Zıplanacak içerik

irinçköl

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

irinçköl tarafından postalanan herşey

  1. Ütopyalıların her ayın ve her yılın ilk günü ve son günü kutladıkları dini bayramları var. Ayın yörüngesine göre , bir yılı aylara bölüyorlar, yılın uzunluğunu ise güneşin seyrine göre ayarlıyorlar . Kendi dillerinde ilk günlere Cynemernus , son gülere de Trapermernus diyorlar. Bu iki sözcüğü kendi dilimize "ilk yortu" ve "son yortu" şeklinde çevirebiliriz.Tapınakları bir harika, muhteşem işçiliklerinin yanında, ancak bir kaç tane olduklarından , aynı anda bir sürü insanı alacak kadar da devasa şekilde inşa edilmişler. Buna karşın hepsinin içi biraz loş,mimarlıkla ilgili bilgisizliklerinden kaynaklanıyor tabii bu durum, rahiplerin tavsiyesine uyarak böyle yaptıklarını söylüyorlar. Çünkü aşırı ışık düşünceleri dağıtır, az ve soluk ışıksa zihni toplar ve inanca daha fazla yoğunlaşmasını sağlar. Ütopyada her ne kadar halk arasında tek bir olmadığı ve bunların hepside birbirinden çok farklı, çeşit çeşit tapınma biçimlerine ship olduğu halde, tanrısal varlığa ibadet etme konusunda ortak bir düşünceyi paylaşıyorlar , yani adeta tek bir hedefe farklı farklı yollardan gidiyorlar.Bu yüzden tapındıklarında ortak inanca aykırı ne bir şey görülüyor ne de işitiliyor. Herhangi br mezhep kendisine özgü bir ayin yapacaksa bunu mahremiyet içinde kendilerine ait evlerinde yapıyor. Genel ayinler de özel ayinlerin itibarını sarsmayacak şekilde düzenleniyor. Bu nedenle tapınaklarında hiç bir tanrı imgesi yok, herkes kendi dinine göre seçtiği biçimde bir tanrı imgesi tasarlamakta özgür.Ama hiç biri kendi tanrısına Mithra dışında bir ad veremiyor.İnandıkları nasıl bir tanrı olursa olsun, herkes bu sözcükle bir tek yüce tanrısal varlığa işaret ediyor. Duaların sözleri de bu ilke göz önünde bulundurularak yazılmış, herkes kendi mezhebine halel halel getirmeden bu duaları okuyabiliyor. Son yortu günlerinin akşamında tapınaklarında toplanıyorlar, tuttukları oruçları bozmadan önce ,geride bıraktıkları ve bu son gününü bayram olarak kutladıkları yılın yada ayın bereketli geçmesinden dolayı tanrıya şükranlarını sunuyorlar. Ertesi gün ilk yortuda , sabah erkenden tapınaklar akın ediyorlar ve bu ilk gününü bayram olarak kutladıkları yeni başlayan yılın ya da ayı kendilerine uğur ve şans getirmesi için dualar ediyorlar. Son yortu günü tapınaklara gitmeden önce evin hanımları kocalarının ayaklarına, çocuklarda ana babalarının ayaklarına kapanıyor, işledikleri bir suçtan ya da görevlerini ihmal edip aksattıklarından ötürü günah işlediklerini itiraf ediyor ve hatalarının bağışlanmasını diliyorlar. Çünkü aile içinde küçücük te olsa bir burukluk yaşanmışsa, bu şekilde af dilendiğinde yok olacağına inanıyorlar, böylece herkes iç huzuruyla ve rahatlıkla ayinlere katılabiliyor. Yüreğinde kinle ayinlere katılmak onlara göre tam bir zındıklık. Benzer şekilde herhangi birine karşı nefret ya da öfke duyduğunun bilincinde olanlar bu vicdanı rahatsızlıktan kurtulup arınmadıkça ayinlere katılamıyorlar, çünkü beklenmedik ve şiddetli bir cezaya çarptırılabileceklerinden korkuyorlar Ütopya /Thomas More / Kabalcı yayınları/Humanitas -Yunan ve Latin Klasikleri serisi
  2. Rahipler ,çocuklar ve gençlerinde eğtimini üstlenmiş durumdalar.Çünkü UTOPİA'da ahlak ve görgü kurallarının eğitimi, kişinin diğer bilim dallarında aldığı eğitim kadar önemli.Bu yüzden çocukların zihinleri henüz körpe ve esnekken, her türlü yola başvurup onlara doğru düşünmeeri ve toplumun çıkarını korumaya yönelik ilkeleri işlemeye başlarlar.Bu türden ilkeler çocukları zihinlerine iyice yerleşti mi, bütün ömürleri boyunca semeresini verir ve devletin huzuru için çokönemli bir rol oynar. Zaten devlet çökerse, sapkın fikirlerin doğurduğu ahlaksızlıklardan çöker. Rahiplerin eşleri toplumun en seçkin kadınları (tabi rahibeler dışında). Çünkü utopiada kadınlarda rahiplik yapabiliyorlar, ama bu duruma pek sık rastlanmıyor. Zaten ancak yaşı epeyce ilerlemiş dul bir kadın rahibe seçilebiliyor. Utopialılar arasında hiçbir memuriyet rahiplik kadar ayarıcalıklı değil.Öyle ki rahiplerden bir herhangi bir kusur işlediğinde mahkemeye falan çıkarılmaz, tanrıyla ve kendi vicdanı ile başbaşa bırakılır. Çünkü ne kadar suçlu olursa olsun, kendisini adeta bir kurban gibi sadece kendisini tanrıya adamış bir insana,herhangi bir ölümlünün elinin değmesinin caiz olmadığı düşünülür.Utopialılar arasında bu geleneğin yaşatılmasında hiç bir sorunla karşılaşılmamış, çünkü rahiplerin sayısı çok az,sonra her biri büyük bir özenle seçiliyor. Zaten iyinin de en iyisi olduğundan ve müstesna ahlakına saygı duyulduğundan bu makama getirilmiş bir insanın yozlaşması ve batağa saplanması akıl alacak bir şey değil. Yine de insanoğlunun doğasına akıl sır ermeyeceğinden, olur da böyle bir durum yaşanırsa, rahiplerin sayısı az olduğundan ve kendilerine duyulan saygı dışında herhangi bir yaptırım güçleri bulunmadığından, sonuçta topluma verecekleri zarar öyle korkunç boyutlara ulaşmaz. Gerçekten de nadir rastlanan özelliklere sahip çok az sayıda rahipleri var ve çok fazla kişiye bu onuru bahşedip şu anda büyük saygı besledikleri bu makamın ayrıcalığını da yitirmesini istemiyorlar.Ayrıca onlara göre, böyle saygın bir makamı hak edecek sayıda insan bulmak zaten çok zor, çünkü sıradan ahlaka sahip olmak böyle bir makamı taşımaya yetmez. Ütopya /Thomas More / Kabalcı yayınları/Humanitas -Yunan ve Latin Klasikleri serisi
  3. irinçköl şurada cevap verdi: irinçköl başlık Gezi Parkı Direnişi
    100. Yıl halkı ile ODTÜ öğrencileri A4 girişinde buluştu ODTÜ'den. #direnodtüormanı TLB, "ya istiklal ya ölüm, tam bağımsız Türkiye" sloganıyla yürüyor.
  4. irinçköl şurada cevap verdi: irinçköl başlık Gezi Parkı Direnişi
    Ankara Büyükşehir Belediyesi ekipleri, dün akşam saatlerinde ODTÜ ormanından geçen yol çalışması için TOMA ve çevik kuvvet eşliğinde çalışma başlattı. Çalışmanın yapıldığı bölgede, sosyal medyadan örgütlenerek ODTÜ arazisinden geçen otoyol projesine karşı çıkan grupların gösterileri ve polisin müdahalesiyle gerginlik yaşandı. İşte tartışmalara sebep olan çalışması sonrası, ODTÜ Ormanı'nın son hali DHA kameralarına böyle yansıdı... http://www.odatv.com/vid_video.php?id=8C8C5
  5. irinçköl şurada cevap verdi: irinçköl başlık Gezi Parkı Direnişi
    Rektör: ODTÜ’ye izinsiz girildi ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Acar, Ankara Büyükşehir Belediyesi ekiplerinin ODTÜ’den geçecek yol projesine gece yarısı baskını ile başlaması hakkında “Bu tamamen yasadışı bir tasarruftur. ODTÜ arazisine izinsiz olarak girildi” dedi. ODTÜ’den geçecek yol kapsamında 3 bini aşkın ağacın projeden etkileneceğini belirlediklerini dile getiren Rektör Acar, bu ağaçlardan 2 bin 400’e yakınının nakledilemeyeceğini ancak 600’den fazla ağacın nakledilebileceğini söyledi. ''YASAL HAKKIMIZI KULLANACAĞIZ'' Hürriyet'ten Mert Gökhan Koç'un haberine göre, Acar, Ankara Büyükşehir Belediyesi ekiplerinin ODTÜ’ye gece yarısı baskını yapmasına gerek olmadığını ifade ederek, şöyle konuştu: “Zaten bu yol projesine ODTÜ izin vermişti. Gece yarısı baskınını iyi niyetli bir yaklaşım olarak bulmuyoruz ve tasvip etmiyoruz. Yapılan tamamen yasadışı bir tasarruftur. ODTÜ arazisine izinsiz olarak girildi. Konu ile ilgili yasal başvurumuzu yapacağız. Gecenin karanlığında yapılan bir çalışmada hangi ağacın nakil edilip edilemeyeceğini belirlemek mümkün değildir. Nakledilebileceği tespit edilen 600’ü aşkın ağaç, bu kadar kısa sürede taşınamaz.”
  6. Ben de çaydan çok o bakır çaydanlığa tav oldum zaten. Afiyet olsun
  7. Tabi neden olmasın . Boş bir zamanımda aktarmaya çalışırım
  8. Bugün İstanbul'da hava puslu ve yağmurlu, tam çay havası. İyi gider dedim buyrun .
  9. İletişim: 0 532 630 53 99 Yer:İstanbul Daha önceki yaşamı nasıldı bilemiyoruz ama o bir başına terkedilmiş bir erkek güzeli. 4-5 yaşlarında. Sağlıklı ve çok iştahlı, arabada gezmeyi çok seviyor Bu mahzun çocuğun yüzünü bir an önce güldürecek bir meleğe kavuşmasını umut ediyoruz.
  10. İletişim: 0541 502 81 54 Yer: İstanbul/Yakacık "3 aylık sevimli kız sokakta diğer kedilerden dayak yiyor ve çocuklar tarafından taşlanıyor diye geçici olarak eve alındı.Aşılarına başlanacak olan sevgi dolu bu güzel kıza yuvanızı açmak ister misiniz?"
  11. İletişim: 0537 887 53 83 Yer: İstanbul Bu güzel kızın sahibi, bakamadığını söyleyerek onu sokağa bırakmış. Üyemiz kıyamayarak geçici olarak evine almış. Ancak evde iki köpek daha var. Güzel kızımız şimdilik balkonda misafir ediliyor mecburen. Kızımız çok evcil ve uysal. Tek istediği sıcak bir yuva. ACİLEN kalıcı yuvasını arıyor. Kısırlaştırma şartı ve sözleşme ile yuvalandırılacaktır.
  12. letişim: 0507 449 01 65 Yer: İzmir Bir üyemizin iletisidir: "İzmir'de bulduğum bu iki yavru kedicikten birinin iki gözü, diğerinin tek gözü kör olmuştu. Tüm tedavileri yapıldı, gözleri alındı. Kediler kör dahi olsalar bulundukları eve ezberleyerek uyum sağlayabiliyorlar. Hatta bu halde evin içinde ikisi çok mutlu bir şekilde kovalamaca oynuyorlar. Evimde iki büyük kedim olduğundan,ı ben bakamıyorum. Eğer sahiplenebilecek arkadaşlar varsa benimle iletişime geçebilirler. Lütfen onlara şans verin
  13. Aslında Thomas More'un ÜTOPİA sından sonra Aldous Huxley'in ironik bir ütopyayı anlatan "Cesur yeni dünya"sını okumakta fayda var . İnsanlığın sağlıklı, teknolojik açıdan gelişmiş,savaşlar ve yoksulluğun yok edildiği ; tüm ırkların eşit olduğu ve herkesin mutlak olarak mutlu olduğu bir dünyanın yaratıldığı. bunu yaratırken de ironik biçimde, birçok değer yok edilmiş ve kaldırılımıştır; Aile , kültürel çeşitlilik, sanat, edebiyat,din ve felsefe artık yoktur.Ayrıca salt zevki önüne gelenle seks yapmada ve uyuşturucu kullanımında bulan toplum hazcı (hedonistik) bir topluma dönüşmüştür.
  14. MORE, aile içi dinve toplum içinde din gibi bir ayrıma başvurur. Ona göre belirli bir dine bağlı olanlar, kendi evlerinde, aileleri arasında, o dine özel olarak tapabilirler. Ama ortaklaşa paylaştıkları tapınaklarda, durum değişir. Kandillerle, mumlarla aydınlanan;güzel kokulu buhurların, günlüklerin yakıldığı; çalgıların çalındığı, ilahilerin okunduğu bu tapınaklara beyazlar giyinip gelinir. Herkes tanrısını dilediği biçimde tasarlamakta özgür kalsın diye, tapınaklarda resimler, heykeller yoktur. Dünyanın tüm uluslarından ayrılarak, Ütopyalılar, dinin bölücü yanları üstünde değil, birleştirici yanları üstünde dururlar. Her dinin ortak amacı, tanrısal bir varlığı yüceltmek olduğuna göre, Ütopya tapınaklarında ancak bu tanrısal varlığa duyulan sevgi dile getirilir. Böylece değişik dinlerden insanlar birleştirilir. Törenin sonunda, kişisel dini ne olursa olsun, herkesin katılabileceği ortak bir dua okuyup, böylesine mutlu bir toplumda yaşayabildikleri için Tanrı’ya şükredilir. Ütopyalılar geleceğin olasılıklarına her zaman açık olduklarından, eğer kendi toplumlarından daha mutlusu varsa, Tanrı’nın bu konuda onlara yol göstermesini de dilerler. Ada halkını din açısından birleştiren inanç, bu ortak duadır. Ütopya’da dini yaşantıyla ilgili bir örneği de yemeklerde görürüz. Yemeklere başlamadan önce, dua yerine, doğruluk ve erdem üstüne yüksek sesle bir parça okunur. Kimse sıkılmasın diye, bu parçanın kısa olmasına dikkat edilir. Keyif içinde yiyebilmek için ellerinden geleni yaparlar. Akşam yemeklerinde her zaman müzik vardır. Toplandıkları oda güzel koksundiye, buhurlar yakarlar. Çeşitli çerezler, tatlılar, meyveler sofradan eksik değildir. Ütopya’da sağlık konusundaki dini tutum dikkat çekmektedir. İnsanın yaşatılması esas iken ölüm hakkı tanımak devrin şartları içinde farklı bir görüştür. Ütopya’da hastalara karşı belirli durumlarda “euthanasia (ötanazi)”,doğru bulunur. Hastalık hem çaresizse hem de sürekli ve dayanılmaz acılar çektiriyorsa, hastanın yaşamı da ancak ölümle sonuçlanabilecek bir işkenceye dönüştüyse, rahiplerle hekimler,artık ölüme katlanması için, hastaya öğütler verirler. Ruhun ölümsüzlüğüne inandıklarından, hastanın ölmekle hiçbir şey yitirmeyeceğini, olsa olsa acılarına bir son vereceğini söylerler. Böylece hasta, yüreklenerek, bir zindan, bir işkence olan belalı hayatından, ya kendi eliyle kurtulur, ya da başka birisinin bu işi yapmasını göze alır. Çoğu zaman uyuşturucu bir ilaçla uykuya dalıp, can çekişmenin acısını duymadan, kendi yaşamına bir son verir. Hıristiyan dini kendini öldürmeyi günahların en büyüğü saydığı halde, Ütopyalılara göre bu, hem akla yakın, hem de erdemli bir ölümdür. Ne var ki, hiçbir çaresiz hastanın yaşamına zorla son verilmez. Yöneticilerle rahiplerden izin almadan kendi canına kıyan kişi ise, suç işlemiş sayıldığı için, ölüsü öteki Ütopyalılarınki gibi gömüleceğine ya da yakılacağına, pis bir bataklığa atılıverir. Ütopyalıların tümü, beden öldükten sonra ruhun yaşayacağına inanır.Onları çağımızın sosyalistlerinden ayıran özelliklerden biri de bu inançtır.Ütopyalılar, ruhun bedenle birlikte öleceğini sananları, insanı hayvan düzeyine indirmiş saydıkları için, böylelerine yöneticilik görevi vermezler. Ama gene de onları hoşgörülü davranıp cezalandırmazlar, görüşlerinden vazgeçmeye de zorlamazlar. İkiyüzlülüğün her çeşidinden tiksinen Ütopyalılar, bir kişinin korkudan düşündüklerini gizlemek zorunda kalmasını, inanmadığı halde inanır görünmesini istemezler. Hatta ellerinden geldiği kadar olumlu davranıp,günün birinde yola gelir umuduyla, ruhun ölümsüzlüğüne inanmayanların, rahiplerle ve bilge kişilerle özgürce tartışmasını doğru bulurlar. Ruhların yaşayacağına güvendiklerinden, çoğu Ütopyalılarda ölüm korkusu yoktur. Bende ki Ütopia ,Kabalcı yayınlarına ait
  15. Tam tamına on gün gecikmiş bir yazıdır; 4 Ekim, hayvanları koruma günü… İlle de anlatmam gereken bir hikayem var, anlatmazsam çatlarım! Hikayemiz taa kırk beş yıl öncesine dayanıyor; İzmir’in Karşıyaka ilçesinin Bostanlı mevkiinde bir mahalledeyiz… Beş yaşımdayım, kız kardeşim dört… Oturduğumuz ev üç katlı, orta katta oturuyoruz, rahmetli Fatma Teyze’ler ise karşı tarafımızda oturuyorlar; onlarınki tek katlı ve bahçe içinde… Çocuklarından çılgın Ayşe yaşıtımız, arkadaşımız; Fatma Teyze ise güzelliği ayrı, kilosuna rağmen, sevecenliği bir başka güzel; bildiğiniz bal yani! Bahçelerindeki koca dut ağacı altına kurulmuş desenli muşamba örtülü masada ne kahvaltılar ettik, ne İzmir’in meşhur akşamüstü çaylarında ne börek-çörekler yedik… Akşamüstü çayları; yanında gevrekleri, börek-çörek ve kekleri ile bir seremoniydi; mesela annem, en olmadı ince dilimlediği ekmekleri ikiye böler, bir yarım dilime peynir-reçel sürer, diğer dilime salça, bir diğerine kimyon-tuz karışımı, sonuncusuna da bal sürer, taze meyve suyu ile yedirmeden yaz akşamüstlerinde sokağa salmazdı! Bir başka ayrıntı da arılardı!... Nasıl üşüşürlerdi reçellere, bala… Bir kahvaltı sofrası sonunda Fatma Teyzelerin kurt köpeğinin üstüne oturuverdi yanlışlıkla kardeşim Nilgün; bilerek oturmadı tabii ki, oyun oynarken dengesi mi bozulmuştu, ne? Köpek de ısırıverdi! Haydi bakalım; o zamanlar karından kuduz iğnesi yapıyorlar, kırk gün! O oldu, ikiz gibi büyüyen biz iki kız kardeş köpeklerden acayip korkar olduk! Sırf köpekler mi? Kedilerden de!... Canavar gibiydiler! Annem anlatıp dururdu: Yok köpeği varmış da, çok severmiş de; kedileri de varmış da… Aslında zarar gelmezmiş onlardan da… Bebek kedileri annem biberonla emzirirse emzirsin, bize ne! Yalanım yok; ne kuş alabildim elime, ne civciv. Köpek hadi neyse, kediden de korkulur mu? Hem de nasıl! Bilmeyen anlamaz!... Bahçeli evlerde yaşıyorduk, irili ufaklı örümceklerle tanış olmamak imkansızdı; ıyykkk, ödümüz kopardı! ****** Yıllar böyle akıp giderken bir sokağa girdim diyelim, sokağın sonunda bir köpek var, korkudan beş sokak sonrasına kadar yürürdüm. Hiç unutmam dar bir yoldan gidiyordum, yaşım on sekiz falan, süslü bir hanımın elinde bir tasma, tasmanın ucunda minicik bir fino… Karşı karşıya geldik, bekliyorum ki tasmayı çekip bana yol açsın. Hareket yok karşı tarafta; “Çok korkuyorum!” dedim, “lütfen tutar mısınız?” Amanın süslü hanım bir dellendi, bir azarladı beni: “Ufacık köpekten nasıl korkarsın!” Cılız bir sesle “korkuyorum ama…” dedim, bir başka şey demesine gerek yoktu, bir aşağılar bakışı vardı ki içime oturdu! “Tut köpeğini, korkuyorum dedim ya!” diyemedim, pustum kaldım ama hala hatırlamam da boşa değil elbet! ****** Yıllar yılları kovaladı, her çeşit hayvana karşı korkum azalmadı, derken… Aşık olup da evlendiğim adamdan bir çocuğum olmasına rağmen boşanmak durumunda kaldım. Karafatma gördüğümde “Yetişşş” dediğim adam kalmayınca, tam da o sırada Yüzde Yüz Düşünce Gücü kitabının “Korkuları yenmek” bölümünü okuyorken önümden geçen karafatmanın bir test olduğunu düşünüp, ani bir hareket ile elime gelen ilk bez ile üstüne atlayıp, balkondan dışarı attım! (Kullandığım bezi de attım, o başka!) (Başka bir detay daha: Boşandığım kocam ısrarla “Al bu kitabı oku!” diyordu, okuyasım gelmiyordu… ”Okunacak bir kitap” dese, okurdum, o başka!... Aynı konu “Erkekler Mars’tan, Kadınlar Venüs’ten kitabı için de geçerli! “İlle de oku!” denildiğinde okumuyorsun da, içinden geldiği zamanda okuyor ve çok da yararını görüyorsun… Haa, bunları okuyup da “İstersen oku” demek yerine “Oku bak bunları” diyorsa, kendine pay çıkarmayıp da yalnızca sana yüklendiğini de düşünebilir insan, da… Neyse, o bölümüne fazla girmeyelim, her iki kitaptan da çok yarar gördüğümü söyleyeyim.) Bir daha asla aşık olmam derken “Büyük konuşma!” diyen bir güç hıncını aldı mı? Hem de nasıl! Otuz sekiz yaşımda yeniden aşık oldum, hem de nasıl… Neyse, detaylar buraya sığmaz, bir başka zaman anlatırım. Adamın köpeği var, İngiliz Pointer cinsi, yani bir çeşit kuzu! Tanımadan bilemezdim, tabii ki! Ben adama aşık, adam bana, oğluma durumu anlatırken köpek mevzusu açılıyor; oğlum da ille de köpek eve gelsin diyor! Eee, gelsin! (Bana bakar mısınız?) Köpek eve geliyor, kuzu ya resmen, kuzu… Ben ki köpek fobisi yüzünden yıllarımı sokakların önünü-sonunu takip etmekle geçirdim, Dak eve geldiğinde elimi uzatıp: Merhaba! Dedim… Tabii ki bir şanstı Dak, öylesine sakin, sevecen… ****** Bir keresinde de yeni kurt yavruları almaya gittik, eve getirdik, birlikte yıkadık; ayak parmaklarımı hafifçe ısırmak istediklerinde ölesiye korktum! Bilemedim yavruların böyle oyunlar edeceğini… ****** Köpek korkumu yenme konusunda aşkın ve ikinci kocanın hakkını yiyemem! Bir şekilde o evlilik sona erdi, hoş yaşanmışlıklar yanında nahoş anılar da kaldı ama köpek fobimi yenme konusunda her daim teşekkürüm bakidir! Üstünden bir zaman daha geçince bir yavru köpek sunuldu, oğlum ısrar etti, oğlumun da psikolojik sıkıntıları vardı; olurdu-olmazdı derken yirmi sekiz günlük bir kızımız oldu; adını Maia koyduk! Nasıl diyeyim size, bir pandanın minyatürü gibiydi… İlk aldığımız akşam iyykkk diyor, başka bir şey demiyordu; titriyordu… Öyle minikti ki koynuma yatırayım derken boynuma yerleşti; kıpırdamadım bile uyanmasın diye… Sabah, seninki bir uyandı, sanki gece iyykleyen o değilmiş gibi, şöyle bir gerindi ve patileri seramik zemin üzerinde birer tarafa kayarken boynunu bir kaldırıp da “Hevv” dedi! Allahım, nasıl bir acayip güzel duygudur bu; bir garip canlıya öyle bir güven veriyorsun! ****** Ayakkabılarımızı kemirdi, eşek, mobilyalarımızı… O’na nasıl kızabiliriz, meğer doğaları öyleymiş, bilseymişiz keşke! Öyle bir sınırsız sevgi ki tanınmazmış meğerse… (Çocuk sevgisi dışında)… Nasıl bir bağ; şimdi anlatmaya kalksam ooo ne çok uzun sürer, bilen biliyordur zaten, bilmeyenler için tek önerim: bebecik bir canlıya sahip çıkın; çocuğunuz dışında… (Bir başka canlıya sahip çıkmaya niyetiniz yoksa, ne olur, çocuğunuza sahip çıkın, en azından…) İnsanın içi gidiyor; öyle seviyorsun, yani! O’nun da içi gidiyor, beş dakikalığına yok olsan, döndüğünde ayak parmaklarını yalıyor resmen! Bir kez insan dışında bir canlı ile yakın temas kurduktan sonra bir diğer insan dışı canlılar da paylarına düşenleri alıyorlar! (Ya da insan dışı bir başka canlıyı sevmeye başlayan insanın sevgi potansiyeli artıyor!) Kedileri acayip sever oldum; örümcekleri öldüresim gelmiyor; ilaçlama yapıldığından dolayı ortaya çıkan karafatmaların debelenmelerini gördükçe içim acıyor! İnsan dışında bir canlıyı sevmeye görün; sevgi şelalesi boğar sizi… Öyle yoğun bir sevgidir ki ne bir örümcek öldürebilirsiniz artık, ne de bir karafatma! Gözü gözünüze değen hiçbir canlıya kıyamazsınız; gözünüzün görmediğine kıyamamak da sonraki aşamadır; hiç et yememek! Bu bağlamda sebze de, ot da yememek gerek gibi bir kavram çıkıyor karşımıza ki evrenin denge unsurunu da yok saymamak gerek! ****** Hem et ye, hem de hayvanları koru! Hem ot ye, hem de doğayı koru! Garip bir durum; paradoks, yani! Gözü gözümüze değmeyen hayvanların etlerini yemek daha kolay sanki; lakin insan dışı bir canlı besliyorsan kolunun altına kafasını koyan, poposunu ille de yatarken sana yapıştıran… Ne kurban kesebilirsin artık, ne de horoz kesme adağında bulunabilirsin; ve hatta terliğin bir karafatmanın üstüne dahi kalkamaz artık ve hiçbir minik örümcek öldürülmeyi hak etmez! Olcay Gülgün Karaoğlu / Milliyet
  16. İletişim:0533 690 00 03 ve 0555 354 36 90 Yer:İstanbul Adı Hulk 2 yaşında,kısır, eğitimli golden-labrador mix . Çok güçlü bir oğlan .Bulunduğu yerde açlıktan ölmek züere iken kurtarılan Hulk barınakta tedavi altına alındı.İyileşti sağlık durumu şuan çok iyi.Oglumuz tuvalet eğitimli olup oyuncakları ile oynamayı çok seviyor tam bir futbol duskunu ,çok uyumlu ve uysal cocuklarla arasi cok iyi ve kopeklerle de cok iyi geciniyor, ev içi yada bahçeli bir evde yaşayabilir.Mama ayrımı yapmıyor.Eger bu cocugumuza evimde ve bahcemde onun icin yerim var sevgi ve sabir ile onunla olurum diyorsaniz lutfen arayınız.
  17. İletişim: [email protected] Yer: İstanbul "Doğum anomalisi olduğu tahmin edilen işlevsiz patisi kesilen minik henüz 3-4 aylık bir erkek.Sokakta yaşama şansı yok.Siz ona yüreğinizi açıp onu çok sever misiniz?
  18. İletişim:[email protected] Yer:İstanbul sayın üyemizin iletisi:iki sarman kardeşten biri sokaktan alındılar aklandılar paklandılar kardeşi yuvalandı şimdi uykumuzun yuvalanma vakti,yaklaşık 3 aylık dişi oyun oynamaya bayılır uyurken yanınızda yatmaya bayılır,ayaklarınızla oynamayı sever.Karnesi mevcut kum terbiyesi var,kuru mama yer.Mırıl mırıl küçük bi kız yuvasını arıyor ona yuvanızı açmak ister misiniz?İstanbul içi yuvalandırılacaktır her ay bir kez uzaktan takibi yapılacaktır.Gelip almak koşuluyla İstanbul dışıda sahiplendirilebilir.
  19. İletişim: meltem.ceyhan@@gmail.com Yer:Etiler /İstanbul 9 Ekim günü Etiler'de bulunan oğlumuzun ne yazık ki tüm aramalara rağmen sahibi çıkmamıştır.Şimdi ona ömürlük yuva aranmaktadır.1 yaşında British Shorthair cinsi oğlumuza , sırf cinsi itibariyle heveslenip istemeyen , onun bir can olduğunun bilincinde ve bu sorumluluğu alabilecek, tüm ihtiyaçlarını kaşılayabilecek , kedi konusunda tecrübeli bir aile aranmaktadır.Takibi yapılmak üzere İstanbul içine ve kısırlaştırma şartı yuvalandırılacaktır.
  20. irinçköl şurada cevap verdi: İNTERLOCK başlık Güncel Konular
    Hiçbir canlının bir diğerine kurban edilmediği, kan akmadan insanların yardımlaştığı günlere BAYRAM diyebilmek dileklerimizle.. VE
  21. İletişim: 0553 280 84 46, t_pln@@hotmail.com Yer: İstanbul Golden anne ve 6 yavrusuna ACİLEN yuva aranıyor. Yavrular en fazla bir aylıklar ve sağlıklılar. Beşi erkek, biri (kırçıllı olan) dişi. Şu anda geçici bir yerde barınıyorlar. Ancak annenin uzun süre orada ikamet etmesi mümkün değil. Anne uysal; tahminen ya bir üreticinin elinde kalmış ya da bahçeye bırakıp önüne sadece mama vermişler. Tuvalet terbiyesi yok ve komutlara cevap vermiyor; ama kolaylıkla eğitilebilir. Yavrular sütten kesildikten sonra yuva bulunamazsa ne yazık ki barınağa gitmek zorunda kalacaklar. Durum gerçekten çok acildir

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.