democrossian tarafından postalanan herşey
-
tanrı bu durumda ne yapar (varsa tabi)
Sakalını bir karış uzatmış, tuhaf palyaço gibi kıyafetler giymiş, elinde kaleşnikof, masum insanlara kimyasal silah kullanıp bir de bunu devlet yaptı diye yalan söyleyip devleti ele geçirmek ve bu yolla insanları alabildiğine sömürmek için ahlaksızlığın dibini bulan bir teröristle... Şurada güzel güzel sohbet ettiğim, kimseye bir zararı olmayan, din sömürüsünü reddeden, sadece tanrıya inanan, belki bir süre sonra ona inanmaktan da vaz geçecek olan bir deisti veya agnostiği... Bir kefeye koyup tartmamın asla ve asla bir yolu yoktur!
-
GERCEKTE TANRI YOKTUR
Ama neden bulamıyorsan nasıl inanacaksın? Determinist yaratıcı dersen bu klasik determinizm olur. Farabi'nin yoludur, küçümsemem. Farabi'nin ne kadar büyük bir düşünür olduğu kuşkusuz. Ben de determinizmi önce ondan öğrendim. Eğer Gazali onun determinizmini boğup yok etmeseydi, islam dünyası bugün bambaşka bir durumda olurdu. İbn Sina da Farabi yolundan gitmiştir. Bunlar islam dünyasının dev zekaları. Dünya hâla onlara saygı duyar. Ama ne de olsa geçmişte kaldıklarını gözardı etmemek gerek. Benim Farabi'ye mutlak bir derin saygım vardır. Çünkü onun Gazali tarafından kafirlikle mahkum edilmesi çok ilgimi çekti. Bu olayı araştırırken determinist oldum. Gazali bu yobazlığı yapmasa ben de olayın farkına varmayacaktım. Daha sonra David Ruelle okudum ve modern determinizmi öğrendim. Fakat hâla determinizmin ne kadar derin bir felsefe olduğunu anlayamamıştım. Salt bilimsel bir felsefe olarak algılıyordum. Felsefe bilime bu yöntemi önermiş ve bilim bunu kabul edip yöntem olarak seçmişti. Bundan öte bir durum yoktu. Halbuki asla bu kadar değildi. Hiç ummadığım bir kişi bana determinizmin etiği olup olmadığını sordu. Önce böyle bir şey duymadığımı söyleyecektim fakat yanıt vermekte acele etmedim. İyi ki de etmemişim. Araştırınca karma determinizm ahlakı karşıma çıktı. Bu müthiş bir şeydi. Determinizmin kapsamının genişliğine hayran kalmıştım. Determinizm evrenin de sınırlarını aşmaktadır. Varlık sorununa en kapsamlı yanıtı vermektedir. Bilim determinist yöntemle Big-bang öncesini felsefeden alıp bilime konu etmek için, bu konuda somut kanıt elde edebilmek için çalışıyor bugün. Bunu başaracağına inanıyorum. Bilim kuantum ve evren varoluş kuramları yoluyla felsefenin sınırlarını zorluyor. Tabii ki amaç, felsefi konuları bilime maledebilmek. İsterdik ki felsefeye hiç ihtiyaç kalmasın, bilim tek insanlık kültürü olsun. Nihai amaç bu. Bu galiba "her şeyin teorisi" nin bulunmasına bağlı. Determinizmin güzelliği, bir ahlak öğretisi geliştirmesi ve bu ahlakın bilinen en yüksek ahlak olması. Dinlerin filan bu ahlak öğretisinin yanından bile geçemeyişi. Dinlerdeki sen ebedi yanacaksın, benim kucağımda huriler olacak safsataları ile kıyaslanmaz bile... Diğer bir güzelliği, ebedi olmak için tanrıya ihtiyacımızın olmayışı. Varlık zaten sonsuzdur, sonsuz olmak için tanrı gerekmiyor. İstesek de sonlu olamayız. Bizi tanrı yaratmadığı için tanrı da sonsuz yapmayacak. Zaten sonsuzuz. Ha, bu düşünce sürekli yeniden oluşan evrenlerde farklı şanslar yakalamak anlamına geliyor, ebediyen kucağında hurilerle köşklerde elinde şarap kadehi, önünde kızarmış etlerle yan gelip yatma yalanını dışlıyor. Tembel ve hazırcılar için hoş görünmeyebilir. Onlar din yalanlarına inanmaya devam edecekler. İnanmayan kardeşi yanarken zevk süreceğine inanma gibi bir ahlaksızlığa yuvarlanmakta ısrar edecekler. Onları boşver, zamanın öğütücü dişlerine bırak gitsin. Onların bu ahlaksız ahlak iddiası zamanla mutlaka yok olacaktır. Evren deterministik bir evren, evreni determinizm yarattı zaten, gelecekte tüm insanlık determinizmi mutlaka kavrayacak, dinlerden, bu sömürü ahlaksızlığından mutlaka kurtulacaktır.
-
BİTKİLERDE SİYANÜRÜN EVRİMİ
Neee? 200 milyon yıl önce maymun ne gezer yahu? Yok artık! Rasgele rakam söylemenin de bir sınırı var artık! Evrimci biyologların doğal seleksiyonla sayılarının 20 civarına inmesine neyse güldük geçtik ama... Bu kadarı da iyice fazla olmuş! Hadi 100 milyon yıllık kuş neyse. Kuşların atası Arkeopteriks 150 milyon yıl önce yaşadığı için olabilir diyelim. Ama 200 milyon yıl önce maymun kesinlikle yoktu. Tamam biraz esprili atışmalar oldu ama, verilen rakamlar da iyice ölçüyü kaçırdı artık yani...
-
tanrı bu durumda ne yapar (varsa tabi)
Evet yani, dinsiz tanrı inancı olan deizmden başka, tanrısız, salt ahlak öğretisi olarak felsefi dinler de var. Hiç bir dayatmada bulunmayan, ya da bundan tümüyle vazgeçmiş, folklorik bir ögeye dönüşmüş dinler var. Bunları saldırgan, ötekileştirici dinlerle aynı kefeye koymak haksızlık olur. Zaten din olgusunun tümüyle yok olacağını hem zannetmiyorum, hem de böyle bir şeye gerek yok. Yutturma, kandırmaca, takiyye olmamak şartıyla gerçekten iyice ılımlılaşmış ve folklorik bir renk haline gelmiş dinin zararı olacağını düşünmüyorum. Tabii gömlek çıkardık, ceket çıkardık deyip altından el nusra, ihvanı müslimin, hatta el kaide filan çıktığında bu sahtecilik. Buna aldanmamız olanaksız. Böyle sahtecilikleri hemen ve anında elin tersi ile itmek şarttır.
-
Hz. Mehdi (as)'ın Çıkacağı Ortamın Özellikleri
Cümlemin biraz anlaşılmaz olduğunu kabul ediyorum. Farkına da vardım ama düzeltme süresi dolmuştu. Şunu demek istemiştim: Hiç bunun gibi bir yer daha görmedik demişlerdir. Bir yazım hatam daha var: Yeryüzü çatlağı demek istemiştim. Bu gölün kenarları oldukça diktir. Hızla alçalan bir çukurdur. Çok alçak bir göl olduğu apaçık görünmektedir. Kuran'daki ifade ise çok yetersiz derecede muğlak. Savaş gölde geçmedi. Gölün hemen biraz uzağında yükseklik deniz seviyesinin üstüne çıkar. Sadece yakın kıyılarında deniz seviyesinin altındadır. Buralarda ise savaş filan olamaz. Dik yar biçimli kıyılar. Yani alçak olan bölge değil. Göl... Gölün yakın çevresi ki dar bir vadidir. Bir yarıkta toplanmış su görüntüsü vardır ve bu gölün yüzeyinin çok aşağıda olduğu gözle görünür durumdadır.
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
Elbette. Nedensellik, donmuş, sabit ve kalıplaşmış değil, dinamiktir. Koşullar değiştiği anda nedensellik örüntüsü değişir ve farklı sonuçlar vermeye başlar. "Hiç kimse aynı nehirde iki kez yıkanamaz." Az önceki sular akıp gittiği gibi, yıkanan insanın da bedeninde ve zihninde değişiklikler olmuştur. Çok önemsiz gibi görünen nedenler, dramatik değişikliklere yol açar. Sabah kahvaltıda çok sevdiğiniz, belki hediye olan bir çay kupasını düşürüp kırmanız, canınızın sıkkın olarak işe gitmenizi ve iş yerindeki müdürünüze ters bir laf etmenize sebep olabilir. O günden sonra müdürle aranız sürekli kötüye gider ve sıkılıp iş değiştirirsiniz. Yeni iş yeri sizi başka bir şehre gönderir. Orada bir kızla tanışır ve evlenirsiniz. Çocuklarınız olur. O sabah o bardak kırılmasaydı, o çocuklar hiç olmayacaktı... O çocuklardan biri dünyayı değiştirecek bir devrimci de olursa, bak sen artık, iş nerelere geldi...
-
tanrı bu durumda ne yapar (varsa tabi)
Şöyle düşünelim: Toplumumuzda hiç teist kalmasa, hepsi deizmi benimseseler... Yani tanrıya inansalar ama hiç bir dine inanmasalar. Toplumda büyük bir değişim ve dönüşüm olacağı açıktır. Din sömürüsü ortadan kalkar. İnsanların yazdığı bir takım metinler kutsal diye, tanrıdan geldiği gerekçesiyle tartışılamazdır, mutlak doğrudur dogması ortadan kalkar. Bu metinlerde yazılı kurallara uyulması gereklidir iddiası kalmaz. Bu da şimdiki duruma göre çok daha iyi bir durum oluşturur. Tanrı inancına yine karşı çıkabilirsiniz, ama din sömürüsü ile, kutsal dayatması ile uğraşmak zorunda kalmazsınız. Demek kötünün iyisi veya daha az kötüsü oluyormuş. Hatta bu tanrı, insanlara dayatma yapmayan özgürlükçü bir tanrı olarak kabul edileceği için, şimdiki duruma göre bayağı iyi bir durum olur. Bunu tartışmaya gerek olmadığı bence açık...
-
Gezi'den Adeviye'ye Ulusları Bölme Sanatı
Doğada tüm canlılar birbirini yediği için, doğada tam bir sömürü egemen olduğu için, ilkel çağlarda da insanlar hep birbirini yağmalamanın, öldürmenin peşinde olmuş, bunun için de dinleri kullanmışlardır. İnsanlık erdemi diye bir şeyin ancak ortaçağdan çıkınca farkına varıldı. 2. Dünya savaşından sonra da bu alanda ancak kayda değer bir ilerleme kaydedildi. Daha alınacak çok yol var. Bir çok toplumda henüz farkındalık ya yok, ya yeni gelişmiş, ya da farkındalık olsa da çıkar ve bencillik ağır basmış durumda.
-
GERCEKTE TANRI YOKTUR
Olmayışının nedenlerine bakma zamanı gelmiş o halde... Fakat tavsiyem, olmayışına asla tesadüften kanıt arama. Tesadüf diye bir şey asla ve hiç yoktur. Tüm varlık, nedensellikle örülüdür, tesadüfe hiç yer yoktur. Determinist bir ateist olmanı dilerim. Tesadüfçü, yani indeterminist bir ateist olursan teistten bir farkın olmaz. Teist de tanrı olmasa her şeyi tesadüf karmakarışık ederdi, demek ki tanrı var diyor. Yani tesadüfü tanıyor. Onu ancak tanrının dizginlediğine inanıyor. Gerçek ise bu değil. Gerçek, tesadüfün asla ve hiç olmadığı, tanrının da olmadığı... Determinizm, bilimsel anlayışı, karma ahlakını, evrenden daha geniş sonsuz ufukları açan bir felsefedir. Tesadüf karmaşasına girersen boğulursun. Can simidi diye tanrıya sarılırsın sonunda... Tesadüften ateizme değil, teizme gidilir... Tüm ateistlerin ve herkesin bunu anlaması en büyük dileğim.
-
BİTKİLERDE SİYANÜRÜN EVRİMİ
300 milyon fosilden sonra şimdi yeni bir rakam çıkmış ortaya: Topu topu 20 evrimci!!! Yani, rakam dediğin kafadan atılabilen, herhangi bir değer alabilen değişkenlerdir de... Bu kadarı da fazla gerçekten...
-
Hz. Mehdi (as)'ın Çıkacağı Ortamın Özellikleri
Lut gölünün yeryüzünün en alçak bölgesi olmasında da bir mucize yok. Bu, o bölgeye gittiğinizde apaçık görülen bir durum. Yeryüzünü dolaşan seyyah ve tüccarlardan hiç böyle bir yer görmedikleri bilgisini edinmek son derece kolay. Lut havzası apaçık bir yarık vadidir. Bir yeryüzü çaylağı, çok derin bir fay kırığıdır. Öyle derindir ki, tuz bataklığına dönmüş. Bunu göz görüyor, bunda mucize yok...
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
Elbette haklısın @... Bilimin başlıca işlevi dogma yıkıcılığıdır. Bilim dogmaları yıkar. Böylece dolaylı yoldan tanrının olmadığını kanıtlar. Bu felsefedeki gibi doğrudan bir kanıtlama değildir. Ama dolaylı kanıtlamalar da çok işimize yarar...
-
Ahmet Atakan katledildi !
Yandaş kesimde ahlak kavramı tamamen sıfırlanmış durumda. İnsan adlı varlıkların bu kadar kin ve nefretin gözlerini bürümüş olması utanç verici. Bu artık belli de... Daha da üzücü olan, bir Hatay CHP milletvekilinin ekrana çıkıp yüksekten düştü yalanına prim vermesi oldu. Yani bu CHP "sakın ha yanılıp yenilip bana oy vermeyin. AKP den hiç farkımız yok. Biz de onun yaptıklarının aynısını yapacağız" diye tellala verip davul çaldırsaydı bari! Cemaatle kol kola girmeler, yandaşlıkta yandaşlara taş çıkartmalar, yok mu bu CHP ye bir çeki düzen verecek, yenden Atatürk'ün partisi yapacak kimse? Bazı CHP milletvekillerinin hakkını gerçekten yemek istemiyorum. Ama genel manzara iç açıcı değil. Yerel seçimde bari CHP ye oy vereyim diyordum ama... Böyle giderse onu da veremeyeceğim, içimden hiç gelmiyor maalesef. İçimden gelen, şu meclisi olduğu gibi süpürüp, hiç meclise girmemiş yeni kanları, yeni canları oraya oturtmak. Bunu yapmadan hiç bir çözüm olmayacak gibi görünüyor. Mecliste grubu bulunan hiç bir partiye oy verilmemesi lazım...
-
tanrı bu durumda ne yapar (varsa tabi)
Elbette olay bu... Daha az kötü de diyebiliriz buna. Felsefeyi özgür bırakmak zorundayız. Yoksa fikir ve inanç özgürlüğü ortadan kalkar. Her önerdiğini kabul etmeyiz, biter. Çözüm bu kadar ve basit. Diğer yandan, şaşılacak şekilde hâla bitmemiş olmasına hayret ettiğim konuya dönersek: Kuran'da Kabenin yanında nasıl bir anlaşma yapıldığı ile ilgili bir bilgi yok. Ama İslam tarihinden ve Kuran'ın genelinden anlaşılan o ki, müşriklerle ittifak anlaşması yapılmadığı kesin. Savaş durumunda ya ittifak, birlikte savaşma, ya da saldırmazlık anlaşması yapılır. Öyle statü belirleyen anlaşmalar yapılmaz. Dolayısıyla müşriklerin saldırmazlığı bozacaklarından hem korkulmuş, hem de bu korkudan emin olunmuş, ne de olsa adam vahiy alıyorum diyor, tabii fikirlerinin tartışmasız doğru olduğunu iddia edecek ve dayatacak. Ben gerçeğe bağlıyım. Bin siyaset, gerçek aşkımı söndüremez. Emile Zola'nın Gerçek adlı bir romanı var. Orda gerçeğin ortaya çıkması tutkusunun yakıcılığı çok güzel işlenir. Küçük bir gerçek, dünyadaki her şeyden daha değerli olabilir. Bu halk, başına din yüzünden çok kötü çatışmalar, bölünmeler gelme pahasına da olsa laikliği öğrenmek, anlamak ve yaşamak zorunda. Bundan daha önemli bir siyasi konu göremiyorum. Laik olmadan insanlık kulübünün bir üyesi olamayız. Bu kesin biçimde budur. İslamdaki tüm veriler aynı değerdedir. Hadis Kuran ayırt edilmez. Tümü Mekke muhalif ekibinin yaratımıdır. Hepsi de İsrailiyattır. Konuya verilen önem derecesine göre bazı konuları iki kaynakta da görmeyi bekleyebilirken, bazı konuları her ikisinde göremeyebiliriz. Görüyorsun @@binyamin kardeşim, Einstein ne kadar doğru söylemiş. Önyargıları yok etmek atomu parçalamaktan zor gerçekten. Bu kadar apaçık konuların döndürülmesi, tekrar döndürülmesi, tekrar döndürülmesi bence çok paranormal bir durum. Eğer konu dogma olmasa, böyle bir konu bir çırpıda sonuca bağlanırdı. Ateist olmak sence de deveye hendek atlatma değil, sırıkla uzun atlama yaptırma kadar zor değil mi? Eminim bana katılırsın...
-
Hz. Mehdi (as)'ın Çıkacağı Ortamın Özellikleri
Pers-Rum savaşının mehdi inancı ile bir ilgisi yok ama, madem açılmış ben de açıklayayım. Ortada bir mucize filan yok. Bizans imparatorluğu 1071 yılına kadar güçlü olmayı sürdürmüştür. Anadolu'yu Türklere kaybetmeleri ile çöküş başlamıştır. Arada 457 yıl var. Bu kadar zaman varlığını sürdürebildiğine göre, çöküş eşiğinde filan değilmiş. Pers-Rum savaşları tarihin belki de en uzun savaşlarıdır. Altıyüz yıl savaşları olarak bilinir. Bu kadar süre boyunca sürekli savaşmışlardır. Bir birisinin bir öbürünün yenilmesi gayet doğal. Bunu tahmin etmekte bir mucize yok. Üstelik Kuran'da yazan tahminden de öte temennidir. Müslümanlar Bizans'ı tutuyorlardı. Persleri putperest olarak görüyorlardı. O yüzden Rumların yenmesini istemeleri gayet doğal. Herhalde gezgin ve tüccarlar Rumların toparlandıklarını ve güçlendiklerini görüp konuşuyorlardı. Bu tahmin ve temenninin yapılmasında mucize görmek şaşırtıcı. Böyle bir geleceği bilme yeteneği Kuran yazarlarında olsa, Pers ülkesini ele geçireceklerini Kurana yazarlar, bu konuda hadis uydurmazlardı. Pers ülkesinin işgal edileceğine dair hadisler bolca uydurulmuş. Ama böyle bir ayet yazmaya cesaret edememişler. Olayın tamamen tahmin ve temenni olduğu son derece açık...
-
tanrı bu durumda ne yapar (varsa tabi)
Felsefe özgür olmadan görevini yapamaz. Bilim de öyle. Felsefi düşünceler hiç kimseyi asla bağlamaz. Anahtar burda... Bırakın düşünsünler. Bilim ve felsefe alışveriş yapar ama birbirlerine diktede bulunmazlar. Dogma bilime getirilmeye kalkışılırsa bilim elinin tersiyle hemen iter. Bilim içinde dogma yer elbette edinemez. Ama bu felsefeye ne düşüneceğini dikte etmeyi gerektirmiyor. Felsefeye ne düşüneceği dikte edilirse fikir ve inanç özgürlüğü kaybolur.
-
Ahmet Atakan katledildi !
Ülkücü kesime serzenişin çok haklı politika dostum. Gezi sürecine katkıları yok denecek kadar cılız oldu. Halbuki bu, barış adına, bütünlük adına, faşizme ve dogmatizme direniş adına kaçırılamayacak çok tarihi bir fırsattı. Bu fırsat hâla kaçmadı ama dogma... Bu onları maalesef frenleyecek ve treni kaçıracaklardır. Kaçan tren, ülkemiz adına kaçıyor. Uygarlık, özgürlük treni...
-
BİTKİLERDE SİYANÜRÜN EVRİMİ
Çok söyledik ama... Radyo alıcısı olmazsa radyo yayını fayda vermez. Alıcı şart. Yoksa yayın atmosfere dağılır gider. Ama başka radyo alıcıları vardır diye yayın sürdürülür. Bu işler böyle yürüyor. 7o milyon yıllık bir tane antilop fosili bulun yeter. 300 milyon fosile filan gerek yok. Bir tek fosil evrimi gümbür gümbür bir daha ayağa kalkmayacak şekilde yerle bir etsin. Basit! 70 milyon yıllık bir antilop. Zebra da olur. Aslan da olur. Çakal da olur. Hangisini bulursanız. Fırsatı kaçırmayın evangelist ve yandaşları. Hemen aramaya koyulun. Bundan daha açık çek olmaz. Rüyanız gerçek olacak. O tahammül edemediğiniz, rüyalarınıza kabus olup giren evrim gümbür gümbür çökecek...
-
Bazı hayvanları İnsan evcilleştirdi, peki o zaman İnsan nasıl evcilleşti?
Yarı maymun yarı insan fosil bulamazsınız. İnsan ile şempanze evrimsel olarak en yakın akrabadırlar. Fakat yarı insan yarı şempanze bir atadan gelmezler. İnsan ile şempanzenin atası, ne insana benzer, ne şempanzeye. Kuyruksuz maymun, yani primattır. Ondan ayrılan dallardan şempanze, giderek ondan farklılaşmıştır. Ondan ayrılan dallardan insan da giderek farklılaşmıştır. HY nin evangelistlerden alıp sitesine koyduğu komik şemalardaki gibi, iki yaşayan türden alınan özelliklerin birleştiği bir ortak ata yoktur! Kollarında balık yüzgeçleri olan denizyıldızı gibi... Nesli tükenmiş primat atalardan gerek maymun, gerek insan özelliklerini andıran ise bir çok fosil var. Ama yarı yarıya benzemezler... Evrim çok kapsamlı ve derin konudur. Anlayamayanlar tutarsızlıklara saplanır. Genetik ise evrime en güçlü desteği sağlamıştır. Öyle ki genetik haritalama ile, herhangi iki türün genlerinin analizi, kaç milyon yıl önce aynı tür olduklarını belirliyor. Bundan güçlü destek olmaz artık...
-
tanrı bu durumda ne yapar (varsa tabi)
Elbette öyle. Ama konu felsefi... Bilim ve felsefe alanları özerktir. Birbirinden bağımsız alanlardır. Çalışma yöntemleri farklıdır. Hele hele gerçekte imansız olup kin ve nefretinden dolayı, çıkar sağlamak için dinci olmuş bir kişiden daha kötüsünü düşünemiyorum. Buna dinsiz inançlı elbette bin kat tercih edilir. Aslında ben bu konuda, temelde tüm insanların agnostik olduğunu düşünüyorum. Temel bu. Fakat agnostisizm çok geniş bir yelpaze. Bir ucu yelpazeden çıkıp teizm oluyor. Diğer ucu yelpazeden çıkıp ateizm oluyor. Arada ise çok geniş bir alan var. Kendini teist sananların büyük çoğunluğu agnostik. Tanrı varmış gibi yapan agnostikler. Öbür yanda "bilmiyoruz ama büyük olasılıkla tanrı yok" diyen ateizme yakın agnostikler var. Böyle düşünmeyi daha bütünleştirici buluyorum. Temel agnostisizm. Gerisi yelpazenin açılımları. Benim din felsefesine yaklaşımım bu... Fakat daha derin düşünürsek bu yelpaze 360 derece açılıyor, uçları birleşiyor. Eğer indeterminist anlayış altına girerlerse teist ve ateistler yan yana geliveriyor. Buna zıtların uzlaşması diyoruz. Ki bunu gördük. Bir gazete kuruldu, dinci baron sermayesi ile, ateist olduğunu söyleyen yazarlar dincilerle omuz omuza yalanlar ürettiler. Ateizmin en büyük handikapı, determinist ateistlerle indeterminist ateistlerin tamamen zıt fikirde olmaları. Biz 360 derece açılan bir yelpazenin tam da kavuşum hattında yer alıyoruz. Burası, fikir çatışmasının en yoğun yaşandığı kavuşum çizgisi... Bu yüzden, ateistler kadar iç çatışma yaşayan başka bir fikir grubu yoktur. Ben bunun ta içindeyim. En keskin tartışmaları ateistlerle yapmışımdır. Ateist olduğum halde. Ateistler felsefe dünyasının dinamosudurlar. Ateistler arasındaki tartışmalar, tüm o yelpazenin gündemini belirler.
-
RABİA'lı Tepki
Ütopyalar güzeldir. Fakat hep ütopya peşinde koşulurken distopyalar içine düşülür.
-
2020 Tokyo'nun oldu
Kına stokları tükenmişmiş... Tükenir. Gaz stokları da tükendi... Hem de bu ülkenin gençliğine, geleceğine, özgürlüğüne, demokrasisine, insan haklarına, emek ve barışına sıkılarak. Kına nerde tükenirse tükensin, bu kimseyi ilgilendirmez. He, yakarım kına, canımın istediği yere, kime soracaktım? Vicdanına cinayetleri sormayanlar kınanın nesini kime soruyor?
-
Ahmet Atakan katledildi !
Şehitler gerçekten ölmüyorlar. Belleklerde yaşıyorlar. İnsan anıları ile yaşayabilen bir canlıdır. Geçmişi hatırlayan ve geleceğini çizen bir canlı. Haklı bir mücadelede kaybedilen insanlara şehit demek ve onları sonsuza kadar yaşatmak insanlık görevimiz, onurumuz ve fani dünyada en büyük değerimizdir. Ethem Sarısülük... Abdullah Cömert... Mehmet Ayvalıtaş... Ahmet Atakan... Bu isimleri asla unutmayacağız. Onur, emek, özgürlük mücadelesinin sonsuz dalgalanan bayrakları oldular... Onlardan sayıca daha fazla bu onur ve özgürlük mücadelesinde hayatta sahip oldukları en değerli varlıklarını, gözlerini, sağlıklarını, evlatlarını kaybedenler... Onlara borcumuzu asla ödeyemeyeceğiz. Onlara hep borçlu, karşılarında ezik ve saygı dolu olacağız. Onların verebildiklerini biz veremedik... Genç yaşında bir gözünden olmak ne demektir? Bir katilin silahını bir masumun gözüne doğrultup, kafasına doğrultup sıkması kadar korkunç bir cinayet var mı? Bu utanca imza atanları ise tarih sonsuza kadar lanetleyecek.
-
tanrı bu durumda ne yapar (varsa tabi)
Madem İsrail kültüründen bahsettik, bir konuyu daha açıklığa kavuşturmak isterim. İslamda sık sık sığınılan bir bahane daha vardır. Savunmakta güçlük çekilen bir konu olduğunda hemen bu konunun İsrailiyat olduğu bahanesine sığınılır. Halbuki İslam kültürü elbette sıfırdan yaratılmış zaten değil. Tümüyle İsrailiyat üzerine inşa edilmiştir. İsrail krallarının peygamber kabul edilmesi bir gelenekti. İslam da tamamen bunun üzerine kurulmuş ve İbrani mitolojisini bu yeni icat edilen dinin belkemiği yapmıştır. O yüzden zaten özünde olan bir konuyu dışardan sonradan ithalmiş gibi İsrailiyat diye damgalamak anlamsızdır. Bırakalım hadisleri, Kuran zaten tümüyle Tevrat üzerine kurulu. Fazladan olarak sadece o günün bazı güncel olayları var. Gerisi zaten İsrailiyat...
-
tanrı bu durumda ne yapar (varsa tabi)
Olmayabilir, ama olsa da bir şey farketmez. Yaşadıysa, sıfırdan bir efsanevi karakter olarak yaratılmadıysa da kullanılmış bir kişi. Yani atanan o efsanevi özellikleri tabii ki olmayan sıradan biri. Ki benim tezim bu yöndedir. Hiç yaşamamış olmasını daha zayıf olasılık görüyorum. Faraklit diye bir bahis de olsa da olmasa da pek bir şey farketmez. İsrail kültüründe, kralları peygamber kabul etmek yerleşmiş bir gelenek. O halde bunu devam ettirmeyi düşünmelerinde bir olağanüstülük yok. Herhangi biri çıkıp "ben faraklitim" diyebilir. Tıpkı birinin çıkıp "ben mehdiyim" demesine engel olunamadığı gibi. Dilin kemiği yok, ağız da torba değil ki büzülse... Din tümüyle ağızla söylenen sözlerden oluşuyor. Söylenmesine de engel olabilecek bir etken yok. Yapılabilecek tek şey, inanmamak. Biz de onu yapıyoruz. Anlaşmayı bozmak için rüyasında anlaşmanın bozulduğunu görmek mi artık her ne bahane bulacaksa "korkmak" bahanesini yeterli gösteren Kuran pasajına "eşitlik" yaftasının yapıştırılmış olması da ayrı ilginç bir konu. Kuranda nasıl bir eşitlik anlayışı olduğunu çözmek gerçekten güç. Bu sözcüğün göstermelik olarak metinde yer alması, "korkmanın" anlaşmayı bozmak için yeterli bahane olması sorununu tabii ki çözmüyor. Anlaşma fiilen bozulmuş olsa, zaten bozulmuş anlaşmayı bir de öbür tarafın bozdum demesine hiç gerek olmadığı apaçık. Son derece kesin görünüyor ki anlaşma bozulmuş filan değil. Sadece anlaşmanın bozulacağından (nasıl emin oluyorsa) olduğunu iddia etme durumu var. "Korkarsan" dedikten sonra destan yazsa, değil eşitlik gibi havada kalan kelimeleri, tüm yalanları sıralasa önemi yok. Ben o yüzden gerisi laf güzaf diye elimin tersiyle ittim. Bir şey saklamak istemiş olmam olanaksız. Çünkü sık sık söylediğim gibi Kuran kırk mahzende kırk kilit altında değil. Açık bir kaynak. "Nasıl emin oluyorsa" demem lafın gelişi... Allahtan vahiy alıyorum diyen bir adam neden emin olduğunu iddia edemez ki? Canı istediği her şeyden emin olduğunu söylemek için iddiasını önceden koymuş zaten. Allahtan vahiy aldığı kabul edildiği anda, önüne geçmenin bir yolu yok. Canı ne istiyorsa ondan emin olmasının anahtarı eline verilmiş olur. Konu son derece açık ve net. Müşrikler aşamalı bir katliam tehdidi altında bırakılarak, yahudileri katliam etmeye ve yağmalamaya katılmaya zorlanıyorlar. Tevbe ültimatomunun yazılış amacı bu. Konuyu başta söylediğim konu ile bağlantılandırırsak, Muhammed bu ültimatomun yazıldığından da büyük olasılıkla haberdar değildir. Çünkü son kullanma tarihi dolmuş ve haremine yollanmıştır. Orada da yeni bir vahiy geldi diye bir iddiada bulunup, iktidarı kendisini kullanarak ele geçiren ekibin planlarını bozmaması için kısa zamanda öldürülecektir. Fakat bu ölümün normal gibi gözükmesi gerekmektedir. O yüzden eşi Ayşe bu işi onu aşamalı zehirleyerek gerçekleştirecektir. Muhammed zehirlendiğini anlar ve ateşler içinde yatarken zehiri içmek istemez ama iş işten geçmiştir. Onu yatağa düşüren zehir, ilaç diye içirilmektedir. Sonu bu şekilde gelir... Bu benim tezim ve tüm rivayetler yorumlandığında çıkan sonuç.