evrensel-insan tarafından postalanan herşey
-
Bilimin Evren "cikmazi/celiskisi"
X butun mu parca mi, mekan mi zaman mi? X'in olabilmesi icin bir mekan olmasi ve x in ortaya konabilmesi icin deinsanoglunun onu zamansal belirtmesi gerekir. Kisaca bilimsel olarak x mekansiz ve zamansiz ortaya konamaz. Eger x mekanin kendisi ise, o zaman onu ortaya koyan bir zaman ve bu zamanin yaraticisi insanoglu vardir. Dolayisi ile x mekansiz ve insanoglusuz ve de onun yaratimi zamansiz ortaya konamaz. Eger x gozlem veriyorsa, tanrin fenomenaldir. Eger x gozlem vermiyorsa, tanrin numenaldir. Ama her halukarda kavramsal bilgidir.
-
ALLAH VAR MIDIR, NE YAPMIŞTIR?
Ben bilimi degil; yazilanlarin bilimsel olmadigini soyluyorum. Teoriler gozlem verene ve olgu olana kadar, teori olarak kalir.
-
Inancsal Sorun
Evren ile ilgili bii baslik actim. Oraya bir goz at istersen.
-
Bilimin Evren "cikmazi/celiskisi"
Evren Kavrami Uzerine; Turkcenin en buyuk sorunu her kavramda yasanan kargasadir. Her yerde tartisilan evren tartisilirken, aslinda tartisilan nedir? Once kavramlarin etimolojik (kelime kokeni) ve linquistik(kelime yapisi) temellerine bakalim. Bu temeller, langual yani konusulan dilden farklidir. Universe-uni, yani bir/tek ve verse, yani donusum kelimelerinden olusur. Bu temelde universe, tek donusum/tek anlatim tek nakarat v.s. demektir. Aslinda bizde tartisilan bu temelde degildir. Tartisilan cosmos temelindedir. Cosmos duzenli ve uygun sistem anlamina gelir ve kaos yani kargasanin tersidir. Iste cosmos bu anlamda uni verse ile es anlamlidir. Cosmogony ya da cosmogeny, yani cosmogoni;bilimsel teori olarak, varliga gelis ya da cosmos veya universe in varliga gelisinin kokenidir. Bunun inanc kismi ise yaratilis mitolojileri olarak algilanir. Cosmology yani cosmoloji ise: bir akademik disiplin olarak kokenin ne oldugu konusudur. Yani bir yerde yaratim mi yoksa evrim mi gibi. Fiziksel cosmoloji ise, astronominin bir dali olarak universe ya da cosmosun kokenini inceler. Burada da sadece teorik olarak big bang ve buna alternatif teoriler vardir. Bunlardan big bang su anda bilim kisilerinin gozleme tasima olarak uzerlerinde durdugu en gecerli teori olarak bilinmektedir. Tekrar cosmosa donersek; big banga gore cosmosun yani duzenlilik ve uyumlulugun 13.7 milyar yil once basladigibunun gozlemlenebileninin capinin 93 milyar isik yili oldugu ve eger Alan Guths'un sisme teorisi gecerli ise; gozlemlenen cosmosun capinin ancak bir helyum atomuna esdeger ve tum cosmosun capinin da bu olcum ile gunesin capina esdeger oldugunu soyleyebiliriz. Yani butun cosmosun capi 100 septilyon isik yili, 10 uzeri 26'ya esdeger oldugunu goruruz. Burada onemli olan bu duzenlilik ve uyumlulugun yani big bangin ne zaman basladigi ve ondan once yani cosmostan once de ne oldugu. Ben fenomen olarak goruntu veren adi her ise bu boslugu, mekani v.s. perpetual, yani daimi olarak degerlendiriyorum. Big bang ise bu mekandaki zamansal bir teoridir. Zamansal olarak ta oncelik kisir dongusunu tasir. Ayrica mekanin zamana da ihtiyaci yoktur ve zaman insanoglunun bir urunudur. Yani insanoglunun fenomenlestirdigidir.
-
Bilimin Evren "cikmazi/celiskisi"
Bilimin evren uzerine su anda pratikte ispatlanmamis, somuta indirgenememis bir suru spekulatif teorileri vardir. Bilimin buradaki en buyuk "hatasi" evreni de, icindeki/uzerindeki parcalar gibi degerlendirmesidir. Evrenin uzerindeki her parca, kendi bunyesinde bir degisim, donusum, baskalasim ve olusum icindedir. Insanoglu da bu parcalardan biri oldugundan, kendi adina yarattigi zamani ve zamansal kavramlari, bu parcalara uygulayabilir. Bir butun olan evrenin mekan olarak algilandiginda, ayni parcalari gibi; dogup (big bang) yasayip (genisleme) olmesi (daralma-buzusme) gibi bir icerige sokmak; bilimin kendi kendiyle celismesi ve kendi bindigi dali kesmesidir. Enerjinin sakimi kanunu "hic bir sey yok olmaz ve yoktan da var olmaz" derken, bunu bir mekanda durmadan bir hareket halinde olan parca icin soylemistir. Eger biz evreni de bir parca yerine koyarsak; o zaman onun da bir mekani olmasi gerekir ve bu bir kisir dongudur. Sonucta evren ile sorulan tum sorular zamansaldir ve zaman bir parca olan insanoglunun bir urunudur. Evren bir mekan olarak; zamandan ve zamansal deger ve kavramlardan bagimsizdir ve zaman ve zamansal kavramlarla ortaya konamaz. Cunku o zaman en basit soru akla gelir "Bu zamanin gectigi yer neresi?" iste sen bu yeri parcalari gibi zamana ve zamansal kavramlara (ilk, son, baslangic, bitis, sure v.s.) oturtursan, o zaman tanri ve yaratici gibi cikmaza girersin ve bu evrenin icine dustugu baska bir evren ararsin, ya sonucta bir evrende karar kilarsin, dini inanclarin tanrilarinda karar kildigi gibi ve onlarin durumuna dusersin, ya da durmadan bir mekan evren aramaya devam edersin. Sonucta bilimin evreni de, butun degilde bir parca gibi degerlendirmesi, sonucta bilimi yeni bir butune yonlendirir ve bu kisir dongu boyle devam eder gider. En basitinden, evren var olmustur bile demek, su soruyu cevapsiz birakir " nerde varolmustur?" Bilim bence bu tip spekulatif teorilerinde dikkatli olmalidir. Yoksa bu isin sonu evrenin de bir tanri olmasi ve yaraticinin yaratilis cikmazina girmesidir. Cunku var, var olma, ve varlik zamansal kavramlardir ve evren zamansal degildir ve zamandan bagimsizdir. Mekanin zamana ihtiyaci yoktur. Evren bir butun olarak perpetual, yani daimi bir mekandir. Zaman ve zamansal degerler, veriler ve kavramlar insanoglu urunudur ve sadece parca icin bilimseldir, butun icin degil. Evren uzerine ortaya atilan teoriler de, insanoglunun dogal dusuncesinin yapilanis ve isleyis sabitliginin ve ayniliginin bir urunudur. Karekteri hem ikilem; evrenin dogumu (big bang) veya evrenin....si, ve karsitlik. Ilk karsitlik, bilindigi gibi, once ortaya atilan teorinin sabitligi (steady state theory) ne karsilik, buyuk patlama hareketi (big bang) olarak gelisti. cunku sabitlik ile hareket karsiliklidir. Bu teori daha sonra hareket temelinde, genislemeye ve buyumeye (expension) tasindi, simdi de yine bunun karsiti; daralma, kuculmeden bahsedilmekte ve big bang'i karsitligi olan big crunch (buyuk catlama) ya dogru yonlenmektedir. Iste inanoglunun en buyuk dogal dusunce temellerinden biri olan zaman ve zamansal icerik; burada da evrene verilmektedir. Eger bir enerji varsa ve bu enerji yoktan var olamaz ve vardan da yok edilemezse, bu enerjinin yasam surdugu bir mekan olmak zorundadir. Cunku mekan olmadan, varlik olmaz, var olmaz, var olmak olmaz. Bilimin temeli var degil; bil dir. Bilmek ve bildirmek te, bilgidir. Evreni bilir ve bildirirsin. Bilen bildiren bir parca olan insanogludur. Bilip bildirdigi ve bildirecek oldugu da kendi parcasi, kendi disindaki parcalar ve butundur. Eger butunu parca yerine koydugun ve ona zamansal icerik verdigin zaman, bu zamanin vuku buldugu mekan sorunu gundemdedir. Oyuzden bilimin evrene de bir parca gibi bakmasi ve kendi algisini her baska ve kendi parcasina yukledigi gibi yuklemesi kendi biliminin kuyusunu kazmasi demektir. Evren perpetual, yani daimidir ve evren ile ilgili her turlu yanasimda zaman ve zamansal degerler kavramlar uygulanamaz. En azindan varsa, evrenin de icinde yer aldigi bir mekani, soyut teoride degil de; somut ispatta ortaya koyana kadar. Evren nerede dogmustur, neyin icinde genislemektedir, neyin icinde buzusmektedir ve neyin icinde yok olacaktir? Evrenin mekani nedir? Iste tum bu sorular evrene bir parca muamelesi yapmaktan dogar. Evren bir parca degil, bir butundur, mekandir, bosluktur ve insanogluna yansir ve gozlem verir. Taki bu evren butununun de icinde yer aldigi, bulundugu baska bir butun, bosluk,mekan gozlemlenene ve ortaya konana kadar.
-
ALLAH VAR MIDIR, NE YAPMIŞTIR?
Ben bilimi bilimsel olarak takip ederim, varsayimsal olarak degil. Ortada gozlem yoksa, sadece teori ve mantik yurutumu vardir. Burada bilimsellik cok acik ve bellidir. Evren fenomeninin gozlemlenmesi ve gozleminin olgu olarak dile gelmesi. O yuzden buraya hic evren ile ilgili her turlu akil yurutumunu tasima. Bilimsel degeri yok.
-
ALLAH VAR MIDIR, NE YAPMIŞTIR?
Big bang henuz bir teoridir, ustelik zamansal bir teoridir. Yani evren mekaninin daimiliginde belirli bir zamanda evrenin belirli bir yerinde oldugu teorik olarak varsayilan ve Cern deneyi ile gozlemi beklenen bir teoridir. Zamansal her turlu veri, mekan acisindan sadece zamansal baslangictir, mekansal degil. Ayrica materyalizmin bilimsel olmadigini soylemistim.
-
Inancsal Sorun
Nasil bir espri istiyorsun?
-
Inancsal Sorun
Bilim ve bilimselligi algilayan, onun sinirsiz ve ozgur dusuncesi, olgusu, gozlemi, kavrami ve bilgisi ile yetinir. Aksi bilimden sapmak, bilime inanci ya da inanca bilimi katmaktir. Eger bilgisinin bir kisi inanc mi yoksa bilim mi oldugu farkinin farkinda ve bilincinde ise zaten sorun yoktur. Yeterki inancini bilim sanmasin.
-
ALLAH VAR MIDIR, NE YAPMIŞTIR?
Bilimin siniri epistemoloji siniridir. Yani bilginin ve bilinenin siniri. Ortasda bir gozlem ve olgu yoksa, ya da gozlem verme olabilirlik olasiligi yoksa, bir teori; sadece inanc ve spekulasyondur. Isteyen de istedigine inanir ve kendini inandirir.
-
ALLAH VAR MIDIR, NE YAPMIŞTIR?
Evrenin genislemesi henuz bir teoridir. Bilim bilimsel olarak evreni ortaya koymaz, gozlemini koyar. Ayrica teklik gozlem vermezx, sadece bir inanctir. Ayni ilk ve mutlak gibi. Hiclik bir mekandir ve pozitiftir. Zaman da insanoglunun bir urunudur. Ayrica mekanin zamana ihtiyaci yoktur. Evrenin nasil ortaya ciktigi konusu hakkinda henuz bilimsel bir olgu yoktur.
-
Inanc Uzerine
Materyalizm, metafizigin ootolojik/varliksalbakis acilarindan biridir. Hem bilimin konusu degildir, hem de bilimsel degildir. Bilim varliktan degil; fenomen olarak onun gozleminden baslar. Ayrica bilimde tesaduf yoktur. Ya mantiksal olabilirlik olanaginin olmus ve gozlem vereni vardir, ya da gozlem verecek olan olabilirlik olasiligi vardir. Ayrica bilimsellik inanc degil, gozlemdir.
-
Bilim ve Belirtim
Insanoglu, hem kendini-tek ve tur ve de cins ayrimi olarak-belirtir, hemde kendi disindaki herseyi. Belirtim, farkina varmakla olur. Bir bebegi ele alalim. Vucudunun organlarini fark ettigi zaman; bir cesit ses cikarir. Iste bu ses; o bebegin farkettigi organini kendisine belirtmesidir. Bu belirtim temelini saglamak icin de; dilin hem kural ve koken, hem de konusma ve yazma dili ortaya konmustur. Bebek; neden fark ettigini aglayarak sesler cikartarak v.s. belirtir. Onunla bir iletisim, irtibat kurabilmek icin; Iste genel anlamda dilin temeli budur. Buradan rahatca soyleyebilirizki; fark edilmeyen belirtilemez. Demekki belirtimden once bir fark edim gereklidir. Iste insanoglu; belirtmeden once fark ettigini; varsayar ve belirtmesi de; bunun teorisidir. Pratikte bu belirtilenin; belli edilme asamasidir. Eger, bir varsayim, teori ve pratik asamasindan gecmisse; belli edilmistir. Buradaki birinci sorun; belli edimin dil temelinde olmasinin yaninda; zamanla insanoglu; bu belli etmeye cesitli ve farkli detay ve acilimlar getirerek; dallandirmistir. Iste bu dallar, ana olarak; dil, bilim ve felsefedir. Felsefesi ile varsayar, bilimiyle belirtir ve diliyle de belli eder. Dolayisiyle; insanoglu neyi belli ederse etsin; bunun mutlaka bir dili, bilimi ve felsefesi vardir. Burada tek sabit (linquistik yani dilin kurallari ve etimolojik yapisi) olan; dildir. Felsefedeki sorun; fark edilimdeki sorundur. Insanoglunun fark edebilmesi demek, dusuncesini, kavrama indirgemesi demektir. Yalniz burada; bu dusunce tek bir kaynaktan gelmez. Kaynak; hem vucutsal- 5 duyu- hemde sezgisel-inanc-dir. Iste ilk fark edileni belirtmedeki ayrim, burda baslar. Varsayim mi?, inanc mi? Bu da felsefeyi, her yonuyle iki ana dala ayirir. VARSAYIMSAL FELSEFE VE INANCSAL FELSEFE. Konu teori-pratikte iyice karmasiklasir. Cunku; ideolojiler genelde; inanca; teoriler de; bilime dayanir. Ama; neyin ideoloji, neyin teori oldugunun farkina varmak mumkunmudur? Bu farki, kim nasil ve neye gore evrensel bir temelde ortaya koyabilir? Bunun ustune, birde; ayrimciligin herkonuda mikrosunun eklendigi algilanirsa; artik; bu kokenin hangi tek temelden geldigi bile farkindaliktan cikar. Ayni bir kisiye soruldugun da, "sen nesin?" sorusuna; insandan baska hersey olarak cevap vermesi gibi. Insanoglu, ayrimci surecini derinlestirdikce ve genislettikce; ilk farkindaliklar ortadan kaybolur ve zaman surecinde de gozardi edilir ve unutulup gider. Boylece, farkindaliklar; butune ulasmak yerine, ayrim ve ayristirma temelinde ilerler. Herkes detaylar icinde kaybolur ve ideoloji ustune ideolojiler ve dallar ustune dallar yaratilmaya baslanir. Iste buda; mikroayrimciligin, bilimsel ve felsefi izahidir. Birincisi; bilinen veya bilinmiyen degil; farkinda olunupta, belirtilen ve farkinda olunamadigi icin, belirtilmeyen vardir. Ikincisi; bu belirtimin, belireni; farkindalik temelinde degil; ayrim temelinde artirilir. Ucuncusu; bu ayrim temeli gelistikce ve derinlestikce; ana farkindalik unutulur ve goz ardi edilir. Dorduncusu; hem inancsal hemde varsayimsal belirtilenler; dusunce kaynakli oldugu icin; teori veya ideoloji bazinda; bilimsel mi?, inancsal mi? farkinin farkina varimi ve belirtimi zorlasir. Besincisi; ustelik bu varsayim ve inanclar; epistemolojik oldugu icin; zamanla yanlislanarak, yerine yenileri eklenir. Ama bu ayrimcilik oyle bir hal alirki! neyin yerine yenisi eklendiginden ziyade; hem eskisi hemde eklenen yenisi, farkli birer teori veya ideolojiymis gibi belirtilir. Altincisi; aslinda olan; ilk ayrimlarin, dallanip budaklanmasi; tarihsel gelisime gore icerik degistirmesi ve sanki yeniymis gibi belirtilmesidir. Yedincisi; tarihi geriye dogru sayarsak; eskiden tek ayrim olarak belirtilen; ideoloji veya teori; bugun dallanip budaklanmis ve bir cok ayrisima ugrayarak; ilk farkindaligini kaybetmistir. Sorunun kokten ve temelden farkina varmak ve belirtip; belirli hale getirmek icin, yapilmasi gereken; belirtimi saglayan farklarin kokenine inip; mumkun oldugu kadar ayrilmis ve ayristirilmis ideolojilerin ve teorilerin ilk kok farkina varabilmektir. Bu ne kadar cok basarilirsa; evrensel sorunun koken ve temeline inmek ve ctetolojik yapinin farkinda olabilmek ve onu teori ve ideoloji olarak belirtebilmek ve dil, bilim ve felsefe farklarinda belli hale getirebilmek , kolaylasir.
-
Beyin, Dusunce ve Kavram Iliskisi
Soyutlamak, insanoglu turu ve birinin hareketi, belirtisi, bildirdigi ve ortaya koydugudur. Bu ortaya koyumda, insanoglu hem kendi ile ilgili, hem de kendi disinda kalan algiladigi ile ilgili herseyi soyutlamasi ile ortaya koyar. Insanoglunu turu ve birinin soyutlama yetisi, epistemolojik olarak alternatifsizdir ve sadece insanoglu turu ve biri tarafli bir monologdur. Bu temelde konuyu ele aldigimizda, insanoglu beyni, hareket edebilmek icin, dusuncesini kullanir. 20. yuzyila kadar insanoglu turu ve birinin soyutlamasi hic hesaba katilmamis, sadece algi farkinin bes duyusu ve duyumu icerikli bir farklilikla bir karsitlik yaratilmis (madde ve dusunce) ve bu karsitlik, insanoglu turu bunyesinde 2000 yil tartismalara ve hangisinin hangisini verdigi, hangisinin ilk oldugu temelli metafizigin, en bas ideolojik tartismasi halini almistir. Dilin, linquistik, etimolojik v.s. yapisinin felsefe de one cikmasi ve kavramin ve de madde ve dusunce ortakligi fenomenin algilanmasi ile , hem pozitivizm, hem de isimcilik ideolojileri metafizigin yeni varlik teorileri haline gelmistir. Sonucta insanoglunun bu ilkleme ve tekleme yapilanis ve isleyisi, sorunlari cozum yerine, uclu bir kaosa suruklemistir. Sonucta alginin ortaya koydugu soyut ve somut kavramlar, duyu ya da duyum diye farklilassa da, beyin ve onun fonksiyonu dusuncenin bir urunudur. Ustelik 2000 yillik tartisma, insanoglunun fiilini, hareketini ve belirten, belirleyen, bildiren faktoru kavrami da hesaba katmadan yurutulmustur. Ortada bir insanoglu turu biri olan bolunmez bir yapi ve bu yapinin hareketi olan karam vardir. Bu kavram da, bu bolunmez yapinin beyni ve onun fonksiyonu dusuncesidir. Yani hareket iki turludur. Birincisi, beynin fonksiyonu olan dusunce, digeri insanoglu turu birinin hareketi olan kavram. Iste burada belirleyici ve belirtici olan da kavramdir. Cunku bu belirtim sayesinde, hem insanoglu, hem beyni, hem de dusuncesi ortaya konabilir. Zaten bilim ve bilimsel calisma ve metodun gozlemsel, ve deneye tabi tutulabilen ve yanlislanabilen ortaya koyumu da kavramsaldir. Oyuzden de bilimin uzerinde gozlem yapabildigi olgunun sadece madde ve kesinlik, mutlaklik degil; fenomen ve fenomenin ne oldugunu ortaya koymak yerine, fenomeni olcum ve siniflama ile ve de fonemeni gozlem ile ortaya deneye tabi tutulabilecek ve yanlislanabilecek bilgi, bildirim ve belirtim koyabilmektir. Fenomenin ne oldugunu zaten hem metafizik ve onun varlik, din, teoloji temelli felsefeleri her biri kendi felsefesi temelinde ortaya koymaktadir. Iste onemli olan bu ortaya konanlardan birini digerlerine karsi savunmak degil; aksine bu ortaya konanlari gozlemleyerek test edilebilir ve yanlislanabilir temelde degerlendirebilmek ve de bu degerlendirmeyi, bizlerinde ogesi oldugu insanoglu turu ve biri kokeninde ve bu kokenin insanlasamamasindaki sorunlari bir resim olarak ortaya koyarak gerceklestirmektir. Cunku, ortaya atilan her felsefenin, zaten insanoglu turu ve birinin soyutlamasi oldugunun algilanmasi, bunlardan birini digerlerine karsi savunmak yerine, hepsinin biribirinden farkli olarak gozlemini gozler onune sermek ve insanoglu turu ve birinin neden insanlasamadigini, evrensel ayniligi veren yapilanis ve isleyis ile ortaya koyabilmek, insanoglu turunun neden kendi bunyesinde ayristiginin ve savastiginin da cevabi olacaktir. Oyuzden soyutlamadaki siniflamayi cok tutarli ve bilincli yapmak gerekir. Bu da soyutlamanin koken ve temelini algilamaktan ve sorunun nerede oldugunu ve neden ve nasil oldugunu saptamaktan ve ortaya koymaktan gecer. Evet ortada bir insanoglu ve onun hareketi kavrami ve bu kavramin algilanan herseyi somut ve soyut farklilastirmasi vardir. Birde ortada insanoglu turunun bolunmez butunu birinin tursel beyni ve bu beyninin fonksiyonu dusuncesi vardir. Iste beynin fonksiyonu dusunce her turlu algi temelinde hamile kalarak bu algiyi dogurmak icin de kavrami yaratmistir ve kavramiyla da, kendi dahil tum algiladiklarini beynin islevsel farki olan bes duyu ve duyum ile ayirarak soyut ve somutu yaratmistir. Aslinda ilginc olan, bu bes duyunun da duyumunda zaten beynin bir islevi oldugu ve fonksiyonel dusuncesini kavrama donusturdugu ve bu donusen kavram ile algilanan ne ise onu ozdeslestirerek soyut ya da somut temelinde bildirdigi ve belirttigidir. Iste bu temelde de, kavram eli ile insanoglu turu ve biri soyutlamasi, bes duyusu ile algilanana somut, duyusu, sezisi, ile algilanana soyut demistir. Mesela, bir tassomut algilanirken, bir korku soyuttur. Aslinda buradaki kurulmasi gereken bag; somutun direk, soyutun indirek bir algi oldugudur. Cunku indirek algi olan soyutu veren aslinda belirlenebilen, ya da belirlenebilemeyen bir fenomendir. Yani, direk gozlemlenebilen fenomen somut, indirek olarak algilanabilen ve gozlemlenebilen, ya da gozlemlenemeyen fenomen soyuttur. Iste bu da kavramin hem somut, hem de soyut ozdeslesimidir. Bu fenomenin direk ya da indirek kavram yoluyla ortaya koyumu ise, evrensel ayniliktaki dogal zihniyet ve dogal egonun yapilanisi ve isleyisi olan noumen yani fenomenin ne oldugunu direk ya da indirek ortaya koyan evrensel yapilanis ve isleyistir. Iste bu insanoglu turu ve birinin yapilandirdigi ve islerligi evrensel aynilik olarak koydugu soyutlama yetisinin sekillenisi de, insanoglu turu ve birini insanlastirmayan olgudur.
-
Ben'in "Ic Celiskisi-Disa Yansisi"
Ben nedir?, bir parca mi/butun mu/ayrim mi/fark mi/ayni mi/farkli mi? aslinda bu sorular daha da cogaltilabilir, yalniz onemli olan bu ana sorularin ne oldugunu algilamak, bunlarin birbiri ile olan iliski/celiskilerinin bilincinde ve farkinda olmak. En basta, en onemli ve farkina ve de bilincine bugune kadar varilmamis olan bir noktayi acikliga kavusturalim. Hangi benden bahsediyoruz?, madde mi/ dusunce mi/ varlik mi/ varolus mu/evren mi/doga mi/ dunya mi/ hayvanlar ve de herhangibir turu mu/bitki mi/en kucuk canli mi/DNA mi/Gen mi/Atom mu/Atom parcacigi mi/ v.s. goruldugu gibi bu soru da uzar gider. Peki bu sorulari, soran ben neyim? BIR INSANOGLU TURU. Peki benim bu sorularimi okuyacak olan kim? BIR INSANOGLU TURU Peki bu sorulari ve cevaplari ve de yukarida yazilan, yazilari yazan kim? BIR INSANOGLU TURU. Demekki farkina varilmayan ve bilince cikmayan, benin ne oldugu degil; BEN'IN NE OLDUGUNU ORTAYA ATAN, ONUN NE OLDUGUNU ACIKLAYAN, ONUNLA ILGILI SORULAR SORAN VE CEVAPLAR VEREN INSANOGLU TURUNUN OLDUGUDUR. Iste herseyden once neyin ne oldugu degil; neyi ne olarak ortaya koyanin kim/ne oldugunun algilanmasi, bilince cikmasi ve farkindaligina erisilmsi gerekir. Eger bir kisi, bunun bilincine ve farkina varirsa; ve neyi ne olarak ortaya koyanin, temelinin bir insanoglu turu oldugunu algilarsa; herseyin ne oldugunu algilamak cok daha berraklasir ve acikliga kavusur. Iste insanoglu; ne butunu, ne farki ortaya koyarken, ne ayirir, ne birlestirirken, ne de neyin ne oldugunu ortaya koyarken, HEP KENDISINI DISARIDA TUTAR ve SANKI BUTUN BUNLARI YAPANLARIN KENDI TURU OLMADIGINA KENDISINI INANDIRIR. Insanoglunun bugunku geldigi nokta, ne seyin ne oldugunu ortaya koyabilmis olmak, ne seyin en kucugunu ortaya koyabilms olmak, ne seyin en buyugunu ortaya koyabilmis olmak, ne neyin zamansal; ilk/son/once/sonra v.s. oldugunu ortaya koyabilmis olmaktir. Sadece ortaya koyduklarinin kendi turu icindeki farkliligindan tartisir, ve kendi turu icinde her bir kendi ideolojik inancsal dogrusuyla, hem kendini sabitler ve bu dogruyu kendine sahiplenir, hem de diger ideolojik inancsal dogrulara karsi cikar, onlari kendi dogrusuna uydurma mucadelesi verir ve tum bunlari da yaparken, bunlari yapanin kendisi ve kendi turu oldugunun farkinda ve bilincinde degildir. Saki kendi turu disinda, kendisinin dialog kurdugu baska turler varmis gibi, onlarin adina ve onlara kendi turunun ozelliklerini vererek ahkam keser. Bir de ustelik, butun bunlari, kesinlik, ispat, sabitlik, kanit v.s. temelli NOKTALAMA VE SONLANDIRMA ILE YAPAR. Kendi ortaya attigi halde, kendi yoktur. Ya madde/dusunce/tanri/evren/dunya/doga/ v.s. vardir, ya da kendi icin kendi adina ortaya attigi; isim, soyad, cinsiyet, toplum, ulke, ahlak, din, milliyet, anane, gelenek, v.s. vardir. Iste tum bu varlari adina, mucadele ederken, KENDISI YOKTUR. Bu tamda Nasrettin Hoca'nin essek hikayesidir. Hoca essegine binipte, essekleri saydiginda, farkli; esseginden inipte essekleri saydiginda farkli sayi ortaya cikar. Iste insanoglu da "bu, budur/degildir" derken bunu diyenin kendisi oldugunun yani, Hoca'nin kendi essegini uzerindeyken saymayi unuttugu gibi, bilmediginin ve farkinda olmadiginin bilincinde degildir. Iste bu temelde benin, butun mu/parcami/ayrim mi/fark mi/birlestirim mi/ v.s. oldugu degil; bu benin sadece insanoglu turunun beni oldugunun farkina ve bilincine varmak onemlidir. Yani, insanoglu HEM KENDI TURU, HEM KENDI BIRI, HEM BASKA ALGILADIGI DIGER HERSEY VE HERBIRSEY, TUM SOYUT VE SOMUTLARIN KENDI KENDILERINI DEGIL; INSANOGLU ALGISI VE TURU TEMSILCILIGIYLE ORTAYA KONDUGUNUN BILINCINDE VE FARKINDA DEGILDIR. Oyuzden ne dusunursek, nasil davranirsak davranalim bunun tek bir temeli vardir, bu ne madde/dusunce/tanri/yaratici/ozne/nesne/soyut/somut/izm/felsefe/bilim/bilgi/ogreti/tabular/degerler/veriler/kanunlar/ v.s. degil; bunlari dile getiren insanogludur. Demekki, herseyden once ve hersey adina insanoglu turu vardir. "Bu budur/degildir-ben ...im/degilim, bu dogru/yanlis" v.s. temelli dusunce ve davranis uretirken; bu uretimin tek canlisinin insanoglu turu oldugunu asla unutmamak gerekir. Yani "bu, budur/degildir" yerine "buna bu/degil diyen insanogludur" cumlesi bize temelin ne olarak alinmasi gerektigini hatirlatir. Iste bu temelde hersey, insanoglu ben'inin bu uc celiskisinin disa, yani kendi turune yansisidir. Bu temelde de, tum mucadele, insandisi ve insanlikdisidir. Cunku mucadeleyi yapan, mucadele icinde kendini gorememekte ve degerlendirememektedir. Izm savasi verirke, bu savasi kendi verdiginin farkinda ve bilincinde degildir. Cunku onun icin, kendi degil; verdigi izm savasi ondedir. Butun bunlarda, insanoglu turu birinin yasam ve iliskisinin hic bir zaman en on planda olmamasini getirir.
-
Kim/Ne Iliskisi/Celiskisi
Data, genel algi ve fenomen olarak bilinen ve epistemolojik olarak (su an) en genisinin evren ve yine epistemolojik olarak en kucugunun, hem atomun en kucuk parcacigi, hem de canlinin en kucuk parcacigi olan DNA'yi ortaya koyabilmek icin "bes duyu ile algilanan/gozlemlenen" icerigi kullanilir. Felsefe de varlik iki katagoridedir. Mustakil varlik katagorisi ve gercek varlik katagorisi, konumuz fenomen olmak vasfiyla, ben sadece "bes duyu ile algilanan" varliga deginecegim. Bu varligin mustakilligi madde ve materyalizm; gercekligi nesne ve realizm ideolojik inancsal dogrulariyla ortaya konur. Buradaki en buyuk "gozden kacan" konu, bu varliklari ortaya koyarken "bes duyu ile algilanan" icerigidir. Yani, fenomenin insanoglu dahil algilanan ve bildirilen her turlusunun/herbirinin ortaya konabilmesi icin bes duyu ile algilanabilmesi gerekir. Bu zaten kendi basina, fenomenin kendi kendini yani bes duyu ile algilama olmadan, ortaya koyamayacaginin anlamini tasir. Peki o zaman "bes duyu ile algilanan" icerigindeki bu "bes duyu" ve "algi" kime aittir? Eger fenomen icin kullaniliyorsa, demekki fenomene ait degildir. Ustelik fenomen zaten kim degildir. O zaman demekki bu "bes duyu" ve "Algiyi" fenomene ekleyen bir kim vardir. Eger bu kim, idealizmin ortaya attigi gibi, yaratici ise ve fenomen "ol" dedigi icin oldu ise, idealizm savunucusu acisindan konu kapanir. Ama burada idealizmin, de algilayamadigi bir durum vardir. O da yukaridaki cumlenin de bir kimi oldugudur. Yukaridaki cumlenin, kimi; cok acikki, en basit algiyla, bu mesajin yazarina, yani insanoglu turunun birine aittir. Simdi buradan cok net bir sekilde, fenomeni ortaya "bes duyusu" ve "algisi" ile ortaya koyan, bir kim vardir. Iste bu fenomeni (neyi/seyi) ortaya koyan kimin uc olanakli cevabi vardir. Ya, tanri ve herturlu/herbir yaraticidir, Ya, fenomenin kendisidir, Ya da; insanoglu turu ve onun biridir. Iste buradaki ilk iki sik, (ikinci sikki tanriya akilli tasarimciligi, teleolojik ve oznel icerikli, numenal yeti degerli kavramsalligi da ilistirerek), kimi cevap olarak insanoglu turu ve biri disina atar. Nitekim E. Kant insanoglu tarihinde ilk defa fenomen numen farkini ortaya koydugunda, thing in itself, kendi icindeki sey ve causa sui, yani kendinin sebebi olarak numen algisini yaraticisina/tanrisina vermistir. Ikincisi, fenomenin herturlu/herbir cesidinin(evren, madde, doga ve insanoglunun her turlu putu/pitoreski v.s.) tanrilastirilmasi ve akilli tasarim ile oznellestirilmesidir. En cok bilineni de, panenteizm (tanri/evren iciceligi) dir. Butun bunlarin isiginda, geriye; fenomeni ortaya koyan (besduyusu/algisi ile) tek bir sik kalmaktadir, oda; insanoglu turu ve biridir. Iste burada insanoglu turu ve onun birinin bir ve epistemolojik olarak tek kim oldugunun bilincine ve farkina varmak; otomatikman, soyut, ya da somut tanrilastirmayi elimine etmekte, eger tanrilastirma hala ihtiyacsa, tek tanrilastirilan, insanoglu turu ve onun biri olmaktadir. Bunu da gunumuzde, emperyalist zihniyet; diyalektigin iki karsit ucunu birbiriyle savastirarak, parseyi toplamakta ve tanriyi oynamaktadir. Iste yukaridaki iki siktan, herturlu/herbir tanri ve de yaraticidan, onun dusuncesinden ve de ideolojik inancsal dogrularindan, tamamen kurtulmak ve arinmak; kim sorusunun cevabinin epistemolojik olarak ve tek ve sadece insanoglu turu ve biri oldugunu algilamak, bilincine varmak ve farkina varmak ile mumkundur. Bunun en onemli tarafi da; dogal zihniyet ve dogal egonun, ustunu orttugu ve gostermeyip, yok saydigi insanoglu turu ve birinin ortaya cikmasi ve en onemli ve belirleyici faktor olarak algilanmasidir. Iste eger, bu algilanirsa, hem nenin ne oldugu, hem nenin kimsiz ortaya konamayacagi, hem nenin kendini ortaya koyamayacagi, hem neyi ortaya koyan kimin insandisi bir yaratici guc, yada nesnel bir yaratici guc olamayacagi ortaya cikar. Iste, neyi ortaya koyan kimin insanoglu turu ve biri oldugunu algilamak, ve de emperyalist zihniyetin insanoglu turunu ve/veya birini tanrilastirma, aracinin cikarci amaci oyununa gelmemek icin; kim sorusunu, herkesin sormasi, ne ile bagini/iliskisini kurmasi ve sorusuna cevap bulabilmesi gerekiyor. Yukarida verilen secenekledr uc tane idi, artik kim hangisini isterse ve kendine onaylatirsa, onu secer. Mantik, ucuncu sikki her acidan ve her yonuyle onermektedir. Cunku bizler, insanoglu turunun birleriyiz. Bu temelde, fenomen olmayan, yani bes duyu ile degilde; sezgi, duyum ile algilanan soyutun da, nesinin kimi biziz. Insanoglu turu ve birinden, yani bizlerden baska bir bir ve tur henuz yok. Cunku kim olarak soyutlama yetisi olan, bilinen tek tur ve bir, biziz. Ortaya konan ne, ister somut, ister soyut olsun, bizim ortaya koyumumuzdur, soyutlamamizdir ve kendi monologumuzdur. Ortaya konan nenin soyut/somut; bu konuda hic bir kimligi yoktur. Cunku ona Neligi veren bizim kim ozellik ve yetimizdir. Insanoglu nesi dahil, Algi ve bilgi ile her turlu neyi ortaya koyan kim insanogludur ve bu konuda epistemolojik olarak alternatifsizdir. Bu da insanoglunu kendi disinda kalan ve algiladigi her turlu diger fenomenden farkli kilar. Bu farkta insanoglu fenomeninin neyi ortaya koyan kim yeti ve ozelligi oldugudur. Bu yetisini de algilanan neyi (somut ya da soyut) kavram ile ozdeslestirerek yapar.
-
Fenomen/Numen Bagi, Iliski mi/Celiski midir?
Konuya aciklik getirmeden once, kullanilan kavramlarin konu ile ilgili aciklamasini yapmak gerekir. Fenomen, goruntu veren bir yapiya sahiptir. Numen, goruntu vermeyen (zihinsel) bir yapiya sahiptir. Insanoglu disinda kalan ve insanogluna goruntu veren baska hic bir numenal yapiya sahip olan bir fenomenal yapi yoktur. Ali ile masayi ele alalim. Masa Aliye, fenomenal bir goruntu verir ve Ali, masayi fenomenonumenal yapisi ile algilar. Ali masaya bir goruntu vermez, cunku masanin yapisi sadece fenomenal bir yapidir ve masanin numenal bir yapisi yoktur. Simdi, masa yerine Veli'yi ele alalim. Ali, veli'ye fenomenal bir goruntu verir, veli'yi numenal olarak algilar. Ayni sey, veli icin de gecerlidir. Simdi Ali ile veli arasindaki fenomenal ve numenal iliskiyi (celiski yi?) ortaya koyalim. Ali, kendi numenal yapisi ile, velinin fenomenal yapisini gozlemler. Veli de, kendi numenal yapisi ile Ali'nin fenomenal yapisini gozlemler. Ylniz buradaonemli bir ayrinti mevcuttur. Bu ayrinti da, Ali ile Veli'nin numenal yapilarinin AYNI DEGIL; FARKLI OLUSUDUR. Ali aslinda, kendi gozlem vermeyen, numenal yapisi ile, Veli'nin fenomenal yapisini gozlemlerken, Veli'nin fenomenal yapisini mi, yoksa numenal yapisini mi degerlendirmektedir? Eger numenal yapisini degerlendiriyorsa, goruntu vermeyen bu yapiyi degerlendirmesi nasil mumkun olabilir? Eger fenomenal yapisini degerlendiriyorsa, bu degerlendirme Veli'nin numenal yapisi (dile getirdikleri, davranislari) degil midir? Peki aslinda ortada nasil bir iliski (celiski?) vardir. Burada gozden kacan durum sudur. Ali, kendi gozlem vermeyen numenal yapisi ile, Veli'yi degerlendirirken, bu degerlendirmeyi veli'nin numenal yapisi uzerine yapmakta, ama; veli'nin fenomenal yapisina iletmektedir. Yani Ali, hem kendisinin, hem de veli'nin goruntu vermeyen numenal yapilardan hareket etmekte, ama; bunu goruntu veren fenomene yoneltmektedir. Yani Ali, goruntu vermeyen numenal yapisini, goruntu veren fenomenal yapisi ile birlikte, Veli'den aldigi goruntu vermeyen numenal yapiyi, velinin goruntu veren fenomenal yapisina yonlendirmektedir. Iste aslinda, goruntu vermeyen, numenal yapilar iletisim icindeyken, goruntu veren fenomenal yapilar iliskiyi almaktadir. Ustelik bu fenomenal iliski gibi gorunen, numenal iliski de, ne Ali kendi gozlem vermeyen numenal yapisini, ne de Veli'den aldigi numenal yapinin fenomele yonelik goruntusu ortada yoktur. Ayni sorun ve isleyis, Veli icin de gecerlidir. Yani her ikisi de, aslinda goruntu vermeyen numenal yapilarin iliskide oldugunu ALGILAYAMAMAKTA, sadece goruntu veren fenomenal yapilari algilayabilmektedirler. Cunku, her ikiside fenomenonumenal yapiyi, gozlem verirken, fenomenal yapiya ve gozlem alirken de fenomenal yapiya INDIRGEDIKLERININ FARKINDA DEGILDIRLER. Cunku goruntu vermeyen numenal yapi, goruntu veren fenomenal yapi ile ozdeslestirilmis ve tek kilinmistir. Bu hem Ali'nin, hem Veli'nin kendileri acisindan, hem de birbirileri ile olan iliski acisindan boyledir, ama farkinda olunmamaktadir. Iste o yuzden Ali'nin fenomenonumenal ve numenal goruntu vermeyen numeni yerine goruntu veren fenomenal muhatabi, Veli'nin goruntu vermeyen numenalligina yonelmis olsa bile, onun fenomenal goruntu veren kismidir. Iste, fenomen ile numen arasindaki bu kendinden icicelik iliskisi algilanmazsa ve de goruntu vermeyen numenal yapi muhatap oldugu halde, gale alinmazsa; ortada sadece fenomenal bir goruntu kalir. Iste goruntu vermeyen ve fenomenal yapi ile ic ice ayrilmaz bir butun olan numenal yapi, gale alinmadigi gibi, ayri bir katagoriymis gibi, fenomenal yapinin karsisina konur. Kisaca goruntu veren, fenomenal yapi olsa bile, alinan goruntu numenaldir. Numenal goruntu vermedigi icin de, alinan goruntu fenomenal olarak indirgenmistir. Soyle ozetlersek; insanoglu turu birlerinin birbirleri ile olan iletisimlerinde, fenomenal yapi, numenal bir algi, fenomenal bir goruntu verir. Oyuzden, GORUNTU FENOMENAL, ALGI NUMENALDIR. Goruntu ve algi, birbirinden ayrilmaz bir butun oldugundan da, ortada yalnizca, ne fenomenal bir goruntu, ne de numenal bir algi vardir. Ortada olan FENOMENONUMENAL BIRLIKTELIKTIR. Yani oz ve gorunus, icicedir. gorunusu veren goruntu, gorunusu alan ozdur. Diger bir deyimle, gorunusu veren, fenomen; gorunusu alan numendir. Ustelik burada, numen de fenomende insanoglu birlerinin iletisimi acisindan ikilidir. Yani insanoglu turu birinin ikiligi (fenomenonumenal yapi ve isleyisi)dir. Iste bu ikili birlik, birer birler olarak, iletisimdedir.
-
Kendisi Nedir ve Kendisince Kendisi Nasil Gozlemlenir/Algilanir?
Konuya girmeden once, N. Hoca'nin bilinen bir fikrasini anlatmak istiyorum. Nasrettin Hoca bir gun eseklerini saymaya karar vermis. Kendi eseginin uzerine binerek, baslamis esekleri saymaya. Saymis tam dokuz esek cikmis. Sonra da "benim 10 tane esegim olacakti", diye kendi kendine soylenmis ve bu arada esekten inmis oldugu vaziyette, eseklerini tekrar saymis ve 10 tane cikinca da, "derin bir nefes" almis. Simdi yukaridaki fikrada, bakildiginda, N. Hoca'nin neden ilk basta, 9 ve daha sonra 10 esek saydigi anlasilmayabilir. Aslinda durum cok basittir. N. Hoca, ilk saydiginda kendi esegini, uzerinde oldugu icin saymamistir. Ikinci saydiginda da, kendi esegini, uzerinde olmadigi icin, sayabilmistir. Yani ikinci sayimda, eseklerin toplamina disaridan bakabilmistir. Ilkinde ise, esegin birinin ustunde oldugundan, eseklere disaridan degil; iceriden bakmistir. Simdi Ali ve veli adinda iki kisiyi ele alalim. Ali, Veliye goruntu verir ve Velinin goruntusunu alir. Ayni sey, Veli icinde gecerlidir. Yani Aliye goruntu verir ve Ali'nin goruntusunu alir. Peki Ali ve/veya Veli acisindan bu goruntu verip/alma da; kendileri, kendileri icin devrede midir? , yoksa, yukaridaki fikra gibi, bu goruntu alis verisinin icinde mi yer almaktadirlar? Ali, veliye goruntu verir ve Velinin goruntusunu alirken, kendine de kendi goruntusunu vermekte ve kendi goruntusunu kendine almakta midir? Ve de ayni soru, Veli icinde gecerlidir. Iste insanoglunun aklinin inandigi dogru siniri, maalesef buna musade etmez. Yani, dusunce olarak Ali ve Veli, kendilerine kendilerinin verdikleri goruntuyu vermemekte ve almamaktadirlar. Bunun en mantiksal cevabi neden olarak, Ali ve Velinin kendi goruntulerini kendilerinin gormemesidir, dolayisiyle, kendi goruntuleri kendilerine gozlem vermemektedir. Bir kisi, kendisini ne zaman gorur/gozlemler?, ancak aynaya baktiginda yani kendi goruntusunu gordugunde ve gozlemlediginde. Cunku, normal algida, kisinin kendi goruntusu, gozlem olarak kendisine yansimaz. Bu gorevi ayna gorur. Yalniz burada aynanin gordugu gorev, bir yerde kisinin "goruntusune ceki-duzen vermesi" adinadir. Yani fenomenaldir. Dolayisi ile, Ali veliyi, Veli aliyi gozlemlerken, numenal taralarinifini kendileri icin degil, digeri (gozlemledigi ) icin kullanir. Yani, Ali Veli icin, Veli'de Ali icin, dusunce ve davranis uygular, belirtir. Peki Ali, kendi icin, ya da Veli kendi icin, dusunce ve davranis uygular mi? Bu genelde, ayna temelli fenomenal bir uygulamadir. Yani, gorunusune ceki duzen verme, ya da otomatiklesmis kendi organlarini kendi icin kullanim adinadir. Yemek yeme, su icme, ihtiyac giderme, yikanma, tabi bu arada, kisinin kendi iradesi disinda kalan harekete deginmedim, yani kalp atisi, kan dolasimi, nabz atisi v.s. Simdi bu temelde bakalim. Ali veye Velinin,kendilerine kendilerinin gozlem verdigi ve aldigi algisini saglayacak olan nedir? Yani Ali'nin "Ben veli'yi gozlemledigim ve ona gozlem verdigim kadar, kendimi de gozlemleyebilir ve kendime de gozlem verebilirim" Iste Ali, ya da Veli; ancak yukaridaki cumleyi kurabilirse, kendisini, kendisince kendisinin ne oldugunu algilayabilir, sorgulayabilir, nedensellige tasiyabilir, degerlendirebilir v.s. kisaca, kendisini kendi algisiyla gorebilir ve gosterebilir. Iste birey bilinc ve farkindaligi denilen sey; bireyin kendisini disaridan gozlemleyebilmesi ve bu gozlem temelinde, kendi kendi ile kendini degerlendirebilmesi, sorgulayabilmesi v.s. dir. Iste bir bireyin bu bilincinin insansal yonu de ancak boyle baslar. Cunku, gozlemledigi ve kendisine gozlem veren Veli yerine, onu sorgulamasi, degerlendirmesi v.s. yerine; gozlemledigi ve kendisine gozlem veren kendisini sorgulamasi, degerlendirmesi ve insanlik adina, Veliye verdigi ogutleri, onerileri v.s. kendine vermesi; hem Veli'yi kendinde gormesini saglayacak, hem kendini Veli de gormesini saglayacak hem de tum degerlendirmesi, sorgulamasi ne sadece kendi adina, ne de sadece Veli adina degil; kendi ve veli birlikteligi olan insanoglu adina tursel bir bilinc ve farkindaliga yukselecektir. Oyuzden unutmamak gerekirki; Birincisi insanoglu da her fenomen gibi gozlem veren bir fenomendir. Ikincisi, bu gozlemi alan ve degerlendiren tek bir fenomen vardir, o da insanoglu turudur. Ucuncusu, insanoglu turu biri, sadece diger bire gozlem verip, diger birin gozlemini almaz; ayni zamanda, kendibirinin gozlemini kendisi kendisine verebilir.kendisinin kendisine verdigi gozlemi, yine kendisi kendisine alabilir. Cunku, insanoglunun kendisi dahil; gozlem veren her turlu fenomenin gozlemini alan, in sanoglunun fenomenal yonu degil; numenal, yani zihinsel yonudur. Iste insanoglu bu numenal yonunu, kendi turunun kendi disindaki birine ve her turlu fenomene yoneltirken; yonelten insanoglu turu biri olarak, bu numenal yonunu kendisi kendi birine de yoneltmelidir. Iste ancak o zaman, disaridan bakis acisi ve notr algi ile, sadece goruntu vereni degil; kendisine goruntu vermeyen kendisini de gozleme kendi adina tasiyabilir. Bu da bize otomatikman, fenomenal goruntunun, goruntu vermeyen numenal bir yeti ile algilanabildigini gosterir. Ama, burada onemli olan bu goruntu vermeyen numenal yetinin, kendi disina degil; ayni zamanda kendine de yonlendirilebilmesidir. Yani, kendi goruntu veren fenomenal yapiyi, kendi goruntu vermeyen numenal yapi ile insanoglu turu birinin, kendi biri adina gozlemlemesi. Insanoglu turunun biri eger, bu kendini kendi adina bir bir olarak gozlemi disaridan bakis acisi ve notr algi ile gozlemleme bilinc ve farkindaligina erdigi zaman; celiski gibi gorunen, cevapsiz kalan, netlik kazanmayan v.s. bir suru konu aciga kavusacaktir. O yuzden,insanoglu turunun biri olarak, herf turlu konuyu, once kendi kendisini degerlendirerek kendi biri adina gozlemlemelidir. Yoksa, baskasinin verdigi goruntuyu gozlemlemek, zaten klasik, ctetolojik, alisilagelmis ve yerlesmis dogal zihniyetin her turlu insandisi ve insanlikdisi, yani kendi goruntusu disi sinirlamasidir. Cunku, kendinin bir disi, bir de kendisi vardir. Iste kendinin, disini degil de; kendisini gozlemleyebilmesi, numenal olarak insanoglundan, insanliga bir gecis kapisidir. Burada insanoglunun kendi disi, fenomenal yapisi; kendisi de numenal yetisi oluyor. Iste xin y olarak varligi ve y nin kendisinin yoklugu temelindeki dogal zihniyetin olmayan kendilik bilinci ufku budur. Cunku tum numenal yeti, kullananin kullanim disindadir. Zaten burasi algilanirsa; evrensel-insan zihniyeti olarak birey=insan bagi numenal yeti olarak ortaya cikar. Buradaki bir onemli algi da, bunun mumkunlugunun; numenal yeti degerlerinin oznesi ve vucudu olmamasidir. Yani numenal yeti bir ozne ve vucut ile kendini ortaya koyar. Iste ortaya konduktan sonra o numenal yeti kitlenin alimina aciktir. Kim vucut ve ozne olarak isterse o numenal yetiyi alir ve kullanir. Senin, lakabimin dile getirdiklerini vucut ve ozne olarak alabilmen gibi. Iste bu da algilanirsa; insanoglu herhangibir ortamdaki gozlemde, hem kendini hem de baskasini disaridan degerlendirebilir. Iste numenal devrim de boyle baslar. Birin kendilik farkindaligi ve bilinci. Konu meditasyondaki uygulama ile karistirilmasin. Meditasyonlar, genelde varolus teslimiyetci mistisizmin amaci beyni bosaltmaya ve rahatlatmaya yarar ve ayni sarhos gibi sarhosluk yani meditasyon bitince de hersey eskiye doner. Halbuki evrensel-insan zihniyeti beyni bosaltmak yerine, beyinde olanlarin farkindaligini ve sorgulanmasini soyler. Bu da meditasyon degil; aksine beynin dusunmeye dusunce yoneltmesidir. Iste asil beyni de besleyen, dinc, zinde tutan budur. Tabi bu dusunmekten basi agrimayanlar icin gecerlidir. Iste o yuzden beynin disiselligi yani devamli isler halde olmasi ve bunu kisinin bilincli saglamasi, yani devrimci olarak saglamasi; dusunceyi iskence olarak gorenler icin degildir; dusunmekten ve dusuncelerini dusundurtmekten zevk alanlar ve bunun farkindaligina ve bilincine varmis olanlar icindir. Kisaca soyle izah edeyim. Ali velinin gozlemini, veli de Ali'nin gozlemini alir. Ne Ali ne de Veli kendi gozlemlerini alamazlar. Dolayisi ile Ali Velinin ve tersi gozlemini kendi numenalk yetisi ile alir, gozlemi ile degil. Yani Ali veli'nin ve tersi gozlemini kendi numenal yetisi ile yorumlar. Oyuzden koyulasmis kismi daha detayli aciklarsan, sorun daha bir net olarak algilanir. "Ali'nin algisinda Veli'ye goruntu vermek" Veli'nin Ali hakkindaki degerlendirmesidir. Ali'ye degil; Veli'ye aittir ve tartisma da burdan cikar. Cunku Ali kendi hakkindaki degerlendirmeyi kedi degerlendirmesi ile begenmezse; itiraz eder. Ayni sey Veli icin de gecerli. Yalniz buradaki itiraz, Ali'nin sadece veli'nin degerlendirmesinedir. Cunku bunu Ali begenmemistir. Iste buradan Ali'nin kendisini tanidigi ve hatta vearliginin bilincinde oldugu anlami cikmaz. Cunku Ali'bu degerlendirmeyi kendi uzerine degil; Velinin ya da tersi uzerine yapar. Iste kendilik bilici, bireysel bilinc basta bunu saglar. Kendilik bilinci ve farkindaliginin bilisselligi ne dogal ne de fenomenal zihniyette mevcut degildir.
-
Ihtiyac ve Giderim
Insanoglunun bilinc, birikim, bilgi, deneyim, egitim, ogretim v.s. duzeyi ne olursa olsun, yasam ve iliskileri; ihtiyac ve giderim uzerinedir. Yalniz benim bu konuya deginmekteki amacim, bu ihtiyac ve giderimin bilinc, birikim, bilgi, deneyim, egitim, ogretim v.s. farkina gore, yani kendisine dogumdan itibaren verilen, her turlu metafizik ve etiksel ideolojik inancsal deger, veri tabu dogrularini, sorgulaa, degerlendirme, bilmeye yonelme v.s. gore, ters orantilidir. Bir milliyetci, milli duygulara, bir teist, kendini inandirdigi yaraticiya, bir dinsiz teist, kendini inandirdigi yaraticiya, bir nonteist, kendini inandirdigi, maddeye, evrime, evrene, varliga veya bir demokrat demokrasiye, bir sosyalist sosyalizme v.s. ihtiyac duyar ve bu duydugu ihtiyaci da, dogruluguna inandigi seye kendini yasamini ve iliskilerini vererek giderir ve gidermeye calisir. Ilginc olan, bir milliyetcinin, milli duyguya duydugu ihtiyac ve giderimi, bir enternasyonalin duymamasidir. Iste ilginc olan, bir milliyetcinin, henuz sorgulamadigi milli duygularina bagimliligindan gelen ihtiyac ve giderimi, bir enternasyonelin, milli duygularini sorgulayip, bu milli duygulara ihtiyac duymamasindan dolayi giderim de gerektirmez. Ama; enternasyonel bilinc duzeyine ulasamamis bir milliyetci de, ayni nedenlerden enternasyonalizme bir ihtiyac duymaz ve giderime yonelmez. Iste tum tartisma, bu iki bilinc farki arasindaki, ihtiyac ve giderim farkidir. Biribirilerinin ihtiyac ve gereksinimini algilayamadiklarindan da, her biri kendi ihtiyac ve giderimini, birbirine kabul ettirme mucadelesi verirler. Aslinda, enternasyonelist bilinc duzeyinin, milliyetcilikten "ustun" oldugu dusunulurse, sizce bu tartismada, olgunluk, anlayis, kavrayis, algilama v.s. hangisinden gelmelidir?, ya da neden bu kisir dongu tartismasinin, ikisi de farkinda ve bilincinde degildir. Buradan iki onemli nokta cikar, insanoglu kendisine dogumdan itibaren verilen tum deger, veri ve tabulari, sorguladikca onlara duydugu ihtiyactan kurtulur ve bir giderime yonelmez. Cunku bu ihtiyacini zaten sorgulayarak gidermis ve bilinc asamasini gerceklestirmistir. Eger bir kisi, "ihtiyac yoksa, giderim de yoktur" u algilar, kavrar bilincine ve farkina varirsa, mesela bir teisti, non teist yapmaya ugrasmaz. Cunku teistin, ihtiyacinin teizm oldugunun bilincine ve farkina varir. Bir teistin, zaten non teist olabilmesi, teizm ihtiyacini giderirse mumkundur. Cunku o zaman teizme ihtiyac duymaz. Iste sorun-cozum ikilemi de, bu paraleldedir. Yani, bir kisi sizin sorun olarak gordugunuzu, sorun olarak gormuyorsa; sizin ona gostereceginiz cozumun hic bir anlami yoktur. Cunku o sorunu goremediginden, cozume de yonelmez. Iste bir teistin, teizmini sorun olarak gormesi, onun teizm ihtiyacini gidermeye basladiginin bir isaretidir ve eger bu giderimi istiyorsa, giderme/cozum paralel gidecektir. Cunku o durumdaki ihtiyac, teizm degil; teizmin giderilmesi ihtiyacidir. Iste bu durumda olan kisi, bir nonteisti daha net kavramaya, algilamaya baslar, hele hele nonteistin degindigi konular, onun sorguladigi konular ise. Iste bu temeldeki saglikli bir bilgi, bilinc, birikim, deneyim v.s. alis verisi; birinin sorguladigi, digerinin o sorgulamaya yardimci oldugu durumdur. Bu durum, her deger, veri tabu, her izm, her ideoloji ve her inancsal icin gecerlidir. Cunku bu durumda, bilinc verenin verdigini algilayabilecek, kavrayabilecek, degerlendirip, sorgulayabilecek, verilen bilince acik bir alan vardir. Zaten bu durumda, her bir kisinin yasam ve iliskilerinde, kendisine verilen yanitlardan, sorulan sorulardan, konusma ve yazismanin, dil ve uslubundan v.s. algilanir. Oyuzden, ancak ihtiyac giderimine acik bir kisi, ihtiyacini giderebilir. Yoksa, sadece ihtiyacini besler ve tatmin/memnun eder. Cunku o ihtiyaci gidermek degil; korumak, savunmak, kollamak v.s. durumundadir. Eger ihtiyac giderimi yoksa, sorun gorumu ve cozum de yoktur, sadce kisinin icinde bulundugu duzeyin ihtiyacinin tatmini, memnuniyeti v.s. vardir. Buda ihtiyacin afyonudur.
-
Amerikancilar ve AntiAmerikancilar
TC'deki her turlu "ilerici, devrimci" v.s. hareketin tarihini gozlemledigimizde; FKF (Fikir Kulupleri Fedarasyonu) olarak baslayan bu hareket; bugunlere kadar ve bugunden sonra olmak uzere de, cesitli izim altinda (komunizm, sosyalizm, anarsizm, kemalizm, TKP, IGD, Maocular, DevYol, Dev-Sol, Sosyal Demokratlar, TIP, TKIP-burada tum orgut belirtilmisligi yoktur, sadece verilenler ornektir- ve gunumuzde, Isci Partisi, Ulusalcilar, TGB, v.s.) suregelmistir. Yalniz degismeyen bir sey vardir; Bu hareketlerin eger ortak bir bileskesi alinacaksa; bunun da antiamerikanci oldugudur. Yani bir kisi ya da hareket izm degistirmis olabilir, ama; eger her gelen iktidar ve devlet ile bir mucadelesi olmus ve "ilericiligini/devrimciligini" korumus sa; bunu farkli izmler altinda degil de, "antiamerikanci" adi altinda surduregelmistir. Dolayisiyle, FKF'den bu yana kimler kendini bilincli ya da bilincsiz ve hangi izmi savunduguna bakilmadan, devlete ve iktidara, duzene ve sisteme karsi bir mucadelede bulmuissa; bunun semsiyesi "anti Amerikanci" olmaktir. Bu da otomatikman, anti amerikancilara karsi cikan ve onlarla eylemsel mucadele yapan izmleri "Amerikanci" yapmaktadir. Iste burada ilginc olan bu semsiye altinda zamaninda belki "anti amerikanci" olan izmler ya da "ilericiler/devrimciler" baska bir zamanda ya da gunumuzde iktidardan, duzenden, sistemden yana cikarak, bilincli ya da bilincsiz "amerikanci" olmuslardir. Gunumuz "amerikancilari" F.Gulen/A.Gul cemaati savunuculari, Erbakan/RTE ve dinci iktidar savunuculari, ve bunlarin yaptigi herseyi "ilerici/demokratik" algilayan her beyindir. Bu arada "Ergenekon" un durumuda ilginctir. Belki zamanin da "amerikanci" olanlar, bugun "antiamerikanci" olarak icerdeler. Tarihe baktigimizda FKF'den bu yana kimlerin ve nelerin "antiamerikanci" oldugu, ya da tarihsel donusum olarak kimlerin iki yonlu saf degistirdigi (Amerikanci iken, antiamerikanci; ya da antiamerikanci iken amerikanci)'ni gozlem olarak nedenleri ile ortaya koymak; Turkiye ilerici/devrimci tarihini ortaya koymak adina buyuk bir oneme sahiptir. Sonucta emperyalist zihniyet dusunce ve uygulamalariyla bir "bukalemundur" ve onun degistirdigi kiligi takip edebilmek ve her kiliginda ona karsi olabilmek, bilgi, bilinc, birikim, farkindalik ve algi/gozlem konusudur. Iste bunun nedenleri ile gozlemsel ortaya koyumu da, "antiamerikanci" olabilme ve kalabilmenin, bukalemun da olsa, her degisimini algilamaktan gecer. O zaman soyle bir soru soralim. Tarihsel degisimine bakmaksizin "anti amerikanci" olabilmenin ve kalabilmenin temeli ve ozu nedir? Aslinda bu soru, sadece TC ile sinirli degil; bugun globallesen bu emperyalist zihniyeti her ulke ve toplumda bir bukalemun olarak politik cikar degisimine kanmaksizin, ozunu ve temelini ortaya koymak gerekir. Cunku bugun gunumuzde, her turlu ilericilik, devrimcilik, duzen ve sistem karsitligi ve her turlu aydin ve elit olabilmek v.s. iste bu ulkeye, topluma zamana ve cikara gore degisken emperyalist zihniyetin oz ve temelini algilamak, kavramak ve bilinc ve farkina varmaktan gecer. Oyleyse soralim, nedir "antiamerikanci" olmak? ve bu olumu kalici olarak saglamak nasil mumkundur?
-
Sivil Diktatorluk Uzerine
T.C.'nin ana sorunu devletin yapisi ve isleyisidir. Devlet bireyi icin olmasi gereken, onun her turlu hak ve ozgurlugunu kurumlariyla savunmasi gereken ve bireyleri arasi adaleti ve firsat esitligini hic bir degerin (milli dini v.s.) tarafi olmadan evrensel hukuk ve insan haklari temelinde isleten bir kurum olmasi gerekirken; ulkemizde birey olmadigindan ve yetismediginden, vatandas devleti icin vardir. Yani devlet bireyine hizmet vececekken, devlet hizmeti vatandasindan bekler. Boyle olunca da parlementer sistemde vatandasi temsil eden iktidar ve hukumet devleti kendi amacina uygun yonetir ve yonlendirir. Yani devlet birey ya da vatandasinin olmaktan cikar, iktidarin politikasinin olur. Iste bu parti devletidir ve devlet her iktidar partisinin amaci dogrultusunda kullanilir.
-
Sivil Diktatorluk Uzerine
Otokrat ya da diktator. Kendine ve tarafina demokrat. Ayrica hem devletin hem de milletin basi ayni sahis ya da ayni dusunen iki sahis olabilir. Sonucta ulkemizde devlet tamamen iktidarin gudumundedir. Iktidardan bagimsiz hic bir zaman olamamistir. Yani devlet her zaman iktidarin her turlu amacinin ve somurusunun bir kullanim araci olmustur.
-
ALLAH VAR MIDIR, NE YAPMIŞTIR?
Kaynaginin ve sahibinin bilimsel hic bir icerigi yoktur.
-
Inancsal Sorun
Bak, her bilim bilimsel kavramlarini kullandikca itiraz edecegim. Metafizigin bilim ve bilimsellik ile ilgisi yoktur, inanc de olsun bitsin. Sonucta kuran'in insanoglu disi bir gucun olmasi zaten mantiksal ve bilimsel degildir. O yuzden ben insanoglunun yazdigi ustelik 1400 yil once yazdigi bir kitap yerine; bilimi, bilimselligi, cagdasligi, modernligi, medeniyeti, teknigi tercih ederim. Senin algilayacagin, ben imtihanin disindayim.
-
Coşkuyla mı yoksa Coşku ile mi kullanmalıyız?
Evet, guzelce aciklanmis. Aslinda benim aciklamamdaki neden, konusma dilindeki acelecilik, yazi dilindeki taneciliktir. Aslinda baglac olarak degerlendirildiginde, dedigim daha net anlasilacaktir.