Zıplanacak içerik

evrensel-insan

 Saygıyla Anıyoruz
  • Katılım

  • Son Ziyaret

evrensel-insan tarafından postalanan herşey

  1. Bilgi, insanoglunun algiladigini kavram ile ozdeslestirerek urettigi ve turettigidir. Yani vicdan algisi olmazsa, vicdan ilr ilgili bilgi turetilemez. Bilginin kaynagi insanoglunun kavramlastirdigidir.
  2. Yani hissedecegi rahatsizligi bilinci ile yasamadan once onleyerek.
  3. Bilgisi, bilinci, algisi ve bunlarin insanlik icerdiginin farkindaligi ile. Yani insanoglunun dogal/icgudusel olan hayvan dogalligindan, aklin bencilliginden bananeciliginden arinarak. Mesela sen bir kisiye kendince bir zarar verdigin zaman rahatsiz olmaz misin? Bu rahatsizligi ne ile aciklarsin?
  4. Sen asil "bilgiden farkli" derken, neyi izah etmek istiyorsun?
  5. Hayir bilinc bir numenal yetidir, henuz hayvanda algilanmamistir. Bilincalti insanoglunun kendisine dogumdan itibaren verilen her turlu deger, veri tabularin beyninde yer etmesi ve otomatik yani sorgulanmadan degerlendirmeden uygulanmasidir. Buna "core faith" denir. Ben bilinc altini bir kac baslikta acikladim. Mesela "davranis uzerine" basligina bakabilirsin. Ya da bilinc basligina.
  6. Bilgi derken, zaten insanoglunun her turlu soyutlamasi kavramsal bir bilgidir. Burada insanoglunun soyut yetisi olan vicdani yani beynin numenal yetilerinden birini degerlendiriyoruz. Insanogluna bu kavram yansidigi icin, vicdan algisi vardir. Vicdani yonlendiren insanoglu olmalidir, aksi vicdanin bilincalti hareketidir ve o yuzden "rahatsizlik/sorun" verir. Yani vicdani rahatsiz etmeyecek bir dusunce ve davranis; ancak kisinin bilincli hareketidir. Eger ortada bilincli hareket yok ise, kisinin bilincalti hareketinin verdigi vicdan rahatsizligini kisi algilayamaz. Bu da kisinin sosyo-psikolojik sorun yasamasi demektir.
  7. Yazimi genelde okurum. Yalniz dogal olamam, cunku dogallik bir dusunce urunudur. Yani dusunce duzeyi ne ise onu dile getiririm. Ayrica her kavrami bilincli kullanirim ve kullanilan kavramlari ya aciklarim, ya da daha once aciklamisimdir. O yuzden mesela bir cumlemi alip "evrensel-insan'a sorular" basliginda kendince ifade edebilirsin. Boylece anlam ve icerik bozulmadan farkli ifade sekli dogabilir.
  8. Hayir, tabiki degil. Bunu yaptiran insanin bir insan gibi dusunup davranamamasi yani anima/animus dogalligi ile bilincalti hareket etmesidir. Insanoglunu hayvandan farkli kilan bir ozelliktir. Hayvanda vicdan yoktur. Cunku hayvanda hareket icgudusel, insanda ise zihinseldir. Vicdan bir numenal yetidir.
  9. Vicdan insanoglu fenomenini insanlastiran ozdur. Insanogluna rahatsizlik sorun v.s. olarak yansiyan bir dusunce ve davranista algilanir. Vicdan bir muhakemedir, oz elestiridir, algilanan sorun ve rahatsizligin giderilmesinin isaretidir. Akli yonlendirmesi gereken insanoglunun kendisidir. Halbuki olan aklin insanoglunu yonlendirmesidir. Benim tanimim "kendine ve baskasina fiziksel/dusunsel zarar vermemek" yani verdiginde kisinin vicdanini devreye sokmasi, ya da vicdanini bilincli kullanarak bu zarar vermeye meydan vermemesi.
  10. Vicdan bir yerde insanoglu beyninin ve vucudunun her dusundugu ve yaptigini kendine dogrulamasi/yanlislamasidir. Yani beynin yapilan hareket uzeriundeki bilincalti ya da bilincli muhakemesidir. Evet insanoglu bir yerde dusundugunu ve davrandigini mukayese ettikce ve deneme&yanilma metodu ile hatasini, eksigini, yanlisini algilar ve tecrube kazanir. Iste vicdan bir yerde bu rahatsizligin rahatlatilmasidir. Aslinda beynin qualm olgusu yani rahatsiz olamama olgusu ve kendini rahatlatmasi ayni temeldedir. Yalniz beyin bunu ruya v.s. ile yaparken; insanoglu yaptigini sorgulayarak bilgisini artirarak v.s. yapabilir. Aklin yonlendirilmesi demek;l insanoglunun bilincalti olarak alisilagelmis uygulamasini bilince tasimasi demek. Mesela bir kisi cinayet isleyecektir ve bu onun alisilagelmis ve bilincaltina yerlesmis toresidir. Iste tam da burda onun isleyecegi dusunmesi ve cinayeti islemekten vaz gecmesi onun bilincinin bilincaltini yenmesi anlamina gelir. Vicdan eger bilinc ve farkindalik ile yapilirsa, insanoglunun kendine ve baskasina zarar vermeme algisi ve bunun bilincidir. Yazilari daha bir anlasilir kilabilmek adina bir onerin var mi? Ya da okundugunda anlanmayan kismin ne oldugu uzerine bir ornek verir misin?
  11. 17. yy'da Avrupa'daki kömür ocaklarında bugün fosil adını verdiğimiz garip canlı şekillerine sahip taşlar bulununca insanlar bunu yorumlamaya ve ne olabileceği hakkında çeşitli fikirler öne sürmeye başladılar. O dönemde hiç kimsenin aklına ölen canlıların fosilleşeceği veya günümüzde var olan canlı türlerden başka canlılar olabileceğini ve günümüzde olmayan bu canlıların insandan milyonlarca yıl önce yaşamış ve nesillerinin henüz insan ortaya çıkmadan çok çok zaman önce tükenmiş olacağını düşünmemişti. 1650 yılında insanların dünyanın yaşının sadece 4004 yıl olduğunu düşünüyorlardı. Çünkü insanlar bu dönemde alternatifi olmayan bir yaratılış fikrine sahipti ve doğanın, canlı türlerinin durağan olduğuna ve hiç değişmediklerine inanıyorlardı. Tanrı doğayı koruyor, insanın yararlanması için hayvan ve bitki türlerini insanın emrine vermiş, var olan tüm canlı türleri Tanrının kendi suretinde yarattığı insana hizmet ediyordu. Tanrı canlılığı yaratıp sonra da boş yere yok edemezdi, canlılar başlangıçta oldukları gibi insan için yaratılmış ve var olma amaçları sadece insana hizmet etmekti. Kömür ocaklarında o güne kadar görülmemiş muhteşem, korkunç, garip ve insanı ürkütücü canlıların fosilleşmiş taşları çıkarılınca insanların düşüncelerinde yeni ufuklar belirdi. hatta bu dönemde bile bu şekilli taşların içinde bir canlı türü olduğunu dahi başlangıçta fark edemediler. Ancak anatomi bilimindeki gelişmeler hayvanların fiziksel özelliklerini birbirleriyle karşılaştırabilme imkanı sağladı. Bu dönemde anatomistler fosillerdeki şekillerin canlı türü olduğunu yaptıkları çalışmalarla kanıtlayabildiler. Ama taşın içindeki bu canlı oraya nasıl girmişti ve neden taşlaşmıştı? Buna bir açıklama getirmek çok uzun zaman alacaktı. Yaratılış düşüncesinin hakim olduğu bu dönemde insanlar bu fosilleri, "çamurun canlı olmaya çalışırken hayat bulamamış başarısız örnekleri" şeklinde yorumladılar. Çünkü insanlar canlılığın çamurdan ve topraktan yaratıldığına inanıyorlardı ve bu fosillerin Tanrının yaratılış esnasında, çamurdan canlılık yaratırken, yarım bıraktığı ve bir şekilde yaratmaktan vazgeçtiği eserler olarak görmüştür. Bazıları da garip ve bilinmeyen canlılar içeren bu taşların Ay'dan Dünyaya düştüklerini öne sürüyordu. Hiç kimsenin aklına o dönemde canlılığın evrim geçirdiği ve değişebileceği gelmemişti. Ta ki İskoçyalı bir jeolog Robert Chambers 1844 yılında yayınladığı Yaratılış'ın Doğa Tarihindeki İzleri" (Vestiges of the Natural History of Creation) adlı eserinde canlıların Yaratılış'tan sonra değiştiği fikrini ortaya atıncaya kadar ve Chambers buna transmutasyon adını koydu. Chambers kendisi Yaratılışa inanıyordu ama canlıların yaratıldıktan sonra zaman içinde değiştiği gerçeğinin farkına varmıştı. Yayınladığı kitap ve içerdiği yeni düşünceler bilim ve kilise adamları arasında çok hararetli bir şekilde tartışılmıştır. Ancak bundan daha sonra ateşli tartışmalar dindiğinde Charles Darwin Türlerin Kökeni adlı kitabını yayınlayacaktı. Bu dönemde İngiltere'de gelişen sanayi devrimi birlikte evrim düşüncesini de getirdi. Nasıl bir araya getirilen ve sistemleştirilen otomatik makine parçaları kuruldukları gibi çalışıyor ve kendileri için ön görülen işleri kendiliklerinden hallediyorsa Tanrının yarattığı insanlar ve hayvanlar da bir şekilde Tanrının tasarladığı makineler olabilirdi. Bu inanış şekli canlılara karşı bambaşka bir bakış açısı getirdi. Iste bu bakis acisi daha sonra "akilli tasarimcilik" olarak onumuze cikacaktir. http://www.turkish-media.com/forum/topic/292868-tanri-ve-tanrilastirma-uzerine/ Yani "bir resim ressamsiz olmaz" v.s. seklinde. İnsanları çözümlemek ve Tanrının eserini ve bu eseri nasıl yaptığını anlamak için onu bir makine gibi görüp algılamak ve incelemek gerekiyordu. Ama makineler evriliyordu çünkü insan makineleri ve teknolojiyi geliştiriyordu. Onları daha yararlı daha mükemmel ve daha verimli kılıyordu. Ki eski tip ve daha az verimli makinelere sahip bir fabrika sahibi iş ve pazar rekabetinde geri kalıyor ve iflas ederek tüm varlığını kaybediyordu. Bu yüzden makinelerin geliştirilmesine gerek duyuyordu. Herhangi bir yüksek eğitim almamış, basit bir tabakadan gelen ve birden bire sanayi devrimiyle zenginleşen fabrikatörler iş ortamındaki rekabet zorunluluğunu ve rekabet edemeyenlerin elendiğine tanık olunca bu şekilde ilk kez doğada da bu tür bir rekabet olabileceği, zayıfların elendiği güçlülerin, kendini geliştirip yenileyen canlıların ayakta kaldığı bir doğal seçilim olabileceği düşüncesi ortaya çıktı. İnsanın tasarladığı ve yarattığı makinelerin daha verimli olması için geçirmek zorunda oldukları evrim ve kendi aralarındaki rekabette daha az verimli makinelerin rağbet görmedikleri için tarihin derinliklerine gömülmesi yani tükenmeleri, doğayı yaratan bir Tanrının da hayvan ve bitkileri kendilerini geliştirecek ve evrim geçirecek şekilde yarattığı ve durağan olamayacakları fikrini doğurdu. Fosillerde de görüldüğü gibi bir zamanlar kendini geliştirmeyen, evrilmeyen hayvanların rekabete yenip düşüp soylarının tükendiği ve günümüze gelemedikleri, güçlü kalıp evrilenlerin ise günümüze kadar gelebildiği ve ayakta kaldığı fikri git gide daha iyi bir şekilde anlaşılmaya ve kabul edilmeye başlandı. İşte Charles Darwin böyle bir dönemde ve fikir ortamında dünyaya gelmiştir. O olmasaydı bile o dönemin başka bir insanı evrim teorisini ve doğal seçilim fikrini ortaya atacaktı ve bu bir zaruriyet haline gelmişti.
  12. evrensel-insan şurada bir başlık gönderdi: Genel Psikoloji
    Evrensel-insan zihniyeti ve davranisi temelinde vicdan kavraminin anlami; "hem kendine hem de baskasina fiziksel/dusunsel zarar vermemektir." Ben, bireysel olarak; Tabulu rasayi savunuyorum. Tabulu rasa bir bebegin kavramsiz/zihniyetsiz ama numenal yeti ile dogmasi demektir. Yani, insanoglu herseyi, yasam ve iliskilerinde, yine insanoglundan ogrenir. O yuzden, ahlak, kultur, anane, gelenek, tore v.s. ve tum kisinin kisilik ve kimligini olusturan verileri, degerleri ve tabulari; asirlar boyu, degiserek suregelmistir. Vicdan konusu ise; benim izahimla, akil ile, zihin ile baglidir. Benim, izahimda vicdan akli yonlendirir, akil vicdani degil; cunku akil vicdani yonlendirirse; bati gibi insansal iliskiler, mantiksal temelde cok dusuk bir degere,mulk meta mal olarak ve ideolojik bireyci akilciliga dogu gibi de insansal degerler duygusal temelde toplumsal /inancsal cikara kulluga kolelige teslimiyete tasinir. Oyuzden, aklin vicdani yonlendirmesi, fenomenal insanoglunun; vicdanin akli yonlendirmesi denumenal bilissel insanin dusunce ve davranisidir. Aklin yonlendirdigi vicdan, DUYGUSAL DUZEYDE OLDUGU KADAR, MANTIKSAL DUZEYDE DE hem kendine; hem de baskasina, hem fiziksel, hem de dusunsel her turlu zarari verir, buna intihar da, baskasinin canini almak da dahildir. Iste bu, Toplumsal/kisisel ve ayrimci, degerleri/verileri/tabulari olan insanogludur. Halbuki, vicdanin yonlendirdigi akil; duygusal temelde kendine zarar verse bile; mantiksal temelde, ne kendine, ne de baskasina zarar veremez. Iste, bu da evrensel/bireysel insandir. mantıksal temelde nasıl zarar veremez? Aklinduygunun vicdani yonlendirmesi insanoglunun, vicdanin akli/duyguyu yonlendirmesi de bilissel insanin dusunce ve davranisidir. Insanoglu akil yonlendirmesiyle, ya mantiksal dusunur/davranir ve vicdani sifirlar, ya da akil yonlendirmesiyle, duygusal dusunur ve davranir, ve akil/vicdan arasinda tikanir kalir ve devamli bir celiski yasar. Eger vicdan akli yonlendirirse; ve duygusal dusunur ve davranirsa insanoglu olarak, akilci olamamasinin celiskisini yasar. Ama, insanlik ve insan olma bilinci iste bu celiskiyi cozer. Cunku vicdanin yonlendirdigi akil; mantiksal olarak akilci degil; insan ozunun vicdani ile dusunur ve davranir. Iste ancak o zaman, aklini kendisine ve baskasina zarar vermemek icin, yonlendirebilir. Bu da sorunun cozumudur. Genel bir vicdan kavramından bahsedebilirmiyiz? Su anda var olan epistemolojik gercekci bir vicdandan mi, yani insanoglu vicdanindan mi, yoksa; olmasi gereken, insan vicdanindan mi bahsediyoruz? Evrensel-insan dusuncesine gore dusunce ve davranista, insan olan ve insanlik sunan a gore; vicdan zaten belirtilmistir. Hem kendine, hem de baskasina fiziksel/dusunsel zarar vermemek. Eger, epistemolojik gerceklikten bahsediyorsak; o zaman, vicdanin soyut bir kavram oldugunu evrensel bir ifadesi bulunmadigini dolayisiyle; her algilayanin algisina gore ifade edilecegini, genelde dini bir temelle olan bagintisini ve bireysel temeldeki "rahatlama" icerigini, mesela; vicdani red, Yeryuzundeki, cografi/tarihi toplumsal yapilanmanin getirdigi genel anlayisin bir tezahuru olacagini ama her halukarde INSANCIL, HUMANIST bir icerikte algilandigini ve maalesef; duym oldugundan dolayi da; vicdan somurusunu ve vicdan'in siyasetin iktidar amacina yonelik arac olarak kullanildigini, mesela; magdurluk, genelde soyleyebiliriz. Ama; sonucta vicdan, bati da kalmamistir. Cunku bireyci akilciligin fendi, vicdani yenmistir. Doguda ise, din milliyet ve siyaset elinde, bir vicdan somurusu ve su istismari vardir. Yukaridaki bakis acisi gayet insani ve iyimser gelebilir. Ozaman insanın karanlık taraflarından dolayı belkide geneli kapsayan iyimser bir vicdandan bahsedemeyecegimiz sorunu ortaya cikar. Bunun nedeni, dogal dusuncenin temelinin akil kokenli olmasidir. O yuzden de, dogal dusunce sorundur ve insanoglunun hayvani tabiatini ustelik; soyut degerler kavgasi yuzunden daha vahsi yaparak temsil eder. Oyuzden de; insanoglu vicdani sadece bir arac olarak kullanir, AMAC EDINMEZ. Dogal dusuncenin;evrensel yapilanisi, isleyisi ve islevi tum insansal duygular gibi, sevgi, saygi v.s. ancak istismar eder ve akil amacina, arac eder. Konu vicdanin; iyimserligi/kotumserligi degildir; Dogal dusuncenin, vicdana bakis acisi arac bakisinin disina cikamaz ve iyi/kotu den ziyade; vicdanin bu halini tabi, kalitimsal, irsi, dogumdan once edinilen v.s. kabul eder. Bu kabul edis, dogal dusuncenin; tum insansal/evrensel sorunlari icin de gecerlidir. Yani TESLIMIYET VE IFLAS. Cunku nihilizm; dogal dusunce aklinin,bireyci akilcilik olarak gelebilecegi yerin son duragidir. Oyuzden tekrar, guce-otoriteye donus baslamistir. Hukuk, adalet, v.s. 20. yuzyilda kalmistir. "Gucum-otoritem varsa, herseyi yaparim" akilciligi hakimdir. Buradaki hersey, her turlu vicdani yokeden insan ve insanlik disi dusunce ve davranislardir. Bu bati da ve gelismis ulkelerde cok yaygindir, ama; havuc politikasi ve bireylerin robotlastirilmasiyla saglanmaktadir. Bizim gibi, ulkelere de; dikta/sekterlik/askeri/baskici/zorlama/ temelli toplumsallik ve onun korku felsefesi ve suru psikolojisi kalmaktadir. Evrensel-insan zihniyeti ile epistemolojik gercekcilik arasindaki bagi kurmak acisindan: evrensel-insan zihniyetinin vicdan yonlendirimli mantiksal akil ozu ile; epistemolojik gercekligin, akil yonlendirimli mantiksal vicdan yoklugu ve duygusal vicdan celiskisinin kokensel bag cozumu de sayginin gercekci algilanmasinda yatar. Evrensel-insan zihniyeti, vicdan ozunu, bireysel saygi kokeniyle birlestirerek; insanoglunu epistemolojik temelde algilamakta ve onunla sorunsuz gecinebilmektedir. Cunku saygi; "farklarin farkina varmak, ne bir farki, diger farklara karsi one cikarmak, ne de farklari birbirinden ayirmak, ya da birini digerine ustun kilmak, ya da yok saymaktir." Bu su demektir. Herkes, kendine gore; kendisine kendi kisilik ve kimligini olusturan, soyut/somut degerler vermistir. Bu degerler, kisinin; kendisini baskalarindan farkli kilar. Iste bu farklarin epistemolojik varligi, her farki kendi adina sahiplenen sabitleyen ve savunan icin degisiklik gosterir. Bu farklari yasam ve iliskiye tasimak her kisinin hak ve ozgurlugudur. Bu kisinin farkli degerleri/verileri/tabulari, baska bir kisinin iradesinden ve isteminden bagimsiz olarak vardir. Iste, birey bilinci ve bireysel saygi; her bir kisinin toplum icinde kendi farklariyla birlikte beraberce antiayrimci ve hak ve ozgurluklerin sivil hukuk temelinde yasam ve iliskisini saglar. Iste evrensel-dusuncenin, vicdan ozu; epistemolojikgercekligin fark varligini ve butunlugunu bu bireysel saygi anlayisiyla saglar. Konuya bir acilim daha getirip, konunun daha da ilerlemesini ve derinlesmesini, katilimci arkadaslarin katilimina birakalim. Oda hak ve ozgurluklerdir. Yani, vicdan ve saygi kendi basina evrensel-insan dusuncesi icin yeterli degildir. Hak ve ozgurlukleri de soyle anlatalim. Bir kisinin kisilik ve kimlik soyut/somut degerlerini olusturan veri/tabu/degerler; onun yasam ve iliskisindeki dusunce ve davranisinin temelini olusturur. Bunun DUSUNCESI KISININ HAKKI, BU DUSUNCEYI YASAM VE ILISKISINE TASIMAK TA ONUN OZGURLUGUDUR. Bunu vicdan ve saygi bilinciyle yaptigini varsayarsak; Buradaki her bir kisinin hak ve ozgurlugu nasil saglanir? Iste bu sorunun cevabida; bir kisinin hakkinin siniri, diger kisinin ozgurluguyle; bir kisinin ozgurlugunun siniri da, diger kisinin hakkiyla sinirlidir. Yani; benim, hakkim; baskasinin ozgurlugune mudahele edemez. Benim ozgurlugum de, baskasinin hakkina mudahele edemez. Yani, benim OZGURLUGUM, BASKASININ HAKKINI TANIMAK; BENIM HAKKIM DA BASKASININ OZGURLUGUNU TANIMAKTIR. Simdilik, birey bilinci almis bir bireyin, evrensel-insan zihniyetinin; vicdan, saygi, hak ve ozgurluklerden temel olarak olustugunu soyleyip, konuyu noktalayalim.
  13. evrensel-insan şurada bir başlık gönderdi: Bilgi Felsefesi
    Simdi yukaridaki cumleyi anlam icerik ifade ve kurulan bag olarak epistemolojinin yapilasndirmaci epistemolojisi yani, gercekligin insanoglu yapilandirilmisligi oldugu, qua felsefesi yani degerlendirenin kendi bireysel tarafinin degerlendirmede yeralmamasi insanoglu temeli ve onun zihinsel insanlasmasi adina felsefi, bilissel mantiksal sorgulayalim. Mulk-insanoglunun sahip oldugu her sey Hukum-mulkun uzerindeki hakimiyet Hakim-mulkin hakimiyetitini saglayan Hukuk-hakime mulkun hakimiyetini saglatan. Simdi buradan adaleti degerlendirelim. Mulk, epistemolojik olarak insanogluna kendi dahil gozlem veren herseydir. Buna insanoglunun kendi de dahildir. Iste bu mulku burada hak ile ozdeslestirebiliriz. Yani insanoglunun sahip oldugu hersey onun hakkidir. Buradan "4H" temelimiz ortaya cikar, hak, hukum, hakim ve hukuk. Cumlemiz su "hakim olan hukuku ile hak uzerinde hukum kurar/surer" Burada inanc algisi Yaratilisa uzanir ve adalet tamamen hakkin hakim, hukuk, hukum teslimiyetidir. Metafizik olarak varliksal temelde ise ideolojiye uzanir. Yani hakim, hukuk, hukum; ya dusuncededir/oznededir-idealizm, ya maddededir/nesnededir-materyalizm ya da kavramda/isimdedir/pozitivizm. Goruldugu gibi metafizigin teolojisinde de ontolojisinde de hak insanogluna verilmemistir. Ustelik hakim, hukukve hukum de insanoglunda degildir. Yani adaleti ya tanri ya da varolus saglar. Buradaki varolus madde, dusunce ya da kavram olabilir. Kisaca adalet hakkin yani mulkun temeli olarak mulku/hakki mal, meta, madde,kul kole v.s. yerine koyar; adaleti de insanoglu disi bir fenomene/numene verir. Simdi biz tekrar insanoglu temelimize donelim. Haakim olan-insanogludur Hukum-onundur Hukuk-onundur hak/mulk-odur. Eger hakim olan kendi hakki uzerinde hukuku ile hukmederse bir sorun yoktur, cunku hak ve adaletin hukuku, hukmu ve hakimi aynidir. Ya farkli ise; yani hakim olan hukukunu hukmunu kendi hakki degil de, baskasinin hakki uzerinde uygularsa, adalet nasil saglanir. Yani hakkin adaleti, hakimin hukmudur. Iste epistemolojinin temeli inancin dogrulanarak gerceklesmesi yani adaletin temelidir. Cunku boyle bir dogrulama adalet saglayacaktir. Peki burada inanc olan nedir? Inanc hakkin adaletinin saglanmasi dir. Gerceklesecek olan nedir? Hakimin hukmu. Peki bu inanc ile gerceklesecek arasindaki dogrulama nedir? adaletin adil olup/olmadigi. Yani insanoglu kendi hakki uzerinde kendi hakim olarak kendi hukuku ile kendi hukmetmesini kendine adaletli mi/adaletsiz mi saglamaktadir? Eger insanoglu bir bir ise ve buradaki her kavram ayni kisi tarafindan yerine getiriliyorsa, sorun yoktur. Ya hakim olan hukukunu kendi degilde baska bir insanoglu uzerinde uygulayip onun hakkina hukum ediyorsa, adalet kavraminin anlami nedir? Sahi adalet nedir ki, adil mi/degil mi olarak dogrulayalim? Bu konu cok onemlidir ve adaletin bir olgu olarak herkesi baglayan bir ortakligi yoktur. Cunku dogrulama bilimsel ve bilissel degildir. Sadece dogal/fenomenal zihniyetin; hakki yani insanoglunu mulk olarak algilamasi ve hakim olanin bu hak uzerindeki hukuklu hukmu algisidir. Iste asil adalet bu inancta ve uygulamanin temelinde kokeninde kabulunde v.s. aranmalidir. Eger adalet insanoglunun onun varliginin yasaminin v.s. kisaca hakkinin adaleti ise, hakimin hukmune karsi kendini hakkini nasil koruyacaktir?
  14. Eh ne diyeyim. Sen kendi duzeyince Allah'ini konusturmaya, ona "sirk kosmaya" devam et. Eger bir sorun olursa da zaten kendini degil; Allah'ini suclarsin. Cunku, sence; bunlari sana yazdiran o
  15. Sen bana gozlem verenden degil; sana gore olmasi gerekenm ama olmayan bir olasiliktan bahsediyorsun. Ben fasulyeyi sacarim ve sonra da gozlemlerim, o kadar. Yani senin gibi bir pesin hukum ile "bu fasulye neden 'seni seviyorum'u vasrmiyor" diye dusunmem. Cunku benim beklentim ve on yargim yoktur, sadece sonucu gozlemlerim.
  16. Bilemem, bu soruya yanit veren acisindan degisir, ama hepsinden de mutlaka pay vardir. Benim ise bireysel olarak zaten tanrilastirmaya ihtiyacim yok. Cunku ben insanlasmak ve insanlastirmak tan yanayim.
  17. Bilim bilir, bildirir. Yaratilis ise aklin bir uydurmasidir. Bilim uydurmalar ile ugrasmaz, yani yaraticidan yola cikmaz, gozlemden yola cikar. O yuzden vizyonunda yaratilis yoktur. Senin ise ufkun sadece bilimsel olmayan vizyon uzerine. O yuzden bilimi bilimselligi algilaman bir cesit, bilissel noncognitivizm.
  18. Iste benim dedigim, kurallarin sadece bir yaraticiya olmasi yaninda, bir ideolojiye bir inanca bir dogruya atanmasidir da. Ustelik bunun iyi niyeti de olmaz, sadece inanilan ve dogrulanan bir ideolojinin yonlendirim ve yaptirimi ve de diktatorlugu gucu otoritesi soz konusudur.
  19. Iyide ikinciye yanit vermeden oylama gecerli olmuyor. Yani oylamanin gecerliligi her iki bolume de yanit istiyor, sorun burda.
  20. Ben "din egitimi 'yok' demedim." Akdsine din egitiminin ve de teklestirilmesinin insan haklari ve hak ve ozgurlukler ihlali oldugunu soyledim. O yuzden onemli olan bu tesbiti ortaya koymak, ya da "sikayet etmek" degil; bu sorunu algilamak ve cozume yoneltmek.
  21. Bir kisinin dogdugu bir ulkesi vardir. Bu ulke onun yasayacagi ve iliski kuracagi cografyadir. Dolayisi ile kisinin ilk kimligi ulke kimligidir, yani Turkiye vatandasi. Turk bir ulke degil, kendisi zaten bir kimliktir. Bu acidan "Turk vatandasi" kullanimi mantiksal degildir. Yani kimligin kimligi olmaz, ulkenin kendi ulkesinde dogana verdigi kimlik olur. Bu da ulke vatandaslidir. Yine bir kisinin dogdugu ulkede ona verilen etnik kimligi vardir. Bu her vatandas kimligi olanin kendine ait olan kimliktir, yani etnikm kimlik. Dolayisi ile her bir turkiye vatandasinin kendi etnik kimligi vardir. Kurd , ermeni, cerkez, laz v.s. yani kendisine etnik olarak ne kimlik veriliyorsa o. Bu acidan turkiye'de dogan ve yasayan iliski kuran bu ulkenin cografyasinin vatandasi olan, turkiye vatandasidir. Iste bu vatandasin kendine ait kimligi de sadece onun ona verilen kimligidir. Simdi bu acidan bakalim. Bir Turkiye vatandasinin, etnik kimligi turk olabilir mi? Yani kurd, laz, cerkez, ermeni v.s. degilse nedir? Ya da etnik bir kimligi yok mudur? Aslinda "turk, turkiye" kullanimi maalesef aidat olarak algilanasmamakta ve bilinememektedir. Ustelik politik acidan bir savunu karsi cikis duygu somurusu ve her turlu su istismar olarak kullanilmaktadir. Bir sey ulkeye mi yoksa kisiye mi aittir? Iste bu sorunun yaniti hep "turk" yani kisisel kimlik uzerinden degerlendirilmis ulke olarak degerlendirlemistir. Mesela para, ulkenin mi yoksa kisinin mi parasidir? Dil, ulkenin mi yoksa kisinin mi dilidir? Iste buradada "turk lirasi ve turk dili" kullanim hatalari gorulur. Cunku para ulkenin parasi olarak turkiye lirasidir, dil de ulkenin dili olarak turkiye dili, ya da turkcedir. Kisinin parasi, onun kendine ait olan sadece miktardir. Yani paranin adi degil miktaridir. Yani bir kisinin kendine ait bilmem ne kadar turkiye lirasi vardir. Dil ise iki turludur, birincisi ulkenin resmi dili vardir, ikincisi kisinin kendi dogumundan gelen ana dili vardir. Bu ikisi ayni da olabilir, farkli da olabilir. Yani turkiyenin resmi herkesin kullandigi ortak dili turkcedir. Kisinin ana dili ise ona ait olan dildir ve degisik olabilir, mesela kurtce, lazca, ermenice, bosnakca, cerkezce, arapca v.s. Bir de bir ulkede dogmayan, fakat daha sonra o ulkede yasayan iliski kuran yerlesen baska ulkenin baska etnik kokenli vatandasini ele alalim. Yani bu kisi Turkiye'ye gelmeden once baska bir ulkenin vatandasidir ve baska bir etnik kimlik tasimaktadir. Burada ornek verirsek; Turkiye vatandasi olan bir gocmenin, iki vatandasligi vardir. Diyelim bu kisi Irak'tan geldi,yani hem irak hem turkiye vatandasidir. Irak ta da etnik kimliginin turkmen oldugunu dusunelim. Bu kisinin turkiyedeki resmi dili turkcedir, onceki vatandasliginin dili arapcadir ve kendi ana dili de turkmencedir. Eger bu kisi Irak'ta ya da Turkiye'de devlet ile bir sorun yasar ise; savunusunu kendi ana dilinde, kendi ilk vatandasliginin dilinde ya da bulundugu ulkenin dilinde isteyebilir. Cunku savunusunu en iyi ve anlasilir sekilde ifade etmesi onun en iyi bildigi dil olacaktir. Bu turkmence ise ya da arapca ise; o kisiye devlet o dili konusan bir tercuman tahsis etmek durumundadir. Turkiye'deki sorun; sadece "turk/turkiye" karmasasi degil; ayni zamanda bunlasrin toplumsal olarak "biz/oteki" algi ayrim karmasasidir. Halbuki burada olan bir farktir ve bu farkin turkiye cografi ve toplumsal butunlugunde kisinin hak ve ozgurlugu olarak dile gelmesidir. Yani ortada bir ayrilmak yoktur, farkin ayni butunlukte farkini dile getirmesi vardir. Iste bu temelde her turkiye vatandasinin kendine ait olan etnik her turlu kultur ve etigini de ogrenmek kullanmak paylasmak yasamak hak ve ozgurlugu vardir. Yani kendi kimliginin dilini, kulturunu tarihini, etigini v.s. ogrenebilmeli ve ogretebilmelidir. Buradaki tek dikkat edilmesi gereken nokta, bunu yaparken baskasinin hak ve ozgurlugune dokunmamak, sadece kendi hak ve ozgurlugu olarak yapmak, bunu toplumsal "biz/oteki" savasimina ve kutuplasmasina tasimamak, bunu bir politikanin cikari, duygu somurusu ve su istismari haline getirmemek ve kendi bunlari yaparken de, baska farklarin hak ve ozgurlugune saygi gostermek ve kendi farkinin hak ve ozgurlugu olarak ta saygi gormek. Iste devlet her turlu sivil kuruluslari ile bu konudaki bir mudaheleyi, saygisizligi, baskiyi, zorlamayi, "biz/oteki" savasimini ve kutuplasmasini, hak ve ozgurluklerin politik cikar amacli duygu somurusunu ve su istismarini onlemek ve her bir turkiye vatandasinin hak ve ozgurlugunu korumak, saglamak ve yasatmak icin vardir. Iste bu nedenden, devlet ve kurumlari bir farkin tarafinda yaninda v.s. olamaz. yani ideal olarak devletin etnik kokeni olamaz. Zaten devlet kurum ve kurulus olarak cesitli etnik kokenlerdeki turkiye vatandaslarindan olusmustur. Yani devlette bir icicelik farkarin uyumu korunmasi savunmasi birinin yaninda tarafinda olunmamasi soz konusudur. Cunku devlet Turkiye vatandfaslarinin devletinin, bu da her bir vatandasin kendine ozel farkinin hak ve ozgurlugunun zarar gormemesini getirir. Simdi bu acidan kendini turk gorenlere sormak gerekir. Bir turkiye vatandasi olarak etnik kimligin var midir ve varsa nedir? Ya da turkiye vatandasligi onun icin yeterlimidir. Yani etnik bir kimlik aidatina gerek duymamaktamidir? Ya da "ben bir turkiye vatandasi olarak turk etnik kokenine sahibim ve ana dilim de turkcedir" midemektedir. Iste o zaman onun icen resmi ve ana dili aynidir, ya vatandas olarak bir etnisite sahibi degildir, ya da etnisitesi turktur. Turkiye cografi sinirlari ve toplumu bunyesinde boyle bir devlet olmadikca, "turk/turkiye" algi karmasasi, vatandaslik etnik koken karmasasi, resmi dil ana dil karmasasi ve her turlu kimin neyin etigi, kulturu, tarihi v.s. sorusunun tartisma karmasasi ve tum bu karmasalara paralel olarak "biz/oteki" savasimi ve kutuplasmasi, bu karmasaayi politikanin kendi cikariadina kullanmasi, diuygu somurusu ve su istismari v.s. devam edecektir. Iste bu devam edis te en cok ulkeyi devamli bir karmasa ve kaos icinde tutmaya calisan ve mikroayrimcilik temelinde "biz/oteki" savasimini "ben/sen" savasimina kadar indirgeyen ve her iki kutbu da besleyip, biri birini nerdeyse yok edecek kadar savastiran ve burdan da parseyi toplayip nemalanan ve bunu da kendi cikarina amacina yonelten emperyalist cikarin da ekmegine her turlu yag surmek ve yardim etmektir.
  22. Kisaca, soyle aciklayabiliriz. Insanoglu dusuncesinin evrensel kokeni, ilk insanoglunun dogal dusuncesinin; tanrisi ve tanrililigina; evrensel temelide; ronesans sonrasi; tanrisi ve tanrisizligina,maddeligine fizikselligine v.s. yani emperyalist zihniyete aittir. Korkusu ise; temel, yani tanrililik veya tanrisizlik degil; koken tanridir. Yani, insanoglu dusuncesinin tanri korku ve kavramindan arinmasi ona yasam ve iliskisinin duzenlenisi ve sistemlenisinde ihtiyac duymamasi ve bu ozelligini de; ihtiyac duymadigi tanriyi; bir bolucu, ayirici, erksel ve cikarci bir arac olarak kullanmamasidir. Sonucta; insanoglunun dogal dusuncesi tanrisal dusuncedir. Bu dusuncedirki; insanoglunu, erksel, ayrimci, bolucu, savasci, kutuplayici v.s. kilar. Bu yapinin karakterininde Erkeksel oldugunu, soylemeliyim. Cunku, erkeksellik karakteride; tanriyi-tanrili veya tanrisiz- bir arac olarak kullanmaktan gecer. Tanri, dusuncesi; bir erkeksel karakter sonucudur. Bu metafizigin bir ayagi da insanoglunun maddeselligi, niceligi v.s. temelli mal ve meta degerine esitlenisi ve ustelik bunlar icin kullanilisi ve harcanisidir. Ustelik insanoglu butun tarihi boyu birbiri ile kulluk ve kolelik mallik ve metalik temelde carpistirilmis ve savastirilmistir. Bu savaslari saglayan da yine insanoglunun her turlu dogal/fenomenal zihniyetinin etik, ideolojik inancsal degerleridir. Yani insanoglu yasami ya dunya otesine ya da dunyevi bir degere tercih ettirilmistir. Buna en guzel ornek, Churhill'in bir cumlesidir. "Bir damla petrol, bir damla insan kanindan daha degerlidir." Iste emperyalist zihniyetin dogal/fenomenal olarak insanogluna bictigi deger, budur. Kisaca emperyalist zihniyetin korkusu, insanoglunun kendi varliginin bilisselligine varmasi ve insansal/evrensel zihniyete zihin ve yasam degeri olarak ulasmasidir. Cunku ancak o zaman insanoglu degerler ugruna savastirilamayacak, bir guce kul edilemeyecek,madde olarak degerlendirilemeyecek; ve insanoglunun bilisselligi on plana cikacaktir. Bu da yeni bir insanlik ve yeni birzihniyet ve her yonuyle yeni bir duzen/sistem yasam iliski kurumlasma cagdaslik v.s. demek olacaktir. Maddelesmek mi/kullasmak mi/tanrilasmak mi ve bunlara mazur kalmak mi? teslim olmak mi? yoksa; Insanlasmak ve evrensellesmek mi? Iste bir kisinin birey bilisselligi ile vermesi gereken karari budur. Eger kendimize insan diyorsak; secim gayet aciktir. Yok indirgemeci/determinist olarak madde, kul kole mal ve meta ya da maymun, bitki,gen v.s. diyorsak; emperyalizme teslim olmusuz demektir. Burada bir filmden bir sahnede artist soyle bagiriyor "Iam not a number, I'm aman." Ben bir numara degilim, ben bir adamim" Ya insaniz ya da degiliz, karar her okurun. Her iki konudada; insanlik icermeyen ve insanligi temel almayan-insanlik disi bakis acisi- bu erkeksel karakterin bir urunudur. Buna atasal veya babasal da; denebilir. Cunku, disi ayrimi; sadece fizikseldir. Dusuncenin yapilanisinda ve karakterinde disi icerigi yoktur.O sadece, karsitlik ve butunu tamamlayici bir oge olarak; erkekselligin karakterinin; olusumsal sekillenisidir.
  23. Tekrar tarihe donersek, Ronesanstan once; insanoglu tanrisina dokunamiyor, ona bahsettikleryle ugrasmiyordu. Ronesansla birlikte insanoglu; bir ilke imza atti. yani; tanriya bahsettiklerini sorgulamaya basladi, bilime yoneldi. daha sonra sosyal ve siyasal yasam ve iliskisine yoneldi. ama zihniyet ayniydi. Eskiden, tanri eliyle; ayiriyor, boluyor, yonetip yonlendiriyor v.s. cikarini bir zumreye, kesime v. tasiyor. Ronasansla beraber, bunu kendi insiyatifine aliyordu. Insanoglu; bugunku zihniyete, tanriya verdiklerini; kendi ustune almadan varamazdi. Oyuzden, dogal dusuncenin; tanrili ve tanrisiz iki asamasi vardir.Tanrili asama devrine;Tanri eliyle zulum; insanoglu asamasi devrinede; insanoglu eliyle zulum donemi diyebiliriz. Ama, her ikisinin kokenide; evrensel dogal dusuncenin; ayrimci, bolucu, bencil, erksel, cikarci v.s. temelinde yatmaktadir. EMPERYALIST DONEM; INSANOGLUNUN BU TEMELI KENDI UYGULADIGI DONEMDIR. Daha once bunu tanrilarina uygulatiyordu, kendini de; elci araci v.s. gosteriyordu. Artik, buna gerek kalmadi. Bu isi kendisi, kendine uygulayabiliyor. Elciler, aracilar da; devletleri, hukumetleri, orgutleri, kurum ve kuruluslari v.s. Bu donemin, insanoglu adina tam aleni ve acik baslangicida, nihilizmin cikisidir. Tanriya karsilik, birey ve onun cikarlari soz konusudur. Bu cikarlari elde etmek icin de; sadece guc, herturlu guc yeterlidir, cunku TANRI KORKUSU ORTADAN KALKMISTIR. Iste bu asamada, yani emperyalist zihniyetin; bireyci akilcilik asamasi; son asamadir. Bundan sonrasi geriye donustur. Ortacag karanligina, cemaat toplumlari icin din ve tanri kullanilarak; gelismin toplumlar icin; dusunce koreltilip; bireyler robot yapilarak.
  24. evrensel-insan şurada bir başlık gönderdi: Siyaset Felsefesi
    Tarihin bundan sonraki asamasinda; emperyalist zihniyetin; diyalektik kendi ve anti emperyalizminin isleyememesinin tek bir korkusu kalmistir. O DA, INSANOGLUNUN; EMPERYALIZMIN; HER TURLU VE BIRBIRI ILE SAVASTIRAN IDEOLOJILERINE, INANCLARINA, TEORILERINE, ORGUTLENMELERINE, KURUM VE KURULUSLARINA, EGITIM-OGRETIMINE v.s.sahip cikip, savunup, onun icin savasip, ayrilip, kutuplasip her turlu kaosu korumasi yerine; kendine, insanligina insanlik dusunce ve davranisina, yasam ve iliskisine sahip cikmasidir. Kisaca; emperyalist zihniyetin sona ermesine yol acacak olan; "ben insanim, insan gibi yasamak; iliski kurmak istiyorum. Kendi turum arasindaki/bunyesindeki; her turlu savasa son veriyorum. Bundan sonra; kendimi tum farklarimi da; koruyarak, insanligin, butunlugu, beraberligi, birlikteligi icin yasamaya adiyacagim; benim bireysel cikarim; insanligin, butunlugunun de cikaridir. Bu iki cikar birlestirilmeden surdurulen yasam; insanlik yasami degildir.Benim yasamim, bana ait; bu duzene ya da sisteme ait degildir.INSANLIK DISI YASAMA SON" TEMELINDEKI FARKINDALIK VEBILINCIN BILISSELLIGIDIR. Iste, bu BILISSELLIK emperyalizmin; korkulu ruyasidir. Bu ruya gerceklesmesin diye de; elinden geleni ardina koymamaktadir. Iste, emperyalizmi diyalektik olarak kendi ve antisi butunlugunde ve karsitliginda algilayarak non emperyalist olmak demek; bu ruyayi gerceklestirmek demektir. Bu da,ilk insanoglundan itibaren suregelen bu duzenin sistemin sonu; ve gelecegin ufku demektir. Isteyenler, buna "KIYAMET" diyebilir. Insanoglundan, insana gecis kiyameti. Bu konu ve kavram anlam ve icerik olarak insanoglunun zihinsel ve davranissal insanlasmasi adina cagimizin ve gelecegin en onemli konusudur. Cunku emperyalist zihniyetin asil amaci insanoglu tarihini o karanlik cagin teslimiyetine tekrar gommek ya robotlar ya da cemaatler olarak itaatkar kilmak ve kendi hakimiyetini guc otorite temelinde kalicilastirmak ve bu kaliciligi dogallik ve bilimsellik kisvesi altinda saglamak amacindadir. Insanoglu ya kendi kendini yok edecektir, ya da her yonuyle insanlasacaktir.
  25. Amerikan idealizmine yanli olmak veya karsi olmaktan once; amerikan idealizmini her yonuyle algilamak ve bilincine varmak gerekir. Aksi taktirde amerikan idealizmine karsi olunmak yerine; onun ekmegine yag suruldugunun-ki Turkiye deki cogu kendisini aydin diye tanitanlarin bilerek veya bilmeyerek uyguladigi dusunce ve davranis-bilincine varilmaz. Demekki once amerikan idealizmi,her fert tarafindan her yonuyle ogrenilmeli bilgiye tasinmali ve objektif olarak algilanmalidir. Bunun icinde bu ikilemin hem amerikan yanini-ki bu tarih icinde el degistirebilir-hem de idealizm yanini-ki bu da uygulamalarinda ki pratikte cesitlilik kazanir ve uygulanacagi ulkeye veya topluma gore uyarlanan bir politikayla cesitlilik gosterir- ayri ayri algilamak gerekir. Bu ikilem- felsefesi,ideolojisi, teror ve devlet gucu, politikasi ve polisisi, dini icerigi, *dine bakis acisi, ulkelerdeki orgutlenisi, ulkeleri disaridan yonlendirisi, ulkelerin iktidarlarini cikar temelinde satin alisi yada kendi tayin edisi v.s. temelinde-bir sistemdir. Benim size soyluyebilecegim-ki hemen hemen her bu konuyu iceren yazimda degindim-bu ikilemin insan ve insanligin onundeki en buyuk tehlike oldugu ve aklin ben temelindeki iflas etmis olan bireyci akilciligin son duragi oldugu ve bu yuzdende artik sadece insan ve insanligi degil; tarihi de geriye cekmeye ve *ben temelli aklin kalici ve degismez benin bizi ve benin otekisi yapisini dunyaya kabul ettirebilmek icin elindeki her gucu kullanacagini bilmenizi isterim. Turkiye ozelinde ki sorun ikilidir. Henuz birey olamamis ve her zamanda birey olmasi onlenmis vatandas yapisinin birey olma egitim ve ogretimi cok onemli ve acildir. Cunku Turkiye toplumunu robotluk degil;kolelik-cemaat-beklemektedir. O yuzden her vatandas kendisine dogumdan itibaren verilen ve; ya kabul ya red temelli verileri kendi oz ve irade temelinde nedenleyip sorgulamali ve kendi oz dusunce ve davranisini ortaya koymalidir.Kisinin bu cabasi, yasamindaki iliskilerine yansiyacak ve cevresinde dogal lider durumuna getirecektir. Burada ki en onemli kistas birey olma mucadelesi veren vatandasin; *ayni mucadeleyi verirken, kendi deger ve secimlarine-dini-milli,ananevi,kulturel v.s. nasil sahip cikiyor ve onlari savunacak bilinci olusturuyorsa; cesitlilik temelinde ki diger caba gosterenlerinde secimlerine- *ki anadolunun zenginligidir bu- saygi gostermesi ve kendi dusunce ve davranisina empoze etmemesi ve bu saygi temelinde anadolunun birlik beraberlik ve butunluk yapisinin uniterligini korumasi esastir. Aksi, Avrupa' da olan duruma, yani"her kafadan birses,herkes kendinin efendisi ve guc temelli bireysel akilciliga donusur ki; bu Turkiyede yasayan vatandas toplumunu bekleyen en buyuk tehlikedir. Bu tehlikeye dusmemek, hem Avrupayi tarihsel temelde geride birakmak ve insan cesitliliginin vicdan temelli butunlugunde uygulamayi getirecektir. Bunun ortaya cikisi ve ses getirisi ise amerikan idealizmine karsi-onlari dusunceye iten-bir icerik kazanacaktir. Yani benin egosuna izin vermeyen ve beni -Turkiye cesitliligi butunlugunde-otekisiz bir bize donusturen ve tum toplumu kucaklayan bir bilinc olacaktir. Dolayisiyle Turkiye toplumu robata donusme surecini yasamadan ulkesinin butunlugunu bilincli bir sekilde koruyacak ve kollayacaktir. Enternasyonelist temelde de dunyadaki her amerikan idealizmine karsi cikislari takip edip,bilincli bir sekilde destekleyecek ve tavrini ortaya koyacaktir. Belki bu uzun bir yol ve hatta zaman zaman yalniz katedilen bir yol olsa bile,en azindan 150 yil onceki teslimiyete bir son veris olacaktir. Her vatandas kendi dusuncesiyle bunu degerlendirmeli ve yine kendi karariyla kendi icin ustlenecegi gorevi ustlenmelidir.Iste hem vatandasin birey olma devrimi, hemde Turkiyenin kendi dusunce temelini ortaya koyma devrimi boyle baslayacaktir.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.