halukgta tarafından postalanan herşey
-
YUNUS SURESİ 69 VE ARAF 33. AYETLERİN, DİKKAT ÇEKİCİ UYARILARI.
Bu makalemde sizlere, çok önemli bir ayeti hatırlatmak istiyorum. Eğer bizler Kur’an’da Allah’ın uyarılarını dikkate almayıp, Kur’an’ın onayını almayan, mezheplerin geleneksel fıkıh inancını yaşarsak, kaybedenlerin safında olacağımızı, lütfen unutmayalım. Yunus sürtesi 69. Ayetinde Allah, çok önemli bir konuda bizlerin dikkatini çekiyor ve bakın ne diyor. Yunus 69: De ki: “ALLAH HAKKINDA YALAN UYDURANLAR, ASLA KURTULUŞA ULAŞAMAZLAR.” (Bayraktar Bayraklı) Siz bu ayette geçen, Allah hakkında yalan uyduranlar sözünden ne anladınız? Demek ki Allah’ın bazı kulları, Allah’ın adını kullanarak, Allah söylemediği hüküm vermediği halde, bunlarda Allah’ın dininin emridir, ya da Allah’ın emridir diyenlere, ALLAH HAKKINDA YALAN SÖYLÜYORLAR DİYOR. Bizlerde aramızda, herhangi bir arkadaşımız bize, söylemediğimiz bir sözü bize isnat edip, söyledi dese sanırım onunla tüm arkadaşlığımızı keseriz. İşte Allah da, ben hüküm vermediğim halde, kim bu Allah’ın emri ya da dinin emridir derse, Allah’a yalan uydurmuş, Allah’a iftira atmış demektir ki, Allah da böyle kullarım asla kurtuluşa eremez, onlara yardımcı olmam diyor. Hangimiz böyle bir durumda olmak ister? Elbette istemeyiz ama istemiyorsak, lütfen Allah’ın vahyi Kur’an’ı dikkatle anlayarak ve düşünerek okuyalım ki böyle bir duruma düşmeyelim. Bizler günümüz İslam anlayışında, ne yazık ki Allah’ın bu uyarılarından uzak İslam’ı yaşıyoruz. Yetmiyor neredeyse Allah ne emrediyorsa, bizler tam tersini Allah’ın emdi, dinin emri diye yaşıyoruz. Bu yanlışı Allah’ın Resulünün adını kullanarak da çok fazla yapıyoruz. Öyle olunca da ibadetlerimizde yaptığımız dualarımız, karşılık bulmuyor. ÇÜNKÜ BİZLER FARKINDA OLMADAN, ALLAH HAKKINDA YALAN UYDURULAN SÖZLERE İNANIYOR VE BUNLAR ALLAH’IN VE DİNİN EMRİDİR DİYE YAŞIYORUZ. Bu ayeti daha iyi anlayabilmek için, bu ayetin bir öncesindeki ayete bakalım, acaba Allah kimlerden ne maksatla bu sözleri söylüyor. Yunus 68: “Müşrikler,” “ALLAH ÇOCUK EDİNDİ” DEDİLER. HÂŞÂ! O BUNDAN UZAKTIR. ONUN ÇOCUĞA İHTİYACI YOKTUR. GÖKLERDE VE YERDE NE VARSA O’NUNDUR. BU HUSUSTA YANINIZDA HERHANGİ BİR DELİL YOKTUR. ALLAH HAKKINDA BİLMEDİĞİNİZ BİR ŞEYİ Mİ SÖYLÜYORSUNUZ? (Bayraktar Bayraklı) Ayetin başında müşrik ya da inkârcı ya işaret edilen O toplum, Kitap Ehli. Yani hiç birisi Allah’ı inkâr edenler değil. Hepsine Kitap indirilmiş ve yine hepsine tek ilah Allah benim, benden başka şefaatçi edinmeyin, kanun koyan hüküm veren yalnız benim diye ayetler indirilen toplumlar. Peki, bunlar ne yapmışlar ve Allah nasıl bir örnek veriyor da, bunlar Allah hakkında yalan uydurdular diyor, burası çok ama çok önemli. Çünkü bu konuyu doğru anlayamazsak, aynı hataları bizlerde yaparız ve ALLAH’A YALAN UYDURANLARIN SAFINDA OLURUZ. Bizler Kitap Ehlinin yaptığı yanlışlardan, ne yazık ki ders almadığımız için, aynı yanlışları tekrar ediyoruz ve Kur’an da her bilgi yoktur diye başlıyor ve Allah’ın Kur’an da hiç bahsetmediği onca rivayetlere inanıp, Allah’ın dinin emri diye Allah a iftira attığımızın farkında bile olmuyoruz. Bakın Kitap Ehlinin yaptığı çok önemli bir yanlışa dikkat çekiyor Allah ve diyor ki, Allah çocuk edindi dediler. Aslında bu hatayı Kitap Ehli yapmış ve Allah’ın gönderdiği Elçisini ALLAH’IN OĞLU İLAN ETMİŞLERDİ. Allah da Kitap Ehlinin bu yanlışını yüzlerine vuruyor, ben böyle bir şey yapmadım, benim çocuğa ihtiyacım yoktur. Göklerde ve yerde ne varsa zaten benimdir diyor. Devamında ise çok önemli bir uyarıda bulunarak, BU HUSUSTA YANINIZDA HERHANGİ BİR DELİL YOKTUR, YANİ ONLARA BÖYLE BİR KANIT GÖNDERMEDİM diyerek, kendilerine KANIT, DELİL indirmediğim konularda kendi aranızda delil kanıt yaratmayın, benim indirdiğim vahye bakın. Orada olan kanıtların dışında, kendinize kanıtlar, deliller yaratmayın, BANA İFTİRA ATMIŞ OLURSUNUZ, BÖYLECE KURTULUŞA EREMEZSİNİZ DİYE UYARIYOR. En sonunda, Allah hakkında bilmediğiniz konuları sakın söylemeyin diye de uyarıyor. Bu konuyu daha net anlayabilmemiz için Allah, Araf 33. Ayetinde bakın neler söylüyor. Araf 33: De ki: “RABBİM ANCAK AÇIK VE GİZLİ KÖTÜLÜKLERİ, GÜNAHI VE HAKSIZ YERE SINIRI AŞMAYI, HAKKINDA HİÇBİR DELİL İNDİRMEDİĞİ BİR ŞEYİ, ALLAH’A ORTAK KOŞMANIZI VE ALLAH HAKKINDA BİLMEDİĞİNİZ ŞEYLERİ SÖYLEMENİZİ HARAM KILMIŞTIR.” (Bayraktar bayraklı) Bu ayette Allah neleri HARAM kıldığını açıklıyor ve diyor ki, açık ya da gizli kötülükleri yapmak haksız yere sınırı aşmak, Allah katında haramdır büyük günahtır. Devamında ise günümüzde bizlerin yaptığı O çok büyük yanlışımıza dikkat çekercesine, HAKKINDA HİÇ BİR DELİL İNDİRMEDİĞİ BİR ŞEYİ VE ALLAH’A ORTAK KOŞMANIZIDA HARAM KILIYORUM DİYOR. Yunus 69. Ayeti adeta açıklarcasına Allah, hakkında hiçbir delil indirmediği bir konuda, Allah’a herhangi bir şeyi nispet ediyor ve bu Allah’ın dinin emridir diyorsak, Allah’a iftira atmış olacağımız uyarısını yapıyor. Peki, Allah’a ortak nasıl koşulur? Ayetin bahsettiği kişilerin hepsi Kitap Ehli ve hepsi de tek bir Allah olduğunu biliyor. Ayette bahsedilen Allah’a şirk koşma sözünden kastedilen, Allah’ın tek elinde bulundurduğu yetkileri, eğer bizler edindiğimiz VELİ, ÂLİM dediğimiz kişilere de verirsek, işte o zaman kendimize Allah’ın yanında adeta küçük ilahlar edinmiş ve Allah’a şirk koşmuş oluruz. Ayetin sonunda yine çok önemli bir konuya dikkatimizi çekerek, ALLAH HAKKINDA BİLMEDİĞİNİZ ŞEYLERİ SÖYLEMENİZİ, HARAM KILMIŞTIR DİYOR. Ne yazık ki bizler Allah’ın Kur’an’da açıklamadığı kendi katı hakkında vermediği bilgileri de batıl ve rivayet yollarla öğrenme çabasında oluyoruz. ALLAH BUNLAR YAPANLAR, BÜYÜK GÜNAH İŞLEMİŞ OLURLAR DİYOR. Sanırım bu iki ayet bile, bizlerin nasıl batılı, rivayeti dinleştirip, adeta Allah’a yalan uydurup, haramı tıka basa yediğimiz inançlarımız, aklınıza gelmiştir. Dilerim bu gerçeklerin farkında olan ve Allah’ın sınırlarını aşmadan, batıl ve rivayetlerden uzak, YALNIZ ALLAH’IN İPİNE SARILAN, ALLAH’IN AZINLIK HALİS KULLARI ARASINDA OLURUZ. ALLAH SİZLERİ KUR’AN’DAN SORUMLU TUTUYORUM HÜKMÜNÜ VERDİYSE, ALLAH’IN KUR’AN’DA VERMEDİĞİ BİR HÜKMÜ DİNE SOKMAYA ÇALIŞANLAR, ALLAH’A İFTİRA ATTIĞINI ASLA UNUTMAMALIDIRLAR. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
KEHF SURESİ 103. AYETLERE KULAK VERMEZSEK, KAYBEDENLERDEN OLURUZ.
Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayetler, Kehf suresi 103 ve devamındaki ayetler olacak. Bu ayetleri okuyan ve iman ettiğini söyleyen hiç kimse, nedense üzerine hiç alınmıyor. Bu ayetlerde bahsedilenler bizler değiliz, Allah iman etmeyen kâfirlerden bahsediyor diyerek, ayetlerin üstünde bile durmadıklarını, hatırlatmak isterim. Önce ayetleri yazalım ve Kur’an bütünlüğünde, Allah bu ayetlerde kimlerden bahsediyor ve ne maksatla bu sözleri söylüyor onu anlamaya çalışalım. Kehf 103-104: De ki: “YAPTIKLARI İŞLER BAKIMINDAN, EN ÇOK KAYBEDENLERİ SİZE BİLDİRELİM Mİ? (Bunlar) İYİ İŞLER YAPTIKLARINI SANDIKLARI HÂLDE, DÜNYA HAYATINDA ÇABALARI BOŞA GİDEN KİŞİLERDİR.” (Mehmet Okuyan) Allah Resulüne deki kullarıma diyerek, bakın nasıl çok önemli bir uyarıda bulunuyor. Ama bu insanların kendilerini iman eden, Allah’ın istediği en doğru yolda olduklarını zanneden, insanlar olduğunu anlıyoruz. Çünkü Allah, bu kullarım iyi işler yaptıklarını yani Allah’ın doğru yolunda olduklarını zannediyorlar diyor. DEMEK Kİ YAPTIKLARI İŞLER BAKIMINDAN EN ÇOK KAYBEDENLER, KENDİLERİNİ DOĞRU YOLDA OLDUKLARINI ZANNEDİP, BATILIN YOLCUSU OLANLAR. BU UYARIYLA ALLAH, İMAN EDENLERİN BİR KISMINDAN BAHSETTİĞİ ÇOK AÇIK ANLAŞILIYOR. Kendilerini doğru yolda olduğunu zanneden bu kullarım, bu dünyada yaptıkları çabaları boşa gidenlerdir diyor. Çok önemli ve bizlerinde çok dikkatli olmamız gereken bir konu. Bu ayette bahsedilenlerin kimler olduğunu doğru anlamak istiyorsak, Kur’an dan yazacağım bu ayet üzerinde, çok dikkatle düşünmeliyiz. Yusuf 106-107: ONLARIN ÇOĞU ANCAK, ORTAK KOŞARAK ALLAH’A İMAN EDERLER. Allah tarafından kendilerine kuşatıcı bir azap gelmesinden veya farkında olmadan o (Son) Saat’in kendilerine ansızın gelmesinden güvende midir? (Mehmet Okuyan) Ne yazık ki hiç kimse bu ve benzeri ayetleri üzerine alıp, acaba bende Allah’a ortak koşarak iman eden müşriklerden, kâfirlerden olmayayım, yaptıklarım boşa gitmesin diye imanını sorgulama gereği duymuyor. Hatırlatmak isterim Allah, kendisine ortak koşana kâfir oldular diyor ve çoğunluğun böyle olduğu uyarısını yapıyor. Bazı kişiler çoğunluk böyle inanıyor, diyerek kendi inançlarına kanıt yaratırlar. Demek ki çoğunluğun inanması, doğru olduğunu göstermiyor muş. Ayette kullanılan ortak koşma sözünden, hiç kimse ikinci bir Allah edinmiyor, çünkü tek bir Allah olduğunu biliyor. Allah’ın kendisinden başka, hiçbir kuluna vermediği yetkileri, eğer bizler veriyorsak, işte bu Allah’a şirk koşmaktır. Tabiri caizse kendimize, Allah’ın yanında küçük ilahlar edinmektir. Örneğin Allah, şefaat tümden bana aittir, hiçbir şefaatin olmadığı O günden sakının diyor da, bizler Allah’ın Resulü ve Veli kişilerde şefaatçidir diyorsak, biz Allah’a şirk koşuyoruz demektir. Bakın Kehf suresi 103. Ayetin bir öncesinde Allah, bahsettiği kullarının nasıl büyük bir hata içinde olduklarını nasıl anlatıyor. Kehf 102: KÂFİR OLANLAR, BENİM PEŞİM SIRA KULLARIMI DOSTLAR EDİNECEKLERİNİ Mİ SANDILAR! BİZ CEHENNEMİ KÂFİRLERE BİR KONAK OLARAK HAZIRLADIK. (Mehmet Okuyan) Tekrar hatırlatmak isterim, ayette bahsedilenler ve Allah’ın Kâfir oldular dediği kişiler, aslında iman ettiğini zanneden Kitap Ehli. Allah bu insanlar ne yapıyorlardı da, sakın onlar gibi yapmayın, sizlerde kâfir olursunuz ve yaptığınız tüm ibadetler boşa gider ne maksatla diyor, burası çok önemli. Kehf 102. Ayette, Allah benim ile birlikte, kendilerine VELİLER, ŞEYHLER, EFENDİLER EDİNEREK GÜNAHLARINDAN KURTULACAKLARINIMI SANDILAR DİYOR. Bu ayette dostlar diye çevrilen kelime ayette, EVLİYALAR diye geçer Evliya VELİ kelimesinin çoğuludur. Demek ki Allah’ın katında tüm yaptıklarımızı boşa gitmesini sağlayacak en önemli yanlış, KENDİMİZE ALLAH IN YANINDA ŞEFAATÇİ VELİLER/EVLİYALAR EDİNMEMİZ, ALLAH TARAFINDAN AFFEDİLMEYECEK CEHENNEMLİK BİR SUÇ. Hala bunun farkında bile değiliz. Peki, bizler böyle yanlışlar yapıyor muyuz, yoksa yapmıyor muyuz, ne dersiniz? Eğer Allah’ın yanında kendimize şefaatçiler ediyorsak lütfen unutmayalım, Allah böyle kullarım kâfir oldu ve YAPTIKLARI HER ŞEY BOŞA GİTTİ DİYE ŞİMDİDEN UYARIYOR. İlginç olan bu ayetlerde geçen uyarıları hiç kimse üstüne alınmıyor ve diyorlar ki, bu ayetler Kitap Ehline karşı söyleniyor, bizi ilgilendirmiyor. Çok doğru Kitap Ehline söyleniyor, onların yaptığı hataları da bildiriyor ki Allah, bizler aynı hatalara düşmeyelim. Allah boşuna, yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp, bir kısmına inanmıyor musunuz diye, boşuna ikaz etmiyor. Yaptıkları iyi işlerin, hatta Allah’a karşı yaptıkları ibadetlerin, boşa gitmesine neden olanlar nelerdi tekrar hatırlayalım. Allah Kitap Ehline hitaben şunu söylüyordu, Maide 68. Ayetinde. “EY KİTAP EHLİ! SİZ TEVRAT’I, İNCİL’İ VE RABBİNİZDEN SİZE İNDİRİLENİ HAKKIYLA UYGULAMADIKÇA, BİR ŞEY ÜZERİNDE DEĞİLSİNİZDİR.” Çok açık bir uyarı. Hemen kendimize soralım. Bizler Allah’ın indirdiği Kur’an’ı hakkıyla hayatımıza geçirip, uyguluyor muyuz? Yoksa Kur’an’ı herkes anlayamaz, zaten Kur’an’da her bilgi detaylı yoktur, özet bilgi verir. Resulün rivayet hadisleri ve FIKIH olmasaydı, Kur’an anlaşılmaz kapalı kalırdı mı diyoruz? Eğer bunu söylüyorsak, Kitap Ehlinin düştüğü yanlışa bizlerde düşmüşüz demektir. Tekrar hatırlatırım, Allah bunu yapanların, tüm güzel işleri boşa gitmiş, kâfir olmuşlardır diyor. Kitap Ehlinin yaptığı en büyük yanlış, atalarının rivayet inançlarını yaşayabilmek için, ALLAH’IN VAHYİNİN ÜSTÜNÜ ÖRTÜP, GÖRMEZDEN GELMELERİYDİ. Bunu yapan Kitap Ehline Allah, inkârcı kâfirler diyor. Çünkü iman ederken, vahyin dışına çıkmayacaklarına dair söz verdikleri halde, Allah’ın Kitabında gönderdiği emirlerinin tam tersini, atalarının rivayet ve sanı inancını din diye yaşıyorlardı. Böylece Allah’ın ayetlerini farkında olmadan, inkâr etmiş oluyorlardı. Yine Maide suresi 77. ayetinde Ehli kitaba seslenerek, çok önemli bir uyarıda bulunuyor Allah. “EY KİTAP EHLİ! HAKKIN DIŞINA ÇIKARAK, DİNİNİZDE AŞIRI GİTMEYİN. DAHA ÖNCE SAPMIŞ, BİRÇOKLARINI DA SAPTIRMIŞ VE DÜMDÜZ YOLDAN DA ŞAŞMIŞ BİR MİLLETİN ARZU VE KEYİFLERİNE UYMAYIN.” Ne dersiniz Allah’ın bu uyarısı bizlerin dikkatini çekip, ders alıp Hak olan Kur’an’ın sınırlarını aşmadan, aşırıya gitmeden mi İslam’ı yaşıyoruz? Zuhruf 5. ayetinde, yine Ehli kitaba hitaben, SİZ HADDİ AŞAN KİMSELER OLDUNUZ DİYE, SİZİ ZİKİR/KUR’AN İLE UYARMAKTAN VAZ MI GEÇELİM DİYOR. Acaba bizler bu uyarıyı dikkate alıp, imanımızı yalnız Kur’an merkezli mi yaşıyoruz, yoksa mezheplerin şekillendirdiği, Kur’an’ın asla onaylamadığı beşeri rivayet sözlerle mi yaşıyoruz, ne deşiniz? Örnek verecek o kadar çok şey var ki, yazmaya utanıyorum. Bizler Kitap Ehlinin yaptığı yanlışlardan hiç ders almadık. ÇÜNKÜ ALLAH’IN KİTAP EHLİNE KARŞI YAPTIĞI İKAZ VE UYARILARI GÖRMEZDEN GELDİK, HİÇ ÜSTÜMÜZE ALINMADIK. ÖYLE OLUNCADA, AYNI HATALARI YAPMAYA DEVAM EDİYORUZ. ÖMÜR BİR SU MİSALİ GEÇİYOR, HER AN İMTİHANIMIZI NOKTALAYABİLİRİZ, LÜTFEN BU GERÇEĞİ UNUTMAYALIM. ALLAH SİZLERİ KUR’AN DAN HESABA ÇEKECEĞİM DİYE BİZLERE SÖZ VERDİYSE, UNUTMAYALIM ALLAH, SÖZÜNDE DURANDIR. Değerli dostlarım, Kur’an’ın özellikle Kitap Ehline hitaben yaptıkları uyarılarını dikkate alalım ve aynı hataları yapmayalım. İnanın hesap günü çok pişman oluruz. Unutmayalım, Kur’an’ın neredeyse tamamı zaten, Kitap Ehlinin özellikle yaşadığı yanlışları düzeltmek ve uyarmak için indirilmiştir. Dilerim aynı yanlışları yapamayan ve yapılan yanlışlardan ders alan, Allah’ın azınlık halis kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
HELALLEŞME KONUSUNU, KUR’AN MERKEZLİ BİRLİKTE DÜŞÜNELİM.
İslam toplumunun geleneğinde, HELALLEŞME adı altında bir söylem çok kullanılır. Peki, bu kelimeyi hangi anlamda kullanırız? Kısaca şöyle diyebiliriz. Helalleşmek İNSANLARIN BİRBİRLERİ ÜZERİNDEKİ HAKLARINI, KARŞILIKLI OLARAK HELÂL ETMELERİ. Bu konuda Kur'an dan delil kanıt bulamayanlar, rivayet hadislerden örnek verirler. Lütfen unutmayalım, Allah'ın Resulü yürüyen Kur'an'dı, onun için Kur'an'ın onaylamadığı hiç bir sözü söylemeyeceğini de unutmayalım. Delimiz ve kanıtımız yalnız Kur'an olsun. Şunu önce söylemek isterim, bir insan hatasını görüp, karşısındakinden özür dilemesi, erdemliktir ama helalleşme konusu çok farklı. Peki, bizlerin Allah katında geçerli olacak, böyle bir yetkisi, hakkı var mı? BİR HARAMI, GÜNAHI BİZLER KENDİ ARAMIZDA HELAL YAPABİLİR MİYİZ, ALLAH’IN İZNİ OLMADAN. Eğer bu dünyada imtihan olduğumuzu söylüyor ve her yaptıklarımızdan sorgulanacağımıza inanıyorsak, kendi kendimizi yargılayıp, temize çıkarıp hüküm veremeyiz. Adaletle yargılayan yalnız Allah tır, lütfen unutmayalım. Birisinin ya da birilerinin hakkını vermediğiniz ya da ihlal ettiğinizde, onlara yapmanız gerekenleri yapmadığınızda, bu hatanızdan dolayı kendinizi suçlu hissettiğinizde O kişiden ya da kişilerden, adeta özür ya da bağışlanmayı dilemek, ya da affını istemek amacıyla söylenen bir sözdür helalleşmek toplum arasında. Peki, Kur’an böyle bir helalleşmeden bahsediyor mu? Yani yaptığımız bir hata yanlışlık ve kötülüğün sonucunda, karşımızdaki kişilerin zarara uğraması durumunda onlardan sözlü olarak, özür anlamında helalleşerek haramdan, günahtan kurtulmaktan bahsediyor mu Kur’an? Burası çok önemli. Eğer bu dünyada işlediğimiz bir suçu, yani Haramı kendi aramızda helalleştirerek düzeltiyor ve helal yapıyorsak, hesap günü bu konulardan hiç mi, kendi aramızda geçenlerden hesaba çekilmeyeceğiz? Helalleşme günümüzde adeta şöyle uygulanıyor. Suçu, hatayı, günahı işliyorsun daha sonra, bu günahı aranızda uzlaşarak kaldırıyorsun. Sizce Kur’an’ın adalet ve yargılama anlayışına uyuyor mu? Önce şunu söylemek isterim, eğer birisine siz görevinizi yapmadığınızdan dolayı zarar verdiyseniz, karşınızdaki insan ya da toplum bir zarara uğradıysa, ya da bunun sonucunda ölüme neden olduysa, bunu sözlü olarak özür dileyerek karşınızdaki O kişilerden helallik istemeniz, onlarla helalleşmeniz söz konusu olamaz. Kul hakkı dediğimiz çok önemli bir şey var. Eğer bir kişinin hakkını vermeyip, ona zarar verdiyseniz onunla bu dünyada kolay kolay helalleşemezsiniz, hatta hakkını yıllar sonra verseniz bile. ÇÜNKÜ ARTIK ARAYA ALLAH’IN YARGISI, ADALETİ GİRMİŞ, KONU İKİ KİŞİ ARASINDAN ÇIKMIŞ, ADALETİN TERAZİNE GİRMİŞTİR. ÖNCE BUNU UNUTMAYALIM. Bu adalet terazisine, bizim müdahale etme hakkımız yoktur. BİZLER ANCAK YAPTIKLARIMIZDAN DERS ALIR, ALLAH’A TÖVBE EDER, KENDİMİZİ DÜZELTİRSEK, ALLAH BİZLERİ AFFEDEBİLİR. Allah Nisa suresi 10. Ayetinde, haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler, karınlarına ateş tıkamış olurlar diye örnek verir. Diyelim hakkını yediğimiz ister yetim olsun ister herhangi bir kişinin, aradan yıllar geçtikten sonra, bu hatanızı anlayıp, bu kişilerle helalleşmek istediğinizde, siz acaba hakkını yediğiniz O kişilere, geçmiş zamanın şartlarında, onlara tattırdığınız acının ve yaşattığınız duygunun karşılığını, maddi olarak karşılayabilir misiniz? Mümkün değil. HATIRLATIRIM ALLAH’IN ADALETİNDE, ŞAŞMAZ KISAS VAR. Belki maddi bir yardım yaparak, geçici olarak işlerini görebilir, yardımcı olabilirsiniz. Hatta karşınızdaki kişi size, ben geçmişte senin yaptıklarına karşılık, hakkımı helal ettim diyebilir. YA ALLAH BU HELALLEŞMEYE NE DİYOR, DİYE DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ? Yani bu helalleşme sizin suçunuzu, günahınızı kaldırmış olabilir mi? Kendimizi avutmak yerine, Allah’a verdiğimiz sözü tutan, takva sahibi kullarından olmanın yolunu seçmeliyiz. HAKKINI YEDİĞİMİZ, ADALETSİZ DAVRANDIĞIMIZ BİRİSYLE HELALLEŞTİĞİNİZİ DÜŞÜNÜN, ALLAH’N AFFETİĞİNE NASIL EMİN OLACAĞIZ. ALLAH KUR’AN’DA YAPTIKLARINIZIN KARŞILIĞINI İYİ YA DA KÖTÜ BEN VERECEĞİM DİYOR. ALLAH HİÇ BİR AYETİNDE, BİRBİRİNİZİN GÜNAHINI HELALEŞEREK AFFETİREBİLİRSİNİZ DEMİYOR. BİR BAŞKA DEYİŞLE, HEPİMİZ İMTİHANDAN GEÇİYORUZ VE BU İMTİHANIN HÜKÜM VE KARAR VERİCİ YALNIZ ALLAH BENİM DİYOR. Şöyle düşünelim, HELALLEŞMEYİ ne anlamda yapıyoruz? Bizler birbirimize karşı yasak ve günah olan bir davranışı, kendi aramızda helal yapma, bağışlama, affetme hakkımız ve yetkimiz var mı? Buna dair bir örnek yok Kur’an da. Çünkü bu davranış imtihan olmanın özüne de ters düşer. Öyle olsaydı zengin mal mülk sahibi insanlar adaletsiz ve haksızlık yaparlar, daha sonrada O kişileri karşılarına alır, BELİRLİ BİR PARA YA DA MAL VEREREK HELALLEŞİR, GÜNAHLARINDAN KURTULURLARDI. Ama Allah ne diyor ve uyarıyordu bizleri, incir çekirdeği kadar yaptıklarınızı mahşer günü karşınıza gelecek. Bu ne demek? En küçük yaptıklarınızın bile hesabı sizden sorulacaktır diyor. Bakara suresi 177. Ayetinde Allah, Takva sahiplerinin yaptığı örnekleri anlatırken, bakın bunları nasıl tarif ediyor. ”ONLAR SÖZ VERDİKLERİ ZAMAN SÖZLERİNDE DURURLAR, ŞİDDETLİ ZORLUK VE DARLIKLARA KARŞI GÖĞÜS GERERLER. İŞTE BUNLARDIR SÖZLERİNE SADIK KALANLAR… TAKVÂYA ERMİŞ OLANLAR DA BUNLARDIR.” Demek ki takva sahibi olmak o kadar kolay değil. Yap yanlışı, hatayı, işle günahı ondan sonra gel hata yaptım helalleşelim de işin içinden sıyrıl. İslam böyle yap, boz, düzelt oyuncağı olan bir din değildir. Allah takva sahibi olmamız için bizleri uyarır ve sakın hiç kimsenin hakkını yemeyin, adaletli olun ve adaletle yönetin der. Bunun dışına çıktıysak, hiç kimse kusura bakmasın, bizler birbirimizden özür diler gibi helallik istesek te, bu işten kolay kurtulamayız. BU İŞ BU KADAR BASİT DEĞİL. Bakın Allah ayetinde ne diyor ve şimdiden bizleri uyarıyor. Yunus 54: (O gün) ZULMETMİŞ OLAN HERKES, EĞER YERYÜZÜNDEKİ HER ŞEYE SAHİP OLSA, KENDİNİ KURTARMAK İÇİN ONU FİDYE VERİR. Azabı gördüklerinde, için için derin bir pişmanlık duyarlar. Onlara zulmedilmeksizin aralarında adaletle hükmedilir. (Diyanet meali) Allah insanlara zulmeden, hakkını yiyen, adaletten uzak kişilerin, yeryüzünde tüm mal ve mülke sahip olsalar, hesap günü görecekleri cezanın karşısında, tüm mallarını kurtulmak için verirlerdi diyor. Sizce mahşer günü tarif edilen bu insanlar, yaşadığı dünyada günahlarını, yaptıkları azabı affettirmek için, helallik istediklerinde ve karşılığında affedilmeleri için, fidye olarak mal mülk verdiğinde, günahlarını Allah hemen bağışlar mı? Ayetin sonunda onlara adaletle hükmedilir diyor. EĞER İNSANLAR BU DÜNYADA HELALLEŞEREK YAPTIKLARINDAN KURTULSAYDI, ADALETLİ OLURMUYDU SİZCE? Ayrıca eğer hakkını ihlal ettiğimiz, verdiğimiz sözümüzde durmayarak zarara uğrattığımız, hatta canına mal olan bir kişiye karşı nasıl helalleşiriz. Bizim hatamızdan dolayı hayatını kaybetmişse, onun karşılığını mutlaka Allah, hem bu dünyada hem de mahşer günü hesabını soracaktır. HELALEŞME KONUSU, NE YAZIK Kİ BİZ İSLAM TOPLUMUNDA, YAPTIĞIMIZ YANLIŞLARDAN DOLAYI, SONRADAN PİŞMANLIĞIMIZIN ORTAYA ÇIKARDIĞI, KENDİMİZİ RAHATLATMA DÜŞÜNCESİ DİYEBİLİRİZ. Tekrar hatırlatmak istiyorum, hepimiz bu dünyada bir imtihandayız. Hiç birimiz karşımızdaki insanın yaptıklarının suçunu yani günahını affetme, bağışlama yetkisine sahip değiliz. CEZAYIDA, MÜKAFATIDA VERECEK YALNIZ ALLAH’ TIR. Onun için kendimizi avutup, işlediğimiz suçların affı ya da bağışlanması için, kendi aramızda günahlarımızdan kurtulma çabasında olmayalım. Bunu asla başaramayız. YAPTIĞIMIZ HER HATA, İŞLEDİĞİMİZ HER GÜNAH KAYDA ALINMIŞ, YAZILMIŞ VE HESAP GÜNÜ HEPSİ ÖNÜMÜZE GELECEK VE HAKCA HÜKÜM VERİLECEKTİR. HİÇ BİRİMİZİN MELEKLERİN KAYDA GEÇİRDİĞİ SUÇUMUZU, O KAYITTAN SİLDİRME YETKİSİ YOKTUR. İŞLEDİĞİMİZ SUÇ, HATA O ZAMANIN ACISININ TAM KARŞILIĞI ASLA OLAMAZ. Günahlarımızın bağışlanmasını istiyorsak, hatalarımızdan vaz geçtiğimizi Allah’a kanıtlamalıyız, karşımızdaki kişilere değil. ELBETTE VERDİĞİMİZ ZARARI KARŞILAMANIN ÇABASINDA OLMALIYIZ, yaptıklarımız karşısında özür dilemeliyiz burası çok önemli. Ama zarar verdiğimiz, günaha girdiğimiz kişilerle adeta pazarlık yaparcasına, HARAM BİR DAVRANIŞ HELAL YAPMAYA ÇALIŞMAYALIM, BOŞUNA UĞRAŞIRIZ. Helallik istememiz bizleri asla kurtarmaz. Af dileyeceğimiz makam, yalnız Allah’tır. Bunu da hareket ve davranışlarımızla, Allah’a kanıtlamalıyız. ÇÜNKÜ ALLAH ÇOK ADALETLİ VE ÇOK BAĞIŞLAYICIDIR. SÖZDE DEĞİL ÖZDE DAVRANIŞLARIMIZLA, ADALETLİ VE DOĞRU YOLDA OLDUĞUMUZU KANITLARSAK, ALLAH’IN AFFETMEYECEĞİ HİÇ BİR ŞEY YOKTUR. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
ZÜMER SURESİ 32. AYET. ALLAH’A YALAN UYDURANDAN DAHA ZALİM KİM VARDIR?
Allah Kur’an’ı bizlere bir rehber ve yol gösterici olsun diye indirdiğini söyler. Ayrıca son noktayı koyar ve SİZLERİ KUR’AN’DAN YANİ VAHYİMDEN İMTİHAN EDİP, SORUMLU TUTACAĞINI AÇIKÇA BİLDİRİR. Sizce Allah haşa bu sözlerinden vaz geçip, bizleri Kur’an’ın hiç bahsetmediği, detayları verilmemiş bilgilerden, hükümlerden de sorumlu tutar mı? Sanırım cevabınız elbette hayır olacaktır. Cevabımız hayır ise, lütfen bizlere yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz, Kur’an detay vermez özet bilgi verir, Allah’ın Resulünün de dinde hüküm koyma yetkisi vardır diyerek, Allah a iftira etmeyelim. ÇÜNKÜ ALLAH KATINDA EN BÜYÜK GÜNAH, ALLAH SÖYLEMEDİ, HÜKÜM VERMEDİĞİ HALDE, BU ALLAH’IN/DİNİN EMRİDİR DEMEK, ALLAH’A İFTİRA ATMAKTIR. Hangimiz Allah’a iftira atmak ister? Hiç birimiz elbette istemeyiz ama iftira atmamak içinde bizler, imanımızı bilinçli yaşamalıyız. Bilinçli olmak içinde Allah’ın birçok ayetinde uyardığı gibi, Kur’an’ı yani Allah’ın mesajlarını dikkatle düşünerek okumalıyız ve hayatımıza geçirmeliyiz. Bu konu ile ilgili, çok önemli bir ayeti sizlere hatırlatmak istiyorum. Zümer 32: ALLAH’A YALAN UYDURAN VE KENDİSİNE GELEN GERÇEĞİ (KUR’AN’I) YALANLAYANDAN DAHA ZALİM KİM OLABİLİR Kİ! Kâfirler için cehennemde yer mi yok! (Mehmet Okuyan) Değerli arkadaşlarım, Allah ayetin ilk cümlesinde, ALLAH’A YALAN UYDURAN sözüyle, sizce kimlerden bahsediyor olabilir? Aslında bu uyarının devamında onu da açıklıyor ve diyor ki, kendisine gelen gerçeği yani, vahyi Kur’an’ı yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Bu cümleyi okuyup eğer ayet üzerinde dikkatle Kur’an bütünlüğünde düşünmezsek şöyle söyleriz. Allah Kur’an’a ya da Allah’ın vahyine iman etmeyenlerden bahsediyor, bizi bu ayet ilgilendirmez diyerek üstünüze alınmayabilirsiniz. Sizce bu ayetin sonunda, bu hatayı yapanlara Allah kafirler diyerek, cehennemde onlar için bolca yer var uyarısıyla, Allah’a ve Kitaplarına hiç inanmayan kafirlerden mi bahsediyor, yoksa…? Evet, O yok sanın doğru cevabını bulamadığımız sürece, aynı yanlışları yapmaya devam ederiz. Ayetin ilk cümlesini eğer doğru anlarsak, devamında kimlerden bahsediyor ayet, onu da doğru anlarız. Allah’a sizce yalan nasıl uydurulur? Çünkü Allah bu yapanları affetmeyeceği gibi, onlara kâfir oldular diyor. Bunu söylediği gibi, ONLARDAN DAHA ZALİM VAR MIDIR diye de soruyor ve onların yerinin cehennem olduğu uyarısını yapıyor. ALLAH’A YALAN UYDURABİLMEK İÇİN, ÖNCE ALLAH’A İNANMAK GEREKİR. İNANMADIKLARI BİR ŞEY İÇİN YALAN UYDURUP, ONA İSNAT EDİLMEZ. Demek ki bu yanlışı yapanlar Allah’ı bilen, hatta tek ilah olarak kabul eden insanlar. Yani bunlar çok açık anlaşılıyor ki, KİTAP EHLİ. Peki, bu insanlar neler söylüyor da Allah bunlara, BANA YALAN SÖZLERİ İSNAT EDİYORLAR DİYOR. Şöyle düşünün lütfen, bir arkadaşınız sizin isminizi vererek, siz bu sözleri söylemediğiniz halde, bu kişi sizin için şöyle sözler söyledi dese, siz ne dersiniz. Hemen itiraz eder ve bana iftira atıyor, yalan söylüyor ben böyle sözler söylemedim dersiniz ve O kişiyle tüm arkadaşlığınızı kesersiniz. Çünkü O sizin nazarınızda güvenilmez ve yalancı bir insandır. ALLAH DA BANA YALAN SÖZLERİ İSNAT EDEN ZALİMDİR VE ONUN YERİ CEHENNEMDİR DİYOR. LÜTFEN BU HATAYI YAPMAYALIM, ÇOK AMA ÇOK PİŞMAN OLURUZ. Allah Zümer suresi 32. Ayetin ilk cümlesinde verdiği örnekte olduğu gibi, ALLAH SÖYLEMEDİĞİ HÜKÜM VERMEDİĞİ HALDE ALLAH’IN DİNİNE, ATALARININ RİVAYET İNANÇALRINI İLAVE EDEBİLMEK İÇİN, BUNLARDA ALLAH’IN EMRİDİR İSLAM’IN/DİNİN GEREKLERİ ARASINDADIR DİYEN, ALLAH’A İFTİRA ATIYOR, ALLAH’IN İSMİNİ KULLANARAK YALAN UYDURUYOR DEMEKTİR. İşte Allah bu kullarımı asla affetmeyeceğim diyor. NE YAZIK Kİ AYNI YANLIŞI BİZLER, RESULÜN ÜZERİNDENDEN DE YAPIYORUZ VE BÖYLECE ALLAH’IN RESULÜNE İFTİRA ATTIĞIMIZIN, FARKINDA BİLE OLMUYORUZ. SIRF BATIL HURAFE İNANÇLARI AKLAMAK VE YAŞAYABİLMEK İÇİN. Ayetin devamında ise konuya açıklık getiriyor ve kendilerine gelen HAK OLAN GERÇEĞİ yalanlayanlardan bahsediyor. Sizce inandığını söyleyen bir insan, Allah katından gelen bir gerçeği nasıl inkâr edebilir? İnkâr sözüyle Allah neyi kast ediyor olabilir, çünkü Allah’ın ikaz ettiği bu insanlar, iman ettiğini söyleyen kitap Ehli. Allah gönderdiği tüm kitaplarında, benden başka veliler edinmeyin ardı sıra gitmeyin, yalnız gönderdiğim vahye sarılın batılın ve rivayetlerin ardına düşmeyin diyordu. Yardım ve şefaat istenecek ilah yalnız benim diyor. İman edenler bu hükümlerin tam tersini yaşayarak, Allah’ın yanında kendilerine Veliler, şeyhler, efendiler edinip onlardan şefaat dileyerek, Allah’ın hükmüne ortak ediyorsa, Allah’ın katından gelen gerçeklerin tam tersini yapıyor, ALLAH KATINDAN GELEN GERÇEĞİ, HAK OLANI yalanlıyor demektir. Yalnız Allah’ın vahyine, yani onun ipine sarılmamız gerektiği emrini verdiği halde Allah, iman edenler yalnız vahiyle/Kur’an ile din yaşanmaz diyorsa, rivayet ve sanı bilgileri de din diye yaşıyor ve bunlarda Allah’ın emridir diyorsa, İŞTE BUNU YAPANLARA ALLAH, KATIMDAN GELEN HAK OLAN GERÇEĞİ BİLDİKLERİ HALDE, VAHYİN TAM TERSİNİ YAŞAYARAK, HAK OLANI GİZLEMİŞ YALANLAMIŞ OLUYORLAR BÖYLECE, KÂFİR OLDULAR DİYOR. Atalarının rivayet ve sanı inançlarını din diye yaşayanlara Allah, bakın nasıl bir uyarıda bulunuyor ve onların acınacak durumları hakkında nasıl bir bilgi veriyor. Bakara 171: KÂFİR OLANLARIN DURUMU, (ÇOBANIN) BAĞIRIP ÇAĞIRMASINDAN BAŞKA BİR ŞEY DUYMAYANIN DURUMUNA BENZER. ONLAR (GERÇEĞE KARŞI) SAĞIRDIR, DİLSİZDİR, KÖRDÜR ONLAR AKIL DA ETMEZLER. (Mehmet Okuyan) Ayette kâfir diye bahsedilenler, bildiğiniz gibi aslında Kitap Ehli. Peki, Allah neden onlara kâfir diyor. Bir öncesindeki ayete baktığımızda onu da anlıyoruz. Bakın bunlar ne diyorlarmış Allah’ın Resulü Kur’an’ı tebliğ ederken. “AMA ONLARA “ALLAH’IN İNDİRDİĞİNE UYUN” DENİLDİĞİNDE, “HAYIR, BİZ YALNIZ ATALARIMIZDAN GÖRDÜĞÜMÜZ İNANÇ VE EYLEMLERE UYARIZ” DİYE CEVAP VERİRLER.” Kitap Ehlinin büyük bir kısmı, Allah’ın vahyini bir kenara bırakmış, atalarının rivayet inançlarını yaşadıkları için, ALLAH’IN SİZE İNDİRDİĞİ VAHYE UYUN dediğinde Allah’ın Resulü, onlar vahiyle yetinmeyip atalarının rivayet inançlarıyla imanlarını yaşadıklarını anlıyoruz. Eğer onlara indirilen vahye uymuş olsalardı. Hz. Muhammed in Kur’an’ı tebliğ ettiğinde, daha önce onlara gelen kitaplarla aynı bilgilerin olduğunu göreceklerdi. Sanırım sizler, Kitap Ehlinin yaptığı bu yanlışlardan ders almadığımız için, günümüzde de bizlerinde aynı hataları yaparak, eksiksiz tekrar edildiğini hatırladınız bu ayetle. Eğer Kur’an’ın bu uyarılarından ders alamadıysak, aynı yanlışları yapamaya devam ediyor ve YALNIZ ALLAH’IN İNDİRDİĞİNE TABİ OLMUYORDA RİVAYET VE SANI İNANÇLARIN PEŞİNE TAKILIP İSLAM’I YAŞIYORSAK, GERÇEKLERE KARŞI AKLINI KULLANMAYAN SAĞIR, DİLSİZ VE KÖR OLMUŞUZ DEMEKTİR. Allah boşuna düşün, aklını kullan ey kullarım demiyor. Eğer Allah’ın düşünmeye, akla yönelik bu uyarılarına rağmen, bir Müslüman AKILLA İSLAM YAŞANMAZ, KUR’AN ANLAŞILMAZ DİYORSA, O ALLAH’A İFTİRA ATIYOR, ALLAH’A YALAN SÖZ NİSPET EDİYOR DEMEKTİR. Allah cümlemizi bu yanlışları yapmaktan korusun ve Furkan’ın nuruyla aydınlanan, Allah’ın halis kulları arasına alsın inşallah bizleri. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
RESULE AİT OLDUĞU İDDİA EDİLEN HADİSLERE, BAKIŞ AÇIMIZ NASIL OLMALIDIR?
Sizlere şöyle bir soru sorsam, nasıl cevap verirdiniz. İSLAM’I YAŞARKEN, KUR’AN AYETLERİNE GÜVENDİĞİMİZ GİBİ, ALLAH’IN RESULÜNE AİT OLDUĞU İDDİA EDİLEN, RİVAYET HADİSLERE DE ŞÜPHE DUYMADAN GÜVENEBİLİR MİYİZ? Ne dersiniz? Eğer evet güvenebiliriz diyorsanız, sizlere tekrar bir soru daha sormak isterim. Allah, yalnız Kur’an’ın ipine sarılın, çünkü sizleri Kur’an’dan sorumlu tutuyorum, sakın emin olmadığınız bilgilerin/sözlerin/hadislerin peşine düşmeyin, hesabını sorarım dediği halde, aradan geçen 1400 sonra, günümüze rivayet yollarla ulaşan bilgilere, nasıl olurda hiç şüphe duymadan Kur’an gibi güveniriz. Eğer bunu yapıyorsak hatırlatırım, Rivayet hadisleri Kur’an ile eş değerde tutmuş oluruz ki, buda şirktir. Allah bu yanlışları yapanlara müşrik hatta kâfir diyor. Kâfir kelimesinin anlamı, Allah’a ve kitaplarına hiç inanmayanlara söylendiği gibi, iman ettikleri halde, imanlarının tam tersini yaşayanlara da Allah, kâfir oldular diyor. Kâfir kelimesi ÖRTEN, İNKÂR EDEN, GİZLEYEN ANLAMINDADIR. Allah’ın apaçık ayetlerini tebliğ alıp inandığını söylediği halde, batılı yaşayabilmek için Allah’ın ayetlerini görmezden geliyor ve gizliyorsan kâfirlerin safındasın demektir. Kur’an’a iman ettiğini söyleyen gerçek Müslüman, emin olmadığı bilginin asla ardına düşmez, araştırmadan inanmaz. Kontrol edeceğimiz, süzgecinden geçireceğimiz ve güveneceğimiz tek kaynak Kur’an’dır. ÇÜNKÜ ALLAH’IN KORUMASINDADIR. Onun onayını alan, süzgecinden geçen her sözü Resulü söylemiştir diyebiliriz. Onayını almayan Kur’an’ın bahsetmediği hiçbir sözü de Allah’ın Resulü söylememiştir demeliyiz. Çünkü Allah Kur’an’ı ben koruyorum diyor, rivayet edilen sözler/hadisler hiçbir koruma altında olmadığından, mutlaka şüpheyle yaklaşmalıyız. Bu kontrolü yapmamızı istemeyenler, Kur’an da her bilgi detaylı yok ki Kur’an süzgecinden geçirelim diyorlar ve dine yapılan beşeri ilaveleri adeta ayetlerin önüne geçiriyorlar. Hâlbuki Allah, biz Kur’an da hiçbir eksik bırakmadık, nice örneklerle ayetleri açıkladık. Kur’an ı açıklamak bizim görevimiz diyordu. BATILIN YAŞANMASI İÇİN, TOPLUM KUR’AN’DAN BU MANTIKLA UZAKLAŞTIRILDI, KENDİLERİNE BÖYLECE KANITLAR YARATILDI VE KUR’AN’IN ÖNÜNE RİVAYET HADİSLER GEÇİRİLDİ. Allah’ın Resulüne atfen söylenen rivayet hadisler, Kur’an gibi Allah’ın korumasında olmadığından, bu hadisleri şeytanın ve şeytanlaşmış insanların nefislerinin, İslam düşmanlarının, konuyu yanlış anlayıp yanlış nakledenlerin, hatta iyi niyetlerle uydurulmanın etkisine çok açıktır. İnsanlar bazen bir konuya dikkat çekmek adına iyi niyetle uydurdukları sözleri, Allah’ın Resulüne atfen söylenmesi nedeniyle, farklı konularla Kur’an da ayetler arasında çelişki yaratacağını fark edemeyebilir. Onun için bizlere nakledilen ve Allah’ın Resulüne ait olduğu söylenen hadisleri, dikkatle incelemeli ve araştırmalıyız ki, GEÇMİŞTE YAPILAN YANLIŞLARI BİZLERDE TEKRAR ETMEYELİM. Hadislere baktığımızda, bu sözleri nakleden ve değerlendiren kişilerinde hata yapabileceklerini asla unutmamalıyız. HATIRLAYINIZ ALLAH’IN AYETLERİ, RESULÜNE GELİRKEN VE TOPLUMA TEBLİĞ EDİLİRKEN, ALLAH TARAFINDAN İZLENİYOR VE TAKİP EDİLİYORDU. Hatta gerektiğinde Allah, Resulünü uyarıyordu. Ama bizlere anlatılan rivayet hadislerin, Allah tarafından kontrol edilip, gerektiğinde uyarılmadığını lütfen unutmayalım. Onun için Allah bizlerin, yalnız Kur’an’ın ipine sarılmamızı emretmiş ve bizleri yalnız Kur’an dan hesaba çekeceğine hükmetmiştir. Rivayet yolla dini istedikleri gibi yönetmeye çalışanlar, bu silahın ellerinden alınmasını istemeyenlerde kendileri hadis uydurup ALLAH, RESULÜNÜN HADİSLERİNİDE KUR’AN GİBİ KORUMAKTADIR, YALANINI TOPLUMA ANLATARAK, BATIL İNANÇLARINA KANIT YARATMA ÇABASINDADIRLAR. Hadisleri rivayet eden kişilerin güvenilirliği konusunda hiçbir bilgimiz yok. Şöyle düşünün, çok sevdiğiniz güvenilir çok dindar kabul ettiğimiz kişilerin, zamanla nasıl ikiyüzlü ve yalancı olduğuna şahit olmuşsunuzdur. Güvenilir olduğunu düşünsek bile, onlarında hata yapabileceklerini, masum olmadıklarını, yanılabileceklerini, Resulden duyduğu herhangi bir bilgiyi, sözü yanlış anlayıp, kendi düşünceleri doğrultusunda yanlış nakledebilirler, lütfen bu gerçeği unutmayalım. Tarihi kayıtlara baktığımızda, iyi niyetle bir konuyu anlatabilmek ve topluma kabul ettirebilmek için, uydurma hadis naklettikleri örnekleri çok verilir. Allah’ın Resulünün hadisini/sözlerini nakleden kişilerin, bu hadisi hangi ortamda söyledikleri zaman ve koşulları hakkında çok fazla bilgide yoktur. Çünkü herhangi bir konu nakledilirken eğer bağlamından, özünden, amacından ayrı anlaşılıp aktarılmışsa, bu bilgilerin hatalı ve yanlış nakledilmesi, yanlış anlaşılması kaçınılmaz olur. Araştırdığımızda Resule ait olduğu söylenen hadislerin, Resulün yaşadığı dönemde yazıya geçirilmediği için, hadisler ikinci, üçüncü şahısların sözlü nakilleriyle, Resulün vefatından en az 150 yıl sonra yazıya geçirildiği rivayet edilir. Onun için hadisler, BİR RİVAYETE GÖRE DİYE BAŞLAR VE NAKLEDEN KİŞİNİN İSMİ VERİLİR. Bu bilgilerin, sözlerin ilk önceleri kulaktan kulağa nakledildiğini düşündüğümüzde, bu sözlerin nasıl değişikliklere uğrayabileceğini, sanırım söylememe gerek yok. Allah İslam dininde gerçek Hak olanın bakın hangi bilgiler olduğunu söylüyor. “GERÇEK HAK OLAN, RABBİNDEN GELENDİR. O HALDE KUŞKULANANLARDAN OLMA!” (Bakara 147) Bu ayete iman ettiğini söyleyen bir Müslüman, sizce İslam dininde gerçek HAK olan sözlerin/hadislerin yalnız Kur’an olmadığını, Resulünün de dinde Allah’ın ayetleri gibi HAK olan hükümler koyabileceğine, inanır mı? Karar sizin. Allah verdiğim hükme kuşkulu bakıp, batılı yaşamak adına sakın hükmümün tersini yapma diyor, ama bizler neler söylüyoruz. Hadis naklinde en büyük tehlike ve risk, Resulden duyduğunu söyleyerek nakledenler, duyduklarını KENDİ KELİMELERİ VE ANLAYIŞ ŞEKİLLERİ İLE NAKLETTİKLERİNİ LÜTFEN UNUTMAYALIM. Bazen hayatımızda iki arkadaşın şahit olduğu bir konuyu, iki farklı şekilde naklettiğine şahit olursunuz. Aynı şeyi görmelerine ve duymalarına rağmen, HAYIR ÖYLE DEMEDİ, ŞÖYLE DEDİĞİ DİYEREK MÜNAKAŞA ETTİKLERİNE BİLE ŞAHİT OLMUŞSUNUZDUR. Lütfen unutmayalım din şakaya gelmez. Onun için kesin kanıtlarla yaşanır. Böyle bir naklin ne derece sağlıklı olup olmadığını, bilginin ne kadar doğru nakledilip edilmeyeceği konusunu söylememe sanırım gerek yok. Daha da İlginç olan, hadislerin insanların birbirine sözlü nakliyle geldiğini düşündüğümüzde ikinci, üçüncü, dördüncü kişilerin birbirine nakletmeleri ile nasıl değişikliklere uğrayabilme tehlikesinin olduğunu, hepimiz çok iyi biliyoruz. Bizlere düşen, Kur’an da Allah’ın uyarısını dikkate alarak, Allah’ın korumasındaki Kur’an’ın sınırlarını aşmadan, onun ipine sarılarak, Allah’ın ayetlerini birbiriyle bağlantılı düşünerek önce anlamalıyız. Daha sonra Allah’ın Resulüne ait olduğu iddia edilen her sözü/hadisi, Allah’ın Rehberi Kur’an’ın süzgecinden geçirip onay alırsak, evet bu sözü/hadisi Allah’ın Resulü söylemiş olabilir diyebiliriz. BUNUN DIŞINDA BİZLERİN YAPACAĞI HİÇ BİR ŞEY YOKTUR. ÇÜNKÜ ALLAH, BEN HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM DİYE BİZLERİ UYARMIŞ VE RESULÜNE DE, SANA İNDİRDİĞİM KUR’AN İLE KULLARIMA HÜKMET EMRİNİ VERMİŞTİR. Kur’an’ın dışından onun onayından geçmeden, inanacağımız herhangi bir söz, Kur’an a şirk koşmak olduğu gibi, Allah’ın Resulüne de iftira atmak olabileceği gerçeğini, lütfen unutmayalım. Dilerim, Allah’ın nuru Kur’an’ı rehber edinen, emin olmadığımız sözlerin/hadislerin ardına düşmeyen ve yalnız Allah’ın korumasındaki Kur’an’ın ipine sarılan, Allah’ın azınlık halis kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
NECM SURESİ 26. AYETİ, KUR’AN IŞIĞINDA NASIL ANLAMALIYIZ?
Kur’an’ı doğru anlayabilmek çabasında olan kardeşlerimiz, Kur’an’ın tercümesinden/mealinden faydalanırken, bazen tedirgin oluyorlar. Çünkü tercümeler öyle yapılıyor ki, farlı anlamlara da çekilebiliyor. Tavsiyem farklı tercümelere de bakmanız ve ayetleri anlamaya çalışırken, mutlaka Kur’an’ın diğer ayetlerinden de istifade etmeliyiz. Lütfen unutmayalım, Allah bir ayetinde verdiği hükmün tam tersini, bir başka ayetinde vermez. Kur’an da aynı konuların birçok kez tekrar edilmesinin nedeni de, yanlış anlamanın önüne geçmek içindir. Bu makalemde, sizlerin üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, Necm suresi 26. Ayet olacak. Bu ayeti özellikle iki farklı mealden yazıyorum ki, konuyu daha doğru anlayabilelim. Necm 26: GÖKLERDE NİCE MELEKLER VARDIR Kİ, ONLARIN ŞEFAATLERİ HİÇBİR İŞE YARAMAZ. Ancak Allah’ın dilediği ve razı olduğuna izin vermesinden sonraki durum hariç. (Mehmet Okuyan.) Necm 26: GÖKLERDE NİCE MELEKLER VARDIR Kİ, ONLARIN ŞEFAATLERİ; ancak Allah’ın izniyle, dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar. (Diyanet meali) Ayete dikkat ettiyseniz, Meleklerin şefaat edip edemeyecekleri konusu hakkında bilgi veriyor. Bu iki farklı tercümeyi okuduğunuzda, Diyanetin mealinde sanki Melekler insanlara Allah’ın izniyle şefaat edebiliyorlarmış anlamı verilmiş. Çünkü Meleklerin şefaatleri diye başlamış ve ancak Allah’ın izniyle dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar diyerek, sanki Melekler şefaat ediyor, Allah izin veriyor anlamı verilmiş. EĞER ALLAH IN İZİN VERDİĞİ MELEKLER ŞEFAAT EDİYOR DİYE İNANIRSAK, ALLAH’IN BAZI İNSANLARADA ŞEFAAT ETME YETKİSİNİ VERDİĞİNE İNANMAMIZ GEREKİR. AMA ALLAH ŞEFAAT TÜMDEN BANA AİTTİR DİYOR VE KESİN, DEĞİŞTİRİLEMEZ ESNETİLEMEZ HÜKMÜNÜ VERİYOR. Çünkü buna benzer ayetler anlamları ile oynanıp, sanki Allah bazı kullarına şefaat yetkisi veriyormuş izlenimi veriliyor. Sayın Okuyanın mealine baktığımızda, ilk cümle yanlış anlamayı engelleyecek bir şekilde başlıyor ve bakın ne diyor. “GÖKLERDE NİCE MELEKLER VARDIR Kİ, ONLARIN ŞEFAATLERİ HİÇBİR İŞE YARAMAZ” Bu cümleden çok net şunu anlıyoruz. Hiçbir meleğin şefaat yetkisi yoktur. Lütfen devamındaki cümleye bakalım. Ancak Allah’ın izniyle dilediği ve razı olduğuna izin vermesindeki sonraki durum hariç. Peki, bu ne demek? Şefaat yetkisini Allah ne insanlara nede Meleklere vermemiştir. Ancak Melekler şefaat edilmesini istedikleri insanlara dualarıyla ve Allah’a teklifleri ile ancak Allah, şefaate layık kulları için şefaat edeceğini bildiriyor. YANİ MELEKLERİN ŞEFAAT TEKLİFİ DUALARINA ALLAH CEVAP VERİYOR VE ŞEFAATE LAYIK OLAN BİR KUL İSE, ŞEFAATİ ALLAH GERÇEKLEŞTİRİYOR. Bu durum biz insanlar için de geçerlidir. Bizler sevdiklerimiz ya da kendimizin günahlarının bağışlanması için, ancak Allah ‘a dua ederiz. Allah şefaate, bağışlanmaya layık bir kul isek bizlere şefaat eder. Bu ve benzeri ayetleri bizler Kur’an’ın diğer ayetlerinden faydalanarak anlamaya çalışmazsak, yanlış anlayacağımız gibi, batıl inançlarımıza da kanıt yaratmaya çalışırken, farkında olmadan Kur’an da çelişki yaratmış oluruz. Günümüzde meleklerin ve veli dediğimiz kişilere de Allah şefaat yetkisi vermiştir diyenler, ayetlerin anlamlarını değiştirip farklı anlaşılmaya müsait hale getirip ve bu şekilde topluma anlatıp, Allah Elçilerine, meleklere, veli, âlim kişilere de şefaat yetkisini vermiştir şekline dönüştürmektedirler. Bu ve benzeri ayetleri bizler aşağıda yazdığım ayetlerin ışığında anlamazsak, doğru anlamamızda mümkün olmayacaktır. Zümer 43: YOKSA ONLAR ALLAH’TAN BAŞKASINI ŞEFAATÇİLER Mİ EDİNİYORLAR? De ki: “Onlar hiçbir şeye güç yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi?” (Bayraktar Bayraklı) Zümer 44: De ki: “BÜTÜN ŞEFAAT ALLAH’INDIR. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Sonra O’na döndürüleceksiniz.” (Bayraktar Bayraklı) Bu ayetler ışığında, Necm 26. Ayeti anlamaya çalıştığımızda şunu anlıyoruz. Allah önce kendi çevresinden tertemiz varlıklar olan Meleklerden örnekler veriyor. Onlar dahi mükâfatı, şefaati hak etmeyen birisine mükâfat ve şefaati teklif dahi edemezler diyor. Bu ne demektir, ancak Allah’ın bu teklifi, duayı uygun görmesi halinde, Allah’ın kendisinin bizzat şefaat edeceğini açıkça belirtiyor. Demek ki şefaati yapan Allah, teklifte bulunan melekler olduğu anlaşılıyor. BİZLERDE SEVDİKLERİMİZ İÇİN DUA DİYORUZ, ALLAH DUALARIMIZI KABUL EDERSE, SEVDİKLERİMİZE ALLAH ŞEFAAT EDİP, GÜNAHLARINI BAĞIŞLIYOR. Peki, Allah neden ŞEFAAT yetkisini meleklere ve insanların bir kısmına vermemiş olabilir? GELECEĞİ ALLAH’DAN BAŞKA NE MELEKLERİN, NEDE BİZ İNSANLARIN BİLEMEDİĞİ İÇİN, ŞEFAAT YETKİSİNİ ALLAH, HİÇBİR KULUNA VE MELEKLERE VERMEMİŞTİR. GELECEKTE İNSANLAR ACABA İYİ BİR İNSA MI OLACAK, YOKSA KÖTÜ BİR İNSAN MI OLACAK. BU KONUDA ALLAH BİZLERİ UYARIYOR VE NE DİYORDU? KİMİN EN DOĞRU YOLDA GİTTİĞİNİ, TAKVACA ÜSTÜN OLDUĞUNU YA DA OLACAĞINI YALNIZ BEN BİLİRİM. Bu bilgiler ışığında şunu söylememiz gerekir, bizler kimin en doğru yolda gittiğini, takvaca Allah katında üstün olduğunu bilemeyeceğimiz için, böyle bir yetkiyi de Allah, hiç kimseye vermemiştir. Bu durumda şunu çok açık anlıyoruz, adaletli bir şefaati verecek yalnız Allah tır. Melekler ve insanlar duygularının etkisinde kalabilir, gelecekte olacakları bilemeyeceği için, doğru değerlendiremez. Bağışlanma ve yardım mahşer günü olacağı gibi, yaşarken de bizlerin ihtiyacı vardır. Allah’ın Resulüne hitaben, bu konuda indirdiği ayet, aslında tüm sorumuza açıklık getiriyor ve bakın ne diyor. “ONLAR İÇİN İSTER AF DİLE, İSTER DİLEME; ONLAR İÇİN YETMİŞ DEFA AF DİLESEN DE ALLAH ONLARI ASLA AFFETMEYECEKTİR. Bu, onların Allah ve Resulünü inkâr etmelerinden dolayıdır. Allah, fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” (Tevbe 80) Allah’ın Resulü, yakınları içinde iman etmeyenler olsa gerek ki, Allah’ın Resulü onlar için dua ediyor ve bağışlanmasını Allah’tan diliyor olmalı ki Allah, böyle bir ayet indirmiş. Ama Allah Resulüne bakın nasıl bir cevap veriyor. Onlar için istediğin kadar dua et, bağışlanmalarını dile onları asla affetmem diyor. Çünkü onlar inkârcı oldular diyerek Resulün duasını geri çeviriyor. Hatırlatırım bunu söyleyebilmek için, onların geleceğini de bilmek gerekir. Ayette geçen 70 defa affını istesen affetmem, bir deyimdir. Yani ne kadar istersen iste boşuna, asla affetmem anlamında. Bizlerde Kur’an ayetlerini, mutlaka Kur’an’ın diğer ayetleri ışığında anlamaya çalışmalıyız. Eğer rivayet edilen hadisler ışığında ayetleri anlamaya çalışırsak, hem Allah’ın nuru Kur’an’a saygısızlık yapmış oluruz, hem de ayetleri yanlış anlayıp kendimizi kandırmış oluruz. NE YAZIK Kİ AYETLERİ YANLIŞ ANLAMAMIZIN ASIL NEDENİ, AYETLERİ KUR’AN’’IN IŞIĞINDA DEĞİL, RİVAYET VE SANI BİLGİLERİN IŞIĞINDA ANLAMAYA ÇALIŞMAMIZ, BİZLERİN KUR’AN’DAN UZAKLAŞMAMIZA, BATILIN YOLCUSU OLMAMIZA NEDEN OLMAKTADIR. Dilerim batıl ve rivayetlerden uzak, yalnız Kur’an’ın ipine sarılan, Allah’ın azınlık halis kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
BAKARA SURESİ 254-255. AYETLER VE ŞEFAAT KONUSU.
Bizler Kur’an’ı Allah ne emrediyor diye okuma yerine, atalarımızdan intikal eden rivayet ve sanı inançlarımızı, nasıl Kur’an’a aklatırız, onun için bakıyoruz ve okuyoruz. Bu konu ile ilgi bir ayeti sizlere hatırlatmak ve bu ayette geçen bir kelimeye, nasıl Kur’an’ın onlarca ayetine ters düşen anlam verip, Kur’an da çelişki yaratmak pahasına, batıl ve yanlış inancımıza kanıt yaratmaya çalıştığımızı göstermek istiyorum. Önce ayeti yazalım. Bakara 255: Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, kayyumdur. O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. İZNİ OLMAKSIZIN, O’NUN KATINDA ŞEFAATTE BULUNACAK KİMDİR? O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir.) Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O’na güç gelmez. O, yücedir, büyüktür. (Diyanet meali) Özellikle Diyanetin mealini yazdım. Bunun nedenini yazımın sonunda söyleyeceğim. Ayeti okudunuz, ayetin başında Allah’tan başka İLAH yoktur diyor. Peki, İlah ne anlama geliyor? Çünkü Kur’an bu kelimeyi özellikle Kur’an da birçok ayette kullanır. Kitap Ehlinin yaptığı yanlışlara dikkat çekmek içinde, Allah’tan başka İlah yoktur uyarısını yapar. Kimlere yapar bu uyarıyı? Allah’a hiç inanmayanlara mı, yoksa Allah’a iman eden ve ondan başka RAB, ALLAH olmadığını bilenlere mi yapıyor. Elbette Kitap ehline bu uyarı. İLAH kelimesinin anlamı, “KULLUK EDİLEN, KENDİSİNE YÖNELİNEN, TAPINILAN, AZAMETİ KARŞISINDA HAYRETE DÜŞÜLEN, GÖNÜLDEN BAĞLANILAN, HAYRANLIK UYANDIRAN VE SIĞINILAN.” Bu ayetin ilk cümlesinde Allah, Kitap Ehlini özellikle uyarıyor, çünkü Kitap Ehli Allah’ın yanında Veliler, şefaatçiler, Allah dostları edinip ONLARA GÖNÜLDEN BAĞLANIYORLAR, NE DERLERSE YAPIYORLAR ve onlardan yardım diliyorlardı. Halbuki Allah bir çok ayetinde güvenilecek, yardım istenecek Veliniz yalnız benim diyordu. Ayetin devamında, Allah’ın yanında edindikleri Velilerin, gönülden bağlanıp güvendikleri kişilerin, onları dar durumlardan kurtarıp, Allah katında onlara şefaat edeceğine inandıkları için Allah, onlara şöyle bir soru ile cevap veriyor ve düşünmelerini istiyor. “İZNİ OLMAKSIZIN, O’NUN KATINDA ŞEFAATTE BULUNACAK KİMDİR?” Hatırlatırım bu cümle ikaz, uyarı cümlesi. Dikkatinizi çekerim bu bir soru ve bu soruyu, Allah izin vermediği halde, kendilerine şefaatçiler edinenlere soruyor. Ama batılı aklamak isteyenler, Allah’ın bu sorusunu anlamak istemedikleri için, bu soru cümlesine farklı bir anlam vererek, DEMEK Kİ ALLAH’IN ŞEFAAT ETMESİNE İZİN VERDİĞİ KULLARI VARMIŞ DİYEBİLİYORLAR. HÂLBUKİ ALLAH ŞUNU SÖYLÜYOR, BUNU DİĞER AYETLERİNDEN ANLIYORUZ. ŞEFAAT YANİ BAĞIŞLAMA YETKİSİ YALNIZ BENİMDİR. ÇÜNKÜ BENDEN BAŞKA İLAH YOKTUR. AFFETME VE BAĞIŞLAMA YETKİSİDE YALNIZ İLAH OLANIN YETKİSİNDEDİR DİYOR. Ayetin devamında Allah, İLAH olan kendisinin gücünden örnekler veriyor ve diyor ki, O uyumaz, göklerdeki her şey onun emrindedir. O kullarının geçmişini ve geleceğini bilir, Onun ilmini bizler bilemeyiz tahayyül bile edemeyiz diye açıkladığı halde, bizler tıpkı Kitap Ehli gibi, yalnız Allah’ın yetkisinde olan İLAH a mahsus ŞEFAAT yetisini, Allah’ın Resulüne ve edindiğimiz Veli kişilere de vererek, aklımızca günahlarımızdan kurtulacağımızı zannediyoruz. Allah ayetinde, İZNİ OLMAKSIZIN, O’NUN KATINDA ŞEFAATTE BULUNACAK KİMDİR sözüyle Allah, BEN HİÇ KİMSEYE BU YETKİYİ VERMEDİM, SİZLER KAFANIZDAN UYDURUYORSUNUZ DİYEREK UYARIYOR İKAZ EDİYOR VE DİYOR Kİ, BEN İZİN VERMEDİĞİM HALDE, KİMMİŞ SİZE ŞEFAAT EDECEK? Anlamak istemeyene sözümüz elbette yok. Amacımız, gerçekleri anlamak isteyeni, Kur’an’ ı anlamaya davet etmektir. Allah, şefaatin yalnız kendi yetkisinde olduğunu, bakın ayetlerinde nasıl çok açık bizlere bildiriyor ve bakara suresi 255. Ayette uyardığı gibi, BEN İZİN VERMEDİĞİM HALDE, BENİM KATIMDA KİMMİŞ O ŞEFAAT EDECEK DİYOR. Bu yetkisinin yalnız kendisinde olduğunu ve hiç kimseye de bu yetkiyi vermediğini bakın nasıl söylüyor Rabbimiz. Yazdığım ayetin bir öncesine önce bakalım. Bakara 254: Ey iman edenler! HİÇBİR ALIŞVERİŞİN, HİÇBİR DOSTLUĞUN VE HİÇBİR ŞEFAATİN OLMADIĞI KIYAMET GÜNÜ GELMEDEN ÖNCE, SİZE RIZIK OLARAK VERDİKLERİMİZDEN ALLAH YOLUNDA HARCAYIN. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir. (Diyanet meali) Bakın Allah 255. Ayetinde izin olmaksızın, yani izin vermediğim halde katımda şefaat edecek kimlermiş diye uyardığı ayetin bir öncesinde, bu konuda zaten açıklama yapıyor ve diyor ki, “HİÇBİR ALIŞVERİŞİN, HİÇBİR DOSTLUĞUN VE HİÇBİR ŞEFAATİN OLMADIĞI KIYAMET GÜNÜ GELMEDEN ÖNCE, SİZE RIZIK OLARAK VERDİKLERİMİZDEN ALLAH YOLUNDA HARCAYIN.” Sizce açıklamaya gerek var mı? Allah bir önceki ayetinde, hiçbir şefaatin olmadığı O günden bahsettiği halde, bir sonrasındaki ayette şefaat yetkisini, bazı kullarıma da verdim der mi? İşte bizler ellerimizle batıl inançlarımıza kanıt yaratmak adına, Kur’an da böyle çelişki yaratıyoruz. Şefaatin yalnız Allah’ın yetkisinde olduğu bazı ayetleri de sizlere hatırlatmak isterim. Zümer 44: De ki: “ŞEFAAT TÜMÜYLE ALLAH’A AİTTİR. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Sonra yalnız O’na döndürüleceksiniz.” (Diyanet meali) Enam 51: KENDİLERİ İÇİN ALLAH’TAN BAŞKA NE BİR DOST, NE DE BİR ŞEFAATÇİ BULUNMAKSIZIN, Rab’lerinin huzurunda toplanmaktan korkanları, Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar diye, onunla (Kur’an ile) uyar. (Diyanet meali) Bakara 48: ÖYLE BİR GÜNDEN SAKININ Kİ, O GÜN HİÇ KİMSE BİR BAŞKASI ADINA BİR ŞEY ÖDEYEMEZ. HİÇBİR KİMSEDEN HERHANGİ BİR ŞEFAAT KABUL OLUNMAZ, FİDYE ALINMAZ. Onlara yardım da edilmez. (Diyanet meali) Zümer 43: YOKSA ALLAH’TAN BAŞKA ŞEFAATÇİLER Mİ EDİNDİLER? DE Kİ: “HİÇBİR ŞEYE GÜÇLERİ YETMESE VE DÜŞÜNEMİYOR OLSALAR DA MI?” (Diyanet meali) Yazdığım ayetlerin tamamında Allah, şefaatin yani bağışlamanın yetkisi yalnız benimdir dediği halde, bizler bir ayette geçen bir kelimeye yanlış anlam verip, diğer ayetlerle çelişmesini umursamayıp, bakın demek ki bu ayette Allah, şefaat yetkisini Resullerine ya da Veli, alim kişilere de vermiştir nasıl deriz, doğrusu anlayamıyorum. Hâlbuki Zümer 43. Ayetinde Allah, kendisinden başka şefaatçi edinenleri uyarıp, bakın ne diyor. “YOKSA ALLAH’TAN BAŞKA ŞEFAATÇİLER Mİ EDİNDİLER?” Kur’an dan nasiplenmeyip imanını batıl ile yaşayanlara, Kur’an gerçeklerini anlatmak çok zor biliyorum ama yine de hatırlatmak her Müslüman’ın görevidir. Bakın Allah, Resulüne bu konuda neler diyor. Acaba Allah’ın Resulü kendi günahları için ne yapmasını istiyor Allah. Muhammed 19: Bil ki Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. HEM KENDİNİN, HEM DE İNANMIŞ ERKEK VE KADINLARIN GÜNAHLARININ BAĞIŞLANMASINI DİLE! Allah, gezip dolaştığınız yeri de, içinde kalacağınız yeri de bilir. (Diyanet meali) Dikkat ettiyseniz yazdığım tüm ayetleri, özellikle Diyanetin mealinden aldım. Bu ayette de Allah Resulüne, kendi günahların ve iman ettiğine şahit olduğun kadın ve erkeklerin günahlarının bağışlanması için bana dua et diyor. Hani Allah’ın Resulünüm şefaat yetkisi vardı? Kendi günahını bile affetme yetkisi olmayan Resulün, bizlerin günahları için nasıl şefaat edeceğini söyleriz. HATIRLATIRIM ALLAH KENDİSİ VE DİĞER İMAN EDEN MÜSLÜMANLARIN GÜNAHLARI İÇİN DUA ET DİYOR. Burada bahsedilen, Resulün tanıdığı, imanından emin olduğu arkadaşlarından bahsediliyor. Hatta Allah cehennem cezası vermiş bir kişi ile ilgili, Resulüne bakın ne diyor ve uyarıyor Rabbimiz. Zümer 19: HAKKINDA AZAP SÖZÜ (HÜKMÜ) GERÇEKLEŞENLER, HİÇ ONLAR GİBİ OLUR MU? CEHENNEMLİKLERİ SEN Mİ KURTARACAKSIN? (Diyanet meali) Tekrar hatırlatmak istiyorum, yazdığım ayetlerin tamamı Diyanet mealinde alınmadır. Ayetlerin tamamında Allah açık ve net bir şekilde, şefaat yetkisi yalnız Allah’ındır, bu yetkiyi ben hiç kimseye vermedim dediği halde, Diyanet ne yazık ki hala camilerde ve din görevlileri tarafından Müslümanlara, ŞEFAAT YA RESULALLAH demeye ve şefaat edecek Allah’ın yetki verdiği kişilerinde olacağı anlatılmaktadır. Peki, Allah’ın bu yetkiyi kime verdiklerini nasıl bileceğiz? Aslında yakın zamanda, bu yanlışımızın cezasını toplum olarak çektik ama ders almadığımız anlaşılıyor. Çünkü edindikleri Veli kişilerin de şefaatçi olduklarını söylemelerini, doğrusu anlamak hiç mümkün değil. Çünkü Allah Kur’an da uyarmış ve KİMİN EN DOĞRU YOLDA GİTTİĞİNİ, KİMİN TAKVACA ÜSTÜN OLDUĞUNU YALNIZ BEN BİLİRİ DİYOR. Bu ayetlerden de anlıyoruz ki bizler, hiç kimsenin imanını değerlendirip, bu kişi Allah dostu, bu insan çok iyi Müslüman diyerek, onun her sözüne şüphe duymadan güvenemeyiz. Yada tam tersini söyleyip, inançsız imansız diyemeyiz. Din adına güvenilecek ve sorgusuz inanılacak yalnız Allah dır, onun kitabı Kur’an dır. Dilerim Kur’an’ı rehber alarak, yaşadığımız bu hatamızı fark eden Allah’ın halis kullarından oluruz. Eğer fark edemezsek, bizleri daha çok Allah ile aldatanların tuzağına düşeriz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
İSLAM’IN GÜNÜMÜZE ULAŞIRKEN GEÇİRDİĞİ, DİKKAT ÇEKİCİ EVRELERİ.
Biz Müslümanların genel çoğunluğu, günümüzde İslam’ı ne yazık ki Kur’an merkezli yaşamak yerine, rivayet merkezli hadisler ışığında yaşıyoruz. Bizlere bu bilgiler doğru ulaşmış mı, ulaşmamış mı diye hiç tereddüt bile etmiyoruz. Çünkü bu hadisleri adeta haşa, Kur’an ayeti seviyesinde görüyoruz. Onun içinde hep kaybeden toplumlar oluyoruz. Böyle olunca da Allah’ın Nuru Kur’an dan faydalanıp, onun ışığıyla aydınlanamıyoruz. Bugün bizler, geleneksel İslam anlayışında Kur’an ı değil, bizden yüzlerce yıl önceki toplumların, Kur’an dan ne anladığını, güvenilir dediğimiz kişilerin rivayet ettiği hadislerin ışığında, onların dini nasıl yaşadıklarını, mezheplerin FIKIH anlayışları ile anlamaya çalışıyoruz. Böyle olunca da ONLARIN YAPTIKLARI YANLIŞLARI BİZLERDE TEKRARLIYORUZ. Hâlbuki Allah Kur’an ı, daha önceki toplumların yanlışlarını, hatalarını bizlerde tekrar etmeyelim, apaçık görüp farkında olalım diye gönderdi. Öyle rivayet bilgilerle Kur’an ı anlamaya çalışıyoruz ki, bu bilgilerin doğruluğundan da asla emin olamıyoruz. Allah bu konuda bizleri uyarmış ve emin olmadığın bilgilerin ardına düşmeyin, sizleri sorumlu tutarım diye de dikkatimizi çekmiştir. Üzgünüm ama rivayet hadisleri ciddiye aldığımız kadar, Kur’an ı onun ayetlerini ciddiye almıyoruz. Çünkü rivayet hadisler olmasaydı, Kur’an anlaşılamaz kapalı kalırdı diye inanıyoruz. Bu durumda sizce hangisi ilk sırayı alır. Ben söylemekten utanıyorum. KUR’AN’I CİDDİYE ALMIŞ OLSAYDIK, KUR’AN’ IN ONAYINDAN GEÇMEYEN ONCA HADİSİ/SÖZÜ, ALLAH IN RESULÜ SÖYLEMİŞTİR DEMEZDİK. BU HATAMIZLA BİZLER, ALLAH’IN RESULÜNE İFTİRA ATTIĞIMIZIN, NE YAZIK Kİ FARKINDA BİLE OLAMIYORUZ. Bu makalemde Müslümanların, İslam’ı yaşarken İLK ÖNCELERİ İZLEDİĞİ YOLLA, DAHA SONRA İZLEDİKLERİ YOLUN NASIL FARKLILAŞTIĞINA BİR ÖRNEK VERMEK İSTİYORUM. Elbette yazacağım da bir rivayet hadistir, ama Kur’an’ın onayından geçen ve Kur’an a yönelten bir hadis olduğunu lütfen unutmayalım. Makalemi okumadan önce, sizlere SENED yoluyla nakledilen rivayet hadisin, ne olduğunu açıklamak istiyorum ki konu daha iyi anlaşılsın. Bir hadis terimi olarak SENED, hadisin ilk kaynağına ulaşıncaya kadar takip ettiği yoldur diye tarif edilir. SÖZLÜK ANLAMI, DAĞIN ETEĞİNDEN YUKARI OLAN KISMI, BİR KİMSENİN GÜVENDİĞİ BİRİ, SIĞINAK VE DAYANAK MANALARINA GELİR. Bizler yüzlerce yıl önce yaşamış kişilerin kim olduğunu güvenirliğini, bu sözlere art niyetli kişilerin dahil olup, fitne, fesat bilgiler karıştırdığını asla bilemeyiz. Onun için Allah, emin olmadığın sözün ardına düşmeyin diye bizleri uyarır. Bizler hiç kimsenin Allah’ın doğru yolunda gittiğini asla bilemeyiz. Bu konuda Allah bizleri uyarıyor ve ne diyordu? “KİMİN EN DOĞRU YOLDA GİTTİĞİNİ YALNIZ BEN BİLİRİM.” Buna benzer uyarıları Kur’an’dan görmezden gelirsek, yaşadığımız batılı, hurafeyi din diye yaşarız. Hesap günüde üzülenlerin safında oluruz. Rivayet hadisleri inancının merkezine koyup çok önemseyen ve İslam’ı bu merkezde yaşayan din kardeşlerime geçmişten günümüze ulaşan, Hz. Muhammed in vefatından sonra Müslümanların inançlarını yaşayabilmek adına, nasıl bir yol izleyip değişimlere uğradıklarına güzel bir örnek vermek istiyorum. İBRET VE DERS ALANA NE MUTLU. “HZ. AİŞE, ALLAH RESULÜ’NÜN, KUR’AN’IN ETE KEMİĞE BÜRÜNMÜŞ HALİ OLARAK YAŞADIĞINI ÇOK İYİ BİLDİĞİ İÇİN, ALLAH RESULÜ’NE HERHANGİ BİR SÖZ NİSPET EDİLDİĞİNİ İŞİTTİĞİNDE, HEMEN O SÖZÜ KUR’AN’IN SÜZGECİNDEN GEÇİRİR, KUR’AN’IN ÖLÇÜLERİYLE ÖRTÜŞMEYEN RİVAYETLERİ KESİN OLARAK REDDEDERDİ. Bedruddin ez-Zerkeşi’nin kaleme aldığı ve Hz. Aişe’nin Kur’an’a aykırı bulduğu için reddettiği rivayetlerden örneklere yer verdiği “HZ. AİŞE’NİN SAHABEYE YÖNELTTİĞİ ELEŞTİRİLER” adlı kitabı, bu konuda önemli bir kaynak niteliği taşımaktadır.” Örnek verelim. “Hz. Aişe’nin, Hz. Peygamber adına Kur’an’a aykırı sözler uydurulmasına geçit vermeyen, Kur’an merkezli bu titiz tutumu, sonraki dönemlerde Müslümanlar arasında hep yaşatılmakla birlikte, özellikle hicri 2 ve 3. yy’ larda hadislerin tedvini sürecinde, HADİS RİVAYETLERİNİN KUR’AN’A ARZINI ÖNCELEYEN METİN TENKİDİ YÖNTEMİ YERİNE, SENED ZİNCİRLERİNİN İNCELENMESİNE DAYALI SENET TENKİDİ YÖNTEMİNİN ÖNE ÇIKARILMASI, BU ALANDA KUR’AN’IN HAKEMLİĞİNİ ÖNEMLİ ÖLÇÜDE DEVRE DIŞI BIRAKAN BİR GELİŞME OLMUŞTUR. Bu büyük kırılmaya, bir de Şafii’nin hadisleri de Kur’an gibi vahiy ürünü olarak gören ve böylece Kur’an’ın hakemliğini/belirleyiciliğini buharlaştıran yaklaşımının giderek genel kabul halini alması eklenince, HADİS KÜLTÜRÜ TAMAMEN KUR’AN’IN KONTROLÜ DIŞINA ÇIKARTILMIŞ, “YÜRÜYEN KUR’AN” OLAN ALLAH RESULÜ ADINA KUR’AN DIŞI BİR KÜLTÜR VE DİN ANLAYIŞI OLUŞTURULMASINA ZEMİN KAZANDIRILMIŞTIR. BÖYLECE KUR’AN TEMEL BELİRLEYİCİ OLMAKTAN ÇIKARILMIŞ, HADİS RİVAYETLERİ KUR’AN’A ARZ EDİLECEK VE HADİS RİVAYETLERİ KUR’AN’LA DEĞERLENDİRİLECEK YERDE, YER YER APAÇIK KUR’AN AYETLERİ HADİS RİVAYETLERİNE TÂBİ KILINMAYA ÇALIŞILMIŞ, BÖYLECE İSLAM’IN YAPISI TAMAMEN TERS YÜZ EDİLMİŞTİR.” Bu bilgiler ve yaşanan İslam'ın izlendiği yola baktığımızda, ALLAH IN RESULÜNÜN SAĞLIĞINDA, ASLA KENDİ SÖZLERİNİ/HADİSLERİNİ KAYDA ALDIRIP YAZDIRMADIĞINI ÇOK NET ANLIYORUZ. Günümüze ulaşan tüm hadislerin rivayet yoluyla, insanların birbirine nakli ile geldiği çok açıktır. BU BİLGİLERİN DEĞİŞMEDEN GÜNÜMÜZE GELDİĞİNE İNANMAK AKLIN VE MANTIĞIN ÖTESİNDE İMKANSIZDIR, LÜTFEN UNUTMAYALIM VE İMANIMIZI TEHLİKEYE ATMAYALIM. Değerli din kardeşlerim, lütfen unutmayalım. Allah hükmünü vermiş ve sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum demişse, bizlerin ipine sarılacağımız Kitabında Kur’an olduğunu unutmayalım. Dilerim rivayetlere değil Kur’an’a sarılan, Allah’ın azınlık halis kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
ALLAH’A VE RESULÜNE UYUN SÖZÜNÜ KUR’AN, NE MAKSATLA SÖYLÜYOR…..
İslam toplumu olarak Kur’an dan uzak, öyle bir bataklığa batmışız ki, Kur’an’a inandığımızı zannedip, Kur’an’a muhalif yaşadığımızın, Allah ne emrediyorsa tersini söylediğimizin farkında bile değiliz. Çünkü Kur’an ı dikkatle ve bir öğrenci misali Allah’ın istediği gibi anlayarak, düşünerek okumuyoruz. Yaptığımız yanlışımız, anlatılanları Allah’ın emri zannederek sorgusuzca inanmak. ALLAH BÖYLE BİR İMAN İSTEMİYOR BİZLERDEN, LÜTFEN ÖNCE BUNUN FARKINDA OMALIYIZ. Kur’an’ı direk kendimiz okumak istemememizin nedeni, bizlere sen Kur’an ı anlayamazsın, onu âlim olanlar anlar, senin ilmin ne ki Kur’an ı anlayacaksın sözlerine, ne yazık ki inandırıldık. Eğer zerre kadar düşünseydik, Allah bizlerin okuduğunda anlayamayacağı bir rehber gönderip, daha sonrada sizleri bu kitaptan sorumlu tutuyorum demeyeceğini bilirdik. Okuyup araştırmadığımız ve üzerinde düşünmediğimiz için, yaptığımız en büyük yanlışlık, ayetlerde geçen sözlere, kelimelere diğer ayetlerle tamamen ters düşen anlamlar vermemiz neden oluyor. Sizce Allah bir ayetinde söylediğinin tam tersini, bir başka ayetinde söyler mi? Elbette hayır. Buna inanırsak, ellerimizle Kur’an da çelişki yaratmış oluruz. Örnek vermek gerekirse Allah birçok ayetinde, Kur’an’ı tebliğ ederken Resulüne kolaylık sağlamak ve yardımcı olmak için bakın iman etmek üzere olanlara ne söylüyor ve uyarıyor. “KİM ALLAH’A VE RESÛLÜNE İTAAT EDER, ALLAH’TAN KORKAR VE O’NA KARŞI GELMEKTEN SAKINIRSA, İŞTE ONLAR BAŞARIYI ELDE EDENLERİN TA KENDİLERİDİR.” (Nur 52) “ALLAH VE RESÛLÜ BİR İŞ HAKKINDA HÜKÜM VERDİKLERİ ZAMAN, HİÇBİR MÜ’MİN ERKEK VE HİÇBİR MÜ’MİN KADIN İÇİN KENDİ İŞLERİ KONUSUNDA TERCİH KULLANMA HAKLARI YOKTUR. KİM ALLAH’A VE RESÛLÜNE KARŞI GELİRSE, ŞÜPHESİZ Kİ O APAÇIK BİR ŞEKİLDE SAPMIŞTIR.” (Ahzab 36) “EY İMAN EDENLER! ALLAH’A İTAAT EDİN, ELÇİ’YE DE İTAAT EDİN! İŞLERİNİZİ BOŞA ÇIKARMAYIN!” (Muhammed 33) “ALLAH’A İTAAT EDİN; RESULE DE İTAAT EDİN! YÜZ ÇEVİRİRSENİZ BİLİN Kİ RESULE DÜŞEN GÖREV, SADECE APAÇIK TEBLİĞDİR.” (Tegabun 12) ÖNCE ŞUNU HATIRLATMAK İSTERİM. BU UYARI VE İKAZLAR, ALLAH IN RESULÜNÜN YAŞADIĞI DÖNEMDE, İMAN EDENLERE ÖZELLİKLE HİTAP EDİYOR. BUNU DİKKATE ALARAK ANLAMAYA ÇALIŞALIM. Kur’an’ı tamamen okumamış bir Müslüman ilk önce şunu söyler. Bakın Allah yalnız kendisine değil Resulüne de uymamızı istiyor. Demek ki onun Kur’an’dan başka sözleri/hadisleri de din adına geçerli olmalı ki öyle söylüyor diyebilirsiniz. Yazdığım bu dört ayetin sonunda Tegabun 12. Ayeti, dikkatle okuyan bir Müslüman, ilk okuduğunda anladığı yanlış düşünceyi fark etmesi gerekir. Tabi düşünerek dikkatle okumak ve rivayet bilgilerin etkisi altında kalmadıysa. Onun için Allah düşün, aklını kullan Ey kulum diyor. Yazdığım bu dört ayetin ilk cümlelerinde, dikkat ettiyseniz Allah’a ve Resulüne uyun diyerek, Resulünü birlikte anıyordu. Allah bu ayetlerde benim hükümlerim ayrı, Resulümün hükümleri ayrıdır, onunda verdiği Kur’an dışı hükümlere uyun demesi zaten, Kur’an a göre mümkün değil. Ben hükmüme hiç kimseyi ortak etmem diyen Allah, bu ayetlerde farklı bir şey söylemesi mümkün olamaz. Peki, Tegabun 12. Ayetin sonunda ne diyordu? “BİLİN Kİ RESULE DÜŞEN GÖREV, SADECE APAÇIK TEBLİĞDİR. Eğer Allah’ın bu uyarısını görmezden gelirseniz, yazdığım ayetlerin ilk cümlelerini, istediğiniz gibi yorumlar, istediğiniz anlamı da verebilirsiniz ama kendinizi kandırmış olursunuz. Yazdığım ayetler ve benzeri birçok ayetinde Allah, Resulüne destek ve yardımcı olmak için, Resulüme uyun ona uymak bana uymaktır mesajını veriyor ve Resulüne itaati emrediyor. HATIRLATIRIM ŞU ANDA ALLAH’IN RESULÜ ARAMIZDA YOK. BU DURUMDA NE YAPACAĞIZ DİYEBİLİRSİNİZ. Kur’an’a danışalım, bakalım Allah’ın kitabı bu konuda bizlere yardımcı olacak mı? Bizler yalnız Kur’an ile İslam’ı yaşayabilir miyiz, yoksa Allah’ın Resulü başka bilgilerde bizlere bıraktı mı? “BU KURAN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM.” (ENAM 19) “RABBLERİNİN HUZURUNDA TOPLANACAKLARINDAN KORKANLARI, KUR’ÂN İLE UYAR! ONLAR İÇİN RABBLERİNDEN BAŞKA NE BİR DOST NE DE BİR ARACI VARDIR; BELKİ SAKINIRLAR.”( ENAM 51) “DE Kİ: “BEN SİZİ ANCAK VAHY İLE UYARIYORUM.” AMA SAĞIRLAR UYARILDIKLARI VAKİT ÇAĞRIYI İŞİTMEZLER.” (Enbiya 45) Bu ve benzeri ayetleri dikkatle okuduğumuz da kafamızdaki karışıklık netleşiyor. Allah Resulüme uyun ona uymak bana uymak gibidir demesinin nedeni, çok açık ortaya çıkıyor. Demek ki Allah’ın Resulü tüm insanları, Allah’ın vahyi Kur’an ile uyarma görevi almış. Onun için Allah Resulüme uyun, O bir konuda aranızdaki anlaşmazlığınızda karar verdiğinde ona güvenin ve kararına itiraz etmeyin diyor. Çünkü O vereceği kararı ona indirdiğim Kur’an ışığında verecektir diyerek, O günkü toplumun Resulüne uymasına yardımcı oluyor. Çünkü Allah Resulünün her anını kontrol ediyor ve gerektiğinde onu ikaz ediyordu. Bunu Kur’an dan anlıyoruz. Yoksa Allah Resulü vefat ettikten sonra, Allah ın denetiminde olmayan, Resule ait olduğu iddia edilen hadislerine de uyun, asla demiyor. Hatırlatırım Allah, yalnız Kur’an ı korumasına aldığını açıkça söylüyor. Gerçi batıl yolcuları rivayet hadislerinde Allah koruması altında olduğunu söyleyerek, batıl inançlarına nefislerinde kanıt yaratma çabasını sürdürmektedirler. Buradan da şunu çok açık anlıyoruz. BU GÜN ALLAH’IN RESULÜ ARAMIZDA YOK. ALLAH IN KORUMASINDAKİ KUR’AN’A UYAN MÜSLÜMAN, HEM ALLAH’A HEMDE RESULÜNE UYMUŞ OLUR. Bu konuyu çok daha net anlayabilmemiz için, Allah’ın Resulüne verdiği görev ve yetkisini açıkladığı diğer ayetlerden hatırlayalım. “BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ.” (Kehf 56) “SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR.” (Rad 40) “BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM.” (Ahkaf 9 ) Bu konuyu daha net anlayabilmemiz için, sizlere Kur’an’ın diğer ayetlerinden özet örnekler vermek istiyorum. Çünkü bu konu o kadar yanlış anlatılıyor ki topluma, ALLAH BEN HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM dediği halde, biz Müslümanlar Allah’ın Resulünü adeta dinde Allah’ın hüküm ortağı yapmaktan çekinmiyoruz. Bunun nedeni, atalarımızdan intikal eden rivayet bilgileri yaşayabilmek adına yapıyoruz bu hatayı. Kasas suresi 75. Ayetinde Allah mahşer günü, Kesin delilinizi ortaya koyunuz deriz diyor ve GERÇEĞİN ALLAH’A AİT OLDUĞUNU, UYDURDUKLARININ KENDİLERİNİ BIRAKIP KAÇTIĞINI ANLARLAR diyerek, bizlerin dinimiz adına kesin delilimizin, yalnız Kur’an olduğunu ve Resulünün de yalnız Kur’an’a uyup, onu tebliğ ettiğini anlıyoruz. Araf suresi 3. Ayetinde, Rabbinden size indirilene uyun, onun berisinden bir takın velilerin sözlerine uyup ardına düşmeyin diyerek açıklık getiriyor. Enfal 64. Ayetinde Allah Nebisine hitaben ne diyordu hatırlayalım. “EY NEBİ! ALLAH, SANA DA SANA UYAN MÜMİNLERE DE YETER.” Bakın Allah yani onun kitabı, Nebisine yetiyor ve bizlere de yeteceğini söylüyor. Sizce bu ayeti okuduktan sonra Allah’ın Nebisi, Allah’ım Kur’an da namaz kıl, Oruç tur, zekât ver diyorsun ama gerekli detayı vermiyorsun demiş olabilir mi? Yorumunu sizlere bırakıyorum. Unutmayalım Allah, detaylı vermediği bir hükümden kullarını asla sorumlu tutmaz. HATIRLATIRIM BİZ KİTAPTA HİÇ BİR EKSİK BIRAKMADIK, DETAYLI AÇIKLADIK Kİ KİMSEYE MUHTAÇ OLMAYASINIZ DİYOR. Bu durumda bizler, Ne yani Allah Resulünü postacı diye mi gönderdi diyerek, Resul lük/Elçilik görevine kendi nefsimizce yetkiler yüklememiz ne kadar doğru olur? Bunu yaparak kendimizi kandırmış oluruz. Allah kitap Ehlinin yaptığı yanlışa örnek verip, bizlerinde aynı yanlışı yapmamızı engellemeye çalışan ayeti hatırlatmak istiyorum. MUHAMMED 3: BUNUN SEBEBİ, İNKÂR EDENLERİN BÂTILA UYMALARI, İNANANLARIN DA RABLERİNDEN GELEN HAKKA UYMUŞ OLMALARIDIR. İŞTE BÖYLECE ALLAH, İNSANLARA KENDİLERİNDEN MİSALLERİNİ ANLATIR. (Diyanet vakfı meali) Ayette geçen, inkâr edenlerden sizce kimler kast ediliyor? Elbette kitap Ehli. Allah’ın indirdiği kitabı yeterli görmeyip, kendilerine atalarının batıl, rivayet inançlarını da din edindikleri için Allah, onlara inkârcı diyor. Halbuki Allah a, Resulüne ve gönderdiği kitaba inanıyor ama sözde inanıyor, özde değil. Eğer bizler, Allah’ın apaçık ayetlerini tebliğ aldığımız halde, hala Kur’an açık ve detaylı değildir, Resulün rivayet hadisleri olmasaydı Kur’an anlaşılamaz kapalı kalırdı diyerek, Resulünü Allah’ n dinde hüküm ortağı yapıyorsak, bizlerde Kitap Ehlinin aynı yanlışlarına düşmüş, özde değil sözde iman ederek, inkârcılardan olmuşuz demektir. Ayetin sonunda Allah, makalemizin konusunu adeta özetlercesine bakın ne diyor. “İNANANLARIN DA RABLERİNDEN GELEN HAKKA UYMUŞ OLMALARIDIR.” Ama bizlerin genel çoğunluğu, Rabbimizden gelen hak olanın detay sız ve herkesin anlayamayacağı bir kitap olduğunu söylemekten korkmuyoruz. SANIRIM BU CAHİLLİĞİN VERDİĞİ BİR KORKUSUZLUK OLSA GEREK. Sizlere son olarak iki ayet daha hatırlatmak istiyorum. Sizce bu ayetlerde Allah, tüm iman edenleri nereye yönlendiriyor. Yalnız indirdiği vahye mi, yoksa vahyimin yanında Resulün hadisleri/sözlerine de mi uyun diyor. Bakara 5: İŞTE ONLAR, RABLERİNDEN GELEN BİR HİDAYET ÜZEREDİRLER VE İŞTE ONLAR KURTULUŞA ERENLERİN TA KENDİLERİDİRLER. (Bayraktar Bayraklı) Ali İmran 101: SİZE ALLAH’IN ÂYETLERİ OKUNUP DURURKEN, ÜSTELİK ALLAH RESULÜ DE ARANIZDA BULUNURKEN NASIL İNKÂRA SAPARSINIZ? HER KİM ALLAH’A BAĞLANIRSA KESİNLİKLE DOĞRU YOLA İLETİLMİŞTİR. (Kur’an yolu Diyanet işleri.) Çok değil, ayetler üzerinde biraz düşünen bir Müslüman, bizlere kurulan batıl tuzağının farkına varacaktır. Allah Kurtuluşa eren kullarının, Rabbimizden gelen bir hidayet üzere, yani Kur’an üzerinde olanlar olduğunu apaçık bildiriyor. Sizce açık ve detaylı olmayan, Resulün açıklamasına muhtaç namazımızı bile kılacağımız detayın verilmediği bir kitap, bizleri hidayete erdirir mi? Lütfen Allah’ın kitabına saygısızlık yapmayalım. Hesabını veremeyiz. Diğer ayette aslında konumuza çok net bir açıklama getiriyor ve diyor ki Rabbimiz, Allah’ın Resulünün dönemindeki İlk Müslümanlara ya da tebliğ yapılan tüm insanlara. SİZE ALLAH IN AYETLERİ OKUNUYOR AMA SİZLER, YANI BAŞINIZDA ALLAH IN RESULÜ DURURKEN, AYETLER HAKKINDA İNSANLARI ŞÜPHEYE DÜŞÜRECEK SÖZLER SÖYLÜYORSUNUZ. Demek ki o gün bile iman edenlerin arasında, apaçık ayetler dururken, atalarının inançlarını yaşamak isteyenler varmış ki, Allah bu ikazı yapıyor. Allah’ın Resulü varken bu yanlışlar yapıldıysa, günümüzdeki sapkınlığın ne durumda olduğunu düşünmek bile istemiyorum. Aynı yanlışlara düşmek istemiyorsak, bizlere rivayetlerle gelen inançları, Allah’ın dini diye yaşatmaya çalışanların tuzağına lütfen düşmeyelim. Bu tuzağa düşmek istemiyorsak, Kur’an ı anlayarak, dikkatli bir şekilde düşünerek, ayetler arasında bağlantı kurarak anlamaya çalışalım. BUNU YAPARSAK HESAP GÜNÜ, YÜZLERİ GÜLENLERİN SAFINDA OLURUZ. Dilerim Kur’an gerçeklerinin farkında olan, batıl ve sanıdan uzak, Allah’ın ipine sarılan, ALLAH IN HALİS KULLARINDAN OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
CENAZE NAMAZI MI, CENAZE DUA TÖRENİMİ?
Bu makalemde sizlerin düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, Tevbe Suresi 84. Ayet olacaktır. Bu ayet de geçen salat kelimesi, her zaman ki gibi namaz diye çevrilerek, ölen Müslümanların cenaze namazı kılınması gerektiği anlatılmaktadır. Gerçekte de bu ayette geçen salat kelimesi, namaz anlamında mıdır? Çünkü bildiğimiz namaz kıyam, rükû ve secde ile yapılır. Cenaze namazı dediğimiz namazda ise yalnız kıyam vardır, rükû ve secde yoktur. Bu durumda bu ayeti namaz diye çevirmemiz ve ölmüş bir Müslümana yaptığımız bu törene namaz dememiz, sizce ne kadar doğru olabilir? Önce iki farklı mealden bu ayeti yazmak istiyorum. Daha sonra üzerinde birlikte düşünelim. Tevbe 84: ONLARDAN ÖLEN HİÇBİRİNE ASLA NAMAZ KILMA VE KABRİNİN BAŞINDA DURMA. ÇÜNKÜ ONLAR ALLAH’I VE RESÛLÜNÜ İNKÂR ETTİLER VE FASIK OLARAK ÖLDÜLER. (Diyanet meali) Tevbe 84: ONLARDAN ÖLMÜŞ OLAN HİÇBİRİNE ASLA SALÂT (DUA) ETME, ONUN KABRİ BAŞINDA DA DURMA! ŞÜPHESİZ Kİ ONLAR, ALLAH’I VE ELÇİSİNİ İNKÂR ETTİLER VE YOLDAN ÇIKANLAR OLARAK ÖLDÜLER. (Mehmet Okuyan meali) Diyanet meali, salat kelimesini namaz diye çevirmiş. Ama Mehmet Okuyan hocamız, orijinalindeki kelimeyi yazmış ama yanına bu kelimenin Kur’an da geçen diğer anlamı olan, DUA diye de açıklama yapmış. Gerçekte bu ayette geçen Salatın bizlerin kıldığı namazla bir ilgisi olması mümkün görünmüyor. Çünkü namazın şekilsel hareketleri bunda yok. Allah Kur’an da yolda yürürken, at sırtında her anımızda salat etmemizi bizlerden ister. Yani Allah a DUA etmemizin, onu zikretmemiz gerektiği bilgisini verir. Bu ayette de, ölen bir insanın arkasından yapılan DUA törenden bahsediliyor ve bu ayette Allah bir ikazda bulunuyor. Onlardan diye kast edilenler, Allah’ın Resulüne savaş açmış, onları öldürmeye çalışan, Resulüne karşı gelen kâfirlerden bahsediyor. Allah hem Resulüne hem de tüm Müslümanlara, kâfir olduğu apaçık belli olan Müslümanlara karşı mücadele edenleri kastediyor. Önce bu açıklamayı yapmak isterim. Yoksa iman ettiğini söyleyen hiç kimse hakkında, bu insanın cenaze namazı kılınmaz/cenaze dua töreni yapılmaz ya da iman ettiğini söylediği halde farklı inancı olan bir kişiye bunu asla söyleyemeyiz. Çünkü kimin doğru yolda olduğunu bizler bilemeyiz. Kur’an dan Örnekler vermek istiyorum ki konu daha iyi anlaşılabilsin. “AKRABA BİLE OLSALAR, CEHENNEMLİK OLDUKLARI BELLİ OLDUKTAN SONRA MÜŞRİKLER İÇİN ALLAH’TAN AF DİLEMEK, NEBİYE DE MÜMİNLERE DE YAKIŞMAZ.” (Tevbe 113) “ONLAR İÇİN İSTER AF DİLE, İSTER DİLEME; ONLAR İÇİN YETMİŞ KEZ AF DİLESEN DE ALLAH ONLARI ASLA AFFETMEYECEKTİR. BU, ONLARIN ALLAH’I VE ELÇİSİNİ İNKÂR ETMELERİNDEN ÖTÜRÜDÜR. ALLAH YOLDAN ÇIKANLAR TOPLULUĞUNU DOĞRU YOLA ULAŞTIRMAZ.” (Tevbe 80) Taha 135: De ki: “HERKES BEKLEMEKTEDİR; SİZ DE BEKLEYİN! İLERİDE DÜZGÜN YOLDA OLAN HALKI VE DOĞRU YOLA ULAŞANLARIN KİMLER OLDUĞUNU BİLECEKSİNİZ!” (Mehmet okuyan) İsra 84: De ki: “HERKES KENDİ YAPISINA UYGUN İŞLER GÖRÜR. RABBİNİZ, EN DOĞRU YOLDA OLANI DAHA İYİ BİLİR.” (Diyanet meali) Bu ayetlerden de şunu çok açık anlıyoruz. Bir insan açıkça sözleri ile inkar ediyorsa bu müşrikler için, Allah’ın Nebisi bile olsa Allah dan onlar için af dilemenin yanlış olduğunu Allah söylüyor. Bu sözlerden de anlıyoruz ki, Cenaze namazı dediğimiz aslında DUA töreni, yani ölen kişi için bağışlanma isteğidir. İman ettiğini söyleyen kişiler arasında ise, hiç kimse bu kâfir, imansız diyemez yani Tevbe suresi 84. Ayeti delil gösteremez, çünkü kimin en doğru yolda olduğunu yalnız Allah bilir diyor. Bu yanlışı ne yazık ki bizler, kendi aramızda çok yapıyoruz. Hatta onun namazı kılınmaz gibi sözleri çok duyarsınız. Çünkü kendisi gibi iman edip inanmayanlara, bu tarz yakıştırmalar çok yapılıyor. ÇÜNKÜ HERKES KENDİSİNİN, EN DOĞRU YOLDA GİTTİĞİNE İNANIYOR. Gelelim konumuza. Ölen Müslüman kardeşlerimize yaptığımız SALAT tır ama bu salat farsça deyimiyle namaz değil, ÖLEN KİŞİNİN ARKASINDAN YAPTIĞIMIZ DUADIR, CENAZE TÖRENİDİR. Geleneksel İslam anlayışı mezhepler ve fıkıh bu dua törenine namaz demişler. Fakat Kur’an da kıldığımız namazın tarifi gibi, bu namazın tarifini bulamayınca, her zamanki gibi devreye mezheplerin FIKIH inancı girmiş ve kendilerince şekillendirmişlerdir. Yani günümüzde kılınan şekliyle cenaze namazı beşeridir, Allah’ın emri değildir. Çünkü böyle bir namaz tarifi Kur’an da yoktur. Mezhep inançları bu SALAT/DUA TÖRENİNE namaz dedikleri için, bu töreninde abdest alarak yapılması gerektiğine hükmetmişlerdir. HATIRLATMAK İSTERİM, ALLAH ÖLEN MÜSLÜMANLAR İÇİN YAPACAĞIMIZ BU SALATI, YANİ DUA TÖRENİNİ YERİNE GETİRİRKEN, BİZLERİN TIPKI NAMAZ KILARKEN ALDIĞIMIZ ABDESTİ ALMAMIZIN EMRİNİ VERMEMİŞTİR. ÇOK İLGİNÇTİR, ÖLEN BİRİSİNİ YIKAYARAK ABDEST ALDIRARAK CENAZEYİ DEFNETMEK, KUR'AN DA GEÇMEZ, BUDA MEZHEPLERİN DİNE YAPTIĞI BİR İLAVEDİR. Tüm bu bilgilerden de anlıyoruz ki, cenaze namazı diye adlandırdığımız aslında SALAT, DUA törenidir. Ölmüşlerimize karşı yaptığımız son saygı gösterisidir ve onun günahlarının affı için yaptığımız bir DUA TÖRENİDİR. Bu töreni yaparken de Allah, bizlerin abdest almamızı emretmemiştir, tıpkı Kur’an okumak için Abdest almamız gerekmediği halde, mezhepler ve fıkıh inancının Kur’an okurken bile, abdestli olmamız gerektiğine hükmettikleri gibi. Bizler dini hükümleri yalnız Kur’an dan almaya alışmadığımız için, bu konuda da Kur’an merkezli düşünmek yerine, karşılıklı sitemli atışmalarla yaşayıp gidiyoruz İslam’ı. Cenaze töreninin namaz olduğunu ısrarla iddia eden düşüncenin savunmasından, bir örnek vermek istiyorum. “CENAZE NAMAZI BİR NAMAZ OLMAKTAN ZİYADE BİR DUADIR, BU NEDENLE ABDESTSİZ DE KILINABİLİR.” DİYENLER VARSA, NAMAZIN BAŞTAN SONUNA KADAR BİR DUA VE ZİKİR OLDUĞUNU ANLAMAYANLARDIR. Hiç düşünmeden baktığımızda çok doğru, çünkü namazda başından sonuna kadar neredeyse duadır. Peki, cenaze namazı ile aynı mı kılınıyor? Kesinlikle hayır. Namazda kıyam, rükû ve secde var. Ama cenaze namazı/töreninde yalnız kıyam var. ÇOK DAHA İLGİNCİ AYAKLARIMIZDA AYAKKABI VAR, AYAKKABIYLA NAMAZ KILANI GÖRDÜNÜZ MÜ? Müslümanlar her anında Allah a salat ederler dua ederler, hiç kimsede dua etmeden önce abdest almamız gerekir demez. Allah namaz kılarken açıkça abdest almamızı emrederken, cenaze namazı da bildiğimiz namaz gibi olsaydı, bunu yaparken de abdest alın demez miydi Allah? Hatırlatırım Allah, biz kitapta hiçbir eksik bırakmadık, nice örneklerle açıkladık diyor. Üzgünüm ama bizler, ne yazık ki haşa Allah a din öğretir gibi, eksikler tamamlama peşinde oluyoruz. Değerli kardeşlerim. Din Allah’ın dinidir ve kurallarını da dinin sahibi koyar. Resulü alır tebliğ eder her Müslüman gibi oda tek kelime ilave etmeden uygular. Bu gerçeği tersine çevirmek isteyenlere, lütfen itibar etmeyelim, yoksa Allah’ın huzurunda hesap veremeyenlerin safında oluruz. CENAZE DUA TÖRENİ GİBİ ÇOK ÖNEMLİ BİR HÜKMÜ YERİNE GETİRİRKEN, BİRÇOK BÖLGEDE, ÜLKEDE BU TÖRENE KADINLARI ALMAZLAR. YA DA BU TÖRENİN ERKEKLER GİBİ, BİR PARÇASI YAPMAZLAR. CANLARINDAN ÇOK SEVDİKLERİ ANNE BABALARININ CENAZE TÖRENLERİNDE BULUNMALARINI, DUA ETMELERİNİ ÇOK GÖREN MEZHEPLERİN BASKISINDAN, LÜTFEN ARTIK KURTULALIM. Din Allah’ındır onun verdiği hükümlere bizler, ne ilave edebiliriz nede eksiltebilir. Çünkü Allah çok açık, bizlerin Allah’ın ipine yani Kur’an a sarılmamızı emretmiş ve bizleri Kur’an dan sorumlu tutacağına hükmetmiştir. Bu durumda Kur’an da bahsedilmeyen bir hükümden, bizlerin sorumlu olacağımızı söylemek, Allah a ve kitabına yapılacak en büyük saygısızlıktır. Kur’an’ı yetersiz, detay sız görüp ona ilaveler yapmak, Haşa Allah’ı yetersiz görmektir, lütfen unutmayalım. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
TÜM İNSANLAR, HZ. ADEM VE EŞİNDEN Mİ ÇOĞALDI?
Bu yazımda, sizleri düşünmeye davet etmek istediğim konu, dünya üzerinde yaşamış ve yaşayan tüm insanlar, Hz. Âdem ve eşinden mi çoğaldı? Ne dersiniz, bunu hiç düşündünüz mü? Çünkü bizlere hepimiz, Hz Âdem ve eşinden çoğaldığımız anlatılır. Eğer öyle olsaydı, Hz. Âdem ve eşinin çocuklarının, bir birileriyle evlenmiş olması gerekirdi. Ama bildiğiniz gibi, kardeşlerin birbiriyle evlenmesi HARAM dır, Allah Kur’an da yasaklamıştır. ALLAH IN HARAM KILDIĞI BİR ŞEYİN, İNSANLARIN ÇOĞALMASININ SEBEBİ OLDUĞUNA NASIL İNANIRIZ? Bu konuda anlatılan, ama Kur’an ın asla onaylamadığı öyle yanlış bilgiler var ki toplum arasında, onlardan bahsetmek istemiyorum. Allah aynı anneden emen, sütkardeşlerin bile birbirleriyle evlenemeyeceğini söylüyor ve bunun HARAM olduğunu bildiriyorsa Kur’an da, TÜM İNSANLIĞIN ENSEST BİR EVLİLİKLE ÇOĞALDIĞINI, NASIL SÖYLERİZ VE BUNA İNANIRIZ. Bu konuda emin olamayacağımız, Kur’an ın onaylaması mümkün olmayan aklın ve mantığın kabul etmediği, öyle şeyler anlatıyor ve nefislerini tatmin etmeye çalışıyorlar ki, bu düşünceleri asla Kur’an kabul etmez. ALLAH NEDEN BAŞKA İNSANLAR, ÇİFTLER YARATMASIN DA, YASAKLADIĞI BİR EVLİLİK ŞEKLİYLE NESİLLERİN, TÜM İNSANLIĞIN ÇOĞALMASINA İZİN VERSİN? Bakın Allah insanları canlıları nasıl yarattığını söylüyor. Secde 7: O Kİ, YARATTIĞI HER ŞEYİ GÜZEL YAPTI. İNSANI YARATMAYA DA ÇAMURDAN BAŞLADI. 8- Sonra onun neslini bir öz sudan, değersiz bir sudan yarattı. (Diyanet meali) Fatır 11: Allah sizi topraktan, sonra embriyodan yarattı. SONRA SİZİ ÇİFTLER KILDI. O’nun bilgisi olmadan hiçbir dişi ne gebe kalır, ne de doğurur. Bir canlıya ömür verilmesi de, onun ömründen azaltılması da mutlaka bir kitaptadır. Şüphesiz bunlar, Allah’a kolaydır. (Bayraktar Bayraklı meali) Nisa 1: Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini yaratıp İKİSİNDEN BİRÇOK ERKEKLER VE KADINLAR ÜRETEN RABBİNİZDEN KORKUN; kendi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’dan ve akrabalık (bağlarını kırmak)tan sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözeticidir. (Elmalı meali) Secde suresi 7 ve 8. ayette, aslında bahsettiğimiz konuya ayet açıklık getiriyor ve bakın ne diyor. “İNSANI YARATMAYI ÇAMURDAN BAŞLADI.” Demek ki Allah, Hz. Âdem ve eşi ile birlikte, yada daha önce dünya üzerinde tıpkı Âdem i yarattığı gibi mayası, özü çamurdan insanlar, çiftler yaratmış olabileceği anlaşılıyor. Tabi ilk insanın kim olduğunu da bilemiyoruz. Ama ilk Halifenin, Resulün Hz. Adem olduğunu söyleyebiliriz. Dikkat ederseniz, insanı yaratmaya çamurdan başladı derken, herhangi bir sayıdan bahsedilmiyor. Yoksa yalnız Âdemi ve eşini çamurdan yarattık, hepiniz onun menisinden, özsuyundan çoğaldınız derdi Kur’an da. Nisa 1. ayette bahsedilen cümleyi yazalım. “EY İNSANLAR! SİZİ BİR TEK NEFİSTEN YARATAN VE ONDAN EŞİNİ YARATIP İKİSİNDEN BİRÇOK ERKEKLER VE KADINLAR ÜRETEN RABBİNİZDEN KORKUN.” Bu ayette anlatılan insanların hepsinin tek bir nefisten yaratıldığı anlatılıyor. Peki nefis ne demek ÖZ VARLIK anlamında. Yani Allah tüm insanların özünü çamurdan, balçıktan yaratıldığını bildiriyor. Devamında ondan eşini yaratan diyor. Burada ondan yaratma sözüyle, Hz. Adem hangi öz varlıktan yaratılmışsa, yani topraktan/balçıktan, onu da biz ondan, yani balçıktan yarattık diyor. Yahudilerin inandığı gibi, Hz. Ademin eşini, Ademin kaburga kemiğinden yarattık demiyor. Ayetin devamında da tüm insanları, Hz. Adem ve eşini hangi özden yarattıysak, insanları da ondan yarattık, diye bizlere Allah bildiriyor. Yoksa tüm insanlar Hz. Adem ve eşinden çoğalmıştır demiyor. Eğer tüm insanlar Hz. Adem ve eşinden çoğalmıştır dersek, Kur’an ın yasakladığı ensest bir evliliği, zor durumlarda meşrulaştırmış gibi göstermiş oluruz. Bu konuya açıklık getirecek bir ayet hatırlatmak istiyorum. Bakara 213: BÜTÜN İNSANLIK (BAŞLANGIÇTA) TEK BİR TOPLULUK İDİ, (SONRADAN YOLDAN ÇIKIP PARÇALANDI). ALLAH NEBİLERİNİ MÜJDELEYİCİ VE UYARICI OLARAK GÖNDERDİ. Onlarla birlikte gerçek bir amaca mebni olarak vahiyler gönderdi ki, o vahiyler, insanlar arasında ihtilafa düştükleri konularda hakem olsun. Buna rağmen, kendilerine hakikatin apaçık belgeleri geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık yüzünden O’nun mesajı hakkında ihtilafa düşenler bizzat bu vahyin gönderildiği insanlardan başkası değildi. Sonuçta Allah iman edenlere, kendi iradesiyle, hakkında ihtilafa düştükleri hususlarda doğru yolu gösterdi. Allah, isteyeni/istediğini doğru yola işte böyle yöneltir. (Mustafa İslamoğlu) Bakın Allah bütün insanlığın önce, tek bir topluluk yani ümmet olduğunu söylüyor. Bunların arasından nebiler, tebliğ ediciler ve onlarla Kitaplar gönderdiğini söylediğine göre, Hz. Adem de ilk ve tek bir toplum olan insanların arasından seçilmiş olması gerekir. Allah Kur’an da, kardeşlerin evlenmesini haram kıldıysa, hatta aynı anneden süt emen, süt kardeşlerin bile birbiriyle evlenemeyeceğine hükmettiyse, Hz. Adem in çocuklarının, birbiriyle evlenmesi ile insanlık neslinin çoğaldığına inanmanın, doğru olmayacağı çok açıktır. ALLAH’IN BİZLERE YASAKLADIĞI BİR KONUYU, İNSANLARIN ÇOĞALMASINDA KULLANMASININ, MÜMKÜN OLMAYACAĞINA İNANIYORUM. ÇÜNKÜ ALLAH BU KONUDA HİÇ BİR İSTİSNA YAPMAMIŞTIR. Ali İmran 59. ayetinde Allah Hz. İsa ve Hz. Adem benzetmesinde bakın ne diyor. "Allah katında İsâ'nın durumu, Âdem'in durumu gibidir. Allah Âdem'i topraktan yarattı; sonra ona, “ol” dedi ve o da oluşmaya başladı." Demek ki Hz. Ademde Hz. İsa da bir anneden doğmuş olmalı ki Allah, bu örneği veriyor. Bizlerden farklı tarafı Allah ın ol demesiyle babası olmadan dünyaya gelmesi. Yoksa hepimizin mayası toprak hepimiz balçıktan, topraktan yaratıldık. Fatır suresi 11. ayetinde, bu konuya açıklık getiriyor Rabbimiz ve bakın ne diyor; Allah sizi topraktan, sonra embriyodan yarattı. Yani yaratılan tüm insanların mayası, toprak ve sudur. SONRA SİZİ ÇİFTLER KILDI. Demek ki Allah Âdem ve eşini yarattığı gibi, onlarla birlikte birçok çiftler de yaratmış olmalı ki, insanlar çoğalsın. Bu ayette dikkat ederseniz, sizleri âdemden yarattık demiyor, asla isim zikretmiyor. Sizleri çiftler yarattık derken, özellikle çoğul olarak kullanılıyor ki, insanlığın nasıl çoğaldığı anlaşılabilsin. Maide 48. ayetinden de bunu anlıyoruz ve bakın Rabbimiz ne diyor. ”EĞER ALLAH DİLESEYDİ, ELBETTE SİZİ TEK BİR ÜMMET YAPARDI. FAKAT VERDİĞİ ŞEYLERDE SİZİ İMTİHAN ETMEK İÇİN, ÜMMETLERE AYIRDI.” Bu ayetten de Allah, Âdem ve eşiyle birlikte, birçok çiftler yaratıp, dünya üzerine yaymış olduğu anlaşılıyor. Yine tekrar etmek isterim, doğrusunu Allah bilir, bizlere düşen kafamızdaki sorulara cevabı, Kur’an merkezli aramak olmalıdır. Hucurat suresi 13. ayette de aynı bilgileri veriyor. Hucurat 13: Ey insanlar! DOĞRUSU BİZ SİZİ BİR ERKEK VE BİR KADINDAN YARATTIK VE BİRBİRİNİZİ TANIYIP KAYNAŞASINIZ DİYE SİZİ MİLLETLERE VE KABİLELERE AYIRDIK. Şüphesiz Allah katında en üstün olanınız, Allah’a en çok saygı duyanınızdır. Allah her şeyi bilendir; her şeyden haberdar olandır. (Bayraktar Bayraklı meali) Bu ayete de dikkat ettiyseniz, sizi Âdemden çoğalttık demiyor. Özellikle tek bir çiftten asla bahsedilmiyor, insanın çoğalma örneğini veriyor, günümüzde bizlerin çoğaldığı gibi. Nisa 1. ayetinde de, Allah yarattığı tüm kullarını aynı nefisten, yani aynı yaradılıştan, aynı özden yarattığını söylüyor. Lütfen dikkat, isim belirtmeden zikrediliyor. Erkek ya da kadın yaratılışında farklılık olmadığı, her ikisinin de aynı özden, nefisten yaratıldığının çok açık bilgisini veriyor. Aynı düşünceyi onaylayan başka ayetleri de hatırlayalım. Nuh 17–18: “ALLAH SİZİ BİR BİTKİ OLARAK YERDEN BİTİRDİ. Sonra sizi oraya gönderecek ve yine oradan çıkaracaktır.” (Bayraktar Bayraklı meali) Araf 10–11: DOĞRUSU BİZ SİZİ YERYÜZÜNDE YERLEŞTİRDİK VE ORADA SİZE GEÇİM VASITALARI VERDİK. Ne kadar da az şükrediyorsunuz! Andolsun sizi yarattık, sonra size biçim verdik ve sonra da meleklere, “Âdem’e secde edin” dedik. İblîs’in dışındakiler secde ettiler; o secde edenlerden olmadı. (Bayraktar Bayraklı meali) DİKKAT ETTİYSENİZ, NUH 17–18 AYETTE, ALLAH TOPRAKTAN BİR BİTKİ GİBİ BİZLERİ YARATTIĞINI TEKİL DEĞİL, ÇOĞUL OLARAK BAHSEDİYOR ve yalnız Hz. Âdem i ve eşini değil, bir çok insanlarla ile birlikte, birçok çiftleri yarattığından bahsediyor. Devamında ki ayette de, sizi yeryüzüne yerleştirdik derken, yine tekil değil çoğul olarak bahsediyor. Dikkat ederseniz devamındaki ayette, meleklerin Hz. Âdem e secde etmesinden bahsediyor. Demek ki yaratılanların lideri ilk insan olarak Allah, Hz. Âdemi seçtiği bu ayetten de anlaşılıyor. Bu konuyu doğru anlayabilmemiz için bir ayet hatırlatmak istiyorum. “Rabbin meleklere, “BEN YER YÜZÜNDE BİR HALİFE GÖREVLENDİRECEĞİM” dediği vakit melekler, “Biz seni överek anarken ve yüceltip dururken, orada fesat çıkaracak, kan dökecek birini mi yaratacaksın?” dediler. Allah, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” diye cevap verdi. “(Bakara 30) Demek i dünyada insanlar var ve yaşıyorlar. Allah bunların arasından öyle birini halife seçeceğim diyor ki, melekler şaşkınlıklarını gizleyemiyorlar ve Allah a, yaşayan insanların, nasıl bozgunculuk yaptıklarını hatırlatıyorlar. Ama Allah geleceği bildiğinden, ben sizin bilmediğinizi bilirim diyor. BURADANDA ŞUNU ÇOK AÇIK ANLIYORUZ. İLK VAHİY HZ. ADEM İLE BAŞLIYOR. YANİ ALLAH IN EMİRLERİNİ DÜNYADA YERİNE GETİREN, TEBLİĞ EDEN BİR İNSAN GÖREVLENDİRİYOR. Dünyada insanlar var ama onlar kan döken adeta birer vahşi insanlar. Allah hatırlayınız ilk halife ve ilk Nebisine görev verirken, ona hem meleklerin hem de cinlerin secde etmesini yani saygı duymasını istiyordu. Hatırlayınız buna İblis karşı çıkmıştı ve Allah huzurundan onları kovmuştu. Hz. Adem bu dünyada bir cennet bahçesinde yaratılmıştır. Cennet güzel bahçe anlamında geçer. İnsanların öldükten sonra gideceği yer olarak ta Kur’an da geçer. Bu dünyadaki cennet bahçesini ve detayını biliyor ve hayal edebiliyoruz ama Allah ın ödülü cennet bahçesi hakkında hiç bir bilgimiz yok. İblis Hz. Ademi bu dünyadaki bir cennet bahçesinde ölümsüzlük vadiyle kandırılmaya çalışılmıştır. ÇÜNKÜ HEPSİ ÖLÜMÜ BİLEN AMA TATMAYAN CANLILAR OLDUĞU İÇİN, ÖLÜMSÜZLÜĞÜ İSTİYORLARD. İblis ve Hz. Adem Allah ın katındaki cennetinde olsalardı, ölümden bahsetmeleri de mümkün olmayacaktı, çünkü orada ölümsüzlük var. İblis yasaklı meyve den bahsediyor. Allah ın cennetinde zaten hiç bir yasak yok, onlar Allah ın ödüllendirdiği kulları. Yasaklar bu dünyada var. Demek ki Hz. Adem ile İblisin konuşmaları bu dünyada ki cennet bahçesinde geçiyor. Allah görev verdiği tüm Elçileri veya Halifelerinin, bu dünyada yaşayan insanlar olduğu, Kur’an dan anlaşılıyor. Yazdığım Bakara suresi 30. ayet bunun delilidir. Sad suresi 26. ayette de, tıpkı Allah ın Hz. Adem’i halife olarak görevlendirilmesinde olduğu gibi, Hz. Davud’u bakın nasıl Halife atadığını söylüyor. ” EY DÂVÛD! BİZ SENİ YERYÜZÜNDE HALİFE YAPTIK” Bakara suresi 36. ayet İblisin Hz. Adem ile imtihanları neticesinde bakın Allah onları nereden çıkardığını söylüyor. “ŞEYTAN ORADAN ONLARIN AYAĞINI KAYDIRDI DA, BULUNDUKLARI YERDEN ONLARI ÇIKARDI. BİZ DE “BİRBİRİNİZE DÜŞMAN OLMAK ÜZERE İNİN! BİR ZAMANA KADAR SİZİN İÇİN YERYÜZÜNDE KALACAK BİR YER VE İHTİYAÇ MADDELERİ VARDIR” DEDİK.” Çıktıkları yer Allah ın mekanında ki cennet değil, bu dünyadaki cennet bahçesi olarak anlamalıyız. Allah bu güzel mekandan onları çıkartıyor, dışlıyor. Çünkü Allah ın katındaki cennete, ölüp mahşer günü hesabı görülmüşler girecek. Bu konuya açıklık getirecek, bir ayet daha hatırlatmak istiyorum. Özellikle iki farklı mealden yazmak istiyorum ki doğru anlaşılsın. Ali İmran 33: MUHAKKAK Kİ ALLAH, ÂDEM’İ, NÛH’U, İBRAHİM SOYUNU/AİLESİNİ VE İMRÂN SOYUNU/AİLESİNİ SEÇİP ÂLEMLERE ÜSTÜN KILDI. (Prof İsmail Yakıt) Ali İmran 33: ŞÜPHESİZ Kİ ALLAH; ÂDEM’İ, NUH’U, İBRAHİM AİLESİ İLE İMRAN AİLESİNİ ÂLEMLERE (DİĞER İNSANLARA) SEÇİP ÜSTÜN KILMIŞTIR. (Mehmet Okuyan) Demek ki Allah bu toplumlar içinden bir seçim yapıyor ve Nebi/Resul olarak görev veriyor. Bu ayette bahsedilen Nebilerin hepsinin, kendi toplumları içinden özellikle seçildiğine açık bir kanıttır. Bu ayetten de şunu çok açık anlıyoruz. HZ. ADEM BİYOLOJİK ANLAMDA, İLK İNSANDIR DİYEMEYİZ. Bu bilgilerden sonra, açıkça şunu söyleyebiliriz. Allah ilk Nebi/Resul olarak Hz. Ademi görevlendirmiştir ama Hz. Adem ilk insandır diyemeyiz. Ben Kur’an ayetleri üzerinde düşündüğümde bunları anladım. Hatam ve yanlışımı Allah affetsin. Gerçekleri görmemi sağlasın inşallah. Tabi gerçek doğruyu Allah bilir. Bizlere düşen ayetler ışığında konuyu doğru anlamaya çalışmak olmalıdır. Ben bu konuyu doğruluğundan emin olamayacağım, rivayetlerden değil, Allah ın bizleri sorumlu tutacağına hükmettiği Kur’an a baktığımda, üzerinde dikkatle düşündüğümde bunları anladım. Yanlışım varsa, tekrar söylemek istiyorum Rabbim beni affetsin ve doğruları anlamamı sağlasın inşallah. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
FUSSİLET 6. AYET. “ARTIK ONA YÖNELİN, ONDAN BAĞIŞLANMA DİLEYİN.”
Bizler öyle bir inanç yarattık ki kendimize, şeytan a neredeyse her gün tatil, her gün bayram. Dini konularda konuşan ya da yazanlara cevap verenleri izliyorum, Kur’an ı anladığı dilden hiç okumadığı, ayetlerden habersiz oldukları anlaşılan, saygıdan uzak öyle hakaretler yapıyorlar ki anlatamam. AH BİR FARKINDA OLSALAR, ASLINDA KENDİ SÖYLEDİKLERİ, İNANDIKLARI BATIL VE KUR’AN’IN ONAYINDAN GEÇMİYOR. Müslüman olduğumuzu, Kur’an a iman ettiğimizi ve Hz. Muhammed i Allah’ın Resulü olarak kabul ettiğimizi söylediğimiz halde, Allah’ın Kur’an da emrettiklerinin, genel çoğunluğunun tersine hareket ediyoruz, ama farkında bile değiliz. Daha da ilginci, iman ettiğimiz Kur’an ı neredeyse anlayarak, bir kez bile genel çoğunluğumuz okumamıştır. OKUMADIĞIMIZ BİR ŞEYE, NASIL OLURDA DOĞRU İMAN EDERİZ? Bunu da mı düşünmüyoruz? Hiç mi Allah ne diyor merak edip, ilk elden okumayı düşünmüyoruz. Kur’an ı anlamadan okumanın, bizlere sevap getireceğine nasıl inanırız. Günümüzde yaptığımız hatalara, bu makalemde de sizlere bir örnek ayet hatırlatmak ve sizlerin üzerinde düşünmesine vesile olmak istiyorum. Bakın bu ayet tek başına bile mezheplerin, cemaat ve tarikatların din adına bizlere öğrettiklerinin, tam tersini nasıl apaçık söylüyor. Önce ayeti yazalım. Fussilet 6: De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Fakat bana ilâhınızın yalnızca bir tek ilâh olduğu vahyediliyor. ARTIK O’NA YÖNELİN VE O’NDAN BAĞIŞLANMA DİLEYİN. Allah’a ortak koşanların vay hâline!” (Diyanet meali) Ayet çok açık bir şekilde bizleri uyarıyor ve bakın Allah elçisine, kullarıma şunu söyle diyerek ne söylemesini istiyor. BENDE SİZLER GİBİ BİR İNSANIM. Bunu sizce Allah, elçisinin neden söylemesini istiyor olabilir? Çünkü bundan önce gönderdiği elçileri/Resulleri insanlar, ilahlaştırdılar olağan üstü niteliklere büründürüp, daha da ileri giderek, Allah ın oğlu ilan ettiler. Onun için Allah, sizler geçmişte yapılan yanlışları yapmayın, size gönderdiğim elçim, sizler gibi bir insandır diyor. ALLAH IN RESULÜ BİZLERİN, ALLAH A YÖNELMEMİZİ EMREDİYOR VE AÇIKÇA YALNIZ ALLAH DAN BAĞIŞLANMA, ŞEFAAT DİLEMEMİZ GEREKTİĞİNİ SÖYLÜYOR. Peki, bizler Allah’ın bu uyarısından ders aldık mı? Elbette almadık, zaten Kur’an ı anlayarak okutmadıkları için, bu uyarılardan da toplumun çoğunun haberi bile yok. Eğer bizler hala bu devirde, iletişimin bunca nimetlerinden yararlanmayıp Kur’an ı anlayarak araştırıp, düşünerek okumuyorsak, inanın Allah’ın huzurunda, hiç bahanemizin olmayacağını unutmayalım. İlginçtir batıl inançlarını aklayabilmek, Kur’an dan delil yaratabilmek için, “BAKIN ALLAH RESULÜME İTAAT EDİN, ONA UYUN DİYOR” dediği ayetleri örnek gösterip, Kur’an a nasıl inanıyorsak Resule ait olduğu iddia edilen hadislere de, sorgusuzca uymamız gerektiğini anlatıyorlar. Allah ın Resulüme uyun, çünkü O sizi yalnız Kur’an ile uyaracak, dediği ayetleri görmezden gelirler. Bu ayetleri örnek gösterenler, her nedense Allah ın Resulüne verdiği görev, yetki ve sorumluluğunu açıklayan ayetleri hiç örnek göstermezler, çünkü amaç gerçekleri görmek değil, batıl inançlarına sahte kanıt yaratmak. Ayeti anlamaya devam edelim. Allah'ın elçisi tebliğe devam ediyor ve diyor ki, bana ilahımızın yalnız bir tek ilah olduğu vah yedildi. Peki, bu sözlerden bu tebliğden ne anlamalıyız? Allah'ın Resulü Kur’an ı tebliğ ederken, zaten Kitap ehli tek bir ilah olduğunu biliyordu. Bildiği halde, neden bu ikazı Allah tekrar yapıyor olabilir? Bunu da ayetin devamında açıklıyor, çünkü Kitap ehli daha önce onlara gönderilen kitapların dışına çıkarak, Allah'ın tek elinde olan yetki ve sorumlulukları, Allah ın Resulüne ya da kendilerinin edindikleri veli kişilere yükledikleri için, Allah tekrar uyarma gereğini duyuyor. Ayette çok dikkat etmemiz gereken uyarı tüm aleme, insanlığa yapılıyor ve Allah diyor ki bizlere; ARTIK YALNIZ ALLAH A YÖNELİN VE YALNIZ ALLAH DAN BAĞIŞLANMA, AF, ŞEFAAT DİLEYİN. Ne dersiniz, bizler Allah’ın bu uyarılarından dersler aldık mı? Yoksa bu ayet kitap ehline söylenmiş, bizi ilgilendirmiyor mu diyoruz? Evet, aynen genel çoğunluğumuz bunu söylüyor ve diyorlar ki, siz bu ayetin nüzul sebebini biliyor musunuz? Bundan sonra söylediklerini sizler tahmin ediyorsunuzdur eminim. Hatta anlamadıklarının kanıtı olarak şunu söylüyorlar. “NE YANİ PEYGAMBERİMİZ POSTACIMIYDI?” Kur’an da inandığı batıl ve sanı bilgileri bulamadıklarında, söyledikleri bu söz düşündürücü ve bir o kadarda üzücüdür. ALLAH IN RESULÜNE ALLAH YETİYOR VE YALNIZ ONDAN BAĞIŞLANMA, ŞEFAAT DİLİYOR, AMA BİZLER HANGİ AKILLA BİLEMİYORUM, ŞEFAATİ ALLAH DAN DİLEMEMİZ GEREKİRKEN, RESULÜNDEN DİLİYORUZ VE ŞEFAAT YA RESUALLAH DİYORUZ. YANİ ALLAH UYARDIĞI HALDE, KİTAP EHLİNİN YAPTIĞI YANLIŞLARI YAPMAYA DEVAM EDİYORUZ. ALLAH IN RESULÜNÜN, MAHŞER GÜNÜ SÖYLEYECEĞİ ŞU SÖZ, SANIRIM GERÇEK OLDU.” ÜMMETİM KURAN’I TERK ETTİ.” Ne yazık ki bugün İslam toplumu, cahiliye toplumu Kitap ehlinin yaptığı, tüm yanlışları yapıyoruz. Hatta onlarla yarışıyoruz. Yahudi ve Hıristiyanlar, Allah'ın elçilerine öyle yetki ve güç yüklemişler ki, adeta Allah’ın dinde ortakları olmuş, İLAHLAŞTIMIŞLARDI. Sanırım bizde bunu kıskanmışız, Allah’ın Resulüne Allah’ın vermediği Kur’an da bahsetmediği, hatta Resulüm sizin gibi bir insandır dediği halde, öyle şeyleri isnat etmişiz ki, onlardan bahsetmek bile istemiyorum. Bizler Kur’an a iman eden Müslümanlar olarak, Allah emrettiği halde, sizce yalnız Allah a mı yöneliyoruz? Yalnız Allah’ dan mı yardım istiyoruz? Bu satırları okurken, nasıl tebessüm ettiğinizi görür gibi oluyorum. Ne yazık ki bizler, Kur’an ı rehber olmaktan çıkardık, çünkü Kur’an ı herkes anlayamaz dedik. Daha da yetmedi, Kur’an da her bilgi yoktur diyerek, Allah’ın Resulüne isnat edilen, asla doğru olması mümkün olmayan sözlere inandık ve rivayetlere yöneldik. Hâşâ Allah’ın, Kur’an’ın ipine sarılın, sizleri O kitaptan hesaba çekeceğim uyarılarını bile göz ardı ettik. Öyle olunca da yalnız Kur’an a yani ALLAH A YÖNELMEMİZ GEREKİRKEN, EMİN OLMADIĞIMIZ RİVAYETLERE, EDİNDİĞİMİZ VELİ KİŞİLERE YÖNLDİK. ALLAH IN YALNIZ BENDEN YARDIM İSTEYİN HÜKMÜNÜ UNUTARAK, ELÇİSİNDEN VE EDİNDİĞİMİZ VELİ KİŞİLERDEN YARDIM, ŞEFAAT İSTEMEYE BAŞLADIK. BÖYLE OLUNCADA ALLAH DUALARIMIZA KARŞILIK VERMEDİ VE BİZLERİ CEZALANDIRIYOR. Allah’ın Resulü bugün aramıza gelse kendisine, ŞEFAT YA RESULALLAH diyenlerin, yüzlerine bile bakmazdı. Allah ayetinde, yalnız bana yönelin ve yalnız benden yardım isteyin diyorsa bizlere, lütfen batılın hurafenin ve beşeri FIKIH İNANCININ etkisinde kalarak, Allah dan başkalarından yardım istemeyelim, onlardan medet ummayalım. Bizlere yardım edecek, yalnız bizlerin yaratıcısı Allah tır, lütfen unutmayalım. Allah bu ayeti ile bizleri uyardığı konuların, tam tersini başka bir ayetinde söylemez. Bazı Müslümanlar bazı ayetlerde geçen kelimelerin anlamlarını değiştirip, batıl inançlarına delil arama çabasında oluyorlar. Bu çabalar beyhude, kendi nefsimizi avutma çabalarıdır. Ancak kendimizi kandırmış oluruz. ALLAH IN BERİSİNDEN ŞEFAATÇİLER EDİNMEK, ALLAH IN KİTABININ YANINA KİTAPLAR KOYARAK ONLARA YÖNELMEK, ONLARDAN YARDIM İSTEMEK, ALLAH A ORTAK KOŞMAKTIR, BUDA ŞİRK TİR. Bunu Allah ayetin sonunda bizzat bildiriyor ki, cahiliye toplumunun yaptığı yanlışı bizlerde yapmayalım. Allah Kur’an da iman ettiğini zanneden bazı kişilerin, nasıl büyük hatalar yaparak iman ettiğini, bakın ayetinde nasıl söylüyor ve bizleri uyarıyor. Yusuf 106: ONLARIN ÇOĞU ALLAH’A ANCAK ORTAK KOŞARAK İNANIRLAR. (Diyanet meali) Hangimiz böyle bir iman üzerinde olmak ister? Bundan ders almayanlar, bunun hesabını mutlaka vereceklerdir, unutmayalım. Allah cümlemizi, Kur’an'ın nuruyla nurlanan, gönül gözleri açılmış, Allah'ın azınlık halis kulları arasında olmamız dileklerimle. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
ALLAH IN RESULÜNE VERDİĞİ GÖREV YETKİ VE SORUMLULUK.
Bugün sizlerle konuşmak ve üzerinde birlikte düşünmeye davet etmek istediğim konu, Allah ın Resulüne nasıl bir görev verdiği, bu görevin tanımı, yetki ve sorumluluklar konusunda olacaktır. Önce Allah ın Resulüne Kur’an ı daha rahat tebliğ edebilmesi, sözlerinin dinlenmesi için, bakın elçisine kesinlikle itaat edilmesini nasıl emrediyor. Ali İmran 32: Şunu da söyle: “ALLAH’A VE RESULE İTAAT EDİN.”Eğer yüz çevirirlerse, Allah küfre sapanları sevmez. Ali İmran 132: ALLAH’A VE RESULE İTAAT EDİN Kİ, MERHAMET GÖREBİLESİNİZ. Nisa 80: RESULE İTAAT EDEN ALLAH’A İTAAT ETMİŞ OLUR. Yan çizen çizsin, biz seni onlar üzerine bekçi göndermedik. Yukarıdaki ayetlere benzer onlarca ayet vardır ki, Allah Resulüne kesin itaati emreder. Eğer benim doğru bir kulum olmak ve cennetime gitmek istiyorsanız, onun sözlerine uyun diyerek, kullarını Resulüne itaat etmesi konusunda uyarır. UNUTMAMAMIZ GEREKEN BU İKAZLAR, RESULÜN KUR’AN I TEBLİĞ EDERKEN, ONA YARDIM ETMEK, İŞİNİ KOLAYLAŞTIRMAK İLE DOĞRUDAN İLGİLİDİR. Bakın bu sözüyle Rabbimiz neyi kast eder? Nisa 170: Ey insanlar! RESUL SİZE RABBİNİZDEN GERÇEĞİ GETİRDİ, ŞU HALDE KENDİ İYİLİĞİNİZE OLARAK ONA İMAN EDİN. Eğer inkâr ederseniz, göklerde ve yerde ne varsa şüphesiz hepsi Allah’ındır. Allah geniş ilim ve hikmet sahibidir. Bakın ayet ne güzel açıklıyor ve Ey iman edenler diyor, Resulünüz size benim gönderdiğim gerçekleri, yani Kur’an ı getirdi. Demek ki Resulün bizlere vereceği, Allah ın gönderdiği gerçek yol gösterici Kur’an dan başka bir şey olmadığı, çok açık anlaşılıyor. Kur’an da Haşr suresi 7. ayette şöyle bir cümle geçer. İki farklı mealden yazmak istiyorum ki, daha iyi anlaşılsın. —RESUL SİZE NE VERDİYSE ONU ALIN, NEYİ DE SİZE YASAK ETTİYSE ONDAN VAZGEÇİN. —RESUL SİZE [ONDAN] NE KADAR VERİRSE [GÖNÜLDEN] KABUL EDİN VE SİZE VERMEDİĞİ ŞEY[İ İSTEMEK]TEN KAÇININ. Bu ayette geçen bu cümleyi örnek göstererek, bakın Resul ne verdiyse onu alın, neleri yasakladıysa, haram kıldıysa ondan uzaklaşın diye anlatarak, Resulünde dine hüküm koyabileceği, helal ve haramlar getirebileceği çıkartılmıştır. İşte Allah ın ayetlerini, Kur’an ın diğer ayetlerine gözlerini kapatıp, kendi hurafe inançlarımızı aklamak, temize çıkarmak için, ancak ayetler böyle kullanılır, tahrif edilir demekten kendimi alamıyorum. Farklı mealden yazdığım cümle, aslında çok açık ayetin anlatmak istediğini anlatıyor. Lütfen ayetin tamamını ve önceki/sonraki ayetleriyle birlikte okuyup düşününüz. Bu ayette savaşa katılmadığı halde, ganimetlerden pay almak isteyen ve bizlerinde hakları var diyenlere, Allah ın uyarısıdır. Resulüm size ganimeti dağıtırken kime ne verdiyse onu alsın, vermeyenler benimde hakkım var diyerek istemesin, itiraz etmesin diyor. Tüm bu ayetlerden sonra, şimdide Kur’an a tekrar bakalım, acaba Allah nasıl bir görev vermiş Resulüne? DAHA AÇIKÇASI RESULÜN GÖREV TANIMINI NASIL YAPIYOR. Bunu öğrendikten sonra, işimiz çok daha kolay olacak. Çünkü görevi veren Allah, elbette Resulünün yetki ve sorumluluklarını da, O tespit edecektir. Eğer Rabbin vermediği bir yetkiyi bizler vermeye kalkarsak, çok büyük bir günah işlemiş, RABBİMİZE YALAN BİR SÖZ İSNAT ETMİŞ OLURUZ. Bunu yapanların, hesap günü yüzlerine bile bakmayacağım, onların yüzleri kapkara olacaktır diyor Allah. Bakın Yaradan, Resulün görev tanımını nasıl yapıyor. Ahkaf 9: De ki: ‘Ben RESULLERDEN bir türedi değilim, bana ve size ne yapılacağını da bilemiyorum. BEN, YALNIZCA BANA VAH YEDİLMEKTE OLANA UYUYORUM VE BEN, APAÇIK BİR UYARICIDAN BAŞKASI DEĞİLİM. Cin 21: De ki: “Şüphesiz ben, SİZE NE ZARAR VEREBİLİR NE DE FAYDA SAĞLAYABİLİRİM.” Enam 50: De ki: “Ben size, ‘Allah’ın hazineleri benim yanımdadır’ demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size ‘Ben bir meleğim’ de demiyorum. BEN SADECE, BANA GÖNDERİLEN VAHYE UYUYORUM.” De ki: “Görmeyenle gören bir olur mu? Siz hiç düşünmez misiniz?” Ankebut 18: Eğer siz yalanlarsanız, bilin ki, sizden önce bir takım milletler de yalanlamışlardı. RESULÜN GÖREVİ İSE AÇIK BİR TEBLİĞDEN İBARETTİR. Ahzap 45–46: Ey Resul! Biz seni hakikaten BİR ŞAHİT, BİR MÜJDELEYİCİ VE BİR UYARICI OLARAK GÖNDERDİK. ALLAH’IN İZNİYLE, BİR DAVETÇİ VE NÛR SAÇAN BİR KANDİL OLARAK (gönderdik). Neml 92: ‘Ve Kur’an’ı okumakla da (emrolundum). Artık kim hidayete gelirse, kendi nefsi için hidayete gelmiştir; kim sapacak olursa, de ki: ‘BEN YALNIZCA UYARICILARDANIM. Enam 57: De ki: “Şüphesiz ben, Rabbimden (gelen) kesin bir belge üzereyim. Siz ise onu yalanladınız. Sizin acele istediğiniz azap benim elimde değil. HÜKÜM YALNIZCA ALLAH’A AİTTİR. O, HAKKI ANLATIR. O, hakkı batıldan ayırt edenlerin en hayırlısıdır.”. Rad 40: Onlara va’dettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek de, (göstermeden) senin ruhunu alsak da SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR. HESAP GÖRMEK İSE BİZE AİTTİR. Nur 54: De ki: Allah’a itaat edin; Peygamber’e de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamber’in sorumluluğu kendisine yüklenen (tebliğ görevini yapmak), sizin sorumluluğunuz da size yüklenen (görevleri yerine getirmeniz)dir. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. RESULE DÜŞEN, SADECE AÇIK-SEÇİK DUYURMAKTIR. Araf 188: De ki: ‘Allah’ın dilemesi dışında kendim için yarardan ve zarardan (hiç bir şeye) malik değilim. Eğer gaybı bilebilseydim muhakkak hayırdan yaptıklarımı arttırırdım ve bana bir kötülük dokunmazdı. BEN, İMAN EDEN BİR TOPLULUK İÇİN, BİR UYARICI VE BİR MÜJDE VERİCİDEN BAŞKASI DEĞİLİM. Enam 48: BİZ, RESULLERİ ANCAK MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ. Kim iman eder ve kendini düzeltirse onlara korku yoktur. Onlar üzüntü de çekmeyecekler. Gaşiye 21: Artık sen, öğüt verip-hatırlat. SEN, YALNIZCA BİR ÖĞÜT VERİCİ-BİR HATIRLATICISIN. Kehf 56: BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ. Kâfir olanlar ise, hakkı batıla dayanarak ortadan kaldırmak için batıl yolla mücadele verirler. Onlar ayetlerimizi ve uyarıldıkları şeyleri alaya almışlardır. Allah çok açık ve net, görev verdiği Resulünün görev tanımını yapmış. Lütfen dikkatle tekrar okuyunuz, bu görevin içinde, Kur’an ın vermediği hükümleri de Resulü verir, Kur’an dışından helal haram koyma yetkisi de vardır, benim hüküm verdiğim gibi, hüküm koyma yetkisini de ona veriyorum, türünden tek bir görevi var mı, böyle bir yetkiyi Rabbimiz vermiş mi Resulüne? Elbette hayır. Çünkü Allah hükmü yalnız ben veririm diyor açıkça. HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM, DEMİYOR MUYDU? Adı üstünde Resul/Elçi. Verileni, iletmek istenileni, hiç değiştirmeden direk ileten anlamındadır. Buraya kadar iki konuyu gördük, birincisi Allah kesinlikle Resulüne uyulmasını, ikincisi ise Allah ın Resulüne verdiği görev ve yetkisinin sınırları neler olduğu konusunda, açıklamalar vardı. Şimdide acaba Allah bu görevi Resulüne verirken, bizzat kendisine nasıl bir tembihte bulunmuş ve görev esnasında nasıl hareket etmesini istemiş, onu anlamaya çalışalım. Çünkü Allah Resulüne bir görev verdiyse, sınırlarını da belirlemiş olmalı, kendisine bizzat bazı tembihler, ikazlar yapmış olmalı, şimdide onları araştıralım. Maide 67: EY RESUL! RABBİNDEN SANA İNDİRİLENİ TEBLİĞ ET. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Allah, küfre batmış topluluğa kılavuzluk etmez. Zühruf 43: SEN, SANA VAH YEDİLENE SIMSIKI SARIL! Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yol üzerindesin. Tur 48: Artık, RABBİNİN HÜKMÜNE SABRET; çünkü gerçekten sen, gözlerimizin önündesin. Ve her kalkışında Rabbini hamd ile tesbih et. Hakka 44; EĞER BAZI LAFLARI BİZİM SÖZLERİMİZ DİYE ORTAYA SÜRSEYDİ, 45- Yemin olsun, ondan sağ elini koparırdık. 46 -Sonra ondan can damarını mutlaka keserdik. Yukarıdaki ayetlere dikkat ederseniz, Allah Resulüne hitaben yapıyor ve bakın neler söylüyor. “Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği Resullük görevini yerine getirmemiş olursun.” Demek ki asıl görevi, ALLAH IN İNDİRDİĞİ KUR’AN I TEBLİĞ ETMEK, TOPLUMA BUNLARI ANLATMAK ONLARI İKNA ETMEK olduğu çok açık. Daha sonrada çok açık bir tembihte bulunuyor. “SEN, SANA VAH YEDİLENE SIMSIKI SARIL.” Demek ki Resulün sarılacağı, dayanacağı tebliğ edeceği kitap yalnız ve yalnız Kur’an. Şimdide Resulünü bakın Rabbimiz, görevi konusunda nasıl açıkça uyarıyor ve ne söylüyor? “BAZI LAFLARI ALLAH SÖZDÜR DİYE ORTAYA SÜRSEYDİ, ONUN CANINI ALIRDIK.” Sanırım her şey çok açık. Bu kadar açık bir tembih alan Allah ın Resulü, Allah ın emretmediği, hüküm vermediği bir konuda hükümler verir mi? Zaten verilen hükümlerde Kur’an da apaçık var. Demek ki Allah ın Resulü, yalnız Kur’an a uymuş ve yalnız Kur’an ı tebliğ etmiş. Tur 48. ayetinde de Allah ın hükmü konusunda SABRET diyor. Yani gerektiğinde ben, hükmümü gönderirim bilgisini veriyor. Allah bir ayetinde Resulünden bahsederek, O KENDİ HEVASINDAN KONUŞMAZ DER. PEKİ, NEREDEN ESİNLENEREK KONUŞUR DEMEMİZ GEREKİR, TÜM BU BİLGİLERDEN SONRA? ELBETTE KUR’AN DAN ALDIĞI BİLGİLER IŞIĞINDA KONUŞUR DİYOR. Nasıl olurda bunu farklı anlarız. Kur’an a baktığımızda bazı ayetlerde, Allah ın Resulünü bazı konularda uyardığının örneklerini görürüz. Peki, niçin bu örnekleri verir ve bu olayları anlatır Rabbimiz bizlere Kur’an da? İsteseydi Kur’an a geçirmeden, bizlere bildirmeden bizzat kendisine yapabilirdi bu ikazları. Elbette hiçbirisi boşuna değildir, bizlere çok önemli mesajları vardır bu ayetlerin. Tüm bu ayetlerle Rabbimiz şunu anlatıyor bizlere. Ben Resulümü/Elçimi yalnız bırakmadım, benim kontrolümdedir, gerektiğinde onu ben uyarıyorum. O benim yönetimimde/gözetimimde asla yanlış yapmaz, onun için onun sözlerine kesinlikle uyunuz, onun söyledikleri benim sizlere gönderdiğim vahyim Kur’an dır diyor. ÇÜNKÜ O SİZLERİ YALNIZ VE YALNIZ BENİM GÖNDERDİĞİM KUR’AN İLE UYARACAKTIR, diye bizlere kesin garanti veriyor. Hatırlayınız Allah bir ayetinde, SİZLERİ KUR’AN DAN HESABA ÇEKECEĞİM demiyor muydu? Bu sözü veren Yaradan, Kur’an da olmayan bir hükümden, sorumlu tutar mı bizleri? Bakın bahsettiğimiz ayetlerden, birkaç örnek verelim. İsra 73: ONLAR NEREDEYSE, SANA VAH YETTİĞİMİZDEN BAŞKASINI BİZE KARŞI DÜZÜP UYDURMAN İÇİN SENİ FİTNEYE DÜŞÜRECEKLERDİ; O ZAMAN SENİ DOST EDİNECEKLERDİ. 74. EĞER BİZ SENİ SAĞLAMLAŞTIRMASAYDIK, ANDOLSUN, ONLARA AZ BİR ŞEY (DE OLSA) EĞİLİM GÖSTERECEKTİN. Buradan da anlıyoruz ki, Allah işi garantiye almış, Resulünün/Elçisinin yalnız Kur’an ile hükmetmesi için kontrol altında tutuyor. Allah ın kontrolündeki Resul içinde, kullarına bakın ne diyor? Ahzap 21: Yemin olsun, Allah resulünde sizin için, Allah’ı ve âhiret gününü arzu edenlerle Allah’ı çok ananlara güzel bir ÖRNEK VARDIR. Peki, Allah örnek olarak sunduğu Resulünün, nesini örnek almamızı istiyor olabilir? Elbette yaşamı, davranışları, batıl e rivayetlerden uzak, gerçeklerin arayışında oluşunu, Kur’an ı hayatına geçirmesindeki örneklik, adalet anlayışı hepsi Allah ın Resulünde toplanmış ki, sizler için en güzel örnek benim Resulümdür diyor. Buraya kadar Allah ın açıkça verdiği görev, yetki ve sorumlulukları tembihleri, ikazları gördük. Dikkat ederseniz bu görevleri arasında, Kur’an da hiç bahsedilmeyen konularda, hüküm verme konusunda Resulüm benim adıma hükümler verir demiyor. Hatta tam tersini söylüyor ve Resulüm sizleri yalnız Kur’an ile uyarma görevi almıştır diyor. ALLAH IN VERDİĞİ, KUR’AN IN HÜKÜMLERİNDEN YOLA ÇIKARAK, RESULÜN HÜKÜM KOYMA, YANİ KARAR VERME YETKİSİ VAR. Zaten bakın hüküm verme konusunda çok net hükmünü veriyor ve neler söylüyor bizlere Rabbimiz? Kehf 26:…. O HİÇBİR KİMSEYİ HÜKMÜNDE ORTAK KABUL ETMEZ. Enam 57: De ki: Şüphesiz ben Rabbimden gelen apaçık bir delile dayanıyorum. Siz ise onu yalanladınız. Çabucak gelmesini istediğiniz (azap) benim yanımda değildir. HÜKÜM ANCAK ALLAH’INDIR. O HAKKI ANLATIR VE O, DOĞRU HÜKÜM VERENLERİN EN HAYIRLISIDIR. Yunus 109: SANA VAHYOLUNANA UY VE ALLAH HÜKMÜNÜ VERİNCEYE KADAR SABRET. O, hüküm verenlerin en iyisidir. Bu ayetlerden de açıkça anlaşılıyor ki, hüküm verme konusu yalnız Allah a aitmiş. Hiç kimseyi hükmüne ortak etmeyeceğini, hükmü verecek yalnız kendisinin olduğu ve herhangi bir konuda Allah, hüküm verinceye kadar sabırla bekle, yalnız sana vah yettiğimize uy diyor. Şimdi de şöyle düşünelim. Peki, Allah ın Resulünün görevi yalnız tebliğ etmek miydi? Elbette hayır, eğer öyle olsaydı onca savaşlar yapılmazdı. Demek ki bu iş bu kadar kolay değil. Toplumu Allah dan gelen yeni bir kitaba alıştırmak, onlara yeni gelen ayetlerin nedenlerini, sebeplerini sabırla ve hoş görüyle anlatmak ve en zoru onları ikna etmek, sanırım o kadar kolay olmasa gerek. İşte Allah ın Resulüne/Elçisine verdiği HİKMET burada devreye giriyor ve bu görevi de layığı ile yapıyor. ÇÜNKÜ HİKMET, İLİM VE BİLGELİK VERİR İNSANA. Kur’an da öyle ayetler var ki, daha önce indirilen kitaplarda hükmü olup ama hükmü Kur’an ile kaldırılıp, yerine yenileri gelmiş ayetler vardı. Bu durumda Ehli kitabı ikna etmek, çok zor olsa gerek. İşte onun içindir ki Allah ın Resulü, o günkü isyankâr topluma, bu gerçekleri anlatması, onları ikna etmesi yönünde, çok zor bir görevi de vardı. Alışkanlıklardan, geleneklerden, özellikle ataların inançlarından vazgeçmek kolay değildir. Allah ın Resulü o devrin uslanmaz, isyankâr, fuhşun, sapıklığın kol gezdiği bir ortamda, Allah ın kitabını, dinini tebliğ etmek, anlatmak yaymak büyük bir beceri ister. Allah Kur’an da, toplumları yöneten ister Resulü olsun, ister toplumu yöneten liderler olsun, bakın topluma nasıl hükmedilmesini istiyor. Maide 44: Kim Allah’ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte ONLAR KÂFİRLERİN TA KENDİLERİDİR. Maide 45: Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar ZALİMLERDİR. Buradan da çok net anlaşılıyor ki, Allah ın Resulü yada onun vefatından sonra ki toplumların yöneticileri, Allah ın Anayasası olan, yalnız KUR’AN dan hüküm veriyordu ve Allah ta Kur’an ın dışına çıkılmaması gerektiği konusunda, çok açık bizleri uyarıyor. Tabi tüm bu uyarılara, bizleri yönetenler ne kadar uyuyor, ya da geçmişte uymuş, yorum sizlerin. Şeriat izlenecek doğru yol demektir. TEK BİR ŞERİAT VARDIR, ODA KUR’AN IN EMRETTİĞİ ŞERİATTIR. Buradan da anlaşılıyor ki, Allah ın Resulü din ve inanç adına hükümler veriyor, ama Allah ın anayasa konumundaki KUR’AN dan yola çıkarak veriyordu. Din harici verdiği hükümler ise devletin başı olarak, o devrin, dönemin şartlarında toplumu yönetmek adına verdiği kararlardır. Bunları lütfen din ve iman ile karıştırmayalım. Bu kanunlar ve hükümler, zamana ve mekâna göre değişen konulardır ve din değildir. Yukarıda sizlere birçok örnekler verdim. Hüküm koyucu, yalnız Allah ın olduğu çok açık anlaşılıyor. Bir an tüm ayetleri unutalım ve aşağıdaki ayeti yalnız hatırlayalım. Zühruf 44: Doğrusu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüttür. İLERİDE ONDAN SORUMLU TUTULACAKSINIZ. Değerli kardeşlerim, Allah ın, Zühruf suresi 44. ayetinde, sizleri hesap günü Kur’an dan sorumlu tutacağım dediği halde, bizleri Kur’an da apaçık verilmeyen hükümlerden de sorumlu tutar mı Allah? Böyle bir düşünceyi, adaletsizliği Rabbimize isnat etmekle, nasıl bir adaleti Rahman a uygun gördüğümüzün farkın damıyız? Hiç sanmıyorum, farkında olsaydık Allah a yaptığımız saygısızlıktan dolayı, oturup günlerce Allah a bağışlaması için yalvarırdık. Bizlere düşen elde Kur’an, bizlere rivayet edilen ve Allah ın Resulünün hadisleridir dedikleri her sözü, Kur’an süzgecinden geçirmek, onun onayını almak olmalıdır. Kur’an ın onayını alan her bilgi bizlerin başının tacıdır. Allah ın Resulü söylemediği halde, bu Resulün sözüdür demenin, büyük yanılgısının, günahın, iftiranın sonuçlarına katlanmak istemiyorsak, İslam ı Kur’an merkezinde yaşamalıyız. Çünkü Allah ın Resulü yalnız Kur’an a uymuş, yalnız Kur’an ile topluma hükmetmiştir. Bunu Kur’an dan öğreniyoruz. Hepimiz bu dünyada imtihanını yaşıyor. Ama imtihanımızında Kur’andan olduğunu lütfen unutmayalım. Ben Allah ın mesajları olan Kur’an ı düşünerek okuduğumda, bu gerçekleri gördüm. Söylediklerim, yazdıklarım benim imtihanımdır, yalnız beni bağlar. Sizlere düşen aynı yolu izleyip, Allah ın ayetlerini anlayarak ve düşünerek okumak olmalıdır. Hepimiz hata yapabiliriz. Önemli olan batıl ve rivayetlerden uzak, yalnız Kur’an ın ipine sarılıp aklımızı kullanarak, en az hata yapanlardan olmaktır. Dilerim en az hata yapanların arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
YALNIZ KUR’AN DİYENLER MÜSLÜMAN DEĞİLDİR, DİYENLERE ALLAH KUR’AN’DAN CEVAP VERİYOR.
Bazı arkadaşlarım, yayımladığım yazılarıma ya da videolarıma şöyle cevap veriyorlar. “YALNIZ KUR’AN DİYENLER MÜSLÜMAN DEĞİLDİR.” Gerçekten bu düşünce doğru olabilir mi? Hiç Kur’an ı okumamış bir Müslüman, eğer zerre kadar yalnız aklını kullanmış olsa bile, bunu asla söylemez. Çünkü yalnız Kur’an ile İslam yaşanmayacaksa, Allah neden Kur’an ı göndersin. İnancımız adına yeterli olmayan bir kitaptan, neden sorumlu tutsun bizleri. Eğer bizlere Kur’an yetmiyorsa, Allah kullarını kendisinden başka kullarına da mı muhtaç etti Kur’an ı anlamaları için? HANİ DİNDE RUHBAN SINIFI YOKTU, HANİ ALLAH BİZLERİN YALNIZ KUR’AN IN İPİNE SARILMAMIZI İSTİYORDU, HANİ ALLAH KUR’AN DA NİCE ÖRNEKLERİ, DEĞİŞİK İFADELERLE VERDİK Kİ HİÇ KİMSEYE MUHTAÇ OLMAYASINIZ DİYORDU. Bu ve benzeri ayetlere yoksa bizler iman eder gibi görünüyor, ama gereğini hayatımıza geçirmiyor muyuz yoksa? Madem Kur’an yetmez, Kur’an ı anlayabilmek için, kimlere güvenmeliyiz? Çok yakın geçmişte öve öve göklere çıkardıkları şahsın, kendisine güvenip inananlara neler yaptığını, devletine halkına karşı nasıl ihanet ettirdiğini hala unutmadık. Bizler nasıl bileceğiz doğru insanlar olduğunu? Hatırlatırım Allah ne diyor ve uyardu bizleri. KİMİN TAKVACA ÜSTÜN OLDUĞUNU, DOĞRU YOLDA GİTTİĞİNİ YALNIZ BEN BİLİRİM. Yoksa aramızda, Allah dan başka takvalı insanlarıda bilenler mi var? Söylediklerinin Allah’ın istediği bir inanç olduğundan nasıl emin olacağız, buna kefil olan var mı aramızda? Bu soruma şöyle cevap verenlerin olduğuna eminim. ALLAH RESULÜNÜ POSTACI DİYEMİ GÖNDERDİ, ONUN RİVAYET HADİSLERİ YOK MU? İŞTE ONLARIN YARDIMIYLA ANCAK KUR’AN I ANLAYABİLİRİZ. YOKSA KUR’AN ANLAŞILMAZ KAPALI KALIRDI DİYENLERİ, HATIRLAYIN LÜTFEN. Bunu söyleyenlere hatırlatmak isterim. Allah Resulünün görev tanımını yaparken ne diyordu hatırlayalım. “BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ.”(Kehf 56) “SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR.” (Rad 40) Yoksa Allah ın vermediği yetkileri, bizler mi vermeye çalışıyoruz, batılı rivayetleri yaşayabilmek adına. Allah ın Resulünün hadisleri/sözleri olmadan İslam yaşanmaz ve Kur’an anlaşılmaz olsaydı, Allah ın Resulü Kur’an ı kayda aldırırken, kendi sözlerini/hadislerini de kayda aldırırdı. Hatırlatırım bizlere ulaşan hadislerin tamamı, BİR RİVAYETE GÖRE DİYE BAŞLAR. Devamında hadisi nakleden kişinin duydukları nakledilir. PEKİ, BİZLER BU BİLGİLERE GÖREMİ İSLAM I YAŞAYACAĞIZ, YA DA BU BİLGİLERLEMİ KUR’AN I ANLAYACAĞIZ? HANİ ALLAH, EMİN OLMADIĞIN BİLGİNİN ARDINA DÜŞMEYİN HESABINI SORARIM, YALNIZ KUR’AN IN İPİNE SARILIN DİYORDU, UNUTTUK MU BU İKAZI YOKSA. Hani Allah hükmüme hiç kimseyi ortak etmem, kitabı açıklamak bizim görevimiz diyordu. Yoksa Allah a güvenmiyor muyuz? Gelin Kur’an a birlikte bakalım. Acaba YALNIZ KUR’AN DİYENLER Mİ MÜSLÜMAN DEĞİL, YOKSA İSLAM I YAŞAYABİLMEK İÇİN, YALNIZ KUR’AN YETMEZ DİYENLER Mİ MÜSLÜMAN DEĞİL. BAKALM ALLAH BU SORUMUZA NASIL CEVAP VERİYOR KUR’AN DA. Casiye 6: İşte bunlar, Allah’ın ayetleridir. Onları sana gerçek olarak okuyoruz. ARTIK ALLAH’TAN VE O’NUN AYETLERİNDEN SONRA HANGİ HADİSE/SÖZE İNANACAKLAR? (Diyanet meali) Ankebut 51: Kendilerine OKUNAN KİTABI SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMEDİ Mİ? Şüphesiz bunda inanan bir kavim için bir rahmet ve bir öğüt vardır. (Diyanet meali) Enbiya 10: ANDOLSUN, SİZE ÖYLE BİR KİTAP İNDİRDİK Kİ SİZİN BÜTÜN ŞEREF VE ŞANINIZ ONDADIR. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ( Diyanet meali) Zuhruf 44: Şüphesiz bu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ONDAN HESABA ÇEKİLECEKSİNİZ. (Diyanet meali) Kalem 36–37: SİZE NE OLUYOR, NASIL HÜKÜM VERİYORSUNUZ? YOKSA SİZE AİT BİR KİTABINIZ VAR DA (BU BATIL HÜKÜMLERİ) ONDAN MI OKUYORSUNUZ? (Diyanet meali) Şura 16: ALLAH’IN ÇAĞRISINA UYULDUKTAN SONRA, O’NUN HAKKINDA TARTIŞMAYA GİRENLERİN DELİLLERİ, RABLERİ KATINDA BATILDIR. ONLARA BİR GAZAP VARDIR. ONLAR İÇİN ÇETİN BİR AZAP VARDIR. (Diyanet meali) Muhammed 3: BUNUN SEBEBİ, İNKÂR EDENLERİN BATILA UYMALARI, İNANANLARIN DA RABBLERİNDEN GELEN HAKKA UYMUŞ OLMALARIDIR. İŞTE ALLAH, İNSANLARA KENDİLERİYLE İLGİLİ DURUMLARI BÖYLE ÖRNEK VERMEKTEDİR. (Bayraktar Bayraklı) Zuhruf 5: SİZ HADDİ AŞAN KİMSELER OLDUNUZ DİYE, SİZİ KUR’ÂN İLE UYARMAKTAN VAZ MI GEÇELİM? (Bayraktar Bayraklı) Enfal 64: Ey nebi! ALLAH, SANA DA SANA UYAN MÜMİNLERE DE YETER. (Süleymaniye vakfı) Bakara 170: ONLARA “ALLAH’IN İNDİRDİKLERİNE UYUN!” DENİLDİĞİ ZAMAN, “HAYIR, BİZ ATALARIMIZI ÜZERİNDE BULDUĞUMUZ GELENEĞE UYARIZ!” derler. Ya ataları hiç akıllarını kullanmamış ve doğru yolu bulamamışlarsa? (Mustafa İslamoğlu) Enam 155: Bu (Kur’an) da bizim indirdiğimiz bereket kaynağı bir kitaptır. ARTIK ONA UYUN VE ALLAH’A KARŞI GELMEKTEN SAKININ Kİ SİZE MERHAMET EDİLSİN. (Diyanet meali) Bakara 5: İŞTE ONLAR, RABLERİNDEN GELEN BİR HİDAYET ÜZEREDİRLER VE İŞTE ONLAR KURTULUŞA ERENLERİN TA KENDİLERİDİRLER. (Bayraktar Bayraklı) Enam 51: Kendileri için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi bulunmaksızın, Rab’lerinin huzurunda toplanmaktan korkanları, ALLAH’A KARŞI GELMEKTEN SAKINSINLAR DİYE, ONUNLA/ KUR’AN İLE UYAR. (Diyanet meali) Yunus 36: ONLARIN ÇOĞU ZANDAN BAŞKA BİR ŞEYE UYMAZ. ŞÜPHESİZ Kİ ZAN, GERÇEKLİK BAKIMINDAN HİÇBİR ŞEY İFADE ETMEZ. Şüphesiz ki Allah onların yapmakta olduklarını bilendir. (Mehmet Okuyan) Araf 3: (Ey insanlar) RABBİNİZDEN, SİZE İNDİRİLENE UYUN VE O’NDAN BAŞKA DOSTLARA UYMAYIN. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! (Elmalılı meali) NE DERSİNİZ DOSTLARIM, ALLAH YALNIZ KUR’AN DİYENLER MÜSLÜMAN DEĞİLDİR Mİ DİYOR BU AYETLERİNDE, YOKSA YALNIZ KURAN IN İPİNE SARILMAYIP RİVAYET, SANI, ZANNA UYUP, ATALARINDAN ÖĞRENDİKLERİ RİVAYETLERİDE DİN DİYE YAŞAYANLAR MI MÜSLÜMAN DEĞİLDİR DİYOR, NE DERSİNİZ? ALLAH BOŞUNA AKLINIZI KULLANIN EY KULLARIM DEMİYOR. ALLAH IN UYARILARINA UYAN, HESAP GÜNÜ YÜZLERİ GÜLENLERİN SAFINDA OLACAKTIR. Rabbimiz mülk suresi 29. Ayetinde, Allah dan başka güvenecekleri ipler arayanları, bakın nasıl uyarıyor. Dilerin batıl ve sanıdan uzak, Allah’ın ipine sarılan halis kulları arasında oluruz. Mülk 29: DE Kİ: “BİZİM RABBİMİZ RAHMÂN’DIR. O’NA İNANDIK VE YALNIZ O’NA GÜVENDİK. YAKINDA, KİMİN APAÇIK BİR SAPIKLIK İÇİNDE OLDUĞUNU BİLECEKSİNİZ.” (Bayraktar Bayraklı) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
YAŞAM VE ÖLÜM. HİÇ KİMSE, TAYİN EDİLMİŞ BELLİ BİR VADEDEN ÖNCE, ALLAH’IN İZNİ OLMADAN ÖLMEZ. Ali İmran 145
Bu makalemde, sizlerin düşünmesine vesile olmak istediğim konu, Allah tüm kullarına nasıl bir ömür veriyor konusu üzerine olacak. Yani Allah yeni doğmuş bir bebek birkaç ay yaşıyor ve ölüyor. Ona Allah bu kadar mı ömür vermiş demeliyiz. Ya da 20 yaşında, 30 yaşında ölen ile 80–100 yaşında ölen kullarına da, böyle bir ömür mü biçmiş Allah. Bu konu hakkında hiç düşündünüz mü? Kur’an bu konulara da elbette cevap veriyor ama açıklanmayan detaylarını Allah bilir diyerek, bizler açıklanan kısımlarını anlamaya çalışmalıyız. Bizler bu konu hakkında Kur’an dan çok fazla bilgi sahibi olmadığımız için, ölen her kim olursa olsun genellikle arkasından, ALLAH’IN TAKDİRİ BU KADARMIŞ diyerek, ölen yakınlarımızın tüm ölümlerinde, KENDİLERİNİN HİÇBİR ETKİLERİ OLMADIĞINI DÜŞÜNEREK, ÖLÜMLERİNİ ALLAH A NİSPET EDERİZ. Bu düşünce sizce doğru olabilir mi? Gelin bu konuyu Kur’an a danışalım. Bakın Allah Fatır suresi 37. ve Enam 2. ayetinde ne diyor. Fatır 37: Onlar orada, “Ey Rabbimiz! Bizi çıkar. Daha önce yaptıklarımızın aksine iyi işler yapalım” diye feryat ederler. Kendilerine, “SİZE, DÜŞÜNECEK KİMSENİN DÜŞÜNEBİLECEĞİ KADAR BİR ÖMÜR VERMEDİK Mİ? Size uyarıcı da gelmedi mi? Şimdi tadın azabı! Zalimlerin yardımcısı yoktur” denir. (Bayraktar Bayraklı) Enam 2: SİZİ BALÇIKTAN YARATAN VE SONRA SİZİN İÇİN BİR ÖMÜR TAYİN EDEN O’DUR. Bir de O’nun katında belirli bir ömür/ecel vardır. Fakat siz hâlâ şüphe edip duruyorsunuz. (Bayraktar Bayraklı) İlk ayetin detayına girmeden, ayette geçen BİZLERE BU DÜNYADA ALLAH, DÜŞÜNÜP İMTİHANIMIZI YAŞAYACAĞIMIZ KADAR BİR ÖMÜR VERDİĞİNİ, ÇOK NET SÖYLÜYOR. Tabi küçük yaşta bebek ölümleri ne olacak diye sorabilirsiniz. Aslında yanlış inançlarımızın etkisinde kalmazsak ve Kur’an ı bir bütün olarak anlamaya çalışırsak, bu ayet bile bu sorumuza cevap veriyor. Demek ki daha sonra onlara bir hak daha tanıyor olmalı değil mi sizce? Lütfen unutmayalım, Allah sözünde durandır. Enam 2. ayetin de, ALLAH YARATTIĞI KULLARINA BİR ÖMÜR TAYİN EDİYOR AMA O ÖMÜR ÇOK KISA DEĞİL, İMTİHANIMIZI VEREBİLECEĞİMİZ KADAR UZUN. ALLAH IN ADALETİNİ LÜTFEN GÖZ ARDI ETMEYELİM VE KUR’AN IN ONAYLAMADIĞI RİVAYET SANI SÖZLERİN ETKİSİNDE KALMAYALIM. HATIRLATMAK İSTERİM, TAYİN EDİLEN ÖMRÜN ÜST SINIRINI ALLAH KOYUYOR. AMA İMTİHANIMIZ GEREĞİ, O ÜST SINIRIN ALTINDA ÖLÜMLERİMİZDEN, KISMEN BİZLERDE SORUMLUYUZ. Konumuzu anlamaya devam edelim. Bakın Allah bir ayetinde bu konu hakkında ne diyor. Münafikun 11: ALLAH, ECELİ GELDİĞİNDE, HİÇBİR KİMSEYİ ASLA ERTELEMEZ. Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır. (Diyanet meali) Bakın ayet çok net bir sorumuza da cevap veriyor. Allah Eceli geldiğinde hiç kimseyi asla ertelemez diyor. Ecel kelimesi, hayatın sonu anlamına geliyor. Demek ki takdir edilen ömrün sonu geldiğinde, ölümü Allah ertelemeyeceğini söylüyor. Demek ki Allah’ın kullarına, imtihanlarını verebileceği kadar uzun bir ömür veriyor, önce bunu unutmayalım. Bu ayeti okuduğunuzda, şu soru geldi sanırım hemen aklınıza. Allah’ın verdiği ömrü uzatamayız ama kısaltma erken ölme konusu ne olacak. Çünkü insanlar birbirilerini öldürüyorlar. Hatta kendilerini öldüren intihar edenler var. BUNLARA DA ALLAH IN TAKDİRİ DİYEMEYİZ. Bırakın bunları, Allah’ın verdiği o eşsiz bedeni hor kullanıp, ona iyi bakmayıp, hatalar yanlışlar yapıp birçok hastalıklara yakalanıp, erken ölenler ne olacak diyebilirsiniz. DEMEK Kİ YAŞAMIMIZDA Kİ ÖMRÜN ALT SINIRININ BELİRLİ BİR KISMI, ELİMİZDE OLDUĞU ANLAŞILIYOR. Elbette Allah ona da cevap veriyor ve bakın ne diyor bu konuda. Ali İmran 145: HİÇ KİMSE, TAYİN EDİLMİŞ BELLİ BİR VADEDEN ÖNCE, ALLAH’IN İZNİ OLMADAN ÖLMEZ. Kim bu dünyanın nimetlerini arzularsa kendisine ondan vereceğiz; kim de âhiretin nimetlerini arzularsa kendisine ondan vereceğiz ve şükredenleri ödüllendireceğiz. (Bayraktar Bayraklı) Demek ki Allah ın koyduğu yaşamın üst sınırına gelmeden önce bir ölüm var. Ama Allah ın izni olmadan yani Allah olayların akışı neticesinde kuluna gelmiş ölümü onaylaması gerekiyor. Demek ki Allah verdiği ömrün üst sınırı gelmeden, farklı nedenlerden ölüm aşamasına gelen kullarının ölümlerini onaylıyor yoksa ölümleri gerçekleşemez. Bazen duyarsınız. Çaresiz bir hastalığı olan kişiye doktorlar 3 ay ömrü kalmış derler, ama bakarsın o kişi 3 yıl sonra ölür. BU AYETLERDEN DE ŞUNU ANLIYORUZ, ALLAH IN VERDİĞİ ÖMRÜN ÜST SINIRINI HİÇ KİMSE UZATAMAZ. BU ÜST SINIRIN NE OLDUĞUNU BİLEMİYORUZ. AMA BİZLERİN İMTİHANI GEREĞİ YAPTIKLARIMIZIN SONUCUNDA, ÖMRÜMÜZÜ KENDİ ELLERİMİZLE KISALTMAMIZ YA DA BAŞKALARININ ETKİSİYLE ÖMRÜMÜZÜN SONA ERMESİNE İZİN VERENİN, YİNE ALLAH OLDUĞU ÇOK AÇIK AYETTEN ANLAŞILIYOR. ELBETTE BUNLARIN HEPSİ İMTİHANIMIZIN SONUÇLARIDIR. ALLAH İMTİHANIMIZA KARIŞMIYOR VE GERÇEKLEŞMESİNE İZİN VERİYOR. BURADANDA ŞUNU ÇOK AÇIK ANLIYORUZ. ÖLÜM VE YAŞAM ÇİZGİMİZİ ALLAH, ELLERİMİZE VERMİŞ. BUDA ÖZGÜRCE YAŞADIĞIMIZ İMTİHANIMIZIN BİR SONUCUDUR. Fatır suresi 11. ayette bu konuda Allah, bakın nasıl bir bilgi veriyor. Fatır 11: Allah sizi topraktan, sonra embriyodan yarattı. Sonra sizi çiftler kıldı. O’nun bilgisi olmadan hiçbir dişi ne gebe kalır, ne de doğurur. BİR CANLIYA ÖMÜR VERİLMESİ DE, ONUN ÖMRÜNDEN AZALTILMASI DA MUTLAKA BİR KİTAPTADIR. Şüphesiz bunlar, Allah’a kolaydır. (Bayraktar Bayraklı) Bu ayet aslında bu konuda kafamızda oluşan sorulara cevap verdiği gibi, Allah’ın bizlerin geleceği hakkında bilgisinin de olduğunu, yani geleceği bildiğini de söylüyor. Dikkat ederseniz ayet yalnız insandan bahsetmiyor ve bir canlıya ömür verilmesi ya da ömrünün kısaltılması, bir kitapta yazılıdır, yani ALLAH IN KANUNLARI, KURALLARI DAHA BAŞTAN YAZILMIŞTIR. BİZLER BU KURALLARA GÖRE ÖZGÜRCE YAŞIYOR, İMTİHANIMIZI VERİYORUZ DEMEKTİR. Ayete dikkat ettiyseniz bir canlıya ömür verilmesi de, onun ömründen azaltılması da Allah ın hükmüne bağlıdır diyor. UZUN ÖMRÜ VEREN ALLAH, DEMEK Kİ GEREKTİĞİNDE BU ÖMRÜ KISALTTIĞINIDA ANLIYORUZ. Mümin 67. ayette de bu konu hakkında bakın nasıl bilgi verilir. “İÇİNİZDEN BİR KISMI, DAHA ÖNCE VEFAT ETTİRİLİYOR. BÜTÜN BUNLAR, BELİRLENEN BİR SÜREYE ULAŞMANIZ VE AKLINIZI KULLANASINIZ DİYEDİR.” Demek ki verilen ömür gerektiğinde Allah ın izniyle kısalabiliyor muş. Konumuzun daha iyi anlaşılması için, bir ayet daha hatırlatmak istiyorum. Fatır 45: Şayet Allah, insanları yaptıklarıyla hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. FAKAT ONLARI BELİRLENEN BİR VAKTE KADAR ERTELEMEKTEDİR. Vakitleri gelince Allah, onları cezalandıracaktır. Çünkü Allah kullarını kesinlikle gözlemektedir. (Bayraktar Bayraklı) Bu ayetten de anlıyoruz ki, Allah’ın verdiği hayatın o üst sınırına gelmeden öncede Allah, yaptıklarımızın karşılığında, ceza olarak da canlarımızı alabiliyormuş. Ama onlara yaptıklarını düzeltebilmeleri için zaman tanıyor, hemen ceza vermiyor. Lütfen unutmayalım, Allah’ın kanununda KISASA KISAS VARDIR. Detayını Allah bilir. Ayette, eğer her yaptıklarımızın karşılığında Allah bizlere, ölüm cezası vermiş olsaydı, yeryüzünde insan kalmazdı diyor. Bu konuyla ilgili Kur’an da, Hz. Musa nın bir kıssası vardır. Kehf suresi 71 ile 82. ayetler arasında. Lütfen bu ayetleri okuyunuz. Konumuza ışık tutacaktır. Dilerim Allah dan batıl ve hurafeden uzak, yalnız Kur’an ın ipine sarılan, Allah’ın halis kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
CİN SURESİ 26-27-28. AYETLER. RESULÜN ÖNÜNDEN VE ARDINDAN, GÖZETLEYİCİLER GÖNDERİRİZ.
Bizler eğer Kur’an ı rehber almış ve Allah ın uyarılarının bilincinde olsaydık, bugün yaptığımız çok büyük yanlışları asla yapmazdık. Onun için bizlere düşen en önemli görev, Allah ın uyardığı gibi yalnız Kur’an’ın ipine sarılıp, onun ışığıyla aydınlanmak olmalıdır. Size bu yazımda öyle bir ayet hatırlatmak istiyorum ki, bugün yaptığımız çok önemli yanlışlarımıza ışık tutuyor. Ayeti önce yazalım. Cin suresi 26–27–28: Allah bütün gaybı bilir. Sırlarını kimseye açıklamaz. Ancak hoşnut olduğu Elçiler hariçtir. ÇÜNKÜ O, ELÇİLERİN ÖNÜNDEN VE ARDINDAN GÖZETLEYİCİLER GÖNDERİR Kİ RABLERİNİN EMİRLERİNİ TEBLİĞ ETTİKLERİNİ BİLSİN. Allah onları çepeçevre kuşatmıştır ve her şeyi bir bir saymıştır. Aslında ayette ilk dikkatimizi çeken, gaybı yalnız Allah ın kendisinin bildiği, herkese açıklamadığı ama yalnız istediği elçilerine açıkladığını bildiriyor. Hatta aynı bilgiyi Allah, Ali İmran 179. ayetinde şöyle tekrarlıyor. “ALLAH, SİZE GAYBI BİLDİRECEK DEĞİLDİR. FAKAT ALLAH, RESULLERİNDEN DİLEDİĞİNİ SEÇER, ONLARA BİLDİRİR.” Peki, açıkladığı elçileri, bu bilgileri kendisine mi saklıyor? Burası çok önemli. Eğer Allah ın elçisi, verilen bilgiyi saklamış olsaydı, bizlere hiçbir faydası olmazdı. Ayetin devamında ise bu sorumuza da cevap veriyor ve diyor ki Yaradan. Gaybın sırlarını bildirdiğimiz elçimizi izleriz, takip ederiz. Önünden ve arkasından gözetleyici melekler göndeririz ki, Allah ın verdiği bilgileri, topluma tam ve doğru bir şekilde tebliğ edip edilmediği bilinsin. Bu bilgi çok önemli. Buradan da anlıyoruz ki, Allah ın elçisine bildirdiği her şey, kontrol altında ve izleniyor tebliğ ediliyor, tabi kayda alınıyor. Onun için Allah Kur’an ı ben koruyorum diyor. Hatırlatırım, yalnız kendi vahyi Kur’an ı koruyor. Bu bilgilerin ışığında, günümüzde yaptığımız bir yanlışı aydınlatalım şimdi de. Acaba Allah’ın elçisi, Allah ın bildirdiklerinin dışında, bunlarda benim sözlerim diye din ve iman adına başka sözler/hadisler söylemiş olabilir mi? Bunun mümkün olmadığını bu ayetten anlıyoruz. Çünkü Allah yalnız elçisine söylediklerini tebliğ edilmesini istiyor ve ayrıca, melekler ile de takip ettiriyor. Allah ın Elçisi onun için, vahiy dışından sağlığında tek bir söz ümmetine, din adına bildirmemiştir, kayda geçirmemiştir. Hatta Allah Hakka suresi 44. ayetinde, “EĞER BAZI LAFLARI, BİZİM SÖZLERİMİZ DİYE ORTAYA SÜRSEYDİ, ONUN CAN DAMARINI KESERDİK.” Diye bizlere bildirmiştir. Allah ın Elçisi ümmetine, yalnız Kur’an ile hükmetmiştir. Çünkü Allah ın emriydi bu. Ayrıca bu ayetten alacağımız farklı bir derse gelince. Kur’an ın dışından, Allah ın Resulünün sözleri diye bizlere iletilen bilgilere, asla güvenemeyeceğimiz gerçeğidir. Çünkü rivayet hadisler, bilgiler dilden dile nakil esnasında, mutlaka değişecek ve kişinin düşünce ve fikirleri ile farklı anlamlara bürünecektir. ÇÜNKÜ AYETLERİN KONTROL VE DENETİMİ GİBİ, EMİN OLABİLECEĞİMİZ, HİÇBİR KONTROL, DENETİM YOK. HATTA KÖTÜ NİYETLİ KİŞİLERİN DE, ARAYA GİRİP GİRMEDİĞİNİ HİÇ BİRİMİZ BİLEMEYİZ. Onun için Allah, emin olmadığınız bilgilerin ardına düşmeyin emrini veriyor. Ama Kur’an ayetleri Allah’ın korumasında, hatta ayetleri Resulün doğru tebliğ edip kayda geçirilmesine kadar, meleklerin takibinde olduğunu görüyoruz. Buradan da anlıyoruz ki Allah, yalnız vahyini koruma altına almış, elçisini bile izletmiş takip etmiştir. Kur’an indirilirken, Allah ın Elçisinin yakınlarındakiler, her zaman vahiyle, elçisinin sözlerini ayıra bilmek için Allah ın Elçisine, “BU SİZİN SÖZÜNÜZ MÜ, YOKSA ALLAH IN VAHYİMİ” diye özellikle soruyorlarmış. Ne yazık ki bu titizliği, bizler günümüzde gösteremiyoruz. Onun içinde Allah ın dini bölündü, parçalandı, batıl ve rivayetlerin kuşatması altına girdi. Öyle olunca da Allah ın has, katıksız dinini yaşayamaz olduk. Günümüzde milyonları bulan hadisler, yani Resulün sözleri olduğu iddia edilen bilgiler, Resul tarafından asla kayda alınmamıştır. Hatta günümüzde Resulün sözü diye nakledilen bilgilerden, Allah’ın Resulünün hiçbir bilgisi haberi ve onayı da yoktur. Sizce bu yöntemi izlemek büyük risklerle dolu değil mi? Çünkü Allah ın Resulü, Kur’an dışından benden söz nakletmeyin diye uyarmıştır sağlığında. Bu uyarı ve ikaz, dört halife devrinde de devam etmiş ve hadis nakletmek yasaklanmıştı. YASAKLANMASININ NEDENİ, ALLAH IN RESULÜ HAYATTAYKEN ONUN ADI KULLANILARAK, FARKLI ŞEKİLLERDE VE FARKLI ANLAMLARLA ALLAH IN RESULÜNÜN SÖZLERİ/HADİSLERİ NAKLEDİLİYOR VE RESULÜN SÖYLEMEDİĞİ ANLAMLARLA İLETİLİYORDU. BUNU GÖREN ALLAH IN RESULÜ, BENDEN HİÇBİR ŞEY İLETMEYİN, ALLAH IN VAHYİNİ BİRBİRİNİZE İLETİN EMRİNİ VERMİŞTİR.. Hadis yazımı ve kayda alınması, dört halife devrinin sona ermesi, dinin mezheplere bölünmeye başlaması ile Resulün vefatından yaklaşık 200–250 yıl sonra hadisler toplanmaya, kayda alınmaya başlanmıştır. BU BİLGİLER, SÖZLER RESULÜN SAĞLINDA BİLE YANLIŞ VE FARKLI ŞEKİLDE İNSANLAR ARASINDA DOLAŞIYORSA, BUNDAN 250 YIL SONRA, BU BİLGİLERİN NE DERECE SAĞLIKLI GÜNÜMÜZE KADAR İLETİLECEĞİ KONUSUNUN YORUMUNU, SİZLERE BIRAKIYORUM. Tekrar etmek istiyorum, onun içindir ki Allah, emin olmadığın bilginin ardına düşmeyin diye bizleri uyarmıştır. Bunları söylediğimizde, rivayet hadisleri de Kur’an ayeti gibi gören kişiler, şöyle bir savunma yapıyorlar. “ALLAH PEYGAMBERİMİZİN HADİSLERİNİ DE, TIPKI KUR’AN GİBİ KORUMA ALTINA ALMIŞTIR.” Her nedense Allah Kur’an ı ben koruyorum diye apaçık Kur’an da yazdığı halde, bu yanlış düşünceye inananlar, neden Resulün hadislerininde korunduğu Kur’an da yok diye sormuyorlar. Onun içindir ki böyle yanlış ve batıl sözlere inanmak, dipsiz bir kuyuya atlamaktan farksızdır. Örneğini verdiğimiz Cin suresinde, Allah elçisine ilettiği bilgileri, melekleri tarafından izlettiğini ve doğru tebliğ edilip kayda alınıp alınmadığını kontrol ediyorsa, bunun dışında, hatta Resulün vefatından yüzlerce yıl sonra kayda alınmış hadislerin/sözlerin, doğruluğuna nasıl inanırız. Allah Kur’an da bahsetmediği halde, onlarıda Allah koruyor nasıl deriz. Bunu söylemek ve inanmak, Kur’an a şirk koşmaktır, lütfen unutmayalım. Sizlere Kur’an dan mahşer günü Hz. İsa nın bir örneğini vermek istiyorum. Ayeti önce yazalım. Maide 117: “BEN ONLARA, ANCAK BANA EMRETTİĞİNİ SÖYLEDİM. ‘Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk ediniz’ dedim. İÇLERİNDE BULUNDUĞUM MÜDDETÇE ONLAR ÜZERİNDE KONTROLCÜ İDİM. BENİ VEFAT ETTİRİNCE, ARTIK ONLAR ÜZERİNDE GÖZETLEYİCİ YALNIZ SEN OLDUN. Sen her şeyi hakkı ile görensin.” Bakın Hz. İsa Allah ın sorduğu soruya nasıl bir cevap veriyor. ““BEN ONLARA, ANCAK BANA EMRETTİĞİNİ SÖYLEDİM” Devamında söylediği ise, günümüzde yaptığımız, o çok büyük yanlışımıza ışk tutuyor ve bakın ne diyor. “İÇLERİNDE BULUNDUĞUM MÜDDETÇE ONLAR ÜZERİNDE KONTROLCÜ İDİM. BENİ VEFAT ETTİRİNCE, ARTIK ONLAR ÜZERİNDE GÖZETLEYİCİ YALNIZ SEN OLDUN. ” Bu kıssadan alacağımız hisseye gelince. Allah ın Resulu O örnek insan. Hz. Muhammed vefat etmeden önce, ümmeti üzerinde kontrol gücü vardı. Ama Allah ın Resulü vefat ettikte sonra, artık ümmeti üzerinde hiç bir kontrolü olmadığı için, kitap Ehlinin yaptığı yanlışları bizlerde yaptık ve Allah ın kitabına sarılacağımız yerde, rivayet ve sani bilgilerin ardına düştük. İŞTE BİZLER BÖYLE BÜYÜK BİR YANLIŞ İLE İSLAM I YAŞIYORUZ, AMA FARKINDA BİLE DEĞİLİZ. Lütfen unutmayalım, bizlerin sorumlu olduğu yalnız Kur’an dır. Allah sizleri yalnız Kur’an dan sorumlu tutuyorum diye bizleri uyarmış ve apaçık hükmünü vermiştir. Emanetimizi teslim etmeden önce, dilerim Kur’an gerçeklerinin farkında olan, Allah ın halis kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
İSLAM DİNİNDE AKLIN KULLANILMASI, YERİNE GETİRİMESİ GEREKEN ALLAH’IN EN ÖNEMLİ FARZ EMRİDİR.
İslam yani Kur’an akla çok önem vermiş ve Allah’ın Resulü de, aklı olmayanın dinide olmayacağını, Kur’an öğretisine göre çok açık ümmetine bildirmiştir. Buradan şunu çıkarmamız doğru olacaktır. İMANINI YAŞARKEN AKLINI KULLANMAYAN, İNANCINI DOĞRU YAŞADIĞINDAN, ASLA EMİN OLAMAZ. Hatta Allah, AKLINI KULLANMAYANLARI PİSLİK İÇİNDE BIRAKACAĞI uyarısını yaparak, her söylenen söz üzerinde düşünmemizi, aklımızı mutlaka kullanmamızı emretmiştir. Allah bırakın beşeri sözler üzerinde düşünmemizi, kendi vahyi Kur’an ayetleri üzerinde bile düşünmemizi istemiştir. Çünkü hangi konu olursa olsun, onu düşünerek anlamaya çalışan, anlatılanı anladığında, kalbi ve aklı tatmin olduğunda ancak, hayatına içten ve samimi olarak eksiksiz geçirebilir. Eğer anlamadan yaşıyorsa, onu hayatına geçirirken, aksaklıklar ve hatalar mutlaka olacaktır. EĞER BİZLER DÜŞÜNMEDEN HER SÖYLENEN RİVAYETİ DİN DİYE YAŞIYORSAK, O ALLAH IN DEĞİL, RİVAYETLERİN YARATTIĞI BİR DİN OLMASI KAÇINILMAZDIR. İnancımızdan emin olmak istiyorsak, elde Kur’an her söylenen sözün/hadisin doğruluğunu, Kur’an süzgecinden geçirip, düşünerek kabul etmeliyiz. Günümüzde Kur’an öğretisinden uzak yaşanan İslam anlayışı, öyle bir öğreti ve inancı topluma inandırdı ki, KUR’AN IN AKIL İLE DÜŞÜNEREK ASLA, HERKESİN ANLAYAMAYACAĞI DÜŞÜNCESİNİ, TOPLUMA KABUL ETTİRDİLER. Böylece kargaşa, kuşku yaratarak Müslümanları düşünmekten alı koyan cemaatler, tarikat ve kendisini veli, şeyh ilan edenler, kendi hükümranlıklarını devam ettirebilmek için, HANGİ AKILLA, KİMİN AKLIYLA KUR’AN I ANLAYIP, İSLAM I YAŞAYACAKSIN. HERKESİN AKLIYLA KUR’AN’I ANLAMAYA KALKARSANIZ, MİYONLARCA DİN ORTAYA ÇIKAR DİYEREK, TOPLUMDA TEDİRGİNLİK YARATTILAR. Hatta her insan bir olmaz, çok akıllısıda var az akıllısıda var, süper zekalısı var. Az aklı olan kişi ne yapacak şeklindeki sorularla, toplumun mutlaka birilerine muhtaç olduğu düşüncesini topluma kabul ettirmeye çalışıyorlar. İLK ÇABAYI ALLAH KULUM GÖSTERMELİDİR DİYOR, DAHA SONRA SORUP ARAŞTIRMAKTA BİZLERİN GÖREVİDİR. KUR'AN I ANLADIĞI DİLDEN HİÇ OKUMAYANLARIN, BAŞKALARI TARAFINDAN RAHATLIKLA ALDATILACAĞI ÇOK AÇIKTIR. ALLAH BUNUN ÖNÜNE GEÇMEK İSTİYOR. Halbuki Allah Enam 152. ayetinde,"BİZ HERKESİ ANCAK GÜCÜNÜN YETTİĞİ KADARIYLA SORUMLU TUTARIZ." dediği gerçeğini görmek istemezler. Yine Bakara 286. ayetinde; "ALLAH, BİR KİMSEYİ ANCAK GÜCÜNÜN YETTİĞİ ŞEYLE YÜKÜMLÜ KILAR." Lütfen batıl inancımızı yaşayabilmek adına, yanlışı doğru göstermeyelim. ALLAH BİZLERİ İMTİHAN EDİYOR HATIRLATIRIM. ACABA KULUM VAHYİM OLAN KUR'AN I ÖĞRENEBİLMEK İÇİN ÇABA GÖSTERİYOR MU DİYE. ÇABA BİZDEN, YARDIM ALLAH DAN. SİZCE MÜSLÜMAN TOPLUMLAR OLARAK BİZLER, ALLAH IN UYARISI IŞIĞINDA MI KUR’AN I OKUYORUZ? EĞER ÖYLE OKUSAYDIK, DİNDE MEZHEPLERE, CEMAAT VE TARİKATLARA BÖLÜNMEZ, KUR’AN I OKUYAN HER MÜSLÜMANDA FARKLI ANLAMAZ, KUR’AN I AYNI ANLARDI. BEŞERİN YAZDIĞI BİLİMSEL BİR KİTABI, HANGİ DİLE ÇEVİRSENİZ ÇEVİRİN, HER OKUYAN AYNI BİLGİYİ ALIR, HİÇ KİMSE FARKLI ANLAMAZ. İŞ KUR’AN A GELİNCE, NEDEN FARKLI ANLIYOR? İŞTE NEFİS VE BATIL İNANÇALRIMIZ ETKİSİYLE KUR’AN I ANLAMAYA ÇALIŞTIĞIMIZDA, BATIL GERÇEKLERİN ÜSTÜNÜ BÖYLE ÖRTÜYOR. Allah boşuna aklını kullanmayanı pislik, rezillik içinde bırakırım demiyor. Halbuki Allah, birey olarak bu dünyada Kur’an dan, bizzat kendisinin imtihan olduğunu söyleyerek, HER MÜSLÜMANIN, LÜTFEN BURAYA DİKKAT BAŞKASININ AKLIYLA, ONLARIN SÖYLEMLERİ İLE DEĞİL, KENDİ AKLIYLA BİZZAT KUR’AN I DÜŞÜNEREK KENDİLERİ ANLAMASI GEREKTİĞİNİN DİKKATİNİ ÇEKİYOR. Çünkü hepimiz Kur’an dan, Allah ın vahyinden imtihan oluyoruz. İmtihanımız sorumlu olacağımız Kur’an’dan olacağına göre, bizlerin aklıyla anlayamayacağımız bir imtihandan geçtiğimizi, nasıl söyleriz ve inanırız. Onun içinde Allah bizlerin, emin olamayacağımız rivayet ve sanı bilgilerin ardına düşmeden, yalnız Kur’an’ın ipine sarılıp, ayetler üzerinde dikkatle, bizzat kendimizin düşünerek iman etmemizi emreder. HATIRLATIRIM İSLAM DİNİNDE, RUHBAN SINIFI YOKTUR. OLMADIĞI İÇİNDE ALLAH, HER KULUNU DİKKATLE KUR’AN I OKUYUP DÜŞÜNEREK, AKLINI KULLANARAK, ANLAMAYA DAVET EDİYOR. İMTİHANIN DA GEREĞİ, BU DEĞİL Mİ ZATEN. BAŞKALARININ AKLIYLA, NASIL İMTİHANIMIZI VERİRİZ? BAŞKALARININ AKLIYLA İMTİHANINI VERENLER, DERSİNE ÇALIŞMAYIP, TELAŞLA YANLIŞ BİLGİLERİ KOPYE ÇEKEREK, SINIFTA KALAN ÖĞRENCİ GİBİDİR. LÜTFEN UNUTMAYALIM. Allah birçok ayetinde, Kur’an ı yemin ederek kolaylaştırdığını, izah edip açıkladığını söyler ve devamında, YOKMU AKLINI KULLANAN, DÜŞÜNEN diyerek uyarır. Kur’an ı dikkatle düşünerek okuduğunda, anlamış olmasaydık, Allah böylemi derdi? Aklını ayetler üzerinde kullanmayan, Allah a nasıl en doğru ibadet edeceğini, Allah’ın biz kullarından neler istediğini doğru anlayamayacağı için, İSLAM DİNİNDE HERŞEYDEN İLK ÖNCE AKLI KULLANMAK ÖNEMLİDİR. YANİ AKLI KULLANMAK BİR MÜSLÜMANIN, İLK YERİNE GETİRMESİ GEREKEN, ALLAH IN FARZ EMRİDİR. Mülk 10. ayetinde de hesap günü pişman olacakların o gün söyleyecekleri sözü, şimdiden bakın nasıl bizlere anlatıyor Allah. “EĞER SÖZ DİNLESEYDİK YAHUT AKLIMIZI KULLANSAYDIK, ŞU ÇILGIN ATEŞ HALKI ARASINDA BULUNMAZDIK DİYECEKLER” ALLAH HER KULUNA, BİZZAT KENDİSİNİN DÜŞÜNÜP, AKLINI KULLANARAK BAŞARIYA ULAŞACAĞI BİR BEYİN VERMİŞ VE DİĞER CANLILARDAN ÜSTÜN KILMIŞTIR. Onun için Allah birçok ayetinde, EY AKIL SAHİPLERİ DİYE HİTAP EDER BİZLERE. BEN KUR’AN DAN ANLAYAMAM DİYEN, ALLAH IN İMTİHANINDAN KAÇMAYA ÇALIŞAN, AKLINI KULLANMAK İSTEMEYENLERDİR. Kur’an da bazı ayetlerde, akıl sahipleri için büyük ibretler vardır diyerek, ayetler üzerinde düşünen, aklını kullanan her kulunun, çabası nispetince Kur’an dan faydalanacağı bilgisi verilir. BİR BAŞKA DEYİŞLE ALLAH, AKLI BAŞINDA YARATTIĞI HER KULUNUN, BİZZAT KENDİSİNE GÜVEN VEREREK, DÜŞÜNMESİNİ İSTEMİŞ VE ONUN ÇABA GÖSTERİP DÜŞÜNDÜĞÜNDE, KUR’AN I ANLAYACAĞINI, KUR’AN ONLARIN GÖNÜL GÖZÜNÜ AÇACAĞINI BİRÇOK AYETİNDE BİLDİRMİŞ, KULLARINA GÜVEN VERMİŞTİR. Allah İbrahim suresi 52. ayetinde bakın akıl sahibi kullarını, düşünmeye nasıl teşvik ediyor. Benzeri birçok ayeti Kur’an da görebiliriz. “BU KUR’AN, KENDİSİYLE UYARILSINLAR, ALLAH’IN ANCAK TEK İLÂH OLDUĞUNU BİLSİNLER VE AKIL SAHİPLERİ DÜŞÜNÜP ÖĞÜT ALSINLAR DİYE İNSANLARA BİR BİLDİRİDİR.” İbrahim 52 Sizce Allah, kullarına Kur’an ı bir bildiri, tebliğ olarak gönderip, her kulunun okuyup düşündüğünde anlayamayacağı bir mesaj gönderip, daha sonrada emin olmadığın bilginin ardına düşmeyin diye uyardığı halde, KULLARINI KUR’AN DAN SORUMLU TUTAR MI? Lütfen Allah a nispet ettiğimiz yanlışların, farkında olalım. İnanın hesap günü, yüzleri simsiyah olan müşriklerin safında buluruz kendimizi. Bakın Allah ayetinde, akıl sahipleri düşünüp öğüt alsınlar diye Kur’an ı bir bildiri, uyarı olarak gönderdim diyor. BUNCA AÇIK BİLDİRİYİ TEBLİĞ ALDIĞIMIZ HALDE, NASIL OLURDA ALLAH IN BİLDİRİSİNİ, AKLI BAŞINDA HERKES DÜŞÜNÜP ANLAYAMAZ DERİZ. Kuran ı anlayabilmek için, bilmem kaç yıl ilim tahsil etmen lazım diyerek, topluma korku salıp tedirgin etmek isteyenler, Allah’ın yemin olsun ki anlayasınız ve hiç kimseye muhtaç olmayasınız diye Kur’an ı kolaylaştırdım ve açıkladım diyerek uyardığı ayetlerin üstünü örtüp, gerçekleri gizlemeye çalışıp Allah a iftira atılmaktadır. Peki, bunca açık ayetleri gördüğümüz halde, neden akılla din yaşanmaz, Kur’an ayetleri akılla düşünerek anlaşılmaz diyoruz, bunu hiç düşündünüz mü? Çünkü bunu söyleyip inananların hepsi, akıllarını bir kenara bırakıp, düşünmeyi başkalarına bıraktılar da ondan. Bunu yapan kişiler, Allah’ın diğer canlılardan üstün kıldığı aklı kullanmadıkları için, her türlü aldatılmaya açık oluyorlar ve kandırılabiliyorlar. Bizlerin Kur’an ile aramıza girenler, Kur’an ı anlayarak ve düşünerek okumamızı engelledikleri için, bizler Allah’ın mesajını, tebliğini de doğru anlayamadık. NE ANLATTILARSA, ALLAH IN KELAMINDAN ZANNETİK. Şunu lütfen unutmayalım, Allah biz insanları çok özel ve eşsiz yaratmıştır. ÖNCE ALLAH A, DAHA SONRADA KENDİMİZE, AKLIMIZA GÜVENELİM VE YALNIZ ALLAH A DAYANALIM. KENDİMİZE ALLAH IN BERİSİNDEN VELİLER, EFENDİLER EDİNİP, ONLARADA SORGUSUZCA DİN ADINA GÜVENİR VE DAYANIRSAK, KUR’AN I ONLARIN VERDİĞİ AKILLA ANLAMAYA DEVAM EDERSEK, LÜTFEN UNUTMAYALIM, Allah böyle yapanların, hesap günü çok üzülenlerin safında olacağı uyarısını yapıyor. Allah Kur’an ı doğru anlayabilmemizin yol ve yöntemini de bizlere elbette anlatıyor ve uyarıyor. Hatta Allah ın Resulünün de yalnız Kur’an a iman edip, biz ümmetine yalnız Kur’an ı tebliğ etme görevi aldığınıda, çok açık ayetlerinde bizlere bildiriyor. Nahl suresi 98. ayetinde, Kur’an ı okumaya başlamadan önce batılın, şeytanın ve şeytanlaşmış insanların bizlere dayattığı tüm batıl-hurafe, sanı inançlarımızdan önce sıyrılıp, kendimizi kurtarıp, yalnız Allah a güvenip ona sığınarak Kur’an ı okumaya başlamamız gerektiği uyarısını yapıyor. Yani Allah’ın vahyine, onun ipine tutunarak Kur’an ı okumaya başlarsak, Allah da bu niyetle Kur’an ı okuma çabasında olan kullarımın, gönül gözünü açar, onları gerçeklerle buluştururum diyor. AMA BİZLER NELER SÖYLÜYORUZ; “MEZHEPLER DİN ALİMLERİ VE RESULÜN RİVAYET HADİSLERİ OLMSAYDI KUR’AN ANLAŞILMAZ, KAPALI KALIRDI.” Dilerim Kur’an gerçeklerinin farkında olan, yalnız Allah a güvenip ona dayanan, Allah ın halis kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
KUR’AN ALLAH’IN KELAMIMI, YOKSA RESULÜN KELAMIMI?
Bu makalemde, sizlerin düşünmenize vesile olmak istediğim konu, KUR’AN ALLAH KELAMI MI, YOKSA RESULÜN KELAMIMIDIR, konusu üzerine olacak. Konumuza geçmeden önce, KELAM ne anlama geliyor ona bakalım. “KELAM SÖZ, SÖYLEME BİÇİMİ, ŞEKLİ ANLAMLARINA GELİR. SÖZ KELİMESİNİN ANLAMI DA, BİR DUYGUYU, BİR DÜŞÜNCEYİ EKSİKSİZ OLARAK ANLATAN SÖZCÜK, YA DA SÖZCÜK DİZİSİ ANLAMLARINA GELİR.” Bu bilgilerden sonra, bu konu da bazı kişilerin ya da kurumların düşüncelerine önce yer verelim. Bakalım bu konuda neler söyleniyor, iki farklı düşünceye örnek vermek istiyorum. “KUR’AN-I KERİM, LAFIZ VE MANASIYLA ALLAH’IN KELAMIDIR.” Bir başka düşünceye göre. “KUR’AN, ALLAH KELAMI DEĞİLDİR. HZ. MUHAMMED’İN KELAMIDIR. HZ. MUHAMMED ALLAH TARAFINDAN KALBİNE VAHYEDİLEN İLAHİ MANALARI SÖZE / KELAMA DÖKMÜŞTÜR. KUR’AN’A ALLAH KELAMI DEMEK, ALLAH’I HÂŞÂ ARAPÇA KONUŞAN BİRİ GİBİ DÜŞÜNMEKTİR. KUR’AN MANA OLARAK ALLAH’A, SÖZ / KELAM OLARAK PEYGAMBERE AİTTİR. PEYGAMBER ALLAH’IN MANA VAHYİNİ DEĞİŞTİREMEZ. AYNEN OLDUĞU GİBİ SÖZE DÖKER” Ne dersiniz sizce Kur’an Allah kelamı, yani Allah’ın sözleri değil de, Resulün kelamı, yani sözleri midir? ALLAH VAHYETTİĞİ AYETLERİNİN MANASINI, ANLAMINI ANLADIĞI DİLDEN KULUNA, ELÇİSİNE AKTARAMAZ MI? Bizler önce şunu, çok net bir şekilde ortaya koymalıyız. Kur’an yalnız Arapça kelimelerden mi ibarettir? Eğer evet dersek Kur’an’ın yalnız Arapça okunması gerektiğini ve yalnız Araplara indirildiğini, yalnız Arapların Kur’an dan sorumlu olduğuna inanmış oluruz. Hâlbuki Kur’an tüm âleme, tüm insanlara indirilmiş Allah’ın Tebliğdir, mesajıdır. Onun için Allah tüm kullarını Kur’an dan sorumlu tutacağına hükmetmiştir. Konumuzun daha iyi anlaşılabilmesi için, Âlim İmamı Azam Ebu Hanifenin, bu konudaki düşüncelerini de, sizlere hatırlatmak istiyorum. “KUR’AN KÂĞITLARDA YAZILMIŞ VE BİZİM OKUDUĞUMUZ LAFIZLAR DEĞİLDİR. ESAS KURAN O LAFIZLARIN TAŞIDIĞI MANADIR Kİ, BİR KELAM-İ NEFSİ ( ALLAH IN ZATİ İLE VAR OLMAYA DEVAM EDEN SÖZ ) OLARAK KALIPTAN KALIBA DÖKÜLÜR. O KALIPLAR SONRADAN YARATILMIŞ ( MUHDES ) VARLIKLARDIR. OYSAKİ ESAS KURAN, MAHLÛK OLMAYAN BİR MANADIR. O HALDE ESASİ İTİBARİ İLE MANA OLAN KURAN I ARAPÇA LAFIZ YERİNE, BAŞKA LAFIZLARDAKİ ÇEVİRİSİNDEN OKUMAK MÜMKÜNDÜR.” Gerçektende Kur’an, Arapça sözler değil MANADIR, ANLAMIDIR AMA ALLAH VAHYİNİ, EKSİKSİZ ELÇİSİNE KENDİ KELAMIYLA TOPLUMUN DİLİNDEN İNDİRMİŞTİR Kİ, O GÜNTÜ TOPLUM AYETLERİNİ ANLAYABİLSİN. Bu durumda Kur’an Resulün kelamıdır/sözleridir demek büyük hata olur. Hatasız hiçbir insan olmaz, eğer Resulünün kelamı/onun sözleridir dersek, hata yapma riskinin olabileceğini de lütfen unutmayalım. ALLAH KUR’AN IN KENDİ SÖZLERİ OLDUĞUNUN KANITI OLARAK, HADİ BİR BENZERİNİ GETİRİN BAKALIM DİYE, BİZLERE MEYDAN OKUMAKTADIR. Eğer asıl Kur’an, Resulün Arapça kelimelerle tebliğ ettiği sözlerdir, yani Resulün kelamıdır dersek, Arapça dışında ki tercümelere Kur’an diyemeyiz, tercüme edenin kelamıdır dememiz gerekir ki, buda büyük hata olur, toplumda şüpheler yaratır. KUR’AN, ALLAH DAN ALDIĞI KELAMI/SÖZÜ DİREK RESULÜ TARAFINDAN BİZLERE ULAŞTIRILMIŞTIR Kİ, HİÇ KİMSENİN BUNDAN ŞÜPHESİ OLMASIN. Kur’an’ın Arapça şekline Allah kelamıdır demenin, Allah ı Arapça konuşan birisi gibi görmektir demek, aklın ve mantığın ötesinde, ALLAH IN GÜCÜNÜ, KÜÇÜMSEMEK VE SINIRLAMAK OLUR. HATIRLAYINIZ ALLAH, NEDEN KUR’AN I ARAPÇA GÖNDERDİĞİNİN NEDENİNİ AÇIKLARKEN, ANLAŞILMASI VE HAYATA GEÇİRİLMESİ OLARAK AÇIKLAR. DEMEK Kİ KUR’AN, RESULÜNE GELİRKEN ARAPÇA GELMİŞ, BU APAÇIK AYETLE SABİTTİR. DÜNYADA KONUŞULAN TÜM DİLLERİ YARATAN ALLAH TIR VE İNSANLARIN YANI BAŞLARINDA, ONLARI İZLEYEN VE YAŞANANLARI KAYDEDEN MELEKLERDE, TÜM DİLLERİ BİLMEKTEDİR. YOKSA NASIL KAYIT YAPSINLAR, TÜM İNSANLARIN YAPTIKLARINI. Söylediğim gibi Allah, Cebrail tarafından Elçisine ayetleri, bizzat onun diliyle tebliğ etmiştir. Bunun nedeni olarak, anlaşılması ve üzerinde düşünülmesi içindir diye izah eder. Yani söylendiği gibi Kur’an, Allah tarafından Resulün kalbine vah yedilen, MANALARI ALLAH A AİT OLAN AYETLER, ELÇİSİ TARAFINDAN SÖZE/KELAMA DÖNÜŞTÜRMÜŞ DEĞİLDİR. Bizzat Cibril/Cebrail tarafından vahiy, Resulün anlayacağı dilden tebliğ edilmiştir. Allah ın Resulü kelimesine bile dokunmadan aldığı sözlü vahyi, önce ezberlemiş, ezberletmiş ve daha sonra yazıya geçirmiştir. Kur’an da bunun birçok örneği vardır ki ayetler, CİBRİL/Cebrail tarafından bizzat tebliğ edildiği geçer. Şunu söylemek isterim. Şura suresi 51. ayetinde, Allah bir insanla şu yollardan konuşabileceği örneğini verir. LÜTFEN DİKKAT, RESULLERİ İLE DEMİYOR, TÜM İNSANLARI KAST EDEREK SÖYLÜYOR. Birincisi İLHAM YOLUYLA. Bunun detayını çok fazla bilemeyiz ama söz olmadan, Allah’ın kullarına yardımcı olabileceğini anlayabiliriz. Örneğin Allah arıya vah yettiğini söylüyor ve onun yapması gerekenleri bu yolla yaptığı örneği veriliyor. İkinci olarak Allah’ın kulları ile kendisini göstermeden, PERDE ARKASINDAN GÖRÜŞTÜĞÜ ÖRNEĞİ VERİLİR. Üçüncü bir yoldan da bahsediyor Allah, kulları ile konuşma örneğini verirken. ELÇİLER GÖNDERİP, AYETLERİNİ TEBLİĞ ETTİRİR. Konumuza açıklık getirecek bazı ayetleri sizlere hatırlatmak istiyorum. “VAHYİ EZBERLEMEK İÇİN DİLİNİ ACELE KIPIRDATMA! ŞÜPHESİZ ONU TOPLAMAK VE OKUMAK BİZE AİTTİR. O HÂLDE, BİZ ONU OKUDUĞUMUZ ZAMAN, ONUN OKUNUŞUNA UY. SONRA ONU AÇIKLAMAK DA BİZE AİTTİR.” KIYAME 16–17–18–19 “SANA KUR’AN’I OKUTACAĞIZ VE SEN ALLAH’IN DİLEMESİ HARİÇ- (ONU) UNUTMAYACAKSIN. ŞÜPHESİZ Kİ O, AÇIĞI DA GİZLİ OLANI DA BİLİR.” (A’la 6–7) “KUR’ÂN’I KESİNLİKLE BİZ İNDİRDİK; ELBETTE ONU YİNE BİZ KORUYACAĞIZ.” (Hicr 9) VAHYİN EZBERLENMESİ İÇİN, DİLİNİ ACELE KIPIRDATMA DENİYORSA, VAHİY RESULÜN KALBİNE SESSİZ BİR ŞEKİLDE İLHAM İLE DEĞİL AÇIK VE ONUN ANLADIĞI BİR DİLDE, ALLAH IN KELAMIYLA İNMİŞ DEMEKTİR. Bundan daha açık kanıt mı olur. Kur’an da hiçbir ayetinde, ben Resulüme Kur’an’ı ilham yoluyla ayetleri kalbine vah yettim demez. Tam tersine vahyi uyanık ve kendindeyken bizzat Cibril/Cebrail tarafından tebliğ ettiği örneklerini verir. Yukarıdaki ayetlerden de bunu çok açık anlıyoruz. Allah Kur’an ı biz indirdik, onu da biz koruyacağız diyorsa, BU KUR’AN KELAMIYLA, LAFSIYLA, MANASIYLA tüm kullarının anlayacağı şekilde, Allah tarafından indirilmiş demektir. Hz. Musa ile de kendisini göstermeden, bizzat konuştuğu örneğini, hepimiz biliyoruz Kur’an dan. Kalbine vah yedilme ya da İLHAM yoluyla, ister uyanık olsun, ister uyurken rüyada olsun sessiz ve biliç devre dışı yapıldığından, yani Allah’ın ilhamı kulu tarafından fark edilmeden yapılır. Bu vahiy tüm insanlığı değil, ancak o şahsı ilgilendiren konular için gerçekleşir. Tekrar etmek istiyorum, Allah yalnız insanlara değil tüm canlılara, bitkilere hayvanlara da vah yeder, ilhamı ile yardımcı olur, bunuda Kur’an dan öğreniyoruz. Örneğin İpek böceğinin yaptığını da Allah, onlara ilhamla vah yetmiştir. ALLAH IN VAHYİ KUR’AN YA DA DİĞER KİTAPLAR, CEBRAİL YA DA BİZZAT ALLAH TARAFINDAN KENDİSİNİ GÖSTERMEDEN TEBLİĞ EDİLMİŞTİRKİ, ALLAH IN RESULÜ BU TEBLİĞİ ALIRKEN VE TEBLİĞ EDERKEN ŞÜPHEYE DÜŞMESİN. Hz. İbrahim’i hatırlayınız lütfen. Rüyasında oğlunu Kurban ederken görüyor ve bunu Allah istedi zannediyor, gerçekleştirmek istiyor. Allah hemen müdahale ediyor ve ona başka bir kurbanlık göndererek, benim için Kurban keseceksen, bunu kes diyor. Rüyada gördüklerimizin, ne anlama gelebileceği konusunda bizlerin kesin bilgisi yoktur. Rüya tabiri örneğini Kur’an dan görüyoruz ve Allah bu bilgeliği çok özel Elçilerine verdiğinide anlıyoruz. Lütfen rüya tabiri konusunda, anlatılan rivayetlere inanmayalm. Buradan da şunu anlıyoruz, ALLAH TÜM KULLARINA TEBLİĞ EDİLECEK VAHYİNİ, Resulünün kalbine sessiz sedasız değil, çok net ve açık bir şekilde, ya Cebrail tarafından yada kendisini göstermeden Allah, perde arkasından konuştuğunu, kullarının anlayacağı dilden vah yettiğini Kur’an dan anlıyoruz. Makalemin başında, bu konuyla ilgili bir örnek vermiştim ve ne diyorlardı. “KUR’AN’A ALLAH KELAMI DEMEK, ALLAH’I HÂŞÂ ARAPÇA KONUŞAN BİRİ GİBİ DÜŞÜNMEKTİR.” Bu düşüncenin doğru olması asla mümkün olamaz. Sizce Allah perde arkasından, Hz. Musa ile konuşurken, hangi dilde konuştu? Elbette Resulünün anladığı konuştuğu dilinde konuşmuştur ki, vahyini anlayabilsin. Bu durumda Allah, yalnız o dili konuşan biri diye mi düşünmeliyiz? ELBETTE HAYIR, TÜM DİLLERİ YARATAN ALLAHTIR VE O HER DİLİ BİLİR. Buradan şunu çok açık anlıyoruz. KUR’AN LAFIS VE MANASIYLA ALLAH’IN KELAMIDIR VE RESULÜ ALLAH IN KELAMINI, SÖZLERİNİN TEK BİR HARFİNİ DEĞİŞTİRMEDEN KAYDA ALDIRMIŞ, TEBLİĞ ETMİŞTİR. Eğer böyle yapmamış olsaydı, Allah ın kelamını kendi lafızlarıyla/sözleriyle aktarmış olsaydı, KENDİ SÖZLERİ İLE NAKLEDERKEN ANLAMINI, MANASINI DEĞİŞTİRME TEHLİKESİ OLABİLİRDİ. HATTA ACABA YANLIŞLIK YAPTIM MI DİYE, KENDİSİ BİLE ŞÜPHEYE DÜŞEBİLİRDİ. Örnek vermek gerekirse, insanlar Kur’an ı farklı dillere tercüme ederken, ayetlere bazen inançlarının, duygularının etkisinde kalarak, kendi rivayet inançlarına delil yaratabilmek adına, kendi sözlerini,/kelamını ilave ettiklerini görüyoruz. AMA KUR’AN IN ORJİNALİNDE, ASLA BUNU YAPAMIYORLAR. Kendi sözleri/kelamları ile yaptıkları tahrifat, bir müddet sonra ALLAH IN KELAMI KUR’AN İLE fark ediliyor. ONUN İÇİN ALLAH ARAŞTIR, DÜŞÜN VE GÜVENMEDİĞİN SÖZLERİN ARDINA DÜŞME DİYE BİZLERİ UYARIYOR. DAHADA ÖNEMLİSİ, BİZLERİN YALNIZ KUR’AN’A SARILMAMIZI, ÇÜNKÜ BİZLERİ YALNIZ KUR’AN DAN HESABA ÇEKECEĞİNİ BİLDİRİYOR. BUNU ALLAH NEDEN SÖYLÜYOR? ÇÜNKÜ KUR’AN KELAMIYLA, MANASIYLA ALLAH IN VAHYİDİR DE ONDAN. Kur’an Allah kelamı olmasaydı, Allah böylemi söylerdi? Dilerim Kur’an gerçeklerinin farkında olan, batıl ve hurafeden uzak İslam ı yaşayan, Allah’ın halis kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
ALLAH KADIN RESUL GÖNDERMİŞ MİDİR? YUSUF 106, NAHL 43, ENBİYA 7. AYETLER.
Bugünkü makalemin konusu, Allah dünyayı yarattığından beri, kullarını uyarmak için, SİZCE KADIN RESUL/ELÇİ GÖNDERDİMİ, GÖNDERMEDİMİ? Böyle bir soru ile karşılaştığımızda, elbette ilk müracaat etmeniz delil, kanıt aramanız gereken kaynak Kur’an olmalıdır. Allah açıkça kadın Resul göndermedim diyorsa, Allah a karşı boynumuz kıldan ince, dinledik iman ettik deriz. Mezheplerin öğretisi olan geleneksel İslam, Allah ın kadın Resul göndermediğini özellikle söylüyor ve YUSUF SURESİ 109, NAHL SURESİ 43, ENBİYA SURESİ 7. AYETLERİ, delil gösteriyorlar. Gerçekten bu ayetlerde Allah, ben kadın Resul göndermedim, gönderdiğim Resullerin tamamı erkekti mi diyor? YOKSA BU AYETLERDE GEÇEN BAZI KELİMELERE FARKLI ANLAMLAR VEREREK, BATIL İNANÇLARINA KANIT MI YARATIYORLAR? Gelin bu konuyu birlikte, anlamaya çalışalım. Örnek verdikleri tüm ayetleri, farklı meallerden önce yazalım ki, yapılmak isteneni daha doğru anlayabilelim. Yusuf 109: SENDEN ÖNCE KASABALAR HALKINDAN ŞÜPHESİZ, KENDİLERİNE VAH YETTİĞİMİZ BİR TAKIM İNSANLAR GÖNDERDİK. Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden önce geçenlerin sonlarının ne olduğunu görsünler? Ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hayırlıdır. Akletmez misiniz? (Diyanet eski meali) Yusuf 109: BİZ SENDEN ÖNCE DE, MEMLEKETLER HALKINDAN ANCAK KENDİLERİNE VAH YETTİĞİMİZ BİRTAKIM ERKEKLERİ PEYGAMBER OLARAK GÖNDERDİK. Yeryüzünde dolaşıp da, kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Elbette ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha iyidir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz? (Diyanet yeni meali) Yusuf 109: SENDEN ÖNCE GÖNDERDİĞİMİZ RASULLER, KENTLERİN AHALİSİNDEN (SEÇİP) KENDİLERİNE VAH YETTİĞİMİZ ADAMLARDAN BAŞKASI DEĞİLDİ. Hem onlar yeryüzünde gezip dolaşmazlar mı? Öyle yapsalardı, kendilerinden öncekilerin başına gelen feci akıbeti görmüş olurlardı! Ve Allah bilincine ulaşanlar için âhiret yurdu elbette daha hayırlıdır: Bunu dahi akletmiyor musunuz? ( Mustafa İslamoğlu meali) Farklı tercümeleri okuduğunuzda, sanırım kafanız karıştı. Diyanetin eski mealinde RİCALEN kelimesi, İNSANLAR olarak tercüme edilmiş. Yani herhangi cinsiyeti belirtmiyor, toplumun halkın içinden Resul gönderildiği bilgisi veriliyor. Ama Yenilenen Diyanetin mealinde aynı kelime, ERKEKLER diye tercüme edilmiş. Çok daha ilginci, Mustafa İslamoğlu mealinde aynı sözcük, ADAMLAR diye tercüme edilmiş. Adam kelimesi de, Adem oğlu anlamında olup, cinsiyet belirtmez. Peki, hangisi doğru olabilir? Arapçada RİCAL kelimesini araştırdığınızda şu bilgileri alırsınız. “RİCAL, ARAPÇA RCL KÖKÜNDEN GELEN RİCĀL رجال “ERKÂN, İNSANLAR, ÖZELLİKLE YÜKSEK RÜTBELİ KİŞİLER” SÖZCÜĞÜNDEN ALINTIDIR. BU SÖZCÜK ARAPÇA RACUL رجل “İNSAN, ADAM («AYAKTA DURAN, İKİ AYAK ÜZERİNDE YÜRÜYEN» ANLAMINDA)” SÖZCÜĞÜNÜN FİˁĀL VEZNİNDE ÇOĞULUDUR. BU SÖZCÜK ARAPÇA RİCL رجل “AYAK” SÖZCÜĞÜNÜN TEKİLİDİR.” TÜRK DİL KURUMUNDA, BU KELİMENİN ANLAMINA BAKTIĞINIZDA ERKEKLER, YÜKSEK MAKAMLARDAKİ DEVLET ADAMLARI DİYE ÇEVRİLMİŞ. HATIRLATMAK İSTERİM, ADAM KELİMESİNİN TÜRK DİL KURUMUNDA NE ANLAMA GELDİĞİNE BAKTIĞINIZDA İSE HERHANGİ BİR CİNSİYET BELİRTMEYEN BİR ANLAM VEREREK HEM İNSAN, ÂDEMOĞLU ANLAMINA GELDİĞİNİ YAZDIĞI GİBİ, BİRDE ERKEK ANLAMINA GELDİĞİ YAZILMIŞ. ÇELİŞKİLİ BİR İFADE DEĞİL Mİ SİZCE? İŞTE KAFALAR BÖYLE KARIŞTIRILIYOR. Ne dersiniz, RİCALEN kelimesi cinsiyet belirten bir kelime olmadığı halde, nasıl olurda ayette geçen bu kelimeye erkekler anlamı vererek, ayetin asla bahsetmediği bir anlamı yükleriz. Bu şekliyle ayeti anlayınca Allah ın vermediği bir hükmü bizler ayeti tahrif ederek, Allah kadın Resul göndermemiştir, nasıl deriz. AYETTE ÇOK AÇIK ŞUNU SÖYLÜYOR. SENDEN ÖNCE GÖNDERDİĞİMİZ RESULLERİ, TIPKI SENİN GİBİ, HALKIN İÇİNDEN, GÜVENİLİR ÖNEMLİ KİŞİLERDEN SEÇTİK DİYOR. Yoksa ayette biz her zaman erkeklerden Resul gönderdik asla demiyor. Gelelim örnek verdikleri, diğer ayete. Nahl 43: DOĞRUSU SENDEN ÖNCE DE KENDİLERİNE KİTABLAR VE BELGELERLE VAH YETTİĞİMİZ BİR TAKIM ADAMLAR GÖNDERDİK. Bilmiyorsanız kitaplılara sorun….(Diyanet eski meali) Nahl 43: (EY RASUL!) SENDEN ÖNCE GÖNDERDİKLERİMİZ DE KENDİLERİNE VAHYETTİĞİMİZ (ÂDEMOĞULLARINA MENSUP) ADAMLARDAN BAŞKASI DEĞİLDİ, eğer bilmiyorsanız (önceki) vahiylerin mensuplarına sorabilirsiniz. (Mustafa İslamoğlu meali) Nahl 43: Senden önce de ancak, kendilerine vah yettiğimiz BİRTAKIM ERKEKLERİ PEYGAMBER OLARAK GÖNDERDİK. Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun. (Diyanet meali yeni) Aynı ayeti üç farklı tercümeden özellikle yazdım ki, geleneksel İslam ı topluma kabul ettirmeye çalışanlar, ayetlerin anlamları ile bakın nasıl oynadıkları ortaya çıksın. Diyanet eski meali, yine biraz önce örnek verdiğimiz ayette geçen RİCALEN kelimesini, ADAMLAR diye tercüme etmiş. Hatırlatmak isterim ADAMLAR kelimesi herhangi bir cinsiyeti belirten kelime değildir. Âdemoğulları yani tüm insanlar için söylenen bir kelimedir. Say. Mustafa İslamoğlu da mealinde, RİCALEN kelimesine, daha önceki ayette verdiği aynı anlamı vererek, ADAMLAR kelimesini özellikle kullanmış. Gelelim yeni Diyanet mealine. Bu tercümede de yine aynı kelime, ERKEKLER diye tercüme edilmiş. Tekrar söylüyorum, ricalen kelimesi cinsiyet belirten bir kelime değildir. BU AYETTE ALLAH, KİTAP EHLİNİN KENDİSİNİN RESUL OLARAK GÖNDERİLMESİNE İTİRAZ EDEREK, ALLAH RESUL GÖNDERSEYDİ, BİR MELEK GÖNDERİRDİ İTİRAZLARINA KARŞI İNDİRİLMİŞTİR. (Müminun 24) BU AYETTE KONUYA AÇIKLAMA GETİRİYOR ALLAH VE DİYORKİ, DAHA ÖNCEKİ KİTAP EHLİNE İNDİRİLEN KİTAPLARA BAKIN, ONLARA İNANANLARA SORUN, BİZ DAHA ÖNCEDE RESUL OLARAK, SENİN GİBİ İNSANLARDAN GÖNDERDİK DİYOR. Gelelim kadın Resul gönderilmediğine örnek gösterdikleri 3. ayete. Bakalım bu ayette gerçekten biz, kadın Resul göndermedik mi diyor, yoksa bu ayette geçen aynı kelimenin anlamı ile mi oynanıyor. Enbiya 7: SENDEN ÖNCE DE ANCAK KENDİLERİNE VAH YETTİĞİMİZ BİRTAKIM ERKEKLERİ PEYGAMBER GÖNDERDİK. Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun. (Diyanet yeni meali) Enbiya 7: BİZ SENDEN ÖNCE DE KENDİLERİNE MESAJLARIMIZI İLETTİĞİMİZ (ÖLÜMLÜ) İNSANLARDAN BAŞKA BİRİLERİNİ ELÇİ OLARAK GÖNDERMEDİK. Hem eğer (bu konuda bir şey) bilmiyorsanız, (geçmiş) vahiylerin mensuplarına sorun! (Mustafa İslamoğlu) Enbiya 7: BİZ SENDEN ÖNCE DE [EY MUHAMMED,] KENDİLERİNE VAHİY İNDİRİLEN [ÖLÜMLÜ] ADAMLARDAN BAŞKASINI [ELÇİ OLARAK] GÖNDERMEDİK; bunun içindir ki, [o inkârcılara de ki:] “Eğer kendiniz bilmiyorsanız, önceki kitapları okuyup izleyen kimselere ⁹ sorun”. (Muhammed Esed meali) Bu ayete de baktığımızda, Diyanetin yeni mealinde aynı kelime, ERKEKLER diye tercüme edilmiş. Ama Diyanetin eski mealinde yine bu ayette, herhangi bir cinsiyeti belirtmeyen ADAMLAR diye tercüme edilmiş. Sanırım Diyanet işleri başkanları değişince, inançlarda da değişiklikler oluyor gibi geldi bana. Bayraktar Bayraklı hocamızda bu ayette RİCALEN kelimesini erkekler değil, cinsiyet belirtmeyen KİŞİLERDEN olarak tercüme edilmiş. Mustafa İslamoğlu hocamızda diğer ayetinde kullandığı benzer anlamı kullanarak, İNSANLARDAN kelimesini kullanmış. Bu kelimede asla cinsiyet belirtmez. Allah kadın Resul göndermemiştir diye delil gösterdikleri üç ayete de baktığımızda, Allah ın böyle bir hüküm vermediğini görüyoruz. ALLAH BU KONUDA AÇIKÇA BİR HÜKÜM VERMEDİYSE, BİZLER AYETLERİN ANLAMLARI İLE OYNAYIP, AYETLERİ BATIL İNANÇLARIMIZA UYDURMAYA ÇALIŞMAMIZ, ASLA DOĞRU OLMAZ. ALLAH KADIN RESUL GÖNDERMEMİŞTE OLABİLİR, AMA BU KONUDA AÇIK VE KESİN BİR HÜKMÜ KUR’AN DA YOK. BİZLERİN AÇIKLANMAMIŞ KONULAR ÜZERİNDE YORUMLAR YAPARAK, KANITLAR YARATMA ÇABASINDA OLMAMIZ, YANLIŞA YÖNELMEMİZE NEDEN OLUR. BİZLERE DÜŞEN AÇIKLANANLAR ÜZERİNDE DÜŞÜNMEK, AKLIMIZI KULLANMAK OLMALIDIR. Kur’an ı dikkatle okuduğumuzda bizlere anlatılanların, verilen örneklerin sınırlı olduğunu görüyoruz. Elbette bunun bir nedeni vardır, nedenini bizler bilemeyiz Allah bilir. Bizler geçmişte, binlerce, onbinlerce yıl önce yaşamış insanların hangi koşullarda yaşadığını bilemeyiz. O toplumların anlayış ve kültürlerinin neler olabileceği konusunda, detaylı bilgiye sahip de değiliz. Bu durumda yorumlar yapmak yerine, Kur’an ın verdiği hükümleri anlamaya çalışmalıyız. BİNLERCE, ONBİNLERCE YIL ÖNCE, BELKİDE ÖYLE BİR TOPLUM VARDI Kİ, ONLARI KADINLAR YÖNETİYOR, HATTA ALLAH ONLARA KADIN RESUL GÖNDERMİŞ OLABİLİR. GÖNDERMEMİŞ DE OLABİLİR. KUR’AN DA KADIN HÜKÜMDARDAN BAHSEDİLDİĞİNİDE, UNUTMAYALIM LÜTFEN. ALLAH KADIN HÜKÜMDAR ÖRNEĞİNİ NEDEN VERMİŞ OLABİLİR? BUNUDA DÜŞÜNELİM LÜTFEN. EĞER GÖNDERDİYSE, O DÖNEMİN GEREKLERİ, KOŞULLARI ÖYLE OLDUĞU İÇİN GÖNDERMİŞTİR, DİYE DÜŞÜNMELİYİZ. KUR’AN IN İNDİRİLDİĞİ DÖNEMLERİ HATIRLAYIN. KADININ ADI BİLE YOK. KIZ ÇOCUKLARINA YAPTIKLARINI HEPİMİZ BİLİYORUZ. KADININ BİR MAL GİBİ, ALINIP SATILDIĞI BİR TOPLUMDAN BAHSEDİYORUZ. BU TOPLUMA KADIN RESUL GÖNDERDİM DEMİŞ OLSAYDI ALLAH, ACABA BU TOPLUM BUNU NASIL KARŞILARDI? YORUMUNU SİZLERE BIRAKIYORUM. EN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR AMA BİZLERE DÜŞEN DOĞRUNUN ARAYIŞINI, DÜŞÜNEREK KUR’AN IŞIĞINDA GERÇEKLERİ ANLAMAYA ÇALIŞMAK OLMALIDIR. DİLERİM BU YOLDA YÜRÜYEN, ALLAH IN HALİS KULLARINDAN OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
KUR’AN ŞEYTAN SÖZÜYLE, KİMLERİ KAST EDİYOR?
Bu günkü makalemin konusu, Kur’an da geçen CİN-ŞEYTAN konusu üzerinde olacak. Kur’an Zariyat 56. ayetinde İnsan ve cinleri, Allah a kulluk etmesi için yarattığı bilgisini verir. Peki, şeytan dediğimiz kimler? Yalnız Cinlerden mi şeytan oluyor? Bu kelimenin önce anlamına bakalım. Şeytan Arapça da, uzaklaşmak anlamına gelen bir fiil olup, KİBİRLENİP, İSYANKÂR OLAN KÖTÜLÜK EDENLER İÇİN KULLANILIR. Onun içinde Kur’an da, aslında Cin olan, ama Allah’ın Hz. Âdem ile ilgili emrine karşı çıktığı için, ona ŞEYTAN ismi verilmiştir. Yani şeytan kısaca İSYANKÂR, YOLDAN SAPMIŞ olanlara Kur’an bu ismi veriyor. Ayrıca düzen bozucu anlamında ŞEYTANA, İBLİS diye de bahsedilir. Kur’an dan öğrendiğimiz kadarıyla Cinlerinde, İnsanlarında iman edenleri olduğunu, onlara da uyarıcılar gönderildiğini, her iki toplum içinden iman edenlerin olduğu gibi, yoldan sapmışların da olacağı bilgisi verilir. Hatta Cinlerin bir kısmının, Kur’an okunurken dinledikleri ve toplumlarına aktardıkları bilgisi de verilir Kur’an da. Elbette biz insanların Cinleri görmemiz mümkün olmadığı için, direk irtibatta kuramayız. Onlarında bizlere direk zarar vermelerinin, mümkün olmadığını Kur’an dan öğreniyoruz. Kur’an da ŞEYTAN diye geçen bazı ayetlerde kast edilenin, yalnız Cinlerin arasındaki Şeytanlar olmadığını, bazen de ŞEYTANLAŞMIŞ İNSANLAR OLDUĞUNU VE KUR’AN BUNLARDAN BAHSEDERKEN, ONLARADA ŞEYTAN DEDİĞİNİ, LÜTFEN UNUTMAYALIM. Hemen bir örnek verelim. Enam 112: İşte böylece biz her Nebiye İNSAN VE CİN ŞEYTANLARINI DÜŞMAN KILDIK. BUNLAR ALDATMAK İÇİN BİRBİRLERİNE YALDIZLI LAFLAR FISILDARLAR. Rabbin dileseydi, bunu yapamazlardı. O hâlde, onları iftiralarıyla baş başa bırak. (Diyanet meali) Bu ayetten de anlıyoruz ki Kur’an, ister cinlerden ister insanlardan olsun, doğru yoldan saptıranların hepsine, ŞEYTAN diyor. Şeytan ismi geçen ayetleri de lütfen bu ayet ışığında anlamalıyız. Yoksa Cinlerin içinden, şeytan olmuşlar insan kılığında gelip, bizleri aldatıp kandıramazlar. Yukarıdaki ayete dikkatle baktığımızda, bunlar aldatmak için birbirilerine güzel, aldatıcı laflar fısıldarlar diyor. Demek ki insanları kandıran, aldatıcı şeytan insanlar olduğu gibi, Cinlerden şeytan olmuşlarda insanlara vesvese verip, yani kafalarda kuşku uyandırıp, akıllarını karıştırmasına neden olabiliyormuş. Mücadele 10. ayetinde Allah, bakın bu konuda nasıl bir bilgi veriyor. Mücadele 10: İnananları üzmek için gizli toplantılar yapmak, ŞEYTANDANDIR. HÂLBUKİ ALLAH’IN İZNİ OLMADAN, ŞEYTAN ONLARA HİÇBİR ZARAR VEREMEZ. İnananlar yalnız Allah’a güvensinler. (Bayraktar Bayraklı) Sizce bu ayette geçen Şeytan, yalnız Cinlerden olan şeytan mı? Bunu sınırlarsak ayeti eksik anlamış oluruz. Gizli toplantılar yaparak, toplumda fitne, fesat ve kargaşa çıkaranlar, sizce bizlerin görmediği, iletişim kuramadığımız Cinlerden olan şeytan mıdır, yoksa Allah ın düzenini bozmaya çalışan, insanlar arasında kargaşa yaratan İNSAN ŞEYTANLAR MIDIR, ne dersiniz? Bildiğimiz Cinlerden olan şeytanlar, ancak bizlere vesvese verip, kafamızda kuşku yaratarak, kötüyü doğru gibi görmemize yardımcı olabilirler. Elbette kendimizi eğitir ve Allah ın kitabıyla buluşursak, bunu da asla yapamaz. Şeytan ancak kafası karışık olanlara vesvese verir, kafalarında kuşku yaratırlar. YANİ İMANLARINDAN EMİN OLMAYANLARI, İMANLARINI KUR’AN İLE GÜÇLENDİRMEYENLERİ ETKİLERLER. Ama içimizdeki Şeytanlaşmış İnsanlar, her türlü kötülüğü yaparak bizleri aldatabilir ve yoldan sapmamızı sağlarlar. İster Cinlerin içindeki ŞEYTANLAR olsun, ister İnsanların içindeki ŞEYTANLAŞMIŞ insanlar olsun, bunların hiç birisi, Allah ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler. Peki, kimlere zarar verip, yoldan saptırırlar? Bunu da Allah açıklıyor ve bakın ne diyor. “KİM RAHMAN’IN ZİKRİNDEN/ÖĞÜDÜNDEN YÜZ ÇEVİRİRSE, ONA BİR ŞEYTAN SALARIZ; O, ONUN YOLDAŞI OLUR.”( Zuhruf 36) Demek ki Allah’ın Vahyini görmezden gelip, Allah’ın sınırlarını aşarak, rivayet ve batıl bir inancın peşi sıra gidenlere Allah, bir şeytan musallat ederiz diyor. Kur’an ın tabiriyle Allah ın dinini yaşıyorum diye, araştırıp sormadan atalarının dinini yaşayanlardan bahsediyor. SİZCE MUSALLAT OLAN ŞEYTAN, YALNIZ CİNLERDEN OLAN ŞEYTAN MI, YOKSA İNSANLARIN İÇİNDEN İNSAN ŞEYTANLARIDA MUSALLAT EDİYOR MU? NE DERSİNİZ? Şeytanın, şeytanlaşmış insanların ancak, kimleri korkutup zarar verebileceğine, yine bir başka örnek verelim. “İŞTE O ŞEYTAN, ANCAK KENDİ DOSTLARINI KORKUTUR. ŞU HALDE, EĞER İMAN ETMİŞ KİMSELER İSENİZ ONLARDAN KORKMAYINIZ, BENDEN KORKUNUZ.” (Ali İmran 175) Kur’an ayetlerini düşünen ve aklını kullanan, gerçeklerle buluşuyor çok şükür. Konuyu daha iyi anlayabilmemiz için, sizlere başka bir ayet örnek vermek istiyorum. Bakara 168: EY İNSANLAR! YERYÜZÜNDEKİ ŞEYLERİN HELÂL VE TEMİZ OLANLARINDAN YİYİN! ŞEYTANIN İZİNDEN YÜRÜMEYİN. ÇÜNKÜ O SİZİN İÇİN APAÇIK BİR DÜŞMANDIR. (Diyanet meali) Sizce bu ayette bahsedilen ŞEYTAN ve onun izinden yürümekten, kimler kast ediliyor olabilir? Ayete dikkat ettiyseniz, Allah öyle bir şeytandan bahsediyor ki, onunla direk irtibat içinde olunup, Allah ın helal ya da haram dediklerinin dışına çıkanların olabileceğinden bahsediliyor. Bu ayeti doğru anlayabilmemiz için, öncesindeki ayetleri dikkatle okumamız gerekir. Bakara 165. ayetinde, Allah ın yanında ona eş tutarak, şirk koşanlardan bahsediyor. Yapılan bu yanlış konusunda uyarıp, güvenilecek ve saygı duyulacak yalnız Allah ın olduğu bildiriliyor. Bakara 166. ayetinde de hesap günü, güvendikleri kişilerin, velilerin onları nasıl terk edecekleri örneği veriliyor. 167. ayette de yaptıkları yanlışlardan, nasıl pişman olacakları anlatılıyor. Yukarıda yazdığım, Bakara 168. ayette de ŞEYTANIN, ŞEYTANLAŞMIŞ İNSANLARIN batıl sözlerine kanarak, hakkı batıl yaptıkları, hatta helali haramlaştırıp Allah ın yolundan sapıp şeytanlaşmış insanların izinden gittikleri anlatılıyor. BU AYETTE BAHSEDİLENLER APAÇIK ŞEYTANLAŞMIŞ İNSANLAR, ÇÜNKÜ BAHSETTİĞİM AYETLERDE GEÇENLERİN HEPSİ İNSAN VE BİRBİRİLERİNİ ALLAH İLE ALDATIYORLAR. Konumuzla ilgili son bir örnek ayet daha vermek istiyorum. “ŞEYTAN SİZİ FAKİRLİKLE KORKUTUR VE CİMRİLİĞİ EMREDER. OYSA ALLAH SİZE BAĞIŞLAMASINI VE LÜTFUNU VAAD EDER. ALLAH’IN LÜTFU BOLDUR; O, HER ŞEYİ BİLİR.” (Bakara 268) Sizce bu ayette insanları fakirlikle korkutup, insanların birbirine yardım etmesini engelleyen cimriliğe yönelten, hiçbir zaman karşı karşıya gelmediğimiz, göremediğimiz, konuşamadığımız Cinlerden olan ŞEYTAN olabilir mi? Hangimiz bir şeytanla karşılaştık da, böyle şeyleri bizlere öğütledi? Ama ayette bahsedilenleri, aramızdaki şeytanlaşmış insanlar sürekli yapıyor. Toplumu fakirlikle korkutuyor, onları kullanıyor ve fakirliğin sürmesi için, ALLAH IN ZEKÂT EMRİNİ, YARDIMLAŞMA HÜKÜMLERİNİ TOPLUMUN UNUTMASINI SAĞLAYAN, YADA YARDIMI YALNIZ KENDİ YAKINLARINA LAYIK GÖRENLER YOKMU? HATTA TOPLUMUN FAKİR KALABİLMESİ İÇİN ÇABA GÖSTEREN, BÖYLECE KENDİLERİNE MUHTAÇ BIRAKAN, İÇİMİZDE İNSANLAR YOK MU? YORUMUNU SİZLERE BIRAKIYORUM. Dilerim cümlemiz, Hakkı batıldan ayıran, yalnız Allah’ın ipine sarılarak rivayet ve sanıdan uzak duran, Allah’ın azınlık halis kullar arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK.
-
ALLAH’IN ELÇİSİNE GELEN VAHİY, YALNIZ KUR’AN İLE SINIRLI DEĞİL MİDİR?
Bir ilahiyat Profesörü, bakın konuşmasında neler söylüyor. Sizlerin düşünmenize vesile olmak ve yaşadığımız rivayet ve sanı bilgilerin şekillendirdiği, Allah’ın çizdiği yoldan sapmış İslam’ın boyutlarını, daha iyi anlayabilmenize vesile olmak için, konuşmasından alıntı yapmak istiyorum. “RESULULLAH A GELEN VAHİY SADECE KUR’AN İLE SINIRLI DEĞİLDİ. KUR’AN BİR KELAMDIR VE SOYUTTUR. BU KELAMIN HAYATA AKSETTİRİLMESİ, SOMUTTA KARŞILIK BULMASI İÇİN RESULULLAH A İNDİRİLMİŞTİR.” “ALLAH RESULÜNE YALNIZ, METLÜV VAHİY KANALIYLA DEĞİL, GAYRİ METLUV KANALIYLA SOYUTU AŞAN, SOMUT BİLGİLERİDE ULAŞTIRMIŞTIR.” Bu yanlış bilgilerin etkisiyle, günümüzde İslam’ı mezhep ve tarikat merkezli yaşayan kardeşlerimiz, bu düşüncelerin etkisiyle şunu rahatlıkla söyleyebiliyorlar. “KUR’ÂN NE YAPACAĞIMIZI, SÜNNET İSE NASIL YAPACAĞIMIZI ÖĞRETİR.” Allah Kur’an ı bizlere, Rehber yol gösterici olsun diye gönderdiğini söyler Kur’an da. Rehber olarak gönderilen bir kitap nasıl olurda SOYUT olur, SOMUT olmaz. Bu söylenenler, Allah’ın kitabına yapılabilecek en büyük saygısızlıktır. Kur’an bir kelamdır, yani Allah’ın sözleridir Allah’ın vahyidir. Allah’ın Resulüne gönderdiği vahiy, sizce Kur’an ile sınırlı değil midir? Kur’an dışından da Allah ın Resulüne vahiy bildirilmiş olabilir mi? Eğer bildirmiş ise neden Kur’an a geçmesin? Bu konudan Kur’an da tek kelime bile bahsedilmediği halde, atalarımızın rivayet inancını yaşayabilmek adına, nasıl böyle şeyler söyleyebiliriz. Sizce Kur’an yani Allah ın ayetleri söylendiği gibi, SOYUT yani okunduğunda anlaşılmayan, kavranılması zor, hayata geçirilmeyecek bir durumda olabilir mi? Eğer böyle olduğuna inanırsak, bizlerin Kur’an dan sorumlu olmamız, asla mümkün olamaz. Ama Allah sizleri Zuhruf 44. ayetinde, indirdiği vahyinden yani Kur’an dan sorumlu olduğumuzu bildirip, YALNIZ KUR’AN IN İPİNE SARILMAMIZI EMREDİYOR. Konumuzun detayına geçmeden önce, hatırlatmak istediğim bir konu var. Kur’an bizlerin sorumlu olduğu, yani dinin anası, temeli olan ayetlerin MUHKEM OLDUĞUNU, yani şüphe duyulmayacak kadar açık, anlaşılır ve hayata geçirilecek bir şekilde gönderildiğini Allah bildiriyor. Söyledikleri gibi, Kur’an ayetleri soyut ise Resulü somut hale yani açıklanmış ve gözle görülür apaçık hayata geçirilir hale dönüştürmüş ise, bizlerin Kur’an a müracaat etmemizi ve yalnız onun ipine sarılmamızı hiç kimsenin beklemesini düşünemeyiz. Açıklanmamış, somut olmayan soyut olan bir kitaptan hiç kimse istifade edemez, faydalanamaz. Bir an diyelim ki Kur’an soyuttur, somut hale Allah ın Resulünün hadisleri getirmiştir, bu durumda İslam ı yaşayabilmemiz için, rivayet edilen hadislerle ancak Kur’an ı doğru anlar, İslam ı doğru yaşayabiliriz mantığını kabul etmemiz gerekir. Ama Allah Kur’an ı ben koruyorum diyor, onun dışında günümüze BİR RİVAYETE GÖRE diye başlayan, Allah ın Resulüne ait olduğu iddia edilen sözleri/hadisleri de ben koruyorum demiyor. Ya da ayetlerim soyut, somut hale yani anlaşılır hale Resulüm getirecek, o sizlere Kur’an dışından öğretecek, onları Kur’an a almadım demiyor. TAM TERSİNİ SÖYLÜYOR VE SAKIN EMİN OLMADIĞINIZ BİLGİLERİN ARDINA DÜŞMEYİN, KUR’AN IN İPİNE SARILIN, YOKSA HESABINI SORARIM DİYE UYARIYOR. HİÇ KİMSEYE MUHTAÇ OLMAYASINIZ DİYE, KUR’AN’I NİCE ÖRNEKLERLE BİZ AÇIKLADIK, DEDİĞİ AYETLERİ YOKSA GÖRMEZDEN Mİ GELİYORUZ. Araştırınız lütfen, hadislerin yazılması, toplanması, Allah ın Resulünün vefatından yaklaşık 200–250 yıl sonra yazılmaya ve toplanmaya başlandığı rivayet edilir. Sizce Müslümanlar onca yıl, madem Kur’an ayetleri somut değil soyuttu, İslam ı nasıl yaşadılar? Sizce birbirlerinden nasıl gördülerse namazı öyle kıldılar, oruçlarını öyle tuttular dememiz, ne kadar mantıklı olur? SİZCE BU DÜŞÜNCE MANTIK VE İNANÇ, ALLAH IN KİTABINA SAYGISIZLIK DEĞİL MİDİR? Mezheplere ve her mezhebin doğru kabul ettiği hadis kitaplarına bakın lütfen, hepsinde aynı konunun farklı olduğu konuları göreceksiniz. Bırakın mezhepleri, KÜTÜB-İ SİTTEDEKİ hadisleri okuyun, aynı konularda bile bir birine tamamen ters olan hadislerin olduğunu görebilirsiniz. SİZCE ALLAH İNDİRDİĞİ KUR’AN I SOYUT YANİ AÇIKLANMAMIŞ, HAYATA GEÇİRLECEK ŞEKLİYLE GÖNDERMEYİP, BİZLERİ EMİN OLAMAYACAĞIMIZ BİLGİLERE ALLAH MUHTAÇ BIRAKARAK, İSLAM I YAŞAMAMIZI İSTER Mİ? Buna asla izin vermediğini, zaten Kur’an da açıklıyor ve bizleri uyarıyor. Kur’an ayetleri söyledikleri gibi gerçekten, soyut yani açıklanmamış hayata geçirilecek durumda olmayabilir mi? Gelin ona da bakalım Kur’an dan. Allah Nahl suresi 89. ayetinde, bakın Kur’an ı ne için indirdik diyor. “SANA BU KİTABI; HER ŞEY İÇİN BİR AÇIKLAMA, DOĞRU YOLU GÖSTEREN BİR REHBER, BİR RAHMET VE MÜSLÜMANLAR İÇİN BİR MÜJDE OLARAK İNDİRDİK.” Bakın Allah Kur’an ı açıkladığını ve bizlere rehber olsun diye gönderdiğini söylüyor. Ama bizler hala bu rehber kitabı SOYUT yani açıklanmamış hayata geçirilemeyecek bir konumda olduğunu söyleyebiliyoruz. Yine Enam suresi 115. ayetinde,” RABBİNİN SÖZÜ, DOĞRULUK VE ADALET BAKIMINDAN TAMAMLANMIŞTIR. O’NUN SÖZLERİNİ DEĞİŞTİRECEK KİMSE YOKTUR. O İŞİTENDİR; BİLENDİR.” Allah sözlerinin, ayetlerinin tamamlandığını söylediği halde, bizler adeta Allah ın sözlerini soyut yani açık olmayan, anlaşılmayan ilan edip, bir beşer tarafından açıklanmaya muhtaç olduğunu ilan edebiliyoruz. Allah Enam suresi 38. ayetinde, “BİZ KİTAP’TA HİÇBİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK.” Dediği halde, atalarının batıl inançlarını yaşayabilmek için, bu ayet Kur’an dan bahsetmiyor, Allah katındaki kitaptan bahsediyor diyerek, adeta Kur’an haşa eksik, detaysız, açıklanmayan, kendi tabirleriyle SOYUT bir kitap olduğunu ilan etmekten çekinmiyorlar. Lütfen unutmayalım, birçok ayet vardır ki Allah Elçisine, kullarıma sana indirdiğim Kur’an ile hükmet, yalnız Kur’an ı tebliğ et emrini vermiştir. Gelelim Allah ın Resulüne, Kur’an dışından, kayda alınmamış bizlerin sorumlu olduğu vahiy gelmiş midir sorusuna. Tek cümleyle cevap vermek gerekirse, eğer gelmiş olsaydı Allah, Zuhruf 44. ayetinde, sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim hükmünü vermezdi. Önce bu iki kelimenin, ne anlama geldiğini söylemek isterim. Bizlere Cebrail tarafından gelen ve kayda alınan METLUV vahiy yani Kur’an, diğeri yazılı olmayan, GAYRİ METLUV Allah ın Resulüne direk Allah dan farklı şekillerde sözlü olarak gelen, kayda alınmayan vahiy anlamında kullanılıyor. İYİDE ALLAH ELÇİSİNE, GENEL HÜKÜMLERİ KUR’AN A YAZ AMA AYETLERİN HAYATA NASIL GEÇİRLECEK DETAYLARINI, KUR’AN’A YAZMA DEMİŞ OLACAĞINA NASIL İNANIRIZ. İŞTE BU YANLIŞ YOLA İNANDIRILAN İSLAM TOPLUMU, İSTENİLDİĞİ GİBİ İNANCIYLA OYNANMIŞ VE YÖNLENDİRİLMİŞ. Önce şunu hatırlatmak isterim. Allah Elçileri ile elbette her zaman görüşebilir. Ama bizlerinde sorumlu olacağımız bir görüşme, mutlaka kayda alınmış bir görüşme olacağını, lütfen unutmayalım. Hatırlayınız Allah, Resulünü ikaz ettiği ayetlerini bile, Kur’an a geçirilmesini istiyor. Allah’ın Resulüne, Kur’an dışından gayri Metluv vahiy gönderdiğini ve ayetleri açıklayıp izah ettiğine Kur’an dan açık bir kanıt bulamayanlar, atalarının rivayet inançlarını da yaşamak istediklerinden, Allah ın Resulüne gayri Metluv vahiy gelebileceğine Şura suresi 51. ayeti örnek gösteriyorlar. Ayeti yazalım. “ALLAH, BİR İNSANLA ANCAK VAHİY YOLUYLA YAHUT PERDE ARKASINDAN KONUŞUR. YAHUT BİR ELÇİ GÖNDERİP, İZNİYLE ONA DİLEDİĞİNİ VAHYEDER. ŞÜPHESİZ O YÜCEDİR, HÜKÜM VE HİKMET SAHİBİDİR.” Bu ayette Allah kulları ile genel olarak nasıl iletişime geçtiği örneklerini veriyor ve Kur’an da da bunlardan zaten bahsediyor. En son Elçisi olan Hz. Muhammed ile de nasıl iletişime geçtiğini örnekler vererek anlatıyor ve görev verdiği Elçisi CİBRİL ile vahyini tebliğ ettiğini bildiriyor. Atalarımızın rivayet inançlarını yaşayabilmek adına, ayetlere kendimizce yorumlar yapıp, kanıtlar yaratmak adına, ALLAH NEDEN HZ. MUHAMMET İLE DİĞER RESULLERLE İLETİŞİM KURDUĞU GİBİ, CİBRİL DIŞINDAN VAHİY ALMASIN DİYEREK, KUR’AN IN TEK KELİME BİLE BAHSETMEDİĞİ, KENDİ ŞAHSİ DÜŞÜNCELERİMİZ VE YORUMLARIMIZLA, ALLAH RESULÜNE KUR’AN DIŞINDAN DA VAHİY İNDİRMİŞTİR. AYETLERİNİ AÇIK VE HAYATA GEÇİRMEMİZİ BU ŞEKİLDE SAĞLAMIŞTIR NASIL DERİZ. BU DÜŞÜNCE ANCAK BİZLERİN ŞAHSİ TAHMİN VE SANILARINDAN ÖTE GİDEMEZ. İSLAM’IN DA ZATEN BÖYLE BİLGİLERLE YAŞANAMAYACAĞINI ALLAH SÖYLÜYOR VE EMİN OLMADIĞINIZ BİLGİLERİN ARDINA DÜŞMEYİN DİYE UYARIYOR. Allah Ankebut 18. ayetinde, “RESULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.” Diyorsa, bizler nasıl olurda Allah ın Resulünün, Kur’an dışından vahiy alıp ayetleri açıkladığını hayata geçirecek hale getirdiğini söyleriz. TEKRAR SÖYLEMEK İSTİYORUM, CEBRAİL DIŞINDAN ALLAH IN RESULÜ ALLAH DAN DİREK VAHİY ALDIYSA, NEDEN KUR’AN I KAYDA ALDIRDIĞI GİBİ, ONLARIDA KAYDA ALDIRMASIN, BUNUDA MI DÜŞÜNEMİYORUZ? İsra 89. ayetinde, Andolsun biz Kur’an da insanlara her türlü misali değişik şekilde açıkladık dediği halde, bizler Kur’an açık ve detaylı değildir, ayetleri Resulü açıklamış ve yaşanır hale getirmiştir, nasıl deriz. Enam 19. ayetinde, “BU KUR’AN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM.” Diye tebliğ edilen ayet, sizce Kur’an ın soyut yani açıklanmamış hayata geçirilemeyecek bir kitap olduğunu mu söylüyor, yoksa tam tersine Allah ın Resulü bizlere rehber olan, açıklanmış bir kitaptan mı bahsediyor, ne dersiniz? KUR’AN I AÇIKLAMAK BİZİM GÖREVİMİZDİR DİYE UYARAN, AYETTENDE Mİ HABERİMİZ YOK? Sizlere son olarak konumuzla ilgili iki ayeti hatırlatmak istiyorum. Sizce bu ayetler, Kur’an ın açıklanmamış, detay vermeyen SOYUT bir kitap olduğunu mu söylüyor, yoksa Kur’an Allah tarafından açıklanmış SOMUT olduğunu mu söylüyor. KİME, NEYE İNANACAĞINIZ SİZE KALMIŞ. YAPTIĞIMIZ BU YANLIŞ İNANÇLARIMIZ SAYESİNDE, ELLERİMİZLE KUR’AN DA ÇELİŞKİ YARATTIĞIMIZIN, FARKINDA BİLE DEĞİLİZ. HUD SURESİ 1–2: Elif Lâm Râ. BU KUR’AN; AYETLERİ, HÜKÜM VE HİKMET SAHİBİ (BULUNAN VE HER ŞEYDEN) HAKKIYLA HABERDAR OLAN ALLAH TARAFINDAN MUHKEM (EKSİKSİZ, SAĞLAM VE AÇIK) KILINMIŞ, SONRA DA ALLAH’TAN BAŞKASINA KULLUK ETMEYESİNİZ DİYE AYRI AYRI AÇIKLANMIŞ BİR KİTAPTIR. (De ki:) “Şüphesiz ben size O’nun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.” Nisa 174: EY İNSANLAR! ŞÜPHESİZ SİZE RABBİNİZDEN KESİN BİR DELİL GELDİ VE SİZE APAÇIK BİR NUR İNDİRDİK. Saygılarımla
-
“KENDİNİZ GİBİ BİR BEŞERE İTAAT EDERSENİZ, MUTLAKA ZİYANA UĞRARSINIZ.”(MÜMİNUN 34)
Bizler batıl inançlarımızı yaşayabilmek için, aklın ve mantığın kabul etmediği öyle kanıtlar yaratıyoruz ki kendimize, adeta Kur’an dan uzak bir din yaşıyoruz. Kur’an bir rehberdir ve Allah ın mesajıdır. Allah Kur’an ı anlayalım ve hiç kimseye muhtaç olmayalım diye kolaylaştırdığını söyler. Ayetlerinde yasakladığı, haram saydığı konuları tek tek açıklar, açıklamadıkları zaten serbest olanlardır, onlardan bahsedilmez. Onun için Allah, ayetler üzerinde düşün aklını kullan emrini verir. Çok daha düşündürücü olan ise Kur’an dan sorumlu olacağımızı bildirdikten sonra, Onun ipine sarılmamız emrini verir. Bir arkadaşımız Müminun suresi 34. ayetinde, “ KENDİNİZ GİBİ BİR BEŞERE İTAAT EDERSENİZ, MUTLAKA ZİYANA UĞRARSINIZ.” Şeklinde geçen ayette bahsedilen sözlerin, Allah a ait olmadığı, müşriklerin sözleri olduğunu da söyleyerek, bakın bana nasıl bir cevap veriyor. “NEBİYE UYMAYIN, SİZİN GİBİ BEŞERDİR DİYEN” ayeti yazar mısınız? İtaata (Uyma) gelince ALLAH a itaat ayrıdır. Resul / Nebiye itaat ayrıdır. Komutana, Amire itaat ayrıdır. Ana babaya itaat ayrıdır. Öğretmene itaat ayrıdır, büyüğe itaat ayrıdır. Sapla saman karışmasın. Ama önce Muminin 34 Kimin sözü?” İlginçtir bu arkadaşımız, Nebiye uymayın, sizin gibi beşerdir diye geçen bir ayet arıyor. Allah uyulması gerekenleri ya da haram saydıklarını açıklar, daha sonrada bizlerin ayetler üzerinde düşünmemizi, aklımızı kullanmamızı emreder. Kur’an da Resulüme uyun der ama hiçbir ayette Nebime uyun demez. Peki neden? İşte bunu Kur’an ı anlayarak ve düşünerek okuyan anlar da ondan. Örneğin şunlar haramdır yemeyin ya da yapmayın dedikten sonra, helal olanları ya da yapılması gerekenleri saymasına gerek yoktur. Allah Elçisine Deki onara diyerek, Fussilet 6. ayetinde ne diyordu hatırlayalım. “DE Kİ: ‘BEN ANCAK BENZERİNİZ OLAN BİR BEŞERİM. BANA YALNIZCA, SİZİN İLAHINIZIN BİR TEK İLAH OLDUĞU VAHYOLUNUR. ÖYLEYSE O’NA YÖNELİN VE O’NDAN MAĞFİRET DİLEYİN. VAY HALİNE O MÜŞRİKLERİN.” Bakın bu ayette Allah ın Elçisi bende sizin gibi bir beşerim, insanım dedikten sonra, bana yalnız tek bir ilah olduğu ve YALNIZ ONA YÖNELMEMİZ GEREKTİĞİ, ondan başka hiç kimseden mağfiret, yani şefaat yardım dilenmeyeceği bildirildi diyor. Yani Resul/Elçi bana değil Allah a uymanız ve yalnız ondan bağışlanma dilememiz gerektiğinden bahsediyor. DEMEK Kİ ALLAH, BİZLER GİBİ BİR BEŞERE DEĞİL, ALLAH A ONUN VAHYİNE UYMAMIZI EMREDİYOR. Kur’an da itaat konusundan bahsedilirken, Allah hiçbir ayetinde bana ve Nebime uyun diye geçmez. Bana ve Resulüme yani Elçime uyun der. Çünkü Allah Elçisine verdiği görev gereği, O yalnız Allah dan aldığı vahyi tebliğ edecekte ondan. Nisa suresi 80. ayetinde Allah bakın ne diyor. “KİM RESUL’E İTAAT EDERSE, HİÇ ŞÜPHESİZ ALLAH’A İTAAT ETMİŞ OLUR.” Peki, Allah Elçisine nasıl bir emir vermişti şimdide onu hatırlayalım. “BU KURAN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM.” (Enam 19) Demek ki Allah Elçisine, kullarımı Kur’an ile uyar diyor. Yani Elçime uyun derken, onun tebliğ ettiği Kur’an a uyun emrini vermiş oluyor bizlere. Çok ilginçtir Enfal suresi 64. ayetinde Allah, Nebisine hitaben, Ey Nebi Allah sana da, sana uyan müminlere de yeter diyor. Peki, burada neden Nebi diyor da Resul demiyor, hiç düşündünüz mü? ÇÜNKÜ RESULLÜK, AYETLERİ TEBLİĞ ETTİĞİNDE GERÇEKLEŞİR. Nebi bizler gibi bir beşerdir ve oda bizler gibi bir insan olduğu için, onunda bizler gibi yalnız Kur’an a, yani Allah ın vahyine uyması gerektiği ve Allah ın bizlere yettiği gibi, Nebisine de Allah ın yeteceği uyarısını yapıyor. Hatırlayınız Casiye 6. ayetinde nasıl bir uyarı vardı. “ALLAH’TAN VE O’NUN AYETLERİNDEN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR?” Demek ki hüküm yalnız Allah ın dır ayeti gereği, Allah ın hükmünün dışında, iman edenlerin inanacağı hiçbir bilgi, kaynak yoktur. YANİ ALLAH BİZLERİN BEŞERİ SÖZLERE DEĞİL, ALLAH IN VAHYİNE UYMAMIZI EMREDİYOR. İslam dininde itaat, boyun eğmek, sorgusuz kabul etmek, yalnız Allah a karşı yapılır. Eğer din ve iman adına Allah ın yanında itaat edeceğin kişiler varsa, Allah a şirk koşuyorsun demektir. Anne babaya ya da büyüklere itaat din ve iman adına yapılmaz. Bunlar farklı konulardır. İMAN yalnız Allah a karşı yapılır. Onun için Allah a itaat etmek başka, Resule itaat etmek başka diyemeyiz. ALLAH IN RESULÜ, YALNIZ ALLAH A İTAAT ETTİYSE, BİZLERE DE YALNIZ ALLAH A İTAAT ETMEMİZ VE YALNIZ ONDAN YARDIM DİLEMEMİZ GEREKTİĞİNİ AYETLERDE TEBLİĞ ETTİYSE, NASIL OLURDA ALLAH A BAŞKA, RESULÜNE BAŞKA İTAAT DERİZ. Günümüzde Allah ın resulü yaşamıyor, onun adına söylenen sözlerin, onun sözü olup olmadığını nasıl bileceğiz? Bilemiyorsak, Allah ın ve Elçisinin önerdiği yolu izlemeli ve yalnız Kur’an ın ipine sarılmalıyız. ALLAH KULA KULLUKLUK YAPAMAYACAĞIMIZI, YALNIZ ALLAH A KULLUK YAPMAMIZ GEREKTİĞİ UYARISINI YAPAR. Kitap Ehli Allah ın Elçisinden, vahyin dışında da hükümler vermesini istediğinde, Allah nasıl bir ayet indirmişti hatırlayalım. “ONLARA HERHANGİ BİR DELİL GETİRMEDİĞİN ZAMAN, “ONU DA DERLEYİP GETİRSEYDİN YA!” DERLER. DE Kİ: “BEN SADECE RABBİMDEN BANA VAH YEDİLENE UYUYORUM. BU KUR’AN, RABBİNİZDEN GELEN ÖNGÖRÜLERDİR; (AYRICA) İNANAN BİR TOPLUM İÇİN YOL GÖSTERME VE MERHAMETTİR.” (ARAF 203) Demek ki bizler dinimizi ve imanımızı yaşayabilmek adına, Allah ın Resulüne değil, onun bizlere tebliğ ettiği, Allah ın ayetlerine itaat ediyoruz. Onun içindir ki Allah, atalarının batıl inançlarını yaşayabilmek adına beşeri uydurma rivayet, sanı sözleri öne sürerek, Allah ın vahyinin tam tersi sözleri söyleyenlere Rabbimiz, Müminun suresi 34. ayette sesleniyor ve nasıl uyarıyordu hatırlayalım. “KENDİNİZ GİBİ BİR BEŞERE İTAAT EDERSENİZ, MUTLAKA ZİYANA UĞRARSINIZ.” Onun için Allah, güvenilecek veliniz yalnız benim, sakın veliler edinmeyin diye bizleri uyarıyor. Bu ayetin gerçeklerini günümüzde kabul etmek istemeyenler, bu sözler Allah ın sözleri değil, inkârcıların sözleri olduğunu söyleyebilmektedirler. Allah ın sözleri olduğunu kabul ettikleri andan itibaren, inandıkları onca atalarının rivayet ve sanı bilgilerinin/sözlerin doğru olmayabileceği gerçeği çıkıyor ortaya. BU GERÇEK NE YAZIK Kİ, BAZI KİŞİLERDE KORKU VE TELAŞA NEDEN OLUYOR. Bahsettiğimiz ayetin devamına baktığımızda, bakın Allah ayetlerinde ne diyor ve Elçisi ile arasında nasıl bir diyalog geçiyor. Müminun 38: “O, Allah hakkında yalan uyduran bir kişiden başka biri değildir. Biz, ona asla inanmıyoruz.” Müminun 39–40: (Elçi) dedi ki: “Rabbim! ONLARIN BENİ YALANLAMALARINA KARŞI BANA YARDIM ET!” (Allah da) şöyle buyurmuştu: “Pek yakında onlar mutlaka pişman olacaklar!” Bakın bu ayetin devamında Allah ın Elçisi için, inkârcılar ne diyorlar. O Allah hakkında yalan uyduruyor ve ona inanmayacaklarnı söylüyorlar. Peki, inanmamalarının nedenleri neydi? Çünkü onlara öğretilen beşeri bilgi ve inançlarının etkisindelerdi de ondan. Allah da 34. ayetinde sizlere anlatılan beşerin sözlerine, rivayetlerine sanı bilgilerine uyarsanız, ziyana uğrarsınız diye uyarıyordu. 39 ve 40. ayetinde de Allah ın Elçisi Allah a, Rabbim onların beni yalanlamalarına karşı bana yardım et diyor. Yani bu anlattıklarım benim sözlerim olmadığını, Allah ın vahyi olduğunu onlara göster demek istiyor. Allah da Elçisini yatıştırıyor ve yakında gerçekleri görecekler diyor. DEMEK Kİ MÜMİNUN 34. AYETTE ALLAH, İNKÂRCILARI UYARIYOR VE ATALARINIZIN BEŞERİ YALANLARINA UYARSANIZ, ZİYANA UĞRARSINIZ DİYOR. Bu ayeti daha iyi anlayabilmemiz için öncesindeki ayetlerle birlikte anlamaya çalışalım. Müminun suresi 32. ayetinde Allah şöyle bir ayet gönderiyor. “ONLARA İÇLERİNDEN, “ALLAH’A KULLUK EDİNİZ, SİZİN O’NDAN BAŞKA HİÇBİR İLAHINIZ YOKTUR, SAYGI DUYMUYOR MUSUNUZ?” DİYEN BİR RESUL GÖNDERDİK.” Bu ayetin bu uyarının sonunda, inkârda ısrar edenler ne demişti 33. Ayetinde hatırlayalım. “BU DA SİZİN GİBİ, İNSANDAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. YEDİĞİNİZDEN YİYOR, İÇTİĞİNİZDEN İÇİYOR.” Şimdide 34. ayete bakalım, acaba bu ayette söylenen sözleri Allah mı söylüyor, yoksa inkârda ısrar edenler mi? Bunları söyleyenler inkârda ısrar edenler. Hemen devamında ise Allah bu sözleri söyleyenlere cevap veriyor ve “KENDİNİZ GİBİ BİR BEŞERE İTAAT EDERSENİZ, MUTLAKA ZİYANA UĞRARSINIZ.” Diyerek atalarının bunca yalan ve iftiralarına inanan bu insanlara Allah, sizin söyledikleriniz sizin gibi bir beşerin sözleridir diyor. Eğer bir beşerin sözlerine inanırsanız, mutlaka kaybeder ve ziyana uğrarsınız diye de açıklama yapıyor. ÇÜNKÜ ALLAH IN RESULÜNÜN TEBLİĞ ETTİĞİ SÖZLER/AYETLER ONUN KENDİ SÖZLERİ DEĞİL, ALLAH IN SÖZLERİ/AYETLERİDİR. Onun için Allah güvenilecek Veliniz yalnız benim, sakın veliler edinip ardı sıra gitmeyin, Kur’an ın ipine sarılım, sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim uyarısını yapıyor. Ne yazık ki bizler, inançlarımıza uygun düşmeyen ayetlerin anlamlarını bile değiştirmeye, başka anlamlar vermeye çalışıyoruz. Tabi kaybedenlerden olduğumuzun farkında bile olamıyoruz. Allah Enbiya suresi 10. ayetinde, “Andolsun, SİZE ÖYLE BİR KİTAP İNDİRDİK Kİ, SİZİN BÜTÜN ŞEREF VE ŞANINIZ ONDADIR.” Dediği halde, hala güveneceğimiz itaat edeceğimiz rehberler, veli kişiler aramaktan çekinmiyor, hatta Allah ın Resulünün adını kullanarak, Kur’an ın hiç bahsetmediği, onaylamadığı sözleri ona isnat ederek, atalarımızın rivayet-sanı inançlarını yaşamak adına, ayetlere yanlış anlamlar bile vermekten korkmuyoruz. Müminun suresi 34. ayetinde geçen, KENDİNİZ GİBİ BİR BEŞERE İTAAT EDERSENİZ KAYBEDENLERDEN OLURSUNUZ sözünün Allah a ayet olduğunun, bir başka ayet ile de kanıtlamak istiyorum. Çünkü Kur’an, kendisini anlatan ve açıklayan eşsiz bir nurdur. “BİZ, SENDEN ÖNCE HİÇBİR RASÛL VE NEBİ GÖNDERMEDİK Kİ O, BİR TEMENNİDE BULUNDUĞUNDA, ŞEYTAN ONUN DİLEĞİNE İLLE DE BEŞERİ ARZULAR KATMAYA KALKIŞMASIN. NE VAR Kİ ALLAH, ŞEYTANIN KATACAĞI ŞEYİ İPTAL EDER. SONRA ALLAH, KENDİ AYETLERİNİ SAĞLAM OLARAK YERLEŞTİRİR. Allah, bilendir; hikmet sahibidir.” (Hac 52) Bakın Allah ın vahyinin dışında, beşeri kişilere ve onların sözlerine Kur’an dan delilsiz ve kanıtsız uymanın ne kadar yanlış olduğunu söylüyor. ALLAH GÖNDERDİĞİM RESULLERİME BİLE, ŞEYTAN MÜDAHALE EDEREK, DÜŞÜNCELERİNE BEŞERİ ARZULAR KATTIĞINI BİLDİRİYOR. Ama Allah görev verdiği Elçisini sürekli izleyip, ikaz edip, vahyin asla değişmeden tebliğini bizzat sağladığını ve şeytanın görev verdiği Resulünün düşüncelerine müdahale etmesine izin vermediğini bildiriyor. ONUN İÇİN ALLAH, DÜŞÜNMEDEN KESİN KANIT OLMADAN, ATALARINIZIN İNANCINIZI YAŞAYABİLMEK İÇİN, KENDİNİZ GİBİ BİR BEŞERE UYARSANIZ, ZİYANA UĞRARSINIZ DİYOR. Bu konuyu daha iyi anlayabilmemiz için, Mümin suresi 83. ayette bakalım şimdide. “RESUL ONLARA APAÇIK BİLGİLER GETİRİNCE, ONLAR KENDİLERİNDE BULUNAN BEŞERİ BİLGİYE GÜVENDİLER (onu alaya aldılar). Alaya aldıkları şey kendilerini boğuverdi.” (Mümin 83) Bakın Resul, nereden apaçık bilgileri getiriyormuş? Elbette Allah dan. DEMEK Kİ BİZLER RESULE DEĞİL, ONUN GETİRDİĞİ VAHYE UYUYORUZ. Resul apaçık bilgiler/ayetler getirdiğinde, inkarcılar kendilerinde bulunan beşeri rivayet batıl bilgilere güvenip inandıkları için, Resulün Allah dan getirdiği vahyi alaya aldılar diyor. Demek ki Müminun suresi 34. ayetinde Allah, inkârda ısrar edenlere karşı, sizin beşeri sözleriniz birer iftiradır. Kendiniz gibi bir beşere uyarsanız, ziyana uğrarsınız diye bizzat Allah uyarıyor. BU GERÇEĞİ KABULLENMEKTE ZORLANANLAR, BU SÖZLERİ İNKÂRCILAR ALLAH IN ELÇİSİNE SÖYLÜYOR DİYEREK, BÜYÜK BİR GERÇEĞİN ÜSTÜNÜ ÖRTÜYORLAR. Bu konuda bir ayet daha hatırlatmak istiyorum. Çünkü Allah Elçime uymak bana uymak gibidir dedikten sonra, birçok ayetinde Resulüm sizleri benim vahyimle uyaracak, asla kendisinden hiçbir şey ilave etmeyecek, hatta kendince şunlarda Allah ın emri demiş olsaydı, onun şah damarını keserdik diye uyardığını, lütfen unutmadan konuyu anlamaya çalışalım. KUR’AN A UYAN, RESULÜNE UYMUŞ, ONUN YOLUNDAN GİDİYOR DEMEKTİR. Kehf 110: DE Kİ: BEN, YALNIZCA SİZİN GİBİ BİR BEŞERİM. (Şu var ki) bana, İlâh’ınızın, sadece bir İlâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın. Bakın Allah, Elçisinin ne söylemesini istiyor. Bende sizin gibi bir beşerim. Çünkü benim söylediklerim, sizlerin yaşadığınız gibi atalarının beşeri sözleri değil, Allah ın sözleri/ayetleridir. Ben sizleri bana değil, Allah a uymaya, ona itaat etmeye davet ediyorum. Yani hepimizin ilahı tektir ve yalnız Allah a ibadet eder, yalnız ondan yardım dileriz, diye de açıklama getiriyor. TÜM BU BİLGİLERDEN SONRA, ÇOK AÇIK ŞUNU ANLIYORUZ. ALLAH MÜMİNUN SURESİ 34. AYETİNDE YAPTIĞI UYARIYI BİZLERE AÇIKLIYOR VE ALLAH DAN BAŞKA HİÇ KİMSE DİNDE HÜKÜM KOYAMAZ, YANİ HÜKÜM KOYMAK ALLAH A MAHSUSTUR VE UYACAĞIMIZ, İTAAT EDECEĞİMİZ YALNIZ ALLAH TIR, ONUN VAHYİ KUR’AN DIR. SAKIN ATALARINIZIN UYDURMA RİVAYET BEŞERİ SÖZLERİNE İNANARAK, KAYBEDENLERDEN OLMAYIN DİYOR. Dilerim batıl ve rivayetlerin etkisinde kalmadan, Allah ın ipine sarılan, Allah ın azınlık halis kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
MÜMİNUN SURESİ 34. AYETİ, NASIL ANLAMALIYIZ?
Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, Müminun suresi 34. ayet olacaktır. Bu ayetin bizlere neler anlattığını, eğer doğru anlayabilirsek, günümüzde izlenen yanlış yol ve yönteminde farkında olabiliriz. Önce ayeti yazalım, daha sonrada birlikte ayet üzerinde düşünelim Müminun 34: ANDOLSUN, KENDİNİZ GİBİ BİR BEŞERE İTAAT EDERSENİZ, MUTLAKA ZİYANA UĞRARSINIZ.” (Diyanet meali) Ayeti okuduğunuzda, hemen aklınıza şöyle bir soru geldiğine eminim. İyide bizlerde bizim gibi beşer olan, Allah ın Resulüne uyuyor ona itaat etmiyor muyuz? Gerçektende ilk okuduğumda benimde aklıma bunlar geldi. Bu ayette Allah neyi kast ediyor ve hangi konuda bizlerin dikkatini çekerek uyarıyor ve itaat konusunda nasıl bir ikazda bulunuyor şimdide onu anlayabilmemiz için, bu ayetin bir öncesindeki ayete bakalım. Müminun 33: İnkâr eden ve âhiret buluşmasını yalanlayan kavminin ileri gelenleri ve kendilerine dünya hayatında nimet verdiklerimiz, şöyle dediler: “BU DA SİZİN GİBİ, İNSANDAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. YEDİĞİNİZDEN YİYOR, İÇTİĞİNİZDEN İÇİYOR.” (Bayraktar Bayraklı) Ayete dikkat ettiyseniz, bazı kişiler daha öncede Allah ın gönderdiği dinin emirlerine uymayan, tam tersi düşünceleri topluma anlatan, hatta tekrar dirilmeye ahiret gününe inanmayan kişiler, buda sizin gibi insandan başka bir şey değil. Yediğinizden yiyor, içtiğinizden içiyor diye, Allah ın Elçisinin tebliğ ettiği vahyi küçümseyerek, inanılmamasını istiyorlar. Hatta bu ayetin devamında yani 35. ayetinde de bakın ne diyor. “O SİZE, ÖLÜP DE TOPRAK VE KEMİK YIĞINI HALİNE GELMİŞKEN, TEKRAR DİRİLECEĞİNİZİ Mİ SÖYLÜYOR?” Dikkat ettiyseniz tebliğ edilen konu, aslında bir beşerin sözleri değil, Allah ın sözleri. YANİ İTAAT EDİLECEK SÖZLER, ALLAH IN VAHYİ. Önce bu gerçeğin altını çizelim ki 34. ayeti doğru anlayalım. ALLAH İNKARDA ISRAR EDENLERİ UYARIYOR VE BU SÖYLEDİKLERİNİZ EDİNDİĞİNİZ VELİLERİN SİZE ANLATTIKLARI, BİR BEŞERİN YALANLARIDIR. EĞER BU YANLIŞLARA UYARSANIZ ZİYANA UĞRARSINIZ DİYOR. YANİ TEKRAR ETMEK İSTİYORUM, ALLAH İNKÂRCILARI UYARIYOR, VAHYİME UYUN, BİR BEŞERE UYMAYIN DİYOR. ÇÜNKÜ RESLÜMÜN SİZLERE ANLATTIKLARI, TEBLİĞ ETTİKLERİ KENDİSİNİN SÖZLERİ DEĞİL, BENİM VAHYETTİĞİM AYETLER/SÖZLERDİR DİYOR. Bahse konu ayetin öncesindeki ayetleri okuduğumuzda, onlara Allah kendi aralarından elçi gönderip, YALNIZ ALLAH A KULLUK EDİN, Allah a itaat edin diye ikaz etmiştik diye uyarıldıklarından bahsediyor. Atalarının inancını takip edip, Allah ın elçisinin tebliğini görmezden gelenler, Elçinin tebliğini yalanlamaya çalışanlara Allah ikazda bulunuyor ve 34. ayette bu toplumu uyarıyor ve sizlerin uydurduklarınız, atalarınızın beşeri yalanlarıdır diyor. Çünkü onlar Elçinin tebliğine karşı, bu sözleri söyleyen, sizin gibi bir insandır diyor ve onun sözlerine inanılmaması gerektiğini bildiriyor. ALLAH DA BU SÖYLEDİKLERİNİZ EDİNDİĞİNİZ VELİLERİN SİZE ANLATTIKLARI, BİR BEŞERİN YALANLARIDIR. EĞER BU YANLIŞLARA UYARSANIZ ZİYANA UĞRARSINIZ DİYOR. YANİ ALLAH İNKÂRCILARI UYARIYOR, VAHYİME UYUN, BİR BEŞERE UYMAYIN DİYOR. ÇÜNKÜ RESLÜMÜN SİZLERE ANLATTIKLARI, TEBLİĞ ETTİKLERİ KENDİSİNİN SÖZLERİ DEĞİL, BENİM VAHYETTİĞİM AYETLER/SÖZLERDİR DİYOR. Kur’an da İsra suresi 91–92–93. ayetleri hatırlayınız lütfen. Bu ayetlerde iman etmekte zorlananlar ne diyorlardı. “SENİN BİR HURMA BAHÇEN VE ÜZÜM BAĞIN OLMALI; ÖYLE Kİ İÇLERİNDEN GÜRÜL GÜRÜL IRMAKLAR AKITMALISIN. YAHUT İDDİA ETTİĞİN GİBİ, ÜZERİMİZE GÖKTEN PARÇALAR YAĞDIRMALISIN VEYA ALLAH’I VE MELEKLERİ GÖZÜMÜZÜN ÖNÜNE GETİRMELİSİN. YA DA ALTINDAN BİR EVİN OLMALI VEYA GÖĞE ÇIKMALISIN. BİZE, OKUYACAĞIMIZ BİR KİTAP İNDİRMEDİĞİN SÜRECE, GÖĞE ÇIKTIĞINA DA ASLA İNANMAYIZ.” Demek ki inkârcılar Allah ın Elçisini, kendileri gibi bir beşer olduğu için kabul etmek istemiyorlar, ondan olağan üstü şeyler bekliyorlar. 93. ayetin sonunda ise Allah, Elçisine bakın ne söylemesini istiyor bunları söyleyenlere. “DE Kİ: “RABBİMİ TENZİH EDERİM. BEN, SADECE BEŞER BİR RESULÜM.” Hatırlatırım, Resul Elçi demektir. Elçide aldığı bilgileri, asla değiştirmeden olduğu gibi ileten anlamındadır. Verdiğim bu örnek ayetlerden sonra, şimdi gelelim Müminun suresi 34. ayete. Çünkü bu ayeti okuduğumuzda Allah, kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz, onun sözlerine uyarsanız mutlaka ziyana uğrarsınız, yanlış yola saparsınız diyordu. İlk okuduğumuzda bizde, bizim Resulümüzde beşer ama bizler ona itaat ediyoruz diye düşünmüştük. Sizce bu açıklamalardan ve örneklerden sonra bizler, RESULE Mİ İTAAT EDİYORUZ, YOKSA ONUN TEBLİĞ ETTİĞİ ALLAH IN VAHYİNE Mİ İTAAT EDİYORUZ, NE DERSİNİZ? İşte bu sorunun cevabını doğru veren, Allah ın yolunu en doğru izliyor ve Allah ın Resulünün tebliğ ettiğine itaat ediyor demektir. Resulümde sizler için güzel örnekler vardır der Allah, peki neden? Çünkü Resul hurafe ve batıldan uzak, yalnız Allah ın vahyine itaat ediyor da ondan. Bazı arkadaşlarımız bu yazdıklarımı okuyunca, sen sünnet inkârcısısın, Allah ın Resulüne de Allah itaati emrediyor, Resule itaat Allah a itaat etmektir diye Kur’an da geçiyor diyenler olacaktır. Bunları söyleyenleri ben çok iyi biliyorum. Bu makalemin aslında konusu, bu yanlış düşüncelerin, ne denli bizleri hataya götüreceğinin anlaşılması adınadır. Önce Allah, kendiniz gibi bir beşere itaat etmeyin sözünde geçen, İTAAT kelimesi ne anlama geliyor onu doğru anlayalım. İTAAT BOYUN EĞME, BUYRUĞA UYMA ANLAMINDADIR. ALLAH IN ELÇİSİ YALNIZ ALLAH IN VAHYİ KUR’AN A İTAAT ETMİŞ, YANİ BOYUN EĞİP ALLAH IN BUYRUĞUNA UYMUŞSA, BİZLER HALA NASIL OLURDA ALLAH IN BUYRUĞUNU, VAHYİNİ TEBLİĞ EDEN ALLAH IN RESULÜNÜN DE UYMAMIZ GEREKEN BUYRUKLARI VARDIR, ONUN HADİSLERİNE DE BİZLER BOYUN EĞMELİYİZ DERİZ. Allah ne diyordu Müminun 34. ayetinde hatırlayalım. “ANDOLSUN, KENDİNİZ GİBİ BİR BEŞERE İTAAT EDERSENİZ, MUTLAKA ZİYANA UĞRARSINIZ” Demek ki bizler Resulünün özel, kendi şahsi sözlerine itaat etmiyoruz. Allah ın görevlendirdiği ve kullarıma tebliğ et dediği, vahyine/ayetlerine itaat ediyoruz. Çünkü Allah ın Resulü Kur’an da ne diyordu, kendi görev ve sorumluluğu ile ilgili, onları da hatırlayalım. “RESULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.” (Ankebut 18) “BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ.” (Kehf 56) Bu ayetlerden de anlıyoruz ki, Allah Elçisine verdiği görev, kendisinden asla hiçbir sözü ilave etmeden, Allah ın vahyi Kur’an ı tebliğ etmek. ONUN İÇİN ALLAH, ELÇİME UYAN BANA UYMUŞ GİBİDİR DİYOR. Çünkü Allah Elçisinin her anını kontrol ediyor, hatta yanlışında gerekirse ikaz ediyor ve bunları Kur’an a bile geçiriyor. DEMEK Kİ BİZLER ALLAH IN ELÇİSİNİN ŞAHSINA DEĞİL, ALLAH IN TEBLİĞ ETMESİNİ EMRETTİĞİ KUR’AN A, YANİ AYETLERİNE İTAAT EDİYORUZ. Bu gerçekleri görmek istemeyen, üstünü örterek atalarının rivayet inançlarını din diye yaşamaya devam edenlere, elbette sözüm yok. Çünkü herkes kendi imtihanını kendisi yaşar. Ama hatırlatmak isterim, imtihan olduğumuz ve kulpuna sarılacağımız tek kitap, Kur’an olduğunu Allah açıkça bildiriyor ve sakın emin olmadığın bilgilerin, rivayet ve sanı sözlerin ardına düşmeyin, hesabını sorarım diye de uyarıyor. Dilerim Kur’an gerçeklerinin farkında olan, Allah ın azınlık, halis sevgili kullar arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
BİZLER SANIRIM, İSLAM VE İMAN ARASINDAKİ BAĞLANTIYI, DOĞRU KURAMIYORUZ.
Bizler İslam ve İman dendiğinde ne anlıyoruz? Bu iki kelime birbirinden ayrılabilir mi, yoksa birbiriyle bütünleşmesi gereken bir anlamı mı var. Gelin bu konuyu birlikte, anlamaya çalışalım. Bir arkadaşımız, Ankebut 51. ayetinde Allah ın, “KENDİLERİNE OKUNAN KİTABI, SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMEDİ Mİ?” Ayetini kast ederek, bakın bana nasıl bir cevap vermiş. “AYETTE İSLAM I YAŞAYABİLMEK ADINA DEĞİL, İMAN ETMEK İÇİN KURANIN YETECEĞİNİ SÖYLER.” Bu sözlerden anlaşılıyor ki, bizler İslam ı ve onu yaşayabilmemiz yani İman edebilmemizin yol ve yöntemini, sanırım doğru anlayamadık, ya da anlamak işimize gelmiyor gibi görünüyor. İMANIMIZI KALBİMİZE İNDİRMEK, ONU YAŞAMAKLA OLUR. YAŞAMADIĞIMIZ HAYATA GEÇİREMEDİĞİMİZ İMAN, SÖZDE KALMIŞ BİR İMANDIR. Siz yazdığım ayetten, Kur’an ın İslam ı yaşayabilmek adına değil de, yalnız sözde iman etmek için mi Kur’an ın yeteceğini, Allah ın söylediğini anladınız? GERÇEK İMAN EDENLERDEN OLMAMIZ İÇİN, İSLAM I HAYATIMIZA GEÇİRECEĞİMİZ TÜM BİLGİLERE DE KUR’AN DA SAHİP OLMALIYIZ Kİ, GERÇEK İMAN EDENLERDEN OLABİLELİM. ÇÜNKÜ KUR’AN ALLAH IN KORUMASINDA. Allah ın korumasında olmayan rivayetlerden, İslam ı yaşayabilmemiz için detaylı bilgileri öğreneceğimize nasıl inanırız. ALLAH IN RESULÜ, BEN YALNIZ KUR’ANA İMAN EDERİM DİYORSA, BİZLERİDE KUR’AN A DAVET EDİYORSA, NASIL OLURDA KUR’AN IN DETAYSIZ, AÇIKLANMAMIŞ OLDUĞUNA İNANIRIZ. İsterseniz önce İslam ve iman kelimelerinden ne anlamalıyız, onu anlamaya çalışalım, çünkü birbirine bağlantılı bir kelime. Eğer birisini eksik yaparsak, diğerini etkiler. İSLAM TESLİMİYET, YANİ YALNIZ ALLAH A TESLİM OLAN ANLAMINDADIR. Tabi Allah ın dininin ismi de İslam dır. Yalnız Allah a teslim olanlara da Müslüman denir. Din adına Allah dan başkasına da muhtaç oluyorsak, onun sözlerine de teslim oluyorsak, bu durumda yalnız Allah a teslim olmuyoruz demektir. Peki iman etmek dediğimizde, ne anlamalıyız. “İMAN DİNİN ORTAYA KOYDUĞU DOGMALARA İNANMA, DİNSEL İNANIŞ ANLAMINDADIR,” Dogma kelimesi ise, “DOĞRULUĞU DENEYDEN GEÇİRİLMEDEN, SINANMADAN KABUL EDİLEN, OLDUĞU GİBİ BENİMSENEN VE BİR ÖĞRETİNİN YA DA ÜLKÜNÜN DAYANAĞI YAPILAN SAV.” Anlamına gelir. Sizce Allah ın koyduğu dogmaların, hükümlerin dışında, İslam dininde hiç tartışmadan, itiraz etmeden, Allah ın koymadığı beşerin koyduğu dogmalarında dinin emri ya da ayetlerin detayı, açıklanmış hali olabileceğine, nasıl inanırız? EĞER İNANIRSAK, ALLAH IN YANINDA DİNE DOĞMALAR/KANUNLAR KOYABİLECEK, BEŞERİ İLAHLAR EDİNMİŞ, ONLARADA İMAN ETMİŞ OLURUZ. Gerçek İman yalnız, Allah a ve onun kanunlarına uymakla yaşanır. Gelin şimdi, bu bilgiler ışığında düşünelim arkadaşımızın sözlerini. Allah İslam adı altında bir din gönderiyor ama bu dini yaşayabilmemiz adına gerekli detaylarını göndermiyor, ama gönderdiği Kur’an ın iman için yeteceğini bildiriyor. Bu düşünce, ne akla nede Kur’an a asla uymaz. Allah yalnız kendisine boyun eğmemizi istiyorsa, nasıl olurda gönderdiği İslam ın, dinin yaşanması adına gerekli detaylarını da göndermez. Gerçek iman edebilmemiz için, İslam ı nasıl ve ne şekilde yaşamamız gerektiğinin detaylarını da Allah göndermiş olmalı ki kitabında, O imanı kulları yaşayabilsin. ELBETTE TÜM DETAYLARI, KOLAYLAŞTIRMIŞ BİR ŞEKİLDE GÖNDERDİĞİNİ, BİZLERE KUR AN DA BİLDİRİYOR. Öyle yanlış bir inancımız var ki, Allah Elçisine Kur’an ı vahyetmiş, detaylarını ve İslam ı nasıl yaşayacağımızı Kur’an da detaylı açıklamamış, bunu Elçisinin açıklamasına bırakmış, ümmetine O öğretmiştir deniyor. Bizlerde yüzlerce yıldır Müslümanlar, birbirinden bu detayı öğreniyor ve yaşıyoruz diye inanılmaktadır. Bu düşünce akla ve mantığa aykırı olduğu gibi, Kur’an ın tamamına da aykırı olduğunu, ancak dikkatle ve anlayarak düşünerek Kur’an ı okuyan anlayabilir. BİR BİLGİNİN HATASIZ, YANLIŞ BİLGİLER KARIŞMADAN, BU YOLLA BİZLERE ULAŞACAĞINA NASIL İNANIRIZ? Bunu yapamıyorsa, batılın ve hurafenin yarattığı bir inancı yaşayarak, Allah ın huzuruna gider. ALLAH SİZLERİ KUR’AN DAN HESABA ÇEKECEĞİM, SAKIN EMİN OLMADIĞIN BİLGİNİN ARDINA DÜŞMEYİN HESABINI SORARIM DİYECEK, DAHA SONRADA İSLAMIN HAYATA GEÇİRLİP, GERÇEK İMAN EDENLER OLMAMIZ İÇİN, BİZLER BU BİLGİLERİ HESABA ÇEKİLECEĞİMİZ KUR’AN DAN DEĞİLDE, DİLDEN DİLE DOLAŞAN RİVAYETLERDEN Mİ ÖĞRENECEĞİZ. ALLAH, AKIL FİKİR VERSİN DEMEKTEN BAŞKA SÖZÜM YOK. Kur’an ı dikkatle ve anladığı dilden düşünerek okuyan bir Müslüman şunu çok iyi bilir. ALLAH KENDİ KOYDUĞU DOGMALARIN/KANUN VE HÜKÜMLERİN DIŞINA ÇIKMAMIZA İZİN VERMEZ. ÇÜNKÜ YALNIZ ALLAH KENDİ KOYDUĞU KURALLARIN HAYATA GEÇİRİLMESİNİ EMREDER. BAŞKA DOĞMALARA, KURALLARA UYMAMIZI YASAKLAR. ÇÜNKÜ DİNİN SAHİBİ ALLAH TIR. ALLLAH BEN HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM DİYE BİZLERİ UYARMIŞTIR. KUR’AN IN SINIRLARINI AŞMAYIN DİYE İKAZ EDEN ALLAH, AÇIKLAMADIĞI, DETAY VERMEDİĞİ HÜKÜMLERDEN, NASIL OLURDA HESAP SORAR. Allah her şeyden nice örnekleri, değişik ifadelerle açıkladık, Kur’an ı açıklamak bizim görevimizdir diyecek, ama hükümlerini detaylı açıklamayacak öylemi? Bu uyarıları alan bir Müslüman, nasıl olurda Kur’an da her bilgi detaylı yoktur der. ALLAH BEDEVİ ARAPLARA KUR’AN DA, İMAN ETTİK DEDİLER AMA İMAN KALPLERİNE YERLEŞMEMİŞ DİYE UYARIR. Bunun nedeni batıl ve hurafeler ile inançlarını yaşamaya devam ettikleri, Allah ın indirdiği vahyi gereği gibi yaşamadıkları için olduğu anlatılır. Çünkü iman Allah ın koyduğu kural ve kanunlarının dışına çıkmamak, yalnız onun vahyine sarılmakla yaşanır. Eğer Kur’an ın sınırlarını aşıyorsanız, O iman kalplerimize yerleşmemiş demektir. Kur’an ın hiç bir yerinde Allah, Kuran dışı kaynaklara yönlendirmez bizleri. Tam tersine, YALNIZ KURAN IN İPİNE SARILMAMIZI EMREDER. Allah bizlerin Kur’an a sarılmamızı emredip, Kur’an ı açıklamak bizim görevimiz diyorsa, mezheplerin, rivayetlerin ve batıl inançların dine yaptığı ilaveleri Kur’an da göremediğimizde, lütfen Kur’an dinimizi yaşayabilmemiz için yeterli değildir demeyelim. Allah ın huzurunda hesap veremeyiz. Lütfen şunu asla unutmayalım, GERÇEK İMAN EDENLERDEN OLMAK İSTİYORSAK, ALLAH IN ÖNERDİĞİ GİBİ, YALNIZ KUR’AN A SARILMALIYIZ. İSLAM I ALLAH IN EMRETTİĞİ GİBİ HAYATIMIZA GEÇİRMEK İSTİYORSAK, YİNE ALLAH IN DOGMALARININ/HÜKÜMLERİNİN DIŞINA ÇIKMADAN, ONUN AÇIKLADIĞI VE DETAYLANDIRDIĞI KANUN VE KURALLARI DİN DİYE YAŞAMALIYIZ. KUR’AN IN DIŞINDA DİNE YAPILAN HER İLAVE, DİNİ ZORLAŞTIRIR VE BİZLERİN İSLAM DİNİNDEN YAVAŞ YAVAŞ UZAKLAŞMAMIZA NEDEN OLUR. BUNU LÜTFEN UNUTMAYALIM. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
BAKARA SURESİ 183 VE 187. AYETLERİ NASIL ANLAMALIYIZ?
Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, Bakara suresi 183 ile 187. ayetler arasında geçen, ORUÇ konusu ile ilgili ayetler olacak. Önce Bakara suresi 183. ayeti hatırlayalım. “EY İMAN EDENLER! ALLAH’A KARŞI GELMEKTEN SAKINMANIZ İÇİN ORUÇ, SİZDEN ÖNCEKİLERE FARZ KILINDIĞI GİBİ, SİZE DE FARZ KILINDI.” (Bakara 183) Ayette çok açık bir bilgi veriyor Allah bizlere ve diyor ki, Allah a karşı gelmekten sakınmanız için, ORUÇ SİZDEN ÖNCEKİ TOPLUMLARA FARZ KILINDIĞI GİBİ, SİZLEREDE FARZ KILINDI. Siz bu ayetten ne anladınız? Sizden önceki toplumlara da Orucu emretmiştim, Orucun nasıl tutulduğunu, şartlarını onlardan öğrenin ve orucu tutmaya başlayın diye emretmiştir diye mi anladınız, yoksa Allah bu ayette, geçmiş Kitap ehline de Orucu emretmiştim, size de emrediyorum diyerek, daha sonraki ayetlerde Oruç hakkında detaylı bilgileri mi veriyor, ne dersiz? Allah sizce açıklamayıp, detay vermediği bir emri verip, detayını geçmiş toplumlardan öğrenin der mi? Allah yoldan sapmış Allah ın emrettiği gibi oruç tutmayan, namaz kılmayan yada Haccı atalarının kendi batıl kurallları ile yapan bir toplumu örnek gösterir, onlar gibi oruç tutmaya başlayın diyeceğine nasıl inanırız. Allah daha önce gönderdiği vahiy bozulduğu için, yeni Resul ve yeni bir kitap gönderiyor. BU DURUMDA ALLAH ÖNCE KİTAP EHLİNE BAKIN, ONLAR NASIL ORUÇ TUTUYORSA SİZDE TUTUN DEMESİ MÜMKÜN DEĞİL. ÇÜNKÜ ORTADA NEREDEYSE ALLAH IN İNDİRDİĞİ DİN KALMAMIŞ, YAŞANMIYOR Kİ ONLARA SORUP, ORUÇ NASIL TUTULUR ÖĞRENSİNLER. Konuyu detaylandırmaya devam edelim ki, sorumuza doğru cevap bulalım. Devamındaki 184. ayetinde de, farz kılınan orucun detaylarından bahsediyor ve oruç sayılı günlerdir, hasta ya da yolculuk halinde tutamadığı günler kadar başka günlerde tutsun. Oruca gücü yetmeyenler, yani sürekli rahatsız tutamayacak durumda olanlar, yoksulu doyuracak Fidye versin bilgisini de veriyor. Ayetin sonunda da, orucun bizler için çok hayırlı, faydalı olacağı bildiriliyor. Bakara 185. ayetinde de, Allah Oruç konusunda detay vermeye devam ederek, Kur’an ın Ramazan ayında indirildiğini, bu aya ulaşanların bu ayı oruçlu geçirmesi gerektiği açıklaması yapılıyor. Yine hasta ve yolcu olanların bu ay bitiminde tutamadığı günler kadar tutması gerektiği bilgileri veriliyor. Allah zorluk değil kolaylık sağlar diye de açıklama yapıyor. Bakara 186. ayetinde de tüm bu açıklamalardan sonra, Kullarım benim davetime uysunlar, bana güvensizler ki doğru yolu bulabilsinler diyor. Buraya kadar her şey çok normal. Gördüğünüz gibi Allah ORUÇ emrini veriyor ve gereken açıklamaları, detaylı bir şekilde yapıyor. ELBETTE YERİNE GETİRMEMİZ GEREKEN BİR EMİR VERDİYSE ALLAH, HAYATA GEÇİREBİLMEMİZ İÇİNDE, DETAYLI BİLGİ VERMESİ GEREKİR. Nasıl salât edin, zekât verin, Hacca gidin emrini verdikten sonra, geçmiş toplumlara da bunlar farzdı, onlar nasıl uyguladıysalar öyle yapın demeden, bizzat sorumlu tutacağına hükmettiği Kur’an da bu konular da yeterli detayı verdiği gibi, Oruç konusunda da gereken bilgileri bizzat veriyor. Şimdide gelelim Bakara suresi 187. ayete. Çünkü makalemin asıl konusu, bu ayette geçen bir konuyla ilgili. Önce ayeti yazalım. “ORUÇ GECESİNDE KADINLARINIZA YAKLAŞMAK SİZE HELÂL KILINDI. Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz. ALLAH SİZİN KENDİNİZE KÖTÜLÜK ETTİĞİNİZİ BİLDİ VE TÖVBENİZİ KABUL EDİP BAĞIŞLADI. ARTIK RAMAZAN GECELERİNDE HANIMLARINIZA YAKLAŞIN VE ALLAH’IN SİZİN İÇİN TAKDİR ETTİKLERİNİ İSTEYİNİZ. Sabahın beyaz ipliği siyah ipliğinden ayırt edilinceye kadar yiyiniz, içiniz, sonra akşama kadar orucu tamamlayınız. Mescitlerde itikâfa çekilmiş olduğunuz zamanlarda kadınlarla birleşmeyiniz. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Sakın bu sınırlara yaklaşmayınız. İşte böylece Allah, ayetlerini insanlara açıklar. Umulur ki korunurlar.” Bakara 187 Ayeti, diğer ayetlerin devamında okuduğunuzda, bu ayetten de çok açık şunu anlıyoruz. Geçmiş toplumlara yani diğer Kitap Ehline Oruç emredilirken, orucun tutulacağı koşullar arasında, demek ki eskiden oruç gecelerinde eşlerin cinsel ilişkileri de yasakmış. Ama Allah Kur’an indirilirken, ORUÇ emrinin detaylarını bizlere anlatırken, bu hükmü değiştiriyor ve bundan böyle sizler oruç tutarken, artık Oruç gecelerinde bu yasağı kaldırıyorum, nesih ediyorum ve eşlerinizle birlikte olabilirsiniz diyor. AYETİN DEVAMINDA DA YİNE, ORUCUN BAŞLADIĞI VE BİTTİĞİ NOKTALARIN DETAYINI BİLDİRİYOR BİZLERE. İyide bunu anlamayacak ne var, neden bu ayetleri makalenizin konusu yaptınız diyebilirsiniz. Bazı kişiler bu ayetleri topluma anlatırken, şöyle açıklama yapıyorlar. Oruç emri Müslümanlara Bakara suresi 183. ayetle emredilmiş ve bu ayette, SİZDEN ÖNCEKİLERE FARZ KILINDIĞI GİBİ SİZE FARZ KILNDI DENİYOR, BU DURUMDA MÜSLÜMANLAR BAKARA SURESİ 187. AYET GELENE KADAR, ORUÇ GECELERİNDE EŞLERİYLE CİNSEL İLİŞKİYE GİREMİYORLARDI, ORUCU BU ŞEKİLDE TUTUYORLARDI. Allah Bakara suresi 187. ayeti indirdikten sonra, oruç geceleri eşleriyle birlikte olması serbest oldu diyenler var. Peki, bu bilgiyi nereden alıyorlar? Allah ın böyle bir açıklaması Kur’an da yok. Daha da ilginci ve tehlikelisi, Allah çok yakın bir zaman bile geçmiş olsa, ORUÇ ayetinin bu hükmünü NESH etmiştir, hükmünü kaldırmıştır diye topluma anlatanları görüyoruz. Allah değiştireceği bir hükmü, kısa bir zaman için neden emretsin? BU YANLIŞ ÖRNEK DEN YOLA ÇIKARAK, MEZHEPLERİN ÖĞRETİSİ BATIL İNANÇLARINI AKLAYABİLMEK İÇİN, BİRÇOK AYETİN HÜKMÜNÜN KUR’AN DA KALKTIĞINA, NESİH EDİLDİĞİNE İNANILMAKTADIR. AYRICA MEZHEPLERİN, DİNE YAPTIKLARI İLAVELERİ HAKLI GÖSTEREBİLMEK İÇİN, ALLAH GEÇMİŞ TOPLUMLAR NASIL UYGULADIYSALAR ÖYLE YAPIN, EMRİNİ VERMİŞ İZLENİMİ VERİLEREK, KUR’AN IN BAHSETMEDİĞİ ONCA İTİKAT, DİNİN EMRİ GİBİ GÖSTERİLMİŞTİR. Buna inandığımız andan itibaren, Kur’an ın özüne aykırı bir düşünceyi kabul etmiş olacağımız gibi, ayetleri de kendi düşüncelerimiz doğrultusunda, birbirinden ayırmış parçalamış kendimizce anlamlar vermiş ve bazı ayetleri hükümsüz kılmış oluruz. Bakara 85. ayetinde Allah, ”SİZ KİTABIN BİR KISMINA İNANIYOR, BİR KISMINI İNKÂR MI EDİYORSUNUZ?” diye uyararak, bizlerin eksiksiz Kur’an a iman etmemizi emretmiştir. Bakara 183. ayet ile 187. ayetlerin tamamı, ORUÇ ile ilgili gereken detayları veriyor. Birbirinden ayrı asla düşünemeyiz. Yani Allah 183. ayette, geçmiş toplumlara farz kıldığım orucu, bizlere de farz kıldığı bilgisini veriyor ama detayını da bildiriyor. Burada anlatılmak istenen, ORUCUN GEÇMİŞ TOPLUMLARADA, FARZ OLDUĞU BİLGİSİDİR. KUR’AN’DA KİTAP EHLİNİN, ATALARININ İNANCINI DİNE YAPTIKLARI İLAVELERLE ADETA KENDİLERİNE BEŞERİ BİR DİN YARATARAK, YOLDAN SAPTIKLARI ANLATILIR. BU AÇIKLAMALARI YAPAN ALLAH, ONLAR NASIL ORUÇ TUTUYORSA, SİZDE ONLARDAN ÖĞRENİN ORUÇ TUTMAYA BAŞLAYIN DERMİ? Elbette mümkün değil. Açıklanmamış, detay verilmemiş bir emri Allah ın verdiğine nasıl inanırız. Bu ayetinde Allah, Oruç emrini önce veriyor ve diğer ayetlerinde de Orucun detayları hakkında bilgi veriyor. Hatta diyor ki, daha önce Kitap Ehline oruç geceleri eşleri ile birlikte olmak da yasaktı. Ama Allah sizin kendinize, nefsinize kötülük ettiğinizi bildi, yani bu emrimi nefsinize uymayarak yerine getirmediğinizi, zaman zaman gördü ve sizlerin tövbesini kabul edip bağışladı. Artık Oruç gecelerinde sizler eşlerinizle beraber olabilirsiniz, açıklaması yapılıyor. YANİ ORUCUN KURALLARINDA, GEÇMİŞ TOPLUMLARA GEÇERLİ OLAN BİR HÜKMÜ ALLAH, BİZLERE UYGULAMIYOR, NESİH ETTİĞİNİ SÖYLÜYOR. Kur’an içinde, tüm İslam toplumlarını ilgilendiren, bağlayıcı olan hiç bir ayet nesih edilmemiş ve hükmü kalkmamıştır. NESİH, ALLAH IN GÖNDERDİĞİ KİTAPLAR ARASINDA OLMUŞTUR, BUNU KUR’AN DAN ANLIYORUZ. Bakara suresi 106. ayetinde Allah, Biz bir ayetten her neyi nesh eder veya unutturursak, ondan daha hayırlısını yahut mislini getiririz der. Maide suresi 101. ayetinde de, SİZE AÇIKLANDIĞINDA CANINIZI SIKACAK ŞEYLERLE İLGİLİ SORU SORMAYIN. KUR’AN İNDİRİLMEKTE İKEN ONLARI SORARSANIZ, SİZE AÇIKLANIR. ALLAH ONLARDAN VAZGEÇMİŞTİR, NESH ETMİŞTİR DİYE GEÇER. Ne yazık ki buna benzer bazı ayetleri öne sürüp, kendilerince anlamlar verip, şu ayet gelince bu ayetin hükmü kalkmıştır şeklindeki yanlış düşünceler, bizlerin Kur’an ı yanlış anlamamıza neden olmaktadır. Bu düşüncelerimi söylediğimde, bazı kardeşlerim şu örneği veriyorlar Kur’an dan. Mücadele suresi 12. ayetinde Allah, önce şöyle bir ayet indiriyor. “EY İMAN EDENLER! ELÇİ İLE ÖZEL BİR ŞEY KONUŞACAĞINIZ ZAMAN, BU ÖZEL KONUŞMANIZDAN ÖNCE BİR SADAKA VERİN! “ diye ayet indiriyor ama bu hükmü yerine getirmek Müslümanlara zor geldiğinde Allah, bu emrini daha sonraki ayetiyle NESH edip hükmünü kaldırıyor ve bakın ne diyor. “ÖZEL KONUŞMANIZDAN ÖNCE SADAKALARI VERMEKTEN ÇEKİNDİNİZ Mİ? ÇÜNKÜ SADAKA VERMEYİ YERİNE GETİRMEDİNİZ, ALLAH DA SİZİ AFFETTİ.” Bu iki ayet örnek gösterilip, bakın Kur’an içinde de NESH varmış, demek ki diyenleri duyarsınız. Hâlbuki bu ayetleri ile Allah ilk önce Elçisini ikide bir, olur olmaz gereksiz yere evine giderek rahatsız edilmesini engellemek ve de o günkü kullarını bu hükmü ile geçici sınadığını görüyoruz. YANİ BU EMİR TÜM MÜSLÜMANLARI DEĞİL, YALNIZ O GÜNKÜ MÜSLÜMANLARA HİTABEN, ÖZELLİKLE ELÇİSİNİN ÖZEL DURUMU İLE İLGİLİ İNDİRİLMİŞ AYETLEDİR. ÇÜNKÜ ALLAH IN RESULÜNÜN, BU RAHATSIZLIĞINI DİLE GETİREMEDİĞİ BELİRTİLİYOR ÖZELLİKLE AHZAB 53. AYETİNDE. LÜTFEN ONUDA OKUYUNUZ. Değerli kardeşlerim, lütfen ayetleri anlamaya çalışırken, Kur’an dışı bilgilerin etkisinde kalmadan, Kur’an bütünlüğünde ayetleri anlamaya çalışalım. ÇABA BİZDEN, YARDIM YÜCE RABBİMİZDEN. Dilerim cümlemiz, gönül gözleri Kur’an ile aydınlanan, Allah ın azınlık halis kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK