Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

halukgta

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

halukgta tarafından postalanan herşey

  1. Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, Nahl suresi 98. ayet olacaktır. Bu ayet öne sürülerek, Kur’an okumaya başlarken Allah, EÛZÜBİLLÂHİMİNEŞŞEYTÂNİRRACÎM”, diye okumaya başlayın, emri veriyor diye anlatılır. Gelin bu konu üzerinde önce ayeti yazalım, daha sonrada birlikte düşünelim. Nahl 98: Şimdi Kur'ân okumak istediğin zaman, ÖNCE O KOVULMUŞ ŞEYTANDAN ALLAH'A SIĞIN. (Elmalı meali) Sizce Allah bu ayette, Kur’an ı okumaya başlamadan önce, Eûzübillâhimineşşeytânirracîm” Yani, kovulmuş şeytanın şerrinden Allah a sığınırım, diye başlayarak okuyun emrini mi veriyor? Bizler ne yazık ki Allah ın ayetlerinin özüne hiç inemedik, ayetlerde Allah bizlere neler anlatıyor diye anlamak yerine, salt sözcüklerin görünür haliyle ilgilendik ve ayetlerin asıl amacını böylece anlayamadık. Bu konuya devam etmeden önce, Kur’an da surelerin başında geçen, Bismillâhirrahmânirrahîm, yani RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH IN ADIYLA, sözünden ne anlıyoruz ona hatırlayalım. Bildiğiniz gibi bu sözcük, yalnız Surelerin başında geçer. Bizler bu konuda da yine, bu sözlerin özüne inemediğimiz için, Kur’an okurken mutlaka besmeleyle başlamalıyız deriz. Hâlbuki Kur’an da geçen bu cümle, Cebrail tarafından Peygamberimize iletilirken, yeni bir sureye yani yeni bir konuya geçişin bildirildiği ayettir. Cebrail bu ayeti tebliğ ederken, şunu söylüyor elçisine ve bizlere. TEBLİĞ EDECEĞİM BU AYETLERİ, RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH IN ADIYLA SİZLERE BİLDİRİYORUM. Bizler hala bu gerçeğin farkında olmadığımız için, aramızda hep birbirimize şunu söyleriz. Ayeti yazarken besmeleyi de yazsanıza. Bizler zaten bu ayetin Allah katından, Allah ın adıyla bizlere bildirildiğine iman etmiş Müslümanlarız, onun için ayetleri her yazıp okuduğumuzda, besmeleyle söylememiz konusunda Allah ın bir hükmü yoktur. Elbette söylemenin de bir sakıncası yoktur. Bu gerçek, birçok insan tarafından bilindiği içindir ki, her ayet yazanlar ya da okuyanlar, öncesinde besmeleyi yazmazlar. Hatta imam namaz kıldırırken, okuduğu ayetlerin başında besmeleyle başlamaz. Gelelim Nahl suresi 98. ayete. Aynı yanlışı bu ayette de yapıyoruz ve ayette Allah ın bahsettiği asıl amacı göz ardı edip, kelime ve sözcüklerle asıl amacı gizliyor, işin özüne inemiyoruz. Allah Kur’an da, bu ayetten önce birçok ayetinde biz kullarını uyarıyor ve doğru yolda gitmemiz adına ikazlarda bulunuyor, lütfen onları da okuyunuz. Nahl suresi 98. ayetinde de, bizlerin dikkatini çekerek, KUR’AN A İMAN ETTİĞİNİZİ SÖYLÜYORSANIZ, KUR’AN I OKUYUP, AYETLERİMİ TEBLİĞ ALMAYA NİYET ETTİĞİNİZDE, ÖNCE SİZLERİ ALLAH IN YOLUNDAN SAPTIRMAYA ÇALIŞAN, ŞEYTANIN VE USLANMAZ NEFSİNİZİN DAYATTIĞI, BATILIN VE HURAFENİN ETKİSİNDEN KURTULUN DİYOR. BİR BAŞKA ANLATIMLA, KUR’AN I OKUMAYA BAŞLADIĞINIZDA, ŞEYTANIN ŞERRİNDEN UZAK, KENDİMİZİ HER HALİMİZLE ÖZ İRADEMİZLE, ALLAH A TESLİM EDEREK, O ZİHNİYETLE, O AMAÇLA KUR’AN I OKUMAYA BAŞLAYIN DİYOR ALLAH. KALBİNİ, NEFSİNİ ŞEYTANIN VE ONUN DAYATTIĞI BATILDAN KURTARMAZSAN, OKUDUĞUN KUR’AN DAN ALACAĞIN HAK BİLGİLER, SENİN KALBİNE YERLEŞMEZ. ÇÜNKÜ HAK İLE BATIL BİR ARADA OLMAZ. Bakın bu ayetten bir ayet sonra Allah ne diyor. Nahl 99: Gerçek şu ki: İman edip de YALNIZ RABBLERİNE GÜVENİP DAYANANLAR ÜZERİNDE ŞEYTANIN BİR HÂKİMİYETİ YOKTUR. (Bayraktar Bayraklı) Sanırım konu çok daha iyi anlaşıldı. Allah bizlere şunu anlatıyor özellikle. Din ve iman adına güveneceğiniz ve dayanacağınız yalnız Allah tır yani onun kitabı Kur’an dır. Kendinize Allah dan başka veliler edinip, onların sözlerine de inanarak ardı sıra gidersen, okuduğunuz Kur’an dan nasibinizi alamazsınız. Yalnız Allah a yani Kur’an a bağlananın üzerinde, şeytanın ve şeytanlaşmış insanların hiç bir gücü, etkisi yoktur diyor. Bu ayette asıl anlatılmak istenen amacı, doğru anlayamadığımız içindir ki, bizler Kur’an dan nasiplenemiyor ve Allah ın ayetlerini anlayamıyoruz. DAHA AÇIKÇASI, ALLAH IN AYETLERİNİN ÖZÜNE İNMEK YERİNE, GÖRSEL OLARAK YAŞAYARAK, HAYATIMIZA GEÇİRMEDEN SÖYLEYİP GEÇİYORUZ. YANİ İMAN DİLİMİZDEN ÖTEYE GEÇİP, KALBİZE YERLEŞMİYOR. Halbuki Allah bizleri bu ayetiyle çok önemli bir konuda uyarıyor ve diyor ki, sizler okuduğunuz Kur’an dan faydalanmak, ondan istifade etmek istiyorsanız, önce şeytanın vesvesesinden, nefsinizin dayattığı batıldan, yanlış itikat ve inançlarınızdan kurtulun ve YALNIZ ALLAH A SIĞININ. Fussilet 36. ayette de bu konuya değinilir ve bakın şeytanın vesvesesinden kurtulmak için, nereye sığınmamızı ister Allah. “EĞER ŞEYTANDAN GELEN KÖTÜ BİR DÜRTÜ, SENİ DÜRTECEK OLURSA, HEMEN ALLAH'A SIĞIN! ÇÜNKÜ EN İYİ İŞİTEN O'DUR, EN İYİ BİLEN O...” Peki, bizler Allah ın bu emrini yerine getiriyor muyuz? Elbette hayır, yaptığımız Kur’an ı okumaya başlarken sözde, “EÛZÜBİLLÂHİMİNEŞŞEYTÂNİRRACÎM BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM.” Diyoruz asla Allah ın bu ayetlerinde ne anlattığını, bizlerden ne istediğini anlama çabasında değiliz. Onun için Allah ın hükmünü de yerine getirmiyoruz. Bizler yalnız bu konuda değil, neredeyse her konuda bu yanlışı yapıyoruz. Allah ben hükmüme hiç kimseyi ortak etmem, yalnız Kur’an a sarılın dediği halde, şeytanın vesvesesi, edindiğimiz velilerin aldatmacalarından kurtulup, bir başka deyişle Allah ın hükümlerine ters düşen davranışlardan sıyrılıp, YALNIZ ALLAH’A KENDİMİZİ BAĞLAMADIĞIMIZ İÇİN, KUR’AN I ANLAYAMIYORUZ, GERÇEKLERİN FARKINDA OLAMIYORUZ. NEFSİMİZİ TATMİN ETMEK İÇİN, AYETLERDE GEÇEN KELİMELERİN ANLAMLARI İLE OYNUYORUZ. Kur’an ı Allah dan daha iyi, biz kullarına kim anlatabilir? Konuyu özellikle tekrar etmek istiyorum. Onun için Allah, Kur’an dan faydalanmak istiyorsan, onu okumaya, ondan faydalanmaya başlamadan önce, şeytanın sana dayattığı batıldan, nefsinin etkisi altında kaldığı baskıdan sıyrıl ve Kur’an ın başına öyle otur diyor Allah. Kur’an da her bilgi yoktur, Kur’an ı herkes anlayamaz diye inanan bir insan, Kur’an dan gereği gibi faydalanabilir mi? Önce Kur’an a karşı art niyetimizi atmalıyız, yoksa bakar kör olandan farkımız olmaz. Tabi bizler Kur’an ın hiç bahsetmediği batıl ve hurafe bilgileri yaşayabilmek adına, Allah ın bu emrini anlamak istemeyip, görmezden geldiğimiz için, Kur’an dan faydalanamıyoruz ve Allah gönül gözümüzü açmıyor. Çünkü bir MÜMİN, hem batıl yolcusu olup şeytanı takip ederek, hem de Kur’an ı okuyarak, Allah ın doğru yolunda asla olamaz. HAK OLAN BİLGİLER, BATIL BİLGİLERLE ASLA YANYANA GELEMEZ. BATILDAN KURTULMAYAN, HAKKIN GERÇEKLERİ İLE ASLA BULUŞAMAZ. Önce şeytandan, onun batıl dayatmalarından kurtulacağız ki, Allah da gözlerimizdeki ve kulaklarımızda ki perdeyi kaldıracak, bizlerde Kur’an ile buluşacağız. DİLERİM İMANIMIZI ALLAH IN İSTEDİĞİ ÇİZGİDE YAŞAYAN, KUR’AN I OKUMAYA BAŞLADIĞIMIZDA, ALLAH IN İSTEDİĞİ ŞARTLARI SAĞLAYAN, ALLAH IN AZINLIK HALİS KULLARINDAN OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  2. Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmeye vesile olmanızı istediğim ayet, Zümer suresi 71. ayet üzerinde olacaktır. Bu ayette geçen, bazı kelimelere öyle anlamlar veriliyor ki, sanki Allah ın görev verdiği Resullerinden başka, her iman eden İSLAM A DAVET EDENDE BİR RESULDÜR, sözlerine uyulması gereken kişidir düşüncesi çıkartılıyor. BU RİSKLİ, YANLIŞ ANLAŞILMALARA NEDEN OLABİLECEK BİR SÖYLEMDİR. Günümüz İslam yaşantısındaki bölünmüşlüğün, dini lider sultasının dayattığı İslam anlayışını lütfen unutmayınız. Yakın geçmişimizde yaşanan acı olay, Müslüman toplumları din adına liderler edinerek, ardı sıra gitmenin tehlikesine güzel bir örnektir. KUR’AN, Allah ın vahyini bizzat bizlerin okuyarak tebliğ almamızı ve üzerinde düşünerek, aklımızı kullanmamızı emreder. Unutulmaması gereken Kur’an uyarısı, Allah Resulüme/elçime ve indirdiğim Kur’an a uyun, GÜVENİLECEK VELİNİZ YALNIZ BENİM EMRİDİR. Önce konumuzla ilgili ayeti yazalım, daha sonra ayet üzerinde birlikte düşünelim. Zümer 71: İnkâr edenler bölük bölük cehenneme sevk edilirler. Oraya geldiklerinde onun kapıları açılır ve cehennem bekçileri onlara şöyle derler: "SİZE, İÇİNİZDEN RESULLER GELMEDİ Mİ Kİ, RABBİNİZİN AYETLERİNİ KARŞINIZDA OKUSUNLAR VE SİZİ ŞU GÜNÜNÜZE KAVUŞMANIZ HUSUSUNDA UYARSINLAR?" Onlar: "Evet, derler, geldi ama inkârcılar hakkında azap hükmü hak oldu." (Yaşar Nuri meali) Ayette inkârcılardan bahsediliyor ve cehenneme gidecek olanlara şöyle bir soru sorulacağı şimdiden bizlere bildiriliyor. "SİZE, İÇİNİZDEN RESULLER GELMEDİ Mİ Kİ, RABBİNİZİN AYETLERİNİ KARŞINIZDA OKUSUNLAR VE SİZİ ŞU GÜNÜNÜZE KAVUŞMANIZ HUSUSUNDA UYARSINLAR?" Bu ayet şöyle anlaşılıyor bazı kişiler tarafından. “Burada geçen Allah ın görev verdiği Resul olamaz, çünkü Rabbinizin ayetlerini karşınızda okumadılar mı dediğine göre, Allah ın resullerinin vefatından sonra, demek ki her iman eden Müslüman ya da Kur’an ı çok iyi bilen, anlayan özel kişiler de, Allah ın elçisi, Resulü olmalı ki, herkesin yüzüne okunmuş ve uyarılmış olsun ayetler.”deniyor. Lütfen şunu unutmayalım, Allah biz uyarıcı göndermedikçe, ya da uyarımız ulaşmayan hiç kimseyi sorumlu tutmayız diyor. Yukarıdaki ayeti çok daha açık anlayabilmemiz için, bu konuya benzer aşağıdaki ayetten yararlanabiliriz. Mülk 8–9: Neredeyse cehennem öfkeden çatlayacaktır! Oraya her bir topluluk atıldıkça oranın bekçileri onlara, “SİZE BİR UYARICI GELMEMİŞ MİYDİ?” DİYE SORARLAR. Onlar da şöyle derler: “EVET, BİZE BİR UYARICI GELMİŞTİ. FAKAT BİZ ONU YALANLAMIŞ VE ‘ALLAH HİÇBİR ŞEY İNDİRMEMİŞTİR. Siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz’ demiştik.” (Diyanet meali) Sanırım bu ayet, Zümer 71. ayetti çok daha açık açıklıyor. Eğer bu farklı söylemlere inanırsak, yani Allah ın bizzat görev verdiği Resuller gibi, Kur’an ı çok iyi anlayan bazı kişilerde bir resuldür/Elçidir ve Kur’an ı tebliğ etmekle görevlidir, yetkilidir dersek, Kur’an ın onlarca hatta yüzlerce ayetine ters düşmüş oluruz. Hatırlatmak isterim RESULÜK/ELÇİLİK, Allah tarafından görev ve yetki verilmiş bir makamdır. ÇOK DAHA DİKKATLE DÜŞÜNMEMİZ GEREKEN İSE ALLAH, RESULÜME UYUN EMRİ VERMİŞTİR. Bu durumda ben Allah ın ayetini anlatıyorum, tebliğ ediyorum diyen herkes, Resullük iddiasında bulunur. Allah Resulüme uyun derken, Resulünün her anını kontrol ediyor, en küçük yanlışında uyarıyordu. Onun için Resulüme uyun, itaat edin emrini vermiştir. BUGÜN GÜNÜMÜZDE KUR’AN I ANLATTIĞINI, TEBLİĞ ETTİĞİNİ SÖYLEYEN ÖYLE İNSANLAR VAR Kİ, ALLAH AYETİNDE NE EMREDİYORSA, BUNLAR ALLAH IN EMRİDİR DİYE, TAM TERSİNİ SÖYLÜYORLAR TOPLUMA. BUN LAR MI RESUL OLACAKLAR? Allah böyle insanlara KÂFİR diyor. Zümer suresi 71. ayette bahsedilen, içinizden sizleri uyaran Resuller gelmedi mi sözünden anlamamız gereken aslında çok açıktır. Gelin bundan kasıt kimler olduğunu, Kur’an ın diğer ayetlerinden istifade ederek, daha detaylı anlamaya çalışalım. Yunus 47: HER ÜMMET İÇİN BİR RESUL ÖNGÖRÜLMÜŞTÜR. Resulleri gelince, aralarında adaletle hüküm verilir. Hiçbir zulme uğratılmazlar. (Yaşar Nuri meali) Nahl 89: Gün olur, her ümmet için kendi aleyhlerine kendi içlerinden bir tanık çıkarırız. SENİ DE ŞU İNSANLAR HAKKINDA TANIK OLARAK GETİRECEĞİZ. Sana bu Kitap'ı indirdik ki her şey için ayrıntılı bir açıklayıcı, bir kılavuz, bir rahmet, Müslümanlara da bir müjde ol (Yaşar Nuri meali) Fatır 24: Şüphesiz biz, seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. HİÇBİR ÜMMET YOKTUR Kİ, ARALARINDA BİR UYARICI GELİP GEÇMİŞ OLMASIN. (Diyanet meali) Hac 75: Allah, MELEKLERDEN DE İNSANLARDAN DA ELÇİLER/RESULLER SEÇER. Şüphesiz Allah, işitendir; görendir. (Bayraktar Bayraklı) Nahl 84: HER ÜMMETTEN BİR ŞAHİD GETİRECEĞİMİZ GÜN, artık kâfirlere ne izin verilecek, ne de onlardan özür dilemeleri istenecektir. (Elmalı meali) Sanırım içimizden gelen RESULLERİN, kimler olduğunu çok açık anladık, çünkü Kur’an da bunların kimler olduğu açıklanmıştır. Resuller/Elçiler geniş bir ümmet topluluğuna gönderilmiştir. Hz. Muhammed de bizlere Kur’an ı ulatırmış, tebliğ almamızı sağlamıştır. Tebliğ her zaman Resul tarafından yüzümüze okunmaya bilir. Bu tebliği farklı kişilerde iletebilir, önemli olan bizlere ulaşması ve bizlerinde bunlara İMAN ETTİK, KABUL ETTİK MÜSLÜMANLARDAN OLDUK DEMEMİZDİR. Dikkat ederseniz, Allah ın elçisi mahşer günü, bizlerin tanığı olacağını apaçık ayetler bildiriyor. Bu durumda, bizler Allah ın elçisi bizim yüzümüze tebliğ etmedi diyerek, sorumluluktan kaçabilir miyiz? Ya da tam tersini düşünelim, mahşer günü bizim veli edindiğimiz Resullerimiz, Kur’an ı tebliğ eden yüzümüze okuyan şeyhlerimiz, efendilerimiz ayetleri bizlere bu şekilde tebliğ etmişti, yüzümüze okumuştu diyerek, kendimizi kurtarabilir miyiz? Elbette hayır. Tüm Resullerin şahit olacağını, bakın şu ayette çok daha açık anlatılıyor. Zümer 69: Ve yer Rabbinin nuruyla aydınlanacak, tutulan kayıtlar ortaya konulacak, NEBİLER VE TÜM ŞAHİTLER HUZURA GETİRİLECEK; onlar arasında adaletle hükmedilecek ve kendileri asla zulme uğramayacaklar. (Mustafa İslamoğlu meali) Mahşer günü tüm nebilerin/Resullerin, şahit olarak getirileceğini söyledikten sonra, tüm şahitlerden bahsediliyor. Ne yazık ki bizler kendi inançlarımızı ayetlere ilave etmeye çalıştığımız için, diğer ayetleri görmezden gelebiliyoruz. Sizce Resullerin dışında, kimler şahit olarak çağrılabilir? Kimler bu ayetlerin tebliğine bizzat şahit olmuşsa, elbette onlar yani ayetleri Resullere tebliğ eden melekler. Elbette gerçek iman edenlerde burada şahitlik yapacaklardır, bunda şüphe yok ama bu konuda yetkili değillerdir, çünkü onlarda kendi imtihanlarını yaşıyorlar. Bu konuya bir örnek ayet verelim. Nisa 166. ayette bakın ne diyor.” FAKAT ALLAH, SANA İNDİRDİĞİNİ KENDİ İLMİYLE İNDİRMİŞ OLDUĞUNA ŞAHİTLİK EDER. MELEKLER DE BUNA ŞAHİTLİK EDER. ŞAHİT OLARAK ALLAH YETER.” Bizler Kur’an da geçen RESUL anlamında, Kur’an ı tebliğ ettiğimiz için kendimizi ya da birilerini, asla RESUL olarak isimlendiremeyiz. Hatırlayınız lütfen, Peygamberimizin vefatından sonra, onun en yakınlarına, hatta dört halifeye bile Resullük yakıştırması yapılmamıştır. FIKIH KAYNAKLARINDA DA BÖYLE BİR SÖYLEM YOKTUR. Çünkü Resul, Allah dan tebliğ alandır ve bir makamı, görevi vardır. Onun için Allah elçisini nasıl uyarıyordu hatırlayalım. Maide 67: EY RESUL! RABBİNDEN SANA İNDİRİLENİ TEBLİĞ ET. EĞER BUNU YAPMAZSAN O'NUN ELÇİLİĞİNİ YAPMAMIŞ OLURSUN. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez. (Diyanet vakfı) Biz iman edenlerin, asla böyle bir görevi yetkisi yoktur. Resul elçi anlamındadır ve DOKUNULMAZLIĞI VARDIR. Elçi günümüzde diplomat, temsilci, sefir anlamlarına gelir. Yetki sahibinden aldığı bilgiyi, değiştirmeden ileten anlamlarına gelir. ALLAH IN RESULÜ/ELÇİSİ BU GÖREVİ BİZZAT ALLAH DAN ALMIŞTIR VE BİZLERE İLETMİŞTİR. Bu görevi yaparken de Allah ın kontrolünde, hatasız eksiksiz, Cebrail in aracılığıyla yapmıştır. BİZ İMAN EDENLER RESUL KELİMESİNİ, ASLA KUR’AN IN BAHSETTİĞİ ANLAMDA KULLANMADAN, LÜGAT ANLAMINDA ALLAH IN DEĞİL, KUR’AN IN ELÇİLİĞİNİ GÖNÜLLÜ YAPMAYA ÇABA HARCAMALIYIZ. LÜTFEN DİKKAT TEKRAR EDİYORUM, KUR’AN IN ELÇİLİĞİNE ÇABA HARCAMALIYIZ DİYORUM. ÇÜNKÜ BU ZATEN HER MÜSLÜMAN IN İMTİHANI GEREĞİDİR. KUR’AN I, ALLAH IN VAHYİNE UYGUN YAŞADIĞI VE ÇEVRESİNE TEBLİĞ ETTİĞİ SÜRECE, KUR’AN IN ELÇİSİ OLMA HAKKINI KAZANABİLİRİZ. Çabamız nispetinde de, Allah ın rızasını kazanırız. Lütfen unutmayalım, bizler bu dünyada imtihandan geçiriliyoruz. Allah ın Resulü gibi, her an Allah ın kontrolünde ve uyarısında değiliz ve hata yapma riskimiz çok yüksektir. Özgür irademizle, İmtihan olduğumuz kitapta Kur’an olduğuna göre, Kur’an a uyduğumuz ve Kur’an ı topluma doğru anlattığımız sürece, Kur’an ın elçiliğine hak kazanabiliriz. ONUN İÇİN ALLAH BİZLERE, YALNIZ KUR’AN IN İPİNE SARILIN VE YALNIZ KUR’AN İLE HÜKMEDİN EMRİNİ VERMİŞTİR. Eğer Kur’an ı anlattığını söyleyen bazı azınlık özel kişilere, Kur’an ı tebliğ eden Allah ın Resulünün yetkilerini verir de, onlarda RESUL gibidir dersek, kendi ellerimizle Resuller yaratarak, dinde bölünür ve parçalanırız. Gerçi daha nasıl parçalanalım, zaten bu yanlışı yaparak, tıpkı Allah ın elçisine verdiği yetkileri edindiğimiz velilere, şeyhlere ve efendilere vermişiz. Onlara belki Resul dememişiz ama Allah ın Resulüne verdiği yetkileri vermekten çekinmemişiz. Bizler Kur’an ı, eğer kendimiz anlamak adına çaba göstermeden, birilerinin söylemlerinden anlamaya çalışırsak, kendimize daha çok Resuller ediniriz ve onların yanlışlarını din diye yaşamaktan kurtulamayız. Bakara 107: Bilmez misin ki, göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. SİZİN İÇİN ALLAH’TAN BAŞKA NE BİR DOST, NE DE BİR YARDIMCI VARDIR. (Diyanet meali) Araf 3: Rabbinizden size indirilene uyun; O'NUN BERİSİNDEN BİRTAKIM VELİLERİN ARDINA DÜŞMEYİN. Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! (Yaşar Nuri meali) Değerli din kardeşlerim. Kısaca konuyu özetlemek gerekirse, Peygamberimiz Allah ın Resulü/elçisi idi. Bizler ise ancak imtihanımız gereği, bir Müslüman olarak Kur’an ı hayatımıza geçirip, yalnız Kur’an ın elçisi olmaya çaba harcamalıyız, kendimizi övmeden, temize çıkarmadan, karşımızdaki insanları dışlamadan. Buna layık olup olmadığımızı da, yalnız Allah bilir. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  3. Değerli arkadaşlarım, sizce Kur’an ın MUHKEM ayetleri üzerinde, tartışma yapabilir miyiz? Şöyle diyebilirsiniz, neden tartışmayalım ne zararı olabilir, günümüzde din adına yaşanan öyle farklı inanç ve itikatlar var ki, bunları tartışarak doğruyu bulmamızın ne zararı olabilir diyebilirsiniz. Gelin bu konuyu birlikte düşünelim, ama Kur’an ın ayetlerini göz ardı etmeden. Önce Kur’an ın bizler için, ne anlam ifade ettiğine karar vermemiz lazım. Şöyle diyebilir miyiz, zaten İslam ı yalnız Kur’an ile yaşayamayız. Kur’an özet bilgi vermiş ama detaylandırmamış. Allah ın emirlerinin nasıl yerine getireceğimizin detayı Kur’an da yoktur. İslam ı doğru yaşamak istiyorsak, peygamberimizin hadisleri ve FIKIH âlimlerinin koyduğu kurallar ile ancak İslam yaşanır, diye inanmamız sizce doğru olabilir mi? Eğer bu düşüncenin doğru olduğuna inandırılmış sak, dinde sayısı belli olmayacak kadar bölünmüş ve parçalanmışız demektir. Elbette böyle olunca da, her kafadan bir ses çıkacaktır. BU DURUMDA TARTIŞMAMAK MÜMKÜN MÜ? Yani Allah ın ayetleri üzerinde tartışıyor da, ayet aslında öyle değil şöyle diyorsak, bizler HAKKA BATIL KARIŞTIRMIŞ, DİNDEN SAPMIŞIZ DEMEKTİR. Ne yazık ki İslam toplumlarının genel çoğunluğu, bu düşünceye inanarak İslam ı yaşadığından, MÜSLÜMANLARIN HAYATI TARTIŞMAKLA GEÇİYOR. Bizler sonucu olmayan bir tartışmayla birbirimize düşman olmaktan, ALLAH IN KİTABINI ANLAMAYA, ONU HAYATIMIZA GEÇİRMEYE FIRSATIMIZ OLMADI. Allah bizlerin sorumlu olduğu ayetlerin, MUHKEM olduğunu söyler Kur’an da. Peki, muhkem ne anlama geliyor? Sağlamlaştırılmış güçlü ve ANLAMI KESİN VE AÇIK OLAN, BAŞKA TÜRLÜ ANLAŞILMASINA İMKÂN BULUNMAYAN, AÇIKLAMA VE YORUMA İHTİYAÇ GÖSTERMEYEN SÖZ, BİLGİ ANLAMINDADIR. Peki, bu durumda neyi tartışacağız? Hâşâ Allah ın açıklayamadığını, aramızda açıklayıp anlaşılır hale getirebilecekler mi var? Allah dinin anası, temeli olan ayetleri anlayalım, hiç kimseye muhtaç olmayalım diye MUHKEM bir şekilde gönderdiyse, bizler neyin tartışmasını yapacağız da, ortaya anlaşılan uzlaşılan bir sonuç çıkaracağız. Değerli din kardeşlerim, Kur’an bir insanın yaşam rehberidir, hayat kitabıdır, Allah ın mesajıdır sorumlu olduğu kanun ve kurallardır. BİZLER HANGİ YETKİYLE VE NE MAKSATLA, ALLAH IN MUHKEM MESAJI, TEBLİĞİ ÜZERİNDE TARTIŞACAĞIZ, BUNU DÜŞÜNEBİLİYOR MUYUZ? Allah ın mesajı üzerinde hiçbir Müslüman tartışamaz, mesajı alır ve hayatına geçirir. Ne yazık ki din tacirleri, din düşmanları, Allah ın kurmak istediği hak düzeni bozarak, HAKKA BATIL KARIŞTIRMIŞ, BİZLERDE HİÇ DÜŞÜNMEDEN Allah ın sözleri ile beşeri sözleri karşılaştırıp, tartışma gafletine düşüyoruz. Allah sorumlu olduğunuz ayetleri Kur’an da, nice örneklerle açıkladım, hatta yemin ederek kolaylaştırdım diyecek, ama birileri çıkacak neresi kolay, şunlar ya da bunlar yok işte Kur’an da diyerek, KENDİ BATIL İNANÇLARINI KUR’AN DA ARAYIP BULAMAYINCA, TARTIŞMA YARATACAK, BİZDE BU TARTIŞMAYA KATILACAĞIZ ÖYLE Mİ? Bunu tartışan bir Müslüman ın imanı, kalbine yerleşmemiş demektir. Dini bir konuda tartışırken, eğer bizim düşüncemiz en doğru diyerek, sizi kendi cemaatine, mezhebine, tarikatına davet ediyorsa, zaten bu insanla tartışamazsınız. Din adına hiç kimse, karşısındaki bir Müslüman ı beşeri düşüncelere, gurup ve toplumlara davet edemez. DİN ADINA DAVET, YALNIZ KUR’AN A YAPILIR. Çünkü din Allah ın dinidir, ona hiç kimse ilave yapamaz, ortak olamaz, şekillendiremez. Bunu yapan Allah ın ayetlerini sorgulamış olur, lütfen unutmayalım. Bizler Allah ın ayetlerini sorgulayamayız ama Allah ayetlerim üzerinde düşün, aklını kullan ey kulum diyor. Aranızda ayetlerimi tartışın demiyor. Tartışma genel konularda, yaşamımızda her zaman vardır ve bazen çok da iyi sonuçlar verir. Ama konu din ve iman olunca, bizler tartışmayı bırakıp, Allah ın apaçık vahyine uymamız gerekir. Asla tartışmadan. Hemen şöyle düşündüğünüzü tahmin ediyorum. İslam toplumu neredeyse her konuda tartışıyor, ama ne yazık ki bir noktada anlaşamıyorlar. Evet, bırakın tartışmayı birbirimize düşman olduk. Hem de kanlı bıçaklı. Peki, sebebi nedir diye düşünüyor muyuz? Allah madem sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum diye hükmünü vermiş, neden anlaşamıyoruz. Birde Yaradan sorumlu olduğumuz ayetleri de, MUHKEM gönderdiyse, tartışmamızın sebebi nedir? Sorunda işte burada başlıyor. Bizler Allah ın mesajına, tebliğine, kanunlarına uymuş olsak, onun koyduğu sınırların dışına çıkmazsak, neyi tartışacağız ki bu durumda. Demek ki Allah ın uyarılarını göz ardı edip, Kur’an ın dışına çıkmışız. ÖYLE BİR ÇIKMIŞIZ Kİ, KUR’AN ALLAH IN DİNİNİ YAŞAMAK İÇİN YETERLİ GÖRÜLMEMİŞ. Buna inandırılan toplum, elbette din adına ne söylenirse inanması da kaçınılmaz olacaktır. Kur’an gerçeklerini haykıranları da, sen yanlış yoldasın, gelin bu konuyu tartışalım diye de davet ediyorlar. Neyi tartışacaklar? Kur’an ın tek kelime bahsetmediği konuların, dinin asli unsuru olup olmadığını mı? BUNU TARTIŞMAK, ALLAH IN KİTABINA, NURUNA YAPILABİLECEK EN BÜYÜK SAYGISIZLIKTIR. BİR MÜSLÜMANA DÜŞEN, BÖYLE İNSANLARA, ALLAH IN VAHYİNİ HATIRLATIP, TEBLİĞ ETMEK OLMALIDIR. İSTEYEN HAKKA İMAN EDER, İSTEYEN EMİN OLAMAYACAĞI RİVAYETLERE. İşte imtihan böyle bir şey. Bazı Müslümanlar Allah ın, sakın dinde bölünmeyin emrine kulaklarını tıkayarak, dinde bölündüyse, emin olmadığın sözün ardına düşmeyin, yalnız Kur’an ın ipine sarılın diye ikaz ettiği halde bazı insanlar, kendi fıkıh kurallarını koyduysa, sakın veliler edinmeyin dediği halde Allah, velisi olmayan cennete gidemez fikrine inandırılmışsa, Allah şefaat tümden bana aittir, hiçbir şefaatin fayda etmediği o günden sakının diye ikaz ediyorsa Allah bizleri, bu hükümlerin tam terssine inananlarla, NEYİ TARTIŞACAĞIZ? Tartışmış olsan bile sonuç alınması mümkün değildir. Allah ın apaçık hükümlerine, kendi batıl rivayet, ataların inançlarını da ilave etmeye özellikle çalışanlarla nasıl olurda dini tartışırız? Bu tartışmadan nasıl doğru bir sonuç çıkar. Tartışan taraflar iddia ettikleri şeylere öyle inanmışlar ki, ne söylerseniz söyleyin kabul etmiyorlar. Düşünebiliyor musunuz Allah apaçık hüküm verdiği halde bunun tam tersini, Peygamberimizin söyleyebileceğine inanan bir Müslüman ile nasıl tartışırız? NE YAZIK Kİ DİNDE TARTIŞMA, KUR’AN IN ASLA BAHSETMEDİĞİ KONULARI, AYETLERDE GEÇEN KELİMELERE FARKLI ANLAMLAR VEREREK, İLAVE ETMEYE ÇALIŞILMASINDAN KAYNAKLANIYOR. Bahsettiğiniz konu ayette geçmiyor dediğimizde, senin ilmin nedir ki anlayacaksın, ayette onlarca anlam vardır, görünen ve görünmeyen anlamlar. Sen ancak birisini anlarsın, diğerlerini ilimde derinleşmiş veli insanlar anlar, deyip işin işinden çıkıyorlar. SİZ BU İNSANLARLA TARTIŞTIĞINIZDA, SONUÇ ALABİLECEĞİNİZE İNANIYOR MUSUNUZ? Beşerin yazdığı kitaba bile yapmadığımız saygısızlığı, ne yazık ki Allah ın nuruna Furkan a yapıyoruz ve Allah ın sözleri üzerine tartışıyoruz. Bizleri yöneten hükümetler, kanunlar çıkartır. İnsandır yanlış kanun çıkartabilir. Ama yanlış bile olsa o kanuna uyarsınız. Hatta o kanunu, tenkit eder tartışırsınız. İyide, din iman bu işe benzer mi? Hükmünü Allah Kur’an da muhkem bir şekilde verdiyse, bizlere düşen, asla ayetlere ilaveler yapmadan düşünerek anlayıp, hayata geçirmek olmalıdır. ALLAH IN APAÇIK HÜKÜMLERİ ÜZERİNDE TARTIŞILMAZ. EĞER TARTIŞIYORSAK, KUR’AN DAN SAPMIŞIZ DEMEKTİR. Allah ın sözünden daha doğru söz arayanlar, yanılmaya mahkûmdurlar. Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız, onlara yetmiyor mu diye cahiliye toplumunu uyarmıştı Allah. Günümüzde bu ve benzeri uyarılardan ders çıkaramayanlar, Kur’an ı açık ve anlaşılır, yeterli görmedikleri için, ciltlerce dolu beşeri kitapların ardından gidiyorlarsa, bu insanlarla Allah ın ayetleri asla tartışılmaz. Çünkü onlar artık MÜŞRİK olmuşlardır. “TEK SAATİ OLAN, SAATİN KAÇ OLDUĞUNU BİLİR. İKİ SAATİ OLANSA, ASLA EMİN OLAMAZ.” Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  4. Bu makalemde sizleri, üzerinde düşünmeye davet etmek istediğim ayet, Ali İmran 101. ayet olacaktır. Eğer bu ayet üzerinde dikkatle düşünmeden okursak, geleneksel İslam ın yanlış öğretilerinin etkisinde kalmaktan asla kurtulamayız. Önce ayeti yazalım, daha sonra birlikte düşünelim. Ali İmran 101: SİZE ALLAH’IN AYETLERİ OKUNUP DURURKEN VE ALLAH’IN RESULÜ DE ARANIZDA İKEN dönüp nasıl inkâr edersiniz? KİM ALLAH’A SIMSIKI BAĞLANIRSA, kesinlikle o, doğru yola iletilmiştir. (Diyanet meali) Dikkat ederseniz, Allah ın elçisinin yaşadığı dönemden çok önemli bir örnek veriyor ve kitap ehlinin yaptığı yanlışlar konusunda bizleri bilgilendiriyor. Peki neden, ÇÜNKÜ AYNI YANLIŞLARI BİZLERDE YAPMAYALIM DİYE. Peygamberimiz, Allah dan aldığı vahyi kitap ehline tebliğ ediyor ama kitap ehlinin genel çoğunluğu kabul etmemekte ısrar ediyor. Bu ayette dikkatle üzerinde düşünmemiz gereken cümle, ALLAH IN RESULÜ ARANIZDAYKEN cümlesidir. Sizce bu sözü Allah neden söylemiş olabilir? BU AYETTE ALLAH, BİZZAT ELÇİMLE SİZLER YÜZ YÜZE OLDUĞUNUZ HALDE, GERÇEKLERİ GÖREMİYOR VE İNKÂR EDİYORSANIZ, İNANDIĞINIZ VE HİÇ ŞAHİT OLMADIĞINIZ, DOĞRULUĞUNDAN EMİN OLAMAYACAĞINIZ, ATALARINIZDAN SİZLERE İNTİKAL EDEN SÖZLERE/HADİSLERE NASIL İNANIRSINIZ, NASIL DOĞRULUĞUNDAN EMİN OLABİLİRSİNİZ, BUNU DÜŞÜNEMİYOR MUSUNUZ DİYOR YARADAN. Ayetin devamında ise aslında, son noktayı koyuyor Yaradan, KİM ALLAH A SIMSIKI BAĞLANIRSA, KESİNLİKLE O DOĞRU YOLA İLETİLMİŞTİR DİYOR. Allah neden onlarca ayetinde, düşün aklını kullan ey kulum dediğini, bu ayette de çok açık anlıyoruz. Allah bu sözleriyle şunu söylüyor, Allah ın elçisi sizlere, benim vah yettiğimden başkasını tebliğ etmiyor. YANİ ELÇİM KENDİ SÖZLERİNİ, BUNLARDA ALLAH EMRİDİR GİBİ DEMİYOR. Kitap ehli bunun canlı şahitleri olduğu halde, hala batılın ve hurafenin yolundan gitmeyi seçtiler, sakın onların yanlışlarını devam ettirmeyin, emin olduğunuz benim sözlerime/hadislerime/ayetlerime uyun. Kim batıl ve hurafeden uzak, Allah ın kitabına sarılırsa, O kurtuluşa erenler olacaktır diyor. Ne dersiniz bu ayeti okuyup düşündüğünüzde, günümüzde bizlerin yaptığı aynı yanlışlar geldi aklınıza değil mi? YALNIZ ALLAH A SARILMAK, YALNIZ ALLAH DAN ŞEFAAT, YARDIM DİLEMEKLE OLUR. SİZCE BİZLER BU GERÇEĞİN FARKINDA MIYIZ? YANİ YALNIZ ALLAH A SIMSIKI MI BAĞLANIYORUZ, YOKSA ARACILAR MI KULLANIYORUZ? NE DERSİNİZ? Ehli kitaptan bir kısmı, Kur’an ı kabule yaklaşıyorlardı, ama onlar Kur’an ile birlikte, atalarının rivayet inançlarını da yaşamak istiyorlardı. Ama Allah indirdiği ayetlerinde buna izin vermiyor, SİZLERE İNDİRDİĞİM KUR’AN YETMİYOR MU DİYEREK, İSTEKLERİNİ GERİ ÇEVİRİYORDU. Konuyu daha iyi anlayabilmemiz için bir ayet öncesine bakalım. Ali İmran 100: Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir gruba uyarsanız, imanınızdan sonra sizi döndürüp kâfir yaparlar. (Diyanet meali) Aslında bu uyarı ayette, çok dikkat çekici ikazlar var. Allah kitap ehlinin gittiği yolun yanlışlarından bahsediyor ve diyor ki, iman ettiğini söyleyen bu insanlar, gönderdiğim elçim ile canlı kanıt olarak yüz yüze konuştukları halde, gerçekleri inkâr etmeye devam ediyorlar. Bunların çoğu daha önce gönderdiğim kitaptan sapmış, atalarının inançları ile bölünmüş parçalanmış, dinden sapmış toplumlardır. Sakın bu insanlara uymayın, eğer onlara uyarsanız, Allah ın indirdiği gerçeklerden sizleri uzaklaştırıp, inkârcı/kâfir yaparlar diyor. Buradan özellikle şunu daha iyi anlıyoruz. Ehli kitap, Allah ın indirdiği kitaplardan sapmış ve kendilerine atalarının rivayetleri ile bir din yaratmışlardı. Allah bu konuları, kullarım iyice anlasın diye birçok ayetinde, üzerine basa basa örneklerle anlatıyor ve 103. ayetinde bakın ne diyor. HEP BİRLİKTE ALLAH’IN İPİNE /KUR’AN’A SIMSIKI SARILIN. PARÇALANIP BÖLÜNMEYİN. (Ali İmran 103) Bunca açık ayetlere iman ettiğimizi söylediğimiz halde bizler, hala yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz, yalnız Kur’an ile ne namaz kılabiliriz ne zekât verip oruç tutabiliriz. Peygamberimizin rivayet hadisleri olmasaydı Kur’an kapalı kalırdı demeye devam ediyorsak, bizler bu durumda farkında bile olmadan Allah ın yolundan sapmış, cahiliye toplumunun inancını yaşıyoruz demektir. Böyle yapanlara Allah, inkârcı/kâfir oldular diyor hatırlatırım. Sizlere iki örnek ayet daha hatırlatmak istiyorum. Ali İmran 105: KENDİLERİNE APAÇIK DELİLLER GELDİKTEN SONRA PARÇALANIP AYRILIĞA DÜŞENLER GİBİ OLMAYIN. İşte onlar için büyük bir azap vardır. (Diyanet meali) Ali İmran 106: Gün gelir bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara şöyle denir: "İMANINIZDAN SONRA KÜFRE Mİ DÜŞTÜNÜZ? Hadi, saptığınız küfür yüzünden tadın azabı!" (Yaşar Nuri meali) Bizler ne yazık ki, Allah ın apaçık delilleri olan ayetlerini yeterli görmediğimiz için mezheplere, fırkalara, cemaatlere bölündük. Yetmedi, Allah ın uyarılarından uzak İslam ı yaşadığımız için, birbirimize düşman olduk. Allah bu ayetinde de din adına kanıt yalnız Kur’an dır diye tekrar ettiği halde, gözler perdeli, gönüller mühürlü olunca, gerçekleri ne yazık ki göremiyoruz. Gerçekleri görmemekte ısrar edenleri Allah, 106. ayetinde çok net bir şekilde bakın nasıl uyarıyor. SİZLERE İNDİRDİĞİM APAÇIK VAHYİ YETERLİ GÖRMEYİP, BENDEN BAŞKA VELİ EDİNMEYİN DEDİĞİM HALDE VELİLER EDİNİP, BU İNSANLARIN EMİN OLAMAYACAĞINIZ DELİLSİZ, KANITSIZ SÖZLERİNİ/HADİSLERİNİ İNDİRDİĞİM KİTABIN YANINDA, DİN DİYE YAŞAYARAK KÜFRE SAPTINIZ, ŞİMDİ TADIN BAKALIM AZABI DİYECEĞİNİ, ŞİMDİDEN BİZLERE BİLDİRİYOR. DERS ALABİLENE NE MUTLU. Allah birçok ayetinde elçisine verdiği görev ve yetki konusunda bizleri birçok ayetinde uyarıyor ve bakın Tegabun 12. ayetinde ne diyor. “Allah'a itaat edin, resule de itaat edin. EĞER YÜZ ÇEVİRİRSENİZ RESULÜMÜZE DÜŞEN, APAÇIK BİR TEBLİĞDEN BAŞKASI DEĞİLDİR.” (Tegabun 12) Örnek verecek, onlarca ayet var bu konuda ama gözler perdeliyse, ataların rivayetleri Kur’an ın yanına konarak din yaşanıyorsa, Allah bunu yapanlara şirk koşarak iman ettiler diyor ve bu insanların MÜŞRİK olduğu uyarısını yaparak, bizlerin yalnız Kur’an ın ipine sarılmamızı emrediyor. Lütfen unutmayalım, Allah ın elçisi de yalnız ve yalnız Kur’an a uymuş ve yalnız Kur’an ile ümmetine hükmetme görevi almıştır. Maide 67: EY RESUL! RABBİNDEN SANA İNDİRİLENİ TEBLİĞ ET. EĞER BUNU YAPMAZSAN O'NUN ELÇİLİĞİNİ YAPMAMIŞ OLURSUN. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez. (Diyanet vakfı meali) Dilerim Allah dan, Kur’an gerçeklerinin farkında olan, batıldan ve hurafeden uzak, yalnız Allah ın ipi Kur’an a sarılan, Allah ın azınlık halis kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  5. Yazıma başlamadan önce şunu belirtmek isterim. KUR’AN IN GENEL ÇOĞUNLUĞU, ALLAH A İMAN ETMEYENLERİ İMAN ETMEYE DAVET İÇİN DEĞİL, ALLAH A İMAN ETTİĞİNİ SÖYLEDİKLERİ HALDE, ALLAH IN YOLUNDAN BATILA SAPANLARI, DOĞRU YOLA DAVET İÇİN GÖNDERİLMİŞTİR. Allah ın sünnetini/yolunu din ve iman adına yeterli görmeyip, beşeri sünnetler yarattıklarından dolayı Allah, kullarını sürekli elçi ve kitaplarla uyarmıştır ve YALNIZ GÖNDERDİĞİM KİTABA SARILIN DEMİŞTİR. Önce konumuzla ile ilgili Allah ın uyarı ayetini yazalım, daha sonra üzerinde birlikte düşünelim. Hac 72: AYETLERİMİZ AÇIK AÇIK KENDİLERİNE OKUNDUĞUNDA, İNKÂRCI/KÂFİRLERİN SURATLARINDA HOŞNUTSUZLUK SEZERSİN. Onlar, kendilerine ayetlerimizi okuyanların neredeyse üzerlerine saldırırlar. De ki: Size bundan (bu öfke ve huzursuzluğunuzdan) daha kötüsünü bildireyim mi? CEHENNEM! Allah, onu kâfirlere (ceza olarak) bildirdi. O, ne kötü sondur! (Diyanet vakfı meali) Önce hatırlatmak isterim. Allah inkârcı/kâfir dediği kişiler Allah a iman etmeyenler değil, tam tersine Allah a iman ettiğini söyledikleri halde, Allah ın kitabının sınırlarının dışına çıkan, batılı ve hurafeyi din diye yaşayanlar. Allah cahiliye toplumunu, öyle bir nedenden dolayı uyarıyor ki, BU YAPTIĞINIZ KÂFİRLİKTİR, İNKÂRCILIKTIR, BENİM YOLUMDAN SAPMAKTIR DİYOR. Peki, cahiliye toplumu ne yapmışta Allah bu sözleri söylüyor olabilir ona bakalım. Allah Elçisi tarafından, ayetlerini gönderip tebliğ edildiğinde, bu insanlar kendi batıl ve hurafe inançlarını Kur’an da göremediklerinde, Allah ın elçisine karşı tavır almışlar, karşı çıkmışlar, bu davranışlarının suratlarından belli olduğunu söylüyor. Hatta Kur’an da istediklerini göremediklerinde, neredeyse Elçimizin üstüne saldıracaklardı diyor. Allah ın elçisi kanalıyla gönderdiği Kur’an ı yeterli görmeyip, kendi inançlarını da dinde yaşayabilmek adına, Allah ın gönderdiği kitapta hüküm verdiklerini yeterli görmeyenlere Allah, çok net ve kesin bir cevap veriyor. ONLARIN SONLARI CEHENNEMDİR. Bu ayette geçen konuyu daha iyi anlayabilmemiz için, Ehli kitabın Peygamberimize nasıl ve hangi konularda itiraz ettiklerini ve Allah ın bu itirazlarına karşı nasıl cevaplar verdiğini, Kur’an ın diğer ayetlerinden örnek vererek daha iyi anlamaya çalışalım. Ehli kitap tan bir kısmı, Kur’an ı kabul edebileceklerini ama kendilerinin atalarından intikal eden inançlarının da olduğunu, onları da yaşamak istediklerini söylüyorlardı. Bakın bu istekte bulunan Kitap ehline Allah, nasıl cevaplar veriyordu hatırlayalım. KARŞILARINDA OKUNUP DURAN BIR KITABI, SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMİYOR MU? (Ankebut 51) O HALDE KUR'ÂN'DAN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR? (Araf 185) ALLAH'TAN VE O'NUN AYETLERİNDEN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR? (Casiye 6) Günümüzde İslam ı yaşarken, yalnız Kur’an yeterli değildir, Kur’an hüküm verir detay vermez diyerek, adeta Allah ın sınırlarını aşarak, Kur’an ı rivayet ve sanı bilgilerle cemaat ve tarikat eksenli yaşayan arkadaşlarımızda aynı yanlışları yaptıklarında, bu ayetleri örnek gösteriyoruz. Aldığımız cevap çok düşündürücüdür. “Siz bu ayetlerin nüzul sebebini biliyor musunuz, bunlar cahiliye toplumuna söylenmiştir” diyerek, hiç üstlerine alınmayarak ders ve ibret almamakta ne yazık ki ısrar ediyorlar. Hac suresi 72. ayeti daha iyi anlayabilmek için, gelin bir öncesindeki ayete bakalım. Allah ın uyardığı bu insanlar neler yapıyorlarmış da, Allah onlara inkârcı/kâfir oldunuz diye uyarıyor. Hac 71: ALLAH'TAN AYRI OLARAK, HAKKINDA O'NUN HİÇBİR KANIT İNDİRMEDİĞİ ŞEYE KULLUK EDİYORLAR. KENDİLERİNİN DE ONUNLA İLGİLİ BİR İLMİ YOKTUR. O zalimlerin yardımcısı olmayacaktır. (Yaşar Nuri meali) Bu ayetle yapılan yanlışlar, çok net anlaşılıyor. Allah Ehli kitaba, daha önce gönderdiği kitapta hiç bahsedilmeyen, hüküm verilmemiş konularda, kendilerine hurafe, rivayet inançlar edinerek, Allah ın emri diye yaşadıkları için uyarıda bulunuyor. Bu yanlışları yapanlara Rabbimiz İNKÂRCI/KÂFİR OLDULAR, yani Allah ın apaçık ayetlerini tebliğ alıp, iman edeceklerini söyledikleri halde, ayetleri görmezden gelip hayatlarına tam tersini geçirdiler diyor. ALLAH BÖYLE YAPANLARA, ZALİM DİYOR HATIRLATIRIM. Allah korusun hangimiz böyle bir yanlışı yaparak, Allah ın huzuruna gitmek ister? Demek ki cahiliye toplumuna Allah, tıpkı bizlere de Kur’an da emrettiği gibi, benden başkasına kulluk ederek onlardan yardım istemeyin, onları veli edinmeyin, onlardan şefaat dilemeyin dediği halde, bu insanlar Allah ın kitabında haklarında hiçbir kanıt indirmediği onca konuları, bunlarda Allah ın emridir diye inanıp yaşayanları şiddetle uyarıyor. Konuyu daha iyi anlayabilmemiz için, Hac 72. ayetin bir sonrasına da bakalım. Hac 73: Ey insanlar! Size bir örnek verildi; onu dinleyin. O ALLAH'IN YANINDA YAKARIP DURDUKLARINIZ VAR YA, HEPSİ BİR ARAYA TOPLANSALAR BİR SİNEK BİLE YARATAMAZLAR. Sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu bile ondan geri alamazlar. İsteyen de âciz, istenen de... (Yaşar Nuri meali) Sanırım, Allah ın Ehli kitaba inkârcı/kâfir oldunuz demesinin asıl nedenleri, şimdi daha net ortaya çıktı. Bu insanlar Allah a ve onun gönderdiği kitaba inandığını söyledikleri halde, Allah yalnız gönderdiğim kitaba sarılın, emin olmadığınız sözleri/hadisleri din diye yaşayarak hayatınıza geçirmeyin dedikçe, sözde kitaba uyarak, özünde tam tersini yaşıyor kitap ehli. Kendilerine Allah ın yanında yardımcı veliler, efendiler, şeyhler edinip, onlara yalvarıp yakararak, onlardan da yardım istemeleri, onlardan şefaat bekledikleri için Allah, onlara KÂFİR/İNKÂRCI oldunuz diyor. Allah ın berisinden yalvarıp yakardıklarınız, bir sinek bile yaratamadıklarını, bu durumda onlardan nasıl yardım istersiniz diye Allah, şiddetle uyarıyor. Allah ın ayetin sonunda verdiği örnek çok dikkat çekici ve uyarıcı, ders alabilene ne mutlu. Bakın ne diyor, Allah dan başka veli edinip, yadım isteyen o kişiler için. “İSTEYEN DE ACİZ, İSTENEN DE.” Sanırım bu üç ayeti okuduğunuzda, cahiliye döneminde Kitap ehlinin yaptığı O çok büyük yanlışı, günümüzde biz Müslümanların genel çoğunluğunun, hala yapmaya devam ettiğini, bu ayetlere iman ettiğini söyledikleri halde, bu uyarılardan ders almayıp, bugün bizleri ilgilendirmiyor, bu ayetler bizlere hitap etmiyor, cahiliye toplumundan bahsediyor diyerek, ders almadığımız anlaşılıyor. HATIRLATIRIM BU YANLIŞLARI YAPANLARA ALLAH, İNKÂRCI/KÂFİR OLDULAR, ONLARIN YERİ CEHENNEMDİR DİYOR. Bu örnekleri Allah boşuna vermiyor bizlere, aynı yanlışları yapmayalım, ders alalım diye veriyor. Ne yazık ki günümüz İslam toplumu, cahiliye dönemini aratmıyor. Hatta onlardan daha ileri giderek, Allah ın yanında VELİLER, ŞEYHLER, EFENDİLER EDİNMEYEN İSLAM I DOĞRU YAŞAYAMAZ, KUR’AN I ANLAYAMAZ, HATTA CENNETE GİDEMEZ DİYECEK KADAR, ALLAH IN YOLUNDAN SAPTIK. Böyle olunca da İslam toplumunda ne huzur var nede mutluluk. Acı ve keder kol geziyor aramızda. Dualarımız karşılık görmüyor, çünkü Allah bizlere gönderdiği Kur’an da ne emrediyorsa bizlere, bizler adeta tam tersini din diye yaşıyoruz. ÇÜNKÜ ARTIK KUR’AN HER BİLGİNİN OLMADIĞI, HATTA AÇIKLANMAMIŞ, HERKESİN ANLAYAMAYACAĞI BİR KİTAP İLAN EDİLDİ. PEYGAMBERİMİZİN MAHŞER GÜNÜ SÖYLEYECEĞİ GİBİ, “BENİM ÜMMETİM KUR’AN I TERK ETTİ.” NE YAZIK Kİ İNKÂRCI OLDUĞUMUZUN, FARKINDA BİLE DEĞİLİZ. Değerli din kardeşlerim. Örneklerini verdiğim ayetler gibi, inanın yüzlerce ayet bizleri yalnız Kur’an a sarılmamızı emrediyor. Kur’an ın bahsetmediği hiçbir şey, bizleri din ve iman adına bağlayıcı olamaz. Allah da bu uyarıyı yapıyor ve HAKKINDA HİÇ BİR KANIT İNDİRMEDİĞİM KONULARI, DİN DİYE SAKIN YAŞAMAYIN DİYOR. Allah sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim dedikten sonra, sizce Kur’an da olmayan bir bilgiden de sorumlu tutar mı? Her şey çok açık, karar sizin. Allah ın uyarılarından dersler alıp, batıldan ve sanı inançlardan uzak, yalnız Kur’an ın ipine sarılana ne mutlu. Dilerim cümlemiz, Allah ın ikaz ve uyarılarından dersler alan, ALLAH IN AZINLIK HALİS, KULLARINDAN OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  6. Kur’an tüm zamanlara hitap eden yol gösterici bir ışık, rehber olduğundan, bazı konularda keskin hükümler vermek yerine, Allah kullarının düşünerek, yaşadığı ortamın, çağın gereklerine uygun davranabilmesine imkân sağlamıştır. Örneğin Kur’an, evini ya da kendi ihtiyaçlarını sağlamak adına, KADIN İŞ HAYATINDA ÇALIŞIR YA DA ÇALIŞAMAZ ŞEKLİNDE BİR HÜKÜM VERMEMİŞ, BU KONUDA KADINI SERBEST BIRAKMIŞTIR. Allah ın bu konuda bir yasaklayıcı hükmü olmadığı halde, bazı mezheplerin, cemaat ve tarikatların fıkıh öğretisinin etkisiyle, bazı kesimler tarafından, işlerine geldikleri ve kadını istedikleri gibi yönetebilmek için, kadının çalışması dinen haramdır diyerek, Kur’an dan uzak bir inanç yaratılmaya çalışılmıştır. Allah kadın ve erkeği yaratırken, özellikle farklı yarattığını ayetlerde açıklar. Erkeği güçlü ve kuvvetli yarattığını, kadını daha nazik, narin yarattığından bahsederek, erkeğin kadını bu yaratılışından dolayı koruyup kollama görevinden bahseder. Ama erkeğin bu gücü kadın üzerinde bir baskı, üstünlük aracı değildir. Nisa suresi 34. ayet, öyle bir tercüme edilir ki, ayette hiç bahsedilmeyen sözler ilave edilerek, erkek kadın üzerinde yöneticidir diye tercüme edilir. Yönetici kelimesi, yönetme gücü elinde bulunan anlamındadır ki, Allah Kur’an da aile bireylerinin herhangi birisi için, böyle bir söz söylememiş KADININ VE ERKEĞİN YARATILIŞINDAN DOLAYI, KENDİLERİNE HAS GÖREVLERİ OLDUĞUNDAN BAHSETMİŞTİR. Yönetici dersek, bunun altındaki bireylerin yetkisi yok demektir. Erkek ailede daha güçlü, çalışıp para kazanması, kadına göre daha kolay olduğundan, evi geçindirmek normal olarak erkeğin görevi olmuştur. Onun içinde Kur’an da erkekler aile içinde kazandıklarından aile bireylerine harcama yaparlar, onların ihtiyaçlarını görürler. Bu konuda da Allah erkekleri özellikle uyarıyor. Ama lütfen şunu unutmayalım, kadın çalışmaz asla demiyor. Kadınlar çalışamaz diyen, batıl inançlarına Kur’an dan kanıt arayanlar, Ahzab 33. ayetinde Allah, Peygamber eşlerini uyarıp, cahiliye toplumundaki kadınlar gibi açılıp saçılmayın, VAKARLA, NAMUSUNUZLA, EDEBİNİZLE EVİNİZDE OTURUN DİYE ONLARI UYARIR. Bu ayette geçen evinizde oturun kelimesini alıp kadınlar çalışamaz, evinde oturmalıdır diyerek, kendi yanlış inançlarına delil yapmaya çalışmışladır. Nisa suresi 34. ayeti, farklı tercümeden yazmak istiyorum. Nisa 34: Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için ERKEKLER KADINLARIN YÖNETİCİSİ VE KORUYUCUSUDUR……… (Diyanet vakfı meali) Nisa 34: Erkekler kadınların koruyup gözeticisidirler, çünkü Allah ERKEKLERLE KADINLARI FARKLI ALANLARDA ÜSTÜN YETENEKLERLE DONATMIŞTIR, bir de erkekler servetlerinden harcama yapmaktadırlar. ….. ( M. İslamoğlu meali) Nisa 34: Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah, insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır VE ERKEKLER MALLARINDAN BOL BOL HARCAMIŞLARDIR…….. (Yaşar Nuri meali) Dikkat ederseniz ayette, erkekler kadınlar üzerinde yöneticidir kelimesi geçmediği halde, rivayet hadislerin etkisiyle anlam sapması yaratılmaktadır. Yöneticilik aile içinde olmaz, çalıştığımız fabrika türü iş yerlerinde olur. AİLE, KADIN VE ERKEĞİN İŞ BÖLÜMÜYLE YÜRÜTÜLÜR. Üstünlükler ancak, aynı şartlarda iki erkeğin ya da iki kadının aynı görevi, gereği gibi yapıp yapmadıkları alanlarda ancak değerlendirilebilir. Ayette özellikle bahsedilen erkeklerin, ailenin geçimi için öncelikli olarak çalışması gerektiğini ve kazandıkları ile ailesini geçindireceklerinden bahsediliyor. Aslında Allah bu ayette kadını koruma altına alarak, öncelikli çalışan erkektir diyor. AMA KADINA ÇALIŞMA YASAĞI GETİRMEYEREK DE, KADIN İSTERSE ÇALIŞABİLİR ÖZGÜRLÜĞÜNÜ VERİYOR. TEVBE SURESİ 71. AYETİNDE, İMAN ETMİŞ KADIN VE ERKEK BİRBİRİLERİN DOSTLARIDIR DER. Özellikle biz erkekler, güçlü kuvvetli yaratılışımızı, doğru yerlerde bazen kullanmayıp, kadına karşı üstünlük ölçüsü olarak kullanmaya çalışıyoruz. Onlara da böylece, her istediğimizi yaptırmaya çalıştığımız gibi, birde bu yanlışımıza Kur’an dan delil arayıp, ayetleri çarpıtmaya çaba harcıyoruz. Hâlbuki kadın ve erkek arasında, farklı yaratılışımız konusunda bakın Allah ne diyor. Nisa 32: ALLAH'IN SİZİ BİRBİRİNİZDEN ÜSTÜN KILDIĞI ŞEYLERİ HASRETLE ARZU ETMEYİNİZ. Erkeklerin de kazandıklarından bir payları var, kadınların da kazandıklarından bir payları var. Allah'ın lütfunu isteyiniz. Şüphesiz Allah, her şeyi bilmektedir. (Bayraktar Bayraklı meali) Lütfen ayet üzerinde dikkatle düşünelim. Allah ın sizi, birbirinizden üstün kıldığı şeyleri özenmeyin diyor. Ne erkek kadının özelliklerine, nede kadının erkeğin yaratılışındaki özelliklerine, özenmesin diye uyarıyor. BURADAN DA ANLIYORUZ Kİ, AİLE İÇİNDE KADIN VE ERKEĞİN BİRBİRİNE ÜSTÜNLÜĞÜ YOKTUR. Yani kadın ben çocuk dünyaya getiriyorum, senden üstünüm diyemeyeceği gibi, erkekte ben evin geçimini sağlıyorum, onun için senden üstünüm, sen benim emrimdesin ben ailenin yöneticisi son sözü söyleyen benim diyemez. BÖYLE BİR ÜSTÜNLÜĞÜ AİLEDE ALLAH, HİÇ KİMSEYE VERMEMİŞTİR. Hurafeyi din zanneden, kendisini üstün gören erkek sultası bazı kişiler, evde mutlaka bir yöneticinin, reisin olması gerektiğini söylerler. Çünkü onlara Kur’an dışı bilgiler öyle öğretmiştir. Evde bir reis, yönetici olmazsa kargaşa, anarşi çıkacağını savunurlar. BUNLAR KENDİ NEFİSLERİNİN, KADINI KÜÇÜMSEYEN ZİHNİYETİN ÜRÜNÜDÜR. Asla Kur’an ın öğretisi, söyledikleri değildir. Ailede Allah erkek ve kadına farklı görevler vererek iş bölümü yapmıştır. Bunu da ayetlerden çok açık anlıyoruz. Aile içinde kadın kendisine düşen görevlerden, erkekte kendisine düşen görevlerden sorumludur. TEKRAR EDİYORUM, FARKLI GÖREV VE SORUMLULUKLARI OLAN İKİ KİŞİNİN, BİR BİRİNE ÜSTÜNLÜKLERİ ASLA SÖZ KONUSU OLAMAZ. Zaten Allah katında üstünlük, erkek ya da kadın oluşumuzla değil, Takvamızdadır. Özellikle şunu tekrar söylemek isterim. Kur’an ailede kadının, evin geçimini sağlamak, yardımcı olmak için çalışmasına, asla yasak getirmez, böyle bir hükümde Kur’an da yoktur. Çünkü her kadın evlenmek zorunda değildir, oda geçimini sağlamak için çalışmak zorunda kalabilir. Böyle bir yasak getirmek, kadını köle yapmakla eş değe bir zihniyettir. Kur’an ın da zaten evrensel olma ilkesine ters düşer. Yine yanlış batıl inançların etkisiyle, şöyle söyleyenleri de duyarız, kadını çalıştırmamak, önünü kesmek, hatta çalışan kadın ve eşini karşı karşıya getirebilmek adına. “AİLEDE KADIN ÇALIŞIYORSA, KADININ KAZANDIĞI PARA MÜSTAKİLDİR YANİ BAĞIMSIZ, ŞAHSINA AİT YALNIZ KADININDIR. KADIN İSTERSE KOCASINA VERMEYEBİLİR.” Bunu söylemek ve düşünmek, aklın ve mantığın ötesinde bir düşüncedir. Ne erkek kazandığı parayı ölçüsüz harcayabilir bu para yalnız benim diyebilir, nede kadın ailede kazandığı parayı, ben kazandım diyerek ölçüsüz istediği yerlere harcayamaz. AİLE KELİME ANLAMI OLARAK, TOPLUM İÇİNDE OLUŞTURULAN EN KÜÇÜK BİRİMDİR. Hiçbir birimde, oluşumda hiç kimse kendi başına buyruk olamayacağı gibi, bağımsız hareket edemez. O zaman bu aile değil özel şirket olur ki, böyle bir ailede dağılır, aile olmaktan çıkar. Bu yanlış düşüncelerine Kur’an dan kanıt gösterenler, bakın hangi ayeti örnek gösteriyorlar. Her zaman ki gibi alakası olmayan farklı konular, kendi inançlarına kanıt gösteriliyor. Nisa 4: KADINLARA MEHİRLERİNİ HİÇBİR KARŞILIK BEKLEMEDEN VERİNİZ; ama eğer onlar, kendi rızâlarıyla bir kısmını size bırakırlarsa, ondan hoşnutluk ve gönül rahatlığıyla faydalanınız. ( Bayraktar Bayraklı) Örnek verdikleri ayet, sizce konumuzla bir ilgisi var mı? Ayette, evlenirken kadına verilen mehirden bahsediliyor, konumuz ise kadının geçimi için dışarıda çalışıp para kazanmasından bahsediliyor. Bu durumda bu ayeti nasıl örnek gösterebiliriz? Bir insan düşünmeden, aklını kullanmadan körü körüne birilerinin sözlerine tabi olursa, böyle yanlış ayetlere de inanması yadırganmayacaktır. Aile içinde erkeğin, yönetici olmadığına birçok kanıt gösterebiliriz. Kur’an ı yeterli görmeyenler, ayetlere yüzlerini dönüp, batıl ile iman ettiklerinden, erkek izin vermezse kadın boşanamaz diyebilmektedirler. İşte bu zihniyet, aile içinde erkeği yönetici gören zihniyettir ki, bunu Kur’an asla onaylamaz ve isterse kadın kocasını boşama hakkına sahiptir. Lütfen Nisa 130. Bakara 229 ve 231. ayetleri okuyunuz. Aşağıdaki ayetler, ailede kadın ve erkeğin ne derece eşit haklara sahip olduğunu, asla bir birilerine ailede üstünlüklerinin olmadığına bir başka delildir. Onun ayetlerinden biri de sizin için, KENDİLERİNE ISINASINIZ VE ARANIZDA SEVGİ VE RAHMET KOYSUN DİYE NEFİSLERİNİZDEN EŞLER YARATMASIDIR. Bunda, iyice düşünen bir toplum için elbette ayetler vardır. (RUM 21) ONLAR SİZİN İÇİN BİRER ELBİSE, SİZ DE ONLAR İÇİN BİRER ELBİSESİNİZ. (Bakara 187) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  7. Bu makalemin konusu ŞİRK ve MÜŞRİK konusu üzerinde olacaktır. Kur’an bu iki konu üzerinde çok fazla durur, dikkatimizi çeker örnekler verir ve bizleri uyarır. Önce şunu söylemek isterim. Kur’an ın üzerinde durduğu bu iki büyük yanlışı yapanlar, iman etmeyenler değil. Hatta ateist dediğimiz Allah ın inkar eden kafirler hiç değildir. Peki, bu iki büyük günahı işleyenler kimler o zaman? NE YAZIK Kİ ALLAH IN GÖNDERDİĞİ ELÇİLERİNE VE KİTAPLARINA İMAN ETTİĞİNİ SÖYLEYENLER. Çünkü şirk koşabilmek ve müşrik olmak için, Önce Allah a iman etmiş olmak gerekir. Şirk kelime anlamı olarak eşkoşmak, ortak etmek anlamındadır. Eğer iman ettiğini söyleyen bir Müslüman, Allah ın tek elinde tutuğu yetki ve sorumluluklarını, elçisine yada çevresinde edindiği velilere, şeyhlere, efendilere de yükleyerek, Allah dan istenmesi gereken yardımı, şefaati Allah dan başkalarından da istiyorsa, yada böyle insanları Allah ile aracı yapmaya çalışıyorsa, Allah a şirk koşuyor demektir. ALLAH BÖYLE BÜYÜK HATALARI YAPANLARADA, MÜŞRİK DİYOR KUR’AN DA. Çok önemli bir örnek velim. Enam 106: RABBİNDEN SANA VAHYEDİLENE UY. O'ndan başka ilâh yoktur. ORTAK KOŞANLARDAN DA YÜZ ÇEVİR. (Elmalı meali) Ayette dikkatimizi çeken en önemli uyarı ise Allah elçisine, sana indirdiğim ayetlere uy, sakın Ehli kitabın edindikleri velilerin, atalarının rivayet sözlerine inanma, çünkü onlar Allah a ortak koşuyorlar, Allah ın berisinden Allah ın yetkileri ile donattığı insanları da ilahlaştırıyorlar diye uyarıyor. Çünkü Kur’an ayetlerinden anlıyoruz ki, Ehli kitap Peygamberimize, getirdiğin ayetlere de uyarız ama bizim atalarımızın inançları da var diyorlardı. Allah da elçisini uyarıyor ve yalnız benim vahyime uy diyor ve onlara SİZE İNDİRDİĞİM KUR’AN YETMİYOR DİYE İKAZ ET DİYORDU. Allah şahittir ki ben de her yazımda, din kardeşlerimi buna benzer ayetlerle uyarıyor ve cahiliye toplumunun yaptığı yanlışları bizlerde yapmayalım, yalnız ALLAH IN İNDİRDİĞİ VAHYE UYALIM, YOKSA ALLAH A ŞİRK KOŞMUŞ OLURUZ, BÖYLECE MÜŞRİK OLMAKTAN KURTULAMAYIZ YANLIŞINI, ANLATMAYA ÇALIŞIYORUM. Allah ın elçisi yalnız Kur’an a uyma emri aldıysa, bizler nasıl olurda emin olmadığımız, Kur’an ın dışından bilgilerle İslam ı yaşarız ve bunlarda Peygamberimizin dinde koyduğu hükümler deriz. Sizlere Kur’an dan bu konu ile ilgili, çok önemli ve hiçbir zaman unutmamamız gereken Allah ın bir uyarısını, ikazını hatırlatmak istiyorum. Bakın Allah iman ettiğini söyleyen Müminlerin aslında genel çoğunluğu, nasıl çok büyük yanlışları yaparak iman ettiğini bizleri bildiriyor. Ders alabilene ne mutlu. Yusuf 106: ONLARIN ÇOĞU, ŞİRKE BULAŞMIŞ OLMADAN ALLAH'A İMAN ETMEZ. (Yaşar Nuri meali) DEMEK Kİ ÇOĞUNLUK ÖYLE İNANIYOR, ÖYLEYSE DOĞRUDUR DEMEK YANLIŞ BİR İNANÇMIŞ. Allah cümlemizi, bu hataları yapmaktan bizleri korusun. Demek ki, Allah ın istediği bir iman üzerinde olmak istiyorsak, YALNIZ ALLAH IN İPİNE SARILMALIYIZ. Onun yanında, bizleri Allah a daha çok yaklaştıracağına inandığımız hiç kimseye güvenmeden, Allah a aracı yapmadan, emin olmadığımız sözlerin/hadislerin peşine düşmeden, YALNIZ KUR’AN I HAYATIMIZA GEÇİRMELİYİZ. YOKSA ŞİRK BATAĞINA BATMIŞ, MÜŞRİKLERDEN OLURUZ. Allah bizleri Nisa suresi 31. ayetinde uyararak, EĞER YASAKLANDIĞINIZ GÜNAHLARIN BÜYÜKLERİNDEN UZAK KALIRSANIZ, DİĞER KÖTÜLÜKLERİNİZİ ÖRTERİZ DER. Yine Nisa suresi 48. ayetinde de ALLAH, KENDİSİNE ORTAK KOŞULMASINI ASLA BAĞIŞLAMAZ diyerek, şirk koşan Müşriklerin affedilmeyeceği uyarısını yapar. Tekrar hatırlatmak isterim, şirk koşup müşrik olanlar, Allah a iman ettiğini söyleyenler. Hatta şirk koşmayacaklarına dair söz verenler. Çünkü imanın gereği, Allah a eş koşmamaktır, onun sözünden başka sözlere inanmamaktır. ALLAH IN SÖZÜNDEN DAHA DOĞRU SÖZ MÜ VAR DİYORSA RABBİMİZ, bu uyarıyı görmezden gelip, başka sözlere de inanıyorsak, imanımız kalbimize yerleşmemiş, müşrik olmuşuz demektir. Allah a iman etmeyen zaten kâfirdir, onun içinde ateistin şirk koşmasından, müşrik olmasından bahsedemeyiz. Allah ın elçisi, mahşer günü şahit olarak çağrıldığında, benim ümmetim Kur’an ı terk etti diyecekse ve bu uyarıyı Allah şimdiden bizlere yapıyorsa, lütfen bu uyarılara kulak verelim, Kur’an dan başka ipler aramayalım, Allah a şirk koşmayalım. Allah ın yetki ve sorumluluklarını, elçisi dâhil hiçbir yaratılmış beşere vermeyelim. Bu hatayı düşünmeden yapmaya devam dersek, mahşer günü inanın pişman olanların safında buluruz kendimizi. Allah Rad suresi 40. ayetinde, “TEBLİĞ ETMEK SANA, HESAP SORMAK BİZE DÜŞER” der. Müddesir 11. ayetinde de elçisine, “BENİ, YARATTIĞIM KİŞİYLE BAŞ BAŞA BIRAK.” diyerek, Allah ile kulu arasında elçisi dâhil hiç kimsenin olamayacağını, açıkça Rabbimiz bizlere bildirmiştir. Bu uyarılardan sonra hala, Allah ile kendi arasında veliler, şeyhle edinen varsa, böyle insanlar Allah şirk koşarak, MÜŞRİK olmuş demektir. Allah Furkan suresi 2. ayetinde, HÜKÜMRANLIĞINDA, ONUN HİÇ BİR ORTAĞI OLMAMIŞTIR diyorsa, lütfen ne Allah ın elçisini, nede edindikleri velileri, Allah ın yetkileri ile donatıp ŞİRK koşmayalım. Müşrik olmaktan asla kurtulamayız. Tekrar etmek istiyorum. ŞİRK KOŞMAK, ALLAH DAN BAŞKA İLAH EDİNMEK DEĞİLDİR. Çünkü hiçbir Mümin, Allah dan başka hiçbir ilah olmadığını bilir. Ama Allah ın yetkilerini ve sorumluluklarını, yaratılmış bir beşere yüklememizi de Allah, kendisine şirk koşmuş olarak kabul ediyor. Allah korusun, MÜŞRİK olarak iman edenlerden olmak istemiyorsak, Allah ın emrettiği YALNIZ KUR’AN IN İPİNE SARILALIM. Geri dönüşü olmayan yola girdiğimizde, pişmanlıklarımızın hiçbir faydası olmayacaktır. Allah a şirk koşup, müşrik olanları mahşer günü, nasıl bir son bekliyor hatırlatmak istiyorum. Kur’an ile düşünen tüm gerçekleri anlayacaktır. Ben Kur’an ı anlayamam diyerek, imtihanını birilerine havale edenleri, bir kez daha düşünerek Kur’an a davet ediyorum. HANGİMİZ MAHŞERDE BÖYLE BİR SON İSTERİZ? Beyyine 6: EHLİKİTAP'IN KÜFRE SAPANLARIYLA MÜŞRİKLER, İÇİNDE SÜREKLİ KALICILAR OLARAK CEHENNEM ATEŞİNDEDİRLER. İşte onlardır yaratılmışların en şerlisi. (Yaşar Nuri meali) Lütfen bu ve benzeri uyarıları dikkate alalım bizleri ilgilendirmiyor bu ayetler, Ehli kitabı ve müşrikleri ilgilendiriyor demeyelim. Allah, iman ettiğini söyleyenlerin arasından birçoğu, Allah ın indirdiği kitabın sınırlarını aşanlara, Allah emretmediği halde bunlarda Allah ın emri diyerek, Allah a iftira edenlere küfre saptılar, kâfir oldular, ya da müşrik oldular diye bizleri uyarır. Lütfen Allah ın uyarılarını dikkate alalım. Enam 82: İNANIP DA İMANLARINA HERHANGİ BİR ŞİRKİ BULAŞTIRMAYANLAR VAR YA, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır. (Bayraktar Bayraklı meali) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  8. Bizler günümüzde öyle bir din yaşıyoruz ki, bizleri adeta şeytanın kucağına doğru itiyor. Allah ın sorumlu tuttuğu Kur’an ı anlayarak okuyan, neredeyse yok denecek kadar az. Anlamını bilmeden, Arapça okuyarak sevap kazandığımızı zannediyoruz. Anlamadan okuduğumuz içinde, Allah ın düşün aklını kullan emrini, ne yazık ki yerine getiremiyoruz. Kur’an Allah ın bizlere tebliğidir mesajıdır. Eğer bu mesajı anladığımız dilden okumadıysak, hayatımızda bizler hiç Kur’an okumamışız, yani Allah ın mesajı aracısız almamışız demektir. İçimize giren din düşmanları, özellikle Yahudiler ve dini kendilerine menfaat aracı yapan bazı kişiler sayesinde, çok üzgünüm ama bunu söylemek zorundayım, BUGÜN MÜSLÜMAN TOPLUMLARIN GENEL ÇOĞUNLUĞUNUN YAŞADIĞI İSLAM, ALLAH IN EMRETTİĞİ İSLAM DEĞİL, ŞEYTANIN FISILDADIĞI RİVAYET, SANI VE BİRAZ SONRA VERECEĞİM ÖRNEKTE OLDUĞU GİBİ, SAPKIN DÜŞÜNCELERDİR. Bazı Müslüman kardeşlerimiz, ne yazık ki bu kişilerin sözlerine inandıklarından dolayı, din adına ne anlatılırsa kabul etmek zorunda kalıyorlar. Çünkü onlara anlatılan rivayetleri, Allah katından ya da Allah ın elçisinin emirleri, hükümleri zannediyorlar. Kur’an ile direk bir bağ kuramadığımız, Kur’an ı anlayarak ve düşünerek okumadığımız için, anlatılan yanlış bilgileri İslam dininden zannediyoruz. Sizlere nasıl bir sapkınlık içinde olduğumuza, çok çarpıcı bir örnek vermek istiyorum. Bu yazacaklarımı Kadir isminde bir arkadaşımız, bana Facebook ta kısa bir konuşmamızda söyledi, doğrusu ben inanamadım, gözlerim faltaşı gibi açıldı. Hatta kendisine, bu sözlerinizden güzel ve ibret verici bir makale çıkacağını da kendisine söyledim. Belki okuduğunuzda sizler de inanamayacaksınız. Ama yemin ederim ki bu sözler, bahsettiğim kişiye aittir. Bakın bana Kur’an ile ilgili, ALLAH DAN KORKMADAN, ŞU SÖZLERİ NASIL SÖYLEDİ. “KUR AN KONUŞMAZ, YORUMCU ONU KONUŞTURUR. HER EKOLÜN KUR AN I KENDİLERİNİ ONAYLAYAN PASİF BİR KİTAPTIR KUR’AN. KUR’AN ÖZNE DEĞİL ELİ KOLU BAĞLI VE YORUMCUNUN İNSAFINA KALMIŞ CANSIZ BİR NESNEDİR. KUR AN A BİZ ŞEKİL VERİRİZ.” Ben bunları yazarken ve okurken için titriyor üzüntüden ve yapılan saygısızlıktan. Ama bunu söyleyen, çok rahatlıkla söyleyebiliyor. Bunları söyleyen bir insanın, akşam yatarken gözlerine uyku girmemesi gerekir. Ama bir insan Kur’an dan uzak batılın etkisinde düşünmeden, aklını kullanmadan imanını yaşıyor da batılı, hurafeyi, sanıyı din zannediyorsa, işte böyle hiçbir şeyden habersiz, şeytan demek ki böyle insanlara cesaret veriyor. Gönül gözleri de Kur’an ile açılmamış bir insanın, elbette Allah ın uyardığı gibi, GÖZLERİNDE PERDE KULAKLARINDA VE GÖNLÜNDE MÜHÜR OLACAKTIR. Böyle bir insanında inatla batılın ardı sıra gittiğinden, gerçekleri görmesi, fark etmesi mümkün olamaz. ALLAH CÜMLEMİZİ, BÖYLE YANLIŞLARIN ARDI SIRA GİTMEKTEN, BİZLERİ KORUSUN İNŞALLAH. Bu yazımı da yazmamın nedeni, Allah şahittir ki, bu yanlışların peşine düşmemeleri adına hem din kardeşlerimi uyarmak, hem de bu sözleri söyleyen kardeşimizi bir kez daha Kur’an ile düşünmeye davet etmek içindir. Bu arkadaşımızın söylediklerinin tamamı, Kur’an hükümlerinin tamamen tersi. Hangi ayetle uyaracağımı bilemiyorum. Kur’an konuşmaz, yorumcu onu konuşturur demek, Allah katından gelen bir kitap için, aklın ve mantığın ötesinde bir düşüncedir. Beşerin yazdığı herhangi bir bilimsel kitaba bile böyle akılsızca bir düşünce söylenemez. Her kitap, yazarı tarafından aktarılan bilgileri verir okuyana. Hele birde bu kitap Allah katından geliyorsa, nasıl olurda Allah ın HÂŞÂ anlatamadığını her okuyan kendisi yorumlar ona anlamlar verir, yani konuşturur deriz. İŞTE BU ZİHNİYETİN İNANCI, BİZLERİ DİNDE BÖLDÜ, PARÇALADI VE BİRBİRİMİZE DÜŞMAN YAPTI. Kur’an ın muhkem ayetlerine, hiç kimse yorum yapamaz. Yorum açık olmayan, anlaşılmayan sözlere yapılır. Allah MUHKEM yani anlaşılan, açık ayetlerini, tüm kullarının anlayacağı şekilde, nice örneklerle açıkladık dediği halde, bu yanlış düşünceyi Kur’an a nispet eden, Kur’an a iman etmiyor demektir. KUR’AN A PASİF KİTAP DİYEN, ŞEYTANIN HİZMETÇİSİDİR. Kusura bakmayın, Allah ın kitabına bu sözleri nispet edene, bunları söylemek zorundayım. Hele hele Kur’an için eli kolu bağlı, yorumcunun insafına kalmış yani açıklamaya izaha muhtaç cansız bir nesnedir demek, yine çok özür diliyorum okurlarımdan, KÂFİRLİĞİN, İNKÂRCILIĞIN TA KENDİSİDİR. Çünkü ben kolay kolay hiç kimseye kâfir sözünü kullanmam, çünkü onu Allah bilir ama bu sözleri söyleyenin sonunu, düşünmek bile istemiyorum. Son cümlesi ise sanırım şeytanın pabucunu dama attıracak kadar zalimce, saygısızca, akılsızca bir söz olduğunu söylemek zorundayım. Şu sözü nasıl söyleriz?” KUR AN A BİZ ŞEKİL VERİRİZ” NE YAZIK İ BU DÜŞÜNCE, CEMAAT VE TARİKATLARIN, AÇIKÇA SÖYLEYEMEDİKLERİ, AMA İNANÇLARININ ODAK NOKTASINI TEŞKİL ETMEKTEDİR. Bu toplumların içinde bulunan kardeşlerimizi lütfen uyaralım. Bu yol, düşünce ancak insanı cehennemin kalıcısı yapar Allah korusun. Ne yazık ki Allah ın şekillendirdiği, hadi bir benzerini getirin bakalım diyerek, bizlere meydan okuduğu Kur’an için, bu sapmış arkadaşlarımız neler söylüyor, Allah ın eşi benzeri olmayan NURUNA. Ne yazık i cemaatler ve tarikatlar işte böyle Kur’an ayetlerine, kendi sapkın inançları ile şekiller verdiler ve topluma da, bunlar Allah katındandır dediler. UYAN EY DİN KARDEŞİM, SENİ ALLAH İLE ALDATANLARIN TUZAĞINA DÜŞME. EĞER ELİNE KUR’AN I ALIP, ANLADIĞIN DİLDEN OKUYUP, ÜZERİNDE DÜŞÜNMÜYOR DA, BU DİN TACİRLERİNİN ANLATTIKLARINI, ALLAH KATINDANDIR DİYE İNANIYORSAN, HESABIN GÖRÜLECEĞİ O ÇETİN GÜN, ÇOK PİŞMAN OLANLARDAN OLUP, MUTLAKA EBEDİ CEHENNEMLİKLERİN SAFINDA BULURSUN KENDİNİ. DİN KARDEŞLERİME HATIRLATMAK İSTERİM. Bu sözleri söyleyen Kadir Bey, sürekli yazılar yayımlıyor ve yayımladığı bir yazısında, bu seferde Allah ın kitabı Kur’an a yaptığı saygısızlığın yanında, Allah ın elçisine de çok büyük bir iftirada bulunarak, bakın ne diyor. “23 SENELİK NÜZUL SÜRECİNDE DAİMA SÜNNET ÖNDEN GİTMİŞ, KURAN İSE ARKADAN GELMİŞTİR.” Bunları söylemek, Allah ın kitabına ve elçisine yapılabilecek saygısızlığın ve sapkınlığın, İFTİRANIN zirve noktası olsa gerek. Benim dilim tutuldu, söyleyecek başka söz bulamıyorum. Kur’an ayetlerini de hatırlatmak hiçbir işe yaramayacak biliyorum. Çünkü bu sözleri söyleyen ve inanan bir insan, KUR’AN I TERK ETMİŞTİR. DEĞERLİ DİN KARDEŞLERİM. TEKRAR HATIRLATMAK İSTİYORUM, BU DÜŞÜNCE VE İNANÇLAR, HER ZAMAN AÇIKÇA DİLE GETİRİLMEKTEN KORKULAN, AMA CEMAAT VE TARİKATLARIN OLUŞUMUNUN OMURGASINI TEŞKİL ETMEKTEDİR. Lütfen bu uyarıları tüm sevdiklerimize yapalım ve hatırlatalım. Sevdiklerimize yapabileceğimiz en güzel yardım, bu yanlışları yapmalarını engellemek olacaktır. Yakın geçmişte bir cemaatin, istediğinde din kardeşine ve devletine karşı cemaatini, nasıl isyan ettirip din kardeşini nasıl öldürebileceğinin örneğini gördük. Lütfen bu hain başkaldırı dan ibret alalım ve benzeri cemaatlerden, tarikatlardan uzak duralım ki, ülkemiz böyle bir acıyı bir daha yaşamasın. ALLAH CÜMLEMİZİN YARDIMCISI OLSUN VE BİZLERİ BÖYLE SAPKIN DÜŞÜNCE VE İNANÇLARDAN KORUSUN İNŞALLAH. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  9. Kur’an ı dikkatli okuyan bir Müslüman, Allah ın resulü nün bizler için güzel bir örnek olarak Allah ın gösterdiğini anlar. PEKİ ALLAH ELÇİSİNİ, BİZLER İÇİN HANGİ KONULARDA ÖRNEK GÖSTERİYOR VE BİZLERE HANGİ KONULARDA ÖRNEK ALMAMIZI İSTİYOR? Bu konu geleneksel İslam anlayışında, çok yanlış anlaşılan, hatta Kur’an a taban tabana ters düşen öyle yanlış bilgileri, sözleri topluma kabul ettirebilmek için kullanılıyor ki, bu anlatılanlara inanan bir Müslüman, adeta Kur’an dan uzaklaşır. Hatırlatmak isterim, Allah elçisini bizlere bir insan olarak ÖRNEK GÖSTERİYOR, DİNDE HÜKÜM ORTAĞI OLARAK DEĞİL. Gelin birlikte, Allah ın Resulünü hangi konularda örnek gösteriyor, onu birlikte anlamaya çalışalım. “Yemin olsun, Allah resulünde sizin için, Allah'ı ve âhiret gününü arzu edenlerle Allah'ı çok ananlara GÜZEL BİR ÖRNEK VARDIR.” (Ahzab 21) Dikkat ederseniz Allah Resulünün, bizler için iyi, güzel bir örnek olduğundan bahsediyor. Yine aynı konuda Kalem 4. ayetinde, SEN ELBETTE YÜCE BİR AHLÂK ÜZERESİN diyerek, elçisinin ahlakını bizlerin örnek almasını istiyor. Aşağıdaki ayetler üzerinde, lütfen birlikte düşünelim. “Yemin olsun, içinizden size ONURLU BİR RESUL gelmiştir. Sizi rahatsız eden şey onu da üzer. Çok düşkündür size. MÜMİNLERE İSE DAHA ŞEFKATLİ, DAHA MERHAMETLİDİR.” (Tevbe 128) O zaman Allah'tan bir rahmet olarak onlara YUMUŞAK DAVRANDIN! ŞAYET SEN, KABA VE KATI YÜREKLİ OLSAYDIN, hiç şüphesiz, etrafından ayrılıp giderlerdi. (Ali İmran 159) Bakın Allah ın elçisinin, bizler için en önemli örnek oluşu konusunda Allah, bizlere onun çok önemli özelliklerinden örnekler veriyor ve ders almamızı istiyor. SİZLERDE BÖYLE OLUN DİYOR. Bizler Allah ın elçisini örnek almak istiyorsak, ONURLU, ŞEREFLİ, DİN KARDEŞİNE ŞEFKATLİ, MERHAMETLİ VE YUMUŞAK BİR ŞEKİLDE İNSANLARA SAYGILI OLMALIYIZ. Asla kaba saba, saygısız bir şekilde onlarla konuşmamalıyız. Hatta karşımızdaki inanmamış bir insan olsa bile onlara saygılı davranmalıyız. Peki, bizler böylemi davranıyoruz? Bizim gibi düşünmeyen ve inanmayanlara karşı, Allah ın elçisinin örnek davranışlarından ders alıyor muyuz? Elbette hayır. Ben Müslüman ım diyen din kardeşlerimize bile bizler, kendimiz gibi düşünmediği ve inanmadığı için, ağza alınmayacak küfürleri eğer söylüyorsak, bizler Allah ın elçisini örnek almıyoruz demektir. Kur’an da Allah elçisine, deki onlara diye bazı ayetleri tebliğ etmiş ve bir örnek bakın ne demiş. Enbiya 45: De ki: BEN, SADECE, VAHİY İLE SİZİ İKAZ EDİYORUM. Fakat sağır olanlar, ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duymazlar. (Diyanet vakfı) Allah ın elçisi özellikle biz ümmetine, ben Allah ın bizleri sorumlu tuttuğuna hükmettiği ve Allah beni uyararak, sana indirdiğim Kur’an ile kullarıma hükmet dediği Kur’an ile sizi ikaz ediyorum dediği halde, eğer bizler hala Kur’an dışından, dini konularda kaynaklar arıyorsak, bunlarda Kur’an dışından Peygamberimizin hükümleridir diyorsak, Peygamberimizi örnek almıyoruz kendi başımıza buyruk uydurulmuş, Allah ın elçisine iftira sözlerin ardı sıra gidiyoruz demektir. Bakın Allah elçisine, görevini yerine getirirken, nasıl bir yol izlemesini istiyor. İŞTE BİZLER PEYGAMBERİMİZİ, BÖYLE ÖRNEK ALMALIYIZ. Nahl 125: (Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna, HİKMETLE, GÜZEL ÖĞÜTLE ÇAĞIR VE ONLARLA EN GÜZEL ŞEKİLDE MÜCADELE ET. Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir. (Diyanet meali) Demek ki Peygamberimizin örnek oluşu, İslam ı topluma anlatırken takındığı tavırla da çok önemli. Hangimiz bu yöntemi kullanıyoruz? Hangimiz Peygamberimizin bu huyunu, yöntemini hayatımıza geçiriyoruz. Lütfen bu soruyu kendimize soralım. Allah ın elçisini örnek alan, önce onun Kur’an dan Allah ın elçisine verdiği görev ve sorumluluğunu da doğru öğrenmeli ki, onun adına uydurulan asılsız rivayetlere inanmasın. YANİ ALLAH IN ELÇİSİNİ ÖRNEK ALMAK İSTİYORSAK, RİVAYETLERDEN DEĞİL KUR’AN DAN PEYGAMBERİMİZİ TANIMALI VE ÖRNEK ALMALIYIZ. RESULE DÜŞEN, TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. Allah sizin açığa vurduklarınızı da gizlediklerinizi de bilir. (Maide 99) Allah'a itaat edin, resule itaat edin, sakının. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin: BİZİM RESULÜMÜZE DÜŞEN SADECE APAÇIK BİR TEBLİĞDİR. (Maide 92) De ki: “Ben türedi bir peygamber değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM.” (Ahkaf 9) Bu ayetlerden de çok açık anlaşıldığı gibi, Allah ın elçisinin görevi, Allah dan aldığı vahyi yani Kur’an ı yalnız tebliğ etmektir. Ayette Peygamberimiz, ben sadece apaçık bir uyarıcıyım, sadece bana vahyedilen Kur’an a uyarım, asla bunun dışında dinde hükümler koymam mümkün değildir diyorsa, işte bizlerin örnek alacağı konulardan biriside, Kur’an ın dışından hiçbir bilgiye inanmamak olmalıdır. Çünkü Allah ın elçisi yalnız Kur’an ı tebliğ etmiş ve yalnız Kur’an ı hayatına geçirmiştir. Allah ın elçisinin çok önemli bir görevi de, bizlere mahşer günü şahit olacağıdır. Bakın Allah bu konuda ne diyor. İşte böyle! BİZ SİZİ, İNSANLAR ÜSTÜNE TANIK OLASINIZ, RESUL DE SİZİN ÜSTÜNÜZE TANIK OLSUN DİYE, orta yolu izleyen bir ümmet yaptık. (Bakara 143) Bu ayetten de anlıyoruz ki, Allah elçilerini yalnız ayetlerini, mesajını tebliğ etmek için değil, mahşer günü şahit olarak görev yapacaklarını da söylüyor. Elçiler hangi konuda şahitlik yapacaklar? Elbette Allah ın ayetleri konusunda. Sizce Kur’an da hiç bahsedilmeyen konuları, Allah ın elçisi bunlarda benim dinde koyduğum hükümlerdir der mi? İşte tüm bunların cevabını, Peygamberimizin şahitliğinde göreceğiz. Bu sorunun cevabı Kur’an da çok açık var. Görmek istemeyenler, gözlerini bu ayetlere yumanlar, mahşer günü çok ama çok üzüleceklerini bilmelidirler. Ahzab 39: ONLAR Kİ ALLAH'IN MESAJLARINI TEBLİĞ EDİP O'NDAN KORKARLAR, Allah'tan gayrı hiç kimseden korkmazlar. Hesap sorucu olarak Allah yeter. (Yaşar Nuri meali) Fakat O, RESULÜN ÖNÜNDE VE ARKASINDA GÖZETLEYİCİ MELEKLER YÜRÜTÜR ki resullerin, Rablerinin vahiylerini tebliğ ettiklerini bilsin. Allah, onların her hâlini kuşatmış ve her şeyi inceden inceye sayıp dökmüştür. (Cin 27–28) Bu zamana kadar Allah ın gönderdiği elçiler, Allah ın gönderdiği mesajları yani ayetlerini titizlikle tebliğ edip, yanlış yapmaktan dolayı Allah dan korkarlar diyor. Cin suresinde de Allah, görev verdiği Resullerin, Allah ın vahyini gerektiği gibi tebliğ edip etmedikleri, melekler tarafından izlendiğini bizlere bildiriyor. Böyle izlenen bir Resul, sizce Allah ın vahiylerinin dışında, bunlarda Allah ın emri diyerek, hükümler koyabilir mi? Bizler ise Allah ın bu uyarılarından habersiz, ya da bunca ayetleri görmezden gelerek, hala Allah ın yanında elçileri de dinde hükümler koyar, yalnız vahiyle din yaşanmaz demeye, korkmadan hala devam ediyoruz. Allah ın elçisini örnek almak isteyen, bu yönünü asla göz ardı etmemelidir. İşte peygamberimizi örnek almak, onun için bu kadar çok önemli. Peki, bizler günümüzde Allah ın elçisini mi örnek alıyoruz, yoksa emin olamayacağımız sözlerin ardından gidip, hesap veremeyeceğimiz sözlere mi inanıyoruz. Sizce Allah ın elçisi, mahşer günü şahit olarak çağrıldığında, onca açık ayetlerde söylediği gibi, ben yalnız Kur’an ı, Allah ın vahyini tebliğ ettim, onun dışında hiçbir söz söylemedim, çünkü ben Allah dan Kur’an ın asla sınırlarını aşma emri aldım derse, BUGÜN ONUN SÖYLEDİĞİNE İNANDIĞIMIZ ONCA YANLIŞ İNANÇLAR KARŞISINDA, HALİMİZ NİCE OLUR DİYE ARAMIZDA DÜŞÜNEN VAR MI? Allah ın elçisinin örnek almamız gereken bir yönü de, ÜMMİ oluşudur. Peygamberimiz Allah ın dininden sapmış, hurafe ve batılı din edinmiş Ehli kitaba tabi olmayıp, doğruların ve gerçeklerin arayışında olmuştur. Onun içinde Allah, görevlendireceği elçisini, Ehli kitaptan değil, doğruluğu, dürüstlüğüyle yaşayan, toplumda sevilen örnek bir insan olan Hz. Muhammed i elçi olarak seçmiştir. Bundan da alacağımız, çok önemli dersler ve bizler için güzel bir örnek vardır. Lütfen bu dünyada vaktimiz dolmadan, elde Kur’an tekrar düşünelim. Hesabın görüleceği gün, pişman olmanın hiçbir faydası olmayacaktır. ONUN İÇİN GELİN, ALLAH IN ELÇİSİNİ ÖRNEK ALALIM. O ben yalnız Kur’an a uyarım, benim görevim sadece vahyi tebliğ etmektir, onun için yalnız Kur’an ın ipine sarılın, çünkü yalnız Kur’an dan hesaba çekileceksiniz diyorsa, bizlere öğretilen hurafe yanlış bilgilerin, inançların değil, Allah ın nuru, ışığı Furkan ın ardı sıra gidelim ve Allah ın uyardığı gibi, YALNIZ KUR’AN IN İPİNE SARILALIM. Lütfen unutmayalım Allah verdiği sözü mutlaka tutar. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  10. Bizler batıl inançlarımızı yaşayabilmek adına, Allah ın ayetlerini görmezden gelerek çarpıtmaktan, anlamlarını değiştirmekten ne yazık ki korkmuyoruz. Kur’an ı tarafsız okumayıp, inandığımız batıl ve rivayet inançlarla anlamaya çalıştığımız içinde, Allah bizleri NURUYLA, buluşturmuyor, gerçekleri görmemizi engelliyor. Bunun nedeni, Allah ın kitabına şirk koştuğumuz içindir. Allah ın kitabını din ve iman adına yeterli görmeyenleri, o zalim din tacirlerine elbette muhtaç edecektir. Böyle olanların sonunu hep birlikte görüyoruz. Bu makalemde, Allah ın kitabını yeterli görmeyen, her bilginin detayın olmadığını iddia edenlerin, yanlış inançlarını savuna bilmek adına, Allah ın ayetinin anlamını nasıl çarpıtmaya çalıştıklarına, güzel bir örnek vermek istiyorum. Bir arkadaşımız, kendisi gibi düşünmeyen topluma hitap ederek, mealcilerin en çok örnek verdiği ayet, Enam suresi 38. ayette geçen, “BİZ KİTAPTA HİÇBİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK”. Sözleridir diye başlıyor ve bu ayette geçen kitabın, Kur’an olmadığını, Allah ın katındaki ana kitap Levh-i Mahfuz da ki kitaptan bahsediyor diyerek, ayeti saptırmakta, adeta Kur’an da sorumlu olduğumuz her şeyin olmadığını, yani detaysız olduğunu, DİNİ YAŞAYABİLMEMİZ ADINA, BAŞKA BEŞERİ KAYNAKLARA MUHTAÇ OLDUĞUMUZU KANITLAMAYA ÇALIŞMAKTADIRLAR. Hâlbuki Allah Kur’an ın nereden geldiğini, Büruç suresi 21–22. ayetlerinde açıklarken bakın ne diyor. Büruç 21–22: Hakikatte o, korunmuş levhada/Levh-ı Mahfûz'da bulunan şerefli Kur'ân'dır. (Bayraktar Bayraklı) Kur’an, Allah katındaki korunmuş kitaptan bizlere gelen bilgiler, tebliğ ve uyarılar olduğunu açıkça bildiriyor. Ama batıl savunucuları, hurafe ve rivayet inançlarını kabul ettirebilmek adına, elimizdeki Kur’an ın değil, Allah katındaki kitabın eksiksiz olduğunu savunabilmektedirler. İLGİNÇ VE DİKKAT ÇEKİCİ OLAN İSE ALLAH TARAFINDAN KUR’AN IN, KORUMA ALTINA ALINDIĞI AÇIKÇA BİZLERE BİLDİRİLMİŞTİR. Bu düşünceyi savunanlara sormak isterim, birilerinin gücümü yetiyor da, Allah ın nurunun HÂŞÂ eksiği varda tamamlamaya kalkıyor. Bu ne hadsizlik ve cahilliktir böyle. ALLAH GÖRMEDİĞİMİZ, ŞAHİT OLMADIĞIMIZ, ALLAH KATINDAKİ KİTABIN EKSİK OLMADIĞINI NEDEN SÖYLESİN, BİZLERİ İLGİLENDİREN BİZLERE TEBLİĞ EDİLEN VE SORUMLU OLDUĞUMUZ KUR’AN DEĞİL Mİ? ALLAH IN KATINDAKİ KİTAPTA EKSİK YOKTA, GÖNDERDİĞİ KUR’AN MI EKSİK HER BİLGİ YOK? Bu nasıl bir mantık ve akıl tutulması ki, batılı aklayabilmek adına, Allah ın kitabına saygısızlık yaparak onu yetersiz görüyoruz. Konu üzerinde daha iyi düşünebilmemiz için, Enam suresini önce yazalım. Enam 38: Yerde yürüyen ne kadar hayvan, kanatlarıyla uçan ne kadar kuş varsa, bütün bunlar sizin gibi birer topluluktur. BİZ KİTAPTA HİÇBİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK. Onlar sonunda RABLERİ ÖNÜNDE TOPLANIRLAR. (Bayraktar Bayraklı meali) Bakın Allah biz kitapta hiçbir eksik bırakmadık dediği ayetinde, Büruç suresinde açıklama yaptığı gibi, Kur’an benim katımdaki kitaptandır demeden, direk BİZ KİTAPTA EKSİK BIRAKMADIK diyor. Sizce bu kitabın hangi kitap olduğu, çok ama çok açık belli değil mi? Sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum, sizin bütün şan ve şerefiniz ondadır diyecek Allah, ama hiçbir eksiği olmayan kitap Kur’an olmayıp, Allah katındaki kitap olacak öylemi? Ne dediğimizin farkında mıyız? Hiç sanmıyorum. Toplumun kafasında şüphe uyandırmaya çalışıp, kendi batıl inançlarına kanıt arayanlar, işte bu ayet bilmem şu zaman inmişti, bundan sonrada birçok ayet indi, demek ki Kur’an dan bahsedilmiyor diyerek, toplumun kafası karıştırılıyor. Hâlbuki Allah birçok ayetinde, Kur’an ın ipine bizlerin sarılmasını, emin olmadığımız bilgilerin ardına düşmememizi isterken, HİTAP EDİLEN TOPLUM YALNIZ O GÜNKÜ TOPLUM DEĞİL, DÜNYA DURDUKÇA TÜM TOPLUMLARA DA HİTAP ETTİĞİNİ, NE YAZIK Kİ ANLAMAK İSTEMİYORLAR. Biz vahyimizi tamamladık dedikten sonra, din ve imanımız adına Kur’an da hiçbir eksiğin olmadığını, ayetten anlamamız gerektiği çok açık anlaşılıyor. Lütfen şöyle düşünün, Zuhruf 44. ayette Allah, SİZLERİ KUR’AN DAN SORUMLU TUTUYORUM demiştir. Ama bu ayet Kur’an ın son ayeti değildir ve bu ayetten sonrada birçok ayet inmiştir. Hatırlatmak isterim, Nahl 89. ayette Allah, bakın Kur’an hakkında ne diyor. “Ayrıca bu kitabı da sana, HER ŞEY İÇİN BİR AÇIKLAMA, BİR HİDAYET ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.” Allah ın kitabına gözlerini kapatmış rivayet yolcuları Ehli kitap, Allah ın daha önce göndermiş olduğu kitaplarını yetersiz görüp, atalarının inançlarını da Allah ın emri gibi yaşıyorlardı. Allah onları uyarıyor ve geleceği bilen yüce Rabbimizde bu uyarılarla bizlere, aynı hataları yapmayın diyor ve BİZ KİTAPTA HİÇ BİR EKSİK BIRAKMADIK, HER SORUNUZA CEVAP VERİYORUZ, VERMEYE DE DEVAM EDECEĞİZ. ONUN İÇİN ALLAH IN YANINDA SAKIN VELİLER, EFENDİLER EDİNMEYİN, GÜVENİLECEK VELİNİZ YALNIZ BENİM UYARISINI YAPIYOR. Yoksa Allah Zuhruf 44. ayetinde, SİZLERİ KUR’AN DAN SORUMLU TUTUYORUM DERMİYDİ? Allah her bilginin olmadığı, açıklanmamış, detaysız bir kitap gönderip, ondan sonrada kullarını nasıl sorumlu tutar? Bizlerin yaptığı yanlış, beşeri fıkıh inancının her konuda Allah ın emirlerine yaptığı ilavelerini, Kur’an da göremediğimizde, takındığımız yanlış tavırdan kaynaklanıyor ve diyoruz ki, bakın namazın kaç rekât olduğu bile yazmıyor. Namazda hangi duaların okunacağı da yok diye yüzlercesini sıralıyoruz. Hâlbuki bu saydıklarımız konusunda Allah, bizleri bağlayıcı bir hüküm vermemiştir. Üzücü olan, Allah ın yemin ederek kolaylaştırdığı kitabı bizler, bu kadarda kolay olur mu deyip, ellerimizle ilavelerle zorlaştırarak, Allah ın kitabını yetersiz görebilme cehaletini gösterebiliyoruz. Enam 38. ayetin devamındaki ayetler üzerinde düşünelim şimdide. Biz kitapta eksik bırakmadık derken, aslında Allah neleri kast ediyor ona bakalım. Enam 39: Bizim ayetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklara gömülmüş sağır ve dilsizlerdir. Allah, SAPMAYI DİLEYENİ SAPTIRIR; doğru yola girmeyi dileyeni de doğru yola yöneltir. (Bayraktar Bayraklı) Enam 40: De ki: “Ne dersiniz, SİZE ALLAH'IN AZABI GELSE VEYA O KIYAMET GELİP ÇATIVERSE SİZ, ALLAH'TAN BAŞKASINA MI YALVARIRSINIZ? Doğru sözlü iseniz söyleyin bakalım!” (Bayraktar Bayraklı) Bakın Allah bir ayet öncesi ne demişti kullarına. “Biz kitapta hiçbir eksik bırakmadık.” Bakın devamındaki ayetlerde, bu uyarıyı neden yaptığı aslında anlaşılıyor. Batılı, hurafeyi aklayabilmek adına, Allah ın ayetlerine yanlış anlamlar vermeyelim. Bizim ayetlerimizi yalanlayanlar var diyor. Lütfen bu uyarıyla Allah, Kur’an ı tamamıyla kabul etmeyenleri kast ediyor diye anlamayınız. Bakın bu insanların sağır ve dilsiz olduklarını söylüyor. Kur’an ın birçok ayetinde de buna benzer uyarılar var. Hatta gözleri var görmezler diye de uyarıyor, atalarının inançlarından vazgeçmeyenlerden bahsediyordu. Dikkat ettiyseniz önce iman etmiş olmalı ki bu kişiler, sapmayı dileyen sapıtır diyor. Doğru yola girmek isteyende doğru yola yönelir diyerek, böyle ikilemde kalmış kullarına Allah, BİZ KİTAPTA HİÇ BİR EKSİK BIRAKMADIK, YALAN, YANLIŞ, HURAFE, RİVAYET SÖZLERİN ARDINA DÜŞMEYİN, SİZLERİN SORUMLU OLDUĞU BÜTÜN BİLGİLERİ, KİTAPTA YANİ KUR’ANDA BULACAKSINIZ DİYOR. Ehli kitap, Allah ın kitabını yeterli görmeyip, atalarından intikal eden batıl, rivayet inançlarda ediniyorlardı. Enam 40. ayette ise o gün cahiliye toplumunun ve günümüzde bizlerin yaptığı çok büyük yanlışa dikkat çekiyor. Verdiği örneğe bakar mısınız lütfen. Size Allah ın azabı gelse veya kıyamet gelip çatsa, siz Allah dan başkasına mı yalvarırdınız diyor. Sanırım bu sözler sizlere, bugün bizlerin yaptığı çok büyük yanlışlarımızı hatırlatmıştır. Ne yazık ki bizler namazlarımızda her gün, YALNIZ SENDEN YARDIM İSTERİZ dediğimiz halde, edindiğimiz veliler, şeyhler ve efendilerinde bizlere yardım ve şefaat edeceğine, inanmıyor muyuz? Yaradan o günkü toplumu uyardığı gibi, bugünde Kur’an da her bilgi, detay yoktur diyenleri de uyarıyor ve şefaatçiler, yardımcılar sakın edinmeyin, bu uyarıyı da kitapta yaptık diyor. Sizlere indirdiğimiz ve indireceğimiz Kur’an da hiçbir eksik bırakmadık, sorunlarınız ile ilgili her konuda nice örnekleri, değişik ifadelerle verdik, açıkladık ki, kimseye muhtaç olmayasınız diye belirtiyor. Allah Enbiya 10. ayetinde: “ANDOLSUN, SİZE ÖYLE BİR KİTAP İNDİRDİK Kİ SİZİN BÜTÜN ŞEREF VE ŞANINIZ ONDADIR. “ dedikten sonra, hala hangi kitapta eksik bırakmadık tartışması yapabilir miyiz? Ne yazık i bizler cahiliye toplumunun yaptığı yanlışların aynısını yapıyoruz, sırf atalarının batıl, rivayet inançlarını yaşayabilmek adına, ayetlerin anlamları ile oynamaktan korkmuyorlar. Allah böyle insanları, bakın nasıl uyarıyor. Ali İmran 78: Onlardan bir zümre vardır, aslında Kitap'tan olmayan bir şeyi SİZ KİTAP'TAN SANASINIZ DİYE, DİLLERİNİ KİTAP'LA EĞİP BÜKERLER. O, ALLAH KATINDA OLMADIĞI HALDE, "BU, ALLAH KATINDANDIR." DERLER. Bilip durdukları halde, Allah hakkında yalan söylerler. (Yaşar Nuri meali) Allah boşuna dinde zorlama yoktur demiyor. Aklını kullanan, zere kadar zorlanmadan, Allah ın Kur’an da verdiği örneklerini anlayacaktır. Yazdığım gibi, bazı arkadaşlarımız Enam suresi 38. ayette geçen; “BİZ KİTAPTA HİÇBİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK.” Sözünden kast edilen, hangi kitap olduğu konusunda şüphe uyandırmaya çalışanlara, ilkokul öğrencisinin anlayabileceği bir örnek vermek istiyorum. Okulda öğretmen öğrencilerine şöyle sesleniyor. “ ÇOCUKLAR YARINKİ AYNI DERSİMİZDE, SİZLERİ KİTAPTAN İMTİHAN EDECEĞİM, DERSİNİZİ İYİ ÇALIŞIN.” Demiş olsa. Sizce öğrenciler öğretmenine, Öğretmenim hangi kitaptan imtihan edeceksiniz diye sorar mı? Cevabını herkes kendi nefsine vermelidir. Bu sorunun cevabı çok açıktır. Allah da kullarına aynı uyarıyı yapıyor ve diyor ki; Zuhruf 44: Şüphesiz bu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ONDAN HESABA ÇEKİLECEKSİNİZ. (Diyanet meali) Ne dersiniz, Allah ondan hesaba çekeceğim dedikten sonra, hala hangisinden diye bir soru sormaya gerek var mı? Var diyenler, varsın kendi yollarına gitsinler. Ama lütfen unutmasınlar, Allah her bilginin olmadığı, izah edilmeyen, açıklanmayan bir kitaptan, asla kullarını sorumlu tutmaz, hesaba çekmez. Şöyle düşünün lütfen, Allah hayatımıza geçirmemizi istediği emirleri verip, nasıl yaşayacağımızı izah etmeden, detayını rivayet yolla öğrenmemizi ister mi? Bunun yorumunu sizlere bırakıyorum. Lütfen Allah ın adaletini küçümsemeyelim, kendi nefislerimize uydurmaya çalışmayalım, pişman oluruz. Mahşer günü tüm gerçeklerle elbette yüzleşeceğiz. Allah cümlemizi, hesabını verebilenlerin safında olmamızı nasip etsin inşallah. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  11. Bugünkü makalemin konusu hilafet ve halifelik konusu üzerine olacak. Acaba Allah böyle bir makamın oluşmasına izin veriyor mu? Ne dersiniz, Kur’an dan hiç araştırdınız mı? Gerçi günümüz İslam toplumu, Kur’an ın onay vermediği o kadar yanlış düşüncelere inandırıldık ki, Kur’an ın bahsetmesi ya da onay vermesi hiçte önemsenmediğini, üzülerek söylemek isterim. Hilafet ve halifelik kelime olarak ne anlama geliyor, önce ona bakalım. Hilâfet: İslâm şeriatının hükümlerinin hâkim kılınıp, İslâm davetinin tüm insanlığa taşınması için, YERYÜZÜNDEKİ TÜM MÜSLÜMANLARIN ÖNDERLİĞİDİR. Halife: Sözlük karşılığı, birinden sonra gelip onun yerine geçen kimse, olan halef sözünden türetilen halife, İslam Ansiklopedisi’nde PEYGAMBERİN HALEFİ VE KENDİSİNDEN SONRA YERİNE KAİM OLMAK İTİBARI İLE İSLAM CAMİASININ EN YÜKSEK REİSİNİN YANİ İMAMININ ÜNVANI olarak tanımlanır. Kur’an ı bir kez bile anladığı dilden düşünerek okuyan bir Müslüman, böyle bir makamın ve bu yetkilerle donatılmış bir insanın yalnız Allah tarafından görevlendirileceğini bilir. Zaten İslam ı anlatmak ve yaymak her Müslüman ın görevidir. Yani Allah ın elçisi olmayan hiç kimse, din adına liderlik önderlik yapamaz, Allah ın dini hakkında, Kur’an ın vermediği fetvaları veremez, Kur’an dışından toplumun sorumlu olacağı hükümler tebliğ edemez. Fetvayı Allah ben Kur’an da verdim diyor ve kesin bir şekilde, HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM diyerek son noktayı koyuyor. Çünkü Allah ın elçisinin bile, Allah ın bahsetmediği herhangi bir konuda tüm Müslümanların sorumlu olacağı şahsi kişisel fetvalar vermesi, Kur’an a göre mümkün değildir. Allah elçisine bildiriyor ve oda tebliğ ediyordu. Bu konuyu daha iyi anlayabilmemiz için örnek vermek istiyorum. Yunus 109: (Resulüm!) Sen, sana vahyolunana uy ve ALLAH HÜKMEDİNCEYE KADAR SABRET. O hâkimlerin en hayırlısıdır. (Diyanet vakfı meali) Hakka 44–45–46: EĞER BAZI LAFLARI BİZİM SÖZLERİMİZ DİYE ORTAYA SÜRSEYDİ, Yemin olsun, ondan sağ elini koparırdık. Sonra ondan can damarını mutlaka keserdik. (Yaşar Nuri meali) Bu ve benzeri ayetlerden de anlıyoruz ki, Allah ın elçisinin bile, Kur’an ın bahsetmediği konularda fetvalar, hükümler vermeye yetkisi yoktur. Fetvayı yalnız Allah verir. Vermediği konular ise dinin dışında olan, kişinin öz iradesine bırakılmış konulardır. Allah, elçisinin görev tanımını Kur’an da yaparken, neler söylüyordu hatırlayalım. PEYGAMBERE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. (Ankebut 18) BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ. (Kehf 56) SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR. (Rad 40) Bunca açık ayetlere iman ettiğimizi söylüyor ve sözümüzde duruyorsak, nasıl oluda Allah ın yetki vermediği kişilerin sözleri, fetvaları ve liderliği ile imanımızı yaşarız ve sorgusuzca bu kişiyi takip ederiz? Bu mümkün değil. Peygamberimiz vefat etmeden önce, benim yerime şu ya da bu kişi geçsin, din adına liderlik yapsın dememiştir. Demesi de zaten mümkün değildi, böyle bir yetkisi olmadığını çok iyi biliyordu. Din adına liderlik yapacak kişiler yalnız Allah ın elçileridir. Kur’an da Allah onun için RESULÜME UYUN emrini vermiştir. Allah, resulünün de her anını kontrol edip, hatta en küçük yanlış sözünde ikaz etmiş ve bu ikazları da özellikle bir kısmını Kur’an a geçirmiştir ki düşünen, aklını kullanan dersler alabilsin. ALLAH IN KORUMASINDA, KONTROLÜNDE OLMAYAN HİÇ KİMSE HATASIZ DEĞİLDİR. Allah onun için bizleri ikaz etmiş ve sakın güvenilecek, yardım istenecek benden başka VELİLER EDİNMEYİN, ARDI SIRA GİTMEYİN demiştir. Tabi bizlerin Kur’an ile bağlantısını kestikleri için, işine gelmeyen bazı din tacirleri, Allah ın elçisinin yetkilerini kendilerinde toplamak istemiş ve böylece toplumu istedikleri gibi yönetebilme gücünü ellerine almışlardır. İlginçtir Allah Kur’an da, sizleri yönetecek yöneticilerinizi ehil insanlardan seçin emrini verdiği halde, bu ve benzeri ayetlerin üstü örtülmüş ve toplumlar krallıkla yönetilmiştir. Tabi bu kralların seçtiği hilafet makamına getirdiği halifelerde, bu kişilerin emirlerinde, onların çıkarlarına verdiği fetvalarla insanların inancını, istedikleri gibi yönetmişlerdir. İmamı Azam Ebu Hanife, Padişahların bu isteklerine boyun eğmediği için sürülmüş, hapsedilmiş ve cezalandırılmıştır. Peygamberimizin vefatından sonra, devleti yönetecek liderler seçimle gelmiştir. Fakat seçilen kişilere de o devrin toplumu, halife ismini verdiklerinden, daha sonraları HALİFELİK makamı farklı yetkilerle donatılmıştır. ALLAH IN ELÇİSİNİN HALEFİ, YANİ VEKİLİ YOKTUR VE ONUN YETKİLERİNİ HİÇ KİMSE KULLANAMAZ. Bu görev yalnız Allah tarafından verilir. Aslında dört halife, asla Kur’an ın dışından fetvalar vermemiş, onun halefi vekili olduğunu söylememiş, dine Kur’an ın dışından hükümler koymamıştır. Hatta Allah ın elçisinin uyarısı ile hurafe hadis naklini bile yasaklamıştır. Dinde mezheplere ya da fırkalara asla bölünmemiştir. Allah ın Kur’an da koyduğu şeriatla, devleti yönetmişlerdir. Allah sakın dinde bölünenler gibi olmayın dedikçe, sanki Allah a inat bölünmekte bereket vardır diyerek bölünmüş ve mezheplere bölünen Müslümanlar, Hilafet makamı oluşturan devrin yöneticileri, kralları tarafından atanmış halifelerle, toplumu istedikleri gibi yönetmişlerdir. Hatta bu farklı hilafet makamları İslam toplumlarında din adına bölünmeyi ve düşmanlığı körüklemiştir. Bakın hilafet ve halifelik topluma hangi bilgiler ışığında kabul ettirilmiş topluma, şimdide ona bakalım. “Hilâfet’in yeniden kurulması DÜNYANIN DÖRT BİR YANINDAKİ TÜM MÜSLÜMANLAR ÜZERİNE FARZDIR. Tıpkı Allah'ın farzlarından bir farz gibi, bu farz da; seçme hakkının, ruhsatın olmadığı bir farzdır. Bu nedenle Hilâfet’in kurulması yolunda en ufak bir ihmal dahi büyük bir günah ve isyandır. ALLAH BU GÜNAHI İŞLEYENLERİ ŞİDDETLİ BİR ŞEKİLDE CEZALANDIRACAKTIR. Hilâfet’in kurulmasını tüm Müslümanlara farz kılan DELİLLER SÜNNET VE SAHABENİN İCMÂ'IDIR. Sünnetteki delil Nafi'den rivayet edilen şu hadistir: "Hz Ömer bana dedi ki: Rasulullah (s.a.v)’in şöyle dediğini işittim: "Kim Allah'a itaatten elini çekerse, Kıyamet gününde lehine hiçbir delil bulunmaksızın Allahu Teâla’yla karşılaşacaktır. Kim de boynunda Halife’ye biat olmadan ölürse cahiliye ölümü ile ölür."(Müslim K. İmara H. No: 1851)” Müslim'den rivayetle Nebi (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Kim bir imama biat edip elini sıkar ve kalbinin meyvesini verirse (rıza gösterirse) gücünün yettiği kadar itaat etsin. Eğer (iktidarı ele geçirmek için) onunla çekişecek bir kişi ortaya çıkarsa bu kişinin boynunu vurun." (Müslim K. İmara Bab 10 H. N: 1844) Halife’ye itaatle ilgili emir Hilâfet’in kurulması için bir emir demektir. Ayrıca Halife ile çekişen kimse ile savaşmaya dair emir; tek bir Halife’nin bulunmasındaki devamlılığa kesin bir işarettir.” İşte toplum, bu sözlerle korkutulmuş ve Allah ın elçisinin asla söylemesi mümkün olmayan konuları sanki Peygamberimiz emir vermiş gibi topluma anlatmışlardır. Onun için emin olmadığımız rivayet hadislere, sorgulamadan inanmak bu kadar tehlikelidir. Allah ın bahsetmediği bir makama farzdır demek, Allah a iftira atmaktır. BU KONUDA KUR’AN DAN DELİL BULAMAYANLARIN, RİVAYET HADİSLERLE TOPLUMU NASIL YANLIŞA YÖNELTTİĞİNİ, ANCAK KUR’AN I ANLAYARAK VE DÜŞÜNEREK OKUYANLAR FARK EDECEKTİR. Kur’an da birçok ayetinde, Allah a ve elçisine uyun emrini vermiştir. Bunun dışında uyacağımız hiç kimse yoktur. Allah din adına uyacağımız, yalnız Kur’an hükümleri olduğunu söyledikten sonra, güvenip elçilerinden başka hiç kimsenin ardına düşmememiz gerektiğinin nedenlerini, bakın nasıl söylüyor ve bizleri uyarıyor. Tur 48: Rabbinin hükmüne sabret. ÇÜNKÜ SEN GÖZLERİMİZİN ÖNÜNDESİN, kalktığında Rabbini hamd ile tespih et. (Diyanet meali) Zuhruf 44: Şüphesiz bu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ONDAN HESABA ÇEKİLECEKSİNİZ. (Diyanet meali) Araf 3: Rabbinizden size indirilene uyun; O'NUN BERİSİNDEN BİRTAKIM VELİLERİN ARDINA DÜŞMEYİN. Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! (Yaşar Nuri meali) Bu ve benzeri onlarca ayete iman ettiğini söyleyen bir Müslüman, Kur’an ın bahsetmediği konularda din adına hükümler, fetvalar verecek yetkiye sahip hiç kimsenin olamayacağını bilir. Allah elçime uyun derken, elçisinin gözlerinin önünde, her an kontrol edildiğini ve yalnız Kur’an ile kullarıma hükmet diye uyarıldığını bizlere bildiriyor ve onun için ona uyun emrini veriyor. Zuhruf 44. ayetinde de, bizlerin sorumlu olduğu, hiçbir eksik bırakmadığına hükmettiği Kur’an dan bizleri sorumlu tutacağına hükmediyorsa, nasıl olurda Kur’an ın bahsetmediği konularda, din adına fetvalar verecek makamların olacağına inanırız? Bunlara inananlar, bu konudaki Allah ın ayetlerine inanmıyor demektir. Allah size indirdiğim Kur’an a uyun, onun yanında bir takım velilerin, efendilerin, şeyhlerin ardına düşerek, onların sözlerine uymayın diyorsa, bunun tam tersini yaparak, nasıl olurda din adına fetvalar verecek kişilerin sözlerine inanırız. Yüzlerce yıldır İslam toplumu Kur’an dan uzaklaştırılmış, dinde bölünerek birbirine düşman yapılmıştır. DİNDE BİRLİĞİ SAĞLAYAMAYAN İSLAM TOPLUMUNUN, DÜNYADA MÜSLÜMANLAR ARASINDA HİLAFET MAKAMININ OLUŞTURULUP, TEK BİR HALİFE ÇEVRESİNDE TOPLANILACAĞINA NASIL İNANABİLİRİZ, BUNU ANLAMAKTA ZORLUK ÇEKİYORUM. Dünya üzerinde neredeyse birbiri ile savaşan yalnız Müslümanlar kaldı. Bunlar mı tek bir halife etrafında toplanacak? Bizlere düşen, Allah ın Kur’an da emrettiği şeriatı hayatımıza geçirmek olmalıdır. Rivayetlerin yarattığı şeriat, bizleri asla mutlu edemez. Bu gerçeği fark edemediğimiz sürece acı, keder ve savaş İslam toplumundan eksik olmayacaktır. Bizler eğer Allah ın tavsiye ettiği gibi, EHİL İNSANLARI YÖNETİCİ OLARAK SEÇERSEK, ONLAR BİZLERİ MUTLAKA ALLAH IN İSTEDİĞİ ŞARTLARDA YÖNETECEK, HUZUR VE MUTLULUĞU GETİRECEKLERDİR. UNUTMAYALIM LÜTFEN, NEYE LAYIKSAK ONU BULURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  12. Kur’an da Allah birçok ayetinde, hala düşünmüyor musunuz, düşünen yok mu, düşünesiniz diye ayetleri sizlere açıkladık sözlerini, ayetlerin sonunda çok fazla duyarız. Allah bu uyarıları ile sizce bizlere ne anlatmaya çalışıyor, hiç düşündünüz mü? Allah şöyle diyebilirdi, ayetlerimi tebliğ alan kullarım, hiç düşünmeden ayetlerin gereğini yerine getirecektir diyebilirdi. Ama demiyor, tam tersine bizlerin sorumlu olduğu muhkem ayetler üzerinde düşünmemizi, ondan sonra hayatımıza geçirmemizi istiyor bizlerden. Sizlerde çok iyi bilirsiniz askerde komutan emir verdiği zaman, emri alanların bu emri sorgulama, düşünüp fikirlerini söyleme hakkı yoktur. Hükümetlerin yaptığı kanunlarda öyledir, kanun yapıcıların yaptığı kanun sorgulanmaz, itiraz edilmez, etsen de bir sonucu olmaz, uymak zorundasın. Belki kanunlar zamanla yanlış oldukları anlaşıldığında yenisi ile değiştirilir, ama ona da kesin uymak gerekir. Allah bu şekilde bir uygulamayı, kulları için uygun görmüyor. İnsanlar hata yapabileceklerini ne yazık ki kabul etmezler, hatalarını belirli bir zaman geçtikten sonra anlarlar ama bu zaman zarfında çevresine verdiği zararı düşünmezler. Yüce Rabbimiz, bizlere gönderdiği ayetlerin doğruluğunda şüphe olmadığı için, her düşünen, aklını kullanan kullarının, ayetlerin gerçekten bizlere faydasının neler olabileceğini fark edecek ve şüphe duymadan gönül rahatlığıyla hayata geçireceğinden, ALLAH AÇIKLADIĞI, İZAH ETTİĞİ AYETLER ÜZERİNDE BİZLERİN DÜŞÜNMESİNİ, AKLIMIZI KULLANMAMIZI MUTLAKA BİRİNCİ ŞART OLARAK BİLDİRİYOR. Bunun asıl nedeni bilinçli olursak, imanımızda o kadar güçlü olur ve bizleri hiç kimse Allah ile aldatamaz. Bizlere verilen bir emrin, eğer bizler özüne vakıf değilsek, yani amaca uygunluğunu anlayamadıysak, hayata geçirmekte çok fazla ısrarcı olmayız. Yani bir işi yapmadan önce konuyla ilgili mutlaka bilinçlenmeliyiz. Bunu yaparsak, kendi hayatımızda da yaptığımız işte başarılı olacağımız gibi, Allah ın emirlerinin de bizlere faydasını açıkça görüp, hayatımıza geçirirken özenli ve dikkatli oluruz. Kur’an a baktığımızda ALLAH ÖNCE KORKUTARAK DEĞİL, DÜŞÜNEREK İMAN ETMEMİZİ İSTEDİĞİNİ, ÇOK AÇIKLIKLA GÖREBİLİRİZ. TABİ ALLAH AYETLERE UYMAYANLARIN SONUNUN, NE OLACAĞININI BİZLERE BİLDİRİYOR. Bizlerin Kur’an ile bağını kesenler, sizler Kur’an ı anlayamazsın diyenler, kendi yalanlarının ortaya çıkmaması için, toplumun KUR’AN I ANLAYARAK, DÜŞÜNEREK OKUNMASINI ENGELLEMİŞLERDİR. Düşünmeyi başkalarına bıraktığımız içinde, neyin doğru neyin yanlış olduğunun farkına varamadığımızdan, YAŞADIĞIMIZ İSLAMIN DA ÖZÜNE FARKINA VARAMAYIP, İMAN EDERMİŞ TAKLİDİ YAPIYORUZ, GÖSTERİŞE ÖNEM VERİYORUZ. AMA BUNUN NE YAZIK Kİ FARKINDA BİLE DEĞİLİZ. Böyle olunca da ne huzuru, nede mutluluğu bulamıyoruz. Allah Kur’an da bizlerin anlayabilmesi için, bazı olayları örnekler verdiğinde, hepimizin çok rahatlıkla anlayabileceği şekilde izah eder ve ayetlerin sonunda bu kıssalardan faydalanmamız içinde, düşünmemizi özellikle ister. Birkaç örnek verelim. İşte Allah, ayetlerini size böylece açıklıyor. Umulur ki, düşünürsünüz. (Bakara 266) Düşünürseniz, biz size ayetleri açıkladık. (Ali İmran 118) Hâlâ Kur'ân üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? (Nisa 82) Allah bunları size düşünesiniz diye buyurmaktadır. ( Enam 151) Bunlar, Kur'ân'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli midir? (Muhammed 24) Buradan da şunu çok net anlıyoruz. Eğer bizler Kur’an okuduğumuzu söylüyorsak, önce anladığımız dilden okumalıyız. Daha sonrada ayetler üzerinde, Allah ın düşün, aklını kullan emrini yerine getirmeliyiz ki, ayetleri en doğru şekilde anlayabilelim. Lütfen unutmayalım Kur’an, iman ettiğini söyleyen Müslümanlara TEBLİĞDİR. Eğer bizler Allah ın tebliğini direk almayıp, bunu bizlere birileri naklediyorsa, bu tebliğin doğruluğundan asla emin olamayız. Sen Kur’an ı anlayamazsın diyenler varsa, lütfen onlardan uzak durunuz. Bu insanlar sizinle Allah arasında aracı olmaya çalışan DİN SİMSARLARIDIR. Sizi kendilerine değil, Allah ın kitabına davet edenlerin davetlerine uyunuz. Allah yemin ederek, bu kitabı anlayasınız ve ayetlerim üzerinde düşünesiniz diye kolaylaştırdım diyorsa, din tacirlerine, kendilerini ruhban sayan kişilerin sözlerine, lütfen itibar etmeyiniz. Bunlar belki de sizleri Allah ile aldatanlar olabilir, bunu bilemezsiniz. Onun için önce Allah ın tebliğini, aracısız düşünerek almaya, özellikle çaba harcamalıyız. Ondan sonra her kitabı okuyabiliriz. Konumuzun çok daha iyi anlaşılabilmesi için, sizlere bir örnek vermek istiyorum. Bizler ayetler üzerinde düşünmeden, rivayet edilen sözlere inandırıldığımız için, Allah ın ayetlerini yeteli görmedik, böylece bakın Allah ın verdiği bu örneklerden hiç faydalanmadığımızdan, nelere inandırıldık. Bakara 219: Sana, sarhoşluk veren şeyler ve şans oyunları(kumar) hakkında sorarlar. De ki: “Onların her ikisinde de hem büyük bir kötülük, hem de insanlar için bazı yararlar vardır; ANCAK YOL AÇTIKLARI KÖTÜLÜK, SAĞLADIKLARI YARARDAN DAHA BÜYÜKTÜR.” [Allah yolunda] neyi harcayacaklarını sana sorarlar. De ki: “O'NUN İÇİN AYIRABİLECEĞİNİZ HER ŞEYİ.” Böylece Allah mesajlarını size açıklıyor ki tefekkür (Düşünesiniz) edebilesiniz. ( Muhammed Esed meali) Allah bu ayetinde, hepimizin anlayacağı bir örnekle iki konuda açıklama getiriyor ve bizlerin bu konuda düşünmemizi istiyor. Bizler ayetleri anlayarak okumayıp, üzerinde düşünmediğimiz içinde, bakın nelere inanıyoruz. Ayette Yaradan sarhoşluk veren içki ve kumardan örnek verip, izahatta bulunuyor ve diyor ki; Bunların ikisinde de büyük kötülükler, yani sizleri günaha sevk edecek unsurlar olduğu gibi, sizlere nefsinizi mutlu edecek geçici bazı yararları da olabilir. FAKAT BUNLARIN ZARARI, KÖTÜLÜĞÜ FAYDASINDAN ÇOK DAHA FAZLADIR. Allah bu örneği vererek, bizlere seçim şansı veriyor peki nasıl? Düşünerek, eğriyi doğruyu bizzat seçerek. Dikkat ederseniz Rabbimiz, bu ikisi için kestirip atmıyor ve bunlar HARAMDIR DEMİYOR ama kulum tavsiyelerime uyacak mı diye, bizleri imtihan ediyor. Hatta bazı kişiler içki ve kumarın Kur’an haram olduğunu yazmaz, onun için içmekte bir sakınca yoktur diyenleri duyarız. Ama düşünen, aklını kullanan bir Müslüman, ayette Allah ın verdiği örnekten yola çıkarak, İçki ve kumardan mutlaka uzak durulması gerektiğini, eğer bunlara müptela olduğumuzda, zarar göreceğini bilir. Maide suresi 90. ayetinde Allah, aynı konuda bir açıklama yaparak, içki ve kumarın şeytan işi bir pislik olduğu hatırlatmasını yapar. Buradan da anlıyoruz ki, şeytana uymak istemeyen, HER TÜRLÜ ALKOLDEN VE KUMARDAN UZAK DURMALIDIR. Bakın Allah direk haram dememiş, ama uyarmış, ikaz etmiş, kulum aklını kullansın ona göre davransın istemiş. Bizlere Kur’an ı anlayarak okutmayanlar, toplumun düşünerek iman etmesini engelleyenler, HÂŞÂ Allah kullarına sanki açıklayıp izah etmemiş gibi eğitimle, düşünerek Allah ın vermeye çalıştığını, kendileri akıllarınca daha doğru yapıyorlarmış gibi, İÇKİ VE KUMAR HARAMDIR DEYİP ÇIKMIŞLARDIR. Bu tavırda, bir kısım topluma korkuyla kabul ettirilmiş belki, ama bir kısmında da ters etki yaratmıştır. Onun içindir ki, Allah ın bazı konularda, kesin bir şekilde tavrını koyup HARAM dediği halde, bazı konularda da eğiterek, düşünerek kullarının yanlıştan dönmelerini istemiştir. Bakara suresinin son bölümünde de, yine ayetler üzerinde düşünmediğimiz için, bizlere yanlış inançları, Allah ın elçisinin adını kullanarak kabul ettirme yolunu seçmişlerdir. Allah yolunda neyi harcayacağına, yani nasıl zekât vereceğini, infak edeceğini anlatırken, çok basit ve anlaşılır bir örnekle izah etmiştir Yaradan ve bakın ne demiş, kullarını zora sokmadan, imtihan oluşunun gereği olarak: “O'NUN İÇİN AYIRABİLECEĞİNİZ HER ŞEYİ.” Bundan daha açık ve anlaşılır ne ola bilir? Senin ihtiyacından arta kalanı hayır, zekât olarak dağıt diyor. Ama Allah ın ayetleri ile yetinmeyen, ayetler üzerinde düşünme alışkanlığı olmayanlar, adeta ayetleri yetersiz görürcesine, “HANİ NE KADAR VERECEĞİMİZ YAZMIYOR. BU NASIL BİR AÇIKLAMA, DETAYI YOK.” Diyebiliyorlar. Bu düşünceler bizleri Kur’an dan uzaklaştıran, düşünmeyi bıraktırıp, batıla yönlendiren, dini zorlaştıran kişilere tabi olmamızı sağlayan yanlış itikatlarımızdır, lütfen farkında olalım. Kur’an indirildiğinden itibaren, Allah köleliğin kapısını kapatmış ve savaşlarda artık esir alıp, onları köle ya da cariye yapamazsınız, ya bedel karşılığı ya da ücretsiz savaş bitimi serbest bırakacaksınız demiştir. Ama dikkat ettiyseniz, ellerinizdeki köleleri de hemen serbest bırakın dememiştir özellikle, itirazla karşılaşmamak için. Peki, ne yapmıştır? Onlarca ayetinde köleliğin doğru olmadığını eğiterek, bilinçlendirerek anlatıp, bir suç işlediklerinde Allah, köle azat edin ki günahını affedeyim diyerek, köleliğin adeta işlediğiniz suçla eş değer olduğunu anlatmaya çalışmıştır. AMA DÜŞÜNMEYİ BAŞKALARINA BIRAKANLAR, BU GERÇEĞİ NE YAZIK Kİ FARK EDEMEMİŞLERDİR. Düşünmeyi bıraktığımız için, Allah köleliği Kur’an da yasaklamamıştır diyenler var hala. Aynı konuya bir başka örnekte, Allah birden fazla evlilik konusuna, belki yasak getirmemiş ama en adaletli evliliğin, tek eşli olmak olduğunu bizzat ayetinde söylemiş ve önermiştir. Bakın bu konuda Allah ın önerisi tek eşlilik olduğu halde, bu öneriyi nefsimizin işine gelmediği için ne yazık ki düşünme, aklı kullanma zahmetinde bulunmadığımızdan, Allah çok eşliliği yasaklamamıştır deyip çıkmışız. İçki ve kumar konusunda da haram dememiş, ama önermemiş ve bizi şeytana esir edeceği bilgilerini verdiği halde, ona kendimizce HARAM deyip çıkmışız. İşte Allah onun için, DÜŞÜNÜN EY KULLARIM DİYOR. Allah cünüp olduğumuzda TERTEMİZ YIKANIN diye açıklama yapmıştır. Ama Kur’an ile bağ kurup düşünemeyenler, Kur’an da cünüp olduğumuzda nasıl gusül abdesti alacağımız bile yazmıyor demekten çekinmiyoruz. Bizlere öğretilenleri Kur’an da göremediğimizde, yaptığımız yanlışın farkında değiliz. Allah ın ayetlerini adeta detaysız ve eksik görerek, beşeri fıkıh inancının bu eksiği tamamladığını söylemenin ŞİRK olduğunu bile fark edemiyoruz. Allah yemin ederek, bu kitabı sizler için kolaylaştırdım diyor. Onun içinde emirlerini herkesin yapacağı, anlayacağı şekilde basitçe veriyor. Sizce bundan basiti olur mu? Cünüp olunca, TERTEMİZ YIKANIN. Bu emri Allah verdikten sonra hala, yıkanmaya neremizden başlayacağız denir mi? İşte düşünmeyi bırakanlar söyleyebiliyor. Buradan da şunu çok net anlıyoruz. Allah içki, kumar ve çok eşlilik konusunda biz kullarını uyarmış ve asla tavsiye etmemiştir. İçki ve kumar bizleri şeytana yönlendiriyorsa, çok eşlilikte ADALETSİZ BİR EVLİLİĞİ yaşamamızı neden olacağını bildiriyor. Hangimiz bu uyarı ve ikazları aldıktan sonra Alkol ve kumar müptelası olup şeytanın oyuncağı olmak ister? Yine evlilik Konusunda birden fazla evlilik, adaletsiz bir evliliktir diyorsa, hangimiz adaletsiz bir evlilikte ısrar eder? Bunları yapmak isteyenler, KENDİ NEFİSLERİNDE DÜŞÜNMEDEN, ALLAH IN AYETLERİNE İMAN ETTİĞİNİ SÖYLEYİP, KENDİ BATIL İNANÇLARINI YARATANLARDIR. ALLAH, AZABI AKILLARINI KULLANMAYANLARA VERİR. (Yunus 100) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  13. Bu makalemde sizleri düşünmeye davet etmek istediğim konu, Allah Kurban kesme konusunda bizleri, belirli hayvanları kesebileceğimiz konusunda sınırlama yapmış mıdır? Bu konuda Kur’an nasıl bilgiler veriyor, konusu üzerinde olacak. ÖNCE BELİRTMEK İSTERİM, KURBAN KELİME ANLAMI OLARAK, YALNIZ HAYVAN KESME ANLAMINDA DEĞİLDİR. GENEL BİR ANLAMI VARDIR VE ANLAMI, ALLAH A YAKLAŞMAK, ONUN RIZASINI KAZANMAK İÇİN YAPILAN HER ŞEY ANLAMINDADIR. Tabi buna Allah ın rızasını kazanmak adına kesilen ve dağıtılan hayvanda bunun içine girer. Kurbanı yalnız Allah adına kesmek şartıyla, Hac 34. ayetinde meşru kıldığını, yani izin verdiğini bildirmiştir Allah. Kurban Allah ın rızasını kazanmak adına, ona bağlılığımızı bildirmek ve onun hoşnutluğunu kazanmak adına yaptığımız bir yakınlaşma ve bağlılık göstergesidir. Bu durumda Allah a sunacağımız kurbanda Allah ın yasaklamadığı hayvanlar arasında olması gerekir. Allah bizlere hangi hayvanları yasaklamıştı? Elbette bazı ayetlerinde bunu tekrar ederek açıklıyor ve saydıklarım dışında sizlere her temiz şey helal kılınmıştır diyor. Peki, neleri haram kılmıştı hatırlayalım. “LEŞ, AKITILMIŞ KAN, DOMUZ ETİ VE ALLAH TAN BAŞKASI ADINA KESİLEN HAYVANLAR.” Demek ki bunun dışında her temiz şey, bizlere helal kılındığını anlıyoruz. Bu düşünceden yola çıkarak, bizler için helal olanların, Allah a kurban edeceklerimiz hayvanlar olduğunu anlamamız, yanlış olmasa gerek. Konuyu Kur’an dan araştıralım. Bu durumda bu sayılanların haricinde, şu ya da bu hayvanlarda haramdır diyebilir miyiz? Asla bunu söyleyemeyiz. Hatta bunu söyleyenleri de Allah uyarıyor ve Yunus 59. ayetinde bakın ne diyor. “DE Kİ: "NE OLDU SİZE DE ALLAH'IN SİZE RIZIK OLARAK İNDİRDİĞİ ŞEYLERDEN BİR HARAM YAPTINIZ BİR DE HELAL?" DE Kİ: "ALLAH MI SİZE İZİN VERDİ, YOKSA ALLAH'A İFTİRA MI EDİYORSUNUZ” Buradan şunu rahatlıkla anlayabiliriz, Allah ın haram demediğine hiç kimse haram diyemez. Bir başka mantık yürütürsek, Allah a kurban edeceğimiz hayvanlarda Kur’an, bir sınırlama koymadıysa, bizlerde asla sınırlama koyamayız. Şunu çok net anlıyoruz ki, Allah ın saydıkları her temiz şey bizler için helaldir. Bu durumda şu soruyu tekrar kendimize soralım. Allah a kurban edeceğimiz hayvanlar, Allah ın bizlere helal ettiği hayvanların tamamından olmaz mı? Bu soruya aslında hepsinden olmaz, diye bizler hüküm veremeyiz. Kur’an a bakıp, ona göre hareket etmeliyiz. Eğer Allah ın hüküm vermediği bir konuda, bizler ayetlerde geçen kelimelere Allah ın açıklamadığı anlamları kendimiz veriyor da, hükümler çıkartmaya çalışıyorsak, mutlaka yanlışlık yapma riskimiz var demektir. Gelin Allah için Kurban kesme konusunda, Kur’an nasıl örnekler veriyor ona bakalım. Tabi ayette geçen kelimelere, farklı anlamlar vermeden. Maide suresi 27. ayete baktığımızda, Hz. Âdem in her iki oğlunun Allah a birer kurban sunduklarından bahseder. Ama dikkat ederseniz ayette, kurbanın hangi hayvan olduğundan bahsetmez. Bir başka ayetinde; Hac 34: Her ümmet için, ALLAH’IN KENDİLERİNE RIZIK OLARAK VERDİĞİ HAYVANLAR ÜZERİNE İSMİNİ ANSINLAR DİYE KURBAN KESMEYİ MEŞRU KILDIK. İşte sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. Şu hâlde yalnız O’na teslim olun. Alçak gönüllüleri müjdele! ( Diyanet meali) Bu ayetten şunu çok net anlıyoruz. Allah ın haram demediği hayvanlardan, yine hiçbir ayrım yapmadan genelleme yaparak, üzerine Allah ın adını anarak, yani kurbanı Allah için kesiyorum niyetiyle, kesmeyi meşru kılıyorum, izin veriyorum diyor. DİKKAT ETTİYSENİZ, ALLAH IN KENDİLERİNE RIZIK OLARAK VERDİĞİ HAYVANLARI KURBAN EDİN DİYOR. Bakın şöyle ya da böyle bir hayvan olsun diye ayrım yapmıyor. Kevser suresinde de Allah, Rabbin için kurban kes diyerek, hayvanın cinsi adına sınırlama koymuyor. Yine Hz. İbrahim ve oğlu kıssasında, bizlere kurban için Allah ın koç gönderdiğini söylemelerine, anlatmalarına rağmen, aslında ayette böyle bir ayrım yapmadan, ONA BÜYÜK BİR KURBANLIK VERDİK DİYE GEÇER. Hac 28. ayette de, yine aynı şekilde, KENDİLERİNE RIZIK OLARAK VERDİĞİMİZ, KURBANLIK HAYVANLAR ÜZERİNDE, ALLAH IN ADINI ANARAK KESSİNLER diye bildirir ve herhangi hayvan cinsinden bahsetmez. Tekrar hatırlatmak isterim, eğer Allah ayette geçen bir kelimeyle, (en’am) sayılı ve belli bir hayvanı kast etmiş olsaydı, bunu mutlaka diğer ayetinde açıklar ve bizlere detaylı bildirir, saydığım hayvanlar dışında kurban kabul olmaz derdi. Böyle bir bilgi, detay Kur’an da yoktur. Günümüzde Verilen liste ve kurban olabilecek hayvanlar, ayetlerde geçen kelimelere geleneksel FIKIH inancının etkisiyle, verilen anlamların sonucudur. Bunlarda Allah ın emri değil, beşeri kişilerin yorumları ve düşünceleridir. Bu yol ve yöntem, bizlerin sorumlu olduğu ayetlerin, MUKEM yani apaçık, şüphesiz, tartışmasız olma özelliğine aykırıdır. Bakara 196. ayetinde de, haccı ve umreyi Allah için tamamlayın, eğer bunda alıkonursanız, GÜCÜNÜZÜN YETECEĞİ BİR KURBAN GÖNDERİN, diye de açıklama yapar. Bakın yine herhangi bir hayvandan bahsedilmiyor, özellikle serbest bırakıldığından bahsedip, gücünün yettiği bir KURBAN GÖNDERİN diyor. Eğer Kurban için Allah ın sınırladığı hayvanlar olsaydı, Allah onu da bizlere mutlaka bildirir, açıklardı. Bu ayette geçen, gücünüzün yeteceği Kurban sözünü, çok daha geniş ve Kurban kelimesinin gerçek anlamına uygun anlamalıyız. Ne yazık ki beşeri fıkıh inancı, sanki bu serbestlik hâşâ bir eksiklikmiş gibi, kendi nefislerimizde sınırlamalar yaparak, şu ya da bu hayvanların dışında kurban olmaz deyebiliyor. Hac suresi 36. ayette ise, farklı soruları olan müminlerinde sorularına cevap olması adına, sizin için bedence büyük olan yani bu cümleden büyük baş hayvanları kast ederek, Allah a kulluğun simgelerinden, yani bu hayvanları da kurban olarak kesebilirsiniz diyor. Hani Allah ne diyordu bir ayetinde; “BİZ HERŞEYDEN NİCE ÖRNEKLERİ, DEĞİŞİK İFADELERLE VERDİK Kİ ANLAYASINIZ” İşte Allah bu hükmünü yerine getiriyor ve büyük baş hayvanları da kurban olarak kesilebileceğinin örneğini veriyor. Kafalarda sorular kalmasın diye. Yine özellikle hayvanın cinsini zikrederek, bir ayetinde Allah, Hz. Musa kıssasında bizlere kurban konusunda örnek veriyor. Düşünüp aklını kullanan, bu örnekten de çok dersler çıkartacaktır. Bakara 67: Mûsa, toplumuna dedi ki: "ALLAH SİZE, BİR İNEK/SIĞIR BOĞAZLAMANIZI EMREDİYOR." Dediler ki: "Sen bizimle alay mı ediyorsun?" Dedi ki: "Cahillerden biri olmaktan Allah'a sığınırım." (Yaşar Nuri meali) Biliyorsunuz bu ayette özellikle, bakara yani sığır kelimesi geçer. Allah ın kurban olarak, istediği hayvan sığır yani inek olmasını özellikle istiyor. Ama hiç birimiz bu ayette sığır geçiyor, yalnız sığır yani inek kurban edilir demiyoruz. Çünkü daha önce Allah bu konuyu kullarına bırakmıştı, detay vermeden kolaylaştırarak. Çünkü yemin ederek bu dini, kitabı sizler için kolaylaştırdım diyordu ayetinde. Ama bizler Allah ın kolaylıklarını, ne yazık ki zorlaştırmanın yolunu bulup, ilaveler ve sınırlamalarla zorlaştırmışız. Geleneksel fıkıh İslam anlayışında, kurban edilecek hayvanları ve özelliklerini sayarlar. Hatta hatırlayınız lütfen, eti yenecek yenmeyecek hayvanları sayarken tek tırnak, çift tırnak hayvan örnekleri verilir. Her nedense Allah böyle bir ayrım yapmaz. Kur’an bunlardan bahsetmediği için, Kur’an da detay yoktur, her bilgiyi vermez diyerek, ne yazık ki Kur’an her bilginin olmadığı, detay vermeyen bir kitap ilan edildiğinden, danışılacak en son kitap olmuştur. FIKIH kitapları üzgünüm ama söylemek zorundayım, Kur’an ın önüne geçmiştir. Bakın bu konuda neler söyler fıkıh. “Sadece davar, sığır ve deveden kurban olur. Davar denince koyun, keçi; sığır denince de, inek, boğa, manda, dana, düve, tosun anlaşılır. Eti yenen vahşi hayvandan kurban olmaz. Yabani öküz [buffalo], yabani deve [lama] ve yabani koyundan da kurban olmaz.” Peki, bu bilgileri nereden alıyoruz? Allah mı söylüyor? Elbette hayır. İşte bizlerin İslam anlayışı ve dini yaşama kurallarını koyan FIKIH inancı, dini böyle şekillendiriyor. Fıkıh inancı bu saydıklarımızın dışında, kurban olamayacağını söyler. Küçükbaş hayvanın bir kişi tarafından, büyük baş hayvanın ise yedi kişiye kadar kurban edebileceğini söylemektedirler. Tabi bu ve benzeri bilgiler Allah ın emri değil, beşeri fıkıh inancının, YANİ KİŞİLERİN FİKİRLERİNİN DİNİ ŞEKİLLENDİRMESİDİR. Sizce bu bilgilerin, hükümlerin, din adına bizleri bağlayıcılığı olabilir mi? Karar sizin. Fıkıh inancının dayatmalarını, Kur’an ayetlerine monte etmek isteyenler ise, bu hayvanların kurban edileceğinin emrini, Enam suresi 138–139–142. ayetlerde yazdığı söylenmektedir. Bu ayetlere baktığınızda Kurban olacak hayvanlardan değil, bazı batıl yanlış inançlara ayetlerin açıklık getirdiğini, bazı haramlar edinenlerin hatalarının yanlışlığı anlatılmakta ve eti yenen hayvanlar arasında yük taşıyan, tüyünden faydalanılan bu hayvanlarında sizlere helal olduğu anlatılmaktadır. Yoksa bu ayetlerde, şu ya bu hayvanlar Kurban kesmek içindir, ibaresi kesinlikle geçmez. Tüm bu yazdıklarımdan sonra, şöyle söyleyenler çıkabilir. Tavuk, horoz da helaldir, bu durumda Allah a tavuk kurban edebilir miyiz? Tüm bu ve buna benzer sorular, Allah ın kolaylaştırdığı dini zorlaştıran, beşeri sözleri aklamak adına verilen yanlış ve art niyetli örneklerdir. Bizler evimize gelen misafiri bile, en güzel şekilde ağırlamaya çalışırız. Daha önce evimize almadığımız, pahalı şeyleri bile misafirimizi mutlu etmek için alırız. BU DURUMDA ALLAH IN RIZASINI KAZANMAK, ALLAH A YAKLAŞABİLMEK VE ONUN ŞANINI YÜCELTMEK ADINA, ELİMİZDEN GELEN EN İYİ, EN SAĞLIKLI KURBANLIĞI TİTİZLİKLE RABBİMİZE SUNACAĞIMIZ, ÇOK AÇIK DEĞİL MİDİR? Soruyorum sizlere, hangimiz her gün rahatlıkla aldığımız, yediğimiz bir hayvanı alıp Allah a kurban etmek isteriz? Allah a kurban etmek için bir tavuğu alıp kesmeyi, asla hiç birimiz kendimize yakıştırmayız ve asla gönlümüzde razı gelmez, aklımızdan da geçmez. Ama bizlerin gönlü razı gelmez diye, nefsimizin etkisiyle Allah ın hüküm vermediği, şu ya da bu hayvanları kurban edemeyiz dememiz, Allah a karşı iftiradır, saygısızlıktır. HADDİMİZİ BİLMELİYİZ. Kurban bayramında, Allah aşkıyla yanıp tutuşan, durumu kurban kesmek için iyi olmayan Müslüman kardeşlerimizin bile, bazen parasını biriktirip kurban kestiğine şahit oluruz. İşte bu davranış, Allah sevgisinin, aşkının bizlerin içindeki coşkuyu gösterir. Değerli din kardeşlerim. Bizler Allah ın ayetlerini doğru anlamak istiyorsak, önce bizlere öğretilen doğruluğundan emin olamadığımız, rivayet bilgilerden kurtulmalıyız. Bunu yaparsak, inanın Allah ın bizlerden neler istediğini, işte o zaman çok daha doğru anlayacağımızdan şüphemiz olmasın. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  14. Bizlerin Kur’an anlayışı değişmedikçe, Allah ın doğru yolunu bulmamızda, asla mümkün olmayacaktır. Öyle bir inanca sahibiz ki, Kur’an ı dışlayıp ona yaptığımız saygısızlığın bile farkında değiliz. Rivayet ve sanı ve ZAN Kur’an ın yerini almış, Kur’an anlaşılması zor ve bir ayetin bile birçok anlamlara geldiğine, her insanın farklı anlayabileceğine inanıyoruz. DAHA DOĞRUSU BİZLER ALLAH IN AÇIK HÜKÜMLERİNİ DEĞİL, BİZLERE ULAŞAN RİVAYETLERİN VE EDİNDİĞİMİZ VELİ, ŞEYH EFENDİLERİN KUR’AN DAN NE ANLADIĞINI ANLAMAYA ÇALIŞIYOR VE İSLAM I ÖYLE YAŞIYORUZ. Allah aşkına soruyorum, böyle bir din olur mu? Allah ın katından gelen yol gösterici bir rehberi, nasıl olurda her okuyan farklı şeyler anlar? BÖYLE BİR KİTAP TOPLUMA YOL GÖSTERMEK YERİNE, TOPLUMU BİR BİRİNE DÜŞÜRÜR, BÖLER VE KARGAŞA YARATIR. Bakın bu konuda kendisinden emin, inancını anlatmak adına Kur’an hakkında ne diyor bir arkadaşımız. Bu sözler, günümüzde İslam ın ne derece yanlış ve korkunç boyutlarda yaşandığına, çok güzel bir örnek. “KUR AN IN DELALETİ ZANNİDİR, ÇÜNKÜ BAŞKA BİRİSİ AYNI AYETLERİ FARKLI YORUMLAR. BU YÜZDEN YORUMLARI SINIRLAYAN SÜNNETE İHTİYAÇ VARDIR.” Bu sözleri söyleyen ve inanan bir insanın, Kur’an dan zerre kadar haberi yok demektir. Herkesin kendi imtihanı inancıdır der belki geçebiliriz. Ama bu sözleri söylemek, Kur’an a hakarettir, saygısızlıktır onu hatırlatmak isterim. BIRAKIN KUR’AN I, BİLGİ VEREN, AÇIKLAYAN HİÇBİR KİTAP ZANNİ DEĞİLDİR, HİÇBİR YAZAR KİTABINI ZAN ÜZERİNE YAZMAZ. Böyle bir düşünceyi Kur’an a nasıl nispet ederiz? Zan içeren bir kitap, zaten kesin bilgi vermez, hiç kimsede okumaya tenezzül etmez. Kur’an Zan bilginin sakın ardı sıra gitmeyin diye uyarır. Bunu bile fark edemiyoruz, sırf batıl inançlarımızı yaşayabilmek adına. BİZLERE ULAŞAN RİVAYET HADİSLER, KİŞİLERİN KENDİ DÜŞÜNCELERİ İLE ANLADIKLARININ NAKİLLERİDİR. PEYGAMBERİMİZİN DİREK NAKLEDİLEN SÖZLERİ DEĞİL. Önce arkadaşımızın sözlerinde geçen DELALET ve ZAN kelimeleri, ne anlama geliyor ona bakalım. DELALET: Yol gösterme, kılavuzluk yapma. ZAN: Zannetmek, şüphe etmek, gerçeğini bilmeden ihtimal üzerine hüküm vermek. Aklını zerre kadar kullanan bir Müslüman, bu kelimeleri Kur’an a yakıştırıp ve bu özellikleri Kur’an a asla vermez. Doğrusu üzüntümden, ne söyleyeceğimi bilemiyorum, ama şunu net söylemeliyim ki, bunları Kur’an a nispet edip yakıştıranlar, hesap günü çok üzülenlerin arasında olacağı açıktır. Yaptığımız ve anlayamadığımız en büyük yanlış, Kur’an ın MUHKEM ayetlerinin, yoruma kapalı olduğu gerçeğidir. Çünkü yorum anlamı açık olmayan, okunduğunda anlaşılamayan sözler için yapılır. Allah dinin anası, temeli olan ayetler MUHKEM demiş, yani şüphe duyulmayacak, tartışılmayacak kadar açık, anlaşılan anlamındadır. Arkadaşımız emin olamadığımız rivayet hadisleri savunup, onları dinin temel bilgileri yapabilmek için, Allah ın sözlerini anlaşılmaz ama beşeri rivayetleri anlaşılır kılarak, İslam dinine en büyük kötülüğü yapmış olduğunun, ne yazık ki farkında değil. HÂŞÂ, Allah ın kullarına anlatamadığını, kimin haddine ki anlatmaya cüret etsin. ONUN İÇİN ALLAH IN ELÇİSİ, ÖRNEK İNSAN, SAĞLIĞINDA KUR’AN IN DIŞINDAN TEK BİR KELİME BİLE YAZDIRMAMIŞTIR. BU SÖYLEDİKLERİ DOĞRU OLSAYDI, SİZCE PEYGAMBERİMİZ BÖYLEMİ YAPARDI? Ayetlerin anlaşılmasını hadislerle, peygamberimizin sünnetiyle sınırlamaya çalışan arkadaşımızın şunu düşünmesini isterim. Hadislerin tamamı bir rivayete göre diye başlar, yani kaynak ZANNİDİR ve ikinci üçüncü şahısların, peygamberimizden duyduklarını iddia ettikleri ve naklettikleri sözlerdir. Bu sözlerin dilden dile nakledilirken, doğru, hatasız bizlere yüzlerce yıl boyunca doğru ulaşacağına nasıl inanırız? HANİ ALLAH, EMİN OLMADIĞIN BİŞLGİNİN ARDINA DÜŞMEYİN DİYORDU. HANİ GÜVENİLECEK VE İPİNE SARILACAK KİTAP KUR’AN DI. HANİ KUR’AN DAN SORUMLUYDUK. Allah bizlerin okuduğumuzda anlayamayacağımız bir kitaptan, nasıl sorumlu tutacağına inanırız? Bu kadar mı aklımızı başkalarına kiraya verdik. Peygamberimiz, Muhkem ayetleri okuduklarında ümmetim anlayamaz deyip, Kur’an ı anlaşılır hale getirmeyi düşünemedi de, yüzlerce yıl sonra, birilerinin mi aklına geldi de bizlerin imanımızı kurtardı? Bunu nasıl düşünürüz. Bunları söylemek ve düşünmek, Allah a ve elçisine apaçık iftiradır. Kur’an bizlerin sorumlu olduğu muhkem ayetleri, birçok ayetinde, nice örneklerle açıkladık ki hiç kimseye muhtaç olmayasınız diyor. Düşünebiliyor musunuz, Allah dinde ruhban sınıfı olmadığını söylediği halde, nasıl olurda bunun tam tersine bir düşünceye inanıp, Kur’an ı ve İslam ı anlayabilmemiz için, bizlerin bazı kişilere ya da bilgilere ihtiyacımızın olduğunu söyleriz. Allah Kur’an ı sizlere yol gösterici olsun diye indirdik dedikçe, Kur’an ın delaleti yani yol gösterici olması zannidir yani ihtimaller üzerine kurulmuş, kişiye göre değişir herkes anlayamaz, peygamberimizin hadisleri olmasaydı Kur’an anlaşılmaz kapalı kalırdı, nasıl deriz. Bunu söylemek için, ya akıldan yoksun olmalı bir insan, ya da zerre kadar Kur’an bilgisi olmaması gerekir. Herkese göre Allah ın hükmü nasıl değişir? Nasıl olur okunduğunda herkes anlayamaz. BU NASIL BİR HÜKÜM VERMEKTİR Kİ, HER OKUYAN FARKLI ANLASIN. BÖYLE BİR KİTAP YOL GÖSTERMEKTEN UZAK, TOPLUMU BÖLER, PARÇALAR VE BİRBİRİNE DÜŞMAN EDER. Ne yazık ki buda zaten gerçek oldu. Allah Enam 148. ayetinde, tıpkı arkadaşımızın yanlış düşüncelerine örnek verircesine, cahiliye toplumunun yaptığı yanlışları anlatırken, bakın bu konularda Allah ne diyor. ” SİZ ZANDAN BAŞKA BİR ŞEYE UYMUYORSUNUZ VE SİZ SADECE YALAN SÖYLÜYORSUNUZ.” Bu konuda birkaç örnek daha verelim. ONLARIN ÇOĞU, ZANDAN BAŞKA BİR ŞEYE UYMAZ. Şüphesiz zan, haktan hiçbir şeyin yerini tutmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını çok iyi bilendir. (Yunus 36) Hâlbuki onların bu hususta hiç bilgileri yoktur. SADECE ZANNA UYUYORLAR. Zan ise asla gerçeği ifade etmez. (Necm 28) Ey iman edenler! ZANDAN ÇOK SAKININIZ. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. (Hucurat 12) Bunca açık ayetlere iman ettiğimiz halde, hala Kur’an ın yol gösterici kılavuz olması zannidir, ihtimaller üzerine sözlerdir diyorsak, sanırım söyleyecek bir söz yok demektir. Bakın Allah ın elçisi, tıpkı günümüzde düşündükleri gibi düşünenlere, Allah ın elçisinin ne demesini istiyor. Ayrıca Kur’an ın açıklanmış bir şekilde gönderildiğine dair ayetler. Enam 114: De ki): ALLAH'DAN BAŞKA BİR HAKEM Mİ ARAYACAĞIM? HALBUKİ SİZE KİTAB'I AÇIK OLARAK İNDİREN O'DUR. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, Kur'an'ın gerçekten Rabbin tarafından indirilmiş olduğunu bilirler. Sakın şüpheye düşenlerden olma! (Diyanet vakfı) Meryem 97: Biz Kur'ân'ı, sadece Allah'tan sakınanları müjdeleyesin ve şiddetle karşı çıkan bir topluluğu uyarasın diye, SENİN DİLİNLE KOLAYLAŞTIRDIK. (Bayrakta Bayraklı) Hac 16: Biz onu, böylece AÇIK-SEÇİK AYETLER HALİNDE İNDİRDİK. Kuşkusuz, Allah, dilediğine/dileyene kılavuzluk eder. (Yaşar Nuri meali) Nur 18: ALLAH, SİZE AYETLERİ AÇIKLIYOR. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Diyanet meali) Bu ayetleri okuyanlar, Allah ayetlerim açık ve izah edilmiş dedikçe, tam tersini söyleyerek, “AÇIKTA NE KADAR AÇIK, HERKES KUR’AN I ANLAYAMAZ” demekten korkmuyorlar. Allah ın ayetlerini, kendi nefislerince yorumlayanlar, Allah dan başka hakemlik yapmaya soyunanlardır. Bunca açık ayetlere gözlerini yumarak batılı, zannı ısrarla din diye yaşayanlar, Kur’an ın ışığından asla istifade edemeyecek, böylece gerçekleri görebilmek için, GÖNÜL GÖZLERİ AÇILAMAYACAKTIR. Bu kardeşlerimizi zanna değil, apaçık Allah ın ayetlerine davet ediyorum. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  15. YASİN SURESİ 26-27. AYETLER. CENNETE VE CEHENNEME ŞİMDİDEN GİDEN VAR MI? Bu makalemin konusu, şu anda cennet ve cehennem de insanlar var mı? YASİN suresi 26 ve 27. ayetlerde geçen sözleri nasıl anlamalıyız, konusu üzerine olacak. Önce bahse konu ayeti yazalım. YASİN 26–27: (Kavmi onu öldürdüğünde kendisine): “CENNETE GİR!” denildi. O da, “Keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını bilseydi!” dedi. (Diyanet meali) Eğer bu ayette geçen, CENNETE GİR sözünü, Kur’an bütünlüğünde düşünmediğimiz takdirde, demek ki bazı insanları Allah, Kur’an da bahsettiği hesap gününe sokmadan, cennetine gönderiyormuş diye anlayabiliriz. Ama Allah bir ayetinde apaçık verdiği bir hükmün tam tersini, bir başka ayetinde vermeyeceğine göre, bu ayette cennete gir sözünü, ne maksatla söylediğini doğru anlamalıyız. Aynı ayeti, bir başka mealin tercümesinden yazalım şimdide, konuyu daha doğru anlayabilmek için. YASİN 26–27: (En sonunda) ona “SEN CENNETLİKSİN!” denildi. Dedi ki: “Ah, keşke kavmim bir bilseydi. (Mustafa İslamoğlu meali) YASİN 26–27: “GİR CENNETE!” DENİLECEK. Bu adam dedi ki: “Âh, keşke kavmim, Rabbim'in beni affedip ikram edilenlerden kıldığını bir bilebilseydi!” (Bayraktar Bayraklı meali) YASİN 26–27: [Ve] ona: “CENNETE GİR[ECEKSİN]!” DENİLDİĞİNDE “Keşke” dedi, “kavmim bilseydi. (Muhammed Esed meali) Bu tercümelerden de anladığımız gibi, ayette aslında cennete hemen alınacağı değil, CENNET İLE MÜJDELENDİĞİ ANLATILIYOR. Peki, ne zaman? Kur’an ın diğer ayetlerinden de anlaşılacağı gibi, hesap günü herkes diriltilecek ve ondan sonra herkesin yaptıkları önüne getirildikten sonra, cennete ya da cehenneme gideceği belli olacak. ÜZERİNDE DÜŞÜNMEMİZ GEREKEN EN ÖNEMLİ KONU İSE, CENNETE YA DA CEHENNEME GİDECEĞİMİZ ZAMAN, DİRİLTİLMİŞ OLACAĞIZ. YANİ YALNIZ RUHUMUZ GİTMEYECEK. Onun içinde hiç kimse, tekrar diriliş günü olmadan, ne cennete nede cehenneme gidemeyeceğimiz çok açık anlaşılıyor. Bu konuda Kur’an dan örnek verelim. Mutaffifin 4–5–6: ONLAR, ÂLEMLERİN RABBİNİN HUZURUNDA DURACAKLARI, BÜYÜK GÜN İÇİN, TEKRAR DİRİLECEKLERİNE İNANMIYORLAR MI? (Bayraktar Bayraklı meali) Yasin suresi 26 ve 27. ayette bahsedilenlerin, bizlere neler anlattığını anlayabilmemiz için, bu ayetlerin öncesine bakmalıyız. Önceki ayetlerde, anlatılan bir kıssadan hisseyi, elçisinin ümmetine hatırlatmasını istiyor Allah ve özet olarak şunlar anlatılıyor. Bir topluma Allah elçiler gönderdiğini ve o elçileri nasıl inkâr ettikleri örneği veriliyor. O toplum içinden bir kişi çıkıyor ve ben onlara uydum, onlar Allah ın elçileri, sizlerde o elçilere uyun diyor. Tabi bu kişiyi dinlemedikleri anlaşılıyor. Allah da bu uyarıda bulunan ve elçilerine yardım eden kişi öldükten sonra, onu cennetlik olmakla müjdeliyor. İlginç olan bu kişi, keşke bunu kavmim bilseydi diyor. Belki o günkü kavmi bunu bilemedi ama Allah özellikle, böyle kullarının nasıl mükâfatlandırıldığını, bizlere özellikle bildiriyor. Bu ayetlerde anlatılan, Allah ın elçilerine yardım eden ve zorluklarla karşılaşmış iman eden Müslümanların, Allah tarafından ödüllendirileceği anlatılıyor. Böylece zor durumdaki Müslümanlara, bu örnekle moral veriliyor, elçisine yardım teşvik ediliyor. Çünkü devamındaki ayette yani 28. ayette Allah, iman etmeyen bu zalimleri cezalandırmak için, gökyüzünden bir ordu indirip cezalandırmadık, bunu da yapacak değiliz diyor. Bunu özellikle söylüyor, çünkü Kur’an cezalandırmak istediği toplumları, güçlü bir ses ve sarsıntıyla yerle bir ettiği örneklerini veriyordu bizlere. Bu ayette bizlere özellikle anlatılmak istenen, ALLAH IN DOĞRU YOLUNDA, AZİMLE YÜRÜYEN KULLARIM, ASLA KORKMASIN, ONLARI CENNETLE MÜJDELİYORUM DİYOR ALLAH. Kur’an da bazı konular anlatılırken, gerçekleşmediği halde, sanki o gerçekleşmiş gibi anlatılır. Secde suresinde de aynı anlatım şekli var ve diyor ki Allah, sanki diriltilmiş, hesap görülmüş ve yaptıklarından dolayı insanlara örnek gösterildikten sonra, haydi cennete gir deniyor. Ali İmran 142–143 ayetler bunun kanıtıdır. Buna benzer birçok örnek görebiliriz Kur’an da. Bakın Allah ne diyor. Zümer 68: VE SÛRA ÜFLENMİŞTİR. Göklerde kim var, yerde kim varsa çarpılıp yıkılmıştır. Ancak Allah'ın dilediği müstesna. Sonra ona bir daha üflenmiştir. Bu defa da hep onlar kalkmışlar bakıyorlardır. (Elmalı meali) Bakın kıyamet, o çetin gün sanki gelmiş gibi Allah, SÛRA ÜFLENMİŞTİR DİYOR. Bu ayeti tercüme ederken, hiç kimse sûra nın üflendiğini anlamamış, gelecekte bunun vaat edildiğini anlamış, bunu iddia edende olmamış. Onun içinde, bazı tercümelerde. “Ve sura üflenecek.” “O gün sura üfürülür.” Diye tercüme edilmiş. Yani bu ayette Allah, sanki kıyamet borusu üflenmiş gibi söylendiği halde, aslında bu olay ileride mutlaka olacaktır anlamında söyleniyor. Secde suresinde de CENNETE GİR emri, senin günahlarını bağışladık, cennetimize daha sonra alacağız hükmünün verildiğini anlamalıyız. Bakın o çetin gün geldiğinde, insanların birbirine neler söyleyeceğinin örneğini Allah, şimdiden bizlere bildiriyor. Araf 50: Cehennem ehli, cennet ehline, “SUYUNUZDAN VEYA ALLAH'IN SİZE VERDİĞİ RIZIKTAN BİRAZ DA BİZE VERİNİZ!” diye seslenirler. Onlar da, “Allah bunları kâfirlere haram kılmıştır” derler. (Bayraktar Bayraklı ) Şimdide hesabın görüleceği o çetin gün konusunda, Allah bakın neler söylüyor bizlere. Acaba bu hesap gününe, bazı kişiler katılmayacak mı? Yani daha önceden cennete ya da cehenneme giden var mı? Duhan 40: ŞÜPHESİZ, HÜKÜM GÜNÜ, HEPSİNİN BİR ARADA BULUŞACAĞI ZAMANDIR. (Diyanet meali) Tegabun 9: TOPLANMA VAKTİ İÇİN ALLAH'IN SİZİ TOPLAYACAĞI GÜNÜ DÜŞÜN. O gün aldanışın ortaya çıkacağı gündür. Kim Allah'a inanır ve salih amel işlerse, Allah onun kötülüklerini örter ve onu içinden ırmaklar akan, ebedî kalacakları cennetlere sokar. İşte bu büyük başarıdır. (Diyanet meali) Maide 119: Allah buyurdu ki: "BU, SADIKLARA DOĞRULUKLARININ FAYDA SAĞLADIĞI GÜNDÜR. Onlar için altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır". Allah onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş budur. (Elmalı meali) Ali İmran 142–143: YOKSA ALLAH, İÇİNİZDEN CİHAD EDENLERİ BELLİ ETMEDEN, SABREDENLERİ ORTAYA ÇIKARMADAN, CENNETE GİRECEĞİNİZİ Mİ SANDINIZ? Andolsun ki siz ölümle yüz yüze gelmeden önce, onu temenni ederdiniz. İşte şimdi onu kendi gözlerinizle görmektesiniz. (Bayraktar Bayraklı meali) Casiye 28: O gün bütün insanları diz çökmüş görürsün. HERKES KENDİ KİTABINA ÇAĞRILIR. Onlara şöyle denir: “Bugün yaptıklarınızın karşılığını göreceksiniz.” (Bayraktar Bayraklı ) Kıyame 22–23–24–25: YÜZLER VARDIR O GÜN, PARILTILI, RABBİNDEN BEKLENTİ İÇİNDEDİR ve yüzler vardır o gün, asıktır. Bel kemiklerini kıran bir felâkete uğrayacağını anlar. (Bayraktar Bayraklı) Araf 8: O GÜN, İYİ VE KÖTÜYÜ AYIRAN ÖLÇÜ HAKTIR. Artık kimin ölçülüp tartılacak şeyleri ağır basarsa, kurtuluşa erenler onlar olacaktır. (Yaşar Nuri meali) Sanırım bu ayetlerden sonra, hiç birimiz bazı iman edenler ölünce hemen cennete gidecek, ya da kâfirler cehenneme gidecek diyemeyiz. Bazı kişilerde cennetin ve cehennemin hazır olmadığını, o gün hazırlanacağını iddia edenler vardır. Bunun tartışmasını yapmak, bizlere düşmez. Bizler kendi işimize bakmalıyız. Kendi imtihanımıza hazırlanmalıyız. Bu konuda Allah çok fazla detaylı bilgi vermemiştir. Allah açıkça Duhan 40. ayetinde, HÜKÜM GÜNÜ HERKESİN, ORADA BULUNACAĞI ZAMANDIR diyorsa, bunun tersini nasıl düşünürüz? Hesap günü aldanışın ve mükâfatın ortaya çıkacağı gündür diyen Rabbimize kulak verelim, batıl ve rivayet bilgilere değil. Ali İmran 142 ve 143.ayetlerinde; “YOKSA ALLAH, İÇİNİZDEN CİHAD EDENLERİ BELLİ ETMEDEN, SABREDENLERİ ORTAYA ÇIKARMADAN, CENNETE GİRECEĞİNİZİ Mİ SANDINIZ” dediği halde, hesabın görüleceği o günden önce, nasıl olurda bazı kişilerin cennete gideceğini, ayete ilave etmeye çalışırız? Allah o çetin gün, HERKES KENDİ KİTABINA ÇAĞRILIR DİYOR, ama bizler bu ve benzeri ayetleri ne yazık ki görmezden gelebiliyoruz. Allah o gün için çok net hükmünü vermiş ve istisnasız herkesin katılacağını söyleyerek, bakın ne demişti tekrar hatırlayalım. “O GÜN, İYİ VE KÖTÜYÜ AYIRAN ÖLÇÜ HAKTIR” Tüm bu ayetlere iman ettiğimizi söylüyorsak, lütfen hesabın görüleceği o çetin gün, hiçbir istisna olmadan, herkesin önce diriltileceğine, daha sonrada tek tek yaptıklarımızın önümüze geleceğini bilelim. Daha sonra incir çekirdeği, hardal tanesi kadar yapılanlar, hassas terazilerle ölçülüp, cenneti hak eden cennete, cehennemi hak edenin de cehenneme gideceğini, lütfen unutmayalım. Bunlar Allah ın Kur’an da bizler için verdiği hükümleridir. Bu konuda farklı anlatılan hurafelere de, lütfen inanmayalım. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  16. Bu makalemin konusu, Yasin suresi 69. ayet olacaktır. Allah ayetlerinde özellikle öyle dikkat çekici kelimeler kullanıyor ki, ancak düşünebilen, aklını kullanan ayette dikkat çekilenleri anlayabiliyor. Tabi bir Müslüman, Kur’an ı herkes anlayamaz diyor ve buna inanıyorsa, böyle bir insan zaten aklını devre dışı bırakmış, körü körüne inancını yaşıyor demektir ki, böyle insanların, nasıl büyük bir tehlikede olduğunu, kendilerinin fark etmeleri mümkün değildir. Önce ayeti yazalım, daha sonrada üzerinde birlikte düşünelim. Yasin 69: Biz elçimize şiir öğretmedik. ZATEN ONA YARAŞMAZDI DA. O kitap, ancak Allah'tan gelmiş BİR ÖĞÜT VE APAÇIK BİR KUR'ÂN'DIR. Ayetin ilk cümlesinde Allah, biz elçimize şiir öğretmedik diyor. Peki, neden söylüyor olabilir sizce bu sözü? Şiir kötü bir şey mi de bunu söylüyor Allah? Çünkü devamında, zaten elçimize bu yakışmazdı diye de özellikle belirtiyor, açıklama yapıyor. Önce bu sözler üzerinde düşünelim. Şiir elbette kötü bir şey değil, hatta edebiyatta çok önemli bir yer tutar. Ama İslam ı anlatırken, demek ki bu yöntemi kullanmanın doğru olmadığı, özellikle vurgulanıyor. Bu konuyu daha iyi anlayabilmemiz için şiir nedir, özellikleri nelerdir gelin isterseniz önce ona bakalım. Şiir duygu, hayal ve düşüncelerin coşkulu bir dille, bir düzene bağlı olarak, çekici/etkileyici bir dil ve ahenkli mısralar içinde aktarılmasıdır. Edebiyat türlerinin en eskisi şiirdir. Şiirin ne olduğunu anlatmaya çalışan ünlü şairler şiiri şöyle tarif ederler. "ŞİİR, SÖZCÜKLERLE GÜZEL ŞEKİLLER KURMA SANATIDIR." “NESRE ÇEVRİLMESİ MÜMKÜN OLMAYAN NAZIM ' diye tanımlayanlarda vardır. “ Bu söylenenlere baktığımızda, hiç kimsenin itiraz etmeyeceği özellikleri görürüz şiirde. Şiirin çok önemli özelliğinin, insanda coşku uyandırıp, duygularına hitap etmesi aslında en önemli özelliğidir. Bu durumda Allah ayetinde, neden biz elçimize şiir öğretmedik, ona da zaten şiir yaraşmazdı diyor olabilir? Aslında bu gerçeği anlayamadıysak, bizleri din adına duygularımızla aldatanları da asla fark edemeyiz. Demek ki iyi bir şair kötü bir düşünceyi, güzel sözlerle süsleyerek, duygularımıza hitap ederek, topluma bu yöntemle iyi ve güzel diye kabul ettirebilir. Konuyu daha detaylı anlamaya çalışalım. Ayetin sonunda, aslında bu konuya açıklık getiriyor Allah ve diyor ki; “ALLAH'TAN GELMİŞ BİR ÖĞÜT VE APAÇIK BİR KUR'ÂN'DIR.” Bu açıklama aslında çok önemli. Şiir de duygu ve hayal âlemi çok baskın bir şekilde kullanılır. DEMEK Kİ KUR’AN AYETLERİ HAYAL ÂLEMİNDEN UZAK, GERÇEKLERDEN BAHSEDİYOR, AKLA HİTAP EDİYOR, SÜSLÜ SÖZLERE İHTİYACI YOK. Şiirin özelliğini tarif eden şair, aslında tek başına bu konuya açıklık getiriyor ve ne diyordu hatırlayalım. “NESRE ÇEVRİLMESİ MÜMKÜN OLMAYAN NAZIM.” Demek ki şiirde öyle konular işleniyor ki, bazen akıl devre dışı bile kalabiliyor. Kelimelerle izah edilemeyebiliyor. Hemen konumuzdan örnek verelim. Kur’an şiir olmadığına göre, nasıl bir yazıdır? Elbette nesir yani düz yazı. NESİR YAZININ EN ÖNEMLİ ÖZELLİĞİ, EN KÜÇÜK BİRİMİ, TEK BAŞINA BİR ANLAM İFADE ETMESİDİR. Nesirde amaç, düşünceleri ya da verilmek istenen bilgiyi, doğru ve açık bir biçimde anlatmaktır. Bilimsel ve bilgi aktaran kitaplar nesir yani düz yazıdır, akla hitap eder yani BİLGİ VERİR. Nesir yazıda bir yargı, bir eylem, hüküm açık bir şekilde anlatılır. Nesir kelime anlamı olarak YAYMA, DAĞITMA anlamındadır. Allah elçisine özellikle şiir öğretmedik derken, onun söyledikleri herkes tarafından anlaşılabilecek apaçık sözlerdir diyor. Onun için Allah şiir ona yaraşmazdı demesinin nedeni, şiirde amaç karşınızdaki kişinin duygularına hitap ederek, onu etkileyerek istediğiniz tarafa yönlendirmektir. ALLAH ELÇİMİN, BÖYLE BİR ŞEYE İHTİYACI YOKTUR, ÇÜNKÜ KUR’AN EŞİ BENZERİ OLMAYAN BİR NURDUR, KULLARIMIN GÖNÜL GÖZÜNÜ AÇAN BİR IŞIKTIR DİYOR. Sanırım Allah Yasin suresi 69. ayetinde, neden elçimize şiir öğretmedik dediği, çok daha iyi anlaşılmıştır. Bu ayetten de anlaşılıyor ki, Kur’an da Allah kullarına, herkesin anlayacağı şekilde, çok açık hükümlerini bildiriyor ve düşünmemizi istiyor bizlerden. Bizler Kur’an ı amacından saptırarak, bir makam eşliğinde adeta şiir okur gibi öyle bir okuyoruz ki, okuduğumuzun ne anlama geldiğini anlamadığımız halde duygulanıyoruz, hatta gözlerimizden yaşlar geliyor. Bunları yaparak, toplumu aldatan zalimleri unutmadık. Bu yönteme başvuran din tacirlerinin, bizleri aldatmasını istemiyorsak, Kur’an ı duygularımıza hitap edecek şekliyle değil, ALLAH IN BİZLERE ÖNERDİĞİ GİBİ, anlayarak ve düşünerek okumanın yolunu seçmeliyiz. Duygular her zaman bizleri doğruya götürmeyebilir. Bizleri hakka götürecek aklımızdır, lütfen unutmayalım. Onun için Allah akla, düşünmeye çok fazla önem vermiştir Kur’an da. Hatta Kur’an, aklını kullanmayanları, hiç de iyi bir son beklemediği örneğini vermiştir. İslam toplumu olarak, ne yazık ki duygularımızla bizleri aldatılıyorlar. Tasavvuf da bu yöntem çok güzel kullanılır ve halk istedikleri gibi yönlendirilir. İslam dini tasavvufa izin vermez. Çünkü tasavvuf bir dergâhta şeyhin emrine girerek, İslam ı onun kuralları ile yaşamayı emreder. Tasavvufta da din şiirsel ve duygulara hitap edecek şekilde anlatılır, yaşanır. İslam ın bunlara ihtiyacı yoktur. Peygamberimiz döneminde, böyle oluşumların hiç birisi yoktu. Allah ile kulu arasında, İslam dininde hiç kimse yoktur. Lütfen bu ve benzeri tarikat, cemaatlerin kurduğu, duygulara hitap eden tuzaklara düşmeyelim. Allah bizler için Kur’an, apaçık bir öğüttür, yol göstericidir diyor da, bizleri Allah ile aldatanlar, Kur’an açık ve anlaşılır değildir, Kur’an ı herkes anlayamaz diyorsa, lütfen bu insanların kurduğu tuzaklara düşmeyelim. Allah sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim, sizlere yemin olsun ki kolaylaştırılmış bir kitap gönderdim diye de özellikle bir çok kez söylüyorsa, lütfen Allah ile aldatıcılara değil, ALLAH IN UYARILARINA KULAK VERELİM. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  17. Müslüman toplumlar olarak bizlere, Kur’an ı anlamadan özellikle okuttular. Çünkü ayetleri anlayarak ve düşünerek okuduğumuzda, bizlere anlatılan İslam ın, Allah n indirdiği İslam ile neredeyse hiçbir ilgisinin olmadığını toplumlar anlayacaktı. Peki, bu engeli koyanlar kimlerdi? Cahiliye toplumunda kimler bu tuzağı toplumlarına kurdularsa, onlardan örnek alanlar, içimizde aynı yöntemi kullandılar. İslam dininde ruhban sınıfının olmadığını Kur’an açıkça yazdığı halde, bunun fark edilmesini önlediler. Farklı isimlerde Allah ın yanında veliler, şeyhler, efendiler edinilmesini sağladılar, onlar olmadan İslam ı yaşayamayız fikrini aşıladılar topluma. Böylece toplumu din adına istedikleri gibi yönettiler, yönetmeye devam ediyorlar. Yani fark ettirmeden İslam dininde, RUHBAN SINIFINI KURDULAR. Günümüzde televizyona çıkan böyle kişiler, “DİNİ KONULARDA KONUŞMAYI BİZE BIRAKIN, HERKES BU KONUDA KONUŞAMAZ” diyerek, kendilerini dini Otorite ve ruhban yetkilisi ilan ettiler. Bu makalemde sizleri, TEVBE SURESİ 31 ve BAKARA 171. ayetler üzerinde düşünmeye davet ediyorum. Bu ayetleri dikkatle düşündüğümüzde, günümüzde yaptığımız çok büyük yanlışımıza dikkat çekiyor. Kur’an ın birçok ayeti, geçmiş toplumların yaptığı yanlışları bizlere bildirmesi ve o yanlışları bizlerin tekrar etmemesi adına, uyarılarla doludur. Önce ilk ayeti hatırlatmak istiyorum. TEVBE 31: ALLAH'IN YANINDA HAHAMLARINI VE RUHBANLARINI DA RABLER EDİNDİLER. Meryem'in oğlu Mesih'i de öyle. Oysa kendilerine, tek olan Allah'tan başkasına ibadet/kulluk etmemeleri emredilmişti. İlah yok o tek Allah'tan başka. Onların ortak koştuklarından arınmıştır O. (Yaşar Nuri meali) Ayete dikkatle baktığımızda, cahiliye toplumunun Allah ın yanında edindiği ruhban kişileri, yani dini konularda söz sahibi yaptığı insanları, Allah RAB edindiler diyor. Lütfen yanlış anlaşılmasın, edindikleri bu ruhban kişileri Allah, ilah kabul ediyorlardı demiyor. Onlarda tek bir Allah a inanıyorlardı. Ama yaptıkları yanlış, ALLAH IN VASIFLARINI, YETKİLERİNİ EDİNDİKLERİ RUHBAN KİŞİLERE VERDİKLERİ VE BÖYLECE ALLAH A ORTAK KOŞTUKLARI İÇİN ALLAH ONLARA, BU KİŞİLERİ RAB EDİNDİLER YANİ ADETA İLAH, TANRI EDİNMİŞ GİBİ OLDULAR DİYOR. Sizlerde çok iyi bilirsiniz, Papazların, hahamların istedikleri kişileri dinden çıkarma yetkileri bile vardır. Biliyorsunuz buna aforoz diyorlar. Hâlbuki bir insanın dinden çıkmış olacağına karar verecek, tek bir makam vardır oda Allah. Ruhban sınıfı kendilerinin, Allah ile aracılık yaptıklarını söyler, hatta günah çıkarabildiklerine inanılır. Cennet ya da cehennemin anahtarının, adeta ellerinde olduklarını söyleyen bu ruhban sınıfı, dini konularda tek söz sahibi kendilerinin olduğunu söylerler. Hâlbuki tüm bunlar, Allah ın yetkisindedir. Gelelim bizim günümüzde yaşadığımız İslam inancına. Bizlerde Yahudi ve Hıristiyanların yaptığı yanlışları yapıyoruz. İslam dininde ruhban sınıfı olmadığı halde, bizlerde onlardan farkı olmayan ruhbanlar edindik ve bunlara veli, şeyh, ulema adını verdik. Allah ın uyardığı gibi, bizlerde Ehli kitabın yaptığı yanlışları yaparak, bu kişilerin Allah dostu olduğuna inandık. Hâlbuki kimin Allah dostu olduğunu, kimin takvaca üstün olduğunu, yalnız Allah ben bilirim dediği halde, Kur’an ı anlamadan okuttukları için, bu gerçeklerin ne yazı ki farkında olamadık. Bizler edindiğimiz veli, şeyh, ulema dediğimiz kişilere Allah ın asla vermediği, öyle yetkiler verdik ki, VELİSİ OLMAYAN CENNETE GİDEMEZ, EDİNDİĞİMİZ VELİLER, ŞEYHLER, ULEMALAR, BİZLER İÇİN ŞEFAATÇI OLACAKTIR, DEMEKTEN HİÇ KORKMADIK. Çünkü Kur’an da Allah bu konuda ne anlatıyor, hiç anlayarak okumadık, onun için ne söylenirse inandık. OKUMUŞ VE ANLAMIŞ OLSAYDIK, BU YETKİLERİN YALNIZ ALLAH IN OLDUĞUNU BİLİRDİK. Bu yetkileri yaratılmış bir beşere verdiğimizde, onları Allah ın uyardığı gibi RAB EDİNMİŞ OLDUĞUMUZUN FARKINA VARIRDIK. Ama bu gerçekleri, Kur’an ı anlamadan okuduğumuz için hiç fark edemedik. Fark etmememiz içinde edindiğimiz ruhbanlar, var güçleri ile çalıştılar. Hükümranlıklarını sürdürebilmeleri içinde, var güçleri ile çalışmaya, toplumu Allah ile aldatmaya devam ediyorlar. ELLERİMİZLE YARATTIĞIMIZ BU RUHBANLARA, ALLAH IN YETKİLERİNİ VERMEYE DEVAM ETTİĞİMİZ TAKDİRDE, ONLARI RABLAR EDİNMİŞ OLACAĞIMIZIN, LÜTFEN ARTIK FARKINDA OLALIM. BU BÜYÜK YANLIŞ BİZLERİ, CEHENNEMİN EBEDİ KALICILARI YAPAR, LÜTFEN UNUTMAYALIM. Bakara suresi 171. ayette, Allah kâfirler, inkârcılar diye birilerinden bahsediyor, acaba bu kâfirler, inkârcılar kimler gelin birlikte bakalım. Bakara 171: ALLAH'IN İNDİRDİĞİNE TÂBİ OLMA ÇAĞRISINA ALDIRIŞ ETMEYEN KÂFİRLERİN DURUMU, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar MANEN SAĞIR, DİLSİZ VE KÖRDÜRLER. Bu sebepten dolayı da düşünmezler. (Bayrakta Bayraklı meali) Sizce kimlerden bahsediyor olabilir Yaradan? Aslında ayetin son kısımlarında bunu açıklıyor. Bu kişilerin manen SAĞIR, DİLSİZ VE KÖR OLDUĞUNU SÖYLÜYOR. Demek ki bu insanlara Allah ın tebliği gelmiş, ama bir şeyin etkisinde kalmışlar ki, Allah ın gerçeklerini görmemekte ısrar ediyorlar. Bu insanların kimler olduğunu aslında bir ayet öncesinde açıklamış Rabbimiz, ona bakalım şimdide. Bakara 170: Onlara: “ALLAH’IN İNDİRDİĞİNE TABİ OLUN” DENİLDİĞİNDE, ONLAR: “BABALARIMIZI ÜZERİNDE BULDUĞUMUZ ŞEYE TABİ OLURUZ” DERLER. Ya ataları bir şey bilmez ve doğru yolda olamasalar da mı (onlara tabi olacaklar?) (Bayraktar Bayraklı meali) Sanırım her şey çok net anlaşılmıştır. Bu insanlara, yalnız Allah ın indirdiğine uyun dediklerinde, onlara uyarız ama bizim atalarımızın inandıkları da var, onlara da uyarız diyorlar. AMA ALLAH BUNU ASLA KABUL ETMİYOR, ÇÜNKÜ YARADAN YALNIZ İNDİRDİĞİM KİTABA İMAN EDECEKSİNİZ, ÇÜNKÜ SİZLERİ YALNIZ İNDİRDİĞİM KİTAPTAN SORUMLU TUTUYORUM DİYOR KUR’AN DA. Bugün yaşanan İslam inancında, cahiliye toplumunun yaptığı bu acı gerçek, günümüzde çok daha ileri derecede devam ediyor. Atalarının rivayet, batıl inançlarından kendilerini kurtaramayanlar, nefislerinin etkisiyle Allah ın apaçık uyarılarına gözlerini yumarak kör olduklarını, Kur’an ın gerçeklerini duyamayacak kadarda, sağır olduklarını ne yazık ki görüyoruz. Böyle insanlar, Allah şefaat tümden bana aittir dedikçe, şefaat yetkisini edindikleri velilere de vermekten çekinmiyorlar. Dinde sakın bölünmeyin diye uyaran Rabbimize inat, dinde bölünmekte zenginlik vardır diyecek kadar, Allah ın ayetlerini duymuyorlar. Allah güvenilecek veliniz benim, sakın veliler edinip ardı sıra gitmeyin dedikçe, adeta hem kör hem sağır olmuşçasına veliler, şeyhler edinmenin cennetin kapısını açacağını söylemekte kusur görmüyorlar. İşte Allah böyle davrananlara Kâfir, inkârcı diyor. Lütfen hatırlatmak isterim, ben demiyorum. Kur’an da Allah diyor. Bakara 105. ayette, Ehli kitabın bir kısmından bahsederken Allah, kâfir ve müşrik diye bahsediyor. Bu insanlar Allah a iman etmeyenler değil, Allah ın ayetlerinin bir kısmını görmezden, duymazdan gelenlerden bahsediyor. Bakara 159–160–161. ayetlerinde Allah, AYETLERİMİZİ TEBLİĞ ALIP, BİR KISMINI GÖRMEZDEN GELİP, ÜSTÜNÜ ÖRTÜP GİZLEMİŞ OLARAK ÖLENLER KÂFİR, İNKÂRCI OLARAK ÖLMÜŞTÜR DİYOR. Böyle insanlar içinde Allah bakın ne diyor. ”ALLAH'IN, MELEKLERİN VE BÜTÜN İNSANLARIN LANETİ ONLARIN ÜZERİNEDİR.” Değerli din kardeşlerim, hangimiz Allah ın ve meleklerin lanetinin üzerimize olmasını isteriz. Eğer Allah bizleri böyle bir hatadan korusun diyorsanız, Allah ın uyardığı gibi asla veliler, şeyhler, efendiler edinmeden, emin olamayacağımız bilgi ve sözlerin ardına düşmeden, YALNIZ ALLAH IN NURU KUR’AN IN İPİNE SARILMALI VE AYETLERİ DÜŞÜNEREK HAYATMIZA GEÇİRMELİYİZ. ALİ İMRAN 64: De ki: “Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'NA HİÇBİR ŞEYİ EŞ TUTMAYALIM VE ALLAH'I BIRAKIP DA BİRBİRİMİZİ TANRILAŞTIRMAYALIM.” Eğer yüz çevirirlerse, de ki: “Şâhit olun, biz Müslümanlarız.” (Bayraktar Bayraklı meali) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  18. Kur’an ı anlayarak ve düşünerek her okuduğumda, çok farklı gerçekleri görüyorum, şükürler olun. Sanki ayetler günümüzde yaşanan olaylar için indirilmişçesine, bizlere rehberlik yapıyor. Kur’an ı okurken bir ayet özellikle dikkatimi çekti ve ayeti okurken, Atatürk ün mecliste yaptığı ve çok yanlış anlamlar yükledikleri, bir konuşma geldi aklıma. Ondan bahsetmeden önce okuduğum ve dikkatimi çeken ayeti önce sizlerle paylaşmak istiyorum. Nisa 153: Ehlikitap, SENDEN KENDİLERİNE GÖKTEN BİR KİTAP İNDİRMENİ İSTİYOR. Zaten onlar Musa’dan da bundan daha büyüğünü istemişlerdi. Demişlerdi ki: "Allah'ı bize açıktan göster." Bunun üzerine zulümlerinden ötürü kendilerini yıldırım çarpmıştı. Sonra kendilerine açık-seçik kanıtların gelişi ardından buzağıya taptılar. Biz onların bu günahını da affettik. Biz Musa’ya apaçık bir kanıt/bir hükmetme gücü verdik. (Yaşar Nuri meali) Dikkat ettiyseniz, Allah ın elçisi, kendisine gelen ayetleri bir bir tebliğ ederken, Peygamberimizden bir istekte bulunuyorlar ve diyorlar ki; GÖKTEN ALLAH KATINDAN SANA BİR KİTAP İNDİRİLSEYDİ YA. Daha önce ki Ehli kitapta, bundan daha büyük isteklerde bulunduklarını, Musa Peygamberimizden Allah ı göstermesini istedikleri örneğini veriyor. Peki bu ayette, Ehlikitap ın gökten bir kitap indirilmesini istemelerinden, ne kast ediliyor olabilir? Önce şunu hatırlatmak isterim, Allah yalnız gökte değil, her yerdedir. Kur’an da Allah ın yalnız gökte olduğuna dair, tek bir bilgi yoktur. TAM TERSİNE GÖKTE VE YERDE YAŞAYANLARIN İLAHIDIR DER KUR’AN. ALLAH IN YALNIZ GÖKTE OLDUĞUNA İNANALAR, CAHİLİYE TOPLUMU İNANCI OLDUĞU GİBİ, BUGÜN İSLAM I TARİKAT EKSENLİ YAŞAYANLARIN BİR KISMI, ALLAH ARŞIN ÜSTÜNDE, YANİ KÂİNATIN TAVANINDADIR DİYEBİLMEKTEDİRLER. Ehli kitap her şeyiyle hazır, tüm ayetlerin içinde bulunduğu bir kitabın indirilmesini istiyorlardı. Ama Allah ayetlerini sindire sindire anlayıp, hayata geçirebilmeleri için ayetlerini yavaş yavaş sözlü bir şekilde indiriyor ve elçisi de kayda alıyor, insanlara ezberletiyordu. Onların, gözleriyle Allah ı görmek istedikleri gibi, Allah katından gelen bir kitap şeklini de görmek istemeleri nedeniyle, Allah dan uyarı alıyorlar. Ayete dikkat ettiyseniz, Ehli kitaba daha öncede ayetlerini apaçık Allah gönderdiğimiz halde, onlar bu kanıtları göz ardı ederek, hayatlarına geçirmediklerini, hala atalarının yanlış inançlarını yaşamaya, bunlarda Allah katından gelmiştir demeye, yani ataların inancını yaşamaya devam ettikleri bilgisini, özellikle bizlere bildiriyor. Tabi aralarından, iman edenlerin günahlarını affettiğini de söylüyor. Şimdide Kur’an ın diğer ayetlerinden faydalanarak, bu konuda ehli kitabın yaptığı yanlışları düşünelim. Neler yapıyorlardı da, Allah onları uyarıyordu? Önce unutmamamız gereken bir gerçek var, bu uyarılar Allah ı inkâr edenlerden bahsetmiyor. Tam tersine Allah ı tek ilah olarak kabul ettikleri halde, Allah ın yanına adeta ilahlaştırdıkları varlıkları ve onların kitaplarını koyanlardan bahsediyor. Peki bu bilgileri, hangi kaynaklardan almışlardı da, inançlarına geçirmişlerdi? Atalarının rivayetler yoluyla kendilerine ulaşmış bilgileri, BUNLARDA GÖKTEN, ALLAH IN KATINDAN İNDİRİLEN AYETLERİDİR demeleri, onları Allah ın yolundan saptırmıştı. Ayetin sonunda Allah, bakın çok net bir hüküm veriyor ve diyor ki, biz Musa ya apaçık bir kanıt, yani kitabı indirdik ve bu kitapla kullarıma hükmetme yetkisini, gücünü verdik diyor. Peygamberimiz içinde, aynı hükümler zaten Kur’an da geçiyor ve ne diyordu Allah elçisine hatırlayalım. “SANA İNDİRDİĞİM KUR’AN İLE KULLARIMA HÜKMET.” Kur’an da birçok ayette Allah, bizleri uyarıyor ve diyor ki, sakın emin olmadığınız bilgilerin ardına düşmeyin. Sizleri Allah ile aldatacak insanlar çıkacak ve Allah ın hükmü olmadığı halde, BUNLARDA ALLAH KATINDAN İNDİRİLEN AYETLERDİR DİYENLER ÇIKACAKTIR, SAKIN ONLARA İNANMAYIN UYARISINI YAPIYOR. Benim katımdan indirilen ve sizlerin sorumlu olduğunuz yalnız Kur’an dır diyerek, Zuhruf suresi 44. ayette, açıkça noktayı koymuştur Yaradan. Onun içindir ki bizlere düşen, Allah ın bu uyarılarından yola çıkarak, Alak suresi 1. ayetinde olduğu gibi, “YARATAN RABBİNİN ADIYLA OKU” uyarısından yola çıkarak, önce Rabbimizin yarattığı tabiat mucizelerinin ayetlerini okuyup, onları aklımızda, nefsimizde değerlendirip, hayatımıza geçirdiğimizde, Allah ın en doğru yolunda olabiliriz. Yani önce hayatın, tabiatın, yaşamın ayetlerini gözlemleyerek okumalıyız ki, Allah ın indirdiği yazılı, sözlü vahyi doğru anlayabilelim. Şimdide gelelim, Atatürk ün mecliste yaptığı konuşmasına. Bu konuşma ne yazık ki, bazı art niyetli kişiler tarafından farklı şekilde yorumlanarak, Atatürk dinsiz ilan edilmiştir. Sözlerini yazmadan önce şunu hatırlatmak isterim. Atatürk, İslam ı bilen ve batıldan ve hurafeden uzak, gereği gibi halkın İslam ı öğrenmesi içinde çaba harcayan bir liderdi. Kur’an ı Türkçeye tercüme ettirmesi, bunun kanıtıdır. İnancı olmayan bir insan, Kur'an ın anlaşılması için çaba harcar mı? Lütfen unutmayalım, bu konuşmanın geçtiği mecliste, çok değerli din âlimleri vardı. İslam a saygısızlık adına söylenecek tek bir sözü kabul etmeyeceklerini lütfen unutmayalım. Bakın Atatürk konuşmasında ne söylüyor. Lütfen art niyetle değil, Kur’an bütünlüğünde, kimseye iftira atmadan söylenenleri anlamaya çalışın. “Fakat bu prensipleri, GÖKTEN İNDİĞİ SANILAN KİTAPLARIN DOĞMALARI ile asla bir tutmamalıdır. Biz İLHAMLARIMIZI gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.” Bu sözleriyle Atatürk, gökten indirildiği sanılan kitaplar sözünden, eğer Kur’an ı kast etmiş olsaydı, bu konuşmasının sonunda, TÜM MECLİS, ALKIŞLAR MIYDI? Hepsi ayakta alkışladı. Lütfen bu konuyu göz ardı etmeyelim ve o meclisteki çok değerli insanları da, töhmet altında bırakmayalım. Daha önce belirttiğim gibi, Allah gökyüzünde değil ki gökten Kur’an indirilsin, O her yerde. Ama dine batıl ve hurafe karıştıran tüm ehli kitap, buna günümüzde yaşayan bir kısım Müslümanlar da dâhil, bu yanlışı yapıyor ve sanki Allah yalnız gökyüzündeymiş gibi anlatıyorlar. Bakın ayette, ilhamlarımızı gaipten almayız diyor. Gaip kaynağı bilinmeyen, emin olmadığımız demektir. Kur’an ın geldiği yer bellidir. Gaip yani bilinmez değildir. Ama Kur’an dışından, emin olmadığımız rivayetlerin kaynağı belli değildir. Adı üstünde rivayet. O günkü toplumu düşünün lütfen. Atatürk hangi konularda çaba gösteriyordu İslam dini adına? Batıldan, hurafeden uzak, gerçek İslam ile toplumun buluşmasını istiyordu. İşte bu konuşmayı da, bu düşünce ekseninde lütfen düşünelim. DİNİ HURAFELERLE YAŞAYAN, TARİKATLAR, CEMAATLER, ATATÜRK ÜN SAYESİNDE UZUN BİR SÜRE, ZEHİRLERİNİ TOPLUMA AKITAMAMIŞLARDIR. Ama Atatürk düşmanlığını topluma, sinsice işte böyle yaymışlardır. Atatürk, batılı ve hurafeyi din haline getirenlere, KUR’AN DIŞINDAN KİTAPLARI, BUNLARDA ALLAH KATINDAN İNDİRİLMİŞTİR DİYENLERE, CEVAP VERİYOR MECLİSTE BU KONUŞMASINDA. Bakın Atatürk bu sözlerini nasıl açıklıyor. Dikkat ederseniz, bir kitaptan yani Kur’an dan bahsetmiyor, tam tersine gökten indiği sanılan KİTAPLAR diyor, birçok kitaptan bahsediyor. Yani Kur’an ı yeterli görmeyen, bunlarda Allah katındandır diyen, ciltlerce dolusu mezheplerin ve FIKIH inancının dine ilave yaptığı kanun ve kuralların DOĞMASI, delilsiz dayatması yani, sorgulamadan kabul edilmesine asla müsaade etmeyiz, Allah ın kanunları ile eş tutmayız diyor. Devamında ise bizlerin, günümüzde hala anlayamadığı bir gerçeğe dikkat çekiyor Atatürk. Biz ilhamlarımızı, gaipten değil, yani emin olmadığımız kaynaklardan değil, doğrudan doğruya hayattan, yani apaçık Allah ın yarattığı yaşamın gerçeklerinden alırız diyor. Bu söylediklerinin, Kur’an okumuş herkes ne anlama geldiğini çok iyi anlayacaktır. Allah, Rahman ve Rahim olan Allah ın adıyla oku emrini verirken, işte kullarının önce bu yaradılış gerçeğini tabiattan okumamızı istiyor bizlerden. Yoksa indirilen bir kitap ilk önce yok ki insanlar okusun. Allah da bizlere bu konuda, bakın bazı ayetlerinde neler söylüyor. Allah, orada geniş yollar edinip dolaşabilesiniz diye, yeryüzünü sizin için bir sergi yapmıştır.” (Nuh 19–20 :“ O Allah ki, yeryüzünü sizin için bir döşek, gökyüzünü bir bina yaptı. O, gökten su indirip onunla çeşit çeşit meyveleri size rızık olarak çıkardı. O halde, bile bile Allah'a eşler koşmayınız. (Bakara 22) Allah'ın gökten yağmur yağdırdığını ve bu sebeple yeryüzünün yemyeşil olduğunu görmez misin? Şüphesiz Allah, lütuf sahibidir; her şeyden haberdardır. (Hac 63) Atatürk ün toplumları yönetmek için aldığı ilham, hayatın ta kendisidir, yani yüce Rabbimizin hepimizin gözleri önünde yarattığı ayetleridir diyor. Lütfen dikkat edelim söylenen söze. Atatürk bakın nereden ilham aldığını söylüyor. İlham, üstün bir örnek güçten alınır. ATATÜRK DE BİZLER EMİN OLAMAYACAĞIMIZ BİLGİLERDEN İLHAM ALMAYIZ, BİZLERİN İLHAMI ALLAH IN YARATTIĞI, BİZLER İÇİN ÖRNEK OLAN, HAYAT VE YAŞAMDIR DİYOR. Atatürk toplumun gerçek İslam ı öğrenebilmesi için, Diyanet İşleri Başkanlığını özellikle kurmuştur. Dinsiz bir insan bunu yapar mı? Camilerde hutbe veren bir insan, nasıl dinsiz olur. İlk Diyanet işleri Başkanı Rifat Börekçi, bakın Atatürk ü nasıl anlatıyor. Bu sözler Diyanet arşivinden. “Atanın huzuruna girdiğimde, beni ayakta karşılardı. Utanır ezilir, büzülür, ‘Paşam beni mahcup ediyorsunuz’ dediğim zaman, ‘ DİN ADAMLARINA SAYGI GÖSTERMEK, MÜSLÜMANLIĞIN İCAPLARINDANDIR.’ buyururlardı. Atatürk şahsi çıkarları için, kutsal dinimizi siyasete alet eden, cahil din adamlarını sevmezdi.” Not: Atatürk ve din eğitimi- Ahmet Gürtaş- Diyanet İşleri başkanları yayınları. S- 12 Bunun dışında, mecliste yapılan bu konuşmaya bir anlam veren kişi, ancak art niyetlidir ve o mecliste bu konuşmayı alkışlayan tüm milletvekillerine, zerre kadar saygısı olmayan, aldatılmış insanlardır diyebilirim. Atatürk, bu ülkenin birliğini ve bütünlüğünü sağlamış bir liderdir. Onun ya da herhangi bir kişinin, imanını yargılamak bizlere düşmez. Eğer din ve imanı adına bir yanlışı varsa, hesabını Allah a verecektir. Kişileri inançları konusunda yargılamak, bizlerin haddi değildir. Lütfen emin olamayacağımız yalanlara, iftiralara inanmayalım. Elimizde Kur’an, onun ışığıyla aydınlanalım. Allah Hucurat 6. ayetinde bu konuda bizleri uyarıyor ve bakın ne diyor. Kur’an a iman eden bir Müslüman, asla emin olmadığı bir söze inanmaz ve bu sözü, bilgiyi topluma dağıtmaz. “Ey inananlar! Eğer bir fâsık/yalan haber taşıyan size bir haber getirirse, onun doğruluğunu araştırınız. YOKSA BİLMEDEN BİR TOPLULUĞA KÖTÜLÜK EDERSİNİZ DE, SONRA YAPTIKLARINIZA PİŞMAN OLURSUNUZ.” (Hucurat 6) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  19. Bizler Kur’an ayetlerini, eğer rivayet edilen hadislerin ışığında anlamaya çalışırsak, doğru anlamamız asla mümkün olamaz. Çünkü Allah Kur’an ı biz açıkladık ve her şeyden nice örnekleri verdik ki anlayasınız diye bizleri uyarır. Peki, bizler bu uyarıları dinliyor muyuz? Elbette hayır. Tam tersine Kur’an her konuda detay vermez açıklamaz, özet bilgi verir diyerek, Kur’an ayetlerini açıkladığını iddia ettikleri, rivayet hadislere toplumu yönlendirirler, araştırmadan Kur’an ın onayını almadan. Bu fikre inandığınızda zaten Kur’an ın onayı gerekmiyor, çünkü Kur’an da her bilgi yoktur deniyor. Böyle olunca da bizler, ALLAH IN NE DEDİĞİNİ DEĞİL, ARAYA GİREN BAZI KİŞİLERİN RİVAYETLERİ İLE AYETLERDEN NE ANLADIKLARINI ANLIYORUZ. Bu makalemde sizleri düşünmeye davet etmek istediğim, çok önemli bir ayet var. Maide suresi 51. ayet. Bu ayette geçen bir cümleden yola çıkarak, Kur’an dan araştırmadan, ayetler üzerinde düşünmeden, gerekli detayları almadan söyle deriz. Allah Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin diyor. Önce ayeti yazalım, daha sonrada Kur’an dan yardım alarak, Allah bu ayette aslında ne anlatmak istiyor, onu anlayalım. Maide 51: Ey inananlar! YAHUDİ VE HIRİSTİYANLARI DOST EDİNMEYİN. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, ZALİMLER TOPLULUĞUNU DOĞRUYA İLETMEZ. (Diyanet meali) Ayete ilk baktığımızda, sanki Allah tüm Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin diyor gibi anlaşılıyor. Ayette dost diye çevrilen kelime EVLİYA. Kur’an da bu kelime, genelde DOST ya da VELİ diye çevrildiği için, bu ayette de DOST diye çevrilmiş. ASLINDA BU AYETTE GEÇEN BU KELİMENİN KİMLERDEN BAHSEDİLDİĞİNİ, BİRAZ SONRA DAHA İYİ ANLAYACAĞIZ. Bu ayette Allah ne demek istediğini, kimlerden bahsettiğini Kur’an dan birçok ayetle açıklandığını göstermeden önce, bir örnek vermek istiyorum. Tevbe suresi 5. ayetinin başında şöyle bir cümle geçer. “HARAM AYLAR ÇIKINCA ALLAH’A ORTAK KOŞANLARI, ARTIK BULDUĞUNUZ YERDE ÖLDÜRÜN,” Eğer bu ayetin öncesini ve sonrasını okumazsanız, Allah Yahudi ve Hıristiyanları gördüğünüz yerde öldürün emrini verdiğini zannedersiniz. Hâlbuki diğer ayetlerde, size özellikle savaş açan, barış sözleşmesi yaptıkları halde, sözlerinden dönerek size saldıranlarla savaşın ve gerekirse öldürün diyor. Hatta bu konuda detaylı açıklama yaparken, onları esir alın, ya karşılıklı fidyeyle, ya da karşılıksız savaş bitiminde salı verin, diye de açıklama yapar. Gelelim Maide suresi 51. ayete. Bu ayetten birkaç ayet sonra, bakın Allah bu konuya nasıl açıklama getiriyor ve kimlerle dost olmayın diyor. Maide 57: Ey iman edenler! SİZDEN ÖNCE KENDİLERİNE KİTAP VERİLENLERDEN DİNİNİZİ ALAYA ALIP OYUNCAK EDİNENLERİ VE ÖTEKİ KÂFİRLERİ DOST EDİNMEYİN. Eğer müminler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının. (Diyanet meali) Maide 51 ve 57. ayette geçen kelime orijinal ayette aynı, EVLİYA yani dost anlamında. Demek ki tüm Ehli kitaptan bahsetmiyor. Bunların içinde bulunan, zalim olanları, dinimizi inancımızı alaya alıp bizlerle dalga geçenleri dost edinmemizi Allah istemediğini bildiriyor. Kur’an a bakmaya devam edelim. Ali İmran 113–114: KİTAP EHLİNİN HEPSİ AYNI DEĞİLDİR. Onların arasında, gece boyunca Allah'ın ayetlerini okuyan ve secdeye kapanan dosdoğru insanlar da vardır. Onlar, Allah'a ve âhiret gününe inanırlar; doğru olanı emreder, eğri olandan alıkoyarlar ve hayırlı işlerde birbirleriyle yarışırlar. İŞTE BUNLAR ERDEMLİ İNSANLARDANDIR. (Bayraktar Bayraklı meali) Sanırım bu ayetten sonra, Allah ın Ehli kitap arasında kimlerden bahsettiği, daha doğrusu, dost edinmeyin derken, HEPSİNİ KAST ETMEDİĞİ ÇOK DAHA NET ANLAŞILIYOR. Dikkat derseniz bu ayet, hem Allah ın elçisine, hem de iman eden Müslümanlara hitaben söylüyor ve ehli kitapla, nasıl bir diyalog içinde olmamız gerektiğinin izahını yapıyor. Aynı konuda Kur’an dan bir başka örneğe bakalım. Maide 69: İman edenlerle Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sâbiîlerden ALLAH'A VE ÂHİRET GÜNÜNE İNANIP İYİ AMEL İŞLEYENLER ÜZERİNE ASLA KORKU YOKTUR, ONLAR ÜZÜLECEK DE DEĞİLLERDİR. (Bayraktar Bayraklı meali) Ayete dikkat ettiyseniz, iman edenlerle diye başlıyor, kitap ehli olanları yani bunların içindende Allah ın doğru yolundan giden, Allah a ve ahiret gününe inanıp, iyi amel işleyenleri Allah ayırıyor ve onların korkmalarına gerek olmadığını, onların hesap günü üzülmeyeceğini bizlere bildiriyor. Yani Allah bu özellikleri taşıyan Ehli kitapla asla dost olmayın demiyor, tam tersine onlarla dost olmamızı istiyor. Kur’an dan şimdi vereceğim örnek ayet, aslında Ehli kitap arasında hangileri ile dost olabileceğimize çok daha açık örnek veriyor. Şimdide ona bakalım. Mümtehine 8–9: Allah, sizinle din konusunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara İYİLİK YAPMANIZI VE ADALETLİ DAVRANMANIZI YASAKLAMAZ. Çünkü Allah, âdil olanları sever. Allah sadece, SİZİNLE DİN KONUSUNDA SAVAŞANLARI, SİZİ YURDUNUZDAN ÇIKARANLARI VE SİZİN ÇIKARILMANIZA YARDIMCI OLANLARI DOST EDİNMENİZİ YASAKLAR. Kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir. (Bayraktar Bayraklı meali) Sanırım bu ayetten sonra, her şey çok daha net anlaşılmıştır. Bizler ne yazık ki ayetlerde geçen bir cümleye, hatta bir kelimeye rivayet inançlarımızın ışığında öyle anlamlar yükleyip inanıyoruz ki, Allah ın söylediğinin tam tersini anlıyor ve hayata geçiriyoruz. Bakara 111 ve 112. ayetlerinde, YAHUDİ VE HIRİSTİYAN HARİÇ HİÇ KİMSE CENNETE GİREMEYECEK, dedikleri bilgisini veriyor. Allah da özellikle bu örneği Kur’an a iman eden Müslümanlara veriyor ve bakın nasıl bir cevap veriyor Allah, Ehli kitabın sözlerine. “Sen de onlara de ki, “EĞER GERÇEKTEN DOĞRU SÖYLÜYORSANIZ, DELİLİNİZİ GETİRİNİZ.” BİLAKİS, KİM İYİLİK YAPARAK BÜTÜN BENLİĞİNİ ALLAH'A TESLİM EDERSE, ONUN ÖDÜLÜ RABBİNİN KATINDADIR. Öyleleri için ne bir korku vardır ne de üzüntü çekerler.” Bu ayette Allah, hiç biriniz biz diğer Ehli kitaptan Allah huzurunda daha üstünüz, bizler cennete gireceğiz, sizler giremeyeceksiniz demeyin diyor. Ben sizin yaptıklarınıza bakarım, kendinizi temize çıkarıp, karşınızdaki kişileri suçlamayın diye açıklama getiriyor. Peki, bizler bu ve benzeri ayetlerden ders aldık mı? Elbette hayır, bizlerde tıpkı Ehli kitabın yaptığı yanlışları yapıyoruz ve diyoruz ki; “MÜSLÜMAN OLMAYAN CENNETE GİREMEZ.” Buradan da anlaşılıyor ki, bizlerin rehberi ne yazık ki Kur’an değil, ardı sıra gittiğimiz emin olamadığımız sözler, rivayetler olmuş. Konumuzla ilgili bir ayet örnek daha vermek istiyorum. Çünkü Allah bizlerden ismimizin ya da tabi olduğumuz toplumun ismi ile değil, yaptıklarımızın karşılığını huzuru mahşerde vereceğini, çok açık bakın nasıl anlatıyor bu ayette. Ali İmran 75: Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ONA YÜKLERLE EMANET BIRAKSAN ONU SANA ÖDER. Onlardan öylesi de vardır ki ONA BİR DİNAR VERSEN, DEVAMLI OLARAK BAŞINA DİKİLMEDİKÇE ONU SANA ÖDEMEZ. Onlar, “Cahillere karşı bize bir sorumluluk yoktur” dedikleri için böyle yapıyorlar ve Allah'a karşı bile bile yalan söylüyorlar. (Bayraktar Bayraklı meali) Doğrusu bu kadar açık ayetten sonra, sanırım söyleyecek hiçbir şey yok. Konunun daha iyi anlaşılması ve Allah ın biz Müslümanların, Allah ın doğru yolunda giden ve Rabbimizin istediği şartları taşıyan Ehli kitapla, nasıl dostluklar kurmamızı istediği ayet üzerinde şimdide düşünelim. Maide 5: Bu gün size temiz ve hoş şeyler helâl kılındı. KENDİLERİNE KİTAP VERİLENLERİN YİYECEKLERİ SİZE HELÂL, SİZİN YİYECEKLERİNİZ DE ONLARA HELÂLDİR. Mümin kadınlardan iffetli olanlarla, DAHA ÖNCE KENDİLERİNE KİTAP VERİLENLERDEN OLAN İFFETLİ KADINLAR DA, MEHİRLERİNİ VERMENİZ KAYDIYLA; EVLENMEK, ZİNA ETMEMEK VE GİZLİ DOST TUTMAMAK ÜZERE SİZE HELÂLDİR. Her kim de inanılması gerekenleri inkâr ederse, bütün işlediği boşa gider. Ahirette de o, ziyana uğrayanlardandır. (Diyanet meali) Sanırım bu ayet son noktayı koydu. Allah kitap ehli arasında, Allah ın şartlarını taşıyan, doğru ve dürüst olanlar ile çok iyi dostluklar kurmamızı özellikle istiyor ki, ONLARLA YEMELİ İÇMELİ DOST OLMAMIZI İSTİYOR. Yetmiyor, Mümin kadınlardan yani iman etmiş Müslüman olmuş kadınlardan iffetli olanlar sizler için helaldir dedikten sonra, daha da ileri giderek bakın ne diyor tekrar hatırlayalım. “DAHA ÖNCE KENDİLERİNE KİTAP VERİLENLERDEN OLAN İFFETLİ KADINLAR DA, MEHİRLERİNİ VERMENİZ KAYDIYLA EVLENMEK, ZİNA ETMEMEK VE GİZLİ DOST TUTMAMAK ÜZERE SİZE HELÂLDİR.” Ayetin sonunda bir cümle var. “Her kim de inanılması gerekenleri inkâr ederse, bütün işlediği boşa gider” Burada bahsedilen, Allah ı bolca anan, onu yücelten ve ona karşı kulluk görevini yerine getirip, Allah'a ve âhiret gününe inananlar, doğru olanı emredip, eğri olandan uzak duranlar ve hayırlı işlerde birbirleriyle yarışanlar olarak anlamamız gerektiğini ayetlerden anlıyoruz. Bunun tersini yapanın yaptıkları boşa gidecektir. Bizler karşımızdaki insanların, Allah katında imanlarını asla ölçemeyiz, değerlendirme yapamayız. Allah Necm 32. ayetinde bakın ne diyor.” ÖYLEYSE KENDİNİZİ TEMİZE ÇIKARMAYINIZ. O, ALLAH'A SAYGI DUYANI EN İYİ BİLENDİR.” Yine Maide 105. ayetinde şöyle uyarıyor bizleri.” EY İMAN EDENLER! SİZ, KENDİNİZİ DÜZELTMEYE BAKIN” Yine İsra 84. ayetinde: “YOLCA DAHA DOĞRU GİDENİN KİM OLDUĞUNU, RABBİNİZ DAHA İYİ BİLİR. Bazı art niyetli kişiler, Bakara 107. ayetinde, Allah dan başka dostunuz yoktur diye geçiyor, Maide 55. ayetinde de, sizin dostunuz Allah tır, elçisidir ve Allah a boyun eğenlerdir diye geçiyor. Bu iki ayette tezatlık yok mu diye, Kur’an da çelişki aramaya çalışanları görürüz. Halbuki ayete daha dikkatle baktığımızda ve diğer ayetlerle karşılaştırdığımızda, Bakara 107. ayette, özellikle dikkat çeken, ALLAH DAN BAŞKA BİZLERE YARDIMCI OLMADIĞINI ANLATIYOR. Yani din ve imanımız adına bizlere yardım edecek, ardı sıra gideceğimiz, şefaat dileyeceğimiz yalnız Allah olduğu anlatılıyor. Maide 55. ayette ise, yaşadığımız normal hayatımızda gerçek dostlarımız sayılıyor ve özellikle Allah a boyun eğen, onun emirlerini yerine getirenler diye de açıklık getiriyor. Bu makalemde bu şartları taşıyan, azınlık olsa da Ehli kitabın içinde, böyle insanları da dost edinin diye ayetlerde geçtiğini açıkça gördük. Ayetlere Kur’an bütünlüğünde bakmadığımız takdirde, Allah ın ne anlattığını da doğru anlamamız mümkün olmayacaktır. Sizlere üzerinde dikkatle düşünmenizi istediğim, bir örnek vermek istiyorum. Yahudi ve Hıristiyanlar inançlarını öyle batıl ve hurafelerle karıştırmışlardı ki, Allah göndereceği elçiyi, bunların arasından seçmedi ve hiçbir inanca sahip olmayan ÜMMİ olan Hz. Muhammedi seçti. Hatta hatırlayınız Allah peygamberimizden bahsederken, sen daha önce DİN İMAN NEDİR BİLMEZDİN, seni doğru yola biz ilettik diye özellikle bizlere bildiriyordu. Buradan şunu çok açık anlıyoruz, Allah katında önemli olan doğruların ve hakkın arayışında olmak ve batıldan hurafeden uzak durmaktır. Lütfen biz Müslüman’ız, onun için biz cennete gideceğiz Yahudi ve Hıristiyanlar gitmeyecek diye, kendimizi kandırmayalım, pişman oluruz. Unutmayalım, Allah mahşer günü elçisinin şahitliğinde söyleyeceği o acı gerçeği şimdiden bizlere bildiriyor ve diyecek ki peygamberimiz; BENİM ÜMMETİM KUR’AN I TERK ETTİ. Ne dersiniz hala hiç korkmadan, kendimizden emin bir şekilde, biz Müslüman olduk, Allah ın en doğru yolunda gidiyoruz, onun için biz cennetliğiz, Yahudi ve Hıristiyanların hepsi cehennemlik, deme cesaretini hala gösterebiliyor muyuz? Karar sizin, imtihan sizin imtihanınız. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  20. Bu makalemde sizleri, Kur’an da geçen CİN ler konusunda düşünmeye davet etmek istiyorum. Her konuda olduğu gibi, bu konuda da ne yazık ki İslam toplumu, rivayet ve sanı bilgilerin ışığında, cahiliye döneminde cin ler konusunda ne söyleniyor ve inanılıyorsa, bizlerde o inançlara inanmaya günümüzde de devam ediyoruz. Bu konuda öyle şeyler anlatılıyor ki, bu bilgilere asla Kur’an onay vermiyor. Ne yazık ki cahiliye toplumunda, yani Yahudi ve Hıristiyan inançlarında, cinlerin insanlara musallat olup onların içlerine girdiğine inanılır. Eski çağları anlatan filmlerde, bunların örneklerini görürüz. Cin çıkarma ayinleri gibi. Günümüzde de duyarız, ama hiçbir müspet kanıt bu konuda gösterilememiştir. Hâlbuki asla Kur’an böyle şeylerden bahsetmez, hepsi uydurma rivayet inançlar olduğu gibi, her çağda, günümüzde dâhil, bu konuları maddi çıkarları adına kullananlar çıkmıştır. Tabi bilinçli, Kur’an ehli insanlar, bu yalanlara asla inanmaz. Hatta Kur’an Allah a sığınmamız gerekirken, şeytana yani cinlere sığınıp, onlardan yardım istemeye, gelecek hakkında bilgiler öğrenmeye çalışanların olduğu örneklerini verir. Allah geleceği, benden başka kimse bilemez dediği halde bunlara inanırız. Satanist inancı bu konuda örnek verebiliriz. Gelin birlikte Kur’an ın ışığında, onun verdiği bilgilerden yardım alarak, bu konuyu anlamaya çalışalım. Tabi Allah ın verdiği bilgilerin sınırını aşmadan. ÖNCE ŞUNU ASLA UNUTMAYALIM, CİNLERDE BİZLER GİBİ ALLAH IN YARATTIĞI, TIPKI BİZLERİ İMTİHAN ETTİĞİ GİBİ ONLARIDA İMTİHANDAN GEÇİRDİĞİ TOPLUMLARDIR, ALLAH IN KULLARIDIR. Cin kelime anlamı olarak görünmez, gizli olan anlamındadır. Bizler onları göremeyiz çünkü başka bir boyutta, başka bir özellikte yaratılmışlardır. Biz insanlar balçıktan yani topraktan, onlar ise ateşten yaratılmış olduklarını Kur’an dan öğreniyoruz. Tabi bu ilk yaradılış diyebiliriz. Kehf 50. ayetinde İblis in cinlerden olduğunu anlıyoruz. Peki, neden özellikle iblis kelimesi kullanılmış olabilir. Çünkü oda ateşten yaratıldığına göre cinlerden denmesi gerekirdi. Demek ki ateşten yaratılan cinlerin içinden, tıpkı biz insanların içinde yoldan sapmış, kötü amaçlı, Allah ın emirlerine ters düşenlere verilen bir isim olduğunu söylememiz yanlış olmaz. Buna şeytan da diyebiliriz. Bizlerde kötülük yapanlara, iblis diye hitap deriz. Aynı ayette İblisin Âdeme secde etmesi, yani saygı duyması istendiğinde, özellikle İblisin secde etmediği anlatılır. Bu ayetten bütün cinlerin değil, bunların içindeki, isyankâr cinler olduğu, onun için özellikle İBLİS diye geçtiği anlaşılmaktadır. Bu durumda bütün cinlerin bir iblis olduğunu asla söyleyemeyiz. Çünkü Allah Kur’an da onların tıpkı bizler gibi bir toplum olduğunu, ONLARINDA İÇLERİNDE İMAN EDEN İYİ VE İNANMAYAN KÖTÜ CİNLERİN OLDUĞUNDAN BAHSEDİYOR. Zariyat 56. ayette, aslında Allah cinleri neden yarattığını çok açık anlatıyor ve bakın ne diyor? “BEN CİNLERİ VE İNSANLARI, ANCAK BANA KULLUK ETSİNLER DİYE YARATTIM” Bu ayetten de anlıyoruz ki, cinleri düşünürken, bizlerin yaratılması, yaşaması, gayesi ile aynı olduğunu düşünmeli, bizlere anlatılan yalan yanlış bilgileri kafamızdan silmeliyiz. Onlarında içinde iyilerin yani iman edenlerin olduğunu, tam tersi onların içinde de iman etmeyen, ya da kötü niyetli cinlerin olduğunu kafamızdan çıkarmamalıyız. ALLAH CEHENNEMİ VE CENNETİ CİN VE İNSANLAR İÇİN YARATTIĞINI BİLDİRİYOR BİZLERE. Bizler kafamızda yarattığımız, yanlış cin ve şeytan algısını önce silmeliyiz. Cinler ile insanlar arasında Allah, bir sınır koyduğunu, hatta farklı yaratarak birbirlerinden özellikle ayırdığını Kur’an dan anlıyoruz. Bu yaradılış Rabbimizin eşsiz, benzersiz gücüne bir örnektir. Önce kafamızda ki şu soruya cevap verelim. CİNLER BİZLERE İSTEDİKLERİ GİBİ ZARAR VEREBİLİR Mİ? Bu soruya şöyle bir soruyla cevap versem ve desem ki, şeytan yani iblis, çünkü onlarda cinler içinde kötü olanları, yoldan sapmış olanlarına verilen isim. Biz insanlara istediğini yaparak, zarar verebilir mi? Elbette bu mümkün değil, çünkü cinlerden olan şeytanın, bizlere hiçbir yaptırım gücü olmadığını, ancak bizlere vesvese verdiğini, yani duygularımızla bizleri ancak yanıltmaya çalışabileceğini Allah İsra 65. ayetinde şöyle söylüyor. “DOĞRUSU BENİM MÜMİN KULLARIM ÜZERİNDE, SENİN BİR HÂKİMİYETİN OLAMAZ. RABBİN VEKİL OLARAK YETER." Allah ın apaçık bu hükmünden sonra, şeytandan yani iblisten yani kötü cinlerden hala korkuyor ve onların bizlere ne yaparsak yapalım zarar verebileceğine inanıyorsak, Kur’an ile gereken bağı kuramamışız, Allah dan korkmak yerine, kötü cinlerden korkuyoruz demektir, hatırlatırım. Bizler önce bu yanlış düşünceleri kafamızdan atalım ve CİN dediğimizde, bizlere öğretilen yanış bilgilerin etkisinde kalmayalım. BU YANLIŞ DÜŞÜNCE BİZLERİ, İSTEMESEK DE PSİKOLOJİK OLARAK ETKİLİYOR. Çünkü kafamızda yarattığımız ve korktuğumuz her şey, adeta bizlerin şeytanları/cinleri/iblisleri olarak bizlere zarar verir. Nahl 99. ayette, bu ayeti destekliyor ve iman edenler üzerinde, yani yanlış yola sapmayanların üzerinde, şeytanın hiçbir gücü olmadığını tekrarlıyor. Cinlerin Allah ın izniyle, bazen elçileri ile bir bağlantı kurabildiğini görüyoruz. Örneğin, Hz. Muhammed e Kur’an tebliğ edilirken, bu tebliği duyduklarını ve halkına ilettiklerini ve bu ayetleri kabul ettikleri örnekleri verilir. Ayrıca cinler toplumunun, tıpkı bizler gibi bir toplum olduğunu, imtihandan geçirildiklerini Allah Kur’an da söyledikten sonra, Enam 130. ayetinde şöyle der. “Ey cin ve insan topluluğu! İÇİNİZDEN SİZE AYETLERİMİ ANLATAN VE BU GÜN İLE KARŞILAŞACAĞINIZA DAİR SİZİ UYARAN PEYGAMBERLER GELMEDİ Mİ?” Bakın bizlere gelen, Kur’an ın uyarılarından hiçbir farkı yok. Allah ın hitabı hem insanlara, hem de cinlere. Buradan şunu çok net anlıyoruz. CİNLER TOPLUMU, TIPKI BİZLER GİBİ AMA FARKLI YARATILIŞTA BİRER TOPLULUK. Onlardan korkmayalım, ama tıpkı bizim içimizde iblisleşmiş, şeytanlaşmış insanlardan korktuğumuz gibi, onların içindeki şeytandan korkalım. Ama bu korku onların bizlere direk herhangi bir zarar vereceği korkusu olmamalı, bizlerin nefislerine hitap ederek, bizlere kötüyü güzel gösterebileceği korkusu, yani vesvesesi olmalıdır. Bundan da kurtulabilmek istiyorsak, elimizde Kur’an batıldan ve hurafeden uzak, Allah ın doğru yolunda gitmeliyiz. Eğer batılın sözlerine inanırsak, bu yanlış inancın etkisiyle, kendi içimizde şeytanları/cinleri yaratır ve onlardan korkarız. Cinlerden, İblisten, şeytandan çok daha fazla korkmamız gereken ise, ŞEYTANLAŞMIŞ İNSANLARDAN KORKMAMIZ GEREKTİĞİ BİLİNCİNDE OLMALIYIZ. İŞTE BU İNSANLAR BİZLERE KENDİ YAŞADIĞIMIZ ORTAMDA OLDUKLARI İÇİN, HER TÜRLÜ ZARARI VEREBİLİRLER. Cinler arasında, iyi ve kötü cinlerin olduğunu, Enam 128. ayet çok güzel açıklıyor ve hesap günü tıpkı bizleri de Allah toplayacağı o gün, bakın ne diyeceğini bildiriyor. “HEPSİNİ BİR ARAYA TOPLADIĞI GÜN, “EY CİNLER TOPLULUĞU! DER. SİZ İNSANLARLA ÇOK UĞRAŞTINIZ.” ONLARIN İNSAN DOSTLARI DERLER Kİ: “RABBİMİZ, BİRBİRİMİZDEN YARARLANDIK VE BİZE VERDİĞİN SÜRENİN SONUNA ULAŞTIK.” Sanırım konu, çok daha iyi anlaşılmıştır. Cinlerden korkmayalım, şeytanlaşmış cinlerle, şeytanlaşmış insanlardan korkalım. ÇÜNKÜ İMAN ETMİŞ CİNLERİN İÇİNDEN, BİZLERİ DOST KABUL EDENLER VAR. Onların, hatta bizlerden yararlandığını, belki de bizlerin ilminden faydalandığını bile söyleyebiliriz. Ama bu sözlerden, asla birlikte hareket ettik diye anlamayalım, çünkü biz insanlar onları göremiyoruz, ama onlar bizleri görüyor. Cinler toplumu, bizlerden çok farklı yaratıldıklarına göre, acaba nerede yaşıyor olabilirler. Çünkü batıl ve hurafe inanç sahipleri, cinlerin pislik ortamlarda, kimsenin ulaşamadığı yerlerde, dağ tepe gibi yerlerde yaşadıklarına inanırlar. Hala bu inanç geçerlidir. Peki, bu konuda Kur’an nasıl bilgiler verir. Örnek ayetler üzerinde düşünelim. Cin 8–9–10: "BİZ GÖĞE GERÇEKTEN DOKUNDUK DA onu titiz ve güçlü bekçilerle ve kayıp giden ışınlarla/alevlerle doldurulmuş bulduk. BİZ ESKİDEN, ONUN DİNLEMEK İÇİN OTURULAN YERLERİNDE OTURURDUK. Ama şu anda kim dinlemeye kalksa kendisini gözetleyen bir alev/ışık bulur. "Doğrusu, bilmiyoruz, YERYÜZÜNDEKİ ŞUURLULARA ŞER Mİ İSTENDİ, yoksa Rableri onlar için doğru ve güzel olanı mı istemiştir." (Yaşar Nuri meali) Bu ayetlere baktığımızda, cinler topluluğunun çok farklı mekânlara rahatlıkla ulaşabildiklerini ve yaşadığını gösteriyor. Cinlerin gökyüzünün, belirli bir kısmına kadar çıkabildiklerini anlıyoruz. Ayrıca eskiden gökyüzünde bazı şeyleri, dinleyip izleyebildikleri yerlerde oturduklarından bahsediyor ayette. Hatta cinler yeryüzündeki insanlara şer mi istendi derken ayette, özellikle YERYÜZÜNDEKİLER SÖZÜNDEN, onların sanki daha yüksekte yaşadıklarını anlayabiliriz. Bu konuyu daha iyi anlayabilmek için, bazı ayetler hatırlatmak istiyorum sizlere. Rum 8: Kendi kendilerine, Allah'ın, GÖKLERİ, YERİ VE İKİSİNİN ARASINDAKİLERİ ANCAK BİR AMAÇ İÇİN ve sonu belirli bir süreye bağlı olarak yarattığını düşünmezler mi? İnsanlardan birçoğu, Rablerine kavuşacaklarını inkâr etmektedirler. (Bayraktar Bayraklı) Nebe 37: O, GÖKLERİN, YERİN VE İKİSİ ARASINDA BULUNANLARIN RABBİDİR. O, rahmândır. O gün insanlar O'na karşı konuşmaya yetkili değillerdir. (Diyanet vakfı meali) Ahkaf 3: GÖKLERİ, YERİ VE İKİSİ ARASINDA BULUNANLARI biz, şüphesiz yerli yerince ve belli bir süre için yarattık. İnkâr edenler, uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmektedirler. (Diyanet vakfı) Bu ayetlerden de anlıyoruz ki, yeryüzünde ve gökyüzünde yaşayanlar var. Daha ilginci ise bu ikisinin arasında olan, Allah ın yarattıkları da var. Sizce gökyüzünün belirli yerine kadar gelip, daha ileriye gidemeyen cinler olduğuna göre, onlar buralarda yaşıyor olmalılar. Doğrusunu Allah bilir, çünkü göklerin ve yerin sırlarını yalnız ben bilirim diyor Yaradan. Bu konuda daha iyi düşünebilmemiz için, cinlerin özelliklerinden, Kur’an ın bahsettiği bir ayeti hatırlatmak istiyorum. Kur’an da Sebe melikesinden bir kıssadan hisse verilir, Hz. Süleyman ile alakalı. Neml 39: Cinlerden bir ifrit şöyle dedi: "SEN DAHA MAKAMINDAN KALKMADAN, ONU SANA GETİREBİLİRİM. Ben bunu yapacak güçteyim ve gerçekten güvenilir biriyim." (Yaşar Nuri meali) Dikkat ettiyseniz, Sebe melikesinin tahtını Hz. Süleyman a adeta bir ışık hızında getirildiği örneği verilir. Bunu yapan cindir. Bunu Kur’an dan anlıyoruz. Hz. Süleyman da böyle bir şeyin normalde olamayacağını bildiğinden, bunun Allah ın izniyle yapıldığını anlıyor. Hatta Sebe 12. ayette, Allah ın izniyle Hz. Süleyman ın emrinde çalışan, cinlerin olduğundan da bahsedilir. DEMEK Kİ CİNLERİN ÖZELLİKLERİNDEN BİRİSİDE, NEREDEYSE IŞIK HIZINDA HAREKET EDEBİLMELERİ OLDUĞUNU ANLIYORUZ. Onun için gökyüzünün, belirli bir yerine kadar rahatlıkla çıktıkları örneği de veriliyor. Allah hem gökyüzünde hem de yeryüzünde yaşayanlardan bahsederken, onun ikisinin arasında yaşayanlardan da bahsediyorsa, bunların cinler olma ihtimalinin yüksek olduğu anlaşılıyor. Tekrar söylemek isterim, doğrusunu Allah bilir. Elbette cinlerin rahatlıkla bu dünyada da gezdiklerini, hatta ifrit, şeytan ve iblis cinlerin insanlara vesvese vererek kandırmaya çalıştıklarını, yine Kur’an dan öğreniyoruz. Konuyu özetlemek gerekirse. Cinlerde tıpkı bizler gibi, belirli bir süreye kadar yaratılmış, yine bizler gibi, Allah ın imtihan ettiği kulları olduğunu çok net anlıyoruz. Onun içindir ki, bizler cinlerden hatta yoldan sapmış kötü cinler olan, şeytandan asla korkmamıza gerek yok. Onların biz iman edenlerin üzerinde hiçbir yaptırım gücü olmadığını, Allah Kur’an da bildiriyor. İman etmeyen şeytan ve ifrite dönüşmüş kötü cinlerin, insanlara vesvese vererek, kötüyü güzel göstermesinden başka hiçbir güçleri yoktur. Etki altında kalan bu insanlarda, nefislerinin esiri olmuş, Allah ın yolundan sapmış kişilerdir. Allah ın doğru yolunda olmayan, batılın ve hurafenin etkisinde olanlar, şeytanlaşmış cinlerin vesvesesinden çok rahatlıkla etkilenirler. Çünkü bu insanlar, kafalarında kendilerine zarar verebilecek güçleri düşünüp, onlara inanıp, kendilerini etki altında bırakarak, adeta korkup ürkerler. Şeytanda bunu ister zaten. Böyle olunca da düşünmeyi, aklı, Kur’an ı bir kenara bırakıp batıla inananları da korkutmak, çok kolay olacaktır. Kendi içimizde, kafamızda yarattığımız korkular, bir gün bizlerin kendi şeytanları/cinleri olacağını ve bizler duygularımızla kendimize bizzat zarar vereceğimizi, lütfen unutmayalım. ALLAH CİNLERİ VE İNSANLARI, BİRBİRİMİZLE İMTİHAN EDİYOR, LÜTFEN BUNU UNUTMAYALIM. ALLAH IN İZNİ OLMADAN, NE CİN NEDE YOLUNDAN SAPMIŞ ŞEYTANLAŞMIŞ CİNLER KÖTÜLÜK YAPAMAZ. Yapamayacağını Allah bizzat bildiriyorsa, gelin hurafe ve batılın sözlerine değil, Allah ın sözlerine kulak verelim. Allah adaletlidir ve en güzel düzenin kurucusudur. Rabbimiz, imtihan ettiği cinleri ve insanları yaratıp, daha sonrada insanların gözleriyle göremediği cinlerin, yarattığı insanlara istediği gibi zarar verebileceğine, ama insanların cinlere hiçbir şey yapamayacağına, lütfen inanmayalım. Buna inanırsak Allah ın adaletini sınamış, sorgulamış ve Allah a en büyük saygısızlığı yapmış oluruz. ŞEYTAN VE CİNLERDEN DEĞİL, BİZLER KENDİMİZİ ÖNCE KENDİ NEFSİMİZDE, KAFAMIZDA YARATTIĞIMIZ, ŞEYTAN VE CİNLERDEN KURTARMALIYIZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  21. Bu makalemde sizleri, Maide suresi 33. ayet üzerinde düşünmeye davet ediyorum. Bu ayet günümüzde çok farklı şekillerde anlaşılmış ve farklı manalar verilip, anlatılmaktadır. Önce ayeti yazalım ve farklı düşüncelere de yer vererek, en doğruyu aramaya, bulmaya birlikte çaba harcayalım. Maide 33: Allah ve Resulüne karşı savaşan ve YERYÜZÜNDE FESAT ÇIKARMAYA ÇALIŞANLARIN CEZASI, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama kesilmesi, ya da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir. Bu, dünyada onlar için bir zillettir. Ahirette ise onlar için büyük bir azab vardır. (Elmalı meali) Bu ayeti Kur’an ın diğer ayetlerinden bağımsız ve onlardan faydalanmadan anlayan bir gurup ki bunlara mezheplerin fıkıh inançları da dâhil, Müslümanlara savaş açanların cezasını Allah, bu ayette emrettiği gibi verin, yani öldürülmeleri, dönekliklerinden dolayı el ve ayaklarının kesilmeleri ni Allah istiyor şeklinde anlamaktadırlar. Hatta bazı mealler, el ve ayaklarını çaprazlama değil, yalnız kesin diye de tercüme edenler vardır. Bu ayeti bu şekilde anlarsak, Muhammed suresi 4. ayetinde geçen, savaş esirlerini ya bir lütuf olarak, karşılıksız, ya da fidye alarak serbest bırakın ayetiyle tamamen ters düşecek, hatta ayetler arasında Kur’an da çelişki yaratılacaktır. Kur’an da çelişki olmayacağına göre, Maide 33. ayette farklı bir konunun anlatıldığı çok açıktır. Yine bu ayeti izah etmeye çalışan bir başka gurupta, bir öncesindeki ayetten esinlenerek, bu ayette bahsedilenlerin aslında firavun un kendisinden izinsiz, Allah a iman edenlere yaptıklarından bahsedildiği, bazı ayet örnekler verilerek anlatılmaktadır. O ayetlerden bir örnek verelim. Araf 124: Mutlaka ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da hepinizi asacağım! (Diyanet vakfı ) Maide suresi 33. ayetten bir ayet öncesinde şöyle diyor Allah. Maide 32: İŞTE BU NEDENLE İSRAİL OĞULLARI'NA ŞÖYLE YAZMIŞTIK: Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkartmaya karşılık olmaksızın, haksız yere bir cana kıyarsa, bütün insanları öldürmüş gibi olur. HER KİM BİR CAN KURTARIRSA, BÜTÜN İNSANLARI KURTARMIŞ GİBİ OLUR. Peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler; ama bundan sonra da onlardan çoğu yine yeryüzünde aşırıya gitmektedirler. ( Bayraktar Bayraklı) Ayete dikkat ederseniz, haksız yere cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur diyor. Her kim bir canı kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış olur diyerek, adeta ölümün Allah tarafından hoş karşılanmadığı anlatılıyor. Yine genelleme yaparak, elçilerimiz onlara apaçık deliller getirdikleri halde dinlemeyerek, aşırıya gittikleri anlatılıyor. Dikkat ettiyseniz geçmişte olanlardan bilgiler veriyor. Bu ayette örnek gösterilip devamındaki yani 33. ayette geçen, Allaha ve elçisine savaş açanlara verilecek ceza denmesine rağmen, bu ayette bahsedilenlerin İHBAR niteliğinde FİREVUN un yaptıklarına örnek verildiği, anlatıldığı söylenmektedir. Bu ayet şöyle yapın diye emir vermiyor, bilgi veriyor. Araf suresi 124. ve Taha 71, Şuara 49. ayetler bunun kanıtıdır denmekte. Emir vermeyip, bilgi verdiği konusuna katılıyorum ama bu ayetin, bahsedildiği ayetlerle bir bağlantısı olduğunu kabul edemiyorum. Çünkü her iki ayetle birlikte düşündüğümüzde bir bağlantı direk kurmak neredeyse imkânsız görünüyor. Bu zorlama bir düşünce olur, araların da bir bağlantı görünmüyor ayette. Çünkü Maide suresi 34. ayette bakın ne diyor. Maide 34: Ancak, siz kendilerini yenip ele geçirmeden önce tövbe edenler müstesnadır. Biliniz ki Allah çok bağışlayıcıdır; merhamet sahibidir. (Bayraktar bayraklı meali) Hatırlayınız lütfen, 33. ayette yeryüzünde fesat çıkaranların cezasından bahsediliyor ve sayıyordu yapılacaklar. Ama 34. ayette siz savaşmadan önce tövbe edip, yani yeryüzünde fesat çıkarmaktan vazgeçmişlerse, onlar bu cezadan müstesnadır diyor, bu konuda önceden bilgi veriyor. Bakın burada farklı bir konuya dikkat çekiyor Allah. Eğer böyle olmayıp bir hüküm, emir bildiren ayet olsaydı, her kim bir suç işlemiş bile olsa o kişi tutuklanıp yargılanır cezalandırılırdı. Ama ayette bahsedilen, savaştan vazgeçen pişman olan toplumların örneği veriliyor. Şimdide farklı bir düşünceyle anlamaya çalışalım ayeti. Maide 33. ayette bahsedilen konuların, genel konuya yani Allah ve elçisine savaş açanların durumuna dikkat çekiyor ve olabilecek sonuçları önceden bildiriyor olmalı ki, bunlardan vazgeçen cezadan kurtulur diyebiliyor. Demek ki geçmişte de böyle olmuş. Ayetin başında dikkat ederseniz verdiği örnek, Allah a ve elçisine savaş açan, yani kanunlarına karşı gelenler diyordu. Hatırlayınız Bakara 278–279. ayetlerde de RİBA dan geri kalanı bırakın. Eğer bunu yapmazsanız, Allah a ve elçisine savaş ilan etmiş olursunuz diyordu. Bakın bu ayette de, önceden bir bilgi veriyor yani uyarıyor Allah. Yoksa kim Allah karşı savaş açabilir? Hiç kimse. Bu sözlerde uyarı, tehdit ve dikkat çekme var. Eğer bunları uygulayın demiş olsaydı, bu konuda detay vermesi gerekirdi ki, böyle bir detay, bilgi asla yoktur. Maide 33. ayette Allah a ve elçisine sözünden kasıt, herhangi bir elçi değil, Allah ın gönderdiği tüm elçiler kast ediliyor. Devamında şu ya da bu sebepten dolayı diye detay vermeden, Allah a ve elçisine derken, Allah ın gönderdiği kanunlarına karşı durup, elçileri ile savaşanların, ya da elçilerin tebliğ ettiği dine karşı çıkanların, karşılaşacakları başlarına gelecekleri cezalardan, geçmiş toplumların karşılaştığı tüm örnekler veriliyor. Ayete dikkat ettiyseniz çok geniş bir zaman diliminden bahsediyor ve YERYÜZÜNDE FESADI YAYMAK İÇİN GAYRET GÖSTERENLERİN CEZASI DİYE ÖZELLİKLE, BELİRLİ BİR TOPLUMDAN DEĞİL, GENİŞ BİR TOPLUMDAN BAHSEDİYOR GENELLEME YAPARAK ÖRNEK VERİYOR. AYETİN DEVAMINDA DA ANCAK DİYE BAŞLIYOR VE BUNU YAPANLARIN BAŞLARINA GELMİŞ OLAYLARI ÖRNEK VERİYOR. Son kısmında da bu insanların başlarına gelen bu olaylar, onların bu dünyada ki zilletidir yani aşağılanma, rezilliğidir diyor. Bakın burada da genel bir bildirim var. Lütfen ayete dikkat edelim. Allah elçime karşı olup ona savaş açanı, bu şekilde cezalandırın emrini vermiyor. Genelleme yaparak böyle yapanların cezası şunlar, şunlar olmuştur geçmişte diye tek tek olanları sayıyor. EMİR KİPİ DEĞİL, BİLGİLENDİRME VAR. Yani geçmiş yüzyıllar öncesinde, bugüne kadar benim kanunlarıma ve elçilerime karşı gelmiş olanlar, ya asılarak ya da farklı şekillerde toplumlar tarafından cezalandırılmış, öldürülmüştür diyor. Eza ve cefa çekerek el ve ayaklarının kesildiği cezalara da çarptırılmış olanlar vardır. Bir kısmı sözlerinde durmadıkları için, bulundukları yerden uzak diyarlara sürüldüler diye örnekler veriyor. SİZLER BUNU YAPANLARA, BU CEZALARI VERİN DEMİYOR. Demesi de mümkün değil. Çünkü böyle yapanların yani Allah ın elçisine savaş açanların cezalarını, nasıl davranılması gerektiğini Allah, Kur’an da açıklamıştır, bu düşünce ve cezalar da, bu ayetlere zaten ters düşer. Geçmiş yüzyılları şöyle bir hatırlayınız. Din adına çıkan savaşları ve bu toplumların bir birine neler yaptığını bir düşünün isterseniz. Allah ın ayette saydığı tüm olanlar gerçekleşmiştir. Ölümler, asılmalar, el ayak kesmeler, çarmığa gerilmeler, vatanlarından sürülmeler. Bunların hepsi din adına yapılan savaşlarda insanların başına gelmiştir. Ama Allah böyle yapın demediği halde, insanlar kendi nefisleriyle, inisiyatifleri ile bu cezaları takdir etmişler. Hâlbuki Allah ın takdiri ve emri bizlere bu konuda nasıldı hatırlayalım. Muhammed 4: İnkâr edenlerle savaşta karşılaştığınızda, hemen boyunlarını vurunuz. Onları yendiğinizde de sıkıca bağlayınız. SAVAŞ SONA ERDİĞİNDE YA BİR LÜTUF OLARAK KARŞILIKSIZ YA DA FİDYE ALARAK SALIVERİNİZ. Allah dileseydi onlara galip gelirdi. Fakat kiminizi kiminizle denemek için böyle yaptı. Allah yolunda öldürülenlerin yaptıkları hiçbir ameli Allah asla boşa çıkarmayacaktır. (Bayraktar Bayraklı) Bakara 190: Sizinle çarpışmaya girenlerle Allah yolunda siz de çarpışın. AMA HAKSIZ YERE SALDIRMAYIN/ÇARPIŞMADA ZULME SAPMAYIN. Çünkü Allah, sınır tanımaz azgınları sevmiyor. (Yaşar Nuri Öztürk meali) Mümtehine 8: ALLAH, SİZİNLE DİN UĞRUNDA SAVAŞMAYAN VE SİZİ YURTLARINIZDAN ÇIKARMAYANLARA İYİLİK YAPMANIZI VE ONLARA ÂDİL DAVRANMANIZI YASAKLAMAZ. Çünkü Allah, adaletli olanları sever. (Diyanet vakfı) Allah bizlere bunca açık barışçıl ve adaletten sapmayın emirlerini verdikten sonra, bir başka ayetinde, size savaş açanlara karşı, acımasızca, zalimce elini ayaklarını kesin der mi? Bunu söyleyenler, Kur’an ı anlamayan ya da Kur’an da çelişki yaratmaya çalışanlardır. Allah iki Müslüman toplumun birbiriyle savaşmasında bile, bakın nasıl davranın diyor. Hucurat 9: Müminlerden iki zümre çarpışırlarsa, ONLARIN ARALARINDA HEMEN BARIŞI KURUN! Eğer onlardan biri öteki aleyhine sınır tanımazlık edip saldırırsa, AZGINLIK EDENLE, ALLAH'IN EMRİNE DÖNÜNCEYE KADAR SAVAŞIN. Eğer vazgeçerse, yine ikisi arasını adalet ve dürüstlükle sulh edin. Kuşkusuz, Allah adalette titiz davrananları sever. (Yaşar Nuri Öztürk meali) İşte Allah ın adaleti. Asla ayrım yapamadan adaleti, barışı ayakta tutabilmek için dostluğu, kardeşliği sağlamaya çalışmak, Allah ın kurduğu düzenin en önemli özelliğidir. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  22. Bir Hanım okurumun, benim yazdığım Nisa 78 ve 79. ayetlerden bahsettiğim makaleme verdiği cevaplar, çok ilgimi çekti. Kendisinin daha önce Müslüman olduğunu, fakat İslam dan çıkıp ateist olduktan sonra, yine araştırmaları sonucunda, kendisinin YEHOVA ŞAHİDİ olduğunu söyledi. Aramızda facebook da geçen bazı konuşmalardan size bahsetmeden önce, Yahova şahitleri kimlerdir, kısaca ondan bahsetmek ve bilgi vermek istiyorum. Çünkü bu insanların düşünceleri ve din adına fikirlerinin nasıl ortaya çıktığını ve toplumlarda ve inançlarında, nasıl tahrifatlar yaptığına güzel bir örnek olduğu için yazmak istiyorum ki, onların tuzaklarına düşmeyelim. Önce Yahova şahitleri kimlermiş onu anlayalım. “Yehova şahitleri, Protestan Hıristiyanların, bir alt grubu olduğunu söyleyenler olduğu gibi, Yahudilerin, Hıristiyanlar arasında kurduğu bir mezhep olduğunu da söyleyenler vardır. 1852’de ABD’nin Pennsylvania Eyaleti’nde ortaya çıkmış. Kurucusu, CHARLES TAZE RUSSELL’DIR. Kendilerini ne Hıristiyan ne de Yahudi olarak tanımlarlar. Kendilerini Tanrının şahitleri olarak kabul ederler. Kutsal kitapları Tevrat, Zebur ve İncil’i içine alan Kitab-ı Mukaddes adını verdikleri kitaptır. İlk olarak, kilisenin yüzyıllardır Kutsal Kitap diye okudukları İncil i, değiştirip bozduğunu iddia ederler. Bu yüzden de İncil i, YENİDÜNYA ÇEVİRİSİ ADINI VERDİKLERİ, YENİ BİR ŞEKİLDE TERCÜME ETMİŞLERDİR. Bazı metinleri yeniden yorumlamaları, Hıristiyanların tepkisini çekmiştir. Bu yüzden Hıristiyan dünyası, Yehova Şahitleri’ni KUTSAL KİTAPLARINDA TAHRİBAT YAPMAKLA SUÇLUYOR. Ayrıca Yehova Şahitleri azizleri ve Papa’yı kabul etmez. Bu kitapta Allah’ın adı olarak TEVRAT’TA GEÇEN YEHOVA’YI KULLANMALARI DA YAHUDİLERİ KIZDIRIYOR. Çünkü Yahudiler “Allah’ın adını boş yere anmayın” ayeti üzerine Allah’ın en büyük ismi olan Yehova’yı kullanmazlar. Eski Ahit ve Yeni Ahit’te adı geçen peygamberlere inanırlar. Kan vermezler, başkalarından da almazlar. Gerektiğinde kendi kanlarını kullanırlar. Zaten yanlarında bir belge vardır, kendilerine kesinlikle kan verilmeyeceğini belirtir. Yehova Şahitleri için bayrak, sancak, vatan gibi bizim kutsal kabul ettiğimiz hiçbir milli değer yoktur. Onlar dünya vatandaşı olduklarına inanırlar. İnanışlarında kilise ve papaz gibi kavramlar da yoktur. Din, sadece Yehova Şahitlerininkidir. Diğerleri sahtedir. İnanışlarına göre Armageddon adını verdikleri büyük bir dünya savaşı çıkacak ve dünya birbirine girecek. GERİYE SADECE YEHOVA ŞAHİTLERİ KALACAK. İSA MESİH DÜNYAYA İNECEK, YEHOVA ŞAHİDİ OLMAYAN İNSANLARI YARGILAYACAK VE YARGILAMADAN SONRA BU İNSANLARIN HEPSİ TOPRAK OLACAK. Yani tekrar dirilemeyecek. Ardından dünya cennete dönüşecek ve Yehova Şahitleri bu cennette yaşayacak. Yehova Şahitlerinden başka geride insan kalmayacağı için de, cehennem olmayacak. Bu nedenle YEHOVA ŞAHİTLERİ ARALARINA, YENİ İNSANLARI KATMAK İÇİN ÇOK AKTİF ŞEKİLDE ÇALIŞIRLAR. YEHOVA ŞAHİTLERİ, İSA’NIN YARATILMIŞ EN YÜKSEK VARLIK OLAN BAŞ MELEK MİKAİL OLDUĞUNA İNANIRLAR. Bu da, İsa’nın Tanrı olduğunu çok açık bir şekilde bildiren, birçok Kutsal Kitap ayetinin tersidir. Charles Russell in kim olduğunu, nasıl kehanetlerde bulunduğuna bir örnek vermek gerekirse. Bu kişi, Hz. İsa nın 1874 de geleceğini iddia etmiş ama tutmayınca, 1914 yılını işaret etmiştir. Lütfen internetten bu kişinin hayat hikâyesini, nasıl bir insan olduğunu araştırın, ne demek istediği o zaman daha iyi anlayacaksınız.” Gelelim bayan okurumla aramızda geçen konuya. Bu konu hakkında makale yazmamın nedeni, toplumu bu konuda bilinçlendirmek ve dikkatli olmalarına vesile olmak adınadır. Yoksa ben tüm inançlara karşı saygılıyım. Çünkü herkes kendi yaptıklarından sorumludur. Yahova şahidi olduğunu söyleyen hanım, Nisa suresi 78–79. ayetlerinde Allah, sana ne iyilik gelirse Allah dandır, sana ne kötülük gelirse kendinden dir yani senin ellerinle yaptığın yanlışların karşılığı Allah ın sana verdiği cezadır ayetlerine itiraz eden, bu hanım okurum bana şöyle bir cevap vermiş. “İslam dan çıkmamın bir sebebi de KÖTÜLÜĞÜN ALLAH TAN gelmesi inancıdır. Deist olduktan sonra Yehova Şahidi olmamda ki etken ise yüreğimdeki ve beynimdeki EVET 'i Yaratıcımızın tüm İYİLİKLERİN, SEVGİNİN... ADALETİN kaynağı olması olduğunu anlatan Mukaddes Kitapta (Tevrat-zebur-incil) inceleyip görmemdir.” Yazımın başında bu kişilerin nasıl bir inanca tabi olduklarını yazdığımda, bu kişilerin kendilerine tabi olmayanların, hiçbir hesabı sorulmadan, Hz. İsa nın gelişiyle Yahova şahidi olmayanları yargılayıp, bu insanların toprak olacağına inanmaları, cehennemin olmadığı böylece yapılanlarında tek tek hesabının sorulmayacağına inanıyorlar. Böylece Allah cezalandırmaz diye inanıyorlar, ama Hz. İsa Yahova şahidi olmayanları, yargısız infaz mantığıyla, yok ederek cezalandırdığı gerçeğini, her nedense göz ardı edebiliyorlar. Çok ilginç bir düşünce ve mantık değil mi? Hâlbuki inançlarının, Yahudilere ve Hıristiyanlara indirilen kitaplar olduğunu da söyleyebiliyorlar. Bu kitaplarda bahsedilen inanca tamamen ters düşüyor, çünkü ehli kitap inancında, cehennem inancı vardır. BU İNANCA SAHİP KİŞİLERİN, KUTSAL KİTAP DEDİKLERİ HALDE, KENDİ İNANÇLARI DOĞRULTUSUNDA BU KİTAPLARI KENDİLERİNCE YORUMLAYARAK, ADETA YENİ BİR DİN YARATTIKLARI ANLAŞILIYOR. Yine bana verdiği cevapta, çok ilginç bulduğum konulardan, alıntı yapmak istiyorum. “İncil e gelince İSA Mesih 3.5 yıl görev yapmış ve kalem eline almamış yada yazı yazdırmamıştır..işi bu değildi çünkü.. O Tanrısal ilkeleri öğretmiş ...İYİ HABERİ VERMİŞ....Fidye düzenlemesini yerine getirmiş ...Bunları yaparken de etrafında tüm olan bitene TANIKLIK EDEN eğittiği öğrenciler Toplamıştır... Yani İncil=Müjde=İYİ HABER tektir. TANIKLIĞI BİRDEN FAZLADIR. YAHUDİLER TEVRAT I UYGULASALARDI İSA MESİHE İNANIRLARDI HALUK BEY. Ben Yehova'nın Şahidiyim.” Çok ilginçtir, Hz. İsa nın eline kalem bile almadığını, yani kendisine herhangi bir kitap indirilmediğini, ya da kayda aldırmadığını söylüyor. Yalnız iyi güzel haberler ilettiğini, tanrısal ilkeleri öğrettiğinden bahsediyor. Çok daha ilginci bu anlatılanlara, tanıkların olduğunu, onları eğittiğini kanıt göstererek, tanıkların birden fazla olduğunu da özellikle yazmış. Bu satırları okuduğunuzda, sanırım biz Müslümanların yaptığı yanlışlar geldi aklınıza. Allah sakın Kur’an ın sınırlarını aşmayın, Kur’an ın ipine sarılın, tanığınız kanıtınız yalnız Kur’an olmalıdır dedikçe, Peygamberimizin en yakınındaki kişilerin rivayet ettiği iddia edilen onca sözün/hadisin dinde hüküm koyacak kanıtlar olduğunu da söylemiyorlar mıydı? Peygamberimizin veda hutbesini düşünün lütfen. Yüz bine yakın topluma hitap ettiği rivayet edilir. Ama günümüze yaklaşık 6–7 farklı veda hutbesini görebilirsiniz. İşte Allah ın indirdiği kitaplar, dinler hep aynı yolu izleyenler tarafından, işte böyle yolundan saptırıldı. TANIK, YA DA KANIT BEŞERİN RİVAYET ZİNCİRİ ASLA OLAMAZ. Allah gelecek kullarını sorumlu tutacağı bilgileri, asla böyle bir yolla ulaşmasına izin vermez ve vermediğini de söylüyor. TANIK VE KANIT YALNIZ ALLAH IN BİZZAT TEBLİĞ ETTİĞİ SÖZLER OLUR Kİ, BUDA APAÇIK KİTABIDIR. Onun içindir ki Allah ın elçisi, peygamberimiz Hz. Muhammed sağlığında, Kur’an ın dışında hiçbir sözü, bilgiyi yazdırmamıştır. Çok ilginçtir sözlerinin son kısmında ise, Yahudiler Tevrat ı uygulasaydılar, İsa Mesih e inanırlardı diyor. Çok doğru, tüm bunlardan Kur’an bahseder ve derki, biz elçilerin geleceğini önceden haber veririz. Çok ilginçtir, bende aynı düşünceden yola çıkarak, bu arkadaşımıza şöyle hatırlatmıştım. Hıristiyanlarda ellerindeki Yuhanna İncilin de geçen, Hz. İsa nın benden sonra, beni tasdik edecek ÖVÜLEN BİR ELÇİNİN, habercinin geleceğini bildiriyor, eğer Hıristiyanlar ona uysalardı, Peygamberimiz Hz. Muhammed in geleceğine de inanırlardı. Yine arkadaşımız inandığı düşünceleri anlatırken, şöyle cevap vermiş. “Bazen Melek direk dikte verir..Bezen Vahiy olarak ...Bazen rüyet görür..bazen Rüya şeklinde olur... İSA MESİHE TANIKLIK EDENLERE YAZICI GÖREVİ VERİLMİŞTİR...kim verdi ..Yaratıcımız.. Tanrısal İlham ve RUHULKUDDÜS yönlendirmesi olmasa yazamazlar. Bu kadar şeyi ayrıntılı hatırlayamazlar...çocuk oyuncağı insan işi değil. YARATICIMIZDAN BAHSEDİYORUZ.” Bu ve buna benzer düşünceleri, inançları ne yazık ki İslam toplumunda da görüyoruz. Geleneksel İslam anlayışını dine sokmaya çalışanların yönteminde de, bu yol kabul görür. Onun içindir ki diğer dinlerde olduğu gibi, İslam toplumu da bu yolla bölünmüş ve parçalanmış, Allah ın kitabından uzaklaşmışlardır. Allah vahyinin Cebrail ya da kendisinin vahyettiğinden bahseder, ama rüyada vahiy geldiği konusunda bilgi yoktur. Çünkü Allah rüya konusunu anlatırken, rüyada gördüklerimizin hangisinin, gerçek olduğu konusunda emin olamayacağımız örneklerini verir. Arkadaşımızın söyledikleri, aklın ve mantığım kabul etmeyeceği düşüncelerin ürünüdür. İsa Peygamberimize tanıklık edenlere, koşulsuz güvenerek, yazıcı görevi verilmiştir dediğimiz andan itibaren, kendi nefsimizde kararlar almış ve uygulamış oluruz. Bu görevi Allah dan başka kimse veremez. Allah emirlerini kayda aldıracaksa ki elbette kayıt ettirmesi gerekir, bu görevi bizzat elçisine verir. İster kendisi yazar, ya da bizzat onun denetiminde yazılır. Tıpkı Kur’an gibi. Eğer bu görevi Allah vermiş olsaydı, yüzlerce İncil günümüze ulaşıp, toplanarak bu İnciller dörde indirilmezdi. Demek ki bu düşünce ve inanç kendi nefsimizi aldatmaktan başka bir şey değilmiş. Hz. İsa nın 12 havarisinden birisinin, kendisine ihanet etmesi, Yahudilerle birlik olup Hz. İsa ya karşı tanıklık yapması, konuyu daha iyi anlamak adına, aslında ibretlik ve düşündürücüdür. Bir başka cevabı üzerinde düşünelim şimdide. “Kur'an BİLGİ bakımından beni bağlar Sizi İMAN bakımından bağlar. YANİ YAPBOZ TAHTASIMIDIR KUTSAL KİTAP .. Gönderdi bozdular, gönderdi bozdular, en son kuran geldi... Nasıl bir anlayış bunu kabul edebiliyor.” Arkadaşımız Kur’an bilgi bakımından kendisini bağladığını, beni de bir Müslüman olarak iman bakımından bağladığını söylemiş. Aslında bu sözlerin tutarlılığı yok, karşısındakine hoş görünmek amacıyla söylenmiş sözlerdir. Çünkü Kur’an a inanmayan bir insanı, neden bilgi bakından Kur’an bağlasın? Çünkü arkadaşımız Allah ın gönderdiği Kur’an ın içeriğine inanmayıp, yapboz tahtası mı kutsal kitap, gönderdi bozuldu diyerek adeta küçümsüyor. Beni bağladığı doğrudur, çünkü Kur’an a, şükürler olsun iman ediyorum. Yine ilginç olan, bayan okurum Hz. İsa nın tekrar geleceğini, anlam saptırması yaparak, tıpkı İslam ı tarikat ve cemaat eksenli yaşayanların yaptığı gibi, kelimelere farklı anlamlar vererek, Kur’an dan ayet örnek vermeye ve Hz. İsa nın geleceği, bakın Kur’an da yazıyor demeye çalışıyor. İnanmadığı bir kitaptan örnek verip delil göstermesi, çok ilginç değil mi? Çok daha ilginci, Kur’an için bunu söyleyen arkadaşımız Zebur, Tevrat ve İncil için aynı şeyi söylemiyor. Madem Allah tek kitap gönderdi, kitaplar arasında hiçbir değişiklik yapmadı, neden o kitaplar hakkında aynı düşünceleri söylemiyor da, yalnız Kur’an için söylüyor. Buda art niyetle söylediğinin açık kanıtıdır. Bizler inancımız konusunda, her nedense rüzgâr da savrulup gidiyoruz, bir o yana bir bu yana. Çünkü Kur’an ın sınırlarını aştıkta ondan. Tüm Ehli kitabın, buna bizde dâhiliz, aynı derdi ve sorunlarının olduğunu anlamak zor olmasa gerek. Yahova şahitlerine, dinleri karma yaparak oluşturdukları yeni bir din mi deriz, tarikat mı deriz, mezhep mi fark etmez. Tüm bu ve buna benzer bölünmeler, beşeri oluşumlardır. Allah ın istediği orta yoldan uzak, nefsi sapma ve guruplaşmalardır. Bizde de benzer örneklerini görüyoruz. Hepside kendilerinin doğru yolda olduklarını söyleyip, kendilerinden olmayanları suçluyorlar. Bu inancın, kendisine tabi olmayanların, Hz. İsa tarafından hiçbir hesaba çekilmeden, yaptıklarının karşılığı verilmeden sırf bu cemaate uymadıkları için, yok edilerek toprak olacağına inanması, aklın ve mantığın kabul etmeyeceği bir düşünce olduğu gibi, hiç bir beşeri adalet anlayışına ve Allah ın adalet anlayışına asla uymaz. Bu fikre inananlar, Allah ın geleceği bildiği için, insanların imtihandan geçirilmeyeceğine inandıklarından dolayı, cehenneminde olmadığına inanıyorlar. Onun içindir ki insanlara, ya YEHOVA ŞAHİDİ OLACAKSIN, YA DA YOK OLACAKSIN ZİHNİYETİ AŞILANMAKTA VE BÖYLECE BU TOPLUM, KENDİLERİNİ ÜSTÜN BİR İNANÇ, TOPLUM OLARAK GÖRMEKTEDİRLER. Bu zihniyetin, Yahudilerden esinlendiklerini rahatlıkla söyleyebilirim. İlginç olan ve tezat teşkil eden, Allah geleceği bildiği halde, kullarının yaptıkları yanlıştan dönmeleri için elçi ve kitaplar göndermesidir. Bu zihniyete sormak isterim. Allah geleceği bildiği halde, neden zaman zaman elçi ve uyarıcı kitaplar göndermiş ve kullarını doğru yola davet etmiştir? Bunu düşünebilen, zaten böyle yalan yanlış düşüncelere asla inanmaz. Din ve iman, nefsin ve aklın birlikte kullanılması ile oluşur. İstediğin kadar oku, araştır. Eğer nefsini terbiye etmeden, aklı devre dışı bıraktıysan, okuduklarının arasında en doğru seçimi asla yapamazsın. Allah, iyi niyetle gerçeklerin arayışında olan kulunun, gönül gözünü açarım diyor. Gönül gözünü önce açmanın yolunu bulmalıyız, YOKSA HAKKI BATIL, BATILI HAK ZANNEDERİZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  23. Allah İman eden bir Müslüman olarak, bizlerin her konuda düşünerek, araştırarak hareket etmemizi, emin olmadığımız hiçbir konuda, kesin bir kanıt olmadan bir işi yapmamamız gerektiği konusunda, birçok ayetinde uyarır. Araştırma ve kesin kanıt arama konusu yalnız din ve iman konusunda değil, yaşadığımız her konuda araştırmamız gerektiğini, Allah bizlere ayetlerinde bildirmiştir. Bizler özel hayatımızda buna çok dikkat ederiz, zarara uğramamak için. Alacağımız en küçük eşyada bile yapabileceğimiz en detaylı araştırmayı yaparız ki zarara uğramayalım. Peki aynı titizliği, araştırmayı dini inancımızda yapıyor muyuz? İşte bu soruya üzülerek, ne yazık ki araştırmıyoruz diyebilirim. Neden araştırmıyoruz? Çünkü din adına yaptıklarımızın hemen karşılığını alamıyoruz sabırsız, aceleci tabiatta yaratılmamız, aklı çok fazla devreye sokmadığımız için, bizlerin nefsi duygularında etkili olmuyor. Ama bir ev ya da araba alırken, inanılmaz titiz, dikkatli ve araştırmacı oluyoruz. Çünkü tüm bunlar anlık nefislerimize, çok fazla hitap ediyor da ondan. Dikkat ederseniz, din söz konusu olunca, bu konuları hepimiz başkalarından bekleriz. Sanki onlar dini anlatmakta, Allah tarafından görevlendirilmiş kişiler gibi görürüz. Sanırım dikkatle Kur’an ı okumadığımızdan olsa gerek, İslam dininde ruhban sınıfının olmadığını, bilmiyormuş gibi yaşarız adeta. Bunun en büyük nedeni, dine çok büyük önem verdiğimizi söylediğimiz halde, ASLINDA PRATİKTE ÇOK FAZLA ÖNEM VERMEDİĞİMİZİ GÖSTERMEKTEDİR. En azından kendimize alacağımız bir araba konusunda gösterdiğimiz titizliği, araştırmayı, din konusunda göstermeyiz. Din konusunda Lafa gelince de, mangalda kül bırakmayız, tabi yalan yanlış sözlerle konuştuğumuzun da farkında bile olmayız. Allah araştırma konusunda bakın bizleri nasıl uyarıyor. Hucurat 6: Ey iman edenler! Size bir FASIK bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o HABERİN DOĞRULUĞUNU ARAŞTIRIN. (Diyanet meali) Bakın Allah sizlere herhangi bir konuda bir haber, bilgi getiren kişiye karşı nasıl dikkatle davranın diyor. Ayette geçen FASIK kelimesi tercüme edilirken aynen korunmuş. Peki, fasık ne anlama geliyor, ona bakalım. FASIK: Özü sözü bir olmayan, Hak yolundan batıla sapmış, Allah ın hükümlerine riayet etmeyen, Kur’an ın sınırlarını tanımayan. Bakın ayette geçen fasık kelimesi kâfir, yani iman etmeyen anlamında değil, onu hatırlatmak isterim. Belki de aramızda farkında olmadan birçok fasık insan vardır, ama bizler onun fasık olduğunu bilemeyiz. Çünkü din konusunda günümüzde, ne yazık ki her şey bir birine karışmış. HAK OLAN BATIL, BATIL OLAN HAK KABUL EDİLİR OLMUŞ TOPLUMDA. Günümüzde neredeyse genel çoğunluğumuz, Kur’an ın sınırlarını din adına tanımıyor ve diyor ki, Kur’an özet bilgidir, Kur’an da her bilgi yazmaz. Bu durumda neye inanacağımız Allah a değil, beşerin eline kalmış demektir. Buda çok büyük bir tehlikedir. Onun için Allah araştır her söylenene inanma diyor. Bu dini konularda da olabilir, özel yaşamımızda her hangi bir konuda da olabilir. Allah ayetinde uyarıyor ve ne diyordu? Siz kendinizi temize çıkarmadan, karşınızdaki kişileri suçlamadan kendinizi düzeltmeye çalışın. Kimin en doğru yolda gittiğini yalnız ben bilirim. Bu durumda hiç birimiz yanımızdaki kişi hakkında bir hüküm veremeyiz kolay kolay. Bakın bu durumda Allah bizi uyarıyor ve size gelen haberin doğruluğunu mutlaka araştırın diyor. Araştırmadan, söylenen habere göre hareket edersen, bilmeyerek istemeden karşınızdaki topluma ya da kişilere zarar verebilirsin ve pişmanlık duyabilirsin diyor. AYETTE DİKKAT ÇEKİLEN, HER SÖYLENENE HEMEN İNANMA, ARAŞTIR DOĞRULUĞUNA EMİN OLDUKTAN SONRA GEREĞİNİ YAP. Zaten Rabbimiz bir ayetinde, nasıl uyarıyordu bizleri hatırlayalım. İsra 36: HAKKINDA KESİN BİLGİ SAHİBİ OLMADIĞIN ŞEYİN PEŞİNE DÜŞME. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur. (Diyanet meali) Acaba bizler İmanımızı yaşarken, Allah ın bu uyarılarını, sizce dikkate alıyor muyuz? Din adına Kur’an ın dışından söylenen her sözü araştırıp, Kur’an ın yani Allah ın hükümlerinden onay alıyor muyuz? Ne yazık ki almıyoruz. Daha da ileri giderek, ALLAH IN KORUMASINDAKİ KUR’AN I, DİNİ YAŞAMAK ADINA YETERLİ GÖRMÜYORUZ. Peygamberimizin sözleri olduğunu iddia ettiğimiz hadislerin, Kur’an ı yani Allah ın kelamını açığa çıkardığını, anlaşılır hale getirdiğini söyleyip, hadisler olmasaydı, Kur’an anlaşılmaz kapalı kalırdı diyerek, ne yazık ki çok üzülerek söylüyorum, Kur’an ın önüne hadisler konmuş, Kur’an ikinci plana itilmiştir. Halbuki Allah biz Kur’an ı anlayasınız, hiç kimseye muhtaç olmayasınız diye, biz nice örneklerle açıkladık diyor ve daha da ileri giderek, SİZLERİ KUR’AN DAN SORUMLU TUTUYORUM, DİYEDE HÜKMÜNÜ VERİYOR. Ne yazık ki bizler Allah ın korumasındaki kesin ve en emin bilgi olan Kur’an ı okuyup anlamamız gerekirken, doğruluğunu hiç araştırıp düşünmeden söylenenlere inanmakta hiçbir sakınca görmüyoruz. Bu yanlış bilgilere inanır ve araştırmadan doğru diye topluma anlatırsak, hem kendimizi hem de toplumu aldatmış oluruz. Bu her konu da geçerlidir, yalnız dini konularda değil. Kur’an ın dışındaki söz ve bilgileri, ne yazık ki araştırma gereği duymuyoruz. ÇÜNKÜ KUR’AN KESİN VE AÇIK KANIT OLMAKTAN, NE YAZIK Kİ ÇIKARTILMIŞTA ONDAN. KUR’AN KESİN KANIT OLMAYINCA, RİVAYET EDİLEN HERHANGİ BİR SÖZÜ, NEYLE KARŞILAŞTIRACAĞIZ DOĞRU OLUP OLMADIĞINI? Bakın İslam toplumu, öyle bir bataklığa çekilmiş ki, tutunacak tek dal olan Kur’an, adeta gerekli bilgi vermeyen, hatta herkesin anlayamayacağı bir kitap olunca, insanlar inanılmaz bir boşlukta kalmış. Bakın kendilerine, Allah ın gönderdiği kitabın dışından kitaplar edinenleri nasıl uyarıyor Allah. Kalem 36–37–38–39–40: Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz? YOKSA SİZE AİT BİR KİTAP VAR DA, BEĞENDİĞİNİZ HER ŞEYİN SİZİN İÇİN OLACAĞINI ONDA MI OKUYORSUNUZ? Yoksa “Ne hükmederseniz mutlaka sizindir” diye, sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli, kesin sözler mi var? Sor onlara: “BU İDDİAYI ONLARIN HANGİSİ SAVUNACAK?” (Bayraktar Bayraklı meali) Aslında Kur’an, verdiği örneklerle bizleri çok açık uyarıyor ama düşünüp, araştırıp, Kur’an ile iman edenlere, gereken en doğru yolu Allah gösteriyor. Bakın Allah ın kitabında bahsetmediği onca konuları, din ve Allah adına savunanlara karşı, Allah ne söylüyor, tekrar hatırlayalım. “YOKSA SİZE AİT BİR KİTAP VAR DA, BEĞENDİĞİNİZ HER ŞEYİN SİZİN İÇİN OLACAĞINI ONDA MI OKUYORSUNUZ?” Çok daha ilginç ve dikkat çekici olanı ayetin sonunda veriyor. Sor onlara diyor Allah, bu iddiayı mahşer günü, hesabın sorulacağı o çetin gün HANGİSİ SAVUNACAK? Elbette o gün hiç kimse savunamayacak, bunları savunanların nasıl köşe bucak kaçtıklarını görecekte ondan. Sormak isterim, Kur’an ı din ve iman adına yeterli görmeyip, rivayet edilen ama Kur’an ın asla onaylamadığı onca sözleri, nerelerden alıyorsunuz. YOKSA KUR’AN DAN BAŞKA, SİZE AİT BİR KİTABINIZ VARDA, SÖYLEDİKLERİNİZİ ORADAN MI OKUYORSUNUZ? Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  24. Bir ilahiyatçı kardeşimiz, yazdığım bir yazıma verdiği cevabı, sizlerle paylaşıp üzerinde birlikte düşünmeye sizleri davet ediyorum. Çünkü bana verdiği cevap, İslam toplumunun Kur’an ı ve inancını hangi kaynaklardan, nasıl öğrenip yaşadığımıza güzel bir örnek. Önce arkadaşımızın cevabını yazalım. “Haluk bey hiçbir İslâm âlimi meal ya da tefsir okumayın demez. ÇÜNKÜ HERKESİN ARAPÇA BİLMESİ DÜŞÜNÜLEMEZ. Elbette Allah'ın hangi mesajları olduğunu anlaması için faydalanması lazım. FAKAT MEALİNİN YA DA TEFSİRİNİN KUR'AN IN KENDİSİNE EŞİT OLDUĞUNU SÖYLEMEK KUR'AN A EN BÜYÜK HAKSIZLIKTIR. Çünkü Kur'an hem lafzıyla hem de manası ile Allah kelamıdır ve onun bildiğimiz ya da hala çözemediğimiz birçok özellikleri vardır. ONUN TERCÜMESİNİN YA DA MEALİNİN KUR'AN OLDUĞUNU SÖYLEMEK YA CAHİLLİKTİR YA DA ONA İHANETTİR. Şimdi sana soruyorum İstiklal Marşımızın Fransızca ya da İngilizce tercümesi onun aynısı mıdır? Onun verdiği anlamı duyguyu ruhu ne kadar yansıtır? Bir düşünün.” Arkadaşımızın Kur’an kelimesinin anlamını, tam anlayamadığı kanısındayım. Önce bir konuyu açıklığa kavuşturmalıyız. Kur’an ın anlaşılır ve açık olan ayetleri, MUHKEM yani dinin anası, temeli bizlerin sorumlu olduğumuz ayetlerdir. Müteşabih ayetler ise zamanla, ilim adamları tarafında ortaya çıkartılacak ayetler olduğunu, yine Kur’an dan öğreniyoruz. Konumuz sorumlu olduğumuz, MUHKEM ayetler. Bir sözü ya da cümleyi, herhangi bir dile çevirdiğinizde anlamı değişmez, lütfen bunu unutmayalım. Yazdığımız bir cümle, hangi dilde olursa olsun her kelime, farklı kalıplarda ama anlamı değiştirilmeden istediğimiz dile çevirebiliriz. Kardeşimiz Allah ın hangi mesajları olduğunu öğrenmek için, Kur’an ın mealini elbette okumalıdır diyor. Ama ilginçtir, bu mesajları alırken okuduğu kitaba, Kur’an diyemiyor. Allah her iman eden kullarının, Kur’an ı okumasını istiyor. Bu durumda Kur’an meali/ tercümesi Kur’an değilse, Müslümanlar Kur’an ı nasıl okuyacak? Hepsinin Arapça öğrenmesi de mümkün olmadığına göre, bakın buna inanırsak, mantıksız bir sonuç çıkıyor ortaya. KUR’AN YALNIZ ARAPÇA HALİMİDİR, YOKSA ALLAH IN KULLARINA BUYRUKLARININ, EMİRLERİNİN TEBLİĞ EDİLEBİLDİĞİ, ANLAŞILIR HALİMİ DİR? Bunu düşünemiyor ve bir sonuca varamıyorsak, bizlerin doğru bir yol üzerinde olmamız mümkün olmayacaktır. Kur’an OKUNAN kitap demektir. Yani Allah ın Vahiylerinin toplandığı, kitap anlamındadır. Peki, nasıl okunan kitap, yalnız Arapçasından okunan mı? Onu da Kur’an ı eğer anladığımız dilden okursak öğreniyoruz. ANLAYARAK, DÜŞÜNEREK, AKLIMIZI KULLANARAK, YAVAŞ YAVAŞ DİKKATLİ BİR ŞEKİLDE OKUMAK. Eğer anlamını bilmeden okuyorsak, o Kur’an kelimesinin karşılığı asla olamaz. Ancak Kur’an okuyormuş taklidi yapmış oluruz. Kur’an Allah ın kullarına tebliğdir. Okurken tebliği alamıyorsak, O Kur’an bizleri, ulaştırması gereken noktaya ulaştırmaz. Buna istediğimiz kadar Kur’an diyelim. KUR’AN OKUMAK, ANLAŞILMAK, YAŞAMA GEÇİRMEK VE TEBLİĞ EDİLMEK İÇİN İNDİRİLMİŞTİR. Kur’an ın tefsire ihtiyacı yoktur. Çünkü tefsir anlaşılmayan bir konuyu açıklamak, açığa kavuşturmak anlamındadır. Kur’an ın MUHKEM ayetlerinin, tefsire ihtiyacı olmadığını Allah bizzat söylüyor ve diyor ki, yemin olsun ki sizlere kolaylaştırılmış, anlayacağınız, nice örneklerle izah edilmiş bir kitap gönderdim. Adı üstünde muhkem ayetler, yani şüphe duyulmayacak kadar açık. Bu ayetlerin nesini tefsir edeceksiniz? KUR’AN IN TEFSİRİ ELBETTE KUR’AN DEĞİLDİR, ÇÜNKÜ İÇİNDE KİŞİLERİN ŞAHSİ DÜŞÜNCELERİ VE KENDİ ANLAYIŞI VARDIR. Ama meal yani Allah ın mesajlarının, istenen emirlerin bire bir tercümesine, eğer Kur’an değildir dersek, işte o zaman bizler Kur’an ı hiç anlamamış, ona saygısızlığın en büyüğünü yapmış oluruz. Hâşâ Allah kullarına, başka dillere tam tercüme edilmeyen bir kitap gönderip, daha sonra ruhbanlık olmayan bir inançta, Kur’an ı okumak için başka kişilere muhtaç bırakır mı? Hangi bilim adamının yazdığı kitap için, aynı şeyleri söyleyebiliyoruz. Hangi bilim adamının kitabı, şu ya da bu dile tam olarak çevrilemez diyoruz. Demiyorsak, Allah ın kitabına yaptığımız saygısızlığın, lütfen farkında olalım. Yazar yazdıklarını okurlarına anlatabiliyorsa, Yüce Rabbimizin mesajları, neden apaçık tercüme edildiğinde ulaşmasın, bunu da mı düşünemiyoruz. Şunu da söylemek isterim. Öyle tercümeler var ki, parantez içine, HÂŞÂ sanki Rabbimiz açıklamayı unutmuş da, onlar açık hale getiriyormuşçasına, amacından saptırılmış tercümelerin, meallerin olduğunu da söylemeliyim. Ama bu yanlışlar var diye, tüm tercümeleri aynı kefeye koymak büyük hata olduğu gibi, din simsarlarının da ekmeğine yağ sürmüş oluruz. Bu yanlış düşünceye inandırıldıkları için halk, İslam toplumunda edindikleri şeyhlere, velilere, cemaat liderlerine yönlendiriliyor ve toplum böylece daha kolay aldatılıyor. Çünkü sen Kur’an ı anlayamazsın, Kur’an ın meali Kur’an değildir, her kelimenin yüzlerce anlamı var düşüncesi, toplumun kafasına yerleştirilmiş. İmamı Azam, bu konuda yüzlerce yıl önce açıklama yapmış ve “KURAN KÂĞITLARDA YAZILMIŞ VE BİZİM OKUDUĞUMUZ LAFIZLAR DEĞİLDİR. ESAS KUR’AN O LAFIZLARIN TAŞIDIĞI MANADIR” diyerek, günümüzde hala tartışmasını yapmaya devam ettiğimiz konuya, açıklık getirmiştir. Gerçekten de Kur’an da önemli olan, Arapça kelimeler değil anlamıdır, manasıdır. Bu durumda bu kelimelerin hangi dilde olmasının ne önemi var? Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. Kur’an ın Kur’an oluşu, okunan Arapça metni oluşunda değil, Allah ın tebliğinin bizzat anlaşılır ve O tebliğin kullarına ulaşmasıyla, Kur’an özelliğini kazanacağı çok açıktır. Bir kitap okunduğunda, anlaşılıyorsa ancak amacına ulaşmış demektir. Allah ın kelamı Kur’an da, okunduğunda eğer anlaşılıyor ve fayda sağlıyorsa, işte o zaman Kur’an özelliğini taşıyor demektir. Allah ın dili Arapça değil ki, bu dilde üstünlük ya da özellik olsun. KUR’AN IN KUR’AN OLUŞU, ANLAŞILIR VE TEBLİĞİN ULAŞMIŞ OLMASINDADIR. Kur’an ın neden Arapça indirildiğini Allah izah etmiş Kur’an da. Ama bizler, anlamadan okuduğumuz bir kitap hakkında bilgi sahibi olmadan, işte böyle duyduklarımızla amel etmeye çalışıyoruz. Tabi genel çoğunluk olarak yanılıyoruz. Allah Araplara, neden Arapça indirdiğini açıklarken bakın ne diyor. Zuhruf 2–3: Apaçık Kitab’a andolsun ki, İYİCE ANLAYASINIZ DİYE biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık. (Diyanet meali) Demek ki Allah Arap toplumuna, kendi içlerinden bir elçi gönderip, daha sonrada özellikle Arapça bir Kur’an indirmesinin nedeni açıklıyor ve diyor ki; İYİCE ANLAYASINIZ DİYE. Buradan da yola çıkarak şunu tekrar söyleyebiliriz. Kur’an ın indirilme amacı, anlaşılması ve tebliğin yerine ulaşması maksadıyla indirilmiştir. Bu durumda nasıl olurda bizler, Kur’an ın tercümesine Kur’an değildir deriz. Bu uyarıları hatırlatanlara, cahil ve ihanet suçlaması yapanları, aynı üslupta suçlamak yerine, bir kez daha düşünmeye davet ediyorum. TÜM BUNLAR, BİZLERİN KUR’AN KELİMESİNİN ASIL ANLAMINI, HALA BİLMEDİĞİMİZİ GÖSTERİYOR. Verilen İstiklal marşı örneğine gelince. Bu örnek aslında, bizlerin İslam ı hayatımıza geçirirken, çok önemli bir noktada hata yaptığımızı gösteriyor. İstiklal marşını her dile aynı anlamlarını verecek şekilde çevirebilirsiniz. Ama arkadaşımız, onun verdiği DUYGUYU VE RUHU ne kadar yansıtır diyerek, İslam ı anlamaya çalışırken, çok önemli bir hatamıza, aslında farkında olmadan dikkat çekiyor. Söylediği çok doğru, bizim marşımızı bir Fransız ya da İngiliz okurken, aynı duyguyu alamaz. Bizlerde onların marşlarını okurken aynı duyguyu alamayız. Peki, bu örnek ile Kur’an ı okumak, anlamak arasında, nasıl bir bağ kurmuş olmalı ki arkadaşımız örnek vermiş. İlginçtir Fransız ya da İngiliz Kur’an ı anladığı dilden okursa, farklı mı anlarda, Arapça mı okursa doğru anlar? Bakın verilen örnekle mantıklı bir bağ kurulamıyor. Bu durumda verilen örnek, ne maksatla verilmiş olabilir? Bu konuyu daha iyi anlayabilmemiz için, önce duygu kelimesinin ne anlama geldiğini önce anlayalım. DUYGU: Olay veya bireylerin, insanın iç dünyasında uyandırdığı izlenim. Önsezi. Nesneleri veya olayları ahlaki ve estetik yönden değerlendirme yeteneği. Kendine özgü bir ruhsal hareket ve hareketlilik. Bizler ne yazık ki İslam ı, duygularımıza teslim ettiğimiz içindir ki, din konusunda inanılmaz bölündük ve parçalandık. Tabi yetmedi, bir birimizi ihanetle, cahillikle suçlayabiliyoruz. Duygu kişiye has bir özelliktir. Her kişide farklı etki yaratır. Eğer bizler İslam ı anlama yolunu, duygularımıza teslim ettiysek, doğru anlayabilmemiz mümkün olamaz. Duygular, inanılmaz tehlikeli bir şekilde değişkendir, günün her vaktinde farklılık arz edebilir. En sevdiğiniz kişilere karşı bile, duygularınız bir anda değişip, onu kırıp incitebilirsiniz. Şeytanda bizleri zaten, duygularımızla, nefsimizle aldatır. ELBETTE DUYGU İNSANİ BİR ÖZELLİKTİR, YERİ GELDİĞİNDE KULLANILMALI ÇOK DA ÖNEMLİDİR, AMA HER ŞEYİ YERİNDE VE ZAMANINDA KULLANMAK ŞARTIYLA. Unutmayalım Allah bizleri nefsimizle, duygularımızla her an imtihan ediyor. Eğer aklı, düşünmeyi devre dışı bıraktıysak, duygularımızın bizleri nereye götüreceğini, inanın asla hesap edemeyiz. Peki, Allah Kur’an ı nasıl anlamamızı istiyor bizlerden? Duygularımızla mı? Kesinlikle hayır. Öncelikle aklımızla, mantığımızla yani düşünerek. Allah ayetini indiriyor ve diyor ki bizlere, bu ayetimin üzerinde düşün ve aklını kullan. Peki, bizler ne yapıyoruz? Daha doğrusu bizlere ne yaptırıyorlar, burası önemli. “EĞER SEVAP KAZANMAK İSTİYORSANIZ, KUR’AN I ARAPÇASINDAN OKUMALISINIZ, ÇÜNKÜ ARAPÇASI KUR’AN DIR MEALİ DEĞİL. ARAPÇA BİLMESEN DE OKU ALLAH SEVAP YAZAR.” Bu sözler ve düşünceler, Kur’an ın anlaşılmadan okunmasına bir nedendir, sebeptir, hatta Müslümanlara kurulan bir TUZAKTIR. Bunu ancak Kur’an ı anlayarak okuyan batıl ve hurafeden uzak düşünebilen bir Müslüman fark edebilir. Kur’an ı anlamadan okumamızı isteyenlerin, bizlerden gizlediği bir şeylerin olduğunu asla unutmamalıyız. Çünkü bu sözler ne akla, mantığa nede Kur’an a asla uymaz. Bizlerin duygularına öyle hitap edecek bir yöntem bulmuşlardır ki, işte bu duygudan ne yazık ki kurtulmak çok zor. Aklını kullanıp düşünebilen elbette müstesna. Kur’an NESİR, yani düz bir yazıdır, şiir de değildir. Nesir yazılar makamla okunmaz bilgi, ilim verir. Şiir istenirse makamla okunur. Allah sizlere şiir indirmedik diyerek, bizlerin dikkatini çektiği halde, bizler ne yazık ki, sanki Kur’an şiirmiş ve bir makamla bestelenebilirmiş gibi, Kur’an ı bir makamla okuyoruz ve anlamını bilmesek de kulağımıza çok hoş geliyor. İlginçtir bu şekilde Kur’an, Allah ın elçisi zamanında asla okunmamıştır. Ayetin Türkçe ye çevrilmiş halini, makamla okuyun lütfen. İşte o zaman ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Peki daha sonra, makamla Kur’an okunması yoluna neden gidilmiştir. Bu sorunun cevabını ne yazık ki aramak gibi bir çabamız olmadığından, gerçeklerle de buluşamıyoruz. Çünkü zamanın yöneticileri, toplumu istedikleri gibi yönetebilmek, Kur’an ı yalnız kendilerinin anlayabileceğini topluma anlatıp, toplumu din adına istedikleri gibi şekillendirebilmek ve Kur’an ın Arapça sözlerini bir makamla buluşturup, yalnız MÜSLÜMANLARIN DUYGULARINA HİTAP ETMEYİ BAŞARMIŞLARDIR. Ne yazık ki bizler Kur’an ı anlamak ve yaşamak için değil, DUYGULANMAK HATTA AĞLAYIP RAHATLAMAK İÇİN GÜNÜMÜZDE OKUYORUZ. Sizce böyle bir okuma ya da Kur’an dinleme şekli, Kur’an isminin manasına, Kur’an ın indirilme amacına, özüne uyuyor mu? Bakın Allah Kur’an ı neden indirmiş. Sad 29: Sana bu mübarek kitabı, AYETLERİNİ DÜŞÜNSÜNLER VE AKLI OLANLAR ÖĞÜT ALSINLAR DİYE İNDİRDİK. (Bayraktar Bayraklı meali) Eğer bir Müslüman, Arapça bilmediği halde Kur’an ı okuyor ve hiçbir şey anlamıyor, yalnız duygulanıyorsa, böyle bir insanın, nasıl olurda Kur’an okuduğunu söyleriz. ALLAH IN TEBLİĞİNİ ALAMIYOR, ALAMADIĞI İÇİNDE AYETLER ÜZERİNDE DÜŞÜNEMİYOR. Yani Allah ın Kur’an ı okuyup anlama ve hayata geçirme emrini yerine getiremiyorsa, bu okumanın okuyana ne faydası olur? Hâlbuki anladığı dilden okumuş olsaydı, Allah ın tebliğini alacak ve Kur’an ın indiriliş amacını yerine getirecekti. İşte bizler düşünmeden, aklımızı kullanmadan, öğretilenleri inatla savunmaya devam ediyoruz. Bizler Kur’an dan faydalanma amacımızı unutmuş, kendi nefsimizde farklı amaçlar ve araçlar edinmişiz, böyle olunca da bir türlü KUR’AN GERÇEKLERİ İLE BULUŞAMIYORUZ. Özet olarak şunu tekrar söylemek isterim. Kur’an Allah ın kullarına direk mesajıdır. Bu mesajı bizzat kendimiz alamadığımız sürece, O okuduğumuz Kur’an değildir. Çünkü Allah tüm kullarına, hatta günümüz şekliyle örnek vermek gerekirse, HER KULUNUN CEP TELEFONUNA MESAJINI, KENDİ ANLAYACAĞI DİLDEN GÖNDERMİŞTİR. Onu okuyalım, anlayalım ve düşünelim hayata geçirelim. İşte bu Kur’an dır, Kur’an olma özüne, amacına en uygun olanıdır unutmayalım. Allah gönderdiği tüm kitapları, o günkü toplumunun dilinden gönderdiğini söylüyor Kur’an da. Bizlere kurulan tuzağın farkına varalım ve din tacirlerinin tuzağına düşmeyelim. Yakın zamana kadar Hıristiyanlar, Papalığın/kilisenin baskısıyla, bizde olduğu gibi her ülkenin kilisesinde orijinal indirildiği dilden okunurdu, hiç kimse anlamazdı, papazlar anlatırdı topluma. Buradaki amaç aynı bizdeki gibi, Papalık/kilise, istedikleri şekilde toplumu yönetebiliyorlardı. Onlar toplumun bilinçlenmesi ve aklın ön plana çıkmasıyla, bu baskıdan kurtuldular ve günümüzde İncil kiliselerinde, her ülkenin kendi dilinde okunuyor. Allah elçisine bile şu sözleri söylüyorsa, varın gerisini siz düşünün. “ O HALDE TEBLİĞ ETMEK SANA, HESAP SORMAK BİZE DÜŞER, KULUMLA ARAMDAN ÇEKİL.” Buradan da şunu anlıyoruz. Allah ın elçisinin görevi vahyi tebliğ etmek, iman eden ya da etmeyenle Allah yüzleşecek, cezayı ve mükâfatı da yalnız Allah verecektir. Anlayana çok şeyler anlatıyor, anlamayana zorla hiç kimse hiçbir şey anlatamaz. BİZLER KUR'AN IN ÇEVRESİNDE BİRLEŞMEDİĞİMİZ SÜRECE, DAHA ÇOK AMA ÇOK BU KONULARI TARTIŞIRIZ, AMA ASLA BİR NOKTADA BİRLEŞEMEYİZ. ÇÜNKÜ KAYNAK TEK OLMADIKÇA, BİR OLMAK MÜMKÜN OLMAYACAKTIR. Allah gerçeği fark edebilen, Kur’an ı anlayarak, düşünerek hayatına geçirebilen kulları arasına alsın inşallah bizleri. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  25. Bu makalemde sizleri düşünmeye davet etmek istediğim konu, surelerin başında besmeleyle yani, “Bismillahirrahmanirrahim” RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH IN ADIYLA diye başlamasının nedenleri ve besmelenin ayrıca bir ayet olup olmadığı konusu üzerine olacaktır. Bunu hiç düşündünüz mü? Besmele bir ayet midir? Ayet değilse, neden yalnız surelerin basında vardır? Acaba Kur’an da surelerin başında geçen besmele, neden tek bir ayet yazarken ya da okunurken, besmele ile başlanmaz. Sanırım sizde bir an bu sorumdan sonra düşündünüz. Bu konu mezheplerde tartışma konusu ve farklı görüşler var. Tabi bu yazımda farklı görüşleri zikretmek, örnek vermek yerine, sizleri bu konu üzerinde bizzat Kur’an merkezli düşünmenizi rica ediyorum. Dikkat etiyseniz besmele yani Rahman ve Rahim olan Allah ın adıyla diye başlayan bu cümle, Allah dan gelen bir bildirinin olduğunun, ilk sözleri olduğunu anlıyoruz. Şöyle de diyebiliriz. Yeni bir sure indiriliyor ve Cebrail yeni sureyi tebliğe başlarken, bu sözlerim Allah katından gelen Rahman ve Rahim olan Allah ın sözleridir diyor besmeleyle. Şöyle bir soru gelebilir aklınıza. Neden surenin başında varda, diğer ayetleri tek tek okurken besmele yok. Çünkü surenin tamamı bir günde tek seferde inmedi. Ne kadar zamanda indiğine dair bir bilgide yok zaten. Bir sure diyelim 6 ayda indi, ama surenin ilk başında besmele var. Bu düşünceden yola çıkarak şunu söyleyebiliriz. BESMELE ALLAH KATINDAN, CEBRAİL TARAFINDAN YENİ BİR KONUYU (SUREYİ)TEBLİĞE BAŞLARKEN, TOPLUMUN DİKKATİNİ ÇEKMEK, YENİ BİR KONUNUN AYETLERİNİN TEBLİĞ EDİLDİĞİNİ ANLAMALARI ADINA, ADETA BİR BAŞLIK NİTELİĞİNDE VE CEBRAİL BESMELEYLE ŞUNU SÖYLÜYOR ELÇİSİSNE VE İMAN EDENLERE. SİZLERE RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH IN AYETLERİNİ İLETİYORUM. Bu konu sanırım geleneksel Hanefi İslam anlayışında da böyle algılanmış olmalı ki, namaz kılarken imam besmele okumadan ayete başlar. Hatta rivayet hadislerde bile böyle geçer ve Peygamberimizin namazda ayetlerden önce besmele okumadığı rivayet edilir. Elbette bu rivayet bizim için kanıt olamaz. Ben konunun genel toplumda nasıl anlaşıldığını anlatmaya çalışırken bu örneği verdim. Diyanet İşleri Başkanlığının sitesine, ya da birçok dini konularda yazılar yazan sitelere baktığınızda, bir ayeti ya da mealini yazmadan önce, besmeleyle başlamadan yazıldığını görürsünüz, farklı uygulayanlarda var elbette. Tabi bazı kardeşlerimiz, farklı bilgilerle İslam ı anlamış olduklarından, buna itiraz ettiklerine şahit oluruz. Şunu da söylemek isterim. Elbette ayetleri tek tek yazarken de besmeleyle başlayabilirsiniz, çünkü Allah ın ayetini tebliğ ediyorsunuz. Anlatmaya çalıştığım, Allah ın bu konuda bizleri bağlayıcı bir emri yok. Kur’an da verilen besmele örneği çok açıktır. ZATEN BESMELE, BAŞLI BAŞINA BİR AYETTİR. Bu konuda farklı bir tartışma da, besmele bir ayet midir konusudur. Aslında bunu tartışmanın hiçbir anlamının olmadığını düşünüyorum. Allah surelerin başında, yeni bir konuya özellikle başlarken besmeleyle başlamışsa, bu sözlere ayet midir değil midir demenin bir anlamı yoktur. Besmele sonradan insanlar tarafından ilave edilmediğine göre, elbette bu cümlede bir ayettir ve bizlere anlatmaya çalıştığı çok önemli bilgi içermektedir. Bizlere düşen gereksiz tartışımlar yerine, besmelenin neden surenin başında özellikle yer aldığını, anlamaya çalışmak olmalıdır. Ne yazık ki bu konuda farklı düşünceler var ve besmelenin daha sonra Kur’an a, Peygamberimizin ilave ettiği dahi söylenmektedir. Lütfen unutmayalım, Allah ın elçisi, Kur’an a bir kelime bile ekleme yetkisine sahip değildir. Hatırlatırım Allah, Kur’an ı ben koruyorum diyor. İlginçtir, Kur’an da yeni bir sure olarak ayrı zikredilen, TEVBE suresinin başında, besmele yoktur. Bu konuda da her zaman olduğu gibi rivayetlerden yola çıkarak, birçok şey söylenmiştir. Bizler onların etkisinde kalmadan, konuyu Kur’an merkezli düşündüğümüzde, aslında TEVBE suresinin ayrı bir sure olmadığı, bir önceki ENFAL suresinin devamı olduğu anlaşılıyor. İki sureyi de okuduğunuzda, konuların benzerliğini, hatta birbirini açıkladığını, tamamladığını fark edersiniz. Bu konuda düşüncelerini söyleyen din âlimleri de genel olarak, bu düşüncede birleşmişlerdir. Bunun dışında başka bir fikir yürütmek, ancak kendi düşüncelerimizi, Kur’an a söyletmek olur diye düşünüyorum. Allah ın açıklamadığı bir konuda farklı sözler söylemek, bizleri gerçeklerden uzaklaştıracaktır. Gelelim günümüzde her konuda, işe başlarken ya da herhangi bir şeyi anlatırken, besmeleyle mi başlamalıyız konusuna. Aslında bu soruya farklı şekillerde yaklaşanları, araştırmalarım sonucunda gördüm. Her düşünceye saygı duyarım. Bende düşüncemi söylerim elbette, ama Kur’an ın apaçık örneğini, gerçeğini de söyleyerek, kararı her Müslüman ın kendisine bırakmak istiyorum. Kur’an da yeni bir konuya, yani Sureye başlarken, Cebrail özellikle surelerin tebliğine, bizzat sizlere tebliğ edeceğim ayetler, RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH IN ADIYLA SİZLERE TEBLİĞDİR, diye başlıyorsa, besmelenin özü Allah ın tebliğini bir bütün halinde yaparken, ya da Kur’an ı okurken söylememiz, Kur’an ın bir emridir diyebiliriz. Peki, konu ayetlerin tebliği, hatta din ile ilgili bir konu değilse, normal yaşantımızda bir işimize başlıyorsak ne olacak. Bu durumda aynı Kur’an da olduğu gibi, birebir aynı sözlerle aynı düşünceyle, yani sanki Allah ın ayetlerini tebliğ ediyormuş, Allah ın emrini aktarıyormuş gibi, besmeleyle söze başlamamız ne kadar doğru olur. Konuyu daha iyi anlayabilmemiz için size Hz. Süleyman ın, Sebe melikesi ne gönderdiği bir mektup örneğini vermek istiyorum. Bu ayette, besmeleyle başlar ve bakın neler söylenir. Neml 30-31 : «Mektup Süleyman'dandır, RAHMÂN VE RAHÎM OLAN ALLAH'IN ADIYLA (başlamakta) dır. « BANA BAŞ KALDIRMAYIN, TESLİMİYET GÖSTERİP BANA GELİN, diye (yazmaktadır)». (Diyanet vakfı meali) Peki, Hz. Süleyman bu mektubu ne için yazıyordu, nereye ve kime baş kaldırmayın diyor, burası önemli. Mektubu gönderdiği toplumu, tek bir ilah a iman etmeye davet ediyordu. Bunu önceki ayetlerden öğreniyoruz. Demek ki Hz. Süleyman, tıpkı Cebrail in ayetleri elçisine tebliğ ederken besmeleyle, yani bu tebliğ, Rahman ve Rahim olan Allah ın sözleridir diye başladığı gibi, Hz. Süleyman da aynı mantıkla, düşünceyle başka ilahlara, güneşe tapmayı bırakmalarını, tapılacak iman edilecek yalnız Allah olduğunu tebliğ ediyor ve Allah ın buyruklarına baş kaldırmayın, Allah a teslimiyetinizi gösterin emrini mektupta yazdığı için, besmeleyle başlıyor mektup. Çünkü dinde zorlama yoktur ve Hz. Süleyman hiçbir toplumu kişisel olarak her hangi bir inanca zorla davet etme yetkisinde de değildir. Tebliğ ve uyarı ALLAH IN UYARISIDIR. Yine Kur’an dan konumuza açıklık getirecek, Alak suresi 1. ayeti hatırlatmak istiyorum. Bu ayet “YARATAN RABBİN ADIYLA OKU” YANİ ALLAH IN ADINA OKU, ALLAH ADINA ÇAĞRIDA BULUN, DAVET ET DİYE BAŞLAR. Devamında da, Allah ın ayetlerini tebliğ eder. Demek ki besmeleyle başlamanın asıl amacı anlatılanların, söylenenlerin ALLAH KATINDAN GELDİĞİNİN BELİRTİLMESİ ADINA SÖYLENDİĞİ, ÇOK AÇIK ANLAŞILIYOR. Bizler ne yazık ki besmele konusunu Kur’an dan değil, farklı rivayet bilgilerden, beşeri fıkıh inancından aldığımız bilgiler ışığında anladığımız için, farklı anlamlar yükleyebiliyoruz. Ayeti yazmadan önce sorduğum soruya, tekrar dönelim. Peki, bizler herhangi bir işe başlarken, Allah ın ismini anmayalım mı? Elbette bunu düşünmek ve söylemek aptallık ve Kur’an bilmezlik olur. Bizler Kur’an ı anladığımız dilden okumayıp, ayetlerin ne anlama geldiği konusunda da çok fazla düşünmediğimiz için, düşünmeden Arapçasından söyleyip, okuyup geçiyoruz. Allah ın adını anmadan, elbette hiçbir işe başlamamalıyız, hatta yarın ya da daha sonra yapacağımız bir iş için bile, ben şu işi yapacağım, bu işi yapacağım diye bile kesin konuşmamalıyız. Bunu yapmayın diyen Kur’an dır. Peki, bizler nasıl başlamalıyız, her işimize başlarken? Bunu Kur’an dan aldığım bilgi ışığında anlatmak isterim. RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH IN İZNİYLE BAŞLARIM dememiz, çok daha doğru olur. Çünkü Allah Kehf 23–24. ayetlerinde, yapmayı planladığımız işler için bile Allah, bunu yarın yapacağım şeklinde söylemeyin diyor ve bakın nasıl söylememizi istiyor. ALLAH'IN DİLEMESİNE BAĞLAMADIKÇA HİÇBİR ŞEY İÇİN «BUNU YARIN YAPACAĞIM» DEME. (Kehf 23–24) Buradan da şunu açıkça anlıyoruz. Her işimize başlamadan önce, Allah ın iznini almalı ve onu anarak yardım istemeli ve ALLAH IN İZNİYLE DİYE İŞE BAŞLAMALIYIZ. Tekrar etmek istiyorum, Kur’an da geçen besmele, Allah ın emirlerini tebliğ ederken, tebliğ edilen ayetlerin, Allah ın buyruğudur, ONUN ADINA SÖYLÜYORUM, anlamında kullanılmıştır.” RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH IN ADIYLA” Örneğin Kurban keserken, surelerin başında geçen besmeleyle, Kurban kesenleri görürüz. Yani Rahman ve Rahim olan Allah ın adıyla diye kurban kesenler var. Hâlbuki Rahman sıfatı herkese acıyan, merhamet eden anlamındadır, ama bizler bu sözü hayvanı keserken de bazen kullanıyoruz. Besmele konusunu yanlış anladığımız için. Hâlbuki Allah Hac suresi 34. ayetinde, Allah ın rızasını kazanmak adına kestiğimiz Kurbanları keserken, ALLAH IN ADINI ANIN DER BİZLERE. Yani bu sözüyle, kurban kesecekseniz yalnız Allah için kestiğinizi söyleyin emrini vermiştir. Onun içindir ki Kurban keserken bizler, Allah için Kurbanı kestiğimizi mutlaka söylemeliyiz. Onun için Kurban keserken BİSMİLLAH ALLAHÜ EKBER DER VE KURBANI KESERİZ. Ya da Kebir Allah diyebiliriz. Peki, neden bunu Türkçe söylemeyiz de, Arapça söyleriz. Tüm bu inançlar, geleneğin farkında olmadan üstümüzdeki baskısıdır. Hâlbuki Kurban keserken, ALLAH IM SENİN RIZAN İÇİN KURBAN KESİYORUM, SEN YÜCESİN ULUSUN. Dememiz çok daha güzel olmaz mı? Dilerim cümlemiz, Allah ın bizler için gönderdiği rehberi Kur’an ı anlayarak, düşünerek okuyan, batıldan ve hurafeden uzak İslam ı yaşayan, Allah ın azınlık halis kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.