halukgta tarafından postalanan herşey
-
BİZLER NE YAZIK Kİ DİN VE İMANIMIZ ADINA, KİME GÜVENECEĞİMİZE HALA DOĞRU KARAR VEREMEDİK.....
Sizlere bir soru sorsam ve desem ki, inancınızı imanınızı öğrenmek adına yaşarken, Allah a mı güveniyorsunuz, yoksa sizlere dini anlatan hocalarınıza, güvendiğiniz veli kişilere, şeyhlerinize mi güveniyorsunuz. Çok mantıksız bir soru gibi geldi sanırım sizlere? Evet gerçekten de, bence de çok mantıksız. Hepimizin, elbette Allah a güveniyoruz dediğinizi duyar gibiyim. Peki, Allah a güvencimiz sözde mi kalıyor, yoksa gerçekten İslam ı yaşarken hayata geçiriyor muyuz? İşte burası çok önemli. EĞER ALLAH A GÜVENİYORSAK, SİZLERİ DOĞRU YOLA İLETECEK BİR NUR, IŞIK İNDİRDİM, YALNIZ ONUN İPİNE SARILIN, SAKIN EMİN OLMADIĞINIZ SÖZLERİN/HADİSLERİN ARDINA DÜŞMEYİN, ÇÜNKÜ SİZLERİ KUR’AN DAN SORUMLU TUTUYORUM HÜKÜMLERİNE GÜVENİP, İNANIP ASLA KUR’AN DIŞI BİLGİLERİN ARDINA DÜŞMEMEMİZ GEREKİR. Bunu yapıyor muyuz? İsterseniz yapıp yapmadığımıza bir göz atalım. Allah bizleri uyarıyor ve Kehf 26. ayetinde, “KENDİ HÜKMÜNDE HİÇ KİMSEYİ ORTAK KILMAZ”, diye apaçık bildirdikten sonrada, Nisa 87. ayetinde, “SÖZ BAKIMINDAN ALLAH'TAN DAHA DOĞRU KİM VARDIR!” dediği halde, bizler sanki Allah ın bu uyarılarına hiç kulak asmayıp, Allah ın sözlerinin üstünü örtüp, ne yani peygamberimiz postacımıydı, onunda dinde Kur’an ın yanında hüküm koyma yetkisi vardır demiyor muyuz? Hani Allah a güveniyorduk? Allah ın elçisi bu ayetleri tebliğ alıp ümmetine tebliğ ettikten sonar, bu ayetlerin hükümlerine tamamen ters bir davranış içinde olabilir mi? Tüm bu rivayetlere inandığımızda, Allah a mı güvenip inanmış oluyoruz, yoksa bizlere dini anlatan kişilere mi? Karar sizin. Yine Allah Ankebut 51. ayetinde, “KARŞILARINDA OKUNUP DURAN BİR KİTABI, SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMİYOR MU?” diye kitap ehline soran Rabbimize cahiliye toplumu, hayır yetmiyor çünkü bizlerin atalarımızdan bize intikal eden inançlarımızda var, bizler onlardan vazgeçemeyiz, YALNIZ SİZİN KİTABINIZ KUR’AN A UYMAK BİZLERE YETMEZ, DİYE CEVAP VERİYORLARDI. Peki, bizler günümüzde ne diyoruz Kur’an için, acaba biz Kur’an a iman edenler, onlardan farklımı düşünüyoruz? Ne yazık ki onardan hiç farkımız yok. BİZLERİN ALLAH A, ONUN KİTABINA YALNIZ GÜVENMEMİZ GEREKİRKEN, YALNIZ KUR’AN İLE İSLAM YAŞANMAZ, PEYGAMBERİMİZİN RİVAYET HADİSLERİ VE DİN ÂLİMLERİNİN GÖRÜŞLERİ, FIKIH OLMASAYDI KUR’AN KAPALI KALIR ANLAŞILAMAZDI. ÇÜNKÜ KUR’AN DA HER BİLGİ YOKTUR, ÖZET BİLGİ VARDIR. KUR’AN I DA HERKES ANLAYAMAZ DİYEBİLİYORUZ. Bizler bu söylenenlere inanıyorsak, Allah ın dinini değil tıpkı kitap ehlinin yaşadığı gibi, atalarının dinini yaşıyoruz demektir. BU İNANÇ ALLAH A GÜVENEREK, ONUN YOLUNDA YAŞANAN BİR İNANÇ SİZCE OLABİLİR Mİ? Allah ne emrediyorsa, bizler ne yazık ki tersini yaptığımızın farkında bile değiliz. Çünkü bizlerin Kur’an ile bağımızı kestiler. Kur’an ı anlayarak ve düşünerek okumamızı engellediler. Bu yanlışı fark edenleri de, din düşmanı kâfir ilan ettiler. Allah Enbiya suresi 10. ayetinde, “AND OLSUN, SİZE ÖYLE BİR KİTAP İNDİRDİK Kİ, BÜTÜN ŞAN VE ŞEREFİNİZ ONDADIR. HÂLÂ AKILLANMAYACAK MISINIZ?” diyorsa Allah, bizler Allah a güvenmemiz gerekirken, nasıl olurda Kur’an da her bilgi, detay yoktur deriz de, beşeri fıkıh ve mezheplerin dine ilavelerini Kur’an da göremediğimizde, bakın Kur’an da şunlar ya da bunlar yok, demek ki Kur’an da her bilgi olmuyormuş, yalnız Kur’an işle İslam yaşanmıyormuş deriz. HATIRLATIRIM BUNLARI SÖYLEYİP İNANANLAR, ALLAH A GÜVENMEYİP, YARATILMIŞ İNSANLARA GÜVENİP, ARDI SIRA GİDENLERDİR. Allah Casiye 6. ayetinde, “ALLAH DAN VE ONUN AYETLERİNDEN SONRA, HANGİ SÖZE İNANACAKLAR.” dediği halde, bizler hala Allah ı dinlemek yerine, başkalarını dinliyor da, Allah ın ayetlerinin dışında, yani Allah ın sözünden başka din adına anlatılan söylentilere/rivayetlere inanıyorsak, BİZLER ALLAH A SÖZDE GÜVENİP, ÖZÜNDE GÜVENMEDİĞİMİZİ GÖSTERMİŞ OLURUZ. Allah birçok ayetinde, Kur’an ı açıklamak bize düşer, Kur’an ı nice örneklerle açıkladık ki anlayasınız kimseye muhtaç olmayasınız, Kur’an ı anlayabilmeniz için kolaylaştırdık diyor da, bizler bu sözlerin tam tersine inanıyorsak, BİZLER ALLAH A DEĞİL RİVAYET, SANI VE EDİNDİĞİMİZ VELİ KİŞİLERE GÜVENİYORUZ DEMEKTİR. Allah görev verdiği elçisinin görev tanımını çok açık Kur’an da yaparak bizlere bildirdiyse, bizler hala nasıl olurda, Allah ın elçisini dinde Allah ın ortağı yapmaya çalışırız. “RESULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. (Ankebut 18) BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ. (Kehf 56) SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR. (Rad 40) BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM. (Ahkaf 9 )” Allah ın bizlere verdiği bu bilgilere gözlerimizi kapatıp, emin olmayacağımız, hatta Elçisinin asla söylemesi mümkün olmayan sözlere nasıl inanırız? Eğer inanıyorsak, ALLAH A GÜVENMİYORUZ DEMEKTİR. Yaptığımız yanlışlara örnek verilecek, inanın yüzlercesi var. Ama gözlerine perde çekenler, hakkı görmezden gelip batılın ardına düşenlere, asla Kur’an gerçeklerini anlatamazsınız. BİZLERİN DİN VE İNANCIMIZ ADINA, İZLEMEMİZ GEREKEN YALNIZ KUR’AN OLDUĞUNU BİLDİRİYOR. Allah elçisine, tebliğ etmek sana, hesap sormak bize düşer, kulumla aramdan çekil diye bizlere Kur’an da örnek veriyorsa, ALLAH İLE KULUNUN ARASINDA ELÇİSİNİN BİLE OLAMAYACAĞINI, ARTIK ANLAMALIYIZ. Eğer cahiliye toplumunun yaptığı yanlışları tekrar etmek istemiyorsak, Allah ın şu uyarısını lütfen göz ardı etmeyelim, inanın pişman oluruz. Maide 50: ONLAR HÂLÂ CAHİLİYE DEVRİNİN HÜKMÜNÜ MÜ İSTİYORLAR? Kesin olarak inanacak bir toplum için, KİMİN HÜKMÜ ALLAH’IN KİNDEN DAHA GÜZELDİR? (Diyanet meali) Eğer bizler hala, din ve imanımızı yaşarken Allah ın Kur’an da verdiği hükümlerin dışında, beşeri fıkıh inancının ya da mezheplerin rivayetlerin dine koyduğu hükümlere de inanıyorsak, BİZLER CAHİLİYE TOPLUMUNUN YAPTIĞI YANLIŞLARI YAPIYORUZ DEMEKTİR. Allah a güvenen, onun emrettiği gibi, YALNIZ KUR’AN IN İPİNE SARILIR VE YALNIZ ONU HAYATINA GEÇİRİR. Allah ın elçisi o örnek ÜMMÜ Peygamberimiz bakın nereye uyma emri almış. Onun yolunu izleyende onun yolundan gider. Casiye 18: SONRA DA SENİ DİN İŞİ KONUSUNDA AÇIK BİR YOLA KOYDUK. SEN ONA UY, BİLMEYENLERİN HEVA VE HEVESLERİNE UYMA. (Diyanet meali) Araf 203: Onlara bir ayet getirmediğin zaman, “SEN BİR TANE DERLESEYDİN YA!” DERLER. De ki: “BEN ANCAK RABBİM TARAFINDAN BANA VAHYOLUNANA UYARIM. Bu kitap, Rabbinizden gelen göz açıcı belgeler olup, inanmış bir topluma rehber ve rahmettir.” (Bayraktar Bayraklı) Allah Zuhruf 44. ayetinde, SİZLERİ KUR’AN DAN SORUMLU TUTUYORUM diye hüküm verdiği halde, bizler hala Allah ın verdiği bu söze, hükme inanmıyor da, Kur’an ın hiç bahsetmediği başka kaynaklardaki sözleri/hadisleri de din diye yaşıyorsak, Allah a güvenmiyoruz demektir. Dilerim cümlemiz, Kur’an gerçeklerinin farkında olan, batıl, hurafe ve sanıdan uzak, yalnız Allah ın ipi Kur’an a sarılan, Allah ın azınlık halis kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
TAHA SURESİ 9-10-11-12-13.AYETLER. ALLAH, HZ. MUSA YA HEMEN AYAKKABINI ÇIKAR SÖZÜYLE, NEYİ KAST EDİYOR?
Bu makalemde sizlerin düşünmenize vesile olmak istediğim, Taha suresinde geçen bazı ayetler olacaktır. Allah Kur’an da bizlerin özellikle düşünmemizi, aklımızı kullanmamızı ister ve bu konuda çokça uyarır. Çünkü geçmiş toplumlardan öyle kıssalar verilir ki Kur’an da, bu ayetler üzerinde dikkatle düşünmediğimiz takdirde, asla HİSSEMİZİ alamayız bu kıssalardan. Bir başka deyişle, herkes düşünebildiği, araştırdığı ölçüde hissesini alır diyebiliriz. Yazımızın asıl konusu olan ayetleri, önce yazmak istiyorum. Daha sonra birlikte düşünelim. Taha 9–10–11–12–13: Musa’nın haberi sana ulaştı mı? Hani bir ateş görmüştü de ailesine, “Siz burada kalın, ben bir ateş gördüm (oraya gidiyorum). Umarım ondan size bir kor ateş getiririm yahut ateşin başında, yol gösterecek birini bulurum” demişti. Ateşin yanına varınca, ona şöyle seslenildi: “EY MUSA!” “ŞÜPHE YOK Kİ, BEN SENİN RABBİNİM. HEMEN AYAKKABILARINI ÇIKAR. ÇÜNKÜ SEN MUKADDES VADİ TUVA’DASIN.” “BEN SENİ (RESUL OLARAK) SEÇTİM. Şimdi vahyolunacak şeyleri dinle.” (Diyanet meali) Bu ayette, Musa nın haberi sana geldi mi, yada sana mutlaka gelmiştir şeklinde Allah peygamberimize, Hz. Musa dan bir kıssa aktarıyor. Eğer bu kıssa üzerinde, Kur’an bütünlüğünde dikkatle düşünmezsek, hissemizi de almamız pek mümkün olmayacaktır. Hz. Musa bu ana kadar, daha Allah dan Elçilik görevi almamış olduğunu anlıyoruz. Ailesi ile yolculuğu esnasında, karşıdan bir ışık görüyor ve gördüğü ışığa ya da ateşe doğru, yardım almak umuduyla gidiyor. Dikkat etmemiz gereken konu ise ailesine siz burada kalın demesidir. Çünkü Allah kuluna burada, çok özel bir şekilde seslenerek, Elçilik görevini tebliğ ediyor, kuluyla yalnız baş başa. Hz. Musa ateşin yanına gittiğinde, Allah ona seslenerek, “EY MUSA!” “ŞÜPHE YOK Kİ, BEN SENİN RABBİNİM” diyor. İlk tanışma gerçekleşiyor. Allah ın bu sözünden sonra söyledikleri çok önemli ve diyor ki Musa peygamberimize Allah; “HEMEN AYAKKABILARINI ÇIKAR. ÇÜNKÜ SEN MUKADDES VADİ TUVA’DASIN” Önce Allah, hemen ayakkabılarını çıkar demekle ne demek istiyor onu anlamalıyız. Bunu doğru anlayabilmek için, ayetin devamında bahsedilen konuyu doğru anlamalıyız. Allah çünkü sen mukaddes vadi, Tuva dasın diyor. Tuva nın neresi olduğunun bir önemi yok. Demek ki Hz. Musa nın yaşadığı yada geçtiği o bölge olduğu anlaşılıyor. Peki, Allah mukaddes demekle neyi kast ediyor olabilir? Mukaddes kelimesine bazı kişiler, kutsal anlamını veriyor. Kur’an taşa, toprağa ya da Kâbe ye bile kutsallık yüklememiştir. Kutsal, tapılacak Allah katından olan, anlamlarına gelir ki, bizler ancak Allah ve Kur’an için bunu kullanabiliriz. Eğer yeryüzündeki bazı yerlere de kutsallık payesi verirsek, cahiliye toplumunun durumuna düşeriz. Onlar kutsallaştırdıkları şeyleri, ya da kişilerin heykellerini yaparak, bu hataya düşmüşlerdir. Kâbe de sergilenen Hacerül Esvet taşı, bu yanlış inanca günümüzde güzel bir örnektir. AYETTE GEÇEN MUKADDES KELİMESİ, MÜBAREK YANİ BOLLUK GETİREN, BOZULMAMIŞ, VERİMLİ, BEREKETLİ, MUTLU, HAYIRLI, ANLAMLARINDADIR. Allah Hz. Musa ya bulunduğun yerin geçmişte çok güzel şeylerin yaşandığı, Allah ı bilen ve hakkıyla ona saygısını gösteren mübarek topraklardasın hatırlatmasını yapıyor. Mukaddes kelimesi Kur’an da yine Hz. Musa kıssasını bir başka ayetinde, Firavun ile ilgili konuları anlatırken, NAZİAT 16. ayetinde de, “HANİ, RABBİ ONA MUKADDES TUVA VADİSİNDE ŞÖYLE SESLENMİŞTİ” diye geçer. Buraya kadar anladık, peki Allah Hz. Musa ya neden ayakkabılarını çıkar diyor? Bu konuyu doğru anlayabilmemiz içinde biz insanların ayakları örnek verilip, nasıl benzetmeler yapıldığını Kur’an dan hatırlamalıyız. Şeytanın insanları yanlışa yönelterek, AYAKLARIMIZI KAYDIRDIĞI ÖRNEĞİ VERİLİR. Yine ayetinde senin doğru yolunda AYAKLARIMIZI SABİT TUT, şeklinde geçer. Yine Allah ve Resulüne savaş açanların cezalandırılması örneğini verirken, el ve ayakların çaprazlama kesileceği örneğini verir. Nur 24. ve Yasin 65, ayetlerde ise ellerin ve ayakların aslında önemine Allah, bakın nasıl işaret ediyor ve ne diyor hatırlayalım. “O GÜN DİLLERİ, ELLERİ VE AYAKLARI, YAPMIŞ OLDUKLARINDAN DOLAYI ALEYHLERİNDE ŞAHİTLİK EDECEKTİR.” (Nur 24) “O GÜN BİZ ONLARIN AĞIZLARINI MÜHÜRLERİZ. ELLERİ BİZE KONUŞUR, AYAKLARI DA KAZANDIKLARINA ŞAHİTLİK EDER.” (YASİN 65) Tüm bu bilgilerden sonra Allah, Taha suresinde Hz. Musa ya, Mukaddes yani hayırlı, bozulmamış, doğru insanların yaşadığı topraklardasın, onun için ayakkabılarını çıkar demesinden kast edilen, tüm yalan ve yanlışlardan, batıl ve hurafeden kendini temizle sıyrıl, ayaklarını yere sağlam basarak, Allah ın huzurunda olduğunun bilinciyle, YALNIZ ALLAH A SIĞIN EMRİNİ VERMİŞ OLUYOR. Yoksa bazı kişilerin söylediği gibi, burası kutsal bir yerdir, ayakkabılarını kutsal yerde çıkarmamız gerekir, bizler camilerde nasıl ayakkabılarımızı çıkarıyorsak, burada da çıkarmalıyız şeklinde anlarsak ayeti, sanırım konuya doğru yaklaşmamış oluruz. Bahsedilen yer bir ibadet yeri değil, tam tersine ya çöl ya da dağın başı. Öyle olsaydı o bölgedeki tüm insanlar, ayakkabı giyemez, yalınayak dolaşmaları gerekirdi ve Allah bu bölgede ayakkabı giyilmez emrini vermesi gerekirdir ki, bu bölgenin hala neresini kapsadığı konusunda bile tam bir anlaşma yoktur. Burada anlatılmak istenen, BU BÖLGE DOĞRU VE ALLAH A SADIK İNSANLARIN YERİDİR, SENDE YANLIŞLARINDAN SIYRIL, KURTUL, TEMİZLEN DİYOR. Bir insanın eli ve ayağı çok önemlidir. Ayaklarımızla menzile ulaşacağımız yere ulaşır, ellerimizle yapmak istediğimizi yaparız. Onun için Yasin 65. ayet bizlerin dikkatini çekiyor ve Eller bize konuşur, ayaklarda kazandıklarına şahitlik yapar diyor. BURADA AYAKKABI, HAK İLE BATIL ARASINDA BİR ENGEL ÖNCE ONDAN KURTUL DEMİŞ OLUYOR ALLAH. Hatırlarsınız, Nalh suresi 98. ayetinde, Allah bizlerin Kur’an ı okumaya başlamadan önce, kovulmuş şeytanın şerrinden, onun öğretisi batıl bilgilerden kendimizi arındırdıktan sonra, Kur’an ı okumaya başlamamızı, yalnız Allah a sığınmamızı istiyordu. Böyle yapmadan eğer Kur’an ı okumaya başlarsak, asla anlayamayacağımız uyarısında bulunuyor. Allah da Elçilik görevi vereceği Hz. Musa ya, SEN ÖNCE AYAKKABILARINI ÇIKAR YANİ TÜM YANLIŞLARDAN, BATIL VE HURAFEDEN, KÖTÜLÜKLERDEN SIYRIL VE ÖYLE HUZURUMA DUR DİYOR. AYETİN SONUNDA, BEN SENİ RESUL OLRAK SEÇTİM DİYOR. Taha suresi 14–15–16. ayetlerini de okuduğunuzda, elçisini dikkatle uyardığını, ikaz ettiğini görüsünüz. Neml suresi 27 ve 28. ayetlerde de, Allah ın bağışlayıcılığına, arındırıcılığına örnekler veriyor ve Hz. Musa nın elini koynuna koyup çıkardığında, lekesiz, tertemiz, arınmış bir şekilde kulunu nasıl bağışlayacağı örneği veriliyor. Allah peygamberimizi Müddesir suresinde uyararak, Rabbinin büyüklüğünü an, ELBİSELERİNİ TEMİZLE sözünden, gidip yıkan anlamından daha çok mecazi anlamla, yanlış inançlardan kendini kurtar, temizlen, manen arın, öz benliğini temiz tut diye uyarmıştır. Dikkat ettiyseniz, Taha suresinde de başka bir benzetme ile Allah elçisini kirlerden arınmasını, yanlış inançları terk etmesini, ayaklarındakini çıkar diyerek uyarmıştı. ÇÜNKÜ ALLAH ELÇİLERİNİN TÜM YANLIŞLARDAN, BATIL VE HURAFEDEN UZAKLAŞMASINI, TERK ETMESİNİ İSTEMEKTEDİR. Bizde bir söz vardır yoldan sapmış kişilere ayaklarına, topuklarına kadar batağa, kötülüğe batmış, onun işi artık çok zor derler. Allah ayetinde bizlerin nasıl dua edeceğimize örnek verirken, AYAKLARIMIZI YERE SAĞLAM BASTIR, SABİT KIL diye dua örnekleri verir. Tüm bu örneklerden de anlıyoruz ki, ayakkabılarını çıkar sözüyle Allah, HUZURUMA GELİRKEN TÜM YANLIŞLARDAN, HATALARDAN SIYRILIP, ARINARAK KARŞIMA GEL DİYOR. Gerçek doğruyu Allah bilir ama bizlere düşen, Kur’an bütünlüğünde Allah ın kıssaları üzerinde dikkatle düşünerek, kıssadan hissemizi almak olmalıdır. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
KUR'AN DAN, ALLAH IN YOLUNDAN SAPMAMIZA NEDEN OLAN YANLIŞ İNANCIMIZ....
Bizler İslam ı yaşamaya başlamadan önce, eğer Kur’an gerçekleri ile buluşamadıysak, bizlere anlatılan yanlış ve sapkın inançların etkisinde kalmaktan asla kurtulamayız. Bu makalemin konusu çok önemli. Onun için biraz detaylı yazdım, lütfen sabırla okuyalım. Kur’an ın tercümesine, bildiğiniz gibi MEAL denir. Aslında buna tercüme de diyebiliriz ama Kur’an ı tercüme edenler, belki bir hata yaparım düşüncesiyle böyle bir kelime kullanmışlardır. Meal kelimesinin anlamı, asıl anlatılmak istenilenin, anlamı değişmeden, farklı kelimelerle ifade etmek anlamındadır. Bununda zaten bir sakıncası yoktur. İmamı Azam yüzlerce yıl önce bu konuya açıklık getirmiş ve bakın nasıl izah etmiş. “Kuran kâğıtlarda Yazılmış ve bizim Okuduğumuz Lafızlar değildir. Esas Kuran o LAFIZLARIN TAŞIDIĞI MANADIR ki, bir kelam-i nefsi ( ALLAH ın zati ile var olmaya devam eden söz ) olarak kalıptan kalıba dökülür. O kalıplar sonradan yaratılmış ( Muhdes ) Varlıklardır. OYSAKİ ESAS KURAN, MAHLÛK OLMAYAN BİR MANADIR. O HALDE ESASİ İTİBARİ İLE MANA OLAN KURAN I ARAPÇA LAFIZ YERİNE, BAŞKA LAFIZLARDAKİ ÇEVİRİSİNDEN OKUMAK MÜMKÜNDÜR.” Bu konuda bir arkadaşımız, toplumda Kur’an ı anlayarak okuyanları kuşkuya sokacak, yaşadığımız yanlış inanca güzel bir örnek olacağını düşündüğüm sözlerini, sizlerle bazı bölümlerini paylaşmak ve üzerinde konuşmak istiyorum. “MEAL, KURAN DEĞİLDİR. Çünkü mealler birbirlerini yalanlayan ve çelişkiler yığını içinde olan metinlerdir. Allah ta çelişkili konuşmadığına göre, meallere Allahın sözü denilemez. Son 90 senede 300 civarında meal yazılmıştır ve bu mealler, "yerleri ve gökleri Allah yaratmıştır" dışında hiçbir konuda ittifak edememişlerdir. ÜSTELİK TE EN KOLAY ANLAŞILMASI GEREKEN MUHKEM (HÜKÜM) AYETLERİNDE EN ÇOK İHTİLAF ÇIKMAKTADIR. Yani bir ayet ki hayata müdahil oluyor, orada ihtilaf diz boyudur. KURANDAKİ BİNLERCE AYET EN AZ 2 FARKLI İHTİMAL OLMAK ÜZERE 3 – 4 – 5 VE DAHA FAZLA ŞEKİLDE MEALLENDİRİLMEYE MÜSAİTTİR.” Bakın arkadaşımız hiç ayrım yapmadan, istisna örneği vermeden, Kur’an mealine/tercümesine kesin bir hükümle, Kur’an değildir diyor. Buna inandığımız andan itibaren, asla Kur’an ı anlayarak ve Allah ın emrettiği gibi düşünerek okumaya cesaret edemeyiz. Böylece birileri bizlere Kur’an ı anlatır, tabi günümüzde olduğu gibi, doğru anlattıklarından da asla emin olamayız, dinde bölünür ve birbirimize düşman oluruz. Lütfen şunu unutmayalım, Allah kulu ile arasında hiç kimseyi istemiyor. Hiç kimseye muhtaç olmayalım diye, Kur’an ı biz açıkladık diyor. HER ZAMAN ŞÜPHE İÇİNDE OLACAĞIMIZ BİR İNANCI ALLAH, BİZLERE GÖNDERİR Mİ? Bu nasıl bir imtihan ki, sorumlu olduğum kitabı ben okuduğumda anlayamıyorum, kendi dilime doğru çevrilemiyor. Bu durumda nasıl olurda Kur’an dan, ben sorumlu olurum? Arap bilim adamlarının yazdığı onlarca kitaplar, her milletin diline çevriliyor ve toplum bunlardan faydalanıyor. İş Kur’an a gelince, herkes Kur’an ı anlayamaz deniyor. LÜTFEN İSLAM DÜŞMANLARININ TUZAĞINA DÜŞMEYELİM. Devamında söylediklerini okuduğumuzda, eğer düşünmüyor ve gerçeklerin arayışı içinde değilsek, kesinlikle hak vermemiz gerekir. Çünkü Kur’an tercümelerinin/meallerin, neredeyse genel çoğunluğu farklı tercüme edilmiş. Ama doğru çeviri yapanlarda elbette var. Allah onlardan razı olsun inşallah. Doğruyu arayıp bulmak bizlerin imtihanıdır. Bunun da kolayı bulunmuş ve deniyor ki, Kur’an da ki binlerce ayetin, en az iki farklı ihtimal olmak üzere, 3–4 hatta 5 anlam verilecek şekilde tercüme/meal edilebilir. AYETLERİN BUNA MÜSAİT OLDUĞUNU DA ÖZELLİKLE BELİRTİYOR. İşte İslam dini, bu düşünce ve inancın etkisiyle bölündü, parçalandı ve din tacirleri tarafından da, toplum dinden saptırıldı. Düşünebiliyor musunuz Allah, sizlerin sorumlu olduğunuz ayetleri MUHKEM, yani okuduğunuzda şüphe duymadan anlayacağınız, kolaylaştırılmış bir şekilde gönderdik dediği halde, arkadaşımız Allah ın bu sözleri üzerinde bile şüpheler uyandırarak, en kolay anlaşılması gereken muhkem ayetlerde bile ihtilaf çıkmaktadır diyor. SUÇLUYU ORTAYA ÇIKARMAK YERİNE, KUR’AN ÜZERİNDE ŞÜPHE UYANDIRARAK, TOPLUMU KUR’AN DAN UZAKLAŞTIRIYORLAR. BÖYLECE MÜSLÜMANLARIN, KUR’AN A DİREK TEMASINI BÖYLECE KESİYORLAR. Peki, bu durumda ne yapacağız? Bu nasıl bir rehber kitap ki, Allah ın yemin ederek kolaylaştırdığını söylediği Kur’an, her dile doğru çevrilemiyor, en basit muhkem ayetleri bile Müslümanlar doğru anlayamıyor. BU SÖZLERE İNANAN DÜŞÜNEN, SORGULAYAN GEÇLİĞİ MÜSLÜMAN OLARAK TUTAMAZSINIZ, YA ATAİST OLUR YA DA DEİST. Böyle bir düşünce, inanç asla Kur’an dan onay almadığı gibi, Kur’an ın tam tersi bir düşüncedir. Allah hiç kimseye muhtaç olmayasınız diye, ayetleri biz nice örneklerle açıkladık Kur’an da diyor. Nasıl olur, Allah ın açıkladığı ve sorumlu tuttuğu Kur’an ayetleri, birden fazla anlama gelir ve herkes anlayamaz? BÖYLE BİR DÜŞÜNCE DİNDE KAOS YARATIR. TOPLUM BU YANLIŞA İNANDIKLARI İÇİNDE İSLAM İNANCINDA KAOS VE KARGAŞA VAR. Bu nasıl bir mantık, bu nasıl bir imtihan anlayışı böyle. Said-i Nursi kitaplarının, Kur’an ayetlerini açıkladığını iddia ederek, Kur’an okumayın anlayamazsınız, onun için vakit kaybetmeyin, Risale-i Nur okuyun deniyorsa, bu zihniyet ve inancın, Allah ın doğru yolunda olduğunu nasıl söyleriz. İLGİNÇTİR, KUR’AN MEALİ NİN OKUNMASINA KARŞI ÇIKANLAR, GÜVENDİKLERİ VELİ KİŞİLERİN YAZDIKLARI KİTAPLARINA, KUR’AN TERCÜMELERİNE, TEFSİRLERİNE, MEALLERİNE KARŞI ÇIKMIYORLAR. Meal okumanın yanlışlığını anlatan arkadaşımız, sözlerinin bir bölümünde şunları söylüyor. “Bu yüzden o meal yazarını ilah/rab edinme tehlikesinden dolayı şirke düşme ihtimali çok büyüktür. ZATEN DİKKAT ETTİYSENİZ MEAL YAZARLARI DİNİ BİR KONUDA HANGİ GÖRÜŞTE İSE, YAZDIĞI MEALDEKİ İLGİLİ BÖLÜMLERİ DE TIPKI KENDİ GÖRÜŞÜNÜ DESTEKLEYECEK ŞEKİLDE TERCÜME ETMİŞTİR. Hatta meal yazarı görüşünü değiştirdiğinde, bir sonraki baskıda mealinin ilgili bölümünü de değiştirir. Yani mealler tıpkı oyun hamuruna şekil vermek gibi ellerinizle yazdığınız bir şeydir. O yüzden ellerinizle yazdığınız bir metine bu Allah katındandır demek caiz değildir.” Bakın bu arkadaşımız hala, yaşanan yanlışın farkında bile değil. Arkadaşımız Kur’an meali nin yazarı hangi görüşte ise, o görüşün etkisiyle Kur’an ı tercüme ettiğini, çok rahatlıkla söyleyebiliyor. Çünkü kendisi de, inandığı bir başka yanlışın içinde de ondan. Kur’an ı tercüme eden, görüşünü değiştirdiğinde, mealinde değişeceğini söylüyor. Böyle bir insan Kur’an meali yazmışsa, söylediği doğru. Ama yapılan yanlışlar, gerçeklerin üstünü asla örtemez. Bizler Allah ın ayetlerini, Kur’an ın verdiği örneklerden değil de, rivayetler ışığında anlama yanlışını yapıyorsak, Kur’an ı doğru anlamamız asla mümkün olmayacaktır. Bu değişen guruplar kimler ve neden bu guruplaşma? İşte İslam a bakış açımızın en büyük yanlışı. ALLAH KUR’AN DA NE EMREDİYORSA, ONUN TERSİNİ DİN DİYE YAŞADIĞIMIZIN FARKINDA DEĞİLİZ. Allah dinde sakın bölünenler gibi olmayın dediği halde, bizler dinde bölünüyor bölünmekte bereket zenginlik var diyor ve hatta birbirimize düşman oluyorsak, bu toplumlara Kur’an gerçeklerini anlatmakta mümkün olmayacaktır. Allah sizlere rehber, yol gösterici olsun diye gönderdim dediği kitap, nasıl olurda her okuyan tarafından anlaşılamaz, bunu da mı düşünemiyoruz? Düşünemiyoruz çünkü akıl devre dışı kaldı. Eğer bizler Kur’an ın çevresinde tek yumruk olamadıysak, Kur’an ı herkesin anlayamayacağı ve her dile doğru olarak çevrilemeyen bir kitap ilan etmişsek, Allah ın güvenilecek veliniz benim, sakın kendinize veliler edinip ardı sıra gitmeyin dediği halde, Allah ın emrinin tam tersini din diye yaşar, bataklığın içinde boğulup gideriz. Madem Kur’an ın tercümesi Kur’an değil, doğru tercüme edilemiyor Arapça, ya da bir ayetin birden fazla anlamları var, bu durumda tekrar soruyorum, bizler Kur’an ı kimden öğreneceğiz? Birilerini işaret ediyorsak, onlara ayetlerin gerçek anlamlarını kim öğretmiş. Hani dinde ruhban sınıfı yoktu. Bu zihniyetin bir sloganı var ve hiç korkmadan, Allah ın kitabını adeta küçümsediklerinin farkında olmadan şunu söylüyorlar. ”RİVAYET HADİSLER OLMASAYDI, KUR’AN AYETLERİ ANLAŞILAMAZ KUR’AN KAPALI KALIRDI.” Bu anlayış devam ettiği sürece, daha çok farklı Kur’a tercümeleri çıkacaktır. KUR’AN I DOĞRU ANLAMAK İSTİYORSAK, ALLAH IN NİCE ÖRNEKLERLE AÇIKLADIK DEDİĞİ YOLU İZLEMELİYİZ Kİ AYETLERİ DOĞRU ANLAYABİLELİM. Bizler Allah a güvenmek yerine, rivayetlere güveniyoruz. Allah ıslah etsin. Bu düşünceye inandığımızda, Allah öyle bir kitaptan bizleri sorumlu tutmuş oluyor ki, okuduğumuzda anlamamız mümkün değil, ayetlerin birçok anlamı var. İşin daha da ilginci, Allah ın elçisi Kur’an ı kayda geçiriyor ama bizlerin anlayacağı şekilde değil de, anlamayacağımız şekilde yazdırıyor. Peygamberimizin hadisleri ayetleri açıklıyorsa, onları sağlığında kayda aldırmıyor. Hâşâ bu hatayı eksikliği, yaklaşık 200–250 yıl sonra, birilerinin aklına geliyor ve hemen kayda alıyorlar. ÇOK ŞÜKÜR BU KİŞİLER, BİZLERİN İMANLARINI KURTARIYOR, ÖYLEMİ DOSTLAR? Ne dediğimizin, nelere inandığımızın farkında mısınız? Ayetleri rivayet edilen hadisler ışığında anlayabileceğimizi söyleyenler, hiç düşünmüyorlar mı acaba, o hadislerde Arapça. Allah ın kullarına anlatamadığını, birilerimi anlatmaya çalışıyor. Bu ne saygısızlık böyle. TEKRAR HATIRLATIYORUM, BU HADİSLERİN TAMAMI BİR RİVAYETE GÖRE DİYE BAŞLIYOR. Yani kesin bilgi değil. Allah Kur’an ı anlayabilmemiz için, bizleri rivayetlere muhtaç bırakır mı? Allah bizlerin bolca düşünerek Kur’an ı okumamızı emretmiştir. Sizce bu ayetler bile bu düşüncenin yanlış olduğunun kanıtı değil midir? Allah bizlerin okuduğunda, anlayamayacağı bir kitap gönderirde, daha sonra bu kitaptan hesap sorar mı? İlkokul çocuklarının bile kabul etmeyeceği bir düşünceyi, din diye yaşıyoruz. Hadisleri araştırdınız mı bilmiyorum, aynı konuda birçok farklı, hatta tam tersi hadisleri görebilirsiniz. Birde farklı mezheplerin inandığı hadisleri araştırın lütfen, işte o zaman bu acı gerçeği daha iyi anlayacaksınız. HER MEZHEP NE YAZIK Kİ, KENDİLERİNİN KABUL ETTİĞİ RİVAYET HADİSLERİN IŞIĞINDA, KUR’AN I ANLAMAYA ÇALIŞIYOR. Bu durumda elbette onlarca, yüzlerce farklı tercüme/meal olacaktır. BİZLERE DÜŞEN BIKMADAN VE KORKMADAN KUR’AN GERÇEKLERİNİ ARAMAK, ARAŞTIRMAK OLMALIDIR. Bu arkadaşımız. paylaştığı yazının sonunda bakın neler söylüyor. “İşin daha da trajikomik olan kısmı da şudur ki: KENDİSİNE KURANCI DİYEN KİTLELERİN, ISRARLA VE SÜREKLİ OLARAK KURANIN KOLAY ANLAŞILDIĞINI İDDİA EDİYOR OLMALARIDIR. Üstelik te geçmişe dair her şeyi reddederek, ellerinde bir tek kaynak olarak Kuran/Meal kalırsa Müslümanların birleşeceğini zanneden romantik ve hayalperest düşüncelere sahiptirler. ALLAH BUNLARA AKIL FİKİR İHSAN ETSİN. Mealler Müslümanları birleştirse birleştirse bir tek ağacı sevmek ve yeşili korumak konusunda birleştirir.” Ne kadar ilginç değil mi? Kendisine Kur’an cı diyenlerin, ısrarla Kur’an ın muhkem ayetlerinin kolay anlaşıldığını iddia ediyorlar diyerek, bu düşünceye karşı çıkıyor. Hâlbuki Kur’an a karşı çıkıyor farkında değil. Kendisi herhalde Kur’an cı değil. Çünkü Allah yemin ederek anlayabilmemiz için, Kur’an ı kolaylaştırdığını birçok kez kendisi söylüyor. Hatta yalnız Kur’an ın ipine sarılın diye de uyarıyor. Ne kadar acıklı bir durum, Rabbimiz böyle bir inançtan bizleri korusun. Arkadaşımız hala yanlışının farkında olmadan Allah ın, sakın emin olmadığın bilginin adına düşmeyin, hesabını sorarım uyarılarından habersiz, Kur’an cı dediği kişilerin Allah ın emrini yerine getirerek, emin olamayacağı sözleri, Kur’an ın onayından geçirmeden asla kabul etmemelerini kınıyor ve onlara hayalperest diyebiliyor. Acaba kimler hayalperest sizce? İşin daha da ilginci emin olamadığı, Kur’an ın bahsetmediği ve onaylamadığı rivayet sözlere inanmanın, gerçek iman olduğuna inanan bu arkadaşımız, Allah bunlara akıl fikir ihsan etsin diyebiliyor. Acaba kimin akla fikre ihtiyacı var? Ne dersiniz? ONUDA ALLAH IN HUZURUNDA, HEP BİRLİKTE GÖRECEĞİZ. Birde alay ediyor Kur’an takipçileri ile. Kur’an ın yalnız Müslümanları birleştiremeyeceğini, birleştirse birleştirse, ağacı sevmek, yeşili korumak konusunda birleşebileceklerini söyleyebiliyor. Allah Kur’an ın ipine sarılmayıp, batılın ve edindikleri velilerin ardına düşenlerin gönül gözlerinin açılmayacağını, gözleri ve kulaklarının perdeli, kalplerinin mühürlü olacağını boşuna söylemiyor. Allah cümlemizi Kur’an ın yolundan ayırmasın, gönül gözleri Kur’an ile parlayan, Allah ın azınlık halis kulları arasında olalım inşallah. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK https://twitter.com/HGumustabak http://www.hakyolkuran.com/ https://www.facebook.com/Kuranadavet1/ https://hakyolkuran1.blogspot.com/
-
SECDE 24 VE MAİDE 55. AYETLERİ, KENDİLERİNE MASKE OLARAK KULLANANLAR.
Bu makalemde, sizlerin üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, Secde suresi 24 ve Maide 55. ayet olacaktır. Batıl, hurafe ve atalarının inancını dine sokmaya, meşrulaştırmaya çalışanlar, birçok ayete yapmaya çalıştığı gibi bu ayetleri de örnek gösterip, bakın bu ayette Allah içimizden bizlere önderler, veliler, şeyhler gönderiyormuş, bunu açıkça Allah ayetinde söylüyor diye örnek gösteriyorlar. Gelin bahsettikleri o ayetlere birlikte bakalım, acaba Allah gönderdiği Resullerin dışında önderler gönderiyor muymuş, yoksa bu ayette Allah gönderdiği Resullerinden mi bahsediyor. Secde 24: SABREDİP AYETLERİMİZE KESİN OLARAK İNANDIKLARI ZAMAN, İÇLERİNDEN EMRİMİZLE DOĞRU YOLA İLETEN ÖNDERLER ÇIKARDIK. (Diyanet meali) Lütfen ayeti dikkatle okuyalım. Allah sabredip, hiçbir velinin ardına düşmeden, emin olmadığı sözlere inanmadan çaba gösterip yaşayan kulları için, onların içlerinden lütfen dikkat, EMRİMİZLE YANİ GÖREVLENDİREREK, DOĞRU YOLA İLETEN ÖNDERLER ÇIKARDIK DİYOR. DİKKAT EDERSENİZ BU SÖYLENENLER GERÇEKLEŞMİŞ OLANLAR. Peygamberimiz kitap ehlinin batıl ve hurafe inançlarından, sabrederek uzak durmuş onlara tabi olmamış ve her zaman doğrunun, gerçeklerin arayışında olmuştur. Allah da bu sabrından ve çabasından dolayı onu, elçi olarak görevlendirmiştir. Bundan alacağımız çok büyük dersler vardır. Peki, bu bahsedilenler sizce Allah ın gönderdiği Resullerinden başka kişiler olabilir mi? Elbette mümkün değil. Bu ayetten bir önceki ayete bakalım ki, kimlerden bahsettiği daha net anlaşılsın. Secde 23: Andolsun, biz Musa’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) vermiştik. Sen de kitaba (Kur’an’a) kavuşma konusunda sakın şüphe içinde olma. Onu İsrail oğullarına BİR YOL GÖSTERİCİ KILMIŞTIK. (Diyanet meal) Sanırım bu ayetten sonra söylediği O sözlerden kast edilen, daha önce gönderdiği Resuller/Elçiler olduğu anlaşılıyor. Onları yol gösterici olarak gönderdiğini söylüyor. ALLAH BUNDAN SONRA NEBİ/RESUL GÖNDERMEYECEĞİNİ SÖYLÜYORSA KUR’AN DA, bundan sonrada bizlerin din adına başka önderler, yol göstericiler beklememiz kesinlikle büyük hata olur. Allah sakın veliler edinip ardı sıra gitmeyin, güvenilecek veliniz yalnız benim diyorsa Kur’an da, NASIL OLURDA ALLAH IN RESULLERİNDEN BAŞKA, ALLAH IN GÖREV VERMEDİĞİ KİŞİLERİ ÖNDER, LİDER, YOL GÖSTERİCİ OLARAK KABUL EDERİZ. Bu kadar mı Kur’an dan uzaklaştık, yolumuzu sapıttık? Yaradan emin olmadığın bilginin ardına düşmeyin diye uyarıyorsa, lütfen kendimizi kandırıp, kendi nefsimizce Allah ın görev verdiğini zannettiğimiz kullar edinip, sorgusuzca ardı sıra gitmeyelim, pişman oluruz. Bu ve benzeri ayetleri, batıl ve hurafe inançlarına kanıt yapmaya çalışanlar, KENDİLERİNİ ALDATAN SAĞIRLAR, DİLSİZİLER VE GÖZLERİNE PERDE ÇEKİLENLERDİR. Onların gönülleri mühürlenmiştir, asla Kur’an gerçeklerini göremezler. Bizleri hakka, doğruya iletecek yalnız Allah tır, elçisinin bizlere tebliğ ettiği Kur’an dır. Bakın bu konuda Allah nasıl uyarıyor. Yunus 35: De ki: “ORTAK KOŞTUKLARINIZDAN, HAKKA İLETECEK OLAN VAR MI?” De ki: “ALLAH HAKKA İLETİR. Öyle ise hakka götüren mi uyulmaya lâyıktır, YOKSA HİDAYET VERİLMEDİKÇE KENDİ KENDİNE DOĞRU YOLU BULAMAYAN MI? Size ne oluyor? Nasıl böyle yanlış hükmediyorsunuz?” (Bayraktar Bayraklı meali) Bakara 5: İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve KURTULUŞA ERENLER DE ANCAK ONLARDIR. (Diyanet vakfı) Araf 3: (Ey insanlar) RABBİNİZDEN, SİZE İNDİRİLENE UYUN VE O'NDAN BAŞKA DOSTLARA UYMAYIN. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! (Elmalı meali) Zümer 3: Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı-duru din yalnız ve yalnız Allah'ındır! O'NUN YANINDA BİRİLERİNİ DAHA VELİLER EDİNEREK, "BİZ ONLARA, BİZİ ALLAH'A YAKLAŞTIRMALARI DIŞINDA BİR ŞEY İÇİN KULLUK ETMİYORUZ." diyenlere gelince, hiç kuşkusuz, Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah, yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz. (Yaşar Nuri meali) İsra 9: ŞÜPHESİZ Kİ BU KUR'AN EN DOĞRU YOLA İLETİR; iyi davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler. (Diyanet vakfı meali) Bu ve benzeri birçok ayetlerden de anlaşılacağı gibi, bizlerin önderi doğru yola ileten yalnız Allah tır ve Allah ın elçisinin getirdiği Kur’an dır. Bunun dışında önderler, liderler arayanlar yollarını sapmış kendilerini kaybeden zavallılardır. Yine ayetlerde geçen kelimelerin anlamları ile oynayıp, farklı anlamlar yükleyenler Maide suresi 55. ayeti de kendi batıl inançlarına kanıt gösterme çabasında olduklarını görüyoruz. Maide 55: Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah'tır, Resulüdür, İMAN EDENLERDİR; onlar ki Allah'ın emirlerine boyun eğerek namazı kılar, zekâtı verirler. (Diyanet vakfı meali) Dikkat ederseniz bu ayette bahsedilen dost/veli sözüyle, genel bir tanım yapılıyor. Bir Müslüman ın yol arkadaşı, sohbet edip güveneceği kişiler sayılıyor. Bizlerin en başta en yakın güveneceğimiz dostumuz Allah tır. İkinci sırada sayılan Resulüdür sözünden ise bugün bizler için onun getirdiği ve onunda tüm özelliklerinin sayılıp örnek gösterildiği Kur’an dır. Çünkü Allah ın elçisi bizler için örnektir ve örnek oluşunun tüm özellikleri de Kur’an da tek tek sayılmıştır. Ayetin en sonunda iman edenin dostu sayılırken, İMAN EDENLERDİR diyor. Yani bir Müslüman ın en yakın güveneceği dostunun, tüm iman edenler olduğu bildiriliyor. DİKKAT EDERSENİZ, HİÇ AYRIM YAPMADAN, ONLARIN İÇİNDEN SİZLERİN DİNİ ÖNDERLERİNİZ VAR ŞEKLİNDE BİR AÇIKLAMA YAPILMIYOR, AYRIM YAPMADAN GENELLEME YAPILARAK SÖYLENİYOR. Eğer söylenmiş olsaydı, Kur’an ın diğer ayetleri ile çelişirdi zaten. Allah güvenilecek dostlar olarak iman edenleri söyler ama hiçbir zaman din ve iman adına inancınızı aranızdan çıkartacağınız liderlerin önderliğinde yaşayın demez. Tam tersine, bizleri bu dünyaya imtihan için gönderdiğini söyleyerek, bakın nasıl bir açıklama yapar. Mülk 2: O ki, HANGİNİZİN DAHA GÜZEL DAVRANACAĞINI SINAMAK İÇİN ÖLÜMÜ VE HAYATI YARATMIŞTIR. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır. (Diyanet meali) Değerli kardeşlerim. Allah ın Kur’an da bizleri uyarılarını ve verdiği bilgileri, gösterdiği yolu lütfen doğru anlayalım. Eğer Allah veliler edinip ardı sıra gitmeyin diye uyarıp, bizleri Kur’an dan hesaba çekeceğine hükmettiyse, lütfen nefsimizi aldatıp kendimize yol gösterici başka veliler, önderler aramayalım. Allah en son olarak bizlere O örnek insan Hz. Muhammed i gönderip, BİZLERE ALLAH IN YOLUNU GÖSTEREN KUR’AN I TEBLİĞ ETMİŞTİR. Onun yolundan giderek batılı, doğruluğundan emin olamayacağımız rivayet ve sanı bilgileri terk edip, yalnız Allah ın ipine sarılıp Kur’an ı rehber edinelim. Sizlerin yazacağım şu iki ayet üzerinde düşünmenizi ve bu ayetleri hayatına geçiremeyen ya da habersiz olan kardeşlerimizi uyarmaya davet ediyorum. Zümer 18: SÖZÜ DİNLEYİP DE ONUN EN GÜZELİNE UYANLAR VAR YA, İŞTE ONLAR ALLAH’IN HİDAYETE ERDİRDİĞİ KİMSELERDİR. İşte onlar akıl sahiplerinin ta kendileridir. (Diyanet meali) SÖZ BAKIMINDAN ALLAH'TAN DAHA DOĞRU KİM VARDIR! (Nisa 87) BU KURAN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM. (Enam 19) Kehf 102: O nankörler, BENDEN AYRI OLARAK KULLARIMI, KENDİLERİNE VELİLER YAPACAKLARINI MI SANDILAR? Biz kâfirlere cehennemi konak olarak hazırladık. (Süleyman Ateş meali) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
TEVBE SURESİ 126. AYET. ONLAR HER YIL BİR VEYA İKİ DEFA, İMTİHAN EDİLDİKLERİNİ GÖRMÜYORLAR MI?
Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmeye davet etmek istediğim ayet, Tevbe suresi 126. ayet olacaktır. Allah birçok ayetinde, bizlerin ders alması ve geçmiş toplumların yaptıkları hatalara düşmeyelim diye, onların yaptıkları hatalardan bizlere örnekler verir. Tabi ders alana, almak isteyene. Ayeti yazalım ve birlikte üzerinde düşünelim. Tevbe 126: Onlar, HER YIL BİR VEYA İKİ DEFA İMTİHAN EDİLDİKLERİNİ GÖRMÜYORLAR MI? Sonra da ne tövbe ediyorlar ne de ders alıyorlar. (Bayraktar Bayraklı meali) Allah ayetinde, üzerinde dikkatle düşünmemiz gereken ve bizleri uyaran, çok önemli bir konuya değiniyor aslında. Tabi Kur’an ı anlamaya çaba gösterenler, ancak bu gerçeğin farkında oluyor. Ayette Allah her yıl bir ya da iki kez imtihandan geçirdiklerinden bahsediyor. Hatırlatmak isterim, bunlar Allah ı ve daha önce gönderdiği kitapları inkâr edenler değiller, kitap ehli olanlar. Tabi nasıl bir imtihandan geçtiklerini, ayetin sonunda anlıyoruz. Çünkü Allah bu imtihandan ders almayıp, akılları başlarına gelmiyor ve tövbe edip ders çıkarmıyorlar diyor. Demek ki Allah özellikle yoldan çıkmış kullarını musibetlerle, zorlukla imtihan ediyor ki, akılları başlarına gelsin. Bu ayetin iki ayet öncesine bakalım, ayette bahsedilenler kimlermiş. Tevbe 124: Herhangi bir sure indirildiği zaman onlardan bir kısmı der ki: “BU SİZİN HANGİNİZİN İMANINI ARTTIRDI?” Müminlere gelince, işte bu sure onların imanlarını arttırır ve onlar sevinirler. (Bayraktar Bayraklı) Tevbe 125: KALPLERİNDE HASTALIK OLANLARIN DA pisliğine pislik katar. Onlar da kâfir olarak ölürler. (Süleymaniye vakfı) Sanırım bu ayetlerden sonra, Allah her yıl bir ya da iki kez akılları başlarına gelsin diye, musibetlerle imtihan ettiklerinin kimler olduğu anlaşılmıştır. Peki, bazılarının söylediği gibi, bu ayet cahiliye toplumunu ilgilendiriyor, bizi ilgilendirmez mi diyeceğiz? Allah bu ayeti Kur’an a boşuna dâhil etmedi. BİZLERDE DÜŞÜNÜP ÖĞÜT ALALIM VE AYNI YANLIŞLARI YAPMAYALIM DİYE, BİZLERE ÖRNEKLER VERİYOR. Peki, bizler bu ayetlerden nasıl dersler almalıyız? Kur’an a iman etmeyen, cahiliye toplumu iman edenlere şunu soruyor. Ayetlerin Allah katından geldiğini söylüyorsunuz. SİZLER BU AYETE İNANDIĞINIZDA, SİZLERİN İMANI ARTIMI? Sizleri tatmin etti mi? Bakın bu soru çok önemli. Bir insanın hangi şartlar oluştuğunda imanı artar sizce? Bu konuyu, Allah ın bütün ayetlerini birlikte düşünerek karar vermeliyiz. Çünkü bir insanın imanının güçlenmesi için, yani yürekten inanması için, gelen bilgilerin, ayetlerin doğruluğunu, akıl ve mantıkla da onaylaması ve onlara güvenmesi gerekir. BUNU YAPMASI İÇİNDE, BATILDAN, HURAFEDEN, RİVAYETLERDEN UZAK, YALNIZ ALLAH IN KİTABINA İNANMALARI GEREKİR. DEMEK Kİ CAHİLİYE TOPLUMUNUN BİR KISMI BUNU YAPMIYOR Kİ, ALLAH IN İNDİRDİĞİ AYETLER, ONLARIN İMANLARINI ARTIRMIYOR VE HATTA İNANMIYORLAR. GÜNÜMÜZDE KALPLERİNDE HASTALIK OLAN BAZI KİŞİLER, SEN KUR’AN IN MEALİNİ OKUYORSUNDA NE ANLIYORSUN. ONU HERKES ANLAYAMAZ BOŞUNA OKUMA ONU VELİ KİŞİLER ANLAR. BİLMEM KİMİN KİTABINI OKU VE ZAMAN KAYBETME, O DAHA İYİ SİZE AYETLERİ ANLATIR DİYORSA, KUR’AN I KÜÇÜMSÜYOR DEMEKTİR. Cahiliye toplumu, Allah ın daha önce onlara gönderdiği kitaplardan uzaklaşarak, onları yeterli görmeyerek, Atalarının hurafe ve batıl inançlarının etkisinde kalmışlardı ve daha önce Allah ın gönderdiği kitaplara da aynı şeyi yaparak, YALNIZ ALLAH IN KİTABI İLE DİN YAŞANMAZ DİYORLARDI. Batıl ve hurafe inancı kafamızdan atmadığımız sürece, asla Allah ın ayetlerini anlayamayız. Çünkü Hak ile batıl yan yana bulunamaz. Batıl hakkı yanında istemez. Allah da ayetinde ne diyordu ve bizi uyarıyordu. KUR’AN I OKUMAYA BAŞLAMADAN ÖNCE, ŞEYTANIN SANA DAYATTIĞI BATILDAN UZAKLAŞ VE YALNIZ ALLAH A SIĞIN. Bunu yapmayan hiç kimse, Allah ın ayetlerinden ders alamaz, BÖYLECE İMANLARIDA GÜÇLÜ OLMAZ. Tevbe suresi 125. ayette de zaten bu insanların özelliklerinden bahsediyor ve diyor ki, BUNLARIN KAPLERİNDE HASTALIK VARDIR. Böyle insanları da Allah cezalandırdığını söylüyor. Hatta onlara kâfir olarak ölürler diye de varacakları son noktayı şimdiden bildiriyor. Hatırlatmak isterim, bu insanlar Allah a inanmayanlar değil, ALLAH IN GÖNDERDİĞİ KİTABA İNANDIĞI HALDE, KİTAPLA YETİNMEYENLER ONDAN SAPANLAR. BATILI, HURAFEYİ DİN EDİNENLER. ALLAH HÜKMETMEDİĞİ HALDE, BUNLARDA ALLAH IN EMRİ DİYENLER. Cahiliye toplumu ne diyordu Kur’an a iman edenlere, “BU SİZİN HANGİNİZİN İMANINI ARTIRDI.” Değerli kardeşlerim, bu sözler Kur’an ı küçümseyen sözlerdir. Çünkü bu insanlar Allah ın kitaplarının önüne, atalarının rivayet inançlarını koyuyorlardı. Peki, bizler günümüzde farklı mı davranıyoruz Kur’an a. Lütfen hatırlayınız, “KUR’AN ÖZET BİLGİ VERİR, HER BİLGİ, DETAY KUR’AN DA YOKTUR, KUR’AN I HERKES ANLAYAMAZ, PEYGAMBERİMİZİN HADİSLERİ OLMASAYDI, KUR’AN ANLAŞILMAZ KAPALI KLIRDI.” Diyorsak bizler, cahiliye toplumunun yaptığı yanlıştan, hiçbir farkımız kalmaz. Bu durumda Tevbe suresi 126. ayetten, bizlerde nasibimizi alırız. Bu konu ile ilgili bizlerin dikkat etmesi gereken, birkaç ayet örnek vermek istiyorum. Şura 30: BAŞINIZA HER NE MUSİBET GELİRSE, KENDİ YAPTIKLARINIZ YÜZÜNDENDİR. O, yine de çoğunu affeder. (Diyanet meali) Hac 11: ALLAH'A İMAN İLE KÜFÜR SINIRINDA KULLUK EDEN İNSANLAR DA VARDIR. Kendisine bir iyilik dokunursa, buna çok memnun olur. Eğer kendisine bir musibet dokunursa, yüzüstü döner. O, dünyasını da, âhiretini de kaybetmiştir. İşte kıyas kabul etmeyecek kayıp budur. (Bayraktar Bayraklı meali) Kassas 47: YAPTIKLARINDAN DOLAYI BAŞLARINA BİR MUSİBET GELDİĞİNDE, “Ey Rabbimiz! Keşke bize bir peygamber gönderseydin de ilkelerine uyup inananlardan olsaydık, olmaz mıydı?” derler. (Bayraktar Bayraklı) Nisa 79: SANA GELEN İYİLİK ALLAH'TANDIR. BAŞINA GELEN KÖTÜLÜK İSE NEFSİNDENDİR. Seni insanlara elçi gönderdik; şahit olarak da Allah yeter. (Diyanet vakfı meali) Konumuzla ilgili bu ayetlerden sonra, bizler nasıl dersler almalıyız ona bakalım. Bizler eğer cahiliye toplumunun yaptığı yanlışlardan dersler almazsak, onların durumuna düşeriz. Yani imanımızı eğer yalnız Kur’an ın çizgisinde yürütmeyip, emin olamayacağımız rivayet ve sanı bilgileri de din diye inanırsak, işte o zaman Allah ın musibetleri ile sıkça sınanacağımız bilincinde olalım. Lütfen unutmayalım, Allah uyarıcı göndermediği hiçbir toplumu, sorumlu tutmayacağını Kur’an da bildiriyor. Elimizde apaçık Kur’an varken, zaten kendimize böyle bir bahanede uydurmamız mümkün değildir. Nisa 79. ayetten de anlaşıldığı gibi, bizler başımıza gelen musibetlerden dersler almalı ve hatalarımızın farkına varmalıyız ki, aynı yanlışları tekrar etmeyelim. Bakara 155–156. ayetlerde Allah, bizleri bazı musibetlerle imtihan ettiğini de bildiriyor. Allah ın ayetleri üzerinde düşünen, aklını kullanan, bu ayetlerin değerini bilir ve cahiliye toplumunun düştüğü yanlışa düşmez. Eğer bizler yalnız Kur’an a sarılmayıp, yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz, Kur’an da her bilgi detaylı verilmemiştir, demeye devam edersek, imanımızın kalbimize yerleşmesi, asla mümkün olmayacaktır. Bu hatalara düşersek, İNANCIMIZ İMAN VE KÜFÜR SINIRLARI ARASINDA BOCALAYIP DURACAKTIR. Güçlü bir iman sahibi olan bir insanın, kalbinde asla hastalık olmaz. Kalplerdeki hastalık, imanımıza batıl ve hurafe karışması ile olur. Böyle insanlar ikilemde kalır ve imanından asla emin olamaz. Yalnız sıkıştığımız, zor anlarımızda Allah ı hatırlamak yerine, her anımızda, her günümüzde ona şükranlarımızı bildirmeli ve Allah ın uyardığı gibi, batıldan ve hurafeden uzak, YALNIZ KUR’AN IN İPİNE SARILMALIYIZ. Allah, sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim diyorsa, lütfen emin olmadığımız sözlere değil, YALNIZ ALLAH A GÜVENİP, YALNIZ ALLAH IN SÖZLERİNE, AYETLERİNE İNANALIM, YALNIZ ONDAN YARDIM İSTEYELİM. Kurtuluşa erecek olanların, bakın kimler olduğunu söylüyor Rabbimiz. Bakara 5: İŞTE ONLAR, RABLERİNDEN GELEN BİR HİDAYET ÜZEREDİRLER VE KURTULUŞA ERENLER DE, ANCAK ONLARDIR. (Diyanet vakfı meali) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
NİSA SURESİ 58 VE 59. AYETLER. ULU'L EMR VE EHİL OLMAK SÖZÜNDEN NE ANLAMALIYIZ?
Bu makalemde sizlerin üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim, Nisa suresi 59. ayet olacaktır. Bu ayet günümüzde yanlış anlatılıyor ve toplum adeta körü körüne sorgusuzca itaat ettirilmeye çalışılıyor ve topluma da ayet yanlış anlatılıyor. Gelin bu ayet üzerinde birlikte düşünelim. “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Resul’e itaat edin ve SİZDEN OLAN ULU’L-EMRE (İDARECİLERE) DE. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, ONU ALLAH VE RESULÜNE ARZ EDİN. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir” Nisa suresi 59 Bu ayette dikkatimizi çeken konuları önce anlamaya çalışalım. Ayetin ilk cümlesinde itaat edilecekleri sayarken, Allah a ve elçisine itaatten bahsediliyor. Önce bu konuya açıklık getirelim. Allah ayetlerinde ne diyordu hatırlayalım. Resulüme itaat etmek, bana itaat etmek gibidir. Peki, Allah elçisini nasıl uyarıyordu? Sana indirdiğim Kur’an ile onlara hükmet. Sanırım bu kısmı çok net anladık. Allah ın elçisinin, bizlere tebliğ ettiği ayetlere, şüphe duymadan bizlerin itaat etmesini Allah emrediyor. Allah ın elçisinin tebliğ ettiği konularda eğer aranızda anlaşmazlık çıktıysa, onu Allah a ve Resulüne arz edin diyor. Peki, Ya Allah ın Resulü yaşamıyorsa, aramızda değilse anlaşmazlığın, sorunun günümüzde olduğunu düşünürsek bu durumda ne yapmalıyız. Aslında onu da söylüyor ayet, ALLAH A ARZ EDİN. Peki, bu ne demek? Tartıştığınız ve anlaşamadığınız konunun hükmünü Allah ın kitabında arayın ve hakeminiz, şahidiniz Allah ın kitabı Kur’an olsun. Zaten Allah ın elçisi de yaşıyor olsaydı, oda Kur’an a bakacak ve anlaşamadıkları konuda, KUR’AN İLE HÜKMEDECEKTİ, ÇÜNKÜ ALLAH DAN BÖYLE EMİR ALMIŞTI. Ayetin devamında ise günümüzde, topluma çok farklı anlattıkları, hatta toplumları adeta bu ayetle aldattıkları, ULU’L EMR KONUSU. Ulu’l Emr devleti, toplumu yöneten yöneticiler, idareciler anlamındadır. Allah bizlerin onlara da itaat etmemizi emrediyor. Ayette çok dikkatle üzerinde düşünmemiz gereken konu ise Allah, SİZDEN OLAN, kelimesini özellikle kullanmasıdır. Peki, bizden olan kimler olabilir? ÖNCE ŞUNU NET SÖYLEMELİYİZ, ARAMIZDAKİ BİZLER GİBİ MÜSLÜMANLARDAN. Bu konuyu daha iyi anlayabilmemiz için, bu ayetin bir öncesine bakalım şimdide. Nisa 58: ALLAH SİZE, MUTLAKA EMANETLERİ EHİL OLANLARA VERMENİZİ VE İNSANLAR ARASINDA HÜKMETTİĞİNİZ ZAMAN ADALETLE HÜKMETMENİZİ EMREDER. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah, her şeyi işitendir; her şeyi görendir. (Bayraktar Bayraklı meali) Demek ki yöneticilerimizi, yani emir veren kanun çıkartan, hükmeden liderlerimizi, Allah bizlerin EHİL İNSANLARDAN BİZZAT SEÇMEMİZİ VE EMANETİ YANİ YÖNETİCİLİĞİ, BELLİ BİR SÜRE BİZLERİ YÖNETECEKLERE VERMEMİZİ EMREDİYOR. Bu ayetten şunu anlıyoruz. İslam dininde, kendi yöneticisini belirli bir süreye kadar halk kendi içinden seçer. Yani Krallığı, tek lider yönetimini Allah yasaklıyor istemiyor. ALLAH IN İSTEDİĞİ EN ÖNEMLİ KONUSU İSE, HİÇ BİR AYRIM YAPMADAN, YÖNETİCİLERİN ADALETLE HÜKMETMESİDİR. Lütfen dikkat edelim, seçtiğimiz kişiler dini liderler değil. Herkes inancında özgürdür ama seçtiklerimiz, Allah ın Kur’an da bahsettiği evrensel kurallara, mutlaka uyması isteniyor. Nisa suresinde geçen, SİZDEN OLAN sözünden kimlerden ve vasıflarının neler olması gerektiğinin ilk özelliğini, Nisa 58. ayette bizlere bildiriyor ve diyor ki; BU GÖREVİ VERECEĞİBNİZ KİŞİ, SİZLERİ YÖNETEBİLECEK ADALETLİ, EHİL İNSANLARDAN OLMALIDIR. Şimdide gelin Kur’an, BİZDEN OLAN VE EHİL OLMAK sözüyle kimlerden bahsediyor, onları daha detaylı anlamaya çalışalım. Bizden olan sözüyle elbette Müslüman yani Mümin olması gerektiğini anlıyoruz. Peki, Kur’an Mümin in özelliklerinden nasıl bahsediyordu? Mümin Fatiha 5. ayette olduğu gibi, Yalnız Allah a kulluk eder ve yalnız Allah dan yardım ister. Nisa 36. ayette de, asla ayrım yapmadan herkese iyilik yapar ve yardım eder. Mümin yalnız Allah a güvenir, Allah ın yasakladığı bir şeyi yapmaktan çekinir. Allah ın hükümlerinin dışına çıkmamak için çaba harcar. Allah ın emrettiği gibi topluma hükmederler. YANİ ASLA AYRIM YAPMADAN, SEVMEDİĞİ İNSANLAR BİLE OLSA, ADALETLİ DAVRANIR. Öfkelerine kapılık, karşısındaki kişileri rencide etmezler ve SABIRLI OLURLAR. Emin olmadıkları, Yanlış bilgilerin ardına düşmezler, emin olmadan hiç kimseyi suçlamazlar, hakaret etmezler. EN ÖNEMLİSİ ALLAH IN RIZASINI KAZANMAK İÇİN FEDAKÂRDIRLAR, YARDIM SEVERDİRLER. ASLA GÖSTERİŞ PEŞİNDE OLMAZLAR. Demek ki bizden olan Müminin özellikleri bunlarmış. Bizlerden bu özelliklere sahip, yöneticilerimizi aramızdan seçmemizi istiyor Allah. İkinci çok önemli özellik olarak ta sayılan, EHİL OLMASI GEREKTİĞİ KONUSUDUR. Peki, ehil olmak sözünden ne kast ediliyor olabilir? Biraz önce saydığım özellikler taşıyan yani özetlemek gerekirse, ADALETLİ, KARŞISINDAKİ KİŞİLERE ASLA AYRIM YAPMADAN TOPLUMU EŞİT GÖREN, ALLAH IN EMRETTİĞİ GİBİ TOPLUMA HÜKMEDEN VE YÖNETİM KONUSUNDA MUTLAKA ŞURAYA DANIŞARAK KARAR VEREN NİTELİKLERE SAHİP OLMASIDIR. Kur’an yönetimde, ŞURAYA danışılarak karar verilmesini emreder. Yönetimin olmazsa olmazı ADALETLE HÜKMETMEKTİR. Yöneticilerinde halkın içinden seçilmesi, toplumun kendi kendisini yönetmesi anlamındadır. Yani tek başına, şahsi kişisel görüşlerine göre karar veren, kendinden başka hiç kimseye saygı duyup güvenmeyen, başına buyruk bir insan, asla yönetimde ehil insan olamaz. Peki, günümüzde bizler bu ayetleri nasıl anlıyoruz, ya da bu ayetleri anlatanlar nasıl anlatıyor, isterseniz ona bakalım. Duymuşsunuzdur, ULU’L emre yani yöneticilere itaat Allah emridir. Onun için hiç kimse devleti yöneten kişiyi tenkit edemez, çıkardığı kanunlara itiraz edemez denir. Sizce Allah böylemi söylüyor, siz bu ayetlerden, Kur’an bütünlüğünde böyle mi anladınız? ELBETTE ALLAH DÜZENİN BOZULMAMASI İÇİN, ÇIKARTILAN KANUNLARA UYMAMIZI EMREDER AMA İKAZ ETMEYİN, TENKİT ETMEYİN ASLA DEMEZ. YANLIŞI YAPAN HER KİM OLURSA OLSUN, ALLAH ONUN UYARILMASINI İSTER. Eğer toplumlar yanlış yöneticiler seçmeye ısrarla devam ederde, halk adaletsiz ve haktan uzak yönetimlerle yönetilirse, bizlerde buna ses çıkarmazsak, böyle toplumları Allah cezalandırdığını söyler Kur’an da. Bizler böyle toplumlar olmamak için, adaletten sapmış yöneticilerimizi mutlaka uyarmalı, HATTA KENDİSİNE GEÇİCİ VERDİĞİMİZ YÖNETİM EMANETİNİ, DERHAL GERİ ALMALIYIZ. Bizler acaba yöneticilerimizi seçerken, Allah ın bu kıstaslarına uyarak mı seçiyoruz? Yoksa SİZDEN OLAN kelimesine, kendimizce anlamlar yükleyip bizim mezhebimizden, bizim cemaatimizden olması ile namaz kılıyor olması, bizler için yeterli ölçümü? Ne yazık ki bizler bu konuda kendi ölçülerimizi yarattık, Allah ın bir Müslüman ın olması gereken ölçülerinden çok uzaklaştık. Gösterişe önem verdik. ALNI SECDEYE DEĞİYOR, NAMAZ KILIYOR OLMASI, BİZLER İÇİN YETERLİ BİR KISTAS OLDU. Allah ın Maun suresinde uyardığı, gösterişi yaşantısında ön plana alan, yazıklar olsun o namaz kılanlara dediği ayetinden hiç ders almadık. Ondan sonrada çevremizde namaz kılan, oruç tutan ama Kur’an ın asla onaylamayacağı, BİZDEN OLMASI MÜMKÜN OLMAYAN İNSANLAR OLUŞTU. Elbette böyle insanların EHİL olma şartları da zaten hiç oluşmamıştı, böylece bizleri Allah ile aldatanları fark edemez olduk. Lütfen unutmayalım, Allah neye layıksanız onu veririm sizlere diyor. Düşünmeyen, aklını Kur’an ile kullanmayan kullarımı da, pislik acı içinde bırakırım diye de uyarıyor. Bizden zannedip yanıldığımız, bizden olmayanlara verdiğimiz EMANETİ, gerektiğinde almasını bilmeliyiz. Emaneti mutlaka ehil insanlara vermeliyiz ki, huzurlu ve mutlu yaşayalım. Kişilerin dini inançlarını bizler sorgulayamayız. Çünkü böyle bir yetkimiz yok. Onu yalnız Allah bilir. Zaten Kur’an da bu konuda Allah uyarıyor ve diyor ki; KİMİN TAKVACA ÜSTÜN OLDUĞUNU, DOĞRU YOLDA OLDUĞUNU YALNIZ BEN BİLİRİM. SEÇECEĞİMİZ YÖNETİCİLERDE ARAMAMIZ GEREKEN EN ÖNEMLİ ÖZELLİKLER, ADALETLE HÜKMETMESİ, AYRIMCILIUK YAPMAMASI, TOPLUMUN REFAHINI ARTIRMASI, DÜRÜST VE GÜVENİLİR OLMASIDIR. Unutmayalım, Allah ın elçisi O örnek Peygamberimiz ÜMMİYDİ, hiçbir kitap ehline tabi değildi ama doğrunun, adaletin ve güvenirliliğin adeta timsaliydi. Allah Elçilik görevini, o gün bolca namaz kılıp ibadet eden ama Allah a şirk koşan, Allah ın yanında veliler, şefaatçiler edinen, kendisinden olmayana adaleti çok gören bir inancın içinden değil, doğruların ve adaletin arayışında olan, toplum içinde güvenilen, saygı gösterilen, Hz. Muhammed e Elçilik görevini vermiştir. Allah ın elçisinde, sizler için güzel örnekler vardır diyen Rabbimizi, lütfen bu konuda da dinleyelim ve onu örnek alalım. Adaletli ve ehil yöneticiler seçelim. Eğer ehil yöneticiler seçmezsek huzursuzluğun, adaletsizliğin, kayırmacılığın acısından asla kurtulamayız. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
GÜNÜMÜZDE BİZLERİN, EBU CEHİL İN HATASINA DÜŞTÜĞÜMÜZÜN, FARKINDA BİLE DEĞİLİZ.
Bizler tıpkı cahiliye toplumunun yaşadığı dini yaşadığımızın, zerre kadar farkında değiliz. Kur’an ı anlayarak ve düşünerek okumadığımız içinde, onların yaptığı yanlışların aynısını, ne yazık ki bizlerde yapıyoruz. Çünkü bizleri Kur’an ın anlamını bilmeden okumaya teşvik ettiler de ondan. Yaptığımız yanlışların farkında olmadığımıza küçük bir örnek vermek istiyorum, aklını zerre kadar kullanan, bu yanlıştan dersler alacaktır. Bakın bir arkadaşımız neler söylüyor, kendi izlediği yolun doğruluğundan emin olarak. “ZAMANINDA EBU CEHİLİN BAŞINI ÇEKTİĞİ MÜŞRİKLER RASULULLAH A NASIL DÜŞMANSA, ŞİMDİ HADİS İNKÂRCILARI DA, RASULULLAH A HALA DÜŞMANDIR.” Sanırım bu arkadaşımız, Ebu Cehilin yani cahilliğin babası ismi verilmiş bu şahsın, neden bu isimle anıldığının farkında değil. Ebu Cehil Allah ın elçisinin getirdiği, tebliğ ettiği Kur’an a inanmayan Kitap ehlinde bir şahıs. Müslümanlara savaş açmış, onlarla savaşan kitap ehlinden. Peki, kitap ehlinin özellikleri neydi? Burası çok önemli, eğer bilmiyorsak, aynı yanlışları bizlerin yapması da kaçınılmaz olacaktır. Bu zat, Müslümanlara öyle bir düşmandı ki, daha önce Allah ın gönderdiği kitaba inandığını söylediği halde, atalarının rivayet inançlarını ön plana çıkartan ve adeta Allah ın sınırlarının ötesine taşarak bir inanç yaşayan kişiydi. Onun içinde tüm kitap ehlinin yaptığı yanlışları oda yapıyordu. Ebu cehil Ehli kitap tan olduğu için, bunların en önemli özellikleri ve Peygamberimizin getirdiği kitaba inanmamalarının en önemli nedeni, Allah ın elçisi YALNIZ KUR’AN A İMAN ETMELİSİNİZ dediğinden dolayı, getirdiği kitaba yani Kur’an a iman etmiyorlardı. Çünkü atalarının rivayet ve sanı inançları, Allah ın daha önce indirdiği kitapların önüne geçmişti. Demek ki zamanın Ebu Cehili ve kitap ehlinin peygamberimize düşman olmalarının asıl nedeni, onları atalarının rivayet inançlarından uzaklaşmalısınız, yalnız Kur’an a sarılmalısınız dediği için kabul etmiyorlar ve düşman oluyorlardı. Birkaç örnek verelim. KARŞILARINDA OKUNUP DURAN BIR KITABI, SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMİYOR MU? (Ankebut 51) O HALDE KUR'ÂN'DAN SONRA, HANGİ SÖZE İNANACAKLAR? (Araf 185) ALLAH'TAN VE O'NUN AYETLERİNDEN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR? (casiye 6) Gelelim günümüze ve O arkadaşımızın, hadis inkârcıları dediği kişileri Ebu Cehile benzetmesi konusuna. Sizce Allah ın elçisi, cahiliye toplumuna, Karşınızda okuduğum Kur’an size yetmiyor mu, Kur’an dan, Allah ın sözünden sonra hangi söze inanacaksınız diye uyardığı toplumdan, günümüzde aynı yanlışları tekrar edip şu sözleri söyleyenler mi Peygamber düşmanı olur, yoksa Kur’an ın dışından rivayet edilen her sözü kabul etmeyen, Kur’an ın onayını arayanlar mı Peygamber düşmanı olur, lütfen çok değil biraz düşünelim. Bakın günümüzde neler söyleniyor. KUR’AN ÖZET BİLGİ VERİR, HER BİLGİ YOKTUR. PEYGAMBERİMİZİN RİVAYET HADİSLERİ OLMASAYDI, KUR’AN KAPALI KALIRDI. RİVAYET HADİSLER VE DİN ULEMALARI ATALARIMIZIN YÜZLERCE YILDIR UYDUKLARI FIKIH DA, DİNİN ASLİ UNSURUDUR HER MÜSLÜMAN UYMAK ZORUNDADIR. DEMİYORLAR MI? Bu sözleri söyleyenlerin, Ebu Cehilden, cahiliye toplumu kitap ehlinden ne farkı var. Kitap ehli o gün Peygamberimize inanmamışlar, bugünde inandığını söyleyenlerin bir kısmı, Allah ın elçisinin asla söylemesi mümkün olmayan sözleri/hadisler, sırf atalarının rivayet inancını yaşayabilmek adına, Allah ın elçisine iftira atarak söyletmeye çalışıyorlar. Yüzlerce ayet için, bu ayetlerin hükmü kalmış, nesih edilmiş ya da bu ayetler bize değil, kitap ehline hitap ediyor, siz Kur’an ı anlayamazsınız veli kişiler anlar, gerçek İslam ı hadislerden anlarız diyorlar. Bu düşüncenin Ebu cehil ve cahiliye zihniyetinden hiçbir farkı yoktur. Bu durumda eğer bir Müslüman , Allah yalnız Kur’ân ın ipine sarılın, Kur’an ın sınırlarını aşmayın, emin olmadığınız bilginin ardına düşmeyin, çünkü sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim emrine uyuyor ve BANA YALNIZ KUR’AN YETER, ALLAH IN RESULÜNEDE YALNIZ KUR’AN YETMİŞ VE ÜMMETİNE YALNIZ KUR’AN İLE HÜKMETMİŞTİR diyorsa, işte bu gerçek Müslüman dır, Allah ın resulünün yolunda gidiyordur. Bunun tam tersini söylüyor da, Kur’an ile yalnız İslam yaşanmaz, Peygamberimizin rivayet hadisleri de var, onlar olmadan Kur’an anlaşılmaz diyorsa bir Müslüman, Allah ın elçisine iftira eden, Allah ın kitabına şirk koşarak Müşrik olmuş demektir. İşte bunlar asıl, EBU CEHİL NESLİDİR. Allah Yusuf suresi 106. ayetinde, bakın tüm iman ettim diyenleri nasıl uyarıyor ve nasıl bir hata içinde olduklarını söylüyor. “ONLARIN ÇOĞU ALLAH’A ANCAK ORTAK/ŞİRK KOŞARAK İNANIRLAR.” Ne yazık ki bu yanlışımızın farkında değiliz. Kitap ehlide ya Allah ın gönderdiği elçileri ilahlaştırdı, ya da kendilerine veliler edinip, Allah ın gönderdiği kitapların dışına çıktı. Bizlerde Kur’an ı rehber alamadığımız için aynı yanlışları yaptık ve bunun farkında bile değiliz. Sizlere son olarak iki ayet hatırlatmak istiyorum. Düşünen aklını kullanan, Allah ın kitabıyla yetinen, şirk koşmayan, Allah ın uyarısından çok şeyler anlayacaktır. Şura 9: Yoksa ONLAR ALLAH’TAN BAŞKA DOSTLAR MI EDİNDİLER? HÂLBUKİ GERÇEK DOST ALLAH’TIR. O, ölüleri diriltir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir. (Diyanet meali) Şura 10: HAKKINDA AYRILIĞA DÜŞTÜĞÜNÜZ HERHANGİ BİR ŞEYİN HÜKMÜ ALLAH’A AİTTİR. İşte bu, Rabbim Allah’tır. Yalnız O’na tevekkül ettim ve ancak O’na yöneliyorum. (Diyanet meali) Ne yazık ki bizler, din ve iman adına güvenilecek, Allah ve Allah ın kitabının dışında öyle dostlar, veliler ve onların kitaplarını edindik ki, Allah ne emrediyorsa Allah emri diye tersini yaptık, yapmaya devam ediyoruz. Hâlbuki çok açık bir şekilde ne diyordu Allah? Aranızda, dini herhangi bir konuda ayrılığa düşüp tartışıyorsanız, bu konudaki hükmü Allah vermiştir ona bakın. Bizler Allah ın kitabına güvenmedik, çünkü her bilgi orada yazmaz diyenlere inandık. Halbuki Peygamberimiz din adına ne öğrendiyse, Kur’an dan öğrendi ve ümmetine yalnız Kur’an ile hükmetme görevi aldı, bunu ayetlerden anlıyoruz. Bizlere Kur’an dışından öyle şeyleri, ilaveleri din diye öğrettiler ki, bunları Kur’an da göremediğimizde, demek ki doğruymuş, Kur’an da her şey yokmuş dedik, demeye devam ediyoruz. Hâlbuki şunu nedense düşünmüyoruz. Allah bizlere yemin ederek, kolaylaştırılmış bir kitap gönderdim, onu düşünerek oku yalnız Allah a güven ve Kur’an dan sorumlusunuz diye hüküm vermişti. ZERRE KADAR DÜŞÜNEN, ALLAH IN GERÇEKLERİ İLE BULUŞACAKTIR. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
KUR'AN IN YALNIZ ARAPLARA İNDİĞİNİ İDDİA EDENLERE.....
Allah Kur’an ı okumaya başlamadan önce, şeytanın vesvesesinden kendimizi kurtarmamızı, kafamızdaki art niyetli ve batıl fikirlerden kurtularak okumamızı ister. Eğer bunu yapmadan okumaya başlarsak, o yanlış bilgilerin etkisiyle, Allah ın ayetlerini doğru anlamamız mümkün olmayacaktır. Bu makalemin konusu, bazı art niyetle Kur’an a bakan, hatta Kur’an a iman etmeyen kişiler tarafından ortaya atılan bir düşünce vardır. “KUR’AN YALIZ ARAPLARA İNDİRİLMİŞTİR, DİĞER TOPLUMLARI BAĞLAMAZ.” Gerçektende böyle olabilir mi, onların söylemlerinden yola çıkarak birlikte düşünelim. Tabi kafamızdaki batıldan ve art niyetli düşünceden kurtularak. Önce şöyle düşünelim, Allah yalnız küçük bir toplumu doğru yola iletecek bir elçi ve kitap gönderir mi? AYRICA GÖNDERDİĞİ KİTAP VE ELÇİDEN NEDEN DİĞER TOPLUMLAR DA İSTİFADE ETMESİN? Yalnız Araplara uyarıcı inmesi, adaletsizlik olmaz mı? Ne dersiniz? Bunu düşünmek akla ve mantığa sığmaz, nedenine gelince. Diyelim ki doğru yoldan sapmış yalnız Arap toplumu, onun içinde Allah yalnız Araplara elçi ve kitap göndermiş ki, doğru yola ulaşsınlar. Bir an düşünelim, ama Kur’an ın indirildiği dönemi unutmadan. Sizce yoldan sapmış Arapların dışında Avrupa, Asya hatta Türk toplumu, çok iyi adaletli ve insanları kardeşçe yaşayan bir toplumuydu? Elbette hayır. Bu durumda Kur’an ın hiçbir ayetine bile bakmasak, bu düşüncenin art niyetli olduğu anlaşılıyor. Hatırlayınız Yahudi ve Hıristiyan toplumunu. Onlara da kitap ve Resul aynı yakın bölgelere gelmişti. Ama onlar bu dini tüm insanlara anlatmak için, nasıl çaba gösterdiklerini biliyoruz. Tabi nasıl yoldan saptırarak, atalarının dini ile harmanlayıp, yaymaya çalıştıklarını da söylememiz gerekir. Bu düşünceyi savunanlar, ayetlerde geçen kelimelere öyle anlamlar veriyorlar ki, Kur’an ın diğer ayetlerine tamamen ters düşüyor. Tıpkı Müslüman toplumlarının içinde, atalarının inancını dine sokmaya çalışanların yaptığı gibi. İbrahim suresi 4. ayette şöyle geçer. “BİZ, GÖREVLENDİRDİĞİMİZ HER RESULÜ ANCAK, KENDİ TOPLUMUNUN DİLİYLE GÖNDERDİK Kİ, ONLARA AÇIK-SEÇİK BEYANDA BULUNSUN. “ Kur’an a iman etmedikleri halde, iftira atarak Kur’an yalnız Araplara inmiştir diyenler, bakın ayette kendi toplumunun dilinde ve Arapça gönderdiklerini söylediğine göre, bu Kur’an demek ki yalnız Araplara inmiştir diyorlar. Art niyetle Kur’an a bakanlar, Fussilet 44. ayete baksaydılar, neden Arapça indirdiğini Allah açıklıyordu ve diyordu ki: “Eğer biz onu başka dilde bir Kur’an yapsaydık onlar mutlaka, “ONUN AYETLERİ GENİŞÇE AÇIKLANMALI DEĞİL MİYDİ? BAŞKA DİLDE BİR KİTAP VE ARAP BİR PEYGAMBER ÖYLE Mİ?” Arapça inmesinin nedeni, kitabın indirildiği toplum tarafından iyice anlaşılması için olduğu, apaçık izah ediliyor. Buna benzer birçok ayet vardır Kur’an da. Demek ki Arap olmayan toplumlarda, Kur’an ı kendi dilerinden okumalıdır. Ama art niyetle bir şeye bakarsanız, doğru anlamanızda mümkün olmayacaktır. Yine farklı anlamlar vermeye çalıştıkları ayetlerden örnekler verelim. Rad 7: Küfre sapmış olanlar şöyle derler: "Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!" SEN SADECE BİR UYARICISIN VE HER TOPLULUK İÇİN DOĞRUYU VE İYİYİ GÖSTEREN BİR ÖNDER VARDIR. (Yaşar Nuri meali) Enam 156: "Kitap, bizden önce iki topluluğa indirildi. BİZ ONU OKUYUP ARAŞTIRMAKTAN GERÇEKTEN HABERSİZDİK." DEMEYESİNİZ. (Yaşar Nuri meali) Secde 3: Ama onlar, [o hakkı inkâr edenler,] “Onu [Muhammed] uydurdu!” diyorlar. Asla! O, Rabbinden gelen bir hakikat olup SENDEN ÖNCE HİÇBİR UYARICI İLE KARŞILAŞMAMIŞ OLAN [BU] HALKI DOĞRU YOLA GELSİNLER DİYE UYARABİLMEN İÇİNDİR. (Muhammed Esed meali) Bu ve bunlara benzer ayetleri örnek verip, Rad 7. ayette, her toplum için, doğruyu, iyiyi gösteren bir önder vardır diye geçiyor, bu durumda demek ki Kur’an yalnız Araplara inmiştir şeklinde bir bağlantı kuruyorlar. Hâlbuki bu konuya Secde 24. ayette Allah açıklık getiriyor ve Kur’an indirilmeden öncede bakın bizler emrimizle toplumlara onların içinden önderler, yol göstericiler gönderdik diye açıklık getiriyor. Secde 24: Sabredip ayetlerimize kesin olarak inanmalarından ötürü, ARALARINDAN ONLARI BUYRUĞUMUZLA DOĞRU YOLA GÖTÜREN ÖNDERLER YAPTIK. (Diyanet meali) Bu ayetten de anlaşılıyor ki, Kur’an indirilmeden önce Allah, toplumları kendi içlerinden uyarmış. Dikkat ederseniz geçmişten bahsediliyor. Enam 156. ayette de, Allah kullarının bugün bazı kişilerin söyleyip ve bahaneler uydurduğu gibi, bizler daha önce gönderdiğin kitaptan habersizdik demeyesiniz diye, sizleri haberdar etmek için indirdik diyor. BURADAN DA ÇOK AÇIK ANLAŞILIYOR Kİ, ARAPLAR DAHA ÖNCE İNDİRİLEN KİTAPLARDAN DA SORUMLUYMUŞ Kİ, ALLAH BU ÖRNEĞİ VERİYOR. Enam suresi 19. ayette Elçisinin bakın yalnız Arapları mı uyaracağını söylüyor. “BU KUR'ÂN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM. “ Secde suresi 3. ayeti de düşüncelerine kanıt gösterenler, bu ayetin farklı meallerde Kur’an ın diğer ayetlerine ters düşecek şekilde tercüme ettiklerinden, ne yazık ki kanıt gösteriyorlar ve diyorlar ki, Kur’an yalnız Araplara inmiştir. Makalemde Muhammed Esed in tercümesinden yazdığım ayette, “SENDEN ÖNCE HİÇBİR UYARICI İLE KARŞILAŞMAMIŞ OLAN [BU] HALKI DOĞRU YOLA GELSİNLER DİYE UYARABİLMEN İÇİNDİR” Kur’an ı göndermemize sebep diyerek, Kur’an ın aslında yalnız Araplar için değil, batıl ve hurafe ilave edilmemiş arı, duru, saf Allah ın kitabı ile buluşmayanlarla, Kur’an ı buluşturma görevi veriyor elçisine. Allah ın elçisinin ümmi olduğunu ve dinlerini batıl ile bozmuş, hiçbir ehli kitaba tabi olmadığı gerçeğini de lütfen unutmayalım. Bu ayet ne yazık ki şöyle de tercüme ediliyor. “HAYIR, O, KENDİLERİNE SENDEN ÖNCE HİÇBİR UYARICI GELMEMİŞ OLAN BİR KAVMİ UYARMAN İÇİN, DOĞRU YOLU BULSUNLAR DİYE, RABBİN TARAFINDAN İNDİRİLMİŞ GERÇEKTİR. Ne yazık ki eğer dikkatli olmazsak, bizleri kendi yaptığımız yanlışlarla, şüpheye düşürenler olacaktır. Buna benzer yanlış tercümeler, bazı ayetlerde ne yazık ki yapılıyor. Hâlbuki Allah bakın ne diyor ayetinde, geçmiş toplumlara gönderdiği elçiler hakkında. Fatır 24: Şüphesiz biz, seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. HİÇBİR ÜMMET YOKTUR Kİ, ARALARINDA BİR UYARICI GELİP GEÇMİŞ OLMASIN. (Diyanet meali) Demek ki Allah geçmiş toplumların, hepsine uyarıcı göndermiş. Çünkü çok açık, hiçbir ümmet yoktur ki, aralarından bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın diyor. Lütfen hatırlayınız, Allah Ahzab 40. ayetinde bakın ne diyor. Ahzab 40: Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. FAKAT O, ALLAH’IN RESULÜ VE NEBİLERİN SONUNCUSUDUR. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. (Diyanet meali) O Allah ın Resulü ve Nebilerin sonuncusudur. Yalnız bu ayet bile sorumuzun cevabını veriyor. Demek ki Kur’an yalnız Araplara değil, tüm insanlığa tüm âleme inmiştir. Çünkü başka nebi gelmeyecektir. Bazı art niyetle Kur’an a bakanlar, batıl inançlarını yaşamak isteyenler, tıpkı Kur’an yalnız Araplara inmiştir diyenler gibi, Nebilerin sonuncusu diyor Resullerin değil, Nebi gelmeyecek ama Resul gelecek diyebiliyorlar. Nebi makamın adıdır Resul ise tebliğ görevini yaptığında aldığı görevidir. Onun içindir ki, Kur’an ın hiçbir ayetinde Nebiye uyun demez. Resule uyun der. Çünkü Resul Allah ın vahyini tebliğ ediyor da ondan. Kur’an ın ve Allah ın gönderdiği Resulünün en son olarak TÜM İNSANLIĞA GÖNDERİLDİĞİNİ, art niyetli olmayan her insan şu ayetinden zaten anlayacaktır. Enbiya 107: (Resulüm!) BİZ SENİ ÂLEMLERE ANCAK RAHMET OLARAK GÖNDERDİK. (Diyanet vakfı) Bakın ayette Allah, elçisini yalnız Araplara uyarıcı, Rahmet olarak gönderdim demiyor. ÂLEMLERE RAHMET OLARAK GÖNDERDİM DİYOR. Âlem kelimesinin birçok anlamı var. Tüm insanlara, tüm toplumlara, evrene lider, bayrak, bilinmesi gerekenleri öğreten olarak gönderildiğini açıkça bildiriyor. BUNCA AÇIK BİR AYET VARKEN, NASIL OLURDA KUR’AN YALNIZ ARAPLARA İNMİŞTİR DERİZ? BUNU SÖYLEYENLER, ANCAK KENDİLERİNİ KANDIRANLARDIR. Sizlere birkaç örnek daha vermek istiyorum. Bu örnekleri sizler Kur’an dan araştırıp, çoğalta bilirsiniz. Bakara 2: Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. ALLAH’A KARŞI GELMEKTEN SAKINANLAR İÇİN YOL GÖSTERİCİDİR. (Diyanet meali) Yunus 57: EY İNSANLAR! Rabbinizden size bir öğüt, sinelerdekine bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir. (Bayraktar Bayraklı) İbrahim 52: BU KUR’AN; KENDİSİYLE UYARILSINLAR, ALLAH’IN ANCAK TEK İLÂH OLDUĞUNU BİLSİNLER VE AKIL SAHİPLERİ DÜŞÜNÜP ÖĞÜT ALSINLAR DİYE İNSANLARA BİR BİLDİRİDİR. (Diyanet meali) Yunus 37: Bu Kur’an, başkası tarafından uydurulup Allah’a mal edilmiş değildir. AKSİNE ÖNCEKİ KİTAPLARI KENDİNDE OLANLA DOĞRULAYAN, O KİTAPLARI AÇIKLAYAN, İÇİNDE ŞÜPHEYE YER OLMAYAN ve varlıkların Rabbi tarafından indirilmiş olan kitaptır. (Süleymaniye vakfı meali) Bakara 4: HEM SANA VAHYEDİLENE, HEM DE SENDEN ÖNCE VAHYEDİLENE İNANANLARDIR ONLAR. Âhireti gereğince kavrayıp anlayanlar da onlardır. (Yaşar Nuri meali) Bakın Allah çok açık bir şekilde tüm insanlara, tüm kullarına hitap ediyor. Yalnız Araplara değil. Allah a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir diyor. Ey insanlar diyerek tüm insanlara sizlere öğüt, şifa, hidayet ve rahmet gelmiştir uyarısını yapıyor. Tüm akıl sahiplerinin düşünüp öğüt alacakları bir kitap olduğundan açıkça bahsediyor ve Yunus 37. ayetinde, daha önceki kitaplardan bahsederek, onlardan farklı olmadığını, onları doğruladığını, hatta onları açıklayıp izah ettiğinden bahsediyor. Bakara 4. ayette de, Allah katından indirilen tüm kitaplardan, tüm insanların sorumlu olduğu açıklamasını, çok net yapıyor. BU DEMEKTİR Kİ, ALLAH IN GÖNDERDİĞİ TÜM KİTAPLAR, BİR ZİNCİRİN HALKASIDIR VE EN SON GÖNDERİLEN KUR’AN DANDA TÜM İNSANLIK SORUMLUDUR. ARZU EDEN İNANIR, ARZU ETMEYEN BENİ İLGİLENDİRMİYOR DER. İMTİHAN İŞTE BÖYLE BİRŞEY. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
KUR'AN I HERKES ANLAYAMAZ DİYENLERİN İZLEDİĞİ, YANLIŞ YOL VE YÖNTEM....
Bizler iman ettiğimiz Kur’an a, öyle yanlış yol ve yöntemlerle inanıyoruz ki, yaşadığımız İslam a akıl, mantık Kur’an onay vermiyor. Peki, bu yanlış yolu izlememize en büyük etken nedir sizce? Bizlerin Kur’an ın yanında inandığımız ve olmazsa olmaz dediğimiz, doğruluğundan asla emin olamadığımız ve Peygamberimize ait olduğu rivayet edilen hadislere kuşku duymadan, Kur’an ın onayını almadan inanmamız, bizlerin kafasını karıştırıyor ve Kur’an ı doğru anlamamızı engelliyor. YANİ HAKKA BATIL KARIŞTIRMAMIZ, BİZLERİN KUR’AN I ANLAMAMIZA ENGEL OLUYOR. Böylece Kur’an a şirk koştuğumuzun da farkında olamıyoruz. Hâlbuki Kur’an da elçisinin, yalnız Kur’an a uyduğu ve bizleri yalnız Kur’an ile uyardığı birçok ayetinde açıklanmıştı. Bizlerin Kur’an ı anlamadan okumamız, Allah ın kitabı ile bağımızı kesiyor. Böylece Allah ın ayetlerinden habersiz kalmamız, rivayet edilen hadisleri sorgulamamızı da engelliyor. ÖYLE YANLIŞ SÖYLEMLERE İNANDIRILMIŞIZ Kİ, KUR’AN IN EMRETTİKLERİNİN TAM TERSİNİ, ALLAH IN EMRİ DİYE YAŞADIĞIMIZIN FAKINDA BİLE OLAMIYORUZ. Bazı arkadaşlar yazılarımda, Kur’an ı Allah yemin ederek kolaylaştırdığını söylüyor ve hiçbir eksik bırakmadığı konusunda da açıklama yapıyor, onun için gelin Kur’an ı önce anlayarak bizzat kendimiz okuyalım, ayetler üzerinde düşünelim. Daha sonra tüm bilgilerden faydalanalım dediğimde, bana çok düşündürücü ve inandıkları batılı yaşayabilmek adına, savunmaya geçtikleri şu sözleri söylüyorlar. “HALUK BEY, SİZ KUR’AN IN MUHKEM AYETLERİNİ ANLAMAK KOLAYDIR, KUR’AN AÇIKTIR HER BİLGİ VARDIR DİYORSUNUZ AMA SAYFALARCA YAZILAR YAZIP, AYETLERİ AÇIKLIYORSUNUZ. SİZ AÇIKLIYORSUNUZDA, NEDEN PEYGAMBERİMİZ VE DİN ÂLİMLERİ AÇIKLAMASIN?” Evet, aynen birçok kez bana bu sözleri söyleyen arkadaşlarım var. Hâlbuki ben hiçbir makalemde, ayeti açıkladığımı söylemedim. Benim ne haddime, Allah ın nice örneklerle açıkladım, ayetleri açıklamak bize düşer ve anlayasınız diye kolaylaştırdım dediği ayetleri, ben nasıl açıklama saygısızlığını yaparım. BENİM YAPTIĞIM, BİZLERE DİN DİYE ANLATILAN SÖZLERİN/HADİSLERİN, DAYATTIKLARI ATALARININ İNANÇLARININ, GELENEKLERİN KUR’AN İLE TABAN TABANA NASIL ZIT OLDUĞUNU, TOPLUMA AYETLERLE ÖRNEKLER VERMEYE ÇALIŞMAKTAN, ALLAH IN AYETLERİNİ HATIRLATMAKTAN BAŞKA HİÇBİR ÇABAM, AMACIM YOKTUR. Kur’an dan bizlerin sorumlu olduğu muhkem ayetlerini açıkladığını, nice örneklerle izah ettiğini, kolaylaştırdığını söyleyen ben değilim, YÜCE RABBİMİZ TÜM BUNLARI KUR’AN DA SÖYLÜYOR. Kur’an ı Kolaylaştırıp, açıklayıp, detaylandırma nedenini Hud suresi 1 ve 2. ayetinde, çok net bildiriyor ve özet olarak diyor ki; “ALLAH KATINDAN İNDİRİLEN KUR’AN, ALLAH DAN BAŞKASINA KULLUK ETMEYESİNİZ DİYE, MUHKEM KILINMIŞ, GÜÇLENDİRİLMİŞ VE AYETLERİ AYRI AYRI AÇIKLANMIŞTIR.” Kur’an ın eksiksiz, anlaşılır, kolaylaştırılmış olduğunu açıkça bildiren Allah ın ayetlerine inanmayıp, hala birilerinin ayetleri açıklaması gerektiğine inatla inananlar, KUR’AN IN AYETLERİNE İMAN ETMİYOR DEMEKTİR, HATIRLATMAK İSTERİM. Allah hiç kimseye muhtaç olmayasınız diye Kur’an ı kolaylaştırıp, detaylandırdım diyecek, bunca açık Allah ın hükümlerine inatla, hayır açık ve anlaşılır değildir, Kur’an da her bilgi yoktur, herkes Kur’an ı anlayamaz diyenlere inanacağız öylemi? BU SAYGISIZLIĞI, ALLAH IN KİTABINA NASIL YAPARIZ? AKLIMIZI MI YİTİRDİK YOKSA? Aklı başında, okuma yazma bilen her insan, Allah ın önerdiği yol ve yöntemi Kur’an üzerinde uygularsa, O Müslüman mutlaka Kur’an ı anlayacaktır. Bunu söyleyen Kur’an ın bizzat kendisidir. Kimim ya da kimlerin önerisine uyacağı, elbette sizlerin kararı. Gelin Kur’an ı nasıl okumalıyız, bu konudaki Allah ın tavsiyelerine bakalım. Nahl suresi 98. ayetinde Allah, Kur’an okumaya başlamadan önce, şeytanın vesvese verdiği, rivayet ve sanı sözlerin, batıl inançların dayatmalarından önce uzaklaş ve yalnız Allah a sığın ki, Kur’an dan nasiplenebilesin uyarısını yapıyor. Eğer bizlere öğretilen rivayet ve sanı bilgilerin etkisinde isek, O bilgilerle Kur’an ı anlamaya çalışıyorsak, ayetleri doğru anlamamız asla mümkün olmayacaktır. YANİ KUR’AN I ANLAMAYA ÇALIŞMADAN ÖNCE, KAFANIZDAKİ O YANLIŞ BİLGİLERİ ALLAH, KAFANIZDAN ATIN DİYOR. Günümüzde bizler bu ayeti hayatımıza geçirmediğimiz içindir ki, Kur’an ın nurundan da istifa edemiyoruz, ayetleri anlayamıyoruz. BUNUN SUÇUNUDA KUR’AN A ATIYORUZ, KUR’AN I HERKES ANLAYAMZ DİYORUZ. HÂLBUKİ SUÇLU BİZLERİZ. Çünkü ne diye inanıyoruz? RİVAYET HADİLER OLMASAYDI, AYETLER KAPALI KALIR ANLAŞILAMAZDI. Yani ayetleri Allah ın, nice örneklerle açıkladık dediği bilgiler ışında değil, emin olamayacağımız sözlerle ayetleri anlamaya çalışıyoruz. Böyle olunca da doğru anlayamıyor, farklı farklı anlıyoruz. ÇÜNKÜ KUR’AN IN ÇEVRESİNDE BİRLEŞMİYORUZ, HAKKA BATIL KARIŞTIRIYORUZ. Kur’an ı nasıl okumamız gerektiği konusunda, Müzzemmil 4. ayetinde bizleri bilgilendirir Kur’an ve tertil üzere, yani ı YAVAŞ YAVAŞ okunmasını ister bizlerden. Bunun nedeni de ayetlerin üzerinde düşünmek ve anlatılmak isteneni idrak edebilmek içindir. Aynı uyarıyı İsra 106. ayetinde de yaparak, ayetleri SİNDİRE SİNDİRE okunması gerektiğini bildirir. Yine Kur’an ayetleri üzerinde, MUTLAKA DÜŞÜNMEMİZ GEREKTİĞİ UYARISINI YAPAR. Çünkü Kur’an bizlere tebliğdir, uyarıdır, yol gösterici mesaj dır. Bu uyarıların, mesajın mahiyetini, özünü ancak düşünerek, anlayarak okuduğumuzda anlayabiliriz. Anlamını bilmeden makamla, kulağa hoş gelen bir sesle okuyarak, Kur’an dan istifade edemeyiz. ALLAH, KUR’AN SİZLERE YOL GÖSTERİCİ BİR IŞIKTIR, NURDUR DİYORSA, ALLAH KATINDAN GELEN BU IŞIK, NUR, ZİKİR OKUNDUĞUNDA, HER AKLI BAŞINDA MÜSLÜMANIN ANLAYAMAYACAĞINI SÖYLEYENLER, KENDİLERİNİ ŞEYTANIN VESVESESİNDEN KURTARIP, ALLAH A TESLİM OLAMAYANLARDIR. Bizler Kur’an ı düşünerek okuyamıyoruz, çünkü anladığımız dilden okumuyoruz da ondan. Bu durumda ayetleri elbette anlayamayız. Birileri ne söylerse, doğru diye inanmak zorunda kalırız ama asla emin olamayız. BÖYLE BİR İMTİHAN SONUCUNDAN, NASIL OLURDA EMİN OLURUZ? Çünkü Allah, SİZLERİ KUR’AN DAN SORUMLU TUTUYORUM, KUR’AN DAN İMTİHAN EDECEĞİM HÜKMÜNÜ VERMİŞTİR. Aklı başında hiçbir insan, Allah ın Kur’an dan sorumlu tutuyorum hükmünü tebliğ aldıktan sonra, BEN KUR’AN IN MUHKEM AYETLERİNİ ANLAYAMAM, İNANCIMI YAŞAYABİLMEK İÇİN HER BİLGİ KUR’AN DA YOK DİYEMEZ. Eğer diyorsa, Allah ın adaletini sınıyor ve onun rehberine, nuruna en büyük saygısızlığı yapıyor demektir. Din tacirleri dinden nemalanan simsarlar, Kur’an doğru olarak Türkçe ye çevrilemez diyerek, toplumu korkutmuş ve tedirgin etmişlerdir. İlginçtir ayetleri açıklıyor dedikleri hadislerinde, orijinali Arapçadır. Ama aynı saygısızlığı o hadislere göstermezler. Allah, başka dile tam çevrilemeyen bir yol gösterici rehber gönderip, daha sonra sizce tüm kullarını Kur’an dan sorumlu tutar mı? Bu saygısızlığı yapanların, mahşer günü yüzleri simsiyah olacak ve kaçacak yer arayacaklardır. Madem Allah Kur’an ı yemin ederek, kolaylaştırdığını söylüyor ve Kur’an dan hesaba çekeceğini bildiriyor, bizlerin düşünerek anladığımız dilden Kur’an ı okuduğumuzda, HER İNSANIN ÇABASI VE KAPASİTESİ ÖLÇÜSÜNCE KUR’AN I ANLAYACAĞI ÇOK AÇIKTIR. Din simsarlarının, din tacirlerinin, ayetleri yalnız kendilerinin anlayacağını iddia eden ruhbanların, lütfen oyunlarına gelmeyelim. İmtihanımız gereği, elimize anladığımız dilden Kur’an ı alalım ve onu bir öğrenci misali anlayabilmek adına, Allah ın önerdiği yol ve yöntemle çaba gösterip, anlamaya çalışalım. Daha sonra her kitabı okuyalım araştıralım. Böyle yaptığımız zaman bizleri hiç kimse Allah ile aldatamaz. Bakın Allah nasıl uyarıyor. “HÂLÂ KUR’AN’I DÜŞÜNÜP, ANLAMAYA ÇALIŞMIYORLAR MI? (Nisa 82)” Demek ki anlayarak okuyup düşünen, Allah ın nurunu mutlaka anlayacaktır. Bizler bu gerçekleri göz ardı edip, hala akılla İslam yaşanmaz, ayetleri herkes anlayamaz diyorsak, Allah ın Yunus suresi 100. ayetteki hükmü bizler için gerçekleşmiş demektir. ”ALLAH, AZABI AKILLARINI KULLANMAYANLARA VERİR.” Enbiya 10. ayetinde Allah, “SİZE ÖYLE BİR KİTAP İNDİRDİK Kİ, SİZİN BÜTÜN ŞEREF VE ŞANINIZ ONDADIR.” Diyor da, bizler hala bunun tersini yaşıyorsak, Kur’an a iman etmiyoruz demektir. Bunlara inananlar, Kur’an dan istifade etme yolunu bulamamış, batıl ve şeytanın vesvesesinden kurtulamamışlar demektir. Kur’an ı gereği gibi okuma ve anlayabilme şartlarını yerine getirdiğimizde, işte o zaman her şeyin çok daha farklı olduğunu göreceğiz. Çünkü Allah beşerin uydurmalarına değil, Kur’an a güvenenleri, yani Kur’an ı anlamak adına çaba harcayanları, Enam suresi 104. ayetinde bilgilendiriyor ve RABBİNİZDEN SİZLERE GÖNÜL GÖZÜ, yani anlama, kavrama kabiliyeti gelmiştir, KİM KUR’AN GÖZLÜĞÜYLE GÖRÜRSE KENDİ YARARINA, KİM KÖRLÜK EDERSE, YANİ KENDİSİNE BAŞKA GÖZLÜKLER EDİNİRSE, KENDİ ZARARINA DİYOR. Allah ın apaçık bu uyarı ayetlerini, hala görmezden gelip, üstlerini örtenlere tavsiyem, LÜTFEN ALLAH IN GÖZLÜĞÜNÜ TAKMALARI YÖNÜNDE OLACAKTIR. TAKTIKLARI BEŞERİ RİVAYET GÖZLÜKLERİYLE, ASLA ALLAH IN KUR’AN GERÇEKLERİNİ GÖRMELERİ, MÜMKÜN OLMAYACAKTIR. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
KUR'AN IN EMRETTİĞİ ZEKAT, MEZHEPLERİN ÖĞRETTİĞİ ZEKAT.
Bir sitede zekât ile ilgili bir yazı okumuştum. Doğrusu bu yazıyı Kur’an ile karşılaştırdığımda, bizlerin hadis adı altında her şeye hemen inanmayıp, söylenenlere dikkatle yaklaşıp, Kur’an ile karşılaştırmamız ve onun süzgecinden geçirmemiz gerektiğini, çok daha iyi anladım. Zekât konusu ile ilgili yazımı yazarken, istedim ki birlikte bu konuyu, Kur’an ayetleri ile onun ışığı altında düşünelim. Allah Kur’an da bakın ne diyor, bizlere gönderdiği rehber için. Kamer 17: Andolsun biz, KUR’AN'I ÖĞÜT ALMAK İÇİN KOLAYLAŞTIRDIK. Öğüt alan yok mudur? Kamer 22: Yemin olsun ki biz, KURAN'I ÖĞÜT VE İBRET İÇİN KOLAYLAŞTIRDIK. Fakat düşünen mi var? Kur’an da ki bu iki ayeti okuduğumuzda, Rabbimiz in bizlere gönderdiği, İslam dinini/Kur'an ı bizler için kolaylaştırdığını, açık bir şekilde belirtiyor. Bu yazımı yazmaya neden olan bir sitede, zekât konusunda yazılmış yazıda dikkatimi çeken sözleri, önce sizlerle paylaşmak istiyorum. "Zekâtı verilen malın üreyeceği, bereketleneceği ve temizleneceği Kuran-ı Kerim’de beyan olunmuştur." Gerçekten ne güzel sözler. Doğrudur zekâtı verilen malın, ya da paranın üreyeceği, bereketleneceği, esas önemlisi hayrının görüleceğidir. Gelelim yazılan yazının diğer bölümlerinde, anlatmak istediği bilgilerden, önce alıntı yapalım, bakalım yukarıdaki örneği Kur'an dan verenler, devamında Kur'an dan mı istifade ediyorlar. "Fıkıh lisanında ise; “Bir malın, dini usullere göre tayin edilen miktarını, Müslüman zenginin SENEDEN SENEYE, zekât alabilecek sekiz sınıftan birine temlik etmesi; yani hiçbir menfaat ve istifade alâkası olmamak üzere vermesi demektir." Yine yazıda, zekâtın miktarı konusunda bir bilgi verilmiş. Bakın zekâtı, nasıl vereceğimiz anlatılıyor. "Tüccarlar, satmak için bulundurdukları malı senede bir defa sayıp, değerini hesap ederler. Borçlarını düşer, alacaklarını ilave ederler ve KALAN MİKTARIN KIRKTA BİRİNİ ZEKÂT OLARAK VERİRLER. (% 2.5), Öşür arazisinde yetişen mahsul senenin çoğunda yağmur ve nehir suyu ile sulanıyorsa ONDA BİRİNİ (%10), eğer kova, dolap ve hayvan gibi vasıtalarla sulanıyorsa YİRMİDE BİRİNİ (%5) öşür (zekât) olarak vermek icap eder. Zekât, malla alakalı bir ibadettir. SENEDE BİR DEFA, Kuran-ı Kerim’de bildirilen yerlere verilir. " Değerli kardeşlerim bu yazdıklarım, bir sitede zekât ile ilgili yazının özetidir. Aslında yıllardır bizlere zekât konusunda anlatılanların da, bir özeti demek doğru olacaktır. Elbette bu bilgilerin hiç birisi Allah ın emri değil, nefislerimizde uydurduğumuz bir inancın eseridir. Gelelim Allah ın in Kitabı KUR’AN a, o ne diyor acaba zekat konusunda. Yazımın başında Allah ın, İslam ı ve Kur’an ı öğüt alabilmemiz için, kolaylaştırdığını söylediği ayetlerini hatırlattım sizlere. Okuduğumuz yazıda Fıkıh lisanında zekâtın, ZENGİNİN SENEDEN SENEYE VERİLECEK bir farz görev olduğu yazılıyor. Bu bilgi asla ve asla Kur’an da yoktur. YANİ ZEKÂT YILDA BİR KEZ VERİLEN BİR FARZ GÖREV DEĞİL, HER ZAMAN GEREKTİĞİ HER VAKİTTE, YOKSULA VERİLEN BİR FARZ GÖREVDİR, İBADETTİR. İşte beşerin yarattığı fıkıh inancı, böyle yanlışlarla dolu. Bunu asla hiç kimse, bu şekilde sınırlayamaz. Yılda bir fakiri hatırlamak, Kur’an öğretisine ve de Allah ın Kur’an da bizlere anlattığı hiç bir ayetine uymadığı gibi, Allah ın adaletine de asla sığmaz. Peygamberimizde Kur’an dışından, Kur’an adaletine uymayan bir hüküm vermeyeceğine göre, bu düşünce ve bilgiler, peygamberimize de atılan açık bir iftiradır. Yazılanlara bakılırsa, yılda bir alacak ve borçları hesap ettikten sonra deniyorsa, bu ancak o günkü devlete verilen vergiden başka bir şey olamaz. Zekât ise kazancından yani bizzat kar ettiğinden fakirlere, yoksullara maddi durumu olmayanlara gönülden vereceğin para ya da maldır ya da her konuda yardımdır diyebiliriz. BURADA KAR ZARAR HESABI, KESİNLİKLE YAPILMAZ. Çünkü bir verip bin almak, bu dünya hesabına da uymaz. Allah ın çok önem verdiği ve birçok kez zikrettiği, zekât konusunda da Kur'an, gereken açıklamaları yapmıştır. Şimdi onlara bakalım. Tevbe 60: Sadakalar/zekâtlar Allah'tan bir farz olarak ancak, yoksullara, düşkünlere, zekât memurlarına, gönülleri ısındırılmış olanlara, kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalışıp cihad edenlere, yolda kalana/toplumun bitirilemeyen işlerine aittir. Allah hakkıyla bilen, işini yerli yerince yapandır. (Bayraktar Bayraklı meali) Kur’an da geçen zekât, sadaka ve hayır yapma konusu, farklı anlamlarda değildir. Hepside olmayana, ihtiyacı olana vermek anlamındadır. Çünkü infak yani vermenin, tarifi tektir ayrı ayrı açıklaması yoktur. Ayet sadakanın yani zekâtın, kimlere verileceği konusunda çok net açıklama yapıyor ve farz bir emir olduğunu söylüyor. Gelelim zekâtın ne kadar verileceği konusuna. Allah, biz her şeyden nice örnekleri, değişik ifadelerle verdik ki anlayasınız diyorsa hayrımızı, zekâtımızı, sadakamızı da nasıl vereceğimizi, mutlaka bizlere Kur’an da açıklamıştır. Açıklanmayan bir bilgiyi, asla dinin asli unsuru yapamayız, lütfen bu mantığı asla unutmayalım. Bakara 215: Sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “HAYIR OLARAK NE HARCARSANIZ O, ana-baba, akraba, yetimler, fakirler ve yolda kalmışlar içindir. Hayır olarak ne yaparsanız, gerçekten Allah onu hakkıyla bilir.” (Diyanet meali) Bakın nekadar açık ve basit bir şekilde, hayır olarak gönlünüzden ne koparsa, okadar diyerek özellikle bizlere bırakıyor. Peki neden bizlere bırakıyor? Allah bizleri imtihan ediyor da ondan. Ayrıca ayette, hayırlarımızı kimlere vereceğimiz konusunda, daha da detaya giriyor. Dikkat ederseniz herhangi bir sınırlama asla yok. Çünkü imtihanımızın en önemli kısmı, özgür irademizle vereceklerimizdir. Bakın şimdide gelirimizden nasıl vereceğimiz konusunda, çok net bir açıklama daha yapıyor Bakara 219. ayette. İki farklı mealden yazalım. "Yine sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “İHTİYAÇTAN ARTA KALANI.” Allah, size ayetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz." "[Allah yolunda] neyi harcayacaklarını sana sorarlar. De ki: “O'NUN İÇİN AYIRABİLECEĞİNİZ HER ŞEYİ.” Böylece Allah mesajlarını size açıklıyor ki tefekkür edebilesiniz." Gördünüz mü dostlar, ne diyor Rabbimiz, kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanını verin. Sizi zorlamayacak şekilde infak edin. Hayır için gönülden ne kadar ayırabilirseniz diye açıkça bildiriyor. HANİ YILDA BİR GELİR GİDER HESABI NEREDE? Kim çıkardı yılda bir fakire zekât vereceğimizi? BİRİLERİ GÜZELİM İSLAM DİNİNİ, FIKIK SİLAHIYLA, NE HALA GETİRMİŞ ÇOK YAZIK. İşte Rabbimiz in adaleti, ne güzel açıklamış. Ama hala bu ayeti gördükleri halde, eeee ne kadar vereceğiz peki, bak belli değil, deme gafletini göstermekteyiz. Demek ki Allah ne kadar zekât vereceğimizi, ne kadar hayır yapacağımızı bizlere bırakmış, ama bol bol vermemiz içinde, Kur’an da birçok tavsiyelerde bulunmuştur. Gönülden ve kendi isteğimizle malımızdan, paramızdan fakirlere ayırmak, sanırım imtihanımızın en zor kısmı olsa gerek. Gelelim bizlere öğretilen zekâtın adaletine. Okuduğum yazıda tüccar kazandığı net paranın %2,5 (1/40) ını zekât olarak verecek, köylü ekip biçtiği mahsulün eğer yağmur sulamışsa %10 unu (1/10) eğer kendi sulamışsa %5 ini (1/20) zekât olarak verecek diyordu. Basit hesapla zengin tüccar, köylüden dört kat eksik, yani köylü kardeşim tüccardan dört kat fazla zekât verecek öylemi? Doğrudur bu Allah ın adaleti değil, beşerin adaleti çok normal. Günümüzde devlet bile bu adaleti uygulamıyor, hiç şaşırmamak gerek. İşin en kötüsü de, her kez bir yılın sonunda yaptığı bilânçoya göre, yılda bir fakirlere zekâtını vereceğini söylemeleri. Doğrusu 364 gün fakiri düşünme 1 gün hatırla. Bu şekilde Rabbimiz in huzuruna gidersek, ne olur dersiniz dostlar bizlerin hali? Bu bilgiler Kur’an adaletine sığmadığı gibi, akla-mantığa da sığmaz. Bu bilgiler Kur’an dışı bilgilerdir, batıl ve hurafedir. Peygamberimizin de onay vermesi mümkün değildir. Yine birkaç ayeti hatırlatmakta yarar var. İsra 36: Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır. Ankebut 51: Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır. Zühruf 44: Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İLERİDE ONDAN SORUMLU TUTULACAKSINIZ. Yaradan, hakkında emin olmadığın bilginin ardına düşme, diye bizlere öğüt veriyor. Devamında da, doğrusu bize kızgınlığını belli edercesine, Karşınızda okunan kitap sizlere yetmiyor mu diyor. En son yazdığım ayette de, son noktayı koyuyor aslında Rabbimiz. BU KİTAPTAN SORUMLUSUNUZ. Sormak isterim, madem Kur’an dan sorumluyuz, Kur’an ın neresinde yazıyor yılda bir zekat vereceğimiz? Biliyorum söyleyemiyorsunuz, ama aklınızdan geçenleri tahmin edebiliyorum. Herkes kendisinden sorumludur, kimin nereye ve nasıl iman ettiği, kendisini ilgilendirir, çünkü hesabını kendisi verecektir. Dikkat ettiniz mi, Zekât konusunda Allah ın adaleti ne diyor, beşerin rivayet ve sanı adaleti ne diyor. Rabbimiz Zekât/sadaka ibadeti konusunda bizlere Kur’an da, ne yaparsan onun karşılığını kat kat veririm diyor ve başak örneğini veriyor. Yani bana 1 verirsen, sana yüzlerce misli iade ederim diyor. Bakara 261: MALLARINI ALLAH YOLUNDA HARCAYANLARIN DURUMU, YEDİ BAŞAK BİTİREN VE HER BAŞAKTA YÜZ TANE BULUNAN BİR TOHUM GİBİDİR. Allah, dilediğine kat kat verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. (Diyanet meali) DEMEK Kİ ZEKÂTI VE VERECEĞİMİZ YARDIMI RABBİMİZ, İNSANLARIN ÖZ İRADESİNE BIRAKIYOR VE BİZLERİ SINIYOR VE TEŞVİK EDİYOR. İnfak etmeyi, yani zekât vermeyi hayır yapmayı, Rabbimiz kendisine bir borç vermek olarak gösteriyor bizlere Kur’an da. Bakın sizce bundan güzel bir örnek olabilir mi? Bakara 245: KİMDİR ALLAH’A GÜZEL BİR BORÇ VERECEK o kimse ki, Allah da o borcu kendisine kat kat ödesin. (Rızkı) Allah daraltır ve genişletir. Ancak O’na döndürüleceksiniz. (Diyanet meali) Demek ki kefenin cebi varmış. Yaşarken malımızı, paramızı Allah rızası için hayırlarda kullanırsak, huzura gittiğimizde bu yolla geri alacağımızı, Rabbimiz bu şekilde müjdeliyor. Tabi anlayana, anlamak isteyene. Bazı gerçekleri doğru görebilmemiz için, Allah ın ipine sarılmalıyız, batılın ve rivayetlerin değil. Rehberimiz Kur’an ise, gözler aydınlıktır doğruyu görür. Eğer rehber beşer ve onun adaleti ise, şaşması da çok normaldir. Hesabın görüleceği o çetin gün şaşmak, üzülmek istemiyorsak, Allah ın rehberine sarılalım. Kur’an ı anlayarak okuyan, üzerinde dikkatle düşünen, tebliği bizzat aracısız Rahman dan alır ve aldatılmadan Rabbin doğru yolunda ilerler. Kur'an ı anlamadan okuyan, Allah ile arasına aracılar veliler sokan, gittiği yolun Allah a ulaşacağından asla emin olamaz. Gelin Rabbin ayetinde öğüt verdiği gibi, EMİN OLMADIĞINIZ BİLGİLERİN ARDINDAN GİTMEYİN, diyen Yaradan a kulak verelim. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
ENAM SURESİ 34-35-36. AYETLER. YÜREKTEN DİNLEYEN DAVETE İCABET EDER.
Bizler inancımızı düşünmeden asılsız, delilsiz sözler ve rivayetlerle öyle yaşıyoruz ki, gerçek olup olmadığını sorgulama gereği bile duymuyoruz. ÇÜNKÜ KUR’AN DAN HABERİMİZ YOK VE KUR’AN NE DİYOR BİLMİYORUZ. Kur’an ı anladığı dilden okuyanların yüzde kaç olduğunu, utandığım için söylemek istemiyorum ama sizler çok iyi biliyorsunuz. Bizler için dinimizde kanıt ne yazık ki yalnız Allah ın kitabı olmayıp, emin olamayacağımız rivayetlerde inancımızda kanıt, delil olarak kabul görüyor. Kur’an a iman ettiğini söyleyen bir Müslüman, yazacağım bu ayeti asla göz ardı etmemelidir. Ediyorsa, Allah ın yolundan değil, bir bilinmeyene doğru, şeytanın yolundan gidiyor demektir. İsra 36: HAKKINDA KESİN BİLGİ SAHİBİ OLMADIĞIN ŞEYİN PEŞİNE DÜŞME. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur. (Diyanet meali) Bakın Allah ne diyor? Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın kanıtı, delili olmayan sözün bilginin ardına düşmeyin, bunun hesabını sorarım diyor. Peki, Allah kesin bilgi-kanıt olarak sizce hangi kaynağı gösteriyor ayetlerinde? Kur’an ı tarafız ve anlayarak düşünerek okuyan bir Müslüman, güvenilecek kanıt ve delil olarak yalnız kendi korumasına aldığı, Kur’an ı gösterdiğini anlayacaktır. Çok araştırmasına bile gerek yok, bunun kanıtı Zuhruf 44. ayettir. Allah bu ayetinde, yalnız Kur’an ı kesin delil ve kanıt gösterdiği içindir ki, SİZLERİ KUR’AN DAN SORUMLU TUTUYORUM, YALNIZ KUR’AN IN İPİNE SARILIN, ÇÜNKÜ ONDAN HESABA ÇEKİLECEKSİNİZ DİYOR. Ama bizler Kur’an dan o kadar uzaklaştık ve Kur’an ı o kadar küçümser tavırlar içine girdik ki, adeta bizlere öğretilen rivayet ve sanı bilgileri, ibadetlere yapılan ilaveleri Kur’an da göremediğimizde, eeeee bakın namazın nasıl kılınacağı, orucun nasıl tutulup, zekâtımızı ne kadar vereceğimizin bile detayı Kur’an da yok, deme cehaletini gösteriyoruz. Bu sözler, Allah ın kitabına saygısızlıktır ama bunun farkına bile değiliz. Allah verdiği hükümlerini, onu herkesin anlayacağı çok kolay ve basit bir şekilde açıkladığını açıkça bildiriyor. Ama bizler İslam ı yaşarken öyle ilaveler yaparak inancımızı zorlaştırmış, teferruatlarla doldurmuşuz ki, onları Kur’an da göremediğimizde, Kur’an ı eksik ve yetersiz görüyor, Peygamberimizin adını kullanarak, dine yapılan ilaveleri Kur’an ın önüne geçiriyoruz. ALLAH BÖYLE YAPANLARI, ASLA AFFETMEYECEĞİNİ SÖYLÜYOR. Bizler Allah ın, yemin olsun ki bu kitabı sizler için kolaylaştırdık ve nice örnekler vererek anlamanızı, ibret almanızı sağladık dedikçe, bizler inatla bunun tersini söylemeye korkmadan devam ediyoruz. Ne yazık ki cehalet, korkunun üstünü örtüyor cesaret veriyor. Hatırlatmak isterim, Allah ın kitabının dışına çıkarak, onu yetersiz görüp, başka kaynaklar, veliler arayanlar, cehennemin ebedi kalıcıları olacağını, Rabbimiz birçok kez söylüyor. LÜTFEN PŞMAN OLMAK İSTEMİYORSAK, CAHİL CESARETİNİ ÜSTÜMÜZDEN ATALIM, ALLAH IN UYARILARIYLA BULUŞALIM. Cahilliğimizin ve Kur’an dan uzaklaşmamızın, Allah ın verdiği örneklerden hiç ders almadığımızın güzel bir örneğini, sizlere hatırlatmak istiyorum. Dikkatinizi çekmek ve üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayetin bir öncesi ve bir sonrasındaki ayetleri de yazıyorum ki, konu daha iyi anlaşılsın. Enam 34: SENDEN ÖNCE NİCE ELÇİLER YALANCI YERİNE KONDU. Yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrettiler. Nihayet yardımımız ulaştı. Allah'ın sözlerini kimse değiştirebilecek değildir. İşte o elçilerin haberinden bir kısmı sana da gelmiş oldu. (Süleymaniye vakfı meali) Enam 35: Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse; BİR DELİK AÇIP YERİN DİBİNE İNEREK YAHUT BİR MERDİVEN KURUP GÖĞE ÇIKARAK ONLARA BİR MUCİZE GETİRMEYE GÜCÜN YETİYORSA DURMA, YAP! Eğer Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzere toplardı. O hâlde, sakın cahillerden olma. (Diyanet meali) Enam 36: ŞÜPHE YOK Kİ, SADECE YÜREKTEN DİNLEYENLER DAVETE İCABET EDEBİLİR. Ölülere gelince: Onları yalnızca Allah diriltebilir; en sonunda hepsi O’na dönecektir. (Mustafa İslam oğlu meali) Allah Elçisine, senden önce gönderilen elçilerim yalancı yerine kondu ama onlar sabrettiler diyor. Peki, yalancı yerine konmalarının asıl nedeni neydi? İşte burası önemli. Çünkü daha önce gönderilen elçilerin tebliğ ettiği kitaplar, devre dışı bırakılmış ve yerine tıpkı günümüzdeki gibi, atalarının rivayet ve sanı inançları ile şekillendirilmiş bir din yaşıyorlardı da ondan. ELÇİLERİN GETİRDİKLERİ İLE YAŞADIKLARI DİN BİR BİRİNİ TUTMUYORDU, ONUN İÇİN İNANMAK İSTEMİYORLARDI. Bir kısım insanların, Peygamberimizi kabul etmemelerinin ilk nedeni, Allah elçi gönderecek olsaydı ÜMMİ bir elçi göndermez, bizlerin içinden gönderir diyorlardı. Allah özellikle Allah ın hak yolundan sapmış ve batılı din edinmiş toplumdan elçi göndermektense, onların dışından doğrunun ve gerçeklerin arayışında olan bir elçi görevlendirmiştir. BUNDAN ALACAĞIMIZ ÇOK BÜYÜK DERSLER VARDIR. Enam 35. ayette ise Allah, bugün inandığımız çok büyük bir yanlışın, asla gerçek olamayacağını üstüne basa basa bizlere bildiriyor örnek veriyor ama okuyan, dinleyen ve ders alanlar nerede? Bizler Kur’an ın birçok ayetinde, farklı anlamlarda bahsettiği SALÂT ve bizlerin namaz diye tercüme ettiğimiz ibadetin Kur’an da tam olarak verilmediği ve beş vakit namaz emrinin Kur’an ile değil, MİRAÇ İLE BİZLERE FARZ OLDUĞU ANLATILIR. Tabi aklını kullanıp düşünen Müslümanlar ise hemen şu soruyu sorarlar. Madem namaz miraç ile emredildi neden Kur’an da yok. Kur’an da geçen namaz emrinin, ayetlerin hükmü ne olacak? YADA ALLAH IN SİZLERİ KUR’AN DAN SORUMLU TUTUYORUM EMRİ, GEÇERLİ DEĞİL Mİ SORULARI, ELBETTE CEVAPSIZ KALIYOR. Hâlbuki Allah Enam 35. ayetinde elçisini uyarıyor ve ikaz ediyor ve şöyle diyor. Enam 34. ayetinde de elçisine sabırlı olma telkininde bulunduğunu da lütfen unutmayalım. Onların sana yüz çevirmeleri, sana hemen tabi olmayıp inanmamaları ağır mı geldi diyor ve bu görevin ne denli zor ve meşakkatli olduğunu hatırlatarak, bakın elçisini nasıl uyarıyor. “Sen sabretmeden bu tebliğ görevini daha kolaylıkla yapmak niyetindeysen, bir delik açıp yerin dibine inerek, ya da GÖKYÜZÜNE BİR MERDİVEN DAYAYIP, GÖĞE ÇIKARAK ONLARA BİR MUCİZE GÖSTER BAKALIM GÜCÜN VARSA” diye uyarıyor. Eğer Allah dileseydi onu da yapar, onlara bu mucizeyi göstererek işi kolaylaştırırdı diyor. Ama özellikle bunu yapmayarak, İMAN ETMENİN MUCİZEYLE, KORKUYLA DEĞİL, GÖNÜLDEN İNANARAK KABUL EDEREK OLACAĞININ ÖRNEĞİNİ VERİYOR BİZLERE. Allah elçisinden mucize bekleyenlere, verdiği örnekteki mucizeleri özellikle vermediğini söylediği halde, bizler Peygamberimizin miraca yani, gökyüzüne çıkarak Allah ile görüştüğünü ve namazın burada beş vakit farz olduğunu anlatanlara inanıyoruz. Böylece adeta Kur’an ın yüzlerce ayetini inkâr ettiğimizin, farkında bile değiliz. Çünkü Müslüman topluma Kur’an, anladığı dilden okutulmuyor ki, bu gerçekler fark edilemesin. Lütfen kendimize gelelim ve yaptığımız yanlışların artık farkında olalım. Allah Enam 36. ayetinde, çok önemli bir uyarı yapıyor bizlere ve diyor ki;” ŞÜPHE YOK Kİ, SADECE YÜREKTEN DİNLEYENLER DAVETE İCABET EDEBİLİR”. Buradan da anlıyoruz ki gerçek iman edenler sanı, rivayet ve atalarının inancından uzak, SADECE YÜREKTEN, KALPTEN KUR’AN I DİNLEYEN VE ONA UYANLAR ALLAH IN DAVETİNE İCAP EDERLER DİYOR. Yorum ve karar sizlerin. İmtihan sizin imtihanınız. İster asla doğruluğundan emin olamayacağınız rivayetlere uyarsınız, ister Allah ın davetine yani yalnız Kur’an a uyarak, Allah ın halis kulları arasında olusunuz. ALLAH SEÇİMİ BİZLERE BIRAKMIŞ VE ÖZELLİKLE OLAĞAN ÜSTÜ HİÇ BİR GÖSTERİ İLE ALLAH IN AYETLERİNİ TEBLİĞ ETMESİNİ ELÇİSİNİN İSTEMEMİŞTİR. ÇÜNKÜ İMANIN ZORLA, KORKUYLA DEĞİL, GÖNÜLLE VE AKILLA OLACAĞI UYARISINI, ALLAH BİZLERE BİLDİRİYOR. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
KUR'AN DA Kİ KONU TEKRARLARININ NEDENİ, SİZCE NE OLABİLİR?
Bu makalemin konusu, Kur’an da yapılan tekrarlar konusu üzerine olacak. Kur’an ı okuduğunuzda aynı konuların birçok ayette tekrar edildiğini görürsünüz, farklı değişik örnekler vererek. İslam düşmanları bunu tenkit ederek, bu kitap Allah katından gelmiş olamaz, sürekli tekrarlarla dolu şeklinde tenkitlerini duyarsınız. Sizce bu tekrarların sebebi ne olabilir? Bu konuda elbette birçok şey söyleyebilirsiniz ama unutmamamız gereken en önemli konunun, Kur’an ın yazılı ve tek seferde inmeyip, 23 yılda yavaş yavaş indiği gerçeğidir. Onun içindir ki, Kur’an ayetlerinde tekrarların sürekli yapılmasının en önemli nedenlerinden bir tanesi, önceki indirilen ayetlerin tekrar hatırlatılması, unutulmaması ve özellikle konuyu daha dikkatli bir şekilde vurgulamak adınadır. TEKRAR BİR EĞİTİM ŞEKLİDİR. BU EĞİTİM ŞEKLİ HER SEVİYEDEKİ İNSANIN, KUR’AN I RAHATLIKLA ANLAMASINI, UNUTMAMASINI, KONUYU PEKİŞTİRMESİNİ SAĞLAR. Özellikle tekrarlayarak bir konuyu anlatmak, çalışmak, eğitimde çok kullanılır. Kur’an da bu eğitim şeklini özellikle kullanıyor ve Allah ın dikkatimizi çekmemizi istediği konuları, sürekli Kur’an da tekrar ediyor, böylece gündemde tutuyor. Bunun nedenini de bakın ayetlerde nasıl açıklıyor. İsra 89: Andolsun, BİZ BU KUR’AN’DA İNSANLARA HER TÜRLÜ MİSALİ DEĞİŞİK ŞEKİLLERDE AÇIKLADIK. Yine de insanların çoğu ancak inkârda direttiler. (Diyanet meali) Hud 1: Elif, lâm, râ. Bu, hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan ALLAH TARAFINDAN AYETLERİ ÖNCE SAĞLAM KILINMIŞ, SONRA DA DETAYLANDIRILIP AÇIKLANMIŞ BİR KİTAPTIR (Bayraktar Bayraklı meali) Enam 105: BÖYLECE BİZ AYETLERİ GENİŞ GENİŞ AÇIKLIYORUZ Kİ, «Sen ders almışsın» desinler de, biz de anlayan toplum için Kur'an'ı iyice açıklayalım.(Diyanet vakfı meali) Bu ayetlerden de anlıyoruz ki, Allah bir konuyu tek bir ayette anlatıp geçmiyor. Daha iyi anlaşılması için, zamana yayıyor ve farklı konularda, farklı örneklerle aynı konuyu işliyor, tekrar ediyor ki, bizler daha iyi anlayalım. Zümer suresi 23. ayetinde de Allah, bu konuda şöyle söylüyor "ALLAH, AYETLERİ BİRBİRİNE BENZEYEN VE YER YER TEKRAR EDEN KİTAP'I SÖZLERİN EN GÜZELİ OLARAK İNDİRMİŞTİR." Onun için de Allah ayetinde, her türlü misali, değişik şekillerde verdik, yani tekrar ettik diyor. Hud suresi 1. ayetinde de aslında sorumuza ışık tutuyor ve diyor ki, Allah tarafından ayetler önce sağlam kılınmış, yani bizler için en doğru hüküm verilmiş, daha sonraki ayetlerde de bu hükümler tekrar edilerek en ince detayına kadar açıklanmış, genişçe izah edilmiştir diyor. Buradan da şunu rahatlıkla anlayabiliriz. Allah bir konuyu özellikle tekrar ediyor ki, dine nifak sokmaya çalışanlar, ayetlerde bir kelimeye farklı anlamlar vererek, aslında Allah bu ayette bu kelimeyle şunu kast ediyor diyerek, farklı bir anlam vermeye çalışanlar olursa, onların dine ilave etmeye çalıştığı, Allah ın koymadığı bir hükmü hemen fark edelim ve anlayalım. BURADAN ŞUNU RAHATLIKLA SÖYLEYEBİLİRİZ, ALLAH HÜKMÜNÜ DOLAYLI VERMEZ, AÇIKÇA AYETLERİN GENELİNE SAYARAK, NİCE ÖRNEKLERLE İZAH EDER, AÇIKLAR. Bu konu ile ilgili bir başka örnek vermeden önce, sizlere bir konu hakkında bilgi vermek istiyorum. Sizlerde karşılaşmışsınızdır, İslam ve Kur’an düşmanları tarafından, Kur’an ın farklı Mushaflarının olduğu İslam toplumunda şüphe uyandırmak için söylenir ve Müslümanlar, KUR’AN IN BİR HARFİ BİLE DEĞİŞMEMİŞTİR dedikleri halde, orijinalinde farklı Kur’an ların olduğu örnekleri verilir. Söyledikleri aslında doğrudur. Müslüman âlemi öyle bölünmüştür ki, ne yazık ki okudukları Kur’an da bile ayetlerde kelimelerin ya da harflerinin, RİVAYET HADİSLERİN ETKİSİYLE YA DA ART NİYETLİ KİŞİLER TARAFINDAN, farklı yazılmış olanlarını görebilirsiniz. Yine fitne sokucular, şüphe yaratmak adına, Kur’an da Allah, KİTABI BEN KORUYORUM dediği halde bu farklılığın, Kur’an ın Allah kelamı olmadığını gösterir, şeklindeki tezlerinden etkilenen Müslümanların olması kaçınılmazdır. Tabi Kur’an ı dikkatle okumayıp, batılın ve hurafenin etkisinde kalmışsanız, bu sözlerden etkilenmemek mümkün değil. Yine fitne sokucular, Müslümanlar Kur’an değişmemiştir diyorlar ama Tevrat ve İncil de Allah kelamı, neden onların değiştiğine inanıyorlar diyerek, toplumun kafasını karıştırmaya çalışıyorlar. Allah yeni bir kitap göndermeden, bir önceki kitabı koruması altından çıkarmaz. Hatta Kur’an indirilirken, birçok konunun hala kitap ehlinin, ellerindeki kitapta yazılı olduğu uyarısının örneğini Kur’an verir. Daha sonrada hükmü kalkan bir kitabın korunmasının mantığı olamayacağından Allah, yalnız Kur’an ı koruması altına aldığını açıkça bildiriyor ve diyor ki, SİZLERİ KUR’ANDAN SORUMLU TUTUYORUM. Bu dünyada da bizleri yönetenler, yeni bir kanun çıkardıklarında, eski kanun hükümsüz olduğu için, anayasa kitabından çıkartılır. Allah ın Kur’an ayetlerinde birçok konuyu, farklı ayetlerde farklı konularda özellikle tekrar etmesinin en önemli nedenlerinden birisi de, Allah ın geleceği biliyor olması ve Kur’an üzerinde şüpheler yaratmaya çalışanların oyununu bozmak adınadır. Ayetlerde geçen kelimelerin, anlamları ile oynanması ya da ilave edilip çıkartanların oyununu bozmak adına, aynı konular birçok kez diğer ayetlerde tekrar edilmiştir. Bir ayette geçen bir kelime ya da hüküm, eğer Kur’an ın başka bir ayetinde farklı geçiyor ve izah ediliyorsa, art niyetli kişilerin ayette geçen kelimelerin anlamları ile oynaması, ya da kendilerince ayetler ilave etmesinin hiçbir hükmü olmayacak, bu yalan iftiralar hemen fark edilecektir. TABİ DÜŞÜNEN, AKLINI KULLANAN BUNU ANLAYACAKTIR. Kur’an ayetlerindeki tekrarların önemini fark edebilmek için, yine Kur’an da Allah ın uyarılarına dikkat ederek Kur’an ı okursak, asla art niyetli insanların oyununa gelmeyiz. Allah birçok ayetinde, bizlerin Kur’an ı okurken, ayetler üzerinde düşünmemizi, aklımızı kullanmamızı ister. Eğer bizler düşünmeden okur geçersek, bizleri Allah ile aldatanların, dinimize nifak sokanların tuzağına kolaylıkla düşeriz. Eğer düşünerek dikkatli bir şekilde okursak, Allah ın birçok ayetinde verdiği hükmü, bir başka ayetinde bunun tersini söylemeyeceğini bildiğimiz için, bizlere yapılan tuzağı fark edecek ve böylece ALLAH IN KORUMASINDAKİ BU MUCİZE KUR’AN DAN İSTİFADE EDEBİLECEĞİZ. KUR’AN DAKİ KONULARIN TEKRARININ EN ÖNEMLİ FAYDASI, ŞEYTANIN VE ŞEYTANLAŞMIŞ İNSANLARIN TUZAĞINA DÜŞMEMEMİZ ADINA, ALLAH IN AKLINI KULLANAN HALİS KULLARINA, SUNDUĞU BİR NİMETTİR. Kur’an ın bir harfinin, ya da bazı kelimelerin anlamlarının değiştirilme çabaları, tüm Kur'an Mushaflarının değiştirildiği anlamına gelmez. Değiştirme çabalarını görüyoruz ve şahit oluyoruz. Ama bu çabalar boşa gidiyor. Kur'an bütünlüğünde, Kur’an ın hükümlerinin yani mana ve anlamının asla değiştirilemeyeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü Allah, bu art niyetli kişiler amaçlarına ulaşmasınlar diye, aynı konuyu başka ayetlerde tekrar etmiştir. İmamı Azam Ebu Hanife, Kur’an ayetleri konusundaki düşüncesini bakın nasıl söylüyor. “Kur’an kâğıtlarda Yazılmış ve bizim Okuduğumuz Lafızlar değildir. Esas Kur’an o lafızların taşıdığı manadır ki, bir kelam-i nefsi ( ALLAH ın zati ile var olmaya devam eden söz ) olarak kalıptan kalıba dökülür. O kalıplar sonradan yaratılmış ( Muhdes ) Varlıklardır. Oysaki esas Kuran, MAHLÛK olmayan bir MANADIR.” Din düşmanlarının, Allah ın kitabını değiştirme çabaları hep oldu ve olacakta. Allah Nahl 98. ayetinde, KUR’AN I OKUMAYA BAŞLAMADAN ÖNCE, KOVULMUŞ ŞEYTANDAN ALLAH A SIĞIN DER. Bunun anlamı, bizlerin Kur’an ı anlayabilmesi için, önce kafamızdaki bizlere öğretilen şeytanın dayattığı batıldan kurtularak, Kur’an ı okumamız gerektiğini Allah söylüyor. Eğer bunu yapmazda batıl ve yanlış ataların inancının etkisiyle Kur’an ı okursak, İslam düşmanlarının Kur’an a bizzat yaptığı ilavelerin asla farkına varamayız. İster kelimelerin anlamlarını değiştirsinler, Kur’an ı tercüme ederken ilaveler yapsınlar, isterse ayetlerin orijinaline ilaveler yapsınlar hiç önemli değil. Allah ın önerdiği yolu ve yöntemi kullanarak Kur’an ı okursak, Allah ın O müthiş anlatım şekliyle, yaptığı tekrarlarla, bizleri uyaracak, dikkatimizi çekecek ve fitnelerin aldatmacalarını hemen fark edeceğiz. ALLAH IN KUR’AN I KORUMASINI, BU MANTIKLA ANLAMALIYIZ. ALLAH KUR’AN I KORUMUŞ, AMA SEN O KORUNAN AYETLERİ FARK EDEBİLMEK İÇİN, MUTLAKA AKLINI KULLANMAN, DÜŞÜNMEN VE AYETLER ARASINDA BİR BAĞ KURMAN GEREKİYOR. EĞER AKLINI BİR KENARA KOYUP BİRİLERİNE TABİ OLDUYSAN, ALLAH IN YOLUNDA YÜRÜMEN VE KUR’AN DAN İSTİFADE ETMEN, HİÇ MÜMKÜN DEĞİL. Bu dünyada hepimiz imtihandan geçiyoruz. Lütfen unutmayalım, düşünmeden aklımızı Kur’an ile kullanmadan eğer birilerine tabi olursak, inanın hesap günü çok pişman oluruz. Allah bizleri aldatacaklarını ayetlerinde bizlere söylüyor ve uyarıyor. Allah ın kitabını da, değiştirme çabalarının olacağı örneğini de veriyor. Hatta Ali İmran 78. ayetinde; “KİTAPTA OLMAYAN BIR ŞEYİ, SİZ KİTAPTAN SANASINIZ DİYE, DİLLERİYLE KITABI ÇARPITIRLAR.” Diyerek, bizleri her konuda aldatacakları uyrısını yapıyor. Enam suresi 104 ayetinde bu uyarıyı tekrar ederek, SİZE RABBİNİZEN GÖNÜL GÖZÜ ANLAMA, KAVRAMA KABİLİYETİ GELMİŞTİR, KİM GÖRÜRSE KENDİ YARARINA, KİM KÖRLÜK EDESE KENDİ ZARARINA diyerek, Kur’an ı mutlaka düşünerek bir öğrenci misali anlamaya çalışmamız gerektiği uyarısını yapıyor. Kamer 17: Andolsun biz, KUR’AN’I DÜŞÜNÜP öğüt almak için KOLAYLAŞTIRDIK. Var mı düşünüp öğüt alan? (Diyanet meali) Nisa 82: HÂLA KUR'AN ÜZERİNDE GEREĞİ GİBİ DÜŞÜNMEYECEKLER Mİ? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı. (Diyanet vakfı meali) Muhammed 24: ONLAR KUR'AN'I DÜŞÜNMÜYORLAR MI? Yoksa kalplerinin üzerinde kilitleri mi var? (Elmalı meali) Yunus 42: İçlerinde seni dinleyenler de vardır. PEKİ, HELE BİR DE AKILLARINI KULLANMIYORLARSA, sağırlarsa sen mi işittireceksin? (Bayraktar Bayraklı meali) Yunus 100: Allah’ın izni olmadıkça, hiçbir kimse iman edemez. Allah, AZABI AKILLARINI KULLANMAYANLARA VERİR. (Diyanet meali) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
BAKARA SURESİ 62 VE 111. AYETLER. KENDİMİZİ TEMİZE ÇIKARTARAK, BAŞKALARININ İNANCI HAKKINDA, HÜKÜMLER VERMEYELİM.
Günümüzde biz Müslümanlar, geçmişte kitap ehlinin yaptığı yanlışları öyle tekrarlıyoruz ki, bazen biz mi yoksa onlar mı Allah ın yolundan daha fazla sapmış, doğrusu karar veremiyorum. Bu makalemde sizlerin düşünmenize vesile olmak istediğim konu, sizce Yahudi ve Hıristiyanların içinden Kur’an a göre cennete gidecek var mıdır, sorusu üzerine olacak. Ne yazık ki bu konuda, Yahudi ve Hıristiyanların yaptığı yanlışın aynısını, günümüzde bizler tekrarlıyoruz. Onlar şöyle söylüyorlardı. Bakara 111: Kitap ehli, “YAHUDİLER VEYA HIRİSTİYANLAR HARİÇ, HİÇ KİMSE ASLA CENNETE GİREMEYECEK” dediler. Bu onların kuruntusudur. Sen de onlara de ki, “Eğer gerçekten doğru söylüyorsanız, delilinizi getiriniz.” (Bayraktar Bayraklı) Yahudi ve Hıristiyanlar, özellikle kendilerinden olmayan tüm inancı karşılarına almış ki, buna Müslümanlarda dâhil, bizden olmayan cennete giremez diyorlardı. Peki, ellerindeki kutsal(Tevrat, İncil) kitap mı öyle diyordu sizce? Elbette hayır. Atalarından intikal eden batıl ve hurafe inançların etkisiyle tüm bunlar söyleniyordu. Peki, bunu tüm Yahudi ve Hıristiyan toplum mu söylüyordu? Elbette hayır onların içindende azınlıkta olsa da doğrunun arayışında olanlar vardı. Ama Allah verdiği örneklerle genel çoğunluğun yaptığı yanlışları bizlere bildiriyor. Bakın Allah kitap ehlinin içindeki o azınlıklar konusunda ne diyor bizlere. Ali İmran 113–114: KİTAP EHLİNİN HEPSİ AYNI DEĞİLDİR. Onların arasında, gece boyunca Allah'ın ayetlerini okuyan ve secdeye kapanan dosdoğru insanlar da vardır. ONLAR, ALLAH'A VE ÂHİRET GÜNÜNE İNANIRLAR; DOĞRU OLANI EMREDER, EĞRİ OLANDAN ALIKOYARLAR VE HAYIRLI İŞLERDE BİRBİRLERİYLE YARIŞIRLAR. İŞTE BUNLAR ERDEMLİ İNSANLARDANDIR. (Bayraktar Bayraklı meali) Bakın Allah kitap ehlinin hepsini aynı kefeye koymuyor ve onların içinden bir ayrım yapıyor ve onların özelliklerini sayıyor. Bizler bu uyarıdan, bilgiden faydalanmadan fikirle yürütürsek, yanlış yapmış oluruz. Burası çok önemli. BU İNSANLAR BATILDAN VE HURAFEDEN UZAK, YALNIZ ALLAH IN İNDİRDİĞİ KİTABA TABİ OLMAK İÇİN ÇABA HARCARLARDI DİYOR. Secdeye kapanan dosdoğru insanlardı demek, yalnız Allah a kul olan ondan başka hiç kimseye kulluk yapmayan, yardım istemeyen, şefaat beklemeyen, yalnız ona secde edenler olduğu açıkça bildiriyor. Bu azınlık kişilerin özelliğini saymaya devam ederken, onlar ALLAH A VE AHİRET GÜNÜNE İNANIRLAR, DOĞRU OLANI EMREDER, EĞRİ OLANDAN SAKINIRLAR VE HAYIRLI İŞLERDE BİRBİRİYLE YARIŞIRLAR DİYOR. İşte Allah ın sevgili kulu olmak ve onun cennetine gitmek isteyenler, Allah ın böyle kullarından olması gerekiyor. Aynı konu Maide 69, ayette de bahsediliyor. Böyle kişiler asla üzülecek değillerdir diye belirtiyor Allah. Şimdi yazacağım ayet üzerinde düşünelim. Bakara 62: Şüphesiz, inananlar, Yahudi olanlar, Hıristiyanlar ve Sabiilerden ALLAH'A VE AHİRET GÜNÜNE İNANIP YARARLI İŞ YAPANLARIN ECİRLERİ RABLERİNİN KATINDADIR. ONLAR İÇİN ARTIK KORKU YOKTUR. Onlar üzülmeyeceklerdir. (Diyanet meali) Bu ve benzeri ayetler ne yazık ki günümüz İslam toplumunda, geçmiş kitap ehlinin zihniyetinden çok farklı anlaşılmamış. Onların yaptığı yanlışın aynısını yapıyoruz ve diyoruz ki, cennete gitmek için Kur’an a ve Peygamberine inanmanız yani Müslüman olmanız gerekir. Sanki cennetin kriterlerini biz koymuşuz, anahtarı da bizde, TÜM ŞARTLARIN GEREĞİNİ BİZLER YERİNE GETİRİYORUZ DA, tüm kararları biz veriyoruz gibi. Hâlbuki bizlerin konuşacağı ve fikirler üreteceğimiz bir konu değil bu. Bağışlamak ve affetmek yalnız Allah ın tekelindeyse, bizlere ne oluyor da, sırf ismi Müslüman ve Kur’an a inandı diye cennetlik yaptık ya da tam tersini söyleme cesaretini gösteriyoruz. Bakara 111. ayette ne demişlerdi Yahudi ve Hıristiyanlar, bizden olmayan cennete giremez. Peki Allah nasıl bir cevap vermişti şimdi onu hatırlayalım. Bakara 112; Bilakis, kim iyilik yaparak bütün benliğini Allah'a teslim ederse, onun ödülü Rabbinin katındadır. ÖYLELERİ İÇİN NE BİR KORKU VARDIR NE DE ÜZÜNTÜ ÇEKERLER. (Bayraktar Bayraklı meali) Bakın Allah kendilerini temize çıkartan kitap ehlini nasıl uyarıyor. Bu ayetin devamında yani Bakara 113. ayetinde, Yahudiler ve Hıristiyanlar bakın birbirilerini nasıl suçluyorlar siz yanlış yoldasınız diye. Bakara 113: Kitab’ı (Tevrat’ı) okudukları halde, Yahudiler, “HIRİSTİYANLARIN BİR TEMELİ YOKTUR”; Hıristiyanlar da “YAHUDİLERİN BİR TEMELİ YOKTUR” derler. Bilmeyenler de böyle söylerler. Allah, anlaşamadıkları konuda Kıyamet günü aralarında kararını verecektir. (Süleymaniye vakfı meali) Hatırlatmak isterim, ayetlerde Yahudi ve Hıristiyan diye çevrilmiş kelimeler dinin adı değil, Hz. Musa ya ve Hz. İsa ya inanan toplumlara verilen isimdir. Allah ın indirdiği tüm dinlerin adı İSLAM dır. Dikkat ederseniz her iki kitap ehli bir birilerini yoldan sapmakla suçluyorlar ve kendilerinin cennetlik olduğuna inanıyorlar. Ama Allah aralarındaki bu durum hakkında, kıyamet günü kararını vereceğini belirtiyor. Aslında çıkacak kararı da Kur’an elbette açıklıyor ve doğru olmanın şartlarını tek tek sayıyor. Gelelim günümüze. Müslüman toplumunun genel çoğunluğu, Kur’an a iman etmeyen cennete gidemez diyerek kestirip atıyor. Hâlbuki Allah asla böyle yapmamış Kur’an da ve yapılan yanlışlardan ders alın, kendinizi temize çıkarmadan doğru yolda olmaya çalışın demiş. İNANMAMIZ GEREKEN KİTABA İNANDIK DEMEK Mİ GERÇEK İMAN OLUR, YOKSA ALLAH IN İSTEDİKLERİNİ HAYATINA GEÇİRMEKLE Mİ? Hemen kendimize tekrar soralım. Allah ın cennetinin vizesini almanın şartları neydi? Bunu iyi anlayalım ki, boşu boşuna bizler kesin cennete gideceğiz diye kendimizi avutmayalım. ALLAH BANA ASLA EŞ KOŞMAYIN, YANİ BENDEN BAŞKA VELİ EDİNİP ONLARIN ARDINA DÜŞMEYİN, YALNIZ BANA KULLUK EDİNİN DİYOR. Bu emri yerine getirmek için Allah ın gönderdiği hangi kitabına inanıyorsanız inanın fark etmez, hepsinde aynı emir var. Elbette güvenebileceğimiz bilgi, kaynak günümüzde yalnız Kur'an var bunu hatırlatmak isterim. Cennetliklerin özelliklerinden bahsederken Allah, ONLAR ALLAH A VE AHİRET GÜNÜNE İNANIRLAR diyor. Şöyle diyebilirsiniz, kitap ehlinin hepsi Allah a ve ahiret gününe hesap gününe inanıyor. Bunda bir sorun yok diyebilir siniz. Ama tam tersine, büyük bir sorun var. Yahudilerde Hıristiyanların genel çoğunluğu da, ahiret gününde günahlarının bağışlanacağı Allah dan başka bir kurtarıcının olacağına inanıyor. BUNA BİZ MÜSLÜMANLARDA DÂHİL DEĞİL MİYİZ? Bizler eğer hiçbir şefaatin fayda etmediği o güne inanmıyor da Peygamberler ve veli kişilerde o gün bizlere şefaat edecektir diyorsak, ALLAH IN EMRETTİĞİ HESAP GÜNÜNE İNANMIYORUZ DEMEKTİR. Allah ın, günahlarını affedecekleri arasında saydıkları kişilerin, bir başka özelliklerini de sayarken, DOĞRU OLANI EMREDER, EĞRİ OLANDAN ALIKOYARLAR VE HAYIRLI İŞLER YAPAR, İNSANLARA YARDIM EDERLER, HAYIRDA BİRBİRİLERİ İLE YARIŞIRLAR DİYOR. SİZCE ALLAH IN SAYDIĞI BUNCA GÜZEL DAVRANIŞLARI YAPANLARIN, ADININ NE OLMASI ÖNEMLİMİ? Allah ın gönderdiği tüm kitaplarda aynı emir var. Elbette önemli değil. Hemen kendimize sorarlım, bizler Müslüman’ız mutlaka cennete gideceğiz diyoruz da, acaba Allah Kur’an da ne diyor hiç düşünüyor muyuz? Yoksa Kur’an da her bilgi yoktur diyerek, kitap ehlinin yanlış inancını bizlerde mi yaşıyoruz? Allah ın saydığı vasıflar bizde var mı? Bizler Allah a eş koşmuyor muyuz, yoksa Allah ın yetkilerini elçisine, edindiğimiz veli insanlara da mı veriyoruz? Allah ın emrettiği hesap gününe inanıyor da, Allah dan başka şefaatçi yoktur mu diyoruz, yoksa kitap ehlinin yaptığı yanlışı mı yapıyoruz? Bizler her kim olursa olsun, doğruluk adaletle ve hayırlı işlerde mi yarışıyoruz, yoksa tüm bunları bizim gibi düşünmeyenlere, reva görmüyor muyuz? NE DERSİNİZ BU DURUMDA, BİZ CENNETİ HAK EDİYOR MUYUZ? Bu konuyu daha tarafsız, objektif düşünebilmeniz için, sizlere bir örnek vermek istiyorum. Lütfen kararınızı kendiniz veriniz. Allah ın güven elçisi Peygamberimiz, bildiğiniz gibi ÜMMİYDİ. Yani hiçbir kitap ehline tabi değildi. Hatta Allah ne diyordu ayetinde? “SEN DAHA ÖNCE DİN İMAN NEDİR BİLMEZDİN, SENİ DOĞRU YOLA BİZ İLETTİK.” Çünkü Peygamberimiz, yaşanan dinin Yahudi ve Hıristiyan toplumlarının genel çoğunluğunun yanlış yaşandığını gördüğü için, Peygamberimiz onlara tabi olmamış, ama Allah ın biraz önce saydığımız tüm özelliklerini kendisinde toplayan, toplumda sevilen, sayılan, doğruların arayışında olan güvenilen bir insandı. Allah ın elçisi, o günkü yaşanan inancın etkisiyle onlardan uzak durduysa, günümüzde yaşanan İslam ın onca şiddetini, yanlışını, tutarsızlığını gören diğer toplumlar, insanlar sizce İslamiyet hakkında ne düşünür? Onlara gelin, en son kitap Kur’an a tabi olun desek bize güvenirler mi? MÜMKÜN DEĞİL, ÇÜNKÜ İSLAMI YOLDAN ÇIKMIŞ YAŞIYORUZ VE ONLAR İSLAMI BÖYLE BİR DİN ZANNEDİYORLAR. DAHA AÇIKÇASI DÜNAYA YA ÖRNEK OLAMIYORUZ. Bu durumda Yahudi ve Hıristiyanların içinde, Allah ın saydığı özellikleri yaşayan bir insan, cennet e gidemez diyebilir miyiz? Bunu nasıl söyleriz, aklımızı yitirdik yoksa? Birde şöyle düşünün lütfen. Diyelim ki, Hz. İsa son Peygamberdi, yaşanan din yoldan saptığı ve doğru yaşanmadığı için Hz. Muhammed onlara tabi olmadı ama doğrunun arayışında güvenilir, yardım sever, dürüst bir insan oldu ve öyle vefat etti. Sizce bu durumda Hz. Muhammed herkese örnek olan, toplumda sevilen, bu insan cennete gidemez diyebilir miydiniz? ALLAH RESULÜMDE, SİZLER İÇİN GÜZEL ÖRNEKLER VARDIR DİYOR KUR’AN DA HATIRLAYALIM. ÜMMÜ OLUŞUNDA DA ÇOK ÖNEMLİ BİR ÖRNEKLİK VARDIR, LÜTFEN BU ÖRNEK OLUŞUNU GÖZ ARDI ETMEYELİM. Allah Kitap ehlinin arasından değil de, hiçbir inanca tabi olmayan ama doğru ve gerçeklerin arayışında olan bir RESUL görevlendiriyor. SİZCE BUNDAN ALACAĞIMIZ DERSLER YOKMU? Bahsettiğimiz konuyu doğru anlayabilmek istiyorsak, Peygamberimizin ümmi oluşundan, gereken dersleri almalıyız. Birde olayı bu pencereden bakarak değerlendirelim lütfen. Şunu söyleyemeyiz, o dönemde ne İncilin nede Tevrat’ın gerçeği yoktu, onun için Peygamberimiz onlara tabi olmamıştır. Allah bir yeni kitap göndermeden, en son gönderdiği kitabı korumasından asla çıkarmaz, çünkü bu adaletsizlik olurdu. Bu konuda birçok ayet vardır ki, Kur’an ın ellerindeki kitabı tasdik ettiği bilgisini verir. Maide 43. ayette hatta ne diyordu hatırlayalım. “ALLAH'IN HÜKMÜNÜN BULUNDUĞU TEVRAT YANLARINDA İKEN, NE YÜZLE SENİ HAKEM TAYİN EDİYORLAR DA, SONRA BUNDAN YÜZ ÇEVİRİYORLAR? İŞTE ONLAR İNANMIŞ DEĞİLLERDİR.” Buradan da anlaşılıyor ki insanlar yaşanan dine bakıyor ve değerlendirme yapıyor, insanları etkiliyor. Değerli din kardeşlerim. Lütfen bizlere öğretilenlerin etkisinden kurtulalım ve Allah ın Kur’an da emrettiklerinin etkisine girelim ki, Allah ın istediği kul olalım ve böylece cennetin vizesini alanların safında olalım. BİZLER KİMLERİN CENNETLİK OLACAĞINI HESAPLAMAYI BIRAKALIM, KENDİMİZE BAKALIM. KENDİMİZİ TEMİZE ÇIKARTIP, BAŞKALARININ İNANCI HAKKINDA YORUMLAR YAPMAYALIM. KARAR VEREN TEK MAKAM ALLAH TIR, LÜTFEN UNUTMAYALIM. Maide 105: Ey iman edenler! SİZ KENDİNİZİ DÜZELTİN. Siz doğru yolda olursanız, yoldan sapan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman Allah, size yaptıklarınızı haber verecektir. (Diyanet meali) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
GELİN İNANCIMIZI BİRLİKTE, KUR'AN İLE SORGULAYALIM. ACABA DOĞRU YOLDA MIYIZ?
Allah bizlerin her konuda düşünmemizi, aklımızı kullanmamızı emreder. Aklını kullanmayana da her türlü pisliği vereceğini açıkça söyler. Madem Allah düşünmemizi emrediyor, gelin sizlere günümüzde yaşanan İslam ın Kur’an ile bağlantılı olup olmadığını, bizlerin Allah ın yolunda olup olmadığımız konusunda birlikte düşünelim ve Kur’an ile karşılaştıralım ki, hesap günü üzülenlerin, şaşkına dönenlerin safında olmayalım. Allah sizleri KUR’AN DAN SORUMLU TUTUYORUM diye hüküm verdikten sonra, acaba bizlerin yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz diyenlere inanmamız, doğru olur mu? Yüce Rabbimiz ŞEFAAT TÜMDEN ALLAH A AİTTİR, HİÇBİR ŞEFAATİN FAYDA ETMEDİĞİ O GÜNDEN SAKININ dediği halde, Peygamberler, din ulemaları, şeyhler, velilerde şefaatçidir diyenlere inanmamız ne kadar mantıklı olur? Kur’an, ALLAH IN SINIRLARINI AŞANLAR ZALİMLERİN TA KENDİSİDİR diyorsa, Kur’an ın bahsetmediği fıkıh ve rivayetlerin şekillendirdiği beşeri hükümlerde dinin asli unsurudur dersek, Kur’an ın sınırlarını aşmış olmaz mıyız? SİZ, HADDİ AŞAN KİMSELER OLDUNUZ DİYE, SİZİ KUR'AN'LA UYARMAKTAN VAZ MI GEÇELİM diyen Rabbimiz, Kur’an dışından da bazı bilgilerden sorumlu olduğumuzu, nasıl düşüne biliriz? Hâşâ Allah a güvenimiz yok mu? Yoksa gözlerimiz perdelenmiş, gönüller taş mı kesmiş? Cahiliye toplumu, Allah ın indirdiği ile yetinmedikleri için onlara, ALLAH DAN VE ONUN AYETLERİNDEN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR dediği ve uyardığı halde, bizler bu benzeri onlarca ayetlerden sorumlu değil miyiz de, Kur’an ile yetinmiyoruz? Allah Kur’an da AYETLERİ AÇIKLAMAK BİZE DÜŞER, BİZ AYETLERİ DERİNLEMESİNE AÇIKLIYORUZ Kİ, SEN DERS ALMIŞSIN DEMESİNLER. ONU KAVRAYAN TOPLUMA, NİCE ÖRNEKLERLE İZAH EDİYORUZ, BİZ KİTAPTA HİÇBİR EKSİK BIRAKMADIK dediği halde, bizler hala Kur’an özet bilgidir her bilgi açıklanmamıştır diyerek, bizlerin başka kaynaklara da ihtiyacımızın olduğuna nasıl inanırız? Allah çok net açık bir şekilde, SİZE ÖYLE BİR KİTAP İNDİRDİK Kİ, SİZİN BÜTÜN ŞEREF VE ŞANINIZ ONDADIR dediği halde, hala Kur’an ın dışından beşeri kaynaklar aramamızın, akılla mantıkla bir izahını nasıl yaparız? Allah elçisine, kullarıma şunu söyle diye emreder. BU KUR’AN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM dediği halde, bu ve benzeri onlarca ayeti görmezden gelerek, ne yani Peygamberimiz postacımı deme cesaretini nasıl gösteriyoruz, bunun akılla mantıkla bir izahı var mı? Allah cahiliye toplumunun yaptığı yanlışı, bizlerde yapmayalım diye indirdiği ayetinde, YOKSA ONLAR CAHİLİYE KANUNUNU MU İSTİYORLAR? İYİ ANLAYAN İÇİN ALLAH DAN DAHA İYİ KANUN KOYUCU OLABİLİR Mİ diye açıkça uyardığı halde, ayeti inatla duymazdan gelip, Allah ın elçisi de dinde hükümler koyar deme cesaretini, sizce nasıl gösteriyoruz? Hiç mi Allah korkumuz yok? Allah birçok ayetinde, YEMİN EDEREK KUR’AN I DÜŞÜNÜP ÖĞÜT ALMANIZ KOLAYLAŞTIRDIK, YOK MU DÜŞÜNÜP ÖĞÜT ALAN dediği halde, sanki dalga geçermiş gibi, Kur’an ı herkes anlayamaz onu anlayabilmeniz için bilmem kaç ilim tahsil etmek gerekir demek, Allah ın kitabına yapılabilecek en büyük saygısızlıktır. Allah elçisinin görev ve sorumluluğunu açıklarken, RESULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. BİZ RESULLERİ SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ. SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR diye apaçık birçok kez bizlere bildirdiği halde, hala bizlerin bu ayetlerin tam tersine hareket ederek, Allah ın elçisinin dinde hükümler koyma yetkisi vardır diyerek, Allah ın dinde ortağı nasıl yaparız. HATTA ALLAH HÜKMÜNE, HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEZ dediği halde. Allah elçisine şunu söylemesini istiyor. BEN BANA VAHYEDİLENDEN BAŞKASINA UYMAM VE BEN AÇIKÇA UYARAN BİR ELÇİDEN BAŞKASI DEĞİLİM dediği halde, hala bizler Allah ın elçisine iftira niteliğinde olan birçok sözü/hadisi ona nispet ederek, Kur’an a taban tabana zıt bir inanç yarattığımızın hala farkında değil miyiz? Allah, RABBİNİZDEN SİZE İNDİRİLENE UYUN, ONUN BERİSİNDEN SAKIN VELİLERİN ARDINA DÜŞMEYİN diye uyardığı halde, HALA VELİSİ OLMAYAN CENNETE GİDEMEZ diye inandırılmışsak, bizlerin Allah ın doğru yolunda olduğumuzu nasıl söyleriz. Allah ayetinde, helal ve haram konusuna açıklık getirmek için, bakın elçisine nasıl bir ayet indiriyor ve deki kullarıma diyerek ne söylemesini istiyor. “De ki: "BANA VAHYOLUNANLAR İÇİNDE, BU HARAM DEDİKLERİNİZİ YİYECEK BİRİNE YASAKLANMIŞ BİR ŞEY BULAMIYORUM. Yalnız şunlardan biri olursa başka: LEŞ, AKITILMIŞ KAN, DOMUZ ETİ -Kİ O BİR PİSLİKTİR- ALLAH'TAN BAŞKASI ADINA BOĞAZLANMIŞ BİR MURDAR."… Apaçık bu ve benzeri ayetlerden sonra, nasıl olurda ALLAH IN ELÇİSİ DE DİNDE HARAMLAR KOYAR deriz, hiç mi Allah ın ayetlerinden ders almıyoruz. Allah bizleri uyarıyor ve diyor ki: HAKKINDA KESİN BİLGİ SAHİBİ OLMADIĞIN ŞEYİN PEŞİNE DÜŞME BUNDAN SORUMLU OLURSUN dediği halde, bizler en emin kitap Kur’an ı yetersiz görüp, doğruluğunda asla emin olamayacağımız, rivayetlerin peşine düşmekten hiç korkmuyoruz. Bu nasıl bir inanç, bu nasıl bir akıl doğrusu anlamakta zorlanıyorum. Allah Kur’an da, EN DOĞRU, EN KESİN DELİL, KANIT ALLAH IN DIR dediği ve bizleri uyardığı halde, hala nasıl olurda Allah ın dışında, din ve inancımız adına beşeri delil ve kanıtlar ararız, yoksa aklımızı mı yitirdik? ALLAH SAKIN DİNDE BÖLÜNENLER GİBİ OLMAYIN dediği halde, dinde mezheplere, fırkalara, cemaatlere bölünmekte zenginlik, bereket vardır diyorsak, biz Allah ın yolunda değil bir bilinmeyene doğru gidiyoruz demektir. Sanırım bu bilinmeyenin acısını da İslam toplumları olarak çekiyoruz. Bu durumda nereye doğru gittiğimizin ve bu gidişin son noktasının çok da hayırlı bir yer olmadığı çok açıktır. Allah ayetinde çok açık bir hüküm veriyor ve diyor ki,"ALLAH, KENDİSİNE ORTAK KOŞULMASINI ASLA BAĞIŞLAMAZ; Bundan başka günahları, dilediği kimse için bağışlar. ALLAH'A ORTAK KOŞAN KİMSE BÜYÜK BİR GÜNAH İLE İFTİRA ETMİŞ OLUR." Hemen bu ayet üzerinde düşünelim. Allah a ortak koşmak, başka bir ilah edinmekle mi olur yalnız? Elbette hayır. Allah ın vermediği yetkilerini, yaratılmış bir beşere bizler veriyorsak, buda Allah a ve kitabına eş koşmaktır, şirk koşmaktır. Allah hükmüme hiç kimseyi ortak etmem, tek şefaatçi benim dediği halde, elçisi de dine hükümler koyar, elçisinin de şefaat etme yetkisi vardır dersek, buda Allah a eş/şirk koşmaktır. Allah sakın veliler edinip ardı sıra gitmeyin, güvenilecek veliniz yalnız benim diyor da, hala velisi olmayan cennete gidemez diyorsak, bu sözler Allah a şirk koşmaktır hatırlatırım. Allah cümlemize, elde Kur’an düşünerek bu yaptığımız hataların farkında olmamızı nasip etsin. Yine dilerim bu hatalarımızdan vaz geçerek, batıldan ve hurafeden uzak, Allah ın emrettiği gibi YALNIZ KUR’AN IN İPİNE SARILAN, ALLAH IN AZINLIK, HALİS KULLARINDAN OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
ALLAH IN DIŞINDA HARAMLAR KOYANLAR, RABLERİNE BAŞKA ŞEYLERİ DENK TUTANLARDIR. TEVBE 29-ENAM 150.
Bu makalemde, sizlerin üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim konu, Tevbe suresi 29. ayette geçen, bir cümle üzerinde olacak. Önce ayeti yazalım, daha sonra birlikte düşünelim. TEVBE 29: Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, ALLAH’IN VE RESULÜNÜN HARAM KILDIĞINI HARAM SAYMAYAN ve hak din İslâm’ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın. (Diyanet meali) Bu ayette geçen, ALLAH IN VE RESULÜNÜN HARAM KILDIĞINI HARAM SAYMAYAN cümlesinden yola çıkarak, bakın demek ki Peygamberimizde Allah ın dışında haramlar koyabiliyormuş, yoksa neden ayrıca zikretsin deniyor. Hatta Allah bu konu ile ilgili haramlarını Kur’an da saymış, bu ayet boşuna değildir, elçisi haram koyamıyor olsaydı, bu ayette neden bu şekilde yazıp, tekrar etsin diyerek kanıt gösterilmekte. Ne yazık ki Kur’an ı bir bütün olarak düşünmediğimizde, batıl inançlarımıza rahatlıkla, ayetlerde geçen kelimelerin anlamlarını değiştirerek delil yaratabiliriz, ama kendimizi kandırmış oluruz ve Kur’an da farkında olmadan çelişki yaratırız. Kur’an ın en önemli özelliği, aynı konuyu değişik örneklerle izah ederek tekrar etmesidir. Allah ne diyordu ayetinde? “Biz her şeyden nice örnekleri, değişik ifadelerle veriyoruz ki anlayasınız.” Lütfen bu gerçeği göz ardı etmeyelim. Allah bir ayetinde verdiği hükmün tam tersini, bir başka ayetinde vermez. Maide 13. ayette Allah, kitap ehlinden örnek vererek bakın ne diyor. “KELİMELERİN YERLERİNİ DEĞİŞTİRİYORLAR. KENDİLERİNE ÖĞRETİLEN HÜKÜMLERİN ÖNEMLİ BİR BÖLÜMÜNÜ DE UNUTTULAR” Ne yazık ki bizler, ayetlere farklı anlamlar veriyor ve böylece Allah ın kitabından yüzlerce ayeti görmezden geliyor, üstünü örtüyoruz, ayetlere ters düşüyoruz. Eğer bahsettiğimiz ayette, Allah ın elçisine de haram koyma yetkisinin verildiğine inanırsak, Kur’an ın yüzlerce ayetini görmezden gelip, unutmuş oluruz. Bunu her konuda yapıyoruz. Örnek vermek gerekirse Allah, Şefaat tümden bana aittir, hiçbir şefaatin fayda etmediği O günden sakının dediği halde, ayetlerde geçen kelimelere Allah ın söylemediği, öyle anlamlar yüklüyoruz ki, Allah dan başka elçisinin ve din ulemalarının, velilerin de şefaatçi olduğuna kendilerini inandırıyorlar. Bu ayette geçen cümleyi de, ne yazık ki aynı yöntemle kendi batıl inançlarına uydurmaya çalışıyorlar. Gelin bu konuyu Kur’an bütünlüğünde anlamaya çalışalım, gerçekten Allah elçisine de böyle bir yetki vermiş mi görelim. Enam 145: De ki: “Bana vahyolunan Kur’an’da bir kimsenin yiyecekleri arasında leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki o şüphesiz necistir- ya da Allah’tan başkası adına kesilmiş bir (murdar) hayvandan başka, HARAM KILINMIŞ BİR ŞEY BULAMIYORUM. Fakat istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın kim bunlardan yeme zorunda kalırsa yiyebilir.” Şüphesiz Rabbin çok bağışlayandır, çok merhametlidir. (Diyanet meali) Yunus 59: De ki: “Ne oldu size de, Allah'ın size rızık olarak indirdiği şeylerden bir haram bir de helâl yaptınız?” De ki: “ALLAH MI SİZE İZİN VERDİ, YOKSA ALLAH'A İFTİRA MI EDİYORSUNUZ?”( Bayraktar Bayraklı meali) Nahl 116: Dilleriniz yalana alışageldiğinden dolayı, Allah’a karşı yalan uydurmak için, “Şu helâldir”, “Şu haramdır” demeyin. Şüphesiz, ALLAH’A KARŞI YALAN UYDURANLAR, KURTULUŞA EREMEZLER.( Diyanet meali) Maide 87: Ey iman edenler! ALLAH'IN SİZE HELÂL KILDIĞI İYİ VE TEMİZ ŞEYLERİ HARAM KILMAYINIZ VE SINIRI AŞMAYINIZ. Allah sınırı aşanları sevmez. (Bayraktar Bayraklı) Bakın bu ayetlerde çok net ve açık bir şekilde Allah elçisine, kullarıma şunları söyle diyerek ne söylemesini istiyor kitap ehline. Sizce benim koyduğum haramların yanında, sende haramlar koyabilirsin mi diyor? Elbette hayır. EĞER DÜŞÜNCEMİZ VE İNANCIMIZ, ALLAH IN BİR AYETİNE BİLE TERS DÜŞÜYORSA, O DÜŞÜNCE VE İNANÇ YANLIŞ DEMEKTİR. Hatta Allah ın koymadığı haramlar konusunda ise, bunlar Allah a iftiradır, yalan uydurmadır diye açıklık getiriyor. Maide suresi 87. ayetinde ise Allah ın haram demediği, yani helal kıldığı temiz şeylere haram demeyin, sınırı aşmayın diyor. Demek ki Allah ın haram demediği bir şeye haram diyorsak, ALLAH IN KOYDUĞU SINIRI AŞMIŞIZ DEMEKTİR. Çok daha düşündürücü bir ayet daha hatırlatmak istiyorum. Kitap ehli, daha önce Allah ın gönderdiği kitabın koyduğu haramların dışına çıkıp, onlarda edindiği velilerin ya da rivayet inançların koyduğu haramlara inandıkları için, bakın elçisinin nasıl uyarmasını istiyor. Enam 150: De ki: “HAYDİ, ALLAH ŞUNU HARAM KILDI” DİYE TANIKLIK YAPACAK ŞAHİTLERİNİZİ GETİRİN. ONLAR ŞAHİTLİK ETSELER DE SEN ONLARLA BERABER ŞAHİTLİK ETME. Ayetlerimizi yalanlayanların ve ahirete inanmayanların arzularına uyma. ONLAR RABLERİNE, BAŞKA ŞEYLERİ DENK TUTUYORLAR. (Diyanet meali) Önce ayetin sonuna bakar mısınız lütfen. “ONLAR RABBİNE, BAŞKA ŞEYLERİDE DENK TUTUYORLAR” diyor. Peki, Allah bu sözleri ile neyi kast ediyor? Elbette Allah ın koyduğu haramlara, sizlerde haramlar koyarsanız, ALLAH IN YETKİSİNİ BEŞERİ KİŞİLEREDE VERMİŞ OLURSUNUZ, BÖYLECE ŞİRK KOŞMUŞ OLURSUNUZ DİYOR. Bu durumda, Allah ın elçisi tıpkı Allah gibi haram koyabilir, diye inanlara sormak isterim. ALLAH IN EELÇİSİNE, SENDE HARAM KOYABİLİRSİN DİYE HÜKMETTİĞİNE DAİR, ŞAHİDİNİZ VARMI? ÇÜNKÜ ALLAH BUNA İZİN VERMİYOR. Bakın Allah elçisini bile uyarıyor ve diyor ki, sen sakın onların yaptığı yanlışı yapma. Onlar ben emretmediğim halde, kendi nefislerinden batıl inançlarının etkisinde haramlar edindiler diyor. Bu ayetten de çok açık anlıyoruz ki, haram koyacak tek güç Allah tır. ÇÜNKÜ ALLAH ÇOK NET BİR ŞEKİLDE NE DİYORDU? HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM. Eğer Tevbe 29. ayette geçen bu cümleye, kendimizce anlam yükler, elçinin de haram koyma yetkisi vardır dersek, Kur’an ın yüzlerce ayetini görmezden gelmiş oluruz. Hatırlatmak isterim Zuhruf 44. ayetinde Allah, “SİZLERİ KUR’AN DAN SORUMLU TUTUYORUM”, DEMİYOR MUYDU? Bu hükmü veren Yaradan, daha sonra hükmünden vazgeçerde, Kur’an ın dışından elçisinin de dine hükümler koyma, helal haram yapma yetkisi var der mi? Tevbe 29. ayette geçen, Allah ın ve Resulünün haram kıldığını haram saymayan sözünü Allah, birçok ayetinde aslında açıklıyor ve elçisine verdiği görev yetki ve sorumlulukları da açıkça bizlere bildirerek, açıklık getiriyor. Eğer Kur’an ı parçalı okur ve parçalı Kur’an a yaklaşırsak, istediğimiz anlamı kendi nefsimizce verir ve onunla da avunur gideriz. TAKİ HUZURA VARINCAYA KADAR. Öyle arkadaşlarımız var ki, Allah ın elçisinin kitap ehline tebliğ ettiği ve İslam a davet ettiği şu ayetler için, bu ayetler bizi ilgilendirmiyor, kitap ehline söylenmiştir diyebiliyorlar. “KARŞILARINDA OKUNUP DURAN BİR KİTABI, SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMİYOR MU?” (Ankebut 51) ALLAH'TAN VE O'NUN AYETLERİNDEN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR? (casiye 6) Ne yazık ki ayetler işte böyle birer birer devre dışı kalıyor, sırf atalarının batıl inançlarını yaşayabilmek adına. Unuttukları ise, Kur’an ın tamamı zaten o günkü topluma indirilmişti. Allah elçisinin, Kur’an ı rahatlıkla tebliğ edip, görevini rahatlıkla yerine getirebilmesi için, onun yetki ve sorumluluklarını da açıkça belirledikten sonra, Nisa 80. ayette, KİM RESULE İTAAT EDERSE, ALLAH A İTAAT ETMİŞ OLUR diyerek, onu onurlandırmış, İSLAM I TEBLİĞİNDE ELÇİSİNE KOLAYLIK SAĞLAMIŞTIR, YARDIMCI OLMUŞTUR. Allah ın elçisi de aldığı yetkinin bilincinde, yalnız Kur’an ı tebliğ etmiş ve yalnız Kur’an ile ümmetini uyarmıştır. Konuyla ilgili bazı ayetleri hatırlayalım ki konuyu daha açık anlayabilelim. Ben, yalnızca bana vah yedilmekte olana uyuyorum ve ben, apaçık bir uyarıcıdan başkası değilim. (Ahkaf 9) Ben sadece, bana gönderilen vahye uyuyorum.”(Enam 50) Resulün görevi ise açık bir tebliğden ibarettir. (Ankebut 18) Ben yalnızca uyarıcılardanım. (Neml 92) Senin görevin sadece tebliğ etmektir. Hesap görmek ise bize aittir. (Rad 40) Peygamber'e düşen, sadece açık-seçik duyurmaktır.(Nur 54) Biz, Resulleri ancak, müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. (Enam 48) Sen, yalnızca bir öğüt verici-bir hatırlatıcısın. (Gaşiye 21) Ne dersiniz, Allah elçisinin çok açık bir şekilde yetki ve sorumluluklarını açıkladıktan sonra, Tevbe suresinde geçen, Allah ve Resulünün haram dediği cümlesinden, sizce hala Allah ın haram dedikleri başka, elçisinin haram dedikleri de başka haramlardır diye anlamak mümkün mü? Mümkün diyenlere elbette sözümüz olmaz. Herkes kendi imtihanını yaşar. Gönül gözlerini Kur’an ile açmayıp, batıl ve sanı inançlarını, ayetlerdeki kelimelerin anlamlarını değiştirerek, Kur’an a yerleştirmeye çalışanlara, asla Kur’an gerçeklerini anlatamayız. Allah ın elçisi de, kitap ehlinin çoğuna, kabul ettirememişti zaten. Çünkü inançlarını, Allah ın gönderdiği kitaptan saptırmış ve hakka batıl karıştırmışlardı. Hak ile batıl yan yana yaşamaz. Batıldan kendisini kurtarmayan, yalnız Allah a ve kitabına teslim etmeyen, hakkın güneşinden, ışığından da faydalanamaz, Kur’an ı doğru anlayamaz. Dilerim Allah ın kitabına sımsıkı sarılan, onun nuruyla aydınlanan. Hakka batıl karıştırmadan Kur’an ın yolundan giden, Allah ın azınlık, halis kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
DİN ALLAH IN, ŞERİAT RESULÜNÜN DÜR DEMEK, ALLAH IN DİNİNE ŞİRK KOŞMAKTIR.
Bu makalemde, sizlerin üzerinde düşünmesine vesile olmak istediğim konuyu, birçok makalemde daha önce gündeme getirdim, yazdım. Fakat ne yazık ki Allah ın apaçık ayetlerini tebliğ alıp, ayetlere iman ettiğimizi söylediğimiz halde batıl, sanı, rivayet inançlarımız o kadar baskın geliyor ki, Allah ın ayetlerinin hükümleri ile oynamaktan, ayetlerin anlamlarını tahrif etmekten çekinmiyoruz. Allah böyle insanları ıslah etsin demekten başka elimden bir şey gelmiyor. Amacım, Kur’an ı yeni yeni anlayarak okuyup, anlamaya çalışan kardeşlerimizin, aklının karışmaması ve bu kişilerin etkisinde kalmadan, Kur’an gerçekleri ile buluşabilmeleri adına, bıkmadan aynı konuların üzerinde yazmaya çaba harcıyorum, Allah ın izniyle. Gözleri perdeli, gönülleri mühürlü olanlara zaten, Kur’an gerçeklerini anlatmak mümkün değildir. Bir arkadaşımız yazdığım bir yazıma, Allah ın apaçık ayetlerini okuyup tebliğ aldığı halde batıl, rivayet ve sanı inançlarını aklayıp, kendi nefislerinde ayetlere ilaveler yapmaya çalışarak, Allah ın dinine, elçisini nasıl ortak etmeye çalıştığının ibretlik sözlerini, sizlerle paylaşmak ve üzerinde birlikte düşünmenize vesile olmak istiyorum. Bakın arkadaşımızın bana verdiği ilk cevap. “DİN ALLAH IN, ŞERİAT PEYGAMBERİNDİR.” Bu sözleri söyleyen bir insanın, Kur’an dan zerre kadar haberi olmamamsı gerekir. Din Allah ın kanun ve kuralları, yani sığınılacak, güvenilecek gerçek limandır ki, şeriatta bu kanun ve kuralların hayata geçirileceği yol ve yöntemdir. Bu arkadaşımız, Allah hükmüne hiç kimseyi ortak etmez, ayetleri açıklamak bize düşer, biz kitapta hiçbir eksik bırakmadık, nice örneklerle açıkladık, ayetlerini bile görmek istemiyor ki, böyle bir düşünceye inanıyor. Bu arkadaşımızın inancı, DİN=Allah+Elçisi konumuna getirilmiş. Bunu kabul eden bir insan, Peygamberimizin Allah ın dininin ortağı olarak kabul ediyor demektir ki, BU APAÇIK ŞİRKTİR. Bu arkadaşımıza, Allah ın elçisine verdiği görev ve yetkisini hatırlatan ayetleri yazdığımda, bakın kendi nefsinde yorumlayarak, bu ayetlerden birisine nasıl anlamlar vermiş. “Kuranda birkaç yerde geçen "SANA DÜŞEN SADECE TEBLİĞDEN İBARETTİR" diyen ayetler Peygambere "SEN SADECE KARGOCUSUN" mu diyor yoksa "onları iman etmeleri için zorlama" demek mi istiyor? Peygamberi devre dışı bırakmaya çalışan sahtekârlar gibi bağlamından kesersen "SEN SADECE KARGOCUSUN" anlamı çıkar. Fakat dürüst olup ayetleri öncesi ve sonrasıyla birlikte okursan, o zaman "onları iman etmeleri için zorlama" anlamı çıkar. Ayrıca mealciler gibi ayete "sen sadece kargocusun" anlamı verirsek, Kuranda çelişki çıkar. Çünkü Kuranda öyle ayetler var ki Peygambere itaat isteniyor, Peygambere uymak isteniyor, Peygamberden hikmet öğrenmek isteniyor, Peygamberi örnek almak isteniyor, Peygamberin Kuranı açıklaması isteniyor vs.... Dolayısıyla ilgili ayetler Peygambere, "tebliğ et, ama iman etsinler diye o kafirlere zorbalık yapma" diyor hepsi bu.” Arkadaşımız atalarının öğretisinin, çok fazla etkisinde kaldığı anlaşılıyor. Sana düşen sadece tebliğden ibarettir hükmünü, kendi istediği gibi anlamaya çalışarak, birde Allah ın apaçık muhkem ayetine kendince anlam veriyor ve diyor ki, eğer Peygamberimizin görevi yalnız tebliğ etmekse, bu durumda ona KARGOCU DEMEMİZ GEREKİR. Ne yazık ki nefisler, batıl inançlarımızı aklayabilmek adına böyle sözler söyletebiliyor. Kur’an zaten, dinde zorlama yoktur hükmünü açıkça vermiştir. Arkadaşımızın sana düşen sadece tebliğden ibarettir ayetini, acaba şu yazacağım ayetler ışığında neden anlamak istemiyor olabilir? SÖZ BAKIMINDAN ALLAH'TAN DAHA DOĞRU KİM VARDIR! (Nisa 87) KENDİ HÜKMÜNDE HİÇ KİMSEYİ ORTAK KILMAZ. (Kehf 26) ALLAH'TAN DAHA İYİ KANUN KOYUCU OLABİLİR Mİ? (Maide 50) Sanırım işine gelmemiş. Bu arkadaşımız, Allah ın Peygamberimizi, RESUL yani elçi olarak görevlendirdiğini anlamak istemiyor. Hatırlatırım Peygamberimiz RESUL YANİ ELÇİYDİ, Allah dan aldığı haberi, bilgiyi, vahyi, tek kelime bile değiştirmeden bizlere tebliğ etmekti görevi. BU APAÇIK KUTSAL VE ÇOK ÖNEMLİ BİR GÖREVİN MAHİYETİNİ KÜÇÜMSEYEREK, NASIL OLURDA PEYGAMBERİMİZ KARGOCUMUYDU DERİZ.. Allah ın elçisinin, sadece tebliğ ve Kur'an ın Allah katından geldiğine ikna etme görevinin olduğunu kabul etmek istemeyen arkadaşımız, öyle örnekler veriyor ki, onlara da kendi nefislerince farklı anlamlar verdiği anlaşılıyor. Allah elçisine itaat edilmesini istiyor ama bunu açıklıyor izah ediyor ve diyor ki, elçime uyun, ona uymak bana uymak gibidir, çünkü elçim sizlere yalnız Kur’an ı tebliğ edecek. Bir örnek. “BU KUR’AN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM.” (Enam 19) Kur’an da Bakara 151. ayette size kitabı ve HİKMETİ öğretecek sözüne öyle anlamlar veriyorlar ki, batıl ve rivayet inançlarını dine bu yolla sokmaya çalışıyorlar. Hikmet bilgelik, bilim demektir. Yine Allah bizlerin dualarında bile Allah dan hikmet nasip etmemizi bakın ayetinde nasıl dilememizi istiyor Şuara 83. ayetinde. “EY RABBİM! BANA BİR HİKMET BAHŞET VE BENİ SALİH KİMSELER ARASINA KAT.” Allah elçisine Kur’an ile birlikte onu kavrayacak, ikna edecek bilgeliği, hikmeti veriyor. Yoksa atalarının dininden hala kopmamakta ısrar eden bu insanları, nasıl Kur’an konusunda ikna edebilsin. Allah Ahkaf 9. ayetinde bakın ne diyor, arkadaşımızın Peygamberimiz kargocumuydu dediği ayeti daha net açıklayabilmek adına. “BEN, YALNIZCA BANA VAH YEDİLMEKTE OLANA UYUYORUM VE BEN, APAÇIK BİR UYARICIDAN BAŞKASI DEĞİLİM.” Arkadaşımız Peygamberimizin, örnek alınmasının gerektiğinin örneğini vermiş. Çok doğru. Bir insanın örnek alınması nasıl olur? Hayatı ve yaşadığı topluma örnek oluşuyla, doğruluğuyla, dürüstlüğüyle. Yoksa Allah elçimi örnek alın derken, onunda benim gibi dine hüküm koyma yetkisi var demiyor. Çünkü Peygamberimiz toplumda güvenilirliği ve dürüstlüğü ile örnek gösterilen bir insandı. Peygamberimizin Kur’an ı açıklaması konusuna gelince. Bu ve benzeri ayetleri eğer, anlaşılmayan bir ayet varda onu açık hale getiriyor elçim diye anlarsak, yine kendi nefsimizi kandırmış oluruz. Çünkü Kur’an ı açıklamak bize düşer, nice örneklerle Kur’an ı biz açıkladık diyordu bir başka ayetinde Allah. Peygamberimizin Kur’an ı tebliğ ederken açıklaması, onu hikmeti ilmiyle, Kur’an ın diğer ayetleri ile bağlantı kurarak toplumu ikna ederek tebliğ etmesi anlamındadır. Bunun tersini dünürsek, Allah ın diğer ayetleri ile ters düşer, kendimizi aldatmış oluruz. Ne yazık ki ataların rivayet ve sanı inançlarını, geçmiş toplumlarda dinin içine sokabilmek adına, Allah ın ayetlerinin anlamları ile oynayıp, batılı hak göstermeye çalışmışlar. Aynı yanlış günümüzde de yapılıyor. Ayeti hatırlayalım. Ali İmran 78: Onlardan bir grup var ki, KİTAPTA OLMAYAN BİR ŞEYİ SİZ KİTAPTAN SANASINIZ DİYE, DİLLERİYLE KİTABI ÇARPITIRLAR VE ALLAH'TAN OLMADIĞI HALDE, “BU, ALLAH KATINDANDIR!” DERLER, BÖYLECE BİLE BİLE ALLAH HAKKINDA YALANLAR UYDURURLAR. (Bayraktar Bayraklı) Arkadaşımızın örnek verdikleri, ne yazık ki Allah ın emrettikleri değil ama arkadaşımız kelimelere kendince anlamlar vererek, sanki Allah ın emri gibi göstermeye çalışıyor. Kur’an böyle yapanlara, Allah hakkında yalan söylüyorlar diyor. Tabi ki herkesin kendi seçimi. Din Allah ın dinidir, asla elçisi dinin ortağı olmadığını Allah, üstüne basa basa bildiriyor. DAHA DA İLGİNCİ, GÖREV VERDİĞİM ELÇİLERİ BİLE HESABA ÇEKECEĞİM DİYOR ALLAH. Eğer bizler Allah ın Kur’an da bildirdiğinin dışındaki konularda, elçisi din adına hükümler vermiştir dersek, Kur’an da çelişki yaratır, Allah ın elçisini dinde Allah ın ortağı yapmış oluruz. Böylece, SİZLERİ KUR’AN DAN SORUMLU TUTUYORUM, HESABA ÇEKECEĞİM HÜKMÜNE TAMAMEN TERS DÜŞMÜŞ OLURUZ. Allah Casiye 6. ayetinde, bizlerin Kur’an dışından hiçbir sözün ardına düşmeyelim diye, bakın nasıl uyarıyor. “ALLAH'TAN VE O'NUN AYETLERİNDEN SONRA, HANGİ SÖZE İNANACAKLAR? Eğer bizler, yalnız Kur’an dan sorumlu olmasaydık Kur’an açık, anlaşılır ve yeterli olmayıp, Allah ın elçisi açık ve anlaşılır hale getirmiş olsaydı, SÖYLENDİĞİ GİBİ DİN ALLAH IN, ŞERİAT RESULÜNÜN OLSAYDI, TIPKI KUR’AN I KAYDA ALIP YAZDIRDIĞI GİBİ, KENDİ AÇIKLAMALARINI DA YAZDIRIP, KAYDA ALDIRIRDI ALLAH IN RESULÜ. Bu durumda Allah, yalnız Kur’an ı koruması altına almaz, bu bilgileri de alırdı, hatta yalnız Kur’an ın ipine sarılın demez, onlara da sarılmamızı isterdi. Lütfen Allah ın Resulüne atılan bu iftiraların farkında olalım. Hatırlayınız, sorumlu olduğumuzu iddia ettikleri hadislerin tamamı, bir rivayete göre diye başlar ve ikinci üçüncü şahısların rivayet ettikleri bilgilerle oluşmuştur. Sizce bizler bu bilgilerden sorumlu olup, Kur’an ı bu bilgiler ışığında anlayıp, bu bilgilerle İslam ı yaşamamız gerekseydi, Allah Peygamberimizin vefatından yaklaşık 200 yıl sonra rivayetler yoluyla toplanıp, kayda alınan bilgilere bizi muhtaç bırakır mıydı? HÂŞÂ Allah ın elçisi görevini gereği gibi yapamayıp, Kur’an ın açıkladığını iddia ettikleri sözlerini yazdırmayıp kayda aldırmayarak, görevini eksik mi yaptı. Bu eksikliği yıllar sonra birileri fark edip, kayda alarak bizlerin imanını mı kurtardı? Ne dediğimizin farkında mıyız? Hiç sanmıyorum. Enam 105: BÖYLECE BİZ AYETLERİ DERİNLEMESİNE AÇIKLIYORUZ Kİ, “SEN DERS ALMIŞSIN” DEMESİNLER; ONU KAVRAYAN TOPLUMA İZAH EDİYORUZ. (Bayraktar Bayraklı) Enbiya 10: ANDOLSUN, SİZE ÖYLE BİR KİTAP İNDİRDİK Kİ SİZİN BÜTÜN ŞEREF VE ŞANINIZ ONDADIR. HÂLÂ AKLINIZI KULLANMAYACAK MISINIZ? (Diyanet meali) Araf 3: RABBİNİZDEN SİZE İNDİRİLENE UYUN. ONU BIRAKIP BAŞKA DOSTLARA UYMAYIN. NE KADAR DA AZ ÖĞÜT ALIYORSUNUZ! (Diyanet meali) Allah ın bunca apaçık ayetlerinin üzerinde tahrifat yaparak, farklı anlamlar verenlere, elbette Kur’an gerçeklerini anlatamayız. Allah size öyle bir kitap indirdik ki, sizin bütün şeref ve şanınız ondadır diyecek, ama bizler hala rivayet hadisler olmasaydı Kur’an anlaşılamazdı ve İslam yaşanamazdı demeye devam edeceğiz öylemi dostlar? Maide 45. ayette Rabbimiz, “ALLAH’IN İNDİRDİĞİ İLE HÜKMETMEYENLER, ZALİMLERİN TA KENDİLERİDİR.” Diye uyardığı halde, Kur’an dışından elçisi de dine hükümler koymuştur, onlara da uymalıyız diyeler varsa hala, böyle insanlardan uzak durmalıyız. Allah açık ve muhkem bir şekilde, Ali İmran 103. ayetinde, “TOPLUCA ALLAH'IN İPİNE SIMSIKI SARILINIZ, AYRILIĞA DÜŞMEYİNİZ” diye uyarmıştır. Bunca açık ayetlerin anlamlarını hala değiştirmeye, farklı anlamlar vermeye çalışanlar varsa, onları kendi inançları ile baş başa bırakmaktan başka çaremiz yoktur. Allah cümlemizin yolunu açık etsin ve Kur’an ı anlayarak yaşayan, azınlık halis kulları arasına alsın inşallah. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
ALLAH IN RESULÜNÜN BİZLERE ÖRNEK OLUŞUNU, HANGİ KAYNAKTAN ÖĞRENMELİYİZ?
Şöyle bir başlık okumuştum, Peygamberimizin örnek oluşunu bizler, yalnız Kur’an dan mı öğrenip anlamalıyız? Aslında bu sorunun, tuzak bir soru olduğunu düşündüğüm için, yazımda bu konu üzerinde sizlerin, düşünmenize vesile olmak istedim. Bu sorunun cevabını mantık ve Kur’an süzgecinden geçirerek, birlikte önce düşünelim. Allah Kur’an da, Resulünü bakın nasıl bizlere örnek gösteriyor Ahzab 21: Andolsun, ALLAH’IN RESULÜNDE sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için GÜZEL BİR ÖRNEK VARDIR. (Diyanet meali) Allah ayetinde bizlere bir emir verip, tavsiyede bulunduysa, onu mutlaka doğru anlamalıyız ki, bizlerde doğrunun yolcusu olabilelim. Bu ayeti tebliğ alıp iman eden, Peygamberimizin zamanında yaşayanların işi kolay. Onu bizzat görüyorlar, şahit oluyorlar, böylece örnek alıyorlar. Ama bizlerin böyle bir imkânımız yok. Bu durumda bizler, Allah ın Resulünün örnek oluşundan faydalanamayacak mıyız? Elbette hayır. Allah Kur’an da bir hüküm verip Resulünü örnek gösterdiyse, onun hangi konularda bizlere örnek olduğundan da bahsetmiş olması gerekmez mi? Çünkü her şeyden nice örnekleri, değişik ifadelerle verdik, sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyoruz, diyor Kur’an da. Diyelim ki, Allah ın Resulünün bizler için örnek oluşunu, yalnız Kur’an dan öğrenmemiz bizlere yetmez. Peki, bu durumda nereden, hangi kaynaklardan öğrenmeliyiz? Bakın inanılmaz, tedirgin edici bir soru ile karşılaştık bu durumda. Bizlere yüzlerce yıl öncesinden, rivayet yolla ulaşan bilgiler, sözler, hadislerden öğrenebiliriz diyebilirsiniz. Peki, Allah böyle bir yolu öneriyor mu? Yani Allah ın tüm Müslümanlara örnek gösterdiği Resulünü bugün günümüzde bizler, doğruluğundan emin olamayacağımız, rivayet edilen sözlerden, bilgilerden öğrenmemiz ne kadar doğru olur? Eğer yanlış bir örnek bilgiye inanırsak, Allah korusun yoldan saparız. Eğer Allah ın bu hükmü yani Resulünün örnek oluşunu, bizler eğer yalnız Kur’an dan öğrenemiyorsak, rivayet edilen bilgilerden öğreniyorsak, bu kapıyı diğer ayetleri öğrenmek içinde sonuna kadar açmış oluruz. EVET, DOSTLAR AMAÇ AKLI, ZİHNİ BULANDIRMAK, TOPLUMDA ŞÜPHE UYANDIRMAK VE BÖYLECE BATIL VE RİVAYET KAPISINI ARALAYIP, BATILI HAK GÖSTERMEK, DOĞRU İZLENECEK, FAYDALANILACAK KAYNAKLAR ARASINA, RİVAYET VE SANI BİLGİLERİ ALMAKTIR ASIL AMAÇ. İslam toplumunun genel çoğunluğu, ne yazık ki Kur’an ı yeterli görmediği için, tıpkı cahiliye toplumu Kitap ehli gibi, bölündü parçalandı ve ALLAH IN GÖNDERDİĞİ KİTAP, ATALARININ İNANÇLARINI YAŞAYABİLMEK ADINA YETERLİ GÖRÜLMEDİ. İlginçtir, Allah kitap ehline Ankebut 51. ayetinde, “KARŞILARINDA OKUNUP DURAN BIR KITABI, SANA İNDIRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMİYOR MU?” diye uyardığı ve gönderdiği kitabın yeteceğini açıkça bizlere bildirdiği halde, günümüzde bizler, bu ve benzeri ayetlere gözlerimizi kapatıp, yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz diyebiliyoruz. Daha da ilginci, bu ayet bizlere değil, Kitap ehline söylenmiştir diyor, kendimizi bu ayetlerden sorumlu tutmuyoruz. Tabi bu durumda derste almıyoruz. Hatta yazımızın konusu olan konuda bile, Allah ın Resulünün bizlere örnek oluşunu, bizler yalnız Kur’an dan öğrenemeyiz, deme cesaretini gösteriyoruz. Ahzab 21. Ayetin de Allah, Resulüm sizler için örnektir derken, özellikle Resul ismini kullanıyor NEBİ demiyor. Sizce neden olabilir? Hatırlayınız Allah Kur’an da eğer, bizlere bir ayet tebliğ etmek istiyorsa, özellikle RESULÜM diye geçer. Yani ayetlerin tebliğinde Nebi diye geçmez. Ya da konu daha iyi anlaşılsın diye, şöyle söylemek isterim. ALLAH NEBİYE UYUN DEĞİL, RESULE UYUN DER. ÇÜNKÜ RESUL YALNIZ VE YALNIZ BİZLERE ALLAH IN AYETİNİ TEBLİĞ ETMEKLE GÖREVLİDİRDE ONDAN. Tabi bu sözlerimden, Nebi ye uymayın anlamı çıkartılmamalıdır. Amacımız Kur’an ı doğru anlamak. Onun içi Allah, Resulüm sizler için örnektir diyor. Hatta Resulüme uymak, bana uymak gibidir diye de bizleri uyarır. Peki, neden söylüyor bu sözü Allah? Çünkü Allah diğer ayetlerinde, elçisini de uyarıp ve bizlere bakın neler söylemesini istiyor. “BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM. (Ahkaf 9 ) RESULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. (Ankebut 18) ARTIK SEN ÖĞÜT VER! SEN ANCAK BIR ÖĞÜT VERICISIN. (Gaşiye 21).” Allah ın bunca açık ayetlerini tebliğ alıp, iman ettiğini söyleyen bazı kişiler, NE YANİ PEYGAMBERİMİZ POSTACIMIYDI, deme gafletine düşmektedirler. Batıl inançlarını yaşayabilmek adına, Allah ın ayetlerine kafa tuttuklarının, farkında bile değiller. Ne yazık ki, batıla kapı aralamaya çalışanlar, Allah ın elçisinin bizlere hangi konularda örnek olduğunu, Kur’an dan anlamak istemiyorlar. ÇÜNKÜ KUR’AN DA Kİ RESUL ÖRNEĞİ, ONLARIN BATIL VE ATALARININ RİVAYET İNANÇLARINI DOĞRULAMIYOR, KABUL ETMİYOR DA ONDAN. Kur’an da ki Resul örneği, Allah ın dinine batıl ve hurafe karışmış ise ondan uzak duracaksın ve hakkın arayışında olacaksın gerçeğini gösteriyor. Hatırlayınız Peygamberimiz ÜMMİYDİ. Atalarının batıl inançlarını yaşayan, Kitap ehline tabi değildi. Allah ın Resulü bugün aramızda olsa, İslam ı cemaat ve tarikatlar yoluyla yaşayan, yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz diyen, batıl yolcularının asla yanına bile gitmezdi. ONUN İÇİN BUNLAR, ALLAH IN RESULÜNÜ KUR’AN DAN DEĞİL, SANI VE RİVAYET BİLGİLERDEN ÖRNEK ALIRLAR. ONUN İÇİNDE HEP YANILIR, KUR’AN IN, ALLAH IN YOLUNDAN SAPARLAR. Allah ın elçisini örnek almak isteyen, onun nasıl bir davranış içinde olduğunu, insanlara nasıl davrandığını Kur’an dan örnek almalıdır. Allah ın Resulünün insanlara karşı sabırlı, hoş görülü, güvenilir olduğunu Kur’an dan anlıyoruz ve Allah diyor ki ayetinde, “ŞÂYET SEN, KABA VE KATI YÜREKLİ OLSAYDIN, HİÇ ŞÜPHESİZ, ETRAFINDAN AYRILIP GİDERLERDİ..” Bizler Allah ın Resulü nün bu davranışını hangimiz örnek alıp, hayatımıza geçiriyoruz? Allah ın Resulü, Allah ın hazineleri benim yanımda değil, bende sizler gibi bir insanım. Ben yalnız Allah ın vah yettiğini hayatıma geçiririm dediği halde, bizler Allah ın Resulünün bu örnekliğini Kur’an dan almayıp, batıl ve rivayetlerden aldığımız için, akla gelmez olayları, davranışları, yanlış bilgileri, olağan üstü olayları, Allah ın Resulüne nispet etmekten çekinmiyoruz. Allah ın Resulünün tek rehberi Kur’an dı. Elbette böyle olunca, bazı kişiler Allah ın Resulünün örnek oluşunu, Kur’an dan değil, rivayetlerden öğrenmek isteyecek, onlara Kur’an yetmeyecektir. Allah ın Resulü uyarıcıdır, şahittir, müjdecidir diyor Kur’an. Peki, hangi kitapla uyarır, ona şahitlik yapar ve müjde verir? YALNIZ VE YALNIZ KUR’AN İLE VERDİĞİNİ ALLAH SÖYLÜYOR. Allah ın Resulünü örnek alan, yalnız Kur’an a uyar ve yalnız Kur’an ı din kardeşlerine hatırlatır, anlatır. Allah ın elçisi şunu söylüyor Kur’an da. “BİLİYORSUNUZ Kİ SİZLERE TEBLİĞ ETTİĞİM BU İŞE KARŞILIK, SİZDEN HİÇBİR ÜCRET ALMIYORUM, MÜKÂFATIMI ALLAH VERECEKTİR.” Bu örnekliği tebliğ alan bir Müslüman, asla maddi çıkarları peşinde olup, farklı isimler altında paralar toplayan, altında son model arabalarda gezip, saraylarda oturan insanların ardı sıra gitmez. Hiçbir mesleği olmadığı halde, zenginliğinin hesabı tutulamayan şeyhlerin, velilerin ardından gidenler, ALLAH IN RESULÜNÜ ÖRNEK ALMAYANLARDIR. Bir insanı doğru örnek almak istiyorsak, önce onu doğru tanımalıyız ki, onu doğru örnek alalım. Allah Nisa suresi 87. ayetinde, SÖZ BAKIMINDAN ALLAH DAN DAHA DOĞRU KİM VARDIR diyorsa, bizler Allah ın Resulünü, emin olamayacağımız sözler ışığında değil, Allah ın sözleri Kur’an ışığın da tanımalıyız ve örnek almalıyız. Eğer bizler Allah ın Resulünü, doğru bilgilerle örnek alırsak, ondan istifade eder, ondan faydalanırız. Yanlış bilgilerle örnek alırsak, hem ona iftira atmış, hem de kendimize şeytanı örnek almış oluruz ama farkında bile olamayız. Hz. Muhammed i örnek almak isteyen, batıldan ve hurafeden uzak, yalnız Kur’an ın ipine sarılır. Çünkü Allah ın Resulü yalnız vahye uymuş, asla onun dışına çıkmamıştır. Bu konuda İsra suresi 74 ve 75. ayetlerinde Allah, elçisinin neredeyse onlara birazcık meyledecektin derken, batıl yolcusu kitap ehlinin, bazı sözlerini din adına kabul etmek üzereyken, vazgeçtiği örneği verilir. Eğer bunu yapsaydın, yani vah yettiğimizin dışına çıksaydın, ölümün ve acının sıkıntılarını sana, kat kat tattırırdık diyerek uyarıyor. İşte Resulün, bizler için örnekleri bunlardır. Ama Kur’an ı yeterli görmeyen, atalarının rivayet inançlarını da din zannedenler, Resulün Kur’an da ki bu örnekliğini görmek, hatta duymak bile istemezler. Onların varsa yoksa örnekliği, emin olamayacakları rivayet, sanı sözlerdir. Değerli din kardeşlerim. Allah ın Resulü bizler için örnektir. Yazdıklarımın dışında, Allah ın Resulünün daha birçok, bizler için örnek oluşunu, lütfen Kur’an ı anlayarak ve düşünerek okuyarak anlamaya çalışalım. Onun örnekliğini lütfen emin olamayacağımız kaynaklardan değil, kesin emin olduğumuz Kur’an dan öğrenelim ve hayatımıza geçirelim. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
ENAM SURESİ 105. AYETİN, LÜTFEN FARKINDA OLALIM.
Bizler İslam ı öyle pervasızca, korkusuz yaşıyoruz ki, gerçeklerin farkında olsak, yaptığımız yanlışların affı için, gece gündüz Allah a yalvarırız. Bizlerin Kur’an ile irtibatını kesen din tacirlerinin etkisinde, Allah Kur’an da neredeyse ne emrediyorsa, tam tersini Allah ın emri diye yaşıyoruz. Allah sizlere indirdiğim Kur’an yetmiyor mu dedikçe, yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz diyorsak, bizler cahiliye toplumunun yaptığı gibi Kur’an a değil, rivayet ve sanı sözlere iman ediyoruz demektir. Yaptığımız o çok büyük yanlışa, çok dikkat çekici bir örnek olacağına inandığım bir ayeti, bu yazımda sizlere hatırlatmak ve üzeride düşünmenize vesile olmak istiyorum. Önce daha iyi anlayabilmek için, ayeti iki farklı mealden yazalım, daha sonra birlikte düşünelim. Enam 105: İşte ayetlerimizi böyle EVİRE ÇEVİRE ANLATIRIZ Kİ birileri: "SEN BİR YERDEN ÖĞRENMİŞSİN" desin, biz de onu BİLEN BİR TOPLULUĞA AÇIKLAMIŞ OLALIM. (Süleymaniye vakfı meali) Enam 105: İşte böylece AYETLERİ TÜRLÜ TÜRLÜ ÇEVİRİP AÇIKLIYORUZ Kİ, onlar sana: "SEN BUNLARI BİR YERLERDEN OKUYUP ÖĞRENMİŞSİN" desinler ve bilen bir toplum için de, ONU İYİCE BEYAN EDELİM. (Elmalı meali) Eğer bizler hala bu ayeti görmezden geliyor da, Kur’an ayetleri açık ve anlaşılır değildir, Peygamberimiz açık olmayan ve herkesin anlayamayacağı Kur’an ı açıklayıp, anlaşılır hala getirdiğini söylüyorsak, bizler Kur’an a değil, yarattığımız bir dine iman ediyoruz demektir. Ayet üzerinde, gelin birlikte düşünelim. Bakalım bu ayette Allah, özellikle bizlerin dikkatini hangi konularda çekiyor ve neler anlatıyor. İlk cümle çok önemli. Biz ayetlerimizi evire çevire, yani türlü biçimlerde açıklıyoruz diyor. Bu konuda birçok ayet vardır ki, Kur’an ı nice örneklerle açıklandığı bildiriliyor Allah. Nahl 89, Rum 58, Nur 34–46, Hac 16, Bakara 118, Araf 32, Araf 58, Mücadele 5, Tövbe 11. Bunlara benzer birçok ayetinde Allah, ayetleri açıklamak bize düşer, onun için kullarım hiç kimseye muhtaç olmasın diye tek tek açıkladık ayetlerimizi diyor. Tabi hala Kur’an ayetleri açık değildir, onu elçisi açıklamıştır diyenlere söyleyecek sözümüz yok. Gönül gözü kapalı olana, hiçbir şey anlatamazsınız. Gelelim ayete. Allah ayetlerini anlayalım diye, türlü biçimlerde örneklerle anlatmasının, izah etmesinin bir nedenine de açıklık getiriyor. Elçisi Kur’an ı tebliğ ederken topluma, SEN BU İŞİ İYİ ÖĞRENMİŞSİN, BU BİLGİLERİ DAHA ÖNCE BİLMEZDİN desinler diyor. Aslında bu ayet Kur’an ın Allah kelamı olduğuna da, apaçık delildir. Peki, buradan ne anlamalıyız? Böyle söylemelerinin ne anlamı olabilir? Bildiğiniz gibi, Peygamberimiz ÜMMİYDİ. Yani söyledikleri gibi bu kelime, okuma yazma bilmeyen anlamında değil, Kitap ehline tabi olmayanlardandı. Daha açıkçası dini konular hakkında hiçbir bilgisi yoktu. ONUN İÇİN BU ANLATTIKLARINI, SEN BİR YERDEN ÖĞRENMİŞSİN, KENDİN YAZMAN MÜMKÜN DEĞİL DİYORLAR. Hatta ÜMMİ konusunu daha iyi anlayabilmemiz için, Allah elçisinin bu konudaki durumunu, bakın bizlere nasıl bildiriyor. Şura 52–53: İşte sana da, emrimizle, BİR RUH (KALPLERİ DİRİLTEN BİR KİTAP) VAHYETTİK. SEN KİTAP NEDİR, İMAN NEDİR BİLMEZDİN. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi, kendisiyle doğru yola eriştireceğimiz bir nur yaptık. ŞÜPHESİZ Kİ SEN DOĞRU BİR YOLA İLETİYORSUN; GÖKLERDEKİ VE YERDEKİ HER ŞEYİN SAHİBİ OLAN ALLAH’IN YOLUNA. İyi bilin ki, bütün işler sonunda Allah’a döner. (Diyanet meali) Sanırım konu şimdi daha açık ve net anlaşılmıştır. Peygamberimiz kitap ehlinin rivayet ve sanı inançlarının, Allah ın dini olamayacağını anladığından, onlara tabi olmamış ve her zaman doğrunun arayışında olduğu için, Allah kitap ehlinin arasından değil, ÜMMİLERİN arasından elçi seçmiştir. Onun için birçok kitap ehli ona inanmak istememiş, Allah Resul gönderecek olsaydı, bizim aramızdan gönderirdi diyorlardı. ASLINDA BURADAN BİLE DÜŞÜNDÜĞÜMÜZDE, ALACAĞIMIZ ÇOK BÜYÜK DERSLER VAR. Günümüzde de İslam, öyle Kur’an dan uzak batıl ve hurafelerle yaşanıyor ki, Allah günümüzde Resul gönderecek olsaydı eminim, bu batıl yolcularının arasından göndermezdi. Tabi başka Nebi/Resul gelmeyeceğini Allah bildiriyor. Ayeti anlamaya devam edelim. Demek ki özellikle kitap ehli, sen daha önce bu konulardan uzaktın, bunları sana birisi öğretmiş dediklerine göre, PEYGAMBERİMİZ DİN ADINA NE ÖĞRENDİYSE, KUR’AN DAN ÖĞRENDİĞİNİ ANLIYORUZ. Ayetin devamında Kur’an ın diğer ayetlerinde söylediği gibi, Kur’an ı açıklamak bize düşer, biz anlayasınız diye nice örneklerle açıkladık, izah ettik dediği gibi, bu ayette de bakın ne diyor. “ONU İYİCE BEYAN EDELİM” Yani toplumun anlayacağı şekilde, açıklamış olalım diyor. Kur’an ın Allah tarafından açıklandığını bildiren ve elçisini bu konuda bilgilendirip, onu rahatlatan ayeti hatırlatmak istiyorum. Bu ayet, yazımızın açıkça özetidir. Kıyame 18–19: O halde, biz onu okuduğumuz zaman, SEN ONUN OKUNUŞUNU TAKİP ET. SONRA ŞÜPHEN OLMASIN Kİ, ONU AÇIKLAMAK DA BİZE AİTTİR. (Diyanet vakfı meali) Hud suresi 1. ve 2. ayetinde de, neden Kur’an ayetlerini açıkladığını, zerre kadar aklı olup düşünene, bakın ne diyor Allah.” SONRA DA ALLAH’TAN BAŞKASINA KULLUK ETMEYESİNİZ DİYE, AYRI AYRI AÇIKLANMIŞ BİR KİTAPTIR.” Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
MÜDDESİR 43. AYETTE GEÇEN MUSALLİN LERDEN DEĞİLDİK, NE ANLAMA GELİYOR?
Bu makalemde sizlerin, üzerinde dikkatle düşünmenize vesile olmak istediğim ayetler, Müddesir suresinde geçiyor. Bizler Allah ın önerdiği gibi, ayetler üzerinde düşünmeden, kelimelerin özüne inmeden okur geçersek, aslında çok şeylerin farkında olamayacağımıza, güzel bir örnek ayeti sizlere hatırlatmak istiyorum. Ayette cehennemliklerden olanlar, BİZ MUSALLİN LERDEN DEĞİLDİK sözüne, öyle bir anlam veriyoruz ki, ayette anlatılmak istenenden çok uzak kalıyor, Allah ın bizleri bu konuda ki uyarısını da anlayamıyoruz. Önce ayeti yazalım, daha sonra birlikte ayet üzerinde düşünelim. Müddesir 40–41–42–43–44–45–46–47–48: Onlar cennetlerdedirler. Birbirlerine suçlular hakkında sorular sorarlar ve dönüp onlara şöyle derler: “Sizi Sekar’a (cehenneme) ne soktu?”. Onlar şöyle derler: “BİZ NAMAZ KILANLARDAN DEĞİLDİK.” “YOKSULA YEDİRMEZDİK.” “BATILA DALANLARLA BİRLİKTE BİZ DE DALARDIK.” “CEZA GÜNÜNÜ DE YALANLIYORDUK.” “Nihayet ölüm bize gelip çattı.” ARTIK ŞEFAATÇİLERİN ŞEFAATİ ONLARA FAYDA VERMEZ. (Diyanet meali) Ayette Allah, mahşer günü gerçekleşecek bir olaydan bizleri şimdiden bilgilendiriyor. Bakın cennetlik ve cehennemlikler karşılıklı konuşuyor ve cehennemde ebedi kalacaklara, sizin cehennemlik olma nedenleriniz nedir diye soruyorlar. Ayeti tercüme eden Diyanet, biz namaz kılanlardan değildik diye tercüme etmiş. Bu cümlede geçen kelime, BİZ MUSALLİN LERDEN DEĞİLDİK diye geçiyor. Burada geçen musallin kelimesinden kasıt, yalnız namaz kılmayanlar olabilir mi? Bakın salâtı ikame etmeyenler demiyor. Aslında Musallin lerden değildik sözünü, ayetin devamında açıklıyor ve cehennemde ebedi kalacak olanlar, bakın bizler nasıl hatalar yaptık ki cehennemlik olduk diye tek tek sayıyor. Dikkat ederseniz Kur’an da salâtı ikame edin, yani namazı kılın derken sürekli zekât da verin der. Yani salâtı, Allah a kulluk adına, bildiğimiz namazı yerine getirin derken, insanlar arasındaki dayanışmanın, yardımlaşmanın da önemini vurgular. İşte musallin olmayanlar, ALLAH İLE GEREKLİ BAĞI KURMAYAN, YANİ ALLAH IN EMRETTİĞİ YOLDA OLMAYANLAR, ALLAH IN ELÇİLERİ TARAFINDAN GÖNDERDİĞİ KİTAPLARI YETERLİ GÖRMEYİP, ATALARININ İNANCINI DİN DİYE YAŞAYANLARIN, MUSALLİN OLMADIKLARI ANLATILIYOR AYETTE. Bunu yalnız namaz kılmayanlar diye anlarsak, anlamını daraltırsak, ayetin asıl anlatmak istediği uyarısının özüne asla inemeyiz. Ayetten de dersler alamayız. MUSALLİN VE SALÂT kelimesinin içini mutlaka doldurmalıyız. EĞER DOLDURMAZSAK, NAMAZ KILAN SAHTEKÂRLAR, DİN TACİRLERİ, GÖSTERİŞ İÇİN YARDIM YAPANLAR, ADALETSİZLER, KENDİNDEN BAŞKASINI DÜŞÜNMEYEN MÜSLÜMANLAR YARATIRIZ. Musallin olmayanların kimler olduğu ve nasıl hatalar yaptıkları ayetin devamında açıklanıyor. Yoksulu yedirmezdik, yani hayır hasenat yapmaz, yalnız kendimizi düşünürdük diyorlar. Bakın şimdi söyledikleri ise çok önemli dersler almamız gereken bir uyarı olmalı bizlere. “BATILA DALANLARLA BİZDE DALARDIK.” Peki, bu sözlerden bizler ders alıyor muyuz? Yoksa bu uyarı bizleri bağlamaz, bizler namazımızı kılıyoruz, zekâtta veriyoruz mu diyoruz? Eğer bizler Allah ın gönderdiği HAK olan kitabının yanında, emin olamayacağımız atalarımızdan intikal eden rivayetleri de din diye yaşıyorsak, cehennemliklerin yaptığı bu yanlıştan ne farkımız olur? Allah yalnız Kur’an ın ipine sarılın, Kur’an dan sorumlusunuz, biz kitabı nice örneklerle açıkladık ve hiçbir eksik bırakmadık, yemin ederek kolaylaştırdık dediği halde, bizler hala Kur’an da her bilgi yoktur, Kur’an ı herkes anlayamaz, peygamberimizin rivayet hadisleri ve fıkıh alimlerimiz olmasaydı Kur’an ı anlayamazdık diyorsak, aynı yanlışı bizlerde yapıyoruz ve batıla dalıyoruz ve böylece, musallin olanlardan olamıyoruz demektir. Cehennemlik olanların, ceza gününü de yalanladıklarından bahsediyor. Peki, bu nasıl bir yalanlama? Ceza günü yoktur mu diyorlardı? Elbette hayır. Hatırlatmak isterim bu insanların genel çoğunluğu, daha önce iman ettiklerini söyleyen kitap ehli. Ama öyle bir din anlayışı ve ceza günü inancı var ki, Allah ın hükümlerini kendi nefislerine göre düzenleyerek, kendilerinin asla cehennemlik olmayacağına inanıyorlardı. Kur’an bu inançlarının yanlış olduğunu onlara söylüyor ve uyarıyordu. Bu insanların ceza gününü yalanlamaları, hiç olmayacağı anlamında değil. Kendi düşünceleri gibi bir ceza gününün olmadığını anlatmak adına, bu insanların Allah ın açıkladığı ceza gününü, bu anlamda inkâr ettiklerini söylüyor Allah. Ayetin devamında, atalarının yanlış inançlarını onların yüzlerine vuruyor ve diyor ki; “ARTIK ŞEFAATÇİLERİN ŞEFAATİ ONLARA FAYDA VERMEZ.” Sanırım şimdi daha iyi anlaşıldı. Çünkü bu insanlar, biz Yahudi’yiz biz Hristiyanız Allah ın sevgili kuluyuz. Bize ceza sayılı gün dokunacak, şeklindeki inançlarının yanında, Hz. İsa ya inananların cehennem azabı çekmeyeceğini, çünkü Hz. İsa nın onların yerine azap çektiğini söylemelerinin nasıl yanlış olduğunu, onların söylediği gibi olmayacağını, yani artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda sağlamayacağını bildiriyor. Peki, bizler bu ayetten ders alıp, bu dünyada Allah dan başka, hiçbir şefaatin fayda etmeyeceğine inanıp, şefaatçiler edinmiyor muyuz? Sanırım bu satırları okuyunca, tebessüm ettiniz biliyorum. Bizler bu ve benzeri yüzlerce ayetten dersler almadık, genel çoğunluğumuzun almak gibi bir niyeti de yok gibi görünüyor. Öyle şefaatçiler edindik ki, cehennemliklerin, musallin olmayanların söylediklerini, adeta bizlerin içinden de günümüzde söyleyenler var. Ben Müslüman ım diyen, cehennem azabı çekmeyecek diyorsak eğer, BİZLER ALLAH IN EMRETTİĞİ CEZA GÜNÜNE İNANMIYORUZ DEMEKTİR. Hâlbuki Allah ne diyordu Zilzal 7. ayetinde “Artık, kim BİR ZERRE MİKTARI HAYIR ÜRETMİŞSE, ONUN KARŞILIĞINI GÖRÜR.” Yine Zilzal l8, ayetinde. “VE KİM BİR ZERRE MİKTARI ŞER ÜRETMİŞSE, ONUN KARŞILIĞIN GÖRÜR.” Sizce bu ve benzeri yanlışları yapan Müslümanlar, istedikleri kadar namaz kılsınlar, Allah ın istediği Musallin lerden olabilir mi? Değerli din kardeşlerim, lütfen Kur’an ın yaptığı uyarıları dikkate alalım, namazımızı/salâtı gereği gibi yerine getirmek istiyorsak, önce Allah ın istediği, musallin lerden olmanın çabası içinde olalım. Kur’an ı parçalı değil, bütünüyle birbiriyle bağlantılı anlamaya çalışalım ve yapılan yanlışlardan dersler alarak aynı yanlışları yapmayalım. Eğer bu uyarılar bizlere değil inkârcılara, kitap ehline yapılmıştır diyerek, kendimizi temize çıkartıp dersler almıyorsak, aynı yanlışları yapmaktan ve hesap günüde şaşırmışların safında olmaktan, asla kurtulamayız. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
HUD SURESİ 106-107-108. AYETLER. CENNETİN VE CEHENNEMİN SONU VAR MI?
HUD SURESİ 106–107–108. AYETLER. CENNETİN VE CEHENNEMİN SONU VAR MI? CENNETTEN VE CEHENNEMDEN ÇIKIŞ VAR MI? Bizler Kur’an ı okumaya başlamadan önce, Allah ın önerdiği gibi, önce kafamızın içindeki, şeytanın, batılın öğretilerinden Allah a sığınmalıyız, yani batıl ve sanı bilgilerden kurtulmalıyız ki, Kur’an ayetlerini doğru anlayabilelim. Bu makalemde CENNETİN VE CEHENNEMİN, EBEDİ OLUP OLMADIĞI, CENNETTEN VE CEHENNEMDEN ÇIKIŞ VAR MI, konusunda yapılan tartışmalara ve verilen örnek ayetler üzerinde sizlerinde, düşünmenize vesile olmak istiyorum. Önce şunu unutmayalım, cennet ve cehennem bir ödül ve cezadır. Allah bu konuda bizleri uyarıyor ve yaşadığımız bu dünyada bile kısas uygulamamızı, yani kötülük yapan, suç işleyen birisinin, misliyle yani yaptığının karşılığı kadar olarak cezalandırılmasını istiyor. Önce konumuzla ilgili örnek gösterilen ayetleri yazalım. Hud 106–107–108: Bedbaht olanlar ateştedirler. Onlar orada başka türlü soluyacak, başka türlü haykıracaklar. ONLAR ORADA GÖKLER VE YER DURDUKÇA DURACAKLAR. Ancak Rabbi’nin diledikleri başka. Çünkü Rabbin dilediğini yapandır. Mutlu olanlar ise cennettedirler. ORADA GÖKLER VE YER DURDUKÇA duracaklar, ancak Rabbinin diledikleri başka. (Bu) ARDI ARASI KESİLMEYEN BİR İHSAN OLACAK. (Elmalı meali) Bizler ne yazık ki rivayetlerin etkisiyle yıllardır Kur’an ı anlamaya çalıştığımızdan, ayetleri genellikle yanlış anladık. Hurafelerden kurtulmaya başladığımızda ise, gerçekleri görmeye başladık ama bazen sanırım KANTARIN DOZUNU DA KAÇIRIYORUZ. Bakın bir konuyu anlatırken, konuya dikkat çekebilmek adına bir deyim kullandım. Kantarın dozunu kaçırmak, yani farkında olmadan aşırıya gitmek. İşte ayette de Allah iki konuya dikkat çekerken, aslında bizlere çok net bir şeye, benzetme hatta deyimle önce açıklık getiriyor ve diyor ki; “GÖKLER VE YER DURDUKÇA.” Acaba Allah bu sözleri ile hangi konuda dikkatimizi çekiyor olabilir? Bu yer ve gök nerede? Bu dünyada mı yoksa başka bir mekân da mı? Herhangi bir açıklama yok. Fikir yürütebiliriz belki, cennet ve cehennemden bahsedildiğine göre hesabın görüleceği kıyamet sonrasından bahsediliyor diyebiliriz. Ama Allah bu sözleriyle mutlaka belirli bir yeri anlatmak isteseydi, onunda açıklamasını yapardı. Dikkat ettiyseniz cennet ve cehennemliklerden bahsederken, GÖKLER VE YER DURDUKÇA tabirini kullanıyor. Eğer bu cümleden, demek ki cennetinde cehenneminde bir sonu var diye anlarsak, bu ancak bizim düşüncemiz olmaktan öte gitmez. Ayette cehennemliklerden bahsederken, onlar gökler ve yer durdukça orada duracaklar dedikten sonra, bir istisna yapıyor Allah. “ANCAK, RABBİNİN DİLEDİKLERİ BAŞKA.” Bakın gökler ve yerden kasıtla Allah ın ne demek istediğini şimdi anladınız mı? Gökler ve yer durdukça yani EBEDİ, SÜREKLİ kalacaklar, ancak Rabbinin diledikleri başka diyor. Bu tabir Allah ın gücünü, sonsuzluğunu, hükümranlığını anlatan bir örnek. Allah yok olmayacağına göre, o gök ve yer her zaman yerinde duracaktır diyor. Allah, cehennemde bir kısım insanların cezalarını çektikten sonra, Allah ın izniyle çıkabileceklerini söylüyor. Kur’an buna benzer benzetmeleri çok yapar, konunun daha etkili anlaşılması için Örnek verelim. Araf 40. ayette; “GÖK KAPILARI AÇILMAYACAK VE ONLAR, DEVE İĞNE DELİĞİNE GİRİNCEYE KADAR CENNETE GİREMİYECEKLERDİR” Bakın anlatılmak istenen konu, nasıl daha güçlü anlatılıyor. Dikkat ettiyseniz, cennete gidenler konusunda da aynı sözler kullanılıyor. Yine cennetliklerden bahsederken gökler ve yer durdukça tabirini kullanıyor yani EBEDİ, SÜREKLİ anlamında, ama yine Rabbin diledikleri başka diyerek, BURADAN DA ALLAH IN DİLEMESİYLE BİR ÇIKIŞTAN BAHSEDİLİYOR. Ama detay yok. Her şey Allah ın yetkisinde. İlginç değil mi, sanırım bunu ilk defa duymuş olabilirsiniz. Hatırlayınız bizlere, cennetten ve cehennemden hiç çıkış yok diye öğretmişlerdi. Demek ki cennete ayak uyduramayan, cennetin kurallarına uymayanlarında, gerekirse cennetten çıkartılabileceği bilgisini, uyarısını özellikle veriyor Allah. Buradan da şunu anlıyoruz, cennete gittim demekle kuralsız, sorumsuz değilsin, burasının da belirli kuralları var. Uymayan Allah ın emriyle çıkartılabilir. Detayını Allah bilir. Ayetin sonunda da aslında, konuya açıklık getiriyor ve diyor ki, tüm bunlar ardı arkası kesilmeyen bir ihsan olacak. BU SÖZLERDEN DE ŞUNU ANLIYORUZ, CENNET VE CEHENNEM HER ZAMAN VAR OLACAK, AMA BURAYA GİRİŞ VE ÇIKIŞLAR, ALLAH IN YETKİSİNDE. BİZLERİN AÇIKLANMAYAN, İZAH EDİLMEYEN BU KONUDA, DAHA FAZLA KONUŞMAMIZIN YANLIŞ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM. Birçok ilahiyatçı hocalarımız, bundan 8–10 sene önce çok farklı şeyler söylerken bu konularda, bugün günümüzde, batıl ve sanı bilgilerden kurtulduklarından olsa gerek, şimdi tam tersi söylemlerini görmekteyiz. Bazen aşırıya gidenlerini de söylemek isterim. Ben yıllar önce, cehennemden insanların bir kısmının ebedi, bir kısmının suçlarının cezasını çektikten sonra çıkacaklarını yazdığımda, bugün cehennemden çıkış var diyen hocalarımız, o yıllarda cehennemden asla çıkış yok diyorlardı. Sanırım geleneksel fıkıh inancının etkisiyle söyleniyordu bu sözler. Allah zerre kadar işlediklerimizin karşılığını göreceğimizi ve hiçbir şeyin karşılıksız kalmayacağını söylediği halde, Allah ın adaletini kendi nefislerimizde ne yazık ki şekillendiriyoruz. Bu dünyada hiç kimsenin uygun göremeyeceği bir adalet anlayışını, işimize geldiği şekliyle, Allah a nispet etmekten de çekinmiyoruz. Belirli bir zaman sonra tüm insanların, cennetin ve cehenneminde yok olacağını söyleyen bazı inanç sahipleri, Allah dan başka her şey bir gün yok olacaktır düşüncesini, yazacağım ayetlere dayandırmaktadırlar. Ayetleri önce yazalım, daha sonra bu ayetler nereden ve ne maksatla bahsediyor, üzerinde birlikte düşünelim. Kassas 88: Sen Allah ile beraber başka bir ilâha ibadet etme. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O’NUN ZATINDAN BAŞKA HER ŞEY YOK OLACAKTIR. Hüküm yalnızca O’nundur ve kesinlikle O’na döndürüleceksiniz. (Diyanet meali) Rahman 26- 27–28: YER ÜZERİNDE BULUNAN HER CANLI YOK OLACAKTIR. ANCAK AZAMET VE İKRAM SAHİBİ RABBİNİN ZÂTI BÂKİ KALACAKTIR. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? (Diyanet meali) Nebe 21–22–23: Şüphesiz cehennem, bir gözetleme yeridir; azgınlar için, İÇİNDE ÇAĞLAR BOYU KALACAKLARI BİR DÖNÜŞ YERİDİR. (Diyanet meali) İlk iki ayete dikkat ettiyseniz, Allah dan başka ilah yoktur diye bizleri bu dünyada uyarıyor ve bu dünyada, Allah dan başka her şey bir gün kıyametle yok olacaktır diyor. Bu yok oluş, mahşer günü diriliş ile tamamlanacak, bu konu anlatılıyor. Yoksa tüm insanlar, cennet ve cehennemde belirli bir zaman geçirip, daha sonra Allah ın dışında tüm yaratılan insanlar yok olacaktır demiyor. En son ayette ise cehennemlik olanların ise cehennemde çağlar boyu yani uzun süre kalacakları konusunda dikkatimizi çekiyor. Buradan da şunu çok daha net anlıyoruz. Suçlu suçunu çektikten sonra, cehennemden Allah ın izniyle çıkar. Elbette ebedi kalanlarda olacaktır. Tüm gerçekleri Allah bilir. Bizlere düşen açıklanan, izah edilenler üzerinde fikir yürütmek, konuşmak olmalıdır. Bizler Kur’an da geçen EBEDİ kelimesine, ne yazık ki kendi nefislerimizde anlamlar veriyoruz. Bizlere düşen ayetleri verilen örnekler ışığında anlamaya çalışmak olmalıdır. Ebedi kelimesi kullanıldığı cümlenin anlamıyla bazen geçici anlamda da kullanılabilir. Bu bizim dilimizde de böyledir. Örneğin Kerem sizin arkadaşınız olduğu sürece, sizinle EBEDİ konuşmam dediğimizde, arkadaşlarınız Kerem ile konuşmayı kestiğinde, diğer arkadaşlarınızla ebedi konuşmam sözünüz geçersiz olur. Ama EBEDİ sözü, kelime anlamı olarak sonsuz anlamındadır. Kur’an da bu kelimeyi bu şekliyle anlamalıyız. Kur’an da Allah, biz yarattığı kullarını cennet ve cehennem ile cezalandırıp ya da mükâfatlandırdıktan sonra, belirli bir sürenin sonunda bizlerin yok olup, yalnız Allah ın kalacağına dair hiçbir bilgi, hüküm, ayet Kur’an da yoktur. Buda zaten mümkün değildir. Allah yarattığı, imtihan edip birçok safhalardan geçirdiği, kendi ruhundan üfleyerek üstün kılarak yarattığı bizleri, tamamen yok etmesi aklın mantığın ve Kur’an ın onay vermeyeceği bir durumdur. Bu düşünce Allah ın adaletine de ters düşer. Allah onca özenerek yarattığı bizleri yargıladıktan ve hesabımızı gördükten sonra, koyacak yer mi bulamadı da tamamen yok etsin. Bu ve benzeri düşünceler, biz insanların Kur’an açıklamadığı, izah etmediği halde nefislerinin ortaya attığı adaletsiz düşüncelerdir. Allah Kur’an da bu konularda bakın bizleri nasıl uyarıyor. Açıklamadığım izah etmediğim, katımda olacak konular hakkında nasıl davranmamızı istiyor bakın Allah. Araf 33: De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, HAKKINDA HİÇBİR DELİL İNDİRMEDİĞİ BİR ŞEYİ, Allah'a ortak koşmanızı ve ALLAH HAKKINDA BİLMEDİĞİNİZ ŞEYLERİ SÖYLEMENİZİ HARAM KILMIŞTIR. (Diyanet vakfı meali) Allah ın açık, muhkem bir şekilde açıklamadığı konuları, sanki Allah ın açıklanmış emri gibi söylememizi Allah bizlere yasaklıyor ve bunu yapmayın HARAMDIR diyor. Bizlere düşen açıklanmış nice örneklerle izah edilmiş konular üzerinde konuşmak ve birbirimize anlatmak olmalıdır. Bunun dışında yapacaklarımız ve söyleyeceklerimiz, ancak şeytanı memnun edecektir. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
MARDİN KIRKLAR KİLİSESİ VE DEVRUL ZAFARAN MANASTIRINDAKİ ÜZÜCÜ DİYALOGLAR...
Değerli dostlarım, bu makalemde sizlere, güney doğu Anadolu gezimde karşılaştığım çok önemsediğim ve bir o kadar da düşündürücü, hatta üzücü bir konuyu nakletmek istiyorum. Önce şunu söylemek isterim. Ülkemizin Güney doğu Anadolu bölgesini, mutlaka gezip yerinde görmeliyiz ve o tarihi bizzat yerinde yaşamalıyız. Bu gezimde beni ziyadesi ile üzen olaylar, Mardin Süryani kilisesinde ve manastırında geçti. İki görevlinin kiliseye ve manastıra gelen ziyaretçilerle konuşmaları esnasında, birkaç olayın nasıl geliştiğini nakletmek istiyorum ve sizlerin dikkatinize sunuyorum. O güzel tarihi şehrimiz Mardin de ilk ziyaret ettiğimiz kilise, Kırklar kilisesiydi. Ben yurt dışında da gezdiğim her ülkede hangi inançtan olursa olsun, ibadet yerlerini gezerim, kültürlerini, inançlarını öğrenmeye çalışırım. Mardin de de çok eski bir kilise olan, Kırklar kilisesini merak ettiğimiz için gurup olarak hep birlikte ziyaret ettik. Toplandıktan sonra, kilisenin papazı bizlere bir konuşma yaptı. Çok doğaldır ki kilise hakkında bilgiler verdi. Bakın daha sonra kendilerinden nasıl bahsetti. Kendilerinin yani, Süryanilerin Hıristiyanlığa gerçekten hizmet edenler olduğunu ve ilk Hıristiyanlardan olduklarından bahsetti. Biraz daha konuşmasına devam ettikten sonra, Vatikan a mı bağlısınız sorum üzerine, hayır bizlerde Vatikan, Rusya ve İstanbul da ki Ortodoks patrikhanesi gibi Ekümeniğiz dedi. Çok ilginçtir, bunu söyledikten sonra ise, BUNLARIN HEPSİ AYNI GÜÇTE VE AYNI YETKİLERE SAHİPTİR demeyi de unutmadı. Ne yazık ki tüm dinler, buna İslamiyet de dâhil, birilerinin menfaat ve çıkarları adına, bir güç savaşı içine sokulmuş ve TOPLUMU BU GÜÇLER İSTEDİKLERİ GİBİ YÖNETİYOR, bunu da Allah adına yaptıklarını söyleyebiliyorlar. Bu nasıl bir güçtür, bu gücü kimden alıyorlar, nasıl bir yetkileri vardır? İşin ilginci her bölünmüş güç, kendilerinin en doğru yolda olduğunu, dine en çok kendilerinin hizmet ettiklerini söylüyorlar. Çok daha ileri giderek papaz efendi, Süryanilerin ilk Hıristiyanlar olduğunu ve Hıristiyanlığa gerçek hizmet eden kendileri olduğunu da üstüne basa basa söyledi. Araştırdığınızda Süryanîler, Pavlus’un şekillendirdiği itikadî çizgide olduklarından, diğer Hıristiyanların inandıkları yol ve yöntemi kabul etmiyorlar ve kendileri gerçek ilk Hıristiyan olduklarına inanıyorlar. Tıpkı İslam toplumundaki mezheplere bölünüp, birisinin diğerini adeta İslam ın dışında gördükleri gibi. Sözlerine kısa itirazlarımdan sonra, bana verdiği cevap, aslında çok ilginç ve saygısızlık örneğiydi. “SİZ TÜRKLER YAKLAŞIK 900 YILDIR MÜSLÜMANSINIZ, İSLAMİYET E HİÇBİR KATKINIZ OLMADI” Papaz efendinin, bu saygısız ve düşüncesiz sözlerine elbette cevap verdim. Allah ın dinine hizmet etmeyi, toplumu bölerek bir birilerine güç gösterisiyle yapılacağını zanneden bir kişiye, elbette ona ibadet mekânında ileri gitmeden kısa ve öz cevaplar verdim. Hatta birkaç cümleyle belki de gayri ihtiyari, diğer Hıristiyan vatandaşları küçümser tavrından rahatsız olmalıyım ki, kimin Allah ın doğru yoluna davet adına, çok daha fazla hizmet ettiğini bizler bilemeyiz. Her inanan ve Allah ın doğru yolunda olan insan, bu yolda hizmet etmiştir, bu ister Hıristiyan olsun İster Müslüman olsun şeklindeki söylemlerime verdiği cevap, asla bir din adamına yakışmayacak bir cevaptı. Bana verdiği cevabı aynen yazıyorum. “NE OLDU ZORUNUZA MI GİTTİ?” Bakar mısınız lütfen verdiği cevaba. Bu cevaba inanın çok şaşırdım, çünkü bir papazdan beklenmeyecek bir cevaptı. Bu tavrın, verdiğim cevapların etkisiyle, sinirlerine hâkim olamadığından kaynaklandığını düşünüyorum. Yoksa hiçbir papaz ya da din adamı, böyle bir üslup kullanmaz. Benim aldığım terbiye tabi konuyu uzatmamı engelledi. Kendisi hükümler, kararlar verdi, kendi toplumunu en dindar, Allah ın en doğru yolunda olanlar ilan etti, ben buna itiraz edince, saygısız bir üslupta bana, ne oldu zorunuza mı gitti diyebildi. Hepimiz Allah a inanıyoruz, hatta onun doğru yolundan gitme çabası içindeyiz. Hesabın görüleceği o çetin gün, bakalım kimler Allah ın en doğru yolunda gitmiş, birlikte göreceğiz. Kendimizi temize çıkartıp, karşımızda ki insanları küçümseyerek, Allah ın doğru yolunda olamayız. Yine Mardin de Süryanilere ait, Deyrul Zafaran manastırını gezmeye gittik. Burası da eski tarihi güzel bir manastır, görmenizi tavsiye ederim. Hatta ücretli geziliyor. Bura da genç bir arkadaşı görevlendirmişler, gelenleri bilgilendirmek için. Gayet güzel bilgiler verirken, birden manastırın yıkılmış bazı bölümlerini gösterip, yine saygısız bir üslupta, bu yıkıntılar TİMUR un eseridir şeklindeki sözlerini birkaç kez, bizlerin gözlerinin içine bakarak tekrar etmesi, beni ve diğer arkadaşları sinirlendirdi ve kendisini ikaz ederek saygılı olması için uyardım. Böyle bir yerde konuşma üslubu olarak, daha tecrübeli bir görevlinin olması gerektiğini düşünüyorum. Konuşmacının söylediği elbette yalan değildi. Timurlenk yalnız Manastırı değil, Mardin i aldığında şehrin birçok yerine zarar vermiş yıkmış. Tarih bunu yazar. Timur dan sonra Karakoyunlu devletinin hükümdarı, Kara Yusuf, 1406 da Mardin ve aldığı diğer şehirleri imar etmiştir. Tarihi gerçekleri anlatırken, o soy ile bağlantılı olan insanları, adeta sorumlu tutarcasına saygısız üslup kullanamaz hiç kimse. Bu toplum ister Türk olsun, ister Kürt olsun, isterse başka bir toplumdan olsun. Türklerin tarihinde azda olsa böyle yanlışlar vardır. Her ülke, her inanç, kendi tarihlerini gözden geçirip, karşısındaki insanları öyle yargılamalıdır. Ama Türkler ve özellikle Osmanlılar, her inanca saygılı olmuş ve ibadethanelerine dokunmamışlardır. Yahudileri unutmayınız, Avrupa dan Hıristiyanlardan Türk toplumuna sığınmışlardır. Yüzlerce yıldır Süryani kardeşlerimiz eğer, Mardin de ülkemizde yaşamaya devam ediyorlarsa, bu Türklerin her inanca nasıl saygılı olduğunu gösterir. Bugün ülkemizde azınlık diye isimlendirilen ama hiçbir Türk vatandaşının, bu ismi onlara layık görmediği bu vatandaşlarımızın, ibadet hanelerinde görevli yetkililer, gereken saygıyı bizlere göstermediklerine, üzülerek şahit oldum. Bunun için üzgünüm. Bizler tarihte, Müslümanlara karşı yapılan, Hıristiyan Haçlı seferlerini unutmadık. Bunlar kadın, çoluk çocuk demeden Müslümanlar ı katlettiler, hatta yakıp yıktılar. Çok daha yakında balkanlarda ki, Bosna da Müslüman katliamını hatırlayınız. Ama bizler bugün senin soyun, senin atan, senin inancının takipçileri Müslümanları katletti demiyoruz. O ZULÜMLER TARİH SAYFALARINDA KALDI. O acı katliamlardan insanlık, ders almalıdır tekrar yaranın deşilmesinin, birbirimizi suçlamamızın hiç kimseye faydası yoktur. Binalar yeniden yapılır ama can, insan geri gelmez. Önemli olan dostluktur, kardeşliktir. Dostluk ve kardeşlik bozulursa, bundan ancak düşmanlarımız yarar sağlar. Yunanlılar Türk topraklarını işkâl ettikten sonra, kurtuluş savaşımızda geri çekilirken, terk ettikleri her şehrimizi yakmış, yıkmış öyle terk etmiştir. Ama bizler bugün bunu konuşmuyoruz bile. Bu makalemi, kaleme almamdaki amacım. Süryani kilise ve manastırında yapılan bu yanlış davranışlardan vazgeçilmesi adınadır. Belki sağduyulu Süryani vatandaşlarımız, bu yanlışların tekrarlanmaması için, önlemler alır. Süryani vatandaşlarımızın, böyle bir olayın vuku bulmasından üzüntü duyacağına gönülden inanıyorum. Çünkü tanıdığım Süryani dostlarımız var. TEMENNİ EDİYORUM Kİ, BU İKAZ YAPILIR VE ORAYA GEZMEYE GİDECEK VATANDAŞLARIMIZDA, BUNUN TAKİPÇİSİ OLURLAR. Çünkü saygısızlık, hakaret düşünmeden söylenen sözler, toplumlarda mutlaka karşılık bulur, geri teper buda toplumların asla arzu etmediği bir durumdur. Bu yazımı Facebook ta birçok sitede yayımladığımda, Süryani olabileceğini isminden tahmin ettiğim bir kişi, bakın yazıma nasıl bir cevap vermiş ve benim bu yazımı yazmamda ne kadar haklı olduğumu göstermiş. “Sizin yaptınız ırkçılık ve de insanları ötekileştirmedir... Ve bunu unutmayın ki BU ÜLKEDE TEK KAVİM OLAN İNSANLAR SADECE SÜRYANİLERDİR... Ve siz sanırım camide çıkarken kilisenin temizliğin fark ettiginiz ve kendinizi de öz eleştire maruz bırakıldınız... Ve bunu hatırlatmakta fayda var... İlk önce kendi tarihinizi okuyun ondan sonra yorum yapın bu ülkeyi tanımak istiyorsanız ilk önce kendi tarihinizi okuyun ve de araştırın...” Bu cevabı veren kişi, yazımdan o kadar etkilenmiş ve sinirlenmiş ki, beni ırkçılıkla suçladığı halde, kendisi gerçek bir ırkçı olduğunu haykırıyor adeta. Düşünebiliyor musunuz, kilisedeki papaz efendinin kendilerini gerçek dine hizmet eden, ilk Hıristiyanlardan sayarak, bir ırkçılık yapması ve karşısındaki diğer inananları ötekileştirmesine, yine güzel bir örnek veren bu arkadaşımız, ne diyordu hatırlayalım. BU ÜLKEDE YANİ TÜRKİYEDE, TEK KAVİM OLAN İNSANLARIN, SADECE SÜRYANİLER OLDUĞUNU SÖYLEYECEK KADAR, IRKÇI KENDİLERİNİ ÜSTÜN GÖREN BİR DÜŞÜNCEYE SAHİP OLDUKLARINI SÖYLEYEBİLİYORLAR. Türkleri kavim olarak bile görmüyor. Daha da ilginci, kendi kiliselerinin temizliğini örnek verip, bizim camilerimize laf atması, saygısızlığın sınırlarını zorlayacak nitelikte. Aslında yazıma cevap veren bu şahsa, söyleyecek çok sözüm var ama değmez. Lütfen şunu unutmasınlar, bu ülkede özgürce inançlarını yaşıyor ve bu ülkenin toplumuna, gözlerinin içine baka baka, bu sözleri saygısızca söyleyebiliyorlarsa, bu ülkenin dünya üzerinde en sabırlı, en adil, en şefkatli bir KAVİM, toplum olduğunu gösteriyor demektir. Sabrında bir ölçüsünün olduğunu, hatırlatmak isterim. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
HUCURAT SURESİ 1 VE 2. AYETLER ÜZERİNDE BİRLİKTE DÜŞÜNELİM.
Değerli din kardeşlerim. Bu makalemde sizlere hatırlatmak ve üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, Hucurat suresi 1. ve 2. ayetler olacaktır. Allah bu ayette biz kullarına çok önemli ve dikkat çekici bir uyarıda bulunuyor ve bakın birinci ayette ne diyor. Hucurat 1: Ey iman edenler! ALLAH'IN VE RESULÜNÜN ÖNÜNE GEÇMEYİN. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir. (Diyanet vakfı meali) Ayette dikkat ederseniz, Allah ın ve Resulünün önüne geçmeyin diyor. Siz bu uyarıdan ne anladınız? Allah ın emrettiği Kur’an ın yanında, Resulünün günümüze rivayet yollarla gelen hadislerin de önüne geçmeyin, onları sakın inkâr etmeyin kabul edin diye anlamak, sizce mümkün mü Kur’an a göre. Elbette mümkün değil. Çünkü bunu iddia edenler var. Ayette özellikle Allah ın ve Resulünün diye belirtiyor, sizce neden? Resulün görevi neydi? Hatta birçok ayette Allah a ve Resulüne uyun uyarıları vardır. Sizce Allah, Resulü ile birlikte neden anılıyor ve uyulması neden isteniyor? Allah elçisine bu konuda neler diyordu Kur’an da hatırlayalım ki, ayeti daha doğru anlayabilelim. RESULE DÜŞEN, SADECE AÇIK-SEÇİK DUYURMAKTIR. (Nur 54) BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ. (Kehf 56) EY İNSANLAR! RESUL SİZE RABBİNİZDEN GERÇEĞİ GETİRDİ, ŞU HALDE KENDİ İYİLİĞİNİZE OLARAK ONA İMAN EDİN. (Nisa 170) BEN, YALNIZCA BANA VAH YEDİLMEKTE OLANA UYUYORUM VE BEN, APAÇIK BİR UYARICIDAN BAŞKASI DEĞİLİM. (Ahkaf 9) BEN SADECE, BANA GÖNDERİLEN VAHYE UYUYORUM.” (Enam 50) RESULÜN GÖREVİ İSE AÇIK BİR TEBLİĞDEN İBARETTİR. (Ankebut 18) SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR. HESAP GÖRMEK İSE BİZE AİTTİR. (Rad 40) Sanırım konu şimdi, çok daha açık bir şekilde anlaşılmıştır. Allah şunu söylüyor Hucurat 1. ayetinde. Siz kullarıma, Resulüm aracılığıyla benim ayetlerimi gönderdim. Ben hükmüme hiç kimseyi ortak etmem, hükmü yalnız ben veririm. Onun içindir ki, Resulüm sizlere benim ayetlerimi tebliğ edecektir, onun için sakın onun söylediklerinin önüne geçip, yalnız bunlarla iman olmaz, bizim de atalarımızdan gelen inançlarımız vardır diyerek, Resulümün sözlerinin önüne sözler koymayın, onun önüne geçmeyin. Bunu yaparsanız sizlerin yaratıcısı olan benimde önüme geçmiş olursunuz diye bizleri uyarıyor. Bir başka deyişle, RESULÜME UYAN BANA UYMUŞ DEMEKTİR DİYOR ALLAH. Kitap ehli bu uyarıları ne yazık ki dinlemediler. Ya bizler dinledik mi? Allah ın Resulünün tebliğ ettiği, Allah ın ayetlerinin önüne geçmedik mi? Ne yazık ki geçtik, hem de ne geçiş. Utanmadan neler dedik hatırlayalım. “YALNIZ KUR’AN İLE İSLAM YAŞANMAZ. ZATEN KUR’AN DA HER BİLGİ YOKTUR, ÖZET BİLGİLER VARDIR. ALLAH IN RESULÜNÜN RİVAYET HADİSLERİ VE FIKIH OLMASAYDI, KUR’AN KAPALI KALIR ANLAŞILAMAZDI” NE YAZIK Kİ BİZLER, KUR’AN IN HİÇ BAHSETMEDİĞİ SÖZLERİ, HÜKÜMLERİ ALLAH IN ÖNÜNE RESULÜNÜN ADINI KULLANARAK KOYDUK, ENGEL YAPTIK VE SANKİ ALLAH IN RESULÜ DE DİNDE HÜKÜMLER KOYMUŞ GİBİ DAVRANARAK, ALLAH IN RESULÜNE İFTİRALAR ATMAKTAN KORKMADIK. Böylece Allah ın ve Resulünün önüne geçtik, toplum ile arasına duvarlar ördük. Bırakın Allah ve Resulünün önüne geçmeyi, Allah ve Resulünün arasını açtık, Kur’an a uymayan, doğru olması mümkün olmayan rivayetleri, sanı sözleri, Allah ın Resulünün söylediğine inandık. Mahşer günü Kur’an ın bahsetmediği, Resulünün de söylemesi mümkün olmayan sözlere inananlar, Resulün ve meleklerin şahitliğinde, yüzleri simsiyah, kaybedenlerin safında olacaklarını unutmamalıdırlar. Hucurat suresinin devamındaki 2. ayete bakalım şimdide. Hucurat 2: Ey inanıp güvenenler! SÖZLERİNİZLE NEBİ’NİN SÖZÜNÜ BASTIRMAYIN. Onunla konuşurken de birbirinizin diğerine yaptığı gibi sesiniz yükseltmeyin. Yoksa işleriniz boşa çıkar da farkına bile varamazsınız. (Süleymaniye vakfı meali) Ayete dikkat ederseniz, bu ayette NEBİ nin sözünü bastırmayın diyor. Bir önceki ayette ise RESULÜN önüne geçmeyin diyordu. Neden iki ayette, farklı isimler kullanılmış olabilir sizce? Bizler Resul ve Nebi kelimelerinin anlamını doğru anlarsak, ayetlerde bahsedilenleri de doğru anlarız. Eğer ayetlerde Nebi Resul kelimelerinin yerine her ayette Peygamber diye yazar geçersek, ayetin anlatmak istediği gerçeğini de fark edemeyiz. Hatırlatmak isterim, Allah Kur’an da birçok ayette RESULÜME UYUN emrini vermiştir ama hiçbir ayetinde NEBİYE UYUN DEMEMİŞTİR, peki neden? Resul yani elçilik görevdir. Yani Allah ın vahyini tebliğ ederken, Resulüme uyun çünkü Resulüm benim vahyimi sizlere iletiyor, O kendi hevasından konuşmaz diyerek, Resulünün vahiyden Kur’an dan başka söz söylemeyeceği bilgisini veriyor ve bu konuda birçok ayetinde açıklamada yapıyor. Nebi ise Resule verilen makamın adıdır, yani Nebilik Allah tarafından, yüksek makama getirilmiş kişi anlamına geliyor. Bazı kişiler nebi ve Resul kavramını şöyle tarif ederler. “Kendisine müstakil bir din ve kitap verilen peygamberlere Resul, müstakil bir din ve kitap sahibi olmayıp, kendinden önceki bir peygamberin kitabına uygun hareket etmekle vazifeli peygamberlere de, Nebi adı verilir.” Bu düşüncenin ve inancın yanlış olduğunu, bu iki ayete bile bakarak anlayabiliyoruz. Her Nebi Resuldür. Hucurat suresi 2. ayetinde de Allah, görev verdiği NEBİMİN SÖZLERİNİ BASTIRMAYIN, ONA YAŞANTINIZDA GEREKEN SAYGINIZI GÖSTERİN DİYE UYARIYOR. LÜTFEN DİKKAT, BURADA ANLATILMAK İSTENEN, NEBİNİN ÖZEL HAYATINDA SAYGI VE HÜRMET GÖRMESİ ADINADIR, YAPILAN UYARIDA, ONUN İÇİN RESUL DİYE BAHSETMİYOR, ÖZELLİKLE NEBİ DİYOR. Hucurat 3. ayette aslında 2. ayeti açıklıyor ve diyor ki, “ALLAH RESULÜNÜN HUZURUNDA SESLERİNİ ALÇALTANLAR VAR YA, ONLAR ALLAH'IN, GÖNÜLLERİNİ TAKVA İÇİN İMTİHAN ETTİĞİ KİŞİLERDİR. BİR BAĞIŞLANMA VARDIR ONLAR İÇİN, BİR BÜYÜK ÖDÜL VARDIR.” Sanırım bahse konu ayetler ve özellikle Nebi ve Resul kelimeleriyle neler anlatılıyor, sanırım çok daha iyi anlaşılmıştır. Kur’an da Allah, Ahzab 21. ayetinde, ALLAH IN RESULÜNDE SİZLER İÇİN GÜZEL BİR ÖRNEK VARDIR DER ve örnek gösterir. Bu ayette özellikle dikkatimizi çeken konu, Allah Resulünün Kur’an ı hayatına geçirdiğini ve yalnız Allah ın vahyi ile yaşadığını bizlere bildiriyor ve bizlerin de Resulünün yaptığı gibi yaşamamızı istiyor. Aslında Allah Resulünü örnek gösterip, sizlerde onun gibi yapın, sakın emin olamayacağınız rivayet ve sanı inançların peşine düşmeyin ve yalnız Kur’an ın ipine sarılın diyor. Bu durumda, yalnız Kur’an ın ipine sarılıp, rivayet ve sanı bilgileri din edinmeden İslam ı yaşayanlar mı Resulünü örnek alıp, onun yolundan gidiyor demektir, yoksa yalnız Kur’an İslam ı yaşamak için yeterli değildir diyerek, hayatına emin olamayacağı rivayetleri de geçirip, beşeri FIKIH inancının dayatmalarını din diye yaşayanlar mı, Resulünü örnek alıp, onun yolundan gidiyor demektir? Sizce hangisi doğru? Yorum sizlerin. Ne yazık ki bizler sakal bırakarak, peygamberimizin giydiği kıyafeti giyerek, Allah ın elçisini örnek aldığımızı sanıyoruz. Allah ın ayetlerinden o kadar uzak yaşıyoruz ki, Allah ın elçisini ne yazık ki tanımıyoruz. Çünkü Kur’an ile gerçek bir bağ kuramadık, Kur’an ı anlamadan okuyarak, batılın ve edindiğimiz Velilerin peşine düştük. Allah ın elçisini tanımak isteyen yalnız Kur’an ın ipine sarılır. “BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM. (Ahkaf 9 ) BEN SADECE, BANA GÖNDERİLEN VAHYE UYUYORUM. (Enam 50)” RASULE DÜŞEN, SADECE AÇIK-SEÇİK DUYURMAKTIR. ( Nur 54) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
KUR'AN DA GEÇEN HINZIR-DOMUZ KELİMESİNE, FARKLI ANLAM VERMEMİZ, NE KADAR DOĞRU OLUR?
Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim konu, Kur’an da HINZIR diye geçen ve DOMUZ diye tercüme edilen kelimenin, bazı kişiler tarafından farklı anlamlar verilmesi konusu üzerine olacaktır. Bizler ne yazık ki bizlere öğretilenleri, kendi inançlarımıza uydurmak adına, ayette geçen kelimelerin anlamları ile oynayıp, toplum arasında tedirginlik yaratmaktan, yanlışa nefsimizin etkisiyle meyletmekten hiç çekinmiyoruz. Allah öyle bir yol gösterici rehber göndermiş ki, her kim bir ayette geçen kelimeye farklı bir anlam verse bile düşünen, aklını kullanan Kur’an ı rehber alan bir Müslüman, Kur’an ın diğer ayetlerinden gerçekleri hemen fark edebiliyor. Gelin bu konu da, iki farklı düşünce neler söylüyor ona bakalım, daha sonrada Kur’an dan doğrusunu bizler anlamaya çalışalım. Önce ayetlerde geçen, HINZIR kelimesinden kast edilen, DOMUZ anlamında olduğunu ve bu şekliyle tercümenin doğru olduğunu söyleyen düşüncenin söylemlerine bakalım. “Bugün Arap İslam âleminde, Arap denilen milyonlarca insan vardır. Bunlar “domuz”a ne diyorlar? Eğer “hınzır” BOZUK ET İSE, o zaman domuzun Arapça’da hiçbir karşılığı yok mu? Oysa bugünkü bütün Araplar “domuz”a “hinzir / hınzır” diyorlar. Bunu inkâr etmek, dünya-âleme maskara olmaktan zevk alma duygusuyla ancak izah edilebilir.” Şimdide bu düşüncenin doğru olmadığını savunan ve HINZIR kelimesinin ayetlerde, DOMUZ anlamında olmadığını iddia eden düşünce ve inancın söylemlerine bakalım. “Şimdi aklımızı kullanarak düşünelim. Yahudi lobisinin güdümündeki magazin gazeteciliğine kulaklarımızı tıkar ve ciddi sağlık araştırmalarına kulak verirsek uygar dünyanın araştırmalarında domuz etine dair diğer hayvanların etlerine kıyasla fazladan herhangi bir risk bulunmuyor. Ama ayet ne diyor? "hınzır eti yemeyin, o pis" Hınzır domuz ise "domuz eti yemeyin, o pis" diyen ayet ile bilimin verileri birbiri ile bir çelişki oluşturmuyor mu? Domuz eti "pis" olsaydı bilimde ileri ve her türlü teknolojiyi üreten toplumlar, kendi çocuklarına domuz eti yedirmez, yasaklamazlar mıydı? Eğer ki Arap dilinde hınzır konusunda tek seçenek olsaydı sıkıntı yaşardık. Ama bu sözcük iki anlamlı. Bir anlamı bilim ile çelişik bir noktada iken diğer anlamı bilimi doğruluyor ve bilim ile aynı şeyi emrediyor. Nedir bu emir? "AÇLIKTAN ÖLÜM DERECESİNE GELMEDİĞİN SÜRECE ASLA BOZUK VEYA ÇÜRÜMÜŞ BİR ET YEME." Şimdide bu düşüncelerin hangisinin, doğru olabileceğini anlamaya çalışalım. Hatırlatmak istediğim çok önemli bir gerçek var Kur’an dan. Birçok insanın ya da çoğunluğun, domuzu yediğini söylemek, onun yenmesinin doğru olduğuna kanıt gösterilemez. Çünkü Allah çoğunluğa uyarsan, seni yoldan saptırırlar uyarısını yapmıştır. Bilimde ileri olduğu toplumlara örnek verenler, içkinin sağlığa zararlı olduğunu bile bile, ailecek içki içmiyorlar mı? Önce domuz gerçekten söyledikleri gibi, diğer yediğimiz hayvanlar gibi temiz mi? Yani Kur’an da bu kelime domuz diye geçiyorsa, bilimle çatışıyor mu ona bakalım. Bilim bu konuda domuzu araştırdığında, bakın nasıl bir hayvan olduğunu tespit etmiş, diğer yediğimiz hayvanlardan farklı olarak. “Domuzlar en hızlı ve en zayıf sindirim sistemine sahiptir. Sindirimleri 4 saat sürüyor. Bu iyi ve sağlıklı bir süre değildir. SİNDİRİM SİSTEMİ ÇOK HIZLI VE ÇOK ZAYIF OLDUĞUNDAN, YEDİĞİ ŞEYLERDEKİ TOKSİNLERİ TAMAMEN TEMİZLEYEMEZLER VE DOMUZ KENDİ HÜCRELERİNDE DEPOLAR. Bu şu anlama geliyor, domuz pislikleri, çöpleri ve diğer hastalıklı canlıları yiyor ve etini yiyenler için, 4 saat sonra kasapta parçalara ayrılıyor ve yemeye hazır hale geliyor. NE KADAR BÜYÜK BİR TEHLİKE DEĞİL Mİ? BURADA Kİ SORUN, TOKSİNLERİN TAMAMEN TEMİZLENMEMİŞ OLMASIDIR. Diğer taraftan diğer hayvanlardan inek, koyun ve benzerleri, bu hayvanların hepsi TEMİZ BESLENEN VEJETARYENLERDİR. Onların sindirim sistemleri, domuza göre, çok daha ileri seviyededir. İneklerde 3 mide vardır ve taze temiz sebzeler SİNDİRİM SİSTEMİNDE İŞLENDİĞİNDE, 12 SAAT SÜRÜYOR. KIYASLADIĞIMIZDA BİR TARAFTA 4 SAAT, DİĞER TARAFTA 12 SAAT. Pislik çöp yiyen bir hayvanı mı tercih edersiniz, yoksa taze temiz beslenen hayvanımı tercih edersiniz? Zayıf sindirim sistemi olan, toksinleri depolayan mı? Yoksa toksinlerden tamamen temizlenmiş olanı mı?" Şöyle savunma yapabilirsiniz. Eti iyice pişirirseniz, toksinler, zararlı mikroplar ölür. Bu düşünce ancak, gerçeklerin üstünü örtmekten başka bir işe yaramaz. Allah yol gösterir, kulu Allah ın gösterdiği yolu ister izler, isterse kendi nefsinden bahaneler bulur. Allah Enam 145. ayette özellikle Hınzır yani domuz etinin pis olduğunu söylüyorsa, Allah ın önerisine uymak en doğru olandır. Çünkü Kur’an rehberdir, bu rehberin yolundan gitmekte bir seçimdir. Allah yarattığı bu hayvanın etini yemeyin diyorsa, elbette bu hayvanı yaratmasının da bir sebebi vardır. Yaradan hiçbir şeyi boşuna yaratmaz. Bizler bunun arayışı içinde olmalıyız. Şimdide HINZIR yani domuz diye çevrilen ayetlerden bir örnek verelim ve üzerinde birlikte düşünelim. BAKARA 173: Allah, size ancak LEŞ, KAN, DOMUZ ETİ VE ALLAH’TAN BAŞKASI ADINA KESİLENİ HARAM KILDI. Ama kim mecbur olur da, istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın yemek zorunda kalırsa, ona günah yoktur. Şüphesiz, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. (Diyanet meali) Allah ayette haram kıldıklarını sayarken, dikkat ettiyseniz ilk saydıkları arasında LEŞ var. Leş bildiğiniz gibi, kendiliğinden ölmüş ve bir müddet zaman geçerek eti çürüdüğü için bozulmuş, kokmuş hayvana denir. Peki, HINZIR kelimesinin ayetlerde DOMUZ anlamına gelmediğini savunan arkadaşlar bu kelimeye ne anlam vermişti hatırlayalım. “BOZUK, ÇÜRÜMÜŞ ET.” Ama Allah zaten bu anlama gelen LEŞ kelimesini bozuk, çürümüş et anlamında kullanıyor. Bu durumda ayetin devamında geçen HINZIR kelimesinin de bozuk çürümüş hayvan ya da bozuk yiyecek anlamında olması mümkün görülmüyor. Çünkü Allah özellikle HINZIR yani domuz canlı olarak temiz göründüğü için, bu hayvan temiz değildir sizler için diyor. Nedeni çok açık, ayetin sonunda ne diyordu? “MECBUR KALIRSANIZ, SINIRI AŞMAMAK KOŞULU İLE YİYEBİLİRSİNİZ.” Bu ayette bu hüküm aslında, HINZIR kelimesinin bozuk çürümüş et, yiyecek olmadığının çok açık kanıtıdır. ÇÜNKÜ BOZUK ÇÜRÜMÜŞ ET YA DA YİYECEK ZORDA BİLE KALSANIZ YİYEMEZSİNİZ, ÇÜNKÜ SİZİ ZEHİRLER, ÖLÜRSÜNÜZ. Demek ki ayette geçen HINZIR, tercüme edildiği gibi bir hayvan yani DOMUZ, bozuk çürümüş et ya da yiyecek değil. Bu hayvanı, ya da diğer saydıklarını zorda kaldığınızda, Allah sınırı aşmamak şartıyla, yiyebilirsiniz diyor. Eğer bu tercümenin doğru olduğunu kabul edersek, Allah haram kıldıklarını sayarken, aynı anlamı hem LEŞ hem de HINZIR kelimesiyle vermiş oluyor ki, buda elbette mümkün değildir. Ayette bahsedilen LEŞ kelimesiyle Allah zaten, kendiliğinden ölmüş, kokmuş bozulmuş hayvandan bahsediyor. Benzeri anlamda bir kelimeyi, daha sonra sayması, tekrar etmesi de zaten mümkün değildir. Bu konuya açıklık getirecek bir başka örnek vermek istiyorum Kur’an dan. Bu ayette kullanılan kelime aynı kökten (hinzir/henazir) olarak kullanılıyor. Maide 60: De ki: Allah katında yeri bundan daha kötü olanı size haber vereyim mi? Allah'ın lanetlediği ve gazap ettiği, aralarından MAYMUNLAR, DOMUZLAR ve tâğûta tapanlar çıkardığı kimseler. İşte bunlar, daha kötü olan ve doğru yoldan daha ziyade sapmış bulunanlardır. (Bayraktar Bayraklı) Bakın Allah yoldan sapmış inkârcıları, kimlere benzetiyor. MAYMUNLAR VE DOMUZLAR. Allah böyle insanları, öyle hayvanlara benzetiyor ki onların davranışları, yaşadıkları ortam ile bir bağ kurduğunuzda ancak bu gerçek anlaşılıyor. Burada geçen kelime HENAZİR yani HİNZİR kelimesinden geliyor. Onun içinde bu ayette de domuz diye çevrilmiş. Eğer bu kelimeye söyledikleri anlamı verirsek, ayeti kendimizce şekillendirmiş oluruz ve ayette çelişki yaratırız. Onun içindir ki, HINZIR hayvan ismidir ve domuzdur. Hınzır kelimesinin bozuk et olduğunu söyleyen kardeşlerimiz, ayetin son bölümünü kendilerince tercüme ederek, şöyle bir cümle kurmuşlardı hatırlayalım. "AÇLIKTAN ÖLÜM DERECESİNE GELMEDİĞİN SÜRECE ASLA BOZUK VEYA ÇÜRÜMÜŞ BİR ET YEME." Bununda mümkün olamayacağını, çürümüş etin insanı zehirleyeceğini, zarar vereceğini zaten söylemiştim. Dilerim cümlemiz, Kur’an ile gönül gözleri açık, Allah ın Kur’an da önerdiği yolda yürüyen, Kur’an ı düşünerek anlayan, Allah ın azınlık halis kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
ÇOK EŞLİLİK VE KUR'AN IN ÖNERİSİ.
BU MAKALEME İLAVELER YAPARAK TEKRAR YAYINLADIM. Bizler Kur’an ı anlamaya çalışırken, eğer nefsimizin esiri olarak, beşeri batıl inançlarımıza delil aramak adına Kur’an a bakıyorsak, ondan doğru bilgiyi almamızda, asla mümkün olmayacaktır. Çünkü Allah bizlere, niyetlerimize göre cevap verecektir. Kur'an ı doğru anlamak istiyorsak, ayetleri rivayet ve batıl bilgiler ışığında değil, Allah ın ayetleri ışığında anlamaya çalışmalıyız. Kur’an da Nisa suresi 3. ayette geçen, bazı kelimeler öne sürülerek, Allah bir erkeğin dört eşe kadar evlenmesine izin veriyor denmektedir. Gerçekten Allah, birden fazla eşle evlenmemizi öneriyor mu, yoksa Allah indirdiği ayetleriyle, o günün çok özel bir durumuna işaret ederek, SORUNLARA ÇÖZÜM BULMAK ADINA DERMAN MI OLUYOR, gelin birlikte ayeti anlamaya çalışalım. Ama önce, Nisa suresi 3. ayeti daha iyi anlayabilmemiz için, bir önceki ayeti de yazalım ki, ayetlerin özellikle kimlerden ve ne maksatla bahsedildiği daha iyi anlaşılsın. Nisa 2: YETİMLERE MALLARINI VERİNİZ; temizi pis olanla değiştirmeyiniz, onların mallarını sizin mallarınıza katarak kendi helâl ve temiz malınızı kirletip yemeyiniz; çünkü bu, büyük bir günahtır. Nisa 3: ŞAYET YETİMLER HAKKINDA ADALETİ YERİNE GETİREMEYECEĞİNİZDEN KORKARSANIZ, size helâl olan başka kadınlardan İKİŞER, ÜÇER, DÖRDER ALINIZ. O kadınlar arasında da adaleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız, BİR TANE ALINIZ; yahut ellerinizin altında bulunanlarla yetininiz. Zulüm ve haksızlık etmemeniz için en uygun olan budur. (Bayraktar Bayraklı meali) Nisa 2 ve 3. ayete baktığınızda, ilk önce bahsedilen konu yetimler ve bu yetimlerin ailelerinden kalan malları ile ilgili açıklamalar yapılıyor. Dikkat ederseniz, belki savaşlardan belki de başka nedenlerden dolayı, anne ve babalarını kaybetmiş, yada bakacak kimsesi olmayan kadınlar ve onları koruma altına alan kişilerin durumlarından bahsediliyor ve böyle bir ortamda nasıl davranılması gerektiği açıklaması yapılıyor ayetlerde. BU UYARIYI ALLAH, YETİMLERİ KORUMA ALTINA ALMIŞ, KİŞİLERE ÖZELLİKLE YAPTIĞI ANLAŞILIYOR. Sakın yetimlerin mallarını, kendi mallarınıza katmayın diyor. Onların malları için onlarla evlenmeye kalkarda, adaletsiz bir durum yaratırsanız, bu yanlış bir yol olur diyor bizlere. Adaleti koruyamama şüpheniz varsa eğer, sizin korumanız altındaki yetimlerle değil, size helâl olan (başka) yetim kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Bu sözleri söyledikten sonrada bakın ne diyor ayette. "EĞER ADALETLİ DAVRANMAYACAĞINIZDAN KORKARSANIZ, O TAKDİRDE BİR TANE ALIN." Lütfen ayetin indirilme amacının dışına çıkartmadan, ayette bahsedilenleri anlamaya çalışalım. Allah size emanet edilen yetimler hakkında, adaletli olamayacaksanız dedikten sonra, tavsiye ettiği başka kadınlardan bahsederken, eğer yetimler için indirilen ayeti, normal kadınlardan alın diye anlarsak, ayetin özünden sapmış oluruz. Ayrıca ayetin sonunda Allah ın tavsiyesinede ters düşmüş oluruz. Allah ne diyordu, adaleti sağlayamayacağından korkarsanız bir tane alın. Ayette Allah, size helal başka kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın derken, yetim olupta malı ve mülkü için meyletmediğiniz, ancak beğendiğiniz, sevdiğiniz diğer yetimler ile evlenip, onları O zor durumlarından kurtarın diyor. Nisa suresi 19. ayette bu konuya açıklık getirmek adına Allah şu ikazı yapıyor. "EY İMAN EDENLER! KADINLARA ZORLA VÂRİS OLMANIZ, SİZE HELÂL DEĞİLDİR." Tekrar hatırlatmak isterim. Bu ayet ve ayette anlatılanlar, normal koşullarda geçerli olan hükümler değildir. Çünkü ayette yapılan uyarı ve ikazlar , sahipsiz kalmış yetimlerin mallarına göz dikmek adına onlarla evlenmeyi yasaklıyor. Bu durumda izlenmesi gereken yolu gösteriyor, tavsiyede bulunuyor. Allah birden fazla evliliği yasaklamıyor bu açık, ama tavsiyesi tek eşlilik. Eğer çok eşliliği birden bire yasaklamış olsa, toplumun neredeyse tamamının böyle bir evlilik yaptığı ortamda, sizce bu yasak nasıl karşılanırdı toplum tarafından? İşte Kur’an ın güzelliği ve toplumu ikna ile eğitim şekli. Şunu da belirtmeliyim ki, ayette 4 eşe kadar evlenin demiyor. İKİŞER, ÜÇER, DÖRDER TABİRİ, NET BİR SAYIYI BELİRTEN CÜMLE DEĞİLDİR. Daha açıkçası, belirli bir sınırlama yoktur. Söz gelimi şöyle denir, fazla yemeyin BİR KAÇ TANE ALIN. Bakın sayı belirtilmemiş ama çok fazla olmasın anlamındadır. Peki bu emri neden, hangi sebeple, hangi şartlarda veriyor Allah, burası önemli. Çünkü Allah bu ayetin dışında, birden fazla evlenebilirsiniz dediği hiç bir ayet yoktur. ALLAH BU AYETTE, İKİŞER ÜÇER DÖRDER EVLENİLECEK KİŞİLERİN, SAHİPSİZ KALMIŞ KİMSESİZ KADINLARDAN YAPILMASINI İSTİYOR. BAKIN TEKRAR HATIRLATMAK İSTİYORUM, BU ÖNERİ, SAVAŞLARDAN DOLAYI, ERKEK SAYISININ AZALDIĞI DURUMLA İLGİLİDİR. NORMAL ŞARTLARDA DEĞİL. Böyle bir şartta dahi, adaleti sağlayamazsanız aralarında, TEK EŞLE EVLENİN DİYOR. Kur'an bu ayetle, toplumların aynı zor şartlar oluştuğunda uygulanması gereken bir ruhsat, izin veriyor. Böyle bir açıklama olmasaydı Kur'an da, toplumların böyle zor durumlarında, kadınlar sahipsiz kalabilir, hatta fuhuş ve zina artardı. Çok eşlilik konusu, Arapların geleneklerinde çok önemli bir yeri tutmaktaydı. Tek eşli olan erkekler, toplumda saygın bir insan olamama ile neredeyse eş değerdeydi. Lütfen o dönemin gerçeğini hayal edelim. Çünkü Peygamberimizde çok eşliydi. Gerçi onun çok eşliliği, aldığı görevi yerine getirebilme adına yaptığı evliliklerdi bir çoğu. Oun için Allah çok eşlilik konusunda yasaklama getirmeyip, özel şartlar haricinde, uyarı ve önerilerle tek eşliliğe, özellikle bundan sonraki toplumları özendirmiştir. Allah Nisa suresi 129. ayetinde bizleri birden fazla evlilik için, bakın nasıl uyarıyordu ayeti hatırlayalım. "NE KADAR UĞRAŞIRSANIZ UĞRAŞIN, KADINLAR ARASINDA ADALETİ YERİNE GETİREMEZSİNİZ." Allah bunu söylerken, acaba bizlere ne anlatmak istiyor, işte burası önemli. Bizler eğer nefsimizin etkisiyle, Kur’an dan delil arıyorsak, buluruz ve deriz ki, bakın Allah çok eşliliği yasaklamamış. Doğrudur yasaklamamıştır, ama birden fazla eşle evlenme ruhsatını, hangi şartlarda vermiştir, onu nefsimizin etkisinde kalmadan, Kur'an dan doğru anlamalıyız. Allah ın önerisi, adaletin sağlanabildiği, tek eşliliktir. Sizce bizler adaletin asla sağlanamayacağı, bir evlilik yaparak mı mutluluğu, huzuru buluruz, yoksa adaletin sağlanabileceği tek eşliliği seçerek mi huzurlu ve mutlu bir yuva kurarız? Elbette Allah seçimi bizlere bırakmıştır, ama doğru yolu göstererek. Örneğin nisa suresi 3. ayetin sonunda, tek eşle evlenin dedikten sonra, o devrin bir gerçeği olan, bir öneride daha bulunuyor Allah, şimdide ona bakalım. "YAHUT ELLERİNİZİN ALTINDA BULUNANLARLA YETİNİNİZ. HAKSIZLIK ETMEMENİZ İÇİN EN UYGUN OLAN BUDUR." Dikkat ederseniz Allah ayette, adaletin sağlanması için tek eşliliği önerdikten sonra, sahip olduğunuz, ellerimizin altında bulunan daha önce evli olduklarınız ile yetinin diyor. Aslında bu uyarı ile Allah, artık evlilik sınırının olduğunu, birden fazla evliliğin adaletli olmadığı uyarısını sürekli yapıyor ama Allah ın tavsiyesi tek eşlilik olduğunu da açıkça bildiriyor. Daha da dikkat çekici olanı, ayetin sonunda Allah ın önerdiği güzelliğe bakar mısınız ne diyor Rabbimiz bizlere. Tabi gören gözler, duyan kulaklar için. "HAKSIZLIK ETMEMENİZ İÇİN EN UYGUN OLAN BUDUR." Bakar mısınız lütfen, Allah ın önerisine. Neymiş daha uygun olanı? Tek eşle evlenmek, sizler için daha uygundur dediği halde bizler, hala nefsimizin etkisiyle nelerin peşinde gidiyoruz ve neler söylüyoruz. Karar sizlerin. Tekrar etmek gerekirse, Allah çok eşliliği yasaklamamıştır, çünkü ÇOK EŞLİLİK GEREKTİĞİNDE LÜZUMU OLDUĞUNDA, KULLANILMASI GEREKEN BİR RUHSATTIR, İZİNDİR. Dünya ülkelerinde savaşlar ve hastalıklar sonucunda, kadın erkek dengesinin bozulması durumlarında, KADININ KORUNMASI, KOLLANMASI ADINA, zaten ülkeleri yönetenler tarafından, birden fazla evlilik bazen özendirilmiş ve uygulanmıştır. Bu konuda dünya tarihinde örnekleri vardır. Allah Kur’an ın indirildiği devirde yanlış olan, toplumun alışık olduğu birçok konuya, indirdiği ayetlerle düzenleme getirmiştir, tavsiyelerle vazgeçmelerini sağlamıştır, adeta eğiterek. ÖRNEĞİN KÖLELİK, CARİYELİK GİBİ. Köle azat etmeyi özendirmiş, hatta köle azad etmeyle, yapılan bir yanlışın, günahın affını sağlayarak, kölelik ile İslam ın yanyana olamayacağını anlatmıştır. Cariyelik konusununda kapısını kapatarak, savaşlarda esir almayıp, ya bedeli karşılığı yada bedelsiz salıverilme koşulu getirilmiştir. Kur’an bizlere en güzel yol ve yöntemleri, önümüze sunmuştur ve imtihanda olduğumuzu hatırlatarak, seçimi bizlere bırakmıştır. NEFSİMİZİN ARZULARINI MI, YOKSA ALLAH IN TAVSİYELERİNİ Mİ SEÇTİĞİMİZ, ÇOK ÖNEMLİDİR. Allah tek eşlilik konusunda, aşağıdaki tavsiyede bulunduysa, sizce bu konuda ki son nokta ne olmalıdır? Karar ve seçim sizlerin. "BU, ADALETTEN AYRILMAMANIZ İÇİN DAHA UYGUNDUR." Ülkemiz kanunlarında da evlilik, tek eşlilik üzerinedir. Evli kadının tüm hakları kanunlarla korunmaktadır. Eğer ülkemiz kanunlarının dışına çıkarak, birden fazla evlilik yaparsanız, Allah ın Kur’an da ikaz ettiği, uyardığı adaletsizliğin en büyüğünü kadına yapmış olursunuz. Koca vefat ettiğinde, geride bıraktığı mal ve mirastan, diğer eşler yararlanamaz. Böylece diğer eşler, çok zor durumda kalırlar. Buda eşler arasında çok büyük adaletsizlikler yaratır. Bunun mahşerde bir hesabının olacağını da bilmeliyiz. HİÇBİR KADIN, EŞİNİ BİR BAŞKA KADINLA PAYLAŞMAK İSTEMEZ. NASIL BİR ERKEK EŞİNİ, BAŞKA BİR ERKEKLE PAYLAŞMAK İSTEMİYORSA, BU DUYGULAR KARŞILIKLIDIR. Lütfen yaradılışın gerçeklerine ters düşen bir yaşamı seçmeyelim, ne huzur nede mutluluk bulamayız. Hayvanların bile bir kısmında, tek eşlilik vardır. Bu örnek bizlere ders olmalıdır. Bir erkek candan, gönülden sevdiği eşini, kimseyle paylaşmak istemiyorsa, aynı duyguları kadınlarında paylaştığını VE EŞİNİ HİÇBİR KADINLA PAYLAŞMAK İSTEMEYECEĞİNİ UNUTMAMALIYIZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
AHZAB SURESİ 50.AYETİ NASIL ANLAMALIYIZ?
Bu makalemin konusu, Ahzab suresi 50. ayet olacaktır. Bu ayete birçok yanlış anlamlar verilmekte, hatta bu ayet örnek gösterilerek, bu ayet delildir ki, Kur’an ı Muhammed in kedisi yazmış, kendi çıkarlarına uydurmuştur iftirasını bile atmaktadırlar. Ayeti tercüme edenlerinde bir kısmı, bu ayeti kendi batıl inançları doğrultusunda tercüme etmesi, ne yazık ki Kur’an ve İslam düşmanlarının ekmeğine yağ sürmüştür. Önce ayeti yazalım, daha sonra birlikte Kur’an merkezli ayet üzerinde ayrı ayrı düşünelim. Ahzab 50: EY NEBİ! (ŞU SAYILANLARI) ÖZEL OLARAK SANA HELAL KILDIK: Mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah'ın sana FEY olarak verdiğinden hâkimiyetin altında olanı, SENİNLE BERABER HİCRET EDEN amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını, teyzelerinin kızlarını ve eğer nikâhlamak istersen kendini sana hibe eden kadını, DİĞER MÜMİNLERE DEĞİL, SADECE SANA HELAL KILDIK. Müminlerin eşleri ve yönetimleri altındaki esirlerle ilgili hangi hükümleri koyduğumuzu elbette biliyoruz. BÜTÜN BUNLAR SANA BİR SIKINTI OLMASIN DİYEDİR. Çünkü Allah bağışlar, ikramı boldur. ( Süleymaniye vakfı meali) Bu ayeti dikkatle okuduğunuzda, ayetin özellikle Allah ın elçisine has bir ayet olduğunu anlıyoruz. Bu ayeti farklı tercümelerden lütfen okuyun, ne demek istediğimi anlayacaksınız. Ayete dikkat ederseniz, özellikle EY NEBİ diye başlıyor. Hâlbuki bizlere bir ayet tebliğ edeceği zaman Allah, RESUL ismini kullanarak ayeti indiriyordu. Demek ki bu ayetin daha başında, bizleri değil özellikle görev verdiği NEBİ yi ilgilendiren konular olduğu anlaşılıyor. Ayetin daha iyi anlaşılması için, bahsedilen konuları tek tek sıralayalım. —Mehirlerini verdiğin eşlerin. —Allah ın sana FEY olarak verdiğinden, hâkimiyet altında olanlar. —Seninle beraber hicret eden, amcanın kızları, halaların kızları, dayının ve teyzenin kızları… —Eğer nikâhlanmak istersen, kendini sana hibe eden yani mehir istemeyen kadınları. DİĞER MÜMİNLERE DEĞİL, YALNIZ SANA HELAL KILDIK. Ayetin en son bölümünde, bu ayette sayacaklarımız sana kolaylık olsun, yardımcı olsun diye özellikle diğer müminlere değil, SADECE SANA, SENİN BULUNDUĞUN ÖZEL ŞARTLARA UYGUN HALE GETİRDİK DİYOR. Demek ki bu ayette saydıkları konular, diğer müminler için, Kur’an ın diğer ayetlerinde çok daha farklı anlatılıyor demektir. Sana helal kıldık sözünü, lütfen Kur’an ın aynı konuda bahsettiği, ayetlerle birlikte anlamaya çalışalım, yoksa doğru anlayamayız. Gelin şimdide, ayette bahsedilenlere göz atalım. Bu ayetin önce ne zaman ve hangi şartlardan dolayı Allah ın bu hükümleri verdiğini, Nebisine hangi durumlarda kolaylık sağladığını, göz ardı etmeden konuyu anlamaya çalışmalıyız. Demek ki bu ayet ile Allah görev verdiği elçisine yardımcı oluyor ki, bu ayette bahsettiklerim sana sıkıntı olmasın, yalnız senin içindir diyor. Bizler bu ayetten, Peygamberimizin normal koşullarda olmadığını çok net anlıyoruz. Onun içinde normal olan şartlardan, daha farklı koşullar olduğundan, Allah elçisine bu ayetle kolaylıklar sağlamaya çalışıyor. DEMEK Kİ ALLAH IN ELÇİSİ SAVAŞ, SEFERİ, YA DA HİCRET ETME GİBİ, GÖÇ DURUMUNDA. Böyle bir durumda olduğunu, Ahzab 51. ayetten çok daha net anlıyoruz. Çünkü bu ayette, “ONLARDAN DİLEDİĞİNİ GERİ BIRAKIR, DİLEDİĞİNİ YANINA ALIRSIN.” Diyor. Ayetin ne maksatla indirildiğini Kur’an bütünlüğünde doğru anlarsak, ayette bahsedilenleri de doğru anlamış oluruz. Ayetin başında elçisine helal kıldıklarını sayarken, aslında çok düşünmemiz gereken, düşünmediğimiz takdirde asla anlatılanı fark edemeyeceğimiz hükümler veriyor. İlk cümlede, Mehirlerini verdiğin eşlerinden bahsediyor. Yani peygamberimizle birlikte hicret edenler, Mehirlerini tam olarak verdiğin eşlerinden olsun diyor. Şöyle düşünebilirsiz, evlenirken zaten Mehirlerini vermemiş miydi? Bundan neden bahsediyor olabilir sizce? Şöyle düşünün lütfen, evlenirken mehir olarak söz verdiklerinizi, tam olarak kendilerine hala vermemiş olabilirsiniz bir kısmına. O günkü toplumu düşünün, bizdeki gibi tek eş değil. Verilmiş birçok mehir adına sözler olabilir. DEMEK Kİ ALLAH ELÇİSİNE UYARIDA BULUNARAK, HİCRET EDERKEN, MEHİRLERİNİ TAM VERDİĞİN EŞLERİNDEN YANINA AL DİYOR. Devamında ise ayette, Allah ın sana FEY olarak verdiklerini de sana helal kıldık diyor. Bu ayette geçen bu kelimeye, bazı yazarlar ayeti tercüme ederken, SAVAŞ ESİRİ YA DA CARİYE yi de sana helal kıldık şeklinde tercüme ediyorlar. En önemli yanlış bu bölümde yapılıyor ve Peygamberimizin isterse, kadın esirlerden cariye yaparak, onlardan istifade edeceği anlatılıyor. Bunun mümkün olamayacağını zaten Kur’an ın diğer ayetlerinden anlıyoruz. Çünkü kölelik yani cariyelik, Kur’an ile kaldırılmış, esirlerde ister kadın, ister erkek olsun, ya bedeli karşılığı ya da karşılıksız salı verileceği hükmü getirilmiştir. Bu ayette bu cümle öne sürülerek fıkıhta, köle cariyelerin evlenmeden birlikte olunabileceği anlatılmaktadır. Hâlbuki ayette Allah savaş dışında ya da sulh, barış durumunda Allah ın elçisine savaş dışı verilen ya da savaşmadan çekilen yerlerden elde edilen ganimetler, hediyeler anlamına geliyor FEY kelimesi. Bu maksatla Peygamberimize, evlenmek üzere kadın sunulmuştur, akrabalık bağı kurmak isteyenler tarafından. Bu kelimeye detay verilmeden yalnız ganimet anlamı verilerek, yanlış mana verilmiştir. Fey kelimesinin gerçek anlamını, Haşr suresi 6–7–8. ayetlerden, daha doğru anlayabiliriz. FEY ler yani savaşmadan elde edilen ganimetler kamuya, devlet yönetiminde ihtiyaç sahiplerine de vermek amcacıyla dâhil edildiği, Haşr 7. ayette belirtiliyor. Savaşarak alınan ganimetlerin dağıtımı konusunda da, farklı ayet örnekler vardır Kur’an da. Ayette Allah bu konuda elçisine kolaylık sağlayarak, onun iznine, isteğine bırakıyor yasaklamıyor. Rivayetlere göre Peygamberimize birçok kadın sunmalarına rağmen, yine rivayetlere göre bir kadınla bu şekilde evlenmek zorunda kaldığı rivayet ediliyor. Çünkü o günkü toplumun gelenekleri, bazı durumlarda evlenme mecburiyetini getiriyordu. Ahzab 52. ayette de Allah, elçisinin evlenme konusunda son noktayı koyuyor ve bakın ne diyor.” ARTIK BUNDAN SONRA, BAŞKA KADINLARLA EVLENMEK SANA HELÂL DEĞİLDİR.“ Ayetin devamında ise senin kabul etmen şartıyla, senden mehir almadan evlenmek isteyen kadınlarla evlenmeni, senin için helal kıldık diyor. Hâlbuki diğer ayetlerde evlenmek isteyen erkek, mutlaka kadına mehir vermek zorundaydı. Tüm bunlar Elçisinin özel durumunda, ona kolaylık sağlamak adınadır. Şöyle düşünebilirsiniz, Peygamberimiz neden çok eşle evlenmiş, bu kadar da olur mu diyebilirsiniz. Hz. Muhammed 25 yaşında Hz. Hatice ile evlenmiş ve Hz. Hatice vefat edene kadar başka kadınla hiç evlenmemiştir. Çok eş sevdalısı olan bir insan böylemi yapar. Çok eşliliğin nedeni, o günkü toplumun töre ve geleneklerinden kaynaklanıyordu. Kabileler Peygamberimiz ile akrabalık oluşturabilmek adına, onunla kızlarını evlendirme yarışına girmişler, hatta mehir dahi istemiyorlardı. Bu zorluğa Peygamberimiz, İslam ı tebliğ edip, yaya bilmek adına katlanmıştır. Yine ayetin devamında, çok düşünmediğimiz takdirde fark edemeyeceğimiz bir konuda, elçisine yardımcı oluyor Allah ve diyor ki; SENİNLE BİRLİKTE HİCRET EDEN AMCANIN, HALANIN, DAYININ, TEYZENİN KIZLARINIDA SANA HELAL KILDIK. Kur’an ı anlayarak okuyan, biraz düşünen Müslüman, hemen şu soruyu kendisine sorar. İyide amcanın, halanın, dayının, teyzenin kızları ile evlenmek haram değil ki. Evet, evlenme yasağı yok ama Allah özellikle bu ayeti indirerek, ALLAH IN ELÇİSİNİN TÜM YAKINLARINI ADETA, PEYGAMBERİMİZİN YANINA HİCRETTE, DAYANIŞMA DESTEK ADINA, SEFERBER ETMİŞ OLUYOR. ÇÜNKÜ ALLAH BU AYETİYLE, ŞU HÜKMÜ VERİYOR ASLINDA. AMCANIN, HALANIN, TEYZENİN, DAYININ KIZLARI, EĞER SENİNLE HİCRET ETMEDİYSE, YANİ SENİN ZOR DURUMUNDA SENİNLE BİRLİKTE DEĞİLLERSE, SENİN ONLARLA EVLENMENİ YASAKLIYORUM. EVLENME HAKKINI ALABİLMELERİ İÇİN, SENİNLE BU DAVADA HİCRET EDİP, SENİN YANINDA OLMALIDIRLAR DİYOR. Çok ilginç değil mi? Böylece Peygamberimizin en yakınları ve akrabaları, onunla birlikte olma yarışına giriyorlar. Bundan daha güzel bir yardım olur mu? Ayetin son kısmında ise, Allah gerekli açıklamayı yapıyor ve diyor ki, bu saydıklarımız yalnız sana has hükümlerdir ve senin zor görevinde, sana kolaylık sağlamak adınadır diyor. Çünkü bu ayette bahsedilen konular, Kur’an ın diğer ayetlerinde daha farklı anlatılmıştır. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK