Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

halukgta

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

halukgta tarafından postalanan herşey

  1. Allah Kur’an da, Resulünün bizler için örnek olduğunu söyler. Bizlerinde bir Müslüman olarak, aynı özellikleri taşımamız tavsiyesinde bulunur. SİZCE ALLAH, RESULÜNÜ BİZLERE ÖRNEK GÖSTERMEKLE, NEYİ KAST EDİYOR OLABİLİR? Çünkü günümüz İslam inancında, Allah ın bu tavsiyesine öyle bir anlam yüklüyorlar ve bakın Peygamberimizin bizlere örnek oluşu, onun sünneti yani hadislerini hayata geçirmektir şeklinde anlatılıyor. Dini KUR’AN VE SÜNNET ile yaşamalıyız, yoksa Kur’an anlaşılmaz boşlukta kalır inancını savunuyorlar. Sizce Allah Ahzab suresi 21. ayetinde bizlere, Resulünün hangi özelliğini örnek gösteriyor olabilir? Ahzab 21: Andolsun, ALLAH’IN RESULÜNDE sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için GÜZEL BİR ÖRNEK VARDIR. (Diyanet meali) Önce şunu söylemek isterim. ALLAH IN RESULÜNÜN ÖRNEK OLUŞU, ONUN HAYATA BAKIŞI, İNSANLARA KARŞI DAVRANIŞI VE DOĞRULARI ARAYIŞ ŞEKLİ İLE ALLAH BİZLERE RESULÜNÜ ÖRNEK GÖSTERİYOR. Yoksa bıraktığı sakal, giydiği elbise ya da sevdiği yemekler bizlere örnek gösterilmiyor. Ayrıca Allah ın Resulü, Allah ayetleri açıklamamış ya da detaylandırmamış da, Resulü ayetleri detaylandırıp yaşanır hale getiriyor değildir. Bunu söylemek ve düşünmek, Allah ın kitabına dinine yapılacak en büyük saygısızlıktır. Allah hiç kimseye muhtaç olmayalım diye, ayetleri nice örneklerle açıkladık, detaylandırdık kolaylaştırdık, Kur’an ı açıklamak bizim görevimiz diyorsa Kur’an da, lütfen bunun aksini söyleyenlere itibar etmeyelim, Allah a ve kitabına şirk koşanlardan oluruz. ALLAH IN RESULÜNÜN BİZLERE ÖRNEK OLUŞUNU LÜTFEN DOĞRU ANLAYALIM, YOKSA ŞEYTANLAŞMIŞ İNSANLARIN TUZAĞINA DÜŞERİZ. Bu durumda Allah, bizlere Resulünün örnek oluşu konusunda, Kur’an dan nasıl bilgiler veriyor, gelin ona bakalım. Resulün örnek oluşunu eğer Kur’an dan değil de rivayetlerden anlamaya öğrenmeye çalışırsak, İmanımızın daha başında, yanlış bir yol izlemiş oluruz. Öğrendiğimiz bilgilerin doğruluğundan da asla emin olamayız. Çünkü bizler Allah ın Resulünün nasıl bir hayat yaşadığına şahit olamadık, onun içinde onun bizler için örnek oluşunu doğru anlamak istiyorsak, bu örnekliği mutlaka Kur’an dan öğrenmeliyiz. Önce şunu hatırlatma isterim. ALLAH ÖYLE BİR RESUL SEÇMİŞ OLMALI Kİ KENDİSİNE, KUR’AN DA EMRETTİKLERİNİ, HAYATINA GEÇİREN VE BİZZAT YAŞAYAN BİRİSİ OLMALI. Allah kitap Ehlinin yaptığı yanlışları anlamaları için önce, deki kullarıma diyerek kendisinin bizler gibi bir insan olduğunu, bizlerden hiçbir farkı olmadığını birçok ayette özellikle tebliğ ediyor. Demek ki Allah ın Resulü bizler gibi bir insan. Resulünün en önemli özelliğinden bahsederken, kalem suresi 4. ayetinde bakın ne diyor. “SEN ELBETTE YÜCE BİR AHLAK ÜZERESİN.” (Kalem 4) Demek ki bizler için Allah ın Resulünde en önemli örneklik, güzel bir ahlak üzerinde olması. Bizler sizce bu örnekliğin den istifade ediyor ve iyi ahlak sahibi olmaya çalışıyor muyuz? Yoksa hepsi sözde kalıyor, nefsimize yenik mi düşüyoruz? Yine Allah ın Resulünün çok önemli örnekliğin den, bakın Allah nasıl bahsediyor. “Andolsun size kendinizden öyle bir Resul gelmiştir ki, SİZİN SIKINTIYA UĞRAMANIZ ONA ÇOK AĞIR GELİR. O, SİZE ÇOK DÜŞKÜNDÜR; MÜMİNLERE KARŞI ÇOK ŞEFKATLİDİR, MERHAMETLİDİR.” (Tevbe 128) İşte Allah ın Resulünün, bizler için çok önemli örnek oluşundaki vasıfları. Kendisi dışında, din kardeşlerinin sıkıntıya düşmesinden çok üzüntü duyuyor. İman edenlere karşı Allah ın Resulü çok düşkün, şefkatli ve merhametli olduğu örneği veriliyor. Ne dersiniz bizler Müslümanlar olarak, Allah ın Resulünün bu örnekliğin den istifade ediyor ve bir birimize aynı duyguları taşıyor muyuz, yoksa Allah ın dinde sakın bölünmeyin emrine gözlerimizi yumarak bölündük parçalandık ve aynı kitaba, Resule iman ettiğimiz halde, bir birimize düşman olduk ve bir birimizi öldürüyor muyuz yoksa ne dersiniz? Ne yazık i bizler, Resulün örnek alınmasındaki gerçeklerin üzerini örttüğümüz için, kendi uydurduklarımızı Resule atfediyor ve rivayetlerin yarattığı sanal-hayali bir örneklik yaratıyoruz. Tabi böyle olunca sonuç ortada. Allah ın Elçisinin İslam ı yaşamasına, çok önemli bir ayeti hatırlatmak istiyorum. Bakın Peygamberimiz İslam ı nasıl yaşıyor muş. Araf 203: Onlara bir ayet getirmediğin zaman, “SEN BİR TANE DERLESEYDİN YA!” DERLER. De ki: “BEN ANCAK RABBİM TARAFINDAN BANA VAHYOLUNANA UYARIM. Bu kitap, Rabbinizden gelen göz açıcı belgeler olup, inanmış bir topluma rehber ve rahmettir.” (Bayraktar Bayraklı) Bakın Allah ın Resulü, nasıl bir iman üzerineymiş. Kitap Ehli Peygamberimize dini konularda bir soru sorduğunda, O konu hakkında bilgisi yoksa, Allah dan vahiy beklediğini görüyoruz. Bu durumda Kitap Ehli kendisine, “SEN BİR TANE DERLESEYDİN YA!” dediklerinde verdiği örnek, bizler için çok önemli bir ders olmalı ve bizler bu örnekliğin den dikkatle istifa de etmeliyiz. ÇÜNKÜ KİTAP EHLİNİN İNANCI, KENDİ İÇLERİNDEN EDİNDİKLERİ RUHBANLAR, DİNİ KONULARDA İSTEDİKLERİ GİBİ HÜKÜMLER KOYABİLİYORLARDI VE PEYGAMBERİMİZDEN DE BUNU İSTİYORLARDI. Bakın Ne diyor Peygamberimiz.” “BEN ANCAK RABBİM TARAFINDAN BANA VAHYOLUNANA UYARIM.” Peki, bizler Allah ın Resulünün bu örnek davranışını, hayatımıza geçiriyor muyuz? Elbette her konuda olduğu gibi, bunu da görmek bile istemiyoruz ve diyoruz ki, “NE YANİ PEYGAMBERİMİZ POSTACI MIYDI.” Söyleyecek o kadar çok şey var ki, Allah cümlemizi ıslah etsin. Allah ın Elçisi bizler için gerçekten çok önemli özelliklere sahipti ama bizler bu örnekliği ne yazık ki Kur’an dan değil, doğruluğundan emin olamayacağımız rivayetlerden öğrenmenin yolunu seçtik. Öyle olunca da yanlışları, doğruları ayıramaz olduk. Ali İmran 159. ayette Allah, bakın Resulünün hangi özelliklerinden bahsediyor. Ali İmran 159: O zaman Allah’tan bir rahmet olarak, ONLARA YUMUŞAK DAVRANDIN! Şayet sen, kaba ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından ayrılıp giderlerdi. Öyleyse onları affet; bağışlanmaları için dua et; İŞ HAKKINDA ONLARA DANIŞ. Kararını verdiğin zaman da artık Allah’a dayanıp güven. ÇÜNKÜ ALLAH KENDİSİNE DAYANIP GÜVENENLERİ SEVER. (Bayraktar Bayraklı) Demek ki Allah ın Resulü, iman etmeyenlere karşı bile yumuşak ve hoş görüyle davranıyormuş. Peki, bizler bu örnekliğin den ders aldık mı? Ne yazık ki hayır. İman eden Müslümanlar kendi arasında bile bu saygıyı ve yumuşaklığı bir birine göstermiyorlar. Birbirine yumuşak davranmayı bırakın, kaba, saba hakaretlerle bir birini öldürmekten bile çekinmiyorlar. SİZCE BİZLER BU DURUMDA, ALLAH IN RESULÜNÜN ÖRNEKLİĞİN DEN, İSTİFADE EDİYOR OLABİLİR MİYİZ? Çok daha ilginci kendisine inanmadıkları halde, onların doğru yola ulaşmaları için Allah dua etmesini söyledikten sonra bahsettiği konu çok önemli. “İŞ HAKKINDA ONLARA DA DANIŞ.” Devleti yönetirken birlikte yaşadığınız, sana iman etmeyen O kitap ehlinin de bazı konularda, onlarında düşüncelerini al ve ondan sonra karar ver diyor. Elbette Allah ın Elçisi de böyle yapıyor. PEKİ BİZLER, PEYGAMBERİMİZİN BU ÖZELLİKLERİNDEN DE İSTİFADE EDİYOR MUYUZ? Allah ın Elçisi toplumda saygın ve güvenilir bir insandı. Özellikle onun şahitliğine, düşüncelerine başvurulurdu. Çok ilginç olan ise Peygamberimizin Kitap Ehline tabi olmayıp ÜMMİ oluşudur. Allah İsra suresi 74–75. ayetlerinde, RESULÜNÜN SEBATKÂR, SABIRLI BİR İNSAN OLDUĞUNDAN BAHSEDER. Batıldan ve hurafeden uzak gerçeklerin, doğrunun arayışında olduğunu da bizlere Kur’an da bildirir. Peki, sizler hiç Allah ın Resulünün, Kur’an da bir çok ayette bahsedildiği ÜMMİ OLUŞUNUN, BİZLER İÇİN ÖRNEK OLUP OLMADIĞINDAN BAHSEDİLDİĞİNİ GÖRDÜNÜZ, YA DA DUYDUNUZ MU? Duymanız mümkün değil, gerçek ortaya çıkmasın diye ümmi kelimesine, okuma yazma bilmeyen anlamı verilerek, gerçek ne yazık ki örtülmüştür. Sizce Peygamberimizin ümmi oluşundan, hiç mi ders, örnek almamız gerekmiyor? Neden Allah Kitap Ehlinin arasından değil de, ÜMMİLERİN ARASINDAN RESUL SEÇMİŞ OLABİLİR? Çünkü bundan bahsetmek, geleneksel İslam inancının anlayışına, inancına ters düşer de ondan. Hâlbuki ÜMMİ nin anlamı, Kitap ehline tabi olmayan anlamındadır Kur’an da. Hatta Şura suresi 52. ayetinde Allah, Elçisinin Ümmi oluşunun anlamını bizlere anlatmak için ne demişti hatırlayalım. “SEN DAHA ÖNCE KİTAP NEDİR, İMAN NEDİR BİLMEZDİN.” Diyerek seni doğru yola biz ilettik diye bilgi verir. Peki, Allah böyle bir insanı neden Elçi olarak gönderdi? Bunda alacağımız bir ders, GÜZEL BİR ÖRNEKLİK YOK MU SİZCE? Elbette çok önemli bir örnek var ama yaşadığımız, geleneksel İslam anlayışının, mezheplerin öğretisinin hiç işine gelmediği için, gündeme bile getirilmiyor. Peygamberimiz belki hiçbir kitap Ehline tabi değildi ama doğrunun ve gerçeklerin arayışında bir insandı. KİTAP EHLİNİN, GERÇEK İMAN ÜZERİNDE OLMADIKLARINI FARK ETTİĞİ İÇİN, BATIL VE RİVAYETLERE TABİ OLMAKTANSA, ONLARDAN UZAK GERÇEKLERİN ARAYIŞINDA OLMANIN, DAHA DOĞRU OLACAĞI BİLİNCİYLE, SÜREKLİ YÜZÜNÜ GÖKYÜZÜNE DÖNEREK, ALLAH A YALVARIYOR VE KENDİSİNİN DOĞRU BİR YOL ÜZERİNDE OLMASI İÇİN DUA ETTİĞİNİ DE YİNE, KUR’AN DAN ÖĞRENİYORUZ. DEMEK Kİ ALLAH KATINDA, BATILA VE SANIYA TABİ OLMAKTANSA, GERÇEKLERİN VE DOĞRUNUN ARAYIŞINDA OLMAK, ALLAH KATINDA DAHA DOĞRU MAKBUL BİR DAVRANIŞ. Değerli kardeşlerim. Allah ın Resulünde, bizler için çok güzel örnekler var. Lütfen onu rivayet ve sanı bilgilerden değil, ALLAH IN NURU KUR’AN DAN ÖĞRENELİM. Bizleri Allah ile aldatanların tuzağına düşmek istemiyorsak, emanetimizi teslim etmeden önce, elimizden geldiğince, kitap ehlinin durumuna düşen günümüz İslam inancını sorgulayalım ve batıla hurafeye tabi olmaktansa, elimizin altında Allah ın korumasın da ki Kur’an ın ipine sarılalım. İnanın bizleri en doğruya ulaştıracak, yalnız Kur’an dır. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  2. Bu makalemin konusu, Ahkaf suresi 15. ayet olacak. Ayette geçen, insan erişkinlik çağına gelip, kırk yaşına ulaşınca şöyle der, cümlesinde geçen kırk yaşına ulaşınca mı insan olgunluk, erişkinlik çağına geliyor şeklinde yanlış bir intiba oluşabiliyor. Gelin onu ve ayetin devamında verilen çok önemli bilgileri, birlikte anlamaya çalışalım. Önce ayeti yazalım. Ahkaf 15: Biz insana, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi, onu sıkıntı çekerek karnında taşımış ve sıkıntı çekerek doğurmuştur. ONU TAŞIMASI VE SÜTTEN KESMESİ OTUZ AY SÜRMEKTEDİR. İNSAN ERİŞKİNLİK ÇAĞINA GELİP, KIRK YAŞINA ULAŞINCA ŞÖYLE DEDİ: “Ey Rabbim! Bana ve anne babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın iyi ameller yapmamı bana nasip et! Benim soyumdan iyi insanlar yetiştir. Ben sana yöneldim ve ben sana teslim olanlardanım.” (Bayraktar Bayraklı) Ayet çok önemli konulara dikkatimizi çekiyor ve Allah biz insanlara, anne babasına iyi davranmasını emrettik diyor. NE YAZIK Kİ BU GERÇEKLE BİZLER, ÇOK GEÇ BULUŞUYORUZ. ALLAH IN BU İKAZININ FARKINA VARDIĞIMIZDA DA, ÇOK BÜYÜK HATALAR YAPIYORUZ. Ayetin devamında, bu konunun açıklamasını, detayını veriyor Allah. O kısma gelmeden önce, bakın ayet yine dünyaya gelişimizle ilgili özellikle annemizin ne zahmetler çektiğini ve onun hakkını ödeyemeyeceğimizin örneğini nasıl veriyor. Annenin yaklaşık 9 ay evladını sıkıntı çekerek taşıması, dünyaya getirmesi ve hatta yine yaklaşık 30 ay emzirmesinden bahsediyor. Kur’an da her bilgi, detay yazmaz diyenlere hatırlatırım. Allah yeni doğan bir bebeğin, 30 ay annesinden süt emmesinin önemine işaret ederek bizlere bildiriyorsa, sorumlu olduğumuz tüm detayları Kur’an da bildirmeyip, bizlerin rivayet hadislerden öğrenmemizi ister mi? Lütfen aklımızı başımıza Kur’an ile alalım, yoksa pişman olanların safında oluruz. Gelelim ayetin devamına. Ayette şöyle bir cümle geçiyor. ”İNSAN ERİŞKİNLİK ÇAĞINA GELİP, KIRK YAŞINA ULAŞINCA ŞÖYLE DEDİ” Bu ayette geçen bu cümleyi, bazı kardeşlerimiz yanlış anlayabiliyor ve şöyle bir soru sorabiliyorlar. “İNSANLARIN ERİŞKİNLİK, OLGUNLUK ÇAĞI 40 YAŞINDA MI BAŞLIYOR.” Elbette hayır. Çünkü olgunluğa, erişkinliğe başlama yaşımız kişiden kişiye kadın ve erkek farklı yaşlarda olsa bile yaklaşık 18 yaşlarında oluyor diyebiliriz. Hatırlayınız Nisa suresi 6. ayetinde, evlendirilecek gençlerin bir nikâh çağından bahseder. Konuya açıklık getirmek içinde, onlarda içinize sinecek bir olgunluk, erginlik gördüğünüzde onları evlendirin uyarısı yapılır. Ahkaf suresi 15. ayette bahsedilen ise insanın erişkinlik, olgunluk çağına gelip, belirli bir süre bu olgunluğunu pekiştirip, bu olgunluk güçlendiğinde yani tüm gerçekleri artık fark edip gerçeklerle yüzleşecek erginliğe gelmenin, ancak 40 yaşlarında olabileceğinden bahsediyor. Bu ayetin bu kısmını bazı meallerde TAM OLGUNLUĞA ERİŞTİĞİNDE diye tercüme ediyorlar ki bu daha anlaşılır bir tercüme olduğunu söyleyebilirim. İnsanların evlenip, çoluk çocuk sahibi olduklarında kırk yaşına gelip, hayatın gerçekleri ile yüzleştiklerinde ancak anne ve babalarının kıymetini bileceğini ve bu olgunluğa eriştiklerinde bakın ne söyleyeceklerinden bahsediyor. “EY RABBİM! BANA VE ANNE BABAMA VERDİĞİN NİMETE ŞÜKRETMEMİ VE HOŞNUT OLACAĞIN İYİ AMELLER YAPMAMI BANA NASİP ET! BENİM SOYUMDAN İYİ İNSANLAR YETİŞTİR. BEN SANA YÖNELDİM VE BEN SANA TESLİM OLANLARDANIM.” Bu ayet aslında üzerinde dikkatle düşündüğümüzde, çok ibretlik bilgiler veriyor. HİÇBİR EVLAT, BEN NEDEN FAKİR BİR ANNE BABADAN DOĞDUM DEMEMELİ, DOĞDUĞU ORTAMA ŞÜKRETMELİ VE ANNE BABASINI KÜÇÜMSEMEDEN YAŞADIĞI AİLENİN ŞARTLARINA, KOŞULLARINA AYAK UYDURARAK, MÜCADELE ETMELİDİR. Yapması gereken dua çok önemli. Allah ın hoşnut olacağı iyi ameller yapmamızı bize nasip et, soyumdan iyi insanlar yetiştir, sana yöneldim ve teslim oldum dememiz gerçekten çok önemli. Ne yazık ki bizler tüm bu gerçeklerden uzak, dünyaya geldiğimiz ailemizi bazen küçümser tavırlar içinde oluyor ve anne babamıza saygıda kusurlar ediyoruz. Doğru yolu bulmak istiyorsak, ayetin sonunda uyardığı gibi rivayet, sanı bilgilerden uzak, bizlerinde yalnız Allah a yönelmemiz, yalnız onun kitabı ile yolumuzu bulmamız ve yalnız Allah a teslim olmamız gerekiyor. Lütfen bu gerçeklerin artık farkında olalım, yoksa bu dünyada da hesap günüde, üzülenlerin safında oluruz. DİLERİM CÜMLEMİZ, AHKAF SURESİ 15. AYETİN GERÇEKLERİ İLE YÜZLEŞEN, ONU HAYATINA GEÇİREN ANNE, BABA, EŞ VE EVLATLARIMIZLA MUTLU, HUZURLU BİR AİLE OLAN, BİRBİRİMİZE SAYGILI OLAN, ALLAH IN HALİS KULLARI ARASINDA OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  3. Bu makalemde sizleri, düşünmeye davet etmek istediğim ayet, Zümer suresi 45. ayet olacaktır. Bu ayet üzerinde dikkatle düşündüğümüzde, bizlere vereceği çok önemli bilgiler, uyarılar olduğuna inanıyorum. Önce ayeti yazalım, daha sonra birlikte üzerinde düşünelim. Zümer 45: ALLAH TEK BAŞINA ANILINCA, AHİRET’E İNANMAYANLARIN İÇLERİ DARALIR. O’NUNLA ARALARINA KOYDUKLARINDAN SÖZ EDİLİNCE DE YÜZLERİ GÜLER. (Süleymaniye vakfı) Bu ayette Allah bazı kişilerden bahsederek, yaptığı yanlışlardan çok dikkat çekici bir örnek veriyor ve diyor ki, bu insanlara yalnız Allah dan bahsettiğinizde, yani bizlerin tek sahibi, hüküm veren, şefaat eden yada cezalandıran yalnız Allah tır. Ondan başka ilah yoktur, ondan başka şefaatçi yoktur. Onun huzuruna gideceğiz ve O bizler için adaletle hükmedip ya cezalandıracak ya da mükâfatlandırıp cennetine alacaktır dendiğinde, bu insanların bu sözler hoşuna gitmez içleri daralır, sizlere sinirlenirler karşı çıkarlar diyor. Çok ilginçtir ki, yine aynı insanlara, Allah ın yanında edindikleri velileri, efendileri, ya da ŞEFAATÇİ OLARAK KABUL ETTİKLERİNİ DE ANDIĞINIZDA, bu durumda onların yüzleri güler, size iyi davranırlar, söylediklerinizden hoşnut olurlar diyor. Hatırlatmak isterim, Allah ın bu ayette verdiği örnek ve uyarı, Allah a hiç iman etmeyenlere karşı söylenmiyor. Lütfen bu kısmını doğru anlayalım. Çünkü Kur’an, Allah a hiç iman etmeyen kâfirler le çok fazla uğraşmaz. Elbette onları da uyarır ama genellikle iman ettiğini söyleyen ama yoldan sapmışlar la ilgilenir, onları ikaz eder ve hak olan yola davet eder. Ayeti düşünerek okuduğunuzda, Kitap Ehlinin yaptığı yanlışların aynısını, bizlerin de nasıl tekrar ettiğimizi hatırladınız eminim. Günümüzde bizlerin bu ayetten alacağımız çok ama çok büyük dersler var. Şöyle diyebilirsiniz, ayette AHİRETE İNANMAYANLARDAN BAHSEDİYOR, bu durumda bunlar Allah a iman etmeyen kâfirler diyebilirsiniz. AYETTE BAHSEDİLENLER AHİRETE HİÇ İNANMIYOR DEĞİLLER, AHİRETE İNANIYORLAR ÇÜNKÜ BUNLAR KİTAP EHLİ. İNANMADIKLARI, AHİRET DE ALLAH IN KOYDUĞU KURALLARA, ORADA HEPİMİZİN KARŞILAŞACAKLARI GERÇEKLERE İMAN ETMİYORLAR. Yani ahiret de karşılaşacağımız kural ve hükümleri, kendilerine göre değiştirdiklerinden, böylece ahiretin kanunlarına, kurallarına inanmıyorlardı. Allah hesap günü için ne demişti. İncir çekirdeği kadar yapılanlar önümüze gelecek ve her şeyin hesabı sorulup, adaletle yalnız Allah hüküm verecek. Allah hükmüne hiç kimseyi ortak etmez. Güvenilecek ve yardım istenecek VELİNİZ yalnız Allah tır. ALLAH BİZLERİ UYARIYOR VE BENDEN BAŞKA ŞEFAATÇİ SAKIN EDİNMEYİN. HİÇBİR ŞEFAATİN FAYDA ETMEDİĞİ, O GÜNDEN SAKININ DİYE UYARIYORDU. Allah mahşer günü için bunlara benzer birçok hüküm verdiği halde, kendilerine Allah ın berisinden veliler, şefaatçiler edinenler, cehennem azabı bize dokunmayacak diyorlardı. Zümer 3. ayetinde, ne demişlerdi bu insanlar onu da hatırlayalım. “Gözünüzü açıp kendinize gelin! ARI-DURU DİN YALNIZ VE YALNIZ ALLAH’IN DIR! O’NUN YANINDA BİRİLERİNİ DAHA VELİLER EDİNEREK, “BİZ ONLARA, BİZİ ALLAH’A YAKLAŞTIRMALARI DIŞINDA BİR ŞEY İÇİN KULLUK ETMİYORUZ.” diyenlere gelince, hiç kuşkusuz, ALLAH ONLAR ARASINDA, TARTIŞIP DURDUKLARI KONUYLA İLGİLİ HÜKMÜ VERECEKTİR. Şu bir gerçek ki, Allah, yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz.” (Zümer 3) Demek ki Zümer 45. ayette bahsedilenler, Allah a iman etmeyenler değil, tam tersine iman eden kitap Ehlinden bahsediliyor. Allah dinin tek sahibi kendisi olduğunu ve katışıksız, arı duru dinin yalnız Allah katından gelen olduğu gerçeğini, üstüne basa basa söylüyor ve bizleri uyarıyor. Çünkü Kitap Ehli tıpkı günümüzde bizlerin yaptığı gibi, Allah ın dinine, beşeri hükümler ilave ederek, arı duru Allah ın dinini bozmuşlar, mezheplere, cemaatlere bölünmüşler, kendi hükümlerini Allah ın emri diye topluma kabul ettirmişlerdi. AYNI YANLIŞLARI BİZLERDE GÜNÜMÜZDE YAPIYORUZ VE NE DİYORUZ? YALNIZ KUR’AN İLE İSLAM YAŞANMAZ DİYEREK KUR’AN, PEYGAMBERİMİZİN SÜNNETİ YANİ RİVAYET HADİSLER, MEZHEP İMAMLARININ İÇTİHATLARI, MEZHEPLERİN DİNE KOYDUĞU KURALLAR DİYE SAYMAYA DEVAM EDİYORUZ. Yani Allah ın halis dinine ilaveler yaparak, Allah ın hükmüne kendilerini ortak ederek, Peygamberimizin ismini de kullanarak şirk batağına batıyoruz. FARKINDA DEĞİLİZ AMA VELİLER, ŞEYHLER, EFENDİLER EDİNİP, ONLARA ALLAH IN YETKİLERİNİ VEREREK, ALLAH IN YANINDA KÜÇÜK İLAHLAR EDİNİYORUZ. BU APAÇIK ŞİRKTİR. Bizlerde günümüzde, Allah ın Elçisine verdiği yetki ve sorumlulukları Kur’an da apaçık gördüğümüz halde ne diyoruz. Peygamberimizin de dinde hüküm koyma yetkisi vardır. ALLAH PEYGAMBERİMİZİ, POSTACI OLARAK MI GÖNDERDİ diyerek, Allah ın dinde ortağı yapmaktan çekinmiyoruz. Hâlbuki Allah ın Elçisi Kur’an ı tebliğ ederken, ben sizlere yalnız Kur’an ile hükmetme görevi aldım, benim görevim yalnız tebliğ etmektir, onun dışına asla çıkamam, hüküm veren şefaat eden, yardım eden velimiz yalnız Allah tır diye ayetleri tebliğ etmişti. Bu bilgiler, uyarılar diğer Kitap ehline de gelmişti ama onlar bu gerçekleri göz ardı edip, Allah ın kanunlarını değiştirerek, kendilerinin asla cehennem cezası çekmeyeceklerine ve Allah ın sevgili kulu olduklarına, çünkü Allah ın Elçisinin ve edindikleri şefaatçilerin onları hesap günü, azaptan kurtaracaklarına inanıyorlardı. AYNI YANLIŞI BİZLERDE YAPIYOR VE İMAN ETTİĞİNİ SÖYLEYEN BİR MÜSLÜMANIN, ASLA CEHENNEM CEZASI ÇEKMEYECEĞİNE, PEYGAMBERİMİZİN ŞEFAATİYLE CENNETE GİDECEĞİMİZE İNANMIYOR MUYUZ? ALLAH DA ONLARA BU HATALARINDAN DOLAYI, AHİRETTE HESAP GÜNÜNDE, HİÇ KİMSENİN HİÇ KİMSEYE TEK BİR YARDIMI DAHİ OLAMAYACAĞI GERÇEĞİNE İMAN ETMEDİKLERİNDEN DOLAYI, ONLAR AHİRETE İNANMAYANLAR DİYOR. Bakın bu ayetin devamında, Rabbimiz ne diyor. Zümer 46: De ki “Göklerin ve yerin yaratıcısı, görüneni de görünmeyeni de bilen Allah’ım! KULLARININ TARTIŞTIĞI HER KONUDA, ARALARINDA HÜKÜM VERECEK OLAN SENSİN.” (Süleymaniye vakfı) Zümer 47: (Mezardan) kalkış günü, yeryüzündeki her şey ve bir o kadarı daha yanlışlar içindeki o kimselerin elinde olsa, o azabın sıkıntısından kurtulmak için hepsini verirlerdi. ALLAH, HİÇ HESAP ETMEDİKLERİ ŞEYLERİ, KARŞILARINA ÇIKARACAKTIR. (Süleymaniye vakfı) Zümer 46. ayette, kendilerini temize çıkarıp, bizlere azap dokunmayacak diyerek, edindikleri velilerin ya da Allah ın Elçilerinin onları azaptan kurtaracağına inanlara Allah, bakın nasıl uyarıyor ve tek hüküm sahibinin kim olduğunu, nasıl hatırlatıyor. Ders alıp hatalarından dönene ne mutlu. “KULLARININ TARTIŞTIĞI HER KONUDA, ARALARINDA HÜKÜM VERECEK OLAN SENSİN” Zümer 47. ayette de hesap günü, uydurduklarının gerçek olmadığını gördüklerinde, varını yoğunu vermeye hazırdırlar ama çok geç kaldıklarını Rabbimiz bizlere şimdiden hatırlatıyor. Ders alıyor muyuz? Hiç sanmıyorum. Ayetin son kısmında da yine, kendilerini temize çıkarıp veliler, efendiler ve şeyhler edinenlere, kendilerine Allah ın dininin yanında din yaratanlara, Allah a adeta din öğretmeye çalışanlara, Allah bakın ne diyor ve pişman olacakları uyarısını nasıl yapıyor. “ALLAH, HİÇ HESAP ETMEDİKLERİ ŞEYLERİ, KARŞILARINA ÇIKARACAKTIR. Dilerim bu hataları yapmayan, Allah ın halis, arı-duru dinine hiçbir hurafe, batıl, rivayet karıştırmadan yaşayan, iman eden Allah ın azınlık halis kulları arasında oluruz. LÜTFEN UNUTMAYALIM, DİNİN SAHİBİ, HÜKÜM GÜNÜN MALİKİ YALNIZ ALLAH TIR. HÜKÜM VEREN, YARDIM EDEN, ŞEFAAT EDECEK OLAN DA YALNIZ ALLAH TIR. ONUN YANINDA YARDIM EDECEK, ŞEFAAT EDECEK DİYE EDİNDİĞİMİZ VELİLER, BİZLERİ ALLAH A DEĞİL, ŞEYTANA YAKLAŞTIRACAK VE BÖYLE İNSANLAR MAHŞER GÜNÜ, HİÇ HESAP ETMEDİKLERİ ŞEYLERLE KARŞILAŞACAKLARDIR. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  4. Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim konu, Peygamberimizin Kur’an ayetlerini AÇIKLAMAK yani günümüz tabiriyle söylemek gerekirse, TEBYİN görevi var mıdır? Kur’an ın muhkem ayetleri açık ve anlaşılır değil midir de, Allah ın Elçisi açıklıyor olsun. Yoksa açıklamak sözünden, ayetlerin nice örneklerle izah ettiği konuları, özellikle Kitap Ehli nin yaptığı yanlışlarla karşılaştırıp, gerçeği KUR’AN İLE AÇIĞA ÇIKARMAK, DİYE Mİ ANLAMALIYIZ? Ne dersiniz? Kur’an ı anladığı dilden hiç okumamış, din ile alakası olmayan bir insana, Allah ın Elçisinin ayetleri anlaşılır hale getirme, yani açıklama görevi de vardır deseniz, hemen şöyle bir soru sorar. “ŞU ANDA OKUDUĞUNUZ, İNANDIĞINIZ KUR’AN ANLAŞILIR VE AÇIKLANMIŞ DEĞİL MİDİR?” Bu soruya evet açık, anlaşılır ve detaylı değildir, peygamberimizin rivayet hadisleri ayetleri açıklamıştır dediğimizde, şöyle bir soru daha sorması muhtemel. “Peki, açıklanmış halini nereden öğreneceğiz?” Bu kitabı Allah ın Elçisi, Kur’an ı yazdırdığı gibi açıklanmış halini de yazdırmış ve bizlere iletmiş mi dediğinde, onu tatmin edecek, mantıklı ve makul, nasıl bir cevap vermemiz gerekir sizce bu kişiye. Doğrusu ben mantıklı, akla yatkın bir cevap bulamıyorum. Ona, Kur’an ı Peygamberimizin rivayet hadislerinden öğreniyoruz ayetlerin detayını dediğimizde, biraz aklı başında olan ve hiçbir etki altında olmayan kişinin vereceği cevap, BİZLER NASIL OLUR DA RİVAYETLERE GÜVENEBİLİRİZ, BÖYLE BİR YOLLA MI ALLAH BİZLERİN KUR’AN I ANLAMASINI İSTİYOR DER VE BİZLERİ CİDDİYE ALMAZ, BİZDEN UZAKLAŞIR. ONA ASLA BİR DAHA İSLAM I, KUR’AN I ANLATAMAZSINIZ. Ne yazık i büyük bir çoğunluk, dinden bu yolla uzaklaşıyor. Önce şunu unutmayalım BEYAN bildirmek, söylemek anlamındadır, bilinmeyeni açıklamak değildir. Yani bildiği gerçekleri hiç değiştirmeden beyan etmektir ki, bu kelimeyi bizlerde hayatımızda kullanırız. TEBYİN KELİMESİ İSE TOPLUMDA AÇIKLAMAK, İZAH ETMEK VE GERÇEĞİ ORTAYA KOYMAK ANLAMINDA KULLANILIR. SİZCE HÂŞÂ ALLAH AYETLERİNDE, GERÇEĞİ AÇIKÇA ORTAYA KOYUP, BİZLERE BİLDİRMİYOR MU? Sizce Allah, bizleri sorumlu tutacağına hükmettiği Kur’an ı açıklamamış, detay vermeden indirmiş olabilir mi? Yani Ey Resulüm ben özet bir Kur’an indiriyorum, sen kullarıma bunu anlaşılır hale getir, demiş olabilir mi? BU ŞEKİLDE GÖNDERECEĞİNE NASIL İNANIRIZ? BU NASIL BİR AKIL TUTULMASI BÖYLE. TABİ Kİ MÜMKÜN DEĞİL, YOKSA ALLAH SİZLERİ KUR’AN DAN HESABA ÇEKECEĞİM, BEN AÇIKÇA GÖNDERMEDİM AMA SİZLER BUNU ELÇİMİN RİVAYET HADİSLERİNDEN ÖĞRENİN DEMESİ ASLA MÜMKÜN DEĞİL. Açıkça anlaşılmayan bir kitabı Allah, neden bizlere göndersin? Bunu da mı düşünemiyoruz. Konumuzu açıklığa kavuşturmadan önce, Allah Elçisine verdiği görev, yetki ve sorumluluklarından örnekler verelim. “RESULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. (Ankebut 18) BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ. (Kehf 56) SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR. (Rad 40) BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM. (Ahkaf 9 )” Siz bu ayetlerden, Allah ın Elçisinin ayetleri açıklamak ve anlaşılır hale getirmek, yani açık olmayan ayetleri açıklama, TEBYİN etme görevinin de olduğunu mu anladınız? Allah daha nasıl açıkça söylesin, senin görevin SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR DİYOR. Bunun tersini söyleyen, Allah ın ayetlerine iman etmiyor demektir. Şimdide Kur’an ın apaçık ya da detaylı açıklanıp açıklanmadığı konusuna gelelim. Yusuf suresi 1. ayetinde Allah ne diyordu hatırlayalım. “BUNLAR, APAÇIK KİTAB’IN AYETLERİDİR.” Yine Hud suresi 1. ayetinde, Kur’an ın bakın kim tarafından açıklandığını bildiriyor. “BU ÖYLE BİR KİTAPTIR Kİ AYETLERİ HEM MUHKEM KILINMIŞ, HEM DE DOĞRU KARARLAR VEREN VE HER ŞEYİN İÇ YÜZÜNÜ BİLEN, ALLAH TARAFINDAN AÇIKLANMIŞTIR.” Bakar mısınız lütfen, Allah Kur’an ı ben açıkladım diyor. Bu ayetleri görmezden mi geleceğiz. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için Allah, bakın Elçisinin indirdiği kitabın ayetlerini okurken, tedirgin olmasın ve anlayamam diye şüpheye düşmesin diye, nasıl bir ayet indiriyor. Kıyame 16–17–18–19: (Ey Muhammed!) Onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma. Şüphesiz onu toplamak ve okumak bize aittir. O hâlde, biz onu okuduğumuz zaman, onun okunuşuna uy. SONRA ONU AÇIKLAMAK DA BİZE AİTTİR. (Diyanet meali) Bildiğiniz gibi Allah ın Elçisi Ümmiydi, yani daha önce hiçbir kitap Ehline tabi olmadığı için, dini konularda da bilgisi yoktu. Ayetler indirilirken, Peygamberimiz ayetleri anlama konusunda tedirgin olmuş ki Allah, Elçisine sakin ol, sana ayetleri detaylı bir şekilde açıklayacağız diyor. Batıl inançlarını aklamaya çalışanlar, bu ayetlerde geçen açıklamayı Allah, Kur’an da değil de, daha sonra sözlü olarak açıkladığını dahi söyleyenler var. Demek ki Allah ile aldatılmak bu kadar tehlikeli bir şey. İNSANIN AKLINI BAŞINDAN ALIYOR. RABBİM CÜMLEMİZİ KORUSUN. Allah Enam suresi 97. ayetinde, BİLEN BİR TOPLUM İÇİN AYETLERİ AYRI AYRI AÇIKLADIK diyorsa, hala ayetler açık değil, Elçisi açıklamıştır nasıl deriz. Allah daha birçok ayetinde, Kur’an ı kendisinin açıkladığını bildiriyor. Bunun nedenini de açıklıyor ve diyor ki, Sizlerin sorumlu olacağı ayetleri MUHKEM yani apaçık olarak gönderip, Allah dan başkasına kulluk etmeyesiniz diye ayetleri, işte böyle nice örneklerle açıkladık diyor. İman eden biz Müslümanlara düşen imtihanımız gereği, Allah ın açıkladığı ayetler üzerinde planlı ve Programlı düşünerek, araştırarak anlamaya çalışmak olmalıdır. İMTİHANINDA GEREĞİ BU DEĞİL MİDİR ZATEN. Allah emin olmadığınız sözlerin ardına düşmeyin, hesabını sorarım diyorsa, sizce bizleri sorumlu tutacağına hükmettiği muhkem ayetleri açıklamayıp, bizleri rivayetlere muhtaç bırakır mı Allah? EĞER AYETLERİ PEYGAMBERİMİZ AÇIKLADIYSA, NEDEN AÇIK HALİYLE KUR AN I YAZDIRMADI DA, AÇIKLANMAMIŞ İZAH EDİLMEMİŞ BİR ŞEKİLDE KAYDA ALDIRDI? BU YANLIŞA İNANANLARA SORUYORUM, BU NASIL BİR MANTIK BÖYLE. ALLAH NEDEN VERDİĞİ HÜKÜMLERİ AÇIK BİR ŞEKİLDE İNDİRMESİNDE, KULLARINI ZOR DURUMDA BIRAKSIN. BUNU DA MI DÜŞÜNEMİYORUZ? Şimdide bazı ayetleri bu konuda, nasıl tahrif edip yanlış anlamlar yükleyerek, rivayetleri dinin asli unsuru yaptıklarına örnekler verelim. Özellikle Diyanet mealinden seçtim ayetleri. Maide 15: Ey kitap ehli! Artık size elçimiz (Muhammed) gelmiştir. O, KİTABINIZDAN GİZLEYİP DURDUĞUNUZ GERÇEKLERDEN BİRÇOĞUNU SİZLERE AÇIKLIYOR, birçoğunu da affediyor. İŞTE SİZE ALLAH’TAN BİR NUR VE APAÇIK BİR KİTAP (KUR’AN) GELMİŞTİR. (Diyanet meali) Yunus 5: O, güneşi bir ışık (kaynağı), ayı da (geceleyin) bir aydınlık (kaynağı) kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona menziller takdir edendir. Allah, bunları (boş yere değil) ancak gerçek ile (hikmeti gereğince) yaratmıştır. O, AYETLERİNİ, BİLEN BİR TOPLUMA AYRI AYRI AÇIKLAMAKTADIR. (Diyanet meali) Bakın Maide 15. ayetinde Allah ne diyor. Sizlere daha önce indirdiğim kitaplardan, gizleyip durduğunuz gerçeklerden birçoğunu sizlere, Elçim açıklıyor diyor. Peki, bu açıklama anlaşılmayan bir şeyi açığa kavuşturmak mı, yoksa Kitap ehlinin yaptığı yanlışları, Kur’an ayetlerini tebliğ ederek, onların yanlışlarını ortaya çıkarmak mı? Ne yazık ki bizler kelimelere, her konuda olduğu gibi özellikle farklı anlamlar vererek, batılı aklamaya çalışıyoruz. Peygamberimiz, Allah ın Rad suresi 40. ayette verdiği yetki gereği, ALLAH IN APAÇIK AYETLERİNİ, GİZLEDİKLERİ TÜM GERÇEKLERİ SADECE KUR’AN DAN TEBLİĞ ETMİŞ, UYARICI, İKAZ EDİCİ GÖREVİNİ YAPMIŞTIR. Yunus 5. ayetinde Allah, birçok konuda bizlere bilgiler verip, detaylı açıkladığını söyleyerek, ayetin sonunda bakın ne diyor. ”O, AYETLERİNİ, BİLEN BİR TOPLUMA AYRI AYRI AÇIKLAMAKTADIR” Peki açıklayan kim, elbette Allah Kur’an da açıklıyor. Şimdide konumuzun daha iyi anlaşılabilmesi için, anlamını değiştirmeye ve rivayetleri ayetlere ilave etmeye çalıştıkları başka bir ayeti, iki farklı tercümeden yazmak istiyorum. Nahl 44: (O Resulleri) APAÇIK BELGELER VE KİTAPLARLA GÖNDERDİK. İNSANLARA, KENDİLERİNE İNDİRİLENİ AÇIKLAMAN ve onların da (üzerinde) düşünmeleri için sana bu Kur’an’ı indirdik. (Diyanet meali) Nahl 44: Onları mucizelerle ve HİKMET DOLU SAYFALARLA GÖNDERDİK. O Zikri (Kitabı) sana da indirdik ki KENDİLERİNE GÖNDERİLENİN NE OLDUĞUNU O İNSANLARA AÇIK AÇIK ANLATASIN, belki düşünürler. (Süleymaniye vakfı) İlk yazdığım tercüme Diyanetin. Ayetin daha ilk cümlesi APAÇIK BELGELER VE KİTAPLARLA GÖNDERDİK diye başlıyor. Ama batıl savunucularının gözlerinde perde, gönüllerinde mühür olunca, görmeleri mümkün olmuyor. Allah apaçık belgeler, kitaplar gönderecek ama ayeti açıklamayacak, izah etmeyecek öylemi? Allah akıl fikir versin inşallah. Ayetin devamın da ise Allah Elçisine, sana indirdiğim bu apaçık belgeleri anlat, tebliğ et yani yaptıklarının ve inandıklarının yanlış olduğunu apaçık ayetlerle onlara bildir ki, hatalarından dönsünler diyor. Ayetin daha başında ayetleri apaçık gönderdik diyor, Elçisi apaçık olan ayetleri kitap ehline anlatıyor yani tebliğ edip bildiriyor ve sizin inandığınız gibi değilmiş diye izah edip, ikna etmeye çalışıyor. Aynı ayeti farklı bir tercümeden verdiğimde zaten her şey anlaşılıyor ve ayet yerli yerine oturuyor ve bakın ne diyor. “KENDİLERİNE GÖNDERİLENİN NE OLDUĞUNU O İNSANLARA, AÇIK AÇIK ANLATASIN” Aslında her şey çok açık, ama kafamızdaki O batıldan kurtulmadığımız sürece, gerçeklerle buluşmamız asla mümkün olmayacaktır. Yine konumuzla ilgili bazı örnekler vermek istiyorum. Enam 55: Suçluların yolu da açığa çıksın diye, AYETLERİ İŞTE BÖYLE AYRI AYRI AÇIKLARIZ. (Diyanet meali) Nahl 64: SANA BU KİTABI İNDİRMEMİZ DE ANCAK ŞUNUN İÇİNDİR Kİ ONLARA HAKKINDA IHTİLÂF ETTİKLERİ ŞEY’İ BEYAN EDESİN ve iyman edeceklere bir hidayet, bir rahmet olsun (Elmalı orijinal meali) Nahl 64: SANA BU KİTABI, ANLAŞMAZLIĞA DÜŞTÜKLERİ KONULARI AÇIK AÇIK ANLATASIN bir de inanıp güvenen bir topluluğa yol gösterici ve ikram olsun diye indirdik. (Süleymaniye vakfı) Enam suresi 55. ayete iman eden bir Müslüman, bizlerin sorumlu olduğu MUHKEM ayetlerin açık ve anlaşılır olmadığını, ayetleri Peygamberimizin rivayet hadisleri açıkladığını söylemesi, Allah ın ayetlerine iman etmiyor anlamındadır. BATIL O KADAR AZGIN TAVIRLAR İÇİNDEKİ BU KONUDA, PEYGAMBERİMİZİN RİVAYET HADİSLERİ OLMASAYDI, KUR’AN ANLAŞILMAZ, KAPALI KALIRDI DEME CESARETİNİ GÖSTERİYORLAR. BUNU SÖYLEMEK ŞİRKTİR, HATIRLATIRIM. Allah ayetleri ayır ayrı açıklıyoruz diyorsa, nasıl olur da bunun tersini başka ayetlerde düşünürüz. Nahl suresi 46. ayeti, özellikle iki farklı tercümeden yazdım. Ayetin ilk cümlesinde, Kur’an ı indirmemizin amacı, HAKKINDA İHTİLAF ETTİKLERİ ŞEYİ, ONLARA BEYAN EDESİN DİYOR. Son cümlesi de inanan topluma yol gösterici olsun diyerek bitiriyor. Anlaşılmayan, açıklanmaya muhtaç bir ayet, nasıl olur da yol gösterici olur? Beyan etmek, beyanda bulunmak açıkça hiçbir değişikliğe uğramadan tüm gerçekliğiyle bildirmek, söylemek demektir. Yoksa açık olmayan bir ayet, nasıl olur da Kitap ehlinin ihtilaf ettiği bir konusuna açıklık getirsin. Ayet apaçık anlaşılmıyor olsaydı, Kitap Ehli bunu asla kabul etmez, bu senin düşüncen yorumun, ayetten bu söylediklerin anlaşılmıyor derlerdi. Diğer tercümede zaten, anlaşmazlığa düştükleri konuları onlara açık açık anlatasın diye tercüme edilmiş. Bazı tercümelerde de açıklayasın demişler. Aslında açıklama kelimesine, kendi nefsimizden farklı bir anlam vermezsek buda doğru diyebiliriz. ALLAH IN ELÇİSİ, ALLAH IN İNDİRDİĞİ AYETLER DOĞRULTUSUNDA İHTİLAFA DÜŞTÜKLERİ KONULARI, KUR’AN DAN ALDIĞI BİLGİLERLE AÇIĞA KAVUŞTURUYOR, GERÇEKLERLE BULUŞTURUYOR. Bu ayetin anlaşılmadığı anlamında değil, tam tersine APAÇIK ANLAŞILAN BİR HÜKMÜN, İHTİLAF EDİLEN BİR KONUYU ÇÖZÜME ULAŞTIRMASIDIR. Değerli dostlarım. Bizler yanlış inançlarımızı yaşayabilmek adına, ne yazık ki Allah ın apaçık ayetlerini görmezden geldiğimiz gibi, ayetlerde geçen kelimelere de farklı anlamlar vererek, ellerimizle Kur’an ayetleri arasında çelişkiler yaratıyoruz. Bu farklılıklar toplum arasında korku ve tedirginlik yaratıyor. Bizlere düşen, Kur’an ı mutlaka farklı tercümelerden okuyup, ayetler arasında bağlantı kurduğumuzda, yanlış anlamamız asla mümkün olmayacaktır. Allah ın uyardığı gibi, Kur’an ı okumaya başlamadan önce, kafamızdaki batıldan hurafeden kurtulup, yalnız Allah a güvenip dayanarak Kur’a ı okumaya başlarsak, yanlış anlamamız asla mümkün olmayacaktır. ALLAH BÖYLE YAPAN KULLARIMIN GÖNÜL GÖZÜNÜ AÇARIM VE GERÇEKLERLE BULUŞMASINI SAĞLARIM DİYOR. DİLERİM CÜMLEMİZ, KUR’AN GERÇEKLERİ İLE BULUŞAN, ALLAH IN HALİS KULLARI ARASINDA OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  5. Bizlerin Kur’an ile bağımızı keserek, öyle yanlış bilgileri, bunlar dinin emri diye anlatmışlar ki, şimdide bu yanlışlıktan apaçık yol gösterici Kur’an elimizde olduğu halde, batıldan vazgeçemiyoruz. Kur’an ı tercüme edenlerde, kendi inançlarını doğrulayacak şekilde tahrifat yapmaktan ne yazık ki çekinmiyorlar. ONUN İÇİNDE TOPLUM BİRBİRİNE, SEN HANGİ MEALİ OKUYORSUN DİYE SORUYOR. Din tacirleri sayesinde, Kur’an mealleri öyle farklı tercüme ediliyor ki, toplum tedirgin edilip, DİREK KUR’AN A MÜRACAAT ETMEK YERİNE, DİNİ ÖĞRENMEK VE ANLAYABİLMEK İÇİN, BİRİLERİNE MUHTAÇ BIRAKILIYOR. Ama güneşi balçıkla çok şükür sıvayamadıkları için, yanlış inançları Kur’an ışığıyla ortaya, tek tek çıkıyor. Bu makalemin konusu, birçok yazımda gündeme getirmeye çalıştığım, ŞEFAAT konusu üzerine olacak. Birçok ayet üzerinde yaptıkları gibi, SEBE SURESİ 23. AYETİN ANLAMI İLE DE OYNAMAKTAN ÇEKİNMEDİLER. Allah şefaat tümden bana aittir, hiçbir şefaatin olmadığı O günden sakının dediği halde, Allah ın dışında şefaat edicilerin olacağını, kendilerince kanıtlamaya çalışıyorlar. Önce ayeti Diyanet mealinden yazalım. SEBE 23: ALLAH KATINDA, O’NUN İZİN VERDİĞİ KİMSEDEN BAŞKASININ ŞEFAATİ YARAR SAĞLAMAZ. (Şefaat için izin verilip de) kalplerinden korku giderilince birbirlerine, “RABBİNİZ NE SÖYLEDİ?” diye sorarlar. ONLAR DA “GERÇEĞİ” DİYE CEVAP VERİRLER. O, yücedir, büyüktür. (Diyanet meali) Ayetin ilk cümlesi çok önemli. Ayeti bu şekliyle okuduğumuzda Allah katında, onun izin verdiği yani kendi yetkisiyle onurlandırdığı kimseden başkası, şefaat edemez diye anlaşılıyor. Kur’an ı bir kez anlayarak ve düşünerek okumuş bir Müslüman, Allah ın kendi yetkisini, hiçbir konuda yarattığı hiçbir kuluna elçileri dâhil vermediğini, birçok ayetinde hükmettiğini görüyoruz ve ALLAH HÜKMÜNE HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEZ diyerek, son noktayı koyuyordu. Bu durumda hesap günü, Allah ın dışında Allah ın izin verdiği, yetkilendirdiği şefaatçiler olabilir mi? HATIRLAYINIZ LÜTFEN, ALLAH ŞEFAAT TÜMDEN BANA AİTTİR DEMİYOR MUYDU? Eğer Allah bu sözünden sonra kendi yetkilerinden, yarattığı çok özel kullarına da veriyorsa, onları da kendi hükmüne ortak etmiş ve KÜÇÜK İLAHLAR YARATMIŞ OLMAZ MI? Bakın bu ayet, hesap gününden bizlere örnek veriyor ki, yapılan yanlışları tekrar etmeyelim. Şefaat konusunda, ayette geçen bu cümlenin ne derece yanlış tercüme edildiğine kanıt Bakara 123. ayettir. Bakın Allah ne diyor hesap günü için. “KİMSENİN KİMSE NAMINA BİR ŞEY ÖDEMEYECEĞİ, HİÇ KİMSEDEN FİDYE ALINMAYACAĞI, KİMSEYE ŞEFAATİN YARAR SAĞLAMAYACAĞI VE ONLARIN YARDIM GÖRMEYECEĞİ GÜNDEN SAKININ.” Yine Bakara 48. ayette Allah şefaat konusunda, hesap günü sakın umutlanmayın, birbirinizden medet ummayın diyerek, bizleri nasıl uyarmıştı hatırlayalım. “ÖYLE BİR GÜNDEN SAKININ Kİ, O GÜN HİÇ KİMSE BİR BAŞKASI ADINA BİR ŞEY ÖDEYEMEZ. HİÇBİR KİMSEDEN HERHANGİ BİR ŞEFAAT KABUL OLUNMAZ, FİDYE ALINMAZ.” Demek ki SEBE suresi 23. ayette, Allah katında kendisi dışında şefaat için izin verdikleri yokmuş. Peki, bu ayette bu cümlede ne diyor, nasıl anlamalıyız. Bunu da farklı mealden yazalım ki doğru anlayalım. SEBE 23: ONUN KATINDA ŞEFAATİN, ONUN İZİN VERDİĞİ KİMSEDEN BAŞKASINA YARARI OLMAZ. İçten yakarışları sona erdiğinde onlara; “SAHİBİNİZ NE DEMİŞTİ?” diye sorulur: “TAMAMIYLA GERÇEĞİ SÖYLEMİŞ” DERLER. O, yücedir, büyüktür. (Süleymaniye vakfı meali) Bakın şimdi nasıl taşlar, yerli yerine nasıl oturdu. Allah ın katında şefaatin yani bağışlanmanın, kayırmanın Allah ın hoşnut olduğu kullarından başkasına yararı olmaz, yani ALLAH IN HALİS KULLARINDAN BAŞKASINA, ŞEFAAT ASLA YARAR SAĞLAMAZ DİYOR. Sebe 23. ayetinde Allah, kendisinden hoşnut olduğu kulları için bir değerlendirme yapacağını ve dünyada yaptıkları değerlendirilip, sevabı ağır gelenlerin küçük günahları affedileceği, yani onlara şefaat edileceği müjdesi veriliyor. Bu söylediklerimizin doğru olup olmadığını, ayetin devamından ve öncesi sonrasındaki ayetlere bakarak daha iyi anlamaya çalışalım. Ayetin devamında, içten yakarışlar sona erdiğinde hesap görüldüğünde, sorgudan çıkanlara bakın birileri bir şeyler sorduğu örneği veriliyor. Çünkü bahse konu kişiler, Allah a günahlarının affı için dua ediyorlar. Bu kişilere, Rabbimiz yaratıcımız ne dedi size diye sorduklarında verdikleri cevap, aslında Kur’an dan nasiplenen bir Müslüman için, her şeyin anlaşılır olması gerekir. Bakın nasıl bir cevap vereceklermiş. “ALLAH TAMAMIYLA GERÇEĞİ SÖYLEMİŞ.” Peki, Allah bizlere mahşer günü nasıl bir gerçekle karşılaşacağımız söylemişti? “HİÇ KİMSENİN BİR BİRİNE ŞEFAAT EDEMEYECEĞİ, O GÜNDEN SAKININ.” Değerli dostlarım, lütfen Allah ın ayetlerine kulak verelim ve Allah ın sözleri/ayetleri ile oynayanlardan uzak duralım, yoksa hesap günü pişman oluruz. Ayeti anlamaya devam edelim. Sebe 23. ayetin bir öncesine bakalım şimdide. Sebe 22: De ki, (aranıza koyup) ALLAH’A YAKIN SANDIKLARINIZA; GÖKLERDE VE YERDE ZERRE KADAR HÂKİMİYETİ OLMAYANLARA YALVARACAKSANIZ YALVARIN. Onların bu iki yerde ne bir or¬taklıkları ne de Allah’ın onlardan bir destekçisi vardır. (Süleymaniye vakfı.) Bakın ayette zaten, çok net bir uyarı var Müşriklere. Çünkü müşrikler Allah ın yanında onun yetkileri ile donattıkları şefaatçiler ediniyorlar ve Allah katında bunlar bizim şefaatçilerimiz diyorlardı. Allah da deki bunu söyleyenlere diyor ve Allah a yakın sandığınız, edindiğiniz O veli kişilerin göklerde ve yerde hiçbir hâkimiyeti yoktur, söz sahibi değillerdir, böyle olduğunu sizlere bildirdiğim halde hala, onlara yalvarıp onlardan şefaat dileyecekseniz, dilemeye devam edin diyor. Bu durumda Sebe 23. ayetin ilk cümlesinde Allah, hesap günü kendi günahını bile affetme yetkisi olmayan insanlara Allah, bir başkasına şefaat etme yetkisini verir mi? Allah Elçisine bile Muhammed 19. ayetinde, KENDİ GÜNAHLARIN İÇİN BANA DUA ET DİYOR. Bunları unuttuk mu yoksa? Sebe 23. ayetin devamındaki bazı ayetlere bakalım şimdide. Özellikle Diyanet mealini seçtim, bakalım 23. ayette tercüme edildiği gibi, Allah ın izin verdiği şefaatçiler var mı? Sebe 26–27–28: De ki: “RABBİMİZ HEPİMİZİ KIYAMET GÜNÜ BİR ARAYA TOPLAYACAK, SONRA DA ARAMIZDA HAK İLE HÜKÜM VERECEKTİR. O, GERÇEĞİ APAÇIK ORTAYA KOYAN, hakkıyla bilendir. De ki: “Allah’a ortak tuttuklarınızı bana gösterin! Hayır! (Hiçbir şey Allah’a ortak olamaz.) Aksine O, MUTLAK GÜÇ SAHİBİ, HÜKÜM VE HİKMET SAHİBİ ALLAH’TIR.” BİZ, SENİ ANCAK BÜTÜN İNSANLARA MÜJDELEYİCİ VE UYARICI OLARAK GÖNDERDİK. Fakat insanların çoğu bilmezler. (Diyanet meali) Aslında ayetleri tarafsız okuduğumuzda, her şey çok açık anlaşılıyor. Ama bizler Kur’an ı okumaya başlamadan önce, Nahl suresi 98. ayetin gereklerini yerine getirmeden okuduğumuz batıl ve hurafe inançlarımızın etkisinde kaldığımız için, ayetleri doğru anlayamıyor, batıl inançlarımıza kanıt yaratma çabasında oluyoruz. Bakın Aramızda Hak ile hükmedecek, yani karar verecek olanın yalnız Allah olduğunu, çok açıkça bizlere bildiriyor. Allah a ortak tuttuğunuz, yani Allah ın sevgili kulu diyerek, bu kişi Allah dostu onu Allah ile aramıza aracı koyarsak, onun sayesinde günahlarımıza şefaatçi olur diyorsak, onların hesap günü hiçbir şey yapamayacağını bizlere şimdiden Allah hatırlatıyor. MUTLAK GÜÇ SAHİBİ HÜKÜM VE HİKMET SAHİBİ ALLAH TIR DİYOR. Tüm bunca açık bilgilerden sonra Allah, hesap günü yalnız kendi yetkisine aldığına hükmettiği ve şefaat tümden Allah a aittir dediği hükmünde değişiklik yapıp, bazı kişilere de şefaat yetkisini vermiş olacağını düşünmek, ancak kendimizi aldatmaktan başka hiçbir işe yaramaz. Sebe 28. ayetin son kısmında, Elçisi hakkında söyledikleri bile tek başına, şefaat konusunda yapılan yanlışa bir kanıttır. Hatırlayalım Allah Elçisinin yetki ve sorumluluklarını bizlere hatırlatırken, bakın ne diyor. “BİZ, SENİ ANCAK BÜTÜN İNSANLARA MÜJDELEYİCİ VE UYARICI OLARAK GÖNDERDİK.”“SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR.” “RESULE DÜŞEN, APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.” Bunca açık ayetlere gözlerimizi kapatıp, batılı hak ile değiştirenlere söyleyecek sözüm olamaz. Onların işi ancak, Allah a kalmıştır. Dilerim yaşadığımız batılın, bizlerin üzerindeki baskısından, Allah ın nuru ile kurtulan ve yalnız Allah ın ipine sarılan, halis kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  6. Bu makalemin konusu, üzerinde Kur’an bütünlüğünde dikkatle düşündüğümüzde, bizleri çok ciddi bir şekilde uyaran ve çok önemli dersler almamızı sağlayan İsra suresi 16. ayet olacak. Ayeti iki farklı tercümeden yazalım ki, ayetin nasıl farklı tercüme edilip, aslında ne anlatmak istediği kısmen nasıl gizlendiği, daha açık anlaşılabilsin. “BİZ BİR TOPLUMU YOK ETMEK İSTEDİĞİMİZ ZAMAN, onun ileri gelen varlıklılarının ORADA KÖTÜLÜK YAPMASINA İZİN VERİRİZ. Böylece o topluma verilmiş söz gerçekleşir ve onu yerle bir ederiz.” (İsra 16) “BİR ÜLKEYİ HELÂK ETMEK İSTEDİĞİMİZDE, o ülkenin zenginlik sebebiyle şımarmış elebaşılarına (iyilikleri) emrederiz; buna rağmen onlar orada kötülük işlerler. BÖYLECE O ÜLKE, HELÂKE MÜSTAHAK OLUR; biz de orayı darmadağın ederiz.” (İsra 16) İlk yazdığım tercümede, Allah ın biz kullarını çok şiddetli bir şekilde uyardığını ve Allah bir toplumu helak etmek istediğinde, O toplumun ileri gelenlerinin yani yönetici olarak söz sahibi olanların, kötü davranışlar, topluma zarar verici olaylar yapmasına izin veririz diyor. Daha açıkçası, bu yöneticilerin kötü bir yönetim sergileyeceği anlatılıyor. Demek ki Allah öyle bir toplumdan bahsediyor ki, O toplum uyarıcılar gönderilip uyarıldığı, yani uyarılar onlara ulaştığı halde, O uyarıların değil, yanlış bilginin peşi sıra gidenlerden bahsediyor. ÇÜNKÜ ALLAH BU TOPLUMU, CEZALANDIRMAYA KARAR VERDİĞİ ANLAŞILIYOR. Bu ayeti farklı şekilde tercüme edenlerin genel çoğunluğu, ayeti yumuşatarak tercüme ediyorlar. Örneğin ikinci verdiğim örnekte, ülkenin şımarık söz dinlemez ileri gelenleri, yöneticilerine önce iyilikler emredildiğinden, daha sonrada buna rağmen onlar kötü davranışta bulunurlar, daha sonra bu ülke ya da topluluk helak edilir, diye tercüme edilmiş. Eğer böyle tercüme edersek, ayetin başında söylenen ile sonu bir biriyle uyumlu olmaz. Ayeti yumuşatmak yerine, olduğu gibi almalıyız ki, uyarıyı ve ikazı da yerinde alabilelim. Allah ın yolundan sapmış, söz dinlemeyen bu toplumun helak edilmesinden, acaba tamamıyla yok edilmesini mi anlamalıyız, yoksa yerle bir ederek, bitkin bir durumuma gelmeleri, işlerini zorlukla yapabilecek bir hale gelmelerini mi anlamalıyız? Aslında burası da önemli. Allah bu dünyada bizleri imtihan ediyorsa ve kendimize gelmemiz adına da her yıl, bir ya da iki kez musibetlerle karşı karşıya bırakıyorsa, helak sözünden tamamen bu toplumun bu dünyadan yok olduğunu düşünmemiz, doğru olmaz diye düşünüyorum. Allah bunu da elbette yapabilir. Ama toptan yok edilmesi, bu dünyada imtihan olma anlayışına, ters düşüyor gibi geldi bana. ÇÜNKÜ CEZALANDIRILAN TOPLUMDA YAŞI KÜÇÜK, GÜNAHSIZ İNSANLAR VAR. ONUN İÇİN CEZALANDIRILAN TOPLUM, YA YOLDAN SAPANLAR, YA DA YOLDAN SAPANLARI GÖRMEZDEN GELİP SUSANLAR, OLDUĞUNU SÖYLEYEBİLİRİZ. Allah adaletlidir geleceği bilir, hükmün en güzelini O verir. Ayeti anlamaya devam edelim. İsra 16. ayetin bir öncesinde Allah, her kim doğru yolu seçerse, bu kendi iyiliğine olur der. Kimde yoldan saparsa, buda kendi kötülüğünedir, hiç kimse bir başkasının suçunu taşıyacak değildir diye de belirtiyor. Ayetin sonunda da, biz Resul göndermedikçe azap etmeyiz diyerek, aslında İsra suresi 16. ayeti ne maksatla indirdiğine de açıklık getiriyor. Yine İsra 16. ayetin devamında da 17. ayette şöyle uyarır. “NUH’TAN BU YANA BİZ BÖYLE NİCELERİNİ HELAK ETTİK. ÇÜNKÜ KULLARININ GÜNAHLARINI BÜTÜNÜYLE GÖRÜP HABERDAR OLMAKTA, SENİN RABBİN GİBİSİ YOKTUR.” Demek ki Allah ın helak edip cezalandırılmaya karar verilen toplum, önce Allah tarafından uyarılmış, ama bu uyarı göz ardı edilmiş olmalı ki, Allah O toplumu daha da azdıracak yöneticiler gelmesini sağlayarak, bizzat O toplumu kendilerinin cezalandırmasını sağlıyor. ASLINDA BURASI ÇOK ÖNEMLİ. BU KISMI LÜTFEN DOĞRU ANLAYALIM. ALLAH O TOPLUMU ASLINDA, KENDİLERİNE LAYIK OLAN YÖNETİCİLERİN GELMESİNİ SAĞLAYIP, BİZZAT KENDİLERİNİ, KENDİLERİ CEZALANDIRMIŞ OLUYOR. Şura suresi 30. ayette Allah, nasıl uyarıyordu bizleri hatırlayalım. “BAŞINIZA GELECEK HER FELAKET, KENDİ YAPIP ETTİKLERİNİZİN BİR ÜRÜNÜDÜR. BUNUNLA BERABER ALLAH, PEK ÇOĞUNU BAĞIŞLIYOR.” Şimdide bu konuyu, Kur’an ın diğer ayetlerinden istifade ederek, çok daha açık bir şekilde anlamaya devam edelim. Rad suresi 11. ayete baktığımızda, konumuzla ilgili bilgiler veriyor ve diyor ki; ”ŞÜPHESİZ Kİ, BİR KAVİM KENDİ DURUMUNU DEĞİŞTİRMEDİKÇE, ALLAH ONLARIN DURUMUNU DEĞİŞTİRMEZ. ALLAH, BİR KAVME KÖTÜLÜK DİLEDİ Mİ, ARTIK O GERİ ÇEVRİLEMEZ.” Demek ki İsra 16. ayette, kendi durumunu düzeltmeyen, azgınlıkta ısrar eden bir toplum var ve Allah bu toplumu cezalandırmak için, kendilerinin arasından azgın, adaletsiz yöneticiler seçmelerini sağlayıp, kendilerini adeta kendileri ile cezalandırıyor. Enfal suresi 25. ayette de yine Allah, öyle bir toplumdan örnek veriyor ki, günümüzde bizlere inanılmaz örnek oluyor ama bu ayeti bu şekliyle anlarsak tabi. Bizler halk dilinde şöyle bir söz söyleriz. “BANA DOKUNMAYAN YILAN BİN YAŞASIN.” İşte Allah bizleri bu konuda uyarıyor ve her kulumun, toplum içinde bir görevi vardır ve herkes o görevi yerine getirmelidir, bana ne diyemez, susarsa yanlış yolda gidenlerle birlikte sorumlu olur diyor ve bakın nasıl uyarıyor. Enfal 25: Bir de öyle bir fitneden sakınınız ki, o fitne, İÇİNİZDEN SADECE ZULMEDENLERE ERİŞMEKLE KALMAZ, UMUMA YAYILIR VE HEPSİNİ PERİŞAN EDER. Biliniz ki Allah, azabında çok zorludur. (Bayraktar bayraklı) Allah gerçekten düşünen, aklını kullanan kullarına, böyle her şeyden nice örnekleri veriyor ki doğrudan sapmasın ve böylece kişisel görevleri yanında, bizlerin birde toplumu ilgilendiren konularda da boş veremeyeceğimizi, mutlaka uyanık olmamız gerektiği uyarısını yapıyor. Kur’an Nisa suresi 58. ayetinde bizleri nasıl uyarırdı hatırlayalım. ”ALLAH SİZE, MUTLAKA EMANETLERİ EHİL OLANLARA VERMENİZİ VE İNSANLAR ARASINDA HÜKMETTİĞİNİZ ZAMAN, ADALETLE HÜKMETMENİZİ EMREDER.” Bakın Allah toplumları nasıl uyarıyor. Sizleri yönetecek yöneticilerinizi seçerken, EHİL İNSANLARDAN YANİ İŞİNİ BİLENLERDEN, TARAFSIZ DAVRANABİLENLER DEN SEÇİN diyor. Bu ne demektir? Tarafsız ve adaletle sizleri yönetecek insanları seçin ki, sizlerde rahat edesiniz, huzurlu yaşayabilesiniz. Bunu yapmayıp, ehil insanlardan seçmezseniz, ONLARIN YAPTIĞI ADALETSİZLİKLERDEN, YOLSUZLUKLARDAN SİZLERDE SORUMLU OLURSUNUZ. Demek ki İsra suresi 16. ayette asıl bahsedilen, yoldan sapmış söz dinlemeyen toplumu Allah cezalandırmak için kararını veriyor ve Allah ın indirdiği kitabı yeterli görmeyip, adeta kendi batıl inançları ile yaşayan toplumun başına, kendilerine layık şımarık, adaletsiz yöneticilerin gelmesini sağlayarak, O toplumu cezalandırıyor. ASLINDA BU AYETTEN ALACAĞIMIZ ÇOK AMA ÇOK ÖNEMLİ DERSLER VAR. AMA BU GERÇEKLERİN ÜSTÜ ÖRTÜLEREK, BU ŞEKLİYLE AYET ANLATILMIYOR TOPLUMA. Yine aynı konuyla ilgili Enfal suresi 53. ayeti de örnek gösterebiliriz, Lütfen uyarıya dikkat. ”BİR TOPLUM, KENDİLERİNDE BULUNANI DEĞİŞTİRMEDİKÇE, ALLAH DA ONLARA VERDİĞİ NİMETİ DEĞİŞTİRMEZ.” Demek ki toplum olarak huzur içinde yaşayabilmek istiyorsak, her birey kendi üstüne düşeni yapmalı ve BANA NE BENİ İLGİLENDİRMEZ, BANA O İŞİN UCU DOKUNMAZ, ZARAR VERMEZ NASIL OLSA DEMEYİN, UCU MUTLAKA SİZE DOKUNUR DİYOR ALLAH. Kur’an Semud kavminin Allah ın emirlerini dinlemediklerin de, Allah ın nasıl O toplumu cezalandırdığı, büyük bir felaket gönderdiği örneğini de verir. Konumuzun çok daha iyi anlaşılabilmesi için, size Bakara suresi 104. ayeti örnek vermek istiyorum. Bakın bu ayette Allah, Elçisine bile bizlerin neyi söyleyip, neyi söyleyemeyeceğimizin uyarısını yapıyor. “MÜMİNLER! “BİZİ GÜT!”RAİNA DEMEYİN, “BİZİ GÖZET!”UNZURNA DEYİN VE DİNLEYİN. KÂFİRLERE ACIKLI BİR AZAP VARDIR.” (Bakara 104) Bakar mısınız lütfen, ne kadar güzel uyarıyor Allah biz kullarını. Ama bizlerin elbette dersler almadığımız çok açık. Hala Kur’an ı yeterli görmeyen, onun her bilgiyi açıklamadığını savunan, Müslümanlar var aramızda. Bu durumda sizce bizlerin sonu da, İsra suresi 16. ayette olduğu gibi olmasın. RABBİM BİZLERİ KORUSUN İNŞALLAH. Allah bizleri uyarıyor ve diyor ki, Elçime bizi davar gibi güt demeyin diyor. Çünkü her Müslüman ın bir toplumda kendisine has görevi vardır ve O görevini yerine getirdiği ölçüde, O TOPLUMDA HUZUR, ADALET VE ZENGİNLİK OLUR. Genel çoğunluğu fakir olan toplumlarda sorumlu, devleti yönetenlerdir ve o yöneticiyi seçenlerdir. Onun içindir ki Allah ın emrettiği gibi, bizleri yönetecekleri ehil insanlardan seçmeliyiz. Seçemiyor sak, bunun sorumluluğuna, bizlerde ortak olmuşuz demektir. Lut kavmini düşünün, O topluma Allah Elçi gönderdi ama O toplum ona uymadı ve cezalandırıldı. Allah bakın Elçisine Raina demeyin diyor ama ne söylemesini istiyor çok önemli. Unzurna deyin, yani bizi gözet, doğru yolu göster, iyi yönet bizleri deyin diyor. Allah bizlerin Elçisine bile, kul köle olmamızı istemiyor ve körü körüne çobanın koyunlarını güttüğü gibi itaatin yanlış olduğunu söylüyorsa, nasıl olur da bizler veliler, şeyhler, efendiler edinip, onların her sözüne Raina deriz yani koyun gibi kabul ederiz, lütfen bir kez daha bu ayetleri dikkatle düşünelim. Allah Asr suresinde, bizleri çok önemli bir konuda uyarıyor ve dikkatimizi çekiyor. Dilerim bu uyarılardan ders alan, Allah ın halis kulları arasında oluruz. DERS ALABİLDİĞİMİZ ÖLÇÜDE HUZURA, MUTLULUĞA VE ZENGİNLİĞE KAVUŞACAĞIMIZ DAN HİÇ KİMSENİN ŞÜPHESİ OLMASIN. “ÇAĞA YEMİN EDERİM Kİ, İNSAN ZİYANDADIR. ZİYANDA OLMAYANLAR; İNANIP GÜVENENLER, İYİ İŞLER YAPANLAR, BİRBİRİNE DOĞRULARI TAVSİYE EDENLER VE SABRI TAVSİYE EDENLERDİR.” (Asr 1–2–3 ) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  7. Bazı Kur’an ayetlerinin başında geçen harfler vardır elif, lam, mim, ra, sad gibi. Dikkatinizi çekmiştir, acaba bu harfler ne anlama geliyor olabilir. Bu konuda bir araştırma yaptıysanız eğer, mutlaka kafanız biraz da olsa karışmıştır. Bu konu hakkında sizleri düşünmeye davet etmeden önce, bazı konular hakkında hatırlatmalar yapmak istiyorum. Kur’an da özellikle ayetlerin başında geçen bu harflerin, mutlaka bir amacının olduğunu bilmeliyiz. BİZLER GÜNÜMÜZDE BU HARFLERDEN BİR ANLAM ÇIKARTAMIYOR, OKUDUĞUMUZDA ANLAYAMIYORSAK, ŞUNU BİLMELİYİZ Kİ BU HARFLER BİZLERE BİR HÜKÜM, EMİR BİLDİRMİYOR DEMEKTİR. BİZLERİ BAĞLAYICI BİR HÜKÜM VERMİŞ OLSAYDI, MUTLAKA ANLAYACAĞIMIZ BİR ŞEKİLDE YAZILIRDI. Kur’an da Allah, ayetleri bildiğiniz gibi ikiye ayırır. Muhkem ve müteşabih ayetler. Muhkem ayetlerin dinin anası, temeli özü olduğundan bahseder, yani bizlerin sorumlu olduğu ayetlerdir, bunlarda açık ve anlaşılır bir şekilde Kur’an da geçer. Müteşabih ayetlerin ise, zamanla anlamlarının ilimle ortaya çıkacağını anlatır Kur’an bizlere. Allah Kur’an da bizlerin sorumlu olduğu MUHKEM ayetleri de açıkladığını, nice örneklerle bizlere izah ettiğini söyler. Bu durumda bu harflerin, mutlaka bir amacı olması gerekir. Bu konuyu araştırdığınızda, bir kısım kişilerin, bu harflerin manalarını yalnız Allah ın bileceğini söyler. Yalnız Allah ın bileceği bir bilginin, Kur’an da geçmesi mümkün değildir. Bir kısmı, harflerin alfabedeki sıralarına bakarak, Kur’an da bu sıraya denk gelen ayetin anlamını vermişlerdir, bu harflere. Bu harflerin, bazı kelimelerin baş harfleri olduğunu söyleyerek, bazı cümleler ortaya çıkarmışlar, işte bu harflerin anlamı budur, şeklinde izahlara da rastlarsınız. Bir kısım düşüncede, bu harflerin karşılığı sayılardır diyerek, ebcet hesabıyla bu harflerin sayılara karşılık geldiğini, 19 sistemiyle bunun açıklanabileceği söylenir. Bu harflerin muhkem değil, MÜTEŞABİH olduğunu anlatırlar. İsterseniz Kur’an dan bu harflerin geçtiği ayetlerden, bazı örnekler verelim konuyu daha iyi anlamak için, daha sonra üzerinde birlikte düşünelim. Bakara 1–2: Elif Lâm Mîm. Bu, KENDİSİNDE ŞÜPHE OLMAYAN KİTAPTIR. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir. (Diyanet meali) Ali İmran 1–2: Elif Lâm Mîm. ALLAH, KENDİSİNDEN BAŞKA HİÇBİR İLÂH BULUNMAYANDIR. Diridir, kayyumdur. (Diyanet meali) Araf 1–2: Elif Lâm Mîm Sâd. BU, SANA, KENDİSİYLE (İNSANLARI) UYARMAN İÇİN VE MÜ’MİNLERE ÖĞÜT OLARAK İNDİRİLMİŞ BİR KİTAPTIR. Artık ondan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın. (Diyanet meali) Ankebut 1–2: Elif Lâm Mîm. İnsanlar, “İNANDIK” DEMEKLE İMTİHAN EDİLMEDEN BIRAKILACAKLARINI MI ZANNEDERLER. Diyanet meali) Lokman 1–2–3: Elif. Lâm. Mîm. BUNLAR, HİKMET DOLU KİTAB’IN; İYİLİK YAPANLARA BİR HİDAYET VE RAHMET OLARAK İNDİRİLMİŞ ÂYETLERİDİR. Secde 1–2: Elif Lâm Mîm. KENDİSİNDE HİÇBİR ŞÜPHE BULUNMAYAN BU KİTAB’IN İNDİRİLİŞİ, âlemlerin Rabbi tarafındandır. (Diyanet meali) Hud 1: Elif, lâm, râ. BU, HİKMET SAHİBİ VE HER ŞEYDEN HABERDAR OLAN ALLAH TARAFINDAN ÂYETLERİ ÖNCE SAĞLAM KILINMIŞ, SONRA DA DETAYLANDIRILIP AÇIKLANMIŞ BİR KİTAPTIR. (Bayraktar Bayraklı) Ayetlere dikkat ettiyseniz, bu harfler ayetlerin başında yer alıyor, ayetin ortasında ya da sonunda değil. Devamında da bahsettiği konuların tamamı, bizler için çok önemli ve bu harflerin bahsedilen konulara dikkatimizi çekmek adına kullanıldığı izlenimini veriyor. DİKKATİNİZİ ÇEKMİŞTİR, AYETİN BAŞINDA BELİRTİLEN HARFLERLE, DAHA SONRA AÇIKLANAN KONUNUN, HİÇBİR BAĞLANTISINI GÖREMİYORUZ. YANİ DEVAMI NİTELİĞİNDE DEĞİL. Dikkat ederseniz, Allah bizlerin sorumlu olduğu Kur’an dan bahsediyor ve sakın Kur’an dan şüpheniz olmasın. Allah dan başka ilah yoktur. Kur’an sizlere öğüt almanız için indirilmiştir. İnandık demekle kurtulamazsınız, size indirdiğim kitaptan hesaba çekileceksiniz. Sizlere indirdiğimiz Kur’an ın ayetleri, detaylandırılmış ve açıklanmıştır diyerek, bizlerin uyması gereken çok önemli konularda dikkatimiz çekiliyor. Dikkat ederseniz bu ayetlerin başında da, bahsettiğimiz harfler var. SİZCE BU HARFLERİN ANLAMLARI, AYETLERİ TEBLİĞ ALAN İLK MÜSLÜMANLAR TARAFINDAN NE ANLAMA GELDİĞİ, ANLAŞILMAMIŞ OLABİLİR Mİ? BU MÜMKÜN DEĞİL. Günümüzde bizler bu ayetleri anlamaya çalışırken, bu harflerin ne anlama geldiğini anlayamamış olmamız, bizleri ne derece etkiliyor? Önce şunu söylemek isterim. Bu harflerin, müteşabih bir kelime olması mümkün değil. Ayrıca bu harflerin, rakamlara tekâmül etmesi de mantıklı görülmüyor. Çok önemli bir konudan bahsedilirken, neden rakamlar yazılsın? Bu okuyanın kafasını karıştırır. Kur’an kafa karıştırmak için değil, karışan kafaları açmak için indirilmiştir. AYETTE MÜTEŞABİH OLARAK ANLATIMA BAŞLANIP, ÇOK ÖNEMLİ KONULARI MUHKEM BİR ŞEKİLDE ANLATMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR. BÖYLE YAPMAK, ANLATILMAK İSTENİLEN KONUNUN BÜTÜNLÜĞÜNÜ BOZAR, ANLAŞILMASINI ZORLAŞTIRIR. Peki, bu durumda bahsettiğimiz harfler ne anlama geliyor olabilir? ÖYLE BİR ANLAMI OLMALI Kİ, BUGÜN BU HARFLERİN ANLAMINI BİLMEMEMİZ, BİZLERİN AYETİN NE ANLAMA GELDİĞİNİ, ANLAMAMIZDA ETKİLİ OLMASIN. Çünkü günümüzde bizler hala, bu harfler üzerinde tartışıyor ve ne anlama geldiği konusunda, bir türlü anlaşamıyoruz. Eğer bu harflerin anlamını, bilmiyor olmamız ayetin ne anlattığını anlamamızı engelliyor olsaydı, asla Allah bizleri bu ayetlerden sorumlu tutmazdı. AMA BU HARFLERDEN SONRA ÖYLE ŞEYLER ANLATILIYOR Kİ AYETLERDE, NEREDEYSE KUR’AN IN BİR ÖZETİNİ TEŞKİL EDİYOR. HATTA KUR’AN IN ANA FİKRİNİ OLUŞTURUYOR. Tekrar hatırlatmak istiyorum. Bu harflerin ne anlama geldiği konusunda, herkes bir şeyler söylüyor. Allah ayetler üzerinde, düşün ey kulum diyorsa, ben Allah ın bu emrini yerine getiriyor ve düşüncelerimi sizlerle paylaşıyorum. SÖYLEYECEKLERİM BENİM DÜŞÜNCELERİMDİR, YANLIŞTA OLABİLİR VE YALNIZ BENİ BAĞLAR. Bu harflerin ne anlama geldiği hakkında, o günkü toplumdan günümüze ulaşmış kayda değer hiç bilgi, kayıt yok. Demek ki bu harfler, ayet tebliğ edilirken o günkü toplum tarafından, ne anlama geldiği anlaşılıyormuş ki, hiç kimseden de bir ses çıkmamış. Peki, bizler neden anlamıyoruz? ÇÜNKÜ BU HARFLERİN KARŞILIĞI, O GÜNKÜ TOPLUMUN KÜLTÜRÜNDE ANLATILAN KONUYA DİKKAT ÇEKMEK ADINA BİR HİTAP ŞEKLİ, UYARI, İKAZ ANLAMLARINA GELİYOR OLMALI Kİ, TOPLUM TARAFINDAN HERHANGİ BİR SORU, YA DA İTİRAZ OLMAMIŞ. ÖNCE DİKKATLERİ ÇEKİLİYOR, DAHA SONRADA ALLAH, ÇOK ÖNEMLİ KONUDAKİ TEBLİĞİNİ YAPIYOR. Kur’an ın ilk muhatabının, Araplar olduğunu unutmayalım lütfen. Onların anlayacağı dilden hitap etmesi de kaçınılmazdır. Yoldan sapmış, dikkatleri çekilecek ilk muhatapların kendi kültürlerince uyarılmasında, daha etkili bir lisan, hitap kullanılması çok normal değil mi sizce? Tekrar hatırlatmak isterim, bu harflerin, ne anlama geldiğini söylemiyorum, ama bu harflerin ikaz, anlatılmak istenen konuya dikkat çekilmesi adına, o günkü topluma söylenmiş olması, büyük muhtemeldir diyorum. BU HARFLERİN GÜNÜMÜZDE, NE ANLAMA GELDİĞİ TERCÜME EDİLEMEMESİNİN NEDENİ, YALNIZ O DÖNEMİN ARAP KÜLTÜRÜNDE BİLİNEN UYARI, İKAZ, DİKKAT ÇEKMEK GİBİ ANLAMININ OLABİLECEĞİ, GÖZ ARDI EDİLMEMELİDİR. DİKKATİNİZİ ÇEKMEK İSTERİM, BU HARFLERİN ANLAMINI, RİVAYETLERİN ETKİSİNDE KALAN, KÜLTÜRLERİNDEN, GELENEKLERİNDEN KOPUK YAŞAYAN, ARAPLAR DAHİ BİLMİYOR, HALA TARTIŞIYORLAR. Şimdide bu konuyu, günümüze adapte ederek düşünelim. Bu harflerin ne anlama geldiğini, ilk tebliğ alan toplum anladı ve alması gerekenleri ya da ikazı aldılar. Bizlerinde anlaması gereken bir uyarı olsaydı ya ayetlerde, diye düşünebilirsiniz. Kur’an da öyle bir hitap şekli var ki, ilk Kur’an ın tebliğ edildiği toplumdan günümüze kadar, bizlerin istifade edeceği üslupta yazılmıştır, örnekler ona göre verilmiştir. ONUN İÇİN KUR’AN EVRENSELDİR, HER TOPLUMA HİTAP EDER VE HER TOPLUM KENDİ ÇAĞININ İLMİ İLE KUR’AN I ANLAR DİYORUZ. Bunları anlayabilmemiz içinde Allah, birçok ayetinde düşünmemizi, aklımızı kullanmamızı emretmiştir. Lütfen yüzlerce yıl önceki toplumun ilmi ve eğitimini, günümüzle karşılaştırınız ne demek istediğimi anlayacaksınız. Bu harflerle yaptığı aynı uyarıları Allah Kur’an da, farklı şekillerde bizlere de yapması büyük muhtemeldir. Bizlerde ayetlerin başındaki bu harfler konusunu, bu mantıkla değerlendirmeliyiz diye düşünüyorum. Şunu unutmayalım, Allah anlayamadığımız hiçbir şeyden bizleri sorumlu tutmaz. YÜZLERCE YILDIR, BU AYETLERİN BAŞINDA GEÇEN HARFLERİN ANLAMININ KESİN OLARAK BİLİNMEMESİ, HİÇBİR MÜSLÜMAN I ETKİLEMEMİŞ, YA DA BİZ BUNA BENZER AYETLERİ, BU HARFLERİN ANLAMINI BİLEMEDİĞİMİZ İÇİN, TAM OLARAK AYETLERİ ANLAYAMADIK, KENDİMİZİ EKSİK BİLGİLENDİRİLMİŞ HİSSEDİYORUZ DEMEMİŞ VE DEMİYOR DA ZATEN. BAHSEDİLEN AYETLERİ DE ÇOK RAHATLIKLA ANLIYORUZ, KENDİMİZDE ANLAM OLARAK BİR EKSİKLİK HİSSETMİYORUZ. Dilerim Kur’an ın güneşi bizleri aydınlatsın, ısıtsın ve gönül gözümüzü açsın. Yine dilerim, Kur’an ın nuruyla tüm gerçekleri görebilelim. Allah bilmeden yaptığımız yanlışları bağışlasın inşallah. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  8. Bizlerin kafasını, dini konularda o kadar çok karıştırdılar ki, şimdide neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlamak gerçekten çok zor oluyor. Hâlbuki Allah Kur’an ı yemin ederek, anlayabilesiniz diye kolaylaştırdık diyor. Peki, neden anlamakta zorluk çekiyoruz, ya da kafalarımız karışık? Çünkü Kur’an ı Nahl suresi 98. ayetinde, Allah ın bizleri uyardığı gibi okumuyoruz da ondan. Bir arkadaşımızın kafasının, şefaat konusunda nasıl karışık olduğunu göstermek için bir örnek vermek istiyorum. Bakın Şefaat konusunda ne söylüyor ve nasıl bir soru soruyor. “Ben amaca uygun olarak bilirkişilere bir kaç soru sormak istiyorum. ( lütfen ehil arkadaşlar cevap verirse sevinirim. ) Baktığım kadarıyla ayetlerde şefaat konusunda 24 kadar ayet var. Bunlar 3 grup halinde ele alınabilir. 1) Asla şefaatçinin olmadığı kısımlar. 2) Sadece Allah in şefaat ettiği kısımlar. 3) İstisnai durumlar. Baktığımız zaman genel kaidede hiç bir şefaatçinin olmadığı durumlar var. Benim merak ettiğim istisna durumları. Necm 26: Göklerde nice melekler var ki, Allah’ın dilediği ve hoşnut olduğu kimseler için izin vermesi dışında onların şefaatleri hiçbir yarar sağlamaz. Zuhruf 86: O’nu bırakıp taptıkları şeyler şefaat edemezler. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler şefaat edebilirler. Taha 109: O gün, Rahman’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez. Bu istisnalar kimlerdir ve neyi ifade ediyor. Allah razı olsun…” Bu arkadaşımızın da kafasının, çok karışık olduğunu söylemeliyim. Şefaat kelimesi ne yazık ki İslam toplumunda, Müslümanlara Kur’an ın bahsettiği şekliyle anlatılmadı, çünkü tarikat ve cemaatlerin işine gelmiyordu da ondan. Şefaat kelimesi Kur’an da bağışlanma, affedilme anlamında kullanılmıştır, aracı olma anlamında değil. Onun içindir ki Allah çok net bir şekilde ŞEFAAT TÜMDEN ALLAH A AİTTİR diyerek, son noktayı koymuştur. Peki, arkadaşımızın dediği gibi, şefaat yani bağışlama affetme yetkisi yalnız Allah ın dır dedikten sonra, Allah bu yetkiyi istisna olarak, başkalarına da vermiş olabilir mi? Bahsedilen ayetlerde, istisnaların olduğundan mı bahsediyor, yoksa ayetler tercüme edilirken kendi inançlarımıza kanıt mı yaratma çabasındayız ona bakalım. Önce şunu lütfen unutmayalım, Allah HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM diyor. Bu durumda Allah şefaat hükmüne, istisna yapıp yarattığı kullarından, yetki verdiği kulları olabilir mi? Önce Şefaat konusunda, Kur’an ın çok net verdiği hükümleri hatırlayalım. “DE Kİ: “ŞEFAAT TÜMÜYLE ALLAH’A AİTTİR.” (ZÜMER 44) “KENDİLERİ İÇİN O’NUN HUZURUNDA NE BİR DOST NE DE BİR ŞEFAATÇİ VARDIR.” (ENAM 51) “HİÇ KİMSENİN BAŞKASINA FAYDA VEREMEYECEĞİ, ŞEFAATİN KABUL EDİLMEYECEĞİ, FİDYE ALINMAYACAĞI VE YARDIM YAPILMAYACAĞI BİR GÜNDEN SAKININIZ.” (BAKARA 48) “YOKSA ALLAH’TAN BAŞKA ŞEFAAT EDİCİLER Mİ EDİNDİLER?” (ZÜMER 43) “ZATEN GÜNAHLARI ALLAH’TAN BAŞKA KİM AFFEDEBİLİR?” (ALİ İMRAN 135) “KİMSEDEN BEDEL KABUL EDİLMEYECEĞİ, ŞEFAATİN KİMSEYE FAYDA VERMEYECEĞİ BİR GÜNDEN SAKININIZ.” (BAKARA 123) Kur’an da bunlara benzer, çok açık birçok şefaat konusunda ayetleri görebilirsiniz. Hepsinde çok net, şefaatin yani günahları bağışlayanın, yalnız Allah oluğu ve mahşer günü hiç kimsenin bir diğerine faydası olamayacağı uyarısı yapıldıktan sonra, Ali İmran 135. ayetinde, zaten günahları Allah dan başka kim affedebilir diyerek, bizleri Allah sınıyor, imtihan ediyor. Sizlere sormak isterim. Allah bunca açık ayetlerinden sonra, diğer ayetlerinde istisnalar yaparak, başkalarına da kendi tek elinde olduğu şefaat yetkisini verir mi? Elbette vermez, verirse hükümler arasında çelişki olur, bu toplumda kargaşa yaratır. BÖYLE YETKİLER VERİLMİŞ İNSANLAR OLSAYDI, TOPLUM ONLARI İLAHLAŞTIRIRDI. ONUN İÇİN ALLAH BÖYLE BİR YETKİYİ NE MELEKLERİNE NEDE KULLARINA, ELÇİLERİ DÂHİL VERMEMİŞTİR. Şimdide arkadaşımızın istisna diye örnek verdiği ayetlere bakalım. O ayetlerde Allah şefaat yetkisini bazı kişilere de verdiğini mi söylüyor, yoksa…..? Yoksa nın cevabını birlikte arayalım. Necm 26: GÖKLERDE NİCE MELEKLER VARDIR Kİ ONLARIN ŞEFAATLERİ; ANCAK ALLAH’IN İZNİYLE, DİLEDİĞİ VE HOŞNUT OLDUĞU KİMSELERE YARAR SAĞLAR. (Diyanet meali) Allah özellikle melekleri üzerinden bu örneği, niçin vermiş olabilir? Burası çok önemli. Çünkü cahiliye toplumu melekleri ilahlaştırmış, anları da Allah ın yetkileri ile donatmışlardı. Allah bu konuda uyarı yapıyor kitap ehline ve tüm insanlara diyor ki Rabbimiz, GÖKTEKİ MELEKLER BİLE SİZLERİN İŞLEDİĞİNİZ GÜNAHLARI BAĞIŞLAYAMAZ. ANCAK ONLARIN TEKLİF ETMESİ VE ALLAH IN ONAYLAMASI YANİ ŞEFAAT ETMESİ BAŞKA DİYOR. Yani melekler bizlerin işlediği günahın affı için ancak teklifte bulunur, Allah uygun görürse şefaat eder, bağışlar affeder. Çünkü Allah meleklerin dahi bilemediğini bildiği bilgisini verir Kur’an da. Onun içindir ki her meleğin şefaat teklifini Allah, kabul etmeye bilir. ŞEFAATİ HAK EDEN ANCAK, ŞEFAATTEN YARARLANIR. Allah günahsız, sorgusuz Allah a itaat eden meleklerine bile, direk böyle bir yetkiyi vermemişse, biz günahkâr kullarına istisna yapıp şefaat yetkisini verdiğini, nasıl söyleriz. Şimdide arkadaşımızın verdiği diğer ayetlere bakalım. Bu ayetlerde, toplumun kafasını karıştıracak şekilde öyle tercüme ediliyor ki, Kur’an da bu konu ile ilgili konularda adeta çelişki yaratılıyor ve batıl hurafe inançlarına kanıt gösteriyorlar. Birlikte ayetler üzerinde düşünelim. Farklı meallerden özellikle yazdım. Zuhruf 86: Allah ile aralarına koyduklarını yardıma çağıranlar, şefaatten yararlanamazlar; OYSA BİLEREK DOĞRUYA ŞAHİTLİK EDENLER ÖYLE DEĞİLDİR. (Süleymaniye vakfı meali) Zuhruf 86: Allah’tan başka yalvardıklarının, şefaat etmeye güçleri yoktur. ANCAK BİLEREK GERÇEĞE TANIKLIK EDENLER HARİÇ. (Bayraktar Bayraklı) Zuhruf 86: O’nu bırakıp taptıkları şeyler şefaat edemezler. ANCAK BİLEREK HAKKA ŞAHİTLİK EDENLER ŞEFAAT EDEBİLİRLER. (Diyanet meali) Taha 109: O GÜN ŞEFAAT, SADECE RAHMAN’IN ONAY VERDİĞİ VE LEHİNE SÖZ SÖYLENMESİNİ KABUL ETTİĞİ KİŞİYE FAYDA SAĞLAR. (Süleymaniye vakfı) Taha 109: O GÜN, RAHMAN’IN İZİN VERDİĞİ VE SÖZÜNDEN RAZI OLDUĞU KİMSEDEN BAŞKASININ ŞEFAATİ FAYDA VERMEZ. (Diyanet meali) Önce Zuhruf 86. ayete bakalım. Diyanetin tercümesine baktığımızda, Allah ın yanında taptıkları şeyler şefaat edemez diyor. Peki, kimler Allah ı bırakıp insanlara tapıyor? Hiç kimse. Bu ayetler bu uyarılar zaten özellikle iman ettiğini söyleyen kitap ehline, yaptığı yanlışlardan dolayı indirilmiş. Onlarda Allah diye bir başka kişiye tapmıyor. İnsanları veli, şeyh, kurtarıcı ilan edip, Allah ın yetkilerini onlara verip, onları şefaatçi ediniyorlar. İşte Allah bu uyarıyı yapıyor ve diyor ki, Allah ın yanında yardım istedikleriniz, sizlere şefaat edemez, sizlere yardımda bulunamaz. Onlarda zaten Allah ın şefaatinden faydalanamazlar diyor. Peki, Allah diğer ayetlerinde bunu kim yapabilir yalnız diyordu? ALLAH ŞEFAAT TÜMDEN, BANA AİTTİR DEMİYOR MUYDU? Bu ayetin devamında da bilerek, araştırarak, Allah ın doğru yolundan gidenler, diğerleri gibi değildir, onlar Allah ın şefaatinden istifade edeceklerdir diyor. Diyanetin Zuhruf 86. ayetin tercümesinde, hakka şahitlik edenler, yani Allah ın yolundan gidenler şefaat edecektir diye tercüme edilmiş. Bu durumda şefaatin tümden Allah a ait olduğu, hiç bir şefaatin fayda etmediği o günden sakının diye uyardığı, yoksa Allah dan başka şefaatçimi edindiler ayeti ve günahları Allah dan başka kim affedebilir uyarıları tamamen saf dışı olmuş bu ve benzeri onlarca ayetler geçersiz duruma düşmüş olur. BU YANLIŞI NASIL YAPARIZ. BU VE BENZERİ AYETLERİ, ALLAH IN İZİN VERDİĞİ ŞEFAATÇİLER DE VAR DİYE NASIL ANLARIZ. Peki, kim bunlar? Bizler biliyor muyuz? Hani Allah, kimin en doğru yolda gittiğini yalnız ben bilirim diyordu. Yoksa aramızda kimin en doğru yolda gittiğini, bizlere Allah ın huzurunda şefaat edebilecek özellikle insanların olabildiğini bilenler mi var? NE DEDİĞİMİZİN FARKINDA MIYIZ? Çok yakın zamanda Fetullah Gülen dedikleri zalimi veli, alim kişi ilan edip, bu zalimin mahşer günü şefaatçi olacağını dahi söylemediler mi? Sonucunu hepimiz gördük. Bizlere düşen, Allah ın en doğru yolundan gidebilmek adına, çaba harcamak olmalıdır. Elbette Allah sevgili kullarının dualarına karşılık verecek, hak ettiği takdirde, hak edeni şefaatinden istifade ettirecektir. Allah Elçisine Tevbe suresi 80. ayetinde bakın ne diyor. “ONLAR İÇİN İSTER AF DİLE, İSTER DİLEME; ONLAR İÇİN YETMİŞ DEFA AF DİLESEN DE ALLAH ONLARI ASLA AFFETMEYECEKTİR.” Düşünebiliyor musunuz Allah, şefaati-bağışlanmayı hak etmeyen bir kulu için, Elçisi dua edip bağışlanmasını dilese bile, onu asla affetmem diyor. Taha 109. ayeti de, yine kendi inançlarına kanıt yaratmak adına, çok özel veli-şefaatçi kişilerin olabileceği düşüncesini kabul ettirebilmek için, ayetlerde ne yazık ki tahrifat yapmaktan korkmuyorlar. Bu ayette de hesap günü şefaat, yalnız Allah ın onayladığı, kendisi hakkında güzel şeyler anlatılan yani meleklerin kayda aldığı defteri ortaya konduğunda, hakkında işlediği sevaplar ortaya dökülüp anlatıldığında ancak, şefaatten yararlanırlar dediği halde, Diyanet öyle bir tercüme yapmış ki ayetin sonunda, O gün yani hesap günü, sözünden razı olduğu kişilerin ancak şefaati fayda sağlar diyor. HANİ ALLAH HİÇ BİR ŞEFAATİN FAYDA ETMEDİĞİ O GÜNDEN SAKININ DİYORDU. NE OLDU BU AYET. YOKSA ALLAH HÂŞÂ HÜKÜM VERDİĞİ KONUDAN BU AYETLE VAZMI GEÇTİ? Lütfen kendimize gelelim. Şefaat konusunu çok daha açık anlayabilmemiz için, sizlere Muhammed suresi 19. ayeti hatırlatmak istiyorum. Muhammed 19: Bil ki Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. HEM KENDİNİN, HEM DE İNANMIŞ ERKEK VE KADINLARIN GÜNAHLARININ BAĞIŞLANMASINI DİLE! Allah, gezip dolaştığınız yeri de, içinde kalacağınız yeri de bilir. (Diyanet meali) Özellikle Diyanetin meali yazdım. Bakın Allah Elçisine ne diyor. KENDİ GÜNAHLARIN İÇİN, ALLAH A BAĞIŞLANMAYI DİLE, YANİ DUA ET DİYOR. Ama bizlere, peygamberlerde şefaatçidir demediler mi? Allah ın Elçisi kendi günahları için, Allah a dua ediyorsa, nasıl olur da bizlerin günahları için Allah ın Resulü şefaatçi olur da, günahlarımızı bağışlar. Bakın ayetin devamında, iman ettiğine şahit olduğun, doğru yolda giden kadın ve erkelerin günahlarının bağışlanması içinde, Allah a dua et diyor. Her şey bu kadar açık olduğu halde, bizler hala nasıl ayetlerin anlamları ile oynayıp, Allah ın dışında yetki verdiği istisna kişilerinde şefaat etme, bağışlama yetkisi vardır deriz, doğrusu anlamakta zorluk çekiyorum. Allah tüm iman edenlere, dua kapısını açık bırakmıştır. Zaten Allah ayetinde ne diyordu? “DUANIZ OLMASA, RABBİM SİZE NE DİYE DEĞER VERSİN” Bu sözlerden anlatılmak istenen, af ve şefaat için tek muhatap Allah tır. Onun yanında affediciler-şefaatçiler edinenler yoldan sapmıştır. Dilerim bu gerçeklerin farkında olan, Allah ın azınlık halis kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  9. Bu yazımda sizleri tarafsız ve ön yargısız düşünmeye davet etmek istiyorum. Çok şükür hepimiz iman sahibiyiz ve amacımızda Allah ın doğru yolundan gitmek adına çaba harcamak. Acaba bu çabayı gösterirken, doğru bir yol mu izliyoruz? YADA BU KONUDA BİZLER ÇABA HARCIYOR MUYUZ? Bu soruyu, emanetimizi teslim etmeden, imtihanı mızın vakti sona ermeden, çok dikkatle düşünmeli ve en doğru kararı vermemiz gerekmez mi? İslam ı yaşarken, genellikle bizlere din adına anlatılanları, hiç şüphe duymadan kabul ederiz. Bilmem kim efendi Allah dostu, yalan mı söyleyecek, dindar adam ona çok güveniyorum düşüncesi, genel çoğunluğumuzda hâkim bir anlayıştır. Genelde şöyle düşünmek aklımıza gelmez. Bizlere din diye anlatılanlar ya yanlışsa, ya doğru bilgiler değilse diye düşünmemiz gerekir aslında. SANIRIM İŞİMİZE PEK GELMEDİĞİ İÇİN, BU SORUYU KENDİMİZE SOMAK İÇİN ÇABA HARCAMAYIZ. Eğer sorarsak, düşünür ve tereddüt içinde olursak, araştırmamız gerekir de ondan. Sanırım araştırmak, okumak işimize gelmiyor, daha doğrusu zaman ayırmak istemiyoruz bu konulara. Peki neden? Yaşadığımız hayatın gösterişli parıltısı, bizleri öyle bir etki altına alıyor ki, dini inancımızı adeta ikinci plana atıyoruz. YANİ BİR ARABA, EV ALIRKEN GÖSTERDİĞİMİZ İTİNAYI DİKKATİ BİZLER, İMANIMIZI YAŞARKEN, BİNDE BİRİNİ BİLE GÖSTERMİYORUZ. ÖYLE OLUNCA DA DOĞRU SEÇİMLERİ YAPMAK, ARAŞTIRMAK GİBİ BİR ÇABA İÇİNDE OLMUYORUZ. Daha doğrusu, önemsediğimiz her konuda yaptığımız detaylı araştırmayı, imanımız için yapmıyorsak, buda bizim inancımıza verdiğimiz değeri gösterir. Laf açılınca mangalda kül bırakmayanlar, yakınları öldüğünde geleneğin, örfün gereklerini eksiksiz yerine getirenler, İMTİHAN OLDUĞUMUZ GÜNLERİN DEĞERİNİ BİLMEDEN, GÖSTERİŞLERLE KENDİMİZİ AVUTMANIN ÇOK GÜZEL YOLLARINI BULUYORUZ. Bizlerin din deyince aklına, ne yazık ki Kur’an gelmiyor. Mezhepler, fıkıh inancı ve çok ilginçtir, BİR RİVAYETE GÖRE DİYE BAŞLAYAN, PEYGAMBERİMİZİN SÖZLERİ/HADİSLERİ DEDİKLERİ BİLGİLER VE MEZHEPLERİN FIKIH İNANCI GELİYOR AKLA. Hiç kimse sormuyor, bu hadislerin başında bir rivayet göre diye başlıyor, YA DOĞRU DEĞİLSE DİYEN HER NEDENSE ÇOK AZ. Mezhepler ve fıkıh din değildir. Dini yorumlayan, kendi düşünceleri ile harmanlayan kişilerin şahsi düşünceleridir. BU BİLGİLERLE NASIL OLUR DA ALLAH IN DİNİNİ YAŞARIZ. Size normal yaşantınızda, bir haber getirseler ve deseler ki, senin arkadaşın için şöyle kötü SÖYLENTİLER var, kendine dikkat et onunla konuşma deseler, nasıl bir cevap verirsiniz? SÖYLENTİLERLE EMİN OLMADAN İNSANLARI KARALAMAYIN, ÖYLE ŞEY OLMAZ. GİDİP BU KONUYU KENDİSİ İLE KONUŞURUM DERSİNİZ. Çünkü akıl ve mantık bunu gerektirir. Onun için Allah birçok ayetinde düşünmemizi, aklımızı kullanmamızı, araştırmamızı emreder bizlere. Peki dostlar, dinimizi inancımızı yaşarken bu yolu bizler neden izlemiyoruz? Bizler dinimizi Kur’an dan yaşamamız gerekirken, DİN DİYE ANLATILANLARI KUR’AN DAN SORGULAMAMIZ GEREKİRKEN, HİÇ SORGUSUZ NEDEN İNANIYORUZ? Toplumu kendi batıl inançlarına yönlendirmek, Kur’an ile buluşmamızı engellemek adına, siz Kur’an ı anlayamazsınız, her bilgiyi orada bulamazsınız diyenlere sorgulamadan, araştırmadan neden inanıyoruz? RİVAYETLERLE YANİ DOĞRULUĞUNDAN EMİN OLAMAYACAĞIMIZ SÖYLENTİLERLE DİN YAŞANMAZ, BİR BAKALIM ALLAH IN KİTABINA, ALLAH BU KONUDA NE DİYOR DİYEN, NE YAZIK Kİ O KADAR AZ Kİ. Bizleri Allah ile aldatanlara, kendilerini dinde ruhban sınıfı ilan edip, dini anlatmak bizim işimiz diyenlere, Allah açıklamadığı, detay vermediği bir konudan asla bizleri sorumlu tutmaz, sizin söylediklerinizi Allah Kur’an da onaylamıyor demiyoruz da, söylenti bilgileri kesin doğruymuş gibi kabul ediyoruz. Eğer bizler her söylenenin din olduğuna inanıyorsak, kızmayın dostlarım ama BİZLER KUR’AN A DEĞİL, SÖYLENTİLERE İMAN EDİYORUZ DEMEKTİR. Allah ın kitabına güveneceğimize, beşerin kitaplarına, sözlerine güvenip inanıyoruz. İslam toplumlarına şöyle bir bakın, hepsinde farklı bir İslam anlayışı, din adına farklı sözler duyarsınız. HATIRLATMAK İSTERİM, DİN ALLAH IN DİNİ. DİNDEN KONUŞACAKSAK, ALLAH IN SÖZLERİ/AYETLERİ İLE KONUŞMALIYIZ. Allah ın Elçisi de öyle yaptı ve ben yalnız sizlere Kur’an ile hükmetme görevi aldım, demiyor mu Kur’an da? Kur’an ın dışına çıkan ve bunlarda dinin emri diyenler, Allah ın sınırları dışına çıkan, Allah ın dinine paralel dinler icat edenlerdir. Çok daha kötüsü Allah a ve Elçisine iftira atanlardır. BÖYLE BİR DURUMA, HANGİMİZ DÜŞMEK İSTERİZ MAHŞER GÜNÜ? Bizlere dini anlattığını söyleyenler, yüzlerce yıldır toplumu rivayetlerle, söylentilerle oyaladılar. Kur’an dan toplumu uzak tutabilmek adına, uydurdukları hadislerle toplumun aklını karıştırdılar ve Kur’an ı anlayarak ve düşünerek okumalarını engellediler. UYDURULANLARA ÖYLE İNANDIK Kİ, ONLARI KUR’AN DA GÖREMEDİĞİMİZDE, KUR’AN İLE BİR BAĞ KURAMADIĞIMIZDAN, BAKIN SÖYLEDİKLERİ DOĞRUYMUŞ, KUR’AN DA HER BİLGİ DETAYLI YOKMUŞ DİYENLERE İNANDIK. Batıla, hurafeye kendi ellerimizle kanıt yarattık. Daha doğrusu kendi ellerimizle dine yaptığımız ilaveler, Kur’an ın önüne geçti, Kur’an ı terk etmemizi sağladı, ama farkında bile değiliz. EĞER BİZLERE, ALLAH IN TEK BİR AYETİNİ YANLIŞ ÖĞRETİP, TERSİNİ YAŞATIYORLARSA VE BİZLERDE BUNUN FARKINDA DEĞİLSEK, BU YANLIŞ BİZLERİ ALLAH’ IN DİNİNDEN YAVAŞ YAVAŞ UZAKLAŞMAMIZA NEDEN OLACAKTIR. BEN ANLAMAM, BEN BİLMEM DEMEYİN. YETER Kİ ÖĞRENMEK İÇİN ÇABA GÖSTERİN. ALLAH HİÇ BİR KULUNUN ÇABASINI BOŞA ÇIKARMAYACAKTIR. Kur’an ı anladığı dilden okuyan bir Müslüman şunları görecekti. Ankebut 18. ayetinde, Resule düşenin, apaçık tebliğden başka bir şey olmadığını, Nisa 87. ayetinde, söz bakımından Allah dan daha doğru hiç kimsenin sözü olamayacağını, Kehf 26. ayetinde, Allah ın kendi hükmünde hiç kimseyi ortak etmediğini, yani dinin yalnız Kur’an olduğunu ve Zuhruf 44. ayetinde, bizlerin yalnız Kur’an dan hesaba çekileceğimizi görecek, anlayacak ve uydurulan bu iftiralara inanmayacaktı. AMA BU GERÇEKLERLE TOPLUMUN BULUŞMASI ENGELLENDİ VE KUR’AN I SİZLER ANLAYAMAZSINIZ DİYEREK, TOPLUMDA RUHBAN SINIFI YARATILDI. DEĞERLİ DOSTLARIM ÖMÜR, BİR GÖZ AÇIP KAPAYACAK KADAR KISA. LÜTFEN BU GERÇEĞİ GÖRELİM VE HESAP GÜNÜ PİŞMAN OLMAK İSTEMİYORSAK, YAŞADIĞIMIZ İNANCI MUTLAKA KUR’AN İLE SORGULAYALIM. Ne zaman bu dünyayı terk edeceğimizi, yalnız Allah biliyor. Gelin işimizi garantiye alalım. Söylentileri, doğruluğundan emin olamayacağımız tüm bilgileri bir kenara bırakalım ve Nahl suresi 98. ayette Allah ın önerdiği gibi, şeytanlaşmış insanların tüm vesvesesinden, onun batıl inançlarından kurtulup, ondan sonra yalnız Allah a güvenip, ona dayanıp Kur’an ı anlayarak ve düşünerek okumaya başlayalım. Bakın o zaman her şeyin, nasıl çok daha farkı olduğunu göreceksiniz. https://hakyolkuran1.blogspot.com/2019/07/nahl-suresi-98-ayet-uzerinde-dikkatle.html ALLAH HER KULUNU ÇABASI VE KAPASİTESİ NİSPETİNDE SORUMLU TUTACAĞINI BİZLERE BİLDİRİYOR Lütfen imtihan olduğumuz gerçeğini unutmayalım. İmtihan olduğumuz kitabın Allah Kur’an olduğunu söylüyorsa, sizce Kur’an ın tek kelime bile bahsetmediği bir konudan, detaydan Allah kulunu sorumlu tutar mı? İmtihanımızı hiç kimseye, hiç kimsenin düşünce ve fikirlerine de havale edemeyiz. Bizler elimizden geldiğince Allah ın önerdiği gibi, Kur’an ın ipine sarılmalıyız. Bunu yapanın Allah, gönül gözünü açarım ve gerçeklerle buluşmasını sağlarım diyor. Bakın Allah ne diyor. “VE İNSAN BAŞKASININ DEĞİL, SADECE KENDİ ÇABASININ KARŞILIĞINI GÖRECEKTİR. VE ELBET ONUN ÇABASI, GÜNÜ GELDİĞİNDE KESİNLİKLE GÖZLER ÖNÜNE SERİLECEKTİR.” (Necm 39-40) Sizlere sormak istiyorum, Allah ın kitabını anlayarak okuyup, Allah ın dinini Kur’an merkezli yaşayabilmek için, ne kadar çaba gösterdik? Bakın Allah kendi çabalarımızın karşılığını göreceğimizi söylüyor. Yoksa bizler, sen Kur’an ı anlayamazsın diyenlere uyup, Kur’an ı anlayabilmek adına hiç çaba harcamayıp, hazır anlatılan bilgilerle mi imanımızı yaşadık? Ne dersiniz? GÖSTERDİĞİMİZ ÇABALARIMIZIN KARŞILIĞINI, ALLAH IN HUZURUNDA GÖRECEĞİZ. ÇABA HARCAMAYANLAR, HAZIRA KONANLAR VAKİT GEÇMEDEN, ŞİMDİDEN BU KONU ÜZERİNDE DÜŞÜNSÜN DERİM. UNUTMAYINIZ ALLAH HİÇ KİMSEYE, GÜCÜNÜN ÜSTÜNDE YÜK YÜKLEMEM DİYOR. DİLERİM ALLAH IN HUZURUNDA, HESABINI VEREBİLEN MUTLU, AZINLIK ALLAH IN HALİS KULLARINDA OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  10. —Allah Kur’an da, nelerin haram olduğunu saymış ve bunların dışında her temiz şey sizler için helaldir demiştir. Bugün Allah ın saydığı haramların dışında, fıkıh inancının Müslüman toplumuna dayattığı, tek tırnaklı, çift tırnaklı, yırtıcı kuşlar, denizden çıkan kalamar, karides, midye, ıstakoz türü şeylerinde haram olduğu anlatılır. BU BİLGİLERİN TAMAMI, YAHUDİLERİN İNANÇLARINDAN BİZLERE GEÇMİŞTİR. —Allah Kur’an da kadınların ay halinde, ibadet yapamayacağını, oruç tutamayacağına hükmetmemiştir. Bu yasak YAHUDİLERİN İNANCINDAN, BİZLERİN MEZHEPLERİN BEŞERİ FIKIH İNANCINA GEÇMİŞTİR. —Hz. Âdem in eşinin ismi, HAVVA ismiyle Kur’an da geçmez. Daha doğrusu Allah ın elçilerinin eşlerinden, isim olarak bahsedilmez. Onun içinde Hz. Âdem den bahsederken, onun eşi diye geçer. İLGİNÇTİR BUGÜN NEREDEYSE HEPİMİZ, HZ ÂDEMDEN BAHSEDERKEN, EŞİNİN HAVVA OLDUĞUNU SÖYLERİZ. BU BİLGİDE YAHUDİLERİN ELLERİNDEKİ, TAHRİF EDİLMİŞ KİTAPLARINDA GEÇER. NEDEN BU BİLGİLERİ SORGULAMA GEREĞİ DUYMUYORUZ? YOKSA DİN VE İMAN ADINA, SORUMLU OLDUĞUMUZ KİTAPLARIMI KARIŞTIRDIK. —Yahudi inancında dinin kaynağı, yalnız Tevrat değildir. Yazılı yani Tevrat, rivayet yoluyla sözlü kendilerine ulaşmış inanç, fıkıh inançları olan TALMUD olduğu kabul edilir. Bu inanç sistemi de bizlere Yahudilerden geçmiş ve dinin ana kaynakları olarak, yalnız Kur’an yetersiz görülmüş ve sözlü rivayet yoluyla ulaşan bilgiler ve mezheplerin FIKIH inancıda dinin temel ana kaynakları olarak kabul edilmiştir. Yahudilerin inncına lütfen bakar mısınız, aynı yanlış inancı günümüzde bizlerde benzerini yaşıyoruz “TORA, YAHUDİLERİN ÇOK ÖNEM VERDİĞİ, TEVRAT’IN BİR ANLAMDA BENZERİ OLAN, TALMUD’UN YİNE YAHUDİLERCE ÖNEMLİ BİR DİNSEL ANLATIMIDIR. HATTA BAZI GÖRÜŞLERDE, TEVRAT’TAN ÖNCE GELİR. BU KONUDA SÖYLENENLERE GÖRE TEVRAT (YAZILI TORAH), TALMUD (SÖZLÜ TORAH) YANİ KANUNLARIN NASIL UYGULANACAĞININ SÖZLÜ İFADESİDİR.” — Kur’an zina yapan erkek ya da kadın ayırmadan, nasıl bir ceza verileceğinden bahseder ve anlatır. Bu konuda apaçık ayet olduğu halde, hala zinanın cezası aslında Kur’an dada RECM EDİLMEKTİ AMA KUR’AN A GEÇMEDEN KAYBOLMUŞ, diyecek kadar Kur’an a saygısızlık yapıyoruz. ZİNANIN RECM, YANİ TAŞLANARAK ÖLDÜRME İNANCI, YAHUDİLERİN İNANÇLARIDIR VE NE YAZIK Kİ BU İNANÇ ONLARDAN BİZE GEÇMİŞTİR. TABİ AÇIKÇA KUR’AN A SAYGISIZLIK YAPARAK. Hâlbuki Allah, Kur’an ı biz koruyoruz ve hiçbir eksik yoktur dediği halde, Allah ın kelamını dinlemek yerine, Yahudi inançlarını, Kur’an ın önüne geçirmekten çekinmiyoruz. —Erkeklerin sünnet olma konusu, Kur’an da tek kelime bile geçmez, bahsedilmez. BU İNANÇTA MÜSLÜMAN TOPLUMLARINA YAHUDİLERİN İNANÇLARINDAN GEÇMİŞTİR. İlginçtir, Müslüman olmak isteyen bir kişiye erkekse, önce Müslüman olmak istiyorsan sünnet olmalısın denmektedir. Ne kadar ilginç ve düşündürücü değil mi sizce. ALLAH IN BİZLERİ SORUMLU TUTTUĞU KUR’AN DA, TEK KELİME BİLE GEÇMEYEN BİR HÜKÜM, NASIL OLUR DA MÜSLÜMAN OLMANIN İLK ŞARTI OLUR. — Herhangi bir Müslüman a sorduğunuzda, insanların canını alan meleğin adı nedir deseniz, hiç düşünmeden AZRAİL diye cevap verir. Hâlbuki AZRAİL ismi Kur’an da hiç geçemez. Kur’an da insanların canını alan melek, ölüm meleği diye geçer. Ne yazık ki bu isimde, Yahudilerin FIKIH inancından, Yahudi din âlimlerinin/hahamların yazdığı kitaplarda geçer. Daha da ilginç olanı, rivayet edilen hadislerde bile Azrail ismi geçmez. Bakın bu konuda bir örnek. “İbn Hacer el-Askalânî fetvâlarında diyor ki: Âyet-i kerime ve hadîs-i şeriflerde melekü’l-mevt (ölüm meleği) diye geçer. Ölüm meleğine Azrâil ismi verilmesi insanlar arasında meşhur olmuştur.” —Camilerde kadın ve erkeklerin, ayrı yerlerde ibadet etme geleneği de Yahudilerden bizlere geçmiştir. Yahudilerde sinagoglarda, ayrı yerlerde ibadet ederlerdi. Yahudilerde kadınlar ve erkekler bir arada oturmaz. Kadınların yeri genelde, arka bölümde yer alır. Erkek ve kadın arasında perde ile kapatılırdı. Günümüz Yahudileri bu adaletsiz ve yanlış inancı terk etmiş, kadınlar ve erkekler kendilerine ayrılan yerlerde oturmaya başlamışlardır. Bu inancında bizlere, Yahudilerden geçtiği çok açıktır. Çünkü Kur’an ın böyle bir emri asla yoktur. Hatta rivayet edilen hadislerde, erkeklerin kadınları görebildiğinden bahsedilir. — Hatim, baştan sona okunma anlamındadır. Allah Kur’an ı anlayarak ve yavaş yavaş okumamızı, üzerinde düşünmemizi ister. Kısa bir zaman içinde, baştan sonuna kadar okuyup bitirmek, yani hatim etmek, Kur’an ı okuma amacına uygun değildir. Kur’an ı okumamızdaki amaç, sindire sindire ayetlerin ne anlattığını kavramaktır asıl amaç. Onun için Kur’an bir seferde indirilmemiştir. İslam da “Kuranı hatmetme, hatim indirme âdeti gelenek ve anlayış olarak, Yahudilikten alınmadır. YAHUDİLİKTE “SİMRA TARA” ADIYLA ANILAN BU GELENEK DE, TEVRAT HER YIL BİR KEZ HATMEDİLİR OKUNUR VE BUNUN SONUNDA’DA BAYRAM YAPILIRDI. “Abdurrahman Küçük-Günay Tümer–Dinler Tarihi.” —Birlikte yaşayan iki erkek kardeşten birisi, oğlu olmadan ölürse, diğer kardeşin yengesiyle evlenmesi gerektiği geleneği, hala bazı bölgelerimizde uygulanmaktadır. BU İNANÇTA YAHUDİ İNANCIDIR, KANIMIZA KADAR İŞLEMİŞ, AMA FARKINDA BİLE DEĞİLİZ. Bakın kendi kitaplarında bu konu ile ilgili ne diyor. “Yas.25: 5 “Birlikte oturan kardeşlerden biri oğlu olmadan ölürse, ölenin dulu aile dışından biriyle evlenmemeli. Ölenin kardeşi dul kalan kadına gidecek. Onu kendine karı olarak alacak, ona kayınbiraderlik görevini yapacak.” — Kur’an kadının ya da erkeğin, iffetli ve namuslu olmasının öneminden, birçok ayetinde bahseder. Ama kadının kızlık zarından ve evlenirken kız olduğuna dair, bu zarın kanamasının gerektiğinden bahsetmez. Çünkü bazı kadınlarda bu zar kolay yırtılmaya bilir, doğumda yırtılabilir. Bu yüzden yeni evlilerin yuvalarının yıkıldığını hepimiz duyarız. İŞTE BU GERDEK GECESİ KANLI ÇARŞAF GELENEĞİ DE, NE YAZIK Kİ YAHUDİLERDEN BİZLERİN İNANCINA GEÇMİŞTİR. Bakın kitaplarında ne yazar. “YASANIN TEKRARI 22:/16- Kadının babası ileri gelenlere, ‘Kızımı bu adamla evlendirdim ama o kızımdan hoşlanmıyor diyecek, ‘Şimdi kızımı suçluyor, onun erden (kız) olmadığını söylüyor. İşte kızımın erden olduğunun kanıtı! SONRA ANNE-BABA KIZLARININ ERDEN (KIZ) OLDUĞUNU KANITLAYAN YATAK ÇARŞAFINI İLERİ GELENLERİN ÖNÜNE SERİP GÖSTERECEKLER.” —Loğusa kadın belli bir süre yalnız bırakılmaz. Çocuk bezleri dışarıya gündüz asılmaz, çocuk yalnız bırakılmaz. Doğumdan sonra 40 gün anne ve çocuk dışarı çıkmaz. Loğusanın bulunduğu yere süpürge, sopa, kesici aletler, soğan, sarımsak konur. Al karası, yani alkansı çocuklara zarar verir bunu önlemek için, bunlar yapılır diye inanılır. HÂLBUKİ BU İNANÇTA YAHUDİLERDEN, FARKLI ŞEKİLLERE BÜRÜNEREK, BİZLERİN İNANCINA GEÇMİŞTİR. Yahudiler Âdem in ilk eşinin Havva olmadığı, ilk eşinin LİLİTH diye birisi olduğu, ama Hz. Âdem ile anlaşamadığı için ayrıldığına inanırlar. Bu bilgiler Yahudilerin FIKIH kitaplarında geçer. Daha sonra Kur’an da ismi geçmeyen, bizlerinde inancına girmiş, Havva anamızla evlendiğine inanırlar. LİLİT de kıskançlığından, Âdem ve Havva nın soyundan doğacak çocukları, öldüreceğini söylediğine inanılır. Bu konudaki inançlarına bakalım şimdide. “İnanışa göre kötü bir ifrit haline gelen Lilith, gece hava karanlıktan sonra, yeni doğum yapmış evlere girerek, loğusa kadınların bebeklerini boğmaktadır. Bu sebeple günümüzde bazı Museviler arasında bir adet olarak, Loğusa kadın akşamları evde yalnız kalmaz ve akşamları çamaşır ipinde çocuk bezi bırakılmaz, çünkü bunları gören Lilith’in, o evde çocuk olduğunu anlamasından endişe edilir.” –Allah kadın saçlarını örtmelidir, ya da çarşaf giymelidir şeklinde asla bir emir Kur’an da vermemiştir. Bu inanç YAHUDİLERİN İNANÇLARINDA VARDIR VE ORADAN BİZLERE GEÇMİŞTİR. HATTA KADIN ÇARŞAF GİYMELİ VE PEÇE TAKMALIDIR DİYE İNANIRLAR. — Kur’an, erkek ve kadının yaratılış olarak topraktan, balçıktan yaratıldığını söyler bizlere. Yani kadının yaratılışının, erkekten farkı olmadığını, özellikle kadının Âdem in yaratıldığı gibi yaratıldığını açıkça söylediği halde, bizler günümüzde Kur’an ın açıklamalarına değil, YAHUDİLERİN İNANCINDA OLAN, KADIN ÂDEMİN KABURGA KEMİNDEN YARATILMIŞTIR, SÖZLERİNE İNANIRIZ. —Kur’an da, asla geleceği iddia edilen, MEHDİ VE DECCAL ile ilgili bir bilgi yoktur. Ama İslam toplumlarının genel çoğunluğu, Müslümanları kurtarıcı olarak MEHDİNİN GELECEĞİNE İNANDIRMIŞLARDIR. BU BİLGİYİ KUR’AN ASLA ONAYLAMAZ. ÇÜNKÜ MEHDİ VE DECCAL İNANCI, YAHUDİLERİN İNANCIDIR VE BİZLERİN İNANCINA SOKULMUŞTUR. — İslam Fıkıh inancının öğretisinde, Allah Kur’an ın yanında, elçisine Kur’an gibi hükümler koyma yetkisinin verildiği anlatılır. Aslında bu inançta Yahudilerin Fıkıh inancı TALMUD DA GEÇER VE BU İNANÇ YAHUDİLERDEN BİZE GEÇMİŞTİR. “Gayri matluv” vahiy inancı.( Peygambere Tevrat dışından gelen vahiy) Hahamlara göre Musa’ya Tevrat’ın bir benzeri verilmiştir. O da Talmud’dadır.” —İslam toplumunda farkında olmadığımız öyle inançlar vardır ki, Yahudilerin FIKIH inancı TALMUD da geçer. Yahudilerin bazı inançlarını sizlere yazmak istiyorum. Bazı inançlarımızın nereden geldiğini, o zaman çok daha iyi anlayacaksınız. “Muska yapma inancı. Ayrıca el içinde göz biçiminde bir simge olan “hemse” de Yahudilerden geçmedir. Kâbe’nin çevresinde 7 kez dönmek. Hoşana Rabba töreninde havranın çevresinde 7 kez dönülür. Kutsal dil inancı. Tevrat geleneksel olarak İbranice okunur. Kutsanan yalnızca İbranicesidir. Ezgili okuma. Tevrat ezgili okunur, sallanarak okunur. Tıpkı geleneksel Kur an okumaları gibi. İbranicesinden Tevrat okumanın “sevap” olduğu inancı da aynen Yahudilerden bize geçmiştir.” —Camilerde takılan takkede, namazdan sonra çekilen tespih, Kur’an ın emri değil, YAHUDİ İNANÇLARINDAN BİZLERE GEÇMİŞTİR. —HAREMLİK SELAMLIK OTURMA İNANCIDA, YAHUDİ FIKIH İNANCIDIR. Kur’an açıkça eş, dost, arkadaş ve akrabalarımızda birlikte oturmamızda, yemek yememizde bir sakınca yoktur diye açıkça bildirmiştir. Ne yazık ki Kur’an ın önüne, batıl Yahudi inançları geçirilmiştir, ama farkında olan bile yok. —Ruhbanlık Yahudi geleneğidir. Dini ve Allah ın kitabını, yalnız HAHAMLARIN ANLAYABİLECEĞİNİ ve dinin onların tek elinde olduğuna inanırlar. İslam inancında ruhbanlık olmadığı halde, bu inanç bizlere de Yahudilerden geçmiş ve Kur’an ı herkesin anlayamayacağı, çok özel hocaların, şeyhlerin, efendilerin veli kişilerin anlayacağı söylenerek, Allah ın yasakladığı RUHBAN SINIFINI, İSLAM İNANCINA SOKMUŞLARDIR. Bu konularda söylenecek çok şeyler var ama bizler, her şeyin Kur’an da olamayacağına inanmaya devam ettiğimiz sürece, inancımıza Yahudilerinde, Hristiyanların da inançlarının karışması önlenemez. Elimizde tertemiz, arı duru, berrak sorumlu olduğumuz kolaylaştırılmış bir kitap var. Ona sarılacağımıza, ellerimizle zorlaştırdığımız ve nereden geldiğinden emin olmadığımız bilgilerin ardına düşüyoruz. Bizler aldanmak ve kandırılmak istemiyorsak, Allah ın uyarılarına dikkatle uymalıyız. Allah sizleri yalnız Kur’an dan hesaba çekeceğim diye hükmünü verdiyse, Allah sözünde durandır unutmayalım. Asla Kur’an da bahsetmediği, hükmetmediği hiç bir şeyden hesap sormayacağını, aklımızdan çıkarmamalıyız. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  11. Bizler öyle bir İslam yaşıyoruz ki, mezheplerin ya da fıkıh inancımızın etkisiyle, inancımızın içine girmiş bazı geleneklerimizi, bu Allah ın Elçisinin sünneti diye delil gösteriyor ve inancımızın içine ilave etmekte hiçbir sakınca görmüyoruz. Allah ın Kur’an da emrettiği bazı hükümleri de, geleneklerimize uymadığında, bu ayetin hükmü kalkmıştır, deme cesaretini gösterebiliyoruz. Tüm bunlar bizlerin Kur’an dan yavaş yavaş uzaklaşmamıza neden olduğu gibi, Allah ın hükümlerinin tam tersini yaşadığımızın da, farkında olmamızı engelliyor. BİLDİĞİNİZ GİBİ GELENEKSEL İSLAM TOPLUMUNDA, MÜBAREK SAYILAN ÜÇ AYLAR İNANCI VARDIR. Halk arasında üç aylar diye bilinen Recep, Şaban ve Ramazan ayları mübarek kabul edilir. KUR’AN TOPLUMDA MÜBAREK SAYILAN, BU ÜÇ AYDAN HİÇ BAHSETMEZ. Kur’an da bahsedilmediği halde, bizlerin sorgusuzca inanmamız sizce normal mi, ne dersiniz? Bu sorunun cevabını herkes, kendi nefsine mutlaka vermelidir. İslam yalnız Kur’an dan ibaret değildir, diyen bir Müslümana, bu gerçeği anlatmak sanırım çok zor olacaktır. Hatırlatırım din Allah ın dini ve Allah hükmüme hiç kimseyi ortak etmem diyor Kur’an da. Elbette Kur’an Ramazan ayından detaylı bahsederek, bu ayın bin aydan hayırlı olduğu ve Kur’an ın bu ayda indirilmeye başlandığı bilgisini verir bizlere. Gerçi İslam toplumunda Allah ın hiç bahsetmediği çok özel günleri/geceleri de bizler kutsak kabul etmiş ve bu gecelerde yapılacak duaların, ibadetlerin normal güne göre, misliyle bizlere daha sevap kazandıracağı topluma anlatılmıştır. ALLAH BÖYLE GECELERDEN DE KUR’AN DA HİÇ BAHSETMEDİĞİ HALDE, BİZLER MEZHEPLERİN KENDİMİZE GÜNAHLARIMIZI AFFETTİRECEK GECELER İLAN EDİLMESİNDEN ÇOK MEMNUN KALMIŞIZ Kİ, HEPİMİZ ADETA O GECELERİ YA DA GELENEKLERİMİZE GİRMİŞ 3 AYLARI BEKLER OLMUŞUZ. YA DİĞER AYLAR VE GECELER NE OLACAK? Her şey serbest mi? O özel gecelerin çok özel olduğuna, kim karar vermiş hiç araştırdınız mı? Allah ın hükmü değilse, lütfen kendimizi kandırmayalım. Kur’an Ramazan ayında, Kur’an ın indirilmeye başlandığı Kadir gecesinden bahseder ama o gecenin bile hangi gece olduğunu özellikle bizlere bildirmemiştir. HER RAMAZAN AYININ, HER GÜNÜNÜ, GECESİNİ AYNI HUŞU İLE YAŞAMAMIZ İÇİN. Çünkü Allah o gecenin hangi gece olduğunu söylediğinde kullarının, o geceye çok özellikler atfedip, diğer günlerinde/gecelerinde neler yapacaklarını çok iyi biliyor. Hatta Peygamberimize bu gecenin hangi gece olduğunu sorduklarında, BİLİYORDUM AMA ALLAH BANA UNUTTURDU diye cevap vermesi, Müslümanları pek memnun etmemiş olmalı ki, yine peygamberimizin tahminen söylediğini iddia ettikleri geceleri bulup, illaki O gece çok daha sevap kazanacaklarını ve tüm günahlarını affettireceklerini zannetmişler ve belli bir geceyi kadir gecesi ilan etmişlerdir. Kur’an da belki günümüzde bahsedilen üç aylar geçmez ama özellikle Allah HARAM AYLAR adı altında 4. aydan bahseder. Bu aylarda savaşmanın yasak olduğu anlatılır, yani insanlar için güvenli bir aylardır bu aylar. Peki, neden savaş yasak, neden insanlar için güvenli bir ortam sağlanıyor Allah tarafından? Onu da Bakara 197. ayetinde Allah açıklıyor ve bakın ne diyor diyanet mealinde. “HAC (AYLARI), BİLİNEN AYLARDIR. KİM O AYLARDA HACCA BAŞLARSA….” Ayet devam ediyor ve Hac da yapılmaması gerekenleri sayıyor. Bakara 217. ayette de haram aylar konusunda, bakın nasıl bir bilgi veriyor. “Sana haram ay ve onda savaşma hakkında soru yöneltiyorlar. De ki: “Onda savaş, büyük bir günahtır. Allah yolundan engellemek, O’nu inkar etmek, MESCİD-İ HARAM’A GİDİŞİ ENGELLEMEK ve halkını oradan çıkarmak ise, Allah katında daha büyük bir günahtır…….”(Bakara 217) Bakar mısınız lütfen ayete. Allah aynı suresinin 197. ayetinde Hac bilinen aylarda olduğunu söyledikten sonra, 217. ayetinde de Haram aylarda Mescidi Harama girişi, yani Hacca gelenleri engellemek isteyenlerin, büyük günah işleyeceklerinden bahsediyor ve bu aylarda savaşın yasaklandığından bahsediyor. HATIRLATMAK İSTERİM, ALLAH HARAM AYLARIN SAYISINI BİZZAT KENDİSİ BİLDİRMİŞ AMA HANGİ AYLAR OLACAĞINA, HZ. İBRAHİM DEN BERİ TOPLUMLARIN ANLAŞARAK, ARALARINDA BİR UZLAŞMA SAĞLAYARAK, BELİRLENMESİNİ ALLAH ÖZELLİKLE İSTEMİŞ, BÖYLECE TOPLUMLAR ARASINDA BİRLİKTELİĞİN, YAKINLAŞMANIN SAĞLANMASI AMAÇLANMIŞTIR. Hatta Kur’an geçmişte anlaşarak belirlediğiniz O haram ayların, işinize geldiğinde yerlerini değiştirerek anlaşmazlık çıkarmayın, diye Kur’an da uyarır. Şimdi sizlere sormak istiyorum, Allah ın Kur’an da apaçık verdiği bu hükümler günümüzde uygulanıyor ve yerine getiriliyor mu? YANİ MÜSLÜMANLAR, ALLAH IN EMRETTİĞİ GİBİ HARAM AYLARDA SAVAŞMAYIP, MÜSLÜMANLAR ARASINDA BARIŞ SAĞLANIP, MÜSLÜMANLAR RAHATLIKLA BU HARAM AYLARDA HAC GÖREVLERİNİ Mİ YAPIYORLAR, YOKSA ALLAH IN KOLAYLAŞTIRDIĞI DİNİ, GELENEKLERİN VE MEZHEPLERİN DİNİ ZORLAŞTIRARAK, HAC İBADETİNİ YILIN BİRKAÇ GÜNÜNE Mİ SIKIŞTIRIYORLAR, NE DERSİNİZ? İŞTE ALLAH IN EMRİ BÖYLE GÖRMEZDEN GELİNİYOR, ATALARIN VE MEZHEPLERİN İNANCI ALLAH IN KİTABININ ÖNÜNE, İŞTE BÖYLE GEÇİRİLİYOR. Sizlere çok daha ilginç olanı söylemek istiyorum. Tüm bunlar yetmiyor, Allah ın apaçık hükümleri hakkında, bizlere İslam ı anlattıklarını söyleyen kişiler bakın neler söylüyor. Geçmiş yıllarda Diyanet İşleri Başkalığına, Haram aylar ile ilgili bir soru sormuştum. Bakın bana nasıl cevap vermişlerdi. “Haram ay, saygı duyulması gereken bir zaman dilimi olduğu için savaşın yasak olduğu ay demektir. Haram aylar, ZİLKADE, ZİLHİCCE, MUHARREM VE RECEP OLMAK ÜZERE DÖRTTÜR. İSLÂM’DA HARAM AY UYGULAMASI KALDIRILMIŞTIR.” Diyanet İşleri Başkanlığı. Bakar mısınız lütfen. İslam da, HARAM AY UYGULAMASI KALDIRILMIŞTIR diyebiliyorlar. KİM KALDIRDI, NEDEN KALDIRILDI DİYE SORAN VAR MI ARAMIZDA. Allah ın Kur’an da verdiği hükmün, artık geçersiz olduğuna hükmedecek bir yetkili, babayiğit var mı aramızda? Herkes susmuş Kur’an dan uzak yaşanan İslam ı işte böyle seyrediyor. UNUTMAYALIM BU SUSKUNLUĞUN BİR VEBALİ DE VAR. İtiraz edenin sesi bile duyulmaz olmuş. Beni üzen ise İslam ı çok güzel anlatan İlahiyat Profesörlerimizin içinde, bu konuyu açıkça haykıran, yapılan yanlışlıklardan bahsedenler çok az, sesleri hiç duyulmuyor. Neden Allah ın ayetlerinin üstü örtülüyor ve hiç kimsenin sesi bile çıkmıyor? SANIRIM İÇLERİNDEKİ KORKU, BASKIN ÇIKIYOR. AMA UNUTMAYALIM KORKULACAK, ÇEKİNİLECEK YALNIZ ALLAH TIR. İslam ne hale geldi. Allah sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim dediği halde, Kur’an da hiç bahsedilmeyen üç aylar, adeta İslam ın olmazsa olmazı oluyor, ama Allah ın apaçık hüküm verdiği Haram aylar, Allah’ın emrettiği şekilde yaşanmasını bırakın, bizlere dini anlattığını iddia edenler tarafından, HARAM AYLAR UYGULAMASININ YANİ ALLAH I BU HÜKMÜNÜN, İSLAM DİNİNDEN KALDIRILDIĞINI, GÖNÜL RAHATLIĞIYLA SÖYLEYEBİLİYORLAR. İlginç olan, hiç kimseden ses bile çıkmıyor. Lütfen unutmayalım. Allah ın her ayı ve her günü önemlidir ve her gününü Allah ın istediği gibi yaşamak, huzura vardığımızda bizlerin yüzlerini güldürecek sonuçları sağlayacaktır. Allah ın Elçisi ÜMMİYDİ, yani daha önce Kitap Ehline tabi değildi ve dini konularda bilgisi de yoktu. DİN ADINA NE ÖĞRENDİYSE, ALLAH IN KİTABI KUR’AN DAN ÖĞRENDİ. Bunu Kur’an dan öğreniyoruz. Allah Elçisine, sana indirdiğim Kur’an ile kullarıma öğüt ver hükmet emrini verdiyse, Kur’an da bahsedilmeyen hiçbir konuda peygamberimiz, bunlarda dinin emridir mutlaka yapın asla demez. Çünkü Allah ı Elçisine verdiği yetki ve sorumluluk, çok net Kur’an da açıklanmıştır. Eğer bizler geleneklerimizi, inancımızın içine sokabilmek adına, bunlar Peygamberimizin sözleridir/hadisleridir diyerek, emin olamayacağımız sözleri Allah ın Elçisinin üzerinden dine sokmaya, ilave etmeye çalışırsak, bunun hesabını asla Allah a veremeyiz. İSLAM YALNIZ KUR’AN DIR, LÜTFEN UNUTMAYALIM. Allah aşağıda yazacağım hükümleri verdiyse, sizce Kur’an ın hiç bahsetmediği konulardan bizleri sorumlu tutar mı? Ya da Allah ın Elçisi, bu ayetleri ümmetine tebliğ ettikten sora, bunlarda Kur’an da yazmıyor ama dinin emridir, yerine getirin mutlaka der mi? KARAR SİZİN İMTİHAN SİZİN İMTİHANINIZ. Yunus 36: Onların çoğu, zandan başka bir şeye uymaz. ŞÜPHESİZ ZAN, HAKTAN GELEN HİÇBİR ŞEYİN YERİNİ TUTMAZ. Allah, onların yapmakta olduklarını çok iyi bilendir. (Bayraktar Bayraklı) Zuhruf 44: Şüphesiz bu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ONDAN HESABA ÇEKİLECEKSİNİZ. (Diyanet meali) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  12. ALLAH İLE KULU ARASINA, BİR BAŞKA KİŞİ GİREBİLİR Mİ? Bugünkü makalemizin konusu, günümüzde çok konuşulan bu konu üzerine olacak. Önemli olan bu sözden ne anladığımızdır. Allah ile kulu arasına, kim ne maksatla girebilir? Bu sözden kast edilenin, Allah ile kulu arasına bir kişi girip, onun Allah katında günahlarının bağışlanmasını sağlaması ve onu cennetlik bir kul yapması, dualarının kabulünü sağlayan bir kişinin olduğunu anlarsak, BUNUN ASLA MÜMKÜN OLAMAYACAĞINI, RAHATLIKLA KUR’AN DAN ALDIĞIMIZ BİLGİLER IŞIĞINDA SÖYLEYEBİLİRİZ. Çünkü Allah Elçisine bile, böyle bir yetki vermemiştir. Muhammed suresi 19. ayeti hatırlayınız. Allah kendi günahların ve sana iman ettiğini bildiğin, şahit olduğun kadın, erkek müminlerin günahları için Allah, BANA DUA ET DİYOR. Elçisinin de, biz iman edenlerinde yapacağı tek bir şey var, ARACISIZ ALLAH A GÜNAHLARIMIZ VE ALLAH IN YARDIMI İÇİN DUA ETMEK. Allah Rad suresi 40. ayetinde bakın Elçisine ne diyor. “O HALDE TEBLİĞ ETMEK SANA, HESAP SORMAK DA BİZE DÜŞER.” Müddesir suresinde de Allah Elçisine seslenerek, kalk uyar Rabbini yücelt, Rabbin için sabret, sur üflendiğinde o gün çok zorlu bir gün olacak dedikten sonra Allah Elçisine, bakın ne diyor 11. ayetinde. “BENİMLE, YARATTIĞIM KİŞİYİ BAŞ BAŞA BIRAK!” Demek ki Allah ile kulu arasında, hiç kimse yok. Allah Kur’an da Elçisinin görev ve sorumluluğundan bahsederken de zaten ne diyordu hatırlayalım. “RESULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. (Ankebut 18) BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ. (Kehf 56) Bu ayetlerden de anlıyoruz ki, Allah ile kulu arasına Allah ın Resulü bile giremiyormuş. Bu konuyu farklı yöne çekmek isteyenler, batıl inançlarını kelime oyunları ile doğru gibi göstermeye çalışarak, bazı ayetleri örnek veriyorlar, kendi rivayet batıl inançlarını dine sokabilmek adına. Örnek verelim. Ali İmran 31: De ki: “EĞER ALLAH’I SEVİYORSANIZ BANA UYUN Kİ, ALLAH DA SİZİ SEVSİN VE GÜNAHLARINIZI BAĞIŞLASIN. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Diyanet meali) Bu ve buna benzer birçok ayet vardır, Resulüme uyun şeklinde. Bu ayetleri örnek verip, bakın Allah Resulüne uymanın Allah a uymak olarak gösteriyor, demek ki Allah ile kulu arasında Resulü olabiliyormuş. Bu durumda Şefaat Ya Resul Allah demek neden şirk olsun, savunması da yapılır. Bu ve benzeri ayetlerin tamamında Allah, diğer ayetlerinde açıklamasını yaptığı gibi, RESULÜM SİZLERE YALNIZ BENİM VAHYİ Mİ TEBLİĞ EDECEK, ONUN İÇİN ONA UYUN emri gereği ayetinde, Allah ı seviyorsanız bana uyun demiştir Peygamberimiz. ÇÜNKÜ ALLAH RESULÜNE, SANA İNDİRDİĞİM İLE ONLARA HÜKMET EMRİNİ VERMİŞTİR. Tüm bu ayetlerden, Allah ın Resulünün Allah ile kulu arasında aracı değil, YALNIZ VE YALNIZ TEBLİĞ EDİCİ OLDUĞUNU GÖRÜYORUZ. Ama bizler ataların rivayet inançlarını o kadar kanıksamışız ki, Allah ın Resulünü adeta Allah ın hüküm ortağı yaparak, bu yanlışlarını hatırlattığımızda bizlere, NE YANİ PEYGAMBERİMİZ POSTACI, KARGOCUMUYDU DİYEBİLİYORLAR. Peygamberimiz elbette ne postacı, nede Allah ın dinde hüküm ortağı değildi. ALLAH IN RESULÜ VE GÜVEN ELÇİSİYDİ. Allah ile kulun arasına hiç kimse elbette giremez diyerek, İslam ı bakın nasıl ve kimlerden öğrenmemiz gerektiğini anlatanlar, aslında günümüzde yaşanan İslam ın nasıl Allah ın, Kur’an ın yolundan saptırıldığına, güzel ibretlik bir örnek olduğu için, sizlerle bu kişilerin düşünlerini paylaşmak istiyorum. BU BİLGİLERDEN SONRA, ALLAH İLE KULUNUN ARASINA, NEDEN BİRİLERİNİ SOKMAYA ÇALIŞTIKLARINI, DAHA İYİ ANLAYACAKSINIZ. “Hazreti Peygamber (sav.) hayattayken, SAHABELER DİNLERİNİ ONDAN ÖĞRENİYORLARDI. VEFATINDAN SONRA DA YAŞADIKLARI OLAYLAR KARŞISINDA, NASIL DAVRANACAKLARINI EĞER SAĞLIĞINDA KENDİLERİ ALLAH RESULÜNDEN ÖĞRENMEMİŞLERSE, ONDAN ÖĞRENMİŞ BİRİNİ BULUP ONA SORABİLİYORLAR DI. Dolayısı ile bilgiye ulaşmak kolaydı. Zamanla sahabeler ahirete göçtükçe, bilgiyi kaynağından alanların sayısı azaldı ve bu bilgilerin bir araya toplanması ihtiyacı ortaya çıktı. BİR ARAYA TOPLANAN BU BİLGİLERİN SINIFLANIP DİSİPLİNE EDİLMESİYLE DE İSLAMÎ İLİMLER ŞEKİLLENDİ. Bu ilimler aslında her Müslüman ın bilmesi ve hayatına uygulaması gereken bilgilerken, günümüzde maalesef hiç ilmihal görmemiş pek çok Müslümanlar mevcuttur. Yani günümüzde HER MÜSLÜMAN RABBİNİN EMRETTİĞİ GİBİ BİR KUL OLARAK YAŞAYACAK KADAR DİNİNİ BİLMEMEKTE, daha da kötüsü buna ihtiyaç da hissetmemektedir. İşte, günümüzde “ALLAH İLE KUL ARASINA GİRİLMEZ!” sözünü kullanan pek çoklarının hedeflediği de tam olarak budur. MÜSLÜMANLAR DİNLERİNİ ÖĞRENEMESİNLER, YAŞAYAMASINLAR. Sonra da Hz. Ömer’in ikaz ettiği gibi, “yaşadıklarını din zannetsinler.” Evet, Allah ile kul arasına girilmez. AMA BUNUN İÇİN KULUN KENDİNİ, RABBİNİ VE DİNİNİ BİLMESİ GEREKİR. DİNİNİ BİLMEYEN KİŞİ RABBİYLE NASIL MUHATAP OLACAK? (Evet, Allah ile kul arasına girilmez. Ama bu söz insanın İslamiyet’i öğrenme safhası için geçerli değildir. ÇÜNKÜ KİŞİ DİNİNİ İLLÂ Kİ BİR ARACIDAN ÖĞRENECEK VE RABBİYLE BAĞINI BUNA GÖRE KURACAKTIR.” Gördünüz mü, yaşadığımız İslam ne derece Kur’an dan ve Allah ın Resulünden uzak BEŞERİLEŞTİRİLMİŞ OLARAK YAŞANIYOR ve doğruluğundan emin olamayacağımız sözlerin/hadislerin şekillendirdiği bilgileri, Allah ın emri diye yaşıyoruz. ONUN İÇİNDE ALLAH İLE KULU ARASINA GİRİLMEZ SÖZÜNDEN DE, HİÇ HOŞLANMIYORLAR. Kendi nefislerinde, atalarının inançlarının etkisiyle kurallar koyup din yaratıp, bu Allah ın dinidir diye topluma anlatan ve Allah ile kulu arasına girenler, aslında bu sözleri ile şunu söylemiş olduklarının farkında bile değiller. BU KİŞİLER ALLAH IN ELÇİSİNİN, KUR’AN I SAĞLIĞINDA YAZDIRDIĞINI, ANCAK ALLAH IN KUR’AN DA EMRETTİĞİ HÜKÜMLERİNİ NASIL HAYATA GEÇİRECEĞİMİZİ, YANİ HADİSLERİNİ YAZDIRMAYIP, MÜSLÜMAN TOPLUMLARININ, İSLAM I NASIL YAŞAYACAĞINI BİLEMEZ BİR HALDE BIRAKTIĞINI SÖYLÜYORLAR. Peygamberimizin yaşadığı dönemde belki sorun olmadığı, gerektiğinde onun en yakınındakilerin Allah ın Resulüne sorarak inançlarını yaşamlarına geçirdiğini iddia edenler, daha sonra Peygamberimizin ve ona en yakınlarının vefatıyla, İslam ın yaşanmasının tehlike altına girdiği özellikle vurgulanıyor. Çok daha vahim olan ise, bu tehlikeyi yıllar sonra görenler bir araya toplanıp, bu bilgilerin sınıflandırılıp disipline edilmesiyle İslami ilimlerin şekillendiğini, gönül rahatlığıyla söyleyebiliyorlar. BU NASIL Bİ AKIL TUTULMASI, DOĞRUSU ANLAMAKTA ZORLANIYORUM. BU RİVAYET BİLGİLERİN İÇİNE ŞEYTANIN VESVESESİ, KÖTÜ NİYETLİ İNSANLARIN İLAVELERİ, YADA BAZI KONULARIN YANLIŞ İNTİKAL ETME TEHLİKESİNİN, NEFSİ İLAVELERİN OLABİLECEĞİ NASIL AKIL EDİLMEZ? BUNUN TEK BİR AÇIKLAMASI VAR. GÖZLERİN PERDELENMESİ, GÖNÜLLERİN MÜHÜRLENMESİ DİYEBİLİRİM. Düşünebiliyor musunuz, bu insanlar korkmadan Allah ın Elçisine, şunu söylüyorlar aslında farkında değiller. HÂŞÂ ALLAH IN ELÇİSİNİN SAĞLIĞINDA, DÜŞÜNÜP AKIL EDİP YAZDIRMADIĞI, KUR’AN IN HÜKÜMLERİNİN NASIL HAYATA GEÇİRİLECEĞİNİN DETAYLARI TOPLANIP, BİR HEYET TARAFINDAN YAZILDI DA, BİZLERİN İMANLARINI KURTARDILAR. ONLAR OLMASAYDI BUGÜN, NAMAZIMIZI BİLE KILAMAZDIK DÜŞÜNCESİNİN MANTIĞI(!), İŞTE BU BİLGİLERDEN GELİYOR. ALLAH İSLAH ETSİN. Bu zihniyet, her Müslüman ın Rabbinin emrettiği gibi bir kul olarak yaşayacak kadar, dini bilmemekte ve bu bilgileri de Allah ile kulu arasına giren din âlimleri, veli kişilerin Peygamberimizin rivayet hadislerinden, bilgilerinden öğrendiğimizi gönül rahatlığıyla söyleyebiliyorlar. BU KİŞİLER ASLINDA, ŞUN UDA İTİRAF EDİYORLAR ASLINDA, PEYGAMBERİMİZ SAĞLIĞINDA BİZLERE YALNIZ KUR’AN I BIRAKMIŞ VE ONUN DIŞINDA HİÇ BİR BİLGİYİ KAYDA ALDIRMAMIŞ, YAZDIRMAMIŞ TIR. DEMEK Kİ BUNLAR ALLAH IN ELÇİSİNİN DÜŞÜNEMEDİĞİNİ DÜŞÜNMÜŞLER ÖYLEMİ? NE DİYEBİLİRİM BU ZİHNİYETE SÖYLENECEK, MANTIKLI BİR SÖZ BULAMIYORUM. ALLAH IN RESULÜNE YAPILACAK EN BÜYÜK SAYGISIZLIĞI YAPIYORLAR, AMA HİÇ KİMSE İTİRAZ DA ETMİYOR. İşin daha da ilginci, Evet Allah ile kulu arasına girilmez, ama bunun için kulun kendini, Rabbini ve dinini bilmesi gerekir diyor. Devamında ise adeta Allah ın Resulünün görevini tam yerine getirmemiş de kendileri tamamlıyor edaları ile dinini bilmeyen kişi, Rabbiyle nasıl muhatap olacak diyebiliyorlar. Son cümleleri ise adeta kendilerini Resulün yerine koyarcasına söyledikleridir. Bakın ne diyorlar tekrar hatırlayalım. “ÇÜNKÜ KİŞİ DİNİNİ İLLÂ Kİ BİR ARACIDAN ÖĞRENECEK VE RABBİYLE BAĞINI BUNA GÖRE KURACAKTIR.” Değeri din kardeşlerim. Gördünüz mü Allah ile mutlaka bir kulun arasına neden girilmesini istiyorlar. KENDİ BATIL İNANÇLARINI, ADETA ALLAH IN RESULÜ GÖREVİNİ ÜSTLENEREK, KENDİ YARATTIKLARI DİNİ, ALLAH IN DİNİ DİYE BİZLERE SUNUYORLAR, KABUL ETTİRMEYE ÇALIŞIYORLAR. GERÇİ YÜZLERCE YILDIR BAŞARILI DA OLDULAR. ALLAH HÂŞÂ KULU İLE BİR BAĞ KURAMADI MI KUR’AN DA? ELÇİSİ KUR’AN I GEREĞİ GİBİ ÜMMETİNE APAÇIK TEBLİĞ EDİP, GEREKEN TÜM AYRINTILARI BİLDİRMEDİ DE, BU GÖREVİ PEYGAMBERİMİZ VEFAT ETTİKTEN YILLARCA SONRA AKILLARINA GELİP, GEREKLİ DETAYI AÇIKLAMAYI KAYDA ALDIRIP YAZDIRARAK, BİZLERİN İMANLARINI MI KURTARDI? BUNLARI YAZARKEN BİLE İÇİN TİTRİYOR. ASLINDA BU ZİHNİYET ŞUNU DA SÖYLEMİŞ OLUYOR “ALLAH IN RESULÜ SORUMLU OLDUĞUMUZ KUR’AN I GEREĞİ GİBİ AÇIK, DETAYLI DAHA SONRAKİ MÜSLÜMANLAR İÇİN KAYDA ALDIRMAMIŞ, BU TEBLİĞ ÇOK SONRALARI KAYDA ALINIP, YAZILARAK GELECEK MÜSLÜMANLARIN İMANLARI GARANTİYE ALINMIŞTIR”, DİYORLAR. BU ZİHNİYETTE OLAN BİR İNSANA NASIL CEVAP VERİLİR, DOĞRUSU BENİM AKLIMA GELMİYOR. ALLAH HİDAYET VERSİN DEMEKTEN BAŞKA. ALLAH’IN, KULUNA YETECEĞİNE İNANAN BİR MÜSLÜMAN, GÖNDERDİĞİ KUR’AN IN DA AÇIK, ANLAŞILIR, DETAYLI OLDUĞUNA, İNANMAK ZORUNDADIR. “ALLAH, KULUNA YETMEZ Mİ? ONLAR SENİ, O’NDAN BAŞKALARI İLE KORKUTUYORLAR. ALLAH, KİMİ SAPTIRIRSA ARTIK ONA DOĞRU YOLU GÖSTERECEK HİÇBİR KİMSE YOKTUR.” (Zümer 36) Değeli din kardeşlerin, din Allah ın dinidir ve bu dini Allah, Resulü aracılığıyla Kur’an da bizlere detaylı açıklayarak, kendi korumasında bildirdiğini söylüyor. İsteyen Allah a güvenir, isteyen edindikleri velilere, şeyhlere, efendilere. Peygamberimiz İslam ı yalnız Kur’an dan öğrenmiş ve bizlere de yalnız Kur’an ı bırakarak, YALNIZ ONUN İPİNE SARILMAMIZ EMREDİLMİŞTİR. Din yalnız Allah ın kitabından öğrenilir. Eğer birilerinden öğrenmeye kalkarsak, günümüzde yaşandığı gibi din mezheplere, cemaatlere, tarikatlara ayrılır ve hepside benim inancım en doğru diyerek, birbirine düşman olur. LÜTFEN ALLAH İLE ARAMIZA GİREN, BU DİN TACİRLERİNDEN KURTULALIM VE ALLAH İLE ARAMIZA HİÇ KİMSEYİ SOKMADAN, YALNIZ KUR’AN İLE ALLAH A ULAŞMANIN YOLUNU ARAYALIM. ALLAH SİZLERİ KUR’AN DAN HESABA ÇEKECEĞİM DİYOR. ONUN İÇİNDE, UNUTMAYALIM BİZLERİ KURTARACAK, YALNIZ KUR’AN DIR. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  13. Bu makalemde sizleri düşünmeye davet etmek istediğim konu, günümüzde çok tartışılan ve Allah ın Elçisinin sağlığında Kur’an ın yanında, hadisleri kayda aldırıp aldırmadığı konusu ve KUR’AN IN BİR MÜSLÜMAN İÇİN YETERLİ OLUP OLMADIĞI üzerine olacak. İslam toplumlarının genel çoğunluğu, İslam ı yaşayabilmemiz için, KUR’AN IN BİZLERE YETMEYECEĞİNE İNANDIRILMIŞ ve Kur’an ın özet bilgiler verdiğini, hükümlerini açıklamadığına, Peygamberimizin rivayet hadislerinin açıkladığına inanılmaktadır. Düşünen, Aklı başında hiçbir insanın bunu kabul etmesi mümkün olmaması gerekirken, nasıl olur da genel çoğunluk Müslümanların, buna itiraz etmemesi ve kabul etmesi, aklın devreden çıkartılması ve ellerinden Kur’an ı alınması ile ancak açıklanabilir. Günümüzde ilmin ve iletişimin getirdiği kolaylık, toplumun Kur’an a ve onun apaçık bilgilerine ulaşılabilirliğin getirdiği ışık/aydınlık sayesinde toplumun bir kısmı Kur’an ile buluşmuş ve özgür düşüncenin önündeki perdeyi kaldıranların da çoğalması ile tüm gerçekler ortaya çıkmıştır. YÜZLERCE YILDIR SAKLANAN KUR’AN GERÇEKLERİ, ALLAH IN ELÇİSİNİN HEMEN ÖLÜMÜYLE BAŞLAYAN KUR’AN DAN SAPMA VE O GÜNÜN BASKICI YÖNETİMLERİNİN ETKİSİYLE KUR’AN IN AÇIK HÜKÜMLERİNİN ÜSTÜ ÖRTÜLMÜŞ AMA ALLAH IN KORUMASIYLA YOK EDİLEMEMİŞTİR. Günümüzde adına, modernist diye küçümsenen Müslümanlar, KUR’AN GERÇEKLERİNİN ORTAYA ÇIKMASINDAN SONRA, DİNİMİZİ VE İMANIMIZI YAŞAMAK VE BİZLERE YOL GÖSTERİCİ OLARAK, KUR’AN BİZLERE YETER SÖYLEMLERİNİ ARTIK HAYKIRMAKTA VE ALLAH IN ELÇİSİNİN, ÜMMETİNE KUR’AN I TEBLİĞ ETTİĞİ ZAMANIN GÖRKEMLİ İSLAMININ, TEKRAR FARK EDİLMESİNE NEDEN OLMUŞTUR. Günümüzde, bizlere Kur’an yeter diyenleri küçümseyenlerin, bu akım son 100-150 yılın modernist akımıdır diyenler, İslam tarihini gizleyen, hatta Allah ın ayetlerini saptıranların bir iftirasıdır. Bizlere Kur’an ın yeteceğini söyleyen Allah tır. Ankebut 51. ayetinde Allah, Kur’an ın yanında atalarının rivayet inançlarını da yaşamak istediklerinde, indirdiği ayet bile tek başına bizlere Kur’an ın yeteceğine kanıttır. “KARŞILARINDA OKUNUP DURAN BİR KİTABI, SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMİYOR MU?”. (Ankebut 51) Allah ın bu uyarısına, yetmiyor Allah ım diyerek kendilerine bahaneler uyduranlar, hesap günü Allah a nasıl hesap vereceklerini, şimdiden düşünmelidirler. Kur’an ın terk edilişi, toplumun rivayetlere yönelmesi, aslında Allah ın Elçisinin vefatından neredeyse 40–50 yıl sonra başladığını anlıyoruz. Daha erken sinyallerini verdiği, ama Dört halifenin bunları ellerinden geldiğince engellemeye çalıştıklarını, tarihi kayıtlardan biliyoruz. Doğruluğundan emin olamayacağımız rivayet hadisleri, dinin asli unsuru yaparak, bu hadisler olmasaydı namazımızı bile kılamazdık diyen bugünkü İslam anlayışının, aslında ne kadar eski olduğunu, adeta Allah ın Elçisinin vefatıyla kısa bir zaman sonra Kur’an dan sapmanın, aynı söylemlerle ne derece hızlı olduğunu, bu kişilerin kitaplarından anlıyoruz. Sizlere çok düşündürücü bir örnek vermek istiyorum. Kamil Çakının, Hadis İnkârcıları kitabından alıntıdır. “Bu konudaki en eski misallerden biri, sahabi İmran B. Husayn (Ö.H. 52) in KİMLİĞİ BELİRSİZ BİR KİŞİ İLE HADİS ÜZERİNE TARTIŞMASIDIR. Bu rivayete göre İmran, B. Husayn bir gün Mescitte hadis rivayet ederken, orada bulunanlardan birisi ileri atılarak, “ EY EBANU CEYD BIRAK ŞU HADİSLERİ, BİZE KUR’AN DAN HABER VER DER. İmran ın buna cevabı şu olur. Sen ve arkadaşların Kur’an ı okuyorsunuz, BANA NAMAZDAN NAMAZIN ŞARTLARINDAN, REKÂTLARINDAN HABER VEREBİLİR MİSİN? YATSI NAMAZININ DÖRT, AKŞAMIN ÜÇ, SABAHIN İKİ, ÖĞLENİN İKİ, İKİNDİ NAMAZININ DÖRT REKÂT OLDUĞUNU KUR’AN DA BULUYOR MUSUNUZ?” İlginçtir, namazın rekât sayılarından örnek veren, öğle namazının 2 rekât olduğundan bahsediyor. Görüyor musunuz aynı düşünce ve aynı taktik devam ediyor. Hadisler olmasaydı namazlarımızı bile kılamayacağımız topluma anlatılıyor. Bu ne demektir biliyor musunuz? HÂŞÂ, RİVAYET HADİSLER OLMASAYDI KUR’AN İŞİMİZE YARAMAZDI. Zaten günümüzde öylede söylüyorlar korkmadan, Rivayet hadisler olmasaydı Kur’an kapalı kalırdı, anlaşılamazdı diyorlar. SANIRIM BU CAHİL CESARETİ OLSA GEREK. Yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz diyenlerin kaynaklarında bile, Allah ın Elçisinin vefatından yaklaşık 40 yıl sonra, BIRAKIN ŞU RİVAYETLERİ, BANA KUR’AN DAN BAHSEDİN diyenler varmış. HANİ KUR’AN BİZE YETER DİYEN ORYANTALİSTLER, YAKIN ZAMANDA TÜREMİŞTİ, NE OLDU BU DÜŞÜNCE? Demek ki Kur’an ın bizlere yeteceği düşüncesi yeni değil, Peygamberimizin zamanında Kur’an ile inancını yaşayan tüm Müslümanların inancıydı. AMA BU İNSANLAR AZINLIKTA KALDILAR VE ÖYLE BİR BASKIYA MARUZ KALDILAR Kİ, DÜŞÜNCE VE İNANÇLARINI TOPLUMA ANLATAMAZ OLDULAR. Günümüzde de bu düşüncede olanlara neler neler söyleniyor, lütfen hatırlayınız. Ne dinsizlikleri kalıyor nede Yahudi ajanlıkları. Hâlbuki inancımızı yaşayabilmek adına, Allah ın kitabının yetmeyeceğine inandıranlar ve inancımıza fitne sokan YAHUDİLERDİR. Ama farkında bile değiller. Kur’an ı inancımızı ve imanımız yaşayabilmek adına yeterli görmeyenler, dinin ikinci kaynağı olarak gördükleri rivayet hadislerin toplandığı ve çok önemsedikleri Kütüb-i sitte de geçen hadislerden iki örnek vermek istiyorum. 6468 – Ubey İbnu Ka’b radıyallahu anh anlatıyor: “RESULULLAH ALEYHİSSALATU VESSELAM İLE BERABERKEN BİZ ASHABIN HEDEF VE GAYESİ TEK İDİ. O VEFAT EDİNCE, KİMİMİZ ŞÖYLE, KİMİMİZ BÖYLE BAKTI (hedefler ayrıldı).” 4106 – El-Muttalib İbnu Abdillah İbni Hantab radıyallahu anh anlatıyor: “Zeyd İbnu Sabit Hz. Muaviye radıyallahu anhüma’nın yanına girmişti. Hz. Mu’aviye ona bir hadisten sual etti. Zeyd de hadisi ona söyledi. Hz. Muaviye (orada hazır bulunan bir adama) hadisi yazmasını emretti. ZEYD MÜDAHALEDE BULUNARAK RESÛLULLAH ALEYHİSSALÂTU VESSELÂM, HADİSLERİNDEN HİÇ BİR ŞEY YAZMAMAMIZI EMRETMİŞTİ” dedi. Bunun üzerine Hz. Muaviye yazılanı derhal imha etti.” Ebu Davud, İlm 3, (3647). “BENDEN KUR’AN DIŞINDA BİR ŞEY YAZMAYIN. KİM, BENDEN KUR’AN DIŞINDA BİR ŞEY YAZMIŞSA, ONU İMHA ETSİN.” Muslim-Zuhd/72(3004) /4137 Ebu Davud-İlm/3(3647) /4136 Musned-c.3.12.21.39 Darimi-Mukaddime/42 Çok ilginç değil mi? Kendilerinin dinin asli unsuru yaktıkları, Kur’an dan sonra ikinci kaynak gösterdikleri kitaplarda bile, bizlere Kur’an ın yeteceğini, YALNIZ KUR’AN İLE İNANCIMIZA YÖN VERMEMİZ GEREKTİĞİ YAZIYOR. Bu sözlerimi okuyan ve Kur’an ı inancımızı yaşayabilmek adına yeterli görmeyen ve Peygamberimizin hadisleri olmasaydı namazımızı bile kılamazdık diyenlerden şöyle bir itiraz gelecektir. Ama Kütübü-i sitede bunun tam tersi hadislerde var. Evet çok doğru, tam tersi yani hadisler olmasaydı inancımızı yaşayamazdık düşüncesine kanıt bulabilirsiniz. DİN ŞAKAYA GELMEZ. BİR KAYNAKTA BİRBİRİNİN TAM TERSİ BİR İNANÇ ANLATILIYORSA, O KAYNAK ŞEYTAN VE ŞEYTANLAŞMIŞ İNSANLARIN ETSİNDE DEMEKTİR. ONUN İÇİNDE DİYORUZ Kİ, ALLAH IN UYARDIĞI GİBİ ALLAH IN KORUMASINDA, DİNDE TEK KANIT KUR’AN DIR. KUR’AN IN DIŞINDAN HİÇ BİR KAYNAĞA BİLGİYE GÜVENEMEYİZ. BUNU ALLAH SÖYLÜYOR. Sizlere bu konunun daha iyi anlaşılması için, Kur’an dan sapmanın, Allah ın indirdiği Kur’an dan uzaklaşmanın, adeta Peygamberimizin vefatıyla başladığına ve kendi nefislerinin yarattığı bir inancı yaşamaya çalıştıklarına, çok dikkat çekici ve düşündürücü bir hadis örneği vermek istiyorum. HADİSLER BİLE, KUR’AN I YETERLİ GÖRMEYENLERİN NE DERECE YOLDAN SAPTIKLARINA, GÜZEL ÖRNEKLER VERİYOR. 5478 – İbnu Ömer radıyallahu anhüma, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın: “Birinizin hanımı mescide gitmek için izin talep ederse ona mani olmasın (izin versin)” dediğini haber vermişti. Bilâl İbnu Abdillah: “ALLAH’A YEMİN OLSUN, BİZ ONLARA MANİ OLACAĞIZ” dedi. Bunun üzerine Abdullah radıyallahu anh, ona yaklaşıp öyle hakâretâmiz söz sarfetti ki, böylesini hiç işitmedim. Sonra şunu ekledi: “BEN SANA RESÛLULLAH ALEYHİSSALÂTU VESSELÂM’DAN HABER VERİYORUM; SEN İSE DURMUŞ, “VALLAHİ MANİ OLACAĞIZ” DİYORSUN!” Buhari, Cum’a 12, Ezân 162, 166, Nikâh 116; Müslim, Salât 134, (442); Muvatta, Kıble 12, (1, 197); Ebu Dâvud, Salat 53, (566, 567, 568); Tirmizi, Salât 400, (570). Allah ı Elçisinin vefatıyla, Kur’an ı terk edilişe, sanırım güzel bir örnek. Bu tür insanların Peygamberimizin vefatıyla ortaya çıkarak, CESARETLE BUNLARI SÖYLEYE BİLDİLERSE, DAHA SONRA İSLAM NASIL VE HANGİ BİLGİLER IŞIĞINDA YAŞANMIŞTIR, ONU DÜŞÜNMEK BİLE İSTEMİYORUM. Ben makalemde rivayet hadisleri, dini kanıt olarak göstermedim, sakın yanlış anlaşılmasın. Tüm rivayet hadisler gibi, bunlarında doğruluğunu kanıtlayamayız. Örnek göstermemdeki amacım, dinde kanıt diye bu hadisleri gösterenleri bile, kendi kaynakları doğrulamıyor, okuyanları çelişkide bırakıyor. DİNDE TEK KANIT KUR’AN DIR. ONUN İÇİN ALLAH EMİN OLDUĞUNUZ BİLGİLERİN ARDINDAN GİDİN, ÇÜNKÜ SİZLERİ KUR’ANDAN HESABA ÇEKECEĞİM DİYOR. Bakın Allah, Elçisini hesap günü şahit olarak çağırdığında, Kur’an ı neden indirdiğini söyleyeceğini, şimdiden bizlere bildiriyor. Düşünene bu ayet yeter. Nahl 89: (Ey Muhammed!) Her ümmetin kendi içinden üzerlerine bir şahit göndereceğimiz, seni de onların üzerine bir şahit olarak getireceğimiz günü düşün. SANA BU KİTABI; HER ŞEY İÇİN BİR AÇIKLAMA, DOĞRU YOLU GÖSTEREN BİR REHBER, BİR RAHMET VE MÜSLÜMANLAR İÇİN BİR MÜJDE OLARAK İNDİRDİK. (Diyanet meali) Allah boşuna Kur’an dan sorgulanacaksınız demiyor. Mahşer günü Allah ın Elçisi şahit olarak çağrıldığında, sorguya çekileceğimiz kitabın, rivayetler değil, yalnız Kur’an olduğuna, bu ayet sizce yetmiyor mu? ALLAH A GÜVENENE YETER. Aklını Kur’an ile kullanıp, kafasındaki batıldan kurtulup, kendisini Kur’an a teslim edenlere, Kur’an dan bu konuda yani bizlere Kur’an ın yeteceğine dair, çok fazla örnek vermeye gerek yok. KUR’AN İLE BULUŞAN, BU GERÇEĞİN FARKINDA OLUR. BULUŞA MAYANA ZATEN, NE SÖYLERSEK KAR ETMEYECEKTİR. DİLERİM KUR’AN IN NURU İLE AYDINLANAN, GÖZLERİ PERDELENMEMİŞ KALBİ MÜHÜRLENMEYEN, BATIL VE HURAFEDEN UZAK İSLAM I ALLAH IN VAHYİ İLE YAŞAYAN, ALLAH IN AZINLIK MUTLU KULLARINDAN OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  14. Batıl inançlarımıza delil, kanıt yaratabilmek adına, Allah ın ayetleri ile öyle bir oynuyoruz ki, adeta Allah ın ayetlerine, kendi batıl inançlarımızı söyletmeye çalışıyoruz. Bu makalemde de bu yanlışımıza bir örnek vermek ve sizleri bu konuda düşünmeye davet etmek istiyorum. Önce ayeti yazalım. Enam 38: Yeryüzünde gezen her türlü canlı ve (gökte) iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer topluluktan başka bir şey değildir. BİZ KİTAP’TA HİÇBİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK. Sonunda hepsi Rablerinin huzuruna toplanıp getirilecekler. (Diyanet meali) Bu ayette geçen, biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık sözünden kast edilen, sizce hangi kitap olabilir? YALNIZ KUR’AN İLE İSLAM YAŞANMAZ DİYEREK, RİVAYET EDİLEN HADİSLER OLMASAYDI, KUR’AN KAPALI KALIR, NAMAZIMIZI BİLE KILAMAZDIK DİYEN DÜŞÜNCE, KİTAPTA EKSİK OLMAYANIN KUR’AN OLDUĞUNA İNANDIĞI ANDAN İTİBAREN, TÜM İNANÇLARININ YANLIŞ OLDUĞU ORTAYA ÇIKAR. Onun içindir ki bu ayette hiçbir eksik bırakılmayan kitabın, inatla Kur’an olmadığını, Allah katındaki kitaptan bahsedildiği, O kitapta hiçbir eksik bırakılmadığı topluma ısrarla anlatılmaya çalışılıyor. Ali İmran suresi 184. ayetinde Allah, bu konuda Elçisine bakın ne diyor gönderdiği Kur’an için. “Seni yalanlarlar sa yalanlasınlar, senden önceki elçiler de yalanlanmıştı. ONLAR MUCİZELER, HİKMET DOLU SAYFALAR VE AYDINLATICI KİTAPLARLA GELMİŞLERDİ.” Sizce Allah, bizlere gönderdiği böyle bir kitap için BİZ KİTAPTA HİÇ BİR EKSİK BIRAKMADIK demiyor olabilir mi? Ayeti doğru anlayabilmemiz için, bir öncesindeki ayeti de yazalım. Enam 37: Dediler ki: “ONA RABBİNDEN BİR MUCİZE İNDİRİLSE YA!” (Ey Muhammed!) De ki: “Şüphesiz Allah’ın, bir mucize indirmeğe gücü yeter. Fakat onların çoğu bilmiyor.” (Diyanet meali) Bu ayet de inkârcılar, Allah ın Elçisi ile tartıştıkları bir konuda olsa gerek, ona Rabbinden bir mucize indirilse ya, diye itiraz ediyorlar. Cevap olarak da, Allah ın mucize indirmeye gücü yeter ama onlar bilmiyorlar dedikten sonra 38. ayette, bizlerin yaşadığı âlemden bahsediyor ve BİZ KİTAPTA HİÇ BİR EKSİK BIRAKMADIK DİYOR. Enam 39. ayetinde de bakın ne diyor Rabbimiz. “Bizim ayetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklara gömülmüş sağır ve dilsizler dir. Allah, sapmayı dileyeni saptırır; doğru yola girmeyi dileyeni de doğru yola yöneltir.” (Enam 39) TÜM BU AYETLERDEN DE ANLIYORUZ Kİ ALLAH IN KİTABI, BİR MUCİZEDİR VE O KİTAPTA ALLAH BİZLERE YOL GÖSTERİCİ OLARAK, HİÇ BİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMAMIŞTIR. Ayette, bizim ayetlerimizi yalanlayanlar derken, kimlerden bahsediyor olabilir? Tamamen inkâr edenleri anlayacağımız gibi, iman ettiğini söyledikleri halde, batıl inançlarını yaşayabilmek adına, ayetleri görmezden gelip, üstünü örtenlerden de bahsediyor. Allah Enbiya suresi 10. ayetinde şu uyarıyı yapıyorsa, sizce BİZ KİTAPTA HİÇ BİR EKSİK BIRAKMADIK SÖZÜYLE, HANGİ KİTAPTAN BAHSETMİŞ OLABİLİR? “YEMİN OLSUN, SİZE ÖYLE BİR KİTAP GÖNDERDİK Kİ, ÖĞÜT VE UYARINIZ/ZİKRİNİZ/ŞEREFİNİZ YALNIZ ONDADIR. HÂLÂ AKLINIZI ÇALIŞTIRMAYACAK MISINIZ?” (Enbiya 10) Ne dersiniz, Allah size öyle bir kitap gönderdik ki, her türlü ihtiyacınızı onda bulacaksınız diyorsa, biz kitapta hiçbir eksik bırakmadık sözünden, apaçık Kur’an dan bahsettiğini hala anlayamadık mı? Gözlerde perde, gönüllerde mühür olan elbette anlayamaz. ALLAH IN ELÇİSİ, BEN YALNIZ KUR’AN A UYARIM VE SİZİ YALNIZ KUR’AN İLE UYARIYORUM DİYORSA, HER ŞEY ÇOK AÇIK DEĞİL Mİ? Değerli kardeşlerim, eğer Enam suresi 38. ayette geçen, biz kitapta hiçbir eksik bırakmadık sözünden, Kur’an dan bahsedilmiyor, Allah ın ana kitabından bahsediliyor diye anlar ve buna inanırsak, BU DURUMDA KUR’AN DA HER BİLGİ DETAYLI YOKTUR, AYETLER İZAH EDİLMEMİŞTİR, YALNIZ KUR’AN İLE İSLAMI YAŞAYAMAYIZ. RİVAYET HADİSLER OLMASAYDI, KUR’AN KAPALI KALIRDI DİYENLERE İNANMIŞ OLURUZ. BİR BAŞKA DEYİŞLE, KUR’AN EKSİKTİR DEMİŞ OLURUZ. BUNA İNANAN BİR MÜSLÜMAN İÇİN ANA REHBER ASLA KUR’AN OLMAZ, RİVAYETLER OLUR. HERKESİN ANLAYAMADIĞI, DETAYSIZ VE AÇIKLANMAYAN BİR KİTABIMI OKURSUNUZ, YOKSA HER BİLGİNİN DETAYLI AÇIKLANDIĞI BİR KİTABIMI? İŞTE MÜSLÜMANLAR, BU YOLLA KUR’AN DAN UZAKLAŞTIRILDI ALDATILDI VE ALLAH IN YOLUNDAN SAPTIRILDI. Araf 174. ayet de Allah, “BELKİ İNKÂRDAN DÖNERLER DİYE AYETLERİ BÖYLE AYRINTILI BİR ŞEKİLDE AÇIKLIYORUZ” diyorsa, sizce her bilgi Kur’an da yoktur diyebilir miyiz? Araf suresi 3. ayetinde Allah, (Ey insanlar) “RABBİNİZDEN, SİZE İNDİRİLENE UYUN VE O’NDAN BAŞKA DOSTLARA UYMAYIN. NE KADAR DA AZ ÖĞÜT ALIYORSUNUZ DİYORSA”, bizlerin uyacağı yalnız Kur’an değil midir? Araf 52. ayetinde, “GERÇEKTEN ONLARA, İNANAN BİR TOPLUM İÇİN YOL GÖSTERİCİ VE RAHMET OLARAK, İLİM ÜZERE AÇIKLADIĞIMIZ BİR KİTAP GETİRDİK” diyorsa Rabbimiz, Enam 38. ayette geçen, BİZ KİTAPTA HİÇ BİR EKSİK BIRAKMADIK SÖZÜNDEN KAST EDİLENİN, NASIL OLUR DA KUR’AN OLMADIĞINI SÖYLERİZ. Kur’an a iman ettiğini söyleyen hiç kimse, Kur’an ın dışından din adına hiçbir bilgiyi kaynak, delil, kanıt kabul etmez. Bu yanlışları yapan kitap ehlini Allah, nasıl uyarıyordu hatırlayalım. KARŞILARINDA OKUNUP DURAN BİR KİTABI, SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMİYOR MU? (Ankebut 51) O HALDE KUR’ÂN’DAN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR? (Araf 185) ALLAH’TAN VE O’NUN AYETLERİNDEN SONRA, HANGİ SÖZE İNANACAKLAR? (Casiye 6) Bakın Allah ne diyor, indirdiği kitabı yeterli görmeyenlere. Karşılarında okunan kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu diyor. Bu ayetler bizi ilgilendirmiyor da, yalnız kitap ehlini mi ilgilendiriyor. İlgilendiriyor diyorsanız, lütfen dikkat, Allah indirilen Kur’an ın bizlere yeteceğini söylüyor. Bu ne demektir, BİZLERİN İMANIMIZI EN DOĞRU YAŞAMAK İÇİN KUR’AN DA, HİÇ BİR EKSİK YOK DEMEKTİR. Allah Kur’an dan sonra, hangi söze inanacaksınız diye uyarıyor ama bizler hala, Kur’an da her bilgi detaylı yoktur diyerek, beşeri fıkıh inancımızın dine yaptığı ilaveleri Kur’an da göremediğimizde, akşam namazının kaç rekat olduğu bile Kur’an da yazmıyor diyerek, Kur’an ı eksik bir kitap olarak göstermeye çalışıyoruz. Rabbimiz, Allah ın ayetlerinden sonra, hangi söze inanacaksınız diye ikaz ediyor bizleri, bizler iman ettiğimizi söylediğimiz Kur’an için, Peygamberimizin rivayet hadisleri olmasaydı, inancımızın gereğini yerine tam getiremezdik, Kur’an boşlukta kalırdı demeye devam ediyoruz. DÜŞÜNEBİLİYOR MUSUNUZ RİVAYETLERİN, ALLAH IN KİTABININ EKSİKLİĞİNİ TAMAMLANDIĞINI, YAŞANIR HALE GETİRDİĞİNİ SÖYLEMEKTEN HİÇ KORKMUYORUZ. Allah bizleri Kur’an dan hesaba çekeceğine hükmediyorsa, sizce Kur’an detaysız ve eksik olabilir mi? Allah bizlerin Kur’an ın ipine sarılmamızı ve onun sınırlarını aşmamamızı istiyorsa, sizce Enam suresi 38. ayetinde geçen, biz kitapta hiçbir eksik bırakmadık sözünden, Kur’an değil de Allah katındaki ana kitaptan bahsediliyor, hala diyebilir miyiz? Allah her bilginin, detaylı verilmediği bir kitaba mı bizlerin sarılmasını istiyor ve O kitaptan mı hesaba çekecek, ne dersiniz? Kur’an ı dinde tek rehber alarak kabul eden, ALLAH IN TÜM GERÇEKLERİ İLE BULUŞACAKTIR. Allah Kasas 75. ayetinde mahşer günü, KESİN DELİLİNİZİ ORTAYA KOYUN DERİZ VE GERÇEĞİN ALLAH’ A AİT OLDUĞUNU, UYDURDUKLARININ KENDİLERİNİ BIRAKIP KAÇTIĞINI ANLARLAR diyorsa, sizce Allah Enam 38. ayetinde, BİZ KİTAPTA HİÇ BİR EKSİK BIRAKMADIK sözünden hala kesin delilin, kanıtın Allah katından gelen Kur’an olduğunu ve o kitapta bizler için her bilginin olduğuna mı, yoksa olmadığına mı inanmalıyız? Ne dersiniz, hangisine inanmamız mahşer günü bizleri, Allah ın huzurunda yüzümüzü güldürür? Karar sizin, imtihan sizin imtihanınız. Son olarak Allah ın iki ayetini hatırlatmak istiyorum. Zümer 18: SÖZÜ DİNLEYİP DE ONUN EN GÜZELİNE UYANLAR VAR YA, İŞTE ONLAR ALLAH’IN HİDAYETE ERDİRDİĞİ KİMSELERDİR. İşte onlar akıl sahiplerinin ta kendileridir. (Diyanet meali) “KİMDİR SÖZÜ ALLAH’IN KİNDEN DAHA DOĞRU OLAN?” (Nisa 87) Bakın Allah sözü dinleyip de en güzeline uyanlar var ya, işte onlar Allah ın hidayete erdirdikleridir diyor. Bu konuda Nisa 87. ayette de uyarıp, kimdir sözü Allah ın kinden daha doğru olan diyerek, bizlerin yalnız Kur’an ın yani Allah ın ipine sarılmamızı, batıldan ve hurafeden uzak yalnız Kur’an ı rehber almamızı istiyor. ALLAH IN BİZLERE İNDİRDİĞİ KİTAP, HEM RESULÜNE HENDE BİZLER İÇİN REHBERDİR. ALLAH BU KİTABI, HİÇ KİMSEYE MUHTAÇ OLMAYALIM DİYE YEMİN EDEREK KOLAYLAŞTIRDIĞINI, NİCE ÖRNEKLERLE AÇIKLADIĞINI SÖYLEYEREK, BİZLERE REHBER OLSUN DİYE GÖNDERDİĞİNİ BİLDİRİYOR. SİZCE BİZLERE REHBER OLARAK GÖNDERİLEN KİTAPTA, BİZLERE DOĞRU YOLU GÖSTERECEK VE ALLAH IN TÜM EMİRLERİNİ YERİNE GETİRMEMİZ KONUSUNDA BİLGİLER VERECEK HER ŞEY YOKTUR, DETAYLI DEĞİLDİR DİYEBİLİR MİYİZ? Böyle yanlış düşüncede olanları, tekrar Kur’an ile düşünmeye ve Nahıl suresi 98. ayetin gereklerini yerine getirmeye davet ediyorum. “KİM ALLAH’A DAYANIP GÜVENİRSE, O, KENDİNE YETER.” (Talak 3) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  15. Bugünkü makalemin konusu, KUR’AN DA GEÇEN HİTAPLAR KONUSU ÜZERİNE OLACAK. Kur’an ayetlerine baktığımızda, ayetlerin çok farklı hitap şeklini görebiliriz. Örneğin Allah özellikle Elçisine hitap ederek, bazı ayetler gönderdiğini görürüz. Ey iman edenler diye, tüm inananlara hitaplarda vardır. Ey Âdemoğulları dediğinde tüm insanlara hitap eder. Özellikle daha önce kitap gönderilenleri kast ederek, Ey kitap Ehli hitaplarını da görebilirsiniz. Özellikle azgınlıkları ve Allah ın ayetlerine karşı gelişleri ve onlara verilen cezalardan bahsederken de, Ey İsrail oğulları şeklinde hitaplarda vardır. Bunun yanında Ey kâfirler diyerek hitap ettiği, yoldan sapmışlardan örnekler vardır Kur’an da. Cahiller, sapkınlar şeklinde de indirilen ayetleri görebilirsiniz. EN ÖNEMLİ UYARILARDA, EY İMAN EDENLER ŞEKLİNDE GEÇER. Bu hitapları çoğaltabiliriz. Kur’an da öyle bir anlatım şekli vardır ki, Allah bizleri geçmiş kavimlerin yaptığı yanlışlardan örnekler vererek uyarır ve aynı yanlışları yapmamamız içinde ikaz eder. Bu ve benzeri uyarıların bir kısmı, direk Allah kullarına hitap ediyor şeklinde değil, alınan emri melekleri bizlere elçisi kanalıyla iletiyor şeklinde bizlere ulaşır. ÇOK DAHA ÖNEMLİSİ BU AYETLER ALLAH I BİZLERE TANITIR, ONUNLA BULUŞTURUR, ALLAH A NASIL DUA EDECEĞİMİZ, ONU NASIL TESBİH EDECEĞİMİZ DETAYLI ANLATILIR. Fatiha örneğinde olduğu gibi. Daha önce söylediğim gibi, Ayetlere baktığımızda bu hitapların bir kısmının direk Allah tarafından yapıldığını gördüğümüz halde, birçok ayetin de farklı bir şekilde bizlere ulaştığını görürüz. Mümin 60. ayette de, adeta Allah ın sözleri aktarılarak şöyle söylenir. “RABBİNİZ ŞÖYLE DEDİ: “BANA DUA EDİN, DUANIZA CEVAP VEREYİM. BANA KULLUK ETMEYİ KİBİRLERİNE YEDİREMEYENLER, AŞAĞILANMIŞ BİR HÂLDE CEHENNEME GİRECEKLERDİR.” Yani arada ayetleri aktaran aracı vardır. Hicr 9. ayette de,”KUR’ÂN’I KESİNLİKLE BİZ İNDİRDİK; ELBETTE ONU YİNE BİZ KORUYACAĞIZ DİYE GEÇER.” Ayete dikkat ettiyseniz, tekil değil çoğuldan bahsediliyor ve Kur’an ı biz indirdik diyor. Buna benzer birçok ayet vardır. Peki, bu bilgiler/ayetler nereden indirilmiş olabilir. Biz derken kimler bunlar? Kur’an da ki bu hitaplara ve ayrıntılara baktığımızda, Kur’an ın Allah katında korunan ana kitaptan, melekleri aracılığıyla bizlere ulaştığını anlıyoruz. BU ANA KİTABIN, ÇOK DAHA ÖNCEDEN KAYDA ALINMIŞ OLDUĞU ANLAŞILIYOR. DETAYINI ALLAH BİLİR. Konuyla ilgili ayetleri hatırlayalım. Büruç 21–22: HAKİKATTE O, KORUNMUŞ LEVHADA/LEVH-I MAHFÛZ’DA BULUNAN ŞEREFLİ KUR’ÂN’DIR. (Bayraktar Bayraklı) Kaf 4: Şüphesiz biz, toprağın onlardan neyi eksilttiğini biliriz. KATIMIZDA HER ŞEYİ SAKLAYAN BİR KİTAP VARDIR. (Bayraktar Bayraklı) Hadid 22: Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, BİZ ONU YARATMADAN ÖNCE, BİR KİTAPTA YAZILMIŞ OLMASIN. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır. (Diyanet vakfı) Neml 75: GÖKTE VE YERDE GİZLİ HİÇBİR ŞEY YOKTUR Kİ APAÇIK BİR KİTAPTA (LEHVİ MAHFUZDA) BULUNMASIN. (Elmalı meali) Bu ayetleri çoğaltabiliriz. Demek ki Kur’an, Allah ın katındaki ana kitaptan alınarak bizlere ulaştırılmış. Daha önceden Allah ve görevli melekleri tarafından hazırlanmış, kayda alınmış Allah ın tüm vasıfları bizlere bu kitaptan bildirilmiş ve geçmiş toplumların yaptığı yanlışlarla bizler uyarılıp, rehber olarak bizlere sunulmuş. Buradan da anlıyoruz ki, Kur’an Allah katında korunmuş ana kitaptan bizlere, Cibril tarafından Allah ın Elçisine ulaştırılmıştır. Onun içindir ki Kur’an da çok farklı hitaplar vardır. “EY İNSANLAR! SİZİ VE SİZDEN ÖNCEKİLERİ YARATAN RABBİNİZE KULLUK EDİNİZ Kİ, O’NA KARŞI GELMEKTEN KORUNMUŞ OLABİLESİNİZ.” (Bakara 21) “EY İMAN EDENLER! SAMİMİ BİR TEVBE İLE ALLAH’A DÖNÜN. UMULUR Kİ RABBİNİZ SİZİN KÖTÜLÜKLERİNİZİ ÖRTER.” (TAHRİM 😎 Bu ve benzeri ayetlere dikkat ettiyseniz, ayeti tebliğ eden bir görevli/aracı olduğu anlaşılıyor. Örnek verdiğim Bakara 21. ayette, Ey insanlar diyerek tümüne hitap var ama bu bilgi, uyarı bizlere ulaştırılıyor ikaz ediliyoruz ve tüm insanları yaratan Allah a, kulluk etmemiz emrediliyor. Diğer ayette aynı şekilde uyarı var. Bu sefer iman edenler uyarılıyor ve yaptığınız yanlışlardan dolayı, Allah a samimi bir şekilde tövbe edin diyor. Umulur ki Rabbimiz bizleri bağışlar diyerek ikaz ediliyoruz. Bu konuyu şöyle anlarsak, sanırım daha doğru olur. ALLAH KULLARINI, GÖREV VERDİĞİ MELEKLER VE KATINDA KURDUĞU EKİP ARACILIĞIYLA BİZLERİ BİLGİLENDİRİYOR VE BİZLERİ UYARIYOR. Bazen şöyle bir ayet görürsünüz. Allah sizin durumunuzu gördü ve sizi işitti der ve o konudaki hükmünü indirir. DEMEK Kİ RABBİMİZ KURDUĞU DÜZENDE, BİZLERİ MELEKLER ARACILIĞIYLA UYARIYOR, İMTİHAN EDİYOR VE HER ANIMIZI İZLİYOR. KUR’AN BİR REHBERDİR, BİZLER İÇİN PUSULADIR. EĞER BİZLER KUR’AN İÇİNDE KENDİMİZE BİR YER EDİNEMEDİYSEK, ONU HAYATIMIZA GEÇİREMEDİYSEK, ONU DOĞRU ANLAMAMIZ VE KENDİMİZE REHBER EDİNEREK YOLUMUZU BULMAMIZDA, MÜMKÜN OLMAYACAKTIR. “KUR’AN, HER YÖNÜYLE BİR HARİTADIR. KENDİMİZİ O HARİTANIN BİR YERİNDE BULAMAZSAK, HAKİKATİN PARÇASI DA OLAMAYIZ.” Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  16. Yazılarımı takip eden, okuyan değerli bir kardeşimiz yazıma şöyle bir cevap vermiş. Sözlerini önemsediğim ve bu yanlış genelde çok fazla yapıldığından, konuyu daha detaylı bir şekilde yazmamın daha uygun olacağını düşündüm. Belki biraz uzun, ama lütfen sabırla okuyalım. “KİM RASUL E İTAAT EDERSE ALLAH A İTAAT ETMİŞ OLUR. BUNDAN ACIK AYET Mİ OLUR. BEN RASUL OLMADAN DİN OLMAZ DİYORUM, SİZDE RASUL E GEREK YOK DİYORSUNUZ. SİZİN İNANIŞINIZ SİZE, BENİM İNANIŞIM BANA. İNANCISINIZI BİLİYORUM, YAZIŞMAMIM NEDENİ SİZİ İKNA ETMEK DEGİL, BİRİLERİ YAZILARI BELKİ OKURDA ARAŞTIRMA YAPAR.” Değerli kardeşimiz, kim Resul e itaat ederse, Allah a itaat etmiş olur sözünden, Kur’an ın açıklamaları, hükümleri dışında öyle bir anlam veriyor ki, neredeyse Allah ın Resulü Allah ın dinde hüküm ortağı oluyor. Hâlbuki Allah Resulüme itaat edin derken Resulüne de, SANA İNDİRDİĞİM KUR’AN İL KULLARIMA HÜKMET EMRİ VERMİŞTİ. Hatırlatmak isterim, Allah Resule itaat edin emrini, Resulünün tebliğ ettiği Kur’an a inanmakta nazlanan, onun tebliğ ettiği Kur’an dan şüphesi olanlara, ikaz niteliğinde bir ayettir. YANİ ALLAH, BENİM RESULÜM SİZE BENİM VAHYİ Mİ TEBLİĞ EDİYOR, KENDİ DÜŞÜNCELERİ DEĞİLDİR SÖYLEDİKLERİ DİYOR. BUNU KUR’AN IN BİRÇOK AYETİNDEN ANLIYORUZ. BUGÜN ALLAH IN RESULÜ ARAMIZDA YOK, BU DURUMDA ONUN YOLUNDAN GİTMEK İSTİYORSAK NE YAPMAMIZ GEREKİR? ONUN TEBLİĞ ETTİĞİ KUR’AN A UYAN, ONA İTAAT EDENLERİN SAFINDA OLACAKTIR. SİZCE BU AYETTE ALLAH, RESULÜM VEFAT ETTİKTEN SONRA, ONUN RİVAYET HADİSLERİNE DE UYUN DİYOR OLABİLİR Mİ? NE DERSİNİZ? İŞTE ONUN İÇİN ALLAH, DÜŞÜN AKLINI KULLAN EY KULUM DİYOR. Günümüze ulaşan rivayet hadislerin hiç birisinin, gerçekten Allah ın Resulüne ait olduğuna emin olamayız. Çünkü bu hadislerin hiç biri, Peygamberimiz tarafından kayda alınmamış ve bu bilgilerin hiç birinden Peygamberimizin haberi de yok. Bu bilgiler Peygamberimizin vefatından, yaklaşık 200–250 yıl sonra, ikinci ya da üçüncü şahısların duydukları ve kendilerince bu sözleri şekillendirdiği ve anladığı sözler. SİZCE ALLAH BU BİLGİLERLE, KUR’AN I ANLAMAMIZI VE İSLAMI YAŞAMAMIZI İSTERMİ? Yorumunu sizlere bırakıyorum. Allah Resulüme itaat edenler, Allah a itaat etmiş olur derken, Allah ın Resulünün yalnız Kur’an ı tebliğ ettiğini de onaylamış, bizlere bildirmiş oluyor. Ayeti yazalım. “RESULE İTAAT EDEN, ALLAH’A İTAAT ETMİŞ OLUR. YAN ÇİZEN ÇİZSİN, BİZ SENİ ONLAR ÜZERİNE BEKÇİ GÖNDERMEDİK.” (Nisa 80) Bakın ayetin devamında sana uyan uysun, biz seni onlar üzerinde bekçi göndermedik diyor. Sizce Allah neden Resulü için, seni onlara bekçi göndermedik diyor olabilir? Bekçi kelime anlamı olarak, BİR ŞEYİ YA DA BİR YERİ BEKLEYİP KORUMAKLA GÖREVLİ kimse anlamındadır. Allah bu sözüyle bizlere şunu söylüyor. Ankebut 18. ayetinde bildirdiği gibi, “RESULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR” Kehf 56. ayette de,”BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ” Allah ın Resulünün vahyin tebliğinden başka, yapacak hiçbir şeyi yoktur. BUNCA AYETLERİ GÖRMEZDEN GELİP, NE YANİ PEYGAMBERİMİZ POSTACI MIYDI, NASIL DİYEBİLİRİZ? ALLAH IN ELÇİSİNE VERDİĞİ YETKİ BU KADAR. ONA NASIL İTİRAZ EDEBİLİRİZ. Çünkü bizlere öyle yanlış bilgiler öğretildi ki, Kur’an da her bilgi detaylı yoktur, ayetleri açıklayan, detaylı ve yaşanır hale getiren Peygamberimizdir diye inandırıldık. Bizlere öğretilen, dine yapılan ilaveleri Kur’an da göremediğimizde, ne yazık ki bu yanlışa düşüyoruz. Hâlbuki Allah, sen onların bekçisi değilsin diyor. YANİ ONLARDAN SEN SORUMLU DEĞİLSİN, HER KULUMU KENDİ ÇABALARI İLE KUR’AN DAN İMTİHAN EDİYORUM DİYOR. Peygamberimizin hadisleri, ayetleri hayatımıza geçirmemiz için gerekli olsaydı, Allah ın Elçisi ayetleri tek tek yazdırdığı gibi, yazdırmaz mıydı sağlığında onları da. Hatta Allah Kur’an ı koruduğu gibi, onları da korumaz mıydı? BUNLARI DA MI DÜŞÜNEMİYORUZ? Haşa Peygamberimiz sağlığında tüm bunları yazdırmayıp, görevini eksik yaptı da, aradan yüzlerce yıl geçtikten sonra, birilerinin aklına gelip bu hadisleri toplayıp kayda alıp, bizlerin imanlarını mı kurtardı. NE DEDİĞİMİZİN FARKINDA MIYIZ? Allah Kur’an ı açıklamak, bizim görevimizdir diye hükmünü vermiştir. Ayrıca biz her şeyden nice örnekleri değişik ifadelerle verdik ki anlayasınız diye de bu hükmünü pekiştirmiştir. Enam 97. ayetinde de, BİZ ANLAYAN BİR TOPLUM İÇİN AYETLERİ AYRI AYRI AÇIKLAMIŞIZDIR diye bizlere bildiriyor. Bir başka örnek vermek istiyorum. “Biz sana bu Kur’ân’ı ancak, HAKKINDA AYRILIĞA DÜŞTÜKLERİ ŞEYLERİ, ONLARA APAÇIK BİLDİRMEN İÇİN İNDİRDİK. BU KİTAP, İMAN EDENLER İÇİN HİDAYET VE RAHMETTİR.” (Nahl 64) Bakın Allah, kullarımın ayrılığa düştüğü konuları onlara apaçık bildirmen, tebliğ etmen için indirdik diyor. Bazı meallerde onlara açıklayasın diye indirdik şeklinde tercüme edilir. Burada ki açıklama, ayetin açık olmadığı anlamında değil, verilen bilgilerle sorun yaşadıkları konuya ayeti tebliğ ederek, açıklık getiresin anlamındadır. Zaten ayetin başında hakkında ayrılığa düştükleri konuya açıklık getirilmek için Kur’an ın indirildiği söyleniyor. YANİ KUR’AN, TÜM SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ İÇİN İNDİRİLMİŞTİR DİYOR ALLAH. Eğer bizler Kur’an açık ve anlaşılır değildir dersek, hakkında tartıştığımız konulara Kur’an değil, Allah ın Resulü açıklık getiriyor anlamını vermiş oluruz ki, BUDA ŞİRKTİR. Ayetin sonunda bu kitap, yani Kur’an bizler için hidayet, yani Allah ın gösterdiği doğru yol, Rahmet yani Allah ın bağışlaması ve yardımıdır diyor. Ama bu vasıfları taşıyan bir nura bizler açık, anlaşılır ve detaylı değildir diyebiliyoruz. Lütfen şöyle düşünün, neden Allah bizlerin anlayacağı şekilde açık ve detaylı Kur’an ı göndermesin? Açık ve anlaşılır olmayan, detaysız olan bir kitap, nasıl olur da sorunlarımıza çare olur ve bizlere hidayet ve Rahmet olur. Bu yanlışa inanırsak, bizlerin rehberi Kur’an değil, Rivayet hadisler olur. Rivayet kelime anlamı olarak, doğruluğu kesin olmayan bilgi anlamındadır. Lütfen unutmayalım, Allah ın Resulü ÜMMİYDİ. Yani din adına, daha önce hiçbir bilgisi yoktu. Hiçbir kitap Ehline de tabi değildi. DİN ADINA NE ÖĞRENDİYSE KUR’AN DAN ÖĞRENDİ VE YALNIZ KUR’AN I TEBLİĞ ETTİ ÜMMETİNE. Arkadaşımız bana şöyle diyor. “Resul olmadan din olmaz diyorum, sizde Resul e gerek yok diyorsunuz”, diye bana sitem ediyor. Ben Resule gerek yok demiyorum. Bunu hiç kimse söyleyemez. Ben Resulün görevi gereği, Allah ın vahyinden başka bizlere hiçbir şeyi tebliğ etmediğini söylüyorum. ASLINDA BUNU BEN SÖYLEMİYORUM, KUR’AN DA ALLAH SÖYLÜYOR VE BEN İMAN EDİYORUM. Allah Resulüm sizler için güzel örnektir diyor. Allah ın Resulü yaşamıyla, davranışlarıyla bizlere örnektir. YOKSA DİNDE ALLAH IN HÜKÜM ORTAĞI DEĞİLDİR. Çünkü Allah ben hükmüme hiç kimseyi ortak etmem diyor. Yoksa bu hükme aramızda, inanmayan Müslümanlar mı var? Resulüm sizlere, açık olmayan ayetleri açık hale getirecek, Kur’an da bahsetmediğim konularda da hükümler verme yetkisini verdim ona demiyor. Tam tersini söylüyor ve Allah elçisine bakın ne diyor. ”SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR.” (Rad 40) Bunları ben söylemiyorum, Allah elçisinin görev tanımını yaparken söylüyor. İsteyen inanır, isteyen batıl inançlarını yaşayabilmek adına, görmezden gelir. Arkadaşımız bana cevap vermesinin nedeni olarak, amacının beni ikna etmek olmadığını, yazımı okuyanların yanılmamaları, doğruyu araştırmaları adına cevap verdiğini söylüyor. Kendisine teşekkür ediyorum ama bu kardeşimizin de şunu düşünmesini rica ediyorum kendisinden. YA KENDİSİ YANILIYORSA? BENDE ONUN İÇİN BU KONUYU TEKRAR DETAYLI ELE ALMAK ADINA MAKALEMİ YAZDIM. ALLAH IN AYETLERİNİ HATIRLATIYORUM Kİ DÜŞÜNSÜN VE TEKRAR İNANCINI KUR’AN İLE SORGULASIN. KİMİN DOĞRU YOLDA OLDUĞUNU, YALNIZ RABBİMİZ BİLİR. Bir an şöyle düşünelim. Diyelim ki, Kur’an ayetleri açık ve anlaşılır değil, rivayet hadisler olmasaydı ayetleri anlayamazdık ve hayatımıza geçiremezdik diyelim. Şu sorular gelmiyor mu akla. Allah sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim dediği halde, neden ayetleri detaylı açıklamadı? Allah Kur’an da emin olmayacağınız bilginin ardına sakın düşmeyin, hesabını sorarım dediği halde, bizleri emin olamayacağımız rivayetlere muhtaç mı bıraktı? Hatta ayetinde, Kur’an ı açıklamak bizim görevimiz ve Kur’an ı nice örneklerle açıkladık ki kimseye muhtaç olmayasınız dediği halde, açıklamadı mı? Ne derinsiz bu sorulara cevap veremiyorsak, inancımızı lütfen Kur’an ile gözden geçirelim. UNUTMAYALIM BİZLERİ DİNDE MEZHEPLERE, CEMAATLERE, TARİKATLARA BÖLEN KUR’AN DEĞİL, RİVAYETLER. Örnek verilen Nisa 80. ayetin devamına, yani 81. ayete bakalım şimdide. “SANA “BAŞ ÜSTÜNE” DERLER, FAKAT YANINDAN ÇIKINCA İÇLERİNDEN BİR KESİMİ, GECELEYİN SENİN DEDİĞİNDEN BAŞKA ŞEYLER TASARLARLAR. ALLAH ONLARIN TASARLADIKLARINI YAZAR. ONLARA KARŞI DİKKATLİ OL VE ALLAH’A GÜVEN. DAYANAK OLARAK ALLAH YETER.” (Nisa 81) Bu ayetin verdiği örneğin, ne yazık ki bizlerin günümüzde yaptığımız yanlışlarımızdan hiçbir farkı yok. Bazı kardeşlerimize Allah ın ayetlerini okuyoruz, hatırlatıyoruz ve diyoruz ki, Allah bunu söylediyse, Allah ın Resulünün böyle bir söz/hadis söylemesi mümkün değildir. Önce kabul etmiş görünüyorlar ama kendi düşüncelerini öğrendiği toplantılara katıldıklarında, Allah ın ayetlerini unutuyorlar. Ayetin sonunda Resulüne Allah ın söyledikleri çok dikkat çekici bizler için. ALLAH RESULÜNE, SEN ALLAH A GÜVEN, DAYANAK OLARAK ALLAH YETER DİYOR. Peki bizler yalnız Allah a güvenip, yalnız Allah ın ayetlerine mi dayanıyoruz? Yoksa Allah ın vahyi/ayetleri açık ve anlaşılır değildir, yalnız Kur’an ayetleri ile İslam yaşanmaz diyerek, kendimize güveneceğimiz, dayanacağımız doğruluğundan emin olamadığımız, Peygamberimize ait olduğu iddia edilen, rivayet hadislerini ve edindiğimiz velilerin sözlerini de mi güvenip dayanacak kaynaklar kabul ediyoruz? Ne dersiniz? ALLAH IN RESULÜ YALNIZ ALLAH A VE ONUN VAHYİ KUR’AN A GÜVENİP DAYANIYOR, AMA BİZLER HALA BU GERÇEĞİN FARKINDA OLMADAN, EMİN OLAMAYACAĞIMIZ RİVAYETLERİ DE, DAYANAK KABUL EDİYORUZ. Bana cevap veren kardeşime ve aynı düşüncede olan arkadaşlarıma, Kur’an dan çok dikkat çekici ve Allah ın Resulünü uyardığı bir ayeti hatırlatmak istiyorum. Lütfen bu ayeti okuduktan sonra, yanlış düşüncelerimizden artık kurtulalım ve bizlere bu yanlış inançları anlatanları da, bizler uyaralım. SİZCE ALLAH ELÇİSİNE, AŞAĞIDAKİ UYARIYI, İKAZI YAPTIKTAN SONRA, ALLAH IN RESULÜ, KUR’AN IN BAHSETMEDİĞİ TEK BİR SÖZÜ/HADİSİ SÖYLEMİŞ VE BUNLARDA ALLAH IN EMRİ GİBİDİR, YERİNE GETİRMENİZ GEREKİR DEMİŞ OLABİLİR Mİ? ŞEYTANIN BİZLERİ ALDATA BİLMEK ADINA, HER BEŞERİ SÖZE, RİVAYETE VESVESE VERİP, BİZLERİ NEFİSLERİMİZLE HER AN ALDATABİLECEĞİNİ, LÜTFEN UNUTMAYALIM. KARAR SİZİN, İMTİHAN SİZİN İMTİHANINIZ. “EĞER (RESUL) BİZE ATFEN BAZI SÖZLER UYDURMAYA KALKIŞSAYDI, ELBETTE ONU BUNDAN DOLAYI KISKIVRAK YAKALARDIK. SONRA DA ONUN ŞAH DAMARINI KESER ATARDIK. HİÇBİRİNİZ BUNA ENGEL DE OLAMAZDINIZ.” (HAKKA 44–45–46–47 ) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  17. İslami konular konuşulurken, anlamını çok fazla bilmediğimiz ya da araştırmadığımız kelimeler duyarız. Bu makalemde de geleneksel fıkıh inancı anlatılırken, çok kullanılan RABBANİ kelimesi üzerinde sizleri düşünmeye davet etmek istiyorum. Çünkü bu kelimeyi bizler din adına çok güvendiğimiz, âlim, veli, şeyh, efendi edindiğimiz kişilere hitaben söyleriz. Önce Rabbani ne anlama geliyor, onu anlamaya çalışalım. “KENDİSİNİ YALNIZ ALLAH A ADAMIŞ, YALNIZ RABBE KUL OLAN, KALBİNİ, İNANCINI, YAŞAMINI ALLAH’A VE ONUN KİTABINA ADAMIŞ, YALNIZ ONUN KANUNLARINA TABİ OLAN, YALNIZ ALLAH A BAĞLI ANLAMINDADIR.” Bu kelimenin, çok önemli bir anlamı olduğunu görüyoruz. Peki, bizler bu kelimeyi kullanırken doğru ve yerinde kullanarak, gereğini bizler yerine getiriyor muyuz? Hiç sanmıyorum. BU KELİMEYİ HER MÜSLÜMAN KENDİSİ ADINA, ULAŞMASI GEREKEN MAKAM OLARAK KULLANMASI GEREKİRKEN, BİZLER ALLAH YASAKLAMASINA RAĞMEN EDİNDİĞİMİZ VELİ, ŞEYH YA DA ÂLİM DEDİĞİMİZ KİŞİLER İÇİN KULLANIYORUZ. Bizler Rabbanilerden olmak istemiyor muyuz? Hâlbuki Allah kimin takva sahibi olduğunu, Allah ın en doğru yolunda gittiğini, yalnız ben bilirim demiyor muydu? Bizler kendimiz Rabbanilerden olmak için, yani yalnız Allah ın en doğru yolunda yürümek ve Allah ın sevgili kulu olmak için çaba harcayacağımıza, kendimizce RABBANİLER ediniyor ve onlara yalnız Allah ın vereceği bir makamı, bizler vermeye çalışıyoruz. Kur’an da bu kelime bakın nasıl geçiyor. “Hiçbir insana yakışmaz ki, Allah kendisine kitap, hüküm-hikmet ve Nebilik versin de sonra o, insanlara “Allah’ı bırakıp bana kullar olun” desin. O ancak şöyle der: “ÖĞRETTİĞİNİZ ŞU KİTAP’A VE OKUYUP ARAŞTIRDIKLARINIZA DAYANARAK BENLİKLERİNİ ALLAH’A ADAMIŞ KULLAR/RABBANÎLER OLUN!” (Ali İmran 79) Bakın bizlerin nasıl bir kul olmamızı, Allah Nebisi üzerinden nasıl örnek veriyor. Benim görev verdiğim NEBİM bile, bana kul olun demez diyor. Peki ne dermiş Nebi, onunda açıklamasını yapıyor. Kendilerine indirdiğimiz Kur’an ı okuyup, araştırıp düşündükten sonra, yalnız Allah a kul olacaklarını, yalnız ondan yardım isteyeceklerini, yani YALNIZ ALLAH IN KANUNLARINA TABİ OLUP, ONUN HÜKÜMLERİ İLE YAŞAYIP, RABBANİLERDEN, YALNIZ ALLAH A KUL OLANLARDAN OLMASI GEREKTİĞİNİ, ÇOK NET BİR ŞEKİLDE BİLDİRİYOR BİZLERE. Bizler bunun farkında mıyız? Bizler yalnız Allah a kul olanlardan, yalnız Allah ı VELİ edinip, yalnız Allah dan mı şefaat diliyoruz? Yoksa tüm Allah ın uyarılarını göz ardı edip, ayetlerin üstünü örtüp, veliler, şeyhler, efendiler edinip, onlardan mı yardım/şefaat diliyor, onları mı Rabbaniler ilan ediyoruz? YORUMUNU SİZLERE BIRAKIYORUM. Ne yazık ki RABBANİLER edinme anlayışı, inancı Yahudilikten bizlere geçmiş ve RUHBANLIĞIN BİZLERDE DE OLUŞMASINA NEDEN OLMUŞTUR. Lütfen bu hataları yapmayalım, inanın hesap günü pişman oluruz. Kur’an bizlerin bu dünyada, imtihan olduğumuzu ve yalnız Kur’an ın ipine sarılarak Kur’an dan imtihan edileceğimizi söylediği gibi, sakın veliler edinip ardı sıra gitmeyin diye bizleri uyarır. Kur’an ın neredeyse tamamında, bizlerin bizzat birey olarak RABBANİLERDEN, yani yalnız Rabbe kul olan, onun kanunlarına bağlı kullardan olmamızı emreder ve bizleri uyarır. İslam dinine girmiş olan Tasavvuf ve dinde sakın bölünmeyin emrine uymayarak, dinde mezheplere bölünen İslam inancı, toplumun kişileri Rabbaniler edinmesine teşvik etmiştir. Allah ın yanında adeta kul olunacak Rabbaniler, Allah a en yakın olduklarını iddia ettikleri insanları da veliler edinerek, onlara kul olunacağı cemaat ve tarikatlarda topluma kabul ettirilmiştir. Lütfen unutmayalım, Allah Nebisi üzerinden verdiği örnekte bile, benim Nebim böyle bir şey söylemez diyor. Rabbani konusu İslam toplumunda, o kadar tehlikeli bir silah olarak kullanılıyor ki, toplum Kur’an dan uzaklaştırılarak geleneğin, rivayetlerin, mezheplerin ve batılın adeta din olarak yaşanmasına neden oluyor. Sizlere bu konuda bir örnek vermek istiyorum. İslam toplumunda çok fazla söz edilen İmam-ı Rabbani adıyla anılan, bir kişinin söylediği iddia edilen bir sözünü paylaşmak istiyorum. Sizce sözü edilen şahıs, Allah ın Ali İmran 79. ayetinde bahsettiği Rabbanilerden ise, yazacağım sözleri söylemiş olabilir mi? Bu sözleri söyleyip söylemediğini de Allah bilir, onu da belirtmek isterim. Sanırım bilmeden, insanlara iftira atmış olabileceğimizi de unutmayalım. “İMÂM-I RABBÂNÎ HAZRETLERİʼNİN ŞU TESPİTİ NE KADAR MÂNİDARDIR: “BİR DEFASINDA GAFLETE DÜŞEREK, ABDESTHANEYE(TUVALETE) SAĞ AYAĞIMLA GİRDİM. (SÜNNETE UYMAYAN BU DAVRANIŞIM SEBEBİYLE) O GÜN BİRÇOK MANEVÎ HÂLDEN MAHRUM KALDIM.” Bakın bizler, kendisini Allah a adamış, Allah ın kitabının dışına çıkmayan, Rabbin kulu olduğunu iddia ettiğimiz bir kişinin, düşünmeden araştırmadan doğru diye, her söylediğine inanıyoruz. Böylece Kur’an ın tek kelime bile bahsetmediği, kanun kural koymadığı, yasaklamadığı halde tüm bu söylenenlere inanmakta bir sakınca görmüyoruz. Kendi beşeri fıkıh inancımızın, nasıl Allah ın dinine ilaveler yapıldığına güzel bir örnek. EĞER BU KİŞİ RABBANİLERDEN YANİ ALLAH IN KANUNLARINA UYANLARDAN İSE, ALLAH IN HİÇ BAHSETMEDİĞİ BİR KURALI, ALLAH EMRİ GİBİ GÖSTEREBİLİR Mİ? Allah ın yemin ederek kolaylaştırdığı dini, işte bizler böyle zorlaştırıyoruz. ALLAH BİZLERE AKIL FİKİR VERSİN, İNANIN BU HATALARI YAPMAYA DEVAM ETTİĞİMİZ SÜRECE, Allah ın kitabı Kur’an ı da doğru anlamamız ve Allah ın istediği Rabbanilerden olmamız, asla mümkün olmayacaktır. DİLERİM BİR GÜN, BU ACI GERÇEKLERİN FARKINDA OLAN, RABBANİLERDEN OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  18. Bugünkü makalemin konusu, Kur’an da geçen görme, algılama ve hissetme organları olarak geçen, kalp, göz ve kulak konusu üzerine olacak. Konumuza geçmeden önce sizlere şöyle bir soru sorsam, nasıl bir cevap verirdiniz? Biz insanlar, yalnız gözlerimiz ile mi görürüz? Aslında bu soruya düşünmeden ve Kur’an ın verdiği bilgilerin farkında değilsek, evet insanların görme organı gözdür diye cevap veririz. Bu cevabı veren arkadaşlarımıza hemen şunu söylemek isterim. Madem bizler yalnız gözlerimizle görüyoruz, gözlerimiz kapalı uyurken gördüğümüz rüyaları neyle görüyoruz, bunu nasıl açıklarız. Çünkü uyandığımızda, film seyretmiş gibi rüyamızı anlatıyoruz. Demek ki bizlerin görmemizi, hissetmemizi, algılamamızı sağlayan, yalnız gözlerimiz değilmiş. Allah bizlerle irtibat kurmak istediğinde, bizleri yalnız görmemizi sağlayarak uyarmıyor muş. Gözümüzden başka görme, hissetme, algılama organlarımızda varmış. BUNLAR HEPSİ BİR ARADA OLUNCA, GERÇEKLERİ ANCAK O ZAMAN TAM VE DOĞRU GÖREBİLİYORUZ. ÇÜNKÜ BAZEN GÖZ, KULAK YANILABİLİYOR. Kur’an ı dikkatle okuyan bir insan şu gerçeği, uyarıları birçok ayetinde görecektir. Allah göz, kalp ve kulak organlarımızı sürekli birlikte kullanır ve bakın nasıl uyarılarda bulunur. Birkaç örnek. “ANDOLSUN Kİ, KALPLERİ OLUP DÜŞÜNMEYEN, GÖZLERİ OLUP GÖRMEYEN, KULAKLARI OLUP DİNLEMEYEN CİNLERİ VE İNSANLARI CEHENNEM İÇİN YARATTIK.” (Araf 179) “İŞTE ONLAR, ALLAH’IN; KALPLERİNİ, KULAKLARINI VE GÖZLERİNİ MÜHÜRLEDİĞİ KİMSELERDİR. İŞTE ONLAR GAFİLLERİN TA KENDİLERİDİR.” (Nahl 108) DE Kİ: “O, SİZİ YARATAN VE SİZE KULAKLAR, GÖZLER VE KALPLER VERENDİR. NE KADAR DA AZ ŞÜKREDİYORSUNUZ!” Mülk 23) Bu ayetlerden de anlıyoruz ki, bizler gerçekleri doğru görüp değerlendirebilmemiz için, bu üç organımız birlikte hareket etmek zorundadır. Gözlerimizle göreceğiz, kulaklarımızla işiteceğiz, gönüllerimizle yani kalplerimizle, duygularımızla değerlendirip, tasdik edip karar vereceğiz. Şöyle diyebilirsiniz, düşünme organı kalp değil akıldır, beyindir. Elbette tüm organlarımızın bağlı olduğu merkez beyindir. AMA UNUTMAYALIM BEYİN KENDİ BAŞINA BİLGİ, BELGE, KANIT OLMADAN ASLA DÜŞÜNEMEZ. ONUN İÇİN SAYDIĞIMIZ ORGANLAR, ALDIĞI VE DEĞERLENDİRDİĞİ BİLGİLERİ BEYNE GÖNDERİR VE BEYİN EN DOĞRU SONUCU VERİR. Eğer düşünme organı beyne, doğru veriler gönderemiyor sak, beynin doğru karar vermesi mümkün olmayacaktır. Çünkü beyin kendi başına görmez, duymaz, hissetmez. Organların gönderdiği verileri, beyin değerlendirip sonuca varır. Bizler bazı konularda şöyle deriz. ”Sen bu işte biraz gönülsüz davranıyorsun.” Bu sözlerle aslında şunu anlatırız. Yapılmak istenen işte niyetimizin olmadığı ve kalbimizin bu ise onay vermediği anlamındadır. KALP HİSSETME ORGANIDIR. EĞER DOĞRU BİR HİS/DUYGU BİLGİ ALABİLDİYSEK, O KONUDA KESİN KARARIMIZI VERİRİZ. Örneğin insanlar beyniyle değil, kalbiyle âşık olur. İlk önce doğru verileri beyne göndermediyse, daha sonra alacağı farklı verilerle, gerekirse bu aşk biter ya da devam ederek güçlenir. BURADAN DA ANLIYORUZ Kİ KALP BİZLER İÇİN, DOĞRU YA DA YANLIŞ DÜŞÜNMEMİZİ ETKİLEYEN, ÇOK ÖNEMLİ VERİ TOPLAMA ORGANIMIZDIR. ONUN İÇİN ALLAH KALPLERİ VAR DOĞRU DÜŞÜNMEZLER, GÖZLERİ VAR DOĞRU GÖRMEZLER, KULAKLARI VAR DOĞRUYU DİNLEMEKTEN KAÇARLAR diyerek, bizlerin dikkatini çekiyor. Allah birbirine bağlı, bu duyu organlarının birlikte çalışmadığında, bizlerin gerçeklerle buluşamayacağımızı söylüyor. Peki, bu duyu organlarının doğru çalışması için ne yapmalıyız? Burası çok önemli. Yoksa birbirinden kopuk çalışan bu duyu organlarının beyne vereceği bilgilerle, asla doğru kararlar vermemizin mümkün olamayacağı anlatılıyor ayetlerde. Bizler ne yapmalıyız ki kalbimiz/gönlümüz gerçeklerle buluşsun. Yani öyle bir şey yapmalıyız ki, kalp gözümüz, gönül gözümüz daima açık olsun ve doğru verileri, bilgileri beyne gönderip, böylece doğru kararlar verebilelim. ALLAH ONUNDA YOLUNU GÖSTERİYOR. “BU KUR’AN, İNSANLAR İÇİN KALP GÖZLERİ (KONUMUNDAKİ BİR NUR), KESİN OLARAK İNANAN BİR TOPLUM İÇİN DE BİR HİDAYET VE BİR RAHMETTİR. “(Casiye 20) Demek ki Allah ın vahyi, yani indirdiği Kur’an ı okumak, bizlerin kalp/gönül gözünü açıyor. Yani Kur’an doğruları kavrayabilme, hissedebilme, algılama kaynağımız olduğunu söylüyor. Bu doğru bilgileri Kur’an dan ilk önce okuyarak bizzat gözlerimizle algılıyoruz, daha sonra nefsimizde, duygularımızda, kalbimizde değerlendiriyor ve bunları kulaklarımızla da duyarak, beynimize gönderiyoruz. Doğru kaynaktan aldığımız bu bilgiler, doğruluğu ölçüsünce bizlere fayda sağlıyor. Eğer bu üç kaynağı yanlış bilgilerle buluşturuyor sak, beyine giden yanlış bilgilerde kararını, yanlış yönde veriyor. MAKİNAYA NE VERİRSEN, ONU ÜRETİR, O DOĞRULTUDA KARARLAR VERİR. LÜTFEN BUNU UNUTMAYALIM. ONUN İÇİNDİR Kİ BAZI CEMAAT, TARİKAT MENSUPLARINA YAŞADIKLARI İNANCIN, YANLIŞ OLDUĞUNA İNANDIRMAK ÇOK ZORDUR. ÇÜNKÜ BEYNE GİDEN VERİLER, YANLIŞ KAYNAKTANDIR. Allah doğru kararlar verebilmemiz için, bizleri Nahl suresi 98. ayetinde uyarıyor ve Kur’an dan doğru bilgiler almak ve gönül gözünüzü Kur’an ile açmak istiyorsanız, önce sizlere öğretilen hurafe, batıl, rivayet inançlarınızdan kurtulun ve yalnız Allah a güvenerek, ona dayanarak Kur’an ı tarafsız okumaya başlayın ki, gerçeklerle buluşabilesiniz diyor. EĞER BU UYARILARIMI DİNLEMEZ DE, KÖRÜ KÖRÜNE İNATLA BATILIN, RİVAYETLERİN ARDINA DÜŞERSENİZ, GÖZLERİNİZE PERDE ÇEKERİM, KULAKLARINIZI VE KALBİNİZİ MÜHÜRLERİM DİYOR. Konumuzla ilgili, bir bilimsel çalışmadan örnek vermek istiyorum. ”HearthMath” tarafından yazılmış ”Science of the heart” kitabında kalple ilgili şu bilgiler verilmiştir: Aşk hormonu olarak bilinen, biliş, hoşgörü, arkadaşlık bağı ve güven gibi duygusal fonksiyonlara etkisi olan oksitosinin kalp tarafından da üretilip salgılandığı hatta kalpteki üretimin beyindekiyle aynı aralıkta olduğu keşfedildi. ayrıca beyindeki duygusal işlem merkezi olan amigdaladaki ve alakalı çekirdeklerdeki işlevlerin kalp tarafından doğrudan etkilenmiş olduğu da keşfedildi. Bunların yanı sıra, kalbin beyne, beynin sadece anlamakla kalmadığı aynı zamanda itaat ettiği mesajlar gönderdiği biliniyor. Demekki kalp, beyni kendisine itaat ettiriyor. Ayrıca kalp ve beyin sürekli olarak, iki taraflı bir diyalog halinde bir bağlantıya sahip olup her ikisi de birbirinin fonksiyonlarını etkiliyor . Üstelik kalp, beynin kalbe yolladığından fazla bilgiyi beyne yolluyor. “ Günümüz hukuk kurallarında da yargılama yapan hâkimler, kanunlara uygun karar verirler ama bu kararı etkileyen en önemli etken, VİCDANLARI DIR. Buda kalbin, gönlümüzün en önemli özelliklerindendir. Elbette vicdani duygularımız, davranışlarımız kanunların önüne geçemez. Burada kanun yapıcılara da çok büyük işler düşüyor. Kanunları çıkartırken, adaletli ve Allah ın önerdiği ölçüsünce olmalıdır. GÖZLERİ PERDELENMİŞ, KULAKLARI VE GÖNLÜ/KALBİ MÜHÜRLENMİŞ HİÇ KİMSE, DOĞRU KARARLAR VEREMEZ. ÇÜNKÜ BEYNE YANLIŞ BİLGİLER GÖNDERDİĞİ İÇİNDİR Kİ, ORADAN ÇIKAN KARARDA YANLIŞ OLACAKTIR. DİLERİM BU YANLIŞLARI YAPMAYAN, GÖNÜL GÖZLERİNİ/KALBİNİ ALLAH IN NURU KUR’AN İLE AÇAN, NURLANDIRAN, ALLAH IN HALİS KULLARINDAN OLURUZ. Hac 46: Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki, DÜŞÜNECEK KALPLERİ VE İŞİTECEK KULAKLARI OLSUN. GERÇEK ŞU Kİ, GÖZLER KÖR OLMAZ, FAKAT ASIL SİNELERDEKİ KALPLER KÖR OLUR. (Bayraktar Bayraklı) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  19. İSLAM’I ALGILAMA ANLAYIŞIMIZ VE ÖN YARGILI DAVRANIŞLARIMIZIN GETİRDİĞİ YAŞANAN İSLAM…… Bizler hayata nasıl bakıyoruz ve olayları nasıl ALGILIYORUZ. Eğer bu konuda yanlış yapıyorsak, hiçbir konuda doğru sonuç almamızda mümkün olmayacaktır. Peki, algı ne anlama geliyor. Algı, bir şeye dikkati yönelterek o şeyin bilincine varma, idrak etme anlamındadır. İdrak etmekte akıl erdirmek, anlamak, kavramak anlamındadır. Demek ki hepsinin başı akıl ve düşünmekten geçiyor. Allah ın Kur’an da, hala düşünmüyor musunuz, aklınızı kullanmıyor musunuz diye uyardığı gibi. Eğer birileri size akılla din yaşamaz diyorsa, bu insanlar sizin algınızla oynuyor, sizi yönetmeye çalışıyor demektir. Demek ki bir şeyi doğru algılayabilmemiz için, o konuya yönelerek akıl ve mantık devre dışı kalmadan, araştırdığımız konuyu anlamaya, araştırmaya çalışmalıyız. Algılamaya, idrak etmeye çalıştığımız konuyu doğru anlayabilmemiz için ise çok önemli gerçeği göz ardı etmememiz gerektiğinin önce bilincinde olmalıyız. ÖN YARGI. Şunu hiçbir zaman unutmamalıyız, ALGI BİR OLAYIN ESASI DEĞİL, KİŞİNİN BİREYSEL YORUMUDUR. OLAYLARA BAKIŞI ESNASINDA, ONU ETKİLEYEN ETKENLERİN SONUCUDUR. BİREYİN ÇEVRESİNDEKİ OLAYLARA, ANLAM VERDİĞİ BİLİNÇSEL SÜREÇTİR. BİZLER EĞER İSLAM I, KUR’AN DAN DEĞİL, YÜZLERCE YIL ÖNCESİNDEN BİZLERE ULAŞAN RİVAYETLERİN IŞIĞINDA YAŞIYORSAK, BİZLER ALLAH IN DİNİNİ DEĞİL, O GÜNKÜ TOPLUMUN ALGISI ÖLÇÜSÜNCE ANLADIKLARI KİŞİSEL, BİREYSEL YORUMLARININ ANLAYIŞLARINI, DİN DİYE YAŞIYORUZ DEMEKTİR. Onun içindir ki araştırdığımız bir konuyu doğru algılamak, konuyu doğru anlamak istiyorsak, önce ÖN YARGILARDAN KENDİMİZİ KURTARMALIYIZ. Bilim adamları algı konusunu anlatırken, olayların çok önemli olmadığını, algılama şeklimizin daha önem taşıdığını söylüyorlar ve şu örneği veriyorlar. “ÖRNEĞİN EĞER ELİNİZDE BİR ÇEKİÇ VARSA, HER ŞEY GÖZÜNÜZE BİR ÇİVİ GİBİ GÖRÜNMEYE BAŞLAR.” Gerçekten de bizlerde olaylara öyle bakmıyor muyuz? İslam ı kimden ya da nereden hangi kaynaktan öğrendiysek, onun dışında din adına konuşanların sözlerini hiç dinlemeyiz bile. Çünkü din adına algımızı etkileyen kaynaklar, bizleri adeta farkında olmadan yönetir, düşünce ve inancımıza karşı olan insanı düşman gibi görürüz. Algı kişiden kişiye, toplumdan topluma değişir, çünkü algıyı etkileyen kaynaklar farklıdır. ÖNEMLİ OLAN BİLGİ ALDIĞIMIZ KAYNAĞIN DOĞRU OLMASIDIR. Eğer yanlış kaynaktan bilgi aldıysak, yanlışımızın farkında olamayız. Çünkü bizleri etkileyen kaynaklar algımızı, algılama organlarımızın tamamını etkisi altına alır. BUDA BİZLERDE ÖN YARGI OLUŞMASINI SAĞLAR. ÖN YARGIYI YIKMAK, OLUŞTURMAKTAN DAHA ZORDUR. ÇÜNKÜ ÖN YARGILAR, TOPLUMDA BİRBİRİLERİNİ HEDEF ALARAK OLUŞTURULUYOR. BÖYLE OLUNCA DA BERTARAF OLMAMAK İÇİN, TARAF OLMAK ZORUNDA KALINIYOR. Ön yargıyı, bakın nasıl tarif ediyor bilim adamları. “Ön yargı, bir kişi ya da olaya ilişkin yeterli bir bilgi edinmeden, önceden, PEŞİN BİR KARARA VARMIŞ OLMA DURUMUDUR. TOPLUMUN KÜÇÜKLÜKTEN İTİBAREN KULAĞIMIZA FISILDADIĞI HER KELİME VE SUNDUĞU HER RESİM, ÖN YARGIMIZIN TEMEL TAŞLARIDIR. ÖN YARGI, İNSANLARIN DÜŞÜNCESİZLİĞİNE BİR KILIFTIR. EN ADALETSİZ YARGI ÖN YARGIDIR.” Ne yazık ki bizler İslam ı, bizlere yıllardır kulaktan kulağa anlattıkları rivayetlerin etkisiyle anladık ve yaşıyoruz. Bu ön yargıyı yıkmak, inanın çok zor. Bizler eğer İslam ı ön yargılardan kurtulmadan, kendimiz araştırıp doğru bilgiler almaya çalışmıyorsak, İslam ı gereği gibi doğru ALGILAMAMIZ ASLA MÜMKÜN OLMAYACAKTIR. Allah ın bizlere mesajını, emirlerini ve önerilerini doğru anlamak istiyorsak, önce yüzlerce yıldır İslam ı Kur’an dışından bizlere anlatanların söylemlerinden, öğretilerinden kurtulmalıyız ve daha sonra ÖN YARGISIZ KUR’AN I ANLADIĞIMIZ DİLDEN OKUYUP, DOĞRU BİLGİLEN MELİYİZ. Ama bu toplumun genel çoğunluğuna, öyle mantık dışı bir algıyı yerleştirmişler ki, Kur’an herkesin anlayamayacağı ve her bilginin olmadığı bir kitap olduğu kabul ettirilmiş. BU ALGI DEĞİŞMEDİKÇE, BU TOPLUMUN KUR’AN İLE BULUŞMASI VE KUR’AN GERÇEKLERİNİ FARK ETMESİ, ASLA MÜMKÜN OLAMAZ. Allah da biz kullarının bu yanlışlarını bildiği için, bizleri bu konuda Nahl suresi 98. ayetinde, bakın nasıl uyarıyor ve Kur’an okumaya başlamadan önce ne yapın diyor. “ÖYLEYSE KUR’ÂN OKUYACAĞIN ZAMAN, TAŞLANMIŞ ŞEYTAN’DAN ALLAH’A SIĞIN.” Bizlere yıllarca bu ayeti örnek gösterip, Kur’an okumaya başlamadan önce “EÛZÜBİLLÂHİMİNEŞŞEYTÂNİRRACÎM” diye başlayacaksın Kur’an ı okumaya diye öğrettiler. Hâlbuki bu ayetin devamında Nahl 99. ayetinde ne diyordu önce ona bakalım. “GERÇEK ŞU Kİ: İMAN EDİP DE YALNIZ RABLERİNE GÜVENİP DAYANANLAR ÜZERİNDE, ŞEYTANIN BİR HÂKİMİYETİ YOKTUR.” Bu iki ayetten de anlıyoruz ki, bizler Kur’an ı doğru anlamamız ve algılamamız için, önce ön yargılarımızdan kurtulup, yani bizlere dini anlattığını iddia edenlerin anlattığı kendi düşünce ve fikirlerinden, araya şeytanında girip toplumu kandırdığı, onca yanlış rivayet ve sanı bilgilerden, Kur’an ı okumaya başlaman önce kurtulmalıyız. KİŞİLERE VE ONLARIN EMİN OLAMAYACAĞIMIZ BİLGİLERİNE DEĞİL, YALNIZ ALLAH A GÜVENİP VE YALNIZ ALLAH A SIĞINARAK, YANİ ALLAH IN KİTABINA GÜVENEREK KUR’AN I OKUMAYA BAŞLAMAMIZ GEREKTİĞİ UYARISINI ALLAH, BİZLERE YAPIYOR. Ama yıllardır bu gerçek toplumdan gizlendi. Bu ayetin hükmü özde değil sözde yaşanır oldu ve bizler anlamını dahi bilmediğimiz bir dide Kur’an ı okuyoruz ve okumaya başlamadan öncede “EÛZÜBİLLÂHİMİNEŞŞEYTÂNİRRACÎM, diyor ve Kur’an ı hiç anlamadan okuyoruz. Öyle olunca da bizlerin din algısı, bizlere öğretilen rivayet ve sanı bilgilerle oluşuyor, inancımızı da bu etkenlerle yaşıyoruz. Değerli dostlarım. Gelin önce bizlerin ön yargılarımızı etkileyen algımızı değiştirmek adına çaba harcayalım. Bunun yolu da, YALNIZ ALLAH A GÜVENİP DAYANMAKTAN GEÇER. Unutmayalım Peygamberimiz ÜMMİYDİ, yani hiçbir kitap ehline tabi değildi ve din adına ne öğrendiyse Kur’an dan öğrendi. ALLAH DA KUR’AN DA BİLDİRDİĞİ GİBİ, PEYGAMBERİMİZ ÜMMETİNE YALNIZ KUR’AN I TEBLİĞ ETTİ VE YALNIZ KUR’AN İLE HÜKMETTİ. Din adına referansımız yalnız Kur’an olmalıdır. Eğer bizlerin algısını Kur’an şekillendirmediyse, O algı bizi Allah a değil, şeytana yaklaştıracaktır. Gelin din algımızı Kur’an ile sorgulayalım, tüm ön yargılarımızdan kurtulalım. İslam anlayışımızı yeniden düzenleyelim. Kur’an a uymayan, Kur’an ın onay vermediği tüm algıdan kurtulalım. Lütfen unutmayalım, Allah bizlerin anlayamayacağı bir rehber gönderip, daha sonrada o rehberden bizleri asla sorumlu tutmaz. ZAMAN GEÇİYOR, HESAP GÜNÜ YAKLAŞIYOR. ŞİMDİ KARAR VERME VAKTİDİR. ALLAH, YANİ ONUN KİTABI KUR’AN A MI GÜVENİP DAYANACAĞIZ, YOKSA DOĞRULUĞUNDAN EMİN OLAMAYACAĞIMIZ, BİZLERE ULAŞAN RİVAYETLERE Mİ, EDİNDİĞİMİZ VELİ KİŞİLERİN SÖZLERİNE Mİ GÜVENİP DAYANACAĞIZ. KARAR VERME VAKTİ GELDİ VE GEÇİYOR. DİLERİM DOĞRU KARAR VERENLERİN SAFINDA OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  20. GÜNÜMÜZ İSLAM ANLAYIŞININ, BU DENLİ AKIL VE KUR’AN DAN UZAK OLUŞUNA GÜZEL BİR ÖRNEK. “EBUBEKİR SİFİL'İN GENÇLERE TAVSİYESİ.” Bizlerin günümüz İslam anlayışındaki bölünmüşlüğe ve adeta birbirine düşman olan mezhep, cemaat ve tarikatların oluşmasına neden olan inancımızın acıklı hale gelişinin nedenlerine, güzel bir örnek vermek istiyorum. İsminin başında Doç. Dr yazan ve toplumun bir bölümünün de düşüncelerine katılan Ebubekir Sifil in, İslam ı nasıl anlamalı ve yaşamalıyız konusundaki, gençlere tavsiyesini sizlere önce hatırlatmak istiyorum. “Gençlere en başta tavsiyem şu: BU DİNİ KENDİ BAŞINIZA KİTAP OKUYARAK ÖĞRENMEYE KALKMAYIN. Kitap okumak insan olmanın sanki vazgeçilmez bir unsuru gibi. Oysa biz niye kitap okuyoruz? Bilgilenmenin bir vasıtası olarak kitap okuyoruz. Peki, bilgilenmenin başka vasıtası yok mu? Var. BİZİM GEÇMİŞİMİZDE, KÜLTÜRÜMÜZDE BİZ KİTAP OKUYARAK BİLGİLENMEDİK. DİNLEYEREK, BİZATİHİ AĞIZDAN AĞZA, KULAKTAN KULAĞA ŞİFAHİ BİLGİ VE KÜLTÜR NAKLİ VASITASIYLA BİLGİLENDİK. Makbul insan çok bilen insan değildir. Makbul insan Allah katında az da olsa ihlasla, takvayla amel eden insandır. Tabii dengeler yerinden oynayınca, modern toplumda makbul insan kim oldu? Çok bilen insan, çok etiketli insan, çok maaş alan, çok tüketen insan oldu! Oturduğu zaman carcar konuşan, ahkâm kesen, entelektüel kapasitesi yüksek insan makbul oldu. Bu yüzden okuma faaliyetinden önce diriltmemiz gereken bir metodun üzerine eğilmek lazım. Nedir o? BİR BİLENDEN, ALLAH KORKUSUNA SAHİP BİR BİLENDEN ÖĞRENME USULÜNÜ, TARZINI, METODUNU İHYA ETMEMİZ LAZIM. Buna önem vermemiz lazım.” Bu şahsın, geçlere tavsiyesine bakar mısınız lütfen. Bu dini kendi başınıza, Kur’an ı okuyarak öğrenmeyin sakın diyor. Yani Allah ın mesajını, tebliğini ben yanında olmadan okuma, senin aklın bu ayetleri düşünerek okusan da anlamaya yetmez demek istiyor. HÂŞÂ ALLAH IN KULUNA ANLATAMADIĞINI, ANLATMAYA ÇALIŞANLAR VAR ARAMIZDA. Peki, kimden öğreneceğiz? Çünkü Allah İslam dininde ruhban sınıfının olmadığını, Allah böyle bir emir vermediğini bizlere bildirir Kur’an da. Hatta kitap ehlinden örnek verip, ben emretmediğim halde önce iyi niyetle başlayan ruhbanlığı, daha sonra menfaat ve çıkarlarına kullandıklarını, insanların mallarını haksız yere yedikleri örneklerini verir. Tevbe 31. ayette de geçmiş örnekler veren Rabbimiz, ruhban sınıfı yani din adamları dediğimiz sınıfın, adeta kendilerini kutsallaştırıp, onlar olmadan Allah a ulaşmayacakları, Allah ın doğru yolunu bulamayacaklarını iddia ettiklerini ve böylece toplumu yoldan saptırdıkları örneği verilir. Günümüzde kilise, papalık bu dünyada Allah ile kulları arasında aracı olduklarını söylüyorlar. BU İNANCIN AYNISI, İÇİMİZDE KENDİLERİNİ RUHBAN İLAN EDEN, KUR’AN I SEN ANLAYAMAZSIN, BİZ ANLATMALIYIZ SİZLERE DİYENLERDE, AYNI ŞEYLERİ SÖYLÜYORLAR. HATTA VELİSİ OLMAYAN CENNETE GİDEMEZ, ONLAR BİZLERİN ŞEFAATÇILARI OLACAK MAHŞER GÜNÜ, DEMİYORLAR MI? Bizlerin Kur’an ile bağını kesenler, sen Kur’an ı anlayamazsın, kendin sakın Kur’an ı anlayarak okuyup kendi başına İslam ı anlamaya kalkma diyerek, kendilerinin topluma dayattığı yanlış inancın sürdürülmesini istiyorlar. KUR’AN DAN DERS ALMADIKLARI İÇİN, CAHİLİYE TOPLUMUNUN BASKISINI TOPLUMA DAYATIYORLAR VE MÜSLÜMANLARA DA, ”BU DİNİ KENDİ BAŞINIZA KİTAP/KUR’AN OKUYARAK ÖĞRENMEYE KALKMAYIN” diyerek, toplumun kafasında karmaşa, korku ve şüphe uyandırıyorlar. Okumanın, insan olmanın vazgeçilmez bir unsuru değilmiş gibi gösterip, insanların okumaya, bilme karşı heveslerini kesenler, günümüzde OKUYANLARIN DİNDEN ÇIKTIĞINI SÖYLEMEKTEN ÇEKİNMİYORLAR. Hatta iyi ki okumamışım, yoksa dinsiz olurdum diyecek kadar Kur’an dan uzak, toplumu aldatmaya ve böylece cahil kalan toplumu istedikleri gibi yönetmeye çaba harcıyorlar. BU YALANLARIN FOYASI KUR’AN İLE ORTAYA ÇIKTI ARTIK. ÇABALARI BOŞUNA. Bilgilenmek için kitap okuduğunu söyleyenler, bilgilenmenin başka vasıtası yok mu diyerek, toplumu kendilerine yönlendirenler, kendi batıl inançlarının devamını sağlamaya çalışanlar, bakın nasıl bir kaynağı da, tıpkı Allah ın kitabı Kur’an ile eş tutarak aynı garantiyi vererek örnek veriyorlar. HÂLBUKİ KUR’AN I ALLAH KORUYOR, ONLARIN RİVAYET VE SANI SÖZLERİNİ KİM KORUYOR? “BİZİM GEÇMİŞİMİZDE, KÜLTÜRÜMÜZDE BİZ KİTAP OKUYARAK BİLGİLENMEDİK. DİNLEYEREK, BİZATİHİ AĞIZDAN AĞZA, KULAKTAN KULAĞA ŞİFAHİ BİLGİ VE KÜLTÜR NAKLİ VASITASIYLA BİLGİLENDİK.” İşte günümüz İslam anlayışının, bu denli bölünmüşlüğüne ve Kur’an dan saparak rivayetlerin ardı sıra gitmenin yol ve yöntemine güzel bir örnek. Bu ve onun gibi düşünen, inanan kişilerin hiç şüphe duymadan İslam ı öğrenecekleri kaynaklar, CAHİLİYE TOPLUMUNUN İZLEDİĞİ YOLUN TAMAMEN AYNISI. Kur’an ı bir kez anlayarak ve düşünerek okuyan bir Müslüman, bu acı gerçeklerin hemen farkına varacaktır. ONUN İÇİN SEN KENDİ BAŞINA SAKIN OKUMA DİYOR GENÇLERE, ÇÜNKÜ OKURLARSA SÖYLEDİKLERİNİN YANLIŞ OLDUĞU ORTAYA ÇIKACAK. KORKU BACAYI SARDI. Allah kitap ehlinin yaptığı yanlışları Kur’an da bizlere anlatırken, işte bu yanlışları yapıyorlar, benim gönderdiğim kitap onlara yetmiyor, ataların inançlarını din diye yaşıyorlardı, sakın sizlerde bunları yapmayın diye bizleri Kur’an da, onlarca ayetinde uyarıyor. Geçmiş toplumların kitap okuyarak bilgilendirilmediğini örnek verip, günümüz gençlerinde Allah ın kitabı Kur’an ı okuyarak İslam ı anlayamayacağını söylemek, aklın ötesinde, toplumu zehirlemektir. Yüzlerce yıl önce okuma yazma bilmeyen, hatta kitabın çok az olduğu dönemle, günümüz imkânlarını karşılaştırmadan toplumu kendilerine bağlamaya çalışanlar, hem kendilerini hem de toplumu zehirlediklerinin ya farkındalar kasıtlı yapıyorlar, ya da gözlerde perde, gönülleri taş kesmiş gerçekleri göremiyorlar demekten başka, bir söz gelmiyor aklıma. İslam ı birilerinden dinleyerek, ağızdan ağza, kulaktan kulağa şifahi rivayet bilgilerle, toplumların kültür anlayışları ile geçmişte öğrendiğini ve bunun en doğru bilgilenme olduğunu savunanlar, ALLAH IN DİNİNİ DEĞİL, KİŞİLERİN NEFİSLERİNDE YARATTIĞI VE HER TOPLUMUN KENDİ KÜLTÜR ANLAYIŞLARINI, DİNE İLAVE ETTİĞİ BEŞERİ BİR DİNİ YAŞAYACAKLARINI UNUTMAMALIDIRLAR. Allah ın Elçisi O örnek Peygamberimiz, Elçi olmadan önce, asla hiçbir kitap ehline tabi olmamasının nedeni, Kitap Ehlinin Allah ın dininden uzaklaşmaları ve kendilerine kendi nefis ve kültürleri doğrultusunda, Atalarından rivayet ve sanı bilgiler ışığında yaşadıkları beşeri bir din yarattıkları içindi. Ama EBUBEKİR SİFİL aynı yöntemlerle yaşanan, rivayetlerin ve kültürlerin oluşturduğu bir İslam ı böyle yaşamamız gerektiğini, gençlere tavsiye ediyor. BU TAVSİYEYE UYAN, SİZCE ALLAH A MI ULAŞIR YOKSA….? Yoksa nın cevabını huzura vardığımızda göreceğiz. Ebubekir Sifil gençlere tavsiyesinin sonun da, bakın İslam ı kimlerden öğrenmemiz gerektiğini söylüyor. “BİR BİLENDEN, ALLAH KORKUSUNA SAHİP BİR BİLENDEN ÖĞRENME USULÜNÜ, TARZINI, METODUNU İHYA ETMEMİZ LAZIM.” Peki, kim bu bir bilen, Allah korkusu olan? Yoksa kendisi de bir bilen ve Allah korkusu olanların içinde var mı? Hâlbuki Allah bunun tam tersini söylüyor ve güvenilecek yardım istenecek veliniz, yalnız benim diyor ve yalnız Kur’an ın ipine sarılın diyor Kur’an da. Sizce Allah, her aklı başında bir Müslüman, kendi başına anlayarak ve düşünerek okuduğunda, anlayamayacağı bir Kur’an gönderip, daha sonra bu kitaptan hesap sorar mı? Kimin doğru yolda gittiğini yalnız ben bilirim diye de uyarıyordu Rabbimiz. Çok yakın geçmişte, Hoca Efendi dedikleri şahsı göklere çıkartarak, hatta bu kişi mahşer günü şefaat edecek dedikleri vatan haini, İslam ı en iyi anlatan veli kişiler arasında sayılıyordu. AMA TOPLUMUN BİRBİRİNE DÜŞMAN OLMASINI SAĞLADIĞI GİBİ, MÜSLÜMANLARIN VATANINA İHANET ETMESİNE NEDEN OLDU. BİNLERCE AİLENİN ACI ÇEKMESİNE SEBEP OLDU. ALLAH IN LANETİ BU VE BUNUN GİBİ DİNİ KULLANAN, ALLAH İLE ALDATAN VE TOPLUMU ALLAH IN YOLUNDAN SAPTIRANLARIN ÜZERİNE OLACAKTIR. Değerli kardeşlerim. Zaman geldi ve çok çabuk geçiyor. Hesabın görüleceği o günün yolculuğuna çıkmadan önce, gelin bu yanlış düşüncelerden kendimizi kurtaralım. Bu şahısların tavsiyelerine değil, ALLAH IN KUR’AN DAN BİZLERE, APAÇIK YAPTIĞI TAVSİYELERE KULAK VERELİM. Allah sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim, yalnız Kur’an ın ipine sarılın, sakın veliler edinip ardı sıra gitmeyin, güvenilecek veliniz yalnız benim, anlayabilmeniz ve hiç kimseye muhtaç olmayasınız diye, yemin olsun ki Kur’an ı kolaylaştırdım diyorsa, ALLAH İLE ALDATICILARA DEĞİL, ALLAH A GÜVENELİM. Beşere güvenen mutlaka, hesap günü üzülenlerin safında olacaktır. ALLAH A, ONUN KİTABINA GÜVENEN İSE EN GÜZEL SIĞINILACAK LİMANA KENDİSİNİ ULAŞTIRACAKTIR. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  21. Mezheplerin, cemaatlerin ve tarikat mensuplarının ağzından düşmeyen bir konu vardır. BİZLER ŞERİAT İLE YÖNETİLMEK İSTİYORUZ. Aslında söylenen doğru, bende şeriat kanunları ile yönetilmek istiyorum ama Allah ın şeriatı doğrultusun da yönetilmek istiyorum. Benim şeriat anlayışım ve inancım, Allah ın Kur’an da emrettiği şeriat tır, mezheplerin oluşturduğu beşeri şeriat değil. İsterseniz önce şeriat kelimesinin anlamına bakalım. “ARAPÇADA ŞERİAT KANUN, HÜKÜM, YASA, İZLENECEK DOĞRU YOL, YÖNTEM ANLAMLARINA GELİR.” Şeriat kelimesinin, Kur’an da bahsedilen anlamından yola çıkarak, şöyle bir soruyu kendimize sormamız gerekmez mi? Şeriat kanun, hüküm ve izlenecek doğru yol anlamına geldiğine göre, bizlere de Allah Kur’an ı, doğru yolu bulabilmemiz adına, rehber olarak gönderdiğine göre, ALLAH IN ŞERİATINDAN BAŞKA ŞERİATLAR, YOL GÖSTERİCİLER OLABİLİR Mİ? Bu sorunun cevabını Kur’an dan aradığımızda, acaba dini konularda, daha önce hiçbir bilgisi olmayan Ümmi peygamberimiz, hangi şeriata uyma emri almıştır ona bakalım. Casiye 18: SONRA SENİ BİR KURALA (ŞERİATA) GÖRE GÖREVLENDİRDİK; SEN ONA UY. Kendini bilmezlerin arzularına uyma. (Süleymaniye vakfı) Demek ki Allah Elçisini, gönderdiği Kur’an da bahsettiği, hükümler verip kanun ve yasalar koyduğu, izlememizi istediği yolun açıklandığı Kur’an ın, yani ALLAH IN ŞERİATINA UYMASI İÇİN UYARIYOR ve seni bu yol yöntem üzere görevlendirdik, kendilerine atalarının oluşturduğu beşeri şeriatlar yaratanlara, sakın uyma diyor. BİR BAŞKA DEYİŞLE ALLAH IN ELÇİSİNİN ŞERİATI, YALNIZ KUR’AN DI. Bu konudaki uyarı ayetlerinden, birkaç tanesini hatırlayalım. SÖZ BAKIMINDAN ALLAH’TAN DAHA DOĞRU KİM VARDIR! (Nisa 87). ALLAH’TAN DAHA İYİ KANUN KOYUCU OLABİLİR Mİ? (Maide 50). BU KUR’AN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM. (Enam 19). RESULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. (Ankebut 18) Buna benzer onlarca ayetten de anlıyoruz ki, Allah ın elçisi yalnız Allah ın Şeriatına yani kanun ve hükümlerine uymuş ve yalnız Kur’an ile hükmetmiştir. Günümüzde şeriat isteyenler, ne yazık ki yazdığım ayetleri ve yüzlerce benzerlerini görmezden gelip, ne yani Peygamberimiz postacı mıydı, kargocu muydu diyerek, Peygamberimizin de dinde Allah ın şeriatına ilaveler yapacağına inanmakta bir kusur görmemişlerdir. Allah kesinlikle yasaklamasına rağmen kendilerine, ALLAH IN ŞERİATININ YANINDA BEŞERİ ŞERİATLAR YARATARAK, BUNLARDA ALLAH IN EMRİ YANİ ALLAH I ŞERİATI DEMEKTEN ÇEKİNMEMİŞLERDİR. Şura suresi 21. ayette Allah, bu konuda da bizlerin dikkatimizi çekiyor ve Allah ın koymadığı şeriat hükümlerini, hiç kimsenin koyamayacağı uyarısını yapıyor. TOPLUMDA KORKU YARATAN, HATTA TOPLUMU DİNDEN, KUR’AN DAN UZAKLAŞTIRAN ANLAYIŞ, BU YANLIŞ İNANCIN SONUCU OLUŞMUŞTUR. Unutmayalım lütfen, Allah kendi şeriatını yemin ederek kolaylaştırdığını söylüyor. Ama bizler beşeri şeriatlar yaratarak dini zorlaştırıyor ve bu şeriatında Allah emri olduğunu söylemekten çekinmiyoruz, hatta baskıyla kendi inançlarımızı, Allah ın emri diye topluma yaşatmaya çalışıyoruz. Allah ın şeriatı, kişinin kendi imtihanı ve kendisinin bizzat özgür iradesi ile yaşamı üzerine kurulmuştur, onun içinde uyulacak kanun ve kurallar açıkça Kur’an da belirtilmiştir. Yine Allah ın şeriatı toplumda ADALET, ÖZGÜRLÜK, HOŞGÖRÜ ÜZERİNEDİR ve asla ayrım yapmadan insanların huzurunun, adaletinin sağlanması her bireyin özgürce inancını yaşaması adına düzenlenmiştir. Birde mezheplerin yarattığı şeriatı düşünün lütfen. Örnekler vermeye bile utanıyorum. Neredeyse Allah ın şeriatının tam tersi hükümleri, bunlara da bir Müslüman uymak zorundadır diyoruz. Bunları da Peygamberimizin dine ilaveler yaptığını, bunlarında Allah ın şeriatı gibi yaşanması gerektiğini söylemekten korkmuyoruz. Allah Elçisine, sana gönderdiğim şeriat üzerinde ol ve onunla kullarıma hükmet diyor, ama bizler bu gerçeklerin üstünü örtüp, Peygamberimizi dinde Allah ın şeriat, kanun, hüküm ortağı yapmaktan çekinmiyoruz. HÂLBUKİ ALLAH NE DİYE UYARMIŞTI BİZLERİ HATIRLAYALIM. “KENDİ HÜKMÜNDE HİÇ KİMSEYİ ORTAK KILMAZ”. (Kehf 26) AKLI BAŞINDA, KUR’AN GERÇEKLERİ İLE BULUŞMUŞ HER MÜSLÜMAN, ELBETTE ALLAH IN ŞERİATIYLA YÖNETİLMEK İSTER. ÇÜNKÜ ALLAH IN ŞERİATINDA ÖZGÜRLÜK VARDIR, ADALET VARDIR, EŞİTLİK VARDIR. HERKES İNANCINI ÖZGÜRCE YAŞAR VE YAPTIKLARININ KARŞILIĞINI DA GÖRÜR. AMA BEŞERİN YARATTIĞI ŞERİATTA, BUNLARIN HİÇ BİRİSİNİ BULAMAZSIN. DİNDE ŞERİAT, YALNIZ ALLAH IN DIR, ONUN KANUNLARIDIR. Şeriat isteriz diye ortaya çıkanlar, ne yazık ki Allah ın şeriatını değil, mezheplerin oluşturduğu rivayet, sanı bilgilerin harmanladığı, atalarının yarattığı beşeri bir şeriatı istiyorlar. ŞERİAT İSTEYEN YADA KARŞI ÇIKANLAR, NE YAZIK Kİ BAZI GERÇEKLERİ BİLMEDEN KABUL EDİYOR, YADA KARŞI ÇIKIYORLAR, ÜZÜCÜ OLANDA BURASI. Değerli dostlarım, gelin Kur’an ı anlayarak, dikkatli bir şekilde okuyalım ve ayetler üzerinde düşünelim. Unutmayalım Allah ın Kur’an da bizlere önerdiği şeriatı, adaletin ve huzurun oluşmasında bizler için en uygun yol ve yöntemdir. Mezheplerin oluşturduğu beşeri şeriatsa, adaletsizliklerin ve huzursuzlukların yaşandığı baskıcı bir şeriattır, hep birlikte buna karşı çıkalım ve bu gerçeği topluma el birliğiyle anlatmaya çalışalım. HUZUR, ADALET VE MUTLULUK YALNIZ ALLAH IN ŞERİATI KUR’AN DADIR, LÜTFEN UNUTMAYALIM. ALLAH’TAN VE O’NUN AYETLERİNDEN SONRA, HANGİ SÖZE İNANACAKLAR? (casiye 6) BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM. (Ahkaf 9 ) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  22. Bizler Kur’an ı anlamaya çalışırken, eğer nefsimizin esiri olarak, beşeri batıl inançlarımıza delil aramak adına Kur’an a bakıyorsak, ondan doğru bilgiyi almamızda, asla mümkün olmayacaktır. Çünkü Allah bizlere, niyetlerimize göre cevap verecektir. Kur’an ı doğru anlamak istiyorsak, ayetleri rivayet ve batıl bilgiler ışığında değil, Allah ın ayetleri ve verdiği örnekler ışığında anlamaya çalışmalıyız. Kur’an da Nisa suresi 3. ayette geçen, bazı kelimeler öne sürülerek, Allah bir erkeğin dört eşe kadar evlenmesine izin veriyor denmektedir. Gerçekten Allah, birden fazla eşle evlenmemizi öneriyor mu, yoksa Allah indirdiği ayetleriyle, o günün çok özel bir durumuna işaret ederek, SORUNLARA ÇÖZÜM BULMAK ADINA DERMAN MI OLUYOR, gelin birlikte ayeti anlamaya çalışalım. Ama önce, Nisa suresi 3. ayeti daha iyi anlayabilmemiz için, bir önceki ayeti de yazalım ki, ayetlerin özellikle kimlerden ve ne maksatla bahsedildiği daha iyi anlaşılsın. Nisa 2: YETİMLERE MALLARINI VERİNİZ; temizi pis olanla değiştirmeyiniz, onların mallarını sizin mallarınıza katarak kendi helâl ve temiz malınızı kirletip yemeyiniz, çünkü bu büyük bir günahtır. Nisa 3: ŞAYET YETİMLER HAKKINDA ADALETİ YERİNE GETİREMEYECEĞİNİZDEN KORKARSANIZ, size helâl olan başka kadınlardan İKİŞER, ÜÇER, DÖRDER ALINIZ. O kadınlar arasında da adaleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız, BİR TANE ALINIZ; yahut ellerinizin altında bulunanlarla yetininiz. Zulüm ve haksızlık etmemeniz için en uygun olan budur. (Bayraktar Bayraklı meali) Nisa 2 ve 3. ayete baktığınızda, ilk önce bahsedilen konu yetimler ve bu yetimlerin ailelerinden kalan malları ile ilgili açıklamalar yapılıyor. Dikkat ederseniz, belki savaşlardan belki de başka nedenlerden dolayı, anne ve babalarını kaybetmiş, yada bakacak kimsesi olmayan kadınlar ve onları koruma altına alan kişilerin durumlarından bahsediliyor ve böyle bir ortamda nasıl davranılması gerektiği açıklaması yapılıyor ayetlerde. BU UYARIYI ALLAH, YETİMLERİ KORUMA ALTINA ALMIŞ KİŞİLERE ÖZELLİKLE, MALLARI İÇİN ONLARLA EVLENİLMEMESİ UYARISI YAPILDIĞI ANLAŞILIYOR. Sakın yetimlerin mallarını, kendi mallarınıza katmayın diyor. Onların malları için onlarla evlenmeye kalkar da, adaletsiz bir durum yaratırsanız, bu yanlış bir yol olur diyor bizlere. Adaleti koruyamama şüpheniz varsa eğer, sizin korumanız altındaki yetimlerle değil, size helâl olan (başka) yetim kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. BU AYETTE BİRDEN FAZLA EVLİLİK İZNİ, YETİM KALMIŞ KİMSESİZ KADINLAR İÇİNDİR. Bu sözleri söyledikten sonrada bakın ne diyor ayette. “EĞER ADALETLİ DAVRANMAYACAĞINIZDAN KORKARSANIZ, O TAKDİRDE BİR TANE ALIN.” Lütfen ayeti, indirilme amacının dışına çıkartmadan, ayette bahsedilenleri anlamaya çalışalım. Allah size emanet edilen yetimler hakkında, adaletli olamayacaksanız dedikten sonra, tavsiye ettiği başka kadınlardan bahsederken, eğer yetimler için indirilen ayeti, normal kadınlardan ikişer üçer dörder alın diye anlarsak, ayetin özünden sapmış, ayeti nefsimize uydurmuş oluruz. Ayrıca ayetin sonunda Allah ın tavsiyesine de ters düşmüş oluruz. Allah ne diyordu, adaleti sağlayamayacağından korkarsanız bir tane alın. Ayette Allah, size helal başka kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın derken, yetim olup ta malı ve mülkü olmayan ancak beğendiğiniz, sevdiğiniz diğer yetimler ile evlenip, onları O zor durumlarından kurtarın diyor. Nisa suresi 19. ayette bu konuya açıklık getirmek adına Allah şu ikazı yapıyor. “EY İMAN EDENLER! KADINLARA ZORLA VÂRİS OLMANIZ, SİZE HELÂL DEĞİLDİR.” TEKRAR HATIRLATMAK İSTERİM. BU AYET VE AYETTE ANLATILANLAR, NORMAL KOŞULLARDA GEÇERLİ OLAN HÜKÜMLER DEĞİLDİR. Çünkü ayette yapılan uyarı ve ikazlar , sahipsiz kalmış yetimlerin mallarına göz dikmek adına onlarla evlenmeyi yasaklıyor. Bu durumda izlenmesi gereken yolu gösteriyor, tavsiyede bulunuyor. Allah birden fazla evliliği yasaklamıyor bu açık, ama tavsiyesi tek eşlilik. Eğer çok eşliliği birden bire yasaklamış olsa, toplumun neredeyse tamamının böyle bir evlilik yaptığı ortamda, sizce bu yasak nasıl karşılanırdı toplum tarafından? İşte Kur’an ın güzelliği ve toplumu ikna ile eğitim şekli. Şunu da belirtmeliyim ki, ayette 4 eşe kadar evlenin demiyor. İKİŞER, ÜÇER, DÖRDER TABİRİ, NET BİR SAYIYI BELİRTEN CÜMLE DEĞİLDİR. Daha açıkçası, belirli bir sınırlama yoktur. Söz gelimi şöyle denir, fazla yemeyin BİR KAÇ TANE ALIN. Bakın sayı belirtilmemiş ama çok fazla olmasın anlamındadır. Peki bu emri neden, hangi sebeple, hangi şartlarda veriyor Allah, burası önemli. Çünkü Allah bu ayetin dışında, birden fazla evlenebilirsiniz dediği hiç bir ayet yoktur. ALLAH BU AYETTE, İKİŞER ÜÇER DÖRDER EVLENİLECEK KİŞİLERİN, SAHİPSİZ KALMIŞ KİMSESİZ KADINLARDAN YAPILMASINI İSTİYOR. BAKIN TEKRAR HATIRLATMAK İSTİYORUM, BU ÖNERİ, SAVAŞLARDAN DOLAYI, ERKEK SAYISININ AZALDIĞI DURUMLA İLGİLİDİR. NORMAL ŞARTLARDA DEĞİL. AYETİN SONUNDA DA YAHUT ELLERİNİZİN ALTINDA BULUNANLARLA YETİNİN diyerek, ilk saydıkları ile zaten daha önce evli olan eşlerin, farklı konumda olduklarını göstermiş oluyor. Böyle bir şartta dahi, adaleti sağlayamazsanız aralarında, TEK EŞLE EVLENİN DİYOR. Kur’an bu ayetle, toplumların aynı zor şartlar oluştuğunda uygulanması gereken bir ruhsat, izin veriyor. Böyle bir açıklama olmasaydı Kur’an da, toplumların böyle zor durumlarında, kadınlar sahipsiz kalabilir, hatta fuhuş ve zina artardı. Çok eşlilik konusu, Arapların geleneklerinde çok önemli bir yeri tutmaktaydı. Tek eşli olan erkekler, toplumda saygın bir insan olamama ile neredeyse eş değerdeydi. Lütfen o dönemin gerçeğini hayal edelim. PEYGAMBERİMİZİN 38 YILLIK EVLİLİK HAYATINDA, 29 YIL TEK EŞLİ OLARAK YAŞAMIŞTIR. SON DOKUZ YILINDA İSE GELENEKLERİN BASKISI VE BAZI ZORUNLULUK DAN DOLAYI, BİRDEN FAZLA EŞİ OLMUŞTUR. Allah çok eşlilik konusunda yasaklama getirmeyip, özel şartlar haricinde, uyarı ve önerilerle tek eşliliğe, özellikle bundan sonraki toplumları özendirmiştir. Allah Nisa suresi 129. ayetinde bizleri birden fazla evlilik için, bakın nasıl uyarıyordu ayeti hatırlayalım. “NE KADAR UĞRAŞIRSANIZ UĞRAŞIN, KADINLAR ARASINDA ADALETİ YERİNE GETİREMEZSİNİZ.” Allah bunu söylerken, acaba bizlere ne anlatmak istiyor, işte burası önemli. Bizler eğer nefsimizin etkisiyle, Kur’an dan delil arıyorsak, buluruz ve deriz ki, bakın Allah çok eşliliği yasaklamamış. Doğrudur yasaklamamıştır, ama birden fazla eşle evlenme ruhsatını, hangi şartlarda vermiştir, onu nefsimizin etkisinde kalmadan, Kur’an dan doğru anlamalıyız. Allah ın önerisi, adaletin sağlanabildiği, tek eşlilik tir. Sizce bizler adaletin asla sağlanamayacağı, bir evlilik yaparak mı mutluluğu, huzuru buluruz, yoksa adaletin sağlanabileceği tek eşliliği seçerek mi huzurlu ve mutlu bir yuva kurarız? ELBETTE ALLAH SEÇİMİ BİZLERE BIRAKMIŞTIR, AMA DOĞRU YOLU GÖSTEREREK. Örneğin Nisa suresi 3. ayetin sonunda, tek eşle evlenin dedikten sonra, o devrin bir gerçeği olan, bir öneride daha bulunuyor Allah, şimdide ona bakalım. “YAHUT ELLERİNİZİN ALTINDA BULUNANLARLA YETİNİNİZ. HAKSIZLIK ETMEMENİZ İÇİN EN UYGUN OLAN BUDUR.” Dikkat ederseniz Allah ayette, adaletin sağlanması için tek eşliliği önerdikten sonra, sahip olduğunuz, ellerimizin altında bulunan daha önce evli olduklarınız ile yetinin diyor. Bunu söylemesinin nedeni, malı mülkü olmayan, zor durumdaki yetimler ile evlenme konusunu anlattıktan sonra söylüyor. Aslında bu uyarı ile Allah, artık evlilik sınırının olduğunu, birden fazla evliliğin adaletli olmadığı uyarısını sürekli yapıyor ama Allah ın tavsiyesi tek eşlilik olduğunu da açıkça bildiriyor. Daha da dikkat çekici olanı, ayetin sonunda Allah ın önerdiği güzelliğe bakar mısınız ne diyor Rabbimiz bizlere. Tabi gören gözler, duyan kulaklar için. “HAKSIZLIK ETMEMENİZ İÇİN, EN UYGUN OLAN BUDUR.” Bakar mısınız lütfen, Allah ın önerisine. Neymiş daha uygun olanı? TEK EŞLE EVLENMEK, sizler için daha uygundur dediği halde bizler, hala nefsimizin etkisiyle nelerin peşinde gidiyoruz ve neler söylüyoruz. Karar sizlerin. Tekrar etmek gerekirse, Allah çok eşliliği yasaklamamıştır, çünkü ÇOK EŞLİLİK GEREKTİĞİNDE LÜZUMU OLDUĞUNDA, KULLANILMASI GEREKEN BİR RUHSATTIR, İZİNDİR. Dünya ülkelerinde savaşlar ve hastalıklar sonucunda, kadın erkek dengesinin bozulması durumlarında, KADININ KORUNMASI, KOLLANMASI ADINA, zaten ülkeleri yönetenler tarafından, birden fazla evlilik bazen özendirilmiş ve uygulanmıştır. Bu konuda dünya tarihinde örnekleri vardır. Allah Kur’an ın indirildiği devirde yanlış olan, toplumun alışık olduğu birçok konuya, indirdiği ayetlerle düzenleme getirmiştir, tavsiyelerle vazgeçmelerini sağlamıştır, adeta eğiterek. ÖRNEĞİN KÖLELİK, CARİYELİK GİBİ. Köle azat etmeyi özendirmiş, hatta köle azad etmeyle, yapılan bir yanlışın, günahın affını sağlayarak, kölelik ile İslam ın yan yana olamayacağını anlatmıştır. Cariyelik konusununda kapısını kapatarak, savaşlarda esir almayıp, ya bedeli karşılığı yada bedelsiz salıverilme koşulu getirilmiştir. Kur’an bizlere en güzel yol ve yöntemleri, önümüze sunmuştur ve imtihanda olduğumuzu hatırlatarak, seçimi bizlere bırakmıştır. NEFSİMİZİN ARZULARINI MI, YOKSA ALLAH IN TAVSİYELERİNİ Mİ SEÇTİĞİMİZ, ÇOK ÖNEMLİDİR. Allah tek eşlilik konusunda, aşağıdaki tavsiyede bulunduysa, sizce bu konuda ki son nokta ne olmalıdır? Karar ve seçim sizlerin. “BU, ADALETTEN AYRILMAMANIZ İÇİN DAHA UYGUNDUR.” Ülkemiz kanunlarında da evlilik, tek eşlilik üzerinedir. Evli kadının tüm hakları kanunlarla korunmaktadır. Eğer ülkemiz kanunlarının dışına çıkarak, birden fazla evlilik yaparsanız, Allah ın Kur’an da ikaz ettiği, uyardığı adaletsizliğin en büyüğünü kadına yapmış olursunuz. Erkek vefat ettiğinde, geride bıraktığı mal ve mirastan, diğer eşler yararlanamaz. Böylece diğer eşler, çok zor durumda kalırlar. Buda eşler arasında çok büyük adaletsizlikler yaratır. Bunun mahşerde bir hesabının olacağını da bilmeliyiz. HİÇBİR KADIN, EŞİNİ BİR BAŞKA KADINLA PAYLAŞMAK İSTEMEZ. NASIL BİR ERKEK EŞİNİ, BAŞKA BİR ERKEKLE PAYLAŞMAK İSTEMİYORSA, BU DUYGULAR KARŞILIKLIDIR. Lütfen yaradılışın gerçeklerine ters düşen bir yaşamı seçmeyelim, ne huzur nede mutluluk bulamayız. Hayvanların bile bir kısmında, tek eşlilik vardır. Bu örnek bizlere ders olmalıdır. Bir erkek candan, gönülden sevdiği eşini, kimseyle paylaşmak istemiyorsa, aynı duyguları kadınlarında paylaştığını VE EŞİNİ HİÇBİR KADINLA PAYLAŞMAK İSTEMEYECEĞİNİ UNUTMAMALIYIZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  23. Bu makalemde sizlerin üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim konu, Kur’an da Allah a şirk koşmak ya da Allah a eş koşmak sözüyle, ne demek istiyor ve bizleri uyarıyor. Çünkü Allah a şirk yani eş koşanların günahlarını bakın nasıl affetmem diyor. Zümer 65: Andolsun ki, sana da, senden öncekilere de şu vahyedildi: “YEMİN EDERİM Kİ, EĞER ŞİRK KOŞARSAN BÜTÜN ÇALIŞMALARIN BOŞA GİDER ve mutlaka kendine yazık edenlerden olursun.” (Elmalı meali) Nisa 48: Şüphesiz Allah, KENDİSİNE ORTAK KOŞULMASINI ASLA BAĞIŞLAMAZ. Bunun dışında kalan (günah)ları ise dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur. (Diyanet meali) Allah yemin ederek çok net bir hüküm veriyor ve diyor ki; eğer bana şirk, ortak koşarsanız bütün çabalarınız boşa gider ve günahlarınızı asla bağışlamam diyor. Gerçekten de bu uyarı çok önemli, çünkü Allah a şirk, ortak koşmaktan Allah neyi kast ediyor, eğer doğru anlayamadan bu dünyadan göçer gidersek, inanın hesap günü çok üzülenlerin safında oluruz. Gelin bu konuyu, kafamızdaki tüm yanlış bilgilerden kurtularak, yalnız Allah ın uyarıları ışığında anlamaya çalışalım. Kur’an ı anlayarak birkaç kez okuyan bir Müslüman, Allah ın ikaz ve uyarılarının genel çoğunluğunun Allah a inanmayanlara, yani bizim tabirimizle ateistlere karşı değil, Allah a inandığını söyleyen ama Allah ın istediği yolda değil, batılın ve hurafenin şekillendirdiği bir inanca tabi olanlara hitap ettiğini, uyarılarını ve ikazlarını onlara yaptığını anlayacaktır. Bu durumda ŞİRK KOŞMAK, ORTAK KOŞMAK sözlerinden, Allah ın yanında bir Allah a daha inananlardan bahsetmediğini, önce hatırlatmak isterim. Bir başka deyişle Kur’an uyarılarının neredeyse tamamı, Kitap ehlinin yaptığı yanlışları düzeltmek, onları doğruya davet etmek içindir. BU DURUMDA KİTAP EHLİNE YAPILAN ŞİRK KOŞMAK YA DA ORTAK KOŞMAK TABİRLERİ, ALLAH IN YANINA BAŞKA BİR ALLAH, YA DA İLAH KOYMAK ANLAMINDA OLMADIĞI ÇOK AÇIK ANLAŞILIYOR. Peki, Allah bu sözcükleri kimler için ve hangi yanlışları yaptıklarında kullanıyor olabilir bu durumda? İşte burası çok önemli. Eğer bunu göz ardı eder, anlamaya çalışmazsak, aynı yanlışları bizlerin yapması kaçınılmaz olacaktır. Bu konuda kitap ehlinin yaptığı yanlışlara bakalım. Yunus 18: Kendilerine zarar vermeyecek, fayda da sağlamayacak olan şeyi Allah ile aralarına koyup kul olurlar. Bir de derler ki “BUNLAR ALLAH’IN YANINDA BİZİ YANINA ALACAK (ŞEFAAT EDECEK) OLANLARDIR.” De ki “Siz Allah’a, göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?” O, ONLARIN ORTAK SAYDIKLARINDAN UZAK VE YÜCEDİR.” (Süleymaniye vakfı) Tevbe 31: BİLGİNLERİNİ VE DİN ADAMLARINI ALLAH İLE ARALARINA KOYUP RAB EDİNDİLER. Meryem oğlu Mesih’i de öyle. Oysa onlara verilen emir, sadece tek bir ilaha(tanrıya) kul olmalarıdır. Ondan başka ilah yoktur. Allah, onların ortak(şirk) koştuklarından uzaktır. (Süleymaniye vakfı) Araf 191–192: Hiçbir şeyi yaratamayan ama kendileri yaratılmış olanları mı ortak sayıyorlar? BUNLAR, NE ONLARA NE DE KENDİLERİNE YARDIM EDEBİLİRLER. (Süleymaniye vakfı) Sanırım ortak ve şirk koşmak sözlerinden Allah, neyi kast ettiğini bu ayetlerden çok açık anlaşılıyor. Allah ın tek elinde bulunan yetki ve sorumluluklarını, yaratılmış bir beşere verirsek, Allah a eş ve şirk koşmuş oluruz. Cahiliye toplumu, edindikleri veli ve güvendikleri kişilere ya da din adamlarına, âlimlere öyle güveniyorlardı ki, Allah ın tek elinde bulunduğu bağışlama affetme, şefaat yetkisini ardı sıra gidip güvendiği kişilere vererek onların, mahşer günü kendilerini kurtaracaklarına inanıyorlardı. Allah bu yetkileri vererek, adeta yaratılmış insanları RAB edindiler diyor. Hâlbuki Allah diğer ayetlerinde, Şefaat tümden Allah a aittir, hiçbir şefaatçinin fayda etmediği o günden sakının diye bizleri uyarmıyor muydu? Bunca uyarıları alan ve iman ettiğimizi söyleyen biz Müslümanlar, hala Allah ın ayetlerinde geçen kelimelerin anlamları ile oynayıp, Allah sevdiği bazı kişilere de şefaat yetkisi vermiştir anlamını, topluma inandırmaya çalışıyorlar. Elbette bunlar beyhude çabalardır. Bu çabalarıyla Kur’an da çelişki yaratmaya çalıştıklarının farkında bile değiller. Allah ın bu konudaki iki uyarısını hatırlatmak istiyorum. Enam 22: Bir gün onların hepsini toplayacağız sonra müşriklere şöyle diyeceğiz: “HAYAL KURUP ORTAK SAYDIKLARINIZ NEREDE?” (Süleymaniye vakfı) Enam 40–41: De ki: “Kendinizi hiç düşündünüz mü, Allah’ın azabı size gelse veya kıyamet vakti gelse, ALLAH’TAN BAŞKASINA MI YALVARIRSINIZ? Eğer sözünde doğru kimselerseniz cevap verin”.Hayır, yalnız o Allah’a yalvarırsınız. O da dilerse kaldırılmasını istediğiniz belayı kaldırır ve o zaman ortak koştuğunuz şeyleri unutursunuz. (Elmalı meali) Bu iki ayetten de çok açık anlıyoruz ki, Kur’an ın bahsettiği şirk, ortak koşmak sözleriyle Allah, kendisinden başka yaratılmış hiç kimseyi veli, şeyh efendi edinerek din ve iman adına sonsuz güvenerek Allah ile asla aracı yapamayız, onları şefaatçi edinemeyiz, onlardan yardım bekleyemeyiz. Peki, bizler bu uyarılardan ders alıp, cahiliye toplumu, kitap ehlinin yaptığı bu yanlışları İslam ı yaşarken bizler yapmıyor muyuz? Ne yazık ki yapıyoruz, çünkü Allah ın bu uyarılarını görmek bile istemiyoruz. Bazı kardeşlerimize bu ayetleri hatırlattığımızda ise dine nifak sokan fitneci sözleriyle karşılaşıyoruz. Hâlbuki Allah iman ettiğini söyleyen genel çoğunluk için, bakın nasıl bir uyarı yapıyor ve bizlerin çok dikkatli olmamızı istiyor. Yusuf 106: ONLARIN ÇOĞU, ALLAH’A ANCAK ORTAK KOŞARAK İNANIRLAR. (Diyanet meali) Allah bu ayetiyle, iman edenlerin yaptığı en büyük yanlışı, hastalığı bizlere bildiriyor ve sakın sizlerde aynı yanlışı yapmayın, BÜTÜN ÇABANIZ BOŞA GİDER DİYOR. Bizler cahiliye toplumunun yaptığı yanlışların ne yazık ki önüne geçtik. Yahudi ve Hristiyanların, yaratılmış insanları ilahlaştırdıkları gibi, bizlerde Allah ın elçisini ve veli edindiğimiz kişileri adeta ilahlaştırıp, Allah ın yetki ve sorumluluklarını da vererek Rab edindik. Bunu yapmayın yanlış yapıyorsunuz değimiz kişilerde bizlere, sen sünnet inkârcısı mısın, ALLAH IN ELÇİSİ POSTACI MIYDI şeklinde ithamlarda bulunuyorlar. Allah elçisine bile kendi yetkilerini asla vermiyorsa, onun dışında veliler efendiler edinip şefaatçiler ediniyor, hatta VELİSİ OLMAYAN CENNETE GİDEMEZ DİYORSAK, işte bizler Allah a eş, şirk koşuyoruz demektir. TEKRAR HATIRLATMAK İSTERİM. ALLAH IN KUR’AN DA BU UYARILARINA KULAKLARINI TIKAYANLAR, ŞUNU SAKIN UNUTMASINLAR. YAPTIKLARI HER ŞEY BOŞA GİDECEK VE ALLAH ONLARI ASLA AFFETMEYECEKTİR. ALLAH IN AYETİNİ, TEKRAR HATIRLATMAK İSTİYORUM. “”YEMİN EDERİM Kİ, EĞER ŞİRK KOŞARSAN, BÜTÜN ÇALIŞMALARIN BOŞA GİDER” (Zümer 65) “Şüphesiz Allah, KENDİSİNE ORTAK KOŞULMASINI ASLA BAĞIŞLAMAZ.” (Nisa 48) Lütfen bu ayetler kitap ehline hitap ediyor, bizlere değil demeyelim. Kur’an ın tamamı Kitap ehline indirildi ve onların yaptığı yanlışları Allah bizlere bir bir anlattı ki, bizlerde aynı yanlışları yapmayalım. Dilerim Kur’an ın uyarı ve ikazlarından dersler alarak, aynı yanlışları yapmayan, Allah ın halis kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  24. Geçen gün bir yazı okudum. Yazının başlığı şöyleydi. “MEZHEPSİZLİK NİÇİN DİNSİZLİĞİN KÖPRÜSÜDÜR?” Önce mezhep nedir onu doğru anlamalıyız ki, daha sonrada bu sözleri doğru değerlendirebilelim. Mezhep kelime anlamı izlenen yol, gidiş, rota anlamındadır. Günümüz İslam toplumlarının kullandığı anlamıyla da söylemek gerekirse, “BİR DİNİN GÖRÜŞ, YORUM VE ANLAYIŞ AYRILIKLARI SEBEBİYLE, ORTAYA ÇIKAN KOLLARINDAN HER BİRİ. ANLAYIŞ, GÖRÜŞ, ÖĞRETİ.” Bizler İslam ı yaşarken yanlışlarımızın farkında olamadığımız için, tartıştığımız ve anlaşamadığımız konularında çok fazla olması nedeniyle, İslam dininde öyle bölündük ki, şimdide bu yanlış inançlarımızı/mezheplerimizi neredeyse dinin asli unsuru yaparak, bunların herhangi birine uymazsan, dinsizliğe doğru gidersin deme yanlışlığını yapıyoruz. Unuttuğumuz bir şey var, mezhepler ve onun oluşturduğu fıkıh beşeridir ve din değildir. ALLAH IN DİNİ YALNIZ KUR’AN DIR. Mezhepler kişilerin düşünceleri ile oluşan dini anlama şekilleridir. Bununda yanlış olma riski, her zaman çok yüksektir. Lütfen unutmayalım. NE YAZIK Kİ BİZLER ALLAH IN MEZHEBİNİ/BİZLERİ YÖNELTTİĞİ YOLU, ROTAMIZIN NE OLACAĞINI KUR’AN DAN ÖĞRENEMEDİK. KENDİMİZE BEŞERİ MEZHEPLER, YOLLAR, ROTALAR ÇİZDİK. BUNLARA TABİ OLMAYANLARA DA, DİNSİZ DEMEKTEN ÇEKİNMİYORUZ. ACABA ALLAH KENDİ ÇİZDİĞİ YOLUN DIŞINA ÇIKANLARA NE DİYOR, İŞTE ONU NE ARAŞTIRIYORUZ NEDE DÜŞÜNÜYORUZ. SANIRIM İŞİMİZE DE GELMİYOR. Çok ilginçtir, hâlbuki Allah sakın dinde bölünenler gibi olmayın, yani dinde mezheplere, fırkalara, cemaatlere bölünmeyin emrini verdiği halde, bu bölünmüşlerin mutlaka birisinde olmamız gerektiğini, hala söyleyenler var. Bunun nedeni, Kur’an ı İslam ı yaşayabilmek adına yetersiz, detaysız gördüğümüzden kaynaklanıyor. Allah Kur’an da bizlerin nasıl bir yol üzerinde olacağımızı, izleyeceğimiz yolumuzu yani rotamızı en ince detaylarına kadar, hatta kolaylaştırarak, nice örneklerle verdiğini söylüyor. Yani bir başka deyişle, ALLAH BİZLERE ÖNERDİĞİ KENDİ MEZHEBİNİ, YANİ İZLEMEMİZ GEREKEN YOLU, DETAYLICA KUR’AN DA ANLATIYOR. Onun içindir ki sakın dinde bölünüp, Kur’an ın dışında kendinize izleyecek farklı yollar, rotalar yani mezhepler edinmeyin, benim yoluma uyun diye uyarıyor. Ama bizlerin beynine öyle bir UR yerleştirmişler ki, Allah ın fıtratından bizleri ayırıyor, başka yollara sapmamızı sağlıyor. Kur’an ın tamamına iman eden bir Müslüman, Kur’an ın hüküm vermediği bir konuyu, herhangi bir mezhep inanışından alıp kendisine yol edinmez, edinmemelidir. Eğer bunu yapıyorsa, zaten Kur’an ın sınırlarını tanımıyor demektir ki, Allah Kur’an ın sınırlarını tanımayanlara Zalim, inkârcı, kâfir diyor. Allah ın sınırlarını aşanların, kendilerine zulmetmiş olacaklarını Kur’an dan mutlaka öğrenmelidirler. Hiç kimse karşısındaki bir insana kendisi bizzat ben dinsizim demeden, ona sen dinsiz sin kâfirsin diyemez. Bunu söyleyebilecek makam yalnız Allah tır ve bunun sınırlarını çizen, hükmünü de veren Kur’an dır. BU YETKİYİ ALLAH, HİÇ KİMSEYE VERMEMİŞTİR. LÜTFEN PEYGAMBERİMİZİ DÜŞÜNÜN. KİTAP EHLİNİN YOLDAN SAPMIŞ BATIL İNANCINA TABİ OLMAKTANSA, HİÇ BİR İNANCA TABİ OLMAMIŞ AMA GERÇEKLERİN ARAYIŞINDA OLMUŞTUR. ALLAH ÖZELLİKLE BU DAVRANIŞINDAN DOLAYI, KENDİSİNİ ELÇİ OLARAK SEÇMİŞ VE ÖDÜLLENDİRMİŞTİR. İslam dininde modernleşme, ya da yenilikçilik hareketi reformist/modernist şeklinde beşeri oluşumların, daha önceki mezheplerin yaptığı yanlışlardan hiçbir farkı yoktur. Allah ın dinde bölünmeyin emrini dinlemeyenler, kendilerine Allah ın mezhebi/bizlere çizdiği yol ve yöntemi yeterli görmeyenler, kendi nefislerinde oluşturduğu fıkıh inancını dinleştirenler, bunlara uymayanları da dinsizliğe geçiş olarak görenler, kendilerinin durumunu Kur’an ın uyarıları ışığında gözden geçirmelidirler. BİR MÜSLÜMANA DÜŞEN KENDİ MEZHEBİNİ, YANİ İZLEYECEĞİ YOLU VE YÖNTEMİ, KURALLARI KENDİLERİ BELİRLEMEK YERİNE, ALLAH IN KOYDUĞU KURALLARA/MEZHEBE TABİ OLMALARI GEREKİR. DİN ALLAH IN DİNİDİR VE HİÇ BİR ORTAĞI DA YOKTUR. Dinde reform yapmak isteyenler, aslında Allah ın dininde değil, beşeri fıkıh inancının, mezheplerin koyduğu beşeri hükümlerde reform yapmak istiyorlar. NE YAZIK Kİ HAK İLE BATIL BİR BİRİNE KARIŞTI. Bu çabanın da diğer oluşumlardan hiçbir farkı yok. İSLAM DİNİNDE HÜKÜM KOYAN, YALNIZ ALLAHTIR. ÇÜNKÜ ALLAH BEN HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM DİYOR. Dini mezheplere, cemaatlere, tarikatlara bölenler, Allah ın hükümlerini yeterli görmeyenlerdir. Bu yanlışı eğer modernist ya da yenilikçi adını verdikleri kişiler fark etmemiş ve mezheplerin Kur’an ın bahsetmediği hatta yasaklamadığı hükümleri, yine beşeri düşüncelerle şekillendirmeye çalışıyorlarsa, onlarda aynı yanlışı bir başka şekilde tekrar ediyorlar demektir. LÜTFEN UNUTMAYALIM, DİN ALLAH IN DİNİDİR. ONUN KOYDUĞU HÜKÜMLERE HİÇ KİMSE İLAVE EDEMEZ, KOYDUĞU KANUNLARI DA HİÇ KİMSE YOK SAYAMAZ. Yani şeriat Allah ın şeriatıdır, günümüzde mezheplerin yarattığı şeriatsa beşeridir, batıldır. Allah ın kolaylaştırdığı dini, hiç kimse zorlaştıramaz. Bunu yapanlar, İslam ın sınırları dışına çıkmış demektir. Din adına yapılan yanlışların, lütfen önce farkında olalım. Daha sonra batıl ile hak zaten ortaya çıkacaktır. BİR BATILI DEĞİŞTİRİP, YERİNE BAŞKA BİR BATIL GETİRMEK DİNDE YENİLİK DEĞİL, AYNI YANLIŞIN TEKRARIDIR. Lütfen Kur’an ın apaçık şu gerçeğini unutamayalım. Peygamberimizin yetki ve sorumlulukları çok net Kur’an da belirlenmiştir. Allah ın vermediği bir yetkiyi, bizler ya da fıkıh mezhepler vermeye kalkıyorsa, bizlerin İslam sınırları dışına çıkmış olduğumuzun, lütfen artık farkında olalım. Yaptığımız en büyük yanlış, Kur’an ın bahsetmediği konuların, Allah ın bizler için serbest alanları olduğu gerçeğini, kabul etmememizden kaynaklanıyor. Sizce Allah Zuhruf 44. ayetinde, sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim, Kur’an dan sorumlusunuz diye hüküm verdikten sonra, Kur’an ın tek kelime bile bahsetmediği konularda da Peygamberimizin dine hükümler, kanunlar koyduğuna nasıl inanırız? YOKSA ALLAH IN BU HÜKMÜNE, İNANIP GÜVENMİYOR MUYUZ? Bizler öyle bir inanç yarattık ki kendimize, Kur’an ı anlamak adına çaba harcayacağımız yerde, rivayet edilen hadisleri dinin asli unsuru, yaşamın ilk kaynağı yaptığımızdan, önce hadisleri anlayabilmek adına çaba harcıyoruz. Çünkü hadislerin, Kur’an ı açıkladığına inanıyoruz da ondan. Bu yanlışımıza dikkat çekici bir örnek vermek istiyorum. Bir arkadaşımız şöyle bir paylaşımda bulunmuş, kendisinin doğru bir yol üzerinde olduğunu anlatabilmek adına. “BİZ HADİSLERİN DOĞRU ANLAŞILMASI İÇİN, ELİMİZDEN GELENİ YAPARKEN, ONLAR HADİSLERİ İNKÂR ETMEK İÇİN ELLERİNDEN GELENİ YAPIYOR.” Aslında bizlerin önce, Kur’an ı doğru anlayabilmek adına elimizden geleni yapması gerekirken, önce hadisleri doğru anlaşılması adına elimizden geleni yapmamız, bizleri yanlış yollara yönelmemizi, HATTA KUR’AN I ÇOK AMA ÇOK YANLIŞ ANLAMAMIZA NEDEN OLUYOR. Çünkü Kur’an’ı bizler, İslam ı yaşayabilmek adına tek başına anlaşılmayan, detay verilmemiş bir kaynak olarak görüyoruz. Onun içindir ki önce Kur’an ı anlamaya çalışmak yerine, emin olamayacağımız rivayetleri anlayabilmek adına çaba harcıyoruz. Tabi yıllarımızı ve ömrümüzü boşuna harcıyoruz. Allah ın Elçisinin yalnız Kur’an ı tebliğ edip, ümmetine yalnız Kur’an ile hükmettiğini Kur’an dan öğrenemeyenler, elbette rivayetlerden çok farklı şeyler öğrenecekler ve böylece Peygamberimize atılan inanılmaz iftiraların da farkında olamayacaklardır. ÇÜNKÜ BİZLER İSLAM I VE KUR’AN I DOĞRU ANLAYABİLMEK ADINA, YANLIŞ YERDEN BAŞLADIK TA ONDAN. BİZLERE DÜŞEN HİÇ BİR ETKİ ALTINDA KALMADAN, YALNIZ ALLAH A GÜVENİP ÖNCE ONA DAYANARAK KUR’AN I ÖĞRENMELİ VE ALLAH IN BİZLERE MESAJINI DOĞRUDAN ALMALIYIZ. ONDAN SONRADA BİZLERE İLETİLEN HER HADİSİ/SÖZÜ, KUR’AN DAN ALDIĞINIZ BİLGİ VE ONUN IŞIĞINDA DEĞERLENDİREREK, EĞRİYİ DOĞRUDAN AYIRAN FURKAN IN YARDIMIYLA, GERÇEKLERİN PEŞİNE DÜŞMELİYİZ. AKLI BAŞINDA HİÇ BİR MÜSLÜMAN, DOĞRU SÖZÜ İNKÂR ETMEZ. ÇÜNKÜ GERÇEK MÜSLÜMAN, SÖZÜN EN GÜZELİNİ DİNLER VE ONUN PEŞİNE DÜŞER. EN DOĞRU SÖZDE ALLAH IN SÖZÜDÜR. HESAP GÜNÜ, PİŞMAN OLMAK İSTEMEYEN, İMANINI BU TİTİZLİKLE YAŞAR. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  25. Bu makalemde sizlerin düşünmenize vesile olmak istediğim konu, acaba Müslüman olanların dışındaki kitap ehlinin arasından, cennete girecek yok mu? YANİ CENNETE YALNIZ, MÜSLÜMANLAR MI GİRECEK? Ne dersiniz? Çünkü günümüz İslam anlayışında, Müslüman olmayan hiç kimsenin, cennete giremeyeceği söyleniyor. Hatta Kitap ehlinin yaptığı yanlışı bizlerde yapıyoruz ve Müslüman olanın cehennem azabı çekmeyeceğine, Peygamberimizin şefaati ile cennete gideceğimize inanıyoruz. Bakın Yahudiler ve Hristiyanlar kendilerinden olmayanlara, cennet konusunda ne diyorlarmış. Akara 111: Kitap ehli, “YAHUDİLER VEYA HRİSTİYANLAR HARİÇ, HİÇ KİMSE ASLA CENNETE GİREMEYECEK” DEDİLER. Bu onların kuruntusudur. Sen de onlara de ki, “Eğer gerçekten doğru söylüyorsanız, DELİLİNİZİ GETİRİNİZ.” (Bayraktar Bayraklı) Dikkat ettiyseniz Allah ın indirdiği dinden sapanlar, kendi inançlarından olmayanları adeta cehennemlik kabul ediyorlar. Hatta Kur’an a iman edenleri de cehennemlik görüyorlar. Aynı yanlışı günümüzde bizlerde yapıyoruz ve diyoruz ki, MÜSLÜMAN OLMAYAN CENNETE GİDEMEZ. Ama bakın Allah Kitap ehline bunu söyledikleri için ne diyor. BU ONLARIN KURUNTUSUDUR, yani gerçek olmayan bir şeyi gerçek gibi söylemeleridir diyor. Allah elçisinin, bakın nasıl cevap vermesini istiyor. Eğer gerçekten doğru söylüyorsanız, delilinizi getirin. Ne kadar doğru. Bu konuda delil yalnız Allah katından gelendir, lütfen unutmayalım. Konumuzu Kur’an dan araştırmaya devam edelim. Maide 68: De ki “Ey Ehl-i Kitap, Tevrat’ı, İncil’i ve RABBİNİZDEN SİZE İNDİRİLMİŞ OLANI TAM OLARAK YERİNE GETİRMEDİKÇE TEMELSİZ KALIRSINIZ.” Rabbinden sana indirilen (Kur’an), onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü arttıracaktır. Artık o kâfirler topluluğuna üzülme. (Süleymaniye vakfı) Delilimiz ve kanıtımız Kur’an olduğuna göre, verdiğimiz örneklerle konumuz yavaş yavaş, anlaşılmaya başladı sanırım. Bakın Peygamberimizin, kitap Ehline ne demesini istiyor Allah. RABBİNİZDEN SİZE İNDİRİLEN KİTABI GEREKTİĞİ GİBİ, TAM YERİNE GETİRMEDİĞİNİZ SÜRECE TEMELSİZ, DAYANAKSIZ, KANITSIZ KALIRSINIZ, YANİ BOŞUNA ÇABA HARCARSINIZ DİYOR. Allah bunu söyledikten sonra Elçisine hitaben, sana indirdiğim Kur’an onlardan çoğunun azgınlığını, küfrünü artıracaktır diyor. LÜTFEN DİKKAT ONLARDAN ÇOĞUNUN DİYOR. Çünkü Kitap ehlinin çoğu, günümüzde bizlerinde ne yazık ki yaptığı gibi, Allah ın indirdiği kitaptan saptılar, kitabı yetersiz, detaysız, açıklanmamış ilan ederek, emin olamayacakları rivayetleri din edindiler. Aynı yanlışı bizlerde yapıyoruz. AYNI YANLIŞI BİZLERDE YAPIYORSAK, CENNETİ HAK ETTİĞİMİZE NASIL İNANIRIZ? Konuyu daha iyi anlayabilmek için, Maide 68. ayetin devamına bakalım. Maide 69: İMAN EDENLER İLE YAHUDİLER, SÂBİÎLER VE HRİSTİYANLARDAN ALLAH’A VE AHİRET GÜNÜNE (GERÇEKTEN) İNANIP İYİ AMEL İŞLEYENLER ÜZERİNE ASLA KORKU YOKTUR; onlar üzülecek de değillerdir. (Diyanet vakfı) Bakara 101: Onlara, YANLARINDAKİ KİTABI DOĞRULAYAN Resul geldiği zaman, kendilerine kitap verilenlerden bir grup, GÜYA HAKİKATİ BİLMİYORLARMIŞ GİBİ, Allah’ın kitabını arkalarına atarak ondan yüz çevirmişlerdi. (Bayraktar Bayraklı) Bakın Allah bir ayet öncesinde, tüm kitap ehlini ve biz Müslümanları da uyarak ne demişti? Rabbinizden size indirileni tam olarak yerine getirmedikçe, boşuna uğraş verirsiniz diyordu. Bu ayette de uyarı bu sefer yeni Müslüman olan Kur’an a da iman edenleri de içine alarak, bakın tüm kitap ehline nasıl bir uyarıda buluyor. ALLAH A VE AHİRET GÜNÜNE YÜREKTEN İMAN EDEREK, YANİ İMANINA ASLA BATIL VE HURAFE KATMADAN, İYİ AMEL İŞLEYENLER ÜZERİNE, ASLA KORKU YOKTUR, ONLAR ÜZÜLMEYECEKLER DİYOR. Bakara 101. ayette de, onlara yanlarında ki kitabı doğrulayan yani Tevrat ve İncil i doğrulayan Resul geldiğinde, sanki hiç haberleri yokmuş gibi davrananlardan bahsediyor. Çünkü ellerindeki kitapta, en son bir Resulün geleceği yazıyordu. Ama kitap Ehlinin genel çoğunluğunun, ellerindeki hak kitabı arkalarına atarak, yani görmezden gelip batıla saparak, gerçeklerden yüz çevirdiğinden bahsediyor. TIPKI BİZLERİN GÜNÜMÜZDE KUR’AN I YETERLİ GÖRMEYİP, RİVAYET HADİSLER OLMASAYDI KUR’AN ANLAŞILMAZDI, KAPALI KALIRDI DEDİKLERİ GİBİ. Dikkat ederseniz bu uyarıda tüm kitap ehli ikaz ediliyor, buna Müslüman olanlar dâhil. Yaradan, Allah ın istediği bir kul olan, doğru yolda giden tüm kullarımı ödüllendireceğim diyor. Bu satırları okuyan arkadaşlarımızın bir kısmı hemen itiraz edecekler, Müslüman olmayan cennete gidemez. İyide bunu söyleyen Allah, ben değilim. Allah Kriterlerini koymuş, benim nazarımda en makbul kulum, benim koyduğum sınırların içinde yaşayıp, iyi işler yapanlar benim sevgili kullarım olacak ve onlar mahşer günü üzülmeyecekler diyor. Ben demiyorum, sadece hatırlatıyorum. Aynı uyarı ve ikaz, Bakara suresi 62. ayette de yapılıyor. Yazacağım ayetlere lütfen dikkat. Ali İmran 75: Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ONA YÜKLERLE EMANET BIRAKSAN ONU SANA ÖDER. Onlardan öylesi de vardır ki ONA BİR DİNAR VERSEN, DEVAMLI OLARAK BAŞINA DİKİLMEDİKÇE ONU SANA ÖDEMEZ. Onlar, “Cahillere karşı bize bir sorumluluk yoktur” dedikleri için böyle yapıyorlar ve Allah’a karşı bile bile yalan söylüyorlar. (Bayraktar Bayraklı meali) Ali İmran 113–114: KİTAP EHLİNİN HEPSİ AYNI DEĞİLDİR. Onların arasında, gece boyunca Allah’ın ayetlerini okuyan ve secdeye kapanan dosdoğru insanlar da vardır. Onlar, Allah’a ve âhiret gününe inanırlar; DOĞRU OLANI EMREDER, EĞRİ OLANDAN ALIKOYARLAR ve hayırlı işlerde birbirleriyle yarışırlar. İŞTE BUNLAR ERDEMLİ İNSANLARDANDIR. (Bayraktar Bayraklı meali) Bakın Kitap ehli arasında azınlıkta da olsa, Allah ın istediği yolda giden kullarının olduğundan bahsediliyor. Kitap Ehlinde öyleleri var ki diyor, ona yüklerce emanet bıraksan onu sana öder. Buradan da anlıyoruz ki, Allah doğru ve dürüst olan, toplumda sevilen, adaletli olan, ÇOK DAHA ÖNEMLİSİ ALLAH DAN KORKAN VE ONUN KOYDUĞU SINIRLAR İÇİNDE YAŞAN KULLARINDAN BAHSEDİYOR. Devamındaki ayette de özellikle hem Peygamberimizi hem de bizleri uyararak, Kitap Ehlinin hepsinin bir olmadığını azınlık olsa da, bir gurubun Allah ı anı zikrederek, secdelere kapananların olduğundan bahsediyor. Bakın onların azınlıkta da olsa, doğru yolda olanların başka hangi özellikleri varmış hatırlayalım. “Onlar, Allah’a ve âhiret gününe inanırlar; DOĞRU OLANI EMREDER, EĞRİ OLANDAN ALIKOYARLAR VE HAYIRLI İŞLERDE BİRBİRLERİYLE YARIŞIRLAR. İŞTE BUNLAR ERDEMLİ İNSANLARDANDIR.” Tüm bu ayetlerden ve verilen ölçü ve kıstaslardan sonra, sizce yalnız biz Müslümanlar cennete gidecek, kitap ehli kesinlikle gitmeyecek diyebilir miyiz? İŞİN KÖTÜSÜ BİZ MÜSLÜMANLARIN İÇİNDE DE AZINLIK BİR GURUP, ANCAK BU GÜZEL DAVRANIŞLARI HAYATLARINA GEÇİRİYOR. Yalnız Allah ın indirdiği vahyi dinde kanıt gösteriyor ve adaletli, doğru yolda giden, eğri yola asla sapmayan, hayırda ve barışta yarışan insanlar var. Hatırlayınız lütfen, Kur’an da Peygamberimizin mahşer günü, ümmetim Kur’an ı terk edilmiş bir halde bıraktılar diyecekse, bizlerin genel çoğumuzun durumu, sizce kitap ehlinin çoğundan farklı mıdır? BU DURUMDA ALLAH IN BİZLERDEN İSTEDİĞİ ÖLÇÜLERDEN UZAK, ADALETİ YALNIZ KENDİSİNE HAK GÖREN, DOĞRU YOLDAN SAPMIŞ, RİVAYETLERİN ARDINDAN GİDEN MÜSLÜMANLAR MI YALNIZ CENNETE GİDECEK? Lütfen biraz aklımızı başımıza toplayalım, kendimize gelelim ve Allah ın ayetlerini daha dikkatli okuyarak, Kitap ehlinin çoğunluğunun yaptığı gibi yoldan sapmayalım. Bu konuyu çok daha açık ve net anlayabilmemiz için, sizlere bir örnek vermek istiyorum. Unutmayalım Lütfen, Kur’an bizler için tek delil ve kanıttır, bunu Kur’an söylüyor. RABBİMİZ, ALLAH IN RESULÜ SİZLER İÇİN GÜZEL BİR ÖRNEKTİR DER. Sizce bu örnekler neler olabilir? Doğruluk, dürüstlük, adaletli, güvenilir olmak en önemli ve ders almamız gereken özelliği de ÜMMİ oluşudur. Ama bu özelliği ne yazık ki hiç gündeme getirilmez. Getirdiklerinde, onların hataları ve izledikleri yanlış yol ortaya çıkacakta ondan. Allah ın Elçisi ÜMMİYDİ yani hiçbir kitap ehline tabi değildi. Bu gerçeği saklamak için, ÜMMİ kelimesine okuma yazma bilmeyen anlamını vermişlerdir. Peygamberimiz Allah ın yolundan sapmış, her güzel şeyi yalnız kendilerine layık gören bir zihniyetin içinde olmaktansa, doğruların arayışında olmanın daha gerçekçi olacağına inanmıştı. ÇÜNKÜ KİTAP EHLİ, ALLAH IN İNDİRDİĞİ KİTABIN DIŞINA ÇIKARAK, ATALARININ İNANCINI DİN DİYE YAŞIYORLARDI. Şura 52. ayetinde Allah Elçisine hitaben, SEN DAHA ÖNCE DİN İMAN NEDİR BİLMEZDİN, SENİ DOĞRU YOLA BİZ İLETTİK DER. Allah Elçi olarak, kitap Ehlinin arasından değil, hiçbir inanca tabi olmadığı halde, doğruların arayışında olan adaletli ve güvenilir davranışlarıyla yaşayan, Muhammed kulunu, güven elçisi seçmiştir. BİZLER İÇİN ALLAH IN RESULÜNDE, BÖYLE GÜZEL BİR ÖRNEK VARDIR. ÖNCE BUNUN NE ANLAMA GELDİĞİNİ DOĞRU ANLAMALIYIZ Kİ, ALLAH IN BİZLERDEN NELER İSTEDİĞİNİ DE DOĞRU ANLAYABİLELİM. Peygamberimiz kendilerinden olmadığı halde doğru, güvenilir ve dürüstlüğünden dolayı, Ehli kitap toplumunda çok önemli bir yeri vardı. AMA KENDİLERİNDEN OLMADIĞI İÇİNDE, YOLDAN SAPMIŞ KİTAP EHLİ, PEYGAMBERİMİZİN CENNETE GİDEMEYECEĞİNİ SÖYLÜYORLARDI, BUNU YAZDIĞIM AYETLERDEN ANLIYORUZ. BAKIN AYNI YANLIŞI BİZLER YAPMAYA DEVAM EDİYORUZ. Lütfen kendimizi temize çıkarmak yerine, bizler Allah ı indirdiği Kur’an da bizler için istediği Kriterleri, ölçüyü, nasıl bir yol izlememiz gerektiğini, hayatımıza geçirmeye çalışalım. Sizlere konumuzla ilgili, çok önemli bir soru sormak istiyorum. Diyelim ki Hz. İsa son Resul ve kitabı son kitap olup, Kur’an gelmeyecek olsaydı, sizce Peygamberimiz O örnek insan, Yahudi ve Hristiyanların söylediği gibi, onlardan olmadığı için, cennete gitmez miydi? Bu sorunun cevabını eğer bulabilirseniz, makalemde bu konuyla ilgili ne anlatmaya çalıştığımı da, anlamış olursunuz. LÜTFEN UNUTMAYALIM, HEPİMİZ BU DÜNYADA İMTİHANDAYIZ. İMTİHANIN SONUCUNU OKUYACAK, DEĞERLENDİRMEYİ YAPACAK, HÜKÜM VERECEK YALNIZ ALLAH TIR. KİMİN CENNETE YA DA CEHENNEME GİDECEĞİNE, BİZLER KARAR VERMEK YERİNE, KENDİMİZİ TEMİZE ÇIKARMADAN, ALLAH IN İSTEDİĞİ YOLDA GİTMENİN ÇABASI İÇİNDE OLALIM. İŞTE O ZAMAN HER ŞEYİN NASIL DAHA GÜZEL VE HUZUR VERİCİ OLACAĞINI, HEP BİRLİKTE GÖRECEĞİZ. DİLERİM BİR GÜN BU GERÇEKLE YÜZLEŞİRİZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.