Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

halukgta

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

halukgta tarafından postalanan herşey

  1. Değerli dostlarım. Ömür bir su gibi akıp gidiyor. Allah a karşı sorumluluklarımızın lütfen farkında olalım. Her an emaneti teslim edip, bu dünyadan göçebiliriz. ONUN İÇİN İMANIMIZI YAŞARKEN TİTİZ DAVRANALIM VE EN GARANTİ KULBA YAPIŞALIM. İNANCIMIZI RİSKE ATMAYA DEĞERMİ? Allah a karşı verdiğimiz, inandık iman ettik sözümüzün gereklerini lütfen yerine getirmek için çaba harcayalım. Ne yazık ki bizler yapmamız gerekenleri yapmadığımız için, bu yanlışlarımızdan faydalanıp, bizleri ALLAH İLE ALDATIYORLAR VE BİZLERDE ONLARIN TUZAĞINA, FARKINDA OLMADAN DÜŞÜYORUZ. Lütfen unutmayalım, Allah gönderdiği rehber Kur’an ile bizleri imtihan ettiğini söylüyor. Şeytanın temsilcilerinin tuzağına düşmek istemiyorsak, gelin Allah ın sizler için rehber olsun diye gönderdim dediği Kur’an a sarılalım. Doğruluğundan emin olmadığımız aklın ve mantığın kabul etmediği sözlere/hadislere kapılıp ardı sıra gitmeyelim, inanın hesap günü çok ama çok pişman oluruz. Topluma İslam ı anlattığını söyleyen Cüppeli Ahmet ismiyle bilinen kişinin video konuşmasından alıntı yapmak istiyorum sizlere. Bu sözler, yalnız Kur’an ı rehber edinmediğimizde, bizleri din adına nerelere götürdüğüne ve bizlerin din diye nelere inanacağımıza dikkat çekici bir örnek. “ŞUNU DİYEBİLİRİZ Kİ HADİSLER KUR’AN I İZAH EDER, TEFSİR EDER, BEYAN EDER FETVA VERİLECEĞİ ZAMAN HÜKÜM NEREDEN ÇIKAR, AYETLE HADİS ÇELİŞSE, HADİSTEN HÜKÜM ALINIR. ÇÜNKÜ HADİSTE VAHİYDİR, KUR’AN DA VAHİYDİR. MEVLA KİTAPTA VAH YETMİŞTİR, BAZEN AYETLE VAH YETTİĞİNİ SONRA HADİSLE NESH ETMİŞTİR. ONUN İÇİN RESULULLAH BİR ŞEY BUYURDUKTAN SONRA, AYETTE BÖYLE VAR DENMEZ. ÇÜNKÜ RESULULLAH BUYURUYOR, AYETTE VAR DİYEREK KİME ANLATIYORSUN. VAHİY ONA NAZİL OLMUŞ SEN NE ANLATIYORSUN.” CÜPPELİ AHMET. Aklını zerre kadar kullanan, hatta Kur’an ı hiç okumamış, dini konularda da hiçbir bilgisi olmayan bir insan, bu sözler karşısında irkilir hatta tedirgin olur, böyle bir inançtan korkar. Allah yemin ederek anlayalım diye Kur’an ı kolaylaştırdığını söyleyecek, ama birileri çıkacak Kur’an ı herkes anlayamaz, Allah ın Resulü Kur’an ı en doğru anlamış ve hadisleri ile açıklamış diyecek ve bizler buna inanacağız, öylemi? İlginç olan, Allah önce Kur’an da vahyettiği ayetin hükmünü, hadisle yani sözlü olarak Elçisine hükmünün kaldırdığının söylenmesi. Akıl devreden çıkınca işte böyle sözlere, düşüncelere inanılabiliyor. Vahiy Kur’an da duruyor ama hadis onun hükmünü kaldırıyor öylemi? ALLAH AKIL FİKİR VERSİN. Allah Kur’an ı biz açıkladık diyor ve Kur’an ı da biz koruyoruz diyerek, en sağlam bilginin Kur’an olduğunu, yalnız onun ipine sarılmamız gerektiğini de Kur’an da bildiriyor. Ama birisi çıkıyor, doğruluğundan emin olamayacağımız, hatta birbiriyle çelişen rivayet edilen hadislerin, tıpkı Kur’an gibi vahiy olduğunu söylüyor. Yetmiyor bu hadisler ayetleri açıklıyor, gerekirse hadisler ayetlerin hükmünü kaldırıyor yani nesh ediyor diyerek, toplumu emin olamayacağı sözlere yönlendiriyor. ADETA DİPSİZ BİR KUYU, ALLAH A VE KİTABINA ŞİRK BATAĞI. Kur’an ı önce ezberleten, daha sonra ezberleyenlerin savaşlarda ölmeye başlamasıyla birlikte, yazdıran kayda aldıran Allah ın Resulü, acaba Kur’an ı açıkladığına inandıkları rivayet hadisleri neden Allah ın Resulü Kur’an ile birlikte yazdırmamış? Madem rivayet hadisler ayetleri açıklıyor. SORMAK İSTERİM HADİSLERİ NAKLEDERKEN BU DURUMDA, NEDEN RİVAYET KELİMESİ KULLANILIYOR DA, DİREK ALLAH IN RESULÜ ŞÖYLE BİLDİRİYOR, AÇIKLIYOR DENMİYOR? Hâşâ Peygamberimiz görevini eksik mi yaptı da, yüzlerce yıl sonra birilerinin aklına geldi kayda aldırdı ve böylece bizlerin imanını mı kurtardı ve onlardan mı naklediliyor bu hadisler. NE DEDİĞİMİZİN FARKINDA MIYIZ? Böyle dediğimizde ise nereden biliyorsun yazdırmadığını, hadisleri daha önce yasaklamış, çünkü ayetlerle karışma tehlikesi varmış, daha sonra yazdırmış dediklerini duyarsınız. MADEM RİVAYET EDİLEN HADİSLERDE VAHİY, NEDEN KARIŞSIN? SÖYLEDİKLERİ DOĞRU İSE HATTA KESİNLİKLE KUR’AN GİBİ HEMEN YAZILMASI GEREKMEZ Mİ? Çünkü hadislerin ayetleri açıkladığını, tefsir ettiğini söylüyorlar. HAŞA ALLAH KULLARINA ANLATAMIYOR MU? Lütfen kendimizi kandırmayalım, inanın çok ama çok pişman olanların safında oluruz. Cüppelinin mantığı ve inancına göre, AYETLE HADİS ÇELİŞSE, HADİSTEN HÜKÜM ALINIR DİYOR. AKLI OLAN ŞUNU SÖYLER. AYETLE HADİS ÇELİŞİYORSA, HADİS BATIL VE HURAFEDİR DEMEKTİR. ONUN İÇİN ALLAH AKLINI KULLANMAYANI, PİSLİK İÇİNDE BIRAKIRIM DİYOR. Böyle bir inançtan Rabbim beni ve cümlemizi korusun. İşin kolayı bulunmuş, ayette Allah katından, hadiste Allah katından dır diyerek, Kur’an ın bahsetmediği binlerce rivayet, din diye işte böyle kabul ettiriliyor topluma. BUNA İNANAN BİR MÜSLÜMAN, ŞUNADA İNANMIŞ OLUYOR HATIRLATIRIM. ALLAH ÖNCE HÜKMÜNÜ GÖNDERİYOR KUR’AN DA AMA DAHA SONRA FİKRİNİ DEĞİŞTİRİYOR, ONU NESH EDİYOR, KUR’AN DA DEĞİLDE SÖZLÜ OLARAK RESULÜNE BİLDİRİYOR. HATIRLATMAK İSTERİM KUR’AN İÇİNDE ASLA HÜKMÜ KALKMIŞ, NESH EDİLMİŞ AYET YOKTUR. KUR’AN NESİHTEN BAHSEDER AMA KUR’AN İÇİNDE DEĞİL, DAHA ÖNCE GÖNDERİLEN KİTAPLAR ARASINDA NESHİN OLDUĞU BİLDİRİLİR. Sizce Allah önce Kur’an da hükmedip, hükmünü değiştirmek istediğinde, Kur’an dışından vahiyle değiştirir mi? BU YÖNTEM BİZLERİN KAFASINI KARIŞTIRMAZ MI? TOPLUM ARASINDA KARMAŞA YARATMAZ MI? ELBETTE YARATIR. BÖYLE BİR ŞEY YAPMADIĞINI, KUR’AN I DİKKATLE OKUYAN VE AYETLER ÜZERİNDE DÜŞÜNEN HER MÜSLÜMAN FARK EDECEKTİR. LÜTFEN ALLAH A KULAK VERELİM, RİVAYETLERE DEĞİL. Ayette hadiste Allah vahyidir diyenler, Ayetle hadis çeliştiğinde hadisi doğru kabul eder, onun hükmünü kabul ederiz dediklerinde, ALLAH GELECEĞİ GÖREMEDİĞİ İÇİN, OLAYLAR YAŞANDIKÇA HÜKMÜNÜ DEĞİŞTİRİYOR demiş olduklarının, lütfen farkına varmalıdırlar. Allah geleceği ve olacakları bilir, hükmünü de ona göre verir. Geçmiş toplumlarda verdiği bazı hükümlerini değiştirme nedenlerinin bir kısmını Allah açıklar Kur’an da, bir kısmı hakkında ise detaylı bilgi vermez. Nedenini Allah bilir, bizler doğru değerlendiremeye biliriz. Allah en emin en doğru bilginin, Kur’an olduğunu söyler ve kaynağından emin olamadığınız sözlerin, bilgininde ardına düşmeyin diye uyarır. Değerli kardeşlerime hatırlatmak isterim, rivayet edilen tüm hadisler, Peygamberimizin vefatından yaklaşık 200 yıl sonra kayda alınıp yazılmaya başlanmıştır. YANİ BU HADİSLER ALLAH IN RESULÜNDEN BİZLERE NAKLEDİLMİŞ DEĞİLDİR, ONUN KONTROLÜNDENDE GEÇMEMİŞTİR. O günlerde bile toplanan hadis sayısının 500 civarında olduğu rivayet edilir. Onun içindir ki hadislerden bahsedilirken söze, BİR RİVAYETE GÖRE DİYE BAŞLANIR VE HADİSLER İKİNCİ, ÜÇÜNCÜ ŞAHIŞLARIN NAKLİDİR. Sizce böyle bir bilgiyi, Allah ın vahyi kabul edip, Kur’an ile Eş tutabilir miyiz? O günlerde toplanan hadislerin sayısını hatırlayın, birde günümüzde, dinde sakın bölünmeyin emrine inat mezheplere bölünen ve onların kabul ettiği rivayet hadisleri bir araştırın bakalım, sayılarının milyonu bulduğunu göreceksiniz. BU BİLGİLERİ VAHİY DİYE KABUL EDEN, ALLAH A ASLA HESAP VEREMEZ HATIRLATIRIM. Mezhepleri lütfen araştırınız. Her mezhebin doğru kabul ettiği rivayet hadisler farklıdır. Bazılarına inananlar kâfirlikle suçlanır. Onun içindir ki mezhepler birbirine düşmandır. Kütübi siteyi bir araştırın, Hadislerin içinde bir birine ters düşen ve Peygamberimize atfedilen öyle hadisler vardır ki, insanlar bunlara vahiy gözüyle bakarsa, ne yapacağını bilmez bir durumda kalır. Sizce Allah kullarına böyle bir yöntemle İslam ı yaşamasına izin verir mi? Karar sizin, İmtihan sizin imtihanınız. Lütfen İslam ı cemaat, tarikat ya da mezheplerin öğretilerinden uzak, önce Kur’an ı anlayarak ve üzerinde düşünerek anlamaya ve yaşamaya çalışalım. Daha sonra taşların yerine oturduğunu ve gerçeklerle buluştuğumuzu göreceksiniz. Çünkü günümüz İslam toplumunda, bazı kişiler ortaya çıkıp, insanların inançlarını kendi çıkarları doğrultusunda yönetmeye çalışıyorlar. ALLAH IN HUZURUNDA MAHCUP OLMAK İSTEMEYEN, YALNIZ VE YALNIZ ALLAH IN İPİNE SARILIR. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  2. Allah Adiyat suresi 6. ayetinde, çok dikkat çekici bir uyarıda bulunuyor bizlere ve bakın ne diyor. Adiyat 6: İNSAN, RABBİNE KARŞI ÇOK NANKÖRDÜR. (Bayraktar Bayraklı meali) Sizce Allah bu sözleri ile ne demek istiyor olabilir? Çünkü bu ayet bizler için uyarı ve ikaz konumundadır. Bir insanın, kendisini yaratmış Rabbine karşı nasıl olurda nankör olur. Burası gerçekten çok önemli, onun için bu uyarıları dikkatle araştırmalı ve Allah a karşı nankörlük yapmamak için, elimizden geleni yapmalıyız. İsterseniz önce biz insanların özelliklerinden bahsedelim ama Kur’an ı rehber alarak elbette. Hatırlatmak isterim Allah bizleri bu dünyada, imtihan için yarattığını söylüyor. Onun içinde bu dünyada bizlere akıl, muhakeme gücü verip özgür bıraktığını da bildiriyor. Çünkü imtihan olmanın olmazsa olmazı, aklın olmasının yanında, bu aklı özgürse kullanması gerekir. Allah yarattığı bizlerle birlikte yaşayan canlıların en üstün olanının, insan olduğunu söyler. Allah akıl ve özgür irade vermiş ama yarattığı biz kullarına birde kendi içimizde adeta aklımıza genellikle muhalefet eden bir NEFİS vermiş. Eğer bizler O nefsi akılla kontrol altına almazsak, özgür iradenin hiçbir değeri kalmıyor, işe yaramıyor. ÇÜNKÜ NEFİS AKLA GALİP GELİRSE, AKLIN ÖNÜNE GEÇİYOR. Allah aslında bizleri kendi kendimizle imtihan ediyor. Kur’an biz insanın özelliklerinden bahsederken, TARTIŞMAYA MEYİLLİDİR, ACELECİ TABİATTA YARATILMIŞTIR, İNSAN ZAYIF YARATILMIŞTIR, diyerek bizlerin eksikliklerimizi bildirmiş ve bizlere rehber olsun diye gönderdiği kitapları da kolaylaştırarak, doğruyu bulmamızı sağlamıştır. Bizler bu özelliklerimizi iyi anlayıp, hata yapmamak için çaba harcamalıyız, yoksa yanılmamız hata yapmamız kaçınılmaz olacaktır. Bizler Kur’an ı referans almak yerine, rivayet ve sanı inançları izlediğimizden, Allah ın özellikle kolaylaştırdığı dini, ellerimizle zorlaştırdığımız için, yaradılışımızın özünden çok rahatlıkla sapıyor ve böylece HAKTAN UZAKLAŞIP BATILA YÖNELEBİLİYORUZ. Allah ın Kur’an da yaptığı ikaz ve uyarılarından habersiz olmamız, bizlerin büyük hatalar yapmamıza neden oluyor ve bizler farkında olmadan, ALLAH’A KARŞI NANKÖRLÜK YAPIYORUZ. Allah yemin ederek Kur’an ı kolaylaştırdığını söylediği halde, bizler kolayda ne kadar kolay diyerek, ALLAH IN DİNİNİ İLAVELERLE ZORLAŞTIRIYORSAK, ALLAH A KARŞI NANKÖRLÜK YAPIYORUZ DEMEKTİR. Nankör kelime anlamı olarak, iyilikten anlamaz, iyilikbilmez, değer bilmez anlamındadır. Aslında nankör insan bencildir, yalnız kendisini düşünür çıkarlarını ön planda tutar, kolayına geleni yapar. Bunun kaynağı da düşünmeden, araştırmadan öfke ve nefretle hareket etmenin sonucudur. ÖZET OLARAK KISACA SÖYLEMEK GEREKİRSE, NANKÖRLÜK ŞÜKRÜN KARŞITI ANLAMINDADIR DİYEBİLİRİZ. Bazı anne ve babalar evladının kendilerine nankörlük yaptığını söyler. Çünkü anne baba evladına her şeyi vermek için çaba gösterir ve anne babada evladından en azından büyüdüğünde bir saygı bekler. Bizler sizce Allah a, gereken saygıyı gösteriyor muyuz, yoksa hepsi lafta kalıyor da, nankörlük mü yapıyoruz? Allah da Kur’an da ve gönderdiği tüm kitaplarında, geçmiş toplumların yaptığı yanlışlardan örnekler vererek bizleri uyarıyor ve bizlerin özelliklerimiz gereği nefsimizi eğitmediğimiz için, aklımızı da kullanmadığımızdan, Allah ın bizleri özene bezene yaratıp, bu dünyada her canlıdan üstün yarattığı gerçeğini görmeden, Allah a karşı nankörlük yaparak, onun istediği kullar ne yazık ki olamıyoruz. YANİ BİZ İNSANLAR, ALLAH IN BİZLERE VERDİĞİ DEĞERİN KARŞILIĞINI BİZLER, ALLAH A VERMEDİĞİMİZ İÇİNDİR Kİ, ALLAH A NANKÖRLÜK YAPMIŞ OLUYORUZ. İsterseniz yaptığımız nankörlüklerimizden bazı örnekler verelim. Allah şefaat tümden bana aittir, hiçbir şefaatin fayda etmediği o günden sakının diyor ama bizler hala bu uyarıları göz ardı edip, kendimize Allah ın yanında şefaatçiler edinmekten çekinmiyoruz. Bu tavrımız nankörlük değil de nedir sizce. Allah sakınacağınız, yardım isteyeceğiniz tek güç benim diyor, bizlerse bunun tam tersine inanıyoruz. Allah ben hükmüme hiç kimseyi ortak etmem, hüküm verenlerin en hayırlısı benim, yalnız Kur’an ın ipine sarılın ve sakın emin olmadığınız bilgilerin ardına düşmeyin, çünkü sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim dediği halde, bizler ne diyoruz hatırlayalım. Ne yani Allah Resulünü Postacı olarak mı gönderdi, onunda dinde hüküm koyma yetkisi vardır, onun rivayet hadisleri de ayet hükmündedir. Hadisler olmasaydı Kur’an ı anlayamazdık, Kur’an kapalı kalırdı diyorsak, BİZLER ALLAH A VE ONUN KİTABINA KARŞI NANKÖRLÜK YAPIYORUZ DEMEKTİR. Her namaz kılarken Allah a bir söz veriyoruz birçok kez ve diyoruz ki, YALLIZ SANA KULLUK EDERİZ YALNIZ SENDEN YARDIM DİLERİZ. Peki Allah a verdiğimiz bu sözü tutuyor ve yalnız Allah dan mı şefaat/yardım istiyoruz? Tüm bu yanlışlarımız bizlerin, Allah a karşı nankörlüklerimizdir ama farkında bile değiliz. Verecek o kadar çok yaptığımız yanlış örneklerimiz var ki, doğrusu Kur’an dan uzak oluşumuz, atalarımızın inancını takip etmemiz bizleri, Allah a karşı nankörlerin safında olmaya her gün biraz daha fazla yaklaştırıyor. Kur’an da biz kulların, Allah a nankörlüğümüze çok güzel bir örneğini daha sizlere hatırlatmak istiyorum. Bakın Allah biz iman ettiğini söyleyenlere, nasıl iman ettiğimiz konusunda uyarıyor. Lütfen üzerinde dikkatle düşünelim. Yusuf 106: ONLARIN ÇOĞU ANCAK ORTAK KOŞARAK ALLAH’A İMAN EDERLER. (Mehmet Okuyan meali) Bu ayet ve bizlere yapılan uyarı, aslında iman ettiğini söyleyenlerin nasıl bir durumda olduğumuzun, şirkin iman edenlerin içinde adeta gizlenmiş, pusuya yatmış bir şeytanın bekçisi olduğu gerçeğini bizlere bildiriyor. Değerli kardeşlerim, lütfen imanımızı Kur’an ile gözden geçirelim, yoksa Allah a karşı yapacağımız nankörlüklerimizin farkına varamayız ve gerçek iman edenler den olduğumuzu zannedip, şirk batağına batanların arasında yer alırız. DİLERİM TÜM GERÇEKLERİN FARKINDA OLAN VE ALLAH A KARŞI NANKÖRLÜK YAPMADAN, ŞİRKTEN UZAK, ALLAH IN SEVGİLİ KULLARI ARASINDA OLURUZ İNŞALLAH. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  3. Bu makalemde sizleri, günümüzde çok konuşulan, konu hakkında çok fazla bilgi sahibi olmadığı için, toplumun kafasının karıştığı ŞERİAT konusu üzerinde düşünmeye davet etmek istiyorum. Lütfen unutmayalım İslam hukuku, Allah ın şeriatı yalnız Kur’an dır. Onun için Allah, sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim hükmünü vermiştir. Kur’an ın bahsetmediği şeriat batıldır, hurafedir. Bakın bu konuyla ilgili, Allah Elçisine ayetinde ne diyor. “SONRA SANA DA EMRİMİZDEN BİR ŞERİAT/ YASA/KANUN BELİRLEDİK, ARTIK ONA UY, BİLMEYENLERİN ARZULARINA UYMA!” (Casiye 18) “SANA DA, DAHA ÖNCEKİ KİTABI DOĞRULAMAK VE ONU KORUMAK ÜZERE HAK OLARAK KİTAB’I (KUR’AN’I) GÖNDERDİK. ARTIK ARALARINDA ALLAH’IN İNDİRDİĞİ İLE HÜKMET; SANA GELEN GERÇEĞİ BIRAKIP DA ONLARIN ARZULARINA UYMA. HER BİRİNİZE BİR ŞERÎAT VE BİR YOL BELİRLEDİK……. “(Maide 48) Bu ayetlerden de çok açık anlaşıldığı gibi, ALLAH ELÇİSİNE DİN ADINA SANA ŞERİATI BİZ BELİRLEDİK, din adına yasayı, kanunu biz Kur’an da koyduk, O ŞERİATA UY, sakın kendi nefislerinde yarattıkları şeriata, din adına koydukları yasalara uyma diye Allah Elçisini uyarıyor. Bu uyarıyı ve ikazı alan Allah ın Resulü, kendiside Kur’an ın dışından şeriat kanunları koyar mı? Aklı olan Kur’an ile buluşan, tüm gerçeklerin farkında olacaktır. DEMEK Kİ ALLAH IN ELÇİSİNİN UYDUĞU ŞERİAT-KANUNLAR, KUR’AN IN KOYDUĞU ŞERİAT OLDUĞUNU ÇOK AÇIK ANLIYORUZ. Devleti yönetenler, çağın gerekleri doğrultusunda, toplumun huzuru ve mutluluğu için farklı kanunlar çıkartır. Bu kanunlar zamanı geldiğinde değiştirilebilir. Bu kanunlarla lütfen Allah ın şeriatını, dinini karıştırmayalım, çünkü Allah ın kanunu değişmez. Allah geleceği bildiği için, kullarının yaşam şekline çok fazla müdahale etmemiş, bazı konularda uyarılarda bulunmuştur. ALLAH IN ŞERİATI KUR’AN DA EMREDİLEN ŞERİATTIR VE BİZLERİ DİN ADINA İLGİLENDİREN KONULAR OLDUĞU GİBİ, DEVLETİ YÖNETENLERİN ÖZÜNDE UYMASI GEREKEN KURALLARDIR. Peki, günümüzde bazı Müslümanların ağızlarından düşürmediği şeriat ile Allah ın emrettiği ve Kur’an da bahsedilen şeriat aynımı? Elbette hayır. Çünkü günümüzde şeriatla yönetildiğini iddia eden ülkelerin şeriatı, ALLAH IN KANUNLARI DEĞİL, RİVAYET VE SANI SÖZLERİN, MEZHEPLERİN FIKIH İNANCININ, YANİ İNSANLARIN YARATTIĞI VE ŞEKİLLENDİRDİĞİ ŞERİATTIR. Hatta Taliban kadınların spor yarışmalarına girmesini yasakladı ve İslam buna izin vermez dedi. İzin vermeyen Allah n İslam ı değil, kendi nefislerinde yarattıkları ve adına İslam dedikleri inanç onlara izin vermiyor. ONUN İÇİNDE BU ŞERİAT, KENDİLERİNİN YARATTIKLARI İSLAM, İNSANLARIN YAPISINA, KAREKTERİNE VE RUHUNA UYMUYOR. ALLAH YARATTIĞI KULUNUN ÖZELLİKLERİNE GÖRE, KOLAYLAŞTIRILMIŞ BİR ŞERİATI, İSLAM I BİZLERE SEÇMİŞ VE KUR’AN DA BU ŞERİATIMA UYUN EMRİNİ VERMİŞTİR. GÜNÜMÜZDE YAŞANAN ŞERİAT, ALLAH IN ŞERİATIDIR DİYE, ALLAH A VE RESULÜNE İFTİRA ATARAK YAŞANAN ŞERİATTIR. ONUN İÇİNDİR Kİ MÜSLÜMAN TOPLUMLARIN ÇOĞU, BU ŞERİATTAN MEMNUN OLMADIKLARI İÇİN, O ÜLKELERDEN KAÇIYORLAR. İLGİNÇ OLAN İSE, MÜSLÜMAN OLMAYAN TOPLUMLARA SIĞINIYORLAR. Eğer Allah ın koyduğu bir şeriat/kanun ve kurallar olsaydı, böylemi olurdu? Elbette hayır. Günümüzde şeriatla yönetildiğini iddia ettikleri ülkelerin kanunları, Peygamberimizin hadisleridir diye iddia ettikleri sözlerin, rivayet ve sanı bilgilerin yarattığı şeriattır ki, BUNLARIN ALLAH IN ŞERİATI İLE ASLA BİR İLGİSİ YOKTUR. Kur’an ı anlayarak ve düşünerek okuyan bir Müslüman, İslam dininde kanun koyucu, şeriat belirleyici yalnız Allah olduğunu onlarca ayetinden görür ve tebliğ alır. Çünkü Allah Elçisine, sana indirdiğim şeriatla, kanunlarla kullarıma hükmet emrini vermiş ve Allah hükmüne hiç kimseyi ortak etmeyeceğini açıkça bildirmiştir. LÜTFEN ALLAH IN ŞERİATINI, KUR’AN DAN DİKKATLE OKUYARAK ÖĞRENİNİZ. NE DEMEK İSTEDİĞİMİ, İŞTE O ZAMAN ANLAYACAKSINIZ. Bakın İsra 77.ve fetih 23. ayetlerinde Allah ne diyor Elçisine. “SENDEN ÖNCE GÖNDERDİĞİMİZ RESULLER HAKKINDAKİ, ALLAH IN SÜNNETİ, KANUNU DA BUDUR. BİZİM KANUNUMUZDA, HİÇBİR DEĞİŞİKLİK BULAMAZSIN.” İsra 77 “ALLAH’IN ÖTEDEN BERİ İŞLEYİP DURAN SÜNNETİ/KANUNU BUDUR. ALLAH’IN SÜNNETİNDE/KANUNUNDA ASLA BİR DEĞİŞİKLİK BULAMAZSIN.” Fetih 23 Allah İslam şeriatında, sünnetinde, kanunlarında asla değişiklik yapmadığını, daha önce görev verdiği Resullere ne gönderdiyse, sana da özünde aynı İslam ı şeriatı, sünneti gönderdim diyor. Ama bizlerin Kur’an ile bağımızı kestikleri için, MEZHEPLERİN VE RİVAYETLERİN ŞEKİLLENDİRDİĞİ ŞERİATI, SÜNNETİ ALLAH IN ŞERİATI, SÜNNETİ ZANNEDİYORUZ. İSLAM DİNİNDE TEK BİR SÜNNET, ŞERİAT VARDIR ODA KUR’AN DA EMREDİLEN ALLAH IN SÜNNETİ, ŞERİATIDIR. ONUN İÇİNDİR Kİ PEYGAMBERİMİZ YALNIZ ALLAH IN SÜNNETİNE VE ŞERİATINA UYMUŞ, ÜMMETİNE ALLAH IN SÜNNETİNİ VE ŞERİATINI TEBLİĞ ETMİŞTİR. Ama bizler ne yazık ki kendimize, ALLAH IN ŞERİATINI YETERLİ GÖRMEDİĞİMİZ İÇİN, mezheplerin rivayetlerin etkisinde beşeri sünnetler, şeriatlar ediniyoruz. lütfen bu gerçeği Kur’an dan araştıralım ki, bizlere kurulan BEŞERİ ŞERİAT, SÜNNET TUZAĞINA DÜŞMEYELİM. HUZUR BULMAK İSTİYORSAK, SAHTE İSLAM I DEĞİL, ALLAH N İSLAMINI YAŞAYALIM. Allah ın şeriatını, yani kanunlarını Kur’an da ikiye ayırabiliriz. Birincisi her Müslüman ın bizzat kendisinin uyması gereken kanun ve kurallar ki, bunların hiç birisinin yaşanması adına, hiç kimse bir başka kişiye zorlama yapamaz. ÇÜNKÜ HER MÜSLÜMAN, ALLAH IN BİZZAT KİŞİNİN ÖZGÜR İRADESİ İLE YAŞAMASI GEREKEN KANUNLARIYLA, BİZLERİ İMTİHAN EDİYOR. Zorla imtihan olur mu? Detayını çok fazla vermek istemiyorum ama birkaç tanesini sayalım. Allah a karşı ibadetlerimiz, bunu SALÂT başlığı altında toplayabiliriz. Yani Allah a karşı saygımızı belirtmek adına namaz kılmak, yalnız ona kulluk edip, yalnız ondan yardım istemek. İhtiyaç sahiplerine mal ve mülkümüzden paylaşmak, onlara yardım/infak etmek ve toplum içinde Müslümanların bir birine destek olması diye, kısaca sayabiliriz. Bunların dışında da Kur’an ın bahsettiği ve dikkatimizi çektiği, tek başımıza özgür irademizle yapmamızı Allah ın istediği tüm konuları da unutmayalım. ALLAH IN EMRETTİĞİ VE KİŞİSEL OLARAK YAPMAMIZI İSTEDİĞİ KONULARI YERİNE GETİRMEDİĞİMİZDE, BU DÜNYADA HİÇ KİMSE NEDEN YAPMADIN DİYE CEZALANDIRAMAZ. CEZAYI VE MÜKÂFATI VEREN YALNIZ ALLAH TIR. LÜTFEN BUNU UNUTMAYALIM. ÇÜNÜ İMTİHANINDA HİÇ KİMSE ZORLANAMAZ. Bu kanun ve kurallara, yani Allah ın şeriatına uyduğumuz takdirde, hem kişisel olarak bizlerin daha mutlu, huzurlu yaşamamızı sağlayacağı gibi, toplum olarak da adaletli ve eşit yaşamamızı sağlayacaktır. ALLAH BAKARA 256. AYETİNDE ŞÖYLE BUYURUYOR. “DİNDE ZORLAMA YOKTUR. ARTIK DOĞRU, YANLIŞTAN AYRILMIŞTIR.” Buda çok açık şunu anlatıyor bizlere. Hiç kimseyi imtihanı gereği, din adına zorlayamazsınız. Aklını Kur’an ile kullanan Allah ın kulu, doğru ile yanlışın birçok örneklerle anlatıldığı Kur’an da, yani Allah ın şeriatında gerçekleri görecektir. Yanlıştan doğruyu ayıran, huzuru ve mutluluğu bulacaktır. Bunca açık ayetlerden sonra, Allah ın şeriatına kendi nefislerimizce, atalarımızın inançlarını ilave ederde bunlarda Allah ın şeriatı dersek, Allah ın hükmüne ortak olmuş ve hâşâ sanki doğru ve eğriyi hakla batılı Allah, tam açıklamamış ve Kur’an da bildirmemiş gibi, kendimizce ilaveler yaparak ALLAH IN ŞERİATINA KARŞI, BEŞERİ ŞERİAT YARATMIŞ OLURUZ. BUDA AÇIKÇA ŞİRKTİR. ALLAH IN DİNİNE ORTAK OLMA ÇABASIDIR. NE YAZIK Kİ GÜNÜMÜZDE ŞERİAT KELİMESİNDEN MÜSLÜMANLAR KORKUYOR VE ADETA YARATILAN BEŞERİ ŞERİATTAN KAÇIYORLAR. ALLAH ŞERİATINI KUR’AN İLE GÖNDERMİŞ VE KUR’AN İLE SINIRLARINI ÇİZMİŞTİR. ÇÜNKÜ ALLAH IN ŞERİATI, ALLAH IN YEMİNLE SÖYLEDİĞİ GİBİ, KOLAYLAŞTIRILMIŞTIR. Kur’an ın bahsettiği ikinci şeriat konusuna gelince. Bu kanun ve hükümlerde, halkın yetki verdiği ve seçtiği devlet yöneticilerini ilgilendiriyor. Allah onlara da seslenerek ne diyordu hatırlayalım. “ALLAH SİZE, MUTLAKA EMANETLERİ EHİL OLANLARA VERMENİZİ VE İNSANLAR ARASINDA HÜKMETTİĞİNİZ ZAMAN ADALETLE HÜKMETMENİZİ EMREDER. ALLAH SİZE NE KADAR GÜZEL ÖĞÜTLER VERİYOR! ŞÜPHESİZ ALLAH, HER ŞEYİ İŞİTENDİR; HER ŞEYİ GÖRENDİR.” Nisa 58 Demek ki bizler önce, işin ehli insanları yönetici olarak seçeceğiz ve onlarda bizleri adaletle, hakkın kanunları ile yönetecek, BEŞERİN YARATTIĞI MEZHEPLERİN ŞERİATI İLE DEĞİL. İşte Allah ın şeriatının toplum yönetiminde olmazsa olmaz emri, kanunu. Devleti yönetenler, Allah ın şeriatında hükmettiği gibi toplum, İslam ı yaşarken baskı yapmadan, imtihanlarına karışmadan, onların özgürce imtihanlarını yaşamaları için zemin hazırlanması da, şeriatın görevidir. Maide 8. ayetinde Allah Müslümanları bakın nasıl uyarıyor. “EY İMAN EDENLER! ALLAH İÇİN HAKKI AYAKTA TUTAN, ADALETLE ŞAHİTLİK EDEN KİMSELER OLUNUZ. BİR TOPLULUĞA DUYDUĞUNUZ KİN, SİZİ ÂDİL DAVRANMAMAYA İTMESİN” Demek ki Allah ın şeriatında, karşımızda kim olursa olsun, adaletli davranmak var. Bugün şeriatla yönetildiğini iddia edenler, sizce Allah ın kanunlarına/şeriatına uyuyorlar mı? Örneğin Allah, toplu yaşamın kuralları arasında, zinayı yasaklamıştır. Bunun nedenide toplumun huzurunu sağlamak adınadır. Eğer bizleri yönetenler Allah ın bu hükmünü görmezden geliyorlarsa, o toplumda huzur ve aile birliği olmayacaktır. Toplumu ilgilendiren kurallar, toplumun huzuru içindir ve herkezin sorumluluğundadır. Yerine getirilmediğinde de cezası vardır. Yine Allah ın şeriatında kişi ve devleti yönetenlere dikkat çekici bir uyarıda, Araf 181. ayetinde bakın ne diyor. “YARATTIKLARIMIZDAN, HAKKA SARILARAK DOĞRU YOLU GÖSTEREN VE HAK İLE ADALETİ GERÇEKLEŞTİREN BİR TOPLULUK VARDIR.” İşte Allah ın şeriatı bunları emrediyor. Allah ın emrettiği gibi ayrım yapmadan sizden, bizden demeden adaleti ayakta tutarak hakkın/Allah ın kanunları ile yaşamak. Ama bizler Allah ın kanunlarını, şeriatını yeterli görmediğimiz için, MEZHEPLERİN KENDİ ŞERİATINI YARATARAK, BUNLAR ALLAH IN VE RESULÜNÜN ŞERİATI DİYEREK, HEM ALLAH A HEMDE RESULÜNE İFTİRA ATMAKTAN KORKMUYORUZ. Elbette yaptıklarımızın sonucunu da görüyoruz. Acı, mutsuzluk, adaletsizlik, İslam toplumundan eksik olmuyor. Allah Müslüman olmayan toplumlara bile iyi davranmamızı, onlara kötülük yapmamızı emretmez, tam tersine iyilikle, adaletle karşılık verin der, “ALLAH SİZİNLE DİN UĞRUNDA SAVAŞMAYAN VE SİZİ YURTLARINIZDAN ÇIKARMAYANLARA İYİLİK YAPMANIZI VE ONLARA ADİL DAVRANMANIZI YASAKLAMAZ. ŞÜPHESİZ Kİ ALLAH ADİL DAVRANANLARI SEVER.” Mümtehine 8 Bu ayetlere benzer birçok ayet vardır ki, Allah ın şeriatı herkesin adaletle ve huzur içinde yaşamayı arzu ettiği bir şeriattır ama ne yazık ki dünya üzerinde böyle bir şeriat yaşanmıyor. LÜTFEN İSLAM IN ŞERİATI DİYE ÖNE SÜRDÜKLERİ, BEŞERİ ŞERİATLARIN TUZAĞINA DÜŞMEYELİM. KUR’AN I DİKKATLE ANLADIĞIMIZ DİLDEN OKUYALIM VE ALLAH IN ŞERİATINI ÖĞRENELİM. DİLERİM BİR GÜN, KUR’AN DA BAHSEDİLEN ALLAH IN ADALETLİ, HUZUR VEREN ŞERİATI FARK EDİLİR VE YAŞANIR. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  4. Bizler Kur’an dan uzak, kendimize öyle bir din yarattık ki, bu yanlış inançla eğer Allah ın huzuruna gidersek, inanın hesabını veremeyenlerin safında buluruz kendimizi. İslam toplumunda Kur’an ne yazık ki devre dışı kaldı. DAHA AÇIKÇASI KUR’AN IN İSLAM DİNİNDE ADI KALDI, ama Kur’an yani Allah ın vahyi anlaşılmayan, açıklanmamış herkesin anlayamayacağı bir kitap ilan edilip, Kur’an asıldır ama diyerek, bakın Allah ın kitabına karşı nasıl bir tavır aldık ve Yüce Rabbimizin dinine nasıl bir gözle bakarak, paralel dinler yarattık. “KUR’AN ASILDIR, SÜNNET USUL. USUL OLMADAN VÜSUL OLMAZ. HZ. PEYGAMBERİ DEVRE DIŞI BIRAKAN, KENDİNİ ONUN YERİNE YERLEŞTİRİR. SONUÇ SAHTE DİNDİR.” İsterseniz günümüz İslam anlayışının, bu düşünce ve inançtan yola çıkarak, farkında bile olmadıkları şirkin batağına, nasıl battıklarını anlamaya çalışalım. Kur’an asıl olandır diyorlar ama O asıl olan Kur’an ın, Peygamberimizin sünneti onun USULÜ olmadan anlaşılamayacağı iddia ediliyor. ASIL OLAN ALLAH KATINDAN GELİYORSA, NASIL OLURDA BEŞERİ BİR AÇIKLAMAYA, USULE MUHTAÇ OLUR KUR’AN. BU DÜŞÜNCE VE İNANÇ, RİVAYET EDİLEN HADİSLER OLMADAN KUR’AN IN BİR ANLAMI OLMAZ, DEME CESARETİNİ GÖSTERİYOR. Allah bu zihniyete akıl fikir versin. Peki, buradaki USUL kelimesinin anlamı nedir? Usul kelimesi bir amaca erişmek için, izlenen düzenli yol, yöntem anlamındadır. Hani deriz ya, bir işi usulüne göre yapacaksın diye. Sizce Allah Kur’an ı usulüne göre, detaylı ve açık bir anlatımla göndermemiş olabilir mi? Kur’an ı usulüne göre açıklayan, anlaşılır yaşanacak hale getiren Allah değil de Resulümüydü? Kur’an ı bir kez anlayarak ve düşünerek okuyan bir Müslüman, Kur’an a Allah ın kitabına yapılan bu iftirayı asla kabul etmez. Birde hiç korkmadan, usul olmadan, vusul olmaz diyorlar. Yani usul kelimesiyle önce izlenecek yol yöntemi bileceksiniz ama bu Kur’an da yoktur, daha sonrada VUSULA ereceksiniz yani doğru sonuca ulaşacaksınız diyebiliyorlar. BİR BAŞKA DEYİŞLE HAŞA ALLAH IN KİTABI TEK BAŞINA, RESULÜN HADİSLERİ/SÜNNETİ OLMADAN, BİZLERİ VUSULE ERDİREMEZ, YANİ DOĞRU SONUCA ULAŞTIRAMAZ, DEME GAFLETİNE DÜŞÜYORLAR. BUNLARI SÖYLEMEK, DÜŞÜNMEK KUR’AN A ŞİRK KOŞMAKTIR, KUR’AN A YAPILABİLECEK EN BÜYÜK SAYGISIZLIKTIR. AYRICA ALLAH IN ELÇİSİNE İFTİRA ATARAK, KENDİ NEFSİMİZCE SAHTE DİNLER YARATMAKTIR. BUGÜN YAŞANAN İSLAM IN MEZHEPLERE, CEMAATLERE, TARİKATLARA BÖLÜNMESİNİN DE TEK NEDENİ, BU YANLIŞ İNANCIN PEŞİ SIRA GİTMEKTİR. Allah Kur’an ı açıklamak, bizim görevimizdir diyor. Yani sizlere indirdiğimiz dinin yol ve yöntemini, hangi usulle İslam ı yaşamamız gerektiğini ve böylece Vusule ereceğimizi bizlere her şeyden nice örnekler vererek açıkladığını, birçok ayetinde biz iman eden Müslümanlara iletiyor. Allah İman ettim demekle, her şeyin bitmediğini, bir Müslüman ın gerçek iman edenlerden olabilmesi için, batıl ve hurafelerden uzak, YALNIZ KUR’AN IN İPİNE SARILMASI GEREKTİĞİ UYARISINI YAPIYOR. Hiç düşünemiyor muyuz, Allah usulünü açıkça bildirmediği rehber bir kitap gönderip, daha sonrada o kitaptan hesap sorar mı kullarına? Bu düşünce ve fikirlere ancak Kur’an ı anladığı dilden hiç okumamış ve aklını zerre kadar kullanmamış olanlar inanır. Hatırlatırım Allah ın Resulü ÜMMİYDİ. Yani daha önce dini konularda hiçbir kitap ehline tabi olmadığı için, din adına hiçbir bilgisi de yoktu. DİN ADINA NE ÖĞRENDİYSE, ALLAH IN KİTABINDAN/VAHYİNDEN ÖĞRENDİ. Bunu da Kur’an dan çok açık anlıyoruz. Allah İslam ın yolunu, usulünü, yöntemini doğru öğrenip, vusule erebilmemiz için, Kur’an ı okumaya başlamadan önce, yapmamız gereken çok önemli bir konuda Nahl suresi 98. ayetinde bizleri uyarıyor ve şöyle ikaz ediyor. KUR’AN I OKUMAYA BAŞLADAN ÖNCE, KOVULMUŞ ŞEYTANDAN, ONUN BATIL VE HURAFE VESVESELERİNDEN KENDİNİZİ SIYIRIN, UZAKLAŞIN, YALNIZ ALLAH’A ONUN KİTABINA GÜVENEREK, ALLAH A SIĞINARAK KUR’AN I OKUMAYA BAŞLAYIN DİYOR. Ama bizlere, öyle uydurulmuş bir dini Allah ın dini diye öğrettiler ki, şimdide hangisinin HAK, hangisinin BATIL olduğunu anlayamıyoruz. Çünkü biz Müslümanların Kur’an ile bağını kestiler ve Allah ın gerçekleri ile buluşmamızı engellediler. ALLAH IN KANUNLARINI, KENDİ USULLERİ İLE TOPLUMA ANLATTILAR, ALLAH IN USULÜNÜ, SÜNNETİNİ BİZDEN GİZLEDİLER. BÖYLE OLUNCADA VUSULE VARMAMIZ, YANİ DOĞRU BİR SONUCA ERİŞMEMİZ, ASLA MÜMKÜN OLAMIYOR. DİLERİM BİR GÜN BATIL VE HURAFELERDEN UZAK, ALLAH IN HAK YOLU İLE BULUŞAN, YALNIZ KUR’AN IN İPİNE SARILARAK, KUR’AN IN AÇIKLADIĞI, DETAY VERDİĞİ VE ONUN USULÜNE GÖRE YAŞAYIP, VUSULE EREN, ALLAH IN AZINLIK HALİS KULLARINDAN OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  5. Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, Ali İmran suresi 173. ayet olacak. Bu ayet üzerinde Allah ın emrettiği gibi eğer düşünürsek, çok ama çok büyük dersler alırız ve günümüzde yaptığımız y O büyük yanlışlarımızın da farkında oluruz. Önce ayeti yazalım. Ali İmran 173: Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, “İNSANLAR SİZE KARŞI ORDU TOPLAMIŞLAR, ONLARDAN KORKUN” dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve “ALLAH BİZE YETER, O NE GÜZEL VEKİLDİR!” dediler. (Diyanet meali) Ayeti okuduğumuzda, Müslümanlara karşı açılmış savaştan bahsettiğini anlıyoruz. MÜSLÜMANLAR ADETA KORKUTULMAYA ÇALIŞILIYOR ve bir kısım insanlar diyorlar ki, size savaş açmak ve sizleri öldürmek üzere, büyük ordular toplanmış ve size savaş açacaklar, onlardan korkun diyor. Bunu söyleyenlerin, Müslüman olmadıkları ve Müslümanları korkutmaya çalıştıkları anlaşılıyor. Ayette özellikle dikkatimizi çeken ise genel çoğunluk halkın bu sözleri, gerçek iman edenlere söylediklerinde, iman edenlerin verdikleri cevaplardır. Hatta onları korkutmak yerine, imanlarını artırdığını söylüyor. Kendilerini zor durumda hissetmeleri gerekirken, bakın kimden güç aldığını ve kendilerinin yanında yer aldığını onun içinde asla bizlere korku yok diyerek, “ALLAH BİZE YETER, O NE GÜZEL VEKİLDİR!” diyorlar. HATIRLATMAK İSTERİM, ALLAH IN ELÇİSİ YANLARINDA AMA BİZLERİN VEKİLİ PEYGAMBERİMİZ VAR YANIMIZDA O BİZE YETER, ALLAH IN ELÇİSİ BİZİMLE BİRLİKTEYKEN BİZLERİ KİMSE YENEMEZ DEMİYORLAR. Peki, ne diyorlar? ALLAH BİZE YETER, O NE GÜZEL VEKİLDİR DİYORLAR. Bundan alacağımız çok büyük dersler var. Şimdide bu sözler üzerinde düşünelim. Gerçek İman edenler, Allah bize yeter derken yardım istenecek, yardım ettiği takdirde asla yenilmeyecek tek güç Allah ın olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliyorlar. Onun için Allah bize yeter diyorlar. İsterseniz bu sözleri kendi yaşantımızda düşünelim. Zor bir anımızda, yardım isteme gereği duyduğumuzda bizler yardımı yalnız Allah dan mı istiyoruz, yoksa edindiğimiz velilerden, şeyhlerden, efendilerden yada Peygamberimizden mi istiyoruz? Ne dersiniz? Doğrusu bunun cevabını ben vermek istemiyorum, çünkü yazmaya utanıyorum. Sizler sanırım ne demek istediğimi çok iyi anladınız. Ayetin son kısmında ise O NE GÜZEL VEKİLDİR diyor. Yani Allah ın bizlerin en sağlam en güçlü vekilimiz olduğunu söylüyor. Peki, ne demek isteniyor bu sözlerle. VEKİL BİRİNE GÜVENMEK, BİR İŞİ GÜVENİLİR BİRİNE BIRAKMAK ANLAMINDADIR. Bu sözlerin Kur’an diliyle açıklanmasına gelirsek, O VEKİLDİR Kİ, İNSANLARIN GÜVENECEĞİ TEK DAYANAĞI ALLAH TIR. Yunus suresi 108. ayetinde de özellikle Allah Resulüne, ümmetine şöyle söylemesini emrediyor. ”BEN SİZİN ÜZERİNİZE VEKİL DEĞİLİM.” Kur’an din ve iman adına, Allah dan başka hiç kimseye güvenemeyeceğimizi, ondan başkasından yardım isteyemeyeceğimizi hatırlatmak için, Ahzab 3. ayetinde de, ALLAH’A GÜVEN. VEKİL OLARAK ALLAH YETER DİYOR. Nisa suresi 109. ayetinde Allah kendilerine veliler, şeyhler, efendiler, koruyucular edinenleri bakın nasıl uyarıyor. “HAYDİ, SİZ DÜNYA HAYATINDA ONLARA TARAF ÇIKIP SAVUNDUNUZ, YA KIYAMET GÜNÜ ALLAH’A KARŞI ONLARI KİM SAVUNACAK, YAHUT ONLARA KİM VEKİL OLACAK?” Nisa 109 Bizlerin ve Allah ın Elçisinin vekilinin, YALNIZ ALLAH OLDUĞU ikazını yapan, birkaç ayet daha hatırlayalım. “KÂFİRLERE VE MÜNAFIKLARA İTAAT ETME! ONLARIN EZİYETLERİNE ALDIRMA VE ALLAH’A TEVEKKÜL ET. VEKİL OLARAK ALLAH YETER. Ahzab 48” “ALLAH, HER ŞEYİN YARATICISIDIR VE HER ŞEYE VEKİLDİR. Zümer 62” “RABBİNİZ, SİZİ EN İYİ BİLENDİR. DİLERSE SİZE MERHAMET EDER; DİLERSE SİZİ CEZALANDIRIR. BİZ, SENİ ONLARIN ÜZERİNE BİR VEKİL OLARAK GÖNDERMEDİK.” İsra 54 Dinimiz ve imanımız adına yol gösterici, Allah dan başka güvenilecek, bizlere vekil olacak hiç kimse yoktur, O hakkı anlatır ve adaletle hükmeden, yardım eden, şefaat eden yalnız Allah tır. YANİ TEK VEKİLİMİZ ALLAH TIR. ONUN İÇİN ALLAH, BİRÇOK AYETİNDE, VEKİL OLARAK ALLAH SİZLERE YETER DİYOR. Allah yalnız, iman ettim demekle her şeyin biteceğinin zannedilmemesi gerektiğine, Kur’an da çok güzel örnekler vermiştir. Yine Müslümanların savaşları konusunda kendilerine güç ve kuvvet verebilmek adına, Enfal suresi 65 ve 66. ayetlerde çok önemli dersler vermiştir. 65. ayetinde, iman edenlerden sabırlı 20 kişinin, kâfirlerden iki yüz kişiye bedel olacağını söyleyerek, onlara moral vermiştir. Ama İman edenlerin bizzat güç sarf ederek savaşmalarını, Allah bizim yerimize işi halleder denmesini istemediğini, yine 66. ayetinde indirdiği ayette hatırlatarak, “SİZDE ZAYIFLIK OLDUĞUNU BİLDİ. O HALDE SİZDEN SABIRLI YÜZ KİŞİ BULUNURSA, ONLARDAN İKİ YÜZ KİŞİYE GALİP GELİR” diyerek, azimle savaşta güçlerini bizzat göstermeleri gerektiği uyarısını yapmıştır. Yani Allah bu ayetle, yardımın gücünü düşürdüğünü bildiriyor. Hatta hatırlayınız Uhud savaşında, nasıl olsa Allah bize yardım eder diye, zayıflık gösterdiklerinden dolayı ders vermek adına Allah, savaşı kaybetmelerine Allah göz yummuştu. Konuyu özetlememiz gerekirse, Allah ın Elçisinin zamanında bile Müslümanlar, en zor anlarında bile yardımı Allah dan istiyorlar, yardımı Allah dan bekliyorlardı. Biz Müslümanların vekilinin, bırakın edindikleri veli ya da şeyhlerin olabileceğini, Allah ın Elçisinin bile vekilinin yalnız Allah olduğu, ondan başka yardımcı olmadığı anlatılıyor ayetlerde bizlere. Ne yazık ki bizlerin günümüzde, Kur’an ile bağımızı kestikleri ve Kur’an ı anladığımız dilden okutmadıkları için, bu uyarıları ve ikazları alamıyor, ALLAH DAN BAŞKA VEKİLLER EDİNİYORUZ KENDİMİZE. Ondan sonrada Kur’an meali Kur’an değildir, Kur’an Arapça metnidir diyerek toplumu Kur’an sız bırakıyorlar, ondan istifade etmenin önünü kesiyorlar. Kur’an ı her an yanında taşımak önemli değildir, önemli olan onun emirlerinin farkında olup, anlayarak okuyup üzerinde düşünerek hayata geçirmektir. Şimdide Ali İmran suresi 173. ayetin bir öncesindeki ayete bakalım. Ali İmran 172: Onlar yaralandıktan sonra Allah’ın ve Resulünün davetine uyan kimselerdir. ONLARDAN GÜZEL DAVRANIP İYİLİK EDENLERE VE ALLAH’A KARŞI GELMEKTEN SAKINANLARA, BÜYÜK BİR MÜKÂFAT VARDIR. (Diyanet meali) Bakın bu ayette de yine, savaş halinde bulunan Müslümanlardan bahsediliyor. Savaşta yara bile alsalar, Allah ın ve Resulünün davetine uymaya devam ederler diyor. Kur’an da birçok ayette Allah a ve Resulüne uyun şeklinde birlikte geçer. Bu ayetten de çok açık anlaşılacağı gibi, Allah Resulüne emrini veriyor ve Resulü de iman eden Müminlere tebliğ ediyor. Bu ayette de Müslümanlara, kendilerini savunmaları için savaşa hazırlanın daveti, Allah dan geliyor. Elçisinin bunu iletmesiyle Müminler, Allah ın davetine uymuş oluyorlar. Zaten ayetin son kısmından bunu anlıyoruz ve bakın ne diyor. “ONLARDAN GÜZEL DAVRANIP İYİLİK EDENLERE VE ALLAH’A KARŞI GELMEKTEN SAKINANLARA, BÜYÜK BİR MÜKÂFAT VARDIR.” Yani Allah ın davetine hükmüne uyanlar, karşı gelmeyip gereğini yapanlara Allah katında, büyük bir mükâfat vardır diyor. MÜKÂFAT, ÖDÜL VE ŞEFAATİN YALNIZ ALLAH KATINDAN GELDİĞİ, ÇOK DAHA AÇIK ANLAŞILIYOR. Dilerim Kur’an ı anlayabilmek adına çaba harcayan, YALNIZ ALLAH I VEKİL EDİNEN, Allah ın vahyini anlayarak ve düşünerek okuyarak tebliğ alıp hayata geçiren, Allah ın azınlık halis kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  6. İslam dünyası öyle bir yozlaşma, batıl ve hurafenin batağındaki akıl, mantıkla açıklamak mümkün değil. Günümüzde yaşanan, ülkelerinden kaçan Müslüman göçleri üzerinde zerre kadar düşünen, İslam toplumlarının ne denli kargaşa, acı ve adaletsizliklerle yönetildiğini görecektir. SİZCE GÜNÜMÜZDE YAŞANAN BU DİNİN ADI, İSLAM OLABİLİR Mİ? Lütfen unutmayınız İslam toplumu dediğimiz ülkelerin adaletsizlik ve baskısından kaçanlar, Müslüman ülkelere değil, özellikle Hristiyan ülkelerine gitmek istiyorlar. Acaba neden diye, bu soruyu kendimize hiç soruyor muyuz? Hiç sanmıyorum. İlginç olan bu toplumlarda Müslümanlara, Müslüman olduğunu söyleyenler tarafından adaletsizlikler, baskılar yapılıyor ve bir birilerini hiç acımadan öldürebiliyorlar. HANİ MÜSLÜMAN MÜSLÜMANIN KARDEŞİYDİ? Hani İslam hoşgörü diniydi, hani İslam adalet ve özgürlük diniydi? Hani, hangi inanca inanırsa inansın aralarında adaletle hükmedilecekti, dinde zorlama yoktu, ne oldu Allah ın Kur’an da ki bu uyarıları? Ne yazık ki hepsi rivayetlere kurban gitti ve Kur’an ı duyan, hisseden yok. İSLAM TOPLUMLARI BATILIN VE HURAFENİN BATAĞINA BATTIKÇA, BAŞKA DÜŞMANA GEREK KALMADI. Biz Müslümanlar bir birimize düşman olduk, birbirimizi öldürüyor ve savaş açıyoruz. Bütün dünya, İslam toplumlarındaki bu karmaşayı, özellikle kadınlar üzerindeki baskıyı görüyorlar. Sizce bu toplumlara, bu kötü örnekler ortada dururken İslam ı anlatıp, onları Müslümanlığa davet edebilir miyiz? Elbette hayır. Müslüman olmayan ve bu zulmü seyredenlerin İçlerinden ne geçtiğini çok iyi tahmin ediyorum, ama dilim varmıyor söylemeye. ALLAH NE YAPARSANIZ, ONUN KARŞILIĞINI GÖRÜRSÜNÜZ DER KUR’AN DA BİZLERE. BİZLERDE YAPTIKLARIMIZIN KARŞILIĞINI GÖRÜYORUZ. İslam toplumları olarak, Kur’an dan o kadar uzaklaştık ve kendimize rivayet ve sanı bilgilerden öyle bir din yaratık ki, şimdide sen Müslüman olamazsın, sen kâfirsin, sen sünnet inkârcısısın diye bir birimizi imansızlıkla suçluyoruz. HÂLBUKİ ALLAH IN TEK BİR SÜNNETİ YANİ İZLENMESİ GEREK YOLU VARDI, ODA KUR’AN DI. Bizler dinde delil ve kanıt olarak yalnız Kur’an ı kabul etmeyip, doğruluğundan asla emin olamayacağımız, Kur’an ın hiç bahsetmediği konularda rivayet edilen sözleri/hadisleri din edindik ve dinin asli unsuru yaptık. YALNIZ BU RİVAYETLERLE, KUR’AN I ANLAYACAĞIMIZA İNANDIRILDIK. Allah ın dinde sakın bölünenler gibi olmayın uyarısını göz ardı ederek, dinde bölünmekte zenginlik bereket vardır dedik, böylece her Müslüman toplum, ülke adeta kendi dinini, inancını elleriyle yarattı, Allah ın dinini kendi nefislerince şekillendirdi. SONUCUNUDA HEP BİRLİKTE GÖRÜYOR VE ÇOK ÜZÜLÜYORUZ. Bölünmüşlüğümüze ve yoldan sapmamıza birçok batıl ve sanı bilgiler etken olmuştur. Çünkü bizler Kur’an ın etkisinden sıyrılıp rivayet ve sanı bilgilerin etkisine girdik. Bu hatamıza çok güzel bir örnek vermek istiyorum. Geçen gün bir yazımın altına, şöyle bir cevap yazmış bir arkadaşımız, bizlere ders olması adına, sizlerle paylaşmak istiyorum. BU VE BENZERİ İNANÇLAR BİZLERİ, İSLAM I ALLAH IN YOLUNDA YAŞAMAKTAN SAPTIRMIŞ VE BİR BİLİNMEYENE DOĞRU BİZLERİ SÜRÜKLEMEKTEDİR. ÇÜNKÜ EMİN OLAMAYACAĞIMIZ SÖZLERİN ARDINDAN GİDEN, ASLA ALLAH IN GERÇEKLERİ İLE BULUŞAMAZ VE BÖYLECE ZOR ANIMIZDA, ALLAH I DA YANINDA BULAMAZ. Bakın arkadaşımız ne diyor, kendi inancı ile ilgili. “KİTABIN SAHİBİ PEYGAMBERDİR. BEN KİTAP HUSUSUNDA ONA TABİYİM. Çünkü Allah’ın kasdını ve muradını en iyi o bilir. Hamaset edebiyatı yapıp, peygamberi bir kenara bırakarak peygamberliğe soyunmayın. Çok sırıtıyor tahrifatınız. Siz mealcilerin sapık özelliği ayetleri ya maksatlarından çıkarmak veya madalyonun bir yüzünü gösterip, diğer yüzünü göstermemek. Ayetleri ideolojinize alet etmek. Tüm bu ayetler Resule itaat edin ayetinden ayrı okunmazlar. Bak! SANA(resule) !!! Diyor Resule. Yani ona indirmiştir. Senle bana değil. Yani onun üzerinden bütün insanlığa. ŞİMDİ BEŞERİYET AÇISINDAN BEN HZ. MUHAMMED (SAV) İLE MUHATABIM. DİREK KİTAPLA DEĞİL. O KİTABA, ONUNLA BERABER UYMALIYIM. Onu devreden çıkartıp uymaya kalkmak, peygambere ihanettir. Böyle bir şeyi, sahabenin yapmış olması düşünülemez. Ki Peygambere nasıl tabi oldukları sabittir.” Ne dersiniz, böyle bir inanç Allah ın dini/sünneti olabilir mi? ARKADAŞIMIZ KİTABIN YANİ KUR’AN IN SAHİBİ PEYGAMBERDİR DİYOR. Aman Allah ım. Çok daha ilginci sözlerinin devamında, ben kitap hususunda ona tabiyim diyor. Tabi olduğu kitabın neler olacağını da devamında anlatıyor. Kur’an da geçen ayetlerin, uyarıların neyi kast ettiğini bizler anlayamayız, yalnız Allah ın Elçisi anlar, bizlerde onun rivayet hadislerinden, Kur’an ayetlerinin gerçek anlamını anlarız diyor. BUNUN APAÇIK ŞİRK OLDUĞUNUN, NE YAZIK Kİ FARKINDA DEĞİL. Hatırlatırım bizler günümüze ulaşan ve Peygamberimize ait olduğu iddia edilen hadisleri Allah ın Elçisinden değil, Peygamberimizden yüzlerce yıl sonra yaşamış, BUHARİ, MÜSLİM, TIRMIZİ gibi kişilere ait olduğu söylenen, kitaplardan öğreniyoruz. Bu sözlerin/hadislerin gerçekten Peygamberimize ait olduğuna, kim şahit olmuşta bu kadar rahat inanıyoruz, işte bunu anlamakta zorluk çekiyorum. Bu kişi, Allah ın emrettiği gibi Kur’an ı anlayarak ve düşünerek tercümesinden okuyanlara da sapık diyor. Kimin sapık olduğunu, huzura vardığımızda hep birlikte göreceğiz. Allah birçok ayetinde Resule itaat edin diyor, çünkü Kur’an ı ilk insanlara tebliğ eden elçisiydi de ondan. Ama neden Resule uymamız gerektiğini de açıklıyor Allah ve Resulün yetkisinin, görevinin yalnız apaçık tebliğ olduğu örneklerini de Kur’an da veriyor. Bu ayetleri görmek istemeyenlere ayetleri hatırlatmanın da, hiçbir faydası olmuyor ne yazık ki. Tabi anlamak ve görmek istemeyenler, perdelenmiş gözleriyle göremeyecek, mühürlenmiş kalp ve kulakları ile de duyamayacak hissedemeyecektir. Hiç düşünmüyor muyuz, Allah hükümlerini neden tüm kullarının anlayacağı şekilde göndermeyip, yalnız Resulünün anlayacağı şekilde göndersin? Nasıl bir adalet anlayışını, Allah a nispet ettiğimizin farkında mısınız? Hangi kitabın yazarı kitabını yazarken, yazdığım bu kitabı her okuyanın anlamasına gerek yok, akıllı bir kişi okusun topluma anlatsın diye yazar? Hatırlayınız lütfen, Allah sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum diyordu. Diyelim ki ayetlerin gerçek anlamını yalnız Peygamberimiz anladı, neden Allah ın Resulü Kur’an ı kayda aldırırken, bizlerin anlayacağı şekilde yazdırmadı da, bizler bu ayetleri dilden dile dolaşan, kayda yüzlerce yıl sonra alınan bilgilerle/hadislerle anlamaya çalışıyoruz. HANİ ALLAH BİZLERİ UYARMIŞTI KUR’AN DA HATIRLAYINIZ, EMİN OLMADIĞINIZ SÖZLERİN ARDINA DÜŞMEYİN, TÜM BUNLARDAN SORUMLU OLURSUNUZ DİYORDU. Bu uyarılar bizleri hiç mi ilgilendirmiyor? İslam toplumlarının içinde yaşadığı bu acı ve üzücü gerçeklerin asıl nedeni, Kur’an ı dinde tek kaynak kanıt, delil kabul etmeyip, kendimizce seçtiğimiz rivayet edilen hadisleri kesin doğru kabul edip, İslam ı Kur’an a göre değil, rivayet sözlere göre yaşamamız biz Müslümanları içinden çıkılamayacak bataklığa sürüklemiştir. İLGİNÇ OLAN ARKADAŞIMIZIN DİNDE KANIT OLARAK GÖRDÜĞÜ RİVAYET HADİSLER, HER MEZHEPTE, CEMAATE, TARİKATTA ÇOK FARKLI ANLATILIYOR VE İÇLERİNDEN SEÇİLİP BİR KISMI BATIL İLAN EDİLEBİLİYOR. BUNA KİM VE HANGİ ŞARTLARDA KARAR VERİYOR, SORAN BİLE YOK. BİRİNİN DOĞRU KABUL ETTİĞİNİ, DİĞERİ KABUL ETMİYOR VE BİRBİRLERİNİ KÂFİRLİKLE SUÇLUYORLAR. Tenkit ettiğimiz, söylemleri ve yaptıkları ile kınadığımız TALİBAN ve İŞİT in yaşadığı İslam, aslında ülkemizde mezheplerin kabul ettiği İslam la aynı. Sünni ve Şii inancına bakın araştırın, Taliban ın ve işittin yaşadığı inançla aynı olduğunu göreceksiniz. İçimizde bazı cemaat ve tarikatlar, ülkemizin yönetimini tam olarak ele geçirseler ve her istediklerini yapabilecek güçleri olsa, Taliban ya da İşit den hiç farklarının olmadığını göreceksiniz. ESKİ AYASOFYA CAMİSİNİN İMAMININ, ALLAH TALİBAN IN YARDIMCISI OLSUN SÖZLERİ İLE TALİBAN I ÖVMESİ, DESTEKLEMESİ TÜM GERÇEKLERİ ORTAYA KOYUYOR. Arkadaşımız beşeriyet açısından, ben Hz. Muhammed ile muhatabım diyerek, Kur’an ne yazık ki terk ediliyor ve rivayet edilen hadislerle din yaşanıyor. Hatırlatırım Allah ın Elçisi aramızda değil, yani muhatabımız şu anda yalnız Kur’an. Bu sözler/hadisler sana mı ait diye Peygamberimize soramıyoruz. Bunu yapamıyorsak, nasıl olur da emin olamayacağımız sözlerle İslam ı yaşarız ve muhatabımız bu hadisler deriz? Böyle olunca da sonuç ortada. Bir Müslüman bu sözleri nasıl söyler, doğrusu aklım almıyor. Bakın sözlerinin son kısmında ne diyor. Ben Hz. Muhammed ile muhatabım dedikten sonra, DİREK KİTAPLA DEĞİL DİYOR. Yani bu zihniyetin muhatabı direk Kur’an değil, Peygamberimize ait olduğunu iddia ettikleri ve Kur’an ı açıkladığını söyledikleri, RİVAYET HADİSLER, BU ZİHNİYETİN İLK MUHATABIYMIŞ. O RİVAYETLER IŞIĞINDA KUR’AN I ANCAK ANLAYABİLİRİZ DİYOR. RABBİM BİZLERİ BU ZİHNİYETİN ŞERRİNDEN KORU NE OLURSUN. Lütfen unutmayalım, Allah ın Elçisi yalnız Kur’an a uymuş ve yalnız Kur’an ile hükmetme görevi almıştır. Kur’an ın yanında da asla hiçbir bilgi söz/hadis yazdırmamış ümmetine bunlarla ancak Kur’an ayetlerini anlayabilirsiniz dememiştir. DEMEDİĞİNİ KUR’AN DAN ÇOK AÇIK ANLIYORUZ. ANCAK KUR’AN İLE BULUŞAN BU GERÇEĞİN FARKINDA OLUR. Zaten Allah yalnız Kur’an ı koruması altına alarak, bizlerin yalnız Kur’an ın ipine sarılmamızı emretmiştir. Arkadaşımız sahabelerden örnek vermiş. Bende Allah ın Elçisinin en yakınındakilerin, vahye ve Resulün sözlerine karşı nasıl bir tavır içinde olduklarına, İslam ı yaşarken nasıl dikkatli ve titiz davrandıklarına, güzel bir örnek vermek istiyorum. Bakın sahabeler bazen Allah ın Resulüne ne diyorlarmış. “YA RESULALLAH! BU SENİN FİKRİN Mİ VAHİY Mİ? ŞAYET SENİN FİKRİN İSE KATILMIYORUM, ŞAYET VAHİY GELMİŞSE BAŞIMIN ÜSTÜNDE YERİ VAR!’ “MÜSLÜMANLARIN İLK GAZVESİ BEDİR HARBİ’NDE, RESULULLAH (ASM) YER TESBİTİNDE BULUNUYORDU. ASKERLERİN BEDİR KUYULARI ÖNÜNDE KONUŞLANMALARINI İSTEDİ. SAHABELERDEN BİRİSİ HUBAB B. MÜNZİR DEDİ Kİ; -YA RESULALLAH(ASM), ORDUNUN BURAYA KONUŞLANMASI SENİN FİKRİN Mİ, YOKSA BU KONUDA SANA VAHİY Mİ GELDİ? BU ALLAH’IN EMRİ Mİ?” Sahabe gerektiğinde bu kadar açık ve net Allah ın Resulü ile böyle bir diyalog içindeydi. Allah ın Resulüde buna izin veriyordu. Çünkü İslam danışmayı, birlikte karar vermeyi emrediyor. Ama günümüzde cemaat ya da tarikat liderlerine hele böyle bir soru sor da göreyim, diyesi geliyor insanın. İslam böyle bir din ama bizler ne hale getirdik. Birilerinin rivayet sözleri ile İslam ı yaşayanlar, asla acı keder ve adaletsizlikten kurtulamazlar, lütfen bu gerçeği unutmayalım ve ELDE KUR’AN ONUN ASLA SINIRLARINI AŞMADAN ANLAYARAK VE DÜŞÜNEREK KUR’AN I OKUYALIM, ALLAH IN EN DOĞRU YOLUNU BULMA ÇABASINDA OLALIM. ALLAH CÜMLEMİZİN YARDIMCISI OLSUN İNŞALLAH. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  7. Bu makalemin konusu, Tegabun suresi 11 ve 12. ayetler olacak. Bu iki ayet aslında bizlere çok önemli bilgiler veriyor ama bizler ayetlerin üzerinde, gereği gibi düşünmediğimiz içindir ki, gereken dersleri alamıyoruz. Kur’an ı bizler Allah ın emrettiği gibi düşünerek okumadığımız için, ne yazık ki ondan gereği gibi faydalanamıyoruz. Üzücü olan ise bizler, sen Kur’an ı anlayamazsın onu âlimler anlar diyenlere inandık. Acaba söyledikleri doğrumu diyen ve Kur’an dan araştıran, o kadar az Müslüman var ki, doğrusu üzülmemek mümkün değil. Elbette Kur’an ı anladığı dilden dikkatle her okuyan, aynı derece anlamaya bilir. Okullarda aynı kitabı bütün sınıf okuduğu halde, aynı ölçüde her öğrenci anlamaz. ÖĞRENCİ, ANLAYABİLMEK İÇİN GÖSTERDİĞİ ÇABA NİSPETİNCE ANLAR. Bahse konu ayetin ilkini önce yazalım. Tegabun 11: ALLAH’IN İZNİ OLMADIKÇA, HİÇBİR MUSİBET İSABET ETMEZ. Kim Allah’a iman ederse, Allah onun kalbini doğruya götürür. Allah her şeyi bilendir. (Bayraktar Bayraklı) Ayette geçen MUSİBET kelimesi, beklenmedik anda gelen sıkıntı, kötülük anlamındadır. Bakın Allah ın izni olmadıkça, hiçbir musibet hiç kimsenin kötülüğü size zarar veremez diyor. Tabi bu ayeti düşünürken, Kur’an bütünlüğünde düşünmek gerekir. Şunu lütfen unutmayalım, Allah bizleri özgür irademizle baş başa bırakmış ve yaptığımız tüm kötülük, musibetlerden de sorumlu olacağımızı söyleyerek, İRADEMİZE KOLAY KOLAY MÜDAHALE ETMEMİŞTİR. Yani birisini öldürmeye karar veren kişiye, müdahale özellikle etmeyebileceğini, tüm yaptıklarımızın bizlerin imtihanı gereği olduğunu, bizlerin bunlardan sorumlu olacağımız gerçeğini bizlere bildirmiştir. Elbette bizler olayların gerçek yüzünü, detayını tam bilemediğimiz için, karşılaştığımız olaylar yada seyirci olduğumuz vakalar ile ilgili gerçek değerlendirmeyi, çoğu zaman yapamayız. Onun içinde doğru ve objektif bir değerlendirmede bulanamayız. TABİ ÖZEL DURUMLARDA, ALLAH IN MÜDAHALE ETMESİ MÜSTESNA. ONUN DETAYINI DA ALLAH BİLİR. Ayetin ilk cümlesinde geçen, ALLAH IN İZNİ OLMADIKÇA, HİÇ BİR MUSİBET İSABET ETMEZ, sözünden özet olarak şunu anlamalıyız. İnsanlar eğer doğru yolda gider, Allah ın halis kullarından olursa Allah, böyle kullarına yardım ederek, ona hiç kimsenin zarar veremeyeceğini, bizlere özellikle bildiriyor ve korkulacak sakınılacak tek gücün, kendisi olduğunu hatırlatıyor. İslam toplumunda neredeyse çok kabul gören bir inanç vardır sihir/büyücülük. İnsanlar sihir/büyü ile her insana zarar verebileceğine inanırlar. Aslında bu düşünce temelden Kur’an inancına aykırıdır. Anlatıldığı şekliyle bir sihir/büyü asla yoktur. Yani bir insan, karşısındaki bir insana engel olamayacağı zararlar asla veremez. Onun için de Allah özellikle bu ayette, SİZ ÖNLEMİNİ ALDIKTAN SONRA, ALLAH IN İZNİ OLMADIKÇA HİÇ KİMSE, BİR BAŞKA KİŞİYE YA DA SİZE ZARAR VEREMEZ DİYOR. Günümüzde anlatılan sihir/büyü inancı, Kur’an ın bu ayetine tamamen ters düşer. İman eden bir insana, asla şeytanın ve şeytanlaşmış insanların yapacağı kötülük, hiçbir işe yaramaz. Bizlerin büyü dediği aslında sihirdir ve sihir, BİR ŞEYİ OLDUĞUNDAN BAŞKA TÜRLÜ GÖSTERMEK, ALDATMAK, OYALAMAK ANLAMLARINA GELİR. Mücadele 10. ayetinde de iman edenlere karşı kötü dedikodu yaptıran, vesvese veren şeytan hakkında ayet bakın ne diyor. “HÂLBUKİ ALLAH’IN İZNİ OLMADAN, ŞEYTAN ONLARA HİÇBİR ZARAR VEREMEZ.” Demek ki doğru yolda gidene hiç kimse kötülük yapamaz, onun koruyucusu Allah tır. Araf suresi 188. ayetinde Allah ın Elçisinin bile, ne kendisine nede bir başkasına zarar ya da fayda sağlayamayacağını, bakın nasıl söylemesini istiyor. “DE Kİ: “BEN KENDİ NEFSİME, ALLAH’IN DİLEDİĞİNDEN BAŞKA NE BİR YARAR SAĞLAYABİLİRİM, NE DE BİR ZARAR VEREBİLİRİM. “ Allah ın, Elçisine bile vermediği bir gücü, kendilerinde büyü yaparak sağlamaya çalışanların güçlerinin olduğuna inanırsak, Kur’an dan haberimiz yok demektir. Engellenemeyecek tek güç Allah ın gücüdür. Yine Yunus suresi 106. ayette Allah, bu konuyu çok netleştiriyor ve bakın ne diyor. “VE ALLAH’DAN BAŞKA, SANA FAYDASI DA, ZARARI DA DOKUNMAYACAK OLAN ŞEYLERE YALVARMA!” Demek ki bizlere zarar verebilecek, korkmamız gereken tek gücün, yalnız Allah olduğu birçok ayette bizlere bildiriliyor. Bu konu da Kur’an da birçok örnek vardır. Şimdide Tegabun suresi 11. ayetin devama bakalım. Çok önemli bir uyarı yapılıyor. Tegabun 12: Allah’a itaat edin, Resule de itaat edin. EĞER YÜZ ÇEVİRİRSENİZ, BİLİN Kİ ELÇİMİZE DÜŞEN SADECE APAÇIK BİR TEBLİĞDİR. (Diyanet meali) Sizlere şunu hatırlatmak isterim. Ayette dikkat ettiyseniz, ALLAH A VE RESULÜME İTAAT EDİN diyor. Buna benzer Allah ve Resulünün birlikte anılarak, itaat edilmesini söylediği birçok ayet vardır. Batıl inançlarını yaşayabilmek adına, Kur’an ayetlerini tahrif ederek, anlamlarını saptırmaya çalışanlar, genelde şunu söyler ve kendilerine kanıt yaratma çabasında olurlar. ”BAKIN AYET DE, ALLAH A VE RESULÜNE UYUN DİYEREK AYRI AYRI ZİKRETMİŞ. DEMEK Kİ ALLAH A UYMAK BAŞKA, RESULÜNE UYMAK BAŞKA. ONUN İÇİNDİR Kİ ALLAH A UYMAK KUR’AN A UYMAK, RESULÜNE UYMAK İSE ONUN SÜNNETİNE YANİ HADİSLERİNE UYMAKTIR.” Diye kanıt yaratma çabasında oluyorlar. Allah, bir başka ayetinde, ben hükmüme hiç kimseyi ortak etmem dedikten sonra, bu ve benzeri ayetlerden, nasıl olur da böyle bir anlam çıkartırız. Hâlbuki bu ayetin sonunda, Elçisinin görev ve yetkisini bizlere bildirerek, Resulüme uyun sözünden neyi kast ettiğini bakın nasıl çok net açıklıyor, zerre kadar aklı olan, Zikir ehli olana her şey çok açık. “EĞER YÜZ ÇEVİRİRSENİZ, BİLİN Kİ ELÇİMİZE DÜŞEN, SADECE APAÇIK BİR TEBLİĞDİR.” Kur’an ın emrettiği gibi, yalnız Allah ın ipine sarılan, Allah ın ayetleri üzerinde batıl ve hurafeden uzak düşünebilenleri, hiç kimse Allah ile aldatamaz. Allah bu ayette Elçisine verdiği yetkiyi, bakın ne güzel açıklamış. Anlamak istemeyene hiç kimse anlatamaz. Çünkü onların, inatları ve batılı hak diye yaşamakta ısrar etmeleri yüzünden, Allah onların gözlerine perde çekmiş, gönüllerini mühürlemiştir. BÖYLE İNSANLAR BİR BİRİLERİNE HER TÜRLÜ MUSİBETTE BULUNURLAR VE ALLAH ONLARIN BU KÖTÜLÜKLERİNİ ENGELLEMEZ VE RABBİMİZ YOLDAN SAPMIŞLARI, BİRBİRİYLE BÖYLECE CEZALANDIRIR. Batıl, hurafe yolcuları bu ayeti apaçık gördükleri halde, NE YANİ PEYGAMBERİMİZ POSTACIMIYDI demeye devam ediyorlarsa, böyle insanlara, asla Kur’an gerçeklerini anlatamazsınız. Allah Elçisine verdiği görev ve yetkiyi, başka ayetlerinde de nasıl açıklamıştı hatırlayalım. “RESULE DÜŞEN, APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.” (Ankebut 18) “BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ.” (Kehf 56) “SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR.” (Rad 40) “BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM.” (Ahkaf 9 ) Lütfen unutmayalım, DİN ALLAH KATINDAN GELENDİR VE DİN YOLDAN SAPMIŞ İNSANLARA YOL GÖSTERİCİ, REHBER OLMASI İÇİN İNDİRİLMİŞTİR. İNSAN, DİN İÇİN YARATILMAMIŞTIR. ÖNCE İNSAN YARATILMIŞ, DAHA SONRA ONLARIN YAPTIĞI YANLIŞLARI DÜZELTMEK İÇİN ALLAH, DİNİNİ DETAYLI O GÜNÜN ŞARTLARINA GÖRE İNDİRMİŞTİR İNSANLARA. Dilerim hakkın yolundan giden, Allah ın halis kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  8. Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim konu bir Müslüman, Kur’an ı anladığı dilden dikkatle hiçbir beşeri bilginin etkisi altında kalmadan tarafsızca okuyup, ayetler üzerinde düşünerek, BEN KUR’AN DAN BUNU ANLADIM, ALLAH IN EMRİNİ TEBLİĞ ALDIM VE ANLADIĞIMI YAŞAYACAĞIM DEME ÖZGÜRLÜĞÜNE SAHİP DEĞİL Mİ? Ya da İslam böyle bir inanca izin veriyor mu, konusu üzerine olacak. Ne dersiniz, ben Kur’an dan bunları anladım ve böyle inanmak yaşamak istiyorum inancımı deme özgürlüğümüz yok mu? ALLAH KUR’AN DA BİZLERİN İNANCIMIZI, NASIL YAŞAMAMIZI İSTİYOR? Gelin bu konu üzerinde birlikte düşünelim. Allah birçok ayetinde, bizleri bu dünyaya imtihan etmek yani hangimizin davranışca daha güzel şeyler yaptığını sınamak için yarattığını söyler. Hatta Ankebut suresi 2. ayetinde de bakın nasıl bir uyarıda bulunur. “İNSANLAR, “İNANDIK” DEMEKLE İMTİHAN EDİLMEDEN, BIRAKILACAKLARINI MI ZANNEDERLER.” Demek ki bu dünyada hepimiz, Allah tarafından imtihan ediliyoruz, tek tek. Bu durumda imtihanımızı da bizzat kendimiz yaşamamız gerekmez mi? Bir başka deyişle hepimiz bu dünyada SINAVDAN GEÇİRİLİYORUZ. Çok ilginçtir bunlara benzer onlarca ayete iman ettiğimizi söylediğimiz halde yalan söyleyen, adaletsizlik yapan, hatta hırsız bir insan, eğer bizim arkadaşımız ya da gurubumuzun içinden birisi ise onun yanlışlarını savunmaya, hatalarının üstünü örtmeye çalışırız. Hâlbuki yanlışı her kim yaparsa yapsın, onun yanlış yaptığını söylememiz ve ikaz etmemiz gerekmez mi? NE YAZIK Kİ BİZLER İMTİHANIMIZI YAŞARKEN, NEFİSLERİMİZİN ESİRİ OLMAKTAN VE ŞAHSİ MENFAATLERİMİZ İÇİN GRUPLAŞARAK, AYRIŞMAKTAN KURTULAMIYORUZ. Öyle olunca da kaybedenlerden oluyoruz. Peki sınav, yani imtihan kelime olarak ne anlama geliyor? Hiç araştırdınız mı? Sizlere hatırlatayım, bakın sınav yani imtihan kelimesinin anlamı neymiş. “BİLGİ DERECESİNİ ANLAMA, DİRENME, DAYANMA, KATLANMA, GÜÇ GEREKTİREN, SONUÇTA BİR DENEYİM KAZANDIRAN ZOR DURUM.” Sınav yani imtihan kelimesinin, özellikle geniş anlamını sizlere hatırlattım ki, Allah ın bizleri imtihandan/sınavdan geçirmesinin nedenlerini ve sınavın şartlarını hatırlayabilelim. Hatırlatmak isterim Allah bizleri, toplu olarak değil, tek tek sınav yaptığını söylüyor. Bu durumda bizlerde imtihanımızı verirken yani İslam ı yaşarken, bizzat kendi çabalarımızla hazırlanıp yaşamalıyız. Allah bizleri zorluklarla, zenginlikle, fakirlikle, sağlıkla, olaylar karşısında adaletli davranıp davranmayışımızla, Kur’an a ne derece bağlı kalıp kalmadığımızla, onun sınırını aşıp aşmadığımızla imtihan yaptığını söylediği gibi, çok önemli bir bilgi veriyor ve bakın O sınavın kaynağını nasıl açıklıyor. Zuhruf 44: Şüphesiz ki o (Kur’an), senin ve kavmin için (gerçeği) hatırlatan (öğüt)tür. İLERDE ONDAN SORGULANACAKSINIZ. (Mehmet Okuyan meali) Demek ki bu dünyada ki imtihanımızın tek kaynağı Allah ın indirdiği vahiy olan Kur’an mış ve ayetin sonunda da O VAHİYDEN SORGULANACAKSINIZ, YANİ İMTİHANINIZI KUR’AN DAN MI VERDİNİZ, YOKSA ALLAH IN VAHYİNİN YANINA BEŞERİ RİVAYET VE SANI İNANÇLAR KOYUP, ONLARADA MI ÇALIŞTINIZ, HESAP GÜNÜ BU SORGU YAPILACAK DİYOR. İnsanlar batılı aklamak ve rivayetleri de dinin asli unsuru yapmak isteyenler, her konuda yaptıkları gibi, bu ayet hakkında da, burada Kur’an geçmiyor O işaret zamiri yalnız Kur’an değildir, Peygamberimizin rivayet hadisleri de buna dâhildir diyerek, sorumlu olduğumuz, sorgulanacak kitabın adeta sınırlarını genişletmekten, Allah ın kitabına şirk koşmaktan korkmuyorlar. Hâlbuki Allah Kur’an ın sınırlarını sakın aşmayın, GERÇEK YALNIZ ALLAH KATINDAN GELENDİR, UYARISINI YAPIYOR. Makalemin başında, sizlere sorduğum soruya gelince. Bazı kişiler şunu söylüyor, herkes Kur’an ı anlayamaz, kendiniz sakın okumayın. Kur’an ı âlimler anlar. Bizler eğer imtihan oluyorsak bu dünyada ve imtihanımızın tek kaynağı da Kur’an ise nasıl olur da imtihan olduğumuz kitabı bizzat kendimiz okuyup anlayamayız, üzerinde çalışıp onu hayata geçiremeyeceğimizi söyleriz. Adı üstünde imtihan/sınav. ALLAH IN BİZLERİ İMTİHAN ETTİĞİ KİTABI ANLAYABİLMEK ADINA, VAR GÜCÜMÜZLE DİRENECEĞİZ, YALNIZ ONA DAYANIP, HER ZORLUĞA KATLANARAK VAR GÜCÜMÜZLE ÇABA HARCAMALI VE BU ÇABAMIZIN SONUNDA ÇOK ÖNEMLİ BİLGİLER ALIP, DENEYİMLER KAZANIP, ZORLUKLARIN ÜSTESİNDEN GELMELİYİZ. Allah ne diyordu Ali İmran 103. ayetinde. “ALLAH’IN İPİNE SIMSIKI SARILINIZ, AYRILIĞA DÜŞMEYİNİZ, “ Allah ın ipinden başka iplere sarılarak imtihanını vereceğini zannedenler, yanıldıklarını mahşerde anlayacaklardır. ONUN İÇİNDİR Kİ HER MÜSLÜMAN KUR’AN A MÜRACAAT ETMELİ, ONU ANLAYABİLMEK ADINA ÇABA HARCAMALI VE ONU HAYATINA GEÇİRMELİDİR. İŞTE O ZAMAN İSLAM TOPLUMU, KENDİ ARASINDA İNANÇLARINDA ÇOK DAHA AZ FARKLILIKLAR OLACAKTIR. ÇÜNKÜ KAYNAK TEK OLACAK. TÜM BUNLARDAN ANLIYORUZ Kİ HER MÜSLÜMAN, İMANINI KENDİSİ BİZZAT ÇABA GÖRTERİP ARAŞTIRMAK VE KENDİSİ YAŞAMAKLA YÜKÜMLÜDÜR. Hiç kimse sen kendi başına İslam ı yaşayamazsın diyemez. Çünkü Allah sakın veliler edip ardı sıra gitmeyin, yalnız Allah a ve onun ipine sarılın emrini vermiştir. Allah bizleri Kur’an dan, vahiyden imtihan ettiğini söylüyor ve her kulunu gücü nispetinde sorumlu tutacağına hükmediyorsa, her Müslüman mutlaka Allah ın Nahl suresi 98. ayetinde uyardığı gibi, yani önce kafamızdaki tüm batıl ve hurafeden kurtulup, şeytanın vesvesesinden uzaklaşıp, ondan sonra arı, duru beynimizle Allah a teslim olarak Kur’an ı okumaya başlarsak, Kur’an ı mutlaka doğru anlarız. EĞER SEN KUR’AN I ANLAYAMAZSIN DİYENLERE İNANIRSAK, ALLAH IN İMTİHANINDAN DA KAÇMIŞ OLURUZ. Elbette bunu bir anda yapmamız mümkün değildir. Okulda nasıl zamanla yıllar içinde konuları algılıyor, bazı şeylerin farkına zamanla varıyorsak, bizlerde gösterdiğimiz çaba nispetinde Kur’an dan faydalanacağımız çok açıktır. ÇÜNKÜ ALLAH YEMİN EDEREK KUR’AN I ANLAYALIM DİYE, NİCE ÖRNEKLERLE KOLAYLAŞTIRDIĞINI, AÇIKLADIĞINI SÖYLÜYOR. Karar sizin, ister Allah a güvenip dayanırsınız, isterseniz edindiğiniz veli, şeyh efendilerin anlattıklarına din diye inanır, imtihanınızı bu bilgilerle yaşarsınız. İMTİHAN SİZİN İMTİHANINIZ. ÇABA GÖSTERMEDEN, BİRİLERİNDEN KOPYA ÇEKEREK İMTİHANIMIZI VEREMEYİZ. BU İMTİHAN DEĞİL, HIRSIZLIK OLUR. Öğretmenler bile okulda dersini çalışmayıp kopya çekenleri yakaladıklarında, o dersten en düşük notu veriyor ve cezalandırıyor. ALLAH IN HUZURUNDA BU DURUMA, HANGİMİZ DÜŞMEK İSTER? Lütfen unutmayalım, Allah gücümüzün yetmeyeceği hiçbir şeyden bizleri sorumlu tutmaz. Hatırlayınız Allah Kur’an da Resulünü, bizlere örnek gösteriyor. Allah ın Resulü ÜMMİYDİ, yani batıl ve hurafelerle yaşanan ne Yahudilere, nede Hıristiyan toplumuna tabi olmamıştı. Çünkü yoldan sapmış böyle bir inancın, Allah ın dini olamayacağını bizzat kendisi fark etmiş ve onların inancından uzak durmuştu. Ama gerçeklerin arayışını hiçbir zaman bırakmadığı içinde Allah, onu Resul olarak seçmişti. BU ÖRNEK BİLE BİZLERİN İNANCIMIZI, BİZZAT KENDİMİZİN KUR’AN I ARAŞTIRIP OKUYUP DÜŞÜNEREK YAŞAMAMIZ GEREKTİĞİNE, ÇOK GÜZEL BİR ÖRNEKTİR. Bizler önce kafamızdaki tüm sanı, rivayet bilgilerden arındırarak, tarafsız anladığımız dilden Kur’an ı okuma çabasında olmalıyız. Elbette çevremizden yardım alabiliriz ama alacağımız yardımın doğru olup olmadığını, mutlaka Kur’an ile kontrol etmeliyiz. Kur’an ın onaylamadığı hiçbir söz/bilgi Allah ın emri, dinin emri olamaz, lütfen bunu unutmayalım. Şöyle söyleyenler çıkacaktır aramızda. “KUR’AN I HERKES KENDİ BAŞINA OKURDA, ANLADIĞINI YAŞARSA, MİLYONLARCA DİN ORTAYA ÇIKAR.“ Bu düşünce asla doğru değildir, toplumun kafasında kuşku yaratmak için ortaya atılmış bir fitnedir. İslam ı eğer Kur’an dan öğrenmeyip, kişilerden öğrenirsek, inandıklarımızın doğru olduğundan asla emin olamayız. Böylece bir başkasından öğrendiklerimizin, O kişinin yarattığı bir din olma ihtimali çok yüksektir. Tıpkı günümüzde mezhepler, cemaatlere, tarikatla bölünen toplumlar gibi. Hepside edindikleri VELİ, ŞEYH, EFENDİLERİNİN sözlerini din zannediyorlar. Bu çok tehlikeli bir yoldur. Allah ın Elçisi ümmetine yalnız Kur’an ı tebliğ etmiş ve yalnız Kur’an ın ipine sarılmamız gerektiği Kur’an da emredilmiştir. Bunu Kur’an ayetlerinden çok açık anlıyoruz. GÜNÜMÜZDE YAŞANAN İSLAM KİŞİ ODAKLI VE MENFAAT, ÇIKAR EKSENLİ YAŞANMAKTADIR. Ülkemizde görüyorsunuz, edindikleri veli, şeyh dedikleri kişilerin meslekleri bile yok ama neredeyse milyarlara hükmediyorlar. ALLAH IN GÖREVLENDİRDİĞİ RESULLERİN HEPSİNİN BİR MESLEĞİ VARDI. Allah ın vahyini tebliğ ediyor ama geçimleri içinde kendi mesleklerini yapıyorlardı. Bu konuda da Kur’an uyarıyor ama toplumun Kur’an ile bağını keserek, sen Kur’an ı sakın anladığın dilden okuma günaha girersin diyerek, topluma korku salındı ve böylece din tacirleri istedikleri gibi at oynatabiliyorlar. Peygamberimizin zamanında, tek bir kaynak vardı ve Müslüman inancını Kur’an dan öğrenirdi. Allah kulunun anlayamayacağı üslupta vahiy gönderip, daha sonrada o vahiyden asla hesap sormaz, lütfen Allah a saygısızlık yapmayalım. Çok ilginçtir, beşeri bilimsel kitapları kendi başımıza dikkatle okuyup anlıyoruz, herkes farklı anlamıyor, hatta bu kitapları herkes anlayamaz demiyoruz. Hatta başımızda hiçbir öğretmen olmadan, açık öğretim üniversitesinde olduğu gibi, bu kitaplardan imtihan oluyoruz. Hiç kimse ben bu kitabı öğretmen olmadan anlayamam demiyor. İş Allah ın eşi benzeri olmayan Nuru Kur’an a gelince, demediğimizi bırakmıyoruz ve herkes Kur’an ı anlayamaz, onu veli âlim kişiler anlar, onlardan bizler öğrenmeliyiz diyebiliyoruz. Bunlar tuzaktır ve kurdukları sultanlıklarının çökmesini engelleme çabalarıdır. Gelin onların oyunlarını bozalım. BU NASIL BİR MANTIK, BU NASIL BİR AKIL TUTULMASI DOĞRUSU ANLAMAKTA ZORLUK ÇEKİYORUM. Değerli din kardeşlerim, lütfen Kur’an ı tüm sanı ve batıl inançlardan kurtularak okuyup anlama çabasında olalım, yoksa Allah ın huzuruna imtihanımızı vermeden çıkmış oluruz. HİÇ KORKMAYIN, SİZ KUR’AN I ANLAYABİLMEK İÇİN ÇABA GÖSTERİN, YARDIM ALLAH DAN GELECEKTİR. ALLAH BU NİYETLE KUR’AN I OKUYAN KULLARININ, GÖNÜL GÖZÜNÜ AÇARIM DİYOR. Hangi kitap ya da hangi kişi, bizlerin gönül gözünü açabilir? Ne dersiniz bizler İslam ı yaşarken, imtihanımızı bizzat Kur’an ı anlayarak okuyup, üzerinde düşünüp yani bir çaba harcayarak mı yaşıyoruz, yoksa işin kolayına kaçıp birilerine tabi olup, bizlere ne söylenirse ona mı inanıyoruz? KARAR SİZİN. HANGİ YOLUN DAHA EMİN VE GARANTİ YOL OLDUĞUNU, AKLINI KULLANANLAR BULACAKTIR. Lütfen unutmayalım, TEK SAATİ OLAN, SAATİN KAÇ OLDUĞUNU BİLİR. İKİ SAATİ OLANSA, ASLA EMİN OLAMAZ. İmtihanımızdan, imanımızdan emin olmak isteyen, yalnız Allah ın ipine, Kur’an a sarılır. Allah ın Elçisi de yalnız Kur’an a sarıldığını ve yalnız Kur’an ı tebliğ ettiğini açıkça Kur’an da bildiriyor. KİMİN KUR’AN DAN NE ANLADIĞI BİZİ ÇOK FAZLA İLGİLENDİRMEMELİ, BİZLERİN KUR’AN DAN NE ANLADIĞIMIZ ÖNEMLİ, LÜTFEN BUNU UNUTMAYALIM. İslam ın bölünmesinin, mezheplere ve tarikatlara hatta cemaatlere ayrılmasının tek nedeni, Kur’an dışı bilgilerle kişi odaklı İslam ı yaşamamızdan kaynaklanıyor. Kur’an merkezli İslam yaşandığı takdirde bu bölünmüşlük çoğalmayacak çok daha aza inecektir. Elbette farklılıklarımız olacaktır, ama bu farklılıklarımız bizleri birbirimize düşman yapmayacak, tam aksine yanlışlarımızın farkına varmamıza neden olacaktır. UNUTMAYALIM LÜTFEN, BU DÜNYADA TOPLU DEĞİL, HEPİMİZ AYRI AYRI İMTİHANDAN GEÇİYORUZ. ELBETTE FARKLI İMTİHANLAR OLACAKTIR. HER MÜSLÜMAN KENDİ İMTİHANINI, BİZZAT YAŞAMAKLA SORUMLUDUR. LÜTFEN UNUTMAYALIM, DİN-İMAN KİŞİSEL YAŞANIR VE İMTİHANDA KİŞİSEL OLARAK VERİLİR. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  9. Bugünkü makalemin konusu, Kur’an da çok fazla geçtiği ve Allah bu konuda bizleri uyardığı halde, üzerinde hiç konuşulmayan, hatta bu yanlışı çok fazla yaptığımız “ZAN” konusu üzerine olacak. Önce bu kelimenin anlamını doğru anlayalım ki, ayetlerde Allah bizleri hangi konuda dikkatle uyarıyor, onun farkında olalım. ZAN kelime anlamı olarak, SANI anlamına gelir. Sanıda kanıt ve delil olmadığı halde, bir şeyin öyle olduğunu sanmak, yani zannetmek düşünmek anlamındadır. GÜNÜMÜZDE KULLANILAN BİR BAŞKA KELİMEYLE SÖYLEMEK GEREKİRSE, RİVAYET ANLAMINA GELİR. RİVAYETTE SÖYLENTİ ANLAMINDADIR. Çünkü RİVAYETTE, ZANDA, SANIDA doğruluğundan emin olunamayacak, açık kanıtı delili olmayan söylenti bilgilerdir. Bizlerinde çok fazla kullandığımız bir kelimedir ki, ZANNETMEK, ÖYLE SANMAK aynı anlamlara gelir. Sizce böyle bilgilerle din yaşanır mı? Lütfen unutmayalım, din Allah ın dinidir ve yalnız onun hükümleri ile yaşanır. Onun içinde Allah imanınızı yaşarken, EMİN OLMADIĞINIZ ZAN, SANI, RİVAYET BİLGİLER İLE SAKIN HAREKET ETMEYİN, SANI-RİVAYET SÖZLERİN ARDINA SAKIN DÜŞMEYİN, DİYE BİZLERİ UYARIYOR. Gelelim bu konuda ki Kur’an dan uyarılara. Necm 28: Hâlbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. ONLAR SADECE ZANNA UYUYORLAR. Şüphesiz zan, hakikat namına hiçbir şey ifade etmez. (Diyanet meali) Hucurat 12: Ey iman edenler! ZANNIN BİRÇOĞUNDAN SAKININ. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. BİRBİRİNİZİN GIYBETİNİ YAPMAYIN. HERHANGİ BİRİNİZ ÖLÜ KARDEŞİNİN ETİNİ YEMEKTEN HOŞLANIR MI? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir. (Diyanet meali) Bu iki ayet bile ZANNA uymanın, bir Müslüman için ne kadar tehlikeli olduğunu gösteriyor bizlere. Ayete dikkat ettiyseniz, Allah inançlarını yaşarken, ellerinde kesin bir kanıtları, bilgileri olmadığı halde, atalarından kendilerine ulaşan rivayet, zan, sanı bilgileri sanki kesin doğruymuş gibi kabul edip, inanmalarının yanlışlığını anlatıyor ve bizlerde aynı yanlışı yapmayalım diye uyarıyor. Diğer ayette ise, ZAN konusunda uyararak, ZAN yani SANI yani RİVAYET bilgilerin genel çoğunluğu bizleri Allah yolundan saptıracağını ve bizlerin bu bilgilerden sakınmamız gerektiği uyarısını yapıyor. Elbette zan bilgilerin, yani rivayetlerin azda olsa bir kısmı doğru olabilir diyor Allah, ama doğruluğunu anlayabilmemiz içinde, ZAN VE RİVAYET OLMAYAN, EN DOĞRU EN SAĞLAM ALLAH IN VAHYİ İLE ZAN VE RİVAYET BİLGİLERİ KARŞILAŞTIRIP, ONUN ONAYINI ALDIKTAN SONRA İNANMALIYIZ. Allah ne diye uyarıyordu bizleri Nisa 87. ayetinde. “SÖZ BAKIMINDAN ALLAH’TAN DAHA DOĞRU KİM VARDIR!” Eğer bizler bu ve benzeri birçok ayete iman ediyorsak, SÖZLERİN EN DOĞRU EN GÜZELİ OLAN ALLAH IN SÖZLERİNE GÜVENİP, ONLARA UYARAK SANI VE RİVAYETLERİN ARDINA ASLA DÜŞMEMELİYİZ. BİZLER ALLAH EMRETMEDİĞİ HALDE, BUNLARDA ALLAH IN EMRİ DİYE İNANDIĞIMIZ, O KADAR ÇOK ZANLARIMIZ, SANI VE RİVAYET İNANÇLARIMIZ VAR Kİ, DOĞRUSU SÖYLEYECEK SÖZ BULAMIYORUM. Hucurat suresi 12. ayetinde Allah ın verdiği örnek çok dikkat çekicidir. Birbirinizin gıybetini yapmayın diyor. Gıybet bir kişinin arkasından doğruluğundan emin olamayacağımız, o kişi hakkında hoş olmayan sözlerin söylenmesi anlamındadır. Biz Müslümanlar, Peygamberimize ait olduğunu iddia ettiğimiz, onca rivayetleri neredeyse her gün camilerde ve birbirimize her gün anlatıyor aktarıyoruz. PEKİ, HANGİMİZ BU RİVAYET HADİSLERİN, GERÇEKTEN PEYGAMBERİMİZE AİT OLDUĞUNDAN EMİN OLABİLİR? YA ALLAH IN UYARDIĞI GİBİ, RİVAYET EDİLEN HADİSLERİN BİRÇOĞU YALAN VE İFTİRALARLA DOLU SÖZLERSE, ne olur bizlerin hali hesap günü. Elbette rivayet edilen hadislerin içinde doğru bilgiler, sözlerde vardır ama BUNUN AYRIMINI ELİMİZDEKİ EĞRİ İLE DOĞRUYU BİRBİRİNDEN AYIRAN FURKAN İLE KARŞILAŞTIRIP, DOĞRUYU ORTAYA ÇIKARMALIYIZ. Peygamberimiz mahşerde şahit olarak çağrıldığında, ben bu sözleri asla söylemedim bana iftira atmışsınız, benim ümmetim emin olmadığı SANI, RİVAYET SÖZLERİN ARDINA DÜŞMEZ, BİRBİRİNİN GIYBETİNİ YAPMAZ, yalnız Kur’an ın ipine sarılır dediğinde, sizce bizlerin hali ne olur? DÜŞÜNMEK BİLE İSTEMİYORUM. Kur’an ın ZAN yani emin olamayacağımız RİVAYET bilgiler konusunda bizleri, nasıl uyardığı diğer ayetlere bakalım. Enam 116: EĞER YER YÜZÜNDEKİLERİN ÇOĞUNA UYARSAN, SENİ ALLAH YOLUNDAN SAPTIRIRLAR. ONLAR ANCAK ZANNA UYUYORLAR VE ONLAR SADECE YALAN UYDURUYORLAR. (Diyanet meali) Yunus 36: ONLARIN ÇOĞU ANCAK ZANNIN ARDINDAN GİDER. OYSA ZAN, HAK NAMINA HİÇBİR ŞEYİN YERİNİ TUTMAZ. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilendir. (Diyanet meali) Fussilet 23: RABBİNİZ HAKKINDA BESLEDİĞİNİZ İŞTE BU ZAN VAR YA, SİZİ O MAHVETTİ VE KAYBEDENLERDEN OLDUNUZ. (Mehmet Okuyan meali) Allah ın ZAN yani SANI, RİVAYET sözlerin peşine takılarak, doğruluğundan emin olamayacağımız bilgilere sanki doğruymuş gibi inanmanın, bizleri Allah ın huzurunda nasıl bir son beklediğine, çok güzel örnekler veriyor ve bunları söyleyenlere Allah, ONLAR YALAN UYDURUYORLAR DİYOR. Peki, bizler bu uyarılardan dersler alıyor muyuz? Ne yazık ki hayır. Allah, emin olmadığınız bilgilerin ardına düşmeyin diye uyardıkça, bu bilgileri bizler öyle bir konuma getiriyoruz ki, adeta Kur’an ı açıklayan, anlatan olmazsa olmaz bilgiler olduğuna inanıyor, BU HADİSLER/SÖZLER olmasaydı Kur’an anlaşılamazdı, kapalı kalırdı diyerek şirkin batağına, boğazımıza kadar batıyoruz. Allah Enam 116. ayetinde, çoğunluk rivayetlere inanıyor siz azınlıklara mı uyacağız diyenlerin hatalarını yüzlerine vururcasına, SAKIN ÇOĞUNLUĞA UYMAYIN, ÇÜNKÜ ONLAR ZANNA YANİ SANIYA, YANİ EMİN OLAMAYACAKLARI RİVAYETLERE İNANIYORLAR, ONLARIN SÖZLERİNE İNANIRSANIZ, SİZİ ALLAH IN YOLUNDAN SAPTIRIRLAR, diye uyardığı halde, bizler Kur’an ile buluşamadığımız için hala, yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz diyerek ZAN, SANI, RİVAYET BİLGİLERİ DİN DİYE YAŞAMAYA, ISRARLA DEVAM EDİYORUZ. Yunus 36 ve Fussilet 23. ayet, çok net ZAN KONUSUNDA yaptığı ikazlarını tekrarlıyor ve iman ettiğini söyleyenlerin çoğunluğunun, atalarının rivayet, zan içeren inançlarını yaşamaya devam ettiklerini ve ZANNIN, RİVAYETLERİN HAK NAMINA ALLAH KATINDA HİÇ BİR DEĞERİNİN OLMADIĞINI ÖZELLİKLE BİLDİRİYOR BİZLERE. Ne yazık ki bizler, rivayet, sanı bilgileri öyle bir konuma getirdik ki, bu rivayet bilgiler adeta Kur’an ın önüne geçirdiğimiz yetmiyormuş gibi, bu sözlerin/hadislerin, ayetlerin hükmünü dahi kaldırdığına inanmakta bir sakınca görmüyoruz. Fussilet 23. ayet, aslında yaptığımız yanlışlarımıza son noktayı adeta koyuyor ve nasıl uyarıyordu hatırlayalım. İnancımızı, dinimizi yaşarken Allah ın açıklamadığı, bahsetmediği konuları da Allah a nispet ederek söyleyip, bunlara inanmamızın yani ALLAH KONUSUNDA ZAN DA, SANIDA BULUNARAK RİVAYET EDİLEN SÖZLERE İNANMAMIZIN, BİZLERİ MAHVETTİĞİNİ VE BÖYLECE KAYBEDENLERDEN OLDUĞUMUZ UYARISINI YAPIYOR. Bizler Kur’an dan uzaklaştırıldığımız için ZAN, SANI VE RİVAYETLERE inanıp, batıl düşüncelerin ardına öyle bir düştük ki, adeta kitap Ehlinin yaptığı yanlışları yaparak, Allah a iftira attığımızın farkında bile değiliz. Fussilet 23. ayete benzer, geçmiş toplumların yaptığı yanlışlara, bir başka örneği de hatırlatmak istiyorum. Nahl 35: Müşrikler dediler ki “ALLAH’IN TERCİHİ FARKLI OLSAYDI ONUNLA ARAMIZA HERHANGİ BİR ŞEYİ KOYUP KULLUK ETMEZDİK; BUNU BİZ DE YAPMAZDIK ATALARIMIZ DA. Allah’ın haram kıldığından başkasını haram kılmazdık.” Onlardan öncekiler de böyle yapmışlardı. Elçilere, her şeyi ortaya koyan tebliğden başka ne düşer? (Süleymaniye vakfı) Aslında bu örnek, bizlere çok şeyler anlatıyor ama Kur’an ı yeterli görmeyip, ZAN, SANI VE RİVAYETLERİ din edinirsek, aynı yanlışları, bizlerde yapmaya devam ederiz. Geçmiş toplumlar, yanlış inançlarına Kanıt yarata bilmek ve inançlarına devam edebilmek için, Allah a iftira atmaktan çekinmeyerek, ZANDA BULUNMUŞLAR, yaptıkları büyük günahların sebebi adeta Allah dır deme gafletine düşmüşlerdir. Peki, günümüzde bizler farklı bir yol mu izliyoruz? Lütfen ayetin son cümlesini tekrar okuyunuz. ALLAH’IN ELÇİLERE, APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA NE DÜŞER Kİ, DİYE HEM UYARI HEMDE SORU SORUYORSA BİZLERE, NASIL OLURDA BİZLER ALLAH IN ELÇİLERİNİ, ADETA ALLAH IN DİNDE ORTAĞI YAPARIZ? Söyleyecek çok şey var, ama anlamamakta ısrar edip gözleri perdelenmişleri, gönülleri mühürlenmişleri gerçeklerle buluşturmak çok zor. Ne yazık ki bizlerin Kur’an ile bağımızı kestikleri için, tüm bu gerçeklerden habersiz sanki Allah a inatla, Kur’an ın uyarılarının tam tersini yapmaya devam ediyoruz. Değerli dostlarım. Allah ın Kur’an da yaptığı uyarı ve ikazlarının farkında olmak istiyorsak, Allah ın bizler için gönderdiği FURKANI, doğru anlayalım ki, EĞRİYLE DOĞRUYU AYIRABİLELİM. Bunu yapmaz da, her söylenene ZANNA, RİVAYETE inanırsak, inanın hesap günü hesabını veremeyen, şaşkınlıklar içinde kalan, Allah a ve Elçisine iftira atan, yüzleri simsiyah kesilmiş, Allah ın kulları arasında oluruz. DİLERİM CÜMLEMİZ, KUR’AN GERÇEKLERİNİN FARKINDA OLAN, ZAN, SANI VE RİVAYETLERDEN UZAK, İMANINI ARI-DURU ALLAH IN KİTABI KUR’AN A SARILARAK YAŞAMA ÇABASINDA OLAN, KULLARINDAN OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  10. Bizler öyle bir din yarattık ki kendimize, Kur’an dan nasibimizi almadığımız için, Allah Kur’an da ne emrediyorsa onun tersini yapmaya ve kitap Ehlinin yaptığı yanlışları tekrar etmeye devam ediyoruz. Tüm bunların nedeni Kur’an dan uzaklaşmamız ve batılın yolunu inatla izlememizden kaynaklanıyor. Unutmayalım lütfen Allah batıldan ve hurafeden uzak Kur’an ışığında, doğruyu öğrenme çabasında olanların, gönül gözlerini açacağını ve onlara yardımcı olacağını bildiriyor. Bu makalemde sizlere, inatla yaptığımız bir yanlışımızı hatırlatmak ve üzerinde sizlerin dikkatle düşünmenize vesile olmak istiyorum. Allah Zuhruf suresi 44. ayetinde, bizlerin sorgulanacağımız, sorumlu olduğumuz kitabın, indirdiği vahiy/zikir yani Kur’an olduğundan bahsediyor. Allah diğer ayetlerinde, yalnız Kur’an ın ipine sarılın, sizlere indirdiğim vahye uyun, Resulüm sizleri yalnız Kur’an ile uyarma görevi aldı şeklinde, onlarca bilgiyi veriyorsa, Zuhruf 44. ayetin sonunda sorgulanacağımız kitabın Kur’an olduğu çok açıktır. Yalnız Kur’an ile İslam yaşanamayacağına inandırılmış, atalar dinine inananlar, ne yazık ki ZUHRUF 44. ayette Allah’ın uyarısı olan, SİZLER KUR’AN DAN SORGULANACAKSINIZ, KUR’AN DAN HESABA ÇEKİLECEKSİNİZ HÜKMÜNDEN RAHATSIZ OLMUŞ OLMALILAR Kİ, BU AYETİN ANLAMINI DEĞİŞTİRMEYE, İLK CÜMLEDE BAHSEDİLEN İLE SON CÜMLE ARASINI AÇARAK, BAĞINI KOPARMAYA ÇALIŞIP, FARKLI ANLAMLAR VERMEYE ÇALIŞIYORLAR. Çünkü bu kardeşlerimiz, dinlerini yaşayabilmeleri için, Kur’an ın yetmeyeceğine inandırılmışlar da ondan. Bu konuda bir arkadaşım, bakın ayet aslında böyle diyerek, nasıl bir anlam veriyor. “O KİTAP SANA VE KAVMİNE BİR HATIRLATMADIR; YAKINDA SORGULANACAKSINIZ.” Zuhruf 44 Ayetin aslı bu. Bu ayetler öncesinde Müslümanlardan değil, kâfirlerden bahsediyor. KÂFİRLERİN HZ. MUHAMMED’E İMAN ETMEDİĞİNDEN, HELAK OLMALARI İLE İLGİLİ TEHDİTLERE KULAK ASMAMALARINDAN BAHSEDİYOR. En sonunda da Kur’an diyor ki “YAKINDA SORGULANACAKSINIZ”. Uyanık mealist oraya “ondan” kelimesini hokus pokusla ekliyor. Daha uyanık olanlar da “sadece ondan” kelimelerini ekleyerek tam bir çarpıtma ile iyi bir gol atıyor, ama ofsayt. “YAKINDA SORGULANACAKSINIZ” DEMEK “DÜNYADA YAPTIĞINIZ HER ŞEYDEN, İNANIP İNANMAMANIZDAN, HER ŞEYDEN BÜTÜN İNSANLAR OLARAK SORGULANACAKSINIZ’ MANASINA GELİYOR. YANİ KUR’AN DIŞINDA PEYGAMBERİN SÖZLERİNE UYMAYIN, SAHABE VE İSLAM ÂLİMLERİNİ TAKMAYIN ANLAMINA GELMİYOR. ALLAH IN SİZİ KUR’AN DAN HESABA ÇEKECEĞİM DİYE GÖNDERDİĞİ BİR AYET YOKTUR, MEALİSTLERİN ÇARPITMASIDIR. BİR TON LAF YAZARLAR ÜSTELİK YERSENİZ.” Değerli din kardeşlerim, eğer ayetleri kendi nefislerimize ve inançlarımıza göre şekillendirmeye çalışırsak, ancak kendimizi kandırmış oluruz, lütfen unutmayalım. Gelelim arkadaşımızın söylediği sözlere. Bu arkadaşımız ayete öyle bir anlam vermeye çalışmış ki, neredeyse Kur’an ın tamamına ters düşüyor. Allah hükmüme hiç kimseyi ortak etmem, yalnız Kur’an ın ipine sarılın, Kur’an ın sınırlarını aşmayın, Resulüm sizleri yalnız ona indirdiğim Kur’an ile uyaracak dedikten sonra, Kur’an ın hiç bahsetmediği konularda, Resulünün, sahabenin ya da İslam âlimlerinin Allah ın hüküm vermediği konularda, dine ilaveler yapmasına, onların din adına farklı açıklamalarına da uyun, demiş olması mümkün mü sizce? ALLAH IN RESULÜNE UYMAYANLARIN, YALNIZ BU DÜNYADA SORGULANACAĞINI SÖYLEYENLER, KENDİLERİNİ TEMİZE ÇIKARTIP, BATILIN VE RİVAYETLERİN PEŞİNE DÜŞMELERİNİ GÖRMEZDEN GELEREK, SORGULANMAYACAKLARINI ZANNEDİYORLAR. Önce lütfen unutmayalım, Kur’an ın tamamı, yoldan sapmış kitap Ehline ve ümmi topluma indirilmiştir. Yani Kur’an iman edenlerin tamamını ilgilendirir, hiçbir ayet bizi bağlamıyor bize hitap etmiyor diyemeyiz. SORGULANACAK OLAN HER KİM OLURSA OLSUN, ALLAH IN VAHYİNE YANİ KUR’AN A İNANIP İNANMADIKLARI KONUSUYLA İLGİLİDİR VE BU SORGU MAHŞERDE YAPILACAKTIR. Gelelim Zuhruf 44. ayetin arkadaşımızın açıkladığı şekline. Söylediği gibi ayette Kur’an kelimesi geçmez, ama O KİTAP, işaret zamiri ile Kur’an dan bahsettiği çok açıktır, bunu zaten Kur’an ın diğer ayetlerinden anlıyoruz. O kitap Resule, iman edenlere bir hatırlatma ve uyarı ise, O kitaba iman etmeyenler hangi konudan, hangi kitaptan sorgu suale çekilecek olabilir? SORUNUN SİZCE CEVABI ÇOK AÇIK DEĞİL Mİ? Allah Elçisine nasıl bir görev verip, hangi kitapla ümmetini uyarma, öğüt verme görevi vermişti hatırlayalım. Kaf 45: Biz onların ne dediklerini çok iyi biliyoruz. Sen, onlara karşı bir zorba değilsin. O HÂLDE SEN, BENİM UYARIMDAN KORKAN KİMSELERE KUR’AN İLE ÖĞÜT VER. (Diyanet meali) Demek ki Allah ın Elçisi, Allah ın uyarılarından ikazlarından korkan kimselere, iman edenlere KUR’AN İLE ÖĞÜT VERME görevi vermiş. Ama birileri çıkıyor, yalnız Kur’an dan sorumlu değiliz, yalnız Kur’an dan hesaba çekilmeyeceğiz diyerek, araya sokulan sınırsız beşeri rivayetleri, kaynakları da dinin emri gibi kabul edebiliyor. Arkadaşımız şöyle yazmıştı hatırlayalım. “O KİTAP SANA VE KAVMİNE BİR HATIRLATMADIR; YAKINDA SORGULANACAKSINIZ.” Arkadaşımız ayette kitap geçtiğini yazmış, ama son cümlesinde geçen YAKINDA SORGULANACAKSINIZ sözlerine, öyle bir anlam vermiş ki, ayetin başında bahsedilen konuyla hiçbir bağlantı kurmadan, atalarının rivayet ve sanı inançlarına kanıt yaratma çabası içine girmiş. Yakında SORGULANACAKSINIZ dediğine göre, kitap ehli ya da inkârcılardan bahsediyor bu ayet, bizi ilgilendirmiyor deme cesaretinde rahatlıkla buluna biliyorlar. SORGULAMADA KUR’AN DAN DEĞİL, PEYGAMBERİMİZE İMAN ETMEDİKLERİ İÇİN OLDUĞUNU GÖNÜL RAHATLIĞIYLA SÖYLEYEBİLİYORLAR. İLGİNÇ OLAN BU KİTAP, ALLAH IN RESULÜNE VE ONA İNANANLARA BİR HATIRLATMA, ÖĞÜT, UYARI OLACAK, BU KİTABA UYMAYANLAR YAKINDA, FARKLI BİR ŞEYDEN Mİ SORGULANACAKLAR? Hani mahşer günüydü sorgu sual ne oldu? Unuttuk mu bunu, yoksa işimize mi gelmedi? Değerli din kardeşlerim, bahsettiğimiz ayet ve benzeri ayetleri Kur’an dan dikkatle anladığı dilden okuyan ve ayetler üzerinde düşünen bir Müslüman, YAKINDA GÖRECEKLER, SORGULANACAKLAR, YA DA YAKINDA BÜYÜK ÖDÜLÜ ALACAKLAR sözünden mahşer gününden, hesap gününden Allah ın bahsettiğini anlar. Bu ayetlerden örnekler verelim. Mülk 27: Onu YAKINDA gördüklerinde, inkâr edenlerin suratları asılır ve kendilerine, “İşte durmadan istediğiniz azap budur!” denilir. (Bayraktar Bayraklı) Mümin 70–71–72: BUNLAR ÖYLE KİMSELERDİR Kİ HEM BU KİTAP KARŞISINDA, HEM DE ÖNCEKİ ELÇİLERİMİZE GÖNDERDİKLERİMİZ KARŞISINDA YALAN SÖYLERLER; NASIL OLSA YAKINDA ÖĞRENECEKLER. HEM DE BOYUNLARINDA HALKALAR VARKEN ZİNCİRLERLE SÜRÜKLENECEKLERDİR. HEM DE KAYNAR SUYUN İÇİNDE… SONRA ATEŞTE KIZARTILACAKLAR. (Süleymaniye vakfı) Taha 135: Ey Muhammed, de ki: “HERKES BEKLEMEKTEDİR, SİZ DE BEKLEYİN. YAKINDA KİMİN DÜZ YOLUN SAHİPLERİ OLDUĞUNU, KİMİN DOĞRU YOLU BULDUĞUNU BİLECEKSİNİZ!” (Diyanet meali) Nahl 55–56: Kendilerine verdiklerimize karşılık nankörlük etmeleri için böyle yaptılar. O HALDE BİR SÜRE DAHA FAYDALANINIZ, FAKAT YAKINDA HAKİKATİ BİLECEKSİNİZ. Kendilerine verdiğimiz rızıktan, ne olduğunu bilmedikleri tanrılarına pay ayırırlar. ALLAH’A YEMİN OLSUN Kİ, UYDURUP DURDUĞUNUZ ŞEYLERDEN, MUTLAKA SORGUYA ÇEKİLECEKSİNİZ. (Bayraktar Bayraklı) Bu ayetlere benzer onlarca ayet vardır ki, Allah YAKINDA kelimesiyle bizlere, öldükten sonraki hayatımızdan bahsettiğini anlıyoruz. Ayetler çok açık bizlere uyarıda bulunuyor ve diyor ki, DİKKATLİ OLUN, HİÇ ÖLMEYECEKMİŞ GİBİ YAŞAMAYIN. YAKINDA HUZURUMA HESAP VERMEYE GELECEKSİNİZ VE GERÇEKLERİ GÖRECEKSİNİZ. BÖYLECE ALLAH HER AN ÖLEBİLECEĞİMİZ HATIRLATMASINI YAPIYOR BİZLERE. Hatırlayınız ölümden kaçamayacağımızı, nereye saklanırsak saklanalım bizleri ölüm her an ansızın bulacağı uyarısı yapılır Kur’an da. Hatta Kur’an bizlerin zaman akışı ile Allah ın katındaki zaman akşının çok farklı olduğunu anlatmak için, SİZİN KATINIZDA BİN YIL, BENİM KATIMDA BİR GÜN GİBİDİR diyerek, aslında bizlere çok uzun gibi gelen bu dünyada ki yaşamımız, Allah katında çok çok kısa olduğunu anlatıyor. HATTA KONUMUZLA İLGİLİ AYETLERDE ALLAH, BU DÜNYADA Kİ HAYATIMIZIN KISA OLDUĞUNU HATIRLATMAK İÇİN BİZLERE AYETLERİNDE, YAKINDA GERÇEKLERİ GÖRECEKSİNİZ DİYEREK, BİZLERE HESAP GÜNÜNÜ HATIRLATIYOR. Gelelim bahse konu ayete. Bu arkadaşımız ve böyle inanlar, Müslümanların Kur’an dan hesaba çekileceğimiz hükmünden çok rahatsız olmalarının nedeni, bu ayete bu haliyle iman etmeleri halinde, İNANDIKLARI TÜM RİVAYET, SANI VE BATILIN OLUŞTURDUĞU ATALAR DİNİNİN, ÇÖPE GİDECEĞİ TEHLİKESİ İLE YÜZ YÜZE GELMELERİ RİSKİNİ TAŞIDIKLARINDANDIR. Ayeti bu şekliyle kabul etmemek için, indirilen kitabın Allah ın Resulüne ve ona inananlara hatırlatma, uyarı ve ikaz olduğunu söylemelerine rağmen, ayetin sonundaki YAKINDA SORGULANACAKLAR sözünden Kur’an dan değil, inkarcıların Allah ın Resulüne iman etmemelerinden dolayı, yakın bir zamanda sorgulanacaklarından bahsettiğine inanmaları, ancak nefislerinin kendilerini aldatmaktan, oyalamaktan ve ayetin anlamını değiştirmekten başka bir şey değildir. Elbette Allah ın Resulünün tebliğine uymayan, ya da uyduğunu söyleyip batılın peşine düşenler, hesap günü Allah ın vahyinden sorguya çekilecekler ve asla bundan kaçamayacaklardır. LÜTFEN UNUTMAYALIM, BU DÜNYADA YAPTIKLARIMIZDAN, MAHŞERDE SORGU SUALE ÇEKİLECEĞİZ. ÇÜNKÜ HEPİMİZ BU DÜNYADA ÖZGÜR İRADEMİZLE İMTİHAN OLUYORUZ VE İMTİHANIMIZIN DA KAYNAĞININ, REHBERİNİN, YOL GÖSTERİCİ NURUN ALLAH, KUR’AN OLDUĞUNU SÖYLÜYOR. KİMİN NEYE, KİME İNANACAĞI KENDİSİNE KALMIŞ. BAKIN ALLAH GÖNDERDİĞİ KİTAP/KUR’AN İÇİN NE DİYOR. KARAR SİZLERİN. “YEMİN OLSUN, SİZE ÖYLE BİR KİTAP GÖNDERDİK Kİ, ÖĞÜT VE UYARINIZ/ZİKRİNİZ/ŞEREFİNİZ YALNIZ ONDADIR. HÂLÂ AKLINIZI ÇALIŞTIRMAYACAK MISINIZ?” (Enbiya 10) Aklını kullanmayanlara, inatla batılı ve rivayetleri din edinenlere söyleyecek tek bir sözümüz vardır. “SİZİN DİNİNİZ SİZE, BENİM DİNİM BANADIR!” Kâfurun suresi 6. ayet. LÜTFEN UNUTMAYALIM, ÖĞÜDÜNÜ VE UYARISINI KUR'AN DAN ALAN, ELBETTE KUR'AN DAN SORUMLU OLACAK, KUR'AN DAN HESABA ÇEKİLECEKTİR. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  11. Bu makalemde sizleri, çok önemli bir konuda düşünmeye davet etmek istiyorum. Bir an şöyle düşünelim. Biz günümüzde değil de, Peygamberimizin döneminde yaşadığımızı farz edelim. Hemen Kur’an dan aldığımız bilgileri hatırlayalım ve O dönemle ilgili Kur’an ın bahsettiklerini şöyle bir gözden geçirelim. Yahudiler ve Hristiyanlar öyle bir din yaşıyorlardı ki, genel çoğunluğunun Allah ın indirdiği din ile hiçbir alakası kalmamış, atalarından kendilerine intikal eden, rivayet inançları da din edindiklerini görüyoruz. Onun için Allah yeni bir kitap ve uyarıcı Elçi gönderme gereğini duymuş. Hatırlarsanız Kur’an sürekli, atalar dini konusunda uyarır ve ikazlar yapar. Her iki toplumda bir birini suçluyorlar, yanlış yoldasınız bize katılın ki cennete gidesiniz diyorlar. Yine Kur’an dan aldığımız bilgilere göre, Yahudi ve Hristiyanlar Allah ın indirdiği kitap ile yetinmediklerinden kendilerine edindikleri veli kişileri öyle putlaştırmış ve onların sözleri ile doğru yolda olabileceklerine ve böylece cennete gideceklerine inanıyorlardı. Hatta Kur’an ın ismen zikrettiği LAT, MENAT VE UZZA isimli kişilere öyle bağlanmış ve bu kişileri şefaatçi edinerek, Allah katında günahlarının affettirileceğine inanıyorlar, hatta bu kişilere kurban kesiyorlardı. Günümüz deyimiyle bu isimler aziz, azize, yüce kişi anlamlarına geliyor ve kitap ehli bu kişileri tanrı kabul etmiyor ama Allah katında sözü dinlenecek kişiler olarak kabul ediyorlardı. Çünkü Yahudiler ve Hristiyanlar tıpkı bizler gibi, Allah ın tek ilah olduğunu biliyorlardı. Bu isimlere bu kişilere yükledikleri anlamların hepsi, atalarının rivayet sözlerinden başka bir şey değildi. Kur’an bu konuda bilgi veriyor ve bunlar onların zanlarından başka bir şey değildir diyor. Düşünmeye devam edelim. Gözlerimizi kapatalım ve O devirde bizlerin yaşadığımızı hayal etmeye devam edelim. Sizler nasıl bir inancı seçerdiniz? HER İKİ İNANÇTA ALLAH IN EMRETTİĞİ YOLDAN SAPMIŞ VE ATALARININ İNANÇLARINI ÖN PLANA ÇIKARTIP YAŞIYORLAR. Sanırım anne ve babamız hangi inancı seçmişse, bizlerde o inancı seçerdik diyebilirsiniz. Buda genel çoğunluğunun zaten yaptığı bir seçim. Bugünde öyle yapmıyor muyuz? Peki, bu seçimi nasıl yapıyoruz burası çok önemli. Anne ve babamızın seçtiği inancı tarafsız bir şekilde belirli yaşa geldiğimizde, araştırıp doğruyu bulabilmek adına, çaba harcıyor muyuz? Eğer bu çabayı göstermiyorsak günümüzde, O devirde yaşamış olsaydık aynı şekilde anne ve babamızın inancına sorgusuz tabi olurduk. SİZLERE ŞÖYLE BİR SORU SORMAK İSTİYORUM. CAHİLİYE DÖNEMİNDE, YAHUDİ YA DA HRİSTİYAN OLARAK YAŞIYOR OLSAYDINIZ, ALLAH IN NE YAHUDİ NEDE HRİSTİYAN OLMAYAN, ÜMMİ OLAN YANİ HİÇBİR KİTAP EHLİNE TABİ OLMAYAN BİR KİŞİNİN, ALLAH IN YENİ ELÇİSİ OLDUĞUNA İNANIR MIYDINIZ? BU SORUYA LÜTFEN TARAFSIZ VE DÜŞÜNEREK KENDİ NEFSİNİZE CEVAP VERİNİZ. Hatırlatırım Allah, Hem Tevrat ta hem de İncil de, yeni bir Elçi geleceği bilgisini vermiş. Ama Allah kitap ehli arasından değil, onların dışından bir kulunu Elçi seçiyor. NEDEN OLABİLİR? Bu soruların doğru cevabını bulamıyorsak, bugün günümüzde de kitap Ehlinin yaptığı aynı hataları mutlaka bizlerde yapıyoruz demektir. O devirde yaşayıp ölmüş olsaydık ve hiç araştırmadan atalar dine inansaydık, sanırım mahşerde hesabımızı veremeyenlerin safında olacağımız çok açıktır. Elbette geçmiş toplumların içinde yani Yahudi ve Hristiyan toplumların arasında, çok azınlıkta olsa, doğru yolda olanların varlığını Kur’an dan öğreniyoruz. Peki, onlar ne yapmış olmalı ki bu azınlık iman edenlerin arasına girmiş olsunlar, burası çok öneli. Bunu da yine Kur’an dan öğreniyoruz, batıldan ve hurafeden uzak, Allah ın indirdiği kitaba sarılanlar yani atalarının inancından uzaklaşanlar olduğu anlaşılıyor. Allah gönderdiği tüm kitaplarında, daha sonra gelecek bir Resul olup olmayacağını bildirdiğini söylüyor Kur’an da ve Hz. Muhammed den sonra başka bir Nebi gelmeyeceği bilgisini veriyor. Yahudiler ve Hristiyanlar, aslında bir Resul bekliyorlardı, çünkü her iki kitapta da bir RESULÜN, TEBLİĞCİ UYARICININ geleceği bilgisi vardı. Peki, Hz. Muhammed i neden Resul olarak kabul etmemekte ısrar etmiş olabilirler? Çünkü Peygamberimiz ÜMMİYDİ. Söylediğim gibi, ne Yahudilere nede Hristiyanlara tabi olmamış, gerçeklerin arayışında olmuştu. Sizce neden tabi olmamıştı? Burası çok önemli. ÇÜNKÜ ALLAH IN RESULÜ, O DEVİRDE YAŞANAN DİNİN ALLAH IN EMRİ BİR DİN OLMASININ MÜMKÜN OLAMAYACAĞINI, BİRAZ DÜŞÜNDÜĞÜNDE FARK EDEBİLİYORDU DA ONDAN. ALLAH IN ELÇİSİ BÖYLE BİR İNANCA TABİ OLMAKTANSA, GERÇEKLERİN ARAYIŞINDA OLURUM DİYORDU. DEMEK Kİ BATILIN VE HURAFENİN İÇİNDE OLMAKTANSA, ONLARDAN UZAK GERÇEKLERİN ARAYIŞINDA OLMAK, ALLAH KATINDA DAHA MAKBUL OLAN OLDUĞU ANLAŞILIYOR. LÜTFEN BUNU BİRDE GÜNÜMÜZ İSLAM ANLAYIŞI İLE KARŞILAŞTIRINIZ, NASIL BİR YANLIŞIN İÇİNDE OLDUĞUMUZU İŞTE O ZAMAN DAHA İYİ FARK EDECEKSİNİZ. İlginç olan Yahudi ve Hristiyanların inancında, yeni bir Elçinin geleceği bilgisi var. Ama hiç birisi artık bunu beklemiyor, kendi atalar inancı ile yetinmek istedikleri anlaşılıyor. Düşündürücü değil mi? Yahudiler ve Hristiyanlar, Allah bir Elçi gönderecek olsaydı, bizlerin arasından gönderirdi diye Peygamberimize inanmak istemiyorlardı. Ama Allah batılın ve sanının ardından gitmektense, bu inançlardan uzak duran ama gerçeklerin, doğrunun arayışında olan, yaşamıyla örnek, doğru, dürüst, yardım sever, adaletli bir kulunu Resul olarak seçmişti. İşte bizlerin bu gerçeklerden alacağımız, çok önemli bir ders vardır. Ama bu dersi almak istemediğimiz, çok açık anlaşılıyor. SİZLERE SORMAK İSTERİM. ALLAH TEKRAR BİR RESUL GÖNDERECEK OLSAYDI, TABİ GÖNDERMEYECEĞİNE KUR’AN DA AÇIK HÜKMETMİŞTİR, SİZCE BUGÜN BATIL SANI VE RİVAYETLERLE YAŞANAN, DİNDE BÖLÜNMEYİN EMRİNE UYMAYIP BÖLÜNEN, MEZHEP, CEMAAT VE TARİKAT İNANCINA TABİ OLANLARIN İÇİNDEN RESUL SEÇER MİYDİ? Yorumunu sizlere bırakıyorum. Aklını zerre kadar kullanan, rivayetlerden uzak Allah ın Elçisini örnek alan, her sorunun doğru cevabını Kur’an dan bulacaktır. Değerli dostlarım. Allah Kur’an da Resulüm sizler için güzel bir örnektir diyor. Ama bizler asıl örnek almamız gereken, onun ümmi oluşunun nedenlerini araştırmadık. Doğru, dürüst, adaletli, güvenilir ve yardım sever niteliklerinin yanında, ısrarla Allah ın neden ümmi bir resul seçtiğinin gerçeklerini, hep toplumdan gizledik ve Allah ın bu örnekliği ile bizlerden neler istediğini, anlamak istemedik. Birde utanmadan, Ümmi kelimesine okuma yazma bilmeyen anlamını vererek, gerçekleri gizleyebilmek adına, Alla ın Resulüne saygısızlık yaptık. Hâlbuki Kur’an ümmi kelimesinin anlamını açıklıyor ve Kitap ehline tabi olmayanlar diye bilgi veriyor. Allah ın Elçisinin yaptığı gibi doğru, dürüst gerçekleri araştırmadan inandığımız içindir ki bizler günümüzde, kitap ehlinin yanlışlarına düştük, hatta o yanlışı elimizdeki apaçık nur olan Kur’an dan görmek istemedik. Çünkü Kur’an ı anlaşılmayan, detaysız ve herkesin anlayamayacağı bir kitap ilan ettik. Ondan sonrada huzurun ve adaletin, yardımlaşmanın olmadığı bir dünya yarattık kendimize. BÖYLE OLUNCA DA NAMAZ KILAN, BOLCA DUA EDEN AMA DUALARI KARŞILIK BULMAYAN BİR TOPLUM OLDUK. BUNUN NEDENLERİNİ İSE HİÇ ARAŞTIRMADIK. ÇÜNKÜ BİZLERİN KUR’AN İLE BAĞINI KESTİLER VE EDİNDİĞİMİZ RUHBANLAR NE SÖYLERSE ONU DİN ZANNEDİP, YAŞAMAYA DEVAM EDİYORUZ. DİLERİM KUR’AN GERÇEKLERİNİN FARKINDA OLAN VE ALLAH IN RESULÜNÜN ÜMMİ OLUŞUNUN NEDENLERİNİ VE ALLAH IN NEDEN KİTAP EHLİNDEN DEĞİLDE, ÜMMİ BİR RESUL SEÇTİĞİ GERÇEKLERİNİN FARKINA VARAN VE ALLAH IN RESULÜNÜ ÖRNEK ALAN BİR TOPLUM OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  12. Bugünkü makalemin konusu, “EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR” sözü ile ne kast ediliyor olabilir, konusu üzerine olacak. Günümüzde bu cümleye şöyle bir anlam veriliyor ve karşı çıkılarak şöyle söyleniyor. “EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ ALLAH IN DIR.” Gelelim Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir sözüne. Bildiğiniz gibi bu söz TBMM duvarında yazıyor. Peki, nasıl bir anlamı var da bu cümle, halkın seçtiği ve ülkeyi yönetenlerin bulunduğu bir mekân da yazıyor. Egemenlik kelimesi üzerinde önce duralım. Bu kelime egemen olma yani YETKİ SAHİBİ, HÂKİM OLMA, YÖNETME, anlamlarına geliyor. Cümlemizi hatırlayalım, egemenliğin yani BİZLERİ YÖNETECEKLERİ SEÇME HAKKININ VE ONLARA YÖNETME YETKİSİNİN VERİLMESİ, böylece hâkim olma gücünün, MİLLETİN ELİNDE OLDUĞUNU SÖYLÜYOR. Hatırlatmak isterim, bu cümlede geçen konu, anlatılmak istenen, toplumların yönetilmesi ile ilgilidir, yani toplumların kendilerini yönetecek liderleri seçmesi ile ilgilidir, dini bir konu ile hiçbir ilgisi yoktur. Konuyla ilgili Kur’an dan ayeti, hemen hatırlayalım. Bakın Allah iman edenlere nasıl bir uyarı yapıyor. Nisa 58: Şüphesiz ki Allah size, EMANETLERİ EHLİNE VERMENİZİ VE İNSANLAR ARASINDA HÜKMETTİĞİNİZ ZAMAN ADALETLE HÜKMETMENİZİ EMRETMEKTEDİR. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz ki Allah duyandır, görendir. (Mehmet Okuyan meali) Demek ki Allah, bizleri yönetecek ve bizlere hükmedecek kişileri, ehil insanlardan seçmemizi istiyor ve bir başka ayetinde de, seçtiğimiz yöneticilerimize uymamızı emrediyor. Yani Kur’an demokrasiyi emrediyor. Babadan oğla geçen krallığı değil. Devleti yönetecekleri, bizler seçiyorsak ve bu Allah ın emri ise Meclisimizin duvarında, BİZLERE EGEMEN OLACAK YÖNETİCİLERİ, BİZLERİN SEÇMESİ İSTENİYORSA, DEMEK Kİ ASIL EGEMEN GÜCÜN MİLLETİN OLDUĞU ANLAŞILIYOR. BUNUNDA ALLAH IN EMRİ OLDUĞU AYETLE, ÇOK AÇIK SABİTTİR. TBMM MECLİSİNDE BU SÖZÜN YAZILI OLMASI, BİZLERİ YÖNETEN MİLLETVEKİLLERİNE, AÇIK BİR UYARIDIR, HATIRLATMADIR. Bu uyarı ile bizler milletvekillerine, unutmayın bizleri doğru yönetmez de, kendi çıkarlarınıza işler yapar, adaletsiz kanunlar çıkartırsanız, hükmetme yetkisini sizden alırız diyoruz. Nisa suresi 58. ayetin devamında, bizlerin seçtiği ve halkın hükmetme yetkisini verdiği kişilere, Allah ın uyarısı da çok önemli. Halktan hükmetme emanetini alanların, ADALETLE HÜKMETMESİNİ ÖZELLİKLE ALLAH EMREDİYOR. Çünkü Kur’an ın yani İslam ın özü adalettir. Allah bizlerin adaletli olmamızı emreder ve dinimizi yaşarken, bir başkasının asla müdahale etmesine izin vermez ve dinde zorlama yoktur diyerek, bizlerin Kur’an dan imtihan olduğumuz uyarısını yapar. YANİ İNANCIMIZI YAŞARKEN DEVLETİ YÖNETENLER, SEÇTİĞİMİZ VEKİLLER, BİZLERİ İNANCIMIZ ADINA ZORLAYAMAZ YA DA BİZLERE YÖN VEREMEZ. AMA KUR’AN IN, TOPLUMUN UYMASI GEREKEN GENEL KURALLARI KONUSUNDA KANUNLAR ÇIKARTIR, ÖNLEMLER ALIR VE TOPLUMUN ÖZGÜRCE İNANCINI YAŞAMASINA ORTAM HAZIRLAR. Ayetin son kısmında da, Allah ın biz kullarına bu konuda öğütler verdiğini bildiriyor. Peki, hangi konuda öğüt veriyor olabilir? SİZLERİ YÖNETECEK LİDERLERİNİZİ, ÖYLE İNSANLARDAN SEÇİN Kİ, EHİL İNSANLAR OLSUN VE SİZLERİ ADALETLE YÖNETSİN, SİZLERE ADALETLE HÜKMETSİN. Buradan da anlıyoruz ki, EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR sözünden kast edilen, bizleri yönetecek yöneticilerimizi seçme yetkisi gücü, biz halkındır. Egemen kelimesinin anlamı, BUYRUK SAHİBİ, HÜKÜMRAN ANLAMINDADIR. HATIRLATMAK İSTERİM VERDİKLERİ BUYRUK, EMİR VE HÜKÜMRANLIK DİNİ KONULARDA DEĞİL, GÜNÜN ŞARTLARINA GÖRE, TOPLUMUN İHTİYAÇLARINI KARŞILAMA, KARŞILAŞTIĞI SORUNLARI GİDERMEK ADINA ÇIKARDIĞI KANUNLARDIR. BU KANUNLARDA SABİT DEĞİLDİR, GÜNÜN ŞARTLARINA GÖRE, GEREKTİĞİNDE DEĞİŞEBİLİR. Seçtiğimiz yöneticiler, eğer görevlerini gereği gibi yapmayıp, adaletle hükmetmezse, belirli bir zaman için seçtiğimiz yöneticileri, hemen değiştirip ehil insanları seçeriz, çünkü egemenlik milletindir. BUDA EGEMENLİĞİN VERDİĞİ YETKİDİR, GÜÇTÜR. Allah Elçisini nasıl ikaz ediyor ve Maide suresi 42. ayetinde ne diyordu? “RESULÜM! EĞER HÜKÜM VERİRSEN, ARALARINDA ADALETLE HÜKÜM VER. “Çünkü Peygamberimiz Allah ın Resulü olduğu gibi, toplumun devlet başkanıydı ve günün koşullarına, ihtiyacına göre dini konuların dışında kanunlar çıkartıyordu, gerektiğinde değiştiriyordu. Gelelim diğer konuya. Önce bazı ayetleri hatırlatmak istiyorum. “HÜKÜM YALNIZ ALLAH’INDIR. O, YALNIZ VE YALNIZ KENDİSİNE KULLUK ETMENİZİ EMRETTİ.” (Yusuf 40) “HÜKÜM YALNIZ ALLAH’IN DIR. BEN YALNIZ O’NA DAYANDIM. TEVEKKÜL SAHİPLERİ DE ONA GÜVENİP DAYANSIN!” (Yusuf 67) “YARATMAK DA EMRETMEK DE YALNIZCA O’NA AİTTİR. YARATMAK DA EMRETMEK DE YALNIZCA O’NA AİTTİR.” (Araf 54) “AYRILIĞA DÜŞTÜĞÜNÜZ HERHANGİ BİR KONUDA HÜKÜM VERMEK ALLAH’A AİTTİR. İŞTE BU ALLAH, BENİM RABBİMDİR. O’NA DAYANDIM VE O’NA YÖNELDİM.” (Şura 10) “ONLARIN, O’NDAN BAŞKA HİÇBİR DOSTU DA YOKTUR. O, HÜKMÜNE HİÇBİR KİMSEYİ ORTAK ETMEZ.” (Kehf 26) Bakın bu ve benzeri onlarca ayetinde Allah, dini konularda hükmü yalnız ben veririm, yalnız ben hükmederim diyor. Yani bizlerin seçtiği ehil yöneticiler, lütfen dikkat EHİL diyorum, bizleri dinimiz ve imanımız adına yönlendirecek kanunlar çıkartamaz, Allah ın kanunlarına ters düşen hiçbir hükümde bulunamaz, KUR’AN IN EMRETTİĞİ, TOPLUMUN UYMASI GEREKEN KANUNLARI İLE YÖNETMESİ GEREKİR. Bizlerin seçtiği yöneticiler, Kur’an ın bahsetmediği, hüküm vermediği sınırlama getirmediği, hayatımızın diğer tüm konularında günün, çağın ve ilmin şartlarında kanunlar çıkartarak, toplumu adaletle huzurla yönetmekten sorumludur. ÇÜNKÜ BİR MÜSLÜMAN, KUR’AN IN KİŞİSEL BİREYSEL OLARAK SORUMLU TUTTUĞU KONULARINDAN, HÜKÜMLERİNDEN BİZZAT KENDİMİZ SORUMLUYUZ. İMTİHANIN DA GEREĞİ, BU DEĞİL Mİ ZATEN. TBMM inde yazan, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir sözünü de, bu düşünce ışığında anlamalıyız. Çünkü Allah kendi yöneticilerimizi seçme hakkını bizzat bizlere vermiş ve O yöneticileri Ehil insanlarda seçme uyarısını da yaparak, onların çıkardıkları kanunlara uymamızı emretmiştir. Burada bahsedilen egemenlik, bizleri yönetecekleri seçme egemenliğimizdir. GEREKTİĞİNDE YÖNETİCİLERİMİZDEN DE, BU YETKİYİ GERİ ALMA GÜCÜMÜZDÜR. Egemenlik kayıtsız şartsız Allah ın dır sözü, ne yazık ki bazı gerçeklerin üstünü örtmeye çalışan ve toplumun aklını karıştırma çabasında olanların söylemleridir. ELBETTE DİN ADINA EGEMEN OLAN YANİ HÜKMEDEN, HÜKÜM KOYAN YALNIZ ALLAH TIR. ALLAH ELÇİSİNE BİLE, KENDİSİ DIŞINDA HÜKÜM KOYMA YETKİSİNİ VERMEMİŞ VE İNDİRDİĞİM KUR’AN İLE KULLARIMA HÜKMET EMRİNİ VERMİŞTİR. Lütfen Kur’an dan araştırınız, Allah dinde hüküm vermek yalnız Allah a aittir dediği halde, bunun tam tersini inancında yaşayarak, ne yani Peygamberimiz postacı mıydı söylemleri ile Allah ın Elçisini dinde hüküm ortağı yapmakla kalmayan, dinde sakın bölünmeyin diye uyaran Allah a inat, dinde bölünmekte zenginlik vardır diyerek mezhep imamlarının da, dinde hükümler vereceğine inanmakta bir sakınca görmemişlerdir. LÜTFEN BUNLARIN TUZAKLARINA DÜŞMEYELİM. Eğer bizlerin seçtiği yöneticiler, günümüzde inancımıza ters düşen hükümler çıkartıyor, ya da geçmişten gelen inancımıza uymayan yanlış kanunları değiştirmiyorlar sa, bu yöneticiler bizleri Allah ile aldatıyorlar, bizleri oyalıyorlar demektir. Allah bu yetkiyi bizlere verdiği halde, bizler hala Ehil olmayan kişileri yönetici seçiyorsak, bu yanlış davranıştan onlar kadar, bizlerde suçluyuz, sorumluyuz demektir. DİLERİM ALLAH IN UYARI VE İKAZLARINDAN HABERİ OLAN, ALLAH İLE ALDATILMAMIŞ, ALLAH IN HALİS KULLARINDAN OLURUZ. YÖNETİCİLERİMİZİ DE EHİL İNSANLARDAN SEÇERİZ. LÜTFEN UNUTMAYALIM, ALLAH BİZLERİ YÖNETECEK KİŞİLERİ SEÇME, YANİ EGEMENLİK HAKKINI BİZLERE VERMİŞTİR. BU HAKKIMIZI LÜTFEN, DOĞRU VE YERİNDE KULLANARAK, EHİL İNSANLARI YÖNETİCİ SEÇELİM. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  13. Allah Kuran da öyle bir toplumdan bahseder ki, bu toplum Allah ın emirlerine karşı geldiği için,Allah bu toplumu şiddetle cezalandırdığı, hatta diğer kavimlere, toplumlara helal olan şeyleri, bu topluma haram kıldığından bahseder Kuran da. Sanırım bu toplumun kimler olduğunu hemen anladınız. İşte bizler, Allah ın Kuran da özel olarak birçok örnek verdiği bu toplumu, kendi geçmişlerindeki izlerinden, yaptıklarından çok iyi tanımalıyız, araştırmalıyız ki, atalarının izlediği yanlış yolundan, günümüzde gidip gitmediklerini anlayabilelim. Bugün dünyanın başına açıkça bela olan Yahudileri, çok iyi tanımalıyız. Geçmişte Allah ın hışmına uğramış bir nesil, eğer aynı yol ve yöntemi bugünde kullanıyorsa, aynı yanlıştan kurtulamamışlar demektir. Bugün sizlere Yahudilerin, aynı kutsal kitap gibi gördükleri, geçmiş tarihlerini anlatan ve bu günde yaşamlarına geçirip örnek alan, atalarının yaptıkları yöntemi hala benimsediklerini, 12 kutsal saydıkları tarihi kitaptan birisi olan ESTER başlıklı bölümünden alıntılar yaparak, zihniyetlerini daha iyi anlamanıza yardımcı olmak istiyorum. ŞUNU HATIRLATMAK İSTERİM, HER YAHUDİ ELBETTE AYNI DEĞİLDİR, AMA GENEL ÇOĞUNLUĞUNUN, ATALARININ İZİNDE OLDUĞUNU SÖYLEYEBİLİRİM. Geçen gün Yahudilerin yaptıkları anlaşılan bir filimde, ESTER konusunu işleyen KADERİN ÇAĞRISI ismiyle, bir özel kanalda yayınlanan filmi seyrettim. Film Yahudilerin Ester konusunu sinsice işledikleri, kendilerini masum gösterip, Yahudilere karşı tavır alan, sanki Kralın yanında yalnız bir yöneticinin marifeti gibi gösterilip, güzel bir sonla bitiriliyor film. Fakat kendilerinin kutsal saydıkları 12 kutsal kitaptan olan ESTER bölümünde yazılan, Esterin kraliçe olup, Krala istediğini yaptırmaya başladıktan sonra olanlar, Yahudilere düşman olan topluma karşı yaptıkları soy kırım, filimde hiç işlenmemiş ve tek kelime dahi bahsedilmiyor. İşte sizlere, cesaret edip filimde tek kelime dahi bahsedemedikleri, Esterin kraliçe olduktan sonraki Yahudilerin, kendilerine karşı olan toplumlara, yöneticilere davranış ve hareketlerinden, kendi inandıkları, kutsal saydıkları kitaplardan alıntılar yaparak, anlatmak istiyorum. Toplumların arasında asi, itaatsiz, kanunlara uymayan davranışlarından dolayı cezalar verilmekten kurtulan Yahudiler, kendilerine ceza vermek ve ülkelerinde isyanı önlemek isteyen yöneticilere ve birlikte yaşadıkları toplumlara neler yaptığını, kendi kitaplarından aldığım alıntıdan ibretle lütfen okuyunuz. Makalem uzun olabilir, lütfen sabırla okuyunuz. Önce ESTER bölümden sizlere bir özet yapmak istiyorum ki, konu daha iyi anlaşılsın. Ester bir Yahudi kraliçedir. Kraliçe olmadan önce, Kralın yanındaki yöneticiler, Yahudilerin yaşadıkları ülkenin kanunlarına isyan etmeleri, baş kaldırmaları, birlikte yaşadıkları toplumlarla geçimsiz oluşları, söz dinlememeleri ve diğer toplumlarla yaşadıkları sorunlar neticesinde, kralı Yahudiler aleyhine yönlendirip, cezalandırılmaları yönünde ikna ediyorlar. Kralda bunun uygulanması, yani Yahudilerin cezalandırılmasını emrediyor. Fakat Ester, Yahudi yöneticiler tarafından özellikle planlar yapılarak krala yaklaştırılıp, onu baştan çıkarıp, kendi güzelliği ve cazibesini kullanıp, onunla evlenerek kraliçe olması sağlanıyor. YAHUDİ TOPLUMUNU KURTARABİLMEK ADINA, PLANLAR YAPILIYOR. Ester Kralı kendisine o kadar bağlıyor ki, o ne isterse vereceğini söylüyor. Tabi Ester, halkının affedilmesini istiyor. Bundan sonra, Yahudiler aleyhine esen rüzgar birden değişiyor, tersine esmeye başlıyor. Yahudilerin Ester örneğindeki taktiklerini, yaşadıkları bütün ülkelerde her zaman kullanmışlardır. Diğer inançta olan, siyasette önemli kişilerle kızlarını evlendirmişlerdir. Günümüzde dahi hükümetlere, yönetimlere sızarak, tüm Dünyanın yönetim kadrolarının içlerine girip, kendi inanç ve düşüncelerini kendi menfaatleri yönünde, nasıl gerçekleştirmeye çalıştıklarına, güzel bir örnektir. Bakın Esterin Kralı kendi etkisine aldıktan sonra, düşmanlarına nasıl davrandıklarını ibretle okuyunuz. Acaba toplumu kendilerine bağlamaya, onları ikna edip onlarla birlikte dostça, kardeşçe yaşamanın yollarını mı aramışlar, yoksa.? Evet, yoksa nın cevabını, aşağıda kendi inandıkları değerlerde göreceksiniz. Bu inancında, nesiller boyu devam etmesi gerektiğini, nasıl kendi nesillerine öneriyorlar ibretle okuyalım ki, bizlere de aynı fitneyi yapamasınlar. ESTER 9: Kral Artakserksesin tüm illerindeki kentlerde Yahudiler bir araya geldiler. Onlara zarar vermeyi tasarlayanlara bir darbe indirmek istiyorlardı. Hiç kimse onlara karşı koymadı, çünkü çeşitli uluslar şimdi Yahudilerden korkuyordu. İl yöneticileri, prensler, valiler ve kralın memurları, hepsi de Mordekaydan ürktükleri için Yahudileri destekliyordu. Böylece Yahudiler tüm düşmanlarını kılıçtan geçirdi, bunun sonucunda ülkede kan döküldü, yıkım oldu. Yahudiler düşmanlara karşı başarılı oldular. YALNIZ SUS KALESİNDE YAHUDİLER, BEŞ YÜZ KİŞİ ÖLDÜRDÜ. O da Kraliçe ESTERe şöyle dedi: Sus Kalesinde Yahudiler beş yüz kişiyi ve Hamanın on oğlunu öldürdü. Krallığın öbür illerinde kim bilir neler yaptılar? İstediğini bildir, sana vereyim. Dileğini söyle, bildirdiğin an senin olsun. ESTER şu yanıtı verdi: Eğer kral isterse, Sustaki Yahudiler kralın bugünkü bildirisini yarın da uygulasın. HAMANIN ON OĞLUNA GELİNCE, ONLARIN VÜCUDU DARAĞACINA ASILSIN. Ardından kral bütün bunların yerine getirilmesini buyurdu. Susun bildirisi yayınlandı ve Hamanın on oğlu asıldı. Böylece Sustaki Yahudiler Adar ayının on dördüncü günü yeniden toplandılar ve KENTTE ÜÇ YÜZ ERKEK ÖLDÜRDÜLER. Ama kenti yağma etmediler. Kralın illerinde yaşayan öbür Yahudiler hayatlarını korumak ve düşmanlarından kurtulmak için toplandılar. DÜŞMANLARINDAN YETMİŞ BEŞ BİN KİŞİYİ KILIÇTAN GEÇİRDİLER. Ama çevreyi yağma etmediler. Bütün bu olaylar Adar ayının on üçüncü günü oluştu. On dördüncü günü dinlendiler, şölenler verip sevindiler, YAHUDİLER HER YIL, BUYRULAN BİÇİMDE VE TARİHTE, BU İKİ GÜNÜ KESİNLİKLE KUTLAMAYA ANT İÇTİLER. KENDİ SOYLARINDAN OLANLARIN VE ONLARA KATILANLARIN DA AYNI ŞEKİLDE DAVRANMALARINI SALIK VERDİLER. BÖYLECE HER KENTTE, HER AİLEDE BİR KUŞAKTAN ÖBÜR KUŞAĞA ANIMSANAN VE KUTLANAN BU PURİM GÜNLERİ ASLA KALDIRILMAYACAK VE BU GÜNLERİN ANISI SOYLARIN DA ASLA YOK OLMAYACAKTIR. Purim olayları bugün İran diye adlandırılan topraklarda yaşanmış olup, bu devrin kalıntıları da bu ülkede olduğu söylenmektedir. Bugün bu büyük olay, çoğumuz tarafından bilinmemekte, hiçbir tarihçi bu olaylardan özellikle bahsetmeyerek, ASLINDA YAHUDİLERİN NE DERECE SOY KIRIMCI BİR NESİL, IRK OLDUĞU SAKLANMAKTADIR. Yukarıdaki bilgileri okudunuz, bu bilgiler kendi kutsal saydıkları kitaplarından, bire bir alıntıdır. İşte Yahudilerin düşmanlarına yaptıkları. HATIRLATMAK İSTERİM, KILIÇTAN GEÇİRİLEN TOPLUMLAR, ONLARA SAVAŞ AÇMAMIŞTI AMA ONLARIN YAPTIĞI YANLIŞLARDAN DOLAYI, ONLARA DÜŞMAN TOPLUMLARDI. ONLAR SAVAŞ AÇMADIKLARI HALDE, GÜCÜ ELLERİNE GEÇİRDİKLERİ İÇİN, ONLARI YOK ETMEK ADINA, ELLERİNDEN GELENİ YAPTILAR. Düşmanlarını siyasi olarak yenmeleri onlara yetmedi, yok etmek için ne gerekiyorsa yaptılar. Hatta düşmanlıklarını ortadan kaldırıp, tersine çevirmeleri de onların kinlerini, nefretlerini yatıştırmadı. Ester yoluyla gücü elde eden Yahudilerin kitaplarında, dikkat çekici bakın şu sözler yazıyordu hatırlayalım. HİÇ KİMSE ONLARA KARŞI KOYMADI, ÇÜNKÜ ÇEŞİTLİ ULUSLAR ŞİMDİ YAHUDİLERDEN KORKUYORDU Hâlbuki peygamberimiz, kendisine saldırmayan hiç kimseye savaş açmamıştı. Hatta daha önce düşman oldukları açıkça belli olduğu halde, onları kazanmak için çaba göstermiştir. Çünkü sana düşman olana, sen dost elini uzatacaksın ki, onlara doğruları anlatıp, dostluklarını kazanasın. İşte aramızda ki inanç farkımız. Bakın onlardan korkar hale gelenlere bile, onlar neler yapmış özetleyelim. (Böylece Yahudiler tüm düşmanlarını kılıçtan geçirdi, bunun sonucunda ülkede kan döküldü, yıkım oldu.) (Yalnız Sus Kalesinde Yahudiler beş yüz kişi öldürdü.) (Krallığın öbür illerinde kim bilir neler yaptılar?) ( VE KENTTE ÜÇ YÜZ ERKEK ÖLDÜRDÜLER.) (Kralın illerinde yaşayan öbür Yahudiler hayatlarını korumak ve düşmanlarından kurtulmak için toplandılar. Düşmanlarından yetmiş beş bin kişiyi kılıçtan geçirdiler.) Yukarıdaki katliamlara uğrayanlar, karşılık verecek güçleri olmayan, daha önce birlikte yaşadıkları toplumlar, halk olduğunu unutmayalım. Öldürülenlerin sayısını iyi analiz etmeliyiz. Çünkü o devirde nüfus çok kalabalık olmadığı halde, öldürdükleri rakamlar ürkütücüdür. Fakat Yahudi düşmanları bunlar. İşte Yahudi zihniyeti. Ya sonradan bizlere düşmanlık yapmaya kalkarlarsa? İşte sırf bu düşünceden kurtulmak için, düşmanlarının soylarını kurutmak adına, nasıl bir katliam, soy kırım yapıyorlar, İNSANLARA KORKU SALARAK, ERKEKLERİ ÖZELLİKLE ÖLDÜRÜYORLAR. Hiç düşünmeden yok etmenin, kılıçtan geçirmenin, kendilerinin hakkı bir davranış olarak görebilmek, aklın ötesinde şeytanın bile yapabileceği bir davranış olmasa gerek. Kendisini sevdiremeyen, değişik toplumlarla uyumsuz bir millet, işte karşısındaki toplumdan ancak böyle pervasızca intikam alır, nefret eder. Birde onlara Osmanlının nasıl kucak açtığını düşünün. İşte millet olarak aramızdaki fark, şükürler olsun. BU APAÇIK SOYKIRIMDIR. AMA KENDİLERİ SOYKIRIM YAPTIĞINDA SOYKIRIMDAN SÖZ ETMEYENLER, KENDİLERİNE YAPILDIĞINDA TAKINDIKLARI TAVIR DÜŞÜNDÜRÜCÜDÜR. ELBETTE ONLARA YAPILANLARI KINIYORUZ. YA ONLARIN GEÇMİŞ YÜZYILLARDA, TOPLUMLARA YAPTIĞI VE KENDİ KUTSAL KİTAPLARINDA HALA YAZAN TOPLUMLARA, REVA GÖRDÜKLERİ SOY KIRIMLARI KİMLER KINAYACAK? Yahudiler Dünya halklarının geçmişte atalarının yaptıkları duyulmaması için, ellerinden geleni yapıyorlar ve duyulmasın diye önlemler alıyorlar. Gerçi bunu da başarıyorlar. Bu olayı hangimiz daha önce duymuştuk, bir düşünün isterseniz. Lütfen bu yazıyı bu bilgiyi dostlarımızla paylaşalım ki, karşımızdaki soykırımcı bir nesil, çok daha iyi anlaşılsın. Çok ilginçtir ki yaptıkları bu soy kırımların asla unutulmaması için, bu olayın kuşaktan kuşağa aktarılması isteğidir. Bakın soylarının devamının da, nasıl aynı şekilde davranmasını istiyor. KENDİ SOYLARINDAN OLANLARIN VE ONLARA KATILANLARIN DA AYNI ŞEKİLDE DAVRANMALARINI SALIK VERDİLER. Yahudiler atalarının yaptığı zalimliği, soyların da taptaze yaşatmak isteyen bir ırk, nasıl olur da insancıl ve karşısındaki topluma Allah ın yarattığı bir kul olarak değer verir, hiç düşündünüz mü? GÜNÜMÜZDE FİLİSTİNLİLERE YAPTIKLARI ZULÜM VE SOY KIRIM, BUNLARIN ATALARINDAN KENDİLERİNE KALMIŞ BİR MİRASTIR. ONUDA DEVAM ETTİRİYORLAR. Yine aynı kitabın 10. bölümünde bakın Yahudiler kendi ırklarını nasıl görüyorlar. Böyle bir ırk, böyle bir nesil hayalinizde canlandırabiliyor musunuz? Lütfen aşağıdaki sözleri, zihniyeti bir an karşınızda canlandırın, hayal edin. Daha sonrada bu Dünya nasıl bir tehlike ile karşı karşıya, onları da düşünün? Bir gün DÜNYA ÜLKELERİ, Yahudi zihniyetinin ne olduğunu, kendilerine de zarar vermeye başladığında farkına varacaklardır, tabi iş işten geçmediyse. ESTER 10: Uluslar, Yahudi adını ortadan silmek için birleşenlerdi. TEK ULUS, BENİMKİDİR, İSRAİLDİR. Tanrıya yakardılar ve kurtuldular. EVET, RAB ULUSUNU KURTARDI, Rab bizi tüm bu kötülüklerden kurtardı. Tanrı uluslar arasında asla görülmeyen belirtiler ve doğaüstü olaylar oluşturdu. O, iki yazgı saptadı, BİRİ KENDİ ULUSU İÇİNDİ, ÖTEKİ DE TÜM ÖBÜR ULUSLARI İLGİLENDİRİYORDU. Bu iki yazgı Tanrının tüm uluslarla ilgili olarak saptadığı saatte, zamanda ve günde ortaya çıktı. BÖYLECE TANRI ULUSUNU ANIMSADI VE MİRASINI KORUDU. Yahudiler tüm insanlığı ikiye ayırıyor ve bakın ne diyorlar? SİYONİST DÜŞÜNCEYİ GÖRÜYOR MUSUNUZ? "Uluslar, Yahudi adını ortadan silmek için birleşenlerdi. TEK ULUS, BENİMKİDİR, İSRAİLDİR." Ne kadar korkunç bir düşünce ve inanç değil mi? Tek gerçek ulus, Allah ın sevdiği ulus, kendi ulusları olduğunu söylüyorlar ve karşısındaki uluslar içinde kendilerine düşman olan, daha açıkçası kendisinden olmayan uluslar olarak ayırıyor. Allah ın Tek ulusunun İsrail olduğunu söyleyen bir zihniyetle karşı karşıyayız. Bu bencil düşünce Dünya toplumlarına neler yapar, Rabbim bunların şerrinden ülkemizi ve Dünya uluslarını korusun ve gerçekleri görmemizi sağlasın. Şu sözleri söyleyen ve tüm insanlığı biz ve diğerleri diye ayıran bir inancın, nasıl bir inanç olduğunu, şeytanın bile bu sözleri söylemeye korkacağını düşünmüyor musunuz? Tekrar hatırlayalım. 7- O, İKİ YAZGI SAPTADI, BİRİ KENDİ ULUSU İÇİNDİ, ÖTEKİ DE TÜM ÖBÜR ULUSLARI İLGİLENDİRİYORDU. Allah ın ulusu olarak, yalnız Yahudiler kendilerini görüp, şu sözlere inanıyorlarsa, bu toplumdan ne beklersiniz siz. BÖYLECE TANRI ULUSUNU ANIMSADI VE MİRASINI KORUDU. Yani Tanrı kendi ulusu olarak Yahudileri hatırladı ve onları korudu. Acaba diğerleri kimin ulusu ve kulları? İşte Siyonist Yahudi zihniyeti. BEN ALLAH IN ULUSUYUM, SİZLERDE BİZLERİN EMRİNDE EMİR KULLARISINIZ DÜŞÜNCESİYLE, KARŞISINDAKİ İNSANA BAKANLARDAN, NE İNSAF BEKLENİR NEDE ADALET. BİR GÜN TÜM DÜNYA, BUNUN FARKINA VARACAKTIR. İNŞALLAH İŞ İŞTEN GEÇMİŞ OLMAZ. Yüzlerce yıl öncesinden günümüze kadar, tüm Dünyanın içine sızmış, hatta karşı dinlerin içine girip, onlara kendi inançlarını benimsetmiş bir ırk, bir nesil ile bugün karşı karşıyayız. Ama bunların maskeleri Allah ın izniyle düşüyor artık. Bizlere düşen hep birlikte bu gerçeklerin farkına varıp, dinimize soktukları hurafelerden temizlenip, Allah ın saf, katıksız, arı, duru halis dinine, kitabına sarılıp gerçek İslam ı yaşamak olmalıdır. BU TOPLUMUN BU İNANÇLARIYLA, FİLİSTİNLİ KARDEŞLERİMİZE YAPTIĞI ZULÜM VE SOY KIRIMI KINIYORUM. Dilerim bir gün dünya halkları, Yahudilerin bu sinsi planlarının farkına varır ve dünyayı, birbirine düşman eden, savaşları körükleyerek kendilerine güç sağlayan, kendisinden olmayan tüm toplumlara karşı gizli savaş içinde olan, bu zihniyetin farkına varır. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  14. Allah Kur’an da, Resulünün bizler için örnek olduğunu söyler. Bizlerinde bir Müslüman olarak, aynı özellikleri taşımamız tavsiyesinde bulunur. SİZCE ALLAH, RESULÜNÜ BİZLERE ÖRNEK GÖSTERMEKLE, NEYİ KAST EDİYOR OLABİLİR? Çünkü günümüz İslam inancında, Allah ın bu tavsiyesine öyle bir anlam yüklüyorlar ve bakın Peygamberimizin bizlere örnek oluşu, onun sünneti yani hadislerini hayata geçirmektir şeklinde anlatılıyor. Dini KUR’AN VE SÜNNET ile yaşamalıyız, yoksa Kur’an anlaşılmaz boşlukta kalır inancını savunuyorlar. Sizce Allah Ahzab suresi 21. ayetinde bizlere, Resulünün hangi özelliğini örnek gösteriyor olabilir? Ahzab 21: Andolsun, ALLAH’IN RESULÜNDE sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için GÜZEL BİR ÖRNEK VARDIR. (Diyanet meali) Önce şunu söylemek isterim. ALLAH IN RESULÜNÜN ÖRNEK OLUŞU, ONUN HAYATA BAKIŞI, İNSANLARA KARŞI DAVRANIŞI VE DOĞRULARI ARAYIŞ ŞEKLİ İLE ALLAH BİZLERE RESULÜNÜ ÖRNEK GÖSTERİYOR. Yoksa bıraktığı sakal, giydiği elbise ya da sevdiği yemekler bizlere örnek gösterilmiyor. Ayrıca Allah ın Resulü, Allah ayetleri açıklamamış ya da detaylandırmamış da, Resulü ayetleri detaylandırıp yaşanır hale getiriyor değildir. Bunu söylemek ve düşünmek, Allah ın kitabına dinine yapılacak en büyük saygısızlıktır. Allah hiç kimseye muhtaç olmayalım diye, ayetleri nice örneklerle açıkladık, detaylandırdık kolaylaştırdık, Kur’an ı açıklamak bizim görevimiz diyorsa Kur’an da, lütfen bunun aksini söyleyenlere itibar etmeyelim, Allah a ve kitabına şirk koşanlardan oluruz. ALLAH IN RESULÜNÜN BİZLERE ÖRNEK OLUŞUNU LÜTFEN DOĞRU ANLAYALIM, YOKSA ŞEYTANLAŞMIŞ İNSANLARIN TUZAĞINA DÜŞERİZ. Bu durumda Allah, bizlere Resulünün örnek oluşu konusunda, Kur’an dan nasıl bilgiler veriyor, gelin ona bakalım. Resulün örnek oluşunu eğer Kur’an dan değil de rivayetlerden anlamaya öğrenmeye çalışırsak, İmanımızın daha başında, yanlış bir yol izlemiş oluruz. Öğrendiğimiz bilgilerin doğruluğundan da asla emin olamayız. Çünkü bizler Allah ın Resulünün nasıl bir hayat yaşadığına şahit olamadık, onun içinde onun bizler için örnek oluşunu doğru anlamak istiyorsak, bu örnekliği mutlaka Kur’an dan öğrenmeliyiz. Önce şunu hatırlatma isterim. ALLAH ÖYLE BİR RESUL SEÇMİŞ OLMALI Kİ KENDİSİNE, KUR’AN DA EMRETTİKLERİNİ, HAYATINA GEÇİREN VE BİZZAT YAŞAYAN BİRİSİ OLMALI. Allah kitap Ehlinin yaptığı yanlışları anlamaları için önce, deki kullarıma diyerek kendisinin bizler gibi bir insan olduğunu, bizlerden hiçbir farkı olmadığını birçok ayette özellikle tebliğ ediyor. Demek ki Allah ın Resulü bizler gibi bir insan. Resulünün en önemli özelliğinden bahsederken, kalem suresi 4. ayetinde bakın ne diyor. “SEN ELBETTE YÜCE BİR AHLAK ÜZERESİN.” (Kalem 4) Demek ki bizler için Allah ın Resulünde en önemli örneklik, güzel bir ahlak üzerinde olması. Bizler sizce bu örnekliğin den istifade ediyor ve iyi ahlak sahibi olmaya çalışıyor muyuz? Yoksa hepsi sözde kalıyor, nefsimize yenik mi düşüyoruz? Yine Allah ın Resulünün çok önemli örnekliğin den, bakın Allah nasıl bahsediyor. “Andolsun size kendinizden öyle bir Resul gelmiştir ki, SİZİN SIKINTIYA UĞRAMANIZ ONA ÇOK AĞIR GELİR. O, SİZE ÇOK DÜŞKÜNDÜR; MÜMİNLERE KARŞI ÇOK ŞEFKATLİDİR, MERHAMETLİDİR.” (Tevbe 128) İşte Allah ın Resulünün, bizler için çok önemli örnek oluşundaki vasıfları. Kendisi dışında, din kardeşlerinin sıkıntıya düşmesinden çok üzüntü duyuyor. İman edenlere karşı Allah ın Resulü çok düşkün, şefkatli ve merhametli olduğu örneği veriliyor. Ne dersiniz bizler Müslümanlar olarak, Allah ın Resulünün bu örnekliğin den istifade ediyor ve bir birimize aynı duyguları taşıyor muyuz, yoksa Allah ın dinde sakın bölünmeyin emrine gözlerimizi yumarak bölündük parçalandık ve aynı kitaba, Resule iman ettiğimiz halde, bir birimize düşman olduk ve bir birimizi öldürüyor muyuz yoksa ne dersiniz? Ne yazık i bizler, Resulün örnek alınmasındaki gerçeklerin üzerini örttüğümüz için, kendi uydurduklarımızı Resule atfediyor ve rivayetlerin yarattığı sanal-hayali bir örneklik yaratıyoruz. Tabi böyle olunca sonuç ortada. Allah ın Elçisinin İslam ı yaşamasına, çok önemli bir ayeti hatırlatmak istiyorum. Bakın Peygamberimiz İslam ı nasıl yaşıyor muş. Araf 203: Onlara bir ayet getirmediğin zaman, “SEN BİR TANE DERLESEYDİN YA!” DERLER. De ki: “BEN ANCAK RABBİM TARAFINDAN BANA VAHYOLUNANA UYARIM. Bu kitap, Rabbinizden gelen göz açıcı belgeler olup, inanmış bir topluma rehber ve rahmettir.” (Bayraktar Bayraklı) Bakın Allah ın Resulü, nasıl bir iman üzerineymiş. Kitap Ehli Peygamberimize dini konularda bir soru sorduğunda, O konu hakkında bilgisi yoksa, Allah dan vahiy beklediğini görüyoruz. Bu durumda Kitap Ehli kendisine, “SEN BİR TANE DERLESEYDİN YA!” dediklerinde verdiği örnek, bizler için çok önemli bir ders olmalı ve bizler bu örnekliğin den dikkatle istifa de etmeliyiz. ÇÜNKÜ KİTAP EHLİNİN İNANCI, KENDİ İÇLERİNDEN EDİNDİKLERİ RUHBANLAR, DİNİ KONULARDA İSTEDİKLERİ GİBİ HÜKÜMLER KOYABİLİYORLARDI VE PEYGAMBERİMİZDEN DE BUNU İSTİYORLARDI. Bakın Ne diyor Peygamberimiz.” “BEN ANCAK RABBİM TARAFINDAN BANA VAHYOLUNANA UYARIM.” Peki, bizler Allah ın Resulünün bu örnek davranışını, hayatımıza geçiriyor muyuz? Elbette her konuda olduğu gibi, bunu da görmek bile istemiyoruz ve diyoruz ki, “NE YANİ PEYGAMBERİMİZ POSTACI MIYDI.” Söyleyecek o kadar çok şey var ki, Allah cümlemizi ıslah etsin. Allah ın Elçisi bizler için gerçekten çok önemli özelliklere sahipti ama bizler bu örnekliği ne yazık ki Kur’an dan değil, doğruluğundan emin olamayacağımız rivayetlerden öğrenmenin yolunu seçtik. Öyle olunca da yanlışları, doğruları ayıramaz olduk. Ali İmran 159. ayette Allah, bakın Resulünün hangi özelliklerinden bahsediyor. Ali İmran 159: O zaman Allah’tan bir rahmet olarak, ONLARA YUMUŞAK DAVRANDIN! Şayet sen, kaba ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından ayrılıp giderlerdi. Öyleyse onları affet; bağışlanmaları için dua et; İŞ HAKKINDA ONLARA DANIŞ. Kararını verdiğin zaman da artık Allah’a dayanıp güven. ÇÜNKÜ ALLAH KENDİSİNE DAYANIP GÜVENENLERİ SEVER. (Bayraktar Bayraklı) Demek ki Allah ın Resulü, iman etmeyenlere karşı bile yumuşak ve hoş görüyle davranıyormuş. Peki, bizler bu örnekliğin den ders aldık mı? Ne yazık ki hayır. İman eden Müslümanlar kendi arasında bile bu saygıyı ve yumuşaklığı bir birine göstermiyorlar. Birbirine yumuşak davranmayı bırakın, kaba, saba hakaretlerle bir birini öldürmekten bile çekinmiyorlar. SİZCE BİZLER BU DURUMDA, ALLAH IN RESULÜNÜN ÖRNEKLİĞİN DEN, İSTİFADE EDİYOR OLABİLİR MİYİZ? Çok daha ilginci kendisine inanmadıkları halde, onların doğru yola ulaşmaları için Allah dua etmesini söyledikten sonra bahsettiği konu çok önemli. “İŞ HAKKINDA ONLARA DA DANIŞ.” Devleti yönetirken birlikte yaşadığınız, sana iman etmeyen O kitap ehlinin de bazı konularda, onlarında düşüncelerini al ve ondan sonra karar ver diyor. Elbette Allah ın Elçisi de böyle yapıyor. PEKİ BİZLER, PEYGAMBERİMİZİN BU ÖZELLİKLERİNDEN DE İSTİFADE EDİYOR MUYUZ? Allah ın Elçisi toplumda saygın ve güvenilir bir insandı. Özellikle onun şahitliğine, düşüncelerine başvurulurdu. Çok ilginç olan ise Peygamberimizin Kitap Ehline tabi olmayıp ÜMMİ oluşudur. Allah İsra suresi 74–75. ayetlerinde, RESULÜNÜN SEBATKÂR, SABIRLI BİR İNSAN OLDUĞUNDAN BAHSEDER. Batıldan ve hurafeden uzak gerçeklerin, doğrunun arayışında olduğunu da bizlere Kur’an da bildirir. Peki, sizler hiç Allah ın Resulünün, Kur’an da bir çok ayette bahsedildiği ÜMMİ OLUŞUNUN, BİZLER İÇİN ÖRNEK OLUP OLMADIĞINDAN BAHSEDİLDİĞİNİ GÖRDÜNÜZ, YA DA DUYDUNUZ MU? Duymanız mümkün değil, gerçek ortaya çıkmasın diye ümmi kelimesine, okuma yazma bilmeyen anlamı verilerek, gerçek ne yazık ki örtülmüştür. Sizce Peygamberimizin ümmi oluşundan, hiç mi ders, örnek almamız gerekmiyor? Neden Allah Kitap Ehlinin arasından değil de, ÜMMİLERİN ARASINDAN RESUL SEÇMİŞ OLABİLİR? Çünkü bundan bahsetmek, geleneksel İslam inancının anlayışına, inancına ters düşer de ondan. Hâlbuki ÜMMİ nin anlamı, Kitap ehline tabi olmayan anlamındadır Kur’an da. Hatta Şura suresi 52. ayetinde Allah, Elçisinin Ümmi oluşunun anlamını bizlere anlatmak için ne demişti hatırlayalım. “SEN DAHA ÖNCE KİTAP NEDİR, İMAN NEDİR BİLMEZDİN.” Diyerek seni doğru yola biz ilettik diye bilgi verir. Peki, Allah böyle bir insanı neden Elçi olarak gönderdi? Bunda alacağımız bir ders, GÜZEL BİR ÖRNEKLİK YOK MU SİZCE? Elbette çok önemli bir örnek var ama yaşadığımız, geleneksel İslam anlayışının, mezheplerin öğretisinin hiç işine gelmediği için, gündeme bile getirilmiyor. Peygamberimiz belki hiçbir kitap Ehline tabi değildi ama doğrunun ve gerçeklerin arayışında bir insandı. KİTAP EHLİNİN, GERÇEK İMAN ÜZERİNDE OLMADIKLARINI FARK ETTİĞİ İÇİN, BATIL VE RİVAYETLERE TABİ OLMAKTANSA, ONLARDAN UZAK GERÇEKLERİN ARAYIŞINDA OLMANIN, DAHA DOĞRU OLACAĞI BİLİNCİYLE, SÜREKLİ YÜZÜNÜ GÖKYÜZÜNE DÖNEREK, ALLAH A YALVARIYOR VE KENDİSİNİN DOĞRU BİR YOL ÜZERİNDE OLMASI İÇİN DUA ETTİĞİNİ DE YİNE, KUR’AN DAN ÖĞRENİYORUZ. DEMEK Kİ ALLAH KATINDA, BATILA VE SANIYA TABİ OLMAKTANSA, GERÇEKLERİN VE DOĞRUNUN ARAYIŞINDA OLMAK, ALLAH KATINDA DAHA DOĞRU MAKBUL BİR DAVRANIŞ. Değerli kardeşlerim. Allah ın Resulünde, bizler için çok güzel örnekler var. Lütfen onu rivayet ve sanı bilgilerden değil, ALLAH IN NURU KUR’AN DAN ÖĞRENELİM. Bizleri Allah ile aldatanların tuzağına düşmek istemiyorsak, emanetimizi teslim etmeden önce, elimizden geldiğince, kitap ehlinin durumuna düşen günümüz İslam inancını sorgulayalım ve batıla hurafeye tabi olmaktansa, elimizin altında Allah ın korumasın da ki Kur’an ın ipine sarılalım. İnanın bizleri en doğruya ulaştıracak, yalnız Kur’an dır. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  15. Bu makalemin konusu, Ahkaf suresi 15. ayet olacak. Ayette geçen, insan erişkinlik çağına gelip, kırk yaşına ulaşınca şöyle der, cümlesinde geçen kırk yaşına ulaşınca mı insan olgunluk, erişkinlik çağına geliyor şeklinde yanlış bir intiba oluşabiliyor. Gelin onu ve ayetin devamında verilen çok önemli bilgileri, birlikte anlamaya çalışalım. Önce ayeti yazalım. Ahkaf 15: Biz insana, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi, onu sıkıntı çekerek karnında taşımış ve sıkıntı çekerek doğurmuştur. ONU TAŞIMASI VE SÜTTEN KESMESİ OTUZ AY SÜRMEKTEDİR. İNSAN ERİŞKİNLİK ÇAĞINA GELİP, KIRK YAŞINA ULAŞINCA ŞÖYLE DEDİ: “Ey Rabbim! Bana ve anne babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın iyi ameller yapmamı bana nasip et! Benim soyumdan iyi insanlar yetiştir. Ben sana yöneldim ve ben sana teslim olanlardanım.” (Bayraktar Bayraklı) Ayet çok önemli konulara dikkatimizi çekiyor ve Allah biz insanlara, anne babasına iyi davranmasını emrettik diyor. NE YAZIK Kİ BU GERÇEKLE BİZLER, ÇOK GEÇ BULUŞUYORUZ. ALLAH IN BU İKAZININ FARKINA VARDIĞIMIZDA DA, ÇOK BÜYÜK HATALAR YAPIYORUZ. Ayetin devamında, bu konunun açıklamasını, detayını veriyor Allah. O kısma gelmeden önce, bakın ayet yine dünyaya gelişimizle ilgili özellikle annemizin ne zahmetler çektiğini ve onun hakkını ödeyemeyeceğimizin örneğini nasıl veriyor. Annenin yaklaşık 9 ay evladını sıkıntı çekerek taşıması, dünyaya getirmesi ve hatta yine yaklaşık 30 ay emzirmesinden bahsediyor. Kur’an da her bilgi, detay yazmaz diyenlere hatırlatırım. Allah yeni doğan bir bebeğin, 30 ay annesinden süt emmesinin önemine işaret ederek bizlere bildiriyorsa, sorumlu olduğumuz tüm detayları Kur’an da bildirmeyip, bizlerin rivayet hadislerden öğrenmemizi ister mi? Lütfen aklımızı başımıza Kur’an ile alalım, yoksa pişman olanların safında oluruz. Gelelim ayetin devamına. Ayette şöyle bir cümle geçiyor. ”İNSAN ERİŞKİNLİK ÇAĞINA GELİP, KIRK YAŞINA ULAŞINCA ŞÖYLE DEDİ” Bu ayette geçen bu cümleyi, bazı kardeşlerimiz yanlış anlayabiliyor ve şöyle bir soru sorabiliyorlar. “İNSANLARIN ERİŞKİNLİK, OLGUNLUK ÇAĞI 40 YAŞINDA MI BAŞLIYOR.” Elbette hayır. Çünkü olgunluğa, erişkinliğe başlama yaşımız kişiden kişiye kadın ve erkek farklı yaşlarda olsa bile yaklaşık 18 yaşlarında oluyor diyebiliriz. Hatırlayınız Nisa suresi 6. ayetinde, evlendirilecek gençlerin bir nikâh çağından bahseder. Konuya açıklık getirmek içinde, onlarda içinize sinecek bir olgunluk, erginlik gördüğünüzde onları evlendirin uyarısı yapılır. Ahkaf suresi 15. ayette bahsedilen ise insanın erişkinlik, olgunluk çağına gelip, belirli bir süre bu olgunluğunu pekiştirip, bu olgunluk güçlendiğinde yani tüm gerçekleri artık fark edip gerçeklerle yüzleşecek erginliğe gelmenin, ancak 40 yaşlarında olabileceğinden bahsediyor. Bu ayetin bu kısmını bazı meallerde TAM OLGUNLUĞA ERİŞTİĞİNDE diye tercüme ediyorlar ki bu daha anlaşılır bir tercüme olduğunu söyleyebilirim. İnsanların evlenip, çoluk çocuk sahibi olduklarında kırk yaşına gelip, hayatın gerçekleri ile yüzleştiklerinde ancak anne ve babalarının kıymetini bileceğini ve bu olgunluğa eriştiklerinde bakın ne söyleyeceklerinden bahsediyor. “EY RABBİM! BANA VE ANNE BABAMA VERDİĞİN NİMETE ŞÜKRETMEMİ VE HOŞNUT OLACAĞIN İYİ AMELLER YAPMAMI BANA NASİP ET! BENİM SOYUMDAN İYİ İNSANLAR YETİŞTİR. BEN SANA YÖNELDİM VE BEN SANA TESLİM OLANLARDANIM.” Bu ayet aslında üzerinde dikkatle düşündüğümüzde, çok ibretlik bilgiler veriyor. HİÇBİR EVLAT, BEN NEDEN FAKİR BİR ANNE BABADAN DOĞDUM DEMEMELİ, DOĞDUĞU ORTAMA ŞÜKRETMELİ VE ANNE BABASINI KÜÇÜMSEMEDEN YAŞADIĞI AİLENİN ŞARTLARINA, KOŞULLARINA AYAK UYDURARAK, MÜCADELE ETMELİDİR. Yapması gereken dua çok önemli. Allah ın hoşnut olacağı iyi ameller yapmamızı bize nasip et, soyumdan iyi insanlar yetiştir, sana yöneldim ve teslim oldum dememiz gerçekten çok önemli. Ne yazık ki bizler tüm bu gerçeklerden uzak, dünyaya geldiğimiz ailemizi bazen küçümser tavırlar içinde oluyor ve anne babamıza saygıda kusurlar ediyoruz. Doğru yolu bulmak istiyorsak, ayetin sonunda uyardığı gibi rivayet, sanı bilgilerden uzak, bizlerinde yalnız Allah a yönelmemiz, yalnız onun kitabı ile yolumuzu bulmamız ve yalnız Allah a teslim olmamız gerekiyor. Lütfen bu gerçeklerin artık farkında olalım, yoksa bu dünyada da hesap günüde, üzülenlerin safında oluruz. DİLERİM CÜMLEMİZ, AHKAF SURESİ 15. AYETİN GERÇEKLERİ İLE YÜZLEŞEN, ONU HAYATINA GEÇİREN ANNE, BABA, EŞ VE EVLATLARIMIZLA MUTLU, HUZURLU BİR AİLE OLAN, BİRBİRİMİZE SAYGILI OLAN, ALLAH IN HALİS KULLARI ARASINDA OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  16. Bu makalemde sizleri, düşünmeye davet etmek istediğim ayet, Zümer suresi 45. ayet olacaktır. Bu ayet üzerinde dikkatle düşündüğümüzde, bizlere vereceği çok önemli bilgiler, uyarılar olduğuna inanıyorum. Önce ayeti yazalım, daha sonra birlikte üzerinde düşünelim. Zümer 45: ALLAH TEK BAŞINA ANILINCA, AHİRET’E İNANMAYANLARIN İÇLERİ DARALIR. O’NUNLA ARALARINA KOYDUKLARINDAN SÖZ EDİLİNCE DE YÜZLERİ GÜLER. (Süleymaniye vakfı) Bu ayette Allah bazı kişilerden bahsederek, yaptığı yanlışlardan çok dikkat çekici bir örnek veriyor ve diyor ki, bu insanlara yalnız Allah dan bahsettiğinizde, yani bizlerin tek sahibi, hüküm veren, şefaat eden yada cezalandıran yalnız Allah tır. Ondan başka ilah yoktur, ondan başka şefaatçi yoktur. Onun huzuruna gideceğiz ve O bizler için adaletle hükmedip ya cezalandıracak ya da mükâfatlandırıp cennetine alacaktır dendiğinde, bu insanların bu sözler hoşuna gitmez içleri daralır, sizlere sinirlenirler karşı çıkarlar diyor. Çok ilginçtir ki, yine aynı insanlara, Allah ın yanında edindikleri velileri, efendileri, ya da ŞEFAATÇİ OLARAK KABUL ETTİKLERİNİ DE ANDIĞINIZDA, bu durumda onların yüzleri güler, size iyi davranırlar, söylediklerinizden hoşnut olurlar diyor. Hatırlatmak isterim, Allah ın bu ayette verdiği örnek ve uyarı, Allah a hiç iman etmeyenlere karşı söylenmiyor. Lütfen bu kısmını doğru anlayalım. Çünkü Kur’an, Allah a hiç iman etmeyen kâfirler le çok fazla uğraşmaz. Elbette onları da uyarır ama genellikle iman ettiğini söyleyen ama yoldan sapmışlar la ilgilenir, onları ikaz eder ve hak olan yola davet eder. Ayeti düşünerek okuduğunuzda, Kitap Ehlinin yaptığı yanlışların aynısını, bizlerin de nasıl tekrar ettiğimizi hatırladınız eminim. Günümüzde bizlerin bu ayetten alacağımız çok ama çok büyük dersler var. Şöyle diyebilirsiniz, ayette AHİRETE İNANMAYANLARDAN BAHSEDİYOR, bu durumda bunlar Allah a iman etmeyen kâfirler diyebilirsiniz. AYETTE BAHSEDİLENLER AHİRETE HİÇ İNANMIYOR DEĞİLLER, AHİRETE İNANIYORLAR ÇÜNKÜ BUNLAR KİTAP EHLİ. İNANMADIKLARI, AHİRET DE ALLAH IN KOYDUĞU KURALLARA, ORADA HEPİMİZİN KARŞILAŞACAKLARI GERÇEKLERE İMAN ETMİYORLAR. Yani ahiret de karşılaşacağımız kural ve hükümleri, kendilerine göre değiştirdiklerinden, böylece ahiretin kanunlarına, kurallarına inanmıyorlardı. Allah hesap günü için ne demişti. İncir çekirdeği kadar yapılanlar önümüze gelecek ve her şeyin hesabı sorulup, adaletle yalnız Allah hüküm verecek. Allah hükmüne hiç kimseyi ortak etmez. Güvenilecek ve yardım istenecek VELİNİZ yalnız Allah tır. ALLAH BİZLERİ UYARIYOR VE BENDEN BAŞKA ŞEFAATÇİ SAKIN EDİNMEYİN. HİÇBİR ŞEFAATİN FAYDA ETMEDİĞİ, O GÜNDEN SAKININ DİYE UYARIYORDU. Allah mahşer günü için bunlara benzer birçok hüküm verdiği halde, kendilerine Allah ın berisinden veliler, şefaatçiler edinenler, cehennem azabı bize dokunmayacak diyorlardı. Zümer 3. ayetinde, ne demişlerdi bu insanlar onu da hatırlayalım. “Gözünüzü açıp kendinize gelin! ARI-DURU DİN YALNIZ VE YALNIZ ALLAH’IN DIR! O’NUN YANINDA BİRİLERİNİ DAHA VELİLER EDİNEREK, “BİZ ONLARA, BİZİ ALLAH’A YAKLAŞTIRMALARI DIŞINDA BİR ŞEY İÇİN KULLUK ETMİYORUZ.” diyenlere gelince, hiç kuşkusuz, ALLAH ONLAR ARASINDA, TARTIŞIP DURDUKLARI KONUYLA İLGİLİ HÜKMÜ VERECEKTİR. Şu bir gerçek ki, Allah, yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz.” (Zümer 3) Demek ki Zümer 45. ayette bahsedilenler, Allah a iman etmeyenler değil, tam tersine iman eden kitap Ehlinden bahsediliyor. Allah dinin tek sahibi kendisi olduğunu ve katışıksız, arı duru dinin yalnız Allah katından gelen olduğu gerçeğini, üstüne basa basa söylüyor ve bizleri uyarıyor. Çünkü Kitap Ehli tıpkı günümüzde bizlerin yaptığı gibi, Allah ın dinine, beşeri hükümler ilave ederek, arı duru Allah ın dinini bozmuşlar, mezheplere, cemaatlere bölünmüşler, kendi hükümlerini Allah ın emri diye topluma kabul ettirmişlerdi. AYNI YANLIŞLARI BİZLERDE GÜNÜMÜZDE YAPIYORUZ VE NE DİYORUZ? YALNIZ KUR’AN İLE İSLAM YAŞANMAZ DİYEREK KUR’AN, PEYGAMBERİMİZİN SÜNNETİ YANİ RİVAYET HADİSLER, MEZHEP İMAMLARININ İÇTİHATLARI, MEZHEPLERİN DİNE KOYDUĞU KURALLAR DİYE SAYMAYA DEVAM EDİYORUZ. Yani Allah ın halis dinine ilaveler yaparak, Allah ın hükmüne kendilerini ortak ederek, Peygamberimizin ismini de kullanarak şirk batağına batıyoruz. FARKINDA DEĞİLİZ AMA VELİLER, ŞEYHLER, EFENDİLER EDİNİP, ONLARA ALLAH IN YETKİLERİNİ VEREREK, ALLAH IN YANINDA KÜÇÜK İLAHLAR EDİNİYORUZ. BU APAÇIK ŞİRKTİR. Bizlerde günümüzde, Allah ın Elçisine verdiği yetki ve sorumlulukları Kur’an da apaçık gördüğümüz halde ne diyoruz. Peygamberimizin de dinde hüküm koyma yetkisi vardır. ALLAH PEYGAMBERİMİZİ, POSTACI OLARAK MI GÖNDERDİ diyerek, Allah ın dinde ortağı yapmaktan çekinmiyoruz. Hâlbuki Allah ın Elçisi Kur’an ı tebliğ ederken, ben sizlere yalnız Kur’an ile hükmetme görevi aldım, benim görevim yalnız tebliğ etmektir, onun dışına asla çıkamam, hüküm veren şefaat eden, yardım eden velimiz yalnız Allah tır diye ayetleri tebliğ etmişti. Bu bilgiler, uyarılar diğer Kitap ehline de gelmişti ama onlar bu gerçekleri göz ardı edip, Allah ın kanunlarını değiştirerek, kendilerinin asla cehennem cezası çekmeyeceklerine ve Allah ın sevgili kulu olduklarına, çünkü Allah ın Elçisinin ve edindikleri şefaatçilerin onları hesap günü, azaptan kurtaracaklarına inanıyorlardı. AYNI YANLIŞI BİZLERDE YAPIYOR VE İMAN ETTİĞİNİ SÖYLEYEN BİR MÜSLÜMANIN, ASLA CEHENNEM CEZASI ÇEKMEYECEĞİNE, PEYGAMBERİMİZİN ŞEFAATİYLE CENNETE GİDECEĞİMİZE İNANMIYOR MUYUZ? ALLAH DA ONLARA BU HATALARINDAN DOLAYI, AHİRETTE HESAP GÜNÜNDE, HİÇ KİMSENİN HİÇ KİMSEYE TEK BİR YARDIMI DAHİ OLAMAYACAĞI GERÇEĞİNE İMAN ETMEDİKLERİNDEN DOLAYI, ONLAR AHİRETE İNANMAYANLAR DİYOR. Bakın bu ayetin devamında, Rabbimiz ne diyor. Zümer 46: De ki “Göklerin ve yerin yaratıcısı, görüneni de görünmeyeni de bilen Allah’ım! KULLARININ TARTIŞTIĞI HER KONUDA, ARALARINDA HÜKÜM VERECEK OLAN SENSİN.” (Süleymaniye vakfı) Zümer 47: (Mezardan) kalkış günü, yeryüzündeki her şey ve bir o kadarı daha yanlışlar içindeki o kimselerin elinde olsa, o azabın sıkıntısından kurtulmak için hepsini verirlerdi. ALLAH, HİÇ HESAP ETMEDİKLERİ ŞEYLERİ, KARŞILARINA ÇIKARACAKTIR. (Süleymaniye vakfı) Zümer 46. ayette, kendilerini temize çıkarıp, bizlere azap dokunmayacak diyerek, edindikleri velilerin ya da Allah ın Elçilerinin onları azaptan kurtaracağına inanlara Allah, bakın nasıl uyarıyor ve tek hüküm sahibinin kim olduğunu, nasıl hatırlatıyor. Ders alıp hatalarından dönene ne mutlu. “KULLARININ TARTIŞTIĞI HER KONUDA, ARALARINDA HÜKÜM VERECEK OLAN SENSİN” Zümer 47. ayette de hesap günü, uydurduklarının gerçek olmadığını gördüklerinde, varını yoğunu vermeye hazırdırlar ama çok geç kaldıklarını Rabbimiz bizlere şimdiden hatırlatıyor. Ders alıyor muyuz? Hiç sanmıyorum. Ayetin son kısmında da yine, kendilerini temize çıkarıp veliler, efendiler ve şeyhler edinenlere, kendilerine Allah ın dininin yanında din yaratanlara, Allah a adeta din öğretmeye çalışanlara, Allah bakın ne diyor ve pişman olacakları uyarısını nasıl yapıyor. “ALLAH, HİÇ HESAP ETMEDİKLERİ ŞEYLERİ, KARŞILARINA ÇIKARACAKTIR. Dilerim bu hataları yapmayan, Allah ın halis, arı-duru dinine hiçbir hurafe, batıl, rivayet karıştırmadan yaşayan, iman eden Allah ın azınlık halis kulları arasında oluruz. LÜTFEN UNUTMAYALIM, DİNİN SAHİBİ, HÜKÜM GÜNÜN MALİKİ YALNIZ ALLAH TIR. HÜKÜM VEREN, YARDIM EDEN, ŞEFAAT EDECEK OLAN DA YALNIZ ALLAH TIR. ONUN YANINDA YARDIM EDECEK, ŞEFAAT EDECEK DİYE EDİNDİĞİMİZ VELİLER, BİZLERİ ALLAH A DEĞİL, ŞEYTANA YAKLAŞTIRACAK VE BÖYLE İNSANLAR MAHŞER GÜNÜ, HİÇ HESAP ETMEDİKLERİ ŞEYLERLE KARŞILAŞACAKLARDIR. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  17. Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim konu, Peygamberimizin Kur’an ayetlerini AÇIKLAMAK yani günümüz tabiriyle söylemek gerekirse, TEBYİN görevi var mıdır? Kur’an ın muhkem ayetleri açık ve anlaşılır değil midir de, Allah ın Elçisi açıklıyor olsun. Yoksa açıklamak sözünden, ayetlerin nice örneklerle izah ettiği konuları, özellikle Kitap Ehli nin yaptığı yanlışlarla karşılaştırıp, gerçeği KUR’AN İLE AÇIĞA ÇIKARMAK, DİYE Mİ ANLAMALIYIZ? Ne dersiniz? Kur’an ı anladığı dilden hiç okumamış, din ile alakası olmayan bir insana, Allah ın Elçisinin ayetleri anlaşılır hale getirme, yani açıklama görevi de vardır deseniz, hemen şöyle bir soru sorar. “ŞU ANDA OKUDUĞUNUZ, İNANDIĞINIZ KUR’AN ANLAŞILIR VE AÇIKLANMIŞ DEĞİL MİDİR?” Bu soruya evet açık, anlaşılır ve detaylı değildir, peygamberimizin rivayet hadisleri ayetleri açıklamıştır dediğimizde, şöyle bir soru daha sorması muhtemel. “Peki, açıklanmış halini nereden öğreneceğiz?” Bu kitabı Allah ın Elçisi, Kur’an ı yazdırdığı gibi açıklanmış halini de yazdırmış ve bizlere iletmiş mi dediğinde, onu tatmin edecek, mantıklı ve makul, nasıl bir cevap vermemiz gerekir sizce bu kişiye. Doğrusu ben mantıklı, akla yatkın bir cevap bulamıyorum. Ona, Kur’an ı Peygamberimizin rivayet hadislerinden öğreniyoruz ayetlerin detayını dediğimizde, biraz aklı başında olan ve hiçbir etki altında olmayan kişinin vereceği cevap, BİZLER NASIL OLUR DA RİVAYETLERE GÜVENEBİLİRİZ, BÖYLE BİR YOLLA MI ALLAH BİZLERİN KUR’AN I ANLAMASINI İSTİYOR DER VE BİZLERİ CİDDİYE ALMAZ, BİZDEN UZAKLAŞIR. ONA ASLA BİR DAHA İSLAM I, KUR’AN I ANLATAMAZSINIZ. Ne yazık i büyük bir çoğunluk, dinden bu yolla uzaklaşıyor. Önce şunu unutmayalım BEYAN bildirmek, söylemek anlamındadır, bilinmeyeni açıklamak değildir. Yani bildiği gerçekleri hiç değiştirmeden beyan etmektir ki, bu kelimeyi bizlerde hayatımızda kullanırız. TEBYİN KELİMESİ İSE TOPLUMDA AÇIKLAMAK, İZAH ETMEK VE GERÇEĞİ ORTAYA KOYMAK ANLAMINDA KULLANILIR. SİZCE HÂŞÂ ALLAH AYETLERİNDE, GERÇEĞİ AÇIKÇA ORTAYA KOYUP, BİZLERE BİLDİRMİYOR MU? Sizce Allah, bizleri sorumlu tutacağına hükmettiği Kur’an ı açıklamamış, detay vermeden indirmiş olabilir mi? Yani Ey Resulüm ben özet bir Kur’an indiriyorum, sen kullarıma bunu anlaşılır hale getir, demiş olabilir mi? BU ŞEKİLDE GÖNDERECEĞİNE NASIL İNANIRIZ? BU NASIL BİR AKIL TUTULMASI BÖYLE. TABİ Kİ MÜMKÜN DEĞİL, YOKSA ALLAH SİZLERİ KUR’AN DAN HESABA ÇEKECEĞİM, BEN AÇIKÇA GÖNDERMEDİM AMA SİZLER BUNU ELÇİMİN RİVAYET HADİSLERİNDEN ÖĞRENİN DEMESİ ASLA MÜMKÜN DEĞİL. Açıkça anlaşılmayan bir kitabı Allah, neden bizlere göndersin? Bunu da mı düşünemiyoruz. Konumuzu açıklığa kavuşturmadan önce, Allah Elçisine verdiği görev, yetki ve sorumluluklarından örnekler verelim. “RESULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. (Ankebut 18) BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ. (Kehf 56) SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR. (Rad 40) BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM. (Ahkaf 9 )” Siz bu ayetlerden, Allah ın Elçisinin ayetleri açıklamak ve anlaşılır hale getirmek, yani açık olmayan ayetleri açıklama, TEBYİN etme görevinin de olduğunu mu anladınız? Allah daha nasıl açıkça söylesin, senin görevin SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR DİYOR. Bunun tersini söyleyen, Allah ın ayetlerine iman etmiyor demektir. Şimdide Kur’an ın apaçık ya da detaylı açıklanıp açıklanmadığı konusuna gelelim. Yusuf suresi 1. ayetinde Allah ne diyordu hatırlayalım. “BUNLAR, APAÇIK KİTAB’IN AYETLERİDİR.” Yine Hud suresi 1. ayetinde, Kur’an ın bakın kim tarafından açıklandığını bildiriyor. “BU ÖYLE BİR KİTAPTIR Kİ AYETLERİ HEM MUHKEM KILINMIŞ, HEM DE DOĞRU KARARLAR VEREN VE HER ŞEYİN İÇ YÜZÜNÜ BİLEN, ALLAH TARAFINDAN AÇIKLANMIŞTIR.” Bakar mısınız lütfen, Allah Kur’an ı ben açıkladım diyor. Bu ayetleri görmezden mi geleceğiz. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için Allah, bakın Elçisinin indirdiği kitabın ayetlerini okurken, tedirgin olmasın ve anlayamam diye şüpheye düşmesin diye, nasıl bir ayet indiriyor. Kıyame 16–17–18–19: (Ey Muhammed!) Onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma. Şüphesiz onu toplamak ve okumak bize aittir. O hâlde, biz onu okuduğumuz zaman, onun okunuşuna uy. SONRA ONU AÇIKLAMAK DA BİZE AİTTİR. (Diyanet meali) Bildiğiniz gibi Allah ın Elçisi Ümmiydi, yani daha önce hiçbir kitap Ehline tabi olmadığı için, dini konularda da bilgisi yoktu. Ayetler indirilirken, Peygamberimiz ayetleri anlama konusunda tedirgin olmuş ki Allah, Elçisine sakin ol, sana ayetleri detaylı bir şekilde açıklayacağız diyor. Batıl inançlarını aklamaya çalışanlar, bu ayetlerde geçen açıklamayı Allah, Kur’an da değil de, daha sonra sözlü olarak açıkladığını dahi söyleyenler var. Demek ki Allah ile aldatılmak bu kadar tehlikeli bir şey. İNSANIN AKLINI BAŞINDAN ALIYOR. RABBİM CÜMLEMİZİ KORUSUN. Allah Enam suresi 97. ayetinde, BİLEN BİR TOPLUM İÇİN AYETLERİ AYRI AYRI AÇIKLADIK diyorsa, hala ayetler açık değil, Elçisi açıklamıştır nasıl deriz. Allah daha birçok ayetinde, Kur’an ı kendisinin açıkladığını bildiriyor. Bunun nedenini de açıklıyor ve diyor ki, Sizlerin sorumlu olacağı ayetleri MUHKEM yani apaçık olarak gönderip, Allah dan başkasına kulluk etmeyesiniz diye ayetleri, işte böyle nice örneklerle açıkladık diyor. İman eden biz Müslümanlara düşen imtihanımız gereği, Allah ın açıkladığı ayetler üzerinde planlı ve Programlı düşünerek, araştırarak anlamaya çalışmak olmalıdır. İMTİHANINDA GEREĞİ BU DEĞİL MİDİR ZATEN. Allah emin olmadığınız sözlerin ardına düşmeyin, hesabını sorarım diyorsa, sizce bizleri sorumlu tutacağına hükmettiği muhkem ayetleri açıklamayıp, bizleri rivayetlere muhtaç bırakır mı Allah? EĞER AYETLERİ PEYGAMBERİMİZ AÇIKLADIYSA, NEDEN AÇIK HALİYLE KUR AN I YAZDIRMADI DA, AÇIKLANMAMIŞ İZAH EDİLMEMİŞ BİR ŞEKİLDE KAYDA ALDIRDI? BU YANLIŞA İNANANLARA SORUYORUM, BU NASIL BİR MANTIK BÖYLE. ALLAH NEDEN VERDİĞİ HÜKÜMLERİ AÇIK BİR ŞEKİLDE İNDİRMESİNDE, KULLARINI ZOR DURUMDA BIRAKSIN. BUNU DA MI DÜŞÜNEMİYORUZ? Şimdide bazı ayetleri bu konuda, nasıl tahrif edip yanlış anlamlar yükleyerek, rivayetleri dinin asli unsuru yaptıklarına örnekler verelim. Özellikle Diyanet mealinden seçtim ayetleri. Maide 15: Ey kitap ehli! Artık size elçimiz (Muhammed) gelmiştir. O, KİTABINIZDAN GİZLEYİP DURDUĞUNUZ GERÇEKLERDEN BİRÇOĞUNU SİZLERE AÇIKLIYOR, birçoğunu da affediyor. İŞTE SİZE ALLAH’TAN BİR NUR VE APAÇIK BİR KİTAP (KUR’AN) GELMİŞTİR. (Diyanet meali) Yunus 5: O, güneşi bir ışık (kaynağı), ayı da (geceleyin) bir aydınlık (kaynağı) kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona menziller takdir edendir. Allah, bunları (boş yere değil) ancak gerçek ile (hikmeti gereğince) yaratmıştır. O, AYETLERİNİ, BİLEN BİR TOPLUMA AYRI AYRI AÇIKLAMAKTADIR. (Diyanet meali) Bakın Maide 15. ayetinde Allah ne diyor. Sizlere daha önce indirdiğim kitaplardan, gizleyip durduğunuz gerçeklerden birçoğunu sizlere, Elçim açıklıyor diyor. Peki, bu açıklama anlaşılmayan bir şeyi açığa kavuşturmak mı, yoksa Kitap ehlinin yaptığı yanlışları, Kur’an ayetlerini tebliğ ederek, onların yanlışlarını ortaya çıkarmak mı? Ne yazık ki bizler kelimelere, her konuda olduğu gibi özellikle farklı anlamlar vererek, batılı aklamaya çalışıyoruz. Peygamberimiz, Allah ın Rad suresi 40. ayette verdiği yetki gereği, ALLAH IN APAÇIK AYETLERİNİ, GİZLEDİKLERİ TÜM GERÇEKLERİ SADECE KUR’AN DAN TEBLİĞ ETMİŞ, UYARICI, İKAZ EDİCİ GÖREVİNİ YAPMIŞTIR. Yunus 5. ayetinde Allah, birçok konuda bizlere bilgiler verip, detaylı açıkladığını söyleyerek, ayetin sonunda bakın ne diyor. ”O, AYETLERİNİ, BİLEN BİR TOPLUMA AYRI AYRI AÇIKLAMAKTADIR” Peki açıklayan kim, elbette Allah Kur’an da açıklıyor. Şimdide konumuzun daha iyi anlaşılabilmesi için, anlamını değiştirmeye ve rivayetleri ayetlere ilave etmeye çalıştıkları başka bir ayeti, iki farklı tercümeden yazmak istiyorum. Nahl 44: (O Resulleri) APAÇIK BELGELER VE KİTAPLARLA GÖNDERDİK. İNSANLARA, KENDİLERİNE İNDİRİLENİ AÇIKLAMAN ve onların da (üzerinde) düşünmeleri için sana bu Kur’an’ı indirdik. (Diyanet meali) Nahl 44: Onları mucizelerle ve HİKMET DOLU SAYFALARLA GÖNDERDİK. O Zikri (Kitabı) sana da indirdik ki KENDİLERİNE GÖNDERİLENİN NE OLDUĞUNU O İNSANLARA AÇIK AÇIK ANLATASIN, belki düşünürler. (Süleymaniye vakfı) İlk yazdığım tercüme Diyanetin. Ayetin daha ilk cümlesi APAÇIK BELGELER VE KİTAPLARLA GÖNDERDİK diye başlıyor. Ama batıl savunucularının gözlerinde perde, gönüllerinde mühür olunca, görmeleri mümkün olmuyor. Allah apaçık belgeler, kitaplar gönderecek ama ayeti açıklamayacak, izah etmeyecek öylemi? Allah akıl fikir versin inşallah. Ayetin devamın da ise Allah Elçisine, sana indirdiğim bu apaçık belgeleri anlat, tebliğ et yani yaptıklarının ve inandıklarının yanlış olduğunu apaçık ayetlerle onlara bildir ki, hatalarından dönsünler diyor. Ayetin daha başında ayetleri apaçık gönderdik diyor, Elçisi apaçık olan ayetleri kitap ehline anlatıyor yani tebliğ edip bildiriyor ve sizin inandığınız gibi değilmiş diye izah edip, ikna etmeye çalışıyor. Aynı ayeti farklı bir tercümeden verdiğimde zaten her şey anlaşılıyor ve ayet yerli yerine oturuyor ve bakın ne diyor. “KENDİLERİNE GÖNDERİLENİN NE OLDUĞUNU O İNSANLARA, AÇIK AÇIK ANLATASIN” Aslında her şey çok açık, ama kafamızdaki O batıldan kurtulmadığımız sürece, gerçeklerle buluşmamız asla mümkün olmayacaktır. Yine konumuzla ilgili bazı örnekler vermek istiyorum. Enam 55: Suçluların yolu da açığa çıksın diye, AYETLERİ İŞTE BÖYLE AYRI AYRI AÇIKLARIZ. (Diyanet meali) Nahl 64: SANA BU KİTABI İNDİRMEMİZ DE ANCAK ŞUNUN İÇİNDİR Kİ ONLARA HAKKINDA IHTİLÂF ETTİKLERİ ŞEY’İ BEYAN EDESİN ve iyman edeceklere bir hidayet, bir rahmet olsun (Elmalı orijinal meali) Nahl 64: SANA BU KİTABI, ANLAŞMAZLIĞA DÜŞTÜKLERİ KONULARI AÇIK AÇIK ANLATASIN bir de inanıp güvenen bir topluluğa yol gösterici ve ikram olsun diye indirdik. (Süleymaniye vakfı) Enam suresi 55. ayete iman eden bir Müslüman, bizlerin sorumlu olduğu MUHKEM ayetlerin açık ve anlaşılır olmadığını, ayetleri Peygamberimizin rivayet hadisleri açıkladığını söylemesi, Allah ın ayetlerine iman etmiyor anlamındadır. BATIL O KADAR AZGIN TAVIRLAR İÇİNDEKİ BU KONUDA, PEYGAMBERİMİZİN RİVAYET HADİSLERİ OLMASAYDI, KUR’AN ANLAŞILMAZ, KAPALI KALIRDI DEME CESARETİNİ GÖSTERİYORLAR. BUNU SÖYLEMEK ŞİRKTİR, HATIRLATIRIM. Allah ayetleri ayır ayrı açıklıyoruz diyorsa, nasıl olur da bunun tersini başka ayetlerde düşünürüz. Nahl suresi 46. ayeti, özellikle iki farklı tercümeden yazdım. Ayetin ilk cümlesinde, Kur’an ı indirmemizin amacı, HAKKINDA İHTİLAF ETTİKLERİ ŞEYİ, ONLARA BEYAN EDESİN DİYOR. Son cümlesi de inanan topluma yol gösterici olsun diyerek bitiriyor. Anlaşılmayan, açıklanmaya muhtaç bir ayet, nasıl olur da yol gösterici olur? Beyan etmek, beyanda bulunmak açıkça hiçbir değişikliğe uğramadan tüm gerçekliğiyle bildirmek, söylemek demektir. Yoksa açık olmayan bir ayet, nasıl olur da Kitap ehlinin ihtilaf ettiği bir konusuna açıklık getirsin. Ayet apaçık anlaşılmıyor olsaydı, Kitap Ehli bunu asla kabul etmez, bu senin düşüncen yorumun, ayetten bu söylediklerin anlaşılmıyor derlerdi. Diğer tercümede zaten, anlaşmazlığa düştükleri konuları onlara açık açık anlatasın diye tercüme edilmiş. Bazı tercümelerde de açıklayasın demişler. Aslında açıklama kelimesine, kendi nefsimizden farklı bir anlam vermezsek buda doğru diyebiliriz. ALLAH IN ELÇİSİ, ALLAH IN İNDİRDİĞİ AYETLER DOĞRULTUSUNDA İHTİLAFA DÜŞTÜKLERİ KONULARI, KUR’AN DAN ALDIĞI BİLGİLERLE AÇIĞA KAVUŞTURUYOR, GERÇEKLERLE BULUŞTURUYOR. Bu ayetin anlaşılmadığı anlamında değil, tam tersine APAÇIK ANLAŞILAN BİR HÜKMÜN, İHTİLAF EDİLEN BİR KONUYU ÇÖZÜME ULAŞTIRMASIDIR. Değerli dostlarım. Bizler yanlış inançlarımızı yaşayabilmek adına, ne yazık ki Allah ın apaçık ayetlerini görmezden geldiğimiz gibi, ayetlerde geçen kelimelere de farklı anlamlar vererek, ellerimizle Kur’an ayetleri arasında çelişkiler yaratıyoruz. Bu farklılıklar toplum arasında korku ve tedirginlik yaratıyor. Bizlere düşen, Kur’an ı mutlaka farklı tercümelerden okuyup, ayetler arasında bağlantı kurduğumuzda, yanlış anlamamız asla mümkün olmayacaktır. Allah ın uyardığı gibi, Kur’an ı okumaya başlamadan önce, kafamızdaki batıldan hurafeden kurtulup, yalnız Allah a güvenip dayanarak Kur’a ı okumaya başlarsak, yanlış anlamamız asla mümkün olmayacaktır. ALLAH BÖYLE YAPAN KULLARIMIN GÖNÜL GÖZÜNÜ AÇARIM VE GERÇEKLERLE BULUŞMASINI SAĞLARIM DİYOR. DİLERİM CÜMLEMİZ, KUR’AN GERÇEKLERİ İLE BULUŞAN, ALLAH IN HALİS KULLARI ARASINDA OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  18. Bizlerin Kur’an ile bağımızı keserek, öyle yanlış bilgileri, bunlar dinin emri diye anlatmışlar ki, şimdide bu yanlışlıktan apaçık yol gösterici Kur’an elimizde olduğu halde, batıldan vazgeçemiyoruz. Kur’an ı tercüme edenlerde, kendi inançlarını doğrulayacak şekilde tahrifat yapmaktan ne yazık ki çekinmiyorlar. ONUN İÇİNDE TOPLUM BİRBİRİNE, SEN HANGİ MEALİ OKUYORSUN DİYE SORUYOR. Din tacirleri sayesinde, Kur’an mealleri öyle farklı tercüme ediliyor ki, toplum tedirgin edilip, DİREK KUR’AN A MÜRACAAT ETMEK YERİNE, DİNİ ÖĞRENMEK VE ANLAYABİLMEK İÇİN, BİRİLERİNE MUHTAÇ BIRAKILIYOR. Ama güneşi balçıkla çok şükür sıvayamadıkları için, yanlış inançları Kur’an ışığıyla ortaya, tek tek çıkıyor. Bu makalemin konusu, birçok yazımda gündeme getirmeye çalıştığım, ŞEFAAT konusu üzerine olacak. Birçok ayet üzerinde yaptıkları gibi, SEBE SURESİ 23. AYETİN ANLAMI İLE DE OYNAMAKTAN ÇEKİNMEDİLER. Allah şefaat tümden bana aittir, hiçbir şefaatin olmadığı O günden sakının dediği halde, Allah ın dışında şefaat edicilerin olacağını, kendilerince kanıtlamaya çalışıyorlar. Önce ayeti Diyanet mealinden yazalım. SEBE 23: ALLAH KATINDA, O’NUN İZİN VERDİĞİ KİMSEDEN BAŞKASININ ŞEFAATİ YARAR SAĞLAMAZ. (Şefaat için izin verilip de) kalplerinden korku giderilince birbirlerine, “RABBİNİZ NE SÖYLEDİ?” diye sorarlar. ONLAR DA “GERÇEĞİ” DİYE CEVAP VERİRLER. O, yücedir, büyüktür. (Diyanet meali) Ayetin ilk cümlesi çok önemli. Ayeti bu şekliyle okuduğumuzda Allah katında, onun izin verdiği yani kendi yetkisiyle onurlandırdığı kimseden başkası, şefaat edemez diye anlaşılıyor. Kur’an ı bir kez anlayarak ve düşünerek okumuş bir Müslüman, Allah ın kendi yetkisini, hiçbir konuda yarattığı hiçbir kuluna elçileri dâhil vermediğini, birçok ayetinde hükmettiğini görüyoruz ve ALLAH HÜKMÜNE HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEZ diyerek, son noktayı koyuyordu. Bu durumda hesap günü, Allah ın dışında Allah ın izin verdiği, yetkilendirdiği şefaatçiler olabilir mi? HATIRLAYINIZ LÜTFEN, ALLAH ŞEFAAT TÜMDEN BANA AİTTİR DEMİYOR MUYDU? Eğer Allah bu sözünden sonra kendi yetkilerinden, yarattığı çok özel kullarına da veriyorsa, onları da kendi hükmüne ortak etmiş ve KÜÇÜK İLAHLAR YARATMIŞ OLMAZ MI? Bakın bu ayet, hesap gününden bizlere örnek veriyor ki, yapılan yanlışları tekrar etmeyelim. Şefaat konusunda, ayette geçen bu cümlenin ne derece yanlış tercüme edildiğine kanıt Bakara 123. ayettir. Bakın Allah ne diyor hesap günü için. “KİMSENİN KİMSE NAMINA BİR ŞEY ÖDEMEYECEĞİ, HİÇ KİMSEDEN FİDYE ALINMAYACAĞI, KİMSEYE ŞEFAATİN YARAR SAĞLAMAYACAĞI VE ONLARIN YARDIM GÖRMEYECEĞİ GÜNDEN SAKININ.” Yine Bakara 48. ayette Allah şefaat konusunda, hesap günü sakın umutlanmayın, birbirinizden medet ummayın diyerek, bizleri nasıl uyarmıştı hatırlayalım. “ÖYLE BİR GÜNDEN SAKININ Kİ, O GÜN HİÇ KİMSE BİR BAŞKASI ADINA BİR ŞEY ÖDEYEMEZ. HİÇBİR KİMSEDEN HERHANGİ BİR ŞEFAAT KABUL OLUNMAZ, FİDYE ALINMAZ.” Demek ki SEBE suresi 23. ayette, Allah katında kendisi dışında şefaat için izin verdikleri yokmuş. Peki, bu ayette bu cümlede ne diyor, nasıl anlamalıyız. Bunu da farklı mealden yazalım ki doğru anlayalım. SEBE 23: ONUN KATINDA ŞEFAATİN, ONUN İZİN VERDİĞİ KİMSEDEN BAŞKASINA YARARI OLMAZ. İçten yakarışları sona erdiğinde onlara; “SAHİBİNİZ NE DEMİŞTİ?” diye sorulur: “TAMAMIYLA GERÇEĞİ SÖYLEMİŞ” DERLER. O, yücedir, büyüktür. (Süleymaniye vakfı meali) Bakın şimdi nasıl taşlar, yerli yerine nasıl oturdu. Allah ın katında şefaatin yani bağışlanmanın, kayırmanın Allah ın hoşnut olduğu kullarından başkasına yararı olmaz, yani ALLAH IN HALİS KULLARINDAN BAŞKASINA, ŞEFAAT ASLA YARAR SAĞLAMAZ DİYOR. Sebe 23. ayetinde Allah, kendisinden hoşnut olduğu kulları için bir değerlendirme yapacağını ve dünyada yaptıkları değerlendirilip, sevabı ağır gelenlerin küçük günahları affedileceği, yani onlara şefaat edileceği müjdesi veriliyor. Bu söylediklerimizin doğru olup olmadığını, ayetin devamından ve öncesi sonrasındaki ayetlere bakarak daha iyi anlamaya çalışalım. Ayetin devamında, içten yakarışlar sona erdiğinde hesap görüldüğünde, sorgudan çıkanlara bakın birileri bir şeyler sorduğu örneği veriliyor. Çünkü bahse konu kişiler, Allah a günahlarının affı için dua ediyorlar. Bu kişilere, Rabbimiz yaratıcımız ne dedi size diye sorduklarında verdikleri cevap, aslında Kur’an dan nasiplenen bir Müslüman için, her şeyin anlaşılır olması gerekir. Bakın nasıl bir cevap vereceklermiş. “ALLAH TAMAMIYLA GERÇEĞİ SÖYLEMİŞ.” Peki, Allah bizlere mahşer günü nasıl bir gerçekle karşılaşacağımız söylemişti? “HİÇ KİMSENİN BİR BİRİNE ŞEFAAT EDEMEYECEĞİ, O GÜNDEN SAKININ.” Değerli dostlarım, lütfen Allah ın ayetlerine kulak verelim ve Allah ın sözleri/ayetleri ile oynayanlardan uzak duralım, yoksa hesap günü pişman oluruz. Ayeti anlamaya devam edelim. Sebe 23. ayetin bir öncesine bakalım şimdide. Sebe 22: De ki, (aranıza koyup) ALLAH’A YAKIN SANDIKLARINIZA; GÖKLERDE VE YERDE ZERRE KADAR HÂKİMİYETİ OLMAYANLARA YALVARACAKSANIZ YALVARIN. Onların bu iki yerde ne bir or¬taklıkları ne de Allah’ın onlardan bir destekçisi vardır. (Süleymaniye vakfı.) Bakın ayette zaten, çok net bir uyarı var Müşriklere. Çünkü müşrikler Allah ın yanında onun yetkileri ile donattıkları şefaatçiler ediniyorlar ve Allah katında bunlar bizim şefaatçilerimiz diyorlardı. Allah da deki bunu söyleyenlere diyor ve Allah a yakın sandığınız, edindiğiniz O veli kişilerin göklerde ve yerde hiçbir hâkimiyeti yoktur, söz sahibi değillerdir, böyle olduğunu sizlere bildirdiğim halde hala, onlara yalvarıp onlardan şefaat dileyecekseniz, dilemeye devam edin diyor. Bu durumda Sebe 23. ayetin ilk cümlesinde Allah, hesap günü kendi günahını bile affetme yetkisi olmayan insanlara Allah, bir başkasına şefaat etme yetkisini verir mi? Allah Elçisine bile Muhammed 19. ayetinde, KENDİ GÜNAHLARIN İÇİN BANA DUA ET DİYOR. Bunları unuttuk mu yoksa? Sebe 23. ayetin devamındaki bazı ayetlere bakalım şimdide. Özellikle Diyanet mealini seçtim, bakalım 23. ayette tercüme edildiği gibi, Allah ın izin verdiği şefaatçiler var mı? Sebe 26–27–28: De ki: “RABBİMİZ HEPİMİZİ KIYAMET GÜNÜ BİR ARAYA TOPLAYACAK, SONRA DA ARAMIZDA HAK İLE HÜKÜM VERECEKTİR. O, GERÇEĞİ APAÇIK ORTAYA KOYAN, hakkıyla bilendir. De ki: “Allah’a ortak tuttuklarınızı bana gösterin! Hayır! (Hiçbir şey Allah’a ortak olamaz.) Aksine O, MUTLAK GÜÇ SAHİBİ, HÜKÜM VE HİKMET SAHİBİ ALLAH’TIR.” BİZ, SENİ ANCAK BÜTÜN İNSANLARA MÜJDELEYİCİ VE UYARICI OLARAK GÖNDERDİK. Fakat insanların çoğu bilmezler. (Diyanet meali) Aslında ayetleri tarafsız okuduğumuzda, her şey çok açık anlaşılıyor. Ama bizler Kur’an ı okumaya başlamadan önce, Nahl suresi 98. ayetin gereklerini yerine getirmeden okuduğumuz batıl ve hurafe inançlarımızın etkisinde kaldığımız için, ayetleri doğru anlayamıyor, batıl inançlarımıza kanıt yaratma çabasında oluyoruz. Bakın Aramızda Hak ile hükmedecek, yani karar verecek olanın yalnız Allah olduğunu, çok açıkça bizlere bildiriyor. Allah a ortak tuttuğunuz, yani Allah ın sevgili kulu diyerek, bu kişi Allah dostu onu Allah ile aramıza aracı koyarsak, onun sayesinde günahlarımıza şefaatçi olur diyorsak, onların hesap günü hiçbir şey yapamayacağını bizlere şimdiden Allah hatırlatıyor. MUTLAK GÜÇ SAHİBİ HÜKÜM VE HİKMET SAHİBİ ALLAH TIR DİYOR. Tüm bunca açık bilgilerden sonra Allah, hesap günü yalnız kendi yetkisine aldığına hükmettiği ve şefaat tümden Allah a aittir dediği hükmünde değişiklik yapıp, bazı kişilere de şefaat yetkisini vermiş olacağını düşünmek, ancak kendimizi aldatmaktan başka hiçbir işe yaramaz. Sebe 28. ayetin son kısmında, Elçisi hakkında söyledikleri bile tek başına, şefaat konusunda yapılan yanlışa bir kanıttır. Hatırlayalım Allah Elçisinin yetki ve sorumluluklarını bizlere hatırlatırken, bakın ne diyor. “BİZ, SENİ ANCAK BÜTÜN İNSANLARA MÜJDELEYİCİ VE UYARICI OLARAK GÖNDERDİK.”“SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR.” “RESULE DÜŞEN, APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.” Bunca açık ayetlere gözlerimizi kapatıp, batılı hak ile değiştirenlere söyleyecek sözüm olamaz. Onların işi ancak, Allah a kalmıştır. Dilerim yaşadığımız batılın, bizlerin üzerindeki baskısından, Allah ın nuru ile kurtulan ve yalnız Allah ın ipine sarılan, halis kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  19. Bu makalemin konusu, üzerinde Kur’an bütünlüğünde dikkatle düşündüğümüzde, bizleri çok ciddi bir şekilde uyaran ve çok önemli dersler almamızı sağlayan İsra suresi 16. ayet olacak. Ayeti iki farklı tercümeden yazalım ki, ayetin nasıl farklı tercüme edilip, aslında ne anlatmak istediği kısmen nasıl gizlendiği, daha açık anlaşılabilsin. “BİZ BİR TOPLUMU YOK ETMEK İSTEDİĞİMİZ ZAMAN, onun ileri gelen varlıklılarının ORADA KÖTÜLÜK YAPMASINA İZİN VERİRİZ. Böylece o topluma verilmiş söz gerçekleşir ve onu yerle bir ederiz.” (İsra 16) “BİR ÜLKEYİ HELÂK ETMEK İSTEDİĞİMİZDE, o ülkenin zenginlik sebebiyle şımarmış elebaşılarına (iyilikleri) emrederiz; buna rağmen onlar orada kötülük işlerler. BÖYLECE O ÜLKE, HELÂKE MÜSTAHAK OLUR; biz de orayı darmadağın ederiz.” (İsra 16) İlk yazdığım tercümede, Allah ın biz kullarını çok şiddetli bir şekilde uyardığını ve Allah bir toplumu helak etmek istediğinde, O toplumun ileri gelenlerinin yani yönetici olarak söz sahibi olanların, kötü davranışlar, topluma zarar verici olaylar yapmasına izin veririz diyor. Daha açıkçası, bu yöneticilerin kötü bir yönetim sergileyeceği anlatılıyor. Demek ki Allah öyle bir toplumdan bahsediyor ki, O toplum uyarıcılar gönderilip uyarıldığı, yani uyarılar onlara ulaştığı halde, O uyarıların değil, yanlış bilginin peşi sıra gidenlerden bahsediyor. ÇÜNKÜ ALLAH BU TOPLUMU, CEZALANDIRMAYA KARAR VERDİĞİ ANLAŞILIYOR. Bu ayeti farklı şekilde tercüme edenlerin genel çoğunluğu, ayeti yumuşatarak tercüme ediyorlar. Örneğin ikinci verdiğim örnekte, ülkenin şımarık söz dinlemez ileri gelenleri, yöneticilerine önce iyilikler emredildiğinden, daha sonrada buna rağmen onlar kötü davranışta bulunurlar, daha sonra bu ülke ya da topluluk helak edilir, diye tercüme edilmiş. Eğer böyle tercüme edersek, ayetin başında söylenen ile sonu bir biriyle uyumlu olmaz. Ayeti yumuşatmak yerine, olduğu gibi almalıyız ki, uyarıyı ve ikazı da yerinde alabilelim. Allah ın yolundan sapmış, söz dinlemeyen bu toplumun helak edilmesinden, acaba tamamıyla yok edilmesini mi anlamalıyız, yoksa yerle bir ederek, bitkin bir durumuma gelmeleri, işlerini zorlukla yapabilecek bir hale gelmelerini mi anlamalıyız? Aslında burası da önemli. Allah bu dünyada bizleri imtihan ediyorsa ve kendimize gelmemiz adına da her yıl, bir ya da iki kez musibetlerle karşı karşıya bırakıyorsa, helak sözünden tamamen bu toplumun bu dünyadan yok olduğunu düşünmemiz, doğru olmaz diye düşünüyorum. Allah bunu da elbette yapabilir. Ama toptan yok edilmesi, bu dünyada imtihan olma anlayışına, ters düşüyor gibi geldi bana. ÇÜNKÜ CEZALANDIRILAN TOPLUMDA YAŞI KÜÇÜK, GÜNAHSIZ İNSANLAR VAR. ONUN İÇİN CEZALANDIRILAN TOPLUM, YA YOLDAN SAPANLAR, YA DA YOLDAN SAPANLARI GÖRMEZDEN GELİP SUSANLAR, OLDUĞUNU SÖYLEYEBİLİRİZ. Allah adaletlidir geleceği bilir, hükmün en güzelini O verir. Ayeti anlamaya devam edelim. İsra 16. ayetin bir öncesinde Allah, her kim doğru yolu seçerse, bu kendi iyiliğine olur der. Kimde yoldan saparsa, buda kendi kötülüğünedir, hiç kimse bir başkasının suçunu taşıyacak değildir diye de belirtiyor. Ayetin sonunda da, biz Resul göndermedikçe azap etmeyiz diyerek, aslında İsra suresi 16. ayeti ne maksatla indirdiğine de açıklık getiriyor. Yine İsra 16. ayetin devamında da 17. ayette şöyle uyarır. “NUH’TAN BU YANA BİZ BÖYLE NİCELERİNİ HELAK ETTİK. ÇÜNKÜ KULLARININ GÜNAHLARINI BÜTÜNÜYLE GÖRÜP HABERDAR OLMAKTA, SENİN RABBİN GİBİSİ YOKTUR.” Demek ki Allah ın helak edip cezalandırılmaya karar verilen toplum, önce Allah tarafından uyarılmış, ama bu uyarı göz ardı edilmiş olmalı ki, Allah O toplumu daha da azdıracak yöneticiler gelmesini sağlayarak, bizzat O toplumu kendilerinin cezalandırmasını sağlıyor. ASLINDA BURASI ÇOK ÖNEMLİ. BU KISMI LÜTFEN DOĞRU ANLAYALIM. ALLAH O TOPLUMU ASLINDA, KENDİLERİNE LAYIK OLAN YÖNETİCİLERİN GELMESİNİ SAĞLAYIP, BİZZAT KENDİLERİNİ, KENDİLERİ CEZALANDIRMIŞ OLUYOR. Şura suresi 30. ayette Allah, nasıl uyarıyordu bizleri hatırlayalım. “BAŞINIZA GELECEK HER FELAKET, KENDİ YAPIP ETTİKLERİNİZİN BİR ÜRÜNÜDÜR. BUNUNLA BERABER ALLAH, PEK ÇOĞUNU BAĞIŞLIYOR.” Şimdide bu konuyu, Kur’an ın diğer ayetlerinden istifade ederek, çok daha açık bir şekilde anlamaya devam edelim. Rad suresi 11. ayete baktığımızda, konumuzla ilgili bilgiler veriyor ve diyor ki; ”ŞÜPHESİZ Kİ, BİR KAVİM KENDİ DURUMUNU DEĞİŞTİRMEDİKÇE, ALLAH ONLARIN DURUMUNU DEĞİŞTİRMEZ. ALLAH, BİR KAVME KÖTÜLÜK DİLEDİ Mİ, ARTIK O GERİ ÇEVRİLEMEZ.” Demek ki İsra 16. ayette, kendi durumunu düzeltmeyen, azgınlıkta ısrar eden bir toplum var ve Allah bu toplumu cezalandırmak için, kendilerinin arasından azgın, adaletsiz yöneticiler seçmelerini sağlayıp, kendilerini adeta kendileri ile cezalandırıyor. Enfal suresi 25. ayette de yine Allah, öyle bir toplumdan örnek veriyor ki, günümüzde bizlere inanılmaz örnek oluyor ama bu ayeti bu şekliyle anlarsak tabi. Bizler halk dilinde şöyle bir söz söyleriz. “BANA DOKUNMAYAN YILAN BİN YAŞASIN.” İşte Allah bizleri bu konuda uyarıyor ve her kulumun, toplum içinde bir görevi vardır ve herkes o görevi yerine getirmelidir, bana ne diyemez, susarsa yanlış yolda gidenlerle birlikte sorumlu olur diyor ve bakın nasıl uyarıyor. Enfal 25: Bir de öyle bir fitneden sakınınız ki, o fitne, İÇİNİZDEN SADECE ZULMEDENLERE ERİŞMEKLE KALMAZ, UMUMA YAYILIR VE HEPSİNİ PERİŞAN EDER. Biliniz ki Allah, azabında çok zorludur. (Bayraktar bayraklı) Allah gerçekten düşünen, aklını kullanan kullarına, böyle her şeyden nice örnekleri veriyor ki doğrudan sapmasın ve böylece kişisel görevleri yanında, bizlerin birde toplumu ilgilendiren konularda da boş veremeyeceğimizi, mutlaka uyanık olmamız gerektiği uyarısını yapıyor. Kur’an Nisa suresi 58. ayetinde bizleri nasıl uyarırdı hatırlayalım. ”ALLAH SİZE, MUTLAKA EMANETLERİ EHİL OLANLARA VERMENİZİ VE İNSANLAR ARASINDA HÜKMETTİĞİNİZ ZAMAN, ADALETLE HÜKMETMENİZİ EMREDER.” Bakın Allah toplumları nasıl uyarıyor. Sizleri yönetecek yöneticilerinizi seçerken, EHİL İNSANLARDAN YANİ İŞİNİ BİLENLERDEN, TARAFSIZ DAVRANABİLENLER DEN SEÇİN diyor. Bu ne demektir? Tarafsız ve adaletle sizleri yönetecek insanları seçin ki, sizlerde rahat edesiniz, huzurlu yaşayabilesiniz. Bunu yapmayıp, ehil insanlardan seçmezseniz, ONLARIN YAPTIĞI ADALETSİZLİKLERDEN, YOLSUZLUKLARDAN SİZLERDE SORUMLU OLURSUNUZ. Demek ki İsra suresi 16. ayette asıl bahsedilen, yoldan sapmış söz dinlemeyen toplumu Allah cezalandırmak için kararını veriyor ve Allah ın indirdiği kitabı yeterli görmeyip, adeta kendi batıl inançları ile yaşayan toplumun başına, kendilerine layık şımarık, adaletsiz yöneticilerin gelmesini sağlayarak, O toplumu cezalandırıyor. ASLINDA BU AYETTEN ALACAĞIMIZ ÇOK AMA ÇOK ÖNEMLİ DERSLER VAR. AMA BU GERÇEKLERİN ÜSTÜ ÖRTÜLEREK, BU ŞEKLİYLE AYET ANLATILMIYOR TOPLUMA. Yine aynı konuyla ilgili Enfal suresi 53. ayeti de örnek gösterebiliriz, Lütfen uyarıya dikkat. ”BİR TOPLUM, KENDİLERİNDE BULUNANI DEĞİŞTİRMEDİKÇE, ALLAH DA ONLARA VERDİĞİ NİMETİ DEĞİŞTİRMEZ.” Demek ki toplum olarak huzur içinde yaşayabilmek istiyorsak, her birey kendi üstüne düşeni yapmalı ve BANA NE BENİ İLGİLENDİRMEZ, BANA O İŞİN UCU DOKUNMAZ, ZARAR VERMEZ NASIL OLSA DEMEYİN, UCU MUTLAKA SİZE DOKUNUR DİYOR ALLAH. Kur’an Semud kavminin Allah ın emirlerini dinlemediklerin de, Allah ın nasıl O toplumu cezalandırdığı, büyük bir felaket gönderdiği örneğini de verir. Konumuzun çok daha iyi anlaşılabilmesi için, size Bakara suresi 104. ayeti örnek vermek istiyorum. Bakın bu ayette Allah, Elçisine bile bizlerin neyi söyleyip, neyi söyleyemeyeceğimizin uyarısını yapıyor. “MÜMİNLER! “BİZİ GÜT!”RAİNA DEMEYİN, “BİZİ GÖZET!”UNZURNA DEYİN VE DİNLEYİN. KÂFİRLERE ACIKLI BİR AZAP VARDIR.” (Bakara 104) Bakar mısınız lütfen, ne kadar güzel uyarıyor Allah biz kullarını. Ama bizlerin elbette dersler almadığımız çok açık. Hala Kur’an ı yeterli görmeyen, onun her bilgiyi açıklamadığını savunan, Müslümanlar var aramızda. Bu durumda sizce bizlerin sonu da, İsra suresi 16. ayette olduğu gibi olmasın. RABBİM BİZLERİ KORUSUN İNŞALLAH. Allah bizleri uyarıyor ve diyor ki, Elçime bizi davar gibi güt demeyin diyor. Çünkü her Müslüman ın bir toplumda kendisine has görevi vardır ve O görevini yerine getirdiği ölçüde, O TOPLUMDA HUZUR, ADALET VE ZENGİNLİK OLUR. Genel çoğunluğu fakir olan toplumlarda sorumlu, devleti yönetenlerdir ve o yöneticiyi seçenlerdir. Onun içindir ki Allah ın emrettiği gibi, bizleri yönetecekleri ehil insanlardan seçmeliyiz. Seçemiyor sak, bunun sorumluluğuna, bizlerde ortak olmuşuz demektir. Lut kavmini düşünün, O topluma Allah Elçi gönderdi ama O toplum ona uymadı ve cezalandırıldı. Allah bakın Elçisine Raina demeyin diyor ama ne söylemesini istiyor çok önemli. Unzurna deyin, yani bizi gözet, doğru yolu göster, iyi yönet bizleri deyin diyor. Allah bizlerin Elçisine bile, kul köle olmamızı istemiyor ve körü körüne çobanın koyunlarını güttüğü gibi itaatin yanlış olduğunu söylüyorsa, nasıl olur da bizler veliler, şeyhler, efendiler edinip, onların her sözüne Raina deriz yani koyun gibi kabul ederiz, lütfen bir kez daha bu ayetleri dikkatle düşünelim. Allah Asr suresinde, bizleri çok önemli bir konuda uyarıyor ve dikkatimizi çekiyor. Dilerim bu uyarılardan ders alan, Allah ın halis kulları arasında oluruz. DERS ALABİLDİĞİMİZ ÖLÇÜDE HUZURA, MUTLULUĞA VE ZENGİNLİĞE KAVUŞACAĞIMIZ DAN HİÇ KİMSENİN ŞÜPHESİ OLMASIN. “ÇAĞA YEMİN EDERİM Kİ, İNSAN ZİYANDADIR. ZİYANDA OLMAYANLAR; İNANIP GÜVENENLER, İYİ İŞLER YAPANLAR, BİRBİRİNE DOĞRULARI TAVSİYE EDENLER VE SABRI TAVSİYE EDENLERDİR.” (Asr 1–2–3 ) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  20. Bazı Kur’an ayetlerinin başında geçen harfler vardır elif, lam, mim, ra, sad gibi. Dikkatinizi çekmiştir, acaba bu harfler ne anlama geliyor olabilir. Bu konuda bir araştırma yaptıysanız eğer, mutlaka kafanız biraz da olsa karışmıştır. Bu konu hakkında sizleri düşünmeye davet etmeden önce, bazı konular hakkında hatırlatmalar yapmak istiyorum. Kur’an da özellikle ayetlerin başında geçen bu harflerin, mutlaka bir amacının olduğunu bilmeliyiz. BİZLER GÜNÜMÜZDE BU HARFLERDEN BİR ANLAM ÇIKARTAMIYOR, OKUDUĞUMUZDA ANLAYAMIYORSAK, ŞUNU BİLMELİYİZ Kİ BU HARFLER BİZLERE BİR HÜKÜM, EMİR BİLDİRMİYOR DEMEKTİR. BİZLERİ BAĞLAYICI BİR HÜKÜM VERMİŞ OLSAYDI, MUTLAKA ANLAYACAĞIMIZ BİR ŞEKİLDE YAZILIRDI. Kur’an da Allah, ayetleri bildiğiniz gibi ikiye ayırır. Muhkem ve müteşabih ayetler. Muhkem ayetlerin dinin anası, temeli özü olduğundan bahseder, yani bizlerin sorumlu olduğu ayetlerdir, bunlarda açık ve anlaşılır bir şekilde Kur’an da geçer. Müteşabih ayetlerin ise, zamanla anlamlarının ilimle ortaya çıkacağını anlatır Kur’an bizlere. Allah Kur’an da bizlerin sorumlu olduğu MUHKEM ayetleri de açıkladığını, nice örneklerle bizlere izah ettiğini söyler. Bu durumda bu harflerin, mutlaka bir amacı olması gerekir. Bu konuyu araştırdığınızda, bir kısım kişilerin, bu harflerin manalarını yalnız Allah ın bileceğini söyler. Yalnız Allah ın bileceği bir bilginin, Kur’an da geçmesi mümkün değildir. Bir kısmı, harflerin alfabedeki sıralarına bakarak, Kur’an da bu sıraya denk gelen ayetin anlamını vermişlerdir, bu harflere. Bu harflerin, bazı kelimelerin baş harfleri olduğunu söyleyerek, bazı cümleler ortaya çıkarmışlar, işte bu harflerin anlamı budur, şeklinde izahlara da rastlarsınız. Bir kısım düşüncede, bu harflerin karşılığı sayılardır diyerek, ebcet hesabıyla bu harflerin sayılara karşılık geldiğini, 19 sistemiyle bunun açıklanabileceği söylenir. Bu harflerin muhkem değil, MÜTEŞABİH olduğunu anlatırlar. İsterseniz Kur’an dan bu harflerin geçtiği ayetlerden, bazı örnekler verelim konuyu daha iyi anlamak için, daha sonra üzerinde birlikte düşünelim. Bakara 1–2: Elif Lâm Mîm. Bu, KENDİSİNDE ŞÜPHE OLMAYAN KİTAPTIR. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir. (Diyanet meali) Ali İmran 1–2: Elif Lâm Mîm. ALLAH, KENDİSİNDEN BAŞKA HİÇBİR İLÂH BULUNMAYANDIR. Diridir, kayyumdur. (Diyanet meali) Araf 1–2: Elif Lâm Mîm Sâd. BU, SANA, KENDİSİYLE (İNSANLARI) UYARMAN İÇİN VE MÜ’MİNLERE ÖĞÜT OLARAK İNDİRİLMİŞ BİR KİTAPTIR. Artık ondan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın. (Diyanet meali) Ankebut 1–2: Elif Lâm Mîm. İnsanlar, “İNANDIK” DEMEKLE İMTİHAN EDİLMEDEN BIRAKILACAKLARINI MI ZANNEDERLER. Diyanet meali) Lokman 1–2–3: Elif. Lâm. Mîm. BUNLAR, HİKMET DOLU KİTAB’IN; İYİLİK YAPANLARA BİR HİDAYET VE RAHMET OLARAK İNDİRİLMİŞ ÂYETLERİDİR. Secde 1–2: Elif Lâm Mîm. KENDİSİNDE HİÇBİR ŞÜPHE BULUNMAYAN BU KİTAB’IN İNDİRİLİŞİ, âlemlerin Rabbi tarafındandır. (Diyanet meali) Hud 1: Elif, lâm, râ. BU, HİKMET SAHİBİ VE HER ŞEYDEN HABERDAR OLAN ALLAH TARAFINDAN ÂYETLERİ ÖNCE SAĞLAM KILINMIŞ, SONRA DA DETAYLANDIRILIP AÇIKLANMIŞ BİR KİTAPTIR. (Bayraktar Bayraklı) Ayetlere dikkat ettiyseniz, bu harfler ayetlerin başında yer alıyor, ayetin ortasında ya da sonunda değil. Devamında da bahsettiği konuların tamamı, bizler için çok önemli ve bu harflerin bahsedilen konulara dikkatimizi çekmek adına kullanıldığı izlenimini veriyor. DİKKATİNİZİ ÇEKMİŞTİR, AYETİN BAŞINDA BELİRTİLEN HARFLERLE, DAHA SONRA AÇIKLANAN KONUNUN, HİÇBİR BAĞLANTISINI GÖREMİYORUZ. YANİ DEVAMI NİTELİĞİNDE DEĞİL. Dikkat ederseniz, Allah bizlerin sorumlu olduğu Kur’an dan bahsediyor ve sakın Kur’an dan şüpheniz olmasın. Allah dan başka ilah yoktur. Kur’an sizlere öğüt almanız için indirilmiştir. İnandık demekle kurtulamazsınız, size indirdiğim kitaptan hesaba çekileceksiniz. Sizlere indirdiğimiz Kur’an ın ayetleri, detaylandırılmış ve açıklanmıştır diyerek, bizlerin uyması gereken çok önemli konularda dikkatimiz çekiliyor. Dikkat ederseniz bu ayetlerin başında da, bahsettiğimiz harfler var. SİZCE BU HARFLERİN ANLAMLARI, AYETLERİ TEBLİĞ ALAN İLK MÜSLÜMANLAR TARAFINDAN NE ANLAMA GELDİĞİ, ANLAŞILMAMIŞ OLABİLİR Mİ? BU MÜMKÜN DEĞİL. Günümüzde bizler bu ayetleri anlamaya çalışırken, bu harflerin ne anlama geldiğini anlayamamış olmamız, bizleri ne derece etkiliyor? Önce şunu söylemek isterim. Bu harflerin, müteşabih bir kelime olması mümkün değil. Ayrıca bu harflerin, rakamlara tekâmül etmesi de mantıklı görülmüyor. Çok önemli bir konudan bahsedilirken, neden rakamlar yazılsın? Bu okuyanın kafasını karıştırır. Kur’an kafa karıştırmak için değil, karışan kafaları açmak için indirilmiştir. AYETTE MÜTEŞABİH OLARAK ANLATIMA BAŞLANIP, ÇOK ÖNEMLİ KONULARI MUHKEM BİR ŞEKİLDE ANLATMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR. BÖYLE YAPMAK, ANLATILMAK İSTENİLEN KONUNUN BÜTÜNLÜĞÜNÜ BOZAR, ANLAŞILMASINI ZORLAŞTIRIR. Peki, bu durumda bahsettiğimiz harfler ne anlama geliyor olabilir? ÖYLE BİR ANLAMI OLMALI Kİ, BUGÜN BU HARFLERİN ANLAMINI BİLMEMEMİZ, BİZLERİN AYETİN NE ANLAMA GELDİĞİNİ, ANLAMAMIZDA ETKİLİ OLMASIN. Çünkü günümüzde bizler hala, bu harfler üzerinde tartışıyor ve ne anlama geldiği konusunda, bir türlü anlaşamıyoruz. Eğer bu harflerin anlamını, bilmiyor olmamız ayetin ne anlattığını anlamamızı engelliyor olsaydı, asla Allah bizleri bu ayetlerden sorumlu tutmazdı. AMA BU HARFLERDEN SONRA ÖYLE ŞEYLER ANLATILIYOR Kİ AYETLERDE, NEREDEYSE KUR’AN IN BİR ÖZETİNİ TEŞKİL EDİYOR. HATTA KUR’AN IN ANA FİKRİNİ OLUŞTURUYOR. Tekrar hatırlatmak istiyorum. Bu harflerin ne anlama geldiği konusunda, herkes bir şeyler söylüyor. Allah ayetler üzerinde, düşün ey kulum diyorsa, ben Allah ın bu emrini yerine getiriyor ve düşüncelerimi sizlerle paylaşıyorum. SÖYLEYECEKLERİM BENİM DÜŞÜNCELERİMDİR, YANLIŞTA OLABİLİR VE YALNIZ BENİ BAĞLAR. Bu harflerin ne anlama geldiği hakkında, o günkü toplumdan günümüze ulaşmış kayda değer hiç bilgi, kayıt yok. Demek ki bu harfler, ayet tebliğ edilirken o günkü toplum tarafından, ne anlama geldiği anlaşılıyormuş ki, hiç kimseden de bir ses çıkmamış. Peki, bizler neden anlamıyoruz? ÇÜNKÜ BU HARFLERİN KARŞILIĞI, O GÜNKÜ TOPLUMUN KÜLTÜRÜNDE ANLATILAN KONUYA DİKKAT ÇEKMEK ADINA BİR HİTAP ŞEKLİ, UYARI, İKAZ ANLAMLARINA GELİYOR OLMALI Kİ, TOPLUM TARAFINDAN HERHANGİ BİR SORU, YA DA İTİRAZ OLMAMIŞ. ÖNCE DİKKATLERİ ÇEKİLİYOR, DAHA SONRADA ALLAH, ÇOK ÖNEMLİ KONUDAKİ TEBLİĞİNİ YAPIYOR. Kur’an ın ilk muhatabının, Araplar olduğunu unutmayalım lütfen. Onların anlayacağı dilden hitap etmesi de kaçınılmazdır. Yoldan sapmış, dikkatleri çekilecek ilk muhatapların kendi kültürlerince uyarılmasında, daha etkili bir lisan, hitap kullanılması çok normal değil mi sizce? Tekrar hatırlatmak isterim, bu harflerin, ne anlama geldiğini söylemiyorum, ama bu harflerin ikaz, anlatılmak istenen konuya dikkat çekilmesi adına, o günkü topluma söylenmiş olması, büyük muhtemeldir diyorum. BU HARFLERİN GÜNÜMÜZDE, NE ANLAMA GELDİĞİ TERCÜME EDİLEMEMESİNİN NEDENİ, YALNIZ O DÖNEMİN ARAP KÜLTÜRÜNDE BİLİNEN UYARI, İKAZ, DİKKAT ÇEKMEK GİBİ ANLAMININ OLABİLECEĞİ, GÖZ ARDI EDİLMEMELİDİR. DİKKATİNİZİ ÇEKMEK İSTERİM, BU HARFLERİN ANLAMINI, RİVAYETLERİN ETKİSİNDE KALAN, KÜLTÜRLERİNDEN, GELENEKLERİNDEN KOPUK YAŞAYAN, ARAPLAR DAHİ BİLMİYOR, HALA TARTIŞIYORLAR. Şimdide bu konuyu, günümüze adapte ederek düşünelim. Bu harflerin ne anlama geldiğini, ilk tebliğ alan toplum anladı ve alması gerekenleri ya da ikazı aldılar. Bizlerinde anlaması gereken bir uyarı olsaydı ya ayetlerde, diye düşünebilirsiniz. Kur’an da öyle bir hitap şekli var ki, ilk Kur’an ın tebliğ edildiği toplumdan günümüze kadar, bizlerin istifade edeceği üslupta yazılmıştır, örnekler ona göre verilmiştir. ONUN İÇİN KUR’AN EVRENSELDİR, HER TOPLUMA HİTAP EDER VE HER TOPLUM KENDİ ÇAĞININ İLMİ İLE KUR’AN I ANLAR DİYORUZ. Bunları anlayabilmemiz içinde Allah, birçok ayetinde düşünmemizi, aklımızı kullanmamızı emretmiştir. Lütfen yüzlerce yıl önceki toplumun ilmi ve eğitimini, günümüzle karşılaştırınız ne demek istediğimi anlayacaksınız. Bu harflerle yaptığı aynı uyarıları Allah Kur’an da, farklı şekillerde bizlere de yapması büyük muhtemeldir. Bizlerde ayetlerin başındaki bu harfler konusunu, bu mantıkla değerlendirmeliyiz diye düşünüyorum. Şunu unutmayalım, Allah anlayamadığımız hiçbir şeyden bizleri sorumlu tutmaz. YÜZLERCE YILDIR, BU AYETLERİN BAŞINDA GEÇEN HARFLERİN ANLAMININ KESİN OLARAK BİLİNMEMESİ, HİÇBİR MÜSLÜMAN I ETKİLEMEMİŞ, YA DA BİZ BUNA BENZER AYETLERİ, BU HARFLERİN ANLAMINI BİLEMEDİĞİMİZ İÇİN, TAM OLARAK AYETLERİ ANLAYAMADIK, KENDİMİZİ EKSİK BİLGİLENDİRİLMİŞ HİSSEDİYORUZ DEMEMİŞ VE DEMİYOR DA ZATEN. BAHSEDİLEN AYETLERİ DE ÇOK RAHATLIKLA ANLIYORUZ, KENDİMİZDE ANLAM OLARAK BİR EKSİKLİK HİSSETMİYORUZ. Dilerim Kur’an ın güneşi bizleri aydınlatsın, ısıtsın ve gönül gözümüzü açsın. Yine dilerim, Kur’an ın nuruyla tüm gerçekleri görebilelim. Allah bilmeden yaptığımız yanlışları bağışlasın inşallah. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  21. Bizlerin kafasını, dini konularda o kadar çok karıştırdılar ki, şimdide neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlamak gerçekten çok zor oluyor. Hâlbuki Allah Kur’an ı yemin ederek, anlayabilesiniz diye kolaylaştırdık diyor. Peki, neden anlamakta zorluk çekiyoruz, ya da kafalarımız karışık? Çünkü Kur’an ı Nahl suresi 98. ayetinde, Allah ın bizleri uyardığı gibi okumuyoruz da ondan. Bir arkadaşımızın kafasının, şefaat konusunda nasıl karışık olduğunu göstermek için bir örnek vermek istiyorum. Bakın Şefaat konusunda ne söylüyor ve nasıl bir soru soruyor. “Ben amaca uygun olarak bilirkişilere bir kaç soru sormak istiyorum. ( lütfen ehil arkadaşlar cevap verirse sevinirim. ) Baktığım kadarıyla ayetlerde şefaat konusunda 24 kadar ayet var. Bunlar 3 grup halinde ele alınabilir. 1) Asla şefaatçinin olmadığı kısımlar. 2) Sadece Allah in şefaat ettiği kısımlar. 3) İstisnai durumlar. Baktığımız zaman genel kaidede hiç bir şefaatçinin olmadığı durumlar var. Benim merak ettiğim istisna durumları. Necm 26: Göklerde nice melekler var ki, Allah’ın dilediği ve hoşnut olduğu kimseler için izin vermesi dışında onların şefaatleri hiçbir yarar sağlamaz. Zuhruf 86: O’nu bırakıp taptıkları şeyler şefaat edemezler. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler şefaat edebilirler. Taha 109: O gün, Rahman’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez. Bu istisnalar kimlerdir ve neyi ifade ediyor. Allah razı olsun…” Bu arkadaşımızın da kafasının, çok karışık olduğunu söylemeliyim. Şefaat kelimesi ne yazık ki İslam toplumunda, Müslümanlara Kur’an ın bahsettiği şekliyle anlatılmadı, çünkü tarikat ve cemaatlerin işine gelmiyordu da ondan. Şefaat kelimesi Kur’an da bağışlanma, affedilme anlamında kullanılmıştır, aracı olma anlamında değil. Onun içindir ki Allah çok net bir şekilde ŞEFAAT TÜMDEN ALLAH A AİTTİR diyerek, son noktayı koymuştur. Peki, arkadaşımızın dediği gibi, şefaat yani bağışlama affetme yetkisi yalnız Allah ın dır dedikten sonra, Allah bu yetkiyi istisna olarak, başkalarına da vermiş olabilir mi? Bahsedilen ayetlerde, istisnaların olduğundan mı bahsediyor, yoksa ayetler tercüme edilirken kendi inançlarımıza kanıt mı yaratma çabasındayız ona bakalım. Önce şunu lütfen unutmayalım, Allah HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM diyor. Bu durumda Allah şefaat hükmüne, istisna yapıp yarattığı kullarından, yetki verdiği kulları olabilir mi? Önce Şefaat konusunda, Kur’an ın çok net verdiği hükümleri hatırlayalım. “DE Kİ: “ŞEFAAT TÜMÜYLE ALLAH’A AİTTİR.” (ZÜMER 44) “KENDİLERİ İÇİN O’NUN HUZURUNDA NE BİR DOST NE DE BİR ŞEFAATÇİ VARDIR.” (ENAM 51) “HİÇ KİMSENİN BAŞKASINA FAYDA VEREMEYECEĞİ, ŞEFAATİN KABUL EDİLMEYECEĞİ, FİDYE ALINMAYACAĞI VE YARDIM YAPILMAYACAĞI BİR GÜNDEN SAKININIZ.” (BAKARA 48) “YOKSA ALLAH’TAN BAŞKA ŞEFAAT EDİCİLER Mİ EDİNDİLER?” (ZÜMER 43) “ZATEN GÜNAHLARI ALLAH’TAN BAŞKA KİM AFFEDEBİLİR?” (ALİ İMRAN 135) “KİMSEDEN BEDEL KABUL EDİLMEYECEĞİ, ŞEFAATİN KİMSEYE FAYDA VERMEYECEĞİ BİR GÜNDEN SAKININIZ.” (BAKARA 123) Kur’an da bunlara benzer, çok açık birçok şefaat konusunda ayetleri görebilirsiniz. Hepsinde çok net, şefaatin yani günahları bağışlayanın, yalnız Allah oluğu ve mahşer günü hiç kimsenin bir diğerine faydası olamayacağı uyarısı yapıldıktan sonra, Ali İmran 135. ayetinde, zaten günahları Allah dan başka kim affedebilir diyerek, bizleri Allah sınıyor, imtihan ediyor. Sizlere sormak isterim. Allah bunca açık ayetlerinden sonra, diğer ayetlerinde istisnalar yaparak, başkalarına da kendi tek elinde olduğu şefaat yetkisini verir mi? Elbette vermez, verirse hükümler arasında çelişki olur, bu toplumda kargaşa yaratır. BÖYLE YETKİLER VERİLMİŞ İNSANLAR OLSAYDI, TOPLUM ONLARI İLAHLAŞTIRIRDI. ONUN İÇİN ALLAH BÖYLE BİR YETKİYİ NE MELEKLERİNE NEDE KULLARINA, ELÇİLERİ DÂHİL VERMEMİŞTİR. Şimdide arkadaşımızın istisna diye örnek verdiği ayetlere bakalım. O ayetlerde Allah şefaat yetkisini bazı kişilere de verdiğini mi söylüyor, yoksa…..? Yoksa nın cevabını birlikte arayalım. Necm 26: GÖKLERDE NİCE MELEKLER VARDIR Kİ ONLARIN ŞEFAATLERİ; ANCAK ALLAH’IN İZNİYLE, DİLEDİĞİ VE HOŞNUT OLDUĞU KİMSELERE YARAR SAĞLAR. (Diyanet meali) Allah özellikle melekleri üzerinden bu örneği, niçin vermiş olabilir? Burası çok önemli. Çünkü cahiliye toplumu melekleri ilahlaştırmış, anları da Allah ın yetkileri ile donatmışlardı. Allah bu konuda uyarı yapıyor kitap ehline ve tüm insanlara diyor ki Rabbimiz, GÖKTEKİ MELEKLER BİLE SİZLERİN İŞLEDİĞİNİZ GÜNAHLARI BAĞIŞLAYAMAZ. ANCAK ONLARIN TEKLİF ETMESİ VE ALLAH IN ONAYLAMASI YANİ ŞEFAAT ETMESİ BAŞKA DİYOR. Yani melekler bizlerin işlediği günahın affı için ancak teklifte bulunur, Allah uygun görürse şefaat eder, bağışlar affeder. Çünkü Allah meleklerin dahi bilemediğini bildiği bilgisini verir Kur’an da. Onun içindir ki her meleğin şefaat teklifini Allah, kabul etmeye bilir. ŞEFAATİ HAK EDEN ANCAK, ŞEFAATTEN YARARLANIR. Allah günahsız, sorgusuz Allah a itaat eden meleklerine bile, direk böyle bir yetkiyi vermemişse, biz günahkâr kullarına istisna yapıp şefaat yetkisini verdiğini, nasıl söyleriz. Şimdide arkadaşımızın verdiği diğer ayetlere bakalım. Bu ayetlerde, toplumun kafasını karıştıracak şekilde öyle tercüme ediliyor ki, Kur’an da bu konu ile ilgili konularda adeta çelişki yaratılıyor ve batıl hurafe inançlarına kanıt gösteriyorlar. Birlikte ayetler üzerinde düşünelim. Farklı meallerden özellikle yazdım. Zuhruf 86: Allah ile aralarına koyduklarını yardıma çağıranlar, şefaatten yararlanamazlar; OYSA BİLEREK DOĞRUYA ŞAHİTLİK EDENLER ÖYLE DEĞİLDİR. (Süleymaniye vakfı meali) Zuhruf 86: Allah’tan başka yalvardıklarının, şefaat etmeye güçleri yoktur. ANCAK BİLEREK GERÇEĞE TANIKLIK EDENLER HARİÇ. (Bayraktar Bayraklı) Zuhruf 86: O’nu bırakıp taptıkları şeyler şefaat edemezler. ANCAK BİLEREK HAKKA ŞAHİTLİK EDENLER ŞEFAAT EDEBİLİRLER. (Diyanet meali) Taha 109: O GÜN ŞEFAAT, SADECE RAHMAN’IN ONAY VERDİĞİ VE LEHİNE SÖZ SÖYLENMESİNİ KABUL ETTİĞİ KİŞİYE FAYDA SAĞLAR. (Süleymaniye vakfı) Taha 109: O GÜN, RAHMAN’IN İZİN VERDİĞİ VE SÖZÜNDEN RAZI OLDUĞU KİMSEDEN BAŞKASININ ŞEFAATİ FAYDA VERMEZ. (Diyanet meali) Önce Zuhruf 86. ayete bakalım. Diyanetin tercümesine baktığımızda, Allah ın yanında taptıkları şeyler şefaat edemez diyor. Peki, kimler Allah ı bırakıp insanlara tapıyor? Hiç kimse. Bu ayetler bu uyarılar zaten özellikle iman ettiğini söyleyen kitap ehline, yaptığı yanlışlardan dolayı indirilmiş. Onlarda Allah diye bir başka kişiye tapmıyor. İnsanları veli, şeyh, kurtarıcı ilan edip, Allah ın yetkilerini onlara verip, onları şefaatçi ediniyorlar. İşte Allah bu uyarıyı yapıyor ve diyor ki, Allah ın yanında yardım istedikleriniz, sizlere şefaat edemez, sizlere yardımda bulunamaz. Onlarda zaten Allah ın şefaatinden faydalanamazlar diyor. Peki, Allah diğer ayetlerinde bunu kim yapabilir yalnız diyordu? ALLAH ŞEFAAT TÜMDEN, BANA AİTTİR DEMİYOR MUYDU? Bu ayetin devamında da bilerek, araştırarak, Allah ın doğru yolundan gidenler, diğerleri gibi değildir, onlar Allah ın şefaatinden istifade edeceklerdir diyor. Diyanetin Zuhruf 86. ayetin tercümesinde, hakka şahitlik edenler, yani Allah ın yolundan gidenler şefaat edecektir diye tercüme edilmiş. Bu durumda şefaatin tümden Allah a ait olduğu, hiç bir şefaatin fayda etmediği o günden sakının diye uyardığı, yoksa Allah dan başka şefaatçimi edindiler ayeti ve günahları Allah dan başka kim affedebilir uyarıları tamamen saf dışı olmuş bu ve benzeri onlarca ayetler geçersiz duruma düşmüş olur. BU YANLIŞI NASIL YAPARIZ. BU VE BENZERİ AYETLERİ, ALLAH IN İZİN VERDİĞİ ŞEFAATÇİLER DE VAR DİYE NASIL ANLARIZ. Peki, kim bunlar? Bizler biliyor muyuz? Hani Allah, kimin en doğru yolda gittiğini yalnız ben bilirim diyordu. Yoksa aramızda kimin en doğru yolda gittiğini, bizlere Allah ın huzurunda şefaat edebilecek özellikle insanların olabildiğini bilenler mi var? NE DEDİĞİMİZİN FARKINDA MIYIZ? Çok yakın zamanda Fetullah Gülen dedikleri zalimi veli, alim kişi ilan edip, bu zalimin mahşer günü şefaatçi olacağını dahi söylemediler mi? Sonucunu hepimiz gördük. Bizlere düşen, Allah ın en doğru yolundan gidebilmek adına, çaba harcamak olmalıdır. Elbette Allah sevgili kullarının dualarına karşılık verecek, hak ettiği takdirde, hak edeni şefaatinden istifade ettirecektir. Allah Elçisine Tevbe suresi 80. ayetinde bakın ne diyor. “ONLAR İÇİN İSTER AF DİLE, İSTER DİLEME; ONLAR İÇİN YETMİŞ DEFA AF DİLESEN DE ALLAH ONLARI ASLA AFFETMEYECEKTİR.” Düşünebiliyor musunuz Allah, şefaati-bağışlanmayı hak etmeyen bir kulu için, Elçisi dua edip bağışlanmasını dilese bile, onu asla affetmem diyor. Taha 109. ayeti de, yine kendi inançlarına kanıt yaratmak adına, çok özel veli-şefaatçi kişilerin olabileceği düşüncesini kabul ettirebilmek için, ayetlerde ne yazık ki tahrifat yapmaktan korkmuyorlar. Bu ayette de hesap günü şefaat, yalnız Allah ın onayladığı, kendisi hakkında güzel şeyler anlatılan yani meleklerin kayda aldığı defteri ortaya konduğunda, hakkında işlediği sevaplar ortaya dökülüp anlatıldığında ancak, şefaatten yararlanırlar dediği halde, Diyanet öyle bir tercüme yapmış ki ayetin sonunda, O gün yani hesap günü, sözünden razı olduğu kişilerin ancak şefaati fayda sağlar diyor. HANİ ALLAH HİÇ BİR ŞEFAATİN FAYDA ETMEDİĞİ O GÜNDEN SAKININ DİYORDU. NE OLDU BU AYET. YOKSA ALLAH HÂŞÂ HÜKÜM VERDİĞİ KONUDAN BU AYETLE VAZMI GEÇTİ? Lütfen kendimize gelelim. Şefaat konusunu çok daha açık anlayabilmemiz için, sizlere Muhammed suresi 19. ayeti hatırlatmak istiyorum. Muhammed 19: Bil ki Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. HEM KENDİNİN, HEM DE İNANMIŞ ERKEK VE KADINLARIN GÜNAHLARININ BAĞIŞLANMASINI DİLE! Allah, gezip dolaştığınız yeri de, içinde kalacağınız yeri de bilir. (Diyanet meali) Özellikle Diyanetin meali yazdım. Bakın Allah Elçisine ne diyor. KENDİ GÜNAHLARIN İÇİN, ALLAH A BAĞIŞLANMAYI DİLE, YANİ DUA ET DİYOR. Ama bizlere, peygamberlerde şefaatçidir demediler mi? Allah ın Elçisi kendi günahları için, Allah a dua ediyorsa, nasıl olur da bizlerin günahları için Allah ın Resulü şefaatçi olur da, günahlarımızı bağışlar. Bakın ayetin devamında, iman ettiğine şahit olduğun, doğru yolda giden kadın ve erkelerin günahlarının bağışlanması içinde, Allah a dua et diyor. Her şey bu kadar açık olduğu halde, bizler hala nasıl ayetlerin anlamları ile oynayıp, Allah ın dışında yetki verdiği istisna kişilerinde şefaat etme, bağışlama yetkisi vardır deriz, doğrusu anlamakta zorluk çekiyorum. Allah tüm iman edenlere, dua kapısını açık bırakmıştır. Zaten Allah ayetinde ne diyordu? “DUANIZ OLMASA, RABBİM SİZE NE DİYE DEĞER VERSİN” Bu sözlerden anlatılmak istenen, af ve şefaat için tek muhatap Allah tır. Onun yanında affediciler-şefaatçiler edinenler yoldan sapmıştır. Dilerim bu gerçeklerin farkında olan, Allah ın azınlık halis kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  22. Bu yazımda sizleri tarafsız ve ön yargısız düşünmeye davet etmek istiyorum. Çok şükür hepimiz iman sahibiyiz ve amacımızda Allah ın doğru yolundan gitmek adına çaba harcamak. Acaba bu çabayı gösterirken, doğru bir yol mu izliyoruz? YADA BU KONUDA BİZLER ÇABA HARCIYOR MUYUZ? Bu soruyu, emanetimizi teslim etmeden, imtihanı mızın vakti sona ermeden, çok dikkatle düşünmeli ve en doğru kararı vermemiz gerekmez mi? İslam ı yaşarken, genellikle bizlere din adına anlatılanları, hiç şüphe duymadan kabul ederiz. Bilmem kim efendi Allah dostu, yalan mı söyleyecek, dindar adam ona çok güveniyorum düşüncesi, genel çoğunluğumuzda hâkim bir anlayıştır. Genelde şöyle düşünmek aklımıza gelmez. Bizlere din diye anlatılanlar ya yanlışsa, ya doğru bilgiler değilse diye düşünmemiz gerekir aslında. SANIRIM İŞİMİZE PEK GELMEDİĞİ İÇİN, BU SORUYU KENDİMİZE SOMAK İÇİN ÇABA HARCAMAYIZ. Eğer sorarsak, düşünür ve tereddüt içinde olursak, araştırmamız gerekir de ondan. Sanırım araştırmak, okumak işimize gelmiyor, daha doğrusu zaman ayırmak istemiyoruz bu konulara. Peki neden? Yaşadığımız hayatın gösterişli parıltısı, bizleri öyle bir etki altına alıyor ki, dini inancımızı adeta ikinci plana atıyoruz. YANİ BİR ARABA, EV ALIRKEN GÖSTERDİĞİMİZ İTİNAYI DİKKATİ BİZLER, İMANIMIZI YAŞARKEN, BİNDE BİRİNİ BİLE GÖSTERMİYORUZ. ÖYLE OLUNCA DA DOĞRU SEÇİMLERİ YAPMAK, ARAŞTIRMAK GİBİ BİR ÇABA İÇİNDE OLMUYORUZ. Daha doğrusu, önemsediğimiz her konuda yaptığımız detaylı araştırmayı, imanımız için yapmıyorsak, buda bizim inancımıza verdiğimiz değeri gösterir. Laf açılınca mangalda kül bırakmayanlar, yakınları öldüğünde geleneğin, örfün gereklerini eksiksiz yerine getirenler, İMTİHAN OLDUĞUMUZ GÜNLERİN DEĞERİNİ BİLMEDEN, GÖSTERİŞLERLE KENDİMİZİ AVUTMANIN ÇOK GÜZEL YOLLARINI BULUYORUZ. Bizlerin din deyince aklına, ne yazık ki Kur’an gelmiyor. Mezhepler, fıkıh inancı ve çok ilginçtir, BİR RİVAYETE GÖRE DİYE BAŞLAYAN, PEYGAMBERİMİZİN SÖZLERİ/HADİSLERİ DEDİKLERİ BİLGİLER VE MEZHEPLERİN FIKIH İNANCI GELİYOR AKLA. Hiç kimse sormuyor, bu hadislerin başında bir rivayet göre diye başlıyor, YA DOĞRU DEĞİLSE DİYEN HER NEDENSE ÇOK AZ. Mezhepler ve fıkıh din değildir. Dini yorumlayan, kendi düşünceleri ile harmanlayan kişilerin şahsi düşünceleridir. BU BİLGİLERLE NASIL OLUR DA ALLAH IN DİNİNİ YAŞARIZ. Size normal yaşantınızda, bir haber getirseler ve deseler ki, senin arkadaşın için şöyle kötü SÖYLENTİLER var, kendine dikkat et onunla konuşma deseler, nasıl bir cevap verirsiniz? SÖYLENTİLERLE EMİN OLMADAN İNSANLARI KARALAMAYIN, ÖYLE ŞEY OLMAZ. GİDİP BU KONUYU KENDİSİ İLE KONUŞURUM DERSİNİZ. Çünkü akıl ve mantık bunu gerektirir. Onun için Allah birçok ayetinde düşünmemizi, aklımızı kullanmamızı, araştırmamızı emreder bizlere. Peki dostlar, dinimizi inancımızı yaşarken bu yolu bizler neden izlemiyoruz? Bizler dinimizi Kur’an dan yaşamamız gerekirken, DİN DİYE ANLATILANLARI KUR’AN DAN SORGULAMAMIZ GEREKİRKEN, HİÇ SORGUSUZ NEDEN İNANIYORUZ? Toplumu kendi batıl inançlarına yönlendirmek, Kur’an ile buluşmamızı engellemek adına, siz Kur’an ı anlayamazsınız, her bilgiyi orada bulamazsınız diyenlere sorgulamadan, araştırmadan neden inanıyoruz? RİVAYETLERLE YANİ DOĞRULUĞUNDAN EMİN OLAMAYACAĞIMIZ SÖYLENTİLERLE DİN YAŞANMAZ, BİR BAKALIM ALLAH IN KİTABINA, ALLAH BU KONUDA NE DİYOR DİYEN, NE YAZIK Kİ O KADAR AZ Kİ. Bizleri Allah ile aldatanlara, kendilerini dinde ruhban sınıfı ilan edip, dini anlatmak bizim işimiz diyenlere, Allah açıklamadığı, detay vermediği bir konudan asla bizleri sorumlu tutmaz, sizin söylediklerinizi Allah Kur’an da onaylamıyor demiyoruz da, söylenti bilgileri kesin doğruymuş gibi kabul ediyoruz. Eğer bizler her söylenenin din olduğuna inanıyorsak, kızmayın dostlarım ama BİZLER KUR’AN A DEĞİL, SÖYLENTİLERE İMAN EDİYORUZ DEMEKTİR. Allah ın kitabına güveneceğimize, beşerin kitaplarına, sözlerine güvenip inanıyoruz. İslam toplumlarına şöyle bir bakın, hepsinde farklı bir İslam anlayışı, din adına farklı sözler duyarsınız. HATIRLATMAK İSTERİM, DİN ALLAH IN DİNİ. DİNDEN KONUŞACAKSAK, ALLAH IN SÖZLERİ/AYETLERİ İLE KONUŞMALIYIZ. Allah ın Elçisi de öyle yaptı ve ben yalnız sizlere Kur’an ile hükmetme görevi aldım, demiyor mu Kur’an da? Kur’an ın dışına çıkan ve bunlarda dinin emri diyenler, Allah ın sınırları dışına çıkan, Allah ın dinine paralel dinler icat edenlerdir. Çok daha kötüsü Allah a ve Elçisine iftira atanlardır. BÖYLE BİR DURUMA, HANGİMİZ DÜŞMEK İSTERİZ MAHŞER GÜNÜ? Bizlere dini anlattığını söyleyenler, yüzlerce yıldır toplumu rivayetlerle, söylentilerle oyaladılar. Kur’an dan toplumu uzak tutabilmek adına, uydurdukları hadislerle toplumun aklını karıştırdılar ve Kur’an ı anlayarak ve düşünerek okumalarını engellediler. UYDURULANLARA ÖYLE İNANDIK Kİ, ONLARI KUR’AN DA GÖREMEDİĞİMİZDE, KUR’AN İLE BİR BAĞ KURAMADIĞIMIZDAN, BAKIN SÖYLEDİKLERİ DOĞRUYMUŞ, KUR’AN DA HER BİLGİ DETAYLI YOKMUŞ DİYENLERE İNANDIK. Batıla, hurafeye kendi ellerimizle kanıt yarattık. Daha doğrusu kendi ellerimizle dine yaptığımız ilaveler, Kur’an ın önüne geçti, Kur’an ı terk etmemizi sağladı, ama farkında bile değiliz. EĞER BİZLERE, ALLAH IN TEK BİR AYETİNİ YANLIŞ ÖĞRETİP, TERSİNİ YAŞATIYORLARSA VE BİZLERDE BUNUN FARKINDA DEĞİLSEK, BU YANLIŞ BİZLERİ ALLAH’ IN DİNİNDEN YAVAŞ YAVAŞ UZAKLAŞMAMIZA NEDEN OLACAKTIR. BEN ANLAMAM, BEN BİLMEM DEMEYİN. YETER Kİ ÖĞRENMEK İÇİN ÇABA GÖSTERİN. ALLAH HİÇ BİR KULUNUN ÇABASINI BOŞA ÇIKARMAYACAKTIR. Kur’an ı anladığı dilden okuyan bir Müslüman şunları görecekti. Ankebut 18. ayetinde, Resule düşenin, apaçık tebliğden başka bir şey olmadığını, Nisa 87. ayetinde, söz bakımından Allah dan daha doğru hiç kimsenin sözü olamayacağını, Kehf 26. ayetinde, Allah ın kendi hükmünde hiç kimseyi ortak etmediğini, yani dinin yalnız Kur’an olduğunu ve Zuhruf 44. ayetinde, bizlerin yalnız Kur’an dan hesaba çekileceğimizi görecek, anlayacak ve uydurulan bu iftiralara inanmayacaktı. AMA BU GERÇEKLERLE TOPLUMUN BULUŞMASI ENGELLENDİ VE KUR’AN I SİZLER ANLAYAMAZSINIZ DİYEREK, TOPLUMDA RUHBAN SINIFI YARATILDI. DEĞERLİ DOSTLARIM ÖMÜR, BİR GÖZ AÇIP KAPAYACAK KADAR KISA. LÜTFEN BU GERÇEĞİ GÖRELİM VE HESAP GÜNÜ PİŞMAN OLMAK İSTEMİYORSAK, YAŞADIĞIMIZ İNANCI MUTLAKA KUR’AN İLE SORGULAYALIM. Ne zaman bu dünyayı terk edeceğimizi, yalnız Allah biliyor. Gelin işimizi garantiye alalım. Söylentileri, doğruluğundan emin olamayacağımız tüm bilgileri bir kenara bırakalım ve Nahl suresi 98. ayette Allah ın önerdiği gibi, şeytanlaşmış insanların tüm vesvesesinden, onun batıl inançlarından kurtulup, ondan sonra yalnız Allah a güvenip, ona dayanıp Kur’an ı anlayarak ve düşünerek okumaya başlayalım. Bakın o zaman her şeyin, nasıl çok daha farkı olduğunu göreceksiniz. https://hakyolkuran1.blogspot.com/2019/07/nahl-suresi-98-ayet-uzerinde-dikkatle.html ALLAH HER KULUNU ÇABASI VE KAPASİTESİ NİSPETİNDE SORUMLU TUTACAĞINI BİZLERE BİLDİRİYOR Lütfen imtihan olduğumuz gerçeğini unutmayalım. İmtihan olduğumuz kitabın Allah Kur’an olduğunu söylüyorsa, sizce Kur’an ın tek kelime bile bahsetmediği bir konudan, detaydan Allah kulunu sorumlu tutar mı? İmtihanımızı hiç kimseye, hiç kimsenin düşünce ve fikirlerine de havale edemeyiz. Bizler elimizden geldiğince Allah ın önerdiği gibi, Kur’an ın ipine sarılmalıyız. Bunu yapanın Allah, gönül gözünü açarım ve gerçeklerle buluşmasını sağlarım diyor. Bakın Allah ne diyor. “VE İNSAN BAŞKASININ DEĞİL, SADECE KENDİ ÇABASININ KARŞILIĞINI GÖRECEKTİR. VE ELBET ONUN ÇABASI, GÜNÜ GELDİĞİNDE KESİNLİKLE GÖZLER ÖNÜNE SERİLECEKTİR.” (Necm 39-40) Sizlere sormak istiyorum, Allah ın kitabını anlayarak okuyup, Allah ın dinini Kur’an merkezli yaşayabilmek için, ne kadar çaba gösterdik? Bakın Allah kendi çabalarımızın karşılığını göreceğimizi söylüyor. Yoksa bizler, sen Kur’an ı anlayamazsın diyenlere uyup, Kur’an ı anlayabilmek adına hiç çaba harcamayıp, hazır anlatılan bilgilerle mi imanımızı yaşadık? Ne dersiniz? GÖSTERDİĞİMİZ ÇABALARIMIZIN KARŞILIĞINI, ALLAH IN HUZURUNDA GÖRECEĞİZ. ÇABA HARCAMAYANLAR, HAZIRA KONANLAR VAKİT GEÇMEDEN, ŞİMDİDEN BU KONU ÜZERİNDE DÜŞÜNSÜN DERİM. UNUTMAYINIZ ALLAH HİÇ KİMSEYE, GÜCÜNÜN ÜSTÜNDE YÜK YÜKLEMEM DİYOR. DİLERİM ALLAH IN HUZURUNDA, HESABINI VEREBİLEN MUTLU, AZINLIK ALLAH IN HALİS KULLARINDA OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  23. —Allah Kur’an da, nelerin haram olduğunu saymış ve bunların dışında her temiz şey sizler için helaldir demiştir. Bugün Allah ın saydığı haramların dışında, fıkıh inancının Müslüman toplumuna dayattığı, tek tırnaklı, çift tırnaklı, yırtıcı kuşlar, denizden çıkan kalamar, karides, midye, ıstakoz türü şeylerinde haram olduğu anlatılır. BU BİLGİLERİN TAMAMI, YAHUDİLERİN İNANÇLARINDAN BİZLERE GEÇMİŞTİR. —Allah Kur’an da kadınların ay halinde, ibadet yapamayacağını, oruç tutamayacağına hükmetmemiştir. Bu yasak YAHUDİLERİN İNANCINDAN, BİZLERİN MEZHEPLERİN BEŞERİ FIKIH İNANCINA GEÇMİŞTİR. —Hz. Âdem in eşinin ismi, HAVVA ismiyle Kur’an da geçmez. Daha doğrusu Allah ın elçilerinin eşlerinden, isim olarak bahsedilmez. Onun içinde Hz. Âdem den bahsederken, onun eşi diye geçer. İLGİNÇTİR BUGÜN NEREDEYSE HEPİMİZ, HZ ÂDEMDEN BAHSEDERKEN, EŞİNİN HAVVA OLDUĞUNU SÖYLERİZ. BU BİLGİDE YAHUDİLERİN ELLERİNDEKİ, TAHRİF EDİLMİŞ KİTAPLARINDA GEÇER. NEDEN BU BİLGİLERİ SORGULAMA GEREĞİ DUYMUYORUZ? YOKSA DİN VE İMAN ADINA, SORUMLU OLDUĞUMUZ KİTAPLARIMI KARIŞTIRDIK. —Yahudi inancında dinin kaynağı, yalnız Tevrat değildir. Yazılı yani Tevrat, rivayet yoluyla sözlü kendilerine ulaşmış inanç, fıkıh inançları olan TALMUD olduğu kabul edilir. Bu inanç sistemi de bizlere Yahudilerden geçmiş ve dinin ana kaynakları olarak, yalnız Kur’an yetersiz görülmüş ve sözlü rivayet yoluyla ulaşan bilgiler ve mezheplerin FIKIH inancıda dinin temel ana kaynakları olarak kabul edilmiştir. Yahudilerin inncına lütfen bakar mısınız, aynı yanlış inancı günümüzde bizlerde benzerini yaşıyoruz “TORA, YAHUDİLERİN ÇOK ÖNEM VERDİĞİ, TEVRAT’IN BİR ANLAMDA BENZERİ OLAN, TALMUD’UN YİNE YAHUDİLERCE ÖNEMLİ BİR DİNSEL ANLATIMIDIR. HATTA BAZI GÖRÜŞLERDE, TEVRAT’TAN ÖNCE GELİR. BU KONUDA SÖYLENENLERE GÖRE TEVRAT (YAZILI TORAH), TALMUD (SÖZLÜ TORAH) YANİ KANUNLARIN NASIL UYGULANACAĞININ SÖZLÜ İFADESİDİR.” — Kur’an zina yapan erkek ya da kadın ayırmadan, nasıl bir ceza verileceğinden bahseder ve anlatır. Bu konuda apaçık ayet olduğu halde, hala zinanın cezası aslında Kur’an dada RECM EDİLMEKTİ AMA KUR’AN A GEÇMEDEN KAYBOLMUŞ, diyecek kadar Kur’an a saygısızlık yapıyoruz. ZİNANIN RECM, YANİ TAŞLANARAK ÖLDÜRME İNANCI, YAHUDİLERİN İNANÇLARIDIR VE NE YAZIK Kİ BU İNANÇ ONLARDAN BİZE GEÇMİŞTİR. TABİ AÇIKÇA KUR’AN A SAYGISIZLIK YAPARAK. Hâlbuki Allah, Kur’an ı biz koruyoruz ve hiçbir eksik yoktur dediği halde, Allah ın kelamını dinlemek yerine, Yahudi inançlarını, Kur’an ın önüne geçirmekten çekinmiyoruz. —Erkeklerin sünnet olma konusu, Kur’an da tek kelime bile geçmez, bahsedilmez. BU İNANÇTA MÜSLÜMAN TOPLUMLARINA YAHUDİLERİN İNANÇLARINDAN GEÇMİŞTİR. İlginçtir, Müslüman olmak isteyen bir kişiye erkekse, önce Müslüman olmak istiyorsan sünnet olmalısın denmektedir. Ne kadar ilginç ve düşündürücü değil mi sizce. ALLAH IN BİZLERİ SORUMLU TUTTUĞU KUR’AN DA, TEK KELİME BİLE GEÇMEYEN BİR HÜKÜM, NASIL OLUR DA MÜSLÜMAN OLMANIN İLK ŞARTI OLUR. — Herhangi bir Müslüman a sorduğunuzda, insanların canını alan meleğin adı nedir deseniz, hiç düşünmeden AZRAİL diye cevap verir. Hâlbuki AZRAİL ismi Kur’an da hiç geçemez. Kur’an da insanların canını alan melek, ölüm meleği diye geçer. Ne yazık ki bu isimde, Yahudilerin FIKIH inancından, Yahudi din âlimlerinin/hahamların yazdığı kitaplarda geçer. Daha da ilginç olanı, rivayet edilen hadislerde bile Azrail ismi geçmez. Bakın bu konuda bir örnek. “İbn Hacer el-Askalânî fetvâlarında diyor ki: Âyet-i kerime ve hadîs-i şeriflerde melekü’l-mevt (ölüm meleği) diye geçer. Ölüm meleğine Azrâil ismi verilmesi insanlar arasında meşhur olmuştur.” —Camilerde kadın ve erkeklerin, ayrı yerlerde ibadet etme geleneği de Yahudilerden bizlere geçmiştir. Yahudilerde sinagoglarda, ayrı yerlerde ibadet ederlerdi. Yahudilerde kadınlar ve erkekler bir arada oturmaz. Kadınların yeri genelde, arka bölümde yer alır. Erkek ve kadın arasında perde ile kapatılırdı. Günümüz Yahudileri bu adaletsiz ve yanlış inancı terk etmiş, kadınlar ve erkekler kendilerine ayrılan yerlerde oturmaya başlamışlardır. Bu inancında bizlere, Yahudilerden geçtiği çok açıktır. Çünkü Kur’an ın böyle bir emri asla yoktur. Hatta rivayet edilen hadislerde, erkeklerin kadınları görebildiğinden bahsedilir. — Hatim, baştan sona okunma anlamındadır. Allah Kur’an ı anlayarak ve yavaş yavaş okumamızı, üzerinde düşünmemizi ister. Kısa bir zaman içinde, baştan sonuna kadar okuyup bitirmek, yani hatim etmek, Kur’an ı okuma amacına uygun değildir. Kur’an ı okumamızdaki amaç, sindire sindire ayetlerin ne anlattığını kavramaktır asıl amaç. Onun için Kur’an bir seferde indirilmemiştir. İslam da “Kuranı hatmetme, hatim indirme âdeti gelenek ve anlayış olarak, Yahudilikten alınmadır. YAHUDİLİKTE “SİMRA TARA” ADIYLA ANILAN BU GELENEK DE, TEVRAT HER YIL BİR KEZ HATMEDİLİR OKUNUR VE BUNUN SONUNDA’DA BAYRAM YAPILIRDI. “Abdurrahman Küçük-Günay Tümer–Dinler Tarihi.” —Birlikte yaşayan iki erkek kardeşten birisi, oğlu olmadan ölürse, diğer kardeşin yengesiyle evlenmesi gerektiği geleneği, hala bazı bölgelerimizde uygulanmaktadır. BU İNANÇTA YAHUDİ İNANCIDIR, KANIMIZA KADAR İŞLEMİŞ, AMA FARKINDA BİLE DEĞİLİZ. Bakın kendi kitaplarında bu konu ile ilgili ne diyor. “Yas.25: 5 “Birlikte oturan kardeşlerden biri oğlu olmadan ölürse, ölenin dulu aile dışından biriyle evlenmemeli. Ölenin kardeşi dul kalan kadına gidecek. Onu kendine karı olarak alacak, ona kayınbiraderlik görevini yapacak.” — Kur’an kadının ya da erkeğin, iffetli ve namuslu olmasının öneminden, birçok ayetinde bahseder. Ama kadının kızlık zarından ve evlenirken kız olduğuna dair, bu zarın kanamasının gerektiğinden bahsetmez. Çünkü bazı kadınlarda bu zar kolay yırtılmaya bilir, doğumda yırtılabilir. Bu yüzden yeni evlilerin yuvalarının yıkıldığını hepimiz duyarız. İŞTE BU GERDEK GECESİ KANLI ÇARŞAF GELENEĞİ DE, NE YAZIK Kİ YAHUDİLERDEN BİZLERİN İNANCINA GEÇMİŞTİR. Bakın kitaplarında ne yazar. “YASANIN TEKRARI 22:/16- Kadının babası ileri gelenlere, ‘Kızımı bu adamla evlendirdim ama o kızımdan hoşlanmıyor diyecek, ‘Şimdi kızımı suçluyor, onun erden (kız) olmadığını söylüyor. İşte kızımın erden olduğunun kanıtı! SONRA ANNE-BABA KIZLARININ ERDEN (KIZ) OLDUĞUNU KANITLAYAN YATAK ÇARŞAFINI İLERİ GELENLERİN ÖNÜNE SERİP GÖSTERECEKLER.” —Loğusa kadın belli bir süre yalnız bırakılmaz. Çocuk bezleri dışarıya gündüz asılmaz, çocuk yalnız bırakılmaz. Doğumdan sonra 40 gün anne ve çocuk dışarı çıkmaz. Loğusanın bulunduğu yere süpürge, sopa, kesici aletler, soğan, sarımsak konur. Al karası, yani alkansı çocuklara zarar verir bunu önlemek için, bunlar yapılır diye inanılır. HÂLBUKİ BU İNANÇTA YAHUDİLERDEN, FARKLI ŞEKİLLERE BÜRÜNEREK, BİZLERİN İNANCINA GEÇMİŞTİR. Yahudiler Âdem in ilk eşinin Havva olmadığı, ilk eşinin LİLİTH diye birisi olduğu, ama Hz. Âdem ile anlaşamadığı için ayrıldığına inanırlar. Bu bilgiler Yahudilerin FIKIH kitaplarında geçer. Daha sonra Kur’an da ismi geçmeyen, bizlerinde inancına girmiş, Havva anamızla evlendiğine inanırlar. LİLİT de kıskançlığından, Âdem ve Havva nın soyundan doğacak çocukları, öldüreceğini söylediğine inanılır. Bu konudaki inançlarına bakalım şimdide. “İnanışa göre kötü bir ifrit haline gelen Lilith, gece hava karanlıktan sonra, yeni doğum yapmış evlere girerek, loğusa kadınların bebeklerini boğmaktadır. Bu sebeple günümüzde bazı Museviler arasında bir adet olarak, Loğusa kadın akşamları evde yalnız kalmaz ve akşamları çamaşır ipinde çocuk bezi bırakılmaz, çünkü bunları gören Lilith’in, o evde çocuk olduğunu anlamasından endişe edilir.” –Allah kadın saçlarını örtmelidir, ya da çarşaf giymelidir şeklinde asla bir emir Kur’an da vermemiştir. Bu inanç YAHUDİLERİN İNANÇLARINDA VARDIR VE ORADAN BİZLERE GEÇMİŞTİR. HATTA KADIN ÇARŞAF GİYMELİ VE PEÇE TAKMALIDIR DİYE İNANIRLAR. — Kur’an, erkek ve kadının yaratılış olarak topraktan, balçıktan yaratıldığını söyler bizlere. Yani kadının yaratılışının, erkekten farkı olmadığını, özellikle kadının Âdem in yaratıldığı gibi yaratıldığını açıkça söylediği halde, bizler günümüzde Kur’an ın açıklamalarına değil, YAHUDİLERİN İNANCINDA OLAN, KADIN ÂDEMİN KABURGA KEMİNDEN YARATILMIŞTIR, SÖZLERİNE İNANIRIZ. —Kur’an da, asla geleceği iddia edilen, MEHDİ VE DECCAL ile ilgili bir bilgi yoktur. Ama İslam toplumlarının genel çoğunluğu, Müslümanları kurtarıcı olarak MEHDİNİN GELECEĞİNE İNANDIRMIŞLARDIR. BU BİLGİYİ KUR’AN ASLA ONAYLAMAZ. ÇÜNKÜ MEHDİ VE DECCAL İNANCI, YAHUDİLERİN İNANCIDIR VE BİZLERİN İNANCINA SOKULMUŞTUR. — İslam Fıkıh inancının öğretisinde, Allah Kur’an ın yanında, elçisine Kur’an gibi hükümler koyma yetkisinin verildiği anlatılır. Aslında bu inançta Yahudilerin Fıkıh inancı TALMUD DA GEÇER VE BU İNANÇ YAHUDİLERDEN BİZE GEÇMİŞTİR. “Gayri matluv” vahiy inancı.( Peygambere Tevrat dışından gelen vahiy) Hahamlara göre Musa’ya Tevrat’ın bir benzeri verilmiştir. O da Talmud’dadır.” —İslam toplumunda farkında olmadığımız öyle inançlar vardır ki, Yahudilerin FIKIH inancı TALMUD da geçer. Yahudilerin bazı inançlarını sizlere yazmak istiyorum. Bazı inançlarımızın nereden geldiğini, o zaman çok daha iyi anlayacaksınız. “Muska yapma inancı. Ayrıca el içinde göz biçiminde bir simge olan “hemse” de Yahudilerden geçmedir. Kâbe’nin çevresinde 7 kez dönmek. Hoşana Rabba töreninde havranın çevresinde 7 kez dönülür. Kutsal dil inancı. Tevrat geleneksel olarak İbranice okunur. Kutsanan yalnızca İbranicesidir. Ezgili okuma. Tevrat ezgili okunur, sallanarak okunur. Tıpkı geleneksel Kur an okumaları gibi. İbranicesinden Tevrat okumanın “sevap” olduğu inancı da aynen Yahudilerden bize geçmiştir.” —Camilerde takılan takkede, namazdan sonra çekilen tespih, Kur’an ın emri değil, YAHUDİ İNANÇLARINDAN BİZLERE GEÇMİŞTİR. —HAREMLİK SELAMLIK OTURMA İNANCIDA, YAHUDİ FIKIH İNANCIDIR. Kur’an açıkça eş, dost, arkadaş ve akrabalarımızda birlikte oturmamızda, yemek yememizde bir sakınca yoktur diye açıkça bildirmiştir. Ne yazık ki Kur’an ın önüne, batıl Yahudi inançları geçirilmiştir, ama farkında olan bile yok. —Ruhbanlık Yahudi geleneğidir. Dini ve Allah ın kitabını, yalnız HAHAMLARIN ANLAYABİLECEĞİNİ ve dinin onların tek elinde olduğuna inanırlar. İslam inancında ruhbanlık olmadığı halde, bu inanç bizlere de Yahudilerden geçmiş ve Kur’an ı herkesin anlayamayacağı, çok özel hocaların, şeyhlerin, efendilerin veli kişilerin anlayacağı söylenerek, Allah ın yasakladığı RUHBAN SINIFINI, İSLAM İNANCINA SOKMUŞLARDIR. Bu konularda söylenecek çok şeyler var ama bizler, her şeyin Kur’an da olamayacağına inanmaya devam ettiğimiz sürece, inancımıza Yahudilerinde, Hristiyanların da inançlarının karışması önlenemez. Elimizde tertemiz, arı duru, berrak sorumlu olduğumuz kolaylaştırılmış bir kitap var. Ona sarılacağımıza, ellerimizle zorlaştırdığımız ve nereden geldiğinden emin olmadığımız bilgilerin ardına düşüyoruz. Bizler aldanmak ve kandırılmak istemiyorsak, Allah ın uyarılarına dikkatle uymalıyız. Allah sizleri yalnız Kur’an dan hesaba çekeceğim diye hükmünü verdiyse, Allah sözünde durandır unutmayalım. Asla Kur’an da bahsetmediği, hükmetmediği hiç bir şeyden hesap sormayacağını, aklımızdan çıkarmamalıyız. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  24. Bizler öyle bir İslam yaşıyoruz ki, mezheplerin ya da fıkıh inancımızın etkisiyle, inancımızın içine girmiş bazı geleneklerimizi, bu Allah ın Elçisinin sünneti diye delil gösteriyor ve inancımızın içine ilave etmekte hiçbir sakınca görmüyoruz. Allah ın Kur’an da emrettiği bazı hükümleri de, geleneklerimize uymadığında, bu ayetin hükmü kalkmıştır, deme cesaretini gösterebiliyoruz. Tüm bunlar bizlerin Kur’an dan yavaş yavaş uzaklaşmamıza neden olduğu gibi, Allah ın hükümlerinin tam tersini yaşadığımızın da, farkında olmamızı engelliyor. BİLDİĞİNİZ GİBİ GELENEKSEL İSLAM TOPLUMUNDA, MÜBAREK SAYILAN ÜÇ AYLAR İNANCI VARDIR. Halk arasında üç aylar diye bilinen Recep, Şaban ve Ramazan ayları mübarek kabul edilir. KUR’AN TOPLUMDA MÜBAREK SAYILAN, BU ÜÇ AYDAN HİÇ BAHSETMEZ. Kur’an da bahsedilmediği halde, bizlerin sorgusuzca inanmamız sizce normal mi, ne dersiniz? Bu sorunun cevabını herkes, kendi nefsine mutlaka vermelidir. İslam yalnız Kur’an dan ibaret değildir, diyen bir Müslümana, bu gerçeği anlatmak sanırım çok zor olacaktır. Hatırlatırım din Allah ın dini ve Allah hükmüme hiç kimseyi ortak etmem diyor Kur’an da. Elbette Kur’an Ramazan ayından detaylı bahsederek, bu ayın bin aydan hayırlı olduğu ve Kur’an ın bu ayda indirilmeye başlandığı bilgisini verir bizlere. Gerçi İslam toplumunda Allah ın hiç bahsetmediği çok özel günleri/geceleri de bizler kutsak kabul etmiş ve bu gecelerde yapılacak duaların, ibadetlerin normal güne göre, misliyle bizlere daha sevap kazandıracağı topluma anlatılmıştır. ALLAH BÖYLE GECELERDEN DE KUR’AN DA HİÇ BAHSETMEDİĞİ HALDE, BİZLER MEZHEPLERİN KENDİMİZE GÜNAHLARIMIZI AFFETTİRECEK GECELER İLAN EDİLMESİNDEN ÇOK MEMNUN KALMIŞIZ Kİ, HEPİMİZ ADETA O GECELERİ YA DA GELENEKLERİMİZE GİRMİŞ 3 AYLARI BEKLER OLMUŞUZ. YA DİĞER AYLAR VE GECELER NE OLACAK? Her şey serbest mi? O özel gecelerin çok özel olduğuna, kim karar vermiş hiç araştırdınız mı? Allah ın hükmü değilse, lütfen kendimizi kandırmayalım. Kur’an Ramazan ayında, Kur’an ın indirilmeye başlandığı Kadir gecesinden bahseder ama o gecenin bile hangi gece olduğunu özellikle bizlere bildirmemiştir. HER RAMAZAN AYININ, HER GÜNÜNÜ, GECESİNİ AYNI HUŞU İLE YAŞAMAMIZ İÇİN. Çünkü Allah o gecenin hangi gece olduğunu söylediğinde kullarının, o geceye çok özellikler atfedip, diğer günlerinde/gecelerinde neler yapacaklarını çok iyi biliyor. Hatta Peygamberimize bu gecenin hangi gece olduğunu sorduklarında, BİLİYORDUM AMA ALLAH BANA UNUTTURDU diye cevap vermesi, Müslümanları pek memnun etmemiş olmalı ki, yine peygamberimizin tahminen söylediğini iddia ettikleri geceleri bulup, illaki O gece çok daha sevap kazanacaklarını ve tüm günahlarını affettireceklerini zannetmişler ve belli bir geceyi kadir gecesi ilan etmişlerdir. Kur’an da belki günümüzde bahsedilen üç aylar geçmez ama özellikle Allah HARAM AYLAR adı altında 4. aydan bahseder. Bu aylarda savaşmanın yasak olduğu anlatılır, yani insanlar için güvenli bir aylardır bu aylar. Peki, neden savaş yasak, neden insanlar için güvenli bir ortam sağlanıyor Allah tarafından? Onu da Bakara 197. ayetinde Allah açıklıyor ve bakın ne diyor diyanet mealinde. “HAC (AYLARI), BİLİNEN AYLARDIR. KİM O AYLARDA HACCA BAŞLARSA….” Ayet devam ediyor ve Hac da yapılmaması gerekenleri sayıyor. Bakara 217. ayette de haram aylar konusunda, bakın nasıl bir bilgi veriyor. “Sana haram ay ve onda savaşma hakkında soru yöneltiyorlar. De ki: “Onda savaş, büyük bir günahtır. Allah yolundan engellemek, O’nu inkar etmek, MESCİD-İ HARAM’A GİDİŞİ ENGELLEMEK ve halkını oradan çıkarmak ise, Allah katında daha büyük bir günahtır…….”(Bakara 217) Bakar mısınız lütfen ayete. Allah aynı suresinin 197. ayetinde Hac bilinen aylarda olduğunu söyledikten sonra, 217. ayetinde de Haram aylarda Mescidi Harama girişi, yani Hacca gelenleri engellemek isteyenlerin, büyük günah işleyeceklerinden bahsediyor ve bu aylarda savaşın yasaklandığından bahsediyor. HATIRLATMAK İSTERİM, ALLAH HARAM AYLARIN SAYISINI BİZZAT KENDİSİ BİLDİRMİŞ AMA HANGİ AYLAR OLACAĞINA, HZ. İBRAHİM DEN BERİ TOPLUMLARIN ANLAŞARAK, ARALARINDA BİR UZLAŞMA SAĞLAYARAK, BELİRLENMESİNİ ALLAH ÖZELLİKLE İSTEMİŞ, BÖYLECE TOPLUMLAR ARASINDA BİRLİKTELİĞİN, YAKINLAŞMANIN SAĞLANMASI AMAÇLANMIŞTIR. Hatta Kur’an geçmişte anlaşarak belirlediğiniz O haram ayların, işinize geldiğinde yerlerini değiştirerek anlaşmazlık çıkarmayın, diye Kur’an da uyarır. Şimdi sizlere sormak istiyorum, Allah ın Kur’an da apaçık verdiği bu hükümler günümüzde uygulanıyor ve yerine getiriliyor mu? YANİ MÜSLÜMANLAR, ALLAH IN EMRETTİĞİ GİBİ HARAM AYLARDA SAVAŞMAYIP, MÜSLÜMANLAR ARASINDA BARIŞ SAĞLANIP, MÜSLÜMANLAR RAHATLIKLA BU HARAM AYLARDA HAC GÖREVLERİNİ Mİ YAPIYORLAR, YOKSA ALLAH IN KOLAYLAŞTIRDIĞI DİNİ, GELENEKLERİN VE MEZHEPLERİN DİNİ ZORLAŞTIRARAK, HAC İBADETİNİ YILIN BİRKAÇ GÜNÜNE Mİ SIKIŞTIRIYORLAR, NE DERSİNİZ? İŞTE ALLAH IN EMRİ BÖYLE GÖRMEZDEN GELİNİYOR, ATALARIN VE MEZHEPLERİN İNANCI ALLAH IN KİTABININ ÖNÜNE, İŞTE BÖYLE GEÇİRİLİYOR. Sizlere çok daha ilginç olanı söylemek istiyorum. Tüm bunlar yetmiyor, Allah ın apaçık hükümleri hakkında, bizlere İslam ı anlattıklarını söyleyen kişiler bakın neler söylüyor. Geçmiş yıllarda Diyanet İşleri Başkalığına, Haram aylar ile ilgili bir soru sormuştum. Bakın bana nasıl cevap vermişlerdi. “Haram ay, saygı duyulması gereken bir zaman dilimi olduğu için savaşın yasak olduğu ay demektir. Haram aylar, ZİLKADE, ZİLHİCCE, MUHARREM VE RECEP OLMAK ÜZERE DÖRTTÜR. İSLÂM’DA HARAM AY UYGULAMASI KALDIRILMIŞTIR.” Diyanet İşleri Başkanlığı. Bakar mısınız lütfen. İslam da, HARAM AY UYGULAMASI KALDIRILMIŞTIR diyebiliyorlar. KİM KALDIRDI, NEDEN KALDIRILDI DİYE SORAN VAR MI ARAMIZDA. Allah ın Kur’an da verdiği hükmün, artık geçersiz olduğuna hükmedecek bir yetkili, babayiğit var mı aramızda? Herkes susmuş Kur’an dan uzak yaşanan İslam ı işte böyle seyrediyor. UNUTMAYALIM BU SUSKUNLUĞUN BİR VEBALİ DE VAR. İtiraz edenin sesi bile duyulmaz olmuş. Beni üzen ise İslam ı çok güzel anlatan İlahiyat Profesörlerimizin içinde, bu konuyu açıkça haykıran, yapılan yanlışlıklardan bahsedenler çok az, sesleri hiç duyulmuyor. Neden Allah ın ayetlerinin üstü örtülüyor ve hiç kimsenin sesi bile çıkmıyor? SANIRIM İÇLERİNDEKİ KORKU, BASKIN ÇIKIYOR. AMA UNUTMAYALIM KORKULACAK, ÇEKİNİLECEK YALNIZ ALLAH TIR. İslam ne hale geldi. Allah sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim dediği halde, Kur’an da hiç bahsedilmeyen üç aylar, adeta İslam ın olmazsa olmazı oluyor, ama Allah ın apaçık hüküm verdiği Haram aylar, Allah’ın emrettiği şekilde yaşanmasını bırakın, bizlere dini anlattığını iddia edenler tarafından, HARAM AYLAR UYGULAMASININ YANİ ALLAH I BU HÜKMÜNÜN, İSLAM DİNİNDEN KALDIRILDIĞINI, GÖNÜL RAHATLIĞIYLA SÖYLEYEBİLİYORLAR. İlginç olan, hiç kimseden ses bile çıkmıyor. Lütfen unutmayalım. Allah ın her ayı ve her günü önemlidir ve her gününü Allah ın istediği gibi yaşamak, huzura vardığımızda bizlerin yüzlerini güldürecek sonuçları sağlayacaktır. Allah ın Elçisi ÜMMİYDİ, yani daha önce Kitap Ehline tabi değildi ve dini konularda bilgisi de yoktu. DİN ADINA NE ÖĞRENDİYSE, ALLAH IN KİTABI KUR’AN DAN ÖĞRENDİ. Bunu Kur’an dan öğreniyoruz. Allah Elçisine, sana indirdiğim Kur’an ile kullarıma öğüt ver hükmet emrini verdiyse, Kur’an da bahsedilmeyen hiçbir konuda peygamberimiz, bunlarda dinin emridir mutlaka yapın asla demez. Çünkü Allah ı Elçisine verdiği yetki ve sorumluluk, çok net Kur’an da açıklanmıştır. Eğer bizler geleneklerimizi, inancımızın içine sokabilmek adına, bunlar Peygamberimizin sözleridir/hadisleridir diyerek, emin olamayacağımız sözleri Allah ın Elçisinin üzerinden dine sokmaya, ilave etmeye çalışırsak, bunun hesabını asla Allah a veremeyiz. İSLAM YALNIZ KUR’AN DIR, LÜTFEN UNUTMAYALIM. Allah aşağıda yazacağım hükümleri verdiyse, sizce Kur’an ın hiç bahsetmediği konulardan bizleri sorumlu tutar mı? Ya da Allah ın Elçisi, bu ayetleri ümmetine tebliğ ettikten sora, bunlarda Kur’an da yazmıyor ama dinin emridir, yerine getirin mutlaka der mi? KARAR SİZİN İMTİHAN SİZİN İMTİHANINIZ. Yunus 36: Onların çoğu, zandan başka bir şeye uymaz. ŞÜPHESİZ ZAN, HAKTAN GELEN HİÇBİR ŞEYİN YERİNİ TUTMAZ. Allah, onların yapmakta olduklarını çok iyi bilendir. (Bayraktar Bayraklı) Zuhruf 44: Şüphesiz bu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ONDAN HESABA ÇEKİLECEKSİNİZ. (Diyanet meali) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  25. ALLAH İLE KULU ARASINA, BİR BAŞKA KİŞİ GİREBİLİR Mİ? Bugünkü makalemizin konusu, günümüzde çok konuşulan bu konu üzerine olacak. Önemli olan bu sözden ne anladığımızdır. Allah ile kulu arasına, kim ne maksatla girebilir? Bu sözden kast edilenin, Allah ile kulu arasına bir kişi girip, onun Allah katında günahlarının bağışlanmasını sağlaması ve onu cennetlik bir kul yapması, dualarının kabulünü sağlayan bir kişinin olduğunu anlarsak, BUNUN ASLA MÜMKÜN OLAMAYACAĞINI, RAHATLIKLA KUR’AN DAN ALDIĞIMIZ BİLGİLER IŞIĞINDA SÖYLEYEBİLİRİZ. Çünkü Allah Elçisine bile, böyle bir yetki vermemiştir. Muhammed suresi 19. ayeti hatırlayınız. Allah kendi günahların ve sana iman ettiğini bildiğin, şahit olduğun kadın, erkek müminlerin günahları için Allah, BANA DUA ET DİYOR. Elçisinin de, biz iman edenlerinde yapacağı tek bir şey var, ARACISIZ ALLAH A GÜNAHLARIMIZ VE ALLAH IN YARDIMI İÇİN DUA ETMEK. Allah Rad suresi 40. ayetinde bakın Elçisine ne diyor. “O HALDE TEBLİĞ ETMEK SANA, HESAP SORMAK DA BİZE DÜŞER.” Müddesir suresinde de Allah Elçisine seslenerek, kalk uyar Rabbini yücelt, Rabbin için sabret, sur üflendiğinde o gün çok zorlu bir gün olacak dedikten sonra Allah Elçisine, bakın ne diyor 11. ayetinde. “BENİMLE, YARATTIĞIM KİŞİYİ BAŞ BAŞA BIRAK!” Demek ki Allah ile kulu arasında, hiç kimse yok. Allah Kur’an da Elçisinin görev ve sorumluluğundan bahsederken de zaten ne diyordu hatırlayalım. “RESULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. (Ankebut 18) BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ. (Kehf 56) Bu ayetlerden de anlıyoruz ki, Allah ile kulu arasına Allah ın Resulü bile giremiyormuş. Bu konuyu farklı yöne çekmek isteyenler, batıl inançlarını kelime oyunları ile doğru gibi göstermeye çalışarak, bazı ayetleri örnek veriyorlar, kendi rivayet batıl inançlarını dine sokabilmek adına. Örnek verelim. Ali İmran 31: De ki: “EĞER ALLAH’I SEVİYORSANIZ BANA UYUN Kİ, ALLAH DA SİZİ SEVSİN VE GÜNAHLARINIZI BAĞIŞLASIN. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Diyanet meali) Bu ve buna benzer birçok ayet vardır, Resulüme uyun şeklinde. Bu ayetleri örnek verip, bakın Allah Resulüne uymanın Allah a uymak olarak gösteriyor, demek ki Allah ile kulu arasında Resulü olabiliyormuş. Bu durumda Şefaat Ya Resul Allah demek neden şirk olsun, savunması da yapılır. Bu ve benzeri ayetlerin tamamında Allah, diğer ayetlerinde açıklamasını yaptığı gibi, RESULÜM SİZLERE YALNIZ BENİM VAHYİ Mİ TEBLİĞ EDECEK, ONUN İÇİN ONA UYUN emri gereği ayetinde, Allah ı seviyorsanız bana uyun demiştir Peygamberimiz. ÇÜNKÜ ALLAH RESULÜNE, SANA İNDİRDİĞİM İLE ONLARA HÜKMET EMRİNİ VERMİŞTİR. Tüm bu ayetlerden, Allah ın Resulünün Allah ile kulu arasında aracı değil, YALNIZ VE YALNIZ TEBLİĞ EDİCİ OLDUĞUNU GÖRÜYORUZ. Ama bizler ataların rivayet inançlarını o kadar kanıksamışız ki, Allah ın Resulünü adeta Allah ın hüküm ortağı yaparak, bu yanlışlarını hatırlattığımızda bizlere, NE YANİ PEYGAMBERİMİZ POSTACI, KARGOCUMUYDU DİYEBİLİYORLAR. Peygamberimiz elbette ne postacı, nede Allah ın dinde hüküm ortağı değildi. ALLAH IN RESULÜ VE GÜVEN ELÇİSİYDİ. Allah ile kulun arasına hiç kimse elbette giremez diyerek, İslam ı bakın nasıl ve kimlerden öğrenmemiz gerektiğini anlatanlar, aslında günümüzde yaşanan İslam ın nasıl Allah ın, Kur’an ın yolundan saptırıldığına, güzel ibretlik bir örnek olduğu için, sizlerle bu kişilerin düşünlerini paylaşmak istiyorum. BU BİLGİLERDEN SONRA, ALLAH İLE KULUNUN ARASINA, NEDEN BİRİLERİNİ SOKMAYA ÇALIŞTIKLARINI, DAHA İYİ ANLAYACAKSINIZ. “Hazreti Peygamber (sav.) hayattayken, SAHABELER DİNLERİNİ ONDAN ÖĞRENİYORLARDI. VEFATINDAN SONRA DA YAŞADIKLARI OLAYLAR KARŞISINDA, NASIL DAVRANACAKLARINI EĞER SAĞLIĞINDA KENDİLERİ ALLAH RESULÜNDEN ÖĞRENMEMİŞLERSE, ONDAN ÖĞRENMİŞ BİRİNİ BULUP ONA SORABİLİYORLAR DI. Dolayısı ile bilgiye ulaşmak kolaydı. Zamanla sahabeler ahirete göçtükçe, bilgiyi kaynağından alanların sayısı azaldı ve bu bilgilerin bir araya toplanması ihtiyacı ortaya çıktı. BİR ARAYA TOPLANAN BU BİLGİLERİN SINIFLANIP DİSİPLİNE EDİLMESİYLE DE İSLAMÎ İLİMLER ŞEKİLLENDİ. Bu ilimler aslında her Müslüman ın bilmesi ve hayatına uygulaması gereken bilgilerken, günümüzde maalesef hiç ilmihal görmemiş pek çok Müslümanlar mevcuttur. Yani günümüzde HER MÜSLÜMAN RABBİNİN EMRETTİĞİ GİBİ BİR KUL OLARAK YAŞAYACAK KADAR DİNİNİ BİLMEMEKTE, daha da kötüsü buna ihtiyaç da hissetmemektedir. İşte, günümüzde “ALLAH İLE KUL ARASINA GİRİLMEZ!” sözünü kullanan pek çoklarının hedeflediği de tam olarak budur. MÜSLÜMANLAR DİNLERİNİ ÖĞRENEMESİNLER, YAŞAYAMASINLAR. Sonra da Hz. Ömer’in ikaz ettiği gibi, “yaşadıklarını din zannetsinler.” Evet, Allah ile kul arasına girilmez. AMA BUNUN İÇİN KULUN KENDİNİ, RABBİNİ VE DİNİNİ BİLMESİ GEREKİR. DİNİNİ BİLMEYEN KİŞİ RABBİYLE NASIL MUHATAP OLACAK? (Evet, Allah ile kul arasına girilmez. Ama bu söz insanın İslamiyet’i öğrenme safhası için geçerli değildir. ÇÜNKÜ KİŞİ DİNİNİ İLLÂ Kİ BİR ARACIDAN ÖĞRENECEK VE RABBİYLE BAĞINI BUNA GÖRE KURACAKTIR.” Gördünüz mü, yaşadığımız İslam ne derece Kur’an dan ve Allah ın Resulünden uzak BEŞERİLEŞTİRİLMİŞ OLARAK YAŞANIYOR ve doğruluğundan emin olamayacağımız sözlerin/hadislerin şekillendirdiği bilgileri, Allah ın emri diye yaşıyoruz. ONUN İÇİNDE ALLAH İLE KULU ARASINA GİRİLMEZ SÖZÜNDEN DE, HİÇ HOŞLANMIYORLAR. Kendi nefislerinde, atalarının inançlarının etkisiyle kurallar koyup din yaratıp, bu Allah ın dinidir diye topluma anlatan ve Allah ile kulu arasına girenler, aslında bu sözleri ile şunu söylemiş olduklarının farkında bile değiller. BU KİŞİLER ALLAH IN ELÇİSİNİN, KUR’AN I SAĞLIĞINDA YAZDIRDIĞINI, ANCAK ALLAH IN KUR’AN DA EMRETTİĞİ HÜKÜMLERİNİ NASIL HAYATA GEÇİRECEĞİMİZİ, YANİ HADİSLERİNİ YAZDIRMAYIP, MÜSLÜMAN TOPLUMLARININ, İSLAM I NASIL YAŞAYACAĞINI BİLEMEZ BİR HALDE BIRAKTIĞINI SÖYLÜYORLAR. Peygamberimizin yaşadığı dönemde belki sorun olmadığı, gerektiğinde onun en yakınındakilerin Allah ın Resulüne sorarak inançlarını yaşamlarına geçirdiğini iddia edenler, daha sonra Peygamberimizin ve ona en yakınlarının vefatıyla, İslam ın yaşanmasının tehlike altına girdiği özellikle vurgulanıyor. Çok daha vahim olan ise, bu tehlikeyi yıllar sonra görenler bir araya toplanıp, bu bilgilerin sınıflandırılıp disipline edilmesiyle İslami ilimlerin şekillendiğini, gönül rahatlığıyla söyleyebiliyorlar. BU NASIL Bİ AKIL TUTULMASI, DOĞRUSU ANLAMAKTA ZORLANIYORUM. BU RİVAYET BİLGİLERİN İÇİNE ŞEYTANIN VESVESESİ, KÖTÜ NİYETLİ İNSANLARIN İLAVELERİ, YADA BAZI KONULARIN YANLIŞ İNTİKAL ETME TEHLİKESİNİN, NEFSİ İLAVELERİN OLABİLECEĞİ NASIL AKIL EDİLMEZ? BUNUN TEK BİR AÇIKLAMASI VAR. GÖZLERİN PERDELENMESİ, GÖNÜLLERİN MÜHÜRLENMESİ DİYEBİLİRİM. Düşünebiliyor musunuz, bu insanlar korkmadan Allah ın Elçisine, şunu söylüyorlar aslında farkında değiller. HÂŞÂ ALLAH IN ELÇİSİNİN SAĞLIĞINDA, DÜŞÜNÜP AKIL EDİP YAZDIRMADIĞI, KUR’AN IN HÜKÜMLERİNİN NASIL HAYATA GEÇİRİLECEĞİNİN DETAYLARI TOPLANIP, BİR HEYET TARAFINDAN YAZILDI DA, BİZLERİN İMANLARINI KURTARDILAR. ONLAR OLMASAYDI BUGÜN, NAMAZIMIZI BİLE KILAMAZDIK DÜŞÜNCESİNİN MANTIĞI(!), İŞTE BU BİLGİLERDEN GELİYOR. ALLAH İSLAH ETSİN. Bu zihniyet, her Müslüman ın Rabbinin emrettiği gibi bir kul olarak yaşayacak kadar, dini bilmemekte ve bu bilgileri de Allah ile kulu arasına giren din âlimleri, veli kişilerin Peygamberimizin rivayet hadislerinden, bilgilerinden öğrendiğimizi gönül rahatlığıyla söyleyebiliyorlar. BU KİŞİLER ASLINDA, ŞUN UDA İTİRAF EDİYORLAR ASLINDA, PEYGAMBERİMİZ SAĞLIĞINDA BİZLERE YALNIZ KUR’AN I BIRAKMIŞ VE ONUN DIŞINDA HİÇ BİR BİLGİYİ KAYDA ALDIRMAMIŞ, YAZDIRMAMIŞ TIR. DEMEK Kİ BUNLAR ALLAH IN ELÇİSİNİN DÜŞÜNEMEDİĞİNİ DÜŞÜNMÜŞLER ÖYLEMİ? NE DİYEBİLİRİM BU ZİHNİYETE SÖYLENECEK, MANTIKLI BİR SÖZ BULAMIYORUM. ALLAH IN RESULÜNE YAPILACAK EN BÜYÜK SAYGISIZLIĞI YAPIYORLAR, AMA HİÇ KİMSE İTİRAZ DA ETMİYOR. İşin daha da ilginci, Evet Allah ile kulu arasına girilmez, ama bunun için kulun kendini, Rabbini ve dinini bilmesi gerekir diyor. Devamında ise adeta Allah ın Resulünün görevini tam yerine getirmemiş de kendileri tamamlıyor edaları ile dinini bilmeyen kişi, Rabbiyle nasıl muhatap olacak diyebiliyorlar. Son cümleleri ise adeta kendilerini Resulün yerine koyarcasına söyledikleridir. Bakın ne diyorlar tekrar hatırlayalım. “ÇÜNKÜ KİŞİ DİNİNİ İLLÂ Kİ BİR ARACIDAN ÖĞRENECEK VE RABBİYLE BAĞINI BUNA GÖRE KURACAKTIR.” Değeri din kardeşlerim. Gördünüz mü Allah ile mutlaka bir kulun arasına neden girilmesini istiyorlar. KENDİ BATIL İNANÇLARINI, ADETA ALLAH IN RESULÜ GÖREVİNİ ÜSTLENEREK, KENDİ YARATTIKLARI DİNİ, ALLAH IN DİNİ DİYE BİZLERE SUNUYORLAR, KABUL ETTİRMEYE ÇALIŞIYORLAR. GERÇİ YÜZLERCE YILDIR BAŞARILI DA OLDULAR. ALLAH HÂŞÂ KULU İLE BİR BAĞ KURAMADI MI KUR’AN DA? ELÇİSİ KUR’AN I GEREĞİ GİBİ ÜMMETİNE APAÇIK TEBLİĞ EDİP, GEREKEN TÜM AYRINTILARI BİLDİRMEDİ DE, BU GÖREVİ PEYGAMBERİMİZ VEFAT ETTİKTEN YILLARCA SONRA AKILLARINA GELİP, GEREKLİ DETAYI AÇIKLAMAYI KAYDA ALDIRIP YAZDIRARAK, BİZLERİN İMANLARINI MI KURTARDI? BUNLARI YAZARKEN BİLE İÇİN TİTRİYOR. ASLINDA BU ZİHNİYET ŞUNU DA SÖYLEMİŞ OLUYOR “ALLAH IN RESULÜ SORUMLU OLDUĞUMUZ KUR’AN I GEREĞİ GİBİ AÇIK, DETAYLI DAHA SONRAKİ MÜSLÜMANLAR İÇİN KAYDA ALDIRMAMIŞ, BU TEBLİĞ ÇOK SONRALARI KAYDA ALINIP, YAZILARAK GELECEK MÜSLÜMANLARIN İMANLARI GARANTİYE ALINMIŞTIR”, DİYORLAR. BU ZİHNİYETTE OLAN BİR İNSANA NASIL CEVAP VERİLİR, DOĞRUSU BENİM AKLIMA GELMİYOR. ALLAH HİDAYET VERSİN DEMEKTEN BAŞKA. ALLAH’IN, KULUNA YETECEĞİNE İNANAN BİR MÜSLÜMAN, GÖNDERDİĞİ KUR’AN IN DA AÇIK, ANLAŞILIR, DETAYLI OLDUĞUNA, İNANMAK ZORUNDADIR. “ALLAH, KULUNA YETMEZ Mİ? ONLAR SENİ, O’NDAN BAŞKALARI İLE KORKUTUYORLAR. ALLAH, KİMİ SAPTIRIRSA ARTIK ONA DOĞRU YOLU GÖSTERECEK HİÇBİR KİMSE YOKTUR.” (Zümer 36) Değeli din kardeşlerin, din Allah ın dinidir ve bu dini Allah, Resulü aracılığıyla Kur’an da bizlere detaylı açıklayarak, kendi korumasında bildirdiğini söylüyor. İsteyen Allah a güvenir, isteyen edindikleri velilere, şeyhlere, efendilere. Peygamberimiz İslam ı yalnız Kur’an dan öğrenmiş ve bizlere de yalnız Kur’an ı bırakarak, YALNIZ ONUN İPİNE SARILMAMIZ EMREDİLMİŞTİR. Din yalnız Allah ın kitabından öğrenilir. Eğer birilerinden öğrenmeye kalkarsak, günümüzde yaşandığı gibi din mezheplere, cemaatlere, tarikatlara ayrılır ve hepside benim inancım en doğru diyerek, birbirine düşman olur. LÜTFEN ALLAH İLE ARAMIZA GİREN, BU DİN TACİRLERİNDEN KURTULALIM VE ALLAH İLE ARAMIZA HİÇ KİMSEYİ SOKMADAN, YALNIZ KUR’AN İLE ALLAH A ULAŞMANIN YOLUNU ARAYALIM. ALLAH SİZLERİ KUR’AN DAN HESABA ÇEKECEĞİM DİYOR. ONUN İÇİNDE, UNUTMAYALIM BİZLERİ KURTARACAK, YALNIZ KUR’AN DIR. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.