Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

halukgta

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    621
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    4

halukgta tarafından postalanan herşey

  1. Değerli kardeşlerim. Bugün İslam toplumları olarak, çok farklı anladığımız, çok farklı anlamlar verdiğimiz Nur suresi 31. ayet üzerinde, birlikte sizleri düşünmeye davet etmek istiyorum. Bu konu İslam toplumunda çok farklı anlatılıyor ve mezheplerin inancına uydurulmaya çalışılıyor. Ayeti onun için, biraz detaylı ve uzun yazmak zorunda kaldım. Lütfen sabırla, sonuna kadar okumaya çalışalım. Eğer ben bu kadar uzun yazı okuyamam, canım sıkılır derseniz, Allah’ın Kur’an da ki gerçekleri ile buluşamaz batılın etkisinde yaşar ve bizleri Allah ile aldatanların tuzağından da asla kurtulamayız. Ayeti anlamaya çalışırken, lütfen hiçbir etki altında kalmadan, bizlere öğretilen rivayet bilgileri bir kenara bırakarak, ayeti bizler Kur’an bütünlüğünde bizzat Kur’an’dan anlamaya çalışalım. Önce ayeti farklı meallerden yazalım ki konu daha iyi anlaşılsın. Nur 31: Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (YÜZ VE EL GİBİ) GÖRÜNEN KISIMLAR MÜSTESNA, zînet (yer)lerini göstermesinler. BAŞÖRTÜLERİNİ TA YAKALARININ ÜZERİNE KADAR SALSINLAR. Zinetlerini, kocalarından yahut babalarından yahut kocalarının babalarından yahut oğullarından yahut üvey oğullarından yahut erkek kardeşlerinden yahut erkek kardeşlerinin oğullarından yahut kız kardeşlerinin oğullarından yahut Müslüman kadınlardan yahut sahip oldukları kölelerden yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz! (Diyanet meali) Nur 31: (Ey Peygamber!) Mü’min kadınlara da söyle, onlar da gözlerini (yasak olandan) sakınsınlar/çevirsinler. ONLAR DA EDEP YERLERİNİ [FURÛCEHUNNE] KORUSUNLAR. TAKILARINI [ZÎNETEHUNNE], KENDİLİĞİNDEN GÖRÜNEN KISMI HARİÇ, TEŞHİR ETMESİNLER. ÖRTÜLERİNİ [HUMURİHİNNE] (AÇIK OLAN) GERDANLIKLARININ ÜZERİNE SALSINLAR/GÖĞÜS AÇIKLIĞINI ÖRTSÜNLER. Takılarını/ziynetlerini; kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, mü’min kadınlar yahut akitle sorumluluk aldıkları/köleler yahut erkekliği kalmamış hizmetçiler veya henüz kadınların mahrem yerlerinden haberleri olmayan erkek çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizlemekte oldukları takıları anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar.¹¹ Ey Mü’minler! Hepiniz birden Allah’a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz. (Prof. Dr. İsmail Yakıt meali) Önce şunu hatırlatmak isterim, özellikle ilk önce Diyanet mealini örnek yazdım, çünkü bu ayette HIMAR kelimesi özellikle başörtüsü olarak çevrilmiş. Diğerinde ise aynı kelime ÖRTÜLERİNİ diye çevrilmiş. Bizlerde ilk önce bu kelimenin, başörtüsü anlamında olduğunu düşünerek ayeti anlamaya çalışalım. Acaba HIMAR kelimesine, başörtüsü anlamı verildiğinde, ayette hüküm başın örtülmesi emrimi, yoksa….? Onu birlikte anlamaya çalışalım. Ayette geçen, GÖRÜNEN KISIMLAR MÜSTESNA cümlesine, Diyanet kendi anladığını yazmış ve parantez içine, Allah’ın hiç bahsetmediği, ayette örneğini bile vermediği bir anlamı vererek, bu müstesnanın YÜZ VE ELLER OLDUĞUNU SÖYLEMİŞ. Sanki haşa, ayetin anlaşılması için eksik tamamlar gibi not düşülmüş. Allah müstesna olan el ve yüzden bahsetmiş olsaydı, bunları da söylemez miydi? Ayette ZİYNET yerlerini göstermesinler diye uyarıyor. Peki bu ziynetten neyi kast ediliyor olabilir? Bunu doğru anlamalıyız. Bu uyarı ile neresini kast ettiğini, cümlenin devamından anlıyoruz ve Başörtülerini yakalarına kadar uzatsınlar yani göğüs bölgesini kapatsınlar diyor. Diğer mealde de örtüleriyle göğüs açıklığını, gerdanlık dediğimiz bölümün kapatılması anlatılıyor. Ayeti anlamaya devam edelim. Allah görünen kısımlar müstesna dedikten sonra, ZİYNET yerlerini göstermesinler diyor. Peki, ayette dikkat çekilen konu neydi? Ziynet yerlerini yani Göğsün örtülme emriydi. O ZAMAN ALLAH, GÖRÜNEN KISIMLAR MÜSTESNA SÖZÜNDEN NEYİ KAST ETTİĞİNİ DE, BU DOĞRULTUDA ANLAMALIYIZ. Ayette hiç bahsedilmeyen bir konuyla bağlantı kurarsak, yanlış anlamış oluruz, kendimizi aldatırız. Diyanet ayeti tercüme ederken, parantez içine eller ve yüz olarak vermiş. Halbuki ki ayetin bahsettiği konu çok farklı. AYETİN AMACI ZİYNET BÖLGESİNİN, YANİ GÖĞSÜN ÖRTÜLMESİ. AYETTE ZİYNET KELİMESİYLE, KADININ GÖĞÜS AÇIKLIĞI KAST EDİLİYOR. YÜZ VE ELLE HİÇ BİR İLGİSİ YOK. Dikkat ederseniz cümlede, görünen kısımlar müstesna diyor, ama bu kısmın ne olduğu konusunu, tekrarlama gereği duymuyor ayet. Demek ki cümlenin öncesi ve devamında bu sözler geçiyor ve neresi olduğu anlaşılıyor ki, tekrar söz edilmemiş. Müstesna olanların ne olduğunu anlamaya çalışırken, bunu dikkate almalıyız. Sizce göğsü örttükten sonra, kendiliğinden görünen kısım ne olabilir? ELBETTE GÖRÜLEN GÖĞSÜN İRİLİĞİ, BÜYÜKLÜĞÜDÜR. Allah görünen kısımlar hariç, ziynetlerini göstermesinler cümlesinde, ziynet sözüyle göğsün açıklığının, dekoltesinin kapatılmasından bahsediyordu. GÖRÜNEN KISIMLAR MÜSTESNA DERKEN, KADININ ÖRTTÜĞÜ AMA İRİLİĞİNDEN/BÜYÜKLÜĞÜNDEN DOLAYI GÖRÜLEN, FARK EDİLEN KISMININ GÖRÜLMESİNDE, FARK EDİLMESİNDE BİR SAKINCASININ OLMADIĞINI AÇIKLIYOR BİZLERE KUR’AN. Çünkü konu göğsün örtülmesi olduğuna göre, müstesna sözünü de bahsedilen konuyla alakalı anlamalıyız ki, doğru anlamış olalım. Dikkat ederseniz yukarıda da söylediğim gibi, müstesna olan kısım ayrıca açıklanmaya, detay verilmeye gerek görülmemiş. Ayeti İlk verdiğim Diyanet mealinde yazdığı şekliyle, anlamaya devam edelim. “BAŞÖRTÜLERİNİ TA YAKALARININ ÜZERİNE KADAR SALSINLAR.” Tekrar hatırlatmak istiyorum, Hımar kelimesinin başörtüsü anlamına geldiğini söyleyenler olduğu gibi, bu kelimenin örneğini de verdiğim gibi ÖRTÜ anlamında olduğunu söyleyenlerin de olduğunu lütfen unutmayalım. Bizler ayeti doğru anlayabilmek için, başörtüsüne delil gösterdikleri tek ayeti anlamaya çalışırken HIMAR kelimesinin başörtüsü olduğunu düşünerek anlamaya devam edelim. Kelimeye yanlış bir anlam bile versek, ayette uyarılan ve dikkat çekilen konuyu, Kur’an bütünlüğünde dikkatle düşünen anlayacaktır. Başörtüsü diye çevirdikleri için, bu anlamı vererek ayeti anlamaya devam ediyoruz. Tekrar etmek istiyorum, kelimeye istenilen anlam verilsin, geleneksel Fıkıh inancının etkisinde kalmayan bir Müslüman, doğruyu ve yanlışı Kur’an gözlüğünden bakarak, düşündüğünde doğruyu anlayacaktır. Başörtülerini yakalarının üzerine neden salsınlar dediği çok açık. Göğüs dekoltesini, göğsün açıklığının kapatılması emrediliyor. DEMEK Kİ AYETTE EMREDİLEN VERİLEN HÜKÜM GÖĞSÜN ÖRTÜLMESİ, BAŞIN ÖRTÜLMESİ DEĞİL. Ayette ZİYNET sözüyle Allah, kadının ilk göze çapan, cinsel bölgesi göğüslerinden bahsediyor, çok önemli bir konuya ayetten açıklık getirdik. EMİR GÖĞÜS AÇIKLIĞININ ÖRTÜLMESİYSE, İSTER BAŞÖRTÜSÜYLE, İSTER HERHANGİ BİR ÖRTÜYLE ELBETTE ÖRTÜLEBİLİR. ÖNEMLİ OLAN APAÇIK HÜKMÜN YERİNE GETİRİLMESİDİR. Ayette bahsedilen Ziynet kelimesinin anlamı kullanıldığı yere göre değişir. Örneğin altın, gümüş gibi süs eşyasına da ziynet diyebilirsiniz. Çünkü bunlar güzel görünen dikkat çeken anlamına gelir. Peki ayette hangi konu işleniyor da, Allah ZİYNET kelimesini kullanıyor. Çok açık kadının dikkat çeken, güzel görünen göğüs dekoltesi için kullanılıyor ki, Allah bu bölgeye kadının ziyneti diyor ve kapatılması isteniyor. Ayetin devamını da, bu bağlamda anlamaya devam etmeliyiz, doğru anlamak istiyorsak. Nur suresi 31. ayeti yazdığım farklı mealde, Prof. Dr. İsmail Yakıt hocamız, ayette geçen ve başörtüsü diye çevrilen HIMAR kelimesine, bakın neden ÖRTÜ anlamı verdiğini nasıl açıklıyor. “İSLAMİYET’TEN ÖNCE ARAP KADINLARININ BAŞLARINDA “HIMAR” DEDİKLERİ BİR ÖRTÜ VARDI. UÇLARINI ARKADAN BAĞLARLAR, GÖĞÜS VE GERDANLIK AÇIKLIĞI GÖZÜKÜRDÜ. BU AYETLE EMROLUNAN YER GÖĞÜS VE GERDANLIĞIN ÖRTÜLMESİDİR. “HIMAR” ÇOĞULU “HUMUR” ASLINDA ÖRTÜ DEMEKTİR. KULLANILDIĞI YERE GÖRE “BAŞÖRTÜSÜ, “MASA ÖRTÜSÜ” VE OMUZ ÖRTÜSÜ”/ŞAL VB ADINI ALIR. BAŞÖRTÜSÜ İSLAM’LA GELEN BİR ÖRTÜ DEĞİLDİR. TARİH BOYUNCA İKLİMDEN DOLAYI ARAPLARIN KADIN ERKEK HEPSİNİN BAŞI ÖRTÜLÜDÜR. KADINLAR İSE, O ZAMAN “HIMAR”LARINI ARKADAN BAĞLARLARDI VE GÖĞÜS BÖLGESİNİN AÇIKLIĞI KALIRDI. BU AYETLE, AÇIK OLAN VE CİNSELLİĞE DAVETİYE ÇIKARAN BÖLGELERDEN BİRİ OLAN GÖĞÜS AÇIKLIĞININ KAPATILMASI EMREDİLMEKTEDİR. AYETTE GEÇEN “CUYÛB” KELİMESİNİN TEKİLİ “CEB”DİR. ELBİSENİN GERDANLIKTA AÇILAN BOŞLUĞUNA DENİR. ÖRTÜLMESİ GEREKEN BURASIDIR.” Gelelim konumuza. Sizce ayette Allah bu sözleriyle, bizlere nasıl bir hüküm veriyor. Şöyle diyebilir miyiz? “ALLAH BAŞINDA MUTLAKA BAŞÖRTÜSÜ OLSUN VE ONUNLA DA GÖĞÜS AÇIKLIĞINI DA ÖRT Kİ DİKKAT ÇEKMESİN, EMRİ VERİLİYOR.” Bunu söyleyebilir misiniz? Yoksa zaten Kur’an’ın indirildiği toplumda, kadının başı örtülüydü, o örttüğünüz başörtülerinizle, yada örtülerinizle açıkta bıraktığınız, dikkat çeken göğüs dekoltenizi de örtününüz, kapatınız mı diyor? Nur suresi 31. ayette geçen HIMAR kelimesinin başörtüsü olduğunu söyleyenlerin düşüncelerine de yer verelim ki, en doğruya ulaşalım. “ARAPÇA SÖZLÜKLERE GÖRE, ÖRTÜ ANLAMINA GELEN KELİME HIMÂR DEĞİL HAMR KELİMESİDİR. HIMÂR KELİMESİNİN SÖZLÜKLERDE VERİLEN ANLAMI “KADININ” BAŞÖRTÜSÜDÜR. HATTA RAGIP EL İSFAHANÎ’NİN MEŞHUR KUR’AN LUGATİ MÜFREDAT’A GÖRE HIMÂR, “ARAP ÖRFÜNDE” KADININ BAŞÖRTÜSÜDÜR. KUR’AN’IN ARAPLAR TARAFINDAN SADECE BAŞÖRTÜSÜ ANLAMINDA KULLANILAN BİR KELİMEYİ, BAŞKA BİR ANLAMDA KULLANMASININ HİÇBİR GEREKÇESİ OLAMAZ.” Bu düşünceden yola çıkarak, kendimize soralım. Allah Kur’an’ı yalnız Arap örfüne göre mi gönderdi tüm insanlığa? Bizler sözlüklerde verilen anlamına mı bakmalıyız bir kelimenin, yoksa Kur’an da yapılan açıklamalara, kullandığı anlamına mı? Ne dersiniz? Arap örfünde bu kelime Başörtüsü anlamındadır diyor. Acaba 1400 yıl öncede, Arap örfü bu anlamda mıydı? Diyelim ki evet o dönemde de başörtüsü anlamındaydı. ALLAH’IN RESULÜ BU AYETİ TEBLİĞ ALIP, TÜM MÜSLÜMANLARA TEBLİĞ ETTİĞİNDE, SİZCE KÖLELER YA DA MÜSLÜMAN OLAN CARİYELER HARİÇ, ONLAR ÖRTMEYECEK, ÖZGÜR KADINLAR YALNIZ BAŞLARINI ÖRTECEK BU AYETE GÖRE DİYE, AYETİ TEBLİĞ ETMİŞ OLABİLİR Mİ? Mümkün değil. Lütfen araştırınız, Allah’ın Elçisinin döneminde köle kadınlar, yani cariyeler Müslüman bile olsalar, özgür kadın, cariye ayrımı rahatlıkla yapılabilsin diye, MÜSLÜAN CARİYELERİN’DE BAŞLARININ ÖRTMELERİ YASAKTI. BU AYET TEBLİĞ EDİLDİKTEN SONRA BİLE, MÜSLÜMAN OLAN CARİYELER BAŞLARINI ÖRTEMİYORDU. ALLAH’IN RESULÜ BU AYETTEN, MÜSLÜMAN KADIN BAŞINI ÖRTMELİDİR EMRİNİDE ANLAMIŞ OLSAYDI, SİZCE MÜSLÜMAN CARİYELER ÖRTMESİN DERMİYDİ? Bakın ayeti, geleneksel İslam inancının mantığıyla bile anlamaya çalışsak, başın örtülme emrini, Kur’an’ın özellikle bu ayette verdiğini çıkartamayız. Karar sizin, ayette geçen bir kelimeye, ne anlamı verirsek verelim, Kur’an’ın diğer ayetleri onay vermiyorsa, ancak kendimizi kandırmış oluruz. Arap geleneği bile bunu onaylamıyor. Ayeti anlamaya devam edelim. Söylediklerimin daha iyi anlaşılması için, bir örnek vermek istiyorum. Ayette hımar kelimesinin, başörtüsü anlamına geldiğini farz edelim ve öyle düşünmeye devam edelim. Diyelim ki Kur’an’ın indirildiği toplumda, kadının çok kısa etek giydiğini ve öyle dolaştıklarını farz edelim. Tıpkı başlarını iklim, töre ve gelenekleri gereği örtüp, göğüslerini daha dikkatsiz örten kadınlar gibi. Bu arada hatırlatmak isterim, O dönemin erkeklerinin de tamamının başları gelenekleri ve iklim şartlarından dolayı örtülüydü. Her nedense günümüzde, erkeklerde başlarını örtmelidir diyen yok. Allah yapılan bu yanlışa dikkat çekmek için, şöyle bir ayet indirdiğini farz edelim bir an. “EY MÜMİN KADINLAR, ETEKLERİNİZİ KISA GİYMEYİN, AŞAĞIYA DOĞRU SALINKİ DİKKAT ÇEKMESİN, MÜMİN KADINA DA YAKIŞAN BUDUR.” Bu durumda siz bu uyarıdan, nasıl bir sonuç çıkartırdınız? Kadınlarda etek giymek farzdır ve bu eteğin boyu da uzun olacaktır diye mi anladınız? Yoksa yapılan yanlışa Allah dikkat çekerek, etek giyecekseniz kısa etek giymeyin diyor, diye mi anlardınız? İşte yaptığımız yanlışa dikkat çekici ve düşündürücü örnek. Bizler ayetlerin ne anlattığını, neye hükmettiğini değil, AYETLERİ TÖRE, GELENEK VE İTİKATLARIMIZA NASIL DELİL YAPARIZ, ONUNLA BAĞLANTI KURARIZ, ONA BAKIYORUZ. ÖNEMLİ OLAN HÜKÜMDÜR, HÜKMÜ YERİNE GETİRMEK İÇİN KULLANILAN ARAÇ YA DA GEREK ZAMANA, MEKÂNA GÖRE DEĞİŞEBİLİR. Hatırlayınız Allah elçisine Hac suresi 27. ayetinde ne diyordu? Hac 27: İnsanlar arasında haccı ilan et ki, GEREK YAYA OLARAK, GEREK UZAK YOLLARDAN GELEN YORGUN DEVELER ÜZERİNDE, sana gelsinler. Bakın Allah o devrin koşullarında ayeti indirmiş ve Hacca yaya ya da deveyle gidilebileceği örneğini veriyor. Şimdi bizler bu ayetten, Hacca yalnız yaya, ya da deveyle gidilmelidir diyebilir miyiz? Elbette hayır. O zaman Nur suresinde geçen, HIMAR kelimesine başörtüsü anlamını dahi versek, AYETTE BAŞIN ÖRTÜLME EMRİNİ DE ALLAH DOLAYLI VERİYOR DİYEMEYİZ. Lütfen unutmayalım, KUR’AN DA FARZ EMİRLER, AÇIK VE NET BİR ŞEKİLDE, BİRÇOK AYETLE İZAH EDİLEREK, ÖRNEKLERLE VERİLMİŞTİR. YANİ AYETLER DOLAYLI DEĞİL, MUHKEM YANİ HERKESİN ANLAYACAĞI ŞEKİLDE AÇIK HÜKÜMLE VERİLMİŞTİR. AYRICA ALLAH ÇOK ÖNEMLİ KONULARI TEK BİR AYETTE DEĞİL, BİRÇOK AYETTE TEKRAR ETMİŞTİRKİ, DOĞRU ANLAŞILSIN. Sormak isterim madem Nur suresi 31. ayette göğsün örtülmesi muhkem/açık bir şekilde veriliyor, başın örtülmesi de DOLAYLI veriliyor, bu durumda Kur’an’ın başka bir ayetinde, dolaylı verilen bu hüküm, MUHKEM bir şekilde verilmesi, açıklanması ve KADIN SAÇLARINI ÖRTMELİDİR DEMESİ gerekmez miydi? LÜTFEN UNUTMAYALIM ALLAH, HİÇ BİR AYETİNDE MUHKEM YANİ AÇIK BİR ŞEKİLDE, KADIN SAÇLARINI ÖRTMELİDİR EMRİNİ VERMEMİŞTİR. NEDEN BUNU SORMUYORUZ? Karar sizlerin, gerçeklerle buluşmak isteyen Müslüman, hiç bir rivayet sanı bilginin etkisi altında kalmadan, Kur’an ışığında ayetleri anlamaya çalışmak olmalıdır. Süleymaniye Vakfının yeni mealinde, bu ayette geçen ZİYNET kelimesinden, bakın ne anlamışlar ve dip not olarak, nasıl bir açıklama yapılmış. Bu konuda da açıklama yapmak istiyorum ki, konu daha iyi anlaşılsın. “KADIN, İNSANLAR İÇİN ZİYNET KILINDIĞINDAN (Al-i İmran 3/14) BU AYETTEKİ ZİYNET, KADIN VÜCUDUNDAN BAŞKASI OLAMAZ.” Dikkat ederseniz, budur diyemiyorlar ama tahminlerinin de çok güçlü olduğunu, üstüne basarak söylüyorlar. Allah’ın HÂŞÂ izah edemediğini, açıklamadığını anlatmaya izah etmeye mi çalışıyorlar. Hani Allah biz her şeyden nice örnekleri, değişik ifadelerle verdik ki anlayasınız diyordu? Hani sorumlu olduğumuz ayetler MUHKEMDİ, düşünen aklını kullanan anlıyordu? Unutmayalım lütfen, muhkem şüphe duyulmayacak kadar açık, anlaşılan anlamındadır. Bunun yorumunu sizlere bırakıyorum. Normalde kullanılan ziynet kelimesinin anlamı, günümüzde’de güzel görünen alımlı anlamındadır, ama yasaklanmamıştır. Kadın erkeklere güzel görünmek istediği gibi, elbette erkekte kadına güzel görünmek ister. Allah sizlere süs eşyası indirdim, mescitlere giderken giyinip gidin der. Erkek kadın ayrımı yapmadan. Burada bahsedilen, cinsel bölgelerin dikkat çekmemesi, görünmemesi kapanmasıdır. YOKSA KADININ HER YERİ ERKEK İÇİN ZİYNETTİR, KAPATMALIDIR DERSEK, BU DÜŞÜNCE ALLAH’IN DEĞİL, KENDİMİZİN DÜŞÜNCESİ OLMAKTAN İLERİ GİDEMEZ. BUNU SÖYLEDİĞİMİZ ANDAN İTİBAREN ERKEĞİNDE TÜM BEDENİ, KADINA ZİYNET OLMASI GEREKMEZ Mİ? AMA BUNDAN BAHSEDEN NE YAZIK Kİ YOK. Kur’an da asla, hiçbir ayette böyle bir bilgi, hüküm yoktur. HÂŞÂ Allah’ın Kur’an’da açıklayamadığını, izah edemediğini açığa çıkaranlar mı var aramızda. Böyle davranırsak kendimizi aldatırız. Belki gelenek ve inançlarımıza geçici kanıt yaratır ve nefsimizi avuturuz, ama Allah’ın gerçekleri ile buluşamayız ve kadınlarımıza eziyet etmiş oluruz. İRANDAKİ KADINLARIN, BAŞÖRTÜSÜNDEKİ ZORLAMAYA KARŞI TAVRINI, İSYANLARINI LÜTFEN DİKKATLE DÜŞÜNÜN. NE SÖYLEMEK İSTEDİĞİMİ ANLAYACAKSINIZ. Yine ayette geçen, görünen kısmı müstesna dan kasıt ne olduğunu, bakın Süleymaniye Vakfı ne anlamış. ”GÖRÜNEN KISIM” İFADESİNİN BAŞÖRTÜDEN ÖNCE GEÇMESİNDEN, YÜZÜN GÖRÜNEN GÜZELLİKLERDEN OLDUĞU ANLAŞILIR.” İyide bizler ayette asıl anlatılmak ve dikkat çekilmek istenen yeri, bölgeyi YANİ AYETİN HÜKMÜNÜ unuttuk, hiç bahsedilmeyen bir bölgeden bahsediyoruz. Yine açıkça Allah’ın asla söylemediği, ayetten de bunun anlaşılmasının mümkün olmadığı bir anlam yükleyerek, başörtüsüne delil yaratmaya çalışılmış. Ayette geçen Ziynet kelimesine, mealinde güzellik anlamı verip, ondan sonrada bu güzellikten kasıt, aslında kadının yüzüdür, onun görünmesinde bir sakınca yoktur anlamı veriliyor. Nur suresi 31. ayeti anlamaya devam edelim. Ayetin devamında çok ilginç ve dikkatle düşünmemiz gereken bir liste verilerek, ziynetlerini bu kişilerden başkasına göstermesinler açıklamasını yapıyor. Sayılanlara baktığımızda, çok yakın akrabalar ve aile içinde yaşayan, erkekliği kalmamış köle ve hizmetçilerden, birde henüz kadınların MAHREM YERLERİNE vakıf olmayan, erkek çocuklardan bahsederek, bunlardan başkasına göstermesinler diyordu. Peki, bu sözleri nasıl anlamalıyız? Eğer bu saydıklarımıza, kadının göğüslerini serbestçe gösterebilir diye anlarsak, elbette büyük hata yaparız. Ahzab Suresi 59. ayeti tekrar hatırlayınız lütfen. Ne diyordu Rabbimiz? Mümin kadınlara söyle, dışarıya çıkarken, üzerlerine dış giysilerini alsınlar ki tanınsınlar, bilinsinler incitilmesinler diyordu. Demek ki bahsettiğimiz konuyu bu ayet doğrultusunda anlamalıyız. Ayrıca Nur suresi 31. ayette ziynetlerin örtülme emrini verirken daha titiz, daha dikkatli olunması emrini vermişti. NUR SURESİ 31. AYETTE BAHSEDİLEN BÖLGE ZATEN KADININ GÖĞSÜNÜN TAMAMEN AÇIKLIĞI DEĞİL EROTİK TABİR ETTİĞİMİZ GÖĞSÜN DİKKAT ÇEKEN HEMEN ÜSTÜ OLAN KISMININ DAHA AÇIK OLAN KISMININ ÖRTÜLME EMRİ VERİLİYORDU. Yoksa göğüsler tamamen açık değildi elbette. Bu ayette de yakın akrabalar yanında, aynı hassasiyeti göstermeyebilecekleri anlatılıyor, yoksa ziynetlerin gösterilmesi, açılması değil, ilave örtünün açılabileceğinden bahsediliyor. Nur 31. ayette sayılan kişiler, dikkat ettiyseniz evde her zaman olabilecek insanlar. Kadın töresi, geleneği gereği evinde nasıl yaşıyorsa, hangi rahatlıkta dolaşıyorsa, evin içinde o rahatlıkla giyinip, o sayılan kişilerle birlikte EK ÖNLEM ALMADAN rahatça dolaşabileceği anlaşılıyor. Yoksa herhangi bir yerini açması söz konusu değil. Ev içinde her zaman bulunabilecek yakın akrabalara lütfen dikkat ediniz. BU SAYILAN AKRABALARLA ZATEN KUR’ AN DA, EVLENME YASAĞI VARDIR. O günkü devri hatırlayınız. Tek bir oda ve kadın hem evin işi, hem de ÇOCUKLARINI EMZİRMEK, DOYURMAKLA MEŞGUL BİR DURUMDA. GEREKLİ ÖNLEMLERİ ALARAK, EVİNDE YAKINLARI, AKRABALARI YANINDA, DAHA RAHAT HAREKET EDEBİLMESİNE RUHSAT TANINIYOR AYET. Bu ayete öyle anlam veriliyor ki, bir kısım düşünce, kadın saçını bu kişilere ancak gösterebileceği, başkalarına gösteremeyeceği söylenmektedir. İyi ama bu anlamı vereceğimiz açıklama, asla yok ayette. Şimdide ZİYNET sözcüğünü farklı anlamlarda düşünelim. Allah ziynet sözünden, kadının taktığı takılardan bahsettiğini var sayalım, çünkü böyle düşünenler de var. Böyle düşünürsek, bu kelimenin bir cümle önce tekrarlandığı ve Allah başörtüleri ile göğüs açıklıklarını örtsün diye uyardığı, sözleriyle ters düşer. Göğüste takı var onun için kapatılmalıdır tezi, ayetin bütünlüğüne uymaz. Biz yine de ziynet kelimesini, takılan süs eşyası olarak anlamaya devam edelim ve bu konu üzerinde düşünelim. Amaç en doğruya düşünerek ulaşmak değil mi? Allah süs eşyası/ziynet takan bir kadının, taktığı takıları, ayette saydığı en yakınlarının dışında, kimseye göstermesini haram kılmış, yasaklamış diye anladığımızı düşünelim. Lütfen dikkat, bu konudan bahsederken, ayette bir cümle var hatırlatmak istiyorum. “ERKEKLİĞİ KALMAMIŞ HİZMETÇİLERDEN YAHUT DA HENÜZ KADINLARIN MAHREM YERLERİNE VAKIF OLMAYAN ERKEK ÇOCUKLARDAN BAŞKALARINA GÖSTERMESİNLER.” Dikkat ederseniz, kadınların mahrem yerlerinden bahsettiği gibi, erkekliği kalmamış hizmetçilerden bahsediyor. Bu sözlerden anlıyoruz ki, ZİYNET kelimesi ile Allah takılan süs eşyasından bahsetmiyor. Hatta bundan bahsetmesi hiç mümkün değil, çünkü Allah ne diyordu süslü giysi ve süs eşyası ile ilgili? Araf. 31. ayette, Ey âdemoğulları! TÜM MESCİTLERDE SÜSLÜ, GÜZEL GİYSİLERİNİZİ KUŞANIN. Araf 32. ayette ise bu konuda, çok daha güzel bir açıklama yapıyor ve bakın ne diyor. “De ki: “Allah’ın kulları için çıkardığı SÜSÜ, GÜZEL, TEMİZ VE TATLI RIZIKLARI KİM HARAM ETMİŞ?” De ki: “Dünya hayatında onlar, İNANANLAR İÇİN DE VAR. KIYAMET GÜNÜNDE İSE YALNIZ İNANANLAR İÇİNDİR ONLAR.” Bilgiden nasipli bir topluluk için biz, ayetleri böyle ayrıntılı kılıyoruz.” Buradan da anlıyoruz ki süslenmek ve dışarıda süslü güzel giyinmek yasak değil. Bu örneği verdiğimizde, kadın yalnız kocasına süslenir, süslenerek dışarı çıkamaz, takılarını gösteremez demek, Kur’an a göre yanlış olur. Çünkü Allah böyle bir yasaklayıcı hüküm vermemiştir. Tam tersine mescitlere giderken süslü, güzel giyinmemizi emretmiştir, hiçbir ayrım yapmadan. Bizler kendimiz karar veriyor ve kadın kocasından başka kimseye güzel, süslü görünemez diyoruz. Ayetlerde Allah açıkça söylemediği, kadına asla böyle bir yasak getirmediği halde, bizler nefislerimiz doğrultusunda imanımıza yön veriyoruz. Acaba Allah hüküm vermediği halde, neden yalnız kadın süslenip, süs eşyası takıp gezemez deniyor da, erkekler kendilerine böyle bir yasak getirmiyor? Buda düşündürücü değil mi? Kadın süslenip gezemezse, erkekte bunu yapamaz. Ama erkekten bahseden bile yok. Demek ki ayette geçen ziynet sözünden, takılan takıları anlamamız Kur’an a göre doğru olamaz. Gelelim ayetin son kısmına. Ayette geçen cümleyi tekrar hatırlayalım. “GİZLEDİKLERİ ZİYNETLER BİLİNSİN DİYE, AYAKLARINI YERE VURMASINLAR.” Aynı ayeti TAKILARI bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar diye tercüme ediliyor. Bu cümleyi her iki şekliyle de düşünelim. Eğer ziynet kelimesinden takılan takı, altın, bilezik süs eşyası olarak algılamış olsaydık, bu takıların görünmesi için kadın hızlı, sert yürümesi, ayette geçen sözlerden yola çıkarak, ayakların sertçe hareket etmesi ile süs eşyaları belli olmaz. Çünkü süsler/takılar görünür vaziyettedir zaten. Ayağına takılan hal halı örnek vererek, ayeti anlamaya kalkarsak, ayeti bütünlüğünden uzaklaştırmış oluruz diye düşünüyorum. Şimdi lütfen bu konu üzerinde daha dikkatle düşünelim. Evin kadını için, ziynetlerini saklama konusunda, daha rahat edecekleri kişiler sayılmıştı hatırlarsanız. Ayeti tercüme ederken, ziynetlerini gösterebilecekleri kişiler diye sayılmıştı. Bu çevirinin doğru olmadığını devamındaki cümleden anlıyoruz. Lütfen ayetin sonundaki bu cümle üzerinden düşünelim şimdide. Evin ahalisine, YAKINLARINA GİZLEDİKLERİ ZİYNETLER BİLİNSİN DİYE, AYAKLARINI YERE VURMASINLAR DİYOR. Demek ki kadının ziyneti, yani dikkat çeken göğüs bölgesi açıkta değil kapalı tam belli olmuyor ama daha serbest konumda. Yine gizleniyor ve örtüldüğü halde, KENDİLİĞİNDEN GÖRÜLEN GÖĞSÜN İRİLİĞİ, hızlı hareket ederek, cazibeli davranışlarla, dikkatin bu kısma çekilmemesi gerektiği uyarısı yapılıyor, özellikle ayette kadınlara. Kadın evin içinde hızlı hareket ederek, kırıtarak yürüdüğünde en çok dikkat çeken kısmı, özellikle Arap kadınlarının büyük, iri göğüsleridir. Bu cümleden de anlıyoruz ki, kadın evin içinde belki akrabaları ve ev halkı için daha rahat giyinebilecek ama ev halkının dikkatini, kendi cinsel objelerine dikkat çekecek hiçbir şey yapmamaya da, özen gösterecek. Son olarak tekrar hatırlatmak isterim. Ayetleri lütfen rivayetlerin etkisinde, kelimelere farklı anlamlar vererek anlamaya çalışmayalım. Allah sorumlu olduğumuz MUHKEM ayetleri, çok açık şüphe duyulmayacak şekilde, nice örnekler vererek gönderdiğini açıkça söylüyorsa, kadının saçlarını örtmesinin emrini verseydi, bunu da dolaylı değil, MUHKEM BİR ŞEKİLDE AÇIKÇA KADIN SAÇLARINI ÖRTMELİDİR DERDİ. Kur’an’ın hiç bir ayetinde, Allah kadın saçlarını örtmelidir demiyorsa, lütfen inançlarımızı, geleneklerimizi dinleştirmeye çalışmayalım, hata ederiz. Hatta Allah’a ve elçisine iftira atanların safında oluruz. Ben Kur’an bütünlüğünde, hurafenin etkisinde kalmadan düşündüğümde araştırdığımda bu ayetten bunları anladım. Hatalarım varsa, Rabbim affetsin ve gerçekleri görmem içinde, gönül gözlerimi açmayı nasip etsin bana ve cümlemize inşallah. Sizlere düşen, yazdıklarımı rivayetler ışığında değerlendirmeden, Kur’an merkezli anlamaya çalışmak olmalıdır. HEPİMİZ BU DÜNYADA TEK BAŞIMIZA İMTİHANIMIZI YAŞIYORUZ. İMTİHANIMIZINDA KUR’AN’DAN OLDUĞUNU, LÜTFEN UNUTMAYALIM. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  2. Bu konunun doğru anlaşılması için, detaylı yazmak zorundayım, yazım uzun lütfen sabırla okuyunuz. Makaleme başlamadan önce şunu belirtmek isterim. Kur’an kölelik ve cariyelik kapısını, indirdiği ayetlerle kapatmıştır. Kur’an indirilmeden önce alınan köle ce cariyeler konusunda da onların lehine, yaşamlarını kolaylaştırıcı, düzenleyici hatta kölelik ve cariyelikten kurtaracak ayetler indirmiştir. Yani günümüzde artık cariyeliğe ve köleliğe Kur’an izin vermiyor diyebiliriz. Her konuda olduğu gibi, İslam inancında CARİYE konusu da, FIKIH kanalıyla nefsimizin istediği şekilde biçimlendirilmiştir. Önce şunu söylemek isterim, Kur’an da CARİYE ismiyle bir kelime geçmez. Ayetlere baktığınızda, ELİNİN SAHİP OLDUĞU, ELİNİN ALTINDA BULUNANLAR, kelimesini tercüme ederken, CARİYE diye tercüme etmişlerdir. Böyle olunca da ayetlerin, çok farklı anlaşılması sağlanmıştır. Kadın köleye cariye denir fıkıhta. Fıkıh inancı, batıl ve hurafe inançları Kur’an ayetlerine sokabilmek için, bu kelimeyi kullanmışlar ve başarılıda olmuşlardır. Kur’an köleliğin yanlış olduğunu, ayetlerle izah etmeye çalışmıştır kullarına, yani Allah köleliği kaldırmıştır. Kur’an savaşlarda bile esirleri köleleştirmeyi yasaklamış, ya fidye karşılığı ya da bedelsiz salıverin demiştir. İşin çok daha ilginci, Enfal 67. ayette Allah elçisine bakın ne diyor. “Yeryüzünde ağır basıncaya kadar, hiçbir Elçiye esir sahibi olmak yaraşmaz. “ Yani esir alıp köleleştiremezsiniz diyor. Örneğin birçok ayette, bir insanın yaptığı yanlıştan, günahtan, işlediği suçtan kurtulması için, köle azat edilmesi gerektiğinin örneklerini vermiştir Allah Kur’an’da. YANİ KÖLELİK, ALLAH KATINDA ÇOK DAHA KÖTÜ BİR SUÇ Kİ, BAŞKA BİR KÖTÜLÜĞÜN, SUÇUN AFFI İÇİN, KÖLE AZAT EDİLMESİ ÖRNEĞİ VERİLİYOR. Gelelim FIKIH inancının, CARİYE yani kadın köle konusunda, kabul ettirdiği inanca. Cariye kelimesi sözlükte şu şekilde anlatılıyor. Cariye: Yabancı ülkelerden kaçırılıp özgürlükten yoksun bırakılan, ALINIP SATILABİLEN, HER KONUDA EFENDİSİNİN İSTEKLERİNE BAĞLI BULUNAN genç kadın, halayık. Kur’an indirildikten sonra, artık kölelik kaldırılmış, geleneklerinde olan cariyelikte sona ermiştir. Ama ellerinde olan köle ve cariyelerin durumu kurallara bağlanmış ve onların zamanla özgürleştirilmesi için ayetler indirilmiştir. Hatta onları evlendirin, onlarla evlenin emrini vermiştir Allah. Günümüzde mezheplerin tekrar ortaya çıkarıp, kendi nefislerinde şekillendirdiği cariye konusunu, bakın nasıl anlatıyorlar. “NİKÂH AKDİ, İKİSİ DE HÜR OLAN (bu sebeple vücutlarına da malik bulunan) bir erkekle bir kadının, karşılıklı olarak bir aile kurma ve cinsî yönden birbirinden yararlanma konulu -şartlarına uyarak yaptıkları- bir sözleşmeden ibarettir. Cariyeye sahip olmayı sağlayan akit ve tasarruf da (satın alma, miras, ganimet veya bağış yoluyla elde etme…) bir hukuki işlemdir ve BU HUKUKİ İŞLEM, SAHİBİ İLE CARİYE ARASINDA KARI-KOCA GİBİ YAŞAMA HAKKINI DA VERMEKTE, nikâh akdinden daha güçlü ve kapsamlı olarak onun yerine de geçmektedir.” (Hayrettin Karaman.) Çok ilginç ve bir o kadarda düşündürücü sözler. Şunu söylemek isterim, bu sözleri ve düşünceyi, Kur’an asla kabul etmez, onaylamaz böyle bir bilgide Kur’an da asla yoktur, olması da mümkün değildir. Özgür olmayan, kısıtlı olan bir kişinin, önce bir suçtan dolayı ceza alması gerekir. Bu cezayı da kişiler asla veremez, kanunlar verir. Kadın savaşta esir alınacak ve bu kadın alınıp satılacak ve erkek tarafından istediği gibi kullanılacak öylemi? Bu nasıl sapkın bir düşünce böyle. BÖYLE BİR İNANCI, ALLAH A NİSPET ETMEKTEN RABBİME SIĞINIRIM. Allah Kur’an ile bu yolu kapatmıştır. Bakın bir ayetinde bu konu ile ilgili ne diyor. Nisa 3: Eğer (evlenmek istediğiniz için mallarını teslim etmediğiniz) yetim kızlara karşı görevinizi yerine getirememekten korkarsanız, hoşunuza giden kadınlardan ikisini, üçünü, dördünü nikâhlayın. ARALARINDA ADALETİ YERİNE GETİREMEMEKTEN KORKARSANIZ BİR TEK KADINI VEYA HÂKİMİYETİNİZ ALTINDA OLANI (BİR ESİR KADINI) NİKÂHLAYIN. Sıkıntıya düşmemeniz için en uygun olanı budur. (Süleymaniye vakfı) Ayette bahsedilen hakimiyetiniz altındaki kadın sözüne CARİYE diyerek inanılmaz farklı anlamlar yükleniyor. Bakın ayette evlenme konusunda yetimlerden bahsederken, ayetin sonunda hakimiyetimiz altında olan esir kadınlarla da evlenebileceğimiz örneği veriliyor. Öyle şeyler anlatılıyor ki, akıl ve mantık kabul etmediği gibi, Kur’an da asla kabul etmeyecek sözleri, dine sokuyorlar ama itiraz eden ne yazık ki yok. Bizler ayetleri Kur’an ışığında düşünmeyip, beşerin rivayetlerinden yardım alarak anlamaya çalışırsak, inanın şeytanın oyuncağı oluruz. Size sorsam ve desem ki, Müslüman olan Kur’an’a iman eden bir kadın köle, yani dilimizde kullanılan şekliyle cariye, MÜSLÜMAN OLDUĞU HALDE NİKÂH KIYILMADAN, SAHİBİ OLDUĞU KİŞİYLE CİNSEL OLARAK BİRLEŞEBİLİR Mİ? Bizlere öğretilen fıkıh inancına göre birleşebilir. Daha sonrada kölenin sahibi onu başkasına satar, oda ona istediğini yapar, ondan cinsellik adına faydalanabilir öylemi? HANİ MÜSLÜMAN KADIN YADA ERKEK, EVLİ OLMAYAN BİR İNSANLA BİRLEŞEMEZDİ? BU APAÇIK ZİNADIR. Tabi bu durumdan sahibinin erkek çocukları da faydalanacaktır, buna kısıtlama yok. BU NASIL BİR İNANÇ Kİ, MÜSLÜMAN BİR CARİYEYE YADA KÖLE KADINA, BU ZALİMLİKLERİ REVA GÖRÜYORUZ. Sorduğumuzda özgür olan kadın bunu yapamaz deniyor. Bu ayrımı yapan bu kuralları koyan, asla Kur’an değildir, bu gerçeğin artık farkında olalım. BU ADALETSİZLİĞİ YARATAN, BEŞERİN USLANMAZ NEFİSLERİNİN ÜRÜNÜDÜR. İşte Kur’an ı rehber almazsan, böyle sözlere inanırsın. Köle sahibi bir erkek, eğer Kur’an a iman eden gerçek bir Müslüman’sa, derhal kölelerini özgürleştirmesi gerekirdi ayetler indiğinde. Ama hepsinin bunu yapmadığını ayetten anlıyoruz. Sormak isterim, Allah’ın elçisi bu ayetleri tebliğ alıp, ümmetine tebliğ ettikten sonra, sizce hala köleleri, cariyeleri var mıydı? Vardı diyenler, Allah’ın elçisine iftira atan zalimlerdir. Bakın Allah, çok açık bir şekilde köleliğin ne derece kötü bir şey olduğunu ve iman eden gerçek bir Müslüman’ın, bundan vazgeçip, nasıl köleleri azat etmesi gerektiğini anlatıyor ve bizleri uyarıyor. Beled suresi 11.12.13.14.15.16: Fakat insan, SARP YOKUŞU AŞAMADI. O SARP YOKUŞUN NE OLDUĞUNU SEN NEREDEN BİLECEKSİN? KÖLE ÂZAT ETMEKTİR veya açlık gününde yakını olan bir yetimi yahut toprakta sürünen bir yoksulu doyurmaktır. (Bayraktar Bayraklı meali) Bakın Allah, iman ettiğini söyleyenlere, nasıl sitemde bulunuyor ve istediğim o zor yokuşu, kullarım aşamadı ve istediklerimi yapmakta zorlanıyorlar diyor. Devamında da yapılmasını istediği şeyleri sayıyor. İlk önce saydığı da, KÖLE AZAT ETMEK, YANİ ARTIK KÖLELİK ZULMÜNE SON VERMEKTİR DİYOR. Bu kadar açık bir uyarıyı alan Allah’ın elçisi, hala emri altında kölelerin olduğunu nasıl söyleriz. Ya da iman ettiğini söylediği kişiler, cariyeleri cinsel anlamda istedikleri gibi kullanabilir dediğine nasıl inanırız. Allah kölelerin azat edilmesini istediği gibi, onların içimizdeki kişilerle evlendirilmesini de ister bizlerden, köleliğe son vermek adına. Hatta Kölelerle/cariyelerle evlenip, onları özgürleştirme örneklerini verir. Nur 32: İçinizdeki bekârları, KÖLELERİNİZDEN VE CARİYELERİNİZDEN evlenmeye elverişli olanları evlendiriniz. Yoksulluk içindeyseler, Allah onları lütfu ile zenginleştirir. Allah lütfu bol olandır; her şeyi bilendir.( Bayraktar Bayraklı meali) Allah cariye ya da köleleri, yine söylemem gerekirse ayette cariye kelimesi geçmez, bu ayette erkek ya da kadın köle, ya da size hizmet edenleri, içinizden bekârlarla evlendirin diyor ama bizler, cariyelerle evlenmeye gerek yok diyebiliyoruz ve bunlara iman ediyoruz. SİZCE ÖZGÜR KADINA İNEN, NAMUS VE İFFETİNİZİ KORUYUN AYETLERİ, MÜSLÜMAN KÖLE, CARİYE KADINLARA İNMEDİ Mİ? Onlar bu ayetlerden sorumlu değil mi? Kur’an da köle ve özgür insanın farklı sorumlu olduğu tek bir ayet vardır. Oda bir suç halinde, köleye verilecek ceza, özgür bir insana verilecek cezanın yarısı kadar olmalıdır emridir. Bunun nedeni de, Allah’ın uyarılarına rağmen, hala özgürlüğüne kavuşturulmamış, köleyi korumak ve kollamak adınadır. Allah’ın diğer tüm ayetleri, tüm Müslümanlar için geçerlidir. Bunun tersini düşünen, Kur’an’a iman etmiyor demektir. Nur suresi 31. ayetin kadınlara hitap eden ilk cümlesini, sizlere hatırlat isterim.” MÜMİN KADINLARA DA SÖYLE, GÖZLERİNİ HARAMDAN SAKINSINLAR, IRZLARINI KORUSUNLAR. ”Allah asla iman edenler arasında, özgür ya da köle diye ayrım yapmaz. Çünkü Allah köleliğin kaldırılmasını özellikle istemiştir. Kur’an tüm iman edenler içindir. Bizler ne yazık ki ayetlerde geçen kelimelerle öyle oynuyoruz ki, okuyanlar tedirgin oluyor ve neye inanacağını şaşırıyoruz. Bu konuda bir örnek vermek istiyorum ama aynı ayeti farklı meallerden yazacağım ki, birilerinin imanımızla nasıl oynadıklarını artık fark edebilelim.. Meariç 29.30.31: ONLAR NAMUSLARINI KORUYANLARDIR. ANCAK EŞLERİ YANİ (EVLİLİK YOLUYLA) MEŞRU OLARAK SAHİP OLDUKLARI KİŞİLER HARİÇ. ŞÜPHESİZ Kİ ONLAR, (EŞLERİYLE İLİŞKİLERİNDE) KINANMAZLAR. (Mehmet Okuyan) Meariç 29,30: YİNE ONLAR Kİ, İFFETLERİNİ KORURLAR; ANCAK EŞLERİ, YANİ MEŞRU ŞEKİLDE HAKKINI VEREREK SAHİP OLDUKLARI KİMSELER MÜSTESNA: ZATEN ONLAR (MEŞRU EŞLERİYLE PAYLAŞTIKLARI CİNSELLİKTEN DOLAYI) KINANAMAZLAR. ( Mustafa İslamoğlu) Meariç 29, 30, 31: Irzlarını koruyanlar -ANCAK EŞLERİNE VE CARİYELERİNE KARŞI MÜSTESNA; çünkü onlar kınanmaz; bundan öteye (geçmek) isteyenler ise, onlar taşkınların ta kendileridir-; (Diyanet vakfı meali) Bu ayetleri, farklı tercümelerden okudunuz. Allah’ın bu ayette ne anlattığını anlayabilmemiz için, iman eden bir kadından evlilik için hangi şartları istiyorsa, aynı şartlarında cariyeler/köle kadınlar için geçerli olacağını düşünmeli ve ayeti öyle anlamaya çalışalım. Hatta köle kadınların birde, Müslüman olduğunu lütfen unutmayalım. Ayetin sonunda Allah ne diyor? Çünkü ancak o zaman, hiçbir kınamaya uğramazlar. İşte bu cümle bizlerin doğru anlamamızı ve doğru karar vermemize anahtar olmalıdır. Allah bir kadınla, nikâh yani evlilik sözleşmesini yapmadan, cinsel ilişkiye girmemizi yasaklamıştır. Bunun dışında yapacağımız her türlü evlilik, hem Allah hem de toplum tarafından hoş görülmeyecek, kabul edilmeyecek bir davranıştır. AYETTE SAHİP OLDUKLARI, ELLERİNİN ALTINDA BULUNAN SÖZÜNDEN, EVLİ OLDUKLARI DİĞER EŞLERİ ANLAŞILMALIDIR. Ellerinin altındakiler sözünden yalnız eşler değil, cariyelerde kast ediliyor diye anlamalıyız diyenlere ‘de, şunu söylemek isterim. Bu durumda ellerinin altında bulunan cariye, kadın köleyle evlenmeden asla birlikte olamazsın. Bunun dışında söylenecek her söz, Kur’an a aykırıdır. Bakın Allah özgürlüğü kısıtlı, cariye/köle Müslüman kadınlarla evlenmeyi nasıl teşvik ediyor. Bakara 221: İMAN ETMEDİKÇE PUTPEREST KADINLARLA EVLENMEYİN. BEĞENSENİZ BİLE, PUTPEREST BİR KADINDAN, İMANLI BİR CÂRİYE/KÖLE KADIN KESİNLİKLE DAHA İYİDİR. ……..(Diyanet vakfı) Bu ayette de aslında, özgürlüğünden yoksun köle kadından bahseder, cariye kelimesi bu anlamda verilmiştir. Bakın Allah, iman etmiş bir cariye nasıl tercih edilip evlenilmelidir diyor. Bizler ise Allah korusun cariyelerle, istediğimiz gibi ilişkide bulunabileceğimizi söyleyebiliyoruz. Böyle bir durumda, bu kadınlardan doğacak çocukların durumunu düşünün. Sizce Allah Kur’an’da böyle bir sapkınlığa izin veriyor olabilir mi? Bunların normal olduğunu söyleyenler, Allah a iftira atanlardır. Sizlere konun daha iyi anlaşılması için bir örnek daha vermek istiyorum. Ahzab 52: Bundan sonra [başka] hiçbir kadın sana helal değildir -onları[n hiç birini] başka kadınlarla, güzellikleri seni fazlasıyla cezbetse de, değiştirme[ne izin verilmemiştir]- [halen] SAHİP OLDUKLARIN DIŞINDA [HİÇ BİRİ SANA HELAL DEĞİLDİR]. Allah her şeyi görüp gözetendir. (Muhammed Esed meali) Ahzab 52: BUNDAN SONRA ARTIK BAŞKA KADINLARLA EVLENMEN DE SAĞ ELİNİN SAHİP OLDUKLARI (MEVCUT EŞLERİN) HARİÇ, GÜZELLİKLERİ SENİN HOŞUNA GİTSE BİLE BUNLARI BAŞKA EŞLERLE DEĞİŞTİRMEN DE SANA HELAL DEĞİLDİR. ALLAH HER ŞEYİ GÖZETLEYİCİDİR.( Mehmet Okuyan meali) Ahzab 52: BUNDAN SONRA, GÜZELLİKLERİ HOŞUNA GİTSE BİLE BAŞKA KADINLARLA EVLENMEK, EŞLERİNİ BOŞAYIP BAŞKA EŞLER ALMAK SANA HELÂL DEĞİLDİR. ANCAK SAHİP OLDUĞUN CARİYELER BAŞKA. ŞÜPHESİZ ALLAH, HER ŞEYİ GÖZETLEYENDİR. (Diyanet meali) Dikkat ederseniz bu ayet, Allah’ın Resulü ile ilgili. Bundan sonra ne kadar istersen iste, artık evlenemezsin diyor. Bunun elbette birçok nedeni vardır ama ona girmeyelim. Peki devamında söylediği cümleden ne anlamalıyız. Aslında ayette cariye kelimesi geçmiyor ama Diyanet mealinde CARİYE diye yazmış. Düşünebiliyor musunuz Allah Resulüne, savaşlarda sana esir almak yaraşmaz, ya bedeli ile yada bedelsiz esirleri salıver diye ayet indirecek, ama Resulü savaşlarda esir kadınları cariye diye mi alacak? Birde onlardan, bahsedildiği anlamda faydalanacak öylemi? Bizler Kur’an ile bir bağ kurmazsak, bizleri işte böyle aldatırlar. Bu konuyu doğru anlayabilmemiz için, Beled suresi 11, 12. ayetlerde, Allah’ın uyarısını lütfen aklımızdan çıkarmayalım. “O SARP YOKUŞUN NE OLDUĞUNU, SEN NEREDEN BİLECEKSİN? KÖLE ÂZAT ETMEKTİR.” Yani Allah bu ayette, köle azad etmenin kullarına zor geldiğini söylüyor ve bizleri uyarıyor. Şunu asla unutmayalım, Allah kölelerin azad edilmesini, bağışlanmasını, özgürlüğüne kavuşturulmasını, bizlerden özellikle istiyor. BU DURUMDA, ALLAH’IN ELÇİSİNİN KÖLESİ, CARİYESİ OLABİLİR MİDE, bizler evlenme yasağından sonra, elinin altındaki köle cariyelerle Allah’ın elçisinin evlenebileceğini ya da birlikte olacağını söylediğine inanıyoruz. Bu mümkün değil. Demek ki Allah’ın elçisinin, elinin altındakilerden kast edilen, evli olan diğer eşleriyle yetinmesi gerektiği anlaşılıyor. Diğer ayetlerde de ellerinin altındakiler sözünden evlilik akdini, sözleşmesini yapmış, diğer eşler olarak anlamalıyız. Yoksa Kur’an’ın tamamına ters düşen, bir inancın arkasından gitmiş oluruz. Bu konuda çok daha dikkat çekici bir örnek daha vermek istiyorum, farklı tercümelerden. Müminun 6: ANCAK EŞLERİ YANİ (EVLİLİK YOLUYLA) MEŞRU OLARAK SAHİP OLDUKLARI KİŞİLER HARİÇ; ŞÜPHESİZ Kİ ONLAR (EŞLERİYLE İLİŞKİLERİNDE) KINANMAZLAR. (Mehmet Okuyan meali) Müminun 6: Eşleri -yani, [evlilik yoluyla] meşru olarak sahip oldukları insanlar- dışında [kimsede arzularına doyum aramazlar]: çünkü onlar (eşleriyle olan ilişkilerinden dolayı) kınanmazlar. (Muhammed Esed meali) Müminun 6: ANCAK EŞLERİ VE ELLERİNİN ALTINDA BULUNAN CARİYELERİ BUNUN DIŞINDADIR. ONLARLA İLİŞKİLERİNDEN DOLAYI KINANMAZLAR. (Diyanet meali) Sayın Mehmet Okuyan ayete şöyle bir dip not bırakmış, onu da yazmak isterim. “Bu cümle “Ancak eşleri veya ellerinin/yeminlerinin sahip oldukları kişiler istisna” şeklinde de tercüme edilebilir. Bu durumda kastedilen, cariyelerin nikâhlanmasıdır ki bu da cariyelik kurumunun bitirilmesine katkı verecektir.” Gerçekten çok doğru ve detaylı bir açıklama. Kur’an’ı tercüme ederken, ne yazık ki mezheplerin batıl inançlarının etkisinde tercüme edildiğinde, işte böyle inanılmaz farklı sonuç çıkıyor ortaya. Diyanetin tercümesinde Eşleri kelimesinden sonra, sanki eşleri olmayan ama cariyeleri, köleleri ile de cinsel ilişkiye girilebileceği izlenimi veriliyor. Bu düşüncenin tamamının Kur’an’a aykırı olduğunu hala anlayamayanlar, Allah’ın huzurunda anladıklarında, iş işten geçmiş olacaklardır, hatırlatırım. Bu ayete Muhammed Esed mealinde çok dikkat çekici bir not yazmış, paylaşmak isterim. “Lafzen, “YAHUT SAĞ ELLERİNİN MALİK OLDUĞU KİMSELER” (ev mâ meleket eymânuhum). Çoğu müfessirler, bu ifadenin şüphe götürmez bir biçimde kadın kölelerle ilgili olduğunu ve ev (“yahut”) takısının da, meşru seçeneklerden birine işaret için kullanıldığını ileri sürmüşlerdir. BU GELENEKSEL YORUM BİZCE, KADIN KÖLELERLE EVLİLİK DIŞI CİNSEL İLİŞKİNİN MEŞRUİYETİNİ ÖNGÖRDÜĞÜ SÜRECE, DOĞRU VE KABUL EDİLEBİLİR GÖZÜKMEMEKTEDİR: Çünkü böyle bir öngörü ya da ön kabul, KUR’AN’IN KENDİSİYLE ÇELİŞMEKTEDİR .” Değerli din kardeşlerim, işte bizler İslam’ı böyle yaşıyoruz. Sorgusuzca araştırmadan, düşünmeden. Karar elbette sizlerin. Ama lütfen inancımızla oynayanların, bizleri istedikleri gibi din adına yönetmeye çalışanların oyuncağı olmayalım. İnanın hesap günü, çok üzülenlerin safında oluruz. Allah bizlere akıl vermiş ve bu aklı kullanmamızı istemiştir. Elde Kur’an düşünen, Allah’ın doğru yolunu bulacaktır. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  3. Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim iki ayet olacak. Maide 6 ve Nisa 43. Ayetlerde geçen CÜNÜP kelimesi ile Allah, hangi halde cünüp olursunuz diye açıklama yapıyor ve neden bu durumda tertemiz yıkanın emrini veriyor, onun üzerinde birlikte düşünelim. Çünkü bazı arkadaşlarımız, cünüp kelimesinden neyi kast edildiği Kur’an ayetlerinde açıklanmamış diyorlar, gerçekten açıklanmamış mı ona birlikte bakalım. Cünüp ayetlerde kelime anlamı olarak, temiz sayılmayan anlamında kullanılmış olup, bu durumda ibadet yapılamayacağı hükmünü vermiştir Allah. Bu kelimenin geçtiği iki ayeti birlikte anlamaya çalışırsak, ne maksatla ayette söylendiği ve ne yapılması istendiği anlaşılır. İki ayeti önce okuyalım. Maide 6: Ey iman edenler! Salât’a (namaza) kalktığınız zaman YÜZLERİNİZİ VE DİRSEKLERİNİZE KADAR ELLERİNİZİ KOLLARINIZI YIKAYIN; BAŞLARINIZI VE AŞIK KEMİKLERİNE KADAR AYAKLARINIZI MESH EDİN! CÜNÜP OLDUYSANIZ TEMİZLENİN (YIKANIN)! Hastaysanız veya yolculuktaysanız veya sizden biriniz tuvaletten gelmişse ya da kadınlara (cinsel olarak) dokunup da (bu durumlarda) SU BULAMAMIŞSANIZ, O ZAMAN TEMİZ BİR TOPRAK ARAYIN VE YÜZLERİNİZİ DE ELLERİNİZİ DE ONDAN (ONUNLA) [MESH] EDİN! Allah size herhangi bir güçlük (çıkarmak) istemez fakat sizi tertemiz kılmak ve size (verdiği) nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz. (Mehmet Okuyan meali) Nisa 43: Ey iman edenler! SARHOŞ İKEN NE SÖYLEDİĞİNİZİ BİLİNCEYE KADAR, BİR DE -YOLCU OLMANIZ DURUMU MÜSTESNA- CÜNÜP İKEN YIKANINCAYA KADAR NAMAZA YAKLAŞMAYIN. Eğer hasta olur veya yolculukta bulunursanız veyahut biriniz abdest bozmaktan/tuvaletten gelince ya da EŞLERİNİZLE CİNSEL İLİŞKİDE BULUNUP, SU DA BULAMAZSANIZ o zaman temiz bir toprağa yönelip, (niyet ederek onunla) yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin. Şüphesiz Allah, çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır. (Diyanet meali) İki ayete baktığımızda her ikisinde de her ayetin ilk bölümünde bahsedilenler, ikinci bölümünde daha detaylı açıklanıyor. Örneğin namaza kalktığınızda normal şartlarda suyla yıkayarak, temizlenerek abdest alınması gerektiği tarifini yapıyor. Abdesti tarif ettikten sonra, farklı bir konuya değiniyor ve CÜNÜP olduğunuzda temizlenin, yıkanın diyor ama nasıl cünüp olunur bunu önce açıklamıyor. Ayetin devamında, her ikisinde de temizlenmenin abdest almanın detayına giriyor ve kafamızda oluşabilecek tüm sorulara cevap veriyor. Örneğin Hastaysanız veya yolculuktaysanız veya sizden biriniz tuvaletten geldiyse, ya da eşinize cinsel temasta bulunduysanız, bu durumda su bulamadıysanız, yani abdest alacak, ya da yıkanacak imkânınız yoksa teyemmüm edin diyor. Her iki ayette de aynı konuya kendi içinde açıklama getiriyor. Konuyu özetlemek gerekirse, her iki ayette de Cünüplük konusunu ayetlerin ikinci bölümünde açıklıyor. Önce cünüpseniz namaza durmayın diyor. Tabi bu kelimenin ne anlama geldiğini bilmeyenler, ya da kafalarında soru işareti olanlar olabilir. Dikkat ettiyseniz her iki ayetin ilk bölümünde, kısaca verdiği hükmü, devamında detaylandırıp açıklıyor. Örneğin ayetlerin ilk bölümünde, namaza durmadan önce sakın kendinizi bilmeyecek kadar sarhoş namaza durmayın, normal koşullarda tarif edildiği gibi abdest alarak namaza durun diyor ama ilk bölümünde belki tam anlaşılmayan CÜNÜP olduğunuzda da namaza durmayın hükmünü, ayetin ikinci bölümünde ne yapıldığında cünüp olunacağını açıklıyor. Hastaysanız, yolcuysanız, tuvalete gittiyseniz abdest alacak durumunuz yoksa ya da eşinizle cinsel ilişkide bulunduysanız, normal şartlarda abdest almanız gerekir, ama su bulamadıysanız bu durumda teyemmüm edebileceğimiz kolaylığını anlatıyor. Her iki ayette aynı konuyu işliyor. Namaza durmadan önce ne yapılması gerektiği bilgisini veriyor, devamında da bu konu ile ilgili, aklımıza gelebilecek her türlü soruya detaylı cevap veriyor. AYETTEN CÜNÜP DEN KASTEDİLENİN CİNSEL İLİŞKİYE GİRİLDİĞİNDE ORTAYA ÇIKAN DURUMA VERİLEN İSİM OLDUĞU ÇOK AÇIK ANLAŞILIYOR. Peki, Allah neden bu durumda yıkanın demiş olabilir, burası önemli. Bunu bilirsek emrin amacını daha iyi anlarız ve hayatımıza hemen geçirmenin yolunu ararız. Cinsel ilişki esnasında, kadın ya da erkek çok fazla güç sarf ettiği için, aşırı enerji kaybettiğinden ısınma olur ve vücudumuzun her tarafı çok fazla terler. Hatırlatırım yalnız cinsel bölgeler değil, bedenimizin her bölgesi belki farklı ölçülerde ama aşırı terler. Terlemeyi engellemek mümkün değildir. TERLEYEN BİR İNSANIN NASIL KOKTUĞUNU HEPİMİZ BİLİYORUZ. Demek ki bu durumdan sonra yıkanmakta ki amaç, toplumun arasına katılmadan önce temizlenmek, kokudan kurtulmak olduğu anlaşılıyor. Allah da özellikle huzuruma dururken böyle karşıma çıkmayın diyerek, bizleri temizliğe davet ediyor, toplum içinde dolaşırken çevremizi rahatsız etmemizi bu yolla engelliyor. Ayrıca cinsel ilişkiden sonra enerji kaybından dolayı beden yorulduğundan, uyku hali belirir. Yıkanınca bu uyku halinden de kısmen kurtulmuş oluruz. Maide suresi 6. Ayetin sonunda, cünüp olan birisinin tertemiz yıkanması gerektiğinin nedenini açıklıyor ve ne diyordu hatırlayalım. “ALLAH SİZE HERHANGİ BİR GÜÇLÜK ÇIKARMAK İSTEMEZ. FAKAT SİZİ TERTEMİZ KILMAK VE SİZE VERDİĞİ NİMETİNİ TAMAMLAMAK İSTER Kİ ŞÜKREDESİNİZ.” Geleneksel İslam anlayışında cünüp olan kişinin neredeyse, tüm yaşamının kısıtlandığı, hatta yemek bile yiyemeyeceği anlatılır. Tabi bunların hepsi mezheplerin dine yaptığı ilavelerdir yani beşeridir ve uydurmadır. Allah’ın yasağı, bu halde namaza huzuruma durmayın hükmüdür. Önemli olan Allah’ın cünüp halinde, bizlerin elinden geldiği en kısa zamanda tertemiz yıkanmamız ve toplum içine çıkarken öyle çıkmamız gerektiği bilincinde olmamızdır. Cünüp olan bir kişinin yıkanırken nasıl abdest alacağı konusunda da birçok rivayet ve beşeri bilgiler vardır. Şuradan başlayacaksın şunları yapacaksın gibi. Tüm bunlar rivayetlerin dine ilaveleri ve dini zorlaştırmanın yollarıdır. Allah isteseydi bu haldeki bir insanın tıpkı namaz abdesti gibi, nasıl abdest alacağını bizlere açıklardı. Açıklamayıp bu durumda olanlar, çok basit bir şekilde TERTEMİZ YIKANSIN DEMİŞSE, lütfen haşa Allah’ın hükümlerini eksik, yetersiz görürcesine kendi nefsimizce sıralamalar yapıp, böyle yapmazsan olmaz diyerek hükümler koymayalım. Allah Kur’an’da, şükürler olsun bizlerin sorumlu olduğu her konuya basit ve kolay cevaplar veriyor. Ama bunu anlayabilmemiz içinde, Kur’an bütünlüğünde batıldan uzak düşünmemizi, aklımızı kullanmamızı emrediyor. Çünkü Allah Kur’an’ı anlayasınız ve hiç kimseye muhtaç olmayasınız diye, biz kolaylaştırdık ve açıkladık diyor. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  4. Bu makalemin konusu, Nisa suresi 65. ayet olacak. Bazı kişiler tarafından bu ayet kendilerine kanıt gösterilip, bakın bu ayette Allah Elçisinin rivayet edilen hadislerine de mutlaka uyulması gerektiğine kanıt gösteriyorlar. Önce ayeti yazalım, bakalım Kur’an bütünlüğünde Allah bu ayette kullarını, ne maksatla uyarıyor. Nisa 65: Hayır! Rabbine ant olsun ki onlar, ARALARINDA ÇIKAN ÇEKİŞMELİ İŞLERDE SENİ HAKEM YAPIP, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar. (Diyanet meali) Ayetten de açıkça anlaşılacağı gibi, bu uyarı ve ikazlar, ALLAH’IN ELÇİSİNİN YAŞADIĞI DÖNEME AİT BİR ÖRNEK. ALLAH’IN ELÇİSİNİ ARALARINDA ÇIKAN BİR ANLAŞMAZLIK, ÇEKİŞME KONUSUNDA HAKEM YAPTIKLARI HALDE, VERDİĞİ KARARLARA UYMAYAN BAZI KİŞİLERİN DAVRANIŞLARINDAN BAHSEDİYOR VE O KİŞİLER UYARILIYOR, NASIL DAVRANMASI GEREKTİKLERİ KONUSUNDA İKAZ EDİLİYOR. Hatırlatmak isterim, bahsedilenler iman ettiğini söyleyen kişiler. Bunlar kendi aralarında çıkan anlaşmazlıklarda, önce hakem olarak Allah’ın Elçisini kabul ediyorlar. Tartışma konusunda adaletli Kur’an merkezli bir karar verdiği halde, Allah’ın Elçisinin verdiği karara tam bir teslimiyetle uymadıklarını anlıyoruz. Peki, bu ayette Allah, hangi konuda Elçisinin hakem yapıldığından bahsediyor? ARALARINDA ÇIKAN ÇEKİŞME YANİ ANLAŞMAZLIK KONUSUNDA. Detayının önemi yok. Allah’ın Elçisi de Aldığı görev ve yetki ile Allah’ın hükümleri doğrultusunda kararlar veriyor. Yoksa Allah’ın koymadığı bir hükmü verip, dine ilaveler yapmıyor Allah’ın Elçisi. Bu ayet örnek gösterilip, bakın demek ki Allah’ın Elçisinin dini konularda verdiği hüküm, karar Allah katında da geçerlidir. Demek ki Elçinin hadisleri de Kur’an’dan sonra, dinin ikinci kaynağı olduğu anlaşılıyor, diyerek kendilerine zorlama ayetten uzak kanıt yaratıyorlar. Konuyu daha iyi anlayabilmek için, bu ayetin bir öncesine bakalım. Nisa 64: Biz hangi Elçiyi gönderdiysek, BİZİM BİLGİMİZ ALTINDA KENDİSİNE BOYUN EĞİLSİN DİYE GÖNDERMİŞİZDİR. Onlar, kendilerini kötü duruma düşürdüklerinde SANA GELSELER VE (SENİN HUZURUNDA) ALLAH’TAN BAĞIŞ DİLESELERDİ, SEN DE ONLARIN BAĞIŞLANMASI İÇİN DUA ETSEYDİN, o zaman Allah’ın kendine yönelenlerin dönüşünü (tevbesini) kabul ettiğini ve ne kadar merhametli olduğunu elbette göreceklerdi. (Süleymaniye vakfı) Bakın Allah gönderdiği Elçilerini, nasıl kontrol altında tuttuğunu söylüyor. “BİZİM BİLGİMİZ ALTINDA, KENDİSİNE BOYUN EĞİLSİN DİYE GÖNDERMİŞİZDİR.” Demek ki Allah’ın Elçisinin yaşadığı dönemden özellikle bahsediliyor ve Allah Elçilerinin vereceği her kararda, ALLAH’IN HÜKÜMLERİ İLE KARARLAR VERDİĞİNİ VE ALLAH TARAFINDAN KONTROL EDİLDİĞİNİ SÖYLÜYOR. Yani Allah’ın Elçileri kendi düşünceleri ile değil, Allah’ın indirdiği hükümleri, ayetleri ile kararlar veriyor. Ayetin devamında, Onlar yani kullarım anlaşamadığı zor durumlarda, sana gelseler danışsalar ve yaptıkları yanlışlıklarından dolayı, senin huzurunda bir daha bu hataya düşmeyeceğiz diyerek ALLAH’DAN BAĞIŞLANMA DİLESELER, SENDE ONLARIN BU HATALARI BİR DAHA ÜMMETİM YAPMAYACAKLARINA ŞAHİT OLARAK, ONLAR İÇİN DUA ETMİŞ OLSAYDIN ALLAH’A, ONLARI NASIL BAĞIŞLADIĞIMI, NASIL MERHAMETLİ OLDUĞUMU ANLAYACAKLARDI DİYOR. Çünkü Allah Elçilerinin yaşarken her anını takip ediyor ve en küçük bir hatalarında onları uyarıp ikaz ediyordu. Allah’ın Elçilerinin bundan dolayı hata yapamayacağı bilgisini de veriyor ayet. Bizlere Elçinin rivayet yolla ulaşan hadisleri, hiç bir kontrolden geçmeden bizlere ulaştığını ve tahrifata, değişime uğrama riskinin çok yüksek olduğunu, lütfen unutmayalım. Bu ayet üzerinde dikkatle düşündüğümüzde, aslında günümüzde yaptığımız çok önemli bir yanlışımıza da dikkat çekiyor. Allah’ın Elçisi yaşarken bile, onu hakem yaptıkları halde, Kur’an hükümleri doğrultusunda vereceği karara, uymayanların olduğunu anlıyoruz. Günümüzde ise işler tam tersine dönmüş, bizlerin ayrılığa düştüğümüz konuda hakemimiz, delil ve kanıtımız Kur’an olması gerekirsen, Elçiye ait olduğu iddia edilen ama Kur’an’ın hiç bahsetmediği, Kur’an gibi koruma altında olmayan rivayet hadisler delil, kanıt gösteriliyor. Demek ki he şey tersine dönmüş ama bizler farkında bile değiliz. Dikkatinizi çekmek ve hatırlatmak isterim, bu ayet aslında yapılan çok büyük, başka bir yanlışımıza da açıklık getiriyor. Elçilerde şefaatçidir diye inananlara Allah bu ayette, Elçilerim ancak iman ettiğini bildiği, şahit olduğu doğru yolu seçeceğine söz verdiği ümmetinin günahları için Allah’a dua edebileceğini, başka hiçbir şey yapamayacağına apaçık kanıttır. Lütfen Muhammet 19. ayeti de okuyunuz. Aynı konuya açıklık getiriyor. ALLAH AYETİNDE, SİZLERİ KUR’AN’DAN HESABA ÇEKECEĞİM DİYORDA, ELÇİSİNE SANA İNDİRDİĞİMLE KULLARIMA HÜKMET EMRİ VERİYORSA, ALLAH’IN ELÇİSİNİN DİNDE ALLAH’IN HÜKÜM ORTAĞI OLMASI VE KUR’AN’IN BAHSETMEDİĞİ KONULARDA DA HÜKÜMLER VERMESİ MÜMKÜN MÜ? HALA MÜMKÜN DİYENELRE SÖZÜM YOK. ONLAR TÜM GERÇEKLERİ HESAP GÜNÜ GÖRECEKLER AMA VAKİT GEÇMİŞ OLACAK. Batıl inançlarını aklamak ve rivayetleri din diye yaşamak isteyenler, ne yazık ki hiç ilgisi olmayan ayetlere öyle anlamlar yüklüyorlar ve doğruluğundan asla emin olamayacağımız rivayet hadisleri, dinin asli unsuru yaparak, hem kendilerini hem de toplumu aldatıyorlar. BU HATALAR ANCAK KENDİMİZİ KANDIRMAKTAN BAŞKA BİR İŞE YARAMAZ, LÜTFN UNUTMAYALIM. Bakın Allah görev verdiği Elçilerinin, ayetleri nasıl tebliğ ettiğini, kontrol ve denetim altında tuttuğunu söylüyor bizlere. “FAKAT O, ELÇİNİN ÖNÜNDE VE ARKASINDA GÖZETLEYİCİ (MELEK)LER YÜRÜTÜR Kİ ELÇİLERİN, RABLERİNİN VAHİYLERİNİ TEBLİĞ ETTİKLERİNİ BİLSİN. ALLAH, ONLARIN HER HÂLİNİ KUŞATMIŞ VE HER ŞEYİ İNCEDEN İNCEYE SAYIP DÖKMÜŞTÜR.” (Cin 28) Bu uyarı ve ikazları alan Allah’ın Elçisi ümmetine, Allah’ın vahyi dışında, bunlarda Allah’ın emri gibidir, dinimizin gerekleridir bunlara da uymalısınız der mi? Hatırlayınız Allah Elçisinin ne demesini istiyordu Ahkaf 9. ayette? “BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM.” Bu bilgiyi, uyarıyı bizlere tebliğ eden Allah’ın Elçisi, Kur’an dışından tek kelime dine ilave yapabilir mi? Rad 40. ayetinde Allah, Elçisine ne diyordu? “SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR” Sizce bu uyarıyı Alan Elçi, Allah’ım beni postacı olarak mı gönderdin, bırak bende dine hükümler koyayım demiş olabileceği anlama gelen sözleri nasıl düşünürüz. Bu kadar mı aklımızı kaybettik, bu kadar mı Kur’an’ı terk ettik. Kehf suresi 56. ayetinde Allah Elçilerinin yetkilerini, görev ve sorumluluklarını bizlere açıklarken ne demişti hatırlayalım. “BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ. “ BUNCA AÇIK AYETLERİ TEBLİĞ ALIP, İMAN ETTİĞİMİZİ SÖYLEYİP, ALLAH HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM DEDİĞİNE İMAN ETTİĞİMİZ HALDE, BİZLER ALLAH’IN ELÇİSİNİN’DE DİNE KUR’AN’DA BAHSEDİLMEYEN KONULARDA, HÜKÜMLER VERECEĞİNE İNANMAYA DEVAM EDİYORSAK, BİZLERİN İMANLARINDA GÜNÜMÜZ TABİRİYLE SÖYLEMEK GEREKİRSE, VİRÜS VAR DEMEKTİR. BU DURUMDA BU VİRÜSTEN KURTULABİLMEMİZ İÇİN, İMANIMIZA KUR’AN İLE FORMAT ATMAMIZ GEREKİR. Dilerim bu yanlışları yapmayan, rivayet ve sanı bilgilerden uzak, Allah’ın yolundan giden ve yalnız Kur’an’ın ipine sarılan, Allah’ın azınlık sevgili kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  5. Yazılarımda geleneksel İslam inancının söylem ve inançlarına çok önem veririm ve onların adeta slogan yaptıkları sözler üzerinde makalelerimi yazarım ki, yaşanan İslam ile Allah’ın indirdiği İslam arasındaki çok büyük fark ve yanlışlar daha iyi anlaşılabilsin, ortaya çıksın. Bu makalemde de yine bu konu ile ilgili bir örnek paylaşmak istiyorum sizlerle. Lütfen hiçbir etki altında kalmadan, bu söylem ve düşünce üzerinde dikkatle düşünelim ve söylenenleri Kur’an süzgecinden geçirelim. Bakın bir arkadaşımız nasıl bir cevap vermiş yazıma. “HER KİM SANA KUR’AN YETER DİYORSA, ŞEYTANIN TA KENDİSİDİR. PEYGAMBERİMİZ OLMADAN HİÇBİR İBADET TAM OLMAZ, OLAMAZ.” Bir Müslüman Kur’an’ı hiç okumamış olsa bile, aklı ve mantığıyla düşünmüş olsa, bu sözleri asla söylemez. ÇÜNKÜ BU İNANÇ HAŞA, ALLAH’IN KİTABINI YETERLİ GÖRMEYİP, EKSİKLİKLE YETERSİZLİKLE İTHAM ETMEKTİR. Çünkü şu anda Allah’ın Resulü aramızda yok. Bu durumda bizler, ibadetlerimizi tam olarak Allah’ın emrettiği gibi yapamayacak mıyız? Kur’an, ibadetlerimizi yerine getirmek için gerekli açıklamayı vermiyorsa, her şeyden önce Allah, bizleri bu ibadetlerden sorumluda tutmaz. Ama ayetleri detaylı verdiğini Kur’an’da açıkça söylüyor. Allah hükümlerini yerine getirebilmemiz için, detaylı bilgileri rivayetler yoluyla bizlere ulaşan kaynaklardan öğrenmemizi istemiş olabilir mi? Bu mümkün değil, ÇÜNKÜ ALLAH, BİZ KİTAPTA HİÇBİR EKSİK BIRAKMADIK, KUR’AN’IN İPİNE SARIN, EMİN OLMADIĞINIZ BİLGİNİN SAKIN ARDINA DÜŞMEYİN. KUR’AN’IN SINIRLARINI AŞMAYIN HESABINI SORARIM. SİZLERİ KUR’AN’DAN HESABA ÇEKECEĞİM, ÇÜNKÜ KUR’AN’I BEN KORUYORUM VE NİCE ÖRNEKLERLE KUR’AN’I BİZ AÇIKLADIK DİYOR. HATIRLATIRIM KUR’AN’IN BAHSETMEDİĞİ VE DİNE YAPILAN ONCE RİVAYETİ, ALLAH KORUMUYOR. BU DURUMDA BUNLARA NASIL GÜVENİRİZ VE BUNLAR OLMADAN, İBADETLERİMİZİ BİLE YERİNE, NASIL GETİREMEYİZ DERİZ? Unutmayalım lütfen, Allah sözünde durandır. Bu sözleri söylemesi için bir Müslüman’ın aklını ve Kur’an’ı bir kenara bırakıp, sorgusuzca birisinin sözlerine tabi olması gerekir. Şunu lütfen düşünelim, Allah sizleri Kur’an’dan hesaba çekeceğim diyorsa, Kur’an’da emrettiği ibadetleri nasıl yerine getirmemiz gerektiğini, gerektiği kadar açıklamıştır. Lütfen rivayetlere değil, Allah’a güvenelim. Aslında geleneksel mezhep, tarikat ağırlıklı İslam’ı yaşayan kardeşlerimizin genel çoğunluğu, bu inancı kabul ediyor. Gerçekten bu söylenenler doğru olabilir mi? Sırf rivayet edilen ve Allah’ın Resulüne isnat edilen tüm hadisleri sorgulamadan kabul edip yaşayabilmek için, farkında olmadan, Allah’ın kitabına ve yüce Rabbimize öyle saygısızlık yapıyoruz ki, Allah’a şirk koştuğumuzun ve Allah’ın Resulüne iftira attığımızın farkında bile olamıyoruz. Bakın Allah Resulünü nasıl uyarıyor ve neye uymasını emrediyor. “SONRA SENİ DE DİN KONUSUNDA BİR YASA/ŞERİAT SAHİBİ KILDIK, ONA UY. BİLMEYENLERİN HEVESLERİNE UYMA.” (Casiye 18) Bakın her şey ne kadar açık ve net. Hiçbir dine tabi olmayan ama gerçeklerin arayışında ÜMMİ olan Resulüne Allah, bakın nereye uyması konusunda açık uyarıda bulunuyor. Ben hükmüme hiç kimseyi ortak etmem, Kur’an’ı açıklamak bizim görevimiz diye uyardıktan sonra, Resulüne kesin bir tembihle, SANA DİN KONUSUNDA BİR YASA/ŞERİAT İNDİRDİK, ONA UY DİYOR. SANA ANLATILAN RİVAYETLERE SAKIN UYMA DİYEDE İKAZ EDİYOR. Ama bizler tüm bunlardan habersiz, kim Kur’an yeter diyorsa o şeytanın ta kendisidir diyebiliyoruz. Sakın şeytanın ta kendisi, bu rivayetlere inananlar olmasın? İşte şeytan insanları böyle aldatıyor ki, yanlışlarını göremesinler. Gelelim söylenen sözlere. Gerçekten de bir Müslüman bana Kur’an yeter diyorsa, şeytanın ta kendisi midir? Yoksa bu düşünce sahiplerimi şeytanın ta kendisidir, ne dersiniz? Gelin bu sözlerin hangisinin doğru olup olmadığını Kur’an’a soralım, bakalım bize ne cevap verecek. “BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ.” (Kehf 56) “SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR.” (Rad 40) “BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM.”(Ahkaf 9) Bakın bu ayetlerden sizler, Allah Resulünü ne maksatla gönderdiğini anladınız? Allah’ın Resulünün hadisleri olmadan Yalnız Kur’an ile hiçbir ibadetimizi yapamayız ve Allah’ın emirlerini yerine getiremeyeceğimizi mi söylüyor? Başka hiçbir ayeti okumamış olsaydınız bile bu ayetlerde Allah, Resullerine/Elçilerine verdiği görev ve yetkinin, sadece Allah’ın vahyini tebliğ etmek olduğunu anlardınız. Allah yerine getirmemizi istediği ibadetleri açıklamadan hayata geçireceğimiz detayları vermeden, bizleri sorumlu tutacağına nasıl inanırız. BİZLERE MEZHEPLERİN ÖĞRETTİĞİ VE DİNE YAPTIĞI İLAVELERİ KUR’AN’DA GÖRMEDİĞİMİZDE, BU YANŞLARI NE YAZI Kİ BİZLER YAPIYORUZ. LÜTFEN KENDİMİZE GELELİM, BUNUN HESABINI VEREMEYİZ. Ahkaf 9. Ayetinde Allah’ın Resulü, ben bana vah yedilene yani KUR’AN’A uyarım diyor ve üstüne basa basa da, Allah’ın Resulü konuya açıklık getirmek adına, ben sadece apaçık bir uyarıcıyım diyor. Bunu söylemesini Allah özellikle istiyor. BİZLER ISRARLA VE İNANTLA, ALLAH’IN RESULÜNÜ ALLAH’IN DİNDE HÜKÜM ORTAĞI YAPMAYA ÇABA HARCIYORUZ. Bu ayetleri apaçık gördüğümüz halde, rivayet ve sanı bilgileri Kur’an’ın önüne geçirmek isteyenler ise neler söylüyordu hatırlayalım. “NE YANİ ALLAH, RESULÜNÜ POSTACI DİYEMİ GÖNDERDİ. ALLAH’IN RESULÜNÜN RİVAYET HADİSLERİ VE FIKIH OLMASAYDI, KUR’AN ANLAŞILAMAZ KAPALI KALIRDI.” Bu sözler Allah a şirk, ortak koşmak olduğu gibi, Resulüne de iftiradır. Hâlbuki Allah Nisa 174. Ayetinde ne diyordu? “EY İNSANLAR! ŞÜPHESİZ SİZE RABBİNİZDEN KESİN BİR DELİL GELDİ VE SİZE APAÇIK BİR NUR İNDİRDİK.” Demek ki kesin delil, kanıt, bilgi Allah katından gelenlermiş. Sizce Allah’ın katından eşi benzeri olmayan ayetler, açıklanmaya muhtaç detayız olabilir mi? Yorumunu sizlere bırakıyorum. Günümüzde yaptığımız aynı yanlışları, Kitap Ehlide yapıyordu geçmişte. Kur’an’ı tebliğ eden Allah’ın Resulüne Kitap Ehlinin bir kısmı, tamam Kur’an ı kabul edelim ama bizlerin atalarından intikal eden inançlarımızda var, onları da yaşamak istiyoruz dediklerinde, Allah nasıl ayetler indirmişti hatırlayalım. “KARŞILARINDA OKUNUP DURAN BIR KİTABI, SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMİYOR MU?” (Ankebut 51) “O HALDE KUR’ÂN’DAN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR?” (Araf 185) “ALLAH’TAN VE O’NUN AYETLERİNDEN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR?” (Casiye 6) “KİMDİR SÖZÜ ALLAH’IN KİNDEN DAHA DOĞRU OLAN?” (Nisa 87) Ne dersiniz, Allah Kitap Ehline size indirdiğimiz Kur’an yetmiyor mu diye uyardığı halde, bizler bu uyarılardan ders almamışçasına, yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz, ibadetlerimizi yaşayamayız, Resulün rivayet hadisleri olmasaydı bizler yalnız Kur’an ile ibadetlerimizi yaşayamazdık nasıl deriz? Kur’an’dan bu kadar mı habersiz uzak yaşıyoruz. Allah Kur’an’dan, onun ayetlerinden sonra hangi söze inanacaklar, kimin sözü Allah’ın sözünden daha doğrudur diyor, bizler bu ayetlere iman ettiğimizi söylediğimiz halde, tam tersine inanıp Allah’a bu sözlerinin karşılığında; ALLAH’IM SENİN SÖZLERİN GİBİ DOĞRU, RESULÜN RİVAYET HADİSLERİDE VAR. ZATEN ONLAR OLMASAYDI SANA İBADET EDEMEZDİK DİYORUZ. BUNUN FARKINDA MIYIZ? HİÇ SANMIYORUM. Çok daha ilginci bu ayetleri delil gösterdiğimizde, bu ayetler bize değil Kitap Ehline indirildi, sen bu ayetin nüzul sebebini biliyor musun diyerek, bu ayetleri görmezden geliyorlar. Yani bunlar, Allah’ın uyardığı gibi, Kur’an’ın bir kısmına inanıp, bir kısmını adeta inkar ediyorlar. Unuttukları, Kur’an’ın tamamının onların yanlışları üzerine indirildiğini ve bizlerin bu yanlışları yapmamamız için uyarıldığımızı unutuyorlar. Allah Kalem suresinde, vahyin dışında dine hüküm koyup bunlarda dinin emridir diyenlere, bakın ne diyor. Kalem 36–37: SİZE NE OLUYOR, NASIL HÜKÜM VERİYORSUNUZ? YOKSA SİZE AİT BİR KİTABINIZ VAR DA (BU BATIL HÜKÜMLERİ) ONDAN MI OKUYORSUNUZ? (Diyanet meali) Kitap Ehli Allah’ın indirdiği kitabın dışına çıkıp, yalnız vahiy ile din yaşanmaz düşüncesine inandıklarından, bakın Allah onları nasıl uyarıyor. Sizce aynı yanlışı, bugün bizler yapmıyor muyuz? Bizlerde yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz, O özet bilgiler verir, yalnız Kur’an ile bizler ne namaz kılabilirdik, ne oruç tutabilirdik, zekât bile veremezdik diyorsak, bizler bu ayetin uyarısını günümüzde yaşıyoruz demektir. Cahiliye toplumu, tıpkı günümüzde bizlerin yaptığı gibi, Allah’ın kanunlarını yeterli görmeyip, kendi FIKIH inançlarını yaratarak, bunlarda dinin emri demişlerdi. Bakın bu yanlışlarından dolayı Allah, onları nasıl uyarmıştı Kur’an da. Sizce bu ayetler bizleri ilgilendirmiyor mu? Karar sizin. Maide 50: YOKSA ONLAR, CAHİLİYE KANUNUNU MU İSTİYORLAR? İYİ ANLAYANLAR İÇİN ALLAH’TAN DAHA İYİ KANUN KOYUCU OLABİLİR Mİ? Ne yazık ki bugün bizler cahiliye toplumunun hatalarını yaşadığımızın farkında bile değiliz. ÇÜNKÜ KUR’AN’I ANLAYARAK VE DÜŞÜNEREK TOPLUMA OKUTMUYORLAR. HATTA GERÇEKLERİN FARKINDA OLMASINLAR DİYE, KUR’AN’IN TERCÜMESİNDEN/MEALİNDEN OKUYAN, DİNDEN SAPAR DİYECEK HALE GELDİK. Günümüzde Kur’an’ın açık ve detaylı olmadığını söyleyenlere Allah, bakın ne diyor Kur’an ile ilgili. “ÖNCE SAĞLAM KILINMIŞ, SONRA DA DETAYLANDIRILIP AÇIKLANMIŞ BIR KITAPTIR.” (Hud 1) “SANA BU KİTABI; HER ŞEY İÇİN BİR AÇIKLAMA, DOĞRU YOLU GÖSTEREN BİR REHBER, BİR RAHMET VE MÜSLÜMANLAR İÇİN BİR MÜJDE OLARAK İNDİRDİK.” (Nahl 89) ”(DE Kİ): SİZE GERÇEKLER APAÇIK ORTAYA KONULMUŞ OLARAK KİTABI İNDİREN, ALLAH’TAN BAŞKA BİR HAKEM Mİ ARAYACAKMIŞIM!” (Enam 11) Bu ve benzeri onlarca ayete iman ettiğini söyleyen bir Müslüman, Kur’an detaylı değildir, her bilgi yoktur asla demez. Derse Allah’a iftira etmiş olacağı gibi, ALLAH DAN BAŞKA HAKEMLER EDİNMİŞ OLUR. Çünkü Bakara 147. Ayetinde Allah ne diyordu? “GERÇEK HAK OLAN, RABBİNDEN GELENDİR. O HALDE KUŞKULANANLARDAN OLMA!” Ne yazık ki bizler, bu ve benzeri ayetlerden habersiz, Allah’ın ayetleri hakkında toplumda adeta şüpheler yaratırcasına, Kur’an’ı herkes anlayamaz, Kur’an imanımızı ve ibadetlerimizi yaşayabilmek adına detaylı ve açık değildir diyerek, Kur’an dışı kaynaklara yöneliyoruz. Sonucunu da hep birlikte görüyoruz. Hâlbuki Allah şüphe duyulmayacak kadar açık Enbiya 10. Ayetinde ne diye uyarıyordu bizleri hatırlayalım. “AND OLSUN, SİZE ÖYLE BİR KİTAP İNDİRDİK Kİ, BÜTÜN ŞAN VE ŞEREFİNİZ ONDADIR. HÂLÂ AKILLANMAYACAK MISINIZ?” (Enbiya 10) Bunca açık ayetleri görmezden gelenlerin, Allah gözlerine perde çektiğini, kulaklarını gönüllerini mühürlediğini söylüyor. Hangimiz kör, sağır ve vicdansız olmak ister? Elbette hiç birimiz. Makalemin konusuna vesile olan düşünce ve inancın söylediğini, bu bilgiler ışığında lütfen değerlendirelim. Sizce Allah’ın tavsiyelerinde olduğu gibi, BANA KUR’AN YETER DİYEN MÜSLÜMAN’MI ŞEYTANIN TA KENDİSİDİR, YOKSA ALLAH’IN KELAMINI YETERLİ GÖRMEYİP, YALNIZ KUR’AN İLE İSLAM YAŞANMAZ, ALLAH’IN RESULÜNÜN RİVAYET HADİSLERİ OLMASAYDI NAMAZIMIZI BİLE KILAMAZ, İBADETLERİMİZİ YAPAMAZDIK DİYEN Mİ ŞEYTANIN TA KENDİSİDİR. NE DERİSNİZ? YORUMUNU SİZLERE BIRAKIYORUM VE ALLAH’IN BAZI AYETLERİ İLE MAKALEME SON VERİYORUM. “İŞTE ONLAR, RABLERİNDEN GELEN BİR HİDAYET ÜZEREDİRLER ve KURTULUŞA ERENLER DE ANCAK ONLARDIR.” (Bakara 5) “ONLARIN ÇOĞU, ALLAH’A ANCAK ORTAK KOŞARAK İNANIRLAR.” (Yusuf 106) “ONLARIN ÇOĞU, ZANDAN BAŞKA BİR ŞEYE UYMAZ. ŞÜPHESİZ ZAN, HAKTAN HİÇBİR ŞEYİN YERİNİ TUTMAZ. ALLAH, ONLARIN YAPMAKTA OLDUKLARINI ÇOK İYİ BİLENDİR.” (Yunus 36) “DE Kİ: “EY KİTAP EHLİ! HAKSIZ OLARAK DİNİNİZDE AŞIRIYA KAÇMAYIN! DAHA ÖNCEDEN SAPMIŞ OLAN, BİRÇOĞUNU SAPTIRAN VE YOLUN DOĞRUSUNDAN UZAKLAŞAN BİR TOPLUMUN HEVESLERİNE UYMAYIN!”( Maide 77) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  6. Günümüzde bizlerin öyle bir İslam anlayışımız var ki, Kur’an’ı anladığı dilden dikkatle okuyan ve ayetler üzerinde düşünen, bunu kabul etmesi mümkün değil. İslam toplumunun genel çoğunluğu, İnancını yaşarken delili ve kanıtının KUR’AN+SÜNNET olarak bir denklem kurup, inancımızı Kur’an ve Allah’ın Resulünün hadisleri, yani sünneti ile ancak doğru yaşayabiliriz diye inanır. Peki, Allah Kur’an da böyle bir ortaklıktan bahsediyor ve İSLAM’I YAŞARKEN, SİZ YALNIZ KUR’AN‘DAN DEĞİL, RESULÜMÜN KUR’AN DIŞINDAN VERDİĞİ HÜKÜMLERDEN, İBADET KONUSUNDA VERDİĞİ DETAYLARDAN DA İSTİFADE EDİP, BENİM İNDİRDİĞİM DİNİ YAŞAMALISINIZ MI DİYOR? YOKSA…..? Yoksa’nın doğru cevabını, Allah’ın bizleri sorumlu tutacağına hükmettiği Kur’an’ı anlayarak ve tarafsız üzerinde dikkatle düşünerek okuyup almalıyız, yoksa kaybedenlerden oluruz. Allah Kur’an’ın hiçbir ayetinde, İslam’ı Kur’an ve Resulün sünneti/hadisleri ile yaşayın demediği gibi, tam tersini söylüyor ve diyor ki Resulüne. SANA İNDİRDİĞİM KUR’AN İLE KULLARIMA HÜKMET. Kur’an’ı açıklamak bizim görevimizdir. Yemin olsun ki anlayasınız diye Kur’an’ı kolaylaştırdık. Biz Kur’an’ı nice örneklerle açıkladık ki anlayasınız, hiç kimseye muhtaç olmayasınız. Resulüm senin görevin sadece tebliğ etmektir. Resule düşen, apaçık tebliğden başka bir şey değildir. YALNIZ KUR’AN’IN İPİNE SARILIN. GERÇEK HAK OLAN RABBİNDEN GELENDİR. Buna benzer onlarca ayeti görmezden gelerek, ayetlerde geçen kelimelere Kur’an’ın onaylamayacağı anlamlar verip, Allah’ın emrettiği hükümlerin tam tersini yaşıyoruz, sırf atalarımızın inancını yaşayabilmek için. Allah’ın Resulüme uyun, ona uymak bana uymak gibidir emirlerine, Kur’an’ın asla bahsetmediği, hatta tam tersi anlamlar yükleyip, bakın Allah Resulüme uyun diyor, demek ki Resulün hadislerine de Allah uymamızı emrediyor, şeklinde bir anlam yükleniyor ayetlere. Hâlbuki Allah birçok ayette Resulüne verdiği görevini açıklarken, Resulüm sizlere benim vahyim Kur’an’ı tebliğ edecek, onun sınırları dışına çıkmayacak, onun görevi yalnız tebliğdir, diye onlarca kez uyardığı halde, ne yazık ki batılı ayetlere monte etme çabaları ile günümüzde İslam, Allah’ın indirdiği şekliyle değil, atalarının batıl inançları yaşanmaktadır. Bu hurafe inançlara inananlara, Hakka suresinde Allah Resulünü nasıl uyardığını, Allah’ın emretmediği bir sözü/ayeti, Resulünün asla dine ilave edemeyeceğini, bakın nasıl bildiriyor bizlere. “EĞER ELÇİM BİZE ATFEN BAZI SÖZLER UYDURMAYA KALKIŞSAYDI, ELBETTE ONU BUNDAN DOLAYI KISKIVRAK YAKALARDIK; SONRA DA ONUN ŞAH DAMARINI KESER ATARDIK. HİÇBİRİNİZ BUNA ENGEL DE OLAMAZDINIZ.” Sizler Allah’ın bunca uyarı, ikaz ayetlerinden, sizlere indirdiğim İslam dinini, indirdiğim KUR’AN ve RESULÜN SÜNNETİ HADİSLERİ İLE Mİ YAŞAYIN emrini anladınız? Yoksa sizlere vah yettiğim Kur’an’a mı sarılın emrini anladınız. Aslında yüzlerce ayette Allah, bizlerin yalnız Kur’an’a sarılmamızı emrediyor ama batılı yaşamakta ısrar edenler, Allah’ın ayetlerini işte böyle görmezden gelip, anlamlarını tahrif ederek üstünü örtüyorlar. Allah bunu yapanlara kâfir oldular diyor, hatırlatırım. Aslında Zuhruf 44. Ayet tek başına, Kur’an’a iman eden bir Müslüman’ın bizlerin yalnız Kur’an’ı dinde delil kanıt kabul edip, Yalnız Kur’an’a uymamız gerektiğini bilir. Çünkü Allah nasıl hüküm vermişti bu ayette. “ŞÜPHESİZ Kİ O ZİKİR/ KUR’AN, SENİN VE KAVMİN İÇİN GERÇEĞİ HATIRLATAN ÖĞÜTTÜR. İLERDE ONDAN SORGULANACAKSINIZ.” Haşa Allah’ın sözünden dönüp, bizleri Kur’an dışından bizlere rivayet yollarla ulaşmış, Resulün hadisleri dedikleri sözlerden, bilgilerden de hesap sorar mı? Kime güveneceğiniz size kalmış. Ama güvende olmak isteyen, YALNIZ ALLAH’A GÜVENİR. Bu ve benzeri inançlar Kur’an’a aykırı olduğu gibi, bunların doğruluğuna inanmak Kur’an da çelişki yaratır. Hatırlayınız Allah bizlerin yalnız Kur’an’ın ipine sarılmamız emrini veriyor. Eğer bizler Allah’ın bu emirlerinin tam tersi, Kur’an’ın ipinin yanında bir başka ip koyar, buda Resulün ipidir, buna da sarılmalıyız dersek, ALLAH’A VE ONUN KİTABINA ŞİRK KOŞMUŞ OLURUZ. Onun için Allah kullarımın çoğu, Allah’a şirk koşmadan iman etmezler uyarısını yapıyor bizlere. İslam dininde, söylendiği gibi din adına başka bir kaynak olsaydı, Allah onu da elbette açıkça bizlere bildirirdi ve korumasına alırdı. Gelelim günümüz İslam anlayışında çok kabul gören İSLAM= KUR’AN+SÜNNET İLE YAŞANIR SÖYLEMİNE. Tekrar hatırlatmak isterim, Kur’an bu inanca asla onay vermediği gibi, tam tersini söylüyor ve sakın emin olmadığınız sözlerin/hadislerin ardına düşmeyin, Kur’an’ın sınırlarını aşmayın, hesabını sorarım diye uyarıyor. Günümüzde Resulün Sünneti dedikleri bilgilerin tamamı, Resule ait olduğu iddia edilen RİVAYET HADİSLERDİR. Elbette bunların hepsi uydurmadır demek yanlış olabilir. Bizlere düşen hangilerinin doğru olup olmadığını anlamak, araştırmak için, Kur’an’ın onayını almamız gerekir. Kur’an onay veriyorsa, ancak bizler şunu söyleyebiliriz. EVET, BU HADİSİ/SÖZÜ ALLAH’IN RESULÜ SÖYLEMİŞ OLABİLİR. Çünkü söylediğini asla kanıtlayamayız. Bakın yine de dikkatli davranıp, söylemiş olabilir diyorum. Çünkü Allah’ın Resulü söylemediği halde, bu Resulün sözüdür dersem, Allah’ın Resulüne iftira atmış olurum. Mahşer günüde bunun hesabını veremem. Bizler rivayet edilen Hadislere karşı çok dikkatli yaklaşmalıyız. Çünkü Allah’ın Resulüne karşı bizlerin coşkun sevgisini bilenler, Onun adını kullanılarak, bu yolla batılı, hurafeyi İslam dinine çok rahatlıkla sokmuşlardır. Tekrar etmek istiyorum. HADİS, ALLAH’IN RESULÜNÜN SÖYLEDİĞİ İDDİA EDİLEN SÖZLERİDİR. Ona ait olduğu konusunda kesinlik asla yoktur, nakledilen hadisin başında zaten bir rivayete göre diye başladığından, bunun zan içerdiğini lütfen unutmayalım. Bu hadisleri eğer Allah’ın Resulü sağlığında yazdırmış olsaydı, hadisler bir rivayete göre başlamaz, direk Resul ümmetine hitap ederdi. Rivayet zan, sanı, söylenti anlamında olup doğruluğu kanıtlanmamış söz, bilgi demektir. İslam dini böyle bilgilerle yaşanmaz, Allah bunu yasaklamıştır. ALLAH KUR’AN’I BEN KORUYORUM DEDİĞİ İÇİN, BİZLERİN ONUN İPİNE SARILMAMIZI VE ONDAN HESABA ÇEKECEĞİNE HÜKMETMİŞTİR. Ama rivayet edilen Hadisler, Kur’an gibi Allah’ın korumasında olmadığından, şeytanın ve şeytanlaşmış insanların, din düşmanlarının, hatta iyi niyetli insanların bile kendi nefislerinde iyi yapıyorum diye uydurmalarının, aslında ne kadar dine zarar vereceklerini fark etmeye bilirler. Onun için Allah, sakın emin olmadığınız sözlerin ardına düşmeyin, güvenilecek veliniz yalnız benim, güveneceğiniz kitapta yalnız Kur’an’dır, yalnız onun ipine sarılın emrini vermiştir. Hadisleri nakledenlerde bir insandır ve hata yapma ihtimalleri her zaman vardı. Hadisleri nakledenlerin nakillerinde yaptığı hataları, hiç kimse düzeltmiyordu. Ama Allah, Resulüne vah yettiği ayetler kontrol altında ve gerektiğinde Resulü ikaz ediliyordu. MÜSLÜMANLAR DAHA RESULÜN SAĞLIĞINDA, ONUN BİR SÖZÜNÜ/HADİSİNİ BİRBİRLERİNE NAKLEDERKEN, ACABA ÖYLE MİYDİ, ŞÖYLE MİYDİ, ŞU ANLAMDA MI SÖYLEDİ DİYE İHTİLAFA DÜŞÜYORLARMIŞ. Günümüzde de buna benzer örneklerle, hayatımızda karşılaşmışızdır. Mezhepleri şöyle bir araştırınız, her mezhebin doğru kabul ettiği ya da tam tersi batıl, hurafe diye kabul etmediği Resulün hadisleri vardır. Hadis konusunu araştırdığınız da, toplumları istedikleri gibi yönetebilmek adına birçok hadis uydurulduğunu görürsünüz. Bunların Allah’ın Resulüne iftira olduğunu lütfen unutmayalım. Resule ait olduğu iddia edilen hadisleri nakledenlerin, anlamını değiştirmeden nakletme ihtimalleri, neredeyse mümkün değildir. Böyle bir yöntemle, yolla Allah Ve Resulü bizlerin İslam’ı yaşamasını ister mi? Elbette asla istemez. KİTAP EHLİ BU YOLLA ALLAH’IN DİNİNDEN UZAKLAŞTI. NE YAZIK Kİ BİZLER DERS ALMADIĞIMIZ İÇİN, AYNI YANLIŞI BİZLERDE YAPARAK, ALLAH’IN DİNİNDEN UZAKLAŞTIK. Lütfen hadis konusunu düşünürken, şunu aklımızdan çıkarmayalım. Allah’ın Resulü dinde Allah’ın hüküm ortağı değildir. Çünkü Allah, HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM DİYOR KUR’AN’DA. Onun için bizlere hadis nakledenlere karşı tavrımız, nakledilen hadisin Kur’an’ın onay verip vermediğine bakmalıyız. Kur’an onay veriyorsa, bu hadisi Allah’ın Resulü söylemiş olabilir diyebiliriz. Eğer bizlere her bilgi Kur’an da yok, bu durumda Kur’an’dan nasıl onay alalım diyorlarsa, onları kendi inançları ile baş başa bırakıp, Allah’ın Resulünü siz Allah’ın hüküm/din ortağı mı yaptınız diyerek, Kafirun 6. Ayette örneği verildiği gibi, “SİZİN DİNİNİZ SİZE, BENİM DİNİM BANADIR” diyerek, Allah’ın önerdiği yöntemle onlara cevap vermeliyiz. Lütfen unutmayalım, Allah sizleri Kur’an’dan, zikrimden sorumlu tutuyorum, hesaba çekeceğim onun için emin olmadığınız sözlerin değil, Kur’an’ın ipine sarılın emrini verdiyse bizlere, ALLAH SÖZÜNDE DURANDIR, NE EMRETTİYSE ONU HAYATIMIZA GEÇİRELİM. BİZLERİN YAPTIĞI EN BÜYÜK YANLIŞ, KUR’AN’I HERKESİN ANLAYAMAYACAĞINA, KUR’AN’IN BİZLERE YETERLİ OLMADIĞINA, ONUN ÖZET BİLGİLER VERDİĞİNE VE DETAYLI AÇIKLANMADIĞINA İNANDIK. Buna inandığınızda, Kur’an devre dışı kalıyor ve ataların, mezheplerin batıl FIKIH inancı, Kur’an’ın önüne geçiyor. Sizce Allah, kulunun anlamadığı detay sız bir kitap gönderip, daha sonra ondan hesaba çeker mi? Karar sizin. Bu yanlışa inanan Müslümanlar, demek ki yalnız Kur’an ile İslam yaşanmıyormuş, bakın şunlar ya da bunlar Kur’an da var mı? Yok. Demek ki yalnız Kur’an ile ne namaz kılınıyormuş ve ne de oruç tutuluyormuş deme gafletine düşüyoruz. ASIL YAPMAMIZ GEREKEN, KUR’AN’IN BAHSETMEDİĞİ BİR BİLGİYİ, DETAYI DİNİN EMRİ KABUL ETMEMEMİZ GEREKİRKEN, KUR’AN DIŞI BİLGİYİ KANIKSADIĞIMIZDAN, YAŞADIĞIMIZ BATILI KUR’AN DA GÖREMEDİĞİMİZDE, KUR’AN’I ADETA YETERSİZ GÖRÜYORUZ. Akıl ve mantık dışı ama akıl eden olmayınca, bunu anlatmak çok zor. Tüm bunlara inandığımızda ise şöyle bir mantıksız inanç ortaya çıkıyor. Allah Kur’an’ı açıklamak bizim görevimiz, Kur’an’ı nice örneklerle açıkladık, kolaylaştırdık dediği halde, Allah gereken açıklamayı Kur’an’da yapmamış. Allah yalnız Kur’an’ın ipine sarılın, sizleri Kur’an’dan sorumlu tutacağım diye hüküm vermiş ama yalnız Kur’an’ın ipine sarılsak, namazın kaç rekât olduğunu bile öğrenemezdik, deme yanılgısına, gafletine düşmüşüz. Daha da kötüsü, Allah açıklamadığı halde bizleri Kur’an’dan hesaba çekeceğine hükmetmiş anlamını vererek, Allah’ın yolundan saptığımızın bile farkında olamamışız. Bu yanlış inancın sonunda, elbette şu hatayı da yapmaya devam ediyoruz. “İYİKİ ALLAH’IN RESULÜNÜN RİVAYET HADİSLERİ VAR. ONLAR OLMASAYDI KUR’AN KAPALI KALIR ANLAŞILAMAZDI. BİZLERDE İMANIMIZI DOĞRU YAŞAYAMAZDIK, İMTİHANIMIZI VEREMEZDİK”, DEDİĞİMİZİN FARKINDA MISINIZ? Farkında olanlara ne mutlu. Ama genel çoğunluğumuzun farkında olmadıklarını, üzülerek görüyorum. Dilerim farkında olmayan kardeşlerim, Yüce Rabbimize isnat ettiğimiz bu adaletsizliklerin farkında olur. UNUTMAYALIM ALLAH KUR’AN’DA NE EMRETİYSE, BİZLERDEN ONU İSTER. EMRETMEDİĞİ, AÇIKLAMADIĞI, DETAY VERMEDİĞİ BİR HÜKMÜ SİZCE İSTERMİ? Hatırlatırım Allah, Yemin olsun ki Kur’an’ı kolaylaştırdık diyor. Peki atalarının inancını yaşayanlar, Allah’ın bu sözüne ne diyorlar. KOLAYDA NE KADAR KOLAY KUR’AN’I HERKES ANLAYAMAZ İLİM SAHİBİ OLANLAR ANLAR. İşte bizler İslam’ı böyle yaşamaya devam ediyoruz. Karar sizlerin, ama lütfen bu adaletsizliği Allah’a nispet etmeyelim, inanın dualarımız karşılık bulmayacağı gibi, mahşer günü bunun hesabını da veremeyiz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  7. Bu makalemde sizlere, çok önemli bir ayeti hatırlatmak istiyorum. Eğer bizler Kur’an’da Allah’ın uyarılarını dikkate almayıp, Kur’an’ın onayını almayan, mezheplerin geleneksel fıkıh inancını yaşarsak, kaybedenlerin safında olacağımızı, lütfen unutmayalım. Yunus sürtesi 69. Ayetinde Allah, çok önemli bir konuda bizlerin dikkatini çekiyor ve bakın ne diyor. Yunus 69: De ki: “ALLAH HAKKINDA YALAN UYDURANLAR, ASLA KURTULUŞA ULAŞAMAZLAR.” (Bayraktar Bayraklı) Siz bu ayette geçen, Allah hakkında yalan uyduranlar sözünden ne anladınız? Demek ki Allah’ın bazı kulları, Allah’ın adını kullanarak, Allah söylemediği hüküm vermediği halde, bunlarda Allah’ın dininin emridir, ya da Allah’ın emridir diyenlere, ALLAH HAKKINDA YALAN SÖYLÜYORLAR DİYOR. Bizlerde aramızda, herhangi bir arkadaşımız bize, söylemediğimiz bir sözü bize isnat edip, söyledi dese sanırım onunla tüm arkadaşlığımızı keseriz. İşte Allah da, ben hüküm vermediğim halde, kim bu Allah’ın emri ya da dinin emridir derse, Allah’a yalan uydurmuş, Allah’a iftira atmış demektir ki, Allah da böyle kullarım asla kurtuluşa eremez, onlara yardımcı olmam diyor. Hangimiz böyle bir durumda olmak ister? Elbette istemeyiz ama istemiyorsak, lütfen Allah’ın vahyi Kur’an’ı dikkatle anlayarak ve düşünerek okuyalım ki böyle bir duruma düşmeyelim. Bizler günümüz İslam anlayışında, ne yazık ki Allah’ın bu uyarılarından uzak İslam’ı yaşıyoruz. Yetmiyor neredeyse Allah ne emrediyorsa, bizler tam tersini Allah’ın emdi, dinin emri diye yaşıyoruz. Bu yanlışı Allah’ın Resulünün adını kullanarak da çok fazla yapıyoruz. Öyle olunca da ibadetlerimizde yaptığımız dualarımız, karşılık bulmuyor. ÇÜNKÜ BİZLER FARKINDA OLMADAN, ALLAH HAKKINDA YALAN UYDURULAN SÖZLERE İNANIYOR VE BUNLAR ALLAH’IN VE DİNİN EMRİDİR DİYE YAŞIYORUZ. Bu ayeti daha iyi anlayabilmek için, bu ayetin bir öncesindeki ayete bakalım, acaba Allah kimlerden ne maksatla bu sözleri söylüyor. Yunus 68: “Müşrikler,” “ALLAH ÇOCUK EDİNDİ” DEDİLER. HÂŞÂ! O BUNDAN UZAKTIR. ONUN ÇOCUĞA İHTİYACI YOKTUR. GÖKLERDE VE YERDE NE VARSA O’NUNDUR. BU HUSUSTA YANINIZDA HERHANGİ BİR DELİL YOKTUR. ALLAH HAKKINDA BİLMEDİĞİNİZ BİR ŞEYİ Mİ SÖYLÜYORSUNUZ? (Bayraktar Bayraklı) Ayetin başında müşrik ya da inkârcı ya işaret edilen O toplum, Kitap Ehli. Yani hiç birisi Allah’ı inkâr edenler değil. Hepsine Kitap indirilmiş ve yine hepsine tek ilah Allah benim, benden başka şefaatçi edinmeyin, kanun koyan hüküm veren yalnız benim diye ayetler indirilen toplumlar. Peki, bunlar ne yapmışlar ve Allah nasıl bir örnek veriyor da, bunlar Allah hakkında yalan uydurdular diyor, burası çok ama çok önemli. Çünkü bu konuyu doğru anlayamazsak, aynı hataları bizlerde yaparız ve ALLAH’A YALAN UYDURANLARIN SAFINDA OLURUZ. Bizler Kitap Ehlinin yaptığı yanlışlardan, ne yazık ki ders almadığımız için, aynı yanlışları tekrar ediyoruz ve Kur’an da her bilgi yoktur diye başlıyor ve Allah’ın Kur’an da hiç bahsetmediği onca rivayetlere inanıp, Allah’ın dinin emri diye Allah a iftira attığımızın farkında bile olmuyoruz. Bakın Kitap Ehlinin yaptığı çok önemli bir yanlışa dikkat çekiyor Allah ve diyor ki, Allah çocuk edindi dediler. Aslında bu hatayı Kitap Ehli yapmış ve Allah’ın gönderdiği Elçisini ALLAH’IN OĞLU İLAN ETMİŞLERDİ. Allah da Kitap Ehlinin bu yanlışını yüzlerine vuruyor, ben böyle bir şey yapmadım, benim çocuğa ihtiyacım yoktur. Göklerde ve yerde ne varsa zaten benimdir diyor. Devamında ise çok önemli bir uyarıda bulunarak, BU HUSUSTA YANINIZDA HERHANGİ BİR DELİL YOKTUR, YANİ ONLARA BÖYLE BİR KANIT GÖNDERMEDİM diyerek, kendilerine KANIT, DELİL indirmediğim konularda kendi aranızda delil kanıt yaratmayın, benim indirdiğim vahye bakın. Orada olan kanıtların dışında, kendinize kanıtlar, deliller yaratmayın, BANA İFTİRA ATMIŞ OLURSUNUZ, BÖYLECE KURTULUŞA EREMEZSİNİZ DİYE UYARIYOR. En sonunda, Allah hakkında bilmediğiniz konuları sakın söylemeyin diye de uyarıyor. Bu konuyu daha net anlayabilmemiz için Allah, Araf 33. Ayetinde bakın neler söylüyor. Araf 33: De ki: “RABBİM ANCAK AÇIK VE GİZLİ KÖTÜLÜKLERİ, GÜNAHI VE HAKSIZ YERE SINIRI AŞMAYI, HAKKINDA HİÇBİR DELİL İNDİRMEDİĞİ BİR ŞEYİ, ALLAH’A ORTAK KOŞMANIZI VE ALLAH HAKKINDA BİLMEDİĞİNİZ ŞEYLERİ SÖYLEMENİZİ HARAM KILMIŞTIR.” (Bayraktar bayraklı) Bu ayette Allah neleri HARAM kıldığını açıklıyor ve diyor ki, açık ya da gizli kötülükleri yapmak haksız yere sınırı aşmak, Allah katında haramdır büyük günahtır. Devamında ise günümüzde bizlerin yaptığı O çok büyük yanlışımıza dikkat çekercesine, HAKKINDA HİÇ BİR DELİL İNDİRMEDİĞİ BİR ŞEYİ VE ALLAH’A ORTAK KOŞMANIZIDA HARAM KILIYORUM DİYOR. Yunus 69. Ayeti adeta açıklarcasına Allah, hakkında hiçbir delil indirmediği bir konuda, Allah’a herhangi bir şeyi nispet ediyor ve bu Allah’ın dinin emridir diyorsak, Allah’a iftira atmış olacağımız uyarısını yapıyor. Peki, Allah’a ortak nasıl koşulur? Ayetin bahsettiği kişilerin hepsi Kitap Ehli ve hepsi de tek bir Allah olduğunu biliyor. Ayette bahsedilen Allah’a şirk koşma sözünden kastedilen, Allah’ın tek elinde bulundurduğu yetkileri, eğer bizler edindiğimiz VELİ, ÂLİM dediğimiz kişilere de verirsek, işte o zaman kendimize Allah’ın yanında adeta küçük ilahlar edinmiş ve Allah’a şirk koşmuş oluruz. Ayetin sonunda yine çok önemli bir konuya dikkatimizi çekerek, ALLAH HAKKINDA BİLMEDİĞİNİZ ŞEYLERİ SÖYLEMENİZİ, HARAM KILMIŞTIR DİYOR. Ne yazık ki bizler Allah’ın Kur’an’da açıklamadığı kendi katı hakkında vermediği bilgileri de batıl ve rivayet yollarla öğrenme çabasında oluyoruz. ALLAH BUNLAR YAPANLAR, BÜYÜK GÜNAH İŞLEMİŞ OLURLAR DİYOR. Sanırım bu iki ayet bile, bizlerin nasıl batılı, rivayeti dinleştirip, adeta Allah’a yalan uydurup, haramı tıka basa yediğimiz inançlarımız, aklınıza gelmiştir. Dilerim bu gerçeklerin farkında olan ve Allah’ın sınırlarını aşmadan, batıl ve rivayetlerden uzak, YALNIZ ALLAH’IN İPİNE SARILAN, ALLAH’IN AZINLIK HALİS KULLARI ARASINDA OLURUZ. ALLAH SİZLERİ KUR’AN’DAN SORUMLU TUTUYORUM HÜKMÜNÜ VERDİYSE, ALLAH’IN KUR’AN’DA VERMEDİĞİ BİR HÜKMÜ DİNE SOKMAYA ÇALIŞANLAR, ALLAH’A İFTİRA ATTIĞINI ASLA UNUTMAMALIDIRLAR. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  8. Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayetler, Kehf suresi 103 ve devamındaki ayetler olacak. Bu ayetleri okuyan ve iman ettiğini söyleyen hiç kimse, nedense üzerine hiç alınmıyor. Bu ayetlerde bahsedilenler bizler değiliz, Allah iman etmeyen kâfirlerden bahsediyor diyerek, ayetlerin üstünde bile durmadıklarını, hatırlatmak isterim. Önce ayetleri yazalım ve Kur’an bütünlüğünde, Allah bu ayetlerde kimlerden bahsediyor ve ne maksatla bu sözleri söylüyor onu anlamaya çalışalım. Kehf 103-104: De ki: “YAPTIKLARI İŞLER BAKIMINDAN, EN ÇOK KAYBEDENLERİ SİZE BİLDİRELİM Mİ? (Bunlar) İYİ İŞLER YAPTIKLARINI SANDIKLARI HÂLDE, DÜNYA HAYATINDA ÇABALARI BOŞA GİDEN KİŞİLERDİR.” (Mehmet Okuyan) Allah Resulüne deki kullarıma diyerek, bakın nasıl çok önemli bir uyarıda bulunuyor. Ama bu insanların kendilerini iman eden, Allah’ın istediği en doğru yolda olduklarını zanneden, insanlar olduğunu anlıyoruz. Çünkü Allah, bu kullarım iyi işler yaptıklarını yani Allah’ın doğru yolunda olduklarını zannediyorlar diyor. DEMEK Kİ YAPTIKLARI İŞLER BAKIMINDAN EN ÇOK KAYBEDENLER, KENDİLERİNİ DOĞRU YOLDA OLDUKLARINI ZANNEDİP, BATILIN YOLCUSU OLANLAR. BU UYARIYLA ALLAH, İMAN EDENLERİN BİR KISMINDAN BAHSETTİĞİ ÇOK AÇIK ANLAŞILIYOR. Kendilerini doğru yolda olduğunu zanneden bu kullarım, bu dünyada yaptıkları çabaları boşa gidenlerdir diyor. Çok önemli ve bizlerinde çok dikkatli olmamız gereken bir konu. Bu ayette bahsedilenlerin kimler olduğunu doğru anlamak istiyorsak, Kur’an dan yazacağım bu ayet üzerinde, çok dikkatle düşünmeliyiz. Yusuf 106-107: ONLARIN ÇOĞU ANCAK, ORTAK KOŞARAK ALLAH’A İMAN EDERLER. Allah tarafından kendilerine kuşatıcı bir azap gelmesinden veya farkında olmadan o (Son) Saat’in kendilerine ansızın gelmesinden güvende midir? (Mehmet Okuyan) Ne yazık ki hiç kimse bu ve benzeri ayetleri üzerine alıp, acaba bende Allah’a ortak koşarak iman eden müşriklerden, kâfirlerden olmayayım, yaptıklarım boşa gitmesin diye imanını sorgulama gereği duymuyor. Hatırlatmak isterim Allah, kendisine ortak koşana kâfir oldular diyor ve çoğunluğun böyle olduğu uyarısını yapıyor. Bazı kişiler çoğunluk böyle inanıyor, diyerek kendi inançlarına kanıt yaratırlar. Demek ki çoğunluğun inanması, doğru olduğunu göstermiyor muş. Ayette kullanılan ortak koşma sözünden, hiç kimse ikinci bir Allah edinmiyor, çünkü tek bir Allah olduğunu biliyor. Allah’ın kendisinden başka, hiçbir kuluna vermediği yetkileri, eğer bizler veriyorsak, işte bu Allah’a şirk koşmaktır. Tabiri caizse kendimize, Allah’ın yanında küçük ilahlar edinmektir. Örneğin Allah, şefaat tümden bana aittir, hiçbir şefaatin olmadığı O günden sakının diyor da, bizler Allah’ın Resulü ve Veli kişilerde şefaatçidir diyorsak, biz Allah’a şirk koşuyoruz demektir. Bakın Kehf suresi 103. Ayetin bir öncesinde Allah, bahsettiği kullarının nasıl büyük bir hata içinde olduklarını nasıl anlatıyor. Kehf 102: KÂFİR OLANLAR, BENİM PEŞİM SIRA KULLARIMI DOSTLAR EDİNECEKLERİNİ Mİ SANDILAR! BİZ CEHENNEMİ KÂFİRLERE BİR KONAK OLARAK HAZIRLADIK. (Mehmet Okuyan) Tekrar hatırlatmak isterim, ayette bahsedilenler ve Allah’ın Kâfir oldular dediği kişiler, aslında iman ettiğini zanneden Kitap Ehli. Allah bu insanlar ne yapıyorlardı da, sakın onlar gibi yapmayın, sizlerde kâfir olursunuz ve yaptığınız tüm ibadetler boşa gider ne maksatla diyor, burası çok önemli. Kehf 102. Ayette, Allah benim ile birlikte, kendilerine VELİLER, ŞEYHLER, EFENDİLER EDİNEREK GÜNAHLARINDAN KURTULACAKLARINIMI SANDILAR DİYOR. Bu ayette dostlar diye çevrilen kelime ayette, EVLİYALAR diye geçer Evliya VELİ kelimesinin çoğuludur. Demek ki Allah’ın katında tüm yaptıklarımızı boşa gitmesini sağlayacak en önemli yanlış, KENDİMİZE ALLAH IN YANINDA ŞEFAATÇİ VELİLER/EVLİYALAR EDİNMEMİZ, ALLAH TARAFINDAN AFFEDİLMEYECEK CEHENNEMLİK BİR SUÇ. Hala bunun farkında bile değiliz. Peki, bizler böyle yanlışlar yapıyor muyuz, yoksa yapmıyor muyuz, ne dersiniz? Eğer Allah’ın yanında kendimize şefaatçiler ediyorsak lütfen unutmayalım, Allah böyle kullarım kâfir oldu ve YAPTIKLARI HER ŞEY BOŞA GİTTİ DİYE ŞİMDİDEN UYARIYOR. İlginç olan bu ayetlerde geçen uyarıları hiç kimse üstüne alınmıyor ve diyorlar ki, bu ayetler Kitap Ehline karşı söyleniyor, bizi ilgilendirmiyor. Çok doğru Kitap Ehline söyleniyor, onların yaptığı hataları da bildiriyor ki Allah, bizler aynı hatalara düşmeyelim. Allah boşuna, yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp, bir kısmına inanmıyor musunuz diye, boşuna ikaz etmiyor. Yaptıkları iyi işlerin, hatta Allah’a karşı yaptıkları ibadetlerin, boşa gitmesine neden olanlar nelerdi tekrar hatırlayalım. Allah Kitap Ehline hitaben şunu söylüyordu, Maide 68. Ayetinde. “EY KİTAP EHLİ! SİZ TEVRAT’I, İNCİL’İ VE RABBİNİZDEN SİZE İNDİRİLENİ HAKKIYLA UYGULAMADIKÇA, BİR ŞEY ÜZERİNDE DEĞİLSİNİZDİR.” Çok açık bir uyarı. Hemen kendimize soralım. Bizler Allah’ın indirdiği Kur’an’ı hakkıyla hayatımıza geçirip, uyguluyor muyuz? Yoksa Kur’an’ı herkes anlayamaz, zaten Kur’an’da her bilgi detaylı yoktur, özet bilgi verir. Resulün rivayet hadisleri ve FIKIH olmasaydı, Kur’an anlaşılmaz kapalı kalırdı mı diyoruz? Eğer bunu söylüyorsak, Kitap Ehlinin düştüğü yanlışa bizlerde düşmüşüz demektir. Tekrar hatırlatırım, Allah bunu yapanların, tüm güzel işleri boşa gitmiş, kâfir olmuşlardır diyor. Kitap Ehlinin yaptığı en büyük yanlış, atalarının rivayet inançlarını yaşayabilmek için, ALLAH’IN VAHYİNİN ÜSTÜNÜ ÖRTÜP, GÖRMEZDEN GELMELERİYDİ. Bunu yapan Kitap Ehline Allah, inkârcı kâfirler diyor. Çünkü iman ederken, vahyin dışına çıkmayacaklarına dair söz verdikleri halde, Allah’ın Kitabında gönderdiği emirlerinin tam tersini, atalarının rivayet ve sanı inancını din diye yaşıyorlardı. Böylece Allah’ın ayetlerini farkında olmadan, inkâr etmiş oluyorlardı. Yine Maide suresi 77. ayetinde Ehli kitaba seslenerek, çok önemli bir uyarıda bulunuyor Allah. “EY KİTAP EHLİ! HAKKIN DIŞINA ÇIKARAK, DİNİNİZDE AŞIRI GİTMEYİN. DAHA ÖNCE SAPMIŞ, BİRÇOKLARINI DA SAPTIRMIŞ VE DÜMDÜZ YOLDAN DA ŞAŞMIŞ BİR MİLLETİN ARZU VE KEYİFLERİNE UYMAYIN.” Ne dersiniz Allah’ın bu uyarısı bizlerin dikkatini çekip, ders alıp Hak olan Kur’an’ın sınırlarını aşmadan, aşırıya gitmeden mi İslam’ı yaşıyoruz? Zuhruf 5. ayetinde, yine Ehli kitaba hitaben, SİZ HADDİ AŞAN KİMSELER OLDUNUZ DİYE, SİZİ ZİKİR/KUR’AN İLE UYARMAKTAN VAZ MI GEÇELİM DİYOR. Acaba bizler bu uyarıyı dikkate alıp, imanımızı yalnız Kur’an merkezli mi yaşıyoruz, yoksa mezheplerin şekillendirdiği, Kur’an’ın asla onaylamadığı beşeri rivayet sözlerle mi yaşıyoruz, ne deşiniz? Örnek verecek o kadar çok şey var ki, yazmaya utanıyorum. Bizler Kitap Ehlinin yaptığı yanlışlardan hiç ders almadık. ÇÜNKÜ ALLAH’IN KİTAP EHLİNE KARŞI YAPTIĞI İKAZ VE UYARILARI GÖRMEZDEN GELDİK, HİÇ ÜSTÜMÜZE ALINMADIK. ÖYLE OLUNCADA, AYNI HATALARI YAPMAYA DEVAM EDİYORUZ. ÖMÜR BİR SU MİSALİ GEÇİYOR, HER AN İMTİHANIMIZI NOKTALAYABİLİRİZ, LÜTFEN BU GERÇEĞİ UNUTMAYALIM. ALLAH SİZLERİ KUR’AN DAN HESABA ÇEKECEĞİM DİYE BİZLERE SÖZ VERDİYSE, UNUTMAYALIM ALLAH, SÖZÜNDE DURANDIR. Değerli dostlarım, Kur’an’ın özellikle Kitap Ehline hitaben yaptıkları uyarılarını dikkate alalım ve aynı hataları yapmayalım. İnanın hesap günü çok pişman oluruz. Unutmayalım, Kur’an’ın neredeyse tamamı zaten, Kitap Ehlinin özellikle yaşadığı yanlışları düzeltmek ve uyarmak için indirilmiştir. Dilerim aynı yanlışları yapamayan ve yapılan yanlışlardan ders alan, Allah’ın azınlık halis kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  9. İslam toplumunun geleneğinde, HELALLEŞME adı altında bir söylem çok kullanılır. Peki, bu kelimeyi hangi anlamda kullanırız? Kısaca şöyle diyebiliriz. Helalleşmek İNSANLARIN BİRBİRLERİ ÜZERİNDEKİ HAKLARINI, KARŞILIKLI OLARAK HELÂL ETMELERİ. Bu konuda Kur'an dan delil kanıt bulamayanlar, rivayet hadislerden örnek verirler. Lütfen unutmayalım, Allah'ın Resulü yürüyen Kur'an'dı, onun için Kur'an'ın onaylamadığı hiç bir sözü söylemeyeceğini de unutmayalım. Delimiz ve kanıtımız yalnız Kur'an olsun. Şunu önce söylemek isterim, bir insan hatasını görüp, karşısındakinden özür dilemesi, erdemliktir ama helalleşme konusu çok farklı. Peki, bizlerin Allah katında geçerli olacak, böyle bir yetkisi, hakkı var mı? BİR HARAMI, GÜNAHI BİZLER KENDİ ARAMIZDA HELAL YAPABİLİR MİYİZ, ALLAH’IN İZNİ OLMADAN. Eğer bu dünyada imtihan olduğumuzu söylüyor ve her yaptıklarımızdan sorgulanacağımıza inanıyorsak, kendi kendimizi yargılayıp, temize çıkarıp hüküm veremeyiz. Adaletle yargılayan yalnız Allah tır, lütfen unutmayalım. Birisinin ya da birilerinin hakkını vermediğiniz ya da ihlal ettiğinizde, onlara yapmanız gerekenleri yapmadığınızda, bu hatanızdan dolayı kendinizi suçlu hissettiğinizde O kişiden ya da kişilerden, adeta özür ya da bağışlanmayı dilemek, ya da affını istemek amacıyla söylenen bir sözdür helalleşmek toplum arasında. Peki, Kur’an böyle bir helalleşmeden bahsediyor mu? Yani yaptığımız bir hata yanlışlık ve kötülüğün sonucunda, karşımızdaki kişilerin zarara uğraması durumunda onlardan sözlü olarak, özür anlamında helalleşerek haramdan, günahtan kurtulmaktan bahsediyor mu Kur’an? Burası çok önemli. Eğer bu dünyada işlediğimiz bir suçu, yani Haramı kendi aramızda helalleştirerek düzeltiyor ve helal yapıyorsak, hesap günü bu konulardan hiç mi, kendi aramızda geçenlerden hesaba çekilmeyeceğiz? Helalleşme günümüzde adeta şöyle uygulanıyor. Suçu, hatayı, günahı işliyorsun daha sonra, bu günahı aranızda uzlaşarak kaldırıyorsun. Sizce Kur’an’ın adalet ve yargılama anlayışına uyuyor mu? Önce şunu söylemek isterim, eğer birisine siz görevinizi yapmadığınızdan dolayı zarar verdiyseniz, karşınızdaki insan ya da toplum bir zarara uğradıysa, ya da bunun sonucunda ölüme neden olduysa, bunu sözlü olarak özür dileyerek karşınızdaki O kişilerden helallik istemeniz, onlarla helalleşmeniz söz konusu olamaz. Kul hakkı dediğimiz çok önemli bir şey var. Eğer bir kişinin hakkını vermeyip, ona zarar verdiyseniz onunla bu dünyada kolay kolay helalleşemezsiniz, hatta hakkını yıllar sonra verseniz bile. ÇÜNKÜ ARTIK ARAYA ALLAH’IN YARGISI, ADALETİ GİRMİŞ, KONU İKİ KİŞİ ARASINDAN ÇIKMIŞ, ADALETİN TERAZİNE GİRMİŞTİR. ÖNCE BUNU UNUTMAYALIM. Bu adalet terazisine, bizim müdahale etme hakkımız yoktur. BİZLER ANCAK YAPTIKLARIMIZDAN DERS ALIR, ALLAH’A TÖVBE EDER, KENDİMİZİ DÜZELTİRSEK, ALLAH BİZLERİ AFFEDEBİLİR. Allah Nisa suresi 10. Ayetinde, haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler, karınlarına ateş tıkamış olurlar diye örnek verir. Diyelim hakkını yediğimiz ister yetim olsun ister herhangi bir kişinin, aradan yıllar geçtikten sonra, bu hatanızı anlayıp, bu kişilerle helalleşmek istediğinizde, siz acaba hakkını yediğiniz O kişilere, geçmiş zamanın şartlarında, onlara tattırdığınız acının ve yaşattığınız duygunun karşılığını, maddi olarak karşılayabilir misiniz? Mümkün değil. HATIRLATIRIM ALLAH’IN ADALETİNDE, ŞAŞMAZ KISAS VAR. Belki maddi bir yardım yaparak, geçici olarak işlerini görebilir, yardımcı olabilirsiniz. Hatta karşınızdaki kişi size, ben geçmişte senin yaptıklarına karşılık, hakkımı helal ettim diyebilir. YA ALLAH BU HELALLEŞMEYE NE DİYOR, DİYE DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ? Yani bu helalleşme sizin suçunuzu, günahınızı kaldırmış olabilir mi? Kendimizi avutmak yerine, Allah’a verdiğimiz sözü tutan, takva sahibi kullarından olmanın yolunu seçmeliyiz. HAKKINI YEDİĞİMİZ, ADALETSİZ DAVRANDIĞIMIZ BİRİSYLE HELALLEŞTİĞİNİZİ DÜŞÜNÜN, ALLAH’N AFFETİĞİNE NASIL EMİN OLACAĞIZ. ALLAH KUR’AN’DA YAPTIKLARINIZIN KARŞILIĞINI İYİ YA DA KÖTÜ BEN VERECEĞİM DİYOR. ALLAH HİÇ BİR AYETİNDE, BİRBİRİNİZİN GÜNAHINI HELALEŞEREK AFFETİREBİLİRSİNİZ DEMİYOR. BİR BAŞKA DEYİŞLE, HEPİMİZ İMTİHANDAN GEÇİYORUZ VE BU İMTİHANIN HÜKÜM VE KARAR VERİCİ YALNIZ ALLAH BENİM DİYOR. Şöyle düşünelim, HELALLEŞMEYİ ne anlamda yapıyoruz? Bizler birbirimize karşı yasak ve günah olan bir davranışı, kendi aramızda helal yapma, bağışlama, affetme hakkımız ve yetkimiz var mı? Buna dair bir örnek yok Kur’an da. Çünkü bu davranış imtihan olmanın özüne de ters düşer. Öyle olsaydı zengin mal mülk sahibi insanlar adaletsiz ve haksızlık yaparlar, daha sonrada O kişileri karşılarına alır, BELİRLİ BİR PARA YA DA MAL VEREREK HELALLEŞİR, GÜNAHLARINDAN KURTULURLARDI. Ama Allah ne diyor ve uyarıyordu bizleri, incir çekirdeği kadar yaptıklarınızı mahşer günü karşınıza gelecek. Bu ne demek? En küçük yaptıklarınızın bile hesabı sizden sorulacaktır diyor. Bakara suresi 177. Ayetinde Allah, Takva sahiplerinin yaptığı örnekleri anlatırken, bakın bunları nasıl tarif ediyor. ”ONLAR SÖZ VERDİKLERİ ZAMAN SÖZLERİNDE DURURLAR, ŞİDDETLİ ZORLUK VE DARLIKLARA KARŞI GÖĞÜS GERERLER. İŞTE BUNLARDIR SÖZLERİNE SADIK KALANLAR… TAKVÂYA ERMİŞ OLANLAR DA BUNLARDIR.” Demek ki takva sahibi olmak o kadar kolay değil. Yap yanlışı, hatayı, işle günahı ondan sonra gel hata yaptım helalleşelim de işin içinden sıyrıl. İslam böyle yap, boz, düzelt oyuncağı olan bir din değildir. Allah takva sahibi olmamız için bizleri uyarır ve sakın hiç kimsenin hakkını yemeyin, adaletli olun ve adaletle yönetin der. Bunun dışına çıktıysak, hiç kimse kusura bakmasın, bizler birbirimizden özür diler gibi helallik istesek te, bu işten kolay kurtulamayız. BU İŞ BU KADAR BASİT DEĞİL. Bakın Allah ayetinde ne diyor ve şimdiden bizleri uyarıyor. Yunus 54: (O gün) ZULMETMİŞ OLAN HERKES, EĞER YERYÜZÜNDEKİ HER ŞEYE SAHİP OLSA, KENDİNİ KURTARMAK İÇİN ONU FİDYE VERİR. Azabı gördüklerinde, için için derin bir pişmanlık duyarlar. Onlara zulmedilmeksizin aralarında adaletle hükmedilir. (Diyanet meali) Allah insanlara zulmeden, hakkını yiyen, adaletten uzak kişilerin, yeryüzünde tüm mal ve mülke sahip olsalar, hesap günü görecekleri cezanın karşısında, tüm mallarını kurtulmak için verirlerdi diyor. Sizce mahşer günü tarif edilen bu insanlar, yaşadığı dünyada günahlarını, yaptıkları azabı affettirmek için, helallik istediklerinde ve karşılığında affedilmeleri için, fidye olarak mal mülk verdiğinde, günahlarını Allah hemen bağışlar mı? Ayetin sonunda onlara adaletle hükmedilir diyor. EĞER İNSANLAR BU DÜNYADA HELALLEŞEREK YAPTIKLARINDAN KURTULSAYDI, ADALETLİ OLURMUYDU SİZCE? Ayrıca eğer hakkını ihlal ettiğimiz, verdiğimiz sözümüzde durmayarak zarara uğrattığımız, hatta canına mal olan bir kişiye karşı nasıl helalleşiriz. Bizim hatamızdan dolayı hayatını kaybetmişse, onun karşılığını mutlaka Allah, hem bu dünyada hem de mahşer günü hesabını soracaktır. HELALEŞME KONUSU, NE YAZIK Kİ BİZ İSLAM TOPLUMUNDA, YAPTIĞIMIZ YANLIŞLARDAN DOLAYI, SONRADAN PİŞMANLIĞIMIZIN ORTAYA ÇIKARDIĞI, KENDİMİZİ RAHATLATMA DÜŞÜNCESİ DİYEBİLİRİZ. Tekrar hatırlatmak istiyorum, hepimiz bu dünyada bir imtihandayız. Hiç birimiz karşımızdaki insanın yaptıklarının suçunu yani günahını affetme, bağışlama yetkisine sahip değiliz. CEZAYIDA, MÜKAFATIDA VERECEK YALNIZ ALLAH’ TIR. Onun için kendimizi avutup, işlediğimiz suçların affı ya da bağışlanması için, kendi aramızda günahlarımızdan kurtulma çabasında olmayalım. Bunu asla başaramayız. YAPTIĞIMIZ HER HATA, İŞLEDİĞİMİZ HER GÜNAH KAYDA ALINMIŞ, YAZILMIŞ VE HESAP GÜNÜ HEPSİ ÖNÜMÜZE GELECEK VE HAKCA HÜKÜM VERİLECEKTİR. HİÇ BİRİMİZİN MELEKLERİN KAYDA GEÇİRDİĞİ SUÇUMUZU, O KAYITTAN SİLDİRME YETKİSİ YOKTUR. İŞLEDİĞİMİZ SUÇ, HATA O ZAMANIN ACISININ TAM KARŞILIĞI ASLA OLAMAZ. Günahlarımızın bağışlanmasını istiyorsak, hatalarımızdan vaz geçtiğimizi Allah’a kanıtlamalıyız, karşımızdaki kişilere değil. ELBETTE VERDİĞİMİZ ZARARI KARŞILAMANIN ÇABASINDA OLMALIYIZ, yaptıklarımız karşısında özür dilemeliyiz burası çok önemli. Ama zarar verdiğimiz, günaha girdiğimiz kişilerle adeta pazarlık yaparcasına, HARAM BİR DAVRANIŞ HELAL YAPMAYA ÇALIŞMAYALIM, BOŞUNA UĞRAŞIRIZ. Helallik istememiz bizleri asla kurtarmaz. Af dileyeceğimiz makam, yalnız Allah’tır. Bunu da hareket ve davranışlarımızla, Allah’a kanıtlamalıyız. ÇÜNKÜ ALLAH ÇOK ADALETLİ VE ÇOK BAĞIŞLAYICIDIR. SÖZDE DEĞİL ÖZDE DAVRANIŞLARIMIZLA, ADALETLİ VE DOĞRU YOLDA OLDUĞUMUZU KANITLARSAK, ALLAH’IN AFFETMEYECEĞİ HİÇ BİR ŞEY YOKTUR. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  10. Allah Kur’an’ı bizlere bir rehber ve yol gösterici olsun diye indirdiğini söyler. Ayrıca son noktayı koyar ve SİZLERİ KUR’AN’DAN YANİ VAHYİMDEN İMTİHAN EDİP, SORUMLU TUTACAĞINI AÇIKÇA BİLDİRİR. Sizce Allah haşa bu sözlerinden vaz geçip, bizleri Kur’an’ın hiç bahsetmediği, detayları verilmemiş bilgilerden, hükümlerden de sorumlu tutar mı? Sanırım cevabınız elbette hayır olacaktır. Cevabımız hayır ise, lütfen bizlere yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz, Kur’an detay vermez özet bilgi verir, Allah’ın Resulünün de dinde hüküm koyma yetkisi vardır diyerek, Allah a iftira etmeyelim. ÇÜNKÜ ALLAH KATINDA EN BÜYÜK GÜNAH, ALLAH SÖYLEMEDİ, HÜKÜM VERMEDİĞİ HALDE, BU ALLAH’IN/DİNİN EMRİDİR DEMEK, ALLAH’A İFTİRA ATMAKTIR. Hangimiz Allah’a iftira atmak ister? Hiç birimiz elbette istemeyiz ama iftira atmamak içinde bizler, imanımızı bilinçli yaşamalıyız. Bilinçli olmak içinde Allah’ın birçok ayetinde uyardığı gibi, Kur’an’ı yani Allah’ın mesajlarını dikkatle düşünerek okumalıyız ve hayatımıza geçirmeliyiz. Bu konu ile ilgili, çok önemli bir ayeti sizlere hatırlatmak istiyorum. Zümer 32: ALLAH’A YALAN UYDURAN VE KENDİSİNE GELEN GERÇEĞİ (KUR’AN’I) YALANLAYANDAN DAHA ZALİM KİM OLABİLİR Kİ! Kâfirler için cehennemde yer mi yok! (Mehmet Okuyan) Değerli arkadaşlarım, Allah ayetin ilk cümlesinde, ALLAH’A YALAN UYDURAN sözüyle, sizce kimlerden bahsediyor olabilir? Aslında bu uyarının devamında onu da açıklıyor ve diyor ki, kendisine gelen gerçeği yani, vahyi Kur’an’ı yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Bu cümleyi okuyup eğer ayet üzerinde dikkatle Kur’an bütünlüğünde düşünmezsek şöyle söyleriz. Allah Kur’an’a ya da Allah’ın vahyine iman etmeyenlerden bahsediyor, bizi bu ayet ilgilendirmez diyerek üstünüze alınmayabilirsiniz. Sizce bu ayetin sonunda, bu hatayı yapanlara Allah kafirler diyerek, cehennemde onlar için bolca yer var uyarısıyla, Allah’a ve Kitaplarına hiç inanmayan kafirlerden mi bahsediyor, yoksa…? Evet, O yok sanın doğru cevabını bulamadığımız sürece, aynı yanlışları yapmaya devam ederiz. Ayetin ilk cümlesini eğer doğru anlarsak, devamında kimlerden bahsediyor ayet, onu da doğru anlarız. Allah’a sizce yalan nasıl uydurulur? Çünkü Allah bu yapanları affetmeyeceği gibi, onlara kâfir oldular diyor. Bunu söylediği gibi, ONLARDAN DAHA ZALİM VAR MIDIR diye de soruyor ve onların yerinin cehennem olduğu uyarısını yapıyor. ALLAH’A YALAN UYDURABİLMEK İÇİN, ÖNCE ALLAH’A İNANMAK GEREKİR. İNANMADIKLARI BİR ŞEY İÇİN YALAN UYDURUP, ONA İSNAT EDİLMEZ. Demek ki bu yanlışı yapanlar Allah’ı bilen, hatta tek ilah olarak kabul eden insanlar. Yani bunlar çok açık anlaşılıyor ki, KİTAP EHLİ. Peki, bu insanlar neler söylüyor da Allah bunlara, BANA YALAN SÖZLERİ İSNAT EDİYORLAR DİYOR. Şöyle düşünün lütfen, bir arkadaşınız sizin isminizi vererek, siz bu sözleri söylemediğiniz halde, bu kişi sizin için şöyle sözler söyledi dese, siz ne dersiniz. Hemen itiraz eder ve bana iftira atıyor, yalan söylüyor ben böyle sözler söylemedim dersiniz ve O kişiyle tüm arkadaşlığınızı kesersiniz. Çünkü O sizin nazarınızda güvenilmez ve yalancı bir insandır. ALLAH DA BANA YALAN SÖZLERİ İSNAT EDEN ZALİMDİR VE ONUN YERİ CEHENNEMDİR DİYOR. LÜTFEN BU HATAYI YAPMAYALIM, ÇOK AMA ÇOK PİŞMAN OLURUZ. Allah Zümer suresi 32. Ayetin ilk cümlesinde verdiği örnekte olduğu gibi, ALLAH SÖYLEMEDİĞİ HÜKÜM VERMEDİĞİ HALDE ALLAH’IN DİNİNE, ATALARININ RİVAYET İNANÇALRINI İLAVE EDEBİLMEK İÇİN, BUNLARDA ALLAH’IN EMRİDİR İSLAM’IN/DİNİN GEREKLERİ ARASINDADIR DİYEN, ALLAH’A İFTİRA ATIYOR, ALLAH’IN İSMİNİ KULLANARAK YALAN UYDURUYOR DEMEKTİR. İşte Allah bu kullarımı asla affetmeyeceğim diyor. NE YAZIK Kİ AYNI YANLIŞI BİZLER, RESULÜN ÜZERİNDENDEN DE YAPIYORUZ VE BÖYLECE ALLAH’IN RESULÜNE İFTİRA ATTIĞIMIZIN, FARKINDA BİLE OLMUYORUZ. SIRF BATIL HURAFE İNANÇLARI AKLAMAK VE YAŞAYABİLMEK İÇİN. Ayetin devamında ise konuya açıklık getiriyor ve kendilerine gelen HAK OLAN GERÇEĞİ yalanlayanlardan bahsediyor. Sizce inandığını söyleyen bir insan, Allah katından gelen bir gerçeği nasıl inkâr edebilir? İnkâr sözüyle Allah neyi kast ediyor olabilir, çünkü Allah’ın ikaz ettiği bu insanlar, iman ettiğini söyleyen kitap Ehli. Allah gönderdiği tüm kitaplarında, benden başka veliler edinmeyin ardı sıra gitmeyin, yalnız gönderdiğim vahye sarılın batılın ve rivayetlerin ardına düşmeyin diyordu. Yardım ve şefaat istenecek ilah yalnız benim diyor. İman edenler bu hükümlerin tam tersini yaşayarak, Allah’ın yanında kendilerine Veliler, şeyhler, efendiler edinip onlardan şefaat dileyerek, Allah’ın hükmüne ortak ediyorsa, Allah’ın katından gelen gerçeklerin tam tersini yapıyor, ALLAH KATINDAN GELEN GERÇEĞİ, HAK OLANI yalanlıyor demektir. Yalnız Allah’ın vahyine, yani onun ipine sarılmamız gerektiği emrini verdiği halde Allah, iman edenler yalnız vahiyle/Kur’an ile din yaşanmaz diyorsa, rivayet ve sanı bilgileri de din diye yaşıyor ve bunlarda Allah’ın emridir diyorsa, İŞTE BUNU YAPANLARA ALLAH, KATIMDAN GELEN HAK OLAN GERÇEĞİ BİLDİKLERİ HALDE, VAHYİN TAM TERSİNİ YAŞAYARAK, HAK OLANI GİZLEMİŞ YALANLAMIŞ OLUYORLAR BÖYLECE, KÂFİR OLDULAR DİYOR. Atalarının rivayet ve sanı inançlarını din diye yaşayanlara Allah, bakın nasıl bir uyarıda bulunuyor ve onların acınacak durumları hakkında nasıl bir bilgi veriyor. Bakara 171: KÂFİR OLANLARIN DURUMU, (ÇOBANIN) BAĞIRIP ÇAĞIRMASINDAN BAŞKA BİR ŞEY DUYMAYANIN DURUMUNA BENZER. ONLAR (GERÇEĞE KARŞI) SAĞIRDIR, DİLSİZDİR, KÖRDÜR ONLAR AKIL DA ETMEZLER. (Mehmet Okuyan) Ayette kâfir diye bahsedilenler, bildiğiniz gibi aslında Kitap Ehli. Peki, Allah neden onlara kâfir diyor. Bir öncesindeki ayete baktığımızda onu da anlıyoruz. Bakın bunlar ne diyorlarmış Allah’ın Resulü Kur’an’ı tebliğ ederken. “AMA ONLARA “ALLAH’IN İNDİRDİĞİNE UYUN” DENİLDİĞİNDE, “HAYIR, BİZ YALNIZ ATALARIMIZDAN GÖRDÜĞÜMÜZ İNANÇ VE EYLEMLERE UYARIZ” DİYE CEVAP VERİRLER.” Kitap Ehlinin büyük bir kısmı, Allah’ın vahyini bir kenara bırakmış, atalarının rivayet inançlarını yaşadıkları için, ALLAH’IN SİZE İNDİRDİĞİ VAHYE UYUN dediğinde Allah’ın Resulü, onlar vahiyle yetinmeyip atalarının rivayet inançlarıyla imanlarını yaşadıklarını anlıyoruz. Eğer onlara indirilen vahye uymuş olsalardı. Hz. Muhammed in Kur’an’ı tebliğ ettiğinde, daha önce onlara gelen kitaplarla aynı bilgilerin olduğunu göreceklerdi. Sanırım sizler, Kitap Ehlinin yaptığı bu yanlışlardan ders almadığımız için, günümüzde de bizlerinde aynı hataları yaparak, eksiksiz tekrar edildiğini hatırladınız bu ayetle. Eğer Kur’an’ın bu uyarılarından ders alamadıysak, aynı yanlışları yapamaya devam ediyor ve YALNIZ ALLAH’IN İNDİRDİĞİNE TABİ OLMUYORDA RİVAYET VE SANI İNANÇLARIN PEŞİNE TAKILIP İSLAM’I YAŞIYORSAK, GERÇEKLERE KARŞI AKLINI KULLANMAYAN SAĞIR, DİLSİZ VE KÖR OLMUŞUZ DEMEKTİR. Allah boşuna düşün, aklını kullan ey kullarım demiyor. Eğer Allah’ın düşünmeye, akla yönelik bu uyarılarına rağmen, bir Müslüman AKILLA İSLAM YAŞANMAZ, KUR’AN ANLAŞILMAZ DİYORSA, O ALLAH’A İFTİRA ATIYOR, ALLAH’A YALAN SÖZ NİSPET EDİYOR DEMEKTİR. Allah cümlemizi bu yanlışları yapmaktan korusun ve Furkan’ın nuruyla aydınlanan, Allah’ın halis kulları arasına alsın inşallah bizleri. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  11. Sizlere şöyle bir soru sorsam, nasıl cevap verirdiniz. İSLAM’I YAŞARKEN, KUR’AN AYETLERİNE GÜVENDİĞİMİZ GİBİ, ALLAH’IN RESULÜNE AİT OLDUĞU İDDİA EDİLEN, RİVAYET HADİSLERE DE ŞÜPHE DUYMADAN GÜVENEBİLİR MİYİZ? Ne dersiniz? Eğer evet güvenebiliriz diyorsanız, sizlere tekrar bir soru daha sormak isterim. Allah, yalnız Kur’an’ın ipine sarılın, çünkü sizleri Kur’an’dan sorumlu tutuyorum, sakın emin olmadığınız bilgilerin/sözlerin/hadislerin peşine düşmeyin, hesabını sorarım dediği halde, aradan geçen 1400 sonra, günümüze rivayet yollarla ulaşan bilgilere, nasıl olurda hiç şüphe duymadan Kur’an gibi güveniriz. Eğer bunu yapıyorsak hatırlatırım, Rivayet hadisleri Kur’an ile eş değerde tutmuş oluruz ki, buda şirktir. Allah bu yanlışları yapanlara müşrik hatta kâfir diyor. Kâfir kelimesinin anlamı, Allah’a ve kitaplarına hiç inanmayanlara söylendiği gibi, iman ettikleri halde, imanlarının tam tersini yaşayanlara da Allah, kâfir oldular diyor. Kâfir kelimesi ÖRTEN, İNKÂR EDEN, GİZLEYEN ANLAMINDADIR. Allah’ın apaçık ayetlerini tebliğ alıp inandığını söylediği halde, batılı yaşayabilmek için Allah’ın ayetlerini görmezden geliyor ve gizliyorsan kâfirlerin safındasın demektir. Kur’an’a iman ettiğini söyleyen gerçek Müslüman, emin olmadığı bilginin asla ardına düşmez, araştırmadan inanmaz. Kontrol edeceğimiz, süzgecinden geçireceğimiz ve güveneceğimiz tek kaynak Kur’an’dır. ÇÜNKÜ ALLAH’IN KORUMASINDADIR. Onun onayını alan, süzgecinden geçen her sözü Resulü söylemiştir diyebiliriz. Onayını almayan Kur’an’ın bahsetmediği hiçbir sözü de Allah’ın Resulü söylememiştir demeliyiz. Çünkü Allah Kur’an’ı ben koruyorum diyor, rivayet edilen sözler/hadisler hiçbir koruma altında olmadığından, mutlaka şüpheyle yaklaşmalıyız. Bu kontrolü yapmamızı istemeyenler, Kur’an da her bilgi detaylı yok ki Kur’an süzgecinden geçirelim diyorlar ve dine yapılan beşeri ilaveleri adeta ayetlerin önüne geçiriyorlar. Hâlbuki Allah, biz Kur’an da hiçbir eksik bırakmadık, nice örneklerle ayetleri açıkladık. Kur’an ı açıklamak bizim görevimiz diyordu. BATILIN YAŞANMASI İÇİN, TOPLUM KUR’AN’DAN BU MANTIKLA UZAKLAŞTIRILDI, KENDİLERİNE BÖYLECE KANITLAR YARATILDI VE KUR’AN’IN ÖNÜNE RİVAYET HADİSLER GEÇİRİLDİ. Allah’ın Resulüne atfen söylenen rivayet hadisler, Kur’an gibi Allah’ın korumasında olmadığından, bu hadisleri şeytanın ve şeytanlaşmış insanların nefislerinin, İslam düşmanlarının, konuyu yanlış anlayıp yanlış nakledenlerin, hatta iyi niyetlerle uydurulmanın etkisine çok açıktır. İnsanlar bazen bir konuya dikkat çekmek adına iyi niyetle uydurdukları sözleri, Allah’ın Resulüne atfen söylenmesi nedeniyle, farklı konularla Kur’an da ayetler arasında çelişki yaratacağını fark edemeyebilir. Onun için bizlere nakledilen ve Allah’ın Resulüne ait olduğu söylenen hadisleri, dikkatle incelemeli ve araştırmalıyız ki, GEÇMİŞTE YAPILAN YANLIŞLARI BİZLERDE TEKRAR ETMEYELİM. Hadislere baktığımızda, bu sözleri nakleden ve değerlendiren kişilerinde hata yapabileceklerini asla unutmamalıyız. HATIRLAYINIZ ALLAH’IN AYETLERİ, RESULÜNE GELİRKEN VE TOPLUMA TEBLİĞ EDİLİRKEN, ALLAH TARAFINDAN İZLENİYOR VE TAKİP EDİLİYORDU. Hatta gerektiğinde Allah, Resulünü uyarıyordu. Ama bizlere anlatılan rivayet hadislerin, Allah tarafından kontrol edilip, gerektiğinde uyarılmadığını lütfen unutmayalım. Onun için Allah bizlerin, yalnız Kur’an’ın ipine sarılmamızı emretmiş ve bizleri yalnız Kur’an dan hesaba çekeceğine hükmetmiştir. Rivayet yolla dini istedikleri gibi yönetmeye çalışanlar, bu silahın ellerinden alınmasını istemeyenlerde kendileri hadis uydurup ALLAH, RESULÜNÜN HADİSLERİNİDE KUR’AN GİBİ KORUMAKTADIR, YALANINI TOPLUMA ANLATARAK, BATIL İNANÇLARINA KANIT YARATMA ÇABASINDADIRLAR. Hadisleri rivayet eden kişilerin güvenilirliği konusunda hiçbir bilgimiz yok. Şöyle düşünün, çok sevdiğiniz güvenilir çok dindar kabul ettiğimiz kişilerin, zamanla nasıl ikiyüzlü ve yalancı olduğuna şahit olmuşsunuzdur. Güvenilir olduğunu düşünsek bile, onlarında hata yapabileceklerini, masum olmadıklarını, yanılabileceklerini, Resulden duyduğu herhangi bir bilgiyi, sözü yanlış anlayıp, kendi düşünceleri doğrultusunda yanlış nakledebilirler, lütfen bu gerçeği unutmayalım. Tarihi kayıtlara baktığımızda, iyi niyetle bir konuyu anlatabilmek ve topluma kabul ettirebilmek için, uydurma hadis naklettikleri örnekleri çok verilir. Allah’ın Resulünün hadisini/sözlerini nakleden kişilerin, bu hadisi hangi ortamda söyledikleri zaman ve koşulları hakkında çok fazla bilgide yoktur. Çünkü herhangi bir konu nakledilirken eğer bağlamından, özünden, amacından ayrı anlaşılıp aktarılmışsa, bu bilgilerin hatalı ve yanlış nakledilmesi, yanlış anlaşılması kaçınılmaz olur. Araştırdığımızda Resule ait olduğu söylenen hadislerin, Resulün yaşadığı dönemde yazıya geçirilmediği için, hadisler ikinci, üçüncü şahısların sözlü nakilleriyle, Resulün vefatından en az 150 yıl sonra yazıya geçirildiği rivayet edilir. Onun için hadisler, BİR RİVAYETE GÖRE DİYE BAŞLAR VE NAKLEDEN KİŞİNİN İSMİ VERİLİR. Bu bilgilerin, sözlerin ilk önceleri kulaktan kulağa nakledildiğini düşündüğümüzde, bu sözlerin nasıl değişikliklere uğrayabileceğini, sanırım söylememe gerek yok. Allah İslam dininde gerçek Hak olanın bakın hangi bilgiler olduğunu söylüyor. “GERÇEK HAK OLAN, RABBİNDEN GELENDİR. O HALDE KUŞKULANANLARDAN OLMA!” (Bakara 147) Bu ayete iman ettiğini söyleyen bir Müslüman, sizce İslam dininde gerçek HAK olan sözlerin/hadislerin yalnız Kur’an olmadığını, Resulünün de dinde Allah’ın ayetleri gibi HAK olan hükümler koyabileceğine, inanır mı? Karar sizin. Allah verdiğim hükme kuşkulu bakıp, batılı yaşamak adına sakın hükmümün tersini yapma diyor, ama bizler neler söylüyoruz. Hadis naklinde en büyük tehlike ve risk, Resulden duyduğunu söyleyerek nakledenler, duyduklarını KENDİ KELİMELERİ VE ANLAYIŞ ŞEKİLLERİ İLE NAKLETTİKLERİNİ LÜTFEN UNUTMAYALIM. Bazen hayatımızda iki arkadaşın şahit olduğu bir konuyu, iki farklı şekilde naklettiğine şahit olursunuz. Aynı şeyi görmelerine ve duymalarına rağmen, HAYIR ÖYLE DEMEDİ, ŞÖYLE DEDİĞİ DİYEREK MÜNAKAŞA ETTİKLERİNE BİLE ŞAHİT OLMUŞSUNUZDUR. Lütfen unutmayalım din şakaya gelmez. Onun için kesin kanıtlarla yaşanır. Böyle bir naklin ne derece sağlıklı olup olmadığını, bilginin ne kadar doğru nakledilip edilmeyeceği konusunu söylememe sanırım gerek yok. Daha da İlginç olan, hadislerin insanların birbirine sözlü nakliyle geldiğini düşündüğümüzde ikinci, üçüncü, dördüncü kişilerin birbirine nakletmeleri ile nasıl değişikliklere uğrayabilme tehlikesinin olduğunu, hepimiz çok iyi biliyoruz. Bizlere düşen, Kur’an da Allah’ın uyarısını dikkate alarak, Allah’ın korumasındaki Kur’an’ın sınırlarını aşmadan, onun ipine sarılarak, Allah’ın ayetlerini birbiriyle bağlantılı düşünerek önce anlamalıyız. Daha sonra Allah’ın Resulüne ait olduğu iddia edilen her sözü/hadisi, Allah’ın Rehberi Kur’an’ın süzgecinden geçirip onay alırsak, evet bu sözü/hadisi Allah’ın Resulü söylemiş olabilir diyebiliriz. BUNUN DIŞINDA BİZLERİN YAPACAĞI HİÇ BİR ŞEY YOKTUR. ÇÜNKÜ ALLAH, BEN HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM DİYE BİZLERİ UYARMIŞ VE RESULÜNE DE, SANA İNDİRDİĞİM KUR’AN İLE KULLARIMA HÜKMET EMRİNİ VERMİŞTİR. Kur’an’ın dışından onun onayından geçmeden, inanacağımız herhangi bir söz, Kur’an a şirk koşmak olduğu gibi, Allah’ın Resulüne de iftira atmak olabileceği gerçeğini, lütfen unutmayalım. Dilerim, Allah’ın nuru Kur’an’ı rehber edinen, emin olmadığımız sözlerin/hadislerin ardına düşmeyen ve yalnız Allah’ın korumasındaki Kur’an’ın ipine sarılan, Allah’ın azınlık halis kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  12. Kur’an’ı doğru anlayabilmek çabasında olan kardeşlerimiz, Kur’an’ın tercümesinden/mealinden faydalanırken, bazen tedirgin oluyorlar. Çünkü tercümeler öyle yapılıyor ki, farlı anlamlara da çekilebiliyor. Tavsiyem farklı tercümelere de bakmanız ve ayetleri anlamaya çalışırken, mutlaka Kur’an’ın diğer ayetlerinden de istifade etmeliyiz. Lütfen unutmayalım, Allah bir ayetinde verdiği hükmün tam tersini, bir başka ayetinde vermez. Kur’an da aynı konuların birçok kez tekrar edilmesinin nedeni de, yanlış anlamanın önüne geçmek içindir. Bu makalemde, sizlerin üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, Necm suresi 26. Ayet olacak. Bu ayeti özellikle iki farklı mealden yazıyorum ki, konuyu daha doğru anlayabilelim. Necm 26: GÖKLERDE NİCE MELEKLER VARDIR Kİ, ONLARIN ŞEFAATLERİ HİÇBİR İŞE YARAMAZ. Ancak Allah’ın dilediği ve razı olduğuna izin vermesinden sonraki durum hariç. (Mehmet Okuyan.) Necm 26: GÖKLERDE NİCE MELEKLER VARDIR Kİ, ONLARIN ŞEFAATLERİ; ancak Allah’ın izniyle, dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar. (Diyanet meali) Ayete dikkat ettiyseniz, Meleklerin şefaat edip edemeyecekleri konusu hakkında bilgi veriyor. Bu iki farklı tercümeyi okuduğunuzda, Diyanetin mealinde sanki Melekler insanlara Allah’ın izniyle şefaat edebiliyorlarmış anlamı verilmiş. Çünkü Meleklerin şefaatleri diye başlamış ve ancak Allah’ın izniyle dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar diyerek, sanki Melekler şefaat ediyor, Allah izin veriyor anlamı verilmiş. EĞER ALLAH IN İZİN VERDİĞİ MELEKLER ŞEFAAT EDİYOR DİYE İNANIRSAK, ALLAH’IN BAZI İNSANLARADA ŞEFAAT ETME YETKİSİNİ VERDİĞİNE İNANMAMIZ GEREKİR. AMA ALLAH ŞEFAAT TÜMDEN BANA AİTTİR DİYOR VE KESİN, DEĞİŞTİRİLEMEZ ESNETİLEMEZ HÜKMÜNÜ VERİYOR. Çünkü buna benzer ayetler anlamları ile oynanıp, sanki Allah bazı kullarına şefaat yetkisi veriyormuş izlenimi veriliyor. Sayın Okuyanın mealine baktığımızda, ilk cümle yanlış anlamayı engelleyecek bir şekilde başlıyor ve bakın ne diyor. “GÖKLERDE NİCE MELEKLER VARDIR Kİ, ONLARIN ŞEFAATLERİ HİÇBİR İŞE YARAMAZ” Bu cümleden çok net şunu anlıyoruz. Hiçbir meleğin şefaat yetkisi yoktur. Lütfen devamındaki cümleye bakalım. Ancak Allah’ın izniyle dilediği ve razı olduğuna izin vermesindeki sonraki durum hariç. Peki, bu ne demek? Şefaat yetkisini Allah ne insanlara nede Meleklere vermemiştir. Ancak Melekler şefaat edilmesini istedikleri insanlara dualarıyla ve Allah’a teklifleri ile ancak Allah, şefaate layık kulları için şefaat edeceğini bildiriyor. YANİ MELEKLERİN ŞEFAAT TEKLİFİ DUALARINA ALLAH CEVAP VERİYOR VE ŞEFAATE LAYIK OLAN BİR KUL İSE, ŞEFAATİ ALLAH GERÇEKLEŞTİRİYOR. Bu durum biz insanlar için de geçerlidir. Bizler sevdiklerimiz ya da kendimizin günahlarının bağışlanması için, ancak Allah ‘a dua ederiz. Allah şefaate, bağışlanmaya layık bir kul isek bizlere şefaat eder. Bu ve benzeri ayetleri bizler Kur’an’ın diğer ayetlerinden faydalanarak anlamaya çalışmazsak, yanlış anlayacağımız gibi, batıl inançlarımıza da kanıt yaratmaya çalışırken, farkında olmadan Kur’an da çelişki yaratmış oluruz. Günümüzde meleklerin ve veli dediğimiz kişilere de Allah şefaat yetkisi vermiştir diyenler, ayetlerin anlamlarını değiştirip farklı anlaşılmaya müsait hale getirip ve bu şekilde topluma anlatıp, Allah Elçilerine, meleklere, veli, âlim kişilere de şefaat yetkisini vermiştir şekline dönüştürmektedirler. Bu ve benzeri ayetleri bizler aşağıda yazdığım ayetlerin ışığında anlamazsak, doğru anlamamızda mümkün olmayacaktır. Zümer 43: YOKSA ONLAR ALLAH’TAN BAŞKASINI ŞEFAATÇİLER Mİ EDİNİYORLAR? De ki: “Onlar hiçbir şeye güç yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi?” (Bayraktar Bayraklı) Zümer 44: De ki: “BÜTÜN ŞEFAAT ALLAH’INDIR. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Sonra O’na döndürüleceksiniz.” (Bayraktar Bayraklı) Bu ayetler ışığında, Necm 26. Ayeti anlamaya çalıştığımızda şunu anlıyoruz. Allah önce kendi çevresinden tertemiz varlıklar olan Meleklerden örnekler veriyor. Onlar dahi mükâfatı, şefaati hak etmeyen birisine mükâfat ve şefaati teklif dahi edemezler diyor. Bu ne demektir, ancak Allah’ın bu teklifi, duayı uygun görmesi halinde, Allah’ın kendisinin bizzat şefaat edeceğini açıkça belirtiyor. Demek ki şefaati yapan Allah, teklifte bulunan melekler olduğu anlaşılıyor. BİZLERDE SEVDİKLERİMİZ İÇİN DUA DİYORUZ, ALLAH DUALARIMIZI KABUL EDERSE, SEVDİKLERİMİZE ALLAH ŞEFAAT EDİP, GÜNAHLARINI BAĞIŞLIYOR. Peki, Allah neden ŞEFAAT yetkisini meleklere ve insanların bir kısmına vermemiş olabilir? GELECEĞİ ALLAH’DAN BAŞKA NE MELEKLERİN, NEDE BİZ İNSANLARIN BİLEMEDİĞİ İÇİN, ŞEFAAT YETKİSİNİ ALLAH, HİÇBİR KULUNA VE MELEKLERE VERMEMİŞTİR. GELECEKTE İNSANLAR ACABA İYİ BİR İNSA MI OLACAK, YOKSA KÖTÜ BİR İNSAN MI OLACAK. BU KONUDA ALLAH BİZLERİ UYARIYOR VE NE DİYORDU? KİMİN EN DOĞRU YOLDA GİTTİĞİNİ, TAKVACA ÜSTÜN OLDUĞUNU YA DA OLACAĞINI YALNIZ BEN BİLİRİM. Bu bilgiler ışığında şunu söylememiz gerekir, bizler kimin en doğru yolda gittiğini, takvaca Allah katında üstün olduğunu bilemeyeceğimiz için, böyle bir yetkiyi de Allah, hiç kimseye vermemiştir. Bu durumda şunu çok açık anlıyoruz, adaletli bir şefaati verecek yalnız Allah tır. Melekler ve insanlar duygularının etkisinde kalabilir, gelecekte olacakları bilemeyeceği için, doğru değerlendiremez. Bağışlanma ve yardım mahşer günü olacağı gibi, yaşarken de bizlerin ihtiyacı vardır. Allah’ın Resulüne hitaben, bu konuda indirdiği ayet, aslında tüm sorumuza açıklık getiriyor ve bakın ne diyor. “ONLAR İÇİN İSTER AF DİLE, İSTER DİLEME; ONLAR İÇİN YETMİŞ DEFA AF DİLESEN DE ALLAH ONLARI ASLA AFFETMEYECEKTİR. Bu, onların Allah ve Resulünü inkâr etmelerinden dolayıdır. Allah, fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” (Tevbe 80) Allah’ın Resulü, yakınları içinde iman etmeyenler olsa gerek ki, Allah’ın Resulü onlar için dua ediyor ve bağışlanmasını Allah’tan diliyor olmalı ki Allah, böyle bir ayet indirmiş. Ama Allah Resulüne bakın nasıl bir cevap veriyor. Onlar için istediğin kadar dua et, bağışlanmalarını dile onları asla affetmem diyor. Çünkü onlar inkârcı oldular diyerek Resulün duasını geri çeviriyor. Hatırlatırım bunu söyleyebilmek için, onların geleceğini de bilmek gerekir. Ayette geçen 70 defa affını istesen affetmem, bir deyimdir. Yani ne kadar istersen iste boşuna, asla affetmem anlamında. Bizlerde Kur’an ayetlerini, mutlaka Kur’an’ın diğer ayetleri ışığında anlamaya çalışmalıyız. Eğer rivayet edilen hadisler ışığında ayetleri anlamaya çalışırsak, hem Allah’ın nuru Kur’an’a saygısızlık yapmış oluruz, hem de ayetleri yanlış anlayıp kendimizi kandırmış oluruz. NE YAZIK Kİ AYETLERİ YANLIŞ ANLAMAMIZIN ASIL NEDENİ, AYETLERİ KUR’AN’’IN IŞIĞINDA DEĞİL, RİVAYET VE SANI BİLGİLERİN IŞIĞINDA ANLAMAYA ÇALIŞMAMIZ, BİZLERİN KUR’AN’DAN UZAKLAŞMAMIZA, BATILIN YOLCUSU OLMAMIZA NEDEN OLMAKTADIR. Dilerim batıl ve rivayetlerden uzak, yalnız Kur’an’ın ipine sarılan, Allah’ın azınlık halis kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  13. Bizler Kur’an’ı Allah ne emrediyor diye okuma yerine, atalarımızdan intikal eden rivayet ve sanı inançlarımızı, nasıl Kur’an’a aklatırız, onun için bakıyoruz ve okuyoruz. Bu konu ile ilgi bir ayeti sizlere hatırlatmak ve bu ayette geçen bir kelimeye, nasıl Kur’an’ın onlarca ayetine ters düşen anlam verip, Kur’an da çelişki yaratmak pahasına, batıl ve yanlış inancımıza kanıt yaratmaya çalıştığımızı göstermek istiyorum. Önce ayeti yazalım. Bakara 255: Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, kayyumdur. O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. İZNİ OLMAKSIZIN, O’NUN KATINDA ŞEFAATTE BULUNACAK KİMDİR? O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir.) Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O’na güç gelmez. O, yücedir, büyüktür. (Diyanet meali) Özellikle Diyanetin mealini yazdım. Bunun nedenini yazımın sonunda söyleyeceğim. Ayeti okudunuz, ayetin başında Allah’tan başka İLAH yoktur diyor. Peki, İlah ne anlama geliyor? Çünkü Kur’an bu kelimeyi özellikle Kur’an da birçok ayette kullanır. Kitap Ehlinin yaptığı yanlışlara dikkat çekmek içinde, Allah’tan başka İlah yoktur uyarısını yapar. Kimlere yapar bu uyarıyı? Allah’a hiç inanmayanlara mı, yoksa Allah’a iman eden ve ondan başka RAB, ALLAH olmadığını bilenlere mi yapıyor. Elbette Kitap ehline bu uyarı. İLAH kelimesinin anlamı, “KULLUK EDİLEN, KENDİSİNE YÖNELİNEN, TAPINILAN, AZAMETİ KARŞISINDA HAYRETE DÜŞÜLEN, GÖNÜLDEN BAĞLANILAN, HAYRANLIK UYANDIRAN VE SIĞINILAN.” Bu ayetin ilk cümlesinde Allah, Kitap Ehlini özellikle uyarıyor, çünkü Kitap Ehli Allah’ın yanında Veliler, şefaatçiler, Allah dostları edinip ONLARA GÖNÜLDEN BAĞLANIYORLAR, NE DERLERSE YAPIYORLAR ve onlardan yardım diliyorlardı. Halbuki Allah bir çok ayetinde güvenilecek, yardım istenecek Veliniz yalnız benim diyordu. Ayetin devamında, Allah’ın yanında edindikleri Velilerin, gönülden bağlanıp güvendikleri kişilerin, onları dar durumlardan kurtarıp, Allah katında onlara şefaat edeceğine inandıkları için Allah, onlara şöyle bir soru ile cevap veriyor ve düşünmelerini istiyor. “İZNİ OLMAKSIZIN, O’NUN KATINDA ŞEFAATTE BULUNACAK KİMDİR?” Hatırlatırım bu cümle ikaz, uyarı cümlesi. Dikkatinizi çekerim bu bir soru ve bu soruyu, Allah izin vermediği halde, kendilerine şefaatçiler edinenlere soruyor. Ama batılı aklamak isteyenler, Allah’ın bu sorusunu anlamak istemedikleri için, bu soru cümlesine farklı bir anlam vererek, DEMEK Kİ ALLAH’IN ŞEFAAT ETMESİNE İZİN VERDİĞİ KULLARI VARMIŞ DİYEBİLİYORLAR. HÂLBUKİ ALLAH ŞUNU SÖYLÜYOR, BUNU DİĞER AYETLERİNDEN ANLIYORUZ. ŞEFAAT YANİ BAĞIŞLAMA YETKİSİ YALNIZ BENİMDİR. ÇÜNKÜ BENDEN BAŞKA İLAH YOKTUR. AFFETME VE BAĞIŞLAMA YETKİSİDE YALNIZ İLAH OLANIN YETKİSİNDEDİR DİYOR. Ayetin devamında Allah, İLAH olan kendisinin gücünden örnekler veriyor ve diyor ki, O uyumaz, göklerdeki her şey onun emrindedir. O kullarının geçmişini ve geleceğini bilir, Onun ilmini bizler bilemeyiz tahayyül bile edemeyiz diye açıkladığı halde, bizler tıpkı Kitap Ehli gibi, yalnız Allah’ın yetkisinde olan İLAH a mahsus ŞEFAAT yetisini, Allah’ın Resulüne ve edindiğimiz Veli kişilere de vererek, aklımızca günahlarımızdan kurtulacağımızı zannediyoruz. Allah ayetinde, İZNİ OLMAKSIZIN, O’NUN KATINDA ŞEFAATTE BULUNACAK KİMDİR sözüyle Allah, BEN HİÇ KİMSEYE BU YETKİYİ VERMEDİM, SİZLER KAFANIZDAN UYDURUYORSUNUZ DİYEREK UYARIYOR İKAZ EDİYOR VE DİYOR Kİ, BEN İZİN VERMEDİĞİM HALDE, KİMMİŞ SİZE ŞEFAAT EDECEK? Anlamak istemeyene sözümüz elbette yok. Amacımız, gerçekleri anlamak isteyeni, Kur’an’ ı anlamaya davet etmektir. Allah, şefaatin yalnız kendi yetkisinde olduğunu, bakın ayetlerinde nasıl çok açık bizlere bildiriyor ve bakara suresi 255. Ayette uyardığı gibi, BEN İZİN VERMEDİĞİM HALDE, BENİM KATIMDA KİMMİŞ O ŞEFAAT EDECEK DİYOR. Bu yetkisinin yalnız kendisinde olduğunu ve hiç kimseye de bu yetkiyi vermediğini bakın nasıl söylüyor Rabbimiz. Yazdığım ayetin bir öncesine önce bakalım. Bakara 254: Ey iman edenler! HİÇBİR ALIŞVERİŞİN, HİÇBİR DOSTLUĞUN VE HİÇBİR ŞEFAATİN OLMADIĞI KIYAMET GÜNÜ GELMEDEN ÖNCE, SİZE RIZIK OLARAK VERDİKLERİMİZDEN ALLAH YOLUNDA HARCAYIN. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir. (Diyanet meali) Bakın Allah 255. Ayetinde izin olmaksızın, yani izin vermediğim halde katımda şefaat edecek kimlermiş diye uyardığı ayetin bir öncesinde, bu konuda zaten açıklama yapıyor ve diyor ki, “HİÇBİR ALIŞVERİŞİN, HİÇBİR DOSTLUĞUN VE HİÇBİR ŞEFAATİN OLMADIĞI KIYAMET GÜNÜ GELMEDEN ÖNCE, SİZE RIZIK OLARAK VERDİKLERİMİZDEN ALLAH YOLUNDA HARCAYIN.” Sizce açıklamaya gerek var mı? Allah bir önceki ayetinde, hiçbir şefaatin olmadığı O günden bahsettiği halde, bir sonrasındaki ayette şefaat yetkisini, bazı kullarıma da verdim der mi? İşte bizler ellerimizle batıl inançlarımıza kanıt yaratmak adına, Kur’an da böyle çelişki yaratıyoruz. Şefaatin yalnız Allah’ın yetkisinde olduğu bazı ayetleri de sizlere hatırlatmak isterim. Zümer 44: De ki: “ŞEFAAT TÜMÜYLE ALLAH’A AİTTİR. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Sonra yalnız O’na döndürüleceksiniz.” (Diyanet meali) Enam 51: KENDİLERİ İÇİN ALLAH’TAN BAŞKA NE BİR DOST, NE DE BİR ŞEFAATÇİ BULUNMAKSIZIN, Rab’lerinin huzurunda toplanmaktan korkanları, Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar diye, onunla (Kur’an ile) uyar. (Diyanet meali) Bakara 48: ÖYLE BİR GÜNDEN SAKININ Kİ, O GÜN HİÇ KİMSE BİR BAŞKASI ADINA BİR ŞEY ÖDEYEMEZ. HİÇBİR KİMSEDEN HERHANGİ BİR ŞEFAAT KABUL OLUNMAZ, FİDYE ALINMAZ. Onlara yardım da edilmez. (Diyanet meali) Zümer 43: YOKSA ALLAH’TAN BAŞKA ŞEFAATÇİLER Mİ EDİNDİLER? DE Kİ: “HİÇBİR ŞEYE GÜÇLERİ YETMESE VE DÜŞÜNEMİYOR OLSALAR DA MI?” (Diyanet meali) Yazdığım ayetlerin tamamında Allah, şefaatin yani bağışlamanın yetkisi yalnız benimdir dediği halde, bizler bir ayette geçen bir kelimeye yanlış anlam verip, diğer ayetlerle çelişmesini umursamayıp, bakın demek ki bu ayette Allah, şefaat yetkisini Resullerine ya da Veli, alim kişilere de vermiştir nasıl deriz, doğrusu anlayamıyorum. Hâlbuki Zümer 43. Ayetinde Allah, kendisinden başka şefaatçi edinenleri uyarıp, bakın ne diyor. “YOKSA ALLAH’TAN BAŞKA ŞEFAATÇİLER Mİ EDİNDİLER?” Kur’an dan nasiplenmeyip imanını batıl ile yaşayanlara, Kur’an gerçeklerini anlatmak çok zor biliyorum ama yine de hatırlatmak her Müslüman’ın görevidir. Bakın Allah, Resulüne bu konuda neler diyor. Acaba Allah’ın Resulü kendi günahları için ne yapmasını istiyor Allah. Muhammed 19: Bil ki Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. HEM KENDİNİN, HEM DE İNANMIŞ ERKEK VE KADINLARIN GÜNAHLARININ BAĞIŞLANMASINI DİLE! Allah, gezip dolaştığınız yeri de, içinde kalacağınız yeri de bilir. (Diyanet meali) Dikkat ettiyseniz yazdığım tüm ayetleri, özellikle Diyanetin mealinden aldım. Bu ayette de Allah Resulüne, kendi günahların ve iman ettiğine şahit olduğun kadın ve erkeklerin günahlarının bağışlanması için bana dua et diyor. Hani Allah’ın Resulünüm şefaat yetkisi vardı? Kendi günahını bile affetme yetkisi olmayan Resulün, bizlerin günahları için nasıl şefaat edeceğini söyleriz. HATIRLATIRIM ALLAH KENDİSİ VE DİĞER İMAN EDEN MÜSLÜMANLARIN GÜNAHLARI İÇİN DUA ET DİYOR. Burada bahsedilen, Resulün tanıdığı, imanından emin olduğu arkadaşlarından bahsediliyor. Hatta Allah cehennem cezası vermiş bir kişi ile ilgili, Resulüne bakın ne diyor ve uyarıyor Rabbimiz. Zümer 19: HAKKINDA AZAP SÖZÜ (HÜKMÜ) GERÇEKLEŞENLER, HİÇ ONLAR GİBİ OLUR MU? CEHENNEMLİKLERİ SEN Mİ KURTARACAKSIN? (Diyanet meali) Tekrar hatırlatmak istiyorum, yazdığım ayetlerin tamamı Diyanet mealinde alınmadır. Ayetlerin tamamında Allah açık ve net bir şekilde, şefaat yetkisi yalnız Allah’ındır, bu yetkiyi ben hiç kimseye vermedim dediği halde, Diyanet ne yazık ki hala camilerde ve din görevlileri tarafından Müslümanlara, ŞEFAAT YA RESULALLAH demeye ve şefaat edecek Allah’ın yetki verdiği kişilerinde olacağı anlatılmaktadır. Peki, Allah’ın bu yetkiyi kime verdiklerini nasıl bileceğiz? Aslında yakın zamanda, bu yanlışımızın cezasını toplum olarak çektik ama ders almadığımız anlaşılıyor. Çünkü edindikleri Veli kişilerin de şefaatçi olduklarını söylemelerini, doğrusu anlamak hiç mümkün değil. Çünkü Allah Kur’an da uyarmış ve KİMİN EN DOĞRU YOLDA GİTTİĞİNİ, KİMİN TAKVACA ÜSTÜN OLDUĞUNU YALNIZ BEN BİLİRİ DİYOR. Bu ayetlerden de anlıyoruz ki bizler, hiç kimsenin imanını değerlendirip, bu kişi Allah dostu, bu insan çok iyi Müslüman diyerek, onun her sözüne şüphe duymadan güvenemeyiz. Yada tam tersini söyleyip, inançsız imansız diyemeyiz. Din adına güvenilecek ve sorgusuz inanılacak yalnız Allah dır, onun kitabı Kur’an dır. Dilerim Kur’an’ı rehber alarak, yaşadığımız bu hatamızı fark eden Allah’ın halis kullarından oluruz. Eğer fark edemezsek, bizleri daha çok Allah ile aldatanların tuzağına düşeriz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  14. Biz Müslümanların genel çoğunluğu, günümüzde İslam’ı ne yazık ki Kur’an merkezli yaşamak yerine, rivayet merkezli hadisler ışığında yaşıyoruz. Bizlere bu bilgiler doğru ulaşmış mı, ulaşmamış mı diye hiç tereddüt bile etmiyoruz. Çünkü bu hadisleri adeta haşa, Kur’an ayeti seviyesinde görüyoruz. Onun içinde hep kaybeden toplumlar oluyoruz. Böyle olunca da Allah’ın Nuru Kur’an dan faydalanıp, onun ışığıyla aydınlanamıyoruz. Bugün bizler, geleneksel İslam anlayışında Kur’an ı değil, bizden yüzlerce yıl önceki toplumların, Kur’an dan ne anladığını, güvenilir dediğimiz kişilerin rivayet ettiği hadislerin ışığında, onların dini nasıl yaşadıklarını, mezheplerin FIKIH anlayışları ile anlamaya çalışıyoruz. Böyle olunca da ONLARIN YAPTIKLARI YANLIŞLARI BİZLERDE TEKRARLIYORUZ. Hâlbuki Allah Kur’an ı, daha önceki toplumların yanlışlarını, hatalarını bizlerde tekrar etmeyelim, apaçık görüp farkında olalım diye gönderdi. Öyle rivayet bilgilerle Kur’an ı anlamaya çalışıyoruz ki, bu bilgilerin doğruluğundan da asla emin olamıyoruz. Allah bu konuda bizleri uyarmış ve emin olmadığın bilgilerin ardına düşmeyin, sizleri sorumlu tutarım diye de dikkatimizi çekmiştir. Üzgünüm ama rivayet hadisleri ciddiye aldığımız kadar, Kur’an ı onun ayetlerini ciddiye almıyoruz. Çünkü rivayet hadisler olmasaydı, Kur’an anlaşılamaz kapalı kalırdı diye inanıyoruz. Bu durumda sizce hangisi ilk sırayı alır. Ben söylemekten utanıyorum. KUR’AN’I CİDDİYE ALMIŞ OLSAYDIK, KUR’AN’ IN ONAYINDAN GEÇMEYEN ONCA HADİSİ/SÖZÜ, ALLAH IN RESULÜ SÖYLEMİŞTİR DEMEZDİK. BU HATAMIZLA BİZLER, ALLAH’IN RESULÜNE İFTİRA ATTIĞIMIZIN, NE YAZIK Kİ FARKINDA BİLE OLAMIYORUZ. Bu makalemde Müslümanların, İslam’ı yaşarken İLK ÖNCELERİ İZLEDİĞİ YOLLA, DAHA SONRA İZLEDİKLERİ YOLUN NASIL FARKLILAŞTIĞINA BİR ÖRNEK VERMEK İSTİYORUM. Elbette yazacağım da bir rivayet hadistir, ama Kur’an’ın onayından geçen ve Kur’an a yönelten bir hadis olduğunu lütfen unutmayalım. Makalemi okumadan önce, sizlere SENED yoluyla nakledilen rivayet hadisin, ne olduğunu açıklamak istiyorum ki konu daha iyi anlaşılsın. Bir hadis terimi olarak SENED, hadisin ilk kaynağına ulaşıncaya kadar takip ettiği yoldur diye tarif edilir. SÖZLÜK ANLAMI, DAĞIN ETEĞİNDEN YUKARI OLAN KISMI, BİR KİMSENİN GÜVENDİĞİ BİRİ, SIĞINAK VE DAYANAK MANALARINA GELİR. Bizler yüzlerce yıl önce yaşamış kişilerin kim olduğunu güvenirliğini, bu sözlere art niyetli kişilerin dahil olup, fitne, fesat bilgiler karıştırdığını asla bilemeyiz. Onun için Allah, emin olmadığın sözün ardına düşmeyin diye bizleri uyarır. Bizler hiç kimsenin Allah’ın doğru yolunda gittiğini asla bilemeyiz. Bu konuda Allah bizleri uyarıyor ve ne diyordu? “KİMİN EN DOĞRU YOLDA GİTTİĞİNİ YALNIZ BEN BİLİRİM.” Buna benzer uyarıları Kur’an’dan görmezden gelirsek, yaşadığımız batılı, hurafeyi din diye yaşarız. Hesap günüde üzülenlerin safında oluruz. Rivayet hadisleri inancının merkezine koyup çok önemseyen ve İslam’ı bu merkezde yaşayan din kardeşlerime geçmişten günümüze ulaşan, Hz. Muhammed in vefatından sonra Müslümanların inançlarını yaşayabilmek adına, nasıl bir yol izleyip değişimlere uğradıklarına güzel bir örnek vermek istiyorum. İBRET VE DERS ALANA NE MUTLU. “HZ. AİŞE, ALLAH RESULÜ’NÜN, KUR’AN’IN ETE KEMİĞE BÜRÜNMÜŞ HALİ OLARAK YAŞADIĞINI ÇOK İYİ BİLDİĞİ İÇİN, ALLAH RESULÜ’NE HERHANGİ BİR SÖZ NİSPET EDİLDİĞİNİ İŞİTTİĞİNDE, HEMEN O SÖZÜ KUR’AN’IN SÜZGECİNDEN GEÇİRİR, KUR’AN’IN ÖLÇÜLERİYLE ÖRTÜŞMEYEN RİVAYETLERİ KESİN OLARAK REDDEDERDİ. Bedruddin ez-Zerkeşi’nin kaleme aldığı ve Hz. Aişe’nin Kur’an’a aykırı bulduğu için reddettiği rivayetlerden örneklere yer verdiği “HZ. AİŞE’NİN SAHABEYE YÖNELTTİĞİ ELEŞTİRİLER” adlı kitabı, bu konuda önemli bir kaynak niteliği taşımaktadır.” Örnek verelim. “Hz. Aişe’nin, Hz. Peygamber adına Kur’an’a aykırı sözler uydurulmasına geçit vermeyen, Kur’an merkezli bu titiz tutumu, sonraki dönemlerde Müslümanlar arasında hep yaşatılmakla birlikte, özellikle hicri 2 ve 3. yy’ larda hadislerin tedvini sürecinde, HADİS RİVAYETLERİNİN KUR’AN’A ARZINI ÖNCELEYEN METİN TENKİDİ YÖNTEMİ YERİNE, SENED ZİNCİRLERİNİN İNCELENMESİNE DAYALI SENET TENKİDİ YÖNTEMİNİN ÖNE ÇIKARILMASI, BU ALANDA KUR’AN’IN HAKEMLİĞİNİ ÖNEMLİ ÖLÇÜDE DEVRE DIŞI BIRAKAN BİR GELİŞME OLMUŞTUR. Bu büyük kırılmaya, bir de Şafii’nin hadisleri de Kur’an gibi vahiy ürünü olarak gören ve böylece Kur’an’ın hakemliğini/belirleyiciliğini buharlaştıran yaklaşımının giderek genel kabul halini alması eklenince, HADİS KÜLTÜRÜ TAMAMEN KUR’AN’IN KONTROLÜ DIŞINA ÇIKARTILMIŞ, “YÜRÜYEN KUR’AN” OLAN ALLAH RESULÜ ADINA KUR’AN DIŞI BİR KÜLTÜR VE DİN ANLAYIŞI OLUŞTURULMASINA ZEMİN KAZANDIRILMIŞTIR. BÖYLECE KUR’AN TEMEL BELİRLEYİCİ OLMAKTAN ÇIKARILMIŞ, HADİS RİVAYETLERİ KUR’AN’A ARZ EDİLECEK VE HADİS RİVAYETLERİ KUR’AN’LA DEĞERLENDİRİLECEK YERDE, YER YER APAÇIK KUR’AN AYETLERİ HADİS RİVAYETLERİNE TÂBİ KILINMAYA ÇALIŞILMIŞ, BÖYLECE İSLAM’IN YAPISI TAMAMEN TERS YÜZ EDİLMİŞTİR.” Bu bilgiler ve yaşanan İslam'ın izlendiği yola baktığımızda, ALLAH IN RESULÜNÜN SAĞLIĞINDA, ASLA KENDİ SÖZLERİNİ/HADİSLERİNİ KAYDA ALDIRIP YAZDIRMADIĞINI ÇOK NET ANLIYORUZ. Günümüze ulaşan tüm hadislerin rivayet yoluyla, insanların birbirine nakli ile geldiği çok açıktır. BU BİLGİLERİN DEĞİŞMEDEN GÜNÜMÜZE GELDİĞİNE İNANMAK AKLIN VE MANTIĞIN ÖTESİNDE İMKANSIZDIR, LÜTFEN UNUTMAYALIM VE İMANIMIZI TEHLİKEYE ATMAYALIM. Değerli din kardeşlerim, lütfen unutmayalım. Allah hükmünü vermiş ve sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum demişse, bizlerin ipine sarılacağımız Kitabında Kur’an olduğunu unutmayalım. Dilerim rivayetlere değil Kur’an’a sarılan, Allah’ın azınlık halis kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  15. İslam toplumu olarak Kur’an dan uzak, öyle bir bataklığa batmışız ki, Kur’an’a inandığımızı zannedip, Kur’an’a muhalif yaşadığımızın, Allah ne emrediyorsa tersini söylediğimizin farkında bile değiliz. Çünkü Kur’an ı dikkatle ve bir öğrenci misali Allah’ın istediği gibi anlayarak, düşünerek okumuyoruz. Yaptığımız yanlışımız, anlatılanları Allah’ın emri zannederek sorgusuzca inanmak. ALLAH BÖYLE BİR İMAN İSTEMİYOR BİZLERDEN, LÜTFEN ÖNCE BUNUN FARKINDA OMALIYIZ. Kur’an’ı direk kendimiz okumak istemememizin nedeni, bizlere sen Kur’an ı anlayamazsın, onu âlim olanlar anlar, senin ilmin ne ki Kur’an ı anlayacaksın sözlerine, ne yazık ki inandırıldık. Eğer zerre kadar düşünseydik, Allah bizlerin okuduğunda anlayamayacağı bir rehber gönderip, daha sonrada sizleri bu kitaptan sorumlu tutuyorum demeyeceğini bilirdik. Okuyup araştırmadığımız ve üzerinde düşünmediğimiz için, yaptığımız en büyük yanlışlık, ayetlerde geçen sözlere, kelimelere diğer ayetlerle tamamen ters düşen anlamlar vermemiz neden oluyor. Sizce Allah bir ayetinde söylediğinin tam tersini, bir başka ayetinde söyler mi? Elbette hayır. Buna inanırsak, ellerimizle Kur’an da çelişki yaratmış oluruz. Örnek vermek gerekirse Allah birçok ayetinde, Kur’an’ı tebliğ ederken Resulüne kolaylık sağlamak ve yardımcı olmak için bakın iman etmek üzere olanlara ne söylüyor ve uyarıyor. “KİM ALLAH’A VE RESÛLÜNE İTAAT EDER, ALLAH’TAN KORKAR VE O’NA KARŞI GELMEKTEN SAKINIRSA, İŞTE ONLAR BAŞARIYI ELDE EDENLERİN TA KENDİLERİDİR.” (Nur 52) “ALLAH VE RESÛLÜ BİR İŞ HAKKINDA HÜKÜM VERDİKLERİ ZAMAN, HİÇBİR MÜ’MİN ERKEK VE HİÇBİR MÜ’MİN KADIN İÇİN KENDİ İŞLERİ KONUSUNDA TERCİH KULLANMA HAKLARI YOKTUR. KİM ALLAH’A VE RESÛLÜNE KARŞI GELİRSE, ŞÜPHESİZ Kİ O APAÇIK BİR ŞEKİLDE SAPMIŞTIR.” (Ahzab 36) “EY İMAN EDENLER! ALLAH’A İTAAT EDİN, ELÇİ’YE DE İTAAT EDİN! İŞLERİNİZİ BOŞA ÇIKARMAYIN!” (Muhammed 33) “ALLAH’A İTAAT EDİN; RESULE DE İTAAT EDİN! YÜZ ÇEVİRİRSENİZ BİLİN Kİ RESULE DÜŞEN GÖREV, SADECE APAÇIK TEBLİĞDİR.” (Tegabun 12) ÖNCE ŞUNU HATIRLATMAK İSTERİM. BU UYARI VE İKAZLAR, ALLAH IN RESULÜNÜN YAŞADIĞI DÖNEMDE, İMAN EDENLERE ÖZELLİKLE HİTAP EDİYOR. BUNU DİKKATE ALARAK ANLAMAYA ÇALIŞALIM. Kur’an’ı tamamen okumamış bir Müslüman ilk önce şunu söyler. Bakın Allah yalnız kendisine değil Resulüne de uymamızı istiyor. Demek ki onun Kur’an’dan başka sözleri/hadisleri de din adına geçerli olmalı ki öyle söylüyor diyebilirsiniz. Yazdığım bu dört ayetin sonunda Tegabun 12. Ayeti, dikkatle okuyan bir Müslüman, ilk okuduğunda anladığı yanlış düşünceyi fark etmesi gerekir. Tabi düşünerek dikkatle okumak ve rivayet bilgilerin etkisi altında kalmadıysa. Onun için Allah düşün, aklını kullan Ey kulum diyor. Yazdığım bu dört ayetin ilk cümlelerinde, dikkat ettiyseniz Allah’a ve Resulüne uyun diyerek, Resulünü birlikte anıyordu. Allah bu ayetlerde benim hükümlerim ayrı, Resulümün hükümleri ayrıdır, onunda verdiği Kur’an dışı hükümlere uyun demesi zaten, Kur’an a göre mümkün değil. Ben hükmüme hiç kimseyi ortak etmem diyen Allah, bu ayetlerde farklı bir şey söylemesi mümkün olamaz. Peki, Tegabun 12. Ayetin sonunda ne diyordu? “BİLİN Kİ RESULE DÜŞEN GÖREV, SADECE APAÇIK TEBLİĞDİR. Eğer Allah’ın bu uyarısını görmezden gelirseniz, yazdığım ayetlerin ilk cümlelerini, istediğiniz gibi yorumlar, istediğiniz anlamı da verebilirsiniz ama kendinizi kandırmış olursunuz. Yazdığım ayetler ve benzeri birçok ayetinde Allah, Resulüne destek ve yardımcı olmak için, Resulüme uyun ona uymak bana uymaktır mesajını veriyor ve Resulüne itaati emrediyor. HATIRLATIRIM ŞU ANDA ALLAH’IN RESULÜ ARAMIZDA YOK. BU DURUMDA NE YAPACAĞIZ DİYEBİLİRSİNİZ. Kur’an’a danışalım, bakalım Allah’ın kitabı bu konuda bizlere yardımcı olacak mı? Bizler yalnız Kur’an ile İslam’ı yaşayabilir miyiz, yoksa Allah’ın Resulü başka bilgilerde bizlere bıraktı mı? “BU KURAN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM.” (ENAM 19) “RABBLERİNİN HUZURUNDA TOPLANACAKLARINDAN KORKANLARI, KUR’ÂN İLE UYAR! ONLAR İÇİN RABBLERİNDEN BAŞKA NE BİR DOST NE DE BİR ARACI VARDIR; BELKİ SAKINIRLAR.”( ENAM 51) “DE Kİ: “BEN SİZİ ANCAK VAHY İLE UYARIYORUM.” AMA SAĞIRLAR UYARILDIKLARI VAKİT ÇAĞRIYI İŞİTMEZLER.” (Enbiya 45) Bu ve benzeri ayetleri dikkatle okuduğumuz da kafamızdaki karışıklık netleşiyor. Allah Resulüme uyun ona uymak bana uymak gibidir demesinin nedeni, çok açık ortaya çıkıyor. Demek ki Allah’ın Resulü tüm insanları, Allah’ın vahyi Kur’an ile uyarma görevi almış. Onun için Allah Resulüme uyun, O bir konuda aranızdaki anlaşmazlığınızda karar verdiğinde ona güvenin ve kararına itiraz etmeyin diyor. Çünkü O vereceği kararı ona indirdiğim Kur’an ışığında verecektir diyerek, O günkü toplumun Resulüne uymasına yardımcı oluyor. Çünkü Allah Resulünün her anını kontrol ediyor ve gerektiğinde onu ikaz ediyordu. Bunu Kur’an dan anlıyoruz. Yoksa Allah Resulü vefat ettikten sonra, Allah ın denetiminde olmayan, Resule ait olduğu iddia edilen hadislerine de uyun, asla demiyor. Hatırlatırım Allah, yalnız Kur’an ı korumasına aldığını açıkça söylüyor. Gerçi batıl yolcuları rivayet hadislerinde Allah koruması altında olduğunu söyleyerek, batıl inançlarına nefislerinde kanıt yaratma çabasını sürdürmektedirler. Buradan da şunu çok açık anlıyoruz. BU GÜN ALLAH’IN RESULÜ ARAMIZDA YOK. ALLAH IN KORUMASINDAKİ KUR’AN’A UYAN MÜSLÜMAN, HEM ALLAH’A HEMDE RESULÜNE UYMUŞ OLUR. Bu konuyu çok daha net anlayabilmemiz için, Allah’ın Resulüne verdiği görev ve yetkisini açıkladığı diğer ayetlerden hatırlayalım. “BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ.” (Kehf 56) “SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR.” (Rad 40) “BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM.” (Ahkaf 9 ) Bu konuyu daha net anlayabilmemiz için, sizlere Kur’an’ın diğer ayetlerinden özet örnekler vermek istiyorum. Çünkü bu konu o kadar yanlış anlatılıyor ki topluma, ALLAH BEN HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM dediği halde, biz Müslümanlar Allah’ın Resulünü adeta dinde Allah’ın hüküm ortağı yapmaktan çekinmiyoruz. Bunun nedeni, atalarımızdan intikal eden rivayet bilgileri yaşayabilmek adına yapıyoruz bu hatayı. Kasas suresi 75. Ayetinde Allah mahşer günü, Kesin delilinizi ortaya koyunuz deriz diyor ve GERÇEĞİN ALLAH’A AİT OLDUĞUNU, UYDURDUKLARININ KENDİLERİNİ BIRAKIP KAÇTIĞINI ANLARLAR diyerek, bizlerin dinimiz adına kesin delilimizin, yalnız Kur’an olduğunu ve Resulünün de yalnız Kur’an’a uyup, onu tebliğ ettiğini anlıyoruz. Araf suresi 3. Ayetinde, Rabbinden size indirilene uyun, onun berisinden bir takın velilerin sözlerine uyup ardına düşmeyin diyerek açıklık getiriyor. Enfal 64. Ayetinde Allah Nebisine hitaben ne diyordu hatırlayalım. “EY NEBİ! ALLAH, SANA DA SANA UYAN MÜMİNLERE DE YETER.” Bakın Allah yani onun kitabı, Nebisine yetiyor ve bizlere de yeteceğini söylüyor. Sizce bu ayeti okuduktan sonra Allah’ın Nebisi, Allah’ım Kur’an da namaz kıl, Oruç tur, zekât ver diyorsun ama gerekli detayı vermiyorsun demiş olabilir mi? Yorumunu sizlere bırakıyorum. Unutmayalım Allah, detaylı vermediği bir hükümden kullarını asla sorumlu tutmaz. HATIRLATIRIM BİZ KİTAPTA HİÇ BİR EKSİK BIRAKMADIK, DETAYLI AÇIKLADIK Kİ KİMSEYE MUHTAÇ OLMAYASINIZ DİYOR. Bu durumda bizler, Ne yani Allah Resulünü postacı diye mi gönderdi diyerek, Resul lük/Elçilik görevine kendi nefsimizce yetkiler yüklememiz ne kadar doğru olur? Bunu yaparak kendimizi kandırmış oluruz. Allah kitap Ehlinin yaptığı yanlışa örnek verip, bizlerinde aynı yanlışı yapmamızı engellemeye çalışan ayeti hatırlatmak istiyorum. MUHAMMED 3: BUNUN SEBEBİ, İNKÂR EDENLERİN BÂTILA UYMALARI, İNANANLARIN DA RABLERİNDEN GELEN HAKKA UYMUŞ OLMALARIDIR. İŞTE BÖYLECE ALLAH, İNSANLARA KENDİLERİNDEN MİSALLERİNİ ANLATIR. (Diyanet vakfı meali) Ayette geçen, inkâr edenlerden sizce kimler kast ediliyor? Elbette kitap Ehli. Allah’ın indirdiği kitabı yeterli görmeyip, kendilerine atalarının batıl, rivayet inançlarını da din edindikleri için Allah, onlara inkârcı diyor. Halbuki Allah a, Resulüne ve gönderdiği kitaba inanıyor ama sözde inanıyor, özde değil. Eğer bizler, Allah’ın apaçık ayetlerini tebliğ aldığımız halde, hala Kur’an açık ve detaylı değildir, Resulün rivayet hadisleri olmasaydı Kur’an anlaşılamaz kapalı kalırdı diyerek, Resulünü Allah’ n dinde hüküm ortağı yapıyorsak, bizlerde Kitap Ehlinin aynı yanlışlarına düşmüş, özde değil sözde iman ederek, inkârcılardan olmuşuz demektir. Ayetin sonunda Allah, makalemizin konusunu adeta özetlercesine bakın ne diyor. “İNANANLARIN DA RABLERİNDEN GELEN HAKKA UYMUŞ OLMALARIDIR.” Ama bizlerin genel çoğunluğu, Rabbimizden gelen hak olanın detay sız ve herkesin anlayamayacağı bir kitap olduğunu söylemekten korkmuyoruz. SANIRIM BU CAHİLLİĞİN VERDİĞİ BİR KORKUSUZLUK OLSA GEREK. Sizlere son olarak iki ayet daha hatırlatmak istiyorum. Sizce bu ayetlerde Allah, tüm iman edenleri nereye yönlendiriyor. Yalnız indirdiği vahye mi, yoksa vahyimin yanında Resulün hadisleri/sözlerine de mi uyun diyor. Bakara 5: İŞTE ONLAR, RABLERİNDEN GELEN BİR HİDAYET ÜZEREDİRLER VE İŞTE ONLAR KURTULUŞA ERENLERİN TA KENDİLERİDİRLER. (Bayraktar Bayraklı) Ali İmran 101: SİZE ALLAH’IN ÂYETLERİ OKUNUP DURURKEN, ÜSTELİK ALLAH RESULÜ DE ARANIZDA BULUNURKEN NASIL İNKÂRA SAPARSINIZ? HER KİM ALLAH’A BAĞLANIRSA KESİNLİKLE DOĞRU YOLA İLETİLMİŞTİR. (Kur’an yolu Diyanet işleri.) Çok değil, ayetler üzerinde biraz düşünen bir Müslüman, bizlere kurulan batıl tuzağının farkına varacaktır. Allah Kurtuluşa eren kullarının, Rabbimizden gelen bir hidayet üzere, yani Kur’an üzerinde olanlar olduğunu apaçık bildiriyor. Sizce açık ve detaylı olmayan, Resulün açıklamasına muhtaç namazımızı bile kılacağımız detayın verilmediği bir kitap, bizleri hidayete erdirir mi? Lütfen Allah’ın kitabına saygısızlık yapmayalım. Hesabını veremeyiz. Diğer ayette aslında konumuza çok net bir açıklama getiriyor ve diyor ki Rabbimiz, Allah’ın Resulünün dönemindeki İlk Müslümanlara ya da tebliğ yapılan tüm insanlara. SİZE ALLAH IN AYETLERİ OKUNUYOR AMA SİZLER, YANI BAŞINIZDA ALLAH IN RESULÜ DURURKEN, AYETLER HAKKINDA İNSANLARI ŞÜPHEYE DÜŞÜRECEK SÖZLER SÖYLÜYORSUNUZ. Demek ki o gün bile iman edenlerin arasında, apaçık ayetler dururken, atalarının inançlarını yaşamak isteyenler varmış ki, Allah bu ikazı yapıyor. Allah’ın Resulü varken bu yanlışlar yapıldıysa, günümüzdeki sapkınlığın ne durumda olduğunu düşünmek bile istemiyorum. Aynı yanlışlara düşmek istemiyorsak, bizlere rivayetlerle gelen inançları, Allah’ın dini diye yaşatmaya çalışanların tuzağına lütfen düşmeyelim. Bu tuzağa düşmek istemiyorsak, Kur’an ı anlayarak, dikkatli bir şekilde düşünerek, ayetler arasında bağlantı kurarak anlamaya çalışalım. BUNU YAPARSAK HESAP GÜNÜ, YÜZLERİ GÜLENLERİN SAFINDA OLURUZ. Dilerim Kur’an gerçeklerinin farkında olan, batıl ve sanıdan uzak, Allah’ın ipine sarılan, ALLAH IN HALİS KULLARINDAN OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  16. Bu makalemde sizlerin düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, Tevbe Suresi 84. Ayet olacaktır. Bu ayet de geçen salat kelimesi, her zaman ki gibi namaz diye çevrilerek, ölen Müslümanların cenaze namazı kılınması gerektiği anlatılmaktadır. Gerçekte de bu ayette geçen salat kelimesi, namaz anlamında mıdır? Çünkü bildiğimiz namaz kıyam, rükû ve secde ile yapılır. Cenaze namazı dediğimiz namazda ise yalnız kıyam vardır, rükû ve secde yoktur. Bu durumda bu ayeti namaz diye çevirmemiz ve ölmüş bir Müslümana yaptığımız bu törene namaz dememiz, sizce ne kadar doğru olabilir? Önce iki farklı mealden bu ayeti yazmak istiyorum. Daha sonra üzerinde birlikte düşünelim. Tevbe 84: ONLARDAN ÖLEN HİÇBİRİNE ASLA NAMAZ KILMA VE KABRİNİN BAŞINDA DURMA. ÇÜNKÜ ONLAR ALLAH’I VE RESÛLÜNÜ İNKÂR ETTİLER VE FASIK OLARAK ÖLDÜLER. (Diyanet meali) Tevbe 84: ONLARDAN ÖLMÜŞ OLAN HİÇBİRİNE ASLA SALÂT (DUA) ETME, ONUN KABRİ BAŞINDA DA DURMA! ŞÜPHESİZ Kİ ONLAR, ALLAH’I VE ELÇİSİNİ İNKÂR ETTİLER VE YOLDAN ÇIKANLAR OLARAK ÖLDÜLER. (Mehmet Okuyan meali) Diyanet meali, salat kelimesini namaz diye çevirmiş. Ama Mehmet Okuyan hocamız, orijinalindeki kelimeyi yazmış ama yanına bu kelimenin Kur’an da geçen diğer anlamı olan, DUA diye de açıklama yapmış. Gerçekte bu ayette geçen Salatın bizlerin kıldığı namazla bir ilgisi olması mümkün görünmüyor. Çünkü namazın şekilsel hareketleri bunda yok. Allah Kur’an da yolda yürürken, at sırtında her anımızda salat etmemizi bizlerden ister. Yani Allah a DUA etmemizin, onu zikretmemiz gerektiği bilgisini verir. Bu ayette de, ölen bir insanın arkasından yapılan DUA törenden bahsediliyor ve bu ayette Allah bir ikazda bulunuyor. Onlardan diye kast edilenler, Allah’ın Resulüne savaş açmış, onları öldürmeye çalışan, Resulüne karşı gelen kâfirlerden bahsediyor. Allah hem Resulüne hem de tüm Müslümanlara, kâfir olduğu apaçık belli olan Müslümanlara karşı mücadele edenleri kastediyor. Önce bu açıklamayı yapmak isterim. Yoksa iman ettiğini söyleyen hiç kimse hakkında, bu insanın cenaze namazı kılınmaz/cenaze dua töreni yapılmaz ya da iman ettiğini söylediği halde farklı inancı olan bir kişiye bunu asla söyleyemeyiz. Çünkü kimin doğru yolda olduğunu bizler bilemeyiz. Kur’an dan Örnekler vermek istiyorum ki konu daha iyi anlaşılabilsin. “AKRABA BİLE OLSALAR, CEHENNEMLİK OLDUKLARI BELLİ OLDUKTAN SONRA MÜŞRİKLER İÇİN ALLAH’TAN AF DİLEMEK, NEBİYE DE MÜMİNLERE DE YAKIŞMAZ.” (Tevbe 113) “ONLAR İÇİN İSTER AF DİLE, İSTER DİLEME; ONLAR İÇİN YETMİŞ KEZ AF DİLESEN DE ALLAH ONLARI ASLA AFFETMEYECEKTİR. BU, ONLARIN ALLAH’I VE ELÇİSİNİ İNKÂR ETMELERİNDEN ÖTÜRÜDÜR. ALLAH YOLDAN ÇIKANLAR TOPLULUĞUNU DOĞRU YOLA ULAŞTIRMAZ.” (Tevbe 80) Taha 135: De ki: “HERKES BEKLEMEKTEDİR; SİZ DE BEKLEYİN! İLERİDE DÜZGÜN YOLDA OLAN HALKI VE DOĞRU YOLA ULAŞANLARIN KİMLER OLDUĞUNU BİLECEKSİNİZ!” (Mehmet okuyan) İsra 84: De ki: “HERKES KENDİ YAPISINA UYGUN İŞLER GÖRÜR. RABBİNİZ, EN DOĞRU YOLDA OLANI DAHA İYİ BİLİR.” (Diyanet meali) Bu ayetlerden de şunu çok açık anlıyoruz. Bir insan açıkça sözleri ile inkar ediyorsa bu müşrikler için, Allah’ın Nebisi bile olsa Allah dan onlar için af dilemenin yanlış olduğunu Allah söylüyor. Bu sözlerden de anlıyoruz ki, Cenaze namazı dediğimiz aslında DUA töreni, yani ölen kişi için bağışlanma isteğidir. İman ettiğini söyleyen kişiler arasında ise, hiç kimse bu kâfir, imansız diyemez yani Tevbe suresi 84. Ayeti delil gösteremez, çünkü kimin en doğru yolda olduğunu yalnız Allah bilir diyor. Bu yanlışı ne yazık ki bizler, kendi aramızda çok yapıyoruz. Hatta onun namazı kılınmaz gibi sözleri çok duyarsınız. Çünkü kendisi gibi iman edip inanmayanlara, bu tarz yakıştırmalar çok yapılıyor. ÇÜNKÜ HERKES KENDİSİNİN, EN DOĞRU YOLDA GİTTİĞİNE İNANIYOR. Gelelim konumuza. Ölen Müslüman kardeşlerimize yaptığımız SALAT tır ama bu salat farsça deyimiyle namaz değil, ÖLEN KİŞİNİN ARKASINDAN YAPTIĞIMIZ DUADIR, CENAZE TÖRENİDİR. Geleneksel İslam anlayışı mezhepler ve fıkıh bu dua törenine namaz demişler. Fakat Kur’an da kıldığımız namazın tarifi gibi, bu namazın tarifini bulamayınca, her zamanki gibi devreye mezheplerin FIKIH inancı girmiş ve kendilerince şekillendirmişlerdir. Yani günümüzde kılınan şekliyle cenaze namazı beşeridir, Allah’ın emri değildir. Çünkü böyle bir namaz tarifi Kur’an da yoktur. Mezhep inançları bu SALAT/DUA TÖRENİNE namaz dedikleri için, bu töreninde abdest alarak yapılması gerektiğine hükmetmişlerdir. HATIRLATMAK İSTERİM, ALLAH ÖLEN MÜSLÜMANLAR İÇİN YAPACAĞIMIZ BU SALATI, YANİ DUA TÖRENİNİ YERİNE GETİRİRKEN, BİZLERİN TIPKI NAMAZ KILARKEN ALDIĞIMIZ ABDESTİ ALMAMIZIN EMRİNİ VERMEMİŞTİR. ÇOK İLGİNÇTİR, ÖLEN BİRİSİNİ YIKAYARAK ABDEST ALDIRARAK CENAZEYİ DEFNETMEK, KUR'AN DA GEÇMEZ, BUDA MEZHEPLERİN DİNE YAPTIĞI BİR İLAVEDİR. Tüm bu bilgilerden de anlıyoruz ki, cenaze namazı diye adlandırdığımız aslında SALAT, DUA törenidir. Ölmüşlerimize karşı yaptığımız son saygı gösterisidir ve onun günahlarının affı için yaptığımız bir DUA TÖRENİDİR. Bu töreni yaparken de Allah, bizlerin abdest almamızı emretmemiştir, tıpkı Kur’an okumak için Abdest almamız gerekmediği halde, mezhepler ve fıkıh inancının Kur’an okurken bile, abdestli olmamız gerektiğine hükmettikleri gibi. Bizler dini hükümleri yalnız Kur’an dan almaya alışmadığımız için, bu konuda da Kur’an merkezli düşünmek yerine, karşılıklı sitemli atışmalarla yaşayıp gidiyoruz İslam’ı. Cenaze töreninin namaz olduğunu ısrarla iddia eden düşüncenin savunmasından, bir örnek vermek istiyorum. “CENAZE NAMAZI BİR NAMAZ OLMAKTAN ZİYADE BİR DUADIR, BU NEDENLE ABDESTSİZ DE KILINABİLİR.” DİYENLER VARSA, NAMAZIN BAŞTAN SONUNA KADAR BİR DUA VE ZİKİR OLDUĞUNU ANLAMAYANLARDIR. Hiç düşünmeden baktığımızda çok doğru, çünkü namazda başından sonuna kadar neredeyse duadır. Peki, cenaze namazı ile aynı mı kılınıyor? Kesinlikle hayır. Namazda kıyam, rükû ve secde var. Ama cenaze namazı/töreninde yalnız kıyam var. ÇOK DAHA İLGİNCİ AYAKLARIMIZDA AYAKKABI VAR, AYAKKABIYLA NAMAZ KILANI GÖRDÜNÜZ MÜ? Müslümanlar her anında Allah a salat ederler dua ederler, hiç kimsede dua etmeden önce abdest almamız gerekir demez. Allah namaz kılarken açıkça abdest almamızı emrederken, cenaze namazı da bildiğimiz namaz gibi olsaydı, bunu yaparken de abdest alın demez miydi Allah? Hatırlatırım Allah, biz kitapta hiçbir eksik bırakmadık, nice örneklerle açıkladık diyor. Üzgünüm ama bizler, ne yazık ki haşa Allah a din öğretir gibi, eksikler tamamlama peşinde oluyoruz. Değerli kardeşlerim. Din Allah’ın dinidir ve kurallarını da dinin sahibi koyar. Resulü alır tebliğ eder her Müslüman gibi oda tek kelime ilave etmeden uygular. Bu gerçeği tersine çevirmek isteyenlere, lütfen itibar etmeyelim, yoksa Allah’ın huzurunda hesap veremeyenlerin safında oluruz. CENAZE DUA TÖRENİ GİBİ ÇOK ÖNEMLİ BİR HÜKMÜ YERİNE GETİRİRKEN, BİRÇOK BÖLGEDE, ÜLKEDE BU TÖRENE KADINLARI ALMAZLAR. YA DA BU TÖRENİN ERKEKLER GİBİ, BİR PARÇASI YAPMAZLAR. CANLARINDAN ÇOK SEVDİKLERİ ANNE BABALARININ CENAZE TÖRENLERİNDE BULUNMALARINI, DUA ETMELERİNİ ÇOK GÖREN MEZHEPLERİN BASKISINDAN, LÜTFEN ARTIK KURTULALIM. Din Allah’ındır onun verdiği hükümlere bizler, ne ilave edebiliriz nede eksiltebilir. Çünkü Allah çok açık, bizlerin Allah’ın ipine yani Kur’an a sarılmamızı emretmiş ve bizleri Kur’an dan sorumlu tutacağına hükmetmiştir. Bu durumda Kur’an da bahsedilmeyen bir hükümden, bizlerin sorumlu olacağımızı söylemek, Allah a ve kitabına yapılacak en büyük saygısızlıktır. Kur’an’ı yetersiz, detay sız görüp ona ilaveler yapmak, Haşa Allah’ı yetersiz görmektir, lütfen unutmayalım. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  17. Bu yazımda, sizleri düşünmeye davet etmek istediğim konu, dünya üzerinde yaşamış ve yaşayan tüm insanlar, Hz. Âdem ve eşinden mi çoğaldı? Ne dersiniz, bunu hiç düşündünüz mü? Çünkü bizlere hepimiz, Hz Âdem ve eşinden çoğaldığımız anlatılır. Eğer öyle olsaydı, Hz. Âdem ve eşinin çocuklarının, bir birileriyle evlenmiş olması gerekirdi. Ama bildiğiniz gibi, kardeşlerin birbiriyle evlenmesi HARAM dır, Allah Kur’an da yasaklamıştır. ALLAH IN HARAM KILDIĞI BİR ŞEYİN, İNSANLARIN ÇOĞALMASININ SEBEBİ OLDUĞUNA NASIL İNANIRIZ? Bu konuda anlatılan, ama Kur’an ın asla onaylamadığı öyle yanlış bilgiler var ki toplum arasında, onlardan bahsetmek istemiyorum. Allah aynı anneden emen, sütkardeşlerin bile birbirleriyle evlenemeyeceğini söylüyor ve bunun HARAM olduğunu bildiriyorsa Kur’an da, TÜM İNSANLIĞIN ENSEST BİR EVLİLİKLE ÇOĞALDIĞINI, NASIL SÖYLERİZ VE BUNA İNANIRIZ. Bu konuda emin olamayacağımız, Kur’an ın onaylaması mümkün olmayan aklın ve mantığın kabul etmediği, öyle şeyler anlatıyor ve nefislerini tatmin etmeye çalışıyorlar ki, bu düşünceleri asla Kur’an kabul etmez. ALLAH NEDEN BAŞKA İNSANLAR, ÇİFTLER YARATMASIN DA, YASAKLADIĞI BİR EVLİLİK ŞEKLİYLE NESİLLERİN, TÜM İNSANLIĞIN ÇOĞALMASINA İZİN VERSİN? Bakın Allah insanları canlıları nasıl yarattığını söylüyor. Secde 7: O Kİ, YARATTIĞI HER ŞEYİ GÜZEL YAPTI. İNSANI YARATMAYA DA ÇAMURDAN BAŞLADI. 8- Sonra onun neslini bir öz sudan, değersiz bir sudan yarattı. (Diyanet meali) Fatır 11: Allah sizi topraktan, sonra embriyodan yarattı. SONRA SİZİ ÇİFTLER KILDI. O’nun bilgisi olmadan hiçbir dişi ne gebe kalır, ne de doğurur. Bir canlıya ömür verilmesi de, onun ömründen azaltılması da mutlaka bir kitaptadır. Şüphesiz bunlar, Allah’a kolaydır. (Bayraktar Bayraklı meali) Nisa 1: Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini yaratıp İKİSİNDEN BİRÇOK ERKEKLER VE KADINLAR ÜRETEN RABBİNİZDEN KORKUN; kendi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’dan ve akrabalık (bağlarını kırmak)tan sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözeticidir. (Elmalı meali) Secde suresi 7 ve 8. ayette, aslında bahsettiğimiz konuya ayet açıklık getiriyor ve bakın ne diyor. “İNSANI YARATMAYI ÇAMURDAN BAŞLADI.” Demek ki Allah, Hz. Âdem ve eşi ile birlikte, yada daha önce dünya üzerinde tıpkı Âdem i yarattığı gibi mayası, özü çamurdan insanlar, çiftler yaratmış olabileceği anlaşılıyor. Tabi ilk insanın kim olduğunu da bilemiyoruz. Ama ilk Halifenin, Resulün Hz. Adem olduğunu söyleyebiliriz. Dikkat ederseniz, insanı yaratmaya çamurdan başladı derken, herhangi bir sayıdan bahsedilmiyor. Yoksa yalnız Âdemi ve eşini çamurdan yarattık, hepiniz onun menisinden, özsuyundan çoğaldınız derdi Kur’an da. Nisa 1. ayette bahsedilen cümleyi yazalım. “EY İNSANLAR! SİZİ BİR TEK NEFİSTEN YARATAN VE ONDAN EŞİNİ YARATIP İKİSİNDEN BİRÇOK ERKEKLER VE KADINLAR ÜRETEN RABBİNİZDEN KORKUN.” Bu ayette anlatılan insanların hepsinin tek bir nefisten yaratıldığı anlatılıyor. Peki nefis ne demek ÖZ VARLIK anlamında. Yani Allah tüm insanların özünü çamurdan, balçıktan yaratıldığını bildiriyor. Devamında ondan eşini yaratan diyor. Burada ondan yaratma sözüyle, Hz. Adem hangi öz varlıktan yaratılmışsa, yani topraktan/balçıktan, onu da biz ondan, yani balçıktan yarattık diyor. Yahudilerin inandığı gibi, Hz. Ademin eşini, Ademin kaburga kemiğinden yarattık demiyor. Ayetin devamında da tüm insanları, Hz. Adem ve eşini hangi özden yarattıysak, insanları da ondan yarattık, diye bizlere Allah bildiriyor. Yoksa tüm insanlar Hz. Adem ve eşinden çoğalmıştır demiyor. Eğer tüm insanlar Hz. Adem ve eşinden çoğalmıştır dersek, Kur’an ın yasakladığı ensest bir evliliği, zor durumlarda meşrulaştırmış gibi göstermiş oluruz. Bu konuya açıklık getirecek bir ayet hatırlatmak istiyorum. Bakara 213: BÜTÜN İNSANLIK (BAŞLANGIÇTA) TEK BİR TOPLULUK İDİ, (SONRADAN YOLDAN ÇIKIP PARÇALANDI). ALLAH NEBİLERİNİ MÜJDELEYİCİ VE UYARICI OLARAK GÖNDERDİ. Onlarla birlikte gerçek bir amaca mebni olarak vahiyler gönderdi ki, o vahiyler, insanlar arasında ihtilafa düştükleri konularda hakem olsun. Buna rağmen, kendilerine hakikatin apaçık belgeleri geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık yüzünden O’nun mesajı hakkında ihtilafa düşenler bizzat bu vahyin gönderildiği insanlardan başkası değildi. Sonuçta Allah iman edenlere, kendi iradesiyle, hakkında ihtilafa düştükleri hususlarda doğru yolu gösterdi. Allah, isteyeni/istediğini doğru yola işte böyle yöneltir. (Mustafa İslamoğlu) Bakın Allah bütün insanlığın önce, tek bir topluluk yani ümmet olduğunu söylüyor. Bunların arasından nebiler, tebliğ ediciler ve onlarla Kitaplar gönderdiğini söylediğine göre, Hz. Adem de ilk ve tek bir toplum olan insanların arasından seçilmiş olması gerekir. Allah Kur’an da, kardeşlerin evlenmesini haram kıldıysa, hatta aynı anneden süt emen, süt kardeşlerin bile birbiriyle evlenemeyeceğine hükmettiyse, Hz. Adem in çocuklarının, birbiriyle evlenmesi ile insanlık neslinin çoğaldığına inanmanın, doğru olmayacağı çok açıktır. ALLAH’IN BİZLERE YASAKLADIĞI BİR KONUYU, İNSANLARIN ÇOĞALMASINDA KULLANMASININ, MÜMKÜN OLMAYACAĞINA İNANIYORUM. ÇÜNKÜ ALLAH BU KONUDA HİÇ BİR İSTİSNA YAPMAMIŞTIR. Ali İmran 59. ayetinde Allah Hz. İsa ve Hz. Adem benzetmesinde bakın ne diyor. "Allah katında İsâ'nın durumu, Âdem'in durumu gibidir. Allah Âdem'i topraktan yarattı; sonra ona, “ol” dedi ve o da oluşmaya başladı." Demek ki Hz. Ademde Hz. İsa da bir anneden doğmuş olmalı ki Allah, bu örneği veriyor. Bizlerden farklı tarafı Allah ın ol demesiyle babası olmadan dünyaya gelmesi. Yoksa hepimizin mayası toprak hepimiz balçıktan, topraktan yaratıldık. Fatır suresi 11. ayetinde, bu konuya açıklık getiriyor Rabbimiz ve bakın ne diyor; Allah sizi topraktan, sonra embriyodan yarattı. Yani yaratılan tüm insanların mayası, toprak ve sudur. SONRA SİZİ ÇİFTLER KILDI. Demek ki Allah Âdem ve eşini yarattığı gibi, onlarla birlikte birçok çiftler de yaratmış olmalı ki, insanlar çoğalsın. Bu ayette dikkat ederseniz, sizleri âdemden yarattık demiyor, asla isim zikretmiyor. Sizleri çiftler yarattık derken, özellikle çoğul olarak kullanılıyor ki, insanlığın nasıl çoğaldığı anlaşılabilsin. Maide 48. ayetinden de bunu anlıyoruz ve bakın Rabbimiz ne diyor. ”EĞER ALLAH DİLESEYDİ, ELBETTE SİZİ TEK BİR ÜMMET YAPARDI. FAKAT VERDİĞİ ŞEYLERDE SİZİ İMTİHAN ETMEK İÇİN, ÜMMETLERE AYIRDI.” Bu ayetten de Allah, Âdem ve eşiyle birlikte, birçok çiftler yaratıp, dünya üzerine yaymış olduğu anlaşılıyor. Yine tekrar etmek isterim, doğrusunu Allah bilir, bizlere düşen kafamızdaki sorulara cevabı, Kur’an merkezli aramak olmalıdır. Hucurat suresi 13. ayette de aynı bilgileri veriyor. Hucurat 13: Ey insanlar! DOĞRUSU BİZ SİZİ BİR ERKEK VE BİR KADINDAN YARATTIK VE BİRBİRİNİZİ TANIYIP KAYNAŞASINIZ DİYE SİZİ MİLLETLERE VE KABİLELERE AYIRDIK. Şüphesiz Allah katında en üstün olanınız, Allah’a en çok saygı duyanınızdır. Allah her şeyi bilendir; her şeyden haberdar olandır. (Bayraktar Bayraklı meali) Bu ayete de dikkat ettiyseniz, sizi Âdemden çoğalttık demiyor. Özellikle tek bir çiftten asla bahsedilmiyor, insanın çoğalma örneğini veriyor, günümüzde bizlerin çoğaldığı gibi. Nisa 1. ayetinde de, Allah yarattığı tüm kullarını aynı nefisten, yani aynı yaradılıştan, aynı özden yarattığını söylüyor. Lütfen dikkat, isim belirtmeden zikrediliyor. Erkek ya da kadın yaratılışında farklılık olmadığı, her ikisinin de aynı özden, nefisten yaratıldığının çok açık bilgisini veriyor. Aynı düşünceyi onaylayan başka ayetleri de hatırlayalım. Nuh 17–18: “ALLAH SİZİ BİR BİTKİ OLARAK YERDEN BİTİRDİ. Sonra sizi oraya gönderecek ve yine oradan çıkaracaktır.” (Bayraktar Bayraklı meali) Araf 10–11: DOĞRUSU BİZ SİZİ YERYÜZÜNDE YERLEŞTİRDİK VE ORADA SİZE GEÇİM VASITALARI VERDİK. Ne kadar da az şükrediyorsunuz! Andolsun sizi yarattık, sonra size biçim verdik ve sonra da meleklere, “Âdem’e secde edin” dedik. İblîs’in dışındakiler secde ettiler; o secde edenlerden olmadı. (Bayraktar Bayraklı meali) DİKKAT ETTİYSENİZ, NUH 17–18 AYETTE, ALLAH TOPRAKTAN BİR BİTKİ GİBİ BİZLERİ YARATTIĞINI TEKİL DEĞİL, ÇOĞUL OLARAK BAHSEDİYOR ve yalnız Hz. Âdem i ve eşini değil, bir çok insanlarla ile birlikte, birçok çiftleri yarattığından bahsediyor. Devamında ki ayette de, sizi yeryüzüne yerleştirdik derken, yine tekil değil çoğul olarak bahsediyor. Dikkat ederseniz devamındaki ayette, meleklerin Hz. Âdem e secde etmesinden bahsediyor. Demek ki yaratılanların lideri ilk insan olarak Allah, Hz. Âdemi seçtiği bu ayetten de anlaşılıyor. Bu konuyu doğru anlayabilmemiz için bir ayet hatırlatmak istiyorum. “Rabbin meleklere, “BEN YER YÜZÜNDE BİR HALİFE GÖREVLENDİRECEĞİM” dediği vakit melekler, “Biz seni överek anarken ve yüceltip dururken, orada fesat çıkaracak, kan dökecek birini mi yaratacaksın?” dediler. Allah, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” diye cevap verdi. “(Bakara 30) Demek i dünyada insanlar var ve yaşıyorlar. Allah bunların arasından öyle birini halife seçeceğim diyor ki, melekler şaşkınlıklarını gizleyemiyorlar ve Allah a, yaşayan insanların, nasıl bozgunculuk yaptıklarını hatırlatıyorlar. Ama Allah geleceği bildiğinden, ben sizin bilmediğinizi bilirim diyor. BURADANDA ŞUNU ÇOK AÇIK ANLIYORUZ. İLK VAHİY HZ. ADEM İLE BAŞLIYOR. YANİ ALLAH IN EMİRLERİNİ DÜNYADA YERİNE GETİREN, TEBLİĞ EDEN BİR İNSAN GÖREVLENDİRİYOR. Dünyada insanlar var ama onlar kan döken adeta birer vahşi insanlar. Allah hatırlayınız ilk halife ve ilk Nebisine görev verirken, ona hem meleklerin hem de cinlerin secde etmesini yani saygı duymasını istiyordu. Hatırlayınız buna İblis karşı çıkmıştı ve Allah huzurundan onları kovmuştu. Hz. Adem bu dünyada bir cennet bahçesinde yaratılmıştır. Cennet güzel bahçe anlamında geçer. İnsanların öldükten sonra gideceği yer olarak ta Kur’an da geçer. Bu dünyadaki cennet bahçesini ve detayını biliyor ve hayal edebiliyoruz ama Allah ın ödülü cennet bahçesi hakkında hiç bir bilgimiz yok. İblis Hz. Ademi bu dünyadaki bir cennet bahçesinde ölümsüzlük vadiyle kandırılmaya çalışılmıştır. ÇÜNKÜ HEPSİ ÖLÜMÜ BİLEN AMA TATMAYAN CANLILAR OLDUĞU İÇİN, ÖLÜMSÜZLÜĞÜ İSTİYORLARD. İblis ve Hz. Adem Allah ın katındaki cennetinde olsalardı, ölümden bahsetmeleri de mümkün olmayacaktı, çünkü orada ölümsüzlük var. İblis yasaklı meyve den bahsediyor. Allah ın cennetinde zaten hiç bir yasak yok, onlar Allah ın ödüllendirdiği kulları. Yasaklar bu dünyada var. Demek ki Hz. Adem ile İblisin konuşmaları bu dünyada ki cennet bahçesinde geçiyor. Allah görev verdiği tüm Elçileri veya Halifelerinin, bu dünyada yaşayan insanlar olduğu, Kur’an dan anlaşılıyor. Yazdığım Bakara suresi 30. ayet bunun delilidir. Sad suresi 26. ayette de, tıpkı Allah ın Hz. Adem’i halife olarak görevlendirilmesinde olduğu gibi, Hz. Davud’u bakın nasıl Halife atadığını söylüyor. ” EY DÂVÛD! BİZ SENİ YERYÜZÜNDE HALİFE YAPTIK” Bakara suresi 36. ayet İblisin Hz. Adem ile imtihanları neticesinde bakın Allah onları nereden çıkardığını söylüyor. “ŞEYTAN ORADAN ONLARIN AYAĞINI KAYDIRDI DA, BULUNDUKLARI YERDEN ONLARI ÇIKARDI. BİZ DE “BİRBİRİNİZE DÜŞMAN OLMAK ÜZERE İNİN! BİR ZAMANA KADAR SİZİN İÇİN YERYÜZÜNDE KALACAK BİR YER VE İHTİYAÇ MADDELERİ VARDIR” DEDİK.” Çıktıkları yer Allah ın mekanında ki cennet değil, bu dünyadaki cennet bahçesi olarak anlamalıyız. Allah bu güzel mekandan onları çıkartıyor, dışlıyor. Çünkü Allah ın katındaki cennete, ölüp mahşer günü hesabı görülmüşler girecek. Bu konuya açıklık getirecek, bir ayet daha hatırlatmak istiyorum. Özellikle iki farklı mealden yazmak istiyorum ki doğru anlaşılsın. Ali İmran 33: MUHAKKAK Kİ ALLAH, ÂDEM’İ, NÛH’U, İBRAHİM SOYUNU/AİLESİNİ VE İMRÂN SOYUNU/AİLESİNİ SEÇİP ÂLEMLERE ÜSTÜN KILDI. (Prof İsmail Yakıt) Ali İmran 33: ŞÜPHESİZ Kİ ALLAH; ÂDEM’İ, NUH’U, İBRAHİM AİLESİ İLE İMRAN AİLESİNİ ÂLEMLERE (DİĞER İNSANLARA) SEÇİP ÜSTÜN KILMIŞTIR. (Mehmet Okuyan) Demek ki Allah bu toplumlar içinden bir seçim yapıyor ve Nebi/Resul olarak görev veriyor. Bu ayette bahsedilen Nebilerin hepsinin, kendi toplumları içinden özellikle seçildiğine açık bir kanıttır. Bu ayetten de şunu çok açık anlıyoruz. HZ. ADEM BİYOLOJİK ANLAMDA, İLK İNSANDIR DİYEMEYİZ. Bu bilgilerden sonra, açıkça şunu söyleyebiliriz. Allah ilk Nebi/Resul olarak Hz. Ademi görevlendirmiştir ama Hz. Adem ilk insandır diyemeyiz. Ben Kur’an ayetleri üzerinde düşündüğümde bunları anladım. Hatam ve yanlışımı Allah affetsin. Gerçekleri görmemi sağlasın inşallah. Tabi gerçek doğruyu Allah bilir. Bizlere düşen ayetler ışığında konuyu doğru anlamaya çalışmak olmalıdır. Ben bu konuyu doğruluğundan emin olamayacağım, rivayetlerden değil, Allah ın bizleri sorumlu tutacağına hükmettiği Kur’an a baktığımda, üzerinde dikkatle düşündüğümde bunları anladım. Yanlışım varsa, tekrar söylemek istiyorum Rabbim beni affetsin ve doğruları anlamamı sağlasın inşallah. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  18. Bizler öyle bir inanç yarattık ki kendimize, şeytan a neredeyse her gün tatil, her gün bayram. Dini konularda konuşan ya da yazanlara cevap verenleri izliyorum, Kur’an ı anladığı dilden hiç okumadığı, ayetlerden habersiz oldukları anlaşılan, saygıdan uzak öyle hakaretler yapıyorlar ki anlatamam. AH BİR FARKINDA OLSALAR, ASLINDA KENDİ SÖYLEDİKLERİ, İNANDIKLARI BATIL VE KUR’AN’IN ONAYINDAN GEÇMİYOR. Müslüman olduğumuzu, Kur’an a iman ettiğimizi ve Hz. Muhammed i Allah’ın Resulü olarak kabul ettiğimizi söylediğimiz halde, Allah’ın Kur’an da emrettiklerinin, genel çoğunluğunun tersine hareket ediyoruz, ama farkında bile değiliz. Daha da ilginci, iman ettiğimiz Kur’an ı neredeyse anlayarak, bir kez bile genel çoğunluğumuz okumamıştır. OKUMADIĞIMIZ BİR ŞEYE, NASIL OLURDA DOĞRU İMAN EDERİZ? Bunu da mı düşünmüyoruz? Hiç mi Allah ne diyor merak edip, ilk elden okumayı düşünmüyoruz. Kur’an ı anlamadan okumanın, bizlere sevap getireceğine nasıl inanırız. Günümüzde yaptığımız hatalara, bu makalemde de sizlere bir örnek ayet hatırlatmak ve sizlerin üzerinde düşünmesine vesile olmak istiyorum. Bakın bu ayet tek başına bile mezheplerin, cemaat ve tarikatların din adına bizlere öğrettiklerinin, tam tersini nasıl apaçık söylüyor. Önce ayeti yazalım. Fussilet 6: De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Fakat bana ilâhınızın yalnızca bir tek ilâh olduğu vahyediliyor. ARTIK O’NA YÖNELİN VE O’NDAN BAĞIŞLANMA DİLEYİN. Allah’a ortak koşanların vay hâline!” (Diyanet meali) Ayet çok açık bir şekilde bizleri uyarıyor ve bakın Allah elçisine, kullarıma şunu söyle diyerek ne söylemesini istiyor. BENDE SİZLER GİBİ BİR İNSANIM. Bunu sizce Allah, elçisinin neden söylemesini istiyor olabilir? Çünkü bundan önce gönderdiği elçileri/Resulleri insanlar, ilahlaştırdılar olağan üstü niteliklere büründürüp, daha da ileri giderek, Allah ın oğlu ilan ettiler. Onun için Allah, sizler geçmişte yapılan yanlışları yapmayın, size gönderdiğim elçim, sizler gibi bir insandır diyor. ALLAH IN RESULÜ BİZLERİN, ALLAH A YÖNELMEMİZİ EMREDİYOR VE AÇIKÇA YALNIZ ALLAH DAN BAĞIŞLANMA, ŞEFAAT DİLEMEMİZ GEREKTİĞİNİ SÖYLÜYOR. Peki, bizler Allah’ın bu uyarısından ders aldık mı? Elbette almadık, zaten Kur’an ı anlayarak okutmadıkları için, bu uyarılardan da toplumun çoğunun haberi bile yok. Eğer bizler hala bu devirde, iletişimin bunca nimetlerinden yararlanmayıp Kur’an ı anlayarak araştırıp, düşünerek okumuyorsak, inanın Allah’ın huzurunda, hiç bahanemizin olmayacağını unutmayalım. İlginçtir batıl inançlarını aklayabilmek, Kur’an dan delil yaratabilmek için, “BAKIN ALLAH RESULÜME İTAAT EDİN, ONA UYUN DİYOR” dediği ayetleri örnek gösterip, Kur’an a nasıl inanıyorsak Resule ait olduğu iddia edilen hadislere de, sorgusuzca uymamız gerektiğini anlatıyorlar. Allah ın Resulüme uyun, çünkü O sizi yalnız Kur’an ile uyaracak, dediği ayetleri görmezden gelirler. Bu ayetleri örnek gösterenler, her nedense Allah ın Resulüne verdiği görev, yetki ve sorumluluğunu açıklayan ayetleri hiç örnek göstermezler, çünkü amaç gerçekleri görmek değil, batıl inançlarına sahte kanıt yaratmak. Ayeti anlamaya devam edelim. Allah'ın elçisi tebliğe devam ediyor ve diyor ki, bana ilahımızın yalnız bir tek ilah olduğu vah yedildi. Peki, bu sözlerden bu tebliğden ne anlamalıyız? Allah'ın Resulü Kur’an ı tebliğ ederken, zaten Kitap ehli tek bir ilah olduğunu biliyordu. Bildiği halde, neden bu ikazı Allah tekrar yapıyor olabilir? Bunu da ayetin devamında açıklıyor, çünkü Kitap ehli daha önce onlara gönderilen kitapların dışına çıkarak, Allah'ın tek elinde olan yetki ve sorumlulukları, Allah ın Resulüne ya da kendilerinin edindikleri veli kişilere yükledikleri için, Allah tekrar uyarma gereğini duyuyor. Ayette çok dikkat etmemiz gereken uyarı tüm aleme, insanlığa yapılıyor ve Allah diyor ki bizlere; ARTIK YALNIZ ALLAH A YÖNELİN VE YALNIZ ALLAH DAN BAĞIŞLANMA, AF, ŞEFAAT DİLEYİN. Ne dersiniz, bizler Allah’ın bu uyarılarından dersler aldık mı? Yoksa bu ayet kitap ehline söylenmiş, bizi ilgilendirmiyor mu diyoruz? Evet, aynen genel çoğunluğumuz bunu söylüyor ve diyorlar ki, siz bu ayetin nüzul sebebini biliyor musunuz? Bundan sonra söylediklerini sizler tahmin ediyorsunuzdur eminim. Hatta anlamadıklarının kanıtı olarak şunu söylüyorlar. “NE YANİ PEYGAMBERİMİZ POSTACIMIYDI?” Kur’an da inandığı batıl ve sanı bilgileri bulamadıklarında, söyledikleri bu söz düşündürücü ve bir o kadarda üzücüdür. ALLAH IN RESULÜNE ALLAH YETİYOR VE YALNIZ ONDAN BAĞIŞLANMA, ŞEFAAT DİLİYOR, AMA BİZLER HANGİ AKILLA BİLEMİYORUM, ŞEFAATİ ALLAH DAN DİLEMEMİZ GEREKİRKEN, RESULÜNDEN DİLİYORUZ VE ŞEFAAT YA RESUALLAH DİYORUZ. YANİ ALLAH UYARDIĞI HALDE, KİTAP EHLİNİN YAPTIĞI YANLIŞLARI YAPMAYA DEVAM EDİYORUZ. ALLAH IN RESULÜNÜN, MAHŞER GÜNÜ SÖYLEYECEĞİ ŞU SÖZ, SANIRIM GERÇEK OLDU.” ÜMMETİM KURAN’I TERK ETTİ.” Ne yazık ki bugün İslam toplumu, cahiliye toplumu Kitap ehlinin yaptığı, tüm yanlışları yapıyoruz. Hatta onlarla yarışıyoruz. Yahudi ve Hıristiyanlar, Allah'ın elçilerine öyle yetki ve güç yüklemişler ki, adeta Allah’ın dinde ortakları olmuş, İLAHLAŞTIMIŞLARDI. Sanırım bizde bunu kıskanmışız, Allah’ın Resulüne Allah’ın vermediği Kur’an da bahsetmediği, hatta Resulüm sizin gibi bir insandır dediği halde, öyle şeyleri isnat etmişiz ki, onlardan bahsetmek bile istemiyorum. Bizler Kur’an a iman eden Müslümanlar olarak, Allah emrettiği halde, sizce yalnız Allah a mı yöneliyoruz? Yalnız Allah’ dan mı yardım istiyoruz? Bu satırları okurken, nasıl tebessüm ettiğinizi görür gibi oluyorum. Ne yazık ki bizler, Kur’an ı rehber olmaktan çıkardık, çünkü Kur’an ı herkes anlayamaz dedik. Daha da yetmedi, Kur’an da her bilgi yoktur diyerek, Allah’ın Resulüne isnat edilen, asla doğru olması mümkün olmayan sözlere inandık ve rivayetlere yöneldik. Hâşâ Allah’ın, Kur’an’ın ipine sarılın, sizleri O kitaptan hesaba çekeceğim uyarılarını bile göz ardı ettik. Öyle olunca da yalnız Kur’an a yani ALLAH A YÖNELMEMİZ GEREKİRKEN, EMİN OLMADIĞIMIZ RİVAYETLERE, EDİNDİĞİMİZ VELİ KİŞİLERE YÖNLDİK. ALLAH IN YALNIZ BENDEN YARDIM İSTEYİN HÜKMÜNÜ UNUTARAK, ELÇİSİNDEN VE EDİNDİĞİMİZ VELİ KİŞİLERDEN YARDIM, ŞEFAAT İSTEMEYE BAŞLADIK. BÖYLE OLUNCADA ALLAH DUALARIMIZA KARŞILIK VERMEDİ VE BİZLERİ CEZALANDIRIYOR. Allah’ın Resulü bugün aramıza gelse kendisine, ŞEFAT YA RESULALLAH diyenlerin, yüzlerine bile bakmazdı. Allah ayetinde, yalnız bana yönelin ve yalnız benden yardım isteyin diyorsa bizlere, lütfen batılın hurafenin ve beşeri FIKIH İNANCININ etkisinde kalarak, Allah dan başkalarından yardım istemeyelim, onlardan medet ummayalım. Bizlere yardım edecek, yalnız bizlerin yaratıcısı Allah tır, lütfen unutmayalım. Allah bu ayeti ile bizleri uyardığı konuların, tam tersini başka bir ayetinde söylemez. Bazı Müslümanlar bazı ayetlerde geçen kelimelerin anlamlarını değiştirip, batıl inançlarına delil arama çabasında oluyorlar. Bu çabalar beyhude, kendi nefsimizi avutma çabalarıdır. Ancak kendimizi kandırmış oluruz. ALLAH IN BERİSİNDEN ŞEFAATÇİLER EDİNMEK, ALLAH IN KİTABININ YANINA KİTAPLAR KOYARAK ONLARA YÖNELMEK, ONLARDAN YARDIM İSTEMEK, ALLAH A ORTAK KOŞMAKTIR, BUDA ŞİRK TİR. Bunu Allah ayetin sonunda bizzat bildiriyor ki, cahiliye toplumunun yaptığı yanlışı bizlerde yapmayalım. Allah Kur’an da iman ettiğini zanneden bazı kişilerin, nasıl büyük hatalar yaparak iman ettiğini, bakın ayetinde nasıl söylüyor ve bizleri uyarıyor. Yusuf 106: ONLARIN ÇOĞU ALLAH’A ANCAK ORTAK KOŞARAK İNANIRLAR. (Diyanet meali) Hangimiz böyle bir iman üzerinde olmak ister? Bundan ders almayanlar, bunun hesabını mutlaka vereceklerdir, unutmayalım. Allah cümlemizi, Kur’an'ın nuruyla nurlanan, gönül gözleri açılmış, Allah'ın azınlık halis kulları arasında olmamız dileklerimle. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  19. Bugün sizlerle konuşmak ve üzerinde birlikte düşünmeye davet etmek istediğim konu, Allah ın Resulüne nasıl bir görev verdiği, bu görevin tanımı, yetki ve sorumluluklar konusunda olacaktır. Önce Allah ın Resulüne Kur’an ı daha rahat tebliğ edebilmesi, sözlerinin dinlenmesi için, bakın elçisine kesinlikle itaat edilmesini nasıl emrediyor. Ali İmran 32: Şunu da söyle: “ALLAH’A VE RESULE İTAAT EDİN.”Eğer yüz çevirirlerse, Allah küfre sapanları sevmez. Ali İmran 132: ALLAH’A VE RESULE İTAAT EDİN Kİ, MERHAMET GÖREBİLESİNİZ. Nisa 80: RESULE İTAAT EDEN ALLAH’A İTAAT ETMİŞ OLUR. Yan çizen çizsin, biz seni onlar üzerine bekçi göndermedik. Yukarıdaki ayetlere benzer onlarca ayet vardır ki, Allah Resulüne kesin itaati emreder. Eğer benim doğru bir kulum olmak ve cennetime gitmek istiyorsanız, onun sözlerine uyun diyerek, kullarını Resulüne itaat etmesi konusunda uyarır. UNUTMAMAMIZ GEREKEN BU İKAZLAR, RESULÜN KUR’AN I TEBLİĞ EDERKEN, ONA YARDIM ETMEK, İŞİNİ KOLAYLAŞTIRMAK İLE DOĞRUDAN İLGİLİDİR. Bakın bu sözüyle Rabbimiz neyi kast eder? Nisa 170: Ey insanlar! RESUL SİZE RABBİNİZDEN GERÇEĞİ GETİRDİ, ŞU HALDE KENDİ İYİLİĞİNİZE OLARAK ONA İMAN EDİN. Eğer inkâr ederseniz, göklerde ve yerde ne varsa şüphesiz hepsi Allah’ındır. Allah geniş ilim ve hikmet sahibidir. Bakın ayet ne güzel açıklıyor ve Ey iman edenler diyor, Resulünüz size benim gönderdiğim gerçekleri, yani Kur’an ı getirdi. Demek ki Resulün bizlere vereceği, Allah ın gönderdiği gerçek yol gösterici Kur’an dan başka bir şey olmadığı, çok açık anlaşılıyor. Kur’an da Haşr suresi 7. ayette şöyle bir cümle geçer. İki farklı mealden yazmak istiyorum ki, daha iyi anlaşılsın. —RESUL SİZE NE VERDİYSE ONU ALIN, NEYİ DE SİZE YASAK ETTİYSE ONDAN VAZGEÇİN. —RESUL SİZE [ONDAN] NE KADAR VERİRSE [GÖNÜLDEN] KABUL EDİN VE SİZE VERMEDİĞİ ŞEY[İ İSTEMEK]TEN KAÇININ. Bu ayette geçen bu cümleyi örnek göstererek, bakın Resul ne verdiyse onu alın, neleri yasakladıysa, haram kıldıysa ondan uzaklaşın diye anlatarak, Resulünde dine hüküm koyabileceği, helal ve haramlar getirebileceği çıkartılmıştır. İşte Allah ın ayetlerini, Kur’an ın diğer ayetlerine gözlerini kapatıp, kendi hurafe inançlarımızı aklamak, temize çıkarmak için, ancak ayetler böyle kullanılır, tahrif edilir demekten kendimi alamıyorum. Farklı mealden yazdığım cümle, aslında çok açık ayetin anlatmak istediğini anlatıyor. Lütfen ayetin tamamını ve önceki/sonraki ayetleriyle birlikte okuyup düşününüz. Bu ayette savaşa katılmadığı halde, ganimetlerden pay almak isteyen ve bizlerinde hakları var diyenlere, Allah ın uyarısıdır. Resulüm size ganimeti dağıtırken kime ne verdiyse onu alsın, vermeyenler benimde hakkım var diyerek istemesin, itiraz etmesin diyor. Tüm bu ayetlerden sonra, şimdide Kur’an a tekrar bakalım, acaba Allah nasıl bir görev vermiş Resulüne? DAHA AÇIKÇASI RESULÜN GÖREV TANIMINI NASIL YAPIYOR. Bunu öğrendikten sonra, işimiz çok daha kolay olacak. Çünkü görevi veren Allah, elbette Resulünün yetki ve sorumluluklarını da, O tespit edecektir. Eğer Rabbin vermediği bir yetkiyi bizler vermeye kalkarsak, çok büyük bir günah işlemiş, RABBİMİZE YALAN BİR SÖZ İSNAT ETMİŞ OLURUZ. Bunu yapanların, hesap günü yüzlerine bile bakmayacağım, onların yüzleri kapkara olacaktır diyor Allah. Bakın Yaradan, Resulün görev tanımını nasıl yapıyor. Ahkaf 9: De ki: ‘Ben RESULLERDEN bir türedi değilim, bana ve size ne yapılacağını da bilemiyorum. BEN, YALNIZCA BANA VAH YEDİLMEKTE OLANA UYUYORUM VE BEN, APAÇIK BİR UYARICIDAN BAŞKASI DEĞİLİM. Cin 21: De ki: “Şüphesiz ben, SİZE NE ZARAR VEREBİLİR NE DE FAYDA SAĞLAYABİLİRİM.” Enam 50: De ki: “Ben size, ‘Allah’ın hazineleri benim yanımdadır’ demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size ‘Ben bir meleğim’ de demiyorum. BEN SADECE, BANA GÖNDERİLEN VAHYE UYUYORUM.” De ki: “Görmeyenle gören bir olur mu? Siz hiç düşünmez misiniz?” Ankebut 18: Eğer siz yalanlarsanız, bilin ki, sizden önce bir takım milletler de yalanlamışlardı. RESULÜN GÖREVİ İSE AÇIK BİR TEBLİĞDEN İBARETTİR. Ahzap 45–46: Ey Resul! Biz seni hakikaten BİR ŞAHİT, BİR MÜJDELEYİCİ VE BİR UYARICI OLARAK GÖNDERDİK. ALLAH’IN İZNİYLE, BİR DAVETÇİ VE NÛR SAÇAN BİR KANDİL OLARAK (gönderdik). Neml 92: ‘Ve Kur’an’ı okumakla da (emrolundum). Artık kim hidayete gelirse, kendi nefsi için hidayete gelmiştir; kim sapacak olursa, de ki: ‘BEN YALNIZCA UYARICILARDANIM. Enam 57: De ki: “Şüphesiz ben, Rabbimden (gelen) kesin bir belge üzereyim. Siz ise onu yalanladınız. Sizin acele istediğiniz azap benim elimde değil. HÜKÜM YALNIZCA ALLAH’A AİTTİR. O, HAKKI ANLATIR. O, hakkı batıldan ayırt edenlerin en hayırlısıdır.”. Rad 40: Onlara va’dettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek de, (göstermeden) senin ruhunu alsak da SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR. HESAP GÖRMEK İSE BİZE AİTTİR. Nur 54: De ki: Allah’a itaat edin; Peygamber’e de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamber’in sorumluluğu kendisine yüklenen (tebliğ görevini yapmak), sizin sorumluluğunuz da size yüklenen (görevleri yerine getirmeniz)dir. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. RESULE DÜŞEN, SADECE AÇIK-SEÇİK DUYURMAKTIR. Araf 188: De ki: ‘Allah’ın dilemesi dışında kendim için yarardan ve zarardan (hiç bir şeye) malik değilim. Eğer gaybı bilebilseydim muhakkak hayırdan yaptıklarımı arttırırdım ve bana bir kötülük dokunmazdı. BEN, İMAN EDEN BİR TOPLULUK İÇİN, BİR UYARICI VE BİR MÜJDE VERİCİDEN BAŞKASI DEĞİLİM. Enam 48: BİZ, RESULLERİ ANCAK MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ. Kim iman eder ve kendini düzeltirse onlara korku yoktur. Onlar üzüntü de çekmeyecekler. Gaşiye 21: Artık sen, öğüt verip-hatırlat. SEN, YALNIZCA BİR ÖĞÜT VERİCİ-BİR HATIRLATICISIN. Kehf 56: BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ. Kâfir olanlar ise, hakkı batıla dayanarak ortadan kaldırmak için batıl yolla mücadele verirler. Onlar ayetlerimizi ve uyarıldıkları şeyleri alaya almışlardır. Allah çok açık ve net, görev verdiği Resulünün görev tanımını yapmış. Lütfen dikkatle tekrar okuyunuz, bu görevin içinde, Kur’an ın vermediği hükümleri de Resulü verir, Kur’an dışından helal haram koyma yetkisi de vardır, benim hüküm verdiğim gibi, hüküm koyma yetkisini de ona veriyorum, türünden tek bir görevi var mı, böyle bir yetkiyi Rabbimiz vermiş mi Resulüne? Elbette hayır. Çünkü Allah hükmü yalnız ben veririm diyor açıkça. HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM, DEMİYOR MUYDU? Adı üstünde Resul/Elçi. Verileni, iletmek istenileni, hiç değiştirmeden direk ileten anlamındadır. Buraya kadar iki konuyu gördük, birincisi Allah kesinlikle Resulüne uyulmasını, ikincisi ise Allah ın Resulüne verdiği görev ve yetkisinin sınırları neler olduğu konusunda, açıklamalar vardı. Şimdide acaba Allah bu görevi Resulüne verirken, bizzat kendisine nasıl bir tembihte bulunmuş ve görev esnasında nasıl hareket etmesini istemiş, onu anlamaya çalışalım. Çünkü Allah Resulüne bir görev verdiyse, sınırlarını da belirlemiş olmalı, kendisine bizzat bazı tembihler, ikazlar yapmış olmalı, şimdide onları araştıralım. Maide 67: EY RESUL! RABBİNDEN SANA İNDİRİLENİ TEBLİĞ ET. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Allah, küfre batmış topluluğa kılavuzluk etmez. Zühruf 43: SEN, SANA VAH YEDİLENE SIMSIKI SARIL! Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yol üzerindesin. Tur 48: Artık, RABBİNİN HÜKMÜNE SABRET; çünkü gerçekten sen, gözlerimizin önündesin. Ve her kalkışında Rabbini hamd ile tesbih et. Hakka 44; EĞER BAZI LAFLARI BİZİM SÖZLERİMİZ DİYE ORTAYA SÜRSEYDİ, 45- Yemin olsun, ondan sağ elini koparırdık. 46 -Sonra ondan can damarını mutlaka keserdik. Yukarıdaki ayetlere dikkat ederseniz, Allah Resulüne hitaben yapıyor ve bakın neler söylüyor. “Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği Resullük görevini yerine getirmemiş olursun.” Demek ki asıl görevi, ALLAH IN İNDİRDİĞİ KUR’AN I TEBLİĞ ETMEK, TOPLUMA BUNLARI ANLATMAK ONLARI İKNA ETMEK olduğu çok açık. Daha sonrada çok açık bir tembihte bulunuyor. “SEN, SANA VAH YEDİLENE SIMSIKI SARIL.” Demek ki Resulün sarılacağı, dayanacağı tebliğ edeceği kitap yalnız ve yalnız Kur’an. Şimdide Resulünü bakın Rabbimiz, görevi konusunda nasıl açıkça uyarıyor ve ne söylüyor? “BAZI LAFLARI ALLAH SÖZDÜR DİYE ORTAYA SÜRSEYDİ, ONUN CANINI ALIRDIK.” Sanırım her şey çok açık. Bu kadar açık bir tembih alan Allah ın Resulü, Allah ın emretmediği, hüküm vermediği bir konuda hükümler verir mi? Zaten verilen hükümlerde Kur’an da apaçık var. Demek ki Allah ın Resulü, yalnız Kur’an a uymuş ve yalnız Kur’an ı tebliğ etmiş. Tur 48. ayetinde de Allah ın hükmü konusunda SABRET diyor. Yani gerektiğinde ben, hükmümü gönderirim bilgisini veriyor. Allah bir ayetinde Resulünden bahsederek, O KENDİ HEVASINDAN KONUŞMAZ DER. PEKİ, NEREDEN ESİNLENEREK KONUŞUR DEMEMİZ GEREKİR, TÜM BU BİLGİLERDEN SONRA? ELBETTE KUR’AN DAN ALDIĞI BİLGİLER IŞIĞINDA KONUŞUR DİYOR. Nasıl olurda bunu farklı anlarız. Kur’an a baktığımızda bazı ayetlerde, Allah ın Resulünü bazı konularda uyardığının örneklerini görürüz. Peki, niçin bu örnekleri verir ve bu olayları anlatır Rabbimiz bizlere Kur’an da? İsteseydi Kur’an a geçirmeden, bizlere bildirmeden bizzat kendisine yapabilirdi bu ikazları. Elbette hiçbirisi boşuna değildir, bizlere çok önemli mesajları vardır bu ayetlerin. Tüm bu ayetlerle Rabbimiz şunu anlatıyor bizlere. Ben Resulümü/Elçimi yalnız bırakmadım, benim kontrolümdedir, gerektiğinde onu ben uyarıyorum. O benim yönetimimde/gözetimimde asla yanlış yapmaz, onun için onun sözlerine kesinlikle uyunuz, onun söyledikleri benim sizlere gönderdiğim vahyim Kur’an dır diyor. ÇÜNKÜ O SİZLERİ YALNIZ VE YALNIZ BENİM GÖNDERDİĞİM KUR’AN İLE UYARACAKTIR, diye bizlere kesin garanti veriyor. Hatırlayınız Allah bir ayetinde, SİZLERİ KUR’AN DAN HESABA ÇEKECEĞİM demiyor muydu? Bu sözü veren Yaradan, Kur’an da olmayan bir hükümden, sorumlu tutar mı bizleri? Bakın bahsettiğimiz ayetlerden, birkaç örnek verelim. İsra 73: ONLAR NEREDEYSE, SANA VAH YETTİĞİMİZDEN BAŞKASINI BİZE KARŞI DÜZÜP UYDURMAN İÇİN SENİ FİTNEYE DÜŞÜRECEKLERDİ; O ZAMAN SENİ DOST EDİNECEKLERDİ. 74. EĞER BİZ SENİ SAĞLAMLAŞTIRMASAYDIK, ANDOLSUN, ONLARA AZ BİR ŞEY (DE OLSA) EĞİLİM GÖSTERECEKTİN. Buradan da anlıyoruz ki, Allah işi garantiye almış, Resulünün/Elçisinin yalnız Kur’an ile hükmetmesi için kontrol altında tutuyor. Allah ın kontrolündeki Resul içinde, kullarına bakın ne diyor? Ahzap 21: Yemin olsun, Allah resulünde sizin için, Allah’ı ve âhiret gününü arzu edenlerle Allah’ı çok ananlara güzel bir ÖRNEK VARDIR. Peki, Allah örnek olarak sunduğu Resulünün, nesini örnek almamızı istiyor olabilir? Elbette yaşamı, davranışları, batıl e rivayetlerden uzak, gerçeklerin arayışında oluşunu, Kur’an ı hayatına geçirmesindeki örneklik, adalet anlayışı hepsi Allah ın Resulünde toplanmış ki, sizler için en güzel örnek benim Resulümdür diyor. Buraya kadar Allah ın açıkça verdiği görev, yetki ve sorumlulukları tembihleri, ikazları gördük. Dikkat ederseniz bu görevleri arasında, Kur’an da hiç bahsedilmeyen konularda, hüküm verme konusunda Resulüm benim adıma hükümler verir demiyor. Hatta tam tersini söylüyor ve Resulüm sizleri yalnız Kur’an ile uyarma görevi almıştır diyor. ALLAH IN VERDİĞİ, KUR’AN IN HÜKÜMLERİNDEN YOLA ÇIKARAK, RESULÜN HÜKÜM KOYMA, YANİ KARAR VERME YETKİSİ VAR. Zaten bakın hüküm verme konusunda çok net hükmünü veriyor ve neler söylüyor bizlere Rabbimiz? Kehf 26:…. O HİÇBİR KİMSEYİ HÜKMÜNDE ORTAK KABUL ETMEZ. Enam 57: De ki: Şüphesiz ben Rabbimden gelen apaçık bir delile dayanıyorum. Siz ise onu yalanladınız. Çabucak gelmesini istediğiniz (azap) benim yanımda değildir. HÜKÜM ANCAK ALLAH’INDIR. O HAKKI ANLATIR VE O, DOĞRU HÜKÜM VERENLERİN EN HAYIRLISIDIR. Yunus 109: SANA VAHYOLUNANA UY VE ALLAH HÜKMÜNÜ VERİNCEYE KADAR SABRET. O, hüküm verenlerin en iyisidir. Bu ayetlerden de açıkça anlaşılıyor ki, hüküm verme konusu yalnız Allah a aitmiş. Hiç kimseyi hükmüne ortak etmeyeceğini, hükmü verecek yalnız kendisinin olduğu ve herhangi bir konuda Allah, hüküm verinceye kadar sabırla bekle, yalnız sana vah yettiğimize uy diyor. Şimdi de şöyle düşünelim. Peki, Allah ın Resulünün görevi yalnız tebliğ etmek miydi? Elbette hayır, eğer öyle olsaydı onca savaşlar yapılmazdı. Demek ki bu iş bu kadar kolay değil. Toplumu Allah dan gelen yeni bir kitaba alıştırmak, onlara yeni gelen ayetlerin nedenlerini, sebeplerini sabırla ve hoş görüyle anlatmak ve en zoru onları ikna etmek, sanırım o kadar kolay olmasa gerek. İşte Allah ın Resulüne/Elçisine verdiği HİKMET burada devreye giriyor ve bu görevi de layığı ile yapıyor. ÇÜNKÜ HİKMET, İLİM VE BİLGELİK VERİR İNSANA. Kur’an da öyle ayetler var ki, daha önce indirilen kitaplarda hükmü olup ama hükmü Kur’an ile kaldırılıp, yerine yenileri gelmiş ayetler vardı. Bu durumda Ehli kitabı ikna etmek, çok zor olsa gerek. İşte onun içindir ki Allah ın Resulü, o günkü isyankâr topluma, bu gerçekleri anlatması, onları ikna etmesi yönünde, çok zor bir görevi de vardı. Alışkanlıklardan, geleneklerden, özellikle ataların inançlarından vazgeçmek kolay değildir. Allah ın Resulü o devrin uslanmaz, isyankâr, fuhşun, sapıklığın kol gezdiği bir ortamda, Allah ın kitabını, dinini tebliğ etmek, anlatmak yaymak büyük bir beceri ister. Allah Kur’an da, toplumları yöneten ister Resulü olsun, ister toplumu yöneten liderler olsun, bakın topluma nasıl hükmedilmesini istiyor. Maide 44: Kim Allah’ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte ONLAR KÂFİRLERİN TA KENDİLERİDİR. Maide 45: Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar ZALİMLERDİR. Buradan da çok net anlaşılıyor ki, Allah ın Resulü yada onun vefatından sonra ki toplumların yöneticileri, Allah ın Anayasası olan, yalnız KUR’AN dan hüküm veriyordu ve Allah ta Kur’an ın dışına çıkılmaması gerektiği konusunda, çok açık bizleri uyarıyor. Tabi tüm bu uyarılara, bizleri yönetenler ne kadar uyuyor, ya da geçmişte uymuş, yorum sizlerin. Şeriat izlenecek doğru yol demektir. TEK BİR ŞERİAT VARDIR, ODA KUR’AN IN EMRETTİĞİ ŞERİATTIR. Buradan da anlaşılıyor ki, Allah ın Resulü din ve inanç adına hükümler veriyor, ama Allah ın anayasa konumundaki KUR’AN dan yola çıkarak veriyordu. Din harici verdiği hükümler ise devletin başı olarak, o devrin, dönemin şartlarında toplumu yönetmek adına verdiği kararlardır. Bunları lütfen din ve iman ile karıştırmayalım. Bu kanunlar ve hükümler, zamana ve mekâna göre değişen konulardır ve din değildir. Yukarıda sizlere birçok örnekler verdim. Hüküm koyucu, yalnız Allah ın olduğu çok açık anlaşılıyor. Bir an tüm ayetleri unutalım ve aşağıdaki ayeti yalnız hatırlayalım. Zühruf 44: Doğrusu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüttür. İLERİDE ONDAN SORUMLU TUTULACAKSINIZ. Değerli kardeşlerim, Allah ın, Zühruf suresi 44. ayetinde, sizleri hesap günü Kur’an dan sorumlu tutacağım dediği halde, bizleri Kur’an da apaçık verilmeyen hükümlerden de sorumlu tutar mı Allah? Böyle bir düşünceyi, adaletsizliği Rabbimize isnat etmekle, nasıl bir adaleti Rahman a uygun gördüğümüzün farkın damıyız? Hiç sanmıyorum, farkında olsaydık Allah a yaptığımız saygısızlıktan dolayı, oturup günlerce Allah a bağışlaması için yalvarırdık. Bizlere düşen elde Kur’an, bizlere rivayet edilen ve Allah ın Resulünün hadisleridir dedikleri her sözü, Kur’an süzgecinden geçirmek, onun onayını almak olmalıdır. Kur’an ın onayını alan her bilgi bizlerin başının tacıdır. Allah ın Resulü söylemediği halde, bu Resulün sözüdür demenin, büyük yanılgısının, günahın, iftiranın sonuçlarına katlanmak istemiyorsak, İslam ı Kur’an merkezinde yaşamalıyız. Çünkü Allah ın Resulü yalnız Kur’an a uymuş, yalnız Kur’an ile topluma hükmetmiştir. Bunu Kur’an dan öğreniyoruz. Hepimiz bu dünyada imtihanını yaşıyor. Ama imtihanımızında Kur’andan olduğunu lütfen unutmayalım. Ben Allah ın mesajları olan Kur’an ı düşünerek okuduğumda, bu gerçekleri gördüm. Söylediklerim, yazdıklarım benim imtihanımdır, yalnız beni bağlar. Sizlere düşen aynı yolu izleyip, Allah ın ayetlerini anlayarak ve düşünerek okumak olmalıdır. Hepimiz hata yapabiliriz. Önemli olan batıl ve rivayetlerden uzak, yalnız Kur’an ın ipine sarılıp aklımızı kullanarak, en az hata yapanlardan olmaktır. Dilerim en az hata yapanların arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  20. Bazı arkadaşlarım, yayımladığım yazılarıma ya da videolarıma şöyle cevap veriyorlar. “YALNIZ KUR’AN DİYENLER MÜSLÜMAN DEĞİLDİR.” Gerçekten bu düşünce doğru olabilir mi? Hiç Kur’an ı okumamış bir Müslüman, eğer zerre kadar yalnız aklını kullanmış olsa bile, bunu asla söylemez. Çünkü yalnız Kur’an ile İslam yaşanmayacaksa, Allah neden Kur’an ı göndersin. İnancımız adına yeterli olmayan bir kitaptan, neden sorumlu tutsun bizleri. Eğer bizlere Kur’an yetmiyorsa, Allah kullarını kendisinden başka kullarına da mı muhtaç etti Kur’an ı anlamaları için? HANİ DİNDE RUHBAN SINIFI YOKTU, HANİ ALLAH BİZLERİN YALNIZ KUR’AN IN İPİNE SARILMAMIZI İSTİYORDU, HANİ ALLAH KUR’AN DA NİCE ÖRNEKLERİ, DEĞİŞİK İFADELERLE VERDİK Kİ HİÇ KİMSEYE MUHTAÇ OLMAYASINIZ DİYORDU. Bu ve benzeri ayetlere yoksa bizler iman eder gibi görünüyor, ama gereğini hayatımıza geçirmiyor muyuz yoksa? Madem Kur’an yetmez, Kur’an ı anlayabilmek için, kimlere güvenmeliyiz? Çok yakın geçmişte öve öve göklere çıkardıkları şahsın, kendisine güvenip inananlara neler yaptığını, devletine halkına karşı nasıl ihanet ettirdiğini hala unutmadık. Bizler nasıl bileceğiz doğru insanlar olduğunu? Hatırlatırım Allah ne diyor ve uyardu bizleri. KİMİN TAKVACA ÜSTÜN OLDUĞUNU, DOĞRU YOLDA GİTTİĞİNİ YALNIZ BEN BİLİRİM. Yoksa aramızda, Allah dan başka takvalı insanlarıda bilenler mi var? Söylediklerinin Allah’ın istediği bir inanç olduğundan nasıl emin olacağız, buna kefil olan var mı aramızda? Bu soruma şöyle cevap verenlerin olduğuna eminim. ALLAH RESULÜNÜ POSTACI DİYEMİ GÖNDERDİ, ONUN RİVAYET HADİSLERİ YOK MU? İŞTE ONLARIN YARDIMIYLA ANCAK KUR’AN I ANLAYABİLİRİZ. YOKSA KUR’AN ANLAŞILMAZ KAPALI KALIRDI DİYENLERİ, HATIRLAYIN LÜTFEN. Bunu söyleyenlere hatırlatmak isterim. Allah Resulünün görev tanımını yaparken ne diyordu hatırlayalım. “BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ.”(Kehf 56) “SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR.” (Rad 40) Yoksa Allah ın vermediği yetkileri, bizler mi vermeye çalışıyoruz, batılı rivayetleri yaşayabilmek adına. Allah ın Resulünün hadisleri/sözleri olmadan İslam yaşanmaz ve Kur’an anlaşılmaz olsaydı, Allah ın Resulü Kur’an ı kayda aldırırken, kendi sözlerini/hadislerini de kayda aldırırdı. Hatırlatırım bizlere ulaşan hadislerin tamamı, BİR RİVAYETE GÖRE DİYE BAŞLAR. Devamında hadisi nakleden kişinin duydukları nakledilir. PEKİ, BİZLER BU BİLGİLERE GÖREMİ İSLAM I YAŞAYACAĞIZ, YA DA BU BİLGİLERLEMİ KUR’AN I ANLAYACAĞIZ? HANİ ALLAH, EMİN OLMADIĞIN BİLGİNİN ARDINA DÜŞMEYİN HESABINI SORARIM, YALNIZ KUR’AN IN İPİNE SARILIN DİYORDU, UNUTTUK MU BU İKAZI YOKSA. Hani Allah hükmüme hiç kimseyi ortak etmem, kitabı açıklamak bizim görevimiz diyordu. Yoksa Allah a güvenmiyor muyuz? Gelin Kur’an a birlikte bakalım. Acaba YALNIZ KUR’AN DİYENLER Mİ MÜSLÜMAN DEĞİL, YOKSA İSLAM I YAŞAYABİLMEK İÇİN, YALNIZ KUR’AN YETMEZ DİYENLER Mİ MÜSLÜMAN DEĞİL. BAKALM ALLAH BU SORUMUZA NASIL CEVAP VERİYOR KUR’AN DA. Casiye 6: İşte bunlar, Allah’ın ayetleridir. Onları sana gerçek olarak okuyoruz. ARTIK ALLAH’TAN VE O’NUN AYETLERİNDEN SONRA HANGİ HADİSE/SÖZE İNANACAKLAR? (Diyanet meali) Ankebut 51: Kendilerine OKUNAN KİTABI SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMEDİ Mİ? Şüphesiz bunda inanan bir kavim için bir rahmet ve bir öğüt vardır. (Diyanet meali) Enbiya 10: ANDOLSUN, SİZE ÖYLE BİR KİTAP İNDİRDİK Kİ SİZİN BÜTÜN ŞEREF VE ŞANINIZ ONDADIR. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ( Diyanet meali) Zuhruf 44: Şüphesiz bu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ONDAN HESABA ÇEKİLECEKSİNİZ. (Diyanet meali) Kalem 36–37: SİZE NE OLUYOR, NASIL HÜKÜM VERİYORSUNUZ? YOKSA SİZE AİT BİR KİTABINIZ VAR DA (BU BATIL HÜKÜMLERİ) ONDAN MI OKUYORSUNUZ? (Diyanet meali) Şura 16: ALLAH’IN ÇAĞRISINA UYULDUKTAN SONRA, O’NUN HAKKINDA TARTIŞMAYA GİRENLERİN DELİLLERİ, RABLERİ KATINDA BATILDIR. ONLARA BİR GAZAP VARDIR. ONLAR İÇİN ÇETİN BİR AZAP VARDIR. (Diyanet meali) Muhammed 3: BUNUN SEBEBİ, İNKÂR EDENLERİN BATILA UYMALARI, İNANANLARIN DA RABBLERİNDEN GELEN HAKKA UYMUŞ OLMALARIDIR. İŞTE ALLAH, İNSANLARA KENDİLERİYLE İLGİLİ DURUMLARI BÖYLE ÖRNEK VERMEKTEDİR. (Bayraktar Bayraklı) Zuhruf 5: SİZ HADDİ AŞAN KİMSELER OLDUNUZ DİYE, SİZİ KUR’ÂN İLE UYARMAKTAN VAZ MI GEÇELİM? (Bayraktar Bayraklı) Enfal 64: Ey nebi! ALLAH, SANA DA SANA UYAN MÜMİNLERE DE YETER. (Süleymaniye vakfı) Bakara 170: ONLARA “ALLAH’IN İNDİRDİKLERİNE UYUN!” DENİLDİĞİ ZAMAN, “HAYIR, BİZ ATALARIMIZI ÜZERİNDE BULDUĞUMUZ GELENEĞE UYARIZ!” derler. Ya ataları hiç akıllarını kullanmamış ve doğru yolu bulamamışlarsa? (Mustafa İslamoğlu) Enam 155: Bu (Kur’an) da bizim indirdiğimiz bereket kaynağı bir kitaptır. ARTIK ONA UYUN VE ALLAH’A KARŞI GELMEKTEN SAKININ Kİ SİZE MERHAMET EDİLSİN. (Diyanet meali) Bakara 5: İŞTE ONLAR, RABLERİNDEN GELEN BİR HİDAYET ÜZEREDİRLER VE İŞTE ONLAR KURTULUŞA ERENLERİN TA KENDİLERİDİRLER. (Bayraktar Bayraklı) Enam 51: Kendileri için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi bulunmaksızın, Rab’lerinin huzurunda toplanmaktan korkanları, ALLAH’A KARŞI GELMEKTEN SAKINSINLAR DİYE, ONUNLA/ KUR’AN İLE UYAR. (Diyanet meali) Yunus 36: ONLARIN ÇOĞU ZANDAN BAŞKA BİR ŞEYE UYMAZ. ŞÜPHESİZ Kİ ZAN, GERÇEKLİK BAKIMINDAN HİÇBİR ŞEY İFADE ETMEZ. Şüphesiz ki Allah onların yapmakta olduklarını bilendir. (Mehmet Okuyan) Araf 3: (Ey insanlar) RABBİNİZDEN, SİZE İNDİRİLENE UYUN VE O’NDAN BAŞKA DOSTLARA UYMAYIN. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! (Elmalılı meali) NE DERSİNİZ DOSTLARIM, ALLAH YALNIZ KUR’AN DİYENLER MÜSLÜMAN DEĞİLDİR Mİ DİYOR BU AYETLERİNDE, YOKSA YALNIZ KURAN IN İPİNE SARILMAYIP RİVAYET, SANI, ZANNA UYUP, ATALARINDAN ÖĞRENDİKLERİ RİVAYETLERİDE DİN DİYE YAŞAYANLAR MI MÜSLÜMAN DEĞİLDİR DİYOR, NE DERSİNİZ? ALLAH BOŞUNA AKLINIZI KULLANIN EY KULLARIM DEMİYOR. ALLAH IN UYARILARINA UYAN, HESAP GÜNÜ YÜZLERİ GÜLENLERİN SAFINDA OLACAKTIR. Rabbimiz mülk suresi 29. Ayetinde, Allah dan başka güvenecekleri ipler arayanları, bakın nasıl uyarıyor. Dilerin batıl ve sanıdan uzak, Allah’ın ipine sarılan halis kulları arasında oluruz. Mülk 29: DE Kİ: “BİZİM RABBİMİZ RAHMÂN’DIR. O’NA İNANDIK VE YALNIZ O’NA GÜVENDİK. YAKINDA, KİMİN APAÇIK BİR SAPIKLIK İÇİNDE OLDUĞUNU BİLECEKSİNİZ.” (Bayraktar Bayraklı) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  21. Bu makalemde, sizlerin düşünmesine vesile olmak istediğim konu, Allah tüm kullarına nasıl bir ömür veriyor konusu üzerine olacak. Yani Allah yeni doğmuş bir bebek birkaç ay yaşıyor ve ölüyor. Ona Allah bu kadar mı ömür vermiş demeliyiz. Ya da 20 yaşında, 30 yaşında ölen ile 80–100 yaşında ölen kullarına da, böyle bir ömür mü biçmiş Allah. Bu konu hakkında hiç düşündünüz mü? Kur’an bu konulara da elbette cevap veriyor ama açıklanmayan detaylarını Allah bilir diyerek, bizler açıklanan kısımlarını anlamaya çalışmalıyız. Bizler bu konu hakkında Kur’an dan çok fazla bilgi sahibi olmadığımız için, ölen her kim olursa olsun genellikle arkasından, ALLAH’IN TAKDİRİ BU KADARMIŞ diyerek, ölen yakınlarımızın tüm ölümlerinde, KENDİLERİNİN HİÇBİR ETKİLERİ OLMADIĞINI DÜŞÜNEREK, ÖLÜMLERİNİ ALLAH A NİSPET EDERİZ. Bu düşünce sizce doğru olabilir mi? Gelin bu konuyu Kur’an a danışalım. Bakın Allah Fatır suresi 37. ve Enam 2. ayetinde ne diyor. Fatır 37: Onlar orada, “Ey Rabbimiz! Bizi çıkar. Daha önce yaptıklarımızın aksine iyi işler yapalım” diye feryat ederler. Kendilerine, “SİZE, DÜŞÜNECEK KİMSENİN DÜŞÜNEBİLECEĞİ KADAR BİR ÖMÜR VERMEDİK Mİ? Size uyarıcı da gelmedi mi? Şimdi tadın azabı! Zalimlerin yardımcısı yoktur” denir. (Bayraktar Bayraklı) Enam 2: SİZİ BALÇIKTAN YARATAN VE SONRA SİZİN İÇİN BİR ÖMÜR TAYİN EDEN O’DUR. Bir de O’nun katında belirli bir ömür/ecel vardır. Fakat siz hâlâ şüphe edip duruyorsunuz. (Bayraktar Bayraklı) İlk ayetin detayına girmeden, ayette geçen BİZLERE BU DÜNYADA ALLAH, DÜŞÜNÜP İMTİHANIMIZI YAŞAYACAĞIMIZ KADAR BİR ÖMÜR VERDİĞİNİ, ÇOK NET SÖYLÜYOR. Tabi küçük yaşta bebek ölümleri ne olacak diye sorabilirsiniz. Aslında yanlış inançlarımızın etkisinde kalmazsak ve Kur’an ı bir bütün olarak anlamaya çalışırsak, bu ayet bile bu sorumuza cevap veriyor. Demek ki daha sonra onlara bir hak daha tanıyor olmalı değil mi sizce? Lütfen unutmayalım, Allah sözünde durandır. Enam 2. ayetin de, ALLAH YARATTIĞI KULLARINA BİR ÖMÜR TAYİN EDİYOR AMA O ÖMÜR ÇOK KISA DEĞİL, İMTİHANIMIZI VEREBİLECEĞİMİZ KADAR UZUN. ALLAH IN ADALETİNİ LÜTFEN GÖZ ARDI ETMEYELİM VE KUR’AN IN ONAYLAMADIĞI RİVAYET SANI SÖZLERİN ETKİSİNDE KALMAYALIM. HATIRLATMAK İSTERİM, TAYİN EDİLEN ÖMRÜN ÜST SINIRINI ALLAH KOYUYOR. AMA İMTİHANIMIZ GEREĞİ, O ÜST SINIRIN ALTINDA ÖLÜMLERİMİZDEN, KISMEN BİZLERDE SORUMLUYUZ. Konumuzu anlamaya devam edelim. Bakın Allah bir ayetinde bu konu hakkında ne diyor. Münafikun 11: ALLAH, ECELİ GELDİĞİNDE, HİÇBİR KİMSEYİ ASLA ERTELEMEZ. Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır. (Diyanet meali) Bakın ayet çok net bir sorumuza da cevap veriyor. Allah Eceli geldiğinde hiç kimseyi asla ertelemez diyor. Ecel kelimesi, hayatın sonu anlamına geliyor. Demek ki takdir edilen ömrün sonu geldiğinde, ölümü Allah ertelemeyeceğini söylüyor. Demek ki Allah’ın kullarına, imtihanlarını verebileceği kadar uzun bir ömür veriyor, önce bunu unutmayalım. Bu ayeti okuduğunuzda, şu soru geldi sanırım hemen aklınıza. Allah’ın verdiği ömrü uzatamayız ama kısaltma erken ölme konusu ne olacak. Çünkü insanlar birbirilerini öldürüyorlar. Hatta kendilerini öldüren intihar edenler var. BUNLARA DA ALLAH IN TAKDİRİ DİYEMEYİZ. Bırakın bunları, Allah’ın verdiği o eşsiz bedeni hor kullanıp, ona iyi bakmayıp, hatalar yanlışlar yapıp birçok hastalıklara yakalanıp, erken ölenler ne olacak diyebilirsiniz. DEMEK Kİ YAŞAMIMIZDA Kİ ÖMRÜN ALT SINIRININ BELİRLİ BİR KISMI, ELİMİZDE OLDUĞU ANLAŞILIYOR. Elbette Allah ona da cevap veriyor ve bakın ne diyor bu konuda. Ali İmran 145: HİÇ KİMSE, TAYİN EDİLMİŞ BELLİ BİR VADEDEN ÖNCE, ALLAH’IN İZNİ OLMADAN ÖLMEZ. Kim bu dünyanın nimetlerini arzularsa kendisine ondan vereceğiz; kim de âhiretin nimetlerini arzularsa kendisine ondan vereceğiz ve şükredenleri ödüllendireceğiz. (Bayraktar Bayraklı) Demek ki Allah ın koyduğu yaşamın üst sınırına gelmeden önce bir ölüm var. Ama Allah ın izni olmadan yani Allah olayların akışı neticesinde kuluna gelmiş ölümü onaylaması gerekiyor. Demek ki Allah verdiği ömrün üst sınırı gelmeden, farklı nedenlerden ölüm aşamasına gelen kullarının ölümlerini onaylıyor yoksa ölümleri gerçekleşemez. Bazen duyarsınız. Çaresiz bir hastalığı olan kişiye doktorlar 3 ay ömrü kalmış derler, ama bakarsın o kişi 3 yıl sonra ölür. BU AYETLERDEN DE ŞUNU ANLIYORUZ, ALLAH IN VERDİĞİ ÖMRÜN ÜST SINIRINI HİÇ KİMSE UZATAMAZ. BU ÜST SINIRIN NE OLDUĞUNU BİLEMİYORUZ. AMA BİZLERİN İMTİHANI GEREĞİ YAPTIKLARIMIZIN SONUCUNDA, ÖMRÜMÜZÜ KENDİ ELLERİMİZLE KISALTMAMIZ YA DA BAŞKALARININ ETKİSİYLE ÖMRÜMÜZÜN SONA ERMESİNE İZİN VERENİN, YİNE ALLAH OLDUĞU ÇOK AÇIK AYETTEN ANLAŞILIYOR. ELBETTE BUNLARIN HEPSİ İMTİHANIMIZIN SONUÇLARIDIR. ALLAH İMTİHANIMIZA KARIŞMIYOR VE GERÇEKLEŞMESİNE İZİN VERİYOR. BURADANDA ŞUNU ÇOK AÇIK ANLIYORUZ. ÖLÜM VE YAŞAM ÇİZGİMİZİ ALLAH, ELLERİMİZE VERMİŞ. BUDA ÖZGÜRCE YAŞADIĞIMIZ İMTİHANIMIZIN BİR SONUCUDUR. Fatır suresi 11. ayette bu konuda Allah, bakın nasıl bir bilgi veriyor. Fatır 11: Allah sizi topraktan, sonra embriyodan yarattı. Sonra sizi çiftler kıldı. O’nun bilgisi olmadan hiçbir dişi ne gebe kalır, ne de doğurur. BİR CANLIYA ÖMÜR VERİLMESİ DE, ONUN ÖMRÜNDEN AZALTILMASI DA MUTLAKA BİR KİTAPTADIR. Şüphesiz bunlar, Allah’a kolaydır. (Bayraktar Bayraklı) Bu ayet aslında bu konuda kafamızda oluşan sorulara cevap verdiği gibi, Allah’ın bizlerin geleceği hakkında bilgisinin de olduğunu, yani geleceği bildiğini de söylüyor. Dikkat ederseniz ayet yalnız insandan bahsetmiyor ve bir canlıya ömür verilmesi ya da ömrünün kısaltılması, bir kitapta yazılıdır, yani ALLAH IN KANUNLARI, KURALLARI DAHA BAŞTAN YAZILMIŞTIR. BİZLER BU KURALLARA GÖRE ÖZGÜRCE YAŞIYOR, İMTİHANIMIZI VERİYORUZ DEMEKTİR. Ayete dikkat ettiyseniz bir canlıya ömür verilmesi de, onun ömründen azaltılması da Allah ın hükmüne bağlıdır diyor. UZUN ÖMRÜ VEREN ALLAH, DEMEK Kİ GEREKTİĞİNDE BU ÖMRÜ KISALTTIĞINIDA ANLIYORUZ. Mümin 67. ayette de bu konu hakkında bakın nasıl bilgi verilir. “İÇİNİZDEN BİR KISMI, DAHA ÖNCE VEFAT ETTİRİLİYOR. BÜTÜN BUNLAR, BELİRLENEN BİR SÜREYE ULAŞMANIZ VE AKLINIZI KULLANASINIZ DİYEDİR.” Demek ki verilen ömür gerektiğinde Allah ın izniyle kısalabiliyor muş. Konumuzun daha iyi anlaşılması için, bir ayet daha hatırlatmak istiyorum. Fatır 45: Şayet Allah, insanları yaptıklarıyla hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. FAKAT ONLARI BELİRLENEN BİR VAKTE KADAR ERTELEMEKTEDİR. Vakitleri gelince Allah, onları cezalandıracaktır. Çünkü Allah kullarını kesinlikle gözlemektedir. (Bayraktar Bayraklı) Bu ayetten de anlıyoruz ki, Allah’ın verdiği hayatın o üst sınırına gelmeden öncede Allah, yaptıklarımızın karşılığında, ceza olarak da canlarımızı alabiliyormuş. Ama onlara yaptıklarını düzeltebilmeleri için zaman tanıyor, hemen ceza vermiyor. Lütfen unutmayalım, Allah’ın kanununda KISASA KISAS VARDIR. Detayını Allah bilir. Ayette, eğer her yaptıklarımızın karşılığında Allah bizlere, ölüm cezası vermiş olsaydı, yeryüzünde insan kalmazdı diyor. Bu konuyla ilgili Kur’an da, Hz. Musa nın bir kıssası vardır. Kehf suresi 71 ile 82. ayetler arasında. Lütfen bu ayetleri okuyunuz. Konumuza ışık tutacaktır. Dilerim Allah dan batıl ve hurafeden uzak, yalnız Kur’an ın ipine sarılan, Allah’ın halis kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  22. Bizler eğer Kur’an ı rehber almış ve Allah ın uyarılarının bilincinde olsaydık, bugün yaptığımız çok büyük yanlışları asla yapmazdık. Onun için bizlere düşen en önemli görev, Allah ın uyardığı gibi yalnız Kur’an’ın ipine sarılıp, onun ışığıyla aydınlanmak olmalıdır. Size bu yazımda öyle bir ayet hatırlatmak istiyorum ki, bugün yaptığımız çok önemli yanlışlarımıza ışık tutuyor. Ayeti önce yazalım. Cin suresi 26–27–28: Allah bütün gaybı bilir. Sırlarını kimseye açıklamaz. Ancak hoşnut olduğu Elçiler hariçtir. ÇÜNKÜ O, ELÇİLERİN ÖNÜNDEN VE ARDINDAN GÖZETLEYİCİLER GÖNDERİR Kİ RABLERİNİN EMİRLERİNİ TEBLİĞ ETTİKLERİNİ BİLSİN. Allah onları çepeçevre kuşatmıştır ve her şeyi bir bir saymıştır. Aslında ayette ilk dikkatimizi çeken, gaybı yalnız Allah ın kendisinin bildiği, herkese açıklamadığı ama yalnız istediği elçilerine açıkladığını bildiriyor. Hatta aynı bilgiyi Allah, Ali İmran 179. ayetinde şöyle tekrarlıyor. “ALLAH, SİZE GAYBI BİLDİRECEK DEĞİLDİR. FAKAT ALLAH, RESULLERİNDEN DİLEDİĞİNİ SEÇER, ONLARA BİLDİRİR.” Peki, açıkladığı elçileri, bu bilgileri kendisine mi saklıyor? Burası çok önemli. Eğer Allah ın elçisi, verilen bilgiyi saklamış olsaydı, bizlere hiçbir faydası olmazdı. Ayetin devamında ise bu sorumuza da cevap veriyor ve diyor ki Yaradan. Gaybın sırlarını bildirdiğimiz elçimizi izleriz, takip ederiz. Önünden ve arkasından gözetleyici melekler göndeririz ki, Allah ın verdiği bilgileri, topluma tam ve doğru bir şekilde tebliğ edip edilmediği bilinsin. Bu bilgi çok önemli. Buradan da anlıyoruz ki, Allah ın elçisine bildirdiği her şey, kontrol altında ve izleniyor tebliğ ediliyor, tabi kayda alınıyor. Onun için Allah Kur’an ı ben koruyorum diyor. Hatırlatırım, yalnız kendi vahyi Kur’an ı koruyor. Bu bilgilerin ışığında, günümüzde yaptığımız bir yanlışı aydınlatalım şimdi de. Acaba Allah’ın elçisi, Allah ın bildirdiklerinin dışında, bunlarda benim sözlerim diye din ve iman adına başka sözler/hadisler söylemiş olabilir mi? Bunun mümkün olmadığını bu ayetten anlıyoruz. Çünkü Allah yalnız elçisine söylediklerini tebliğ edilmesini istiyor ve ayrıca, melekler ile de takip ettiriyor. Allah ın Elçisi onun için, vahiy dışından sağlığında tek bir söz ümmetine, din adına bildirmemiştir, kayda geçirmemiştir. Hatta Allah Hakka suresi 44. ayetinde, “EĞER BAZI LAFLARI, BİZİM SÖZLERİMİZ DİYE ORTAYA SÜRSEYDİ, ONUN CAN DAMARINI KESERDİK.” Diye bizlere bildirmiştir. Allah ın Elçisi ümmetine, yalnız Kur’an ile hükmetmiştir. Çünkü Allah ın emriydi bu. Ayrıca bu ayetten alacağımız farklı bir derse gelince. Kur’an ın dışından, Allah ın Resulünün sözleri diye bizlere iletilen bilgilere, asla güvenemeyeceğimiz gerçeğidir. Çünkü rivayet hadisler, bilgiler dilden dile nakil esnasında, mutlaka değişecek ve kişinin düşünce ve fikirleri ile farklı anlamlara bürünecektir. ÇÜNKÜ AYETLERİN KONTROL VE DENETİMİ GİBİ, EMİN OLABİLECEĞİMİZ, HİÇBİR KONTROL, DENETİM YOK. HATTA KÖTÜ NİYETLİ KİŞİLERİN DE, ARAYA GİRİP GİRMEDİĞİNİ HİÇ BİRİMİZ BİLEMEYİZ. Onun için Allah, emin olmadığınız bilgilerin ardına düşmeyin emrini veriyor. Ama Kur’an ayetleri Allah’ın korumasında, hatta ayetleri Resulün doğru tebliğ edip kayda geçirilmesine kadar, meleklerin takibinde olduğunu görüyoruz. Buradan da anlıyoruz ki Allah, yalnız vahyini koruma altına almış, elçisini bile izletmiş takip etmiştir. Kur’an indirilirken, Allah ın Elçisinin yakınlarındakiler, her zaman vahiyle, elçisinin sözlerini ayıra bilmek için Allah ın Elçisine, “BU SİZİN SÖZÜNÜZ MÜ, YOKSA ALLAH IN VAHYİMİ” diye özellikle soruyorlarmış. Ne yazık ki bu titizliği, bizler günümüzde gösteremiyoruz. Onun içinde Allah ın dini bölündü, parçalandı, batıl ve rivayetlerin kuşatması altına girdi. Öyle olunca da Allah ın has, katıksız dinini yaşayamaz olduk. Günümüzde milyonları bulan hadisler, yani Resulün sözleri olduğu iddia edilen bilgiler, Resul tarafından asla kayda alınmamıştır. Hatta günümüzde Resulün sözü diye nakledilen bilgilerden, Allah’ın Resulünün hiçbir bilgisi haberi ve onayı da yoktur. Sizce bu yöntemi izlemek büyük risklerle dolu değil mi? Çünkü Allah ın Resulü, Kur’an dışından benden söz nakletmeyin diye uyarmıştır sağlığında. Bu uyarı ve ikaz, dört halife devrinde de devam etmiş ve hadis nakletmek yasaklanmıştı. YASAKLANMASININ NEDENİ, ALLAH IN RESULÜ HAYATTAYKEN ONUN ADI KULLANILARAK, FARKLI ŞEKİLLERDE VE FARKLI ANLAMLARLA ALLAH IN RESULÜNÜN SÖZLERİ/HADİSLERİ NAKLEDİLİYOR VE RESULÜN SÖYLEMEDİĞİ ANLAMLARLA İLETİLİYORDU. BUNU GÖREN ALLAH IN RESULÜ, BENDEN HİÇBİR ŞEY İLETMEYİN, ALLAH IN VAHYİNİ BİRBİRİNİZE İLETİN EMRİNİ VERMİŞTİR.. Hadis yazımı ve kayda alınması, dört halife devrinin sona ermesi, dinin mezheplere bölünmeye başlaması ile Resulün vefatından yaklaşık 200–250 yıl sonra hadisler toplanmaya, kayda alınmaya başlanmıştır. BU BİLGİLER, SÖZLER RESULÜN SAĞLINDA BİLE YANLIŞ VE FARKLI ŞEKİLDE İNSANLAR ARASINDA DOLAŞIYORSA, BUNDAN 250 YIL SONRA, BU BİLGİLERİN NE DERECE SAĞLIKLI GÜNÜMÜZE KADAR İLETİLECEĞİ KONUSUNUN YORUMUNU, SİZLERE BIRAKIYORUM. Tekrar etmek istiyorum, onun içindir ki Allah, emin olmadığın bilginin ardına düşmeyin diye bizleri uyarmıştır. Bunları söylediğimizde, rivayet hadisleri de Kur’an ayeti gibi gören kişiler, şöyle bir savunma yapıyorlar. “ALLAH PEYGAMBERİMİZİN HADİSLERİNİ DE, TIPKI KUR’AN GİBİ KORUMA ALTINA ALMIŞTIR.” Her nedense Allah Kur’an ı ben koruyorum diye apaçık Kur’an da yazdığı halde, bu yanlış düşünceye inananlar, neden Resulün hadislerininde korunduğu Kur’an da yok diye sormuyorlar. Onun içindir ki böyle yanlış ve batıl sözlere inanmak, dipsiz bir kuyuya atlamaktan farksızdır. Örneğini verdiğimiz Cin suresinde, Allah elçisine ilettiği bilgileri, melekleri tarafından izlettiğini ve doğru tebliğ edilip kayda alınıp alınmadığını kontrol ediyorsa, bunun dışında, hatta Resulün vefatından yüzlerce yıl sonra kayda alınmış hadislerin/sözlerin, doğruluğuna nasıl inanırız. Allah Kur’an da bahsetmediği halde, onlarıda Allah koruyor nasıl deriz. Bunu söylemek ve inanmak, Kur’an a şirk koşmaktır, lütfen unutmayalım. Sizlere Kur’an dan mahşer günü Hz. İsa nın bir örneğini vermek istiyorum. Ayeti önce yazalım. Maide 117: “BEN ONLARA, ANCAK BANA EMRETTİĞİNİ SÖYLEDİM. ‘Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk ediniz’ dedim. İÇLERİNDE BULUNDUĞUM MÜDDETÇE ONLAR ÜZERİNDE KONTROLCÜ İDİM. BENİ VEFAT ETTİRİNCE, ARTIK ONLAR ÜZERİNDE GÖZETLEYİCİ YALNIZ SEN OLDUN. Sen her şeyi hakkı ile görensin.” Bakın Hz. İsa Allah ın sorduğu soruya nasıl bir cevap veriyor. ““BEN ONLARA, ANCAK BANA EMRETTİĞİNİ SÖYLEDİM” Devamında söylediği ise, günümüzde yaptığımız, o çok büyük yanlışımıza ışk tutuyor ve bakın ne diyor. “İÇLERİNDE BULUNDUĞUM MÜDDETÇE ONLAR ÜZERİNDE KONTROLCÜ İDİM. BENİ VEFAT ETTİRİNCE, ARTIK ONLAR ÜZERİNDE GÖZETLEYİCİ YALNIZ SEN OLDUN. ” Bu kıssadan alacağımız hisseye gelince. Allah ın Resulu O örnek insan. Hz. Muhammed vefat etmeden önce, ümmeti üzerinde kontrol gücü vardı. Ama Allah ın Resulü vefat ettikte sonra, artık ümmeti üzerinde hiç bir kontrolü olmadığı için, kitap Ehlinin yaptığı yanlışları bizlerde yaptık ve Allah ın kitabına sarılacağımız yerde, rivayet ve sani bilgilerin ardına düştük. İŞTE BİZLER BÖYLE BÜYÜK BİR YANLIŞ İLE İSLAM I YAŞIYORUZ, AMA FARKINDA BİLE DEĞİLİZ. Lütfen unutmayalım, bizlerin sorumlu olduğu yalnız Kur’an dır. Allah sizleri yalnız Kur’an dan sorumlu tutuyorum diye bizleri uyarmış ve apaçık hükmünü vermiştir. Emanetimizi teslim etmeden önce, dilerim Kur’an gerçeklerinin farkında olan, Allah ın halis kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  23. İslam yani Kur’an akla çok önem vermiş ve Allah’ın Resulü de, aklı olmayanın dinide olmayacağını, Kur’an öğretisine göre çok açık ümmetine bildirmiştir. Buradan şunu çıkarmamız doğru olacaktır. İMANINI YAŞARKEN AKLINI KULLANMAYAN, İNANCINI DOĞRU YAŞADIĞINDAN, ASLA EMİN OLAMAZ. Hatta Allah, AKLINI KULLANMAYANLARI PİSLİK İÇİNDE BIRAKACAĞI uyarısını yaparak, her söylenen söz üzerinde düşünmemizi, aklımızı mutlaka kullanmamızı emretmiştir. Allah bırakın beşeri sözler üzerinde düşünmemizi, kendi vahyi Kur’an ayetleri üzerinde bile düşünmemizi istemiştir. Çünkü hangi konu olursa olsun, onu düşünerek anlamaya çalışan, anlatılanı anladığında, kalbi ve aklı tatmin olduğunda ancak, hayatına içten ve samimi olarak eksiksiz geçirebilir. Eğer anlamadan yaşıyorsa, onu hayatına geçirirken, aksaklıklar ve hatalar mutlaka olacaktır. EĞER BİZLER DÜŞÜNMEDEN HER SÖYLENEN RİVAYETİ DİN DİYE YAŞIYORSAK, O ALLAH IN DEĞİL, RİVAYETLERİN YARATTIĞI BİR DİN OLMASI KAÇINILMAZDIR. İnancımızdan emin olmak istiyorsak, elde Kur’an her söylenen sözün/hadisin doğruluğunu, Kur’an süzgecinden geçirip, düşünerek kabul etmeliyiz. Günümüzde Kur’an öğretisinden uzak yaşanan İslam anlayışı, öyle bir öğreti ve inancı topluma inandırdı ki, KUR’AN IN AKIL İLE DÜŞÜNEREK ASLA, HERKESİN ANLAYAMAYACAĞI DÜŞÜNCESİNİ, TOPLUMA KABUL ETTİRDİLER. Böylece kargaşa, kuşku yaratarak Müslümanları düşünmekten alı koyan cemaatler, tarikat ve kendisini veli, şeyh ilan edenler, kendi hükümranlıklarını devam ettirebilmek için, HANGİ AKILLA, KİMİN AKLIYLA KUR’AN I ANLAYIP, İSLAM I YAŞAYACAKSIN. HERKESİN AKLIYLA KUR’AN’I ANLAMAYA KALKARSANIZ, MİYONLARCA DİN ORTAYA ÇIKAR DİYEREK, TOPLUMDA TEDİRGİNLİK YARATTILAR. Hatta her insan bir olmaz, çok akıllısıda var az akıllısıda var, süper zekalısı var. Az aklı olan kişi ne yapacak şeklindeki sorularla, toplumun mutlaka birilerine muhtaç olduğu düşüncesini topluma kabul ettirmeye çalışıyorlar. İLK ÇABAYI ALLAH KULUM GÖSTERMELİDİR DİYOR, DAHA SONRA SORUP ARAŞTIRMAKTA BİZLERİN GÖREVİDİR. KUR'AN I ANLADIĞI DİLDEN HİÇ OKUMAYANLARIN, BAŞKALARI TARAFINDAN RAHATLIKLA ALDATILACAĞI ÇOK AÇIKTIR. ALLAH BUNUN ÖNÜNE GEÇMEK İSTİYOR. Halbuki Allah Enam 152. ayetinde,"BİZ HERKESİ ANCAK GÜCÜNÜN YETTİĞİ KADARIYLA SORUMLU TUTARIZ." dediği gerçeğini görmek istemezler. Yine Bakara 286. ayetinde; "ALLAH, BİR KİMSEYİ ANCAK GÜCÜNÜN YETTİĞİ ŞEYLE YÜKÜMLÜ KILAR." Lütfen batıl inancımızı yaşayabilmek adına, yanlışı doğru göstermeyelim. ALLAH BİZLERİ İMTİHAN EDİYOR HATIRLATIRIM. ACABA KULUM VAHYİM OLAN KUR'AN I ÖĞRENEBİLMEK İÇİN ÇABA GÖSTERİYOR MU DİYE. ÇABA BİZDEN, YARDIM ALLAH DAN. SİZCE MÜSLÜMAN TOPLUMLAR OLARAK BİZLER, ALLAH IN UYARISI IŞIĞINDA MI KUR’AN I OKUYORUZ? EĞER ÖYLE OKUSAYDIK, DİNDE MEZHEPLERE, CEMAAT VE TARİKATLARA BÖLÜNMEZ, KUR’AN I OKUYAN HER MÜSLÜMANDA FARKLI ANLAMAZ, KUR’AN I AYNI ANLARDI. BEŞERİN YAZDIĞI BİLİMSEL BİR KİTABI, HANGİ DİLE ÇEVİRSENİZ ÇEVİRİN, HER OKUYAN AYNI BİLGİYİ ALIR, HİÇ KİMSE FARKLI ANLAMAZ. İŞ KUR’AN A GELİNCE, NEDEN FARKLI ANLIYOR? İŞTE NEFİS VE BATIL İNANÇALRIMIZ ETKİSİYLE KUR’AN I ANLAMAYA ÇALIŞTIĞIMIZDA, BATIL GERÇEKLERİN ÜSTÜNÜ BÖYLE ÖRTÜYOR. Allah boşuna aklını kullanmayanı pislik, rezillik içinde bırakırım demiyor. Halbuki Allah, birey olarak bu dünyada Kur’an dan, bizzat kendisinin imtihan olduğunu söyleyerek, HER MÜSLÜMANIN, LÜTFEN BURAYA DİKKAT BAŞKASININ AKLIYLA, ONLARIN SÖYLEMLERİ İLE DEĞİL, KENDİ AKLIYLA BİZZAT KUR’AN I DÜŞÜNEREK KENDİLERİ ANLAMASI GEREKTİĞİNİN DİKKATİNİ ÇEKİYOR. Çünkü hepimiz Kur’an dan, Allah ın vahyinden imtihan oluyoruz. İmtihanımız sorumlu olacağımız Kur’an’dan olacağına göre, bizlerin aklıyla anlayamayacağımız bir imtihandan geçtiğimizi, nasıl söyleriz ve inanırız. Onun içinde Allah bizlerin, emin olamayacağımız rivayet ve sanı bilgilerin ardına düşmeden, yalnız Kur’an’ın ipine sarılıp, ayetler üzerinde dikkatle, bizzat kendimizin düşünerek iman etmemizi emreder. HATIRLATIRIM İSLAM DİNİNDE, RUHBAN SINIFI YOKTUR. OLMADIĞI İÇİNDE ALLAH, HER KULUNU DİKKATLE KUR’AN I OKUYUP DÜŞÜNEREK, AKLINI KULLANARAK, ANLAMAYA DAVET EDİYOR. İMTİHANIN DA GEREĞİ, BU DEĞİL Mİ ZATEN. BAŞKALARININ AKLIYLA, NASIL İMTİHANIMIZI VERİRİZ? BAŞKALARININ AKLIYLA İMTİHANINI VERENLER, DERSİNE ÇALIŞMAYIP, TELAŞLA YANLIŞ BİLGİLERİ KOPYE ÇEKEREK, SINIFTA KALAN ÖĞRENCİ GİBİDİR. LÜTFEN UNUTMAYALIM. Allah birçok ayetinde, Kur’an ı yemin ederek kolaylaştırdığını, izah edip açıkladığını söyler ve devamında, YOKMU AKLINI KULLANAN, DÜŞÜNEN diyerek uyarır. Kur’an ı dikkatle düşünerek okuduğunda, anlamış olmasaydık, Allah böylemi derdi? Aklını ayetler üzerinde kullanmayan, Allah a nasıl en doğru ibadet edeceğini, Allah’ın biz kullarından neler istediğini doğru anlayamayacağı için, İSLAM DİNİNDE HERŞEYDEN İLK ÖNCE AKLI KULLANMAK ÖNEMLİDİR. YANİ AKLI KULLANMAK BİR MÜSLÜMANIN, İLK YERİNE GETİRMESİ GEREKEN, ALLAH IN FARZ EMRİDİR. Mülk 10. ayetinde de hesap günü pişman olacakların o gün söyleyecekleri sözü, şimdiden bakın nasıl bizlere anlatıyor Allah. “EĞER SÖZ DİNLESEYDİK YAHUT AKLIMIZI KULLANSAYDIK, ŞU ÇILGIN ATEŞ HALKI ARASINDA BULUNMAZDIK DİYECEKLER” ALLAH HER KULUNA, BİZZAT KENDİSİNİN DÜŞÜNÜP, AKLINI KULLANARAK BAŞARIYA ULAŞACAĞI BİR BEYİN VERMİŞ VE DİĞER CANLILARDAN ÜSTÜN KILMIŞTIR. Onun için Allah birçok ayetinde, EY AKIL SAHİPLERİ DİYE HİTAP EDER BİZLERE. BEN KUR’AN DAN ANLAYAMAM DİYEN, ALLAH IN İMTİHANINDAN KAÇMAYA ÇALIŞAN, AKLINI KULLANMAK İSTEMEYENLERDİR. Kur’an da bazı ayetlerde, akıl sahipleri için büyük ibretler vardır diyerek, ayetler üzerinde düşünen, aklını kullanan her kulunun, çabası nispetince Kur’an dan faydalanacağı bilgisi verilir. BİR BAŞKA DEYİŞLE ALLAH, AKLI BAŞINDA YARATTIĞI HER KULUNUN, BİZZAT KENDİSİNE GÜVEN VEREREK, DÜŞÜNMESİNİ İSTEMİŞ VE ONUN ÇABA GÖSTERİP DÜŞÜNDÜĞÜNDE, KUR’AN I ANLAYACAĞINI, KUR’AN ONLARIN GÖNÜL GÖZÜNÜ AÇACAĞINI BİRÇOK AYETİNDE BİLDİRMİŞ, KULLARINA GÜVEN VERMİŞTİR. Allah İbrahim suresi 52. ayetinde bakın akıl sahibi kullarını, düşünmeye nasıl teşvik ediyor. Benzeri birçok ayeti Kur’an da görebiliriz. “BU KUR’AN, KENDİSİYLE UYARILSINLAR, ALLAH’IN ANCAK TEK İLÂH OLDUĞUNU BİLSİNLER VE AKIL SAHİPLERİ DÜŞÜNÜP ÖĞÜT ALSINLAR DİYE İNSANLARA BİR BİLDİRİDİR.” İbrahim 52 Sizce Allah, kullarına Kur’an ı bir bildiri, tebliğ olarak gönderip, her kulunun okuyup düşündüğünde anlayamayacağı bir mesaj gönderip, daha sonrada emin olmadığın bilginin ardına düşmeyin diye uyardığı halde, KULLARINI KUR’AN DAN SORUMLU TUTAR MI? Lütfen Allah a nispet ettiğimiz yanlışların, farkında olalım. İnanın hesap günü, yüzleri simsiyah olan müşriklerin safında buluruz kendimizi. Bakın Allah ayetinde, akıl sahipleri düşünüp öğüt alsınlar diye Kur’an ı bir bildiri, uyarı olarak gönderdim diyor. BUNCA AÇIK BİLDİRİYİ TEBLİĞ ALDIĞIMIZ HALDE, NASIL OLURDA ALLAH IN BİLDİRİSİNİ, AKLI BAŞINDA HERKES DÜŞÜNÜP ANLAYAMAZ DERİZ. Kuran ı anlayabilmek için, bilmem kaç yıl ilim tahsil etmen lazım diyerek, topluma korku salıp tedirgin etmek isteyenler, Allah’ın yemin olsun ki anlayasınız ve hiç kimseye muhtaç olmayasınız diye Kur’an ı kolaylaştırdım ve açıkladım diyerek uyardığı ayetlerin üstünü örtüp, gerçekleri gizlemeye çalışıp Allah a iftira atılmaktadır. Peki, bunca açık ayetleri gördüğümüz halde, neden akılla din yaşanmaz, Kur’an ayetleri akılla düşünerek anlaşılmaz diyoruz, bunu hiç düşündünüz mü? Çünkü bunu söyleyip inananların hepsi, akıllarını bir kenara bırakıp, düşünmeyi başkalarına bıraktılar da ondan. Bunu yapan kişiler, Allah’ın diğer canlılardan üstün kıldığı aklı kullanmadıkları için, her türlü aldatılmaya açık oluyorlar ve kandırılabiliyorlar. Bizlerin Kur’an ile aramıza girenler, Kur’an ı anlayarak ve düşünerek okumamızı engelledikleri için, bizler Allah’ın mesajını, tebliğini de doğru anlayamadık. NE ANLATTILARSA, ALLAH IN KELAMINDAN ZANNETİK. Şunu lütfen unutmayalım, Allah biz insanları çok özel ve eşsiz yaratmıştır. ÖNCE ALLAH A, DAHA SONRADA KENDİMİZE, AKLIMIZA GÜVENELİM VE YALNIZ ALLAH A DAYANALIM. KENDİMİZE ALLAH IN BERİSİNDEN VELİLER, EFENDİLER EDİNİP, ONLARADA SORGUSUZCA DİN ADINA GÜVENİR VE DAYANIRSAK, KUR’AN I ONLARIN VERDİĞİ AKILLA ANLAMAYA DEVAM EDERSEK, LÜTFEN UNUTMAYALIM, Allah böyle yapanların, hesap günü çok üzülenlerin safında olacağı uyarısını yapıyor. Allah Kur’an ı doğru anlayabilmemizin yol ve yöntemini de bizlere elbette anlatıyor ve uyarıyor. Hatta Allah ın Resulünün de yalnız Kur’an a iman edip, biz ümmetine yalnız Kur’an ı tebliğ etme görevi aldığınıda, çok açık ayetlerinde bizlere bildiriyor. Nahl suresi 98. ayetinde, Kur’an ı okumaya başlamadan önce batılın, şeytanın ve şeytanlaşmış insanların bizlere dayattığı tüm batıl-hurafe, sanı inançlarımızdan önce sıyrılıp, kendimizi kurtarıp, yalnız Allah a güvenip ona sığınarak Kur’an ı okumaya başlamamız gerektiği uyarısını yapıyor. Yani Allah’ın vahyine, onun ipine tutunarak Kur’an ı okumaya başlarsak, Allah da bu niyetle Kur’an ı okuma çabasında olan kullarımın, gönül gözünü açar, onları gerçeklerle buluştururum diyor. AMA BİZLER NELER SÖYLÜYORUZ; “MEZHEPLER DİN ALİMLERİ VE RESULÜN RİVAYET HADİSLERİ OLMSAYDI KUR’AN ANLAŞILMAZ, KAPALI KALIRDI.” Dilerim Kur’an gerçeklerinin farkında olan, yalnız Allah a güvenip ona dayanan, Allah ın halis kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  24. Bu makalemde, sizlerin düşünmenize vesile olmak istediğim konu, KUR’AN ALLAH KELAMI MI, YOKSA RESULÜN KELAMIMIDIR, konusu üzerine olacak. Konumuza geçmeden önce, KELAM ne anlama geliyor ona bakalım. “KELAM SÖZ, SÖYLEME BİÇİMİ, ŞEKLİ ANLAMLARINA GELİR. SÖZ KELİMESİNİN ANLAMI DA, BİR DUYGUYU, BİR DÜŞÜNCEYİ EKSİKSİZ OLARAK ANLATAN SÖZCÜK, YA DA SÖZCÜK DİZİSİ ANLAMLARINA GELİR.” Bu bilgilerden sonra, bu konu da bazı kişilerin ya da kurumların düşüncelerine önce yer verelim. Bakalım bu konuda neler söyleniyor, iki farklı düşünceye örnek vermek istiyorum. “KUR’AN-I KERİM, LAFIZ VE MANASIYLA ALLAH’IN KELAMIDIR.” Bir başka düşünceye göre. “KUR’AN, ALLAH KELAMI DEĞİLDİR. HZ. MUHAMMED’İN KELAMIDIR. HZ. MUHAMMED ALLAH TARAFINDAN KALBİNE VAHYEDİLEN İLAHİ MANALARI SÖZE / KELAMA DÖKMÜŞTÜR. KUR’AN’A ALLAH KELAMI DEMEK, ALLAH’I HÂŞÂ ARAPÇA KONUŞAN BİRİ GİBİ DÜŞÜNMEKTİR. KUR’AN MANA OLARAK ALLAH’A, SÖZ / KELAM OLARAK PEYGAMBERE AİTTİR. PEYGAMBER ALLAH’IN MANA VAHYİNİ DEĞİŞTİREMEZ. AYNEN OLDUĞU GİBİ SÖZE DÖKER” Ne dersiniz sizce Kur’an Allah kelamı, yani Allah’ın sözleri değil de, Resulün kelamı, yani sözleri midir? ALLAH VAHYETTİĞİ AYETLERİNİN MANASINI, ANLAMINI ANLADIĞI DİLDEN KULUNA, ELÇİSİNE AKTARAMAZ MI? Bizler önce şunu, çok net bir şekilde ortaya koymalıyız. Kur’an yalnız Arapça kelimelerden mi ibarettir? Eğer evet dersek Kur’an’ın yalnız Arapça okunması gerektiğini ve yalnız Araplara indirildiğini, yalnız Arapların Kur’an dan sorumlu olduğuna inanmış oluruz. Hâlbuki Kur’an tüm âleme, tüm insanlara indirilmiş Allah’ın Tebliğdir, mesajıdır. Onun için Allah tüm kullarını Kur’an dan sorumlu tutacağına hükmetmiştir. Konumuzun daha iyi anlaşılabilmesi için, Âlim İmamı Azam Ebu Hanifenin, bu konudaki düşüncelerini de, sizlere hatırlatmak istiyorum. “KUR’AN KÂĞITLARDA YAZILMIŞ VE BİZİM OKUDUĞUMUZ LAFIZLAR DEĞİLDİR. ESAS KURAN O LAFIZLARIN TAŞIDIĞI MANADIR Kİ, BİR KELAM-İ NEFSİ ( ALLAH IN ZATİ İLE VAR OLMAYA DEVAM EDEN SÖZ ) OLARAK KALIPTAN KALIBA DÖKÜLÜR. O KALIPLAR SONRADAN YARATILMIŞ ( MUHDES ) VARLIKLARDIR. OYSAKİ ESAS KURAN, MAHLÛK OLMAYAN BİR MANADIR. O HALDE ESASİ İTİBARİ İLE MANA OLAN KURAN I ARAPÇA LAFIZ YERİNE, BAŞKA LAFIZLARDAKİ ÇEVİRİSİNDEN OKUMAK MÜMKÜNDÜR.” Gerçektende Kur’an, Arapça sözler değil MANADIR, ANLAMIDIR AMA ALLAH VAHYİNİ, EKSİKSİZ ELÇİSİNE KENDİ KELAMIYLA TOPLUMUN DİLİNDEN İNDİRMİŞTİR Kİ, O GÜNTÜ TOPLUM AYETLERİNİ ANLAYABİLSİN. Bu durumda Kur’an Resulün kelamıdır/sözleridir demek büyük hata olur. Hatasız hiçbir insan olmaz, eğer Resulünün kelamı/onun sözleridir dersek, hata yapma riskinin olabileceğini de lütfen unutmayalım. ALLAH KUR’AN IN KENDİ SÖZLERİ OLDUĞUNUN KANITI OLARAK, HADİ BİR BENZERİNİ GETİRİN BAKALIM DİYE, BİZLERE MEYDAN OKUMAKTADIR. Eğer asıl Kur’an, Resulün Arapça kelimelerle tebliğ ettiği sözlerdir, yani Resulün kelamıdır dersek, Arapça dışında ki tercümelere Kur’an diyemeyiz, tercüme edenin kelamıdır dememiz gerekir ki, buda büyük hata olur, toplumda şüpheler yaratır. KUR’AN, ALLAH DAN ALDIĞI KELAMI/SÖZÜ DİREK RESULÜ TARAFINDAN BİZLERE ULAŞTIRILMIŞTIR Kİ, HİÇ KİMSENİN BUNDAN ŞÜPHESİ OLMASIN. Kur’an’ın Arapça şekline Allah kelamıdır demenin, Allah ı Arapça konuşan birisi gibi görmektir demek, aklın ve mantığın ötesinde, ALLAH IN GÜCÜNÜ, KÜÇÜMSEMEK VE SINIRLAMAK OLUR. HATIRLAYINIZ ALLAH, NEDEN KUR’AN I ARAPÇA GÖNDERDİĞİNİN NEDENİNİ AÇIKLARKEN, ANLAŞILMASI VE HAYATA GEÇİRİLMESİ OLARAK AÇIKLAR. DEMEK Kİ KUR’AN, RESULÜNE GELİRKEN ARAPÇA GELMİŞ, BU APAÇIK AYETLE SABİTTİR. DÜNYADA KONUŞULAN TÜM DİLLERİ YARATAN ALLAH TIR VE İNSANLARIN YANI BAŞLARINDA, ONLARI İZLEYEN VE YAŞANANLARI KAYDEDEN MELEKLERDE, TÜM DİLLERİ BİLMEKTEDİR. YOKSA NASIL KAYIT YAPSINLAR, TÜM İNSANLARIN YAPTIKLARINI. Söylediğim gibi Allah, Cebrail tarafından Elçisine ayetleri, bizzat onun diliyle tebliğ etmiştir. Bunun nedeni olarak, anlaşılması ve üzerinde düşünülmesi içindir diye izah eder. Yani söylendiği gibi Kur’an, Allah tarafından Resulün kalbine vah yedilen, MANALARI ALLAH A AİT OLAN AYETLER, ELÇİSİ TARAFINDAN SÖZE/KELAMA DÖNÜŞTÜRMÜŞ DEĞİLDİR. Bizzat Cibril/Cebrail tarafından vahiy, Resulün anlayacağı dilden tebliğ edilmiştir. Allah ın Resulü kelimesine bile dokunmadan aldığı sözlü vahyi, önce ezberlemiş, ezberletmiş ve daha sonra yazıya geçirmiştir. Kur’an da bunun birçok örneği vardır ki ayetler, CİBRİL/Cebrail tarafından bizzat tebliğ edildiği geçer. Şunu söylemek isterim. Şura suresi 51. ayetinde, Allah bir insanla şu yollardan konuşabileceği örneğini verir. LÜTFEN DİKKAT, RESULLERİ İLE DEMİYOR, TÜM İNSANLARI KAST EDEREK SÖYLÜYOR. Birincisi İLHAM YOLUYLA. Bunun detayını çok fazla bilemeyiz ama söz olmadan, Allah’ın kullarına yardımcı olabileceğini anlayabiliriz. Örneğin Allah arıya vah yettiğini söylüyor ve onun yapması gerekenleri bu yolla yaptığı örneği veriliyor. İkinci olarak Allah’ın kulları ile kendisini göstermeden, PERDE ARKASINDAN GÖRÜŞTÜĞÜ ÖRNEĞİ VERİLİR. Üçüncü bir yoldan da bahsediyor Allah, kulları ile konuşma örneğini verirken. ELÇİLER GÖNDERİP, AYETLERİNİ TEBLİĞ ETTİRİR. Konumuza açıklık getirecek bazı ayetleri sizlere hatırlatmak istiyorum. “VAHYİ EZBERLEMEK İÇİN DİLİNİ ACELE KIPIRDATMA! ŞÜPHESİZ ONU TOPLAMAK VE OKUMAK BİZE AİTTİR. O HÂLDE, BİZ ONU OKUDUĞUMUZ ZAMAN, ONUN OKUNUŞUNA UY. SONRA ONU AÇIKLAMAK DA BİZE AİTTİR.” KIYAME 16–17–18–19 “SANA KUR’AN’I OKUTACAĞIZ VE SEN ALLAH’IN DİLEMESİ HARİÇ- (ONU) UNUTMAYACAKSIN. ŞÜPHESİZ Kİ O, AÇIĞI DA GİZLİ OLANI DA BİLİR.” (A’la 6–7) “KUR’ÂN’I KESİNLİKLE BİZ İNDİRDİK; ELBETTE ONU YİNE BİZ KORUYACAĞIZ.” (Hicr 9) VAHYİN EZBERLENMESİ İÇİN, DİLİNİ ACELE KIPIRDATMA DENİYORSA, VAHİY RESULÜN KALBİNE SESSİZ BİR ŞEKİLDE İLHAM İLE DEĞİL AÇIK VE ONUN ANLADIĞI BİR DİLDE, ALLAH IN KELAMIYLA İNMİŞ DEMEKTİR. Bundan daha açık kanıt mı olur. Kur’an da hiçbir ayetinde, ben Resulüme Kur’an’ı ilham yoluyla ayetleri kalbine vah yettim demez. Tam tersine vahyi uyanık ve kendindeyken bizzat Cibril/Cebrail tarafından tebliğ ettiği örneklerini verir. Yukarıdaki ayetlerden de bunu çok açık anlıyoruz. Allah Kur’an ı biz indirdik, onu da biz koruyacağız diyorsa, BU KUR’AN KELAMIYLA, LAFSIYLA, MANASIYLA tüm kullarının anlayacağı şekilde, Allah tarafından indirilmiş demektir. Hz. Musa ile de kendisini göstermeden, bizzat konuştuğu örneğini, hepimiz biliyoruz Kur’an dan. Kalbine vah yedilme ya da İLHAM yoluyla, ister uyanık olsun, ister uyurken rüyada olsun sessiz ve biliç devre dışı yapıldığından, yani Allah’ın ilhamı kulu tarafından fark edilmeden yapılır. Bu vahiy tüm insanlığı değil, ancak o şahsı ilgilendiren konular için gerçekleşir. Tekrar etmek istiyorum, Allah yalnız insanlara değil tüm canlılara, bitkilere hayvanlara da vah yeder, ilhamı ile yardımcı olur, bunuda Kur’an dan öğreniyoruz. Örneğin İpek böceğinin yaptığını da Allah, onlara ilhamla vah yetmiştir. ALLAH IN VAHYİ KUR’AN YA DA DİĞER KİTAPLAR, CEBRAİL YA DA BİZZAT ALLAH TARAFINDAN KENDİSİNİ GÖSTERMEDEN TEBLİĞ EDİLMİŞTİRKİ, ALLAH IN RESULÜ BU TEBLİĞİ ALIRKEN VE TEBLİĞ EDERKEN ŞÜPHEYE DÜŞMESİN. Hz. İbrahim’i hatırlayınız lütfen. Rüyasında oğlunu Kurban ederken görüyor ve bunu Allah istedi zannediyor, gerçekleştirmek istiyor. Allah hemen müdahale ediyor ve ona başka bir kurbanlık göndererek, benim için Kurban keseceksen, bunu kes diyor. Rüyada gördüklerimizin, ne anlama gelebileceği konusunda bizlerin kesin bilgisi yoktur. Rüya tabiri örneğini Kur’an dan görüyoruz ve Allah bu bilgeliği çok özel Elçilerine verdiğinide anlıyoruz. Lütfen rüya tabiri konusunda, anlatılan rivayetlere inanmayalm. Buradan da şunu anlıyoruz, ALLAH TÜM KULLARINA TEBLİĞ EDİLECEK VAHYİNİ, Resulünün kalbine sessiz sedasız değil, çok net ve açık bir şekilde, ya Cebrail tarafından yada kendisini göstermeden Allah, perde arkasından konuştuğunu, kullarının anlayacağı dilden vah yettiğini Kur’an dan anlıyoruz. Makalemin başında, bu konuyla ilgili bir örnek vermiştim ve ne diyorlardı. “KUR’AN’A ALLAH KELAMI DEMEK, ALLAH’I HÂŞÂ ARAPÇA KONUŞAN BİRİ GİBİ DÜŞÜNMEKTİR.” Bu düşüncenin doğru olması asla mümkün olamaz. Sizce Allah perde arkasından, Hz. Musa ile konuşurken, hangi dilde konuştu? Elbette Resulünün anladığı konuştuğu dilinde konuşmuştur ki, vahyini anlayabilsin. Bu durumda Allah, yalnız o dili konuşan biri diye mi düşünmeliyiz? ELBETTE HAYIR, TÜM DİLLERİ YARATAN ALLAHTIR VE O HER DİLİ BİLİR. Buradan şunu çok açık anlıyoruz. KUR’AN LAFIS VE MANASIYLA ALLAH’IN KELAMIDIR VE RESULÜ ALLAH IN KELAMINI, SÖZLERİNİN TEK BİR HARFİNİ DEĞİŞTİRMEDEN KAYDA ALDIRMIŞ, TEBLİĞ ETMİŞTİR. Eğer böyle yapmamış olsaydı, Allah ın kelamını kendi lafızlarıyla/sözleriyle aktarmış olsaydı, KENDİ SÖZLERİ İLE NAKLEDERKEN ANLAMINI, MANASINI DEĞİŞTİRME TEHLİKESİ OLABİLİRDİ. HATTA ACABA YANLIŞLIK YAPTIM MI DİYE, KENDİSİ BİLE ŞÜPHEYE DÜŞEBİLİRDİ. Örnek vermek gerekirse, insanlar Kur’an ı farklı dillere tercüme ederken, ayetlere bazen inançlarının, duygularının etkisinde kalarak, kendi rivayet inançlarına delil yaratabilmek adına, kendi sözlerini,/kelamını ilave ettiklerini görüyoruz. AMA KUR’AN IN ORJİNALİNDE, ASLA BUNU YAPAMIYORLAR. Kendi sözleri/kelamları ile yaptıkları tahrifat, bir müddet sonra ALLAH IN KELAMI KUR’AN İLE fark ediliyor. ONUN İÇİN ALLAH ARAŞTIR, DÜŞÜN VE GÜVENMEDİĞİN SÖZLERİN ARDINA DÜŞME DİYE BİZLERİ UYARIYOR. DAHADA ÖNEMLİSİ, BİZLERİN YALNIZ KUR’AN’A SARILMAMIZI, ÇÜNKÜ BİZLERİ YALNIZ KUR’AN DAN HESABA ÇEKECEĞİNİ BİLDİRİYOR. BUNU ALLAH NEDEN SÖYLÜYOR? ÇÜNKÜ KUR’AN KELAMIYLA, MANASIYLA ALLAH IN VAHYİDİR DE ONDAN. Kur’an Allah kelamı olmasaydı, Allah böylemi söylerdi? Dilerim Kur’an gerçeklerinin farkında olan, batıl ve hurafeden uzak İslam ı yaşayan, Allah’ın halis kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  25. Bugünkü makalemin konusu, Allah dünyayı yarattığından beri, kullarını uyarmak için, SİZCE KADIN RESUL/ELÇİ GÖNDERDİMİ, GÖNDERMEDİMİ? Böyle bir soru ile karşılaştığımızda, elbette ilk müracaat etmeniz delil, kanıt aramanız gereken kaynak Kur’an olmalıdır. Allah açıkça kadın Resul göndermedim diyorsa, Allah a karşı boynumuz kıldan ince, dinledik iman ettik deriz. Mezheplerin öğretisi olan geleneksel İslam, Allah ın kadın Resul göndermediğini özellikle söylüyor ve YUSUF SURESİ 109, NAHL SURESİ 43, ENBİYA SURESİ 7. AYETLERİ, delil gösteriyorlar. Gerçekten bu ayetlerde Allah, ben kadın Resul göndermedim, gönderdiğim Resullerin tamamı erkekti mi diyor? YOKSA BU AYETLERDE GEÇEN BAZI KELİMELERE FARKLI ANLAMLAR VEREREK, BATIL İNANÇLARINA KANIT MI YARATIYORLAR? Gelin bu konuyu birlikte, anlamaya çalışalım. Örnek verdikleri tüm ayetleri, farklı meallerden önce yazalım ki, yapılmak isteneni daha doğru anlayabilelim. Yusuf 109: SENDEN ÖNCE KASABALAR HALKINDAN ŞÜPHESİZ, KENDİLERİNE VAH YETTİĞİMİZ BİR TAKIM İNSANLAR GÖNDERDİK. Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden önce geçenlerin sonlarının ne olduğunu görsünler? Ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hayırlıdır. Akletmez misiniz? (Diyanet eski meali) Yusuf 109: BİZ SENDEN ÖNCE DE, MEMLEKETLER HALKINDAN ANCAK KENDİLERİNE VAH YETTİĞİMİZ BİRTAKIM ERKEKLERİ PEYGAMBER OLARAK GÖNDERDİK. Yeryüzünde dolaşıp da, kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Elbette ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha iyidir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz? (Diyanet yeni meali) Yusuf 109: SENDEN ÖNCE GÖNDERDİĞİMİZ RASULLER, KENTLERİN AHALİSİNDEN (SEÇİP) KENDİLERİNE VAH YETTİĞİMİZ ADAMLARDAN BAŞKASI DEĞİLDİ. Hem onlar yeryüzünde gezip dolaşmazlar mı? Öyle yapsalardı, kendilerinden öncekilerin başına gelen feci akıbeti görmüş olurlardı! Ve Allah bilincine ulaşanlar için âhiret yurdu elbette daha hayırlıdır: Bunu dahi akletmiyor musunuz? ( Mustafa İslamoğlu meali) Farklı tercümeleri okuduğunuzda, sanırım kafanız karıştı. Diyanetin eski mealinde RİCALEN kelimesi, İNSANLAR olarak tercüme edilmiş. Yani herhangi cinsiyeti belirtmiyor, toplumun halkın içinden Resul gönderildiği bilgisi veriliyor. Ama Yenilenen Diyanetin mealinde aynı kelime, ERKEKLER diye tercüme edilmiş. Çok daha ilginci, Mustafa İslamoğlu mealinde aynı sözcük, ADAMLAR diye tercüme edilmiş. Adam kelimesi de, Adem oğlu anlamında olup, cinsiyet belirtmez. Peki, hangisi doğru olabilir? Arapçada RİCAL kelimesini araştırdığınızda şu bilgileri alırsınız. “RİCAL, ARAPÇA RCL KÖKÜNDEN GELEN RİCĀL رجال “ERKÂN, İNSANLAR, ÖZELLİKLE YÜKSEK RÜTBELİ KİŞİLER” SÖZCÜĞÜNDEN ALINTIDIR. BU SÖZCÜK ARAPÇA RACUL رجل “İNSAN, ADAM («AYAKTA DURAN, İKİ AYAK ÜZERİNDE YÜRÜYEN» ANLAMINDA)” SÖZCÜĞÜNÜN FİˁĀL VEZNİNDE ÇOĞULUDUR. BU SÖZCÜK ARAPÇA RİCL رجل “AYAK” SÖZCÜĞÜNÜN TEKİLİDİR.” TÜRK DİL KURUMUNDA, BU KELİMENİN ANLAMINA BAKTIĞINIZDA ERKEKLER, YÜKSEK MAKAMLARDAKİ DEVLET ADAMLARI DİYE ÇEVRİLMİŞ. HATIRLATMAK İSTERİM, ADAM KELİMESİNİN TÜRK DİL KURUMUNDA NE ANLAMA GELDİĞİNE BAKTIĞINIZDA İSE HERHANGİ BİR CİNSİYET BELİRTMEYEN BİR ANLAM VEREREK HEM İNSAN, ÂDEMOĞLU ANLAMINA GELDİĞİNİ YAZDIĞI GİBİ, BİRDE ERKEK ANLAMINA GELDİĞİ YAZILMIŞ. ÇELİŞKİLİ BİR İFADE DEĞİL Mİ SİZCE? İŞTE KAFALAR BÖYLE KARIŞTIRILIYOR. Ne dersiniz, RİCALEN kelimesi cinsiyet belirten bir kelime olmadığı halde, nasıl olurda ayette geçen bu kelimeye erkekler anlamı vererek, ayetin asla bahsetmediği bir anlamı yükleriz. Bu şekliyle ayeti anlayınca Allah ın vermediği bir hükmü bizler ayeti tahrif ederek, Allah kadın Resul göndermemiştir, nasıl deriz. AYETTE ÇOK AÇIK ŞUNU SÖYLÜYOR. SENDEN ÖNCE GÖNDERDİĞİMİZ RESULLERİ, TIPKI SENİN GİBİ, HALKIN İÇİNDEN, GÜVENİLİR ÖNEMLİ KİŞİLERDEN SEÇTİK DİYOR. Yoksa ayette biz her zaman erkeklerden Resul gönderdik asla demiyor. Gelelim örnek verdikleri, diğer ayete. Nahl 43: DOĞRUSU SENDEN ÖNCE DE KENDİLERİNE KİTABLAR VE BELGELERLE VAH YETTİĞİMİZ BİR TAKIM ADAMLAR GÖNDERDİK. Bilmiyorsanız kitaplılara sorun….(Diyanet eski meali) Nahl 43: (EY RASUL!) SENDEN ÖNCE GÖNDERDİKLERİMİZ DE KENDİLERİNE VAHYETTİĞİMİZ (ÂDEMOĞULLARINA MENSUP) ADAMLARDAN BAŞKASI DEĞİLDİ, eğer bilmiyorsanız (önceki) vahiylerin mensuplarına sorabilirsiniz. (Mustafa İslamoğlu meali) Nahl 43: Senden önce de ancak, kendilerine vah yettiğimiz BİRTAKIM ERKEKLERİ PEYGAMBER OLARAK GÖNDERDİK. Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun. (Diyanet meali yeni) Aynı ayeti üç farklı tercümeden özellikle yazdım ki, geleneksel İslam ı topluma kabul ettirmeye çalışanlar, ayetlerin anlamları ile bakın nasıl oynadıkları ortaya çıksın. Diyanet eski meali, yine biraz önce örnek verdiğimiz ayette geçen RİCALEN kelimesini, ADAMLAR diye tercüme etmiş. Hatırlatmak isterim ADAMLAR kelimesi herhangi bir cinsiyeti belirten kelime değildir. Âdemoğulları yani tüm insanlar için söylenen bir kelimedir. Say. Mustafa İslamoğlu da mealinde, RİCALEN kelimesine, daha önceki ayette verdiği aynı anlamı vererek, ADAMLAR kelimesini özellikle kullanmış. Gelelim yeni Diyanet mealine. Bu tercümede de yine aynı kelime, ERKEKLER diye tercüme edilmiş. Tekrar söylüyorum, ricalen kelimesi cinsiyet belirten bir kelime değildir. BU AYETTE ALLAH, KİTAP EHLİNİN KENDİSİNİN RESUL OLARAK GÖNDERİLMESİNE İTİRAZ EDEREK, ALLAH RESUL GÖNDERSEYDİ, BİR MELEK GÖNDERİRDİ İTİRAZLARINA KARŞI İNDİRİLMİŞTİR. (Müminun 24) BU AYETTE KONUYA AÇIKLAMA GETİRİYOR ALLAH VE DİYORKİ, DAHA ÖNCEKİ KİTAP EHLİNE İNDİRİLEN KİTAPLARA BAKIN, ONLARA İNANANLARA SORUN, BİZ DAHA ÖNCEDE RESUL OLARAK, SENİN GİBİ İNSANLARDAN GÖNDERDİK DİYOR. Gelelim kadın Resul gönderilmediğine örnek gösterdikleri 3. ayete. Bakalım bu ayette gerçekten biz, kadın Resul göndermedik mi diyor, yoksa bu ayette geçen aynı kelimenin anlamı ile mi oynanıyor. Enbiya 7: SENDEN ÖNCE DE ANCAK KENDİLERİNE VAH YETTİĞİMİZ BİRTAKIM ERKEKLERİ PEYGAMBER GÖNDERDİK. Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun. (Diyanet yeni meali) Enbiya 7: BİZ SENDEN ÖNCE DE KENDİLERİNE MESAJLARIMIZI İLETTİĞİMİZ (ÖLÜMLÜ) İNSANLARDAN BAŞKA BİRİLERİNİ ELÇİ OLARAK GÖNDERMEDİK. Hem eğer (bu konuda bir şey) bilmiyorsanız, (geçmiş) vahiylerin mensuplarına sorun! (Mustafa İslamoğlu) Enbiya 7: BİZ SENDEN ÖNCE DE [EY MUHAMMED,] KENDİLERİNE VAHİY İNDİRİLEN [ÖLÜMLÜ] ADAMLARDAN BAŞKASINI [ELÇİ OLARAK] GÖNDERMEDİK; bunun içindir ki, [o inkârcılara de ki:] “Eğer kendiniz bilmiyorsanız, önceki kitapları okuyup izleyen kimselere ⁹ sorun”. (Muhammed Esed meali) Bu ayete de baktığımızda, Diyanetin yeni mealinde aynı kelime, ERKEKLER diye tercüme edilmiş. Ama Diyanetin eski mealinde yine bu ayette, herhangi bir cinsiyeti belirtmeyen ADAMLAR diye tercüme edilmiş. Sanırım Diyanet işleri başkanları değişince, inançlarda da değişiklikler oluyor gibi geldi bana. Bayraktar Bayraklı hocamızda bu ayette RİCALEN kelimesini erkekler değil, cinsiyet belirtmeyen KİŞİLERDEN olarak tercüme edilmiş. Mustafa İslamoğlu hocamızda diğer ayetinde kullandığı benzer anlamı kullanarak, İNSANLARDAN kelimesini kullanmış. Bu kelimede asla cinsiyet belirtmez. Allah kadın Resul göndermemiştir diye delil gösterdikleri üç ayete de baktığımızda, Allah ın böyle bir hüküm vermediğini görüyoruz. ALLAH BU KONUDA AÇIKÇA BİR HÜKÜM VERMEDİYSE, BİZLER AYETLERİN ANLAMLARI İLE OYNAYIP, AYETLERİ BATIL İNANÇLARIMIZA UYDURMAYA ÇALIŞMAMIZ, ASLA DOĞRU OLMAZ. ALLAH KADIN RESUL GÖNDERMEMİŞTE OLABİLİR, AMA BU KONUDA AÇIK VE KESİN BİR HÜKMÜ KUR’AN DA YOK. BİZLERİN AÇIKLANMAMIŞ KONULAR ÜZERİNDE YORUMLAR YAPARAK, KANITLAR YARATMA ÇABASINDA OLMAMIZ, YANLIŞA YÖNELMEMİZE NEDEN OLUR. BİZLERE DÜŞEN AÇIKLANANLAR ÜZERİNDE DÜŞÜNMEK, AKLIMIZI KULLANMAK OLMALIDIR. Kur’an ı dikkatle okuduğumuzda bizlere anlatılanların, verilen örneklerin sınırlı olduğunu görüyoruz. Elbette bunun bir nedeni vardır, nedenini bizler bilemeyiz Allah bilir. Bizler geçmişte, binlerce, onbinlerce yıl önce yaşamış insanların hangi koşullarda yaşadığını bilemeyiz. O toplumların anlayış ve kültürlerinin neler olabileceği konusunda, detaylı bilgiye sahip de değiliz. Bu durumda yorumlar yapmak yerine, Kur’an ın verdiği hükümleri anlamaya çalışmalıyız. BİNLERCE, ONBİNLERCE YIL ÖNCE, BELKİDE ÖYLE BİR TOPLUM VARDI Kİ, ONLARI KADINLAR YÖNETİYOR, HATTA ALLAH ONLARA KADIN RESUL GÖNDERMİŞ OLABİLİR. GÖNDERMEMİŞ DE OLABİLİR. KUR’AN DA KADIN HÜKÜMDARDAN BAHSEDİLDİĞİNİDE, UNUTMAYALIM LÜTFEN. ALLAH KADIN HÜKÜMDAR ÖRNEĞİNİ NEDEN VERMİŞ OLABİLİR? BUNUDA DÜŞÜNELİM LÜTFEN. EĞER GÖNDERDİYSE, O DÖNEMİN GEREKLERİ, KOŞULLARI ÖYLE OLDUĞU İÇİN GÖNDERMİŞTİR, DİYE DÜŞÜNMELİYİZ. KUR’AN IN İNDİRİLDİĞİ DÖNEMLERİ HATIRLAYIN. KADININ ADI BİLE YOK. KIZ ÇOCUKLARINA YAPTIKLARINI HEPİMİZ BİLİYORUZ. KADININ BİR MAL GİBİ, ALINIP SATILDIĞI BİR TOPLUMDAN BAHSEDİYORUZ. BU TOPLUMA KADIN RESUL GÖNDERDİM DEMİŞ OLSAYDI ALLAH, ACABA BU TOPLUM BUNU NASIL KARŞILARDI? YORUMUNU SİZLERE BIRAKIYORUM. EN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR AMA BİZLERE DÜŞEN DOĞRUNUN ARAYIŞINI, DÜŞÜNEREK KUR’AN IŞIĞINDA GERÇEKLERİ ANLAMAYA ÇALIŞMAK OLMALIDIR. DİLERİM BU YOLDA YÜRÜYEN, ALLAH IN HALİS KULLARINDAN OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.