halukgta tarafından postalanan herşey
-
KASAS SURESİ 47-48-49-50. AYETLER. PİŞMAN OLMAK İSTEMİYORSAK, BU AYETLERE LÜTFEN DİKKAT!
Bu makalemde sizlerin üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, KASAS 47 ve devamındaki ayetler olacak. Bu ve devamındaki ayetleri birlikte düşündüğümüzde, Allah ın verdiği kıssadan hisseleri doğru anlarsak, günümüzde bizlerin aynı yanlışı yapmamızı engelleyecektir. Sizce bizler bu ayetlerden dersler aldık mı? İsterseniz gelin, bu ayetler üzerinde birlikte düşünelim. “KENDİ YAPTIKLARI SEBEBİYLE BAŞLARINA BİR MUSİBET GELİP DE, “EY RABBİMİZ! BİZE BİR RESUL GÖNDERSEYDİN DE AYETLERİNE UYSAYDIK VE MÜ’MİNLERDEN OLSAYDIK” DİYECEK OLMASALARDI, SENİ RESUL OLARAK GÖNDERMEZDİK.” (Kasas 47) Bu ayetten de çok açık anlıyoruz ki, ayette örnek verilenler aslında Allah a iman edenler ama bu iman edenler Allah ın yolundan sapmışlar olmalı ki, Rabbimiz bu toplumun yaptığı yanlışları bizlere örnek veriyor ve sakın bu hatalara düşmeyin diyor. Allah bu ayetinde, bizlere çok önemli bir bilgide veriyor ve diyor ki, SİZLERİN BAŞLARINA GELEN MUSİBETLER, İSTENMEYEN KÖTÜ OLAYLAR SİZLERİN BİZZAT YAPTIKLARINIZIN KARŞILIĞI OLARAK SİZLERE VERİLEN CEZALAR, KENDİNİZE GELMENİZ İÇİN UYARILARDIR DİYOR. Sormak isterim, acaba bizler bu uyarıdan gereken dersi çıkardık mı? Hiç sanmıyorum, çünkü İslam toplumlarının acı durumu, birçok musibetlerle karşı karşıya kalmaları, bizlerin Allah ın huzurunda ki durumumuza çok açık bir kanıttır. Ayetin devamında, Allah tekrar bir Resul ve uyarıcı kitap göndermesinin nedeni açıklıyor ve diyor ki, mahşer günü bize tekrar yeni bir Resul ve kitap gönderip bizleri uyarsaydın, yanlışlarımızı anlasaydık ta iman edenlerden olsaydık demesinler diye, son kez onları uyardım diyor. Şimdide bu ayetin devamına bakalım ki, konuyu daha net anlayalım. “Ama onlara KATIMIZDAN GERÇEK GELİNCE, “Musa’ya verildiği gibi buna da mucize verilmesi gerekmez mi?” derler. DAHA ÖNCE MUSA’YA VERİLENİ DE İNKÂR ETMEMİŞLER MİYDİ? “Yardımlaşan iki sihirbaz” demişlerdi; “hepsini inkâr edenleriz” demişlerdi.” (Kasas 48) Gerçekleri inatla görmezden gelen özellikle Yahudilere Allah, KATINDAN HAK OLAN, GERÇEK KUR’AN GELİNCE, bu kısma lütfen dikkat, ALLAH KATINDAN GELEN, GERÇEK YANİ HAK OLANDIR DİYOR. Özellikle Yahudilerin büyük bir kısmı, Allah katından gerçek olan Kur’an geldiği halde, Hz. Musa ya Tevrat ın geliş şekliyle ve Hz. Musa ya Allah ın verdiği mucizeleri de, Peygamberimizden görmek istiyorlardı. Böylece inkârda direniyorlardı. Aynı yanlışı Hz. İsa ve İncil e de yapmışlardı Yahudiler. Bunları söyleyenlere Allah cevap veriyor ve diyor ki; “DAHA ÖNCE MUSA’YA VERİLENİ DE İNKÂR ETMEMİŞLER MİYDİ?” Burada bahsedilen Hz. Musa ya verileni inkârdan, sizce neyi kast ediyor olabilir Allah? Bu konuyu doğru anlayabilmemiz için, Kur’an ın indirildiği dönemdeki özellikle Yahudilerin inançlarını ve nasıl Allah ın indirdiği Tevrat tan uzaklaştıklarını hatırlayalım. Allah bu toplumu, Tevrat tan uzaklaşmaları ve kendilerine atalarının inancıyla oluşturdukları bir din yaratmaları nedeniyle, HZ. MUSA’YA VERİLENİ İNKÂR ETMİŞ KABUL EDİYOR. Çünkü O toplumda yalnız Tevrat ile inancını yaşamıyorlardı. Günümüzde de Yahudilerin inançlarını etkileyen, hatta inançlarının asli unsurunu oluşturan Tevrat değil, TALMUT DEDİKLERİ ATALARININ FIKIH İNANCINDAN OLUŞAN, RİVAYET HADİSLER OLUŞTURUYOR. TIPKI BİZLERDE GÜNÜMÜZDE, AYNI YANLIŞI YAPMIYOR MUYUZ? YALNIZ KUR’AN İLE İSLAM YAŞANMAZ DİYEREK, YAHUDİLERİN YAPTIĞI YANLIŞLARA BENZER, MEZHEPLERİN VE ONUN ETKİSİYLE OLUŞMUŞ FIKIH İNANCININ HARMANLANDIĞI BİR DİNİ YAŞIYORUZ VE DİYORUZ Kİ, YALNIZ KUR’AN İLE İSLAM YAŞANMAZ. RİVAYET HADİSLER VE FIKIH OLMASAYDI KUR’AN BOŞTA KALIRDI DİYORUZ. Devamındaki ayete bakalım şimdide. “DE Kİ: “EĞER DOĞRU SÖZLÜ İSENİZ, ALLAH KATINDAN BU İKİSİNDEN DAHA DOĞRU BİR KİTAP GETİRİN DE ONA UYAYIM.” (Kasas 49) Bu ayette aslında çok dikkat çekici ve önemli bir konuda Allah bizleri uyarıyor. Özellikle Allah ın Resullerine ve kitaplarına isyan eden Yahudi toplumu konu alınarak, onların sapkın inançlılarına örnek veriliyor ve Elçisine bakın Yahudilere nasıl bir cevap vermesini istiyor. Lütfen bu cevap üzerinde dikkatle düşünelim ki, bizlerde aynı hataları yapmayalım.” EĞER DOĞRU SÖZLÜ İSENİZ, ALLAH KATINDAN BU İKİSİNDEN DAHA DOĞRU BİR KİTAP GETİRİN DE ONA UYAYIM” Peygamberimizin bu sorusundan çok net şunu anlıyoruz. DİNİMİZİ VE İMANIMIZI YAŞAYABİLMEK ADINA, ALLAH IN İNDİRDİĞİ KİTAPTAN BAŞKA DOĞRU, GÜVENEBİLECEĞİMİZ HİÇBİR KİTAP, SÖZ/HADİS YOKTUR. Bu gerçeği hala düşünemeyenler, Kitap Ehlinin düştüğü sapkınlığın içinde, inancını yaşıyor demektir. Yahudilerin bir kısmının nasıl isyankâr olduğu, inançlarını nasıl yaşadıklarını, Nisa suresi 46. ayette Allah bizlere bildiriyor ve bakı ne diyor. “Yahudi itikadına mensup olanların bir kısmı, BAZI KELİMELERİN YERLERİNİ DEĞİŞTİRİRLER; DİLLERİNİ EĞEREK, BÜKEREK VE DİNE SALDIRARAK PEYGAMBERE KARŞI “İŞİTTİK VE KARŞI GELDİK, DİNLE, DİNLEMEZ OLASI, BİZİ GÜT” DERLER. Eğer onlar “işittik, itaat ettik, dinle ve bizi gözet” deselerdi şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olacaktı; FAKAT İNKÂRLARI SEBEBİYLE ALLAH ONLARI LÂNETLEMİŞTİR. Artık pek azı inanır.” (Nisa 46) Yahudiler kendi nefislerinde, inançlarını böyle saptırmışlar ve Allah da onları lanetlemiştir. Şöyle bir soru sorabilirsiniz. Neden iki kitaptan bahsediliyor. Ayetlerde bahsedilen toplumlar ALLAH IN AYETLERİNE KARŞI ÇIKAN REDDEDEN YAHUDİ TOPLUMU VE KUR’AN I DA İNATLA KABUL ETMİYORLAR, TIPKI İNCİLİ KABUL ETMEDİKLERİ GİBİ. ALLAH BU AYETTE, SİZLERE İNDİRDİĞİM TEVRATTA KUR’AN DA AYNI ŞEYLERDEN BAHSEDİYOR VE BENİM KATIMDAN GELEN HAK BİR KİTAPTIR DİYOR. Kasas 48. ayette de bahsettiği gibi, siz daha önce Musa ya gelen kitabı sonunda inkâr etmiş hale getirdiniz, yani onun yolundan saptınız diyerek, Kur’an ve Tevrat örneğini veriyor ki, dinde azgınlık ve isyanda ileri giden Yahudilere Allah, özellikle kendilerine gelen kitapla ve şimdide Hz. Muhammed e indirilen Kur’an ile karşılaştırıyor, ikisinin de hak olduğunu söylüyor. İncil den bahsedilmemesinin, iki kitap demesinin bir nedeni de, zaten İncil in Tevrat ı onayladığı farklı olmadığı için olabilir. AMA ASIL NEDEN, BAHSE KONU ÖZELLİKLE YAHUDİLER OLDUĞU VE ONLARIN TEVRATA KARŞI TAKINDIKLARI TAVIRLA İLGİLİDİR. ÇÜNKÜ YAHUDİLER YALNIZ TEVRAT İLE YETİNMEMİŞ KENDİLERİNE TALMUT ADI ALTINDA BEŞERİ BİR FIKIH İNANCI YARATARAK, İNANÇLARININ ASLİ UNSURU YAPMIŞLARDI. ONUN İÇİN ALLAH, GÖNDERDİĞİ İKİ KİTABI ÖRNEK VERİP, BU KİTAPLARDAN DAHA DOĞRU KİTABIN OLAMAYACAĞI ÖRNEĞİNİ VERİYOR. Şimdide devamındaki ayete bakalım. “EĞER SANA CEVAP VEREMEZLERSE, ONLARIN SADECE HEVESLERİNE UYDUKLARINI BİL! ALLAH’TAN DOĞRU BİR REHBER OLMADAN, HEVESİNE UYAN KİMSEDEN DAHA SAPIK KİM VARDIR? Şüphesiz Allah, haksızlık eden toplumu doğru yola eriştirmez.” (Kasas 50) Bakar mısınız lütfen. Okuduğunuzda sanki bugün bizlerin, genel çoğunluğumuzun yaptığı yanlışa örnek verircesine, ne diyor Rabbimiz Elçisine. Eğer sana cevap veremezlerse ki veremeyecekleri açıktır. Bu durumda onların sadece kendi heveslerine, nefsi duygularına uyduklarını bil diyor. Devamında ise, Kitap Ehlinin yaptığı yanlışlara dikkat çekebilmek adına, bizlere ne söylüyor ve uyarıyor. “ALLAH’TAN DOĞRU BİR REHBER OLMADAN, HEVESİNE UYAN KİMSEDEN DAHA SAPIK KİM VARDIR?” Bunca açık ayetleri, Allah ın verdiği örnek kıssadan hisselerden hala dersler almayıp, ALLAH IN İNDİRDİĞİ KİTABI YETERLİ GÖRMEYEREK, ATALARININ RİVAYET VE FIKIH İNANÇLARI İLE İSLAM’I YAŞAMANIN GEREKTİĞİNE İNANAN VE BU RİVAYETLER VE FIKIH OLMASAYDI KUR’AN BOŞLUKTA KALIRDI, ANLAŞILMAZDI DİYENLERE, ALLAH KATINDAN BİR REHBER OLMADAN, HEVESİNE UYANLARDAN DAHA SAPIK KİM VARDIR DİYOR RABBİMİZ. YORUM VE KARAR SİZLERİN. Değerli kardeşlerim, bakın ben ayetleri açıklamadım. Açıklamak benim ne haddime. Rabbimiz o kadar açık ve anlaşılır bir şekilde açıklamış ve örnekler vermiş ki, anlamak istemeyene Allah zaten ayetinde çok güzel bir örnek veriyor ve “ALLAH’TAN DOĞRU BİR REHBER OLMADAN, HEVESİNE UYAN KİMSEDEN DAHA SAPIK KİM VARDIR?” Kur’an bütünlüğünde ayetleri üzerinde, Allah ın onlarca kez önerdiği gibi düşündüğümde, günümüzde bizlerin yaptığı yanlışlar, apaçık ortaya çıkıyor. ALLAH CÜMLEMİZİN YARDIMCISI OLSUN. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
ALİ İMRAN 81, ARAF SURESİ 35. AYETLER. HZ. MUHAMMED’DEN SONRA, RESULLER/ELÇİLER GELECEK Mİ?
Bizler eğer Kur’an ı doğru anlamak istiyorsak, kafamızdaki tüm yanlış, batıl inançlardan kurtulup, daha sonra yalnız Allah ın kitabına güvenip onu anlamaya çalışırsak, yanlış anlamamız pek mümkün olmayacaktır. Çabası nispetince her Müslüman, Kur’an dan nasibini alır. Bu makalemde sizlerin düşünmenize vesile olmak istediğim konu, Hz. Muhammed den sonra başka RESULLER/ELÇİLER gelecek mi konusu üzerine olacak. Çünkü bazı ayetler örnek gösterilip, ASLINDA BU AYETLERDE ALLAH NEBİ VE KİTAP GELMEYECEĞİNİ, AMA RESULLERİN GELECEĞİNDEN BAHSEDİYOR DEMEKTEDİRLER. Gelin bu konuyu birlikte anlamaya çalışalım. Ali İmran 81: ALLAH NEBİLERDEN, KESİN SÖZ ALDIĞINDA ŞÖYLE DEMİŞTİR: “Size Kitap ve hikmet veririm de elinizde olanı onaylayan bir elçi gelirse, kesinlikle ona inanacaksınız ve destek vereceksiniz. Bunu kabul ettiniz mi? Bu ağır yükü yüklendiniz mi?”. Onlar da “Kabul ettik” demişlerdir. Allah: “Siz buna şahit olun, sizinle beraber ben de şahidim” demiştir. (Süleymaniye vakfı) Bu ayette dikkat ettiyseniz Allah, daha önceki gönderdiği Nebilerden söz aldığından bahsediyor ve elinizdekini onaylayan bir elçi gelirse, kesinlikle ona inanacaksınız ve destek vereceksiniz. Bunu kabul ettiniz mi dendiğinde kabul ettiklerini söylüyor. Sizce bu sözü Allah, yalnız görev verdiği Nebilerinden mi alıyor, yoksa ayetlerin tebliğini alan, tüm iman edenlerden mi? Dikkat ettiyseniz ayette Nebilerden diyor Resullerden değil. Çünkü Resul vahyi tebliğ eden, ama Nebi iman eden Müslümanların içinden, Allah ın makam verdiği güven elçisi anlamındadır. Onun içindir ki nebiye inanan tüm Müminlerden bu sözü alıyor Allah. Çünkü gönderdiği diğer kitaplarda özellikle bundan sonra uyarıcı nebi/Resul geleceğinden özellikle bahsediyor. Ya da Kur’an da açıkça bahsettiği gibi, Hz. Muhammed artık nebilerin sonuncusudur diye de bildiriyor. Ayete dikkat ettiyseniz, sizin elinizdekini onaylayan Elçi yani Resul geldiğinde ona inanın diyor. Bildiğiniz gibi RESUL, ALLAH DAN ALDIĞI VAHYİ TOPLUMA İLETEN ANLAMINDADIR. BU ÖNEMLİ AYRINTIYI LÜTFEN UNUTMAYALIM. RESUL GELECEKSE, VAHİYDE GELECEK DEMEKTİR. AMA BU YANLIŞ İNANCI SAVUNANLAR, VAHİY/KİTAP GELMEYECEĞİNİ, DAHA ÖNCE GELEN VAHYİ, TEKRAR RESUL HATIRLATACAĞINA TEBLİĞ EDECEĞİNE İNANIYORLAR. Burası çok önemli. Yalnız nebilerden bir söz aldığını düşünmemiz pek mümkün olmaz. ÇÜNKÜ ALLAH IN NEBİLERİ YAŞARKEN, BİR BAŞKA NEBİ/RESULÜN GÖREVLENDİRİLMESİ SÖZ KONUSU OLAMAZ. Allah indirdiği vahiyden sonra, bir söz alındığından bahsediyor. Bu durumda bu sözü yalnız Nebilerin vermesi mümkün değil. Bu sözü her iman eden veriyor. ÇÜNKÜ NE DİYORUZ GEÇMİŞTE GELMİŞ TÜM KİTAPLARA VE RESULLERE İMAN EDİYORUZ, DEMİYOR MUYUZ? Yukarıdaki ayet örnek gösteriliyor ve deniyor ki, bakın Allah tüm nebilerden bir söz almış, BUNA HZ. MUHAMMED DE DÂHİLDİR. Ondanda Allah söz almış demek ki, ondan sonrada ELÇİ/RESUL gelecek, ama kitap gelmeyecek diyorlar. HÂLBUKİ RESUL VAHYİ TEBLİĞ ETTİĞİNDE RESUL OLUYORDU, DİĞER NORMAL YAŞANTISINDA NEBİYDİ. BU DÜŞÜNCE KUR’AN A, TAMAMEN TERS DÜŞÜYOR. İnsanlar inanmak istediğine, işte böyle düşünmeden yorumlar yaparak inanabiliyor. Allah Tevrat ta Hz. Musa dan sonra gelecek bir Resulün, Mesih in müjdesini açıkça bildiriyor. Hz. İsa dan sonrada İncil de bir uyarıcının geleceğini söylüyor ve şu bilgi veriliyor. “O, SİZE HER HAKİKATE YOL GÖSTERECEKTİR. ZİRA O, SİZE KENDİLİĞİNDEN BİR ŞEY SÖYLEMEYECEK, FAKAT ALLAH’IN SÖYLEDİKLERİNİ SİZE BİLDİRECEKTİR.” Bu konuda İncil de daha detaylı bilgi dahi verilmektedir. Hemen şu soruyu kendimize soralım. Allah daha önce gönderdiği kitaplarda, daha sonra gelecek Resulünden açıkça söz ediyorsa, neden Kur’an da Hz. Muhammed den sonra bir Resulün geleceğinden hiç bahsetmemiş de, bizler ayetlerde açıkça bahsedilmediği halde, yorumlar yaparak nasıl böyle bir hüküm çıkartırız ve Nebi gelmeyecek ama Resul gelecek deriz. SANIRIM KENDİMİZİ ALDATMAK, BÖYLE BİR ŞEY OLSA GEREK. Ali İmran 81. ayet de, iman eden geçmiş toplumlardan ve NEBİLERDEN aldıkları sözden bahsediliyor. Yalnız Nebilerden değil. Çünkü vahiy nebiye gelmiş ve Nebi Resullük görevini yaparak, tüm iman edenlere bu bilgileri/vahyi tebliğ etmiş ve hepside bu vahye iman ettik, kabul ettik diyerek söz vermişlerdi. AMA NEBİLER RESULLER VEFAT ETTİKTEN SONRA, İMAN EDENLER SÖZLERİNDE DURMADILAR VE ONLARDAN SONRA GELEN NEBİLERİ/ RESULLERİ GÖRMEZDEN GELİP, BİR KISMI KABUL ETMEDİLER. Bunu da Kur’an dan öğreniyoruz. Maide suresi 70. ayetinde bakın Allah ne diyor bu konuyla ilgili. “Gerçek şu ki, biz İsrâiloğulları’ndan KESİN BİR SÖZ ALDIK ve onlara Resuller gönderdik. Ne zaman bir Resul onlara nefislerinin arzu etmediğini getirdiyse, bir kısmını yalanladılar” Yine Maide suresi 14. ayette de sözünde durmayanlardan bahsediyor. “Biz Hıristiyanlarız” diyenlerden de SAĞLAM SÖZ ALMIŞTIK. Ama onlar da akıllarından çıkarmamaları istenen şeylerden önemli bir kısmını unuttular.” Peygamberimizden sonra, Resulün geleceğine dair kanıt olarak, Ali İmran 81. ayetin bir öncesindeki, 80. ayeti kanıt gösteriyorlar. Merak edip okursanız, hiçbir ilgisinin olmadığını göreceksiniz. Yine Peygamberimizden sonra, Nebi gelmeyeceğini ama Resulün geleceğini iddia edenler aşağıdaki ayetleri kanıt gösteriyorlar. Araf 35: Ey Âdemoğulları! ARANIZDAN AYETLERİMİZİ SİZE ANLATAN ELÇİLER GELDİĞİNDE kimler Allah’tan çekinerek kendisini korur ve düzeltirse, artık onların ne bir korkuları kalır ne de üzülürler. (Süleymaniye vakfı) Mümin 34: Daha önce Yusuf da size o açık belgelerle (mucizelerle) gelmişti. GETİRDİĞİ ŞEYLERDEN HEP ŞÜPHE DUYMUŞ, ÖLDÜĞÜ ZAMAN DA “ONDAN SONRA ALLAH, ARTIK ELÇİ GÖNDERMEZ” DEMİŞTİNİZ. Allah, aşırı şüpheci birini işte böyle sapık sayar. (Süleymaniye vakfı) Mücadele 21: Allah şöyle yazmıştır: “BEN, ELÇİLERİMLE MUTLAKA GALİP GELİRİM.” Çünkü Allah güçlüdür, her işin üstesinden gelir. (Bayraktar Bayraklı) Rum 47: SENDEN ÖNCE ELÇİLERİ KENDİ KAVİMLERİNE GÖNDERDİK; onlara, açık belgelerle geldiler. Sonra suça batanlara hak ettikleri cezayı verdik. İnanıp güvenenlere yardım boynumuza borçtur. (Bayraktar Bayraklı) BU AYETLERİN TAMAMI, PEYGAMBERİMİZDEN ÖNCEKİ TOPLUMLARDAN BAHSEDİYOR. İlginçtir bu ayetlerin hiç birisinde, Hz. Muhammed den sonra Nebi göndermeyeceğim ama Resul göndereceğim, senin daha önce gönderdiğin tebliğini tastik edip, toplumu bilinçlendirecek demiyor. Bunu bizler söylüyoruz. İLGİNÇTİR ŞU SORUYU KENDİMİZE SORMUYORUZ. KUR’AN APAÇIK ALLAH IN KORUMASINDA, ELİMİZİN ALTINDA YOK MU? DEĞİŞTİ Mİ DE GELECEK RESUL ALLAH DAN VAHİY/KİTAP ALMAYACAK AMA, ALLAH IN DAHA ÖNCEKİ VAHYİNİ/KİTABINI TEBLİĞ EDECEK. BU VAHİY HANGİSİ, YALNIZ KUR’AN MI YOKSA DİĞER KİTAPLARDA MI VAR. BAKIN BU YANLIŞLARA İNANDIĞIMIZDA, AKLA NASIL MANTIK DIŞI SORULAR GELİYOR. Araf 35. ayetinde dikkat ederseniz, Yahudi ya da Hıristiyan ayrımı yapmadan, tüm kullarına Allah seslenerek, Ey Âdemoğlu diyor ve Peygamberimize inanmamakta direnen kullarını uyarıyor. Aranızdan ayetlerimizi size anlatan, tebliğ eden elçiler geldiğinde kimler tebliğ alırsa, kendisine çeki düzen verirse onlar korkmayacaklar dır diyor. Hani bu ayetin neresinde, Hz. Muhammed den sonra Resul gelecek diyor? Bu ve benzeri yüzlerce uyarıyı Allah, kitap ehline özellikle yapıyor ve sizin aranızdan Resul gönderdim ona inanın diyor. Mümin suresi 34 ayetinde de yine aynı uyarılar yapılıyor ve bizlere geçmiş toplumdan örnekler veriliyor. O toplumlara, gönderdiğim elçilerden şüphe duydunuz, Allah bundan sonra elçi/resul göndermez demiştiniz diyerek, yanlışlıklarına örnek veriyor. Peki, neden söylüyor bunu. ÇÜNKÜ HZ. MUHAMMED İ RESUL OLARAK KABUL ETMEK İSTEMİYORLARDI DA ONDAN. Mümin 34. ayetin bile anlamını değiştirip, kendilerine kanıt yaratarak, bakın bu ayette Hz. Muhammed den sonra, Resul gelecekmiş anlamı veriliyor. Mücadele 21. ayetinde de, ben elçilerimle galip gelirim diyor. Bu ayetin neresinde, bundan sonrada Resul göndereceğim anlamı var? Rum 47. ayetti de kendilerine daha sonra Resul geleceğine kanıt gösterenlere, doğrusu söyleyecek söz bulamıyorum. Konuyla hiçbir ilgisi yok. Bakın Allah çok net ve açıkça bu konuda nasıl bir bilgi veriyor bizlere. Yazacağım ayette sizce Allah, nebiler göndermeyeceğim, ama Resuller göndereceğim mi diyor? Ahzab 40: Muhammed içinizden her hangi bir erkeğin babası değildir, ama ALLAH’IN ELÇİSİ VE NEBİLERİN SONUNCUSUDUR. Allah her şeyi bilir. (Süleymaniye vakfı) https://hakyolkuran1.blogspot.com/2018/06/kuran-da-gecen-nebi-rasul-kavramlari-ne.html https://kuranadavet1.wordpress.com/2020/08/05/kuran-da-gecen-nebi-resul-kavramlari-ne-anlama-geliyor/ Bizlerin amacı, Kur’an ayetlerini anlamaya çalışmak olması gerekirken, her ne hikmetse batıl ve yanlış inançlarımızı aklamak adına, Allah ın ayetlerinin anlamlarını oynamakla zaman geçiriyoruz. Bunu dinde bölünmüş her toplum, cemaat, tarikat, hatta kendilerine modernist/yenilikçi dedikleri kişilerde yapıyor. Hani bu ayetler MUHKEMDİ. Şüphe duyulmayacak kadar açıktı. Düşünen, aklını kullanan anlayabiliyordu. Evet, doğru ama Kur’an ı anlayabilmek için, önce kafamızdaki yanlış inançlardan kurtulmalıyız. Bizler bu konuyu doğru anlayabilmemiz için, önce NEBİ VE RESUL kelimesinin anlamını doğru anlamamız gerekir. HER NEBİ, AYETLERİ TEBLİĞ EDERKEN RESULDÜR. ÇÜNKÜ RESUL ELÇİ ANLAMINDADIR Kİ ANLAMI, HABERCİ HABER GETİREN DEMEKTİR. HER RESULDE NEBİDİR. NEBİLİK MAKAMIN ADIDIR. NEBİ, GÖREVİ ESNASINDA GELEN VAHYİ TEBLİĞ EDERKEN, RESULLÜK GÖREVİNİ YAPMIŞ OLUR. Allah bir daha nebi gelmeyeceğini söylüyorsa, artık Resullük görevi verilecek bir makamın verilmeyeceğini, özellikle anlatmak adına bundan böyle, NEBİ GÖNDERMEYECEĞİM HZ. MUHAMMED İLE NEBİLİK SONA ERMİŞTİR DERKEN, ALLAH ASLINDA BUNDAN SONRADA RESUL/HABERCİ GELMEYECEĞİNİ BİZLERE BİLDİRMİŞ OLUYOR. Hz. Muhammed den sonra tekrar Resul geleceğine inananlar, şu sözleri söylüyorlar ve bakın hangi ayetleri de kanıt gösteriyorlar. “Allah Teala, onu yaşadığı çağın takdir edeceği bir MUCİZE ve beyyine ile gönderecektir. Dürüst insanlar o beyyineleri tanıyacak ve kesin bir bilgi ve imana sahip olacaklardır. Kâfirler ve kalpleri marazlı olanlar ise o mucizeleri anlayamayacak ve hatta karşı çıkacaklardır. Elbette sonunda, Allah’ın elçileri ve müminler galip gelecektir.” (58:21; 30:47). Değerli dostlarım. Bizler öyle şeylere inandırılmışız ki, tarifini yapmak, akıl ve mantıkla anlatmak mümkün değil. ÜLKEMİZDE BİLE BU YANLIŞLARA İNANIP, KENDİSİNİ RESUL/ELÇİ İLAN EDEN BİRÇOK İNSANI GÖRDÜNÜZ, ŞAHİT OLDUNUZ. ALLAH KULLARINI BÖYLE ZOR DURUMDA ASLA BIRAKMAZ. EĞER ELÇİ GÖNDERECEK OLSAYDI, DAHA ÖNCEKİ KİTAPLARINDA YAPTIĞI GİBİ, GEREKLİ BİLGİYİ DETAYI KUR’AN DA VERİRDİ. Allah Hz. Muhammed e hiçbir mucize vermediğini, mucizelerin Allah katında olduğunu Kur’an da belirtmesine rağmen, daha sonra gelecek RESULÜN mucizelerle gönderileceğini söyleyebiliyorlar. Kalpleri marazlı ve kafir olanlar bu gerçeği göremeyeceğini söyleyenler, acaba günümüzde kendilerini Resul ilan edip onların ardı sıra gidenler mi gerçek iman edenler? ALLAH N HUZURUNDA TÜM GERÇEKLERİ GÖRECEĞİZ. Örnek verdikleri ayetleri de biraz önce yukarıda yazdım. Konuyla hiçbir ilgisinin, alakasının olmadığı çok açık olmasına rağmen, bu ayetleri yanlış, batıl inançlarına kanıt gösterebiliyorlar. Batıl ve rivayet inançlarımızı lütfen ayetlere ilave etme çabasında olmayalım, inanın kendimizi kandıracağımız gibi, ebedi hayatımızı da ateşe atmış oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
İSRA SURESİ 71. AYET. “HER İNSAN TOPLULUĞUNU, ÖNDERLERİYLE BİRLİKTE ÇAĞIRACAĞIMIZ O GÜNDE”
Bu makalemde sizlere, batıl ve rivayet inançlarımızı, ayetlere nasıl ilaveler yapmaya çalışıp, Allah ın ne dediğini anlamak yerine, kendi inançlarımızı nasıl ayetlere ilave etmeye çalıştığımıza bir başka örnek vermek istiyorum. Allah Ali İmran 78. ayetinde bizleri uyarıyor ve ONLARDAN BİR GURUP VARDIR Kİ, KİTAPTA OLMAYAN BİR ŞEYİ, SİZ KİTAPTAN SANASINIZ DİYE DİLLERİYLE KİTABI ÇARPITIRLAR, ALLAH DAN OLMADIĞI HALDE BU ALLAH KATINDANDIR DERLER VE ALLAH HAKKINDA YALAN UYDURURLAR diyerek, dikkatimizi çekiyor, uyarıyor. Allah ın bu uyarısına benzer bu yanlışı günümüzde de birçok ayete yapıyorlar ve atalarının batıl inançlarını aklayabilmek adına, bakın yazacağım ayette de Allah ın sözlerini nasıl saptırıyorlar. Önce ayeti yazalım, daha sonra ayet üzerinde düşünelim. İsra 71: HER İNSAN TOPLULUĞUNU, ÖNDERLERİYLE BİRLİKTE ÇAĞIRACAĞIMIZ O GÜNDE, kimin amel defteri sağından verilirse onlar, en küçük bir haksızlığa uğramamış olarak amel defterlerini okuyacaklar. (Bayraktar Bayraklı meali) Bu ayette geçen önder kelimesi, ayette İMAM diye geçer. İmam kelimesi bizlerin günümüzde kullandığı anlamda değil, YOL GÖSTERİCİ YANİ ÖNDER ANLAMINDA KULLANILMIŞTIR. Bu ayet örnek verilip, bakın Allah her toplumu cemaat liderleri, şeyhleri, efendileri, velileri ile birlikte çağıracakmış, onun için önderi, şeyhi olmayan cennete gidemez, hesap veremez şeklindeki batıl inançlarına, ne yazık ki Kur’an dan tamamen kopuk, hatta yüzlerce ayete ters düşen anlamlar vermekten ve Allah a iftira etmekten korkmuyorlar. Hâlbuki Allah bu ayette bahsettiği imam yani önderden kast edilen, ALLAH IN BİZLERE GÖNDERDİĞİ VE MAHŞER GÜNÜ ŞAHİT OLARAK ÇAĞRILACAK ELÇİLERİ VE ONLARLA BİZLERE TEBLİĞ ETTİĞİ KİTAPLARDAN BAHSEDİYOR. Çünkü mahşer günü Allah Elçilerini şahit olarak çağıracağını ve kesin delilin, kanıtın bizlere gönderilen rehberin, önderin ne olduğunu Kur’an da bildiriyor ve velilerin, şeyhlerin, güvendiğimiz imamların hesap verirken hepsinin ardından gidenleri bırakıp, kaçacağını bildiriyor. Kasas 75: Her ümmetten bir tanık çıkarır ve “KESİN DELİLİNİZİ ORTAYA KOYUNUZ” deriz. O zaman, GERÇEĞİN ALLAH’A AİT OLDUĞUNU, UYDURDUKLARININ KENDİLERİNİ BIRAKIP KAÇTIĞINI ANLARLAR. (Bayraktar Bayraklı meali) Ayette çok açık bir gerçek dile getiriliyor. BAKIN HER ÜMMETTEN BİR TANIK DİYOR, YANİ KONUMUZLA İLGİLİ AYETTE DE HER TOPLUMUN ÖNDERLERİNDEN KAST EDİLENDE, BU AYETTE BAHSEDİLEN ELÇİLER ONUN GETİRDİĞİ KİTAPLAR OLDUĞUNU ANLIYORUZ. ÇÜNKÜ KESİN DELİL ALLAH KATINDAN GELENDİR. Kur’an a İman ettiğini söyleyen bir Müslüman sözünde durarak, ardından gidecek asla veliler, şeyhler, imamlar, önderler edinip onların sözleri ile inancını yaşamaz. ÇÜNKÜ DİN ADINA GERÇEKLER, YALNIZ ALLAH A AİTTİR, YANİ ALLAH IN VAHYİ KUR’AN DIR. Din adına güveneceğimiz sözler Allah ın sözleri/vahyidir. Onun için Allah Nisa 87. ayetinde, KİMDİR SÖZÜ ALLAH’IN KİNDEN DAHA DOĞRU OLAN, diyerek bizleri uyarıyor, hatta veliler edinmemizi yasaklıyor. İnancımızı, imtihanımızı yaşarken asla dini önderler, imamlar edinemeyeceğimizi Allah bakın ayetinde nasıl bildiriyor. “AYETLERİ GÖRMEZLİKTEN GELENLER (KÂFİRLER), BENİMLE KENDİ ARALARINA DOSTLAR (VELİLER) OLARAK KULLARIMI KOYACAKLARINI MI SANIYORLAR? BİZ CEHENNEMİ, O KÂFİRLERİN KONAK YERİ YAPTIK.” (Kehf 102) Bakın Allah ayetleri görmezden gelen, üstünü örten ve gerçek anlamlarını değiştirenlere inkârcı/kâfir diyor. Allah kendisi ile arasında Elçisini bile istemiyor ve tebliğ etmek sana hesap sormak bize düşer, onun için kulumla aramda çekil dediği halde, hala birileri bu dünyada, sorgusuzca tabi olacağı önderler, imamlar, şeyhler, veliler ediniyorsa, Allah ın ayetlerinin üstünü örtüyor demektir. Bakın Allah İnsan suresi 3. ayetinde nasıl uyarıyor bizleri. İnsan 3: ŞÜPHESİZ BİZ ONA DOĞRU YOLU GÖSTERDİK. İster inanır, ister inkâr eder. (Bayraktar Bayraklı) Kim gösterdi doğru yolu? Elbette Allah, Elçileri ile gönderdiği kitaplarda bizlere doğru yolu gösterdi. Ama bizler hala Allah ın gösterdiği doğru yolu yetersiz ve açıklanmamış bularak, kendimize doğru yolu gösterecek veliler, imamlar, önderler edinmekten vaz geçmiyoruz, yetmiyor bu konuda Allah ın uyarılarının bile anlamlarını değiştirip, tahrif etmekten korkmuyoruz. Peki neden, sırf atalarımızdan intikal eden batıl inaçlarımızı yaşayabilmek adına yapıyoruz bu yanlışı. Bu konuda sizlere, çok dikkat çekici bir ayet hatırlatmak istiyorum. Bakın Allah Elçisine ne diyor. Enam 107: Allah dileseydi, onlar ortak koşmazlardı. BİZ SENİ ONLARIN ÜZERİNE BİR BEKÇİ KILMADIK. SEN ONLARIN VEKİLİ DE DEĞİLSİN. (Diyanet vakfı meali) Bu ayetin bir öncesinde yine Elçisine hitaben, “RABBİNDEN SANA VAHYOLUNANA UY” diyor ve 107. ayetinde de, BİZ SENİ ONLARIN ÜZERİNE BİR BEKÇİ KILMADIK. SEN ONLARIN VEKİLİ DE DEĞİLSİN DİYOR. Bunca açık ayetleri gördüğümüz halde, hala kendimize bizleri din adına yönetecek imamlar, veliler HATTA VEKİLLER seçmemize ve o önderlerle birlikte hesaba çekileceğimize inanıyorsak, bu durumda bizlerin Kur’an a iman etmediğimizi, çok açık söyleyebilirim. Çünkü Allah, Elçisinin bile ümmetinin bekçisi ve vekili yani onlardan sorumlu olmadığını açıkça bildirdiği halde, bizlerin bunun tam tersine inanmamız, bizlerin Kur’an dan ne kadar uzak olduğumuzu gösteriyor. Bu konuya Kur’an dan, yüzlerce ayet örnek gösterilebilir. Lütfen İsra suresi 71. ayeti, İsra 13 ve 14. ayetlerle birlikte anlamaya çalışalım. Bakın bu ayetlerde Allah nasıl uyarıyor bizleri. İsra 13–14: HER İNSANIN AMELİNİ BOYNUNA YÜKLEDİK. Kıyamet günü kendisine, açılmış olarak karşılaşacağı bir kitap çıkaracağız. “OKU KİTABINI! BUGÜN HESAP SORUCU OLARAK SANA NEFSİN YETER” denilecektir. (Diyanet meali) Bu ayetlerden de anlıyoruz ki, herkes kendi imtihanını bizzat kendisi yaşayacak. İmtihanın gereği de budur zaten. Buna hiç kimse müdahale edemez. Eğer birileri bunun tam tersine inandırıyor ve onları doğru yola ulaştıracağını söylüyorsa, bu kişi O toplumu Allah ile aldatıyor demektir. NE YAZIK Kİ BUNUN ACI ÖRNEĞİNİ, YAKIN ZAMANDA GÖRDÜK. AMA DERS ALDIK MI? YORUMUNU SİZLERE BIRAKIYORUM. Allah sizleri bu dünyaya imtihan için gönderdik diyorsa, birilerinin arkasına saklanıp, sorgusuzca onların sözlerinin ardına düşüp, onları takip ederek, bu dünyada ki imtihanını verebileceğini sanmasın. İmtihanımız için, önce bizler çaba harcayacağız, araştıracağız ama REHBERİMİZ YALNIZ KUR’AN OLMALIDIR. ALLAH IN ELÇİSİNİN DE ÖNDERİ, REHBERİ YALNIZ KUR’AN DI. REHBERİ KUR’AN OLANIN, İMAMI YANİ ÖNDERİ DE KUR’AN DIR, ALLAH TIR. Birilerine bakarak, kopya çekmeye çalışan öğrencinin akıbetini lütfen unutmayalım. ÇABA BİZDEN, GAYRET VE YARDIM ALLAH DAN. ALLAH BU DÜNYADA Kİ İMTİHANIMIZ DA, CÜMLEMİZİN YARDIMCISI OLSUN İNŞALLAH. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
KUR’AN DIŞINDAN SÖZLÜ VAHİY, PEYGAMBERİMİZE GELMİŞ MİDİR? ”VAHYİ METLUV VE VAHYİ GAYRİ METLUV KONUSU…”
Bu makalemde sizlerin üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim konu, genel İslam toplumu içinde geçen şekliyle söylemek gerekirse, VAHYİ METLUV VE VAHYİ GAYRİ METLUV konusu üzerinde olacak. Bu iki kelimeyi anlayacağımız şekilde söylemek gerekirse, bizlere yazılı gelen vahiy yani Kur’an, diğeri yazılı olmayan, Peygamberimize direk Allah dan farklı şekillerde gelen, onun sünneti niteliğindeki, vahiyler anlamında kullanılıyor. Buna inananlara şunu sormak istiyorum. Peygamberimiz Cebrail in getirdiği vahyi yazılı kayda aldırıp, Allah ın bizzat farklı şekillerde Elçisine sözlü olarak ilettiğini iddia ettikleri vahyi, tıpkı Kur’an gibi kayda aldırmayıp, onların nesilden nesile söylenti ve rivayetlerle bizlere ulaşmasını sağladığına nasıl inanırız? Bu kadar mı Kur’an dan uzak kaldık? UNUTMAYALIM VAHYİN TAMAMI ELÇİSİNE, SÖZLÜ OLARAK İLETİLMİŞ, DAHA SONRA KAYDA ALINMIŞTIR. BU ALDATMACAYA İNANANLAR, PEYGAMBERİMİZİN KUR’AN A GÖSTERDİĞİ SAYGIYI VE ÖNEMİ, ALLAH IN SÖZLÜ İLETTİĞİNİ İDDİA ETTİKLERİ VAHYİ YANİ SÜNNETİNE ÖNEM VERMEDİĞİNİ SÖYLEMİŞ OLDUKLARININ, ÖNCE FARKINDA OLMALIDIRLAR. Hatırlatırım günümüze ulaşan, Peygamberimizin sünneti dedikleri hadisler, ne peygamberimizden nede onun en yakını olanlardan bizlere ulaşmıyor. Tam tersine Peygamberimizin vefatından yaklaşık 200 yıl sonra derleyip toplanmaya çalışılan ve Peygamberimize sözlü vah yedilen gayri Metluv ayetleri ya da hadisleri olduğunu iddia ettikleri, onun sünneti olduğuna inanılıyor. SİZCE BÖYLE BİR ŞEY MÜMKÜN MÜ? GÜNÜMÜZDE YAŞANAN BÖLÜNMÜŞLÜĞÜN VE KUR’AN DAN UZAK İSLAM IN YAŞANMASINA TEK NEDEN, BU YANLIŞ İNANÇTIR. İnandıkları ve iddia ettikleri yani Peygamberimize, Kur’an dışından bizlerinde sorumlu olduğumuzu delil, kanıt gösterdikleri ayetlere bakalım şimdide. ÖNCE ŞUNU HATIRLATMAK İSTERİM. ALLAH KUR’AN DIŞINDAN HER CANLIYA, GÜNEŞE, AYA, TABİATTAKİ TÜM CANLILARA, ELÇİLERE KİŞİSEL KONULARDA VAHYEDEBİLİR. AMA O VAHİY O CANLIYLA, YA DA O KİŞİLERLE SINIRLIDIR. ASLA TÜM MÜSLÜMANLARI BAĞLAMAZ. BAĞLAMASI İÇİN, KUR’AN DA KAYIT ALTINA ALINMASI GEREKİR. ÇÜNKÜ ALLAH HÜKMÜNÜ VERMİŞ VE BİZ KULLARINI KUR’AN DAN SORUMLU OLDUĞUMUZA HÜKMETMİŞTİR. HÂŞÂ ALLAH BU SÖZÜNDEN CAYAR MI? Ümmilerin (ilahi kitapları bilmeyenlerin) içinden elçi çıkaran Allah’tır. Onlara, O’NUN AYETLERİNİ OKUR, KİTAB’I VE HİKMETİ ÖĞRETEREK ONLARI GELİŞTİRİR. Hâlbuki onlar daha önce açık bir sapkınlık içindeydiler. (Cuma 2) ALLAH SANA KİTABI VE HİKMETİ İNDİRMİŞ VE SANA BİLMEDİĞİNİ ÖĞRETMİŞTİR. Allah’ın lütfu sana gerçekten büyük olmuştur. (Nisa 113) ORUÇ GECESİNDE KADINLARINIZA YAKLAŞMAK SİZE HELÂL KILINDI. Onlar, size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz. Allah, (Ramazan gecelerinde hanımlarınıza yaklaşarak) KENDİNİZE ZULMETMEKTE OLDUĞUNUZU BİLDİ DE TÖVBENİZİ KABUL EDİP SİZİ AFFETTİ. (Bakara 187) BİR GÜN NEBİ, EŞLERİNDEN BİRİNE GİZLİ BİR SÖZ SÖYLEMİŞTİ. EŞİ ONU, DİĞER EŞİNE BİLDİRİNCE ALLAH, NEBİSİNİ O KONUDA BİLGİLENDİRDİ. O da onun birazını eşine anlattı, birazını da anlatmaktan vazgeçti. Eşine bildirdiğinde o: “Bunu sana kim bildirdi?” dedi. Nebi de “Bana, her şeyi bilen; her şeyin iç yüzünü bilen bildirdi.” diye cevap verdi. (Tahrim 3) HANİ ALLAH, İKİ TOPLULUKTAN BİRİNİN SİZİN ELİNİZE GEÇECEĞİNE İLİŞKİN VAADDE BULUNMUŞTU; siz ise korumasız olanın elinize düşmesini istiyordunuz. Ne ki Allah’ın muradı, kelâmı aracılığıyla hakkı gerçekleştirmek ve kâfirlerin kökünü kurutmaktı; (Enfal 7) O SÖZLERİ KENDİ ARZUSUNA GÖRE SÖYLEMİYOR. Onlar, ona gelen vahiyden başkası değildir. (Necm suresi 3–4) De ki: “Ben, resuller içinden bir türedi değilim! BANA VE SİZE NE YAPILACAĞINI DA BİLMİYORUM. BANA VAHYEDİLENDEN BAŞKASINA DA UYMAM! Ve ben, açıkça uyaran bir elçiden başkası da değilim.” (Ahkaf 9) De ki: “Ben size, ‘Allah’ın hazineleri benim yanımdadır’ demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size ‘ben bir meleğim’ de demiyorum. BEN, SADECE BANA VAHYOLUNANA UYARIM.” (Enam 50) Onlara bir ayet getirmediğin zaman, “Sen bir tane derleseydin ya!” derler. De ki: “BEN ANCAK RABBİM TARAFINDAN BANA VAHYOLUNANA UYARIM. BU KİTAP, RABBİNİZDEN GELEN GÖZ AÇICI BELGELER OLUP, inanmış bir topluma rehber ve rahmettir.” (Araf 203) Değerli kardeşlerim siz bu ayetlerden, Allah Elçisine Kur’an dışından da tüm kullarının sorumlu olduğu sözlü, kayda geçirilmemiş vahiylerinde, Allah Elçisine gönderdiğini ve bizlerinde bunlardan sorumlu olduğumuzu mu anladınız? Gelin birlikte bakalım. Cuma 2. ve Nisa 113. ayetlerinde Allah Elçisine kitabı ve Hikmeti öğrettiğini söylüyor. Atalarının inancını aklayabilmek adına bazı kişiler, burada geçen hikmet Peygamberimizin Kur’an dışı sünnetidir, Allah ın vahyidir diye, kendi nefislerinde kanıt yaratma çabasında oluyorlar. Hâlbuki ayette bahsedilen, indirilen Kur’an ı Allah, elçisine verdiği HİKMET yani bilgelik ve ilimle daha iyi kavramasını, bir başka deyişle bilmediklerini öğrenmesini sağladığından bahsediyor. Bakara 187. ayetinde, daha önceki gönderdiği kitaplarda Allah, kitap Ehline oruç gecesinde, eşleri ile cinsel ilişkiyi yasakladığını, ama Kur’an da bu yasağı kaldırdığını apaçık bildirdiği halde, akla mantığa uymayan kanıtlar arayanlar, bakın bu bilgiyi Allah elçisine sözlü iletmiştir diye örnek gösteriyorlar. Halbuki bakın bizler bu yasağın kalktığını Kur’an dan öğreniyoruz. Daha önceki kitaplarda vah yedilen ve hükmü kalkanlar, elbette Kur’an da geçmeyecektir. Bu ayeti nasıl kanıt gösterebiliyorlar anlayamıyorum. Akıl devre dışı kalınca, insanlar her şeyi kabul edebiliyor. Tahrim 3. ayette, Peygamberimizin eşleri ile arasında geçen bir olaydan bahsediliyor. Ama olay bizleri ilgilendirmediği için, detayı verilmiyor. Bahsedilen konu hakkında Allah elçisine özellikle bildiriyor, onun haberi olmasını istiyor. Lütfen dikkat, bu konunun bizlerle hiçbir ilgisi yok. Allah Elçisi ile eşlerinin arasını bulmak, ona daha huzurlu bir aile yaşamını sağlamak adına yapıyor bunu. Lütfen ayetin başındaki hitaba bakınız. Özellikle NEBİ olarak giriş yapıyor. ELÇİ demiyor. Peki neden? Çünkü Elçi diye başlasaydı, bu ayetin tüm Müslümanlara tebliğ edildiği anlamını taşırdı. Bizleri ilgilendiren tüm tebliğler Ey Resulüm/Elçim diye başlar. Ya da Elçime uyun, ona uymak bana uymak gibidir diye geçer. Ama hiçbir ayette NEBİYE uyun demez. Çünkü Peygamberimiz günün her saatinde NEBİYDİ. Ama Elçilik görevi, yalnız Allah ın vahyini tebliğ derken geçerliydi. Ama Allah özellikle Nebi sözcüğüyle, bu ayetin Elçisi ve eşlerini ilgilendirdiğini bizlere bildiriyor. Bu ayet örnek verilip Allah elçisine, bizlerinde sorumlu olduğu Kur’an da olmayan vahiy gönderdiğini nasıl söyleriz. Allah istediği konuda elçileri ile konuşur, bilgi verir. Ama bu konuşmalar tüm insanlığı ilgilendiriyorsa, sorumlu olduğumuz Kur’an da yer alır. Enfal 7. ayetinde de, inkârcıların iman edenlere açtığı savaş konusuyla ilgili, o iki topluluktan birisinin sizin elinize geçeceğine dair vaatte bulunmuştu diyor, ama bu vaadin detay ve hangi konuda olduğu Kur’an da yazmıyor, demek ki Peygamberimize Kur’an dışından da vahiy geliyormuş diye, bu ayet örnek gösteriliyor. Hâlbuki ayette geçen konunun bizlerle ilgisi olmadığı, o günkü toplumun savaştan korkanlara moral vermek, onları teşvik etmek adına yalnız onlara bilgi verildiği halde, bu ayet bile batıl ve hurafe inançlara kanıt gösterilip, KUR’AN IN ÖZÜNE, YÜZLERCE AYETE ASLA UYMAYAN BİR İNANCA DELİL GÖSTERİLMEKTEDİR. Necm suresi 3–4 ayetlerde, O SÖZLERİ KENDİ ARZUSUNDAN SÖYLEMİYOR, cümlesi ayetten çıkartılıp, ayette asla bahsedilmeyen bir anlam yükleyerek, Peygamberimizin her sözünün ayet hükmünde olduğuna, ne yazık ki delil gösterilmektedir. Hâlbuki ayetin sonunda, bu sözlerinden neyi kast ettiğini açıklıyor ve bakın ne diyor. “Onlar, ona gelen vahiyden başkası değildir.” Bu cümleye de batıl İnançlarımızı ilave ederek, Nebinin her söylediği vahiydir diyerek, batılı aklamaya çalışmaktadırlar. Ahkaf 9, Enam 50, Araf 203 ayetlerinde de bana vahyedilenden başkasına uymam dedikten sonra, ben açıkça uyaran ELÇİDEN başka deyilim diye bilgi veriyor. Peygamberimiz Allah ın kayda alınmış vahyini, yani Kur’an ı tebliğ ederken, Elçilik görevini yapıyordu. Bunun dışında söyledikleri şahsi sözleriydi ki, bu sözler her zaman değişebilecek konulardır. Özellikle Araf 203. ayetinde uyacağı vahyin ne olduğunu açıklıyor ve bakın ne diyor. “BU KİTAP, RABBİNİZDEN GELEN GÖZ AÇICI BELGELER OLUP, inanmış bir topluma rehber ve rahmettir.” Değerli kardeşlerim. Bizler öyle inanç yarattık ki kendimize, Kur’an dan uzak ve Kur’an ın asla onaylamayacağı, Kur’an a tamamen ters düşen fikirleri mezheplerin ve fıkıh inancının zorlamaları ile kabul ediyoruz. Şöyle düşünün lütfen, Allah Kur’an ı yani yazılı kayda alınmış vahyi bizzat kendisinin koruduğunu açıkça bizlere bildirdikten sonra, kayda alınmayan sözlü vahiyde bildirip, daha sonra bizleri sorumlu tutar mı? ALLAH IN ELÇİSİ VAHYİN BİR KISMINI KAYDA ALDIRIP, BİR KISMINI ALDIRMASAYDI, SİZCE ALLAH BİRÇOK KONUDA UYARDIĞI GİBİ, ELÇİSİNİ UYARMAZ MIYDI? Doğrusu söyleyecek söz bulamıyorum. Sizlere hatırlatacağım ayetleri, lütfen dikkatle okuyalım ve BİZLERE KURULAN BU TUZAĞA LÜTFEN DÜŞMEYELİM. EĞER DÜŞÜNMEDEN HER SÖYLENENİ KABUL EDERSEK, ALLAH IN HUZURUNA ŞİRK KOŞAN MÜŞRİKLER OLARAK GİDERİZ. DE Kİ: “ALLAH BENİMLE SİZİN ARANIZDA ŞAHİTTİR. İŞTE BU KUR’AN BANA, ONUNLA SİZİ VE ERİŞTİĞİ HERKESİ UYARAYIM DİYE VAHYOLUNDU. (Enam 19) AND OLSUN, SİZE ÖYLE BİR KİTAP İNDİRDİK Kİ, BÜTÜN ŞAN VE ŞEREFİNİZ ONDADIR. HÂLÂ AKILLANMAYACAK MISINIZ? (Enbiya 10) DOĞRUSU KUR’ÂN, SANA VE KAVMİNE BİR ŞEREFTİR. İLERİDE ONDAN SORUMLU TUTULACAKSINIZ. (Zuhruf 44) KARŞILARINDA OKUNUP DURAN BIR KİTABI, SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMİYOR MU? (Ankebut 51) O HALDE KUR’ÂN’DAN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR? (Araf 185) ONLARDAN BIR GRUP VAR KI, KİTAPTA OLMAYAN BIR ŞEYİ SİZ KİTAPTAN SANASINIZ DİYE, DİLLERIYLE KİTABI ÇARPITIRLAR VE ALLAH’TAN OLMADIĞI HALDE, “BU, ALLAH KATINDANDIR!” DERLER, BÖYLECE BİLE BİLE ALLAH HAKKINDA YALANLAR UYDURURLAR. (Ali İmran 78) KİTAP’A SIMSIKI SARILIP, SALÂTI İKAME EDENLERE GELİNCE; KUŞKUSUZ BİZ SALİH OLANLARIN EMEKLERİNİ ZAYİ ETMEYİZ. (Araf 170) ANDOLSUN Kİ BİZ, KUR’AN’I DÜŞÜNÜP ÖĞÜT ALMAK İÇİN KOLAYLAŞTIRDIK. VAR MI DÜŞÜNÜP ÖĞÜT ALAN? (Kamer 22) SİZ, HADDİ AŞAN KİMSELER OLDUNUZ DİYE, SİZİ KUR’AN’LA UYARMAKTAN VAZ MI GEÇELİM?(Zuhruf 5) KENDİLERİNE OKUNAN KİTABI SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMEDİ Mİ? (Ankebut 51) Bunca açık ve muhkem ayetleri gördüğümüz halde hala, Allah Elçisine Cebrail aracılığıyla Kur’an ı vahiy gönderdikten ve Elçisi bunu kayda aldıktan sonra, Allah Elçisine bizzat kendisi farklı şekillerde sözlü olarak ta vahiy göndermiştir, onlar Kur’an a geçmemiştir hala diyorlarsa, onların gözlerine perde çekilmiş, kulakları ve kalpleri mühürlenmiş demektir. BU İFTİRALARA İNANANLARA ŞUNU SORMAK İSTERİM. ALLAH IN ELÇİSİ, HERHANGİ BİR YOLLA ALDIĞI VAHYİN BİR KISMINI KUR’AN A YAZDIRIP, BİR KISMINI NEDEN YAZDIRMAMIŞ DİYE KENDİLERİNE SORMUYORLAR MI? BUNU DÜŞÜNEN VE İNANANLAR, PEYGAMBERİMİZ GÖREVİNİ TAMAMLAYAMAMIŞ DEDİKLERİNİN, ARTIK FARKINDA OLMALIDIRLAR. Lütfen ayetleri dikkatli okuyalım. Hepsinde özellikle yazılı kayda alınmış vahiyden, kitaptan bahsediliyor. KİTAP, basılı ya da yazılı kâğıt yapraklarının, ciltli ya da ciltsiz haline denir. Allah ın kayda alınmamış, Kur’an gibi korunmayan bir vahiyden nasıl olur da kullarını sorumlu tutacağına inanırız. Birde emin olmadığınız bilginin ardına düşmeyin, hesabını sorarım dediği halde. Bu kadar mı akıl mantık, Kur’an devre dışı kaldı. LÜTFEN BATILIN VE RİVAYETLERİN DEĞİL, SORUMLU OLDUĞUMUZ YALNIZ KUR’AN IN İPİNE SARILALIM. ÇÜNKÜ ALLAH BİZLERİ AÇIKÇA KUR’AN DAN HESABA ÇEKECEĞİNE HÜKMETMİŞTİR. BU AYETİ TEBLİĞ ALAN BİR MÜSLÜMAN, NASIL OLUR DA YALNIZ KUR’AN VAHİY DEĞİLDİR DER VE RİVAYETLERİDE VAHİYMİŞ GİBİ KABUL EDER. Allah cümlemizi Kur’an gerçeklerini, gönül gözleriyle göre bilebilen, kulları arasına alsın inşallah. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
KUR'AN DA GEÇEN SECDE KELİMESİ NE ANLAMA GELİYOR? BAKARA SURESİ 34 VE YUSUF 4. AYETLER.
Bu makalemde sizleri, Kur’an da farklı anlamlarda geçen SECDE kelimesinin, hangi anlamlara geldiği konusunda düşünmeye davet etmek istiyorum. İsterseniz önce Allah ın meleklere, bu konuda verdiği emri hatırlayalım. Bakara 34: Meleklere, “ÂDEM’E SECDE EDİNİZ” dediğimiz vakit İblis’ten başka hepsi secde ettiler. İblis secde etmedi, kibirlendi ve kâfirlerden oldu. (Bayraktar Bayraklı meali) Bu ayette Allah Meleklere, âdeme secde edin sözlerinden, ÂDEME SAYGILI OLUN, BOYUN EĞİN, İTAAT EDİN anlamında kullanılmıştır. Allah ın bu emrine melekler uymuş ama İblis kendisini Hz. Âdem den üstün gördüğü için, secde etmemiş yani onun kendisinden da çok bilgili ve üstün olduğuna karşı çıkmıştır. Unutmayalım bu konuşmalar, Hz. Âdem ve İblis cennetten kovulmadan önce geçiyor. YAŞANTIMIZDA BİR KİŞİYE İTAAT ETMEMİZ, EMİRLERİNE BOYUN EĞMEMİZ İSTENİYORSA, O KİŞİ MAKAM, MEVKİ, GÜÇ VE BİLGİ BAKIMINDAN DİĞERLERİNDEN DAHA ÜSTÜN, YÜKSEK MAKAMDA BULUNUYOR DEMEKTİR. Bildiğiniz gibi SECDE kelimesi, bizleri yaratan Rabbimiz içinde kullanılır. Ama burada bahsedilen SECDE Allah ın yüceliği, tek ilah oluşunun ve ondan başka hiç kimseye kulluk edilemeyeceğinin şekilsel ibadetin bir parçası olan, Allah ın huzurunda secdeye kapanmak, yani alnımızı yere değecek şekilde eğilmek, ona sonsuz bağlılığımızı bildirerek boyun eğdiğimiz anlamında birçok ayette kullanılmıştır. Ama bu secdeyi yalnız Allah a karşı yapacağımızı, ondan başka ilah olmadığının, ondan başka veli edinemeyeceğimiz uyarılarından da yola çıkarak çok açık anlıyoruz. Ali İmran 43: “Ey Meryem! RABBİNE HUŞÛ İLE BAĞLAN, SECDEYE KAPAN VE RÜKÛ EDENLERLE BİRLİKTE RÜKÛ ET!” (Bayraktar Bayraklı meali) Araf 206: Kuşkusuz Rabbin katındakiler O’na kulluk etmekten kibirlenmezler, O’nu tesbih eder ve YALNIZ O’NA SECDE EDERLER. (Diyanet vakfı meali) Şimdi de Kur’an da Yusuf suresi 4. ayette geçen SECDE kelimesinin, ne anlama geldiği konusuna bakalım. Yusuf 4: Bir gün Yusuf babasına şöyle demişti: “BABACIĞIM RÜYAMDA ON BİR YILDIZI, GÜNEŞİ VE AYI GÖRDÜM; BAKTIM Kİ HEPSİ BANA SECDE EDİYOR. (Süleymaniye vakfı meali) Bu ayeti doğru anlayabilmemiz için, Kur’an ın diğer ayetleri ile mutlaka bağlantı kurmalıyız. Bildiğiniz gibi bu ayette sayılan GÜNEŞ, AY VE YILDIZLAR SEMBOLİKTİR, bizler için ulaşılamayacak ve bizlerin gözünde GÜCÜN SEMBOLLERİDİR. Hatta eski insanların bunlara taptığını unutmayalım. Demek ki Hz. Yusuf tüm bunların rüyasında kendisine SECDE ETTİĞİNİ YANİ BOYUN EĞDİĞİNİ, ONUN EMRİNDE OLDUĞUNU görüyor. Yusuf suresi 6. ayet aslında bu ayette geçen SECDE kelimesinin ne anlama geldiğinin açıklamasını yapıyor. Ayeti hatırlayalım. Yusuf 6: “İşte böylece Rabbin seni seçecek, SANA OLAYLARIN VE SÖZLERİN YORUMUNU ÖĞRETECEK. TIPKI BUNDAN ÖNCE ATALARIN İBRAHİM VE İSHAK ÜZERİNE O NİMETİ TAMAMLADIĞI GİBİ, HEM SENİN HEM DE YA‘KÛB SOYUNUN ÜZERİNDE NİMETİNİ TAMAMLAYACAKTIR. Çünkü senin Rabbin her şeyi bilendir; hikmet sahibidir.” (Bayraktar Bayraklı) Bu açıklamalardan sonra, Yusuf 4. ayette geçen güneşin, ayın ve yıldızların kendisine rüyasında SECDE etmesinin, Hz. Yusuf a verilen ilmin, gücün neler olabileceğine, çok çarpıcı bir örnek vermek istiyorum. Yusuf suresi 43. ayetinde, Kral rüyasında yedi semiz ineği, yedi zayıf ineğin yediğini, ayrıca yedi yeşil başak ve yedi kuru başak görüyorum diyerek, rüyasının yorumlanmasını istemişti ileri gelen kâhinlerinden. Onlarda bunlar karmaşık düşler, rüyalar bunların yorumlarını bizler bilmiyoruz diye cevap verirler. Bu kişilerin arasından biride Hz. Yusuf un hapiste, bunlara benzer yorumları çok doğru yaptığını hatırlayıp, Krala haber veriyor ve bu rüyanın yorumunu ondan alabileceğini söylüyor. Hz. Yusuf ta onlara şunları söylüyor rüya ile ilgili. Yusuf 47–48–49: Yusuf dedi ki: “Yedi sene âdetiniz üzere ekin ekersiniz. Sonra da yiyeceklerinizden az bir miktar hariç, biçtiklerinizi başağında bırakınız.” “Sonra bunun ardından, saklayacağınızdan az bir miktar tohumluk hariç, o yıllar için biriktirdiklerinizi yiyip bitirecek yedi kıtlık yılı gelecektir.” “Sonra bunun ardından da bir yıl gelecek ki, o yılda insanlara Allah tarafından yardım edilir ve bol bol meyve sıkarlar.” (Bayraktar Bayraklı meali) Yusuf 4. ayette, Allah ın elçisine rüyasında gösterdiği güneşin, ayın ve yıldızların ona secde etmesinden kast edilenin, ona bizzat çok özel konularda güçlü bir bilgelik verdiği ve herkesin bilemeyeceği bilgilerle donattığını anlıyoruz.Ben ayetlerden bunları anladım, lütfen sizlerde Kur’an bütünlüğünde araştırınız. Doğrusunu Allah bilir. Bizlere düşen imtihanımızı, Kur’an ı rehber alarak ayetleri anlamaya çalışmak olmalıdır. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
RAD SURESİ 23, ARAF SURESİ 46-47. AYETLER.
Bu makalemde, sizlerin üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet Rad suresi 23. ayet olacaktır. Lütfen bu ayeti ve bizlere anlatmak istediği konuyu, bizlere öğretilen rivayet bilgiler ışığında değil, Kur’an ın diğer ayetleri ışığında anlamaya çalışalım. Çünkü Allah, Kur’an ı açıklamak bize düşer diyor ve nice örneklerle de açıkladığını bizlere bildiriyor. Bu ayeti doğru anlayabilmemiz için, ayetin öncesi ve sonrasındaki ayetlerle birlikte yazalım ki, konu daha iyi anlaşılabilsin. Rad 22: İŞTE ONLAR RABLERİNİN RIZASINI ELDE ETME YOLUNDA SEBAT GÖSTERİRLER; hem salâtı ikame ederler hem de kendilerine verdiğimiz nimetlerden gizlice ve açıktan sarf ederler; dahası, KÖTÜLÜĞÜ İYİLİKLE ORTADAN KALDIRIRLAR. İşte onlar, (bu) diyarın mutlu sona ulaşacak sakinleridirler: Rad 23: Adn cennetleri bunlar içindir. ATALARINDAN, EŞLERİNDEN VE ZÜRRİYETLERİNDEN İYİ OLANLARLA BİRLİKTE ORAYA GİRERLER. Meleklerse her kapıdan yanlarına sokulurlar. (Bayraktar Bayraklı) Rad 24: “SABRETTİĞİNİZ İÇİN SELÂM SİZE. Ahiret yurdunun ödülü ne güzeldir!” derler. Rad 25: ALLAH'A VERDİKLERİ SÖZÜ, ONU ANTLAŞMA HALİNE GETİRDİKTEN SONRA BOZANLARA, ALLAH'IN BİTİŞTİRİLMESİNİ EMRETTİĞİ ŞEYİ BİTİŞTİRMEYENLERE VE YERYÜZÜNDE BOZGUNCULUK ÇIKARANLARA GELİNCE, böyleleri için lanet vardır ve yurdun en kötüsü de onların olacaktır. (Bayraktar Bayraklı) İlk ayette, işte onlar Rablerinin rızasını elde etmek için sebat gösterirler diyor. Yani bugün bizler bu sözlerden, her türlü baskıya zorlamaya karşı çıkarak, sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum, sakın Kur’an ın sınırlarını aşmayın, veliler, şeyhler, efendiler edinmeyin, yalnız Kur’an ın ipine sarılın, batılın ve rivayetin ardına düşmeyin dediği halde, çoğunluğun rivayet ve sanı inançlarının hüküm sürdüğü ve baskısının gittikçe arttığı ve onlara tabi olmadığı için zorluklarla karşılan kişiler sabrederek, YALNIZ ALLAH IN KİTABINA SARILANLARDAN BAHSEDİLİYOR. Çünkü bu insanlar gösterişten uzak, yalnız Allah ın vahyini yerine getirip, yardımlaşırlar ve kötülüğü iyilikle ortadan kaldırırlar diyor. Bir başka deyişle Allah ın yolunda olmak adına çaba gösteren kullarım, kişilere değil yalnız Allah a tabi olurlar ve onun hükümleri ile yaşarlar diyor. Rad suresi 23. ayetinde de Allah, böyle kullarına müjde veriyor ve cenneti hak etmiş ve onun en güzel yerine yerleşecek olan kullarından bahsederek, onlar için bir başka müjde daha veriyor ve bakın ne diyor. “ATALARINDAN, EŞLERİNDEN VE ZÜRRİYETLERİNDEN İYİ OLANLARLA BİRLİKTE ORAYA GİRERLER” Bakın ADN cennetine yerleşen, Allah ın sevgili kullarının en yakınlarına ama küfürde azmamış, büyük günahlardan uzak kalmış olanları da Allah şefaatiyle, bağışlayarak sevdiği kullarının yanına alacağının müjdesini veriyor. Lütfen şunu unutmayalım, yakınları cennete daha sonradan alındığı anlaşılıyor, Allah ın şefaatiyle. Peki, bunlar bu durumda nereden geliyor olabilirler? Bu konuyu dikkatle düşünelim, Kur’an bütünlüğünde. Konuyu anlamaya, düşünbmeye devam edelim. Rad suresi 25. ayetinde ise artık cehennemden, hiç çıkamayacak olanlardan bahsediliyor. Allah a verdiği sözü tutmayan, iman ettim dediği Kur’an ın dışına çıkarak, batılın ve hurafenin ardı sıra gidenlerden bahsediyor ve yurdun en kötüsü onların olacaktır diyerek, cehennemin kalıcıları olduğunu söylüyor. Şimdide sizlere bu konuyu daha açık anlayabilmeniz için, Araf suresi 46 ve 47. ayetleri hatırlatmak istiyorum. Çünkü bu ayetler kafamızda oluşan, bazı sorularımıza cevap verecek. Araf 46–47: İki taraf/cennetlikler ve cehennemlikler arasında bir perde ve A‘râf üzerinde de herkesi simalarından tanıyan adamlar vardır ki, BUNLAR HENÜZ CENNETE GİREMEDİKLERİ HALDE GİRMEYİ UMARAK CENNET EHLİNE, “Selâm size!” diye seslenirler. Gözleri cehennem ehli tarafına döndürülünce de, “EY RABBİMİZ! BİZİ ZALİMLER TOPLULUĞU İLE BERABER BULUNDURMA!” derler. (Bayraktar Bayraklı meali) Sanırım bu ayet, kafamızdaki soruya cevap veriyor. Cennet ve cehenneme gitmiş insanların örneği veriliyor. Bu iki bölümün, ya da kapının arasında herkesi simalarından tanıyanların olduğundan bahsediliyor. Bunlar kim olabilir? Elbette melekler. Çok ilginç ve dikkatli bir şekilde düşünmemiz gereken ise ayette, HENÜZ CENNETE GİRMEDİKLERİ HALDE, YANİ CEHENNEMDE OLAN AMA CENNETİ UMAN, YANİ CEHENNEMDEKİ DİĞER KİŞİLERLE KENDİLERİNİ BİR ARADA DÜŞÜNEMEYENLERİN OLDUĞUNDAN BAHSEDİLİYOR. Arafta/arada olan Melekler cennete alınacak bu kişilere selam size diye seslenip cenneti müjdeliyorlar. Bu durumda cehennemden çıkış yok demek, çok büyük yanlış olur. Bu müjdeyi alanlar, cehennemde ebedi kalacakların tarafına döndüğünde, EY RABBİMİZ, BİZİ ZALİMLER TOPLULUĞU İLE BERABER BULUNDURMA DİYE DUA EDİYORLAR. Bizlere öyle yanlış bilgiler öğretildi ki, adeta bizlerin bile kabul etmesi mümkün olmayan bir adalet anlayışını, Allah a nispet etmekten çekinmiyoruz. Bir Müslüman ın, ne olursa olsun, asla cehennem azabı çekmeyeceğini, direk cennete gideceğini, Peygamberimizin şefaat edeceği öğretildi. Aynı inanç günümüzde Hıristiyanlar da da var. Bir Hıristiyan ne olursa olsun cehennem azabı çekmeyeceği, çünkü ona iman eden bir Hıristiyan Hz. İsa nın çektiği azap ve çarmıha gerilmesi, onların günahlarına kefaret olacağına inanmaktadırlar. İşte insanların yarattığı din. Ama Allah ne diyordu hatırlayalım. Zilzal 7–8: Artık, kim BİR ZERRE MİKTARI HAYIR ÜRETMİŞSE ONU GÖRÜR VE KİM BİR ZERRE MİKTARI ŞER ÜRETMİŞSE ONU GÖRÜR. Onu görür demek, yalnız hatırlatılır hiçbir şey yapılmaz anlamında değil, tam tersine onun karşılığını görür anlamında söylenmiş bir sözdür. Allah Ali İmran suresi 30. ayetinde ne diyordu hatırlayalım. “Gün gelecek her benlik, HAYIRDAN İŞLEDİĞİNİ ÖNÜNDE BULACAKTIR. KÖTÜLÜKTEN İŞLEDİĞİNİ DE.” Enam suresi 120. ayetinde de: “Günahın açığını da bırakın, gizlisini de. GÜNAH KAZANANLAR YAPIP ETTİKLERİNİN KARŞILIĞINI YAKINDA GÖRECEKLERDİR.” Meryem suresi 71 ve 72. ayetlerde konumuzla ilgili çok açık bir hüküm veriyor Allah ve bakın ne diyor. “(EY İNSANLAR!) SİZDEN CEHENNEME UĞRAMAYACAK HİÇ KİMSE YOKTUR. RABBİN İÇİN BU, KESİN OLARAK HÜKME BAĞLANMIŞ BİR İŞTİR. SONRA ALLAH’A KARŞI GELMEKTEN SAKINANLARI KURTARIRIZ DA ZALİMLERİ ORADA DİZ ÜSTÜ ÇÖKMÜŞ HÂLDE BIRAKIRIZ.” Bazı kişiler aranızda cehenneme uğramayacak kimse yoktur hükmünü, Müslümanlar cehennemi şöyle bir uzaktan görecek, içine girmeyecek diye, kendi nefislerinde işlerine geldikleri gibi anlatıyorlar. Allah böyle bir açıklama yapmadığı halde. Hâlbuki ayetin devamında iman edenlerin, Allah a karşı gelmekten sakınanların cehennemden kurtarılacağından bahsediliyor. Lütfen dikkat, kurtarılmaktan bahsediyor. Seyretmeye gelen kişi kurtarılmaz. Demek ki herkes yaptığı yanlışın cezasını çekecek, adalet yerini bulacak, daha sonra Allah ın izniyle cenneti hak eden cennete gidecek. Peki diğerleri ne olacak? Bakın onunda cevabını Kur’an veriyor. Müminun 103: Kimlerin de tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana uğratanların ta kendileridir. ONLAR CEHENNEMDE EBEDÎ KALACAKLARDIR. (Diyanet meali) Demek ki cehennemde ebedi kalıcıların, tartıda bir ölçüsü ve sınırı var. Ebedi kalmayacakların, zamanı gelince çıkacakların olduğu anlaşılıyor. O sınırın altında kalanlar CEHENNEMDE EBEDİ KALACAKLARDIR DİYOR. Rad 25. ayetin sonunda da bu konuya değiniyordu. Demek ki diğerleri belirli bir süre cezasını çektikten sonra, ya da onu Allah bilir, belki hemen cennete gidecekler. ŞUNU LÜTFEN UNUTMAYALIM, YAPTIKLARIMIZIN HESABINI VERMEDEN, KARŞILIĞINI GÖRMEDEN CENNETE GİTMEK YOK. LÜTFEN ALLAH IN ADALETİNİ, KENDİ NEFSİMİZDE ŞEKİLLENDİREREK, KENDİMİZİ AVUTMAYALIM, CEHENNEMİN KALICILARINDAN OLURUZ ALLAH KORUSUN. Dilerim batıl, sanı ve rivayetten uzak, yalnız Kur’an ın ipine sarılan, Allah ın bizlerden istediği gibi bir kul olmanın yarışı içinde oluruz. Yine dilerim, mahşer günü hesabını verebilen, Allah ın mutlu azınlık kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
İSLAM DİNİ, TARİKAT VE CEMAATLERE BÖLÜNMEYE İZİN VERİYOR MU?
İslam toplumunda bölünmenin, parçalanmanın ve birbirine düşman olmanın en büyük nedeni, Allah ın DİNDE SAKIN BÖLÜNENLER GİBİ OLMAYIN öğüdüne, diğer konularda yaptığımız gibi görmezden gelerek mezheplere, tarikatlara ve cemaatlere bölünmemiz neden olmuştur. Şimdide bu bölünmüşlük öyle hat safhaya ulaşmıştır ki, Allah ın kitabı rehber olmaktan adeta çıkmış, yüksek bir yere kaldırılmış, dinde rehber olarak rivayetler, cemaat ve tarikat liderlerinin sözleri ile din yaşanır olmuştur. İnternette gezinirken tarikat ve cemaatlerin, İslam ın HAK OLAN bir gerçek olduğunu savunanlar, bakın bu yanlışlarını savunmak adına, karşı düşüncedeki toplumları itham ederek ne diyorlar. “Mealciler yani tasavvuf, tarikat, şeyh, evliya, mezhep bunları kabul etmeyenler, Enam suresi 153. ayeti örnek veriyorlar. HİÇBİR YOL METOT KABUL ETMİYORLAR. HAK TARİKAT VE CEMAATLER DE İSLAM İÇERİSİNDE OLDUĞU İÇİN, ilgili ayeti bu şekilde yorumlamaları doğru değildir.” Ne yazık ki dinde öyle bir bölündük ki, bölünmüşlüğümüzü savunabilmek adına, Allah ın ayetlerini eğip bükerek, ellerimizle kanıt yaratmaya çalışıyoruz. Hiçbir yol metot kabul etmiyorlar diyenler, kendilerine Allah ın yolu apaçık önümüzde dururken, birçok yollar ve metotlar edinerek, nasıl Allah ın yolundan saptıklarının farkında bile değiller. DİNDE TEK BİR YOL VARDIR, O DA ALLAH IN YOLU KUR’AN DIR. Bahsettikleri ayete önce birlikte bakalım. Enam 153: İŞTE BU, BENİM DOSDOĞRU YOLUM. ARTIK ONA UYUN. Başka yollara uymayın. YOKSA O YOLLAR SİZİ PARÇA PARÇA EDİP O’NUN YOLUNDAN AYIRIR. İşte size bunları Allah sakınasınız diye emretti. (Diyanet meali) Bu kadar açık bir ayeti bile, kendilerinin bölünmüşlüğüne kanıt göstermeye ve bunu Allah ın onayladığını söylemeye çalışıyorlarsa, bu insanlara ancak Allah ın deyimiyle, HEM KÖR, HEMDE SAĞIR OLMUŞLAR DEMEKTEN BAŞKA BİR ŞEY SÖYLEMEK GELMİYOR AKLIMA. Allah bu benim doğru yolum diyor. Peki, doğru yolum dediği nedir? ELBETTE ALLAH IN ELÇİSİNİN TABİ OLDUĞU, KUR’AN IN ÇİZDİĞİ YOL. Peki dinde bölünen mezhepler, cemaatler, tarikatlar ne diyor Allah ın yolu Kur’an için? Kur’an da her bilgi yoktur, İslam ı doğru yaşamak için Peygamberimizin rivayet hadislerine, FIKIH inancına ve Âlimlerin, Velilerin sözlerine mutlaka ihtiyacımız vardır. Hadisler ve fıkıh olmasaydı KUR’AN KAPALI KALIR, ANLAŞILAMAZDI, demiyorlar mı? Yani Allah ın yolu Kur’an da ne emrediyorsa, cemaatler, tarikatlar ve fıkıh tam tersini söylüyor. Bu durumda Allah bizlerin, böyle bir yolu izlememize nasıl izin verdiğini söyleriz? Bu kadar mı aklımızı birilerine emanet ettik? Ayette Allah bizleri, çok daha önemli bir konuda uyarıp, başka yollara gider yani tarikat, cemaatlere bölünürseniz, ONLAR SİZİ ALLAH IN YOLUNDAN SAPTIRIRLAR DİYOR. Tabi gözler perdeli, kulaklar ve kalp mühürlü olunca, bu uyarıları işiten bile olmuyor. Enam suresi 153. ayetinde Allah, çok açık bir şekilde dinde bölünmeyi yasakladığı halde, hala DİNDE BÖLÜNMEKTE BEREKET VE ZENGİNLİK VARDIR diyorlarsa, bu insanlar kendilerini aldatıyorlar demektir. Cemaat ve tarikat ehlini, bu toplumda tutabilmek için, Allah ın rehberine taban tabana zıt bir düşünceyi de cemaatlerine kabul ettirmişler ve şunu söylüyorlar. CEMAATE TABİ OLMAYIP ŞEYHİ, VELİSİ OLMAYANIN, VELİSİ ŞEYTANDIR DİYORLAR. Hâlbuki Allah Kehf suresi 102. ayetinde, “BENDEN AYRI OLARAK, KULLARIMI KENDİLERİNE VELİLER(EVLİYALAR) YAPACAKLARINI MI SANDILAR”, diyerek güvenilecek ve sözlerinin ardı sıra gidilecek VELİNİN, yalnız Allah kendisi olduğu uyarısını yapıyor. Araf suresi 185. ayetinde, “O HALDE KUR’AN DAN SONRA, HANGİ SÖZE İNANACAKLAR” diyerek Allah, Kur’an ın dışından, hiç kimsenin sözlerini, dinin emri kabul edemeyeceğimizi hatırlatıyor. GÜNÜMÜZDE CEMAATLER VE TARİKATLAR, ÖZELLİKLE MADDİ ANLAMDA O KADAR GÜÇLENDİ Kİ, BU TOPLULUKLARA ARTIK DEVLETİ YÖNETENLER BİLE, MÜDAHALE EDEMEZ OLDU. BİRDE BU CEMAAT VE TARİKAT MENSUPLARININ, DEVLETİN İÇİNE SIZDIĞINI DÜŞÜNDÜĞÜNÜZDE, DURUMUMUZUN NE DERECE TEHLİKE ARZ ETTİĞİNİ, SANIRIM ANLAMAK ZOR OLMASA GEREK. GÜÇLERİNİ KAYBETMEK İSTEMEYEN BU OLUŞUMLAR GEREKİRSE, TOPLUMA YA DA DEVLETE AKLIN BİLE HAYAL EDEMEYECEĞİ KÖTÜLÜĞÜ YAPMAKTAN KAÇINMAZLAR. BU DERSİ ALLAH YAKIN ZAMANDA BİZLERE VERDİ, AMA DERS ALABİLDİK Mİ ACABA? Allah bu dünyada bizlerin, imtihanda olduğumuzu birçok ayetinde bildirmiştir. Bu imtihanda Allah, Elçisini bile kulu arasında istemeyip, TEBLİĞ ETMEK SANA, HESAP SORMAK BİZE DÜŞER DİYEREK, KULUMLA ARAMDAN ÇEKİL UYARISINI YAPMIŞTIR. Bırakın cemaat ya da tarikat şeyhlerini, Allah kuluyla arasında, Elçisini bile istemiyor. Bu durumda İslam dininde CEMAAT VE TARİKATLAR VARDIR, BUNLAR İSLAM IN HAK GERÇEKLERİDİR NASIL DERİZ. Bunu söylemek Kur’an ı inkâr etmekle aynıdır. Bizler yapılan yanlışımızı düzeltmek yerine, yanlışımıza kılıf aramaya çalışıyoruz. Böyle yaptığımız için de, battıkça batıyoruz. Herkes imtihanını bizzat kendisi, kendi çabaları ölçüsünde vermek zorundadır. İmtihanın gereği de budur zaten. Hiç kimse bir başkasının yerine imtihan olamaz. Örnek verdikleri Enam suresi 153. ayetin öncesindeki iki ayette Allah, bakın özellikle hangi konularda uyarıyor. “O’NA HİÇBİR ŞEYİ ORTAK KOŞMAYINIZ; “ “BİZ HERKESİ ANCAK GÜCÜNÜN YETTİĞİ KADARIYLA SORUMLU TUTARIZ.” “ALLAH’A VERDİĞİNİZ SÖZÜ TUTUN” Hâlbuki cemaat ve tarikatlarda şeyh ve Cemaat liderine öyle yetkiler yükleniyor ki, bu kişinin mahşer günü cemaatlerine, ŞEFAAT EDECEĞİNİ SÖYLÜYORLAR. İşte bu şirktir. Allah uyarıyor ve diyor ki, sizlere DOĞRU YOLU, İNDİRDİĞİM KUR’AN İLE GÖNDERDİM, AÇIKLADIM. YALNIZ ONUN İPİNE SARILIN, KORKMAYIN BEN SİZLERİ GÜCÜNÜZÜN YETTİĞİ KADARIYLA SORUMLU TUTARIM DİYOR. Yine bu ayetlerde, Allah ın yaptığı uyarı çok önemli. Allah a verdiğiniz sözü tutun diyor. Peki, bizler iman ettik, Müslüman olduk demekle, Allah a nasıl bir söz vermiştik? Küçük bir örnek vermek isterim. Bizler namazlarımızda her gün ne diye söz veriyoruz Allah a. “YALNIZ SANA KULLUK EDER, YALNIZ SENDEN YARDIM DİLERİZ.” Sizce başka bir örneğe gerek var mı? Ne yazık ki Allah a verdiğimiz sözü hiçbir konuda tutmuyoruz. Hem de her gün, birçok kez söz verdiğimiz halde. Bakın Allah, dinde bölünenler konusunda ne diyor ve uyarıyor. Enam 159: DİNLERİNİ PARÇA PARÇA EDİP GRUPLARA AYRILANLARLA SENİN HİÇBİR İLİŞKİN YOKTUR. Onların işi Allah’a kalmıştır. Sonra Allah, onlara yaptıklarını haber verecektir. (Bayraktar Bayraklı meali) Rum 32: DİNLERİNİ PARÇALAYAN VE GRUPLARA AYRILANLARDAN OLMAYINIZ! Her grup, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir. (Bayraktar Bayraklı meali) Bundan açık daha nasıl söylesin Allah. Allah ın Elçisinin, dinde bölünenler le senin hiçbir ilişkin yoktur, onlardan uzak dur diyor ve bizleri de uyarıp, dinlerini parçalayan ve guruplara ayrılanlardan olmayınız diyerek, İslam dininde mezheplere, fırkalara, cemaatlere, tarikatlara bölünmenin Allah tarafından özellikle yasaklandığı uyarısı yapılıyor. İSTEYEN ALLAH I DİNLER, İSTEYEN TABİ OLDUĞU ŞEYHİNİN SÖZLERİNİ. Ama sonucuna da katlanmasını bilmelidir. Bakın Allah ın bir başka uyarısını daha hatırlayalım. RABBİNİZDEN SİZE İNDİRİLENE UYUN; O’NUN BERİSİNDEN BİRTAKIM VELİLERİN/EVLİYALARIN ARDINA DÜŞMEYİN. Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! (Araf 3) Aslında söyleyecek çok fazla bir söz kalmıyor bizlere. Tabi biraz aklını kullanıp düşünenler için. Allah Nisa suresi 87. ayetinde, KİMDİR SÖZÜ ALLAH IN KİNDEN DAHA DOĞRU OLAN, diye bizlere soruyor ve ikaz ediyor. Daha sonra da bir başka ayetinde, bir Müslüman ın nasıl düşünüp en doğru kararı verip, Kur’an ın sınırlarını aşmadan nasıl inancını yaşaması gerektiği konusunda bakın nasıl uyarıyor. Zümer 18: SÖZÜ DİNLEYİP DE ONUN EN GÜZELİNE UYANLAR VAR YA, İŞTE ONLAR ALLAH’IN HİDAYETE ERDİRDİĞİ KİMSELERDİR. İşte onlar akıl sahiplerinin ta kendileridir. (Diyanet meali) Zerre kadar düşünerek Allah ın ayetlerini okuyan, tüm gerçekleri görecek ve Allah ın kitabından başka hiçbir söze tabi olunamayacağını, ALLAH IN YOLUNDAN BAŞKA HİÇ BİR YOLU İZLEYEMEYECEĞİMİZİ, ALLAH DAN BAŞKA VELİLER EDİNEMEYECEĞİMİZİ ANLAYACAKTIR. Allah bizlerin elimizde Kur’an, emin olamayacağımız batıl ve hurafeden uzak, yalnız Kur’an ın ipine sarılmamızı emrediyor. Bir Müslüman Allah ın sözünden daha doğru bir söz olmayacağını bilir ve SÖZÜN EN GÜZELİ OLAN ALLAH IN SÖZÜ KUR’AN A SARILIR VE ONUN ONAYLAMADIĞI HİÇ BİR SÖZÜNDE ARDI SIRA GİTMEZ. Yalnız Kur’an ın yolunu izleyen, Allah ın hidayete erdirdiği kimselerdir. Lütfen bu gerçekleri göz ardı ederek, kendimizi ateşe atmayalım. Allah yakın zamanda bizlere, çok önemli dersler verdi. Cemaat ve tarikatlara tabi olup, onların sözleriyle hayatına yön verenlerin sonlarını, yaptıkları yanlışları hep birlikte gördük, şahit olduk. BUNLAR BİZLERE DERS OLSUN Kİ, BİR DAHA BÖYLE ACILAR YAŞAMAYALIM. Allah Şura suresi 78. ayetinde, bakın bizleri nasıl uyarıyor ve doğru yolu yalnız Allah ın gösterdiğini, nasıl bildiriyor. Şuara 78: “O, BENİ YARATAN VE BANA DOĞRU YOLU GÖSTERENDİR.” (Diyanet meali) Lütfen kendimize, Allah dan başka doğru yolu göstericiler aramayalım, inanın pişman oluruz. Bizleri karanlıktan aydınlığa çıkartacak velimiz Allah tır ve onun rehberi Kur’an dr. Bu gerçeği fark edemeyen toplumlar, ne huzuru bulur nede mutluluğu, lütfen unutmayalım. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
UYDURA GELDİKLERİ ŞEYLER, DİNLERİ KONUSUNDA KENDİLERİNİ ALDATMIŞTIR. ALİ İMRAN 24. AYET.
Bizlerin Kur’an ı okumaya, anlamaya çalışırken yaptığımız en büyük yanlış, Allah ın Nahl suresi 98. ayetinde yaptığı uyarıyı, hayatımıza geçirmeden Kur’an ı okumaya başlamamızdan kaynaklanıyor. Allah bu ayetinde bizleri uyarıyor ve diyor ki, Kur’an ı okumaya başlamadan önce, kovulmuş şeytandan, şeytanlaşmış insanların doğruluğundan emin olamayacağımız din adına dayatmalarından, söylemlerinden kafanızdaki batıl inançlardan önce sıyrılıp, yalnız Allah a sığınarak ona güvenerek Kur’an ı okumaya başlayın. Bunu yapmadığımız takdirde, Kur’an ı anlamamız mümkün olmayacaktır. ÇÜNKÜ HAK İLE BATIL YAN YANA ASLA BİRLİKTE OLAMAZ. Allah Enam suresi 25. ayetinde, çok dikkat çekici bir örnek veriyor ve diyor ki elçisine, sen Kur’an ı okurken seni dinleyenler vardır. Fakat onlar atalarının batıl inançlarını terk etmeyip, onların etkisinde kaldıklarından, Kur’an a tam teslim olmadıkları için, kulaklarına ağırlık koyduk kalplerini mühürledik diyor. ALLAH BİR CEZA VERMEDEN ÖNCE MÜHLET VERİR, ZAMAN TANIR. DEMEK Kİ AYETTE BAHSEDİLENLER, ISRARLA YANLIŞ İNANÇLARINI SAVUNUYOR VE KUR’AN A TABİ OLMUYORLAR Kİ, ALLAH GERÇEKLERİ ARTIK GÖRMEMELERİ İÇİN, KALPLERİNİ KULAKLARINI MÜHÜRLEDİK, ÖRTÜ KOYDUK DİYOR. Ne yazık ki bizlerde, buna benzer günümüzde de Kur’an a inandıklarını söyledikleri halde, farklı şekillerde saygısızlık yaptığının farkında olmayıp, toplumu Kur’an dan uzaklaştıranlar da var ve onlar neler söylüyorlar hatırlayalım. “KUR’AN AÇIK VE ANLAŞILIR DEĞİLDİR, HER BİLGİ DE ZATEN KUR’ANDA YOKTUR. KUR’AN I HERKES ANLAYAMAZ. FIKIH VE PEYGAMBERİMİZİN RİVAYET HADİSLERİ OLMASAYDI, KUR’AN KAPALI KALIRDI.” Bunlara inanan bir insan Kur’an ı asla anlayarak okumaz, onun yerine daha açık, anlaşılır olduğunu iddia ettikleri, beşeri rivayet kitaplarını okurlar. İşte Allah böyle insanlarında gözlerini ve kulaklarını perdeleyip, mühürlediğini Kur’an da birçok ayetinde söylüyor. Sizlere soruyorum, bunları söyleyenlerle, Kur’an ı dinledikleri halde hala atalarının inançlarını yaşamakta ısrar eden cahiliye toplumunun ne farkı var. Allah o gün bahsettiği insanlar için, bakın ne diyor Enam suresi 26. ayette. Enam 26: ONLAR BAŞKALARINI ONDAN (KUR’AN’DAN) ALIKOYARLAR, HEM DE KENDİLERİ ONDAN UZAK KALIRLAR. Onlar farkına varmaksızın, ancak kendilerini helâk ediyorlar. (Diyanet meali) Ne yazık ki günümüzde Kur’an a iman ettiğini söyleyenlerin bir kısmı, Allah sizlere indirdiğim Kur’an yetmiyor mu, sizlere Kur’an ı açıkladık ve nice örnekler verdik ki anlayasınız, yalnız Kur’an ın ipine sarılın, emin olmadığınız bilginin ardına düşmeyin diye uyardığı halde, adeta bu uyarıya inatla; “KUR’AN, İSLAMI TAM OLARAK YAŞAMAMIZ İÇİN YETMEZ, ÇÜNKÜ ÖZET BİLGİLER VERİR DETAYLI DEĞİLDİR.” Deme cesaretini gösteriyoruz. Bunları söyleyenlerle, o gün Kur’an ı küçümseyip, toplumu Kur’an dan uzaklaştıranların ne farkı var? Bizler günümüzde öyle bir İslam dini yaşıyoruz ki, adı yalnız İslam kalmış. Halbuki Allah Kur’an da uyarıyor ve bizlerin yalnız Kur’an ın ipine sarılmamızı emrediyor ve bizleri yalnız Kur’an dan hesaba çekeceğinin hükmünü de veriyor. Ama bizler öyle sınır tanımaz olmuşuz ki din konusunda, Allah ın asla Kur’an da açıklamadığı, bilgi vermediği konuları da Allah a nispet etmekten çekinmiyoruz. Hâlbuki Allah Araf 33. ayetinde bakın ne diyor. “ALLAH HAKKINDA BİLMEDİĞİNİZ ŞEYLERİ SÖYLEMENİZİ HARAM KILMIŞTIR.”Ama bizler Allah bahsetmediği halde, Allah ın katından onun açıklamadığı, bilgi vermediği öyle şeyleri de Allah a, dine nispet ediyoruz ki, HARAMI ADETA TIKA BASA YEDİĞİMİZİN, FARKINDA BİLE DEĞİLİZ. Bizler yaşadığımız bu batıl inançla, ne yazık ki şeytanın yolunu izlediğimizin farkında değiliz. Çünkü şeytan, Allah ın emirlerinin tam tersini bizlere kabul ettirmeye çalışır. Bakın bu konudaki Allah ın uyarısına kulak verelim. Bakara 169. ayette Allah; “O, SİZDEN KÖTÜLÜKLER VE ÇİRKİNLİKLER YAPMANIZI VE ALLAH HAKKINDA BİLMEDİĞİNİZ ŞEYLERİ SÖYLEMENİZİ İSTER.” Şeytana uymak istemiyorsak, emin olmadığımız rivayetlerin değil, Allah ın bizleri sorumlu tuttuğu Kur’an ın yolundan gidelim ve yalnız Kur’an ayetlerini hayatımıza geçirelim. Bizler ne yazık ki Kur’an dan uzaklaştırıldığımız için, cahiliye toplumunun yaptığı yanlışları tekrar ediyoruz. Cahiliye toplumu, kendileri ne yaparsa yapsınlar onlar Yahudi ya da Hristiyan oldukları için cehennemde ebedi kalmayacaklarını, daha sonra mutlaka cennete gideceklerine inandıkları için, karşısındaki insanlara kötülük yapmaktan korkmuyorlardı. Yani kendi nefislerinin esiri olmuşlar, adeta kendilerini seçilmiş Allah ın sevgili kulları kabul ediyorlardı. Allah ın indirdiğine öyle batıl karıştırmışlardı ki, Allah ın dini görünmez olmuştu adeta. Bakın Allah bu konuda verdiği örnekte bizleri nasıl uyarıyor. Ali İmran 24: Bunun sebebi, onların, “BİZE, ATEŞ SADECE SAYILI GÜNLERDE DOKUNACAKTIR.” demeleridir. UYDURA GELDİKLERİ ŞEYLER DİNLERİ KONUSUNDA KENDİLERİNİ ALDATMIŞTIR. (Diyanet meali) Ayeti okuduğunuzda sanırım, bugün bizlerin genel çoğunluğunun söylediği sözler geldi aklınıza. “MÜSLÜMAN OLAN ASLA CEHENNEME GİTMEYECEK.” Kitap ehlide aynı şeyleri söylüyordu ama sanırım bizler onlardan daha ileri gitmişiz ve hiç cehennem yüzü görmeyeceğiz, bizi Peygamberimizin şefaati kurtaracak diyoruz. HEP BİRLİKTE O GÜN GÖRECEĞİZ, KİMİN CENNETE, KİMİN CEHENNEME GİTTİĞİNİ. AMA ARAMIZDA ÇOK ÜZÜLENLER OLACAĞI ANLAŞILIYOR. Kur’an ın bahsetmediği hurafe ve batıla inanmak, işte bizleri böyle şeytanın esiri yapıyor. Kur’an da Allah ın bahsetmediği, hüküm vermediği bir konuyu, sanki dinin Allah ın emri gibi ortaya koyanlar, Allah a iftira atanlardır. Bakın Allah bu zalimlerin attığı iftiraya karşılık ne diyor. Yunus 69: DE Kİ: “ALLAH HAKKINDA YALAN UYDURANLAR, ASLA KURTULUŞA EREMEZLER.” (Diyanet meali) Allah İsra 53. ayetinde Elçisine, deki kullarıma diyerek, bakın ne söylemesini istiyor. “KULLARIMA DE Kİ SÖZÜN EN GÜZELİNİ SÖYLESİNLER. ÇÜNKÜ ŞEYTAN ARALARINI BOZAR. ŞEYTAN İNSAN İÇİN AÇIK DÜŞMANDIR.” Peki, sözün en güzeli, en doğrusunun kimin sözü olduğunu söylüyor Allah Kur’an da? Onu hatırlayalım şimdide. “SÖZ BAKIMINDAN, ALLAH’TAN DAHA DOĞRU KİM VARDIR! (Nisa 87)” “ALLAH’TAN VE O’NUN AYETLERİNDEN SONRA, HANGİ SÖZE İNANACAKLAR? (Casiye 6)” Aramızda, Allah ın sözünden daha doğru söz arayanlar, bulduğunu zannedenler ancak kendilerini aldatırlar. Ben Kur’an a iman eden Kur’an Müslüman ı olarak yalnız Rabbime güveniyorum. ALLAH IN ELÇİSİ DE YALNIZ, RABBİMİZE GÜVENMİŞTİ. Ama Kur’an Müslümanlığı sapıklıktır diyenlerin, Allah ın bu uyarılarına aldırış etmeden, Allah ın sözü gibi güvendikleri velilerinin, şeyhlerinin sözleri de Allah ın sözü gibi güvenilirdir diyorlarsa, onlara ancak şunu söyleyebilirim. “ALLAH IN HUZURUNDA GÖRÜŞECEĞİZ. BENİM REHBERİM, GÜVENDİĞİM TEK KAYNAK KUR’AN DIR, ŞAHİDİM, HZ. MUHAMMETTİR.” HİDAYETE ERDİRİLENLERDEN OLMAK İSTİYORSAK, UYACAĞIMIZ SÖZ ALLAH IN SÖZÜ, OKUYACAĞIMIZ KİTAP YALNIZ KUR’AN OLMALIDIR. Zümer 18: SÖZÜ DİNLEYİP DE ONUN EN GÜZELİNE UYANLAR VAR YA, İŞTE ONLAR ALLAH’IN HİDAYETE ERDİRDİĞİ KİMSELERDİR. İşte onlar akıl sahiplerinin ta kendileridir. (Diyanet meali Şuara 78: “O, BENİ YARATAN VE BANA DOĞRU YOLU GÖSTERENDİR.” (Diyanet meali) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
İSRA SURESİ 2. AYETTE ALLAH, BENDEN BAŞKA VEKİL EDİNMEYİN DERKEN, NEYİ KAST EDİYOR OLABİLİR?
Allah Kur’an dan bahsederken, Enbiya 10. ayetinde yemin ederek, size öyle bir kitap indirdik ki, bütün şan ve şerefiniz kurtuluşunuz, yol gösterici rehberiniz Kur’an dır diye açıkça bildirir. Kur’an ın sınırlarını aşanlara kâfir oldular, yoldan saptılar diye de birçok ayetinde uyarır. İnsan suresi 3. ayetinde de, Allah kullarına doğru yolu gösterdiğini söyler ve ister inanır ister inkâr eder diyerek, toplumlara aralıklarla uyarıcı kitaplar gönderdiği örneğini verir. Hatta Zuhruf 44. ayetinde de en son olarak gönderdiği rehber kitap içinde, bizleri KUR’AN DAN HESABA ÇEKECEĞİNİ BİLDİRİR. Allah başka uyarıcı Elçi ve kitap göndermeyeceği içinde, geçmiş toplumların yaptığı yanlışlardan örnekler verip, bizlerin aynı yanlışları yapmamızı engeller. Tabi Allah ın gönderdiği kitaplara tabi olanlar, bu uyarılardan dersler alır. İnancına hurafe ve batıl karıştıranlar, sen Kur’an ı anlayamazsın diyenlere inanıp, Kur’an ı anlayarak düşünerek okumayanlar, batılın peşi sıra gidenler, aynı yanlışları yapmaya devam eder. Bu makalemde sizlerin üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, İsra suresi 2. ayet olacaktır. Önce üç farklı tercümeden yazalım ki ayeti, daha doğru anlayalım ve üzerinde dikkatle düşünelim. İsra 2: Musa’ya kitabı verdik ve onu İsrail oğulları’na, “BENDEN BAŞKA BİR VEKİL EDİNMEYİN” diye rehber yaptık. (Bayraktar Bayraklı meali) İsra 2: Musa’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik ve onu, “BENDEN BAŞKASINI VEKİL EDİNMEYİN” diyerek, İsrail oğullarına bir rehber yaptık. (Diyanet Meali) İsra 2: Musa’ya o KİTABI VERDİK ve onu İsrail oğullarına YOL GÖSTERİCİ KILDIK. Ey İsrail oğulları! BU, BENİMLE KENDİ ARANIZA BİR VEKİL KOYMAYASINIZ, DİYEDİR. (Süleymaniye vakfı meali) Bu ayetten aslında alacağımız çok önemli dersler var. Bakın Allah Hz. Musa aracılığıyla topluma, Tevrat ı göndermesinin nedenini nasıl açıklıyor. Aynı ikaz ve uyarıları Allah, birçok ayetinde Kur’an içinde yapıyor ama dikkatle okuyup düşünebilen ancak fark ediyor. Allah Tevrat ı gönderme nedeni olarak, o günkü topluma rehber, yol gösterici olsun ve Elçisi kanalıyla tebliğ edilen bu kitap sayesinde, KULLARIM ARAMDA VELİLER EDİNİP ARACI KOYMASIN, BENDEN BAŞKA VEKİL EDİNMESİNLER VE KULUMLA ARAMDA HİÇ KİMSE OLMASIN DİYE GÖNDERDİĞİNİ SÖYLÜYOR. Peki, bizler bu uyarılardan ders aldık mı, yoksa cahiliye toplumunun yanlışlarını yapmaya devam mı ediyoruz? Kur’an da Müddesir 11. ayette de Allah Elçisine, yarattığım kulumla beni baş başa bırak demiyor muydu? Allah Elçisine Tebliğ etmek sana, hesap sormak bana düşer diyor da, sana indirdiğim Kur’an ile kullarıma hükmet diye uyarıyorsa Elçisini, sizce her şey çok açık değil mi? DEMEK Kİ ALLAH ELÇİSİNİ BİLE, VEKİL OLARAK GÖREVLENDİRMİYOR. VEKİL, BAŞKASI ADINA HER KONUDA YETKİLİ DEMEKTİR. Allah şefaat tümden bana aittir dedikçe, bizler Allah ın yanında elçisini bırakın edindiğimiz velileri de şefaatçi edinmiyor muyuz? Hatırlayalım, Allah Elçisine nasıl bir yetki vermişti. RESULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. (Ankebut 18) BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ. (Kehf 56) D SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR. (Rad 40) Bu konu çok önemli, çünkü bizler Allah ın Elçisini öyle yetki ve sorumluluklarla donatıyoruz ki, Kur’an ın asla onay vermesi mümkün değil. Konuyu daha iyi anlamamız için bir örnek vermek istiyorum. Enam 107: Allah dileseydi, onlar ortak koşmazlardı. Biz seni onların üzerine bir bekçi kılmadık. SEN ONLARIN VEKİLİ DE DEĞİLSİN. (Diyanet vakfı meali) Demek ki Allah Elçisini, kulları ile arasında vekil tayin etmemiş. Vekil olsaydı, Allah ın yetkilerini elçiside kullanabilirdi. Öyle olsaydı bu dünyada bizlerin İmtihandan geçtiğimizi söyleyemezdik ve derdik ki bizim VEKİLİMİZ peygamberimizdir, hesabı o verecek. Bu düşünce Kur’an ın tamamına ters düşer. Peki, Allah ın Elçisinin mahşer günü nasıl bir görevi olacak? Allah ondan da bahsediyor elbette. BİZLERİN TANIĞI, ŞAHİDİ OLACAK. Hangi konuda diye sorarsanız, elbette bizlere tebliğ ettiği ve Allah ın korumasındaki Kur’an ın şahitliğini yapacak. BU DURUMDA SİZCE, KUR’AN DA TEK KELİME BİLE GEÇMEYEN KONULARI, BUNLARDA ALLAH IN ELÇİSİNİN DİNE KOYDUĞU HÜKÜMLERDİR DİYE BİZLERE ANLATILAN BİLGİLER KONUSUNDA, EVET BUNLARDA BENİM HÜKÜMLERİMDİR DİYE SİZCE ŞAHİTLİK YAPACAĞINA İNANIYOR MUSUNUZ? Hatırlatırım Allah, ben hükmüme hiç kimseyi ortak etmem diyor ve biz hüküm vermediğimiz halde, elçimiz bunlarda Allah katındandır demiş olsaydı, onun şah damarını keserdik diye uyardığı halde, Peygamberimizin Kur’an ın bahsetmediği konularda DİN ADINA hükümler vereceğine, DİNE İLAVELER YAPACAĞINA nasıl inanırız? Şunu Lütfen unutmayalım, Allah n Elçisi ayrıca o günkü toplumun lideri, devlet başkanıydı. O dönemin şartları gereği devleti yönetmek adına çıkardığı kanunlar, DİNİN GEREKLERİ, EMİRLERİ DEĞİL, O GÜNÜN ŞARTLARI GEREĞİ, DEVLETİN YÜRÜTÜLMESİ ADINADIR Kİ, ZAMANLA O KANUNLARDA DEĞİŞMİŞTİR, TIPKI GÜNÜMÜZDE OLDUĞU GİBİ. BUNU LÜTFEN KARIŞTIRMAYALIM. Konumuza devam edelim. Kasas 75: Her ümmetten bir tanık çıkarır ve “KESİN DELİLİNİZİ ORTAYA KOYUNUZ” deriz. O zaman, GERÇEĞİN ALLAH’A AİT OLDUĞUNU, uydurduklarının kendilerini bırakıp kaçtığını anlarlar. (Bayraktar Bayraklı meali) Ne dersiniz, mahşer günü Allah ın Elçisi tanık, şahit olarak çıktığında, Allah ın kesin delili ve bizleri sorumlu tutacağına hükmettiği Kur’an ortaya konduğunda, GERÇEĞİN, DOĞRUNUN, HAK OLANIN YALNIZ ALLAH KATINDAN GELEN KUR’AN OLDUĞU APAÇIK ORTAYA BİR KEZ DAHA ÇIKTIĞINDA, SİZCE TÜM BU GERÇEKLERİ GÖRDÜĞÜMÜZDE HALİMİZ NE OLUR? Gerçeğin yani HAK olanın Allah katından gelen kitap olduğunu, kendilerini aldatan, edindikleri veli ve şeyhlerin kendilerini bırakıp kaçtığını gördüklerinde, hallerinin ne olacağını Allah, bugünden bizlere bildiriyorsa ve HALA BİZLER KÖRLÜK EDİYOR DA GERÇEKLERLE YÜZLEŞMİYOR SAK, BU İNSANLARIN SONUNU DÜŞÜNMEK BİLE İSTEMİYORUM. Allah Zuhruf suresi 5. ayetinde, siz haddi aşan kimseler oldunuz diye, SİZİ KUR’AN İLE UYARMAKTAN VAZMI GEÇELİM diyorsa ayetinde, sizce hala Kur’an ın dışından da dine Elçisinin ilaveler yaptığını nasıl söyleriz ve inanırız. Kur’an ı yeterli görmeyen, atalarının rivayet inançlarını da ısrarla din diye yaşamak isteyenlere Allah Ankebut 51. ayetinde: “KARŞILARINDA OKUNUP DURAN BİR KİTABI, SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMİYOR MU?” diye uyardığı halde, bizler hala yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz, Kur’an özet bilgiler verir diyerek, ciltlerce dolusu rivayetleri de din diye yaşamaya devam edersek, unutmayalım hesap günü üzülenlerin safında buluruz kendimizi. Bu konuda verecek okadar çok örnek ayet varki, zerre kadar ayetleri dikkatle okuyup düşünen, bizlere anlatılan yanlış, hurafe bilgilerin İslam dininde asla olmadığını fark edecek ve bizlere kurulan tuzağa düşmeyecektir. LÜTFEN UYDURULAN DİNE DEĞİL, İNDİRİLEN DİNE TABİ OLALIM. ALLAH CÜMLEMİZİN YARDIMCISI OLSUN. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
MUTAFFİFİN SURESİ 29-30-31-32-33-34. AYETLER. MÜMİNLERDEN OLMAK İSTİYORSAK, AYNI YANLIŞLARI BİZLERDE YAPMAYALIM.
Bugün sizlere Kur’an dan, Allah ın öyle bir uyarısını, ikazını hatırlatmak istiyorum ki, ne yazık ki bizler bu uyarılara gözlerimizi yumarak, adeta birbirimizi günahkar, kafir hatta sapık kişiler ilan ediyoruz. Lütfen yanlış anlamayalım, bu karşılıklı atışmalar aynı dine, aynı kitaba, aynı elçiye iman ettiğini söyleyen kişiler arasında dahi yapılıyor. Önce ayetleri yazalım, daha sonra üzerinde düşünelim. Mutaffifin 29–30–31–32–33–34: Şüphesiz günahkârlar, (dünyada) iman edenlere gülüyorlardı. MÜMİNLER YANLARINDAN GEÇTİĞİNDE, BİRBİRLERİNE KAŞ GÖZ EDEREK ONLARLA ALAY EDİYORLARDI. Ailelerine dönerken zevk ve neşe içinde gülüşe gülüşe dönüyorlardı. Müminleri gördükleri vakit, “HİÇ ŞÜPHE YOK, ŞUNLAR SAPIK KİMSELERDİR” diyorlardı. Hâlbuki onlar, müminlerin başına bekçi olarak gönderilmemişlerdi. İŞTE BUGÜN DE MÜ’MİNLER KÂFİRLERE GÜLERLER. (Diyanet meali) Önce bu örneklerin kitap ehli arasında yapılan yanlışları Allah bizlere örnek almamız adına gönderdiğini ve bu yanlışları bizlerinde yapmamamızı istemediğinden Kur’an da bahsettiğini unutmayalım. Bu ayetlerde geçen günahkârlar, sizce kimler olabilir? ELBETTE ALLAH A VE KİTABINA İMAN ETTİĞİNİ SÖYLEDİKLERİ HALDE, BUNUN GEREĞİNİ YERİNE GETİRMEYEN, HAKKA BATIL KARIŞTIRARAK, ATALARININ İNANCINI YAŞAYANLAR. Onun için Allah bunlara günahkâr diyor Çok dikkat çekici olan ise GÜNAHKÂRLAR, MÜMİNLERİN yanlarından geçtiğinde, onları gösterip onlarla alay ettiğinden bahsediliyor. Demek ki bu iki gurup aynı inancı paylaşıyorlar genel olarak, ama aralarında öyle büyük fark var ki Allah katında, birisine günahkâr, diğer guruba ise Allah MÜMİNLER diyor. Kur’an Müminlerin kimler olduğundan bahsederken, birçok kez tekrar eder ve bu özelliklerinden nasıl bahseder hatırlayalım.” MÜMİNLER YALNIZ, RABLERİNE GÜVENİP DAYANIRLAR.” Demek ki kitap ehlinden öyle insanlar varmış ki, inandık dedikleri halde, imanlarının gereğini yerine getirmeyip, yalnız Allah a güvenip yalnız onu VELİ EDİNİP ona dayanıp, yalnız Allah dan yardım istemeleri gerekirken, Allah ın yanında veli, evliya kişilerde edinip onlara da sığınıp onlardan da yardım isteyenler varmış ki, Allah bu yanlışı yapanlara GÜNAHKAR bu yanlışa düşmeyenlere de MÜMİN diyor. Ayeti anlamaya devam edelim. Yalnız Allah a dayanıp yalnız Allah dan yardım dilemeyen veliler, şeyhler, efendiler edinip onları Allah ile aralarına koyan günahkarlar, MÜMİNLERİ gördüklerinde bakın ne diyorlarmış. “HİÇ ŞÜPHE YOK, ŞUNLAR SAPIK KİMSELERDİR” Çok ilginç değil mi? Sanırım günümüz dede, tüm bunlardan dersler almadığımız için, aynı yanlışı bizlere yapıyoruz. Hâlbuki Allah ne diye uyarıyordu bizleri hatırlayalım. “YALNIZ KUR’AN IN İPİNE SARILIN, ALLAH DAN BAŞKA HÜKÜM VERECEK YOKTUR, HÜKMÜNE HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEZ. BİZ KİTAPTA HİÇ BİR EKSİK BIRAKMADIK, KUR’AN IN İPİNE SARILIN, SAKIN VELİLER EDİNİP EMİN OLAMDIĞINIZ BİLGİLERİN ARDINA DÜŞMEYİNİZ.” Cahiliye toplumu da kendi arasında aynen bu yanlış yapıyordu ve Allah, sizlerde sakın aynı yanlışı yapmayın diye bizleri uyarıyor. Ama ne yazık ki ders alamadık. Çünkü Kur’an ile bağımızı kestiler, sizler Kur’an ı anlayamazsınız dediler. Eğer bizler bu yanlışı yapıyorsak, Allah katında Mümin olamamış, günahkârların safında yer alıyoruz demektir. Çok ilginçtir, azınlık bir gurup kardeşimiz, BEN KUR’AN MÜSLÜMANIYIM, EMİN OLAMAYACAĞIM HİÇ BİR SÖZÜN ARDINA DÜŞMEM DEDİĞİ İÇİN, KUR’AN MÜSLÜMANI DİYE BİR SAPIKLIK ÇIKTI DEMİYORLARMI? Ne kadar düşündürücü, hâlbuki Allah tüm kullarına indirdiğim kitabın sakın dışına çıkmayın, sınırlarını aşmayın çünkü sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum diye uyardığı halde, bunu söyleyerek nasıl bir yanlışın içinde olduklarının, hala farkında bile değiller. Kendilerini temize çıkartıp, karşısındaki insanları dinsiz, kâfir, sapık ilan edenlere Allah, çok dikkat çekici bir söz söylüyor. “Hâlbuki onlar, müminlerin başına bekçi olarak gönderilmemişlerdi.” Bu insanlar kendilerini gerçek Mümin görüp, karşısındaki insanları sapık kâfir ilan edenlere Allah, biz onları Müminlerin başına bekçi göndermedik derken, TÜM İNSANLARIN KENDİ BAŞLARINA İMTİHANLARINI YAŞAMASI GEREKTİĞİNİ VE HİÇ KİMSENİN BİR DİĞERİNİ KÜÇÜMSEYEMEYECEĞİNİN ÖRNEĞİNİ VERİYOR. HATTA ALLAH, KİMİN TAKVACA ÜSTÜN OLDUĞUNU DOĞRU YOLDA GİTTİĞİNİ YALNIZ BEN BİLİRİM DEMİYOR MUYDU? Ayetin sonunda ise, hepimizin bir gün başına gelecek o gerçeği hatırlatıyor Yaradan ve diyor ki, bu dünyada günahkârlar kendilerini temize çıkartıp Müminlerle alay ederek onlara gülüyorlardı, MAHŞERDE HESABIN GÖRÜLECEĞİ O ÇETİN GÜNDE İSE, TÜM GERÇEKLER ORTAYA KONDUĞUNDA, İŞTE O ZAMAN MÜMİNLER O GÜNAHLARA GÜLECEKLERDİR DİYOR. DİLERİM HESABIN GÖRÜLECEĞİ O ÇETİN GÜN, İNŞALLAH MÜMİN OLARAK YÜZLERİ GÜLENLERİN SAFINDA OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
MÜMİNLER ANCAK KARDEŞTİRLER SÖZÜ, NE ANLAMA GELİYOR? HUCURAT 10. AYET.
Bu makalemde sizlerin düşünmenize vesile olmak istediğim konu, Kur’an da geçen MÜMİN kelimesinden ne anlamalıyız ve Hucurat 10. ayette geçen MÜMİNLER ANCAK KARDEŞTİRLER sözüyle Allah, bizlere ne anlatıyor, onu gelin Kur’an bütünlüğünde anlamaya çalışalım. Önce ayeti yazalım, daha sonra üzerinde birlikte düşünelim. Hucurat 10: MÜMİNLER ANCAK KARDEŞTİRLER. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin. (Diyanet meali) Sizce Allah, Müminler kardeştirler derken, bizlerin hangi konularda dikkatimizi çekiyor olabilir. İlk akla gelen, Allah ın Elçisi Hz. Muhammed ve tebliğ ettiği Kur’an a inananlar kardeştir diye anlayabiliriz. TABİ BU İMAN EDENLER, ALLAH IN İSTEDİĞİ MÜMİN KİŞİLERİN ÖZELLİĞİNİ TAŞIYORLARSA. Kur’an da Mümin kişi olmanın en önemli özelliğini onlarca ayetinde Allah tekrarlıyor. Tegabun suresi 13. ayetinde bakın ne diyor. “Allah; O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. MÜMİNLER YALNIZ ALLAH'A DAYANIP GÜVENSİNLER” Bizler bu özellikleri taşıyor muyuz? Allah büyük günahlardan sakınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örterim diyor da, bizlerde büyük günahlarımızı Peygamberimizin şefaatiyle affedileceğine inanıyorsak, BİZLER MÜMİN İNSANLAR OLABİLİR MİYİZ? Dayanacağımız, güveneceğimiz şefaat beklediğimiz eğer yalnız Allah değilse, kusura bakmayın bizler mümin olamamışız demektir. LÜTFEN Kur’an da geçen Mutaffifin suresi 29 ile 34. ayetlerde geçen, Allah ın uyarılarını okuyunuz. Bu ayetlerde İman edenlerin kendi aralarında, birbirilerini nasıl suçladıklarını göreceksiniz. MÜMİNLERİN ASIL KİMLER OLDUĞUNU ANLAYACAKSINIZ. Hucurat suresi 10. ayette bahsedilen, Müminler kardeştirler sözünün, daha geniş bir anlamı olmalı değil mi sizce? İsterseniz önce Mümin kelimesinin anlamına bakalım. Kur’an Mümin kelimesini yalnız Kur’an a inananlar için mi kullanıyor, yoksa genel bir isim mi? Kısaca İNANÇLI, İMANLI anlamında Kur’an da kullanıldığını söyleyebiliriz. YANİ KUR’AN, TÜM KİTAP EHLİNDEN BAHSEDERKEN BU KELİMEYİ KULLANIYOR. Bu durumda Mümin kelimesini biraz daha açalım. Müminler neye inanarak Mümin oldular, burası çok önemli. Elbette TEVHİT İNANCI, YANİ ALLAH IN TEK İLAH OLDUĞUNU KABUL ETMEK VE ALLAH DAN BAŞKA HİÇ KİMSEDEN YARDIM İSTEMEMEK, YALNIZ ONA DAYANIP ONA GÜVENMEK. DAHA AÇIKÇASI, ALLAH IN İNDİRDİĞİ KİTABA İNANAN VE HAYATINA GEÇİREN. Hucurat suresinde bahsedilen Müminlerin kimler olduğunu daha iyi anlayabilmemiz için, bu ayetin öncesindeki ayete bakalım şimdide. Hucurat 9: Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa, aralarını düzeltin. ŞAYET BİRİ ÖTEKİNE SALDIRIRSA, ALLAH'IN BUYRUĞUNA DÖNÜNCEYE KADAR SALDIRAN TARAFLA SAVAŞIN. Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) ADALETLİ DAVRANIN. Şüphesiz ki ALLAH, ÂDİL DAVRANANLARI SEVER. (Diyanet vakfı) Bu ayeti okuduğunuzda da, Mümin olan toplumlardan bahsediliyor. Eğer iki Mümin toplum, aralarında savaşırsa aralarını düzeltin, yoksa haklı olanın yanında olun, diğeri Allah ın buyruğuna dönünceye kadar onunla savaşın diyor. Peki, Allah ın buyruğu neydi? BARIŞÇIL, ADALETLİ VE ADİL OLMAK. Sizce bu ayette Allah, yalnız Müslümanlardan, yani Kur’an a iman etmiş toplumlardan bahsediyor olabilir mi? Eğer evet dersek, daha başta adil ve adaletli davranmamış oluruz ve Allah ın Kur’an da ki hükümlerinin tamamına ters düşeriz. Allah Kur’an da size savaş açan kitap ehlinden bahsederken, eğer sizinle barış yapmak istiyorlarsa, sizde onlarla barış yapın savaşa son verin diyordu. Şimdide Hucurat 11. ayete bakalım. Hucurat 11: Ey iman edenler! HİÇBİR TOPLULUK BAŞKA BİR TOPLULUKLA ALAY ETMESİN. OLUR Kİ ALAY EDİLENLER, ONLARDAN DAHA İYİ OLABİLİRLER. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler. Alay edilen kadınlar, kendilerinden daha iyi olabilirler. BİRBİRİNİZİ AYIPLAMAYINIZ. BİRBİRİNİZE KÖTÜ LAKAPLAR TAKMAYINIZ. İmandan sonra, FÂSIK diye anılmak ne kötüdür! Kim tövbe etmezse işte onlar zalimlerdir. (Bayraktar Bayraklı) Bakın bu ayette, farklı topluluklardan bahsediyor. Yani kendileri gibi düşünmeyen, hatta farklı inanç toplulukları olduğu da çok net anlaşılıyor. Ama unutmayalım Allah Hucurat 10. ayetinde MÜMİNLER KARDEŞTİR dedikten sonra, bu konuya açıklık getirmeye bu ayetlerle devam ediyor. Yani Hucurat 10. ayeti bu ayetlerin ışığında anlamalıyız. Bu farklı toplumların ortak özellikleri, aslında MÜMİN oluşları. Bu insanlar Allah ın tek bir ilah olduğuna inanıyorlar, ellerinden geldiğince de adaletli, yardımsever toplumlar. Ama çok ilginçtir ki, aralarında öyle anlaşamadıkları konular var ki, İnançları yüzünden birbirleri ile alay ediyorlar. Örneğin sen şuna inandığın için cehennemliksin, kâfirsin gibi. Allah da doğrunun arayışında olan bu toplumların bu davranışları konusunda uyarıyor ve diyor ki; OLUR Kİ ALAY ETTİKLERİNİZ, KÜÇÜK GÖRDÜKLERİNİZ, ALLAH KATINDA SİZDEN DAHA İYİ OLABİLİR. Ayetin sonunda da imandan sonra, FASIK diye anılmak ne kadar kötüdür diyor. Peki, fasık ne anlama geliyor. İman ettiğini söylediği halde, Allah ın uyarılarını dikkate almayan, nefsinin etkisinde kalan sapkın, günah işleyen, kötülük yapan. Ne dersiniz bizler, iman ettiğimizi söyleyip, Allahın buyruklarının dışına hiç çıkmıyor muyuz sizce? Allah Müminleri bu konuda uyarıyor ve Secde 18. ayetinde ne diyordu Müminlere. “HİÇ MÜ’MİN, FASIK GİBİ OLUR MU? BUNLAR ELBETTE EŞİT OLMAZLAR” Ayrıca Allah, Müminlerin özelliklerinden bahsederken bakın ne diyor Rabbimiz. Enfal 2: MÜMİNLER ANCAK O KİŞİLERDİR Kİ, ALLAH ANILDIĞINDA YÜREKLERİ ÜRPERİR ve onlara Allah'ın ayetleri okunduğunda, bu onların imanlarını arttırır ve ONLAR YALNIZ RABLERİNE GÜVENİP DAYANIRLAR. (Bayraktar Bayraklı) Bakın Allah Müminlerin özelliklerini bizlere anlatırken, daha önce verdiğim örnekte olduğu gibi, Allah ı bu insanların yanında andığınızda yürekleri ürperir ve onlar YALNIZ RABLERİNE GÜVENİP DAYANIRLAR diyerek, çok önemli bir bilgi veriyor. Eğer bizler, yalnız Rabbimize güvenip, onun indirdiği kitaba sarılmıyor da, Allah benden başka şefaatçi yok dediği halde, bizler yalnız Allah dan yardım dilemiyor şefaatçiler ediniyorsak, kusura bakmayın bizler MÜMİN olma özelliğimizi yitirmişiz demektir. Allah Nisa 124. ayetinde bu konuda çok dikkat çekici bir uyarı yapıyor ve diyor ki; ”MÜ’MİN OLARAK, ERKEK VEYA KADIN, HER KİM SALİH AMELLER İŞLERSE, İŞTE ONLAR CENNETE GİRERLER VE ZERRE KADAR HAKSIZLIĞA UĞRATILMAZLAR” Ama bizler kendimizi temize çıkartıp, onca yanlışlarımızdan sonra bizlerin cennete, Yahudi ve Hıristiyanların hiç ayrım yapmadan, cehenneme gideceğini rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Bizler karşımızdaki toplumları, özellikle Kitap Ehlini, kendimizi en doğru yolda kabul edip, onları cehennemlik ilan ederiz. Sanki bizler kendimizi, Allah ın huzurunda gerçek Müminlermiş gibi kabul eder, karşımızdaki toplumları yoldan sapmış görürüz. Elbette kitap ehlinin çoğunluğu, tevhit inancından sapmış, mümin olma özelliğini kaybetmişlerdir. Ama aralarında bir azınlık Tevhit inancından sapmamış, Müminlerde var olduğunu Allah söylüyor. Bu konuda Allah Kur’an da açıklama yapıyor ve Yahudi ve Hıristiyanları güvenilecek dost edinmeyin dikkatli olun, çünkü kitap Ehlinden bir kısmı, Allah ın indirdiği dini adeta batıl ve hurafelerle oyuncak haline getirdiler, onlarla gönül dostu olup güvenmeyin diye Maide 51 ve 57. ayetlerde uyarır. Ama Ali İmran 113–114. ayetlerde de bu konuya bir açıklama getirerek, bakın nasıl bilgi verir. Ali İmran 113–114: KİTAP EHLİNİN HEPSİ AYNI DEĞİLDİR. Onların arasında, gece boyunca Allah'ın ayetlerini okuyan ve secdeye kapanan dosdoğru insanlar da vardır. ONLAR, ALLAH'A VE ÂHİRET GÜNÜNE İNANIRLAR; DOĞRU OLANI EMREDER, EĞRİ OLANDAN ALIKOYARLAR VE HAYIRLI İŞLERDE BİRBİRLERİYLE YARIŞIRLAR. İŞTE BUNLAR ERDEMLİ İNSANLARDANDIR. (Bayraktar Bayraklı meali) Demek ki o günde, cahiliye toplumunun arasında, Allah ın doğru yolunda giden, azınlıkta dahi olsa MÜMİN insanlarda varmış. Allah katında önemli olan, Allah ın istediği yolda yürümek, Onun kanunlarının dışına çıkmadan adaletli, yardım sever ve YALNIZ ALLAH A KULLUK EDEN, ONDAN YARDIM İSTEYENLER, ALLAH IN MÜMİN KULLARIDIR. O gün bu insanlar Kur'an a iman etmiş olmaları büyük ihtimal. Ama günümüzde yaşayan Kitap Ehli, yaşanan İslam ın gözle görünür üzücü halinden dolayı, ne yazık ki bizlere uzak duruyorlar. ELBETTE BÖYLECE KUR'AN GERÇEKLERİ İLE BULUŞAMIYORLAR. BİZLER BU ACI GERÇEKLERDEN YOLA ÇIKARAK, ONLARIN ARASINDA MÜMİN OLAN GERÇEK TEVHİT İNANÇ SAHİPLERİ İLE DOST, KARDEŞ OLMALI VE ONLARLA DİYALOG KURMALIYIZ. Allah katında önemli olan, herhangi bir gruba, isme tabi olmak değil, doğruların arayışında ve takipçisi olmak esastır. ALLAH IN KANUNLARINA UYAN, BATILDAN UZAK YAŞAYAN HER MÜMİN, BİRBİRİNİN KARDEŞİDİR. ALLAH DOĞRU YOLDA YÜRÜYEN, YARATTIĞI TÜM KULLARININ KARDEŞ OLDUĞUNU BİZLERE SÖYLÜYOR. BİZLER BU TEVHİT İNANCINA İNANAN KİTAP EHLİ DAHİ OLSA, TÜM İNSANLARLA DOST OLMALIYIZ Kİ, KUR’AN GERÇEKLERİNİ ONLARADA TEBLİĞ EDEBİLELİM, KUR’AN LA ONLARI BULUŞTURABİLELİM. Kitap ehlinden de bahsederken, bakın bu konuya nasıl açıklık getiriyor. Bakara 62: Kesinlikle, iman edenlerden, Yahudi olanlardan, Hıristiyanlardan ve Sâbiîlerden KİM ALLAH'A VE ÂHİRET GÜNÜNE İNANIP İYİ AMELDE BULUNURSA, RABBLERİ KATINDA ONLARIN ÖDÜLÜ VARDIR. ONLARA BİR KORKU YOKTUR VE ONLAR KEDERLENMEYECEKLERDİR. (Bayraktar Bayraklı meali) Bu ayette aslında çok net açıklama yapıyor ve diyor ki Allah, isimleriniz önemli değil. BENİM İÇİN ÖNEMLİ OLAN, YAPTKLARINIZDIR. Bu konuyu daha net bir şekilde anlayabilmemiz için, size Allah ın bizlere Elçisini örnek gösterdiği bir konu hakkında düşünmenizi istiyorum. Peygamberimiz ÜMMİYDİ. Yani hiçbir kitap Ehline tabi değildi. Peki neden? Çünkü kitap Ehlinin genel çoğunluğu, Allah ın indirdiği dinden, atalarının batıl inançları ile sapmış, Mümin olma özelliğini genel çoğunluğu kaybetmişlerdi. BİR AN O DÖNEMİ DÜŞÜNÜN VE KİTAP EHLİNDEN OLDUĞUNUZUDA VAR SAYIN. SİZCE PEYGAMBERİMİZ HAKKINDA NE DÜŞÜNÜRDÜNÜZ? Bu empatiyi yapabilirsek, Kur’an gerçekleri ile mutlaka buluşuruz. Peygamberimiz, bu yanlış inançlara tabi olmaktansa, TEK BİR ALLAH IN VARLIĞINA İNANIP, AKLIN MANTIĞIN KABUL ETMEDİĞİ KARMAŞANIN İNANCIN İÇİNDE YER ALMAKTANSA, GERÇEKLERİN VE DOĞRULARIN ARAYIŞINDA OLMAYI SEÇMİŞTİR. ADALETLİ, YARDIM SEVER, GÜVENİLİR BİR KİŞİLİĞİYLE, ALLAH IN GÜVEN ELÇİSİ OLMA ŞEREFİNE ERİŞMİŞTİR. O günleri düşünün lütfen, Yahudi ve Hıristiyanların genel çoğunluğu, Peygamberimiz kendilerine tabi olmadığı için, inançsız ve Mümin kabul etmiyorlardı. Ama Onun hal ve hareketleri davranışları ile adaletli ve güvenilir tavırları hem Allah ın hem de toplumların arasında sevilmiş ve saygı gören bir insan olmuştu. İŞTE MÜMİN OLMANIN ÖZELLİKLERİ VE ALLAH KATINDA MÜMİN BİR İNSANIN VASIFLARI, SANIRIM ŞİMDİ DAHA İYİ ANLAŞILMIŞTIR. Bugün herkes kendisini, Mümin insan kabul ediyor. İslam dininde de mezheplere, cemaatle öyle parçalanıp bölündük ki, bırakın Müminlerin kardeşliğini, birbirimize kendi içimizde düşman olduk. Müslümanlar, kendi ülkelerinde huzur, adalet bulamadıkları için, Müslüman olmayan Ülkelere gidiyorlar ve orada daha huzurlu ve emniyetli hissediyorlar kendilerini. Hatta O ülkelere kaçak gidebilmek için, ölümü bile göze alıyorlar. Ne dersiniz, bizler mi Mümin olma özelliklerini taşıyoruz, yoksa…….? DİLİM SÖYLEMEYE VARMADIĞI İÇİN YAZAMADIM. ÇÜNKÜ ÇOK ÜZÜLÜYORUM. Değerli kardeşlerim. Gelin bizler kendimizi övüp aklamaya çalışmak yerine, GERÇEK MÜMİN OLMANIN ÖZELLİKLERİNİ EDİNELİM. Yoksa kendimizi kandırmaktan ve birbirimizi düşman edinmekten bir adım ileri gidemeyiz. ALLAH KUR’AN DA GERÇEK MÜMİNLERİN EN ÖNEMLİ ÖZELLİĞİNİ BİZLERE ŞÖYLE ANLATIYOR, DERS OLMASI ADINA TEKRAR EDİYORUM. MAİDE 11. AYETTE. “MÜMİNLER SADECE ALLAH'A GÜVENSİNLER.” SİZCE BİZLER YALNIZ ALLAH A GÜVENİP, YALNIZ ALLAH DAN MI YARDIM DİLİYORUZ? CEVAP VERMEYE İNANIN DİLİM VARMIYOR. Ömür geçiyor bir nefes misali, gelin batıl ve hurafeden uzak, el birliğiyle Allah ın rehberine sarılalım. Onun istediği MÜMİNLER olalım ki, birbirimizle gerçek kardeşliğin tadına varalım. Daha sonra her şeyin nasıl daha farklı, güzel, huzur dolu olduğunu göreceğiz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
BAKARA SURESİ 30. AYET. "BEN YERYÜZÜNDE BİR HALİFE YARATACAĞIM."
Bu makalemin konusu, Bakara suresi 30. ayet de geçen, Allah ın yeryüzünde Halife yaratacağı konusu üzerinde olacaktır. Acaba Allah bu ayette, yeryüzünde Halife yaratacağından bahsetmesi ile bizlere ne anlatmak istiyor, gelin önce ayeti yazalım, daha sonrada Kur’an bütünlüğünde ayeti anlamaya çalışalım. Bakara 30: Rabbin meleklere, “BEN YERYÜZÜNDE BİR HALİFE YARATACAĞIM” dediği vakit melekler, “BİZ SENİ ÖVEREK ANARKEN VE YÜCELTİP DURURKEN, ORADA FESAT ÇIKARACAK, KAN DÖKECEK BİRİNİ Mİ YARATACAKSIN?” dediler. Allah, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” diye cevap verdi. (Bayraktar Bayraklı meali) Dikkat ederseniz Allah Melekleri ile konuşuyor ve kendisinin Yeryüzünde bir halife yaratacağım dediği zaman Meleklerin Allah a, “BİZ SENİ ÖVEREK ANARKEN VE YÜCELTİP DURURKEN, ORADA FESAT ÇIKARACAK, KAN DÖKECEK BİRİNİ Mİ YARATACAKSIN?” sözleriyle, sizce ne kast ediyor olabilir? Çünkü ayetin sonunda, Melekler bu cevabı verdikten sonra Allah, ben sizin bilmediğinizi bilirim diyerek, aslında Meleklerin bilemeyeceği, YALNIZ ALLAH IN BİLDİĞİ BİR GERÇEKTEN, PLANDAN BAHSEDİLİYOR. Bakara suresi 31 ve 32. ayeti de okuduğunuzda, Hz. Âdeme verilen bilgilerin, öğretilenlerin, Melekler tarafından bilinmediği anlaşılıyor. Buradan da anlaşılıyor ki, Allah insana meleklerden çok daha fazla bilgi vermiş ve onun içinde meleklerin Hz. Âdeme secde etmesini, yani saygılı olmasını istemiştir. Gelelim Bakara suresi 30. ayete. Bu ayette Melekler, Allah yeryüzünde halife yaratacağım dediğinde, fesat çıkaracak, kan dökecek birilerini mi yaratacaksın dediğinde, demek ki bu konuda Meleklerin tecrübeleri, bilgileri var ki böyle söylüyorlar. Dikkat ederseniz biz seni överek, anarak yüceltiyoruz diyorlar. Demek ki yaratılanların içinden, bunu yapmayacak olanlar da var ki, Melekler böyle söylüyor. Dikkat ederseniz Allah, bu konuya hiçbir açıklama getirmiyor, detay vermiyor. Allah açıklama yapmıyorsa, bizlerin bu konuda yorumlar yaparak, melekler demek ki daha önce şundan ya da bundan dolayı biliyorlarmış demek yerine, bizler ayette anlatılanları anlamaya çalışmamız en doğrusu olur. Yorum yaparsak, yanılma ihtimalimiz her zaman olacaktır. Allah Kur'an da Araf 33. ayetinde bu konuda ne diyordu hatırlayalım. "Hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah'a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi HARAM kılmıştır." Bu konuda birçok yorumlar yapanları görebilirsiniz, ama ben kafanızı karıştırmamak için, onlardan bahsetmek istemiyorum. Gelin ayette geçen, önce yeryüzünde HALİFE yaratacağım sözüyle Allah, neyi kast ediyor onu anlamaya çalışalım. Bakara 31 ve 32. ayetleri okuduğunuzda, Hz. Âdem ve Melekler arasında geçtiğini göreceksiniz. Yeryüzünde halife yaratacağım derken, halifelik konusu yalnız Hz. Adem için değil, tüm insanlar için söylediği çok açık anlaşılıyor. Bu ayette geçen HALİFE kelimesine, öyle yanlış anlamlar veriliyor ve batıl inançlarımıza kanıtlar yaratılıyor ki, ne yazık ki bu yanlış bilgilerle toplum aldatılıyor, adeta bu dünyada Allah ın vekili, temsilcisi olduğuna inanılan kişiler oluşturuluyor. GEÇMİŞ TOPLUMLARIN BU ŞEKİLDE RAHATLIKLA YÖNETİLDİĞİNİ VE ONLARIN İNANÇLARINI İSTEDİKLERİ ŞEKİLDE KENDİ MENFAATLERİ YÖNÜNDE YÖN VERDİKLERİNİ GÖRÜYORUZ. Önce bu kelimenin anlamını ve Allah HALİFE kelimesiyle neyi kast ettiğini doğru anlamalıyız ki, bizleri Allah ile aldatanların tuzağına düşmeyelim. Enam 165: SİZİ YERYÜZÜNÜN HALİFELERİ KILAN, size verdiği (nimetler) hususunda SİZİ DENEMEK İÇİN KİMİNİZİ KİMİNİZDEN DERECELERLE ÜSTÜN KILAN O'DUR. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır ve gerçekten O, bağışlayan merhamet edendir. (Diyanet vakfı meali) Neml 62: Yahut kendisine dua ettiği zaman zorda kalmışa cevap veren ve başa gelen kötülüğü kaldıran, SİZİ YERYÜZÜNÜN HALİFELERİ KILAN MI? Allah ile birlikte başka ilâh mı var!? Ne kadar az düşünüyorsunuz! (Diyanet meali) Fatır 39: O, SİZİ YERYÜZÜNDE HALİFELER KILANDIR. Artık kim inkâr ederse inkârı kendi aleyhinedir. İnkârcıların inkârı, Rableri katında ancak uğrayacakları gazabı artırır. İnkârcıların inkârı, ancak ziyanlarını arttırır. (Diyanet meali) Bu ayetlerden de çok açık anlaşılıyor ki, Allah tüm kullarını kadın erkek ayrımı yapmadan, bu dünyada birbirinin Halifesi olduğunu söylüyor. YANİ YÖNETİM VE İDARE SİZİNDİR. AMA YÖNETİRKENDE NASIL YÖNETECEKLERİNİ GÖNDERDİĞİ KİTAPLARDA AÇIKLAMIŞ VE BİZLERİ BU YOLLA İMTİHAN ETMEKTEDİR. Bir başka şekilde söylemek gerekirse, İnsanlar birbirinin halefi yani halifesi olarak, bu dünyada yaşayacakları bir düzen kuracağım diyor. Bizleri denemek, imtihan etmek için kimimizi kimimizden üstün kıldığını söylüyor. Peki, Halife kelimesinin anlamı nedir? HALİFE BİRİ DİĞERİNİN YERİNE GEÇEN, ARDI SIRA GELEN ANLAMINDADIR. Demek ki Allah bu dünyada öyle bir düzen kuruyor ki, meleklerin bu düzen hakkında korkuları, çekinceleri var. Kan gövdeyi götürür diye korkuyorlar. Hatırlayacaksınız, Peygamberimiz vefat ettikten sonra, seçimle devletin yöneticisi olarak, Hz. Ebubekir seçildi Halife olarak. HALİFE SEÇİMLERİNİN BİLE, NASIL ZORLU HATTA KANLI GEÇTİĞİNİ, ARALARINDA DÜŞMANLIKLAR OLDUĞUNU, TARİH SAYFALARINDAN OKUYORUZ. Bakın Peygamberimize hiç birimiz, Halife demiyoruz. Çünkü O Allah ın Elçisi idi. HATIRLATIRIM ALLAH IN HALİFESİ YA DA VEKİLİ DEĞİLDİ. HALİFELİK, AYNI SEVİYEDEKİ İNSANLAR ARASINDA OLUR. Birbirinin halefi olması için, aynı seviyede olması gerekir. ALLAH IN BİR BENZERİ OLAMAYACAĞINA GÖRE, ONUN HALEFİ YANİ HALİFESİ, YA DA VEKİLİ ASLA OLMAZ. Hz. Ebubekir e Halife denmesinin nedeni, Peygamberimizden devletin yönetim vekâletini devir almış olmasındandır. Onun için halife deniyordu. Tekrar özellikle hatırlatmak isterim, DİNİ KONULARDA ALLAH IN, ELÇİLİK GÖREVİNİ DEVRALMIŞ DEĞİLDİ. Kur’an ı Tebliğ, her Müslüman ın zaten görevidir. Çünkü bu görevi Elçisine Allah vermişti, bu görev bir başkasına halef edilemez, yani devredilemezdi. Çünkü Peygamberimizin bir de, NEBİLİK makamı vardı, bu makamı da yalnız Allah verir. Daha sonra Hz. Ebubekir den Halifelik görevini, yani devleti yönetme görevini, yine seçimle devralmışlardı. Gelelim Meleklerim tedirginliğine. FESAT ÇIKARACAK VE KAN DÖKÜLECEK KONUSUNA. Allah bu dünyada insanları yaratacağını ve O insanlar birbirilerini yönetirken, eğer benim istediğim yol ve yöntemi uygulamayıp, kendi nefislerinin doğrultusunda giderlerde kendilerine, yanlış inançlarının etkisiyle HALİFELER seçerlerse, meleklerin bahsettiği sonuç olacaktır ama sizin bilmediklerinizi ben biliyorum diyor Allah. MELEKLERİN BİLMEDİKLERİ, ALLAH IN GERÇEKLEŞTİRMEK İSTEDİĞİ İMTİHANIN ŞARTLARININ HAZIRLANMASIDIR. ALLAH ADALETLİDİR, EN DOĞRU KARARI VERENDİR. Eğer kullarım doğru yolda olurlar ve onlara tavsiye ettiğim şekilde yaşarlarsa, seçecekleri HALİFELER onları en güzel şekilde yönetecektir, açıklamasını Kur’an ın genelinde yapıyor ve bizlere ne diyordu hatırlayalım özet olarak. “Bu dünyada sizleri, imtihan etmek için yarattım. Aklınızı kullanın ve sözü dinleyip en güzeline uyun. Benden başka ilah, şefaatçi yoktur yalnız benim gönderdiğim uyarıcılara, kitaplara uyun, emin olmadığınız sözlerin ardına düşmeyin. En doğru söz Allah ın sözüdür unutmayın. Size öyle bir rehber kitap gönderdim ki, onun ipine sarılan doğru yolu bulur. Aklını kullanan, huzura mutluluğu kavuşur.” Demek ki bizler Allah ın bu uyarılarına kulak vermezde, kendi nefislerimizde bir inanç yaratırsak, seçimle bile olsa gelecek HALİFELER, yani devleti yöneten insanlar, günümüzdeki isimleriyle söylemek gerekirse BAŞBAKAN, CUMHURBAŞKANI, bizleri asla adaletle yönetmeyecek ve asla huzuru bulamayacağız. Geçmiş tarihlere baktığınızda ülkelerin yönetimi, Allah ın istediği yol ve yöntemle yönetilmediği, hatta seçimle değil, Meleklerin korktukları gibi ZORLA, KAN DÖKEREK GELDİKLERİ İÇİN, insanlar huzur bulamamış, savaşlar, kan dökmeler eksik olmamıştır. Günümüzde de ÜLKELER ARASINDA SAVAŞ, DÖKÜLEN KAN TOPLUMLARI YÖNETENLERİN ESERİ DEĞİL Mİ? Özet olarak şunu söyleyebiliriz. Biz insanları Allah, birbirimize halife yani yerine geçen yöneticiler olarak yaratmıştır. Kimisi halife yani yöneten yönetici olacak, kimisi de O halifeyi seçenler. Allah ın önerisi, sizleri yönetecekleri seçerken, mutlaka ehil insanlardan seçin ve onlarda sizleri yönetirken, kendi başına kararlar vererek değil, ŞURAYA danışarak, en doğru kararı bularak yönetilmesini önermiştir. Ama ne yazık ki Allah ın bu emri, tavsiyesi daha Peygamberimizin ölümünden çok geçmeden, dört halifenin sonunda, bir daha seçimle birlikte anlaşarak yöneticiler seçilememiştir. Tabi bu yanlışı yapan insanlarda kendi elleriyle, imtihanları sonucunun karşılığını görmüşler, hala bizlerde görmekteyiz. ALLAH NEYE LAYIKSAK, ONU VERECEKTİR. Şu gerçeği lütfen unutmayalım. Bu dünyada hiç kimse, buna Allah ın görev verdiği Elçiler de dâhil, Allah ın VEKİLİ, ONUN ADINA TEMSİLCİSİ DEĞİLDİR. Elçilerin görevi sadece tebliğ etmek uyarmaktır. “RESULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. (Ankebut 18)” “BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ.” (Kehf 56) Aşağıdaki ayetler bunun apaçık kanıtıdır. Lütfen mezheplerin ve fıkıh inancının öğretisi olan, adeta Allah ın temsilcilisi gibi gösterilen Halifelik konusunda aldatılmayalım. PİŞMAN OLMAK İSTEMİYORSAK, GÜNÜMÜZDE BİZLERE DİN DİYE ÖĞRETİLENLERİ, LÜTFEN KUR’AN İLE SORGULAYALIM. Enam 107: Allah dileseydi, onlar ortak koşmazlardı. Biz seni onların üzerine bir bekçi kılmadık. SEN ONLARIN VEKİLİ DE DEĞİLSİN. (Diyanet vakfı meali) İsra 2: Musa’ya o KİTABI VERDİK ve onu İsrailoğullarına YOL GÖSTERİCİ KILDIK. Ey İsrailoğulları! BU, BENİMLE KENDİ ARANIZA BİR VEKİL KOYMAYASINIZ, DİYEDİR. (Süleymaniye vakfı meali) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
KUR'AN DA GEÇEN, ALLAH A VE RESULÜNE İTAAT EDİNİZ SÖZÜNDEN, NE ANLAMALIYIZ?
İslam ı yaşayabilmek adına, Kur’an ı yeterli görmeyen ve yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz diyenlerin dayandıkları ayetlerden, sizlere üç örnek vermek istiyorum. Önce yazalım daha sonra birlikte üzerinde, Kur’an ı referans ve kanıt alarak birlikte düşünelim. Ali İmran 32: De ki: ALLAH'A VE RESULÜ’NE İTAAT EDİN. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez. (Diyanet vakfı meali) Ali İmran 132: ALLAH'A VE RESUL’ÜNE İTAAT EDİN Kİ RAHMETE KAVUŞTURULASINIZ. (Diyanet vakfı meali) Nisa 80: KİM RESUL’E İTAAT EDERSE ALLAH'A İTAAT ETMİŞ OLUR. Yüz çevirene gelince, seni onların başına bekçi göndermedik! (Diyanet vakfı meali) Ayetlere dikkat ettiyseniz, bu ayetlerde özellikle dikkati çekilen toplum, Kur’an ın indirildiği ve Elçisinin yaşadığı topluma hitap ediliyor. Çünkü bu ve benzeri ayetlerle Allah, Elçisine Kur’an ı tebliğ için yardımcı oluyor, tebliğini kolaylaştırıyor. Ayetlerde özellikle Allah a ve Resulüne diyerek birlikte anılıyor. Peki, sizce bununla ne anlatılmak isteniyor olabilir. Allah ın hükmü ayrı, Elçisinin hükmü ayrı anlamını çıkarmak, Allah a ancak elçisini şirk koşmak olur. Çünkü Allah ne diyordu? “HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM. BİZ RESULLERİ SADECE, MÜJDECİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ.” Nisa 80. ayette özellikle bu konuya dikkat çekiliyor ve Allah diyor ki, KİM RESULÜME İTAAT EDERSE, ALLAH A İTAAT ETMİŞ OLUR. Yani Resulüm, benim indirdiğim Kur’an a iman etti, ona uyarsanız, O SİZİ YALNIZ KUR’AN İLE UYARACAK. Aslında düşünen, aklını kullanan Nahl suresi 98. ayette, Allah ın uyarısı olan Kur’an ı okumaya başlamadan önce, şeytanın dayattığı batıl ve hurafeden kurtulup, yalnız kendimizi Allah a teslim edip ona dayanarak Kur’an ı okumaya başlarsak, ayetlerde anlatılan tüm gerçekleri görürüz. Eğer bunu yapmazda, batıl inançlarımıza Kur’an dan delil aramaya çalışırsak, boşuna çaba harcarız. Allah görev verdiği Resulüne itaat etmemizin asıl nedenini, Kur’an ın birçok yerinde bizlere açıklıyor. Hatta bizlere ÜMMİ bir Resul göndererek, daha önce dini konularda hiçbir bilgisinin olmadığını, bizlere anlatacaklarının yalnız Allah katından gelenler olduğu uyarısını da yapıyor ve nasıl açıklamalar yapıyordu hatırlayalım. SANA BAĞLILIKLARINI BİLDİRENLER ASLINDA, ALLAH'A BAĞLILIKLARINI BİLDİRMEKTEDİRLER. (Fetih 10) BU KURAN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM. (Enam 19) BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ. (Kehf 56) BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM. (Ahkaf 9 ) “BEN ANCAK, RABBİM TARAFINDAN BANA VAHYOLUNANA UYARIM.” Araf 203 Bu ayetlerden de anlaşıldığı gibi, Allah elçisini birçok kez uyarıyor ve diyor ki, SANA İNDİRDİĞİM KUR’AN İLE KULLARIMA HÜKMET, ONU TEBLİĞ ET, KUR’’AN İLE UYAR. Allah Resulüme uyun derken, O sizi yalnız benim ona gönderdiğim Kur’an ile uyaracak, onun içindir ki, ona uymak bana uymak demektir diyerek, Elçisine tebliğinde yardımcı oluyor. Yoksa Allah Resulüm e uyun, onunda benim hüküm verdiğim gibi dinde hüküm koyma yetkisi vardır, ya da ben gönderdiğim Kur’an ı tam açıklamadım O görevi Elçime verdim, onun için o ne derse onu yapın demiyor. Çünkü Kur’an ı bizzat kendisinin Allah açıkladığını nice örneklerle izah ettiğini bizlere bildiriyor. Bunu söyleyenler ve inananlar, Kur’an ın farkında olmadan yüzlerce ayetini görmezden geliyor, inkâr ediyor demektir. Bakın Bakara 171. ayetinde Allah bizlerin nereye, hangi kitaba tabi olmamızı istiyor. Bakara 171: ALLAH'IN İNDİRDİĞİNE TÂBİ OLMA ÇAĞRISINA ALDIRIŞ ETMEYEN KÂFİRLERİN DURUMU, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar manen sağır, dilsiz ve kördürler. BU SEBEPTEN DOLAYI DA DÜŞÜNMEZLER. (Bayraktar Bayraklı meali) Buradan da anlıyoruz ki, Allah ın Resulü yalnız Kur’an a tabi olmuş ve bizlerin de yalnız Allah ın indirdiği ve Resulünün bizlere tebliğ ettiği Kur’an a tabi olmamızı istiyor. Ayete dikkat ettiyseniz, kitap ehlini kast ederek, çağrıya uymayıp batılın ardı sıra gidenlere Allah, İNKÂRCI/KÂFİR diyor, hatırlatmak isterim. Bu ayetin bir ayet öncesinde Allah, kitap ehlinden bahsederek, bakın nasıl uyarıyor. Bakara 170: Onlara, “ALLAH'IN İNDİRDİĞİNE UYUNUZ” DENDİĞİNDE, “HAYIR, BİZ ATALARIMIZI ÜZERİNDE BULDUĞUMUZ ŞEYE UYARIZ” DERLER. Ya ataları akıllarını kullanamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler de mi? (Bayraktar Bayraklı meali) Günümüzde aynı yanlışı yapan bazı Müslümanlarda hiç düşünmeden, Kur’an ayetlerinden nasiplenmeden, neler söylüyor hatırlayalım. “YALNIZ KUR’AN İLE İSLAM YAŞANMAZ. ONCA ÂLİMLERİN AÇIKLAMALARINI, PEYGAMBERİMİZİN RİVAYET HADİSLERİNİ ÇÖPE Mİ ATALIM. ALLAH IN RESULÜNÜNDE, KUR’AN GİBİ DİNDE HÜKÜM KOYMA YETKİSİ VARDIR, ONLARI İNKÂR EDEN KÂFİRDİR.” Demiyor muyuz? Allah ın Elçisi yaşadığı dönemde, Allah ın kontrolünde idi ve DANIŞILACAK AYAKLI KUR’AN DI. Lütfen unutmayalım, Allahın Elçisi yaşadığı dönemde, Kur’an dan başka din adına hiçbir bilgiyi kayda aldırmamıştı. Onun vefatının üzerinden yaklaşık 200 yıl geçtikten sonra, dinin mezheplere, fırkalara ayrılmasıyla, Peygamberimizin söylediği iddia edilen, ilk önceleri yaklaşık 500–1000 kadar hadis/sözler toplandı, kayda alındı ve ne yazı ki zamanla bunlara ilaveler yapılarak, milyonu buldu, yetmedi herkes nakillerde kendi düşüncelerini ilave ederek nakletti. ACIKLI SONUÇ ORTADA. Allah ayetlerinde, Resulüme uyun ona uymak bana uymak gibidir derken, Kur’an ın indirildiği topluma hitap ediyordu. Yoksa bu ayetler bugün bizlere, kullarım Kur’an ın yanında, Resulümün sizlere yüzlerce yıl sonra ulaşacak rivayet hadislerine de uyun demiyordu. Çünkü bu düşünce Kur’an ın tamamına aykırıdır. Allah sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim, sakın emin olmadığın bilginin ardına düşmeyin, hesabını sorarım. Kur’an ı ben koruma altına aldım, dedikten sonra sizce bizleri emin olamayacağımız, hatta aynı konularda bile mezheplerde farklı düşüncelerin rivayet edildiği hadislerden, bizleri Allah sorumlu tutar mı? ALLAH ONUN İÇİN, AKLINI KULLAN EY KULUM DİYOR. AKILLA İMAN YANYANA OLMAZ DİYENLER, BATILI HAK DİYE TOPLUMA YAŞATMAYA ÇALIŞANLARDIR. LÜTFEN BUNLARIN TUZAĞINA DÜŞMEYELİM. Bu konuyu doğru anlayabilmek istiyorsak, Allah ın Kur’an da örnek verdiği Hz. İsa kıssasını, dikkatle okuyup üzerinde düşünelim. Maide 117: “BEN ONLARA, ANCAK BANA EMRETTİĞİNİ SÖYLEDİM. ‘Benim de rabbim, sizin de rabbiniz olan Allah'a kulluk ediniz' dedim. İÇLERİNDE BULUNDUĞUM MÜDDETÇE ONLAR ÜZERİNDE KONTROLCÜ İDİM. BENİ VEFAT ETTİRİNCE, ARTIK ONLAR ÜZERİNDE GÖZETLEYİCİ YALNIZ SEN OLDUN. Sen her şeyi hakkı ile görensin.” (Bayraktar Bayraklı meali) Lütfen batıl inançlarımızı yaşayabilmek adına, kelimelere yanlış anlamlar vermeyelim, Allah Kur’an da bizlere ne anlatıyor, nasıl uyarıyor onu anlamaya çalışalım. Hz. İsa yaşadığı dönemde, onların üzerinde kontrolcü bendim, onları uyarıyordum ama vefat edince bu görevim sona erdi ve insanlar üzerinde gözetleyici yalnız sen kaldın diyor. Aynı şey Peygamberimiz içinde geçerli olduğunu lütfen unutmayalım. Peygamberimiz yaşadığı dönemde, danışılacak örnek insandı ve biz ümmetini gözetleyici idi. Ama vefat ettikten sonra görevi sona erdi. LÜTFEN ONUN ADINA UYDURULAN HER SÖZE İNANMAYALIM. ÇÜNKÜ ALLAH IN ELÇİSİ BİZLERİ YALNIZ KUR’AN İLE UYARMA GÖREVİ ALMIŞTI. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
İBLİSİN/ŞEYTANIN VESVESE VERME KONUSUNU, NASIL ANLAMALIYIZ?
Bu makalemde, sizlerin üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim konu, İblisin/şeytanın bizlere nasıl ve hangi konularda vesvese vereceği ve bizler bu durumlarda neler yapmamız gerekir, şeytanın bizlerin üzerindeki etkisi nedir, onu Allah ın rehberinden birlikte anlamaya çalışalım. Sizlerinde bildiği gibi, şeytan ve Âdem arasındaki konuşmaların ve şeytanın Hz. Âdem e vesvese vermesi, yani bu konuyla ilgili ayetleri okuduğunuzda anlayacaksınız, Âdem ve eşini aldatmaya çalıştığı bir olaydan bahseder Kur’an. Bunun sonucunda da Allah ın şeytanı cennetten kovması ve biz insanları aldatarak yoldan saptıracağından, onları boş kuruntulara sokacağından, Allah a karşı görevlerini yerine getirmemesi için uğraşacağından bahsedilir. Peki, şeytan bizlerin üzerinde ne kadar etkili. Gelin önce ona bakalım. Çünkü bizlerin gücünün üstünde bir güçle bizlere zarar verebiliyorsa, bu durumda bu dünyada imtihandan söz edemeyiz. Sebe 20–21: Andolsun İblis, onlar hakkındaki tahminini doğruya çıkardı. İnanan bir grubun dışında hepsi ona uydular. OYSA ŞEYTANIN ONLARA KARŞI HİÇBİR GÜCÜ YOKTU. Ancak âhirete inananlarla, ondan şüphe içerisinde olanları böylece biz biliriz. Rabbin her şeyi gözetip koruyandır. (Bayrakta Bayraklı) Ali İmran 175: İşte o şeytan, ANCAK KENDİ DOSTLARINI KORKUTUR. Şu halde, eğer iman etmiş kimseler iseniz ONLARDAN KORKMAYIN, BENDEN KORKUN. (Diyanet vakfı meali) Bu iki ayet açıkça bizlere gösteriyor ki, şeytanın/İblis in bizlerin kararı, iradesi dışında bizlere hiçbir şey yapamayacağı çok açık. Ama imtihanımızda çok önemli bir yeri olduğunu lütfen unutmayalım. Peki, bu durumda şeytan bizlere hangi konularda ve kimlere vesvese veriyor aldatıyor, yanlış yapmasını sağlıyor. Burası çok önemli. Aslında yukarıdaki ayette bu sorumuza cevap veriyor ve İnanan Allah ın hükümlerini hayatına geçiren, batıl ve hurafeden uzak yaşayan bir gurubun dışında, diğer toplumlar şeytana uydu diyor. Allah açıklama yapıyor ve diyor ki, HÂLBUKİ O YOLDAN SAPAN ŞEYTANIN YOLUNU İZLEYENLERİN ÜZERİNDE ŞEYTANIN ZORLA YAPTIRIM GÜCÜ YOKTU, diye de konuya açıklık getiriyor. Şöyle bir soru sorabilirsiniz, Hz. Âdem ve eşi şeytan ile direk konuşmuş ve onun sözlerine kanmış ve yanlış yaptıklarını anlamışlardı. Ama bizler şeytanla direk muhatap olmuyoruz, bu durumda bizleri şeytanın aldattığını nereden bileceğiz? Bizlerin bu dünyada, imtihan olduğumuzu söyler Allah. İmtihanımızda da kendi kararlarımızı etkileyen, bizim dışımızda hiçbir şey yoktur. Ama kararlarımızı etkileyen etkenler, duygusal dürtüler, nefsimizin arzu ve istekleri kararlarımızı büyük oranda etkiler. Her insanın içinde, İYİLİK VE KÖTÜLÜK DUYGULARI, yan yana bulunur. ONLARIN SEÇİMİNİ BİZLER YAPARIZ. Kötülüğü harekete geçiren genellikle nefsimiz, duygularımızdır, arzu ve isteklerimizdir. Eğer duygularımızın esiri isek, hiç düşünmeden, aklımızı kullanmadan arzu ve isteklerimiz yönünde hareket ederiz. Buda bizleri yanlışa, Allah ın istemediği yola götürür. Onun içindir ki Allah, ayetleri üzerinde bile bizlerin düşünmesini, aklımızı kullanmasını ister. DÜŞÜNEN VE AKLINI KULLANAN HİÇ KİMSE, ASLA ŞEYTANIN ESİRİ OLAMAZ. Çünkü şeytan duygulara hitap ederek, kötüyü iyi gibi gösterir ve onu yapmakta sakınca görmeyiz. Şeytan yalnız görünmez duygu ve dürtüler vermez. KENDİSİNE ARAMIZDAN İNSANLAR ARASINDA ADETA ELÇİLER YAPARAK, ONLARIN YALAN VE İFTİRALARI İLE İNSANLARIN KANDIRILMASINI VE ALDATILMASINI SAĞLAR. ONUN İÇİN ALLAH, BENDE BAŞKA VELİLER EDİNİP, ARDI SIRA SAKIN GİTMEYİN DİYE UYARMIŞTIR. Bizlerde bu yanlışı fark edemeyiz, çünkü bu yanlış yoldan saptıran düşüncenin, şeytanın düşüncesi olduğunu anlayamayız. Allah ın yolundan saparak, batılı ve hurafeyi din edinenlere, bakın Allah ne yaparız diyor. Zuhruf 36: KİM, RAHMAN’IN ZİKRİ’Nİ GÖRMEZLİKTEN GELİRSE, BİZ ONUN BAŞINA BİR ŞEYTAN SARARIZ. Artık o, onun ayrılmaz dostudur. (Diyanet meali) Sanırım bu uyarıyı bizler göz ardı ettik ve Allah ın zikri Kur’an da yüzlerce ayetini görmezden gelerek, batılı ve hurafeyi din edinerek, kendi ellerimizle şeytanı ve şeytanlaşmış insanları yanı başımızda bulduk. Ama onları, Allah ın zikrinden uzaklaştığımız için, ne yazık ki fark edemiyoruz. HATTA GÖNÜL DOSTU SANIYORUZ, ALLAH DOSTU İLAN EDEBİLİYORUZ. Şeytanın adını andığımızda korkuyoruz, irkiliyoruz, ama Allah ın adını andığımızda ise çok ilginçtir hiç korkmuyoruz. Hâlbuki Allah korkacağınız ve çekineceğiniz yalnız benim, demiyor muydu? Bizler görünmez şeytandan değil, yanı başımızdaki içimizden olan, ŞEYTANLAŞMIŞ İNSANLARIN VESVESESİNDEN, YALAN VE YANLIŞ DÜRTÜLERİNDEN KORKALIM. Çünkü İblis artık görevini, o kadar güzel yapıyor ve kendisine yardımcı o kadar çok insanı şeytanlaştırmış ki, kendisi sanırım tatile çıkmış olsa gerek. Çünkü bu insanlar varken, bana gerek yok demiş olması büyük ihtimaldir. Allah ın doğru yolunda giden Müslüman, Allah dan yardım istediğinde, şeytanın asla bizlere hiçbir şey yapamayacağını lütfen unutmayalım. Müminun 97–98: De ki: “EY RABBİM! ŞEYTANLARIN VESVESELERİNDEN SANA SIĞINIRIM.” “Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.” (Diyanet meali) Fussilet 36: Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, HEMEN ALLAH’A SIĞIN. Çünkü O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. (Diyanet meali) Nas 4–5–6: “İnsanlara kötü şeyler fısıldayan o sinsi vesvesecinin şerrinden ki o, insanların sinesine vesvese düşürür. CİNLERDEN VE İNSANLARDAN OLUŞUR.” (Bayraktar Bayraklı) Bu üç ayetten şunu anlıyoruz. İçimizden geçen kötü düşüncelerin, dürtülerin şeytanın vesvesesi olabileceği düşüncesi ile Allah ı hatırlamamızı ve ona sığınarak, bu yanlış düşünceden vazgeçmemizi, Allah dan yardım istememiz örneği veriliyor. Nas suresinde de aslında dikkatimizi çeken o uyarıyı yaparak, BİZLERİ YANILTAN VESVESE VEREN, ALDATANLARIN, CİNLERİN İÇİNDEKİ İBLİSTEN/ŞEYTANDAN VE İNSANLARDAN OLUŞTUĞUNU BİLDİRİYOR. Yani bizler asıl görünmez şeytandan değil, görünen şeytanlaşmış insanlardan korumalıyız kendimizi. Çünkü şeytan ve şeytanlaşmış insanlar, bizleri Allah ı anmaktan ve batıl ve sanıdan uzak, Kur’an ın çizdiği yoldan bizleri uzaklaştırdığından bahsediyor. Furkan 29: "Zikir/Kur'an bana geldikten sonra, o saptırdı beni ondan. ŞEYTAN, İNSAN İÇİN BİR REZİL EDİCİDİR. (Yaşar Nuri meali) Aslında bu ayeti, Allah ın bu uyarısını lütfen doğru anlayalım, daha önce yapılan yanlışları bizlerde yapmayalım. Allah ın zikri, vahyi geldikten sonra, topluma çeşitli rivayet, sanı bilgiler ortaya atıp, bunlarda Allah katındandır diyerek, toplumun Allah ın vahyini görmezden gelmesi sağlanıyor. Hatta günümüzde yapıldığı gibi, YALNIZ KUR’AN İLE İSLAM YAŞANMAZ, KUR’AN ÖZET BİLGİ VERİR, DETAY VERMEZ, AÇIKLAMAZ KUR’AN I HERKES ANLAYAMAZ DEMİYOR MUYUZ? PEYGAMBERİMİZİN RİVAYET HADİSLERİ VE DİNDE KOYDUĞU HÜKÜMLERİ OLMASAYDI, KUR’AN KAPALI KALIRDI DİYENLERE İNANIYORSAK, KUR’AN I TERK ETMİŞİZ DEMEKTİR. BUDA ŞEYTANIN VE ŞEYTANLAŞMIŞ İNSANLARIN VESVESESİNDEN KURUNTU VE SANI BİLGİLERİNDEN BAŞKA NE OLABİLİR? Değerli kardeşlerim VESVESE, KÖTÜ TELKİNDE BULUNMA, DOĞRU OLMAYAN KAFA KARIŞTIRAN SÖZLER, KAFAMIZDA KUŞKULAR UYANDIRACAK BİLGİLER, ZARARLI KÖTÜ DUYGU VE DÜŞÜNCELER ANLAMINDADIR. Bizler gözlerimizle göremediğimiz ama bizleri şüpheye düşürecek duyguları vermeye çalışan şeytandan korkmayalım. Çünkü onun vereceği vesveseyi, bizler Allah ın verdiği aklımızla, ZİKİRLE yok ederiz, kafamızdan sileriz. Ama yanı başımızdaki şeytanlaşmış insanlardan korunmak, göremediğimiz şeytandan korunmaktan çok daha zor. Bunlardan korunabilmek için batıl, rivayet ve sanıdan uzak, elimizdeki Kur’an a sarılalım, onu anlayarak, düşünerek okuyalım ve hayatımıza geçirelim. BİZLERİ ALLAH İLE ALDATMALARINA İZİN VERMEYELİM. Kur'an ı anlamını bilmeden, bir makamla okuyarak, güzel okuma yarışmaları ile vakit kaybetmeyelim. KUR’AN ŞİİR DEĞİLDİR, NESİR BİLGİ, İLİM KİTABIDIR. Onun içindir ki Allah, ayetleri önce anlayarak okumamızı, daha sonrada aklımızı kullanarak, üzerinde düşünmemizi emrediyor. DÜŞÜNEN, AKLINI KULLANAN ASLA ŞEYTANIN VE ŞEYTANLAŞMIŞ İNSANLARIN ETKİSİNDE KALMAZ. ONLARIN VESVESESİ, ALLAH IN ZİKRİNDEN/KUR’AN DAN SAPMAYANLAR ÜZERİNDE HİÇ BİR ETKİSİ OLMADIĞINI, YÜCE RABBİMİZ AÇIKÇA BİLDİRİYOR. ŞEYTANDAN VE ŞEYTANLAŞMIŞ İNSANLARDAN DEĞİL, KUR’AN DAN ALLAH IN ZİKRİNDEN, ONUN DOĞRU YOLUNDAN, SAPMAKTAN KORKALIM. Yunus 100: Allah’ın izni olmadıkça, hiçbir kimse iman edemez. ALLAH, AZABI AKILLARINI (GÜZELCE) KULLANMAYANLARA VERİR. (Diyanet meali) AND OLSUN, SİZE ÖYLE BİR KİTAP İNDİRDİK Kİ, BÜTÜN ŞAN VE ŞEREFİNİZ ONDADIR. HÂLÂ AKILLANMAYACAK MISINIZ? (Enbiya 10) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
NAHL SURESİ 44 VE 64. AYETLER. RESULÜN KUR'AN I AÇIKLAMASI NE ANLAMA GELİYOR?
Yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz, Kur’an ı açıklayan anlaşılır hale getiren Allah ın elçisidir diyerek, ayetlerin anlamları ile oynayan ve rivayetleri dinin asli unsu yapmaya çalışanlar, özellikle NAHL SURESİ 44 VE 64. AYETLERİ örnek gösterip, bakın bu ayette Allah ın Resulüne, Kur’an ı açıklamak görevi verilmiştir. Demek ki Kur’an açık ve anlaşılır değildir, mutlaka Peygamberimizin hadislerine ihtiyacımız vardır, diyerek kendi inançlarına delil yaratma çabasında oluyorlar. Önce ayeti farklı meallerden yazalım, daha sonra Kur’an bütünlüğünde bu konuyu, birlikte anlamaya çalışalım. Nahl 44: (O peygamberleri) APAÇIK BELGELER VE KİTAPLARLA GÖNDERDİK. İnsanlara, kendilerine İNDİRİLENİ AÇIKLAMAN ve onların da (üzerinde) düşünmeleri için sana bu Kur’an’ı indirdik. (Diyanet meali) Nahl 44: Onları mucizelerle ve hikmet dolu sayfalarla gönderdik. O ZİKRİ (KİTABI) SANA DA İNDİRDİK Kİ KENDİLERİNE GÖNDERİLENİN NE OLDUĞUNU O İNSANLARA AÇIK AÇIK ANLATASIN, belki düşünürler. (Süleymaniye vakfı) Nahl 44: [Onlar size, kendilerini] apaçık delillerle ve hikmet dolu ilahî kitaplarla [desteklediğimiz peygamberlerin ölümlü adamlardan başka kimseler olmadığını söyleyeceklerdir]. Ve biz sana da bu uyarıcı kitabı indirdik ki, insanlara, BAŞINDAN BERİ İNDİRİLEGELEN MESAJIN ASLINI OLANCA AÇIKLIĞIYLA ULAŞTIRASIN ve onlar da böylece belki düşünürler. (Muhammed Esed) Nahl 64: Sana bu kitabı indirmemiz de ancak şunun içindir ki onlara hakkında IHTİLÂF ETTİKLERİ ŞEY'İ BEYAN EDESİN ve iyman edeceklere bir hidayet, bir rahmet olsun. (Elmalı meali) Kur’an ı dikkatle ve düşünerek okuyanların, Kur’an ın birçok ayetinde anlayabilmeniz ve hiç kimseye muhtaç olmayasınız diye, ayetlerimizi nice örneklerle açıkladık, izah ettik ki üzerinde düşünesiniz diyordu. Ayetin sonunda, iman edenlerin düşünmesini istiyor Allah. Nahl 64. ayette de, ayetlerin indirilme nedenini açıklıyor ve aralarındaki tartıştığı, ihtilaf içinde olduğu konular hakkında, onlara Kur’an ile beyanda bulunasın, yani açıklığa kavuşturasın diyor. Açık olmayan, anlaşılmayan bir ayet üzerinde, nasıl düşünürüz ve ihtilaf ettiğimiz konu hakkında açıklık getirir. Şöyle söyleyenler olabilir. Allah ın Resulü açıklıyor ya, açıklanmış ayet üzerinde düşüneceksiniz denebilir. Bugün Allah ın elçisi aramızda yok. Açıklanmamış Kur’an mı elimizde bu durumda? Hani Kur’an ın eşi benzeri yoktu? Hani hadi bir benzerini getirin bakalım diye meydan okuyordu Allah bizlere. Bu durumda açıklanmamış, izah edilmemiş olduğunu ve anlaşılması için beşeri bilgilere muhtaç olduğunu nasıl söyleriz. Hani Allah bizleri Kur’an dan hesaba çekecekti? Madem ayetler açık ve anlaşılır değil, Allah ın elçisi açıkladı. Neden ayetleri kayda alırken, açık ve anlaşılır yazdırmadı? ALLAH NEDEN AÇIKLANMAMIŞ BİR KİTAP GÖNDERSİN, DAHA SONRADA BİZLERİ SORUMLU TUTSUN, BUNUDA MI DÜŞÜNEMİYORUZ. BİZLERİN KAFASINDA, NASIL BİR ALLAH VE ADALETİ ANLAYIŞIMIZ VAR, DOĞRUSU ANLAYAMIYORUM. Bakın nasıl mantıksız sorular geliyor akla. Allah sakın emin olmadığınız bilgilerin ardına düşmeyin hesabını sorarım, Kur’an ın ipine sarılın diyordu. Bu durumda bizler doğruluğundan emin olamayacağımız, rivayet bilgilerle mi Kur’an ı anlayacağız? Hatırlatırım Allah Kur’an ı ben koruyorum diyor, rivayet hadisleri/sözleri değil. İşin ilginci her mezhebin doğru kabul ettiği hadislerde çok farklı. Aslında zerre kadar düşünen, gerçekleri ve bizlere kurulan tuzağı fark edecektir. Kıyame 19. ayetinde Allah, Kur’an ın açıklanması konusunda ne diyordu hatırlayalım. “SONRA ONU AÇIKLAMAK DA BİZE AİTTİR.” Yine Kur’an ın anlaşılacak bir şekilde, apaçık delillerle kanıtlarla indirildiğini, Ali İmran 105, Hud suresi 1. ayetinde, Bakara 99- 209. ayetlerinde de, “ANDOLSUN, BİZ SANA APAÇIK AYETLER, DELİLLER İNDİRDİK.” Demiyor muydu Rabbimiz? Bunlara benzer birçok ayetleri görmezden gelerek, Allah ın yemin ederek bizler için kolaylaştırdığı Kur’an ın açıklanmamış ve izah edilmemiş olduğunu hala söyleyip, ayetleri Peygamberimiz açıklamıştır nasıl deriz. Hani Allah ın ayetleri MÜBİN di, MUHKEM di? Yoksa batıl inançlarımızı yaşayabilmek adına, neredeyse Kur’an ın tamamını inkâr mı ediyoruz. Allah ın elçisi ayetleri tebyin ediyordu. Bu kelimenin çok geniş bir anlamı var. Ama bizler ne yazık ki Kur’an ın tamamına ters düşecek, tek bir anlamını cımbızla seçiyoruz ve batıl inançlarımıza kanıt yaratma çabası içinde oluyoruz. TEBYİN, AÇIKÇA BEYAN ETMEK, İZAH ETMEK, GEREKTİĞİNDE AÇIKLAMAK, GERÇEĞİ ORTAYA KOYMAK ANLAMLARINDADIR. Allah Kur’an ı açıklamak bize düşer diyor da, bizzat açıkladığını birçok kez bildiriyorsa, demek ki Allah ın elçisinin bu ayetlerdeki tebyin görevi, açıklanmamış bir ayeti açık hale getirmek değil, gizlenenleri ayetlerle ortaya koymak, açıkça bildirmek tebliğ etmek anlamındadır. Konuyu daha doğru anlayabilmemiz adına, sizlere Allah tüm kitap ehlinin, yani iman eden tüm kullarının, nasıl bir tebyin görevi aldığını, bildiriyor. Ali İmran 187: Hani Allah, kendilerine kitap verilenlerden, “ONU (KİTABI) MUTLAKA İNSANLARA AÇIKLAYACAKSINIZ, ONU GİZLEMEYECEKSİNİZ” diye sağlam söz almıştı. Fakat onlar verdikleri sözü, arkalarına atıp onu az bir karşılığa değiştiler. Yaptıkları bu alışveriş ne kadar kötüdür! (Diyanet meali) Dikkat ederseniz, bu ayette Allah ın kitabına iman eden tüm kitap ehli, bir söz veriyor iman ederek Allah a. Allah ın kitabını tüm insanlara Allah ın emrettiği ve örneklerini verdiği şekilde tebyin edeceğiz, yani tebliğ edeceğiz, açıklayacağız, topluma Allah ın vahyini ulaştıracağız. Bizlerde buna iman etmedik mi? O kitaptan hiçbir şeyi gizlemeyeceğiz demişlerdi ama sözlerinde durmadılar diyor. Çünkü geçmiş toplumlar, iman ettiklerine dair söz verdikleri halde, atalarının batıl inançlarının etkisiyle Allah ın bazı ayetlerini gizlediler, anlamlarının üstlerini örttüler, farklı anlamlar verdiler. Hatta sen anlayamazsın onu, âlim insanlar anlar diyerek, Allah ın kitabını anlayarak ve düşünerek okutmadılar. YOKSA BU AYETTE TERCÜME EDİLDİĞİ GİBİ, HER İMAN EDEN ALLAH IN ANLAŞILMAZ AÇIKLANMAMIŞ AYETİ VARDA, ONU AÇIKLIYOR DEĞİLDİR. Allah ın açıkladığı şekliyle topluma anlatmak, tebliğ etmek anlamındadır. Allah ın elçisinin de ayetleri açıklaması, tebyin etmesi, KUR’AN DIŞINDAN VAHİYLER ALIP, AYETLERİ AÇIKLAMASI DEĞİL, TAM TERSİNE ALLAH IN NİCE ÖRNEKLERLE AYETLERİMİZİ AÇIKLADIK, ÖRNEKLER VERDİK AYETLERİNİN IŞIĞINDA, TOPLUMA BİLGİ VERMESİ, SORULAN SORULARI, KUR’AN IN BÜTÜNLÜĞÜNDE ANLATMASI VE ONLARI İKNA ETMESİ ANLAMINDADIR. Kur’an ı Allah ın açıkladığına birçok örnek var ama ben iki ayeti hatırlatmak istiyorum. Enam 97: O, kara ve denizin karanlıklarında kendileri ile yol bulasınız diye sizin için yıldızları yaratandır. GERÇEKTEN BİZ, BİLEN BİR TOPLUM İÇİN AYETLERİ GENİŞ GENİŞ AÇIKLADIK. (Diyanet vakfı meali) Enam 98: O, sizi bir tek candan yaratandır. Sizin bir karar kılma yeriniz, bir de emanet bırakılma yeriniz var. BİZ ANLAYAN BİR TOPLUM İÇİN AYETLERİ AYRI AYRI AÇIKLAMIŞIZDIR. (Diyanet meali) Bu ve bunlara benzer onlarca ayeti bir kenara bırakıp, görmezden gelip, ayetleri Allah ın açıkladığını toplumdan gizlemek isteyenler, ancak batılı din diye yaşamaya ve yaşatmaya çalışanlardır. Bunu yaparak ancak şeytana hizmet etmiş oluruz, lütfen unutmayalım. Konuyu daha iyi pekiştirebilmemiz için, bir örnek ayet daha vermek istiyorum. Maide 15: Ey kitap ehli! Artık size elçimiz (Muhammed) gelmiştir. O, KİTABINIZDAN GİZLEYİP DURDUĞUNUZ GERÇEKLERDEN BİRÇOĞUNU SİZLERE AÇIKLIYOR, BİRÇOĞUNU DA AFFEDİYOR. İşte size Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap (Kur’an) gelmiştir. (Diyanet meali) Sanırım bu ayetle, Resulün ayetleri açıkladığı sözünden, ne anlaşılması gerektiği konusu, daha iyi anlaşılmıştır. Allah tüm kitap ehline seslenerek, size elçim geldi diyor. Kitap ehlinin yaptığı yanlışlara dikkat çekerek, sizlere daha önce gönderdiğim kitaplarda, bazı emirlerimi, batıl ve hurafe inançlarınızı yaşamak adına gizlediniz, üstünü örttünüz diye hatırlatıyor. Gönderdiğim elçim, sizlerin gizlediklerinizi açıkça ortaya koyuyor ve Kur’an ile açıklıyor. Daha önce sizlere gönderdiğim bazı hükümleri de kaldırdığımı, yani nesih ettiğimi de sizlere bildiriyor diye açıklık getiriyor. Birçoğunu affediyor derken, Allah ın elçisi kendisi inisiyatif kullanarak hükmünü kaldırıyor değil, tam tersine Allah Kur’an da nesih ile ilgili ayetleri tebliğ ediyor ve bazı konuların hükmünün kalktığını bildiriyor. Ayetin sonunda da, aslında karmaşa yarattığımız bu konuya son noktayı koyarak ne diyor, tekrar hatırlayalım.” İŞTE SİZE ALLAH’TAN BİR NUR VE APAÇIK BİR KİTAP (KUR’AN) GELMİŞTİR.” Ama bizler kitap ehlinin yaptığı yanlışı yaparak, onca ayetleri görmezden gelip, üstünü örtüp, Kur’an ın tek kelime bahsetmediği, Kur’an a da ters düşen onca rivayetleri, dinin asli unsuru yapabilmek adına, ayetlere yanlış anlamlar yüklüyoruz. Değerli kardeşlerim. Lütfen Allah ın ayetlerini Kur’an dışı bilgilerle değil, Allah ın elçisinin yaptığı gibi topluma, dostlarımıza, yakınlarımıza Kur’an ın diğer ayetlerinden istifade ederek izah etmeye, anlatmaya onlara hatırlatmaya çalışalım, onların düşünmelerine vesile olalım. BİZLERE DÜŞEN AYETLERİ AÇIKLAMAK DEĞİL, YAPILAN YANLIŞLARIN ORTAYA ÇIKMASI ADINA, APAÇIK OLAN AYETLERİ, KUR’AN’ IN TÜM AYETLERİ İLE BAĞLANTI KURARAK ANLAMAYA, ANLATMAYA, DOSTLARIMIZA HATIRLATMAYA ÇALIŞMAK OLMALIDIR. Lütfen unutmayalım, Allah ın elçisi O örnek insan ÜMMİYDİ. Daha önce kitap ehline de tabi değildi. Din adına da hiçbir bilgisi yoktu. Din adına ne öğrendiyse Kur’an dan öğrendi ve ümmetine ne öğrettiyse, herhangi bir konuda nasıl açıklamalar yaptıysa, Kur’an dan aldığı bilgiler doğrultusun da açıklamalar yaptı. Lütfen Allah ın elçisine verdiği görev, yetki ve sorumluluğu Kur’an dan doğru öğrenelim ve bizleri Altanların tuzağına düşmeyelim. RESULE DÜŞEN, APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. (Ankebut 18) Diyanet meali. BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ. (Kehf 56) Diyanet vakfı meali SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR. (Rad 40) Diyanet meali. BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM. (Ahkaf 9 ) Diyanet meali. Ayetleri emin olamayacağımız rivayetlerin etkisinde değil, Allah ın apaçık muhkem ayetlerinde verdiği örneklerin ışığında anlamaya çalışalım. Bunu yapmayıp, Kur’an ile buluşmadığımızda, bizleri Allah ile aldatanların tuzağına düşmekten, asla kurtulamayız. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
HİCR SURESİ 87. AYETİ NASIL ANLAMALIYIZ? (Andolsun ki biz sana tekrarlanan yedi ayeti ve yüce Kur'ân'ı verdik)
Bu makalemde, sizlerin üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, Hicr suresi 87. ayet olacaktır. Bu ayette geçen, MİNEL MESANİ kelimesine öyle anlamlar veriliyor ki, adeta rivayet hadisler olmasaydı bu ayeti anlayamazdık düşüncesi, topluma kabul ettirilmeye çalışılıyor. Tabi bunca farklı tercümeleri gören toplumda tedirgin oluyor, şüphe içinde kalıyor. Bizlere düşen anlayamadığımız, şüpheye düştüğümüz ayetleri zamana bırakıp, daha sonra bu ayeti rivayetlerin ışığında değil, Kur’an ın ışığında anlamaya çalışmak adına çaba harcamak olmalıdır. İnanın bir gün anlayamadığımız o ayetin ne anlattığını, mutlaka Kur’an ın diğer ayetleri ışığında anlayabileceğimize, yürekten inanmalıyız. Gelelim bahse konu ayetimize. Önce farklı meallerden yazalım. Hicr 87: Andolsun ki biz sana tekrarlanan yedi ayeti ve yüce Kur'ân'ı verdik. (Bayraktar Bayraklı Hicr 87: Andolsun, biz sana tekrarlanan yedi ayeti ve büyük Kur’an’ı verdik. (Diyanet meali) Hicr 87: Sana o mesânîden yedi taneyi ve yüce Kur’ân’ı verdik. (Süleymaniye vakfı) Hicr 87: Yemin olsun ki, biz sana ikişerlerden/ikililerden/iç içe kıvrımlar halindeki çift manalılardan yedi taneyi ve şu büyük Kur'an'ı verdik. (Yaşar Nuri meali) Önce isterseniz çok tartışan MESANİ kelimesinin lügat anlamlarına bakalım. Mesani, Mesna kelimesinin çoğuludur. Mesna ise lügatta BÜKÜLMEK, KATLANMAK, KIVRILMAK VEYA TEKRAR EDİLEREK İKİLENEN VEYA BAŞKA BİR ŞEY EKLEMEKLE TAKVİYE EDİLEN VEYA ÇEŞİTLENDİRİLEN HERHANGİ BİR ŞEYDİR. İKİŞER, İKİLİ, MÜKERRER, BÜKÜLÜ, ÇİFTELİ, BÜKLÜM, BÜKLÜMLÜ, BÜKLÜM YERİ KAT OLAN, KATLI, KIVRIM, KIVRIMLI, KIVRAK, manalarına gelmektedir. SEBAN MİNEL MESANİ” ifadesi için “TEKRARLANAN YEDİ” yahut “TEKRARLANANLARDAN YEDİ” tercümeleri doğru diyebiliriz şeklinde tercüme ediliyor. Şimdide Hicr 87. ayette geçen minel Mesani kelimesinden ne anlamışlar, bu farklı görüşlere isim vermeden bakalım ki, bizlere fikir versin ama bizler daha sonra bu ayeti, Kur’an ın verdiği bilgiler ışığında, kendimiz anlamaya çaba harcayalım. “Tefsir bilginleri, ayette geçen “tekrarlanan yedi ayet”in, FATİHA SURESİ YAHUT KUR’AN’IN YEDİ UZUN SURESİ OLDUĞUNU SÖYLEMİŞLERDİR.” “1- Yedi. 2- İkişerliler, ikililer. Seb’an mine’l mesânî, “ikililerden veya ikişerlilerden yedi” demektir. Çevirilerde bu tabire, “Fatiha süresi” veya “yedi büyük/uzun sure” anlamı verilmektedir. Bu doğru değildir. AYETTE ZATEN YÜCE KUR’AN ANILMAKTADIR. BU TABİRLE, NEBİMİZE, KUR’AN’LA BİRLİKTE VERİLMİŞ, ŞAHSI İLE İLGİLİ, KENDİSİNİ BAŞARIYA GÖTÜREN NİMETLER KAST EDİLMİŞ OLABİLİR.” “Kur’an da geçtiği şekliyle,“Şu bir gerçek ki biz sana ‘tekrarlanan yedi’yi ve yüce Kuran’ı verdik.” (Hicr 15/87) mealindeki ayette “seb‘an mine’l-meŝânî” ifadesi ve “ALLAH SÖZÜN EN GÜZELİNİ, BİRBİRİYLE UYUMLU VE ‘BIKILMADAN TEKRAR TEKRAR OKUNAN BİR KİTAP’ OLARAK İNDİRDİ.” (Zümer 23) mealindeki ayette kitabın (Kuran-ı Kerîm) sıfatı olarak “meŝânî” kelimesi yer almaktadır." “BU YEDİ ŞEYİN NE OLDUĞU İHTİLÂFLIDIR. Bunların, Hz. peygamber'e, Kur'ân'dan ayrı olarak verilen yedi mucize olduğu da düşünülebilir. Fakat genellikle kabul edildiğine göre bunlar, Fatiha’nın yedi ayetidir” “Hicr suresi 87. ayette tekrarlanan yediliden kast edilen, KUR’AN’DA BİRÇOK NEBİ VE RESUL ANLATILMASINA KARŞIN, BUNLARDAN 7 TANESİ KAVMİYLE BERABER SÜREKLİ TEKRARLANMAKTADIR. Bu Resuller; Nuh, Hud-Ad, Salih-Semud, İbrahim, Lut, Şuayb-Medyen/Eyke ve Musa-Firavun’dur. Toplam 7 Resul ve onlara bağlı olarak helak edilen kavimlerin kıssaları bulunmaktadır.” Ayet ile ilgili daha farklı görüşlerde var. Örneğin Ebcet hesabıyla, bu yedi ayetin, Peygamberimize dünyanın sonu ile ilgili bilgiler verildiğini, söyleyenlere de rastlayabilirsiniz. Tüm bu görüşlerden sonra, sanırım kafanız karıştı. Gelin birlikte bu ayet ile ilgili düşünelim. Önce şunu söylemek isterim, iyi niyetli her düşünceye saygı duyarım. Çünkü herkes kendi düşüncelerinden sorumludur. Bizlere düşen ayeti, emin olamayacağımız bilgiler ışığında değil, Kur’an dan yararlanarak anlamaya çalışmak olmalıdır. Araştırdığınızda bu konuda genel kanının, tekrarlanan yedili ayeti ve Kur’an ı verdik sözlerinden kast edilen yedi ayetin, Fatiha suresi olduğu yönünde. Bu düşünceyi savunmalar ise her gün namazda bolca okuduğumuz, tekrar ettiğimiz fatiha suresi ve bu surenin yedi ayet oluşu örnek gösteriliyor. PEKİ, BU DÜŞÜNCENİN DOĞRU OLDUĞUNA KANIT KUR’AN MI, YOKSA RİVAYET HADİSLER Mİ? Ne yazık ki her zaman olduğu gibi, rivayet edilen hadisler. Araştırıp düşünme gereği duymamışız. Hazır bilgiler kolayımıza gelmiş. Bu fikri savunanlara karşı, şöyle bir cevap verilebilir. Fatiha suresi besmeleyle birlikte 7 ayettir. Ama Maun suresine baktığımızda O sure, besmele hariç bizzat 7 ayet. Bildiğiniz gibi Tevbe suresi hariç, her surenin başında besmele vardır ama diğer surelerdeki besmele, sayılara dâhil edilmemiştir. Ne dersiniz? Kur’an ayetlerinin numaralandırılması konusu da tartışmalıdır. Diyanet fetva kurulunun bilgilerine dayanarak, bu konuda şunları söylemek isterim. “Kur’an-ı Kerim üzerinde noktalama çalışmaları yapılırken, ayetlerin bölünüp numaralandırılmasın da bazı küçük farklılıklar olmuş. Söz gelimi, bazı âlimlerin müstakil ayet olarak belirlediği bir ibare, bazı âlimlerce iki ayet olarak düşünülmüş. Böylece ayetlerin numaralandırılması konusunda, küçük farklılıklar ortaya çıkmıştır.” Bu bilgiler ışığında şunları söylemek yanlış olmaz sanırım. Hicr suresi 87. ayette geçen, tekrarlanan yedi ayetin fatiha suresi olduğuna inananlar, bu ayeti besmeleyle birlikte sayarak, yediye tamamlamış olamazlar mı? Yorumunu sizlere bırakıyorum. Bu durumda tekrarlanan yedi ayetten kasıt, Fatiha suresi olabilir mi? HATIRLAYINIZ CAMİLERİMİZDE TOPLU NAMAZDA, İMAM FATİHAYI SESLİ OKURKEN, BESMELEYLE Mİ BAŞLIYOR, YOKSA İKİNCİ SIRADAN MI BAŞLIYOR? SANIRIM DÜŞÜNMEMİZ GEREKEN BİR KONU. Bu düşünce ancak zorlama ve rivayetlerin etkisiyle, ayetleri şekillendirerek, Kur’an dan delilsiz bir anlam çıkarmaktan öteye gidemez düşüncesindeyim. Şimdi Hicr suresinin devamındaki ayetleri yazalım ki, konuyu daha iyi anlayabilelim. Hicr 88–89–90–91–92–93: Sakın onlardan bazı sınıflara, verdiğimiz dünya nimetine göz dikme, onlardan dolayı üzülme ve müminlere alçak gönüllü ol! De ki: “ŞÜPHESİZ BEN APAÇIK BİR UYARICIYIM.” “Nitekim biz, bölücülere azabı indirmişizdir.” Onlar, Kur'ân'ı bölüp ayıranlardır. “Rabbin hakkı için, mutlaka onların hepsini yaptıklarından dolayı sorguya çekeceğiz.” (Bayraktar Bayraklı meali) Hicr 87. ayetin devamına baktığımızda, sana MESANİDEN yedi taneyi ve yüce Kur’an ı verdik derken, mesani den kast edilenin, Kur’an ın dışından değil, tam tersine Kur’an ayetlerinden olduğunu düşünmeliyiz. Çünkü bu ayetten sonra, Allah ın Elçisine söylediklerinden bunu anlıyoruz. Allah bazı insanlara imtihanı gereği, çok daha fazla nimetler verdiğimizde, bu seni tedirgin etmesin, dünya nimetine göz dikme, tüm kullarıma alçak gönüllü ol, ayrım yapma diyor. Devamında ise Allah elçisinin, deki kullarıma diyor; “ŞÜPHESİZ BEN APAÇIK BİR UYARICIYIM”. Peki, neyle uyarma görevi almıştı? Hicr suresi 87. ayette bahsettiği, KUR’AN İLE. Ayetin devamında Kur’an ın uyarılarını hatırlatıyor ve dinde sakın bölünenler gibi olmayın dediği halde, bölünenleri nasıl cezalandıracağını elçisine hatırlatıyor ve çok önemli bir hatırlatmayı yapıyor, onlar Kur’an ı bölüp parça parça yaptılar diyor. Bunu yapanların cezalandırılacağı ikazını da çok açık bir şekilde yapıyor. Bizler ayette geçen tekrarlanan yedilerden, neyi kast edildiğini doğru anlamak istiyorsak, bu uyarıları mutlaka dikkate almalı ve Kur’an a bakmalıyız, ayetler üzerinde araştırma yaparak, ayette bahsedilenleri anlama çabasında olmalıyız. Allah bizlerin anlayamayacağı, hiçbir şeyi Kur’an da zikretmez. Lütfen unutmayalım, Allah düşün aklını Kullan ve yalnız Kur’an ın ipine sarılın diyerek bizleri imtihan ediyorsa, bu imtihanımızı rivayetlere dayandırmak yerine, Kur’an dan delil aramak için çaba harcamalıyız. Bunu yapanın mutlaka Allah, gönül gözlerini açacak ve gerçeklerle buluşturacaktır. BUDA SANIRIM BİZLERİN, SINANMASI VE İMTİHANI OLSA GEREK. Örneğin bu yedi sayısı konusunda Kur’an a baktığımızda, araştırdığımızda bakın neler görebiliriz. “Kur’an’ın beyanına göre Allah gökleri yedi kat olarak düzenlemiş. Hacda kurban kesmeye gücü yetmeyenlerin, hac sırasında üç, döndükten sonra da yedi olmak üzere on gün oruç tutması önerilmiş. Allah yolunda infak edenlerin durumu, kendisinden yedi başak çıkan bir buğday tohumuna benzetilmiş. Cehennemin yedi kapısı olduğu bildirilmiş. Yusuf suresinde sözü edilen melik rüyasında yedi çelimsiz ineği yiyen yedi semiz inek ile kurumuş başakların yanı sıra yedi yeşil başak görmüş ve bu sayılar Hz. Yusuf tarafından yedi bolluk ve yedi kıtlık yılı olarak tevil edilmiş. Yedi kat gökyüzünün Allah’ı tesbih ettiği belirtilmiş. Yine O, yedi kat gökyüzünü iki günde/evrede yaratmış ve kendisini de yedi kat gökyüzünün yaratıcısı olarak tavsif etmiş. Keza Âd kavmini yok etmek üzere kasırgayı yedi gün estirmiş. İnsanoğlunun üzerine yedi sağlam [gök] inşa ettiğini beyan etmiştir…….” Özellikle tekrar etmek istiyorum. Bu konuyu bizler eğer doğru anlamak istiyorsak, asla rivayet ve sanı bilgilerde değil, Kur’an ın içinde aramalıyız. Bunu yaparsak mutlaka doğruyu buluruz. Bu konuda ben yorum yapmak istemiyorum. Nefsi yorumlar yaparak, emin olamayacağımız sözlere inanmaktansa, en doğrunun arayışında olmayı daha doğru buluyorum. Allah bu ayette bizlerin dikkatini çektiği her konuyu itina ile Kur’an dan araştırmalıyız, mutlaka bir gün doğru sonuca ulaşırız. Zümer suresi 23. ayette (MESANİ) aynı kelimeyi kullanarak Allah, ne diyordu hatırlayalım. ” ALLAH, MANA VE LAFIZLARI BİRBİRİYLE UYUMLU VE İKİLİ ANLATIMLI KİTABI, SÖZLERİN EN GÜZELİ OLARAK İNDİRMİŞTİR”. Sonuç olarak, bu ayet için şunları söyleyebiliriz. Hicr suresi 87. ayetinde Allah Elçisine, sana Kur’an ı verdik derken, Kur’an ın mahiyetinden bahsederek, KUR’AN IN ÖZÜNDE YATAN ÇOK ÖNEMLİ KONULARI, BİRÇOK KEZ NİCE ÖRNEKLERLE TEKRAR ETTİK, NİCE ÖRNEKLERLE İZAH ETTİK. DİKKAT ÇEKEN YEDİLİ TEKRARLARIMIZDA, VERMEK İSTEDİKLERİMİZİN ÜSTÜNDE DUR VE DÜŞÜN. BU UYARILAR, SENİN GÜCÜMÜZÜ ANLAMANI, GERÇEKLERLE BULUŞMANI SAĞLAYACAKTIR DİYEREK UYARIYOR. Ben bir Müslüman olarak, rivayetlerden uzak, Kur’an ın ışığında bunları anladım. Hatam varsa Rabbim bağışlasın inşallah. Emin olmadığım bilgilerle ayeti anlamaktansa, Kur’an ın ışığında bu sözlerden, ne anladım ve daha neler anlayabilirim diye araştırmanın, daha doğru olacağına inanıyorum. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
ENFAL SURESİ 12. AYET. "VURUN BOYUNLARINI, VURUN PARMAKLARINA."
Bu makalemde, sizlerin üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, Enfal suresi 12. ayet olacaktır. Bu ayet öne sürülerek, bazı cemaat, tarikat ve mezhepler inkârcıların Allah ın elçisine, Kur’an a iman etmeyenlerin, kafalarının kesilerek öldürüleceğine, hatta parmaklarının kesilebileceği hükmünü çıkarmışlardır. Bizler ayetleri eğer, Kur’an ı referans almadan, rivayet edilen ve doğru olması Kur’an a göre mümkün olmayan bilgilerle ayetleri anlamaya çalışırsak, Kur’an ı asla doğru anlayamayacağımız gibi, kendimizi de kandırmış oluruz. Konumuzla ilgili ayeti önce yazalım, daha sonra hiçbir etki altında kalmadan, Kur’an ın diğer ayetlerinden yardım alarak, ayeti anlamaya çalışalım. Enfal 12: HANİ RABBİN MELEKLERE, “Ben sizinle beraberim. İman edenlere sebat verin. Ben kâfirlerin kalplerine korku salacağım. ŞİMDİ VURUN BOYUNLARININ ÜSTÜNE. VURUN, ONLARIN BÜTÜN PARMAKLARINA” diye vahyediyordu (Diyanet meali) Ayette dikkat ettiyseniz, hitap yalnız meleklere. Allah Meleklerine diyor ki, ben sizinle beraberim. İman edenlere sebat verin, yani imanlarında kararlı olmalarını sağlayın, yüreklendirin, moral verin, destek olun diyor. Dikkat ederseniz bu görevi Allah, meleklere veriyor. Devamında da adeta meleklere de bu görevinde güç verircesine kâfirlerin, inkârcıların kalplerine korku salacağım diyor Allah. Devamda ise şimdi vurun boyunlarının üstüne, vurun onların bütün parmaklarına diyor. Peki, boyunlarına ve parmaklarına vurun emri kime? Bu ayeti topluma anlatanların bir kısmı, bu emri Allah biz iman edenlere veriyor deniyor. Ama ayette böyle bir bilgi, detay yok. Bunu ancak kendi nefsimizde yorumlayarak söyleyebilir ki, bu durumda muhkem olan bir ayeti yorumlamış oluruz. Yorumda her zaman doğru olmayabilir. Muhkem ayeti yorumla değil, diğer ayetlerin yardımıyla anlamaya çalışmalıyız. AYETİN TAMAMI, MELEKLERE HİTAP EDİLEREK SÖYLENDİĞİ ANLAŞILIYOR. İşin daha da ilginci ve bana göre korkunç olanı. Bu ayet delil gösterilerek, Allah inkârcıların kafalarını kesebileceğimizi, hatta parmaklarını işe yaramaz hale getirebileceğimizi dahi söyleyebilmektedirler. Bir arkadaşımız, bu ayeti bana şu şekliyle yazmış.” KÂFİRLERİ YAKALADIĞINIZ YERDE BOYUNLARINI VURUN VE PARMAK UÇLARINI DOĞRAYIN “ Bizler ne yazık ki ayetleri Kur’an dan uzak, öyle yanlış tercümeler yapıyoruz ki, neredeyse Kur’an ın tamamına ters düşebiliyor. Tekrar hatırlatmak isterim, ayette geçen emri Allah Meleklerine veriyor ve bu ayette vurun boyunlarına ve parmaklarına derken, onları öldürün kafalarını kesin, arkadaşımızın yazdığı gibi parmaklarının uçlarını doğrayın demiyor. ALLAH MELEKLERİNE BÖYLE İNSANLARIN GÜCÜNÜ KUVVETİNİ KESİN, İMAN EDEN KULLARIMA ZARAR VEREMEYECEK HALE GETİRİN Kİ, BANA İMAN EDEN KULLARIMA ZARAR VEREMESİNLER DİYOR. Muhammed suresi 4. ayette, Allah aynı şekilde bu sefer iman edenlere hitaben, inkârcılara karşı, BOYUNLARINI VURUN şeklinde ayetinde bahseder. Bu ayetin son bölümündeki kısmını eğer, Allah ın bizlere hitaben söylediğini düşünerek, Allah iman etmeyenlerin, Müslüman olmayanların kafalarını, ellerini parmaklarını kesin diye emrediyor şeklinde anlarsak, Kur’an ın diğer ayetleri ile çelişiriz, ters düşeriz. Konuyu daha detaylı anlamaya devam edelim. Bu ayeti doğru anlamamız için, öncesindeki ayetlere bakalım şimdide. Enfal 9–10: Hani Rabbinizden yardım istiyor, yalvarıyordunuz. O da, “BEN SİZE ARD ARDA BİN MELEKLE YARDIM EDİYORUM” diye cevap vermişti. ALLAH BUNU, SADECE BİR MÜJDE OLSUN VE ONUNLA KALPLERİNİZ YATIŞSIN DİYE YAPMIŞTI. Yoksa yardım ancak Allah katındandır. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Diyanet meali) Sanırım Enfal 12. ayette bahsedilenlerin kimler olduğu, kimlere hitaben söylendiği, çok daha açık bir şekilde anlaşılmıştır. Allah daha önce Melekleri yoluyla insanlara yardım ettiğinin örneğini veriyor. Peki, tüm bunları meleklerine hitaben söylediği halde, neden Kur’an da yazarak bizlere bildiriyor olabilir? Elbette asıl amacın, Allah ın kullarına verdiği moral desteği olduğu anlaşılıyor. Enfal suresi 12. ayetin hemen sonrasındaki ayette de Allah, sözlerine açıklama getiriyor ve bakın 13. ayetinde ne diyor. “BU, ONLARIN ALLAH’A VE RESULÜNE KARŞI GELMELERİNDENDİR. HER KİM DE ALLAH’A VE RESULÜNE KARŞI GELİRSE, BİLSİN Kİ ALLAH’IN CEZASI ŞİDDETLİDİR.” Buradan da anlıyoruz ki, Allah Melekleri ile inkârcıları cezalandırmasının nedenlerini açıklıyor ve diyor ki, bu cezanın sebebi, benim görev verdiğim, Resulüme karşı gelip, tebliği engellemeye çalışarak, savaş açtıkları içindir diyor. Çünkü karşılık vermeyen, kendi inancını yaşayan hiç kimseye Kur’an, müdahale izni vermez. Devamında ise Elçime karşı gelip engel olmaya çalışanları, ben böyle cezalandırırım diyor. Tekrar hatırlatmak isterim, bu ceza Allah ve Melekleri tarafından veriliyor. Şimdide Kur’an da, Allah ın Melekleri yoluyla, ya da Allah ın mümin kullarına, başka nasıl yardım ettiği, destek verdiği örnekleri hatırlayalım. Tevbe 26: DERKEN ALLAH, ELÇİSİNE VE İNANIP GÜVENENLERE ÖZGÜVEN VERMİŞ, GÖRMEDİĞİNİZ ORDULAR İNDİRMİŞ VE O KÂFİRLERİ CEZALANDIRMIŞTI. Kâfirlerin payına düşen işte budur. (Süleymaniye vakfı meali) Enam 61: O, kullarının üstünde yegâne kudret ve tasarruf sahibidir. SİZE KORUYUCULAR GÖNDERİR. Nihayet birinize ölüm geldi mi, elçilerimiz onun canını alırlar. Onlar vazifede kusur etmezler. (Bayraktar Bayraklı meali) Enfal 65: Ey Peygamber! Mü’minleri savaşa teşvik et. EĞER İÇİNİZDE SABIRLI YİRMİ KİŞİ BULUNURSA, İKİ YÜZ KİŞİYE GALİP GELİRLER. Eğer içinizde (sabırlı) yüz kişi bulunursa, inkâr edenlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir kavimdir. (Diyanet meali) Enfal 44: Hani karşılaştığınız zaman ONLARI GÖZLERİNİZE AZ GÖSTERİYOR, SİZİ DE ONLARIN GÖZLERİNDE AZALTIYORDU Kİ ALLAH, OLACAK BİR İŞİ GERÇEKLEŞTİRSİN. Bütün işler Allah’a döndürülür. (Diyanet meali) Bu ayetlerden de çok açık anlaşılacağı gibi, Allah ve Melekleri iman eden mümin kullarına, her zaman yardım ediyor ve onları destekliyor, moral ve güç veriyor. Bu ayetleri de özellikle Kur’an da bizlere bildiriyor ki, korkmadan, Allah ın doğru yolunda gidelim, hiç kimseden çekinmeyelim. TABİ ÖNCE BİZLER, ALLAH IN YOLUNDAMIYIZ, YOKSA BATILIN VE HURAFENİN YOLUNDAMIYIZ, ONU ÇOK İYİ ANALİZ ETMELİ VE ANLAMAYA ÇALIŞMALIYIZ. SİZCE ALLAH IN DOĞRU YOLUNDA OLSAYDIK, MÜSLÜMAN TOPLUMLAR BÖYLEMİ OLURDU? YORUMUNU SİZLERE BIRAKIYORUM. Kur’an da Allah özellikle DİNDE ZORLAMA YOKTUR diye bizlere bildirmiştir. Yani hiç kimse karşısındaki bir inkârcıyı, zorla imana davet edemez, onu zorlayamaz. Bu zaten imtihan olmanın özüne aykırıdır. Tevbe suresi 5. ayet de örnek gösterilip, tıpkı Enfal 12. ayette yaptıkları gibi, bakın bu ayette Müşrikleri, inkârcıları bulduğunuz yerde öldürün diye örnek gösterilir. Hâlbuki bulduğunuz yerde öldürün diye kast ettikleri, bir ayet öncesi Tevbe 4. ayette, SİZLER İLE ANLAŞMA YAPTIKLARI HALDE, SÖZÜNDE DURMAYAN, ANLAŞMAYI BOZARAK SİZİ ÖLDÜRMEK İÇİN SAVAŞ AÇANLARI, BULDUĞUNUZ YERDE ÖLDÜRÜN DİYOR. Bizler ayetleri bütünlüğünden uzak, işte böyle anlamaya çalışıyoruz. Nedeni de rivayet ve sanı inançlarımızı aklayabilmek adına. Hâlbuki örnek verdikleri Tevbe 5. ayetin devamında, sizinle sözleşmelerini bozanları savaşta öldürün derken, devamında bu konuya açıklık getiriyor ve sakın hepsine böyle bir şey yapmayın, yakalayabildiğinizi sağ yakalayın, onları hapsedin. Savaş bitiminde tehlike geçtiğinde, yaptıklarına tövbe eder, pişman olduklarını söyleyip, salâtı yerine getirip, yani toplumda barış içinde yaşayacaklarına, birbirini destekleyeceklerine, huzursuzluk çıkarmayacaklarına, Allah ın yolundan gideceklerine söz verirlerse, onları serbest bırakın diyor. Aynı konuyla ilgili dikkat çeken bir ayeti de hatırlatmak istiyorum. Enfal 12. ayeti, daha iyi anlamamızı sağlayacağına inanıyorum. Muhammed 4: (Savaşta) inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman, BOYUNLARINI VURUN. NİHAYET ONLARI ÇÖKERTİP ETKİSİZ HÂLE GETİRDİĞİNİZDE BAĞI SIKI BAĞLAYIN (sağ kalanlarını esir alın). Artık bundan sonra (esirleri) ya karşılıksız ya da fidye karşılığı salıverin. Savaş sona erinceye kadar hüküm budur. Eğer Allah dileseydi, onlardan öç alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek için böyle yapıyor. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların amellerini asla boşa çıkarmayacaktır. (Diyanet meali) Bakın ayette, tıpkı Enfal 12. ayette geçen ama Meleklere hitaben söylediği, BOYUNLARINI VURUN sözlerini Allah, bu sefer inkârcıların iman edenlere açtığı savaşta, aynı şeyi Müminlerin yapmasını istiyor ve BOYUNLARINI VURUN diyor. Hatırlatmak isterim, kafalarını uçurun, öldürün demiyor. Devamında da buna açıklık getiriyor ve boyunlarını vurduktan sonra, yani güçlerini kuvvetlerini kesip, etkisiz hale getirdikten sonra, onları tutuklayın diyor. Esir aldıktan sonra, Allah ın yapmamızı istedikleri ise ne yazık ki bizlerin birçok ayetten anlamak istediğimizin tam tersine, onların kafasını kesin, parmaklarını koparın ya da parmak uçlarını kesin demiyor. ONLARI YA BEDEL/FİDYE KARŞILIĞI, YA DA BEDELSİZ SALI VERİN DİYOR. Çok açık savaş bitince, Allah ın emri budur diyor. Ama bizler tüm bu gerçeklerden uzak, kâfirleri Allah öldürün diyor şeklinde, ayetleri tercüme etmeye, topluma anlatmaya çalışıyoruz. Elbette Kur’an seni öldürmek için savaş açanlara, seninde onları öldürme iznini veriyor. Bakara suresi 190 ve 191. ayetlerde sizi yerlerinizden çıkarmak, öldürmek için savaş açmışlarla karşılaştığınızda, sizlerde onları öldürün ama aşırıya kaçmayın diye de uyarır. Bunu da belirtmek isterim. Tabi böyle olunca da kendimizi kandırıyor, Allah ın lanetiyle/cezasıyla karşı karşıya kalıyoruz. Allah öldürmenin, en son çare olduğunu bizlere anlatarak, asıl yapılması gerekenin barış ve güzellikle ikna etmek olduğunu Kur’an bizlere anlatıyor. Çok kısa, özetlemek gerekirse, Allah Enfal suresi 9–10–12. ayetlerinde, Allah ın ve Meleklerinin iman eden kullarına yardım ettiğini, onlara moral verip güçlü olmalarını sağladığından bahsediliyor. Dilerim cümlemiz, batıl, hurafe ve sanıdan uzak, Allah ın kitabı FURKAN ı, Allah ın verdiği örneklerle anlamaya çalışan, Allah ın azınlık halis kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
KUR'AN IN EMRETTİĞİ SALÂT, HANGİ ANLAMLARA GELİYOR?
Bu makalemde, sizlerin düşünmenize vesile olmak istediğim konu, Kur’an da sıkça geçen ve Allah ın önemsediği SALÂT konusu üzerinde olacaktır. Bizler ne yazık ki her konuda olduğu gibi, bu konuda da geleneğin, fıkıh inancının öğretisinin etkisinde kalarak, Kur’an ı anlamaya çalışıyoruz ve kendimiz çok fazla araştırma, düşünme gereği duymuyoruz. Bizler salât kelimesini, Farsçadan dilimize geçen ve bizlerin yine Kur’an da bazı ayetlerde tarifi yapılmış, örnekleri verilmiş şekilsel bir ibadet olan, yalnız namaz olarak algılıyoruz. Hâlbuki SALÂT kelimesi yalnız bildiğimiz namaz anlamında değil, onun tamamlayıcı çok önemli unsurları da vardır. Gelin bu konuyu birlikte anlamaya çalışalım. Bakara 3–4: Onlar gayba inanırlar, NAMAZ KILARLAR, KENDİLERİNE VERDİĞİMİZ MALLARDAN ALLAH YOLUNDA HARCARLAR. Yine onlar, SANA İNDİRİLENE VE SENDEN ÖNCE İNDİRİLENE İMAN EDERLER; ahiret gününe de kesinkes inanırlar. (Diyanet vakfı meali) Ayette namaz diye tercüme edilmiş kelime SALÂT tır. Bu ayette salâtı kılarlar değil, salâtı ikame ederler yani gereği gibi yerine getirirler diyor Allah. Bizler ne yazık ki Kur’an da geçen, her salât kelimesini namaz diye tercüme edince, ayette anlatılmak istenenleri de doğru anlayamıyoruz. Peki, ayette bahsedilenler kimler? Allah ın kitabına iman etmiş, batıl ve hurafeden uzak, Allah ın doğru yolunda gidenlerden bahsediliyor. Böyle insanlar SALÂTI gözetirler, gereğini yaparlar ve böylece kendilerine verdiğimiz mallardan, Allah yolunda harcarlar diyor. Devamında da yine SALÂTI gereği gibi yerine getirenlerin özelliklerinden bahsediyor ve diyor ki; Yine onlar sana indirilen Kur an a ve daha önce indirilmiş Allah ın kitaplarını kabul eder ve asla onun dışına çıkmazlar diyerek, SALÂTI GEREĞİ GİBİ YERİNE GETİRENLERİN ÖZELLİKLERİNDEN BAHSEDİYOR VE BU KONUDA AÇIKLAMA YAPIYOR. Ama bizler bu ayette geçen salât kelimesine, yalnız namazı kılarlar dediğimiz zaman, ayette anlatılanları birbirinden ayırıyor ve böylece ALLAH IN İSTEDİĞİ GERÇEK SALÂTIDA YERİNE GETİREMEYİP, BÖLMÜŞ VE PARÇALAMIŞ OLUYORUZ. Bir başka örnek. Bakara 43–44: NAMAZI KILIN, ZEKÂTI VERİN. Rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin. Siz Kitab’ı okuyup durduğunuz hâlde, kendinizi unutup başkalarına iyiliği mi emrediyorsunuz? (Yaptığınızın çirkinliğini) anlamıyor musunuz? (Diyanet meali) Bu ayette de geçen ve namaz diye çevrilmiş kelime, SALÂT. Ama ayette kılın şeklinde değil de, salâtta dikkatli olun, özenle yerine getirin şeklinde geçiyor. Ne yazık ki hep aynı şeyi yapıyoruz ve salâtın O çok geniş anlamını daraltarak ayetlere yazıyor ve tercüme ediyoruz. Genellikle Kur’an da geçen her salâtın yanında zekâtı verirler, infak ederler diye geçer. Hâlbuki ayette Allah özellikle, dikkatimizi çekiyor ve diyor ki bir önceki 42. ayetinde, sakın Hakkı batılla karıştırmayın, hakkı gizlemeyin, devamında da SALÂTI GEREĞİ GİBİ YERİNE GETİRİN, ZEKÂTI VERİN DİYOR. Demek ki salâtı yalnız bizim kıldığımız namazla sınırlandırmak, ayeti tam olarak anlamamızı engelliyor. Ayetin devamında rükû edenlerle birlikte rükû edin derken de, ALLAH IN GÜCÜNÜ, YÜCELİĞİNİ FARK EDENLER İLE BİRLİKTE ONUN ÖNÜNDE EĞİLİN, ONA GEREKEN SAYGIYI GÖSTERİN DİYOR. Yine ayetin devamında, kitap ehlini uyarıp, gerçeklerle buluştuğunuz halde, ondan uzaklaşıp, batılı ve hurafeyi din edinip, birde bu yanlışları doğru zannedip, karşınızdakileri doğru zannettiğiniz yanlış bilgi ve inançlara mı davet ediyorsunuz diye uyarıyor. BAKIN TÜM BUNLAR, SALÂTIN ÖZÜNDEN SAPANLARIN YAPTIĞI YANLIŞLAR. Ne dersiniz, bizlerde bu ve benzeri yanlışları yapmıyor muyuz? Yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz diyenler, cahiliye toplumu kitap ehlinin yaptığı yanlışları tekrarlayarak, SALÂTI GEREĞİ GİBİ YERİNE GETİRMEYENLERDİR. Kur’an ayetleri üzerinde, ne yazık ki bizler bu ve benzeri yanlışları çok yapıyoruz. Konuyu daha iyi anlayabilmemiz için, bir başka ayete bakalım şimdide. Bakara 153: Ey iman edenler! SABIR VE NAMAZ İLE ALLAH'TAN YARDIM İSTEYİN. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir. (Diyanet vakfı meali) Bu ayette de namaz diye çevrilmiş kelime SALÂT. Aynı ayeti Bayraktar Bayraklı hocamız, bakın nasıl çevirmiş. (SABIR VE DUA İLE YARDIM ELDE ETMEYE ÇALIŞINIZ). Gerçektende çok doğru. Demek ki salât aynı zamanda, Allah a karşı her zaman sabrederek, Yaradan a duada-niyazda bulunmak anlamındadır. Zaten bizlerin namaz kıldığında, yaptığımızda Allah a karşı duamız, ondan yardım istememiz değil midir? Namazda okuduğumuz ayetlerin tamamı dua ayetleridir. Elbette bunu her zaman, her anımızda yapabiliriz. Farklı bir ayete bakalım şimdide. Ankebut 45: (Resulüm!) SANA VAHYEDİLEN KİTAB'I OKU VE NAMAZI KIL. MUHAKKAK Kİ, NAMAZ, HAYÂSIZLIKTAN VE KÖTÜLÜKTEN ALIKOYAR. Allah'ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir. (Diyanet meali) Bu ayette namaz diye çevrilmiş SALÂT kelimesine, eğer bizler yalnız namaz deyip geçersek, ayetin bizlere anlatmak istediği salâtı, bir bütün olarak yerine getirmemizi engellemiş oluruz. Hâlbuki bu ayette Allah, SALÂTI GEREĞİ GİBİ YERİNE GETİR Kİ, HAYATINA GEÇİRDİĞİN SALÂT SENİ HAYÂSIZLIKTAN, FUHUŞTAN, KÖTÜLÜKLERDEN KORUSUN DİYOR. Yani salâtın özü önce Allah ın vahyini doğru almak, ondan sonra onu yaşamak ve çevremize duyurmak olmalıdır. Devamında da salata açıklık getiriyor ve her anımızda, atacağımız tüm adımlarda, Allah ı unutmadan onu anmalıyız, zikretmeliyiz ki kötülüklerden sakınanlım, şeytanın vesvesesinin etkisinde kalmayalım. LÜTFEN UNUTMAYALIM BİZLERİ SAPKINLIKLARDAN KORUYAN ALLAH IN KİTABI KUR’ANDIR., ONUN UYARI VE HÜKÜMLERİDİR. Müddessir 43. ayette de Müsallinlerden değildik şeklinde geçen ayete de, namaz kılanlardan değildik, diye çevrilmektedir ayet. Hâlbuki bu ayette salât kelimesi geçmiyor. Bu ayette anlatılan, Allah ın doğru yolunda gidenlerden değildik, sapmışların batılın yolundan gidiyorduk, şeklinde tercüme edilmesi gerekir. Bu konuda sizlere, salât kelimesini doğru anlayamadığımıza dikkat çekici bir örnek daha vermek istiyorum. Hud suresi 87. ayeti tercüme ederken ayette geçen salât kelimesini, namaz diye tercüme ederek bakın nasıl yazmışlar. Diyanet mealinden alıntı yapıyorum. “Dediler ki: “Ey Şu'ayb! BABALARIMIZIN TAPTIĞINI, YAHUT MALLARIMIZ HAKKINDA DİLEDİĞİMİZİ YAPMAYI TERK ETMEMİZİ, SANA NAMAZIN MI EMREDİYOR” Halbuki bu ayette, çok farklı bir şey anlatıyor. Bayraktar Bayraklı hocamız bu ayette geçen salât kelimesinden, bakın ne anlamış ve nasıl tercüme etmiş.” DEDİLER Kİ: “EY ŞU‘AYB! BABALARIMIZIN TAPTIKLARINI YAHUT MALLARIMIZ HUSUSUNDA DİLEDİĞİMİZİ YAPMAKTAN VAZGEÇMEMİZİ SANA İMANIN/DİNİN Mİ EMREDİYOR? “ Sanırım bu ayette geçen salât kelimesinin, bizlerin bildiği namaz olmadığı, Allah ın kitabının din adına bizlere öğretisi, vahyi, çizdiği yol ve yöntem olduğu çok açık anlaşılıyor. Taha suresi 14. ayetinde de Allah özellikle şöyle bir uyarı yapıyor. "HİÇ ŞÜPHESİZ Kİ BEN, ALLAH’IN TA KENDİSİYİM. İLÂH DİYE BİR ŞEY YOKTUR BENDEN BAŞKA. O HÂLDE BANA KULLUK ET VE BENİ ANMAK İÇİN SALÂTI İKAME ET." Ayette çok açık uyarılan, bizlerin yalnız kendisine kulluk etmemizi ve lütfen dikkat, beni anmak için salâtı yerine getirin diyor. Bunu elbette her zaman yapabiliriz ama vaktini belirlediği, şeklini tarif ederek huzurumda saygıyla dur yani kıyam et, bende başka hiç kimseye boyun eğme, bana rükû et ve yalnız yaratıcın benim, benim önümde secde ederek bağlığını göster diye örneklerini verdiği ve bu yolla, kulluk görevimizin gereği, namazımızı kılmamız gerektiği anlatılmaktadır. ÖZELLİKLE DİKKAT, KULLUK GÖREVİ YANİ BAĞLILIĞIMIZIN GÖSTERGESİNDEN BAHSEDİLİYOR. Bizler salâtı yalnız, gösteriş olsun diye görünüşte kıyam, rükû ve secdeye bağladığımız içindir ki, yalan söyleyen, adaletten uzak, insanlara yardım etmeyen, destek olmayan, kendisinden başka hiç kimseyi düşünmeyen, yalnız Allah ın kitabına sarılıp, yalnız ondan yardım istemesi gerekirken, batılın ve rivayetin etkisiyle, Kur’an ı yeterli görmeyip, onu detaysız ve gerektiği gibi açıklanmamış bir kitap ilan eden Müslümanlar olduk. SİZCE BİZLER SALÂTI, ALLAH IN İSTEDİĞİ GİBİ YERİNE GETİYOR OLABİLİR MİYİZ? Getiriyor olsaydık, İslam toplumlarında adalet, yardımlaşma, kardeşlik, barış ve Allah ın ipine sarılan batıldan uzak, Müslümanlardan olurduk. Konuyu toplamak gerekirse, Kur’an da salât kelimesi, geniş anlamlarda kullanılmıştır. Yalnız bizlerin namaz dediğimiz şekilsel ritüel değildir. Salât toplum içinde, insanların birbiriyle yardımlaşma anlamında, çok fazla kullanıldığı gibi, Allah a karşı dua etmek, ondan yardım istemek, onu zikretmek ve KUR’AN I ÇEVREMİZE ANLATARAK TEBLİĞ ETMENİN, BİZZAT ONU YAŞAMANIN YANINDA, kıyamda duranlar, rükû ve secde ederek ona saygımızı, bağlılığımızı göstermemiz gereken örneklerini verir. Bahsettiğimiz salâtın yani namazın, vakti belirlenmiş olduğunu ve o vakitlerde bu salâtı, abdest alarak yapmamız gerektiği örneklerini verir. Nisa 43. ayette de, Salâtın şekilsel kısmına yani namaza durmadan önce, kendinizi bilmeyecek kadar sarhoş iseniz, salata/namaza durmayın uyarısını yapar. Ayrıca namaza/salata durmanın şartlarını sayarken de, cünüp olmamamız gerektiğinin bilgisi verilmiştir. Nisa 101. ayette de sefere, ya da yolculuğa çıktığımızda, salâtı/namazı kısaltmanızda sakınca yoktur der. Yani salâtın ölçüsünü, bildiğimiz tabirle rekât sayısını Allah belirlememiş, bizlere bırakmıştır. Hatta kısaltılmış salâtın/namazın örneğini, Allah resulünün üzerinden bizleri bilgilendirir ve savaşta namaz kılarken, peygamberimizin imamlığında kısaltılmış namazın, ilk secde yapıldığında, bittiği örneğini verir. Kur’an her konuda olduğu gibi, kolaylaştırdığı bu ibadeti, ne yazık ki mezheplerin ve fıkıh inancının ilaveleri ile şekillendirildi. Yapılan ilaveleri Kur’an da göremediklerinde de, bakın bunlar ya da şunlar Kur’an da geçmiyor diyerek, Kur’an yetersiz ve detaysız gösterildi. Bu bilgiler olmasaydı, namazımızı bile kılamazdık diyerek, toplum Kur’an a değil, rivayet kaynaklara yönlendirildi. Namaz farklı boyutlara taşındı, amacından saptırıldı. LÜTFEN UNUTMAYALIM NAMAZ, ALLAH İLE BİR OLDUĞUMUZ, ONDAN YARDIM İSTEDİĞİMİZ, ONA SIĞINDIĞIMIZ, ARAMIZDA HİÇ KİMSENİN OLMADIĞI, ONA BAĞLILIĞIMIZI DİLE GETİRDİĞİMİZ, EN ÖZEL ANIMIZDIR. Kur’an ın SALÂT konusunda açıklama yaptığı, detay verdiği bunca bilgilerinden sonra, şunları rahatlıkla söyleyebilirim. SALÂT, Allah ın Kur’an da sıkça geçen ve bizlerin özellikle dikkatimizi çektiği, önemsenen bir konudur. Bizler eğer bu uyarıların tamamını dikkate almak istiyorsak, ayetlerde geçen SALÂTI İKAME EDİN, TİTİZLİKLE YERİNE GETİRİN, HAYATINIZA GEÇİRİN SÖZLERİNDEN ŞUNLARI ANLAMALIYIZ. BİR MÜSLÜMAN ALLAH IN EMRETTİĞİ SALÂTI, GEREĞİ GİBİ YERİNE GETİRMEK İSTİYORSA, ÖNCE ONUN ZİKRİNİ, BATILDAN VE HURAFEDEN UZAK HAYATINA GEÇİRMELİ VE ASLA EMİN OLMADIĞI SÖZLERİN/HADİSLERİN ARDINA DÜŞMEMELİDİR. SALÂTIN OLMAZSA OLMAZI, İNSANLARA YARDIM ETMEK, ZEKÂT VERİP ALLAH IN VERDİĞİ NİMETLERİDEN İNFAK EDEREK, YARDIMLAŞMAYI TEŞVİK ETMEKTİR. YALNIZ ALLAH DAN YARDIM DİLEYİP, YALNIZ ALLAH I ZİKREDEREK, ONA DUA ETMELİ VE ONUN ŞANINI YÜCELTMELİDİR. YİNE KUR’AN DA AÇIKLANIP DETAYI VERİLEN VE BELİRLİ VAKİTLERDE, ALLAH IN HUZURUNDA KIYAMA DURUP, ONUN ÖNÜNDE RÜKÛ EDİP, ONA SECDE EDEREK VE YALNIZ ONDAN YARDIM DİLEYEREK, ONU ZİKREDİP ANMALIYIZ, ONA ŞÜKRANLARIMIZI SUNARAK YARDIM DİLEMELİYİZ. İŞTE ALLAH IN SALÂTI, TÜM BUNLARIN TAMAMIDIR. BU SALÂTI YERİNE GETİREN MÜSLÜMAN, ALLAH IN EN DOĞRU YOLUNDADIR. TÜM BU GERÇEKLERİ EĞER BİRBİRİNDEN AYIRIP, EKSİK YAPIYORDA, GÖSTERİŞ İÇİN BİR KISMINI YERİNE GETİRİYORSAK, ASLA ALLAH IN İSTEDİĞİ KULLAR OLAMAYIZ VE KENDİMİZİ KANDIRMIŞ OLURUZ. TABİ KILDIĞIMIZ NAMAZINDA, KARŞILIĞINI ALAMAYIZ, HAYRINI GÖREMEYİZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
HİLAFET VE HALİFELİK KONUSU ÜZERİNE....
Hilafet ve Halifelik konusu hakkında konuşmadan önce, bu kelimelerin ne anlama geldiğini önce doğru anlamalıyız. Hilafet Sözlükte “birinin yerine geçmek, bir kimseden sonra gelip onun yerini almak, yerini doldurmak, vekâlet eden anlamlarına gelir. Bu kelime İslam devletlerinde, Peygamberimizden sonra ki devlet başkanlığı kurumunu ifade eder şekline bürünmüştür. HALİFE ise bahsettiğimiz gibi, bir kimsenin yerine geçen anlamından yola çıkarak, ALLAH IN ELÇİSİ, HZ. MUHAMMEDİN VEKİLİ ONUN YERİNE GEÇEN, ONU TEMSİL EDEN ANLAMINA GELİR. Bu bilgilerden sonra, sizlere bir Müslüman olarak sorsam ve desem ki, Allah ın Elçisi vefat ettikten sonra, böyle bir görevi, yetkiyi, makamı kendisinden sonra başkasına devredilmesini vasiyet etmiş, ya da izin vermiş midir? Elbette hayır. Allah ın vermediği bir yetkiyi, bizler asla hiç kimseye veremeyiz. HALİFE kelimesi, Allah ın temsilcisi anlamında kullanılıyor ki, ALLAH IN GÖREV VERDİĞİ ELÇİLERİNDEN BAŞKA, BÖYLE BİR GÖREV, YETKİ HİÇ KİMSEYE VERİLEMEZ. Daha doğrusu buna Allah Kur’an da izin vermiyor. GÜNÜMÜZDE KULLANILAN ANLAMIYLA HALİFELİK, YANİ ALLAH IN TEMSİLCİLİĞİ İSLAM DİNİNDE YOKTUR. ELÇİLERİ VAHYİ TEBLİĞ EDER, TOPLUMU İSLAM A DAVET EDER. YETKİLERİ SINIRLIDIR. Onun dışında bir yetkileri yoktur. Bakara suresi 30. ayeti apaçık önümüzde duruyorken, lütfen kendimize Allah ın görev vermediği, HALİFELER seçmeyelim hata ederiz. İslam toplumlarında Hilafet/halifelik ne yazık ki siyasete alet edilmiş ve siyasi çıkarlar için kullanılmıştır. Toplumu istedikleri gibi yönetebilmek adına da, siyasilerin çıkarlarına hizmet etmiştir. İmamı Azam Ebu Hanife nin hayatını okuyan, kendisinin bu yanlış inancı asla kabul etmediğini, siyasilerin oyuncağı olmadığını ve bu yüzden çok acılar çektiğini, tarihi kayıtlardan okuyoruz. BİZLERİN HİLAFET VE HALİFELİK ANLAYIŞI, KUR’AN İLE TABAN TABANA ZITTIR. ÇÜNKÜ HALİFE, KENDİSİNİ BU DÜNYADA ALLAH IN TEMSİLCİSİ OLARAK GÖRÜR Kİ, BUDA İSLAM DİNİNDE RUHBAN SINIFININ OLMADIĞI GERÇEĞİNE TERS DÜŞER. Bu inanç Yahudi ve Hıristiyan toplumlarından, bizlere geçmiş yanlış bir inançtır. ALLAH KULLARI ARASINDA, KENDİ HÜKÜMLERİNİ TEBLİĞ EDECEK VE HAYATA GEÇİRECEK TEMSİLCİLERİNİ, ELÇİ OLARAK BİZZAT KENDİSİ SEÇİP GÖREVLENDİRMİŞTİR VE BUDA YETMEMİŞ, HER ANINI TAKİP ETMİŞ, GEREKTİĞİNDE İKAZ EDİP UYARMIŞTIR. BİZLER USLANMAZ VE AZGIN KENDİ NEFİSLERİMİZDE, ALLAH IN VERMEDİĞİ BİR YETKİYİ BİZLER VEREREK, HİÇ KİMSEYİ ALLAH IN TEMSİLCİSİ SEÇEYEMEYİZ. BU KAPI ARTIK KAPANMIŞ VE NEBİLERİN SONUNCUSU O ÖRNEK İNSANDAN BAŞKADA, NEBİ, TEMSİLCİ GELMEYECEĞİNE ALLAH HÜKMETMİŞTİR. Halifelik inancı Müslüman toplumların, Allah ın dinde sakın bölünmeyin emrini göz ardı ederek bölündükten sonra, adeta birbirine düşman olmuş ve kendi halifelerini, dini yöneticilerini, adeta Allah ile aralarında aracılarını oluşturmuşlardır. Tıpkı Hıristiyanlarda ki PAPALIK gibi. Onlarda kendilerini Allah ile diğer insanlar arasında aracı kabul ederler. Hatta günahlarının bağışlanmasında, günah çıkarılmasında bile kendilerini yetkili görürler. Bizim aramızda da aynı mantıktan yola çıkarak, ŞEFAATÇİLER EDİNMEDİK Mİ? Allah birçok ayetinde, bizlerin arasından halifeler seçtiğinden, onlara kitaplar verip bizleri uyardığından bahseder. Ayrıca Neml 62. ayetinde, tüm insanları bu dünyada söz sahibi, hâkim, mirasçısı kıldığından bahseder. Tabi bu ve benzeri ayetlerde geçen kelimeler evirip çevrilip, bakın Allah bize Elçiler dışında da HALİFELER gönderiyormuş diyerek, ayetleri tahrif edip kanıt arama çabasına gireriz. Kur’an da HİLAFET kelimesi geçmez. Geçmesi de zaten mümkün değildir, yoksa diğer ayetlerle çelişir. HALİFE kelimesi de bizlerin verdiği anlamda, Kur’an da geçmez. ANCAK HALİFE, HALÂİF VE HULEFÂ KELİMELERİ KULLANILARAK, İNSANIN ALLAH’IN YERYÜZÜNDEKİ HALİFESİ OLDUĞU SIKÇA TEKRARLANIR (el-Bakara 2/30; el-En‘âm 6/165; Yunus 10/73; en-Neml 27/62; Fâtır 35/39; Sâd 38/26). (A‘râf 7/69, 74; Yunus 10/14) Tüm bu ayetleri okuyup üzerinde düşündüğümüzde, Allah ın her türlü imkânı verdiği, onun yolunda giden mümin kullarına, bu dünyada hükümranlık, güç kuvvet verdiğini ve böyle kullarının adeta ALLAH IN BİRER ELÇİLERİ, TEBLİĞ EDİCİLERİ OLDUĞUNU ANLATIR BİZLERE. Zaten bizler imtihanımız gereği, Allah ın buyruklarını yerine getirmekle, tebliğle görevliyiz. Allah böyle kullarımın yanında olurum diyor. TABİ BU KONUDA DA BİZLERİ ALLAH UYARIR VE KİMİN EN DOĞRU YOLDA GİTTİĞİNİ YALNIZ BEN BİLİRİM DİYEREK, KENDİ NEFSİNİZCE BAZI İNSANLARI YÜCELTMEYİN, VELİ KİŞİLER EDİNİP ARDI SIRA GİTMEYİN DER. Bu uyarılardan sonra bizler, asla kendimize Allah ile bizim aramızda halifeler seçemeyiz, onların sözlerine kuşku duymadan tabi olamayız. Çünkü imanımız adına hüküm koyan Allah yalnız benim diyor ve bizlerin yalnız Kur’an a uymamızı istiyor. Kur’an da geçmeyen şekliyle günümüzdeki HALİFE kelimesine, Peygamberimizin vefatıyla seçimle gelen halifelik kelimesine farklı, daha sonraki halifelik kelimesine ise çok daha farklı anlamlar verilmiş ve hayata geçirilmiştir. Örneğin İslam kayıtlarında geçen dört halife dönemindeki halifelik, Kur’an ın yöneticilerinizi ehil insanlardan seçmemizi ve onlarında insanlar arasında hükmederken, adaletle hükmetmelidir emri gereği, seçimle gelmiş devletin yöneticileriydi. DAHA AÇIKÇA SÖYLEMEK GEREKİRSE, DAHA SONRA HALİFE KELİMESİNE VERİLEN ANLAMDA OLDUĞU GİBİ, PEYGAMBERİMİZİN VARİSİ, YA DA ONUN YERİNE GELMİŞ, ONUN YETKİLERİNE SAHİP DEĞİLLERDİ. BU LİDERLİK DEVLETİ YÖNETEN SİYASİ BİR OTORİTEYDİ. ONLARIN YAPTIĞI, KUR’AN EMRİ GEREĞİ TOPLUMA KUR’AN İLE HÜKMETMEKTİ. TABİ SİYASİ ÇEKİŞMELERİN OLDUĞU GERÇEĞİNİDE, GÖZ ARDI ETMEMEK GEREKİR. SEÇİLMİŞ HALİFELER DE ZATEN ÇOK UZUN SÜRMÜYORDU, EBEDİ SEÇİLMİYORLARDI. Hatırlatmak isterim. Daha sonra Halifelik makamı, tamamen çıkar ve siyasete alet edilmiş, seçimle gelmeyen, bir müddet babadan oğla verasetle geçen, daha sonrada siyasetin elinde oyuncak olmuş, hatta halka sorulmadan zorla siyasilerin oyuncağı olabilecek halifeler seçilmiştir. İslam dininde ruhban sınıfı asla yoktur ve bu Kur’an ile sabittir. Onun içindir ki, Peygamberimizden sonra Allah ın kontrolünde, dini lider olarak güvenebileceğimiz hiç kimse olamayacağı için, Allah din ve iman adına kendinize veliler edinip, ardı sıra gitmeyin diye uyarmıştır. LÜTFEN UNUTMAYALIM, DİNDE LİDER OLACAK KULLARINI ALLAH, ELÇİ OLARAK SEÇER. BİZLER ASLA KENDİ NEFİSLERİMİZDE, DİNİ LİDERLER SEÇEMEYİZ. Dini bir lider seçersek, O KİŞİNİN VERECEĞİ FETVALARA DA UYMAMIZ GEREKİR. Ama Allah bu konularda bizleri uyarıyor ve emin olmadığınız bilginin ardına düşüp sakın veliler, efendiler edinmeyin, çünkü hükmü yalnız Allah verir diye bizleri uyarır. Kimin en doğru yolda gittiğini yalnız ben bilirim der. HATTA ALLAH IN SÖZÜNDEN DAHA DOĞRU KİM VARDIR diyerek, bu konularda bizleri uyarır. Güvenilecek veliniz yalnız benim der Kur’an. Bu durumda din ve iman adına, Allah ın elçisinden sonra güvenebileceğimiz hiç kimse yoktur, olamazda. Dinde zorlama yoktur diyerek Allah, herkesin inancını imtihanı gereği, bizzat kendisinin Kur’an dan yaşamasını emretmiştir. Hiç kimse ben Allah ın temsilcisiyim diyerek, din adına hiç kimseye baskı yapamaz, DİNDE ALLAH IN KOYMADIĞI BİR HÜKÜM KOYAMAZ. O ÖRNEK İNSAN ALLAH IN ELÇİ BİLE, SAĞLIĞINDA HİÇ KİMSEYİ ZORLA MÜSLÜMAN YAPMAMIŞ, ZORLA HİÇ BİR ŞEYİ KABUL ETTİRMEYE ÇALIŞMAMIŞTIR. ÜMMETİNE YALNIZ KUR’AN İLE HÜKMETMİŞTİR. ONUN İÇİN ALLAH ELÇİSİNİ, BİZLERE ÖRNEK ALMAMIZI İSTEMİŞTİR. Bir Müslüman olarak bizlere düşen, Allah ın korumasındaki Kur’an ın emirlerine sarılarak, onu anlamaya çalışmalı ve hayatımıza geçirmeliyiz. Onun dışında anlatılan rivayet, söylenti ve sanı bilgileri din diye yaşamanın, bizleri Allah ın yolundan saptıracağını unutmamalıyız. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
KUR'AN IN TERCÜMESİ/MEALİ KUR'AN DEĞİLDİR DİYENLERİN KORKUSU, TELAŞI.
Kur’an ın tercümesinin, Kur’an olamayacağına ne yazık ki toplum inandırıldı. Onun içinde genel çoğunluğumuz Allah ın oku emrini, anlamını bilmeden Arapçasından okuyarak yerine getiriyor. Peki, Allah indirdiğim vahyi yani Kur’an ı oku derken, nasıl okumamızı istiyordu bizlerden, burası çok önemli. AÇIKLADIĞIM VE NİCE ÖRNEKLERLE İZAH ETTİĞİM AYETLERİ ANLAYARAK, DÜŞÜNEREK, AKLIMIZI KULLANARAK OKUMAMIZI EMREDİYORDU. Bu durumda Allah ın bu emrini yerine getirmemiz için, anlamını bilmeden okuyabilir miyiz? Elbette hayır. Eğer anlamını bilmeden okuyup geçiyorsak, Allah ın emrini yerine getirmemiş oluruz ki, bu okuma Kur’an okuması olamaz. Anlamadan okuduğumuzda, Allah ın vahyini gereği gibi hayata geçiremeyeceğimiz için, Allah ın Cuma suresi 5. ayetinde Yahudileri uyardığı gibi, sırtına kitaplar yüklenmiş merkebin durumuna düşeriz. KUR’AN I ANLAMADAN OKUMAMIZI İSTEYENLER, BİZLERE ANLATTIKLARI BATIL, YANLIŞ İNANÇLARIN ORTAYA ÇIKMASINDAN KORKANLARDIR. Kur’an kelimesine birçok anlam vermişlerdir ama Kur’an genel anlamda, mucizelerin bir araya getirilip toplandığı, OKUNAN ŞEY anlamındadır. Elbette Allah mucizelerin toplandığı bu Kur’an ı da, nasıl okumamız gerektiğini özellikle birçok ayetlerinde, bizlere izah etmiş hatta dikkatimizi çekmiştir. Kur’an Allah ın bizlere tebliğidir, MESAJIDIR. Bu mesajı doğru anlayabilmemiz için ise mutlaka Allah ın nice örneklerle tekrarladığı, izah ettiği konuları anladığımız dilden okuyup, daha sonrada dikkatle ayetler üzerinde düşünmeliyiz. EĞER BU YOLU SEÇMEYİP, ANLAMINI BİLMEDEN KUR’AN I OKURSAK, İNANIN BİZLER KUR’AN I OKUYOR SAYILMAYIZ. ÇÜNKÜ KUR’AN IN İNDİRİLİŞ AMACINI YERİNE GETİRİP, TEBLİĞİ BİZZAT ALMAMIŞ OLURUZ. İNANCIMIZDAN DA ASLA, HİÇ BİR ZAMAN EMİN OLAMAYIZ. Kur’an ı Kur’an yapan, Arapça oluşu değildir. Kur’an Allah ın tüm kullarına tebliğidir ki bu tebliği mutlaka anlayarak okumalıyız. Allah özellikle vahyi anlamamızı ve üzerinde düşünmemizi istiyor. Çünkü vahyi doğru anlayan asla aldatılamaz. İmamı Azamın dediği gibi; “Kuran kâğıtlar da Yazılmış ve bizim Okuduğumuz Lafızlar değildir. ESAS KUR’AN O LAFIZLARIN TAŞIDIĞI MANADIR Ki, KALIPTAN KALIBA DÖKÜLÜR. O KALIPLAR SONRADAN YARATILMIŞ VARLIKLARDIR. OYSAKİ ESAS KUR’AN, MAHLÛK OLMAYAN BİR MANADIR.” Aslında yüzlerce yıl önce, bu sorunun cevabı verilmiş ve hiç kimse tarafından da itiraz edilmemiş. Ama günümüzde sanırım, Allah ile aldatıcılar çok daha fazla mesai yapıyor. Ne yazık ki İslam toplumları, bazı siyasi liderlerin toplumu kendi kontrollerine alabilmek adına, Kur’an ı halkın bizzat okumasına ve tebliği direk kendilerinin almasının önüne geçmişlerdir. Toplum öyle sözlerle korkutulmuştur ki, adeta toplumun Kur’an ı kendi dillerinden okunması engellenmiştir. SEN KUR’AN I ANLAYAMAZSIN, KUR’AN I İLİM YAPMIŞ VELİ İNSANLAR ANLAR. AYETLERİN BİR DEĞİL ONLARCA ANLAMI VAR, SEN BUNUN HANGİSİ OLDUĞUNU NEREDEN BİLECEKSİN, diye toplum ne yazık ki Kur’an dan uzaklaştırılmış ama kendilerinin Kur’an ı anladıklarını iddia ederek, bizlerin diline çevirdikleri kitapları okumamızı istemişlerdir. NE YAZIK Kİ BİZLERE KURULAN BU TUZAK, ÇOK İŞE YARAMIŞ VE BİZLER GÜNÜMÜZDE BU KORKUYLA, KUR’AN I DUVARA ASTIK, GENEL ÇOĞUNLUĞUMUZ ARTIK KUR'AN I ANLAYARAK OKUMUYORUZ. Günümüzde iletişim ve okuma araçları çok gelişti. İmkânlarımız çok fazla. Ama her ne hikmetse, bizlere kurulan tuzağın hala farkında değiliz. Çünkü bizlere anlatılan asılsız sözlerin hala etkisindeyiz. Değerli din kardeşlerim, lütfen şöyle düşünün. Allah bizlere madem bir mesaj, tebliğ gönderdi, neden bizler bunu bizzat tebliğ almıyoruz, ya da almamıza nasıl engeller olabilir? Günümüz de bizlerin imkânları çok daha fazla eskiye göre. Anladığımız dilden okuduğumuzda bakıyoruz ki, sakın benim arama veliler sokmayın, güvenilecek veliniz yalnız benim diyor Allah bizlere. Daha da açıkça birçok kez de, anlayasınız kimseye muhtaç olmayasınız diye, KUR’AN I YEMİN EDEREK KOLAYLAŞTIRDIĞINI SÖYLÜYOR ALLAH. İyide bizlere tam tersini söylemiyorlar mı? BU DURUMDA KİME İNANACAĞIZ, ALLAH A MI EDİNDİĞİMİZ VELİLERE, ONLARIN KİTAPLARINA MI? Ne dersiniz? İşinde kolayını bulmuşlar apaçık ayet gözümüzün önünde dururken diyorlar ki, bu ayetin ne anlama geldiğini sen anlayamazsın. Lütfen tuzağa düşmeyelim. Allah ın elçisi, cahiliye toplumuna Kur’an ı tebliğ ederken, Kur’an ile yetinmek istemeyen, ataların rivayet inançlarını da din diye yaşamak isteyenlere Allah ne diyordu ayetinde hatırlayalım. “KARŞILARINDA OKUNUP DURAN BIR KİTABI, SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMİYOR MU? (Ankebut 51) “ALLAH'TAN VE O'NUN AYETLERİNDEN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR?” (casiye 6) Sizlere sormak istiyorum, lütfen hiçbir etki altında kalmadan cevap verin. Bu ayetler bizleri ilgilendirmiyor mu? Yalnız kitap ehlini mi ilgilendiriyor? Eğer elbette ilgilendiriyor diyorsanız, lütfen bir kez daha düşünün ve bizler Kur’an yetmez diyerek, batılın peşi sıra gitmeyelim ve bizleri Allah ile aldatanların tuzağına düşmeyelim. Bizleri Kur’an dan uzaklaştırmaya çalışan ve Kur’an gerçekleri ile buluşmamızı günümüzde engelleyebilmek için, topluma korku saldıkları bir konu var. Şöyle diyorlar. “MADEM KUR’AN IN TERCÜMESİDE KUR’AN, YÜZLERCE FARKLI TERCÜME EDİLMİŞ MEALLERİN, HANGİSİ KUR’AN O ZAMAN?” Bu sorunun cevabını eğer Kur’an dan hala alamadıysak, gerçektende onlara hak vermemiz kaçınılmaz olacaktır. Ne yazık ki İslam ı bozmak isteyen özellikle YAHUDİ FİTNESİ, İslam toplumlarında yüzlerce tarikat ve cemaatler kurdurmuş ve onlara da farklı farklı Kur’an tercümeleri yapmalarını sağlamış, böylece toplumun kafasında şüpheler uyandırılmıştır. Söyledikleri gibi birçok farklı Kur’an tercümeleri var. Ama çok da doğru tercümelerin olduğunu söylemeliyim. Bu farklı meallere baktığınızda, farklığın neler olduğunu, dikkatle farklı mealleri okuyan hemen anlayacaktır. Özellikle cemaatlerin ve tarikatların etkisiyle tercüme edilmiş meallere baktığınızda, parantez içinde, ayette hiç bahsedilmeyen bir anlamın verildiğini dikkatle Kur’an ı okuyan, araştıran yanlışlığı hemen anlayacaktır. Diyelim ki, Kur’an meallerinin/tercümelerinin hepsinde, bir ya da birkaç tane yanlışlıklar var. SİZLERE SORUYORUM, YÜZDE 95 İNİ ANLADIĞINIZ VE TEBLİĞİ BİZZAT ALDIĞINIZ KUR’AN IN MI SİZE FAYDASI OLUR, YOKSA YÜZDE 100 Ü NÜ ANLAMADAN OKUDUĞUNUZDA MI TEBLİĞİ ALIR, FAYDASI OLUR? Ne dersiniz? Okulda da öğrenciyken, önce bazı konuların bir kısmını anlarız, ama gösterdiğimiz çabayla okuyup araştırdığımız da, daha sonra hepsini anlarız. İşte Allah onun için aklını kullan, ayetler üzerinde düşün ey kulum, çünkü imtihanınız, sorumlu olduğunuz kitap Kur’an dır diyor. Bizler zerre kadar düşünmüş olsak, önce şunu düşünmemiz gerekmez mi? BİZLER İMTİHANIMIZ GEREĞİ, KENDİ İMKÂNLARIMIZLA ÖNCE, ALLAH IN MESAJINI ALABİLDİĞİMİZ, EMİN OLABİLDİĞİMİZ KADARINI ÖNCE KENDİMİZ ALALIM. DAHA SONRADA ÖĞRENDİĞİMİZ, ÜZERİNDE DÜŞÜNEREK EMİN OLDUĞUMUZ BİLGİLER IŞIĞINDA, TAM OLARAK ANLAYAMADIĞIMIZ ŞÜPHELERİMİZİN OLDUĞU AYETLERİ DE, DİĞER AYETLER IŞIĞINDA ARAŞTIRALIM DEMEMİZ, AKLIN VE MANTIĞIN YOLU DEĞİL Mİ? HANGİSİ SİZCE EN SAĞLAM YOLDUR? Bizlerin yaptığı en büyük yanlış, Kur’an ı tebliğ alırken aracı kullanmamızdan kaynaklanıyor. Bizlere ne anlatıldıysa, onu doğru zannediyoruz. Ne yazık ki ben çok daha önceleri, bu yanlışı yapıyordum. Kendim araştırıp anlamaya çalıştığımda, yaptığım bu büyük yanlışın farkına vardım çok şükür. MEĞERSE BİZLERE BAZI KONULARI, ALLAH IN KUR’AN DA EMRETTİĞİNİN, TAM TERSİNİ ALLAH IN EMRİ DİYE ANLATMIŞLAR. SİZCE BU YANLIŞLARLA MI ALLAH IN HUZURUNA GİDERSEK HESAP VEREBİLİRİZ, YOKSA KENDİ ÇABALARIMIZI GÖSTERİP, KUR’AN I ARACISIZ BİZZAT ANLAMAYA ÇALIŞARAK, EN AZ HATAYLA MI ALLAH IN HUZURUNA GİTTİĞİMİZDE YÜZLERİMİZ GÜLER? Karar sizlerin. İmtihan sizin imtihanınız. Allah ın elçisinin görev ve sorumluluğunu lütfen unutmayalım. Allah ın elçisine vermeye çalıştıkları yetkileri dikkatle okuyalım ki, bizleri bu konuda aldatamasınlar. "RESULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. (Ankebut 18) BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ. (Kehf 56) BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM. (Ahkaf 9 ) " Gelelim Allah ın bizlerin Kur’an ı doğru anlayabilmemiz için, önerdiği yol ve yönteme. Çünkü Allah geleceği bilir ve kullarını o yanlışlara düşmememiz için uyarır. Mesajı bizzat aracısız almamızı ister. Çünkü İslam dininde ruhban sınıfı yoktur. Ruhbanlığı yaratan insanların uslanmaz, çıkarlarıyla azdığı nefisleridir. Elbette herkes aynı kapasitede yaratılmamıştır, birbirimize muhtacız, birbirimizden her konuda faydalanmalıyız. ALLAH KULLARINA, KAPASİTESİ ÜSTÜNDE ASLA YÜK YÜKLEMEYECEĞİNİ BİLDİRMİŞTİR. ÖNCE BİZLER TEBLİĞİ, ALLAH IN MESAJINI, BUYRUKLARINI ELİMİZDEN GELDİĞİNCE ARACISIZ ALMAYA ÇALIŞMALIYIZ. KUR’AN IN GENEL FELSEFESİNİ, MANTIĞINI, ADALET ANLAYIŞINI ANLADIĞIMIZ ANDAN İTİBAREN, BAŞKARINDAN ALACAĞIMIZ BİLGİLERLE BİZLERİ ASLA ALDATAMAZLAR. ÇÜNKÜ YANLIŞ BİLGİ ALDIĞIMIZDA, DAHA ÖNCE ÖĞRENDİMİZ VAHİYLE ÇATIŞIR, TERS DÜŞER. Tüm bu bilgilerden sonra, Allah bizlerin Kur’an ı okumaya başlamadan önce ne yapmamızı istiyor. Bunu önce anlamalıyız, eğer bu bilgiyi bizden sakladıysalar, din tacirlerinin, Allah ile aldatıcıların tuzaklarına mutlaka düşeriz. Nahl suresi 98. ayetinde Allah, bizlerin Kur’an ı okumaya başlamadan önce, lütfen burası çok önemli dikkat; O KOVULMUŞ ŞEYTANDAN, ONUN VESVESESİNDEN, ONUN DAYATTIĞI BATIL VE HURAFE İNANÇLARDAN KURTULUP, SIYRILIP YALNIZ ALLAH A KENDİMİZİ TESLİM ETMELİYİZ, YALNIZ ALLAH A SIĞINMAMIZ GEREKTİĞİ UYARISI YAPILIR. Hâlbuki bizlere bu ayet örnek gösterilip, Kur’an ı okumaya başlamadan önce, EUZÜBİLLAHİMİNEŞŞEYTANİRRACİM diye başlayarak Kur’an ı oku, diye öğretmediler mi? Hâlbuki ayette anlatılan, çok ama çok önemli uyarı, ne yazık ki göz ardı edildi, toplumdan gizlendi. Peki, bizler böylemi yapıyoruz? Elbette hayır. Kur’an ı anlayarak kendi dilimizden okurken, daha önce bizlere öğretilen rivayet ve sanı bilgilerin ışığında ayetleri anlamaya çalışıyoruz. Bunu yaptığımız içinde ayetleri doğru anlayamıyoruz. ELBETTE BU YANLIŞ BİLGİLERLE YÜZLERCE MEAL TERCÜME OLACAKTIR. MEALE/TERCÜMEYE KUR’AN DEMEYENLER, ZATEN YÜZLERCE FARKLI ŞEKLİYLE KUR’AN I TOPLUMA ANLATIYORLAR, BU YANLIŞIN DİĞERİNDEN NE FARKI VAR? Bizlere ne öğretilmişti? PEYGAMBERİMİZİN RİVAYET HADİSLERİ, FIKIH BİLGİLERİ OLMASAYDI, KUR’AN ANLAŞILMAZDI KAPALI KALIRDI, DEMİYORLARMI? Bu düşüncelerle, bilgilerle Kur’an ın tercümesini istediğimiz kadar okuyalım, asla doğru anlayamayız. BU YANLIŞI YAPARAK KUR’AN I TERCÜME EDENLERDE, AYNI HATAYA DÜŞÜYORLAR VE KUR’AN IN DİĞER AYETLERİNDEN İSTİFADE ETMEK YERİNE, AYETLERİ RİVAYET BİLGİLER IŞIĞINDA ANLAMAYA ÇALIŞIYORLAR. BU DURUMDA YÜZLERCE TERCÜMENİN OLMASI ZATEN KAÇINILMZ OLACAKTIR. AYETLERİ DOĞRU ANLAMAK İSTİYORSAK, KUR'AN I DİĞER AYETLEREN YARDIM ALARAK ANLAMAYA, TERCÜME ETMEYE ÇALIŞMALIYIZ. HATASIZ İNSAN ELBETTE OLMAZ. Değerli din kardeşlerim, Kur’an ın mealinde/tercümesinde istedikleri kadar yanlışlık yapsınlar, inanın zamanla o yanlılıkları fark edeceksiniz. Buna gönülden inanmanızı rica ediyorum sizden. Bunu ben yaşadım. Çünkü Allah bizlerin, yapacağı tüm yanlışlıkları hesap ederek, Kur’an da bizlere yardımcı olmuştur. Dikkat ettiyseniz bazı konular birçok kez, farklı şekillerde ısrarla Kur’an da tekrar ediliyor. Bunun nedeni, bizlere kurulan tuzaklardan kurtulabilmemiz adınadır. ÖRNEĞİN, ALLAH ŞEFAAT YANİ BAĞIŞLANMA, AFFETME TÜMDEN BANA AİTTİR DEDİĞİ HALDE, HALA RESULLERİN, DİN ÂLİMLERİNİN, VELİLERİN, ŞEYHLERİN ŞEFAATÇİ OLDUĞUNU TOPLUMA ISRARLA ANLATIYORLAR. Bu yanlışa kullarım düşmesin diye, birçok kez bu konuyu tekrar etmiş ve bakın ne demiştir. “HİÇ KİMSENİN BAŞKASINA FAYDA VEREMEYECEĞİ, ŞEFAATİN KABUL EDİLMEYECEĞİ, FİDYE ALINMAYACAĞI VE YARDIM YAPILMAYACAĞI BİR GÜNDEN SAKININIZ. (BAKARA 48)” “YOKSA ALLAH'TAN BAŞKA ŞEFAAT EDİCİLER Mİ EDİNDİLER? (ZÜMER 43)” “ZATEN GÜNAHLARI ALLAH'TAN BAŞKA KİM AFFEDEBİLİR? (ALİ İMRAN 135)” Bizlerin Kur’an ı anlayarak okumamızı istememelerinin nedeni, bunca açık gerçekleri fark etmemizi istemedikleri adınadır. Allah Kur’an gerçekleri ile ısrarla buluşmak istemeyen ve batılın peşine düşenin gözlerine perde çeker, kulak ve gönüllerini mühürlerim diyor. Lütfen bu hatalara düşmeyelim. Eğer bu yanlışa düşmezsek, İstedikleri kadar meallerde/tercümelerde yanlışlıklar yapsınlar, topluma yanlış bilgiler aktarsınlar, bunları inanın zamanla bizlerin göstereceği çabaları nispetinde mutlaka fark edeceğiz, buna lütfen inanın. Allah bu konuda bizleri Kur’an a yönlendiriyor ve Kur’an ı anlayabilmek için çaba harcayan kullarına, ayetleri anlamaları adına bakın nasıl bir yardımda bulunacağını bizlere bildiriyor. “BU KUR'AN, İNSANLARIN KALP GÖZLERİNİ AÇACAK IŞIKLARDAN OLUŞUR. GEREĞİNCE İNANAN BİR TOPLUM İÇİN DE BİR KILAVUZ VE BİR RAHMETTİR O. (Casiye 20)” “PEKİ BUNLAR, KUR'AN'IN ANLAMINI İNCEDEN İNCEYE DÜŞÜNMÜYORLAR MI? YOKSA KALPLER ÜZERİNDE O KALPLERİN KİLİTLERİ Mİ VAR? (Muhammed 24)” Allah bu ayetlerde de bizlere güç veriyor ve diyor ki, sen imtihanın için var gücünle çalış ve tebliği aracısız batıl ve hurafeden uzak almaya çalış. Senin gönül gözlerini açarak, sana hikmeti bahşederek, Kur’an ı anlamana yardımcı olurum diyor. Allah Kur’an için, FURKAN dır diyor. Anlamı da eğriyi doğrudan ayıran anlamındadır. Böyle bir kitap, nasıl olurda okuyana gereken detaylı bilgiyi veremez. Lütfen edindiğimiz velilere değil, ALLAH A VE KİTABINA GÜVENELİM. Allah açıklamadığı, detay vermediği hatta anlayabilmemiz için yardımcı olmadığı bir rehber, tebliğ, uyarı gönderip bizleri asla sorumlu tutmaz. Lütfen Allah ın adaletini, yanlış inançlarımızla sınamayalım. Araf 174: HAKKA DÖNSÜNLER DİYE, İŞTE AYETLERİ BÖYLECE AYRI AYRI AÇIKLIYORUZ. (Diyanet meali) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
ALİ İMRAN 145. AYETİ NASIL ANLAMALIYIZ?
“HİÇBİR KİMSE ALLAH’IN İZNİ OLMADAN ÖLMEZ. ÖLÜM BELİRLİ BİR SÜREYE GÖRE YAZILMIŞTIR.” Bizler Kur’an ayetlerini, ne yazık ki rivayet edilen batıl inançlar eşliğinde anlamaya çalıştığımız, hatta Kur’an ı bu bilgiler ışığında tercüme edip anlattığımız için, Allah ın tebliğini doğru anlayamıyoruz. Şöyle bir inanç vardır. Ölen her insanın ecelini Allah, zaten o kadar yazmış, kaderinde bu kadar ömür biçmiştir. Onun içindir ki bizler, yazılan bu ömrü yaşıyoruz, ölümü takdir eden Allah tır diye anlatılıyor. Elbette ölümümüze karar veren Allah tır. O izin vermezse hiç kimse ölemez, ya da takdir ettiği hayattan fazla, hiç kimse yaşayamaz. Burası doğru. Ama sizce daha yeni doğmuş bir bebeğin ölümüne, genç yaşta trafik kazası geçirip ölen kişiye, birbirini öldüren insanların ömrünü, Allah bu kadar yazmış ve bizlerin yapacağı bir şey yoktur diyebilir miyiz? Lütfen çevremizde yaşanan hayatın gerçeklerini, yanlış bilgiler ışığında değil, Kur’an ın verdiği bilgilerle anlamaya çalışalım. Eğer buna inanırsak, Allah bu durumda kullarına adaletsizlik yapmış olmaz mı? Kimisine çok ömür verip, kimisine çok az ömür verenin, Allah olabileceğine nasıl inanırız? Bu nasıl bir imtihan anlayışı? Bizlerin Allah tasavvuru böyle ise bizler Allah ı ve onun adaletini tanımıyoruz demektir. Bu konuyu doğru anlamak istiyorsak, ALLAH IN BU DÜNYADA BİZLERİ ÖZGÜR İRADEMİZLE BAŞ BAŞA BIRAKTIĞINI VE ÖLÜMÜMÜZDE DE, MUTLAKA BİZLERİNDE PAYININ OLDUĞUNU ASLA UNUTMAYALIM. Bu konuyu daha detaylı düşünmeye başlamadan önce, konumuzla ilgili ayeti özellikle daha iyi anlayabilmek için, farklı tercümelerden paylaşmak istiyorum. Ali İmran 145: HİÇBİR KİMSE ALLAH’IN İZNİ OLMADAN ÖLMEZ. ÖLÜM BELİRLİ BİR SÜREYE GÖRE YAZILMIŞTIR. Kim dünya menfaatini isterse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret mükâfatını isterse, ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız. (Diyanet meali) Ali İmran 145: HİÇ KİMSE, TAYİN EDİLMİŞ BELLİ BİR VADEDEN ÖNCE, ALLAH'IN İZNİ OLMADAN ÖLMEZ. Kim bu dünyanın nimetlerini arzularsa kendisine ondan vereceğiz; kim de âhiretin nimetlerini arzularsa kendisine ondan vereceğiz ve şükredenleri ödüllendireceğiz. (Bayraktar Bayraklı meali) Ali İmran 145: ALLAH'IN İZNİ OLMADAN, YAZILI ECELİ GELMEDEN KİMSE ÖLMEZ. Kim dünyalık isterse ona ondan veririz. Kim ahiretlik isterse ona da ondan veririz. Biz, görevini yapanları ödüllendireceğiz. (Süleymaniye vakfı meali) Ayeti dikkatle okuduğumuzda, tüm insanların Allah ın izni olmadan, yazılı eceli gelmeden hiç kimse ölemez diyor. LÜTFEN DİKKAT, ALLAH IN İZNİ OLMADAN DİYOR. BURADA BİR İSTİSNA VAR. Siz bu sözlerden ne anladınız? Herkesin ölümüne Allah karar vermiş ve bunun dışında insanların hiçbir etkisi yoktur, küçük yaşta ölen bir çocuğun ölümüne, 100 yaşında ölen bir insanın ölümüne de Allah karar verdiği için mi ölmüş diyor? Yoksa Allah her kulu için uzun, adaletli bir süre bir ömür vermiş, O verdiği uzun ömrün üzerine hiç kimse çıkamaz ama değişik şartlar, etkenler, oluşumlar, kişinin yaptığı yanlış tutum, Allah ın verdiği bedeni doğru kullanmama, hor kullanma gibi şartların oluşmaması ile erken ölen bir insanın ölümüne Allah izin veriyor, diye mi anlamalıyız? Ne desiniz? Eğer bizlerin bu dünyada imtihan olduğumuza inanıyorsak, ölümümüzde de payımızın mutlaka olduğuna inanmalıyız. Yoksa bu imtihan olmaz. Çevremize şöyle bir bakalım. Allah a inanmayan insanda yaşıyor, inanan insanda. Hem de uzun bir ömür. Allah isteseydi, kendisine inanmayan kulunun hemen canını alabilirdi. Ama almıyor. Tüm bunlar, imtihanımızın çok önemli unsurlarıdır, lütfen bunu göz ardı etmeyelim. Allah bizlere uzunca bir ömür veriyor. Bunu doğru kullanmak bizlerin elinde. Küçük yaşta daha doğarken ölen bir bebeğin ölümüne, nasıl olurda Allah bu kadar ömür vermiş deriz. Araştırınız bebeğin ölümünde mutlaka yan etkiler, hataların, yanlışlıkların etkisi vardır. ALLAH ADALETSİZ DEĞİLDİR, KENDİ HATALARIMIZI LÜTFEN ALLAH A NİSPET ETMEYELİM. Konuyu daha iyi anlayabilmemiz için, üç farklı tercümeden Enam suresi 2.ayeti hatırlatmak istiyorum. Enam 2: Sizi balçıktan yaratan O’dur. SONRA BİR ECEL BELİRLEMİŞTİR. BELİRLENMİŞ BAŞKA BİR ECEL DE O’NUN KATINDADIR. Siz yine de tereddüt geçirirsiniz. (Süleymaniye vakfı meali) Enam 2: Sizi balçıktan yaratan ve SONRA SİZİN İÇİN BİR ÖMÜR TAYİN EDEN O'DUR. BİR DE O'NUN KATINDA BELİRLİ BİR ÖMÜR/ECEL VARDIR. Fakat siz hâlâ şüphe edip duruyorsunuz. (Bayraktar Bayraklı meali) Enam 2: O öyle bir Rab’dır ki, sizi çamurdan yaratmış, SONRA (HER BİRİNİZE) BİR ECEL TAYİN ETMİŞTİR. (KIYAMETİN KOPMASI İÇİN) BELİRLENMİŞ BİR ECEL DE O’NUN KATINDADIR. Siz ise hâlâ şüphe ediyorsunuz. (Diyanet meali) Bu ayet aslında batılın etkisinde kalmadığımız sürece dikkatle düşünüldüğünde, bizlere en doğru bilgiyi bu konuda veriyor. Dikkat ederseniz, bu ayette iki farklı ömürden bahsediliyor. İlginçtir ilk iki tercümede olmayan ama üçüncü Diyanetin tercümesinde, parantez içinde, ikinci ölüme Allah ın ayetinde bahsetmediği bir ölüm yani kıyametin koptuğunda öleceğimiz bir ölüm olarak yazmış. Ama Allah böyle bir açıklama yapmamış. Allah ın söylemediğini bizler ayete söyletmeye çalışırsak, ayeti de elbette yanlış anlarız. İlk iki tercümede dikkat ederseniz, Allah bizleri balçıktan yarattıktan sonra, BİZLERE BİR ECEL BELİRLEDİĞİNDEN BAHSEDİLİYOR. İşte bu ecel bizlerin kullanımına sunulmuş, adaletli tespit edilmiş uzun bir ömür. Devamında ise Müsemma kelimesiyle anlatılan kişiye has, belirlenmiş bir zaman süresi, BELİRLENMİŞ BAŞKA BİR ECELDEN BAHSEDİLİYOR VE DİYOR Kİ, BU ECELİNDE NE ZAMAN OLACAĞINI YALNIZ ALLAH BİLİYOR. Demek ki Allah kullarına önce adaletli bir ecel belirliyor ve bunun üstüne asla hiç kimse çıkamaz diyor. Ama bu ömrü Allah, imtihanları gereği nasıl kullanacaklarına kulları karar veriyor. Örneğin intihar etmek isteyene gerekirse zamanından önce ölümlerine Allah izin veriyor, müsaade ediyor. Ali İmran 145.ayetinde öyle demiyor muydu? “HİÇ KİMSE ALLAH IN İZNİ OLMADAN ÖLEMEZ.” Hatta Münafikun suresinde de Allah, “BİR KİMSENİN ÖMRÜ BİTİNCE ALLAH, ONA ASLA EK SÜRE VERMEZ”, diye konuya açıklık getiriyor. Lütfen aşağıdaki ayet üzerinde dikkatle düşünelim. Vakıa 60: ARANIZDA ÖLÜMÜ TAKDİR EDEN BİZİZ. Ve biz, önüne geçilebileceklerden değiliz. (Diyanet vakfı meali) Allah adaletiyle tüm kullarına imtihan olabilecekleri, düşünebilecekleri vakti veriyor. Onu tam kullanmak ya da Allah ın verdiği o eşsiz bedeni hor kullanarak, gereken değeri vermeyerek erken ölmemize Allah izin veriyor, YANİ ÖLÜMÜ HAK ETTİĞİMİZ ZAMANDA BİZLERE TAKDİR EDİYOR VE ÖLÜMÜMÜZE İZİN VERİYOR. Bunun dışında rivayetlerin etkisiyle konuyu saptırarak, farklı anlamlar verirsek, ALLAH IN ADALETİNE SAYGISIZLIK YAPMIŞ OLACAĞIMIZ GİBİ, KUR’AN I DA ZERRE KADAR ANLAMAMIŞ OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
BİZLER NE YAZIK Kİ DİN VE İMANIMIZ ADINA, KİME GÜVENECEĞİMİZE HALA DOĞRU KARAR VEREMEDİK.....
Sizlere bir soru sorsam ve desem ki, inancınızı imanınızı öğrenmek adına yaşarken, Allah a mı güveniyorsunuz, yoksa sizlere dini anlatan hocalarınıza, güvendiğiniz veli kişilere, şeyhlerinize mi güveniyorsunuz. Çok mantıksız bir soru gibi geldi sanırım sizlere? Evet gerçekten de, bence de çok mantıksız. Hepimizin, elbette Allah a güveniyoruz dediğinizi duyar gibiyim. Peki, Allah a güvencimiz sözde mi kalıyor, yoksa gerçekten İslam ı yaşarken hayata geçiriyor muyuz? İşte burası çok önemli. EĞER ALLAH A GÜVENİYORSAK, SİZLERİ DOĞRU YOLA İLETECEK BİR NUR, IŞIK İNDİRDİM, YALNIZ ONUN İPİNE SARILIN, SAKIN EMİN OLMADIĞINIZ SÖZLERİN/HADİSLERİN ARDINA DÜŞMEYİN, ÇÜNKÜ SİZLERİ KUR’AN DAN SORUMLU TUTUYORUM HÜKÜMLERİNE GÜVENİP, İNANIP ASLA KUR’AN DIŞI BİLGİLERİN ARDINA DÜŞMEMEMİZ GEREKİR. Bunu yapıyor muyuz? İsterseniz yapıp yapmadığımıza bir göz atalım. Allah bizleri uyarıyor ve Kehf 26. ayetinde, “KENDİ HÜKMÜNDE HİÇ KİMSEYİ ORTAK KILMAZ”, diye apaçık bildirdikten sonrada, Nisa 87. ayetinde, “SÖZ BAKIMINDAN ALLAH'TAN DAHA DOĞRU KİM VARDIR!” dediği halde, bizler sanki Allah ın bu uyarılarına hiç kulak asmayıp, Allah ın sözlerinin üstünü örtüp, ne yani peygamberimiz postacımıydı, onunda dinde Kur’an ın yanında hüküm koyma yetkisi vardır demiyor muyuz? Hani Allah a güveniyorduk? Allah ın elçisi bu ayetleri tebliğ alıp ümmetine tebliğ ettikten sonar, bu ayetlerin hükümlerine tamamen ters bir davranış içinde olabilir mi? Tüm bu rivayetlere inandığımızda, Allah a mı güvenip inanmış oluyoruz, yoksa bizlere dini anlatan kişilere mi? Karar sizin. Yine Allah Ankebut 51. ayetinde, “KARŞILARINDA OKUNUP DURAN BİR KİTABI, SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMİYOR MU?” diye kitap ehline soran Rabbimize cahiliye toplumu, hayır yetmiyor çünkü bizlerin atalarımızdan bize intikal eden inançlarımızda var, bizler onlardan vazgeçemeyiz, YALNIZ SİZİN KİTABINIZ KUR’AN A UYMAK BİZLERE YETMEZ, DİYE CEVAP VERİYORLARDI. Peki, bizler günümüzde ne diyoruz Kur’an için, acaba biz Kur’an a iman edenler, onlardan farklımı düşünüyoruz? Ne yazık ki onardan hiç farkımız yok. BİZLERİN ALLAH A, ONUN KİTABINA YALNIZ GÜVENMEMİZ GEREKİRKEN, YALNIZ KUR’AN İLE İSLAM YAŞANMAZ, PEYGAMBERİMİZİN RİVAYET HADİSLERİ VE DİN ÂLİMLERİNİN GÖRÜŞLERİ, FIKIH OLMASAYDI KUR’AN KAPALI KALIR ANLAŞILAMAZDI. ÇÜNKÜ KUR’AN DA HER BİLGİ YOKTUR, ÖZET BİLGİ VARDIR. KUR’AN I DA HERKES ANLAYAMAZ DİYEBİLİYORUZ. Bizler bu söylenenlere inanıyorsak, Allah ın dinini değil tıpkı kitap ehlinin yaşadığı gibi, atalarının dinini yaşıyoruz demektir. BU İNANÇ ALLAH A GÜVENEREK, ONUN YOLUNDA YAŞANAN BİR İNANÇ SİZCE OLABİLİR Mİ? Allah ne emrediyorsa, bizler ne yazık ki tersini yaptığımızın farkında bile değiliz. Çünkü bizlerin Kur’an ile bağımızı kestiler. Kur’an ı anlayarak ve düşünerek okumamızı engellediler. Bu yanlışı fark edenleri de, din düşmanı kâfir ilan ettiler. Allah Enbiya suresi 10. ayetinde, “AND OLSUN, SİZE ÖYLE BİR KİTAP İNDİRDİK Kİ, BÜTÜN ŞAN VE ŞEREFİNİZ ONDADIR. HÂLÂ AKILLANMAYACAK MISINIZ?” diyorsa Allah, bizler Allah a güvenmemiz gerekirken, nasıl olurda Kur’an da her bilgi, detay yoktur deriz de, beşeri fıkıh ve mezheplerin dine ilavelerini Kur’an da göremediğimizde, bakın Kur’an da şunlar ya da bunlar yok, demek ki Kur’an da her bilgi olmuyormuş, yalnız Kur’an işle İslam yaşanmıyormuş deriz. HATIRLATIRIM BUNLARI SÖYLEYİP İNANANLAR, ALLAH A GÜVENMEYİP, YARATILMIŞ İNSANLARA GÜVENİP, ARDI SIRA GİDENLERDİR. Allah Casiye 6. ayetinde, “ALLAH DAN VE ONUN AYETLERİNDEN SONRA, HANGİ SÖZE İNANACAKLAR.” dediği halde, bizler hala Allah ı dinlemek yerine, başkalarını dinliyor da, Allah ın ayetlerinin dışında, yani Allah ın sözünden başka din adına anlatılan söylentilere/rivayetlere inanıyorsak, BİZLER ALLAH A SÖZDE GÜVENİP, ÖZÜNDE GÜVENMEDİĞİMİZİ GÖSTERMİŞ OLURUZ. Allah birçok ayetinde, Kur’an ı açıklamak bize düşer, Kur’an ı nice örneklerle açıkladık ki anlayasınız kimseye muhtaç olmayasınız, Kur’an ı anlayabilmeniz için kolaylaştırdık diyor da, bizler bu sözlerin tam tersine inanıyorsak, BİZLER ALLAH A DEĞİL RİVAYET, SANI VE EDİNDİĞİMİZ VELİ KİŞİLERE GÜVENİYORUZ DEMEKTİR. Allah görev verdiği elçisinin görev tanımını çok açık Kur’an da yaparak bizlere bildirdiyse, bizler hala nasıl olurda, Allah ın elçisini dinde Allah ın ortağı yapmaya çalışırız. “RESULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. (Ankebut 18) BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ. (Kehf 56) SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR. (Rad 40) BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM. (Ahkaf 9 )” Allah ın bizlere verdiği bu bilgilere gözlerimizi kapatıp, emin olmayacağımız, hatta Elçisinin asla söylemesi mümkün olmayan sözlere nasıl inanırız? Eğer inanıyorsak, ALLAH A GÜVENMİYORUZ DEMEKTİR. Yaptığımız yanlışlara örnek verilecek, inanın yüzlercesi var. Ama gözlerine perde çekenler, hakkı görmezden gelip batılın ardına düşenlere, asla Kur’an gerçeklerini anlatamazsınız. BİZLERİN DİN VE İNANCIMIZ ADINA, İZLEMEMİZ GEREKEN YALNIZ KUR’AN OLDUĞUNU BİLDİRİYOR. Allah elçisine, tebliğ etmek sana, hesap sormak bize düşer, kulumla aramdan çekil diye bizlere Kur’an da örnek veriyorsa, ALLAH İLE KULUNUN ARASINDA ELÇİSİNİN BİLE OLAMAYACAĞINI, ARTIK ANLAMALIYIZ. Eğer cahiliye toplumunun yaptığı yanlışları tekrar etmek istemiyorsak, Allah ın şu uyarısını lütfen göz ardı etmeyelim, inanın pişman oluruz. Maide 50: ONLAR HÂLÂ CAHİLİYE DEVRİNİN HÜKMÜNÜ MÜ İSTİYORLAR? Kesin olarak inanacak bir toplum için, KİMİN HÜKMÜ ALLAH’IN KİNDEN DAHA GÜZELDİR? (Diyanet meali) Eğer bizler hala, din ve imanımızı yaşarken Allah ın Kur’an da verdiği hükümlerin dışında, beşeri fıkıh inancının ya da mezheplerin rivayetlerin dine koyduğu hükümlere de inanıyorsak, BİZLER CAHİLİYE TOPLUMUNUN YAPTIĞI YANLIŞLARI YAPIYORUZ DEMEKTİR. Allah a güvenen, onun emrettiği gibi, YALNIZ KUR’AN IN İPİNE SARILIR VE YALNIZ ONU HAYATINA GEÇİRİR. Allah ın elçisi o örnek ÜMMÜ Peygamberimiz bakın nereye uyma emri almış. Onun yolunu izleyende onun yolundan gider. Casiye 18: SONRA DA SENİ DİN İŞİ KONUSUNDA AÇIK BİR YOLA KOYDUK. SEN ONA UY, BİLMEYENLERİN HEVA VE HEVESLERİNE UYMA. (Diyanet meali) Araf 203: Onlara bir ayet getirmediğin zaman, “SEN BİR TANE DERLESEYDİN YA!” DERLER. De ki: “BEN ANCAK RABBİM TARAFINDAN BANA VAHYOLUNANA UYARIM. Bu kitap, Rabbinizden gelen göz açıcı belgeler olup, inanmış bir topluma rehber ve rahmettir.” (Bayraktar Bayraklı) Allah Zuhruf 44. ayetinde, SİZLERİ KUR’AN DAN SORUMLU TUTUYORUM diye hüküm verdiği halde, bizler hala Allah ın verdiği bu söze, hükme inanmıyor da, Kur’an ın hiç bahsetmediği başka kaynaklardaki sözleri/hadisleri de din diye yaşıyorsak, Allah a güvenmiyoruz demektir. Dilerim cümlemiz, Kur’an gerçeklerinin farkında olan, batıl, hurafe ve sanıdan uzak, yalnız Allah ın ipi Kur’an a sarılan, Allah ın azınlık halis kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
TAHA SURESİ 9-10-11-12-13.AYETLER. ALLAH, HZ. MUSA YA HEMEN AYAKKABINI ÇIKAR SÖZÜYLE, NEYİ KAST EDİYOR?
Bu makalemde sizlerin düşünmenize vesile olmak istediğim, Taha suresinde geçen bazı ayetler olacaktır. Allah Kur’an da bizlerin özellikle düşünmemizi, aklımızı kullanmamızı ister ve bu konuda çokça uyarır. Çünkü geçmiş toplumlardan öyle kıssalar verilir ki Kur’an da, bu ayetler üzerinde dikkatle düşünmediğimiz takdirde, asla HİSSEMİZİ alamayız bu kıssalardan. Bir başka deyişle, herkes düşünebildiği, araştırdığı ölçüde hissesini alır diyebiliriz. Yazımızın asıl konusu olan ayetleri, önce yazmak istiyorum. Daha sonra birlikte düşünelim. Taha 9–10–11–12–13: Musa’nın haberi sana ulaştı mı? Hani bir ateş görmüştü de ailesine, “Siz burada kalın, ben bir ateş gördüm (oraya gidiyorum). Umarım ondan size bir kor ateş getiririm yahut ateşin başında, yol gösterecek birini bulurum” demişti. Ateşin yanına varınca, ona şöyle seslenildi: “EY MUSA!” “ŞÜPHE YOK Kİ, BEN SENİN RABBİNİM. HEMEN AYAKKABILARINI ÇIKAR. ÇÜNKÜ SEN MUKADDES VADİ TUVA’DASIN.” “BEN SENİ (RESUL OLARAK) SEÇTİM. Şimdi vahyolunacak şeyleri dinle.” (Diyanet meali) Bu ayette, Musa nın haberi sana geldi mi, yada sana mutlaka gelmiştir şeklinde Allah peygamberimize, Hz. Musa dan bir kıssa aktarıyor. Eğer bu kıssa üzerinde, Kur’an bütünlüğünde dikkatle düşünmezsek, hissemizi de almamız pek mümkün olmayacaktır. Hz. Musa bu ana kadar, daha Allah dan Elçilik görevi almamış olduğunu anlıyoruz. Ailesi ile yolculuğu esnasında, karşıdan bir ışık görüyor ve gördüğü ışığa ya da ateşe doğru, yardım almak umuduyla gidiyor. Dikkat etmemiz gereken konu ise ailesine siz burada kalın demesidir. Çünkü Allah kuluna burada, çok özel bir şekilde seslenerek, Elçilik görevini tebliğ ediyor, kuluyla yalnız baş başa. Hz. Musa ateşin yanına gittiğinde, Allah ona seslenerek, “EY MUSA!” “ŞÜPHE YOK Kİ, BEN SENİN RABBİNİM” diyor. İlk tanışma gerçekleşiyor. Allah ın bu sözünden sonra söyledikleri çok önemli ve diyor ki Musa peygamberimize Allah; “HEMEN AYAKKABILARINI ÇIKAR. ÇÜNKÜ SEN MUKADDES VADİ TUVA’DASIN” Önce Allah, hemen ayakkabılarını çıkar demekle ne demek istiyor onu anlamalıyız. Bunu doğru anlayabilmek için, ayetin devamında bahsedilen konuyu doğru anlamalıyız. Allah çünkü sen mukaddes vadi, Tuva dasın diyor. Tuva nın neresi olduğunun bir önemi yok. Demek ki Hz. Musa nın yaşadığı yada geçtiği o bölge olduğu anlaşılıyor. Peki, Allah mukaddes demekle neyi kast ediyor olabilir? Mukaddes kelimesine bazı kişiler, kutsal anlamını veriyor. Kur’an taşa, toprağa ya da Kâbe ye bile kutsallık yüklememiştir. Kutsal, tapılacak Allah katından olan, anlamlarına gelir ki, bizler ancak Allah ve Kur’an için bunu kullanabiliriz. Eğer yeryüzündeki bazı yerlere de kutsallık payesi verirsek, cahiliye toplumunun durumuna düşeriz. Onlar kutsallaştırdıkları şeyleri, ya da kişilerin heykellerini yaparak, bu hataya düşmüşlerdir. Kâbe de sergilenen Hacerül Esvet taşı, bu yanlış inanca günümüzde güzel bir örnektir. AYETTE GEÇEN MUKADDES KELİMESİ, MÜBAREK YANİ BOLLUK GETİREN, BOZULMAMIŞ, VERİMLİ, BEREKETLİ, MUTLU, HAYIRLI, ANLAMLARINDADIR. Allah Hz. Musa ya bulunduğun yerin geçmişte çok güzel şeylerin yaşandığı, Allah ı bilen ve hakkıyla ona saygısını gösteren mübarek topraklardasın hatırlatmasını yapıyor. Mukaddes kelimesi Kur’an da yine Hz. Musa kıssasını bir başka ayetinde, Firavun ile ilgili konuları anlatırken, NAZİAT 16. ayetinde de, “HANİ, RABBİ ONA MUKADDES TUVA VADİSİNDE ŞÖYLE SESLENMİŞTİ” diye geçer. Buraya kadar anladık, peki Allah Hz. Musa ya neden ayakkabılarını çıkar diyor? Bu konuyu doğru anlayabilmemiz içinde biz insanların ayakları örnek verilip, nasıl benzetmeler yapıldığını Kur’an dan hatırlamalıyız. Şeytanın insanları yanlışa yönelterek, AYAKLARIMIZI KAYDIRDIĞI ÖRNEĞİ VERİLİR. Yine ayetinde senin doğru yolunda AYAKLARIMIZI SABİT TUT, şeklinde geçer. Yine Allah ve Resulüne savaş açanların cezalandırılması örneğini verirken, el ve ayakların çaprazlama kesileceği örneğini verir. Nur 24. ve Yasin 65, ayetlerde ise ellerin ve ayakların aslında önemine Allah, bakın nasıl işaret ediyor ve ne diyor hatırlayalım. “O GÜN DİLLERİ, ELLERİ VE AYAKLARI, YAPMIŞ OLDUKLARINDAN DOLAYI ALEYHLERİNDE ŞAHİTLİK EDECEKTİR.” (Nur 24) “O GÜN BİZ ONLARIN AĞIZLARINI MÜHÜRLERİZ. ELLERİ BİZE KONUŞUR, AYAKLARI DA KAZANDIKLARINA ŞAHİTLİK EDER.” (YASİN 65) Tüm bu bilgilerden sonra Allah, Taha suresinde Hz. Musa ya, Mukaddes yani hayırlı, bozulmamış, doğru insanların yaşadığı topraklardasın, onun için ayakkabılarını çıkar demesinden kast edilen, tüm yalan ve yanlışlardan, batıl ve hurafeden kendini temizle sıyrıl, ayaklarını yere sağlam basarak, Allah ın huzurunda olduğunun bilinciyle, YALNIZ ALLAH A SIĞIN EMRİNİ VERMİŞ OLUYOR. Yoksa bazı kişilerin söylediği gibi, burası kutsal bir yerdir, ayakkabılarını kutsal yerde çıkarmamız gerekir, bizler camilerde nasıl ayakkabılarımızı çıkarıyorsak, burada da çıkarmalıyız şeklinde anlarsak ayeti, sanırım konuya doğru yaklaşmamış oluruz. Bahsedilen yer bir ibadet yeri değil, tam tersine ya çöl ya da dağın başı. Öyle olsaydı o bölgedeki tüm insanlar, ayakkabı giyemez, yalınayak dolaşmaları gerekirdi ve Allah bu bölgede ayakkabı giyilmez emrini vermesi gerekirdir ki, bu bölgenin hala neresini kapsadığı konusunda bile tam bir anlaşma yoktur. Burada anlatılmak istenen, BU BÖLGE DOĞRU VE ALLAH A SADIK İNSANLARIN YERİDİR, SENDE YANLIŞLARINDAN SIYRIL, KURTUL, TEMİZLEN DİYOR. Bir insanın eli ve ayağı çok önemlidir. Ayaklarımızla menzile ulaşacağımız yere ulaşır, ellerimizle yapmak istediğimizi yaparız. Onun için Yasin 65. ayet bizlerin dikkatini çekiyor ve Eller bize konuşur, ayaklarda kazandıklarına şahitlik yapar diyor. BURADA AYAKKABI, HAK İLE BATIL ARASINDA BİR ENGEL ÖNCE ONDAN KURTUL DEMİŞ OLUYOR ALLAH. Hatırlarsınız, Nalh suresi 98. ayetinde, Allah bizlerin Kur’an ı okumaya başlamadan önce, kovulmuş şeytanın şerrinden, onun öğretisi batıl bilgilerden kendimizi arındırdıktan sonra, Kur’an ı okumaya başlamamızı, yalnız Allah a sığınmamızı istiyordu. Böyle yapmadan eğer Kur’an ı okumaya başlarsak, asla anlayamayacağımız uyarısında bulunuyor. Allah da Elçilik görevi vereceği Hz. Musa ya, SEN ÖNCE AYAKKABILARINI ÇIKAR YANİ TÜM YANLIŞLARDAN, BATIL VE HURAFEDEN, KÖTÜLÜKLERDEN SIYRIL VE ÖYLE HUZURUMA DUR DİYOR. AYETİN SONUNDA, BEN SENİ RESUL OLRAK SEÇTİM DİYOR. Taha suresi 14–15–16. ayetlerini de okuduğunuzda, elçisini dikkatle uyardığını, ikaz ettiğini görüsünüz. Neml suresi 27 ve 28. ayetlerde de, Allah ın bağışlayıcılığına, arındırıcılığına örnekler veriyor ve Hz. Musa nın elini koynuna koyup çıkardığında, lekesiz, tertemiz, arınmış bir şekilde kulunu nasıl bağışlayacağı örneği veriliyor. Allah peygamberimizi Müddesir suresinde uyararak, Rabbinin büyüklüğünü an, ELBİSELERİNİ TEMİZLE sözünden, gidip yıkan anlamından daha çok mecazi anlamla, yanlış inançlardan kendini kurtar, temizlen, manen arın, öz benliğini temiz tut diye uyarmıştır. Dikkat ettiyseniz, Taha suresinde de başka bir benzetme ile Allah elçisini kirlerden arınmasını, yanlış inançları terk etmesini, ayaklarındakini çıkar diyerek uyarmıştı. ÇÜNKÜ ALLAH ELÇİLERİNİN TÜM YANLIŞLARDAN, BATIL VE HURAFEDEN UZAKLAŞMASINI, TERK ETMESİNİ İSTEMEKTEDİR. Bizde bir söz vardır yoldan sapmış kişilere ayaklarına, topuklarına kadar batağa, kötülüğe batmış, onun işi artık çok zor derler. Allah ayetinde bizlerin nasıl dua edeceğimize örnek verirken, AYAKLARIMIZI YERE SAĞLAM BASTIR, SABİT KIL diye dua örnekleri verir. Tüm bu örneklerden de anlıyoruz ki, ayakkabılarını çıkar sözüyle Allah, HUZURUMA GELİRKEN TÜM YANLIŞLARDAN, HATALARDAN SIYRILIP, ARINARAK KARŞIMA GEL DİYOR. Gerçek doğruyu Allah bilir ama bizlere düşen, Kur’an bütünlüğünde Allah ın kıssaları üzerinde dikkatle düşünerek, kıssadan hissemizi almak olmalıdır. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
KUR'AN DAN, ALLAH IN YOLUNDAN SAPMAMIZA NEDEN OLAN YANLIŞ İNANCIMIZ....
Bizler İslam ı yaşamaya başlamadan önce, eğer Kur’an gerçekleri ile buluşamadıysak, bizlere anlatılan yanlış ve sapkın inançların etkisinde kalmaktan asla kurtulamayız. Bu makalemin konusu çok önemli. Onun için biraz detaylı yazdım, lütfen sabırla okuyalım. Kur’an ın tercümesine, bildiğiniz gibi MEAL denir. Aslında buna tercüme de diyebiliriz ama Kur’an ı tercüme edenler, belki bir hata yaparım düşüncesiyle böyle bir kelime kullanmışlardır. Meal kelimesinin anlamı, asıl anlatılmak istenilenin, anlamı değişmeden, farklı kelimelerle ifade etmek anlamındadır. Bununda zaten bir sakıncası yoktur. İmamı Azam yüzlerce yıl önce bu konuya açıklık getirmiş ve bakın nasıl izah etmiş. “Kuran kâğıtlarda Yazılmış ve bizim Okuduğumuz Lafızlar değildir. Esas Kuran o LAFIZLARIN TAŞIDIĞI MANADIR ki, bir kelam-i nefsi ( ALLAH ın zati ile var olmaya devam eden söz ) olarak kalıptan kalıba dökülür. O kalıplar sonradan yaratılmış ( Muhdes ) Varlıklardır. OYSAKİ ESAS KURAN, MAHLÛK OLMAYAN BİR MANADIR. O HALDE ESASİ İTİBARİ İLE MANA OLAN KURAN I ARAPÇA LAFIZ YERİNE, BAŞKA LAFIZLARDAKİ ÇEVİRİSİNDEN OKUMAK MÜMKÜNDÜR.” Bu konuda bir arkadaşımız, toplumda Kur’an ı anlayarak okuyanları kuşkuya sokacak, yaşadığımız yanlış inanca güzel bir örnek olacağını düşündüğüm sözlerini, sizlerle bazı bölümlerini paylaşmak ve üzerinde konuşmak istiyorum. “MEAL, KURAN DEĞİLDİR. Çünkü mealler birbirlerini yalanlayan ve çelişkiler yığını içinde olan metinlerdir. Allah ta çelişkili konuşmadığına göre, meallere Allahın sözü denilemez. Son 90 senede 300 civarında meal yazılmıştır ve bu mealler, "yerleri ve gökleri Allah yaratmıştır" dışında hiçbir konuda ittifak edememişlerdir. ÜSTELİK TE EN KOLAY ANLAŞILMASI GEREKEN MUHKEM (HÜKÜM) AYETLERİNDE EN ÇOK İHTİLAF ÇIKMAKTADIR. Yani bir ayet ki hayata müdahil oluyor, orada ihtilaf diz boyudur. KURANDAKİ BİNLERCE AYET EN AZ 2 FARKLI İHTİMAL OLMAK ÜZERE 3 – 4 – 5 VE DAHA FAZLA ŞEKİLDE MEALLENDİRİLMEYE MÜSAİTTİR.” Bakın arkadaşımız hiç ayrım yapmadan, istisna örneği vermeden, Kur’an mealine/tercümesine kesin bir hükümle, Kur’an değildir diyor. Buna inandığımız andan itibaren, asla Kur’an ı anlayarak ve Allah ın emrettiği gibi düşünerek okumaya cesaret edemeyiz. Böylece birileri bizlere Kur’an ı anlatır, tabi günümüzde olduğu gibi, doğru anlattıklarından da asla emin olamayız, dinde bölünür ve birbirimize düşman oluruz. Lütfen şunu unutmayalım, Allah kulu ile arasında hiç kimseyi istemiyor. Hiç kimseye muhtaç olmayalım diye, Kur’an ı biz açıkladık diyor. HER ZAMAN ŞÜPHE İÇİNDE OLACAĞIMIZ BİR İNANCI ALLAH, BİZLERE GÖNDERİR Mİ? Bu nasıl bir imtihan ki, sorumlu olduğum kitabı ben okuduğumda anlayamıyorum, kendi dilime doğru çevrilemiyor. Bu durumda nasıl olurda Kur’an dan, ben sorumlu olurum? Arap bilim adamlarının yazdığı onlarca kitaplar, her milletin diline çevriliyor ve toplum bunlardan faydalanıyor. İş Kur’an a gelince, herkes Kur’an ı anlayamaz deniyor. LÜTFEN İSLAM DÜŞMANLARININ TUZAĞINA DÜŞMEYELİM. Devamında söylediklerini okuduğumuzda, eğer düşünmüyor ve gerçeklerin arayışı içinde değilsek, kesinlikle hak vermemiz gerekir. Çünkü Kur’an tercümelerinin/meallerin, neredeyse genel çoğunluğu farklı tercüme edilmiş. Ama doğru çeviri yapanlarda elbette var. Allah onlardan razı olsun inşallah. Doğruyu arayıp bulmak bizlerin imtihanıdır. Bunun da kolayı bulunmuş ve deniyor ki, Kur’an da ki binlerce ayetin, en az iki farklı ihtimal olmak üzere, 3–4 hatta 5 anlam verilecek şekilde tercüme/meal edilebilir. AYETLERİN BUNA MÜSAİT OLDUĞUNU DA ÖZELLİKLE BELİRTİYOR. İşte İslam dini, bu düşünce ve inancın etkisiyle bölündü, parçalandı ve din tacirleri tarafından da, toplum dinden saptırıldı. Düşünebiliyor musunuz Allah, sizlerin sorumlu olduğunuz ayetleri MUHKEM, yani okuduğunuzda şüphe duymadan anlayacağınız, kolaylaştırılmış bir şekilde gönderdik dediği halde, arkadaşımız Allah ın bu sözleri üzerinde bile şüpheler uyandırarak, en kolay anlaşılması gereken muhkem ayetlerde bile ihtilaf çıkmaktadır diyor. SUÇLUYU ORTAYA ÇIKARMAK YERİNE, KUR’AN ÜZERİNDE ŞÜPHE UYANDIRARAK, TOPLUMU KUR’AN DAN UZAKLAŞTIRIYORLAR. BÖYLECE MÜSLÜMANLARIN, KUR’AN A DİREK TEMASINI BÖYLECE KESİYORLAR. Peki, bu durumda ne yapacağız? Bu nasıl bir rehber kitap ki, Allah ın yemin ederek kolaylaştırdığını söylediği Kur’an, her dile doğru çevrilemiyor, en basit muhkem ayetleri bile Müslümanlar doğru anlayamıyor. BU SÖZLERE İNANAN DÜŞÜNEN, SORGULAYAN GEÇLİĞİ MÜSLÜMAN OLARAK TUTAMAZSINIZ, YA ATAİST OLUR YA DA DEİST. Böyle bir düşünce, inanç asla Kur’an dan onay almadığı gibi, Kur’an ın tam tersi bir düşüncedir. Allah hiç kimseye muhtaç olmayasınız diye, ayetleri biz nice örneklerle açıkladık Kur’an da diyor. Nasıl olur, Allah ın açıkladığı ve sorumlu tuttuğu Kur’an ayetleri, birden fazla anlama gelir ve herkes anlayamaz? BÖYLE BİR DÜŞÜNCE DİNDE KAOS YARATIR. TOPLUM BU YANLIŞA İNANDIKLARI İÇİNDE İSLAM İNANCINDA KAOS VE KARGAŞA VAR. Bu nasıl bir mantık, bu nasıl bir imtihan anlayışı böyle. Said-i Nursi kitaplarının, Kur’an ayetlerini açıkladığını iddia ederek, Kur’an okumayın anlayamazsınız, onun için vakit kaybetmeyin, Risale-i Nur okuyun deniyorsa, bu zihniyet ve inancın, Allah ın doğru yolunda olduğunu nasıl söyleriz. İLGİNÇTİR, KUR’AN MEALİ NİN OKUNMASINA KARŞI ÇIKANLAR, GÜVENDİKLERİ VELİ KİŞİLERİN YAZDIKLARI KİTAPLARINA, KUR’AN TERCÜMELERİNE, TEFSİRLERİNE, MEALLERİNE KARŞI ÇIKMIYORLAR. Meal okumanın yanlışlığını anlatan arkadaşımız, sözlerinin bir bölümünde şunları söylüyor. “Bu yüzden o meal yazarını ilah/rab edinme tehlikesinden dolayı şirke düşme ihtimali çok büyüktür. ZATEN DİKKAT ETTİYSENİZ MEAL YAZARLARI DİNİ BİR KONUDA HANGİ GÖRÜŞTE İSE, YAZDIĞI MEALDEKİ İLGİLİ BÖLÜMLERİ DE TIPKI KENDİ GÖRÜŞÜNÜ DESTEKLEYECEK ŞEKİLDE TERCÜME ETMİŞTİR. Hatta meal yazarı görüşünü değiştirdiğinde, bir sonraki baskıda mealinin ilgili bölümünü de değiştirir. Yani mealler tıpkı oyun hamuruna şekil vermek gibi ellerinizle yazdığınız bir şeydir. O yüzden ellerinizle yazdığınız bir metine bu Allah katındandır demek caiz değildir.” Bakın bu arkadaşımız hala, yaşanan yanlışın farkında bile değil. Arkadaşımız Kur’an meali nin yazarı hangi görüşte ise, o görüşün etkisiyle Kur’an ı tercüme ettiğini, çok rahatlıkla söyleyebiliyor. Çünkü kendisi de, inandığı bir başka yanlışın içinde de ondan. Kur’an ı tercüme eden, görüşünü değiştirdiğinde, mealinde değişeceğini söylüyor. Böyle bir insan Kur’an meali yazmışsa, söylediği doğru. Ama yapılan yanlışlar, gerçeklerin üstünü asla örtemez. Bizler Allah ın ayetlerini, Kur’an ın verdiği örneklerden değil de, rivayetler ışığında anlama yanlışını yapıyorsak, Kur’an ı doğru anlamamız asla mümkün olmayacaktır. Bu değişen guruplar kimler ve neden bu guruplaşma? İşte İslam a bakış açımızın en büyük yanlışı. ALLAH KUR’AN DA NE EMREDİYORSA, ONUN TERSİNİ DİN DİYE YAŞADIĞIMIZIN FARKINDA DEĞİLİZ. Allah dinde sakın bölünenler gibi olmayın dediği halde, bizler dinde bölünüyor bölünmekte bereket zenginlik var diyor ve hatta birbirimize düşman oluyorsak, bu toplumlara Kur’an gerçeklerini anlatmakta mümkün olmayacaktır. Allah sizlere rehber, yol gösterici olsun diye gönderdim dediği kitap, nasıl olurda her okuyan tarafından anlaşılamaz, bunu da mı düşünemiyoruz? Düşünemiyoruz çünkü akıl devre dışı kaldı. Eğer bizler Kur’an ın çevresinde tek yumruk olamadıysak, Kur’an ı herkesin anlayamayacağı ve her dile doğru olarak çevrilemeyen bir kitap ilan etmişsek, Allah ın güvenilecek veliniz benim, sakın kendinize veliler edinip ardı sıra gitmeyin dediği halde, Allah ın emrinin tam tersini din diye yaşar, bataklığın içinde boğulup gideriz. Madem Kur’an ın tercümesi Kur’an değil, doğru tercüme edilemiyor Arapça, ya da bir ayetin birden fazla anlamları var, bu durumda tekrar soruyorum, bizler Kur’an ı kimden öğreneceğiz? Birilerini işaret ediyorsak, onlara ayetlerin gerçek anlamlarını kim öğretmiş. Hani dinde ruhban sınıfı yoktu. Bu zihniyetin bir sloganı var ve hiç korkmadan, Allah ın kitabını adeta küçümsediklerinin farkında olmadan şunu söylüyorlar. ”RİVAYET HADİSLER OLMASAYDI, KUR’AN AYETLERİ ANLAŞILAMAZ KUR’AN KAPALI KALIRDI.” Bu anlayış devam ettiği sürece, daha çok farklı Kur’a tercümeleri çıkacaktır. KUR’AN I DOĞRU ANLAMAK İSTİYORSAK, ALLAH IN NİCE ÖRNEKLERLE AÇIKLADIK DEDİĞİ YOLU İZLEMELİYİZ Kİ AYETLERİ DOĞRU ANLAYABİLELİM. Bizler Allah a güvenmek yerine, rivayetlere güveniyoruz. Allah ıslah etsin. Bu düşünceye inandığımızda, Allah öyle bir kitaptan bizleri sorumlu tutmuş oluyor ki, okuduğumuzda anlamamız mümkün değil, ayetlerin birçok anlamı var. İşin daha da ilginci, Allah ın elçisi Kur’an ı kayda geçiriyor ama bizlerin anlayacağı şekilde değil de, anlamayacağımız şekilde yazdırıyor. Peygamberimizin hadisleri ayetleri açıklıyorsa, onları sağlığında kayda aldırmıyor. Hâşâ bu hatayı eksikliği, yaklaşık 200–250 yıl sonra, birilerinin aklına geliyor ve hemen kayda alıyorlar. ÇOK ŞÜKÜR BU KİŞİLER, BİZLERİN İMANLARINI KURTARIYOR, ÖYLEMİ DOSTLAR? Ne dediğimizin, nelere inandığımızın farkında mısınız? Ayetleri rivayet edilen hadisler ışığında anlayabileceğimizi söyleyenler, hiç düşünmüyorlar mı acaba, o hadislerde Arapça. Allah ın kullarına anlatamadığını, birilerimi anlatmaya çalışıyor. Bu ne saygısızlık böyle. TEKRAR HATIRLATIYORUM, BU HADİSLERİN TAMAMI BİR RİVAYETE GÖRE DİYE BAŞLIYOR. Yani kesin bilgi değil. Allah Kur’an ı anlayabilmemiz için, bizleri rivayetlere muhtaç bırakır mı? Allah bizlerin bolca düşünerek Kur’an ı okumamızı emretmiştir. Sizce bu ayetler bile bu düşüncenin yanlış olduğunun kanıtı değil midir? Allah bizlerin okuduğunda, anlayamayacağı bir kitap gönderirde, daha sonra bu kitaptan hesap sorar mı? İlkokul çocuklarının bile kabul etmeyeceği bir düşünceyi, din diye yaşıyoruz. Hadisleri araştırdınız mı bilmiyorum, aynı konuda birçok farklı, hatta tam tersi hadisleri görebilirsiniz. Birde farklı mezheplerin inandığı hadisleri araştırın lütfen, işte o zaman bu acı gerçeği daha iyi anlayacaksınız. HER MEZHEP NE YAZIK Kİ, KENDİLERİNİN KABUL ETTİĞİ RİVAYET HADİSLERİN IŞIĞINDA, KUR’AN I ANLAMAYA ÇALIŞIYOR. Bu durumda elbette onlarca, yüzlerce farklı tercüme/meal olacaktır. BİZLERE DÜŞEN BIKMADAN VE KORKMADAN KUR’AN GERÇEKLERİNİ ARAMAK, ARAŞTIRMAK OLMALIDIR. Bu arkadaşımız. paylaştığı yazının sonunda bakın neler söylüyor. “İşin daha da trajikomik olan kısmı da şudur ki: KENDİSİNE KURANCI DİYEN KİTLELERİN, ISRARLA VE SÜREKLİ OLARAK KURANIN KOLAY ANLAŞILDIĞINI İDDİA EDİYOR OLMALARIDIR. Üstelik te geçmişe dair her şeyi reddederek, ellerinde bir tek kaynak olarak Kuran/Meal kalırsa Müslümanların birleşeceğini zanneden romantik ve hayalperest düşüncelere sahiptirler. ALLAH BUNLARA AKIL FİKİR İHSAN ETSİN. Mealler Müslümanları birleştirse birleştirse bir tek ağacı sevmek ve yeşili korumak konusunda birleştirir.” Ne kadar ilginç değil mi? Kendisine Kur’an cı diyenlerin, ısrarla Kur’an ın muhkem ayetlerinin kolay anlaşıldığını iddia ediyorlar diyerek, bu düşünceye karşı çıkıyor. Hâlbuki Kur’an a karşı çıkıyor farkında değil. Kendisi herhalde Kur’an cı değil. Çünkü Allah yemin ederek anlayabilmemiz için, Kur’an ı kolaylaştırdığını birçok kez kendisi söylüyor. Hatta yalnız Kur’an ın ipine sarılın diye de uyarıyor. Ne kadar acıklı bir durum, Rabbimiz böyle bir inançtan bizleri korusun. Arkadaşımız hala yanlışının farkında olmadan Allah ın, sakın emin olmadığın bilginin adına düşmeyin, hesabını sorarım uyarılarından habersiz, Kur’an cı dediği kişilerin Allah ın emrini yerine getirerek, emin olamayacağı sözleri, Kur’an ın onayından geçirmeden asla kabul etmemelerini kınıyor ve onlara hayalperest diyebiliyor. Acaba kimler hayalperest sizce? İşin daha da ilginci emin olamadığı, Kur’an ın bahsetmediği ve onaylamadığı rivayet sözlere inanmanın, gerçek iman olduğuna inanan bu arkadaşımız, Allah bunlara akıl fikir ihsan etsin diyebiliyor. Acaba kimin akla fikre ihtiyacı var? Ne dersiniz? ONUDA ALLAH IN HUZURUNDA, HEP BİRLİKTE GÖRECEĞİZ. Birde alay ediyor Kur’an takipçileri ile. Kur’an ın yalnız Müslümanları birleştiremeyeceğini, birleştirse birleştirse, ağacı sevmek, yeşili korumak konusunda birleşebileceklerini söyleyebiliyor. Allah Kur’an ın ipine sarılmayıp, batılın ve edindikleri velilerin ardına düşenlerin gönül gözlerinin açılmayacağını, gözleri ve kulaklarının perdeli, kalplerinin mühürlü olacağını boşuna söylemiyor. Allah cümlemizi Kur’an ın yolundan ayırmasın, gönül gözleri Kur’an ile parlayan, Allah ın azınlık halis kulları arasında olalım inşallah. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK https://twitter.com/HGumustabak http://www.hakyolkuran.com/ https://www.facebook.com/Kuranadavet1/ https://hakyolkuran1.blogspot.com/
-
SECDE 24 VE MAİDE 55. AYETLERİ, KENDİLERİNE MASKE OLARAK KULLANANLAR.
Bu makalemde, sizlerin üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, Secde suresi 24 ve Maide 55. ayet olacaktır. Batıl, hurafe ve atalarının inancını dine sokmaya, meşrulaştırmaya çalışanlar, birçok ayete yapmaya çalıştığı gibi bu ayetleri de örnek gösterip, bakın bu ayette Allah içimizden bizlere önderler, veliler, şeyhler gönderiyormuş, bunu açıkça Allah ayetinde söylüyor diye örnek gösteriyorlar. Gelin bahsettikleri o ayetlere birlikte bakalım, acaba Allah gönderdiği Resullerin dışında önderler gönderiyor muymuş, yoksa bu ayette Allah gönderdiği Resullerinden mi bahsediyor. Secde 24: SABREDİP AYETLERİMİZE KESİN OLARAK İNANDIKLARI ZAMAN, İÇLERİNDEN EMRİMİZLE DOĞRU YOLA İLETEN ÖNDERLER ÇIKARDIK. (Diyanet meali) Lütfen ayeti dikkatle okuyalım. Allah sabredip, hiçbir velinin ardına düşmeden, emin olmadığı sözlere inanmadan çaba gösterip yaşayan kulları için, onların içlerinden lütfen dikkat, EMRİMİZLE YANİ GÖREVLENDİREREK, DOĞRU YOLA İLETEN ÖNDERLER ÇIKARDIK DİYOR. DİKKAT EDERSENİZ BU SÖYLENENLER GERÇEKLEŞMİŞ OLANLAR. Peygamberimiz kitap ehlinin batıl ve hurafe inançlarından, sabrederek uzak durmuş onlara tabi olmamış ve her zaman doğrunun, gerçeklerin arayışında olmuştur. Allah da bu sabrından ve çabasından dolayı onu, elçi olarak görevlendirmiştir. Bundan alacağımız çok büyük dersler vardır. Peki, bu bahsedilenler sizce Allah ın gönderdiği Resullerinden başka kişiler olabilir mi? Elbette mümkün değil. Bu ayetten bir önceki ayete bakalım ki, kimlerden bahsettiği daha net anlaşılsın. Secde 23: Andolsun, biz Musa’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) vermiştik. Sen de kitaba (Kur’an’a) kavuşma konusunda sakın şüphe içinde olma. Onu İsrail oğullarına BİR YOL GÖSTERİCİ KILMIŞTIK. (Diyanet meal) Sanırım bu ayetten sonra söylediği O sözlerden kast edilen, daha önce gönderdiği Resuller/Elçiler olduğu anlaşılıyor. Onları yol gösterici olarak gönderdiğini söylüyor. ALLAH BUNDAN SONRA NEBİ/RESUL GÖNDERMEYECEĞİNİ SÖYLÜYORSA KUR’AN DA, bundan sonrada bizlerin din adına başka önderler, yol göstericiler beklememiz kesinlikle büyük hata olur. Allah sakın veliler edinip ardı sıra gitmeyin, güvenilecek veliniz yalnız benim diyorsa Kur’an da, NASIL OLURDA ALLAH IN RESULLERİNDEN BAŞKA, ALLAH IN GÖREV VERMEDİĞİ KİŞİLERİ ÖNDER, LİDER, YOL GÖSTERİCİ OLARAK KABUL EDERİZ. Bu kadar mı Kur’an dan uzaklaştık, yolumuzu sapıttık? Yaradan emin olmadığın bilginin ardına düşmeyin diye uyarıyorsa, lütfen kendimizi kandırıp, kendi nefsimizce Allah ın görev verdiğini zannettiğimiz kullar edinip, sorgusuzca ardı sıra gitmeyelim, pişman oluruz. Bu ve benzeri ayetleri, batıl ve hurafe inançlarına kanıt yapmaya çalışanlar, KENDİLERİNİ ALDATAN SAĞIRLAR, DİLSİZİLER VE GÖZLERİNE PERDE ÇEKİLENLERDİR. Onların gönülleri mühürlenmiştir, asla Kur’an gerçeklerini göremezler. Bizleri hakka, doğruya iletecek yalnız Allah tır, elçisinin bizlere tebliğ ettiği Kur’an dır. Bakın bu konuda Allah nasıl uyarıyor. Yunus 35: De ki: “ORTAK KOŞTUKLARINIZDAN, HAKKA İLETECEK OLAN VAR MI?” De ki: “ALLAH HAKKA İLETİR. Öyle ise hakka götüren mi uyulmaya lâyıktır, YOKSA HİDAYET VERİLMEDİKÇE KENDİ KENDİNE DOĞRU YOLU BULAMAYAN MI? Size ne oluyor? Nasıl böyle yanlış hükmediyorsunuz?” (Bayraktar Bayraklı meali) Bakara 5: İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve KURTULUŞA ERENLER DE ANCAK ONLARDIR. (Diyanet vakfı) Araf 3: (Ey insanlar) RABBİNİZDEN, SİZE İNDİRİLENE UYUN VE O'NDAN BAŞKA DOSTLARA UYMAYIN. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! (Elmalı meali) Zümer 3: Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı-duru din yalnız ve yalnız Allah'ındır! O'NUN YANINDA BİRİLERİNİ DAHA VELİLER EDİNEREK, "BİZ ONLARA, BİZİ ALLAH'A YAKLAŞTIRMALARI DIŞINDA BİR ŞEY İÇİN KULLUK ETMİYORUZ." diyenlere gelince, hiç kuşkusuz, Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah, yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz. (Yaşar Nuri meali) İsra 9: ŞÜPHESİZ Kİ BU KUR'AN EN DOĞRU YOLA İLETİR; iyi davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler. (Diyanet vakfı meali) Bu ve benzeri birçok ayetlerden de anlaşılacağı gibi, bizlerin önderi doğru yola ileten yalnız Allah tır ve Allah ın elçisinin getirdiği Kur’an dır. Bunun dışında önderler, liderler arayanlar yollarını sapmış kendilerini kaybeden zavallılardır. Yine ayetlerde geçen kelimelerin anlamları ile oynayıp, farklı anlamlar yükleyenler Maide suresi 55. ayeti de kendi batıl inançlarına kanıt gösterme çabasında olduklarını görüyoruz. Maide 55: Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah'tır, Resulüdür, İMAN EDENLERDİR; onlar ki Allah'ın emirlerine boyun eğerek namazı kılar, zekâtı verirler. (Diyanet vakfı meali) Dikkat ederseniz bu ayette bahsedilen dost/veli sözüyle, genel bir tanım yapılıyor. Bir Müslüman ın yol arkadaşı, sohbet edip güveneceği kişiler sayılıyor. Bizlerin en başta en yakın güveneceğimiz dostumuz Allah tır. İkinci sırada sayılan Resulüdür sözünden ise bugün bizler için onun getirdiği ve onunda tüm özelliklerinin sayılıp örnek gösterildiği Kur’an dır. Çünkü Allah ın elçisi bizler için örnektir ve örnek oluşunun tüm özellikleri de Kur’an da tek tek sayılmıştır. Ayetin en sonunda iman edenin dostu sayılırken, İMAN EDENLERDİR diyor. Yani bir Müslüman ın en yakın güveneceği dostunun, tüm iman edenler olduğu bildiriliyor. DİKKAT EDERSENİZ, HİÇ AYRIM YAPMADAN, ONLARIN İÇİNDEN SİZLERİN DİNİ ÖNDERLERİNİZ VAR ŞEKLİNDE BİR AÇIKLAMA YAPILMIYOR, AYRIM YAPMADAN GENELLEME YAPILARAK SÖYLENİYOR. Eğer söylenmiş olsaydı, Kur’an ın diğer ayetleri ile çelişirdi zaten. Allah güvenilecek dostlar olarak iman edenleri söyler ama hiçbir zaman din ve iman adına inancınızı aranızdan çıkartacağınız liderlerin önderliğinde yaşayın demez. Tam tersine, bizleri bu dünyaya imtihan için gönderdiğini söyleyerek, bakın nasıl bir açıklama yapar. Mülk 2: O ki, HANGİNİZİN DAHA GÜZEL DAVRANACAĞINI SINAMAK İÇİN ÖLÜMÜ VE HAYATI YARATMIŞTIR. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır. (Diyanet meali) Değerli kardeşlerim. Allah ın Kur’an da bizleri uyarılarını ve verdiği bilgileri, gösterdiği yolu lütfen doğru anlayalım. Eğer Allah veliler edinip ardı sıra gitmeyin diye uyarıp, bizleri Kur’an dan hesaba çekeceğine hükmettiyse, lütfen nefsimizi aldatıp kendimize yol gösterici başka veliler, önderler aramayalım. Allah en son olarak bizlere O örnek insan Hz. Muhammed i gönderip, BİZLERE ALLAH IN YOLUNU GÖSTEREN KUR’AN I TEBLİĞ ETMİŞTİR. Onun yolundan giderek batılı, doğruluğundan emin olamayacağımız rivayet ve sanı bilgileri terk edip, yalnız Allah ın ipine sarılıp Kur’an ı rehber edinelim. Sizlerin yazacağım şu iki ayet üzerinde düşünmenizi ve bu ayetleri hayatına geçiremeyen ya da habersiz olan kardeşlerimizi uyarmaya davet ediyorum. Zümer 18: SÖZÜ DİNLEYİP DE ONUN EN GÜZELİNE UYANLAR VAR YA, İŞTE ONLAR ALLAH’IN HİDAYETE ERDİRDİĞİ KİMSELERDİR. İşte onlar akıl sahiplerinin ta kendileridir. (Diyanet meali) SÖZ BAKIMINDAN ALLAH'TAN DAHA DOĞRU KİM VARDIR! (Nisa 87) BU KURAN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM. (Enam 19) Kehf 102: O nankörler, BENDEN AYRI OLARAK KULLARIMI, KENDİLERİNE VELİLER YAPACAKLARINI MI SANDILAR? Biz kâfirlere cehennemi konak olarak hazırladık. (Süleyman Ateş meali) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK