Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

halukgta

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    618
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    4

halukgta tarafından postalanan herşey

  1. Sizlere şöyle bir soru sorsam, nasıl bir cevap verirdiniz? KUR’AN’IN ALLAH KATINDAN İNDİRİLDİĞİNİ NEREDEN BİLECEĞİZ? Aslında çok önemli ve üzerinde düşünmemiz gereken bir soru. Bu konu çok önemli, onun için biraz detaylı yazmak zorunda kaldım. Lütfen sabırla okuyalım. Bu soruya doğru bir cevap aramak istiyorsak, ilk önce Kur’an’ı hiç okumamış ve tebliğ almamış olduğumuzu düşünerek, bu soruya cevap arayalım. İnsanlık tarihini araştırdığımızda, ilk çağlarda yani binlerce yıl öncesinde bile, insanların herhangi bir şeyden korktuklarında sığınabileceği, yardım isteyebileceği bir güce inanma ihtiyaçlarının olduğunu görüyoruz. Örneğin eski insanlar güneşe, aya, yıldırıma ya da benzeri farklı güçlere inanmış, ona kurbanlar keserek onunun yardımını beklediklerini tarihi kayıtlardan biliyorum. Demek ki insanın yaradılışında, genlerine adeta işlenmiş öyle bir duygu var ki, İNSANLAR ZOR ANLARINDA SIĞINABİLECEĞİ, YARDIM İSTEYEBİLECEĞİ BİR GÜCÜN ARAYIŞINDA OLMUŞLAR, İLK YARADILIŞTAN BU YANA. Bunun bir ihtiyaç olduğunu söylememiz, yanlış olmaz sanırım. Bakın buraya kadar düşüncemiz, Allah’ın indirdiği hiçbir kitaptan istifade ederek söylenmiş sözler değil. İnsanlık tarihinin geçirdiği evrelerden faydalanarak aldığımız bilgiler. Şimdide Allah’ın kullarına Resulleri aracılığıyla, yol gösterici olarak gönderdiği Kitaplarına bakalım. Ama önce şunu da düşünmenizi rica ediyorum. Bizler Kur’an’ın Allah katından indirilip indirilmediğini anlamadan önce, ALLAH’IN VARLIĞINA İNANIYOR MUYUZ? İNANIYORSAK AYNI SORUYU TEKRAR KENDİMİZE SORMAMIZ GEREKİR. ALLAH’I GÖREMİYORUZ, ALLAH’IN OLDUĞUNU NASIL ANLAYACAĞIZ, KANITI NEDİR? Bu soruyu soran kişilerin genel çoğunluğu, bu soruya şöyle cevap verebiliyorlar. Kâinata, çevremize, yaratılan tüm âleme baktığımızda, araştırdığımızda bunun bir sanatçısı olması gerekir. Hiçbir şey tesadüf olamaz şeklinde birçok örnekler verip, Allah’ın varlığına inandıklarını söylüyorlar. Bu yöntem çok doğrudur. Bu durumda aynı mantıkla, Kur’an’ın Allah katından gelip gelmediğini anlamaya çalışabiliriz. Elbette elimizdeki Kur’an’a bakarak, işimiz çok daha kolay olacaktır. Yani Kur’an ayetleri üzerinde düşünerek, araştırarak içinde tutarsızlık ve çelişki olup olmadığını anlamaya çalışarak ta, bu sorumuza cevap bulabiliriz. TABİ KUR’AN’I YİNE, KUR’AN’IN VERDİĞİ ÖRNEKLERDEN YOLA ÇIKARAK ANLAMAK ŞARTIYLA. Çünkü Kur’an’ı Allah, biz nice örneklerle açıkladık diyor. Eğer Kur’an’ı rivayet ve sanı bilgilerin etkisiyle anlamaya çalışırsak, inanın o kadar çelişkilerle karşılaşırız ki anlatmakla bitmez. KUR’AN’A BAKTIĞIMIZDA GEÇMİŞTEN, YAŞANAN O GÜNKÜ ORTAMDAN BİLGİ VERDİĞİ GİBİ, GELECEKTEN DE BİLGİLER ÖRNEKLER VERİYOR. Böyle bir bilgiyi veren kitap, insan ürünü asla olamaz. Allah’ın gönderdiği Kitapların hepsinde, kullarının bir arayış içinde olduğu, ama genel çoğunluğunun yanlışa sapmaları nedeniyle, birçok kez uyarıldığı İlahın, yaratıcının yalnız Allah olduğu bilincini Rabbimiz kullarına bildiriyor. Allah’ın dışında hiçbir güce inanmayın, ardına düşmeyin diye de ikaz ediyor. KUR’AN’I DİKKATLE OKUYAN BİR İNSAN ŞUNU ÇOK RAHAT ANLAYACAKTIR. ALLAH KULLARINI YARATIRKEN, GENLERİNE ADETA, TABİRİ CAİSSE YARATICINI ARA, BUL SİNYALLERİNİ/ÇİPİNİ YERLEŞTİRMİŞ, KULUNUN İMTİHANINDA ONA KOLAYLIK SAĞLAMIŞTIR. Buradan da şunu anlıyoruz. Bizlere düşen, genlerimize yerleştirilmiş bu dürtüyü, uyarıyı açığa çıkarmak, araştırmak ve doğruyu gerçeği bulmak olmalıdır. ONUN İÇİN ALLAH KUR’AN’DA DÜŞÜN, AKLINI KULLAN UYARILARINI ÇOK YAPIYOR. Yani bizler nasıl Allah’ın varlığını araştırıp, varlığını kabul ettiysek, Kur’an’ın da Allah katından geldiğini, önce düşünerek ayetleri araştırarak anlamalıyız ki, imanımız güç kazansın. Bu uyarının farkında olup araştıran, önce şöyle bir duygunun etkisiyle şunları düşünür. BİZLERİ VE KÂİNATI YARATAN BİR GÜÇ OLMALI. Eğer bu duyguyu dışa vurup, bizleri ve kâinatı yaratanın kim olduğunu araştırmaya devam edersek, işte o zaman kafamızdaki tüm soruların cevabını da yavaş yavaş bulmaya başlarız. Bizleri yaratanın, bizleri uyarması gerekir düşüncesi, bizleri araştırmamızda doğruya yönlendirecektir. Yok, eğer bedenimiz ve yaradılışımızdaki genlerimizin uyarısını umursamaz ve önemsemezsek, kafamızdaki tüm sorular cevapsız kalır ve bu durumda İNANÇSIZ BİR İNSAN OLARAK YAŞAMAYA DEVAM EDERİZ. Eğer içimizdeki o duyguya cevap aramak için, araştırma gereği duyarsak, işte o zaman göstereceğimiz çaba nispetince, makalemizin sorusu olan konuya en doğru cevabı mutlaka buluruz. Önce şunu hatırlatmak isterim, Allah daha önce birçok uyarıcı Resul ve Kitaplar zamanla göndermiş, onu günümüzde de yaşayan toplumlardan anlıyoruz. Yahudi ve Hristiyanlar Kur’an’ı kabul etmiyor. Hâlbuki tarafsız araştırsaydılar, kendilerinin inandığı kitaplarda geçen birçok konunun, Kur’an’da da olduğunu göreceklerdi. Hatta onların yaptığı yanlışların, Kur’an’da izah edilip açıklandığını, uyarıldıklarını da göreceklerdi. Tüm bu bilgiler bile, Kur’an’ın en son uyarıcı kitap olarak, Allah katından indirildiğine açık bir kanıttır. Eğer Kur’an’ın emrettiği İslam’ı, bizler Kur’an’dan değil de cemaat, tarikat ve mezheplerin öğretisinden anlamaya çalışırsak, İNANIN KUR’AN’I ANLAYARAK TARAFIZ BİR GÖZLE OKUMADIYSAK, BU DİN BU KİTAP ALLAH KATINDAN ASLA İNMEMİŞTİR DİYEBİLİRİZ. Bakın sorumuza doğru cevabı bulmak için, önce en doğru yolu izlememiz şart. Eğer bu yolu izlemediysek, O sorumuza da doğru bir cevap asla bulamayız. Eğer doğru bir yol izlersek, KAFAMIZDAKİ TÜM SORULARA, KUR’AN’IN CEVAP VERDİĞİNİDE GÖREBİLİRİZ. Kur’an’ı dikkatle ve düşünerek okuyan, AYETLER ARASINDA ASLA ÇELİŞKİ OLMADIĞINIDA GÖRECEKTİR. Ayrıca Kur’an’ın yaşanan sorunlara çözüm bulmak için indirildiğini de anlayacaktır. İnsanlar arasında yaşanan öyle sorunlar var ki, bu sorunu kendilerinin düzeltmesi mümkün değil. Düzeltememişler zaten. Çünkü toplumlar erkek hükümranlığında olduğu için, kadın sürekli görmezden gelinmiş, hor görülmüş. Ama Kur’an özellikle bu konuya da düzenleme getirip, kadına hak ettiği gücü, yetkiyi vermiştir. Hatırlatırım 1400 yıl önce kadının adı bile yoktu. SIRF BU DÜZENLEMELER BİLE, KUR’AN’IN ALLAH KATINDAN İNDİRİLDİĞİNE VE BÖYLECE ADALETİN SAĞLANDIĞINA KANITTIR. Kur’an bizleri ilme, bilime yönlendirir ve Kur’an’da verdiği bazı örneklerle, günümüz ilminin buluşlarının, bire bir uyuştuğunu görürüz ve hayrete düşeriz. Örnek vermek gerekirse. ALLAH AYETİNDE, SİZİN KATINIZDA BİN YIL, BENİM KATIMDA BİR GÜN GİBİDİR DER. Ölümü tarif ederken verdiği örnek, çok ilginçtir. Uykuyu ölüme benzetir ve uyuduğunuzda aslında ölümü yaşadığımızı ve zaman diliminin değiştiğini anlatır. Günümüz ilmi, uyuyan bir insanın gördüğü rüyanın zaman akışının, bu dünyada yaşadığımız zaman akışı ile değil, Kur’an’ın verdiği örnekle uyuştuğunu kanıtlamış ve rüyamızda gördüğümüz, bize çok uzun gibi gelen rüyanın, SANİYELER İÇİNDE GÖRDÜĞÜMÜZÜ keşfetmişlerdir. KUR’AN’IN ALLAH KATINDAN GELDİĞİNE, BUNDAN DAHA AÇIK KANIT OLABİLİR Mİ? Kur’an’ın çözüm getirmeye çalıştığı örneklere bakalım. Örneğin kölelik. Kur’an köleliğe son vermiştir. YANİ KUR’AN, İNSANLARIN KENDİ ARASINDA ÇÖZEMEDİĞİ, ZOR OLAYLARIN ÇÖZÜMÜNÜDE SAĞLIYOR VE DOĞRUYA, GÜZELE ARAŞTIRMAYA YÖNLENDİRİYOR. Kur’an insanlar tarafından yazılmış olsaydı, o günün sorunlarına asla çözüm getiremezdi, çünkü ÇOK KATI GELENEK BASKISI VARDI. Bu değişim Allah katından gelmeseydi, hiç kimse dinlemez kabul etmezdi. Örneğin ZIHAR konusu. Allah’ın Resulü, bir kadının kendisine bu konuda yaptığı şikâyete, baskın geleneğin etkisiyle önce sorunu çözememiş, Allah hemen konuya müdahale ederek, bu sorunu da çözmüş konu ile ilgili ayet indirmiştir. Günümüzde birçok insanın deist ya da ateist olmasının nedeni, Kur’an’ı tarafsız anlayarak okumadan, YAŞANAN İSLAM’IN GÖRSEL ETKİSİYLE, BU DİN BÖYLEYSE, ALLAH KATINDAN İNMEMİŞTİR DİYİP, KESTİRİP ATIYORLAR. Ama tarafsız araştıranlar, yaşanan İslam ile Kur’an’ın taban tabana zıt olduğunu gördüğü andan itibaren, şu sözü söylüyorlar. “BÖYLE OLMADIĞINA EMİNDİM. ÇÜNKÜ BU KİTAP ALLAH KATINDAN GELİYORSA, BU YAŞANAN İSLAM ALLAH’IN DİNİ OLAMAZ.” Bakın sorumuza nasıl akılcı ve mantıklı cevaplar alıyoruz. Şöyle diyebilirsiniz. Daha önceki kitaplarda Kur’an gibi doğruya güzele, Allah’a davet etmiyor muydu? Elbette ediyordu ama O günkü toplumda tıpkı bizlerin yaşadığı gibi, Allah’ın vahyinden kopmuş ve atalarının dinini yaşar olmuşlardı. Onun için Allah tekrar uyarma gereği duymuş ve SON OLARAK BİR RESUL VE KİTAP GÖNDERECEĞİ BİLGİSİNİ DE VERMİŞTİR. Lütfen Kur’an’dan önce gelen Hristiyanların inandığı incili araştırınız. Orada bile Hz. İsa’dan sonra bir Resulün geleceği ve onun tebliğ ettiği Kitapta, Hz. İsa’nın tebliğ ettiklerini onaylayacağı yazıyor. BAKIN BU KONUDA KANIT, KUR’AN’DAN ÖNCE İNDİRİLEN KİTAPTA BİLE VAR. Bizler batılın rivayetlerin etkisinde kalmadan, iyi niyetle Kur’an’ı dikkatle, ayetler arasında bağlantı kurarak anlamaya çalıştığımızda, bu kitabın insan tarafından yazılamayacağı anlaşılacaktır. Örnek vermek gerekirse. Allah Kur’an ayetlerinin bir kısmının müteşabih olduğunu söyler ve bu ayetlerin anlamını bir ben bilirim, birde ilimde tahsil etmiş olanlar bilir diyerek, zamanla ayetin anlamının bilimle ortaya çıkacağını anlatır. Çok önemli olan bir konuda bazı kişilerin, Kur’an’ı Hz. Muhammed yazmıştır, yani beşeridir dediklerini duyarsınız. Ama Kur’an’ı tarafsız okuyan bir insan, Hz. Muhammedin yaptığı bazı yanlış konularda Kur’an’da uyarıldığını, ikaz edildiğini görürsünüz. Kur’an’ı kendisi yazmış olsaydı, kendi hatalarını sizce Kur’an’a geçirir miydi? Bu bilgi bile Kur’an’ın, Allah katından indirildiğine kanıttır. Müteşabih ayetler konusuna birkaç örnek verelim ki, bu kitabın gerçekten Allah katından indirildiğine gönlümüz ve aklımız onaylasın. Allah bir ayetinde Velilerin ardına düşenlerin, dişi örümceğin evine sığınanlara benzetiyor. Ayeti ilk okuduğunuzda belki de hiçbir şey anlamadınız. Belki de yaklaşık yüz yıl öncesine kadarda bu ayeti Müslümanlar doğru anlamamış olabilirler. Ama bilim adamları, dişi örümceğin yuvasını barınmak için değil, tuzak için yaptığını ve bu tuzağa yakalanan sinek ve benzeri canlıları kurduğu ağ ile yakalayıp yediğini, hatta erkek örümcekle dişi örümcek birleştikten sonra, hemen kaçmazsa erkek örümcek, onu dahi yediğini bilim adamları bulmuş. Allah’ın verdiği bu örnekten anlıyoruz ki, Kur’an Allah katından indirildiğine apaçık kanıttır. Çünkü örümcekle ilgili bu bilgi, Kur’an’ın indirildiği çağda bilinmiyordu. Buna benzer daha yeni keşfedilmiş birçok müteşabih ayet vardır. Örneğin gökyüzünü, sizler için koruyucu bir tabaka yaptık der. Bu bilginin OZON TABAKASI OLDUĞU, YAKIN ZAMANDA BİLİM ADAMLARI TARAFINDAN BULUNMUŞTUR. Yine Kur’an’da gelecekten bir haber daha veriyor ve Fire un ’un bedeninin, gelecekteki insanlara ibret olsun diye korunacağı bilgisini veriyor. Buda yakın çağlarda ilim adamları tarafından, ortaya çıkarılmış bir gerçektir. Bin dört yüz yıl önce bu bilgi insanlar tarafından keşfedilmediğine göre, bu bilgiyi aktaran Kur’an, Allah katından indirildiği çok açıktır. Yine Allah bir ayetinde, TALI SUYLA TUZLU SUYU YANYANA GETİRİR, BİRBİRİNE KARIŞTIRMAYIZ DER. Bu ayet yüzlerce yıl önce, iman edenle etmeyeni bir tutmayız, ayırt ederiz şeklinde anlaşılmış. Hâlbuki deniz bilimiyle uğraşan bir kişi, gerçekten okyanusta, tatlı suyla tuzlu suyun yan yana olduğunu ve birbirine karışmadığını keşfetmiştir. TÜM BU VE BENZERİ AYETLERDEN DE ANLIYORUZ Kİ, KUR’AN GELECEKTE OLACAK KONULAR HAKKINDA BİLE BLGİ VERİYOR. BUNUN BEŞERİ BİR KİTAP OLMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR. TÜM BUNLAR, KUR’AN’IN ALLAH KATINDAN İNDİRİLDİĞİNE APAÇIK DELİLLERDİR. Allah özellikle muteşabih ayetleri Kur’an’a almasının ve zamanla yüzlerce yıl sonra, bu ayetlerin ne anlama geldiği ortaya çıkmasıyla, iman edenlerin imanlarının artması ve iman edenlerin inandığı kitabın, Allah katından indirildiğine emin olması için, bu ayetlerin Kur’an’da olduğu bilgisini veriyor. Lütfen Kur’an’ın Allah katından indirildiğinden kuşku duymayalım. İslam’ı yalnız Kur’an’dan öğrenelim ki, kafamızda şüpheler uyanmasın ve imanımız çok daha güçlü olsun. DİLERİM HAKKA BATIL KARIŞTIRMAYAN, İMANINI DÜŞÜNEREK ARAŞTIRARAK YAŞAYAN, ALLAH’IN AZINLIK HALİS KULLARI ARASINDA OLURUZ. Bakın Allah ayetinde, Kur’an’ın Allah katından gelip gelmediğinde şüphe edenlere, nasıl cevap veriyor. “BU KUR’ÂN, ALLAH’TAN BAŞKA VARLIKLAR TARAFINDAN UYDURULABİLECEK BİR KİTAP DEĞİLDİR. KUR’ÂN, KENDİNDEN ÖNCEKİNİ TASDİK ETMEKTE VE ONU AÇIKLAMAKTADIR. ONDA ŞÜPHE YOKTUR. O, ÂLEMLERİN RABBİNDENDİR.” (Yunus 37) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  2. Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim çok önemli bir konu var. Lütfen bu konuyu düşünürken akıl ve mantık sınırlarında düşünelim ve makaleyi sabırla okuyalım. Bu konuda söylenenleri, yazılanları eğer düşünmeden okursak, söylenenlere hak verebiliriz. Onun için Allah sizleri Kur’an’dan imtihan ediyorum derken, bizlerin mutlaka ayetler üzerinde düşünmemizin çok önemli olduğu uyarısını yapar ve AKLINI KULLANMAYANLARI, PİSLİK İÇİNDE BIRAKIRIM DİYE DE UYARIR. Yani aklını kullanmayanlar her söylenene inanır ve asla doğru yolu bulamayacakları içinde, rezil bir hayat yaşarlar diyor Rabbimiz. Gelelim konumuza. Allah bizleri neredeyse her ayetinde Kur’an’a yönlendiriyor ve yalnız Kur’an’ın ipine sarılmamızı, onu nice örneklerle açıkladığını söylediği gibi, emin olmadığın sözlerin/hadislerin ardına düşmeyin diye de uyarır. Tüm bu ve benzeri ayetleri tebliğ alan biz Müslümanlar, sizce aşağıda yazacağım sözleri söyleyen bir Müslümana, bizler nasıl cevap vermeliyiz? “BİR MÜSLÜMAN KUR’ANA UYMALIDIR DİYORSUNUZ. BU DURUMDA ARAPÇA BİLMEDİĞİMİZE GÖRE, KUR’AN MEALİ OKURSAK VE ONA UYARSAK, BELKİDE YÜZ ÇEŞİT HOCAYA UYMUŞ OLMAZ MIYIZ? ÇÜNKÜ ONLARCA FARKLI KUR’AN TERCÜMESİ VAR.” Önce şunu hatırlatmak istiyorum. Aklını Kur’an ile kullanan, yalnız onun ipine sarılan her sorunun mantıklı cevabını mutlaka verir, asla aldatılamaz ama önce bizlerin Kur’an ile aramıza örülen duvarı kaldırıp, onu aşarak Kur’an ile buluşabilmeliyiz. Allah’ın kitabı Kur’an’dan başka, beşeri yazılmış hiçbir kitaba, hatta orijinali Arapça olan rivayet Hadislere bile yapılmayan bu davranışı, neden yalnız Kur’an’a karşı yapılıyor ve insanlar Kur’an’ı farklı tercüme ediyor olabilir? BUNU ANLAYAN, FARK EDEN İSLAM TOPLUMUNA KURULAN TUZAĞINDA FARKINA VARIR. Sizlere sorsam ve desem ki, siz hangi dine inanıyorsunuz, bu soruma vereceğiniz cevap, İslam dini olacaktır. Peki, İslam ne demek? KENDİSİNİ YALNIZ ALLAH’A TESLİM EDEN DEMEKTİR. Eğer Kur’an, herkesin anlayacağı tek bir tercüme yapılamıyor, her dile böyle farklı tercüme ediliyorsa, bizler Kur’an’ı tam olarak anlayamıyorsak, veli âlim dediğimiz kişiler anlıyorsa, BU DURUMDA KENDİMİZİ NASIL ALLAH’A, YANİ ONUN KİTABINA TESLİM EDERİZ. Anlayamadığımız bir kitaba kendimizi teslim edemeyeceğimize göre, İslam’ı ve Kur’an’ı bizlere öğretecek kişilere önce teslim olmamız gerekir. Ama Alla bunu yasaklıyor. Sakın benden başka Veliler edinip, ardı sıra gitmeyin diyen Yaradan’ın uyarılarını, neden dikkate almıyoruz? Eğer Kur’an’ı anlayarak ve dikkatle düşünerek okumadıysak ve bizlerin inancına, rivayet edilen Hadisler ve Mezheplerin fıkıh inancı hâkimse, bu sözleri söyleyen kişiye kesinlikle inanmamız kaçınılmaz olur. Önce şunu açıkça belirtmek isterim. Bu söylem, geleneksel İslam inancının devam edebilmesi için, toplumu tedirgin edebilmek adına öne sürülen bir silahtır. Bakın silah diyorum, çünkü bu düşünce ve inanç kabul edildiği andan itibaren, O toplum silahsız, mezhepler, cemaatler ve tarikatlar tarafında teslim alınmış demektir. AMAÇTA BU ZATEN NE SÖYLENİRSE, NE ANLATILIRSA İTİRAZ ETMEYEN, BİR MÜSLÜMAN TOPLUM YARATMAK. Üzgünüm ama bunda başarılı oldular. Allah boşuna, sizleri Kur’an’dan imtihan ediyorum, Kur’an’dan sorumlu tutuyorum demiyor. Sizce herkesin farklı tercüme edeceği, zor anlaşılan bir rehber gönderip, daha sonra tüm kullarını bu kitaptan sorumlu tutar mı Allah? Elbette böyle bir kitap asla göndermez, önce bunu aklımızdan çıkarmayalım. BUNLARIN HEPSİ BİR TUZAĞIN SONUCUDUR. BİZLER EĞER BU TUZAĞIN FARKINA VARABİLMEK İÇİN HİÇ BİR ÇABA GÖSTERMİYORSAK, KENDİMİZİ MUTLAKA DİN ADINA BİRİLERİNE TESLİM ETMEMİZ GEREKİR. BU DAVRANIŞ BİZİM SANIRIM İŞİMİZE DE GELMİŞ. BELKİDE GERÇEKLER TOPLUMDAN GİZLENDİĞİ İÇİN, ÖYLEDE YAPMIŞIZ. Ne yazık ki amaçta bu zaten, İnsanları Allah ile aldatarak, istedikleri gibi yönetmek. Onun için Allah bu konuda da bizleri uyarıyor ve sakın sizleri Allah ile aldatmasınlar diyor. Günümüz teknolojisi, her bilgiye rahat erişilebilecek ortamda olduğundan, araştırmalarımızda çok zorlanmayacağımızı söylemek isterim. Yeter ki inancımızı öğrenmek için heves ve çaba olsun. Üzgünüm, bu çaba ve hevesi çok fazla göremiyorum İslam toplumunda. Çok iyi niyetle Kur’an’ı tercüme etmeye çalışan, çok değerli hocalarımız bugün var. Onlarında hatalarının olmadığını söylemek yanlış olur. Çünkü hepimiz insanız hata yapabiliriz, bunu asla unutmayalım. Tabi iyi niyetli olanlardan çok daha fazla, batıl inançlarını topluma kabul ettirebilmek için, ayetleri o batıl bilgiler ışığında tercüme edenlerinde sayıları çok fazla. Zaten onun için farklı mealler, tercümeler çıkıyor ortaya. ALLAH’IN KİTABINI HERKEZİN ANLAYAMAYACAĞI, AMA KENDİLERİNİN EN DOĞRU ANLADIĞINI, AÇIKLADIKLARINI SÖYLEYENLERİN KURDUĞU TUZAĞA LÜTFEN DÜŞMEYELİM. HAŞA ALLAH KULUNA AÇIKLAYIP ANLATAMIYOR, AMA HER KULUNUN ANLAYAMADIĞI KİTAPTAN ALLAH, TÜM KULLARINA HESAP MI SORUYOR? Neye inandığımızın, farkında mısınız? Peki, bu durumda ne yapmalıyız? İslam dininde ruhban sınıfı olsaydı, O kişiye tabi olur ve O bizleri yanlışa yönelttiyse, sorumlu O kişi olurdu. Ama Allah ben böyle bir şey emretmedim, sakın hiç kimseye tabi olmayın diye uyarıyor. Hatta Allah, Resulü ile kendi arasında hiç kimseyi istemiyor ve Allah Resulüne, tebliğ etmek sana hesap sormak bana düşer diye uyardıktan sonra, Müddesir 11. Ayetin öncesi ve sonrasındaki ayetlerde, sen tebliğ ettin görevini yaptın. Onların arasında sana uyanlar olduğu gibi, tebliğini hiç duymak istemeyenlerde vardı. Onun için şöyle diyor Rabbimiz Müddesir 11. Ayetinde; “TEK BAŞIMA YARATTIĞIMLA, BENİ BAŞ BAŞA BIRAK!” Bu ve benzeri ayetlerden de anlıyoruz ki, Allah’ın Resulü Kur’an’ı bizlere tebliğ etti ve görevini yaptı. Bundan sonra hepimiz imtihanımızda, ALLAH’ İLE BAŞBAYA KALDIĞIMIZI, LÜTFEN UNUTMAYALIM. Aslında bizler önce, İslam toplumunun yarattığı KORKU VE BASKISINDAN KENDİMİZİ KURTARMALIYIZ. Bunu yapabilmemiz içinde, her şeyden önce Kur’an’ın asla bahsetmediği örneğini bile vermediği, kafamızdaki tüm batıl ve hurafelerden önce kurtulmalıyız. Bunların din olmadığını bilmeliyiz. LÜTFEN KORKMAYIN VE ÇEKİNMEYİN, Allah sizleri Kur’an’dan sorumlu tutuyorum diyorsa, Kur’an’ın hiç bahsetmediği bir konudan asla sorumlu tutmaz hesaba çekmez, Allah’a güvenelim. BU AYET BİZLER İÇİN, GERÇEK İSLAM’A GİRİŞİN ANAHTARI OLMALI. Daha sonrada önümüzde olan, birçok Kur’an tercümelerinden korkmadan faydalanmalıyız. ÇÜNKÜ KUR’AN’A VAKIF OLAN BİR MÜSLÜMANI YANLIŞ, HATALI BİLGİLER ASLA ETKİLEMEZ. Peki, nasıl bir yol izlemeliyiz. Allah dinin anası ve temeli olan ayetleri MUHKEM, yani şüphe duyulmayacak kadar açık ve net gönderdiğini söylüyor. Ayrıca yine bu konuya dikkatimizi çekerek, aynı konulardan nice örnekler verdiği uyarısını da yaparak, işimizi kolaylaştırıyor. Bildiğiniz gibi Kur’an’da çok fazla tekrar vardır. Bunun nedeni ayetlere farklı anlamlar vermeye çalışanların yalan ve iftiralarını ortaya çıkması adınadır, bunu unutmayalım ve bundan faydalanalım. Örnek vermek gerekirse. Allah ayetlerinde, şefaat tümden bana aittir, hiçbir şefaatin olmadığı o günden sakının diyorsa, asla bir başka ayetinde bunun tersini söyleyip, haşa adeta Kur’an’da çelişki yaratırcasına, sözünden dönmüş gibi Resulüme, din âlimlerine, veli kişilere de şefaat yetkisini verdim asla demez. Çünkü Allah sözünde durandır. Şefaattin olduğunu iddia ederek, farklı tercüme yapanlar, batıl inançlarını Kur’an’a söyletmeye çalışanlardır, lütfen bu tuzağa düşmeyelim ve elimizden geldiğince Kur’an’ı bolca, ayetler arasında bağlantı kurarak düşünerek okuyalım. İnanın her şeyin o zaman daha farklı olduğunu göreceksiniz. Kur’an’ı siz mealinden, tercümesinden anlayamazsınız okumayın diyerek, sizlere birilerinin anlatması gerektiğini söyleyenler, KOLAY SERVET PEŞİNDE OLANLARDIR. KUR’AN, GERÇEK MÜSLÜMANLARIN, İSLAM’I ANLATIRKEN HİÇ BİR ÜCRET İSTEMEZLER DİYEDE BİLGİ VERİR. GÜNÜMÜZDE Kİ ACI ÖRNEKLERİNİ HALA FARK EDEMEDİYSEK, KARŞMIZA DAHA ÇOK BENZERLERİ ÇIKACAKTIR. Değerli kardeşlerim işimiz kolay değil zor, bunu açıklıkla söylemek isterim. Çünkü Müslüman toplumlarının önüne, çok fazla engeller çıkartılıyor ve duvarlar örülüyor. Onun içinde Kur’an’a ulaşırken, çok zorluk çekiyorlar. Zorluk Kur’an’da değil, KUR’AN’A ULAŞMAKTA. BİZLER BU DÜNYADA İMTİHAN OLUYORUZ VE İMTİHAN OLDUĞUMUZ KİTAPTA KUR’AN. BİZLERE BU İMTİHANIMIZDA, SEN KUR’AN’I ANLAYAMAZSIN DİYENLER, BİZİ İMTİHAN OLDUĞUMUZ KİTAPTAN UZAKLAŞTIRIP, SORUMLU OLMADIĞIMIZ KİTAPLARA YÖNELTENLERDİR Kİ, LÜTFEN BUNLARDAN UZAK DURUN. Ama pes etmek asla yok. Unutmayalım Allah gücümüz yettiği ölçüde bizleri sorumlu tutacağına hükmederek, aslında içimizi rahatlatmış ve batıl hurafenin baskısını azaltmıştır. Tabi bu baskıdan kurtulmak isteyen, yalnız Kur’an’ın ipine sarılarak, Onu kendi dilinden düşünerek okur ve Kur’an’ı anlamaya çalışır. Allah bizlere imtihanımızı vereceğimiz kadar uzun bir zaman verdiğini söylüyor Kur’an’da. Buradan da şunu anlıyoruz. BU İMTİHANIN KOLAY DEĞİL, ZOR BİR İMTİHAN OLDUĞUNU SÖYLEMELİYİM. HATIRLATMAK İSTERİM ZOR OLAN KUR’AN’I ANLAMAK DEĞİL, ZOR OLAN BATILIN KUR’AN İLE ARAMIZA ÖRDÜĞÜ DUVARI AŞMAKTIR. BU DUVARI AŞANA HERŞEY ÇOK KOLAY. HATTA BU İMTİHANIMIZDA, ŞEYTANLAŞMIŞ İNSANLARIN ÖNÜMÜZE KURDUĞU TUZAKLAR VAR. Bizleri Allah’ın yolundan ayırıp, kendilerine katarak güçlenmeye çalışıyorlar. Onun için Allah çoğunluğa uyarsan, seni yoldan uzaklaştırırlar uyarısını yapıyor. Allah’ın Kur’an’da örneğini verdiği uyarılardan ders alan, asla bu tuzaklara düşmez. Beşeri oluşum olan mezheplerin dine, ibadetlerimize yaptığı ilaveleri detayları, haşa adeta Kur’an’ı eksik, detay sız göstermek için kullanıyorlar ve ne diyorlar? Bakın Kur’an’da sabah namazın kaç rekât olduğu bile yazmıyor. İyide Allah bu konuda Kur’an’da, zor bir anımızda kısaltılmış namazı tarif edip, normal zamanda kılacağımız namaza bir sınır koymadıysa, bunu bizler nasıl olurda eksik görür, bunu tamamlamaya çalışırız. Bizler ağır ağır ama emin adımlarla, batıl ve hurafeden temizlenmiş aklımızla düşünerek, Kur’an’a sarılırsak ve Allah’ın kitabı üzerinde yoğunlaşarak, onu anlamaya ve hayatına geçirmeye çalışırsak, BİZLERİ HİÇ KİMSE ALLAH İLE ALDATAMAZ, KANDIRAMAZ. ALLAH’IN HUZURUNDA’DA İNANIN YÜZLERİ GÜLEN KULLARI ARASINDA OLURUZ. Lütfen şunu unutmayalım, bunu yaparken hiç korkmayalım, ufak tefek hatalar yapabiliriz. Hatasız hiç kimse yoktur. Allah Kur’an’da Resulünü bile ikaz ediyor ve bizler bu gerçeği fark edelim diye Kur’an’a bile geçiriyorsa, bizlerde hata yapmaktan korkmamalıyız, ELBETTE BÜYÜK HATALAR YAPMAMAK ŞARTIYLA. Çünkü Allah büyük günahlardan sakınırsanız, küçük günahlarınızın üstünü örter, sizleri affederim diyor. Tekrar etmek istiyorum, Kur’an meallerinin farklı tercümeleri, bizleri korkutmasın. Allah Nahl suresi 98. ayetinde uyardığı gibi, Kur’an’ı okumaya başlamadan önce, bakın ne yapın diyor. Kovulmuş şeytan ve şeytanlaşmış insanların rivayet, sanı bilgilerinin baskısından önce kurtulun kafanızdan atın ve yalnız Allah’a onun kitabına güvenerek, ALLAH’A SIĞININ daha sonra Kur’an’ı okumaya başlayın diyor. Eğer Allah’ın bu tavsiyesini hayatımıza geçiremiyorsak, makaleme konu olan bu soruyu soranlara karşı asla doğru bir cevap veremeyiz, hatta onları haklı görüp, mutlaka bir veliye, âlime kendimizi teslim etmemiz gerektiğine inanırız. İslam toplumun genel çoğunluğu bu hatayı yapıyor. Sonucunu da hepimiz görüyoruz, toplum ne hale geldi. Kur’an Allah ile arasında hiç kimsenin olamayacağını, birçok ayetinde üstüne basa basa bildiriyorsa, lütfen bu gerçeği anlayabilmek için çaba harcayalım. Maide suresi 50. Ayetinde Allah, Kitap Ehlinin yaptığı yanlışlara örnek veriyor ve YOKSA ONLAR CAHİLİYE KANUNUNU MU İSTİYORLAR DİYOR. Peki, cahiliye kanunu neydi? Yalnız Allah’ın vahyi ile din yaşanmaz diyerek, günümüzde bizlerinde ders almadığımız için yaptığımız o büyük yanlışların zinciriydi. Ayetin sonunda bu konuya açıklama yapıyor Allah ve bakın ne diyor. “ALLAH’TAN DAHA İYİ KANUN KOYUCU OLABİLİR Mİ?” Bizler hala bu gerçeklerden ders alamadık ne yazık ki. Enam suresi 107. Ayetinde de, Allah Resulüne bakın ne diyor. ”BİZ SENİ ONLARIN ÜZERİNE BİR BEKÇİ KILMADIK. SEN ONLARIN VEKİLİ DE DEĞİLSİN.” Demek ki herkes görevini yapıyor ve bu dünyadan çekiliyor. Resulde tebliğini yaptı ve bu dünyadan göçtü, BİZLERİ KUR’AN İLE BAŞBAŞA BIRAKTI. Değerli dostlarım, konumuzun özüne gelirsek. Allah Kur’an’ı ben koruyorum diyor ve yemin ederek anlayasınız hiç kimseye muhtaç olmayasınız diye KUR’AN’I KOLAYLAŞTIRDIK diyorsa, lütfen Kur’an’ı herkes anlayamaz ve yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz diyenlerin tuzağına düşmeyelim. ALLAH’A, ONUN KİTABI KUR’AN’A GÜVENELİM. Elimize farklı da olsa Kur’an meallerini alalım ve bolca okuyalım, üzerinde düşünerek anlamaya çalışalım. Batıl ve hurafeden uzak bu çabayı gösterenlere Allah ne diyordu Araf 203. ayetinde? “BU, RABBİNİZDEN GELEN “GÖNÜL GÖZLERİDİR, ÖNGÖRÜLERİDİR, GÖNÜL GÖZÜNÜ AÇAN BELGELERDİR”, DOĞRUYA KILAVUZDUR, İMAN EDEN BİR TOPLUM İÇİN RAHMETTİR.” Elimizde Allah’ın korumasındaki böyle bir yol gösterici rahmet olan kitap varsa, neye korkuyorsunuz, çekiniyorsunuz. ONU ANLAYABİLMEK ADINA ÇABA GÖSTERİP, YALNIZ ALLAH’A ONUN KİTABINA GÜVENİRSEK, İNANIN ALLAH GÖNÜL GÖZLERİMİZİ AÇACAK VE KENDİ NURU KUR’AN İLE BİZLERİ AYDINLATIP BULUŞTURACAKTIR. Dilerim Kur’an’ı anlayabilmek adına çaba harcayan, birilerine değil Allaha güvenerek dayanan ve sonunda Kur’an gerçekleri ile buluşan, Allah’ın azınlık halis kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  3. Bu makalemde sizleri, düşünmeye davet etmek istediğim konu, bizler Allah’ın indirdiği İslam’ı’ mı yaşıyoruz, yoksa kendi ellerimizle yarattığımız, beşeri bir İslam’ı Allah’ın dini diye mi yaşıyoruz. Gelin birlikte, yaşadığımız İslam ile Kur’an’ı karşılaştıralım. Allah Kur’an’ı indirmesinin amacını anlatırken, Allah’ın daha önce indirdiği Kitapları devre dışı bırakarak, atalarının rivayet ve batıl inançlarını yaşamaya başladıkları için Allah Kur’an’ı indirildiğinin örneklerini, birçok ayetinde verir ki, bizlerde aynı hataları yapmayalım. Yaşadığımız İslam’ı gelin birlikte gözden geçirelim, sakın bizlerde aynı yanlışları yapmaya başlamış olmayalım. Allah Kur’an’ı AÇIKLAMAK BİZİM GÖREVİMİZDİR der ve NİCE ÖRNEKLERLE açıkladığının, DETAYLANDIRDIĞININ örneğini verir Kur’an’da. Peki, bizler bu ve benzeri onlarca ayeti tebliğ alıp iman ettikten sonra, Allah’ın ayetlerine güveniyor ve Kur’an’ı biz açıkladık diyorsan Rabbimiz, sana inanıyoruz mu diyoruz? Genel çoğunluğumuz ne yazık ki bunun tam tersini söylüyor ve KUR’AN AÇIKLANMIŞ VE DETAYLANDIRILMIŞ DEĞİLDİR, KUR’AN’I RESULÜN RİVAYET HADİSLERİ AÇIKLAMIŞTIR DİYORUZ. Çok daha kötüsünü yapıyoruz ve diyoruz ki, KUR’AN’DA NAMAZIN KAÇ REKÂT OLDUĞU BİLE YAZMAZ, HADİ KIL BAKALIM KUR’AN’A GÖRE NAMAZI DEMİYOR MUYUZ? Hâlbuki Allah zor bir anımızda kısaltılmış namazın, bizim anlayışımızla bir rekât olduğunu tarif edip, güvene kavuştuğunuzda ise salatı/namazı huşu içinde gönülden tam yerine getirin diyerek, asla namazın rekât sayısını ya da namazın uzunluk ya da kısalığına, sınır getirmemiştir. Mezheplerin namaza yaptığı bu sınırlamaları, rekât sayılarını Kur’an’da göremediğimizde, bakın demek ki Kur’an’da her bilgi detaylı yokmuş diyerek başka kitaplara, beşeri bilgilere kaynaklara ihtiyacımızın olduğunu söyleyerek, ALLAH’IN KİTABINA SAYGISIZLIK YAPMAKTAN ÇEKİNMİYORUZ. Allah Kur’an’da, dinin tamamlandığını ve hiçbir eksik bırakılmadığı açıkça belirtilmiştir. Çok daha önemli bir uyarı yaparak, “BEN HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM” diye de uyardığı halde, bizler Allah’ın Resulünü, adeta Allah’ın hüküm ortağı yaparak ne diyoruz. Kur’an’da Allah’ın vermediği hükümleri Resulü verir, Allah’ın verdiği hükümlerin detaylandırılmasını Allah’ın Resulü yapar, bizlerde onun rivayet hadislerinden öğreniyoruz demiyor muyuz. Resulün hadisleri de ayet gibidir diyenler, Allah’ın kitabına şirk koşanlardır hatırlatırım. Hâlbuki Enam 19. Ayetinde, Allah Resulüne bizlere ne söylemesini istiyordu hatırlayalım. “BU KUR’AN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM.” Allah’ın Resulü ben sizleri, yalnız Kur’an ile uyardım diyor ama bizler hala neler söylüyoruz. Allah Resulüne verdiği görev ve yetkisini bizlere Kur’an’da anlatırken, nasıl uyarıyordu bizleri hatırlayalım. “RESULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.” (Ankebut 18) “SENİN GÖREVİN, SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR.” (Rad 40) Peki bizler bu ve benzeri ayetleri tebliğ aldıktan sonra işittik, tebliğ aldık iman ettik mi diyoruz? Elbette hayır, yapmamız gerekenin tam tersini söylüyor ve bakın ne diyoruz. “NE YANİ ALLAH RESULÜNÜ, POSTACI DİYE Mİ GÖNDERDİ.” Bakara suresi 5. Ayetinde, İşte onlar RABLERİNDEN GELEN BİR HİDAYET ÜZEREDİRLER ve KURTULUŞA ERENLER DE ANCAK ONLARDIR dediği halde, bizler sanki inatla Allah’ın vahyine muhalif olurcasına hala, İSLAM YALNIZ KUR’AN İLE YAŞANMAZ diyerek KUR’AN, SÜNNET, KIYAS, İCMA diye öyle bir sıralama yapıyoruz ki, adeta Kur’an devre dışı kalıyor. Hani yalnız Kur’an’ın ipine sarılacaktık, ne oldu bu ayetin hükmü? Unuttuk mu yoksa görmezden, duymazdan mı geliyoruz. Allah ŞEFAAT TÜMDEN BANA AİTTİR, HİÇBİR ŞEFAATİN OLMADIĞI O GÜNDEN SAKININ diye uyardığı halde, bizler atalarımızın batıl inancını, rivayetleri Kur’an’a söyletmeye çalışmak adına, bazı ayetleri tahrif ederek, bakın Allah bu ayette bazı kullarına da şefaat yetkisini vermiş diyerek, Allah’a iftira atmaktan ve hatta ayetler arasında çelişki yaratmaktan korkmuyoruz. Allah birçok kez yemin ederek, Kur’an’ın nasıl bir kitap olduğu konusunda ne diyordu hatırlayalım. ”ANDOLSUN BİZ, KUR’AN’I DÜŞÜNÜP ÖĞÜT ALMAK İÇİN KOLAYLAŞTIRDIK. VAR MI DÜŞÜNÜP ÖĞÜT ALAN?” Bakın Allah yemin ediyor ve Kur’an’ı bizlerin anlaması için kolaylaştırdığını bildiriyor. Bunca açık ayeti tebliğ alan bizler, atalarımızın batıl inancını yaşayabilmek adına, onlarca ayete muhalif olurcasına, KUR’AN KOLAYDA NE KADAR KOLAY. KUR’AN’I HERKES ANLAYAMAZ. KUR’AN’I ANLAYABİLMEK İÇİN, BİLMEM NE KADAR İLİM TAHSİL ETMEN GEREKİR, DİYENLERİ SANIRIM ÇOK DUYMUŞSUNUZDUR. Rad suresi 19. Ayetinde, bizlerin yaptığı bu yanlışları fark edebilmemiz için Allah, bakın nasıl uyarıyor. “RABBİNDEN SANA İNDİRİLENİN HAK OLDUĞUNU BİLEN KİŞİ, KÖR OLAN BİRİ İLE AYNI MIDIR?” Ayetin sonunda da bu gerçekleri sadece akıl sahipleri yani düşünen, aklını kullananlar fark edebilir diyerek uyarıyor. Bizlere, sen aklınla düşünerek Kur’an’ı anlayamazsın diyenlerin ne yazık ki tuzağında, İNİM İNİM İNLİYORUZ. Hak olan Allah’ın katından indirileni, beşerin rivayetlerine değişiyoruz. Bunu fark edene kadarda, bu acıyı çekmeye devam edeceğiz. Bizler İslam’ı, Yusuf suresi 106. Ayetin uyardığı acı gerçeğini yaşıyoruz. Allah iman ettiğini söyleyen genel çoğunluğunun, Allah’a bakın nasıl iman ettiklerini söylüyor. “ONLARIN ÇOĞU ALLAH’A ANCAK, ORTAK KOŞARAK İNANIRLAR.” Eğer bizler Allah’ın hükümlerine, Resulünü ya da edindiğimiz Velileri ortak ediyorsak, Allah’ın yetkilerini onlara veriyorsak, ALLAH’A ORTAK, YANİ ŞİRK KOŞUYORUZ DEMEKTİR. Hatırlatmak isterim, Kur’an ayetlerine ters düşen bir tek inancımız varsa, bizler Allah’ın yolundan sapmış, Allah’a şirk koşanların safına doğru yol alıyoruz demektir. ŞUNUDA HATIRLATMAK İSTERİM, ALLAH’A ŞİRK KOŞABİLMEMİZ İÇİN, ÖNCE ALLAH’A İMAN EDİYOR OLMAMIZ GEREKİR. Allah bana şirk koşanın asla affetmem diyor. Lütfen bu uyarıyı dikkate alalım. Yoksa onca çabamız boşa gider. Bizler Kitap Ehlinin düştüğü bataklığa battığımızı, hala fark edemiyoruz, çünkü Kur’an’ı bizlere anladığımız dilden okutmamak için, hala Arapça okuma yarışmaları düzenlemekle meşguller. Bakın Allah Kitap Ehlinin düştüğü hatayı Bakara 170. Ayetinde nasıl anlatıyor. “ONLARA, “ALLAH’IN İNDİRDİĞİNE UYUNUZ” DENDİĞİNDE, “HAYIR, BİZ ATALARIMIZI ÜZERİNDE BULDUĞUMUZ ŞEYE UYARIZ” DERLER. YA ATALARI AKILLARINI KULLANAMAMIŞ, DOĞRUYU DA BULAMAMIŞ İDİYSELER DE Mİ?” Hatırlatırım bunu söyleyenler Kitap Ehli. Yani kendilerinin iman ettiğini söyleyenler. Bu uyarıları fark edebilmemiz için, KUR’AN’I KENDİ DİLİMİZDEN VE DÜŞÜNEREK, AKLIMIZI KULLANARAK OKURSAK, ANCAK O ZAMAN GERÇEKLERİ FARK EDEBİLİRİZ. Kitap Ehlinin hatasını bizlerde tekrar ediyor ve onların benzeri hataları yapıp, YALNIZ KUR’AN İLE İSLAM YAŞANMAZ DİYORUZ. Allah’ın Resulüne, ona indirilen Kur’an’ın yettiğini ayetlerden tebliğ alıyoruz ve bakın Enfal 64. ayetinde ne diyor Allah. ”EY NEBİ! ALLAH, SANA DA SANA UYAN MÜMİNLERE DE YETER.” Allah’ın Resulüne Kur’an yetiyor ama her ne hikmetse, günümüzde İslam’ı yaşadığını söyleyen genel çoğunluğumuza yetmiyor. Çünkü mezheplerin dine yaptığı ilaveleri Kur’an’da göremediklerinde Kur’an adeta detay sız, herkesin anlayamayacağı, hayata pratiğe geçirilemeyecek bir kitap olarak anlatılıyor topluma. Casiye suresi 6. Ayetinde Allah, indirdiği Kur’an’ı yeterli görmeyip, atalarının inancını indirilen Kur’an’da göremediklerinde, Kur’an’a inanırız ama bakın bizim inançlarımız Kur’an’da yok onlara da inanırız diye karşılık verdiğinde, Allah bakın nasıl bir ayet indiriyor onlara. Sizce bizleri bu ayet hiç ilgilendirmiyor mu? BİZLER BU AYETTEN SORUMLU DEĞİL MİYİZ? Yorumunu sizlere bırakıyorum. Ayeti hatırlayalım. “ALLAH’TAN VE O’NUN AYETLERİNDEN SONRA, HANGİ SÖZE/HADİSE İNANACAKLAR?” (casiye 6) Ne yazık ki bizler, Kur’an’dan habersiz, Allah ne emrediyorsa, TAM TERSİNİ İSLAM DİNİ DİYE YAŞADIĞIMIZIN FARKINDA BİLE DEĞİLİZ. Sizce bu hataları yapan bizler, ALLAH’IN İNDİRDİĞİ İSLAM DİNİNİ Mİ YAŞIYORUZ, YOKSA ELLERİMİZLE YARATTIĞIMIZ KİTAP EHLİNİN YAŞADIĞI HURAFE BATIL ATALARININ İNANCINI, FARKINDA OLMADAN ALLAH’IN DİNİ DİYE Mİ YAŞIYORUZ? Ne dersiniz? Yorumunu sizlere bırakıyorum. Hatırlatırım bu can bu bedende olduğu sürece hatamızdan, yanlışımızdan dönme ihtimalimiz her zaman var demektir. LÜTFEN ALLAH’IN SORUMLU TUTACAĞINA HÜKMETTİĞİ KUR’AN’I, DİKKATLE DÜŞÜNEREK VE ANLAYARAK OKUYALIM Kİ, ALLAH İLE ALDATICILARIN TUZAĞINA DÜŞMEYELİM. Onun emrettiğini yaşayalım, ÇÜNKÜ HAK OLAN ALLAH KATINDAN GELENDİR, LÜTFEN UNUTMAYALIM. Allah Zuhruf 44. Ayetinde ne diyordu? “SİZLERİ KUR’AN’DAN SORUMLU TUTUYORUM.” Allah’a güvenen mutlu sona erişir, batıla ve hurafeye, rivayetlere güvenen, mutlaka şeytanın oyuncağı olur. Dilerim gözlerimizdeki perdeyi kaldıran, kulak ve kalbindeki pası Kur’an ile temizleyen, ALLAH’IN AZINLIK HALİS KULLARINDAN OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  4. Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim konu, ÖLÜNCE AMEL DEFTERİ KAPANIRMI konusu üzerine olacak. Bu konuyu araştırdığınızda, genellikle Allah’ın Resulünün bir hadisine nispet edilerek, şöyle anlatılır. Ölünce amel defteri kapatılır, ancak şu üç şey için açık kalır diyerek, şunlar söylenir. İnsan öldüğünde amelleri kesilir, şu üç şey hariç. Birisi sadaka-i cariye yani kesilmeyen akan sürekli anlamında, insan öldükten sonrada tüm insanların faydalanacağı hayırlı işler yapan, yani yaptığı hayrın öldükten sonrada insanlara faydasının devam ettiği işler yapanlar. İkincisi, tüm insanların yararına olan bir ilmi, toplumun faydasına sunan. Üçüncüsü de hayırlı evlat yetiştirenlerin amel defteri kapanmaz, diye topluma anlatılır. Gelin bu konuyu rivayet edilen hadisler ışığında değil, Kur’an’ı referans alarak anlamaya çalışalım. Önce şunu söylemek isterim. Bir insanın ölünce amel defteri kapanır ya da kapanmaz şeklinde bir ayet Kur’an’da yoktur. Ama bizler bu konu ile ilgili Kur’an ayetlerini bir araya getirdiğimizde, ölen bir insanın amel defterinin kapanmış olacağını anlıyoruz. ÇÜNKÜ AMEL DEFTERİNİN YAZILMASINDAKİ AMAC, HESAP GÜNÜ İNSANLARIN YAPTIKLARINA İTİRAZ ETMELERİNİN ÖNÜNE GEÇMEK İÇİN, YAŞARKEN YAPTIKLARI KAYDA ALINARAK, BİR KANIT BİR DELİL OLARAK ÖNÜMÜZE GELECEĞİNİ SÖYLÜYOR KUR’AN. Bu durumda ölen bir insanın amel defterine, yaşamadığı için bundan sonra kayda alınacak bir bilgi olmaması gerekir. Amel defteri ne zaman yazılmaya başlanır diye düşündüğümüzde, sanırım hepimiz gerçekleri fark edebilme yaşına geldikten sonra, yaptığımız ve yapmamız gerekirken yapmadığımız tüm söylemlerimiz, davranışlarımızın yaşarken yazıldığını söyleyebiliriz. Biliyorsunuz Kur’an sağımızda ve solumuzda görevlendirilmiş melekler tarafından, bu kaydın tutulduğu bildiriliyor. Peki, ne için tutuluyor? Söylediğim gibi bizler için apaçık kanıt, delil olsun diye. Gelelim Allah’ın Resulüne isnat edilen hadise. Önce şunu belirmek isterim. Bu şekliyle Kur’an’da bir bilgi detay yoktur. Kur’an’da ölünce amel defteriniz kapanır, hesap günü açılır diye açık bir ayet göremedikleri için olsa gerek, toplumu daha geniş bir hayır yapmaya, ilmi çalışmalara ve hayırlı bir evlat yetiştirmeye toplumu yönlendirmek için olsa gerek, böyle bir hadis rivayet edilir. Bunu Allah’ın Resulü söylemiş midir, ya da bu şekilde mi söylemiştir, doğrusu bilmemiz pek mümkün değil. Kur’an’ın geneline baktığımızda, zaten Allah bizleri hayırda yarışmamızı, Salih amel sahibi olmamızı ve ilimde yarışırsak, Kur’an gerçeklerine daha çok vakıf olacağımızı, hayırlı evlatlar yetiştirmenin hem kendimize hem de topluma faydalı olacağından bahseder. Yani gerçek Mümin zaten bunları bilir. Saydıkları güzel davranışları yapan, Salih amel işleyen kişilerin amel defteri kapanır mı konusuna geri dönelim. Bu konuyu rivayetler ışığında değil, Kur’an ışığında anlamaya çalışalım. Bakın Allah bu konuda verdiği örnekte ne diyor. Yasin 12: ŞÜPHESİZ ÖLÜLERİ ANCAK BİZ DİRİLTİRİZ. ONLARIN YAPTIKLARI HER İŞİ VE BIRAKTIKLARI HER ESERİ YAZARIZ. BİZ, HER ŞEYİ APAÇIK BİR KİTAPTA KAYDEDERİZ. (Bayraktar Bayraklı) Aslında ayette Allah, sorumuza çok açık cevap veriyor. Başka kaynaklara gerek yok. Allah ölüleri biz diriltiriz diyor ve ONLARIN YAPTIKLARI HER İŞİ VE BIRAKTIKLARI HER ESERİ YAZARIZ DİYOR. Hatırlatırım, tüm bu yazım işlemi, insan yaşarken olur. Elbette her sevabın değeri, ölçüsü de farklıdır, değerlendirmeye yapacak yalnız Allah’tır. Devamında da biz her şeyi, apaçık bir kitaba kaydederiz diyerek, aslında çok önemli bir konuya açıklık getiriyor. Bu ayetten de çok açık anlaşılıyor ki, amel defterine yazılanlar, yaşadığımız hayatımızda bizzat bizim yaptıklarımızın sonucunda oluyor. Şöyle bir soru geldi aklınıza biliyorum. Anlatılan rivayet hadiste yapılan Sadaka-i cariye, yani insan öldükten sonra bile insanların faydalanacağı hayırlı işler yapanların durumu ne olacak, bunlarında mı amel defteri ölünce kapanacak diye sora bilirsiniz. Bu konuda Allah’ın Kur’an’da açık bir hükmü yok, yani böyle hayır yapanların öldükten sonrada, amel defteri kapanmaz, yaptığı ve insanların faydasına sunduğu o eserlerden, her gün amel defterine sevap yazılmaya devam edilir şeklinde, bir bilgi yok Kur’an’da. Allah açıkça böyle bir hüküm vermediyse, bizler asla veremeyiz. Aslında rivayet edilenler Kur’an’da olsaydı şöyle düşünebilirdiniz. Bir insan zengin olmayabilir, hatta ilim tahsil yapacak bilimsel gücüde sahip olamayabilir, ama kendi çapında sevap işleyen, hayır yapan bir insanda olabilir. Onun içinde bu dünyada herkesin sürekli istifade edecek, eserde bırakamayabilir. Hatta evladını çok iyi yetiştirmek için çaba harcayıp, başaramamışta olabilir. Bu durumda bahsedilen konuya çok büyük bir anlam yüklememiz, asla doğru olmaz diye düşünüyorum. Allah her kulunu, kapasitesi ölçüsünce sorumlu tutacağını söylüyor Kur’an’da. BU KONU ALLAH’IN TAKDİRİNDE VE BİZLERİN O ACİZ NEFİSLERİMİZİN, ADALET ANLAYIŞIMIZIN, ÇOK FAZLA SINIRLARI İÇİNDE OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜYORUM. Bu ve benzeri konuları bizler, her nedense çok fazla abartıyor, işin özüne değil dış görünüşüne yani görsel açıdan bakıyoruz. Kur’an’dan konumuzla ilgili bir başka ayete bakalım. Nisa 85: KİM İYİ BİR İŞE ARACILIK EDERSE, ONUN DA O İŞTEN BİR NASİBİ OLUR. KİM KÖTÜ BİR İŞE ARACILIK EDERSE, ONUN DA ONDAN BİR PAYI OLUR. ALLAH HER ŞEYİ GÖZETLEYİCİDİR. (Bayraktar Bayraklı) Bu ayette sorumuza cevap veriyor. Her kim bu dünyada insanların faydasına olacak hayırlı bir işe aracılık ederse, toplumun istifadesine sunarsa, O işten kendisinin bir nasibi olur yani Allah katında sevap hanesine sevabı işlenir diyor. Kimde kötü bir işe aracılık ederse, oda onun cezasını görecektir diyerek, ne yaparsak bu dünyada bizlerin lehine ya da aleyhine kayda alındığı açıkça belirtiliyor. Bakın İsra suresi 13. Ayetinde, yine konumuzla ilgili nasıl bir bilgi veriyor Kur’an. “HER İNSANIN AMELİNİ (VEYA KADERİNİ) BOYNUNA BAĞLADIK. İNSAN İÇİN KIYAMET GÜNÜNDE, AÇILMIŞ OLARAK ÖNÜNE KONACAK BİR KİTAP ÇIKARIRIZ.” (İsra 13 ) Bu ayetten de anlaşılacağı gibi, her insanın yaptıkları amel defterine yazılacak, öldükten sonra belirli bir süreye kadar kapalı kalacak ve hesap günü tekrar açılacak ki, AÇILMIŞ OLARAK ÖNÜMÜZE KONACAK DİYOR AYET. Yine şöyle bir soruda gelmiş olabilir aklınıza. Bizler öldükten sonra yaptıklarımızı kayda alan, kâtip meleklerin durumu ne olacak. Bu konuda da Kur’an’da bir bilgi olmadığı için, herkes kendi düşüncesini söyleyerek yorumlar yapmışlardır. Örneğin yapılanları kayda alan kâtip melekler, insan ölünce görevi sona ermiş olur ve melekler Allah’ı tesbih etmeye devam ederler diye görüş bildirenleri de okuyabilirsiniz. Tabi bunların hepsi rivayettir, kişilerin görüşleridir, Allah böyle bir bilgi Kur’an’da vermemiştir, bu durumda bu tür bilgileri dinin emri gibi göremeyiz. İLGİNÇ OLAN ÖLÜNCE YAPTIKLARIMIZI KAYDA ALAN, KÂTİP MELEKLERİN GÖREVİNİN SONA ERDİĞİNE İNAN MEZHEP İNANCI, SADAKA-İ CARİYE SEVABI ALANLARIN, AMEL DEFTERİNİN KAPANMAYACAĞINA İNANIRLAR. PEKİ, O MELEKLER GÖREVİNİ BIRAKMAYACAK MI? BIRAKIRSA KAPANMAYACAĞI SÖYLENEN, AMEL DEFTERİNİ KİM KAYDETMEYE DEVAM EDECEK? Allah’ın açıklamadığı, detay vermediği konularda, işte böyle fikirler yürütürsek aklımıza birçok sorular geliyor, ama mantıklı bir cevabı bulamıyoruz. Sadaka-i cariye konusunda, konuyu doğru anlayabilmemiz için bir örnek vermek istiyorum. Okulda öğretmenimiz imtihan ederken, sorduğu her sorunun zorluğuna göre farklı bir puan verir. Bizlerde bu dünyada, aynı imtihanın bir benzerini yaşıyoruz. Bazen hoca öyle bir soru sorar ki, bu sorunun değeri, yüz üzerinden 50 puan değerindedir. İşte bazı kişiler öyle hayırlar yaparki, o kişi öldükten sonrada insanların yararına çalışmaya devam eder. Buda örneğini verdiğim gibi, Allah katında çok değerli olabilir ve O hayrın sevap katsayısı da Allah katında çok yüksek olabilir. Sadaka-i cariye konusunu, bu mantıkla düşünürsek taşlar daha rahat yerine oturur diye düşüncesindeyim. HATIRLARSANIZ ALLAH, BÜYÜK GÜNAHLARDAN SAKINIRSANIZ, KÜÇÜK GÜNAHLARIN ÜSTÜNÜ ÖRTERİZ DER. Demek ki büyük günahın karşıtı, BÜYÜK SEVAPLARDA VAR DEMEKTİR. Eğer bizler toplumun büyük bir kısmının faydalanacağı, güzel eserler bıraktıysak bu dünyada, yaptığımız bu hayır, biz öldükten sonrada kullanılmaya, istifade edilmeye devam ediyorsa, demek ki bu kişi ALLAH KATINDA BÜYÜK BİR SEVAP KAZANMIŞ DEMEKTİR. Yapılan bu büyük hayır, Allah’ın örneğini verdiği gibi BÜYÜK SEVAP, o kişinin birçok günahına karşılık gelecektir. Elbette bunun karşısında zaten o kişi, amel defterine çok büyük bir sevap yazdırmış olacak. HATIRLATIRIM BU AMELİN KARŞILIĞI BÜYÜK SEVAP, İNSAN YAŞARKEN KAYDA ALINMIŞTIR. Lütfen şunu unutmayalım. Sadaka-i cariye diye isimlendirdiğimiz hayrı yapan kişi, eğer hayatında sürekli günah işlemişse, insanlara zararı dokunmuşsa, adaletsiz davranmışsa, ölüm vakti yaklaşınca tüm yaptıklarını unutturmak için, zenginliğini kullanarak dünyada kalıcı ve her insanın faydalanacağı eserleri yapmasının, çok fazla önemi olmayacaktır. Lütfen bu konuyu değerlendirirken, içini kendi nefsimizde doldurup şekillendirmeyelim. HİÇ BİR ŞEY, DIŞARIDAN GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİLDİR. ONUN İÇİN KİMİN EN DOĞRU YOLDA GİTTİĞİNİ, TAKVA SAHİBİ OLDUĞUNU ALLAH, YALNIZ BEN BİLİRİM DİYOR. Allah, fakir ama gönlü zengin bir insanın yapacağı öyle bir hayır vardır ki, milyonlarca liraya yapılacak sürekli insanların hizmetine sunulan hayırdan belki de de daha üstündür Allah katında. En doğru değerlendirme yapan hatasız ölçen, biçen yalnız Allah’tır. Bizler her nedense Kur’an’ın açıklamadığı, detay vermediği konuları daha çok merak etmişiz ve onların üzerinde daha çok durmuşuz. Anlatılan rivayetleri de, nefsimizin etkisiyle gerçek gibi inanmakta bir sakınca görmemişiz. Hâlbuki bizlere düşen açıklanmamış, detay verilmemiş konular üzerinde durmak yerine, açıkça Allah’ın hükmettiği konular üzerinde durup, anlamaya çalışıp hayatımıza geçirmek olmalıdır. Dilerim Allah’tan, Kur’an gerçeklerini anlayabilmek adına çaba harcayan batılın ve rivayetlerin değil, HAKKIN İPİNE SARILAN, ALLAH’IN HALİS KULLARINDAN OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  5. Günümüzde öyle bir İslam anlayışı var ki, herkes bir yol tutturmuş, ona öğretilenlere öyle bir sarılmış ki, inandıklarım doğrumu diye araştırma gereği duymuyor. Halbuki Allah, sarılacağımız ve güveneceğimiz tek bir kaynağı yani Kur’an’ı göstermiyor muydu? Birde kendi inançlarını sağlamlaştırmak, doğru olduğunu karşısındaki kişilere kabul ettirebilmek için, uydurulan onca rivayetleri örnek verip, bu bilgilerin doğruluğundan, kendisi bizzat emin olması mümkün olmadığı halde, uydurulan rivayetleri sanki Allah’ın Resulü kesin söylemiş gibi, onun adını kullanmaktan, O özel örnek insana iftira atmaktan çekinmiyorlar. Allah dinde sakın bölünenler gibi olmayın diye uyardığı halde, bizler hala kendi mezhebimizi, bölünmüş cemaatimizi tarikatlarımızı ve onların yazdığı beşeri kitapları savunmaya devam ediyorsak, ne yaparsak yapalım asla Allah’ın doğru yolunu bulamayız. Çünkü HAK ile BATIL asla yan yana olamaz. DOĞRU YOLU, BEŞERİ GURUPLARDA, ŞEYHLERDE VELİ EDİNDİĞİMİZ KİŞİLERDE DEĞİL, ALLAH’IN KİTABINDA ARAMALIYIZ. Çünkü Allah bizlerin yalnız Kur’an’ın ipine sarılmamızı istediği gibi, Kur’an’ın sınırlarını da aşmamızı yasaklamıştır. Allah’ın elçisi ÜMMİYDİ, yani bu kelimenin anlamı, söyledikleri gibi okuma yazma bilmeyen anlamında değil, Allah’ın indirdiği kitabın dışına çıkan, onun sınırlarını aşan, atalarının rivayet inançlarını din yaşayan, KİTAP EHLİNE TABİ OLMAYAN ANLAMINDADIR. Bir başka deyişle Allah’ın Elçisi doğruların, gerçeklerin arayışında olup, ne Yahudi nede Hıristiyan toplumuna tabi olmamıştı. Onların inançlarını da yaşamıyordu. Çünkü yaşadıkları din aklın ve mantığın kabul etmeyeceği batıl, rivayet kaynaklardan yaşanıyordu. Batıla, hurafeye tabi olmaktansa, doğruların arayışında olmak, Allah katında doğru olan bir yol olsa gerek ki, Elçisini Kitap Ehlinin arasından seçmemiş, ÜMMİ OLAN HZ. MUHAMMED’İ, GÜVEN ELÇİSİ SEÇEREK RESULLÜĞE LAYIK GÖRMÜŞTÜR. Hatırlatmak isterim, Allah bu konuyu doğru anlayabilmemiz içinde, bakın Elçisinin daha önce dini konularda hiçbir ilgisinin olmadığını bizlere, nasıl örnek vererek açıklıyor. “İŞTE BÖYLECE SANA DA EMRİMİZLE, RUH/KUR’AN’I VAHYETTİK. SEN, KİTAP NEDİR, İMAN NEDİR BİLMEZDİN.” (Şura 52) Lütfen Allah’ın Elçisinin ÜMMİ oluşunu doğru anlayalım ki, bizlerde Allah’ın Elçisini bizler için hangi konularda örnek olduğunu, doğru anlayabilelim. ALLAH’IN ELÇİSİNE DOĞRU YOLU GÖSTEREN, GERÇEK HAK OLAN DİNİ ÖĞRETEN, ALLAH’IN İNDİRDİĞİ KUR’AN’DI. Allah’ın Elçisi din adına ne öğrendiyse Kur’an’dan öğrendi ve ümmetine de yalnız Kur’an’ı tebliğ etti, bunu Kur’an’dan anlıyoruz. Allah’ın Elçisi, ben size Kur’an’ı tebliğ etmekle görevlendirildim diye de bir çok ayette bildiriyor. Atalarının rivayet inançlarını aklayabilmek için, Allah’ın Elçisinin adını kullanarak uydurdukları rivayet hadislerde, açıkça Allah’ın Elçisine iftira atıyorlar. Uydurulmuş dinin savunucuları, NE YANİ PEYGAMBERİMİZ POSTACIMIYDI dediklerini duyarsınız. Allah’ın Elçisine vermediği yetkileri, ne yazık ki kendileri vermeye çalışılıyor. Allah hükmüme hiç kimseyi ortak etmem diyor, ve biz Elçilerimizi bakın hangi yetkilerle gönderdik diyor. “RESULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.” (Ankebut 18) “BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ.” (Kehf 56 “SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR.” (Rad 40) “BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM.” (Ahkaf 9 ) Gözlerine perde çekilmiş, gönülleri taş kesmiş olanlar ise hala, Allah’ın Elçisine, yetkisi olmadığı sözleri söyletmeye, ona iftira atmaya ne yazık ki devam ediyorlar. Ömür geçiyor bir su misali, akıp gidiyor. İnanın farkında bile olamıyoruz. Bizleri Allah ile aldatanlar, öyle güç kazanmış ki toplumda HAKKI BATIL, BATILI HAL GÖRÜYOR OLMUŞ TOPLUM. Hesap günü pişman olanların safında olmak istemiyorsak, bizi bunlar ya da şunlar aldattı, onlara güvendik diyerek boşuna bağırıp çağırmak istemiyorsak, gelin Allah’ın Kur’an’daki sözlerine, uyarılarına kulak verelim. İnanın pişman olmayız. BAKIN ALLAH KULLARINA NASIL DOĞRU YOLU GÖSTERDİĞİNİ VE BU DOĞRU YOLU, YA DA YANLIŞ YOLUN SEÇİMİNİ BİZ KULLARINA BIRAKTIĞINI, AYETİNDE NASIL BİLDİRİYOR. İsteyen en sağlam kulp olan, Allah’ın uyarılarına kulak verir, isteyen güvendiği velilerin, şeyhlerin, efendilerin sözlerine kulak verir. UNUTMAYALIM ALLAH, GÜVENİLECEK YARDIM İSTENECEK VELİNİZ YALNIZ BENİM DİYOR. İnsan 3: ŞÜPHESİZ BİZ ONA, DOĞRU YOLU GÖSTERDİK. İSTER İNANIR, İSTER İNKÂR EDER. (Bayraktar Bayraklı meali) Bakın Allah insan suresinde, yarattığı kullarına nasıl doğru yolu gösterdiğini söylüyor. Elbette gönderdiği kitaplar vasıtasıyla. Ama bizler Kur’an’ı anlaşılması zor ve her bilginin olmadığı bir kitap ilan edip, kendimize doğru yolu gösterecek veliler ve onların kitaplarını rehber aldık. Allah Eğriyi doğruyu ona yani bizlere kitaplarımızda gösterdik, doğru yolun hangisi olduğunu örneklerle açıkladık, gerçekleri ayırt edecek akılda verdik ve SEÇİMİ, İMTİHANI GEREĞİ ONA BIRAKTIK DİYOR. Ama bizler gerçeklerden uzak, Kur’an’ı anlaşılması zor, her bilginin detaylı olmadığı, herkesin anlayamayacağı bir kitap ilan ederek kendimizi kandırdık, kandırmaya da devam ediyoruz. EDİNDİĞİMİZ VELİLERİ DE, DOĞRU YOLU GÖSTERENLER OLARAK KABUL ETTİK. Sonucunu da hep birlikte görüyoruz. Değerli kardeşlerim, lütfen gözlerimizdeki perdeyi kaldıralım, kulaklarımızdaki şeytanın ve şeytanlaşmış insanların etkisiyle batılın pas tutmuş kulaklarımızı temizleyip, kalplerimizin mührünü çözelim. Bu yanlışları yapmaya devam edersek, ALLAH’IN HUZURUNDA, ÇOK AMA ÇOKKKKK ÜZÜLENLERİN SAFINDA OLURUZ. Allah sizleri Kur’an’dan hesaba çekeceğim hükmünü verdiyse, sizce Kur’an anlaşılması zor, her bilginin detaylı olmadığı bir rehber, yol gösterici kitap olabilir mi? Karar sizin, çünkü imtihan sizin imtihanınız. Sözün en güvenilir ve güzelinin Allah’ın sözü olduğunu bilen, kabul eden ona güvenenler gerçeklerle mutlaka buluşacaktır. Tekrar hatırlatmak istiyorum, BİZ ONA DOĞRU YOLU KUR’AN İLE GÖSTERDİK DİYOR, KİME İNANACAĞINIZ SİZE KALMIŞ. Allah’ın bizleri uyardığı, bilgilendirdiği bazı ayetlerle, sizleri baş başa bırakıyorum, düşünüp aklını kullanana ne mutlu. Zümer 18: SÖZÜ DİNLEYİP DE, ONUN EN GÜZELİNE UYANLAR VAR YA, İŞTE ONLAR ALLAH’IN HİDAYETE ERDİRDİĞİ KİMSELERDİR. İşte onlar akıl sahiplerinin ta kendileridir. “SÖZ BAKIMINDAN, ALLAH’TAN DAHA DOĞRU KİM VARDIR!” (Nisa 87) “AND OLSUN, SİZE ÖYLE BİR KİTAP İNDİRDİK Kİ, BÜTÜN ŞAN VE ŞEREFİNİZ ONDADIR. HÂLÂ AKILLANMAYACAK MISINIZ?” (Enbiya 10) “ALLAH’TAN VE O’NUN AYETLERİNDEN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR?” (casiye 6) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  6. Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim çok önemli ayetler var. İlk önce Furkan suresi 72. Ayete bakalım. Bu ayette Allah iman eden gerçek kullarının, batılın ve doğruluğunda emin olamadığı sözlerin, bilgilerin karşısında nasıl davranması gerektiğini, çok açık örneklerle anlatıyor. Gelin önce ayeti yazalım ve yaptığımız bir hata varsa ders alalım ve bu hatayı yapmayalım. Furkan 72: ONLAR, YALANA ŞAHİTLİK ETMEYEN, FAYDASIZ BOŞ BİR ŞEYLE KARŞILAŞTIKLARI ZAMAN, VAKAR VE HOŞGÖRÜ İLE GEÇİP GİDENLERDİR. (Diyanet meali) Ayette bahsedilen kişiler, Allah’a ve onun kitabına iman etmiş, doğru yolda giden Müminler. Bu ayetin öncesindeki ayetlere baktığımızda, bu konuda Allah gereken açıklamayı yapıyor. Furkan suresi 72. Ayette de gerçek iman eden kullarının izlediği yolu bizlere bildiriyor Allah ve diyor ki; GERÇEK İMAN ETMİŞ KULLARIM EMİN OLMADIĞI, DOĞRU OLMAYAN HİÇBİR SÖZE, BİLGİYE ŞAHİTLİK ETMEZLER, YANİ ONAYLAMAZ KABUL ETMEZ DİYOR. Peki, şahitlik etmediği konular neler olabilir burası önemli? Aslında bu ayeti ilk önce, iman eden bir Müslüman, yalancı şahitlik yapmaz diye basit bir şekilde anlayabiliriz. Ama bu ayetin devamına baktığımızda, aslında hangi konuda özellikle şahitlik yapmadıklarını, yani söylenen her sözü düşünmeden sorgusuzca onaylamadıklarını, çok daha net anlıyoruz. İsterseniz devamındaki ayeti de yazalım, ayeti öyle anlamaya devam edelim. Furkan 73: ONLAR, KENDİLERİNE RABBLERİNİN ÂYETLERİ HATIRLATILDIĞI ZAMAN, ONLARA KÖR VE SAĞIR KESİLMEZLER. (Diyanet meali) Bu ayeti doğru anlamak istiyorsak ilk yazdığım ayetin, ikinci bölümünde bahsedilen uyarıyı hatırlayalım. “FAYDASIZ BOŞ BİR ŞEYLE KARŞILAŞTIKLARI ZAMAN, VAKAR VE HOŞGÖRÜ İLE GEÇİP GİDENLERDİR” Demek ki gerçek iman eden bir Müslüman, asla emin olmadığı, delili kanıtı olmayan rivayet ve sanı sözleri hemen kabul etmez araştırır ve dini konularda Kur’an’ın onayını almıyorsa, onun asla doğruluğuna şahitlik etmez diyor Allah. Peki, boş faydasız rivayet sanı sözleri din diye öne sürenlere nasıl davranırmış burası çok önemli. Onlara bağırıp çağırmadan, saygı ve hoş görüyle karşılık verip, onlarla tartışıp kavga etmeden onlardan uzaklaşır diyor. PEKİ, BİZLER GÜNÜMÜZDE BÖYLEMİ YAPIYORUZ? YAPMIYORSAK, BİZLER GİBİ DÜŞÜNMEYENLERE SAYGISIZCA BAĞIRIP, HAKARET EDİYORSAK BİZLER, FURKAN SURESİ 72. AYETTE BAHSEDİLEN GERÇEK İMAN EDENLERDEN OLAMAMIŞIZ DEMEKTİR. BU DURUMDAYSAK LÜTFEN, İMANIMIZI KUR’AN İLE SORGULAYALIM. Furkan suresi 73. Ayette bir önceki ayetin detayını veriyor ve açıklıyor. Gerçek iman eden kullarıma, Allah’ın ayetleri hatırlattırıldığı zaman, onlara yani Allah’ın ayetlerine KÖR VE SAĞIR KESİLMEZLER diyor. Kör ve sağır kesilmek ne demek? Eğer batılı, atalarının inancını yaşamak için, Allah’ın ayetlerini görmezden geliyorsak, bizler O ayetlere karşı kör ve sağırlar gibi davranıyoruz demektir. YANİ BAKAR KÖR OLMUŞUZ ANLAMINA GELİR. Peki, bu ayette kimlerden bahsediliyor ve kimlerle karşılaştırıyor burası çok önemli. Önce şunu belirtmek isterim. Mukayese yapılanların tamamı, kendilerinin iman ettiğini söyleyen kişiler. Bir bölümü yani gerçek iman edenler, Allah’ın ayetlerine karşı kör ve sağır olmayanlar, imanlarını yaşarken delil ve kanıtları Kur’an olanlar. Diğer tarafta, iman ettiğini söyledikleri halde batılın rivayetlerin, atalarının inancını yaşayabilmek için, gerektiğinde Allah’ın ayetleri, inançlarına ters düştüğünde, Allah’ın ayetlerini görmezden gelip kör ve sağır kesilenler. Sanırım yazdıklarımı okuduğunuzda, yaşadığımız İslam’ın bu örneklere çok benzediğini ve bu hataları çok fazla yaptığımızı fark ettiniz. Yüce Rabbim bizleri o kadar net ve açık uyarıyor ki Kur’an’da, anlayarak ve düşünerek okuyan, yaşadığımız İslam’ın Allah’ın indirdiği İslam olmadığını BU RİVAYETLERE, SANI BİLGİLERE İNANIP, ASLA ONLARA ŞAHİTLİK ETMEMEMİZ GEREKTİĞİNİ, ALLAH’IN AYETLERİNE KARŞI ASLA KÖR VE SAĞIR OLAMAYACAĞIMIZI YANİ GÖRMEZDEN GELEMEYECEĞİMİZİ ANLAYACAKTIR. Bu yolu izlemeyen, emaneti teslim edene kadar yaptığımız hataları fark etmesi mümkün değildir. Bir örnek vermek isterim. Allah birçok ayetinde şefaat tümden bana aittir, hiç bir şefaatin olmadığı o günden sakının diye uyardığı halde, eğer mezheplerin ve atalarının batıl inançlarını yaşamak için, ALLAH’IN BU AYETLERİNE KÖR VE SAĞIR KESİLDİYSEK, BİZLER GERÇEK İMAN EDENLERİN SAFINDA DEĞİLİZ DEMEKTİR. Bu örneklere benzer, o kadar çok hata yapıyoruz ki, anlatmakla bitmez. Geleneksel İslam anlayışının etkisinde kalan kardeşlerimizi, bu konuda uyarmak istiyorum. Lütfen Allah aşkına inancınızı Kur’an’ı anlayarak düşünerek okuyup, Kur’an ile sorgulayınız. Çünkü bu hatayı çok yapıyoruz ve mezheplerin fıkıh inancının öğretisi olan İslam inancının o kadar çok fazla etkisindeyiz ki, Allah’ın apaçık ayetlerini kendilerine hatırlattığımızda, bizlere karşı, adeta ayetleri görmezden gelerek KÖR VE SAĞIR KESİLİYORLAR VE DİYORLAR Kİ, ALLAH RESULÜNÜ POSTACI DİYEMİ GÖNDERDİ. BAKIN BUNLARDA RESULÜN HADİSLERİDİR, ONUNDA DİNDE HÜKÜM KOYMA YETKİSİ VARDIR, ODA BUNLARI SÖYLÜYOR BUNLARADA İNANMALIYIZ. Siz Resulün hadislerini inkâr mı ediyorsunuz, diyenleri çok duyarsınız. HÂLBUKİ RESUL KUR’AN’A AYKIRI TEK BİR SÖZ SÖYLEMEYECEĞİNE GÖRE, KUR’AN’IN ONAYLAMADIĞI BİR SÖZÜ, NASIL RESUL SÖYLEDİĞİNE İNANIRIZ, BUNUDA MI DÜŞEMİYORUZ. Allah’ın Resulü, Kur’an’da ne diyordu? Ben sizleri yalnız Kur’an ile uyarma görevi aldım. Buna göre Resulün Kur’an’ın onayını almayan, Kur’an’ın bahsetmediği bir şeyi söylemesi, asla mümkün değildir diye neden düşünmüyoruz. ÇÜNKÜ ALLAH’IN AYETLERİNE KARŞI KÖR VE SAĞIR OLDUĞUMUZDAN, ALLAH GÖZLERİMİZE PERDE ÇEKİYOR, KULAKLARIMIZA AĞIRLIK KOYUYOR VE KALBİZİ MÜHÜRLÜYOR. Lütfen kendimize gelelim. Sizlere son olarak, gerçek iman edenlerin nasıl tavır aldıklarına, bir örnek daha vermek istiyorum. Bu konuda birçok örnek var, lütfen Kur’an’ı dikkatle okuyalım. Kasas 55: ONLAR BOŞ SÖZ İŞİTTİKLERİNDE, ONDAN YÜZ ÇEVİRİRLER. “BİZİM AMELLERİMİZ BİZE, SİZİN AMELLERİNİZ SİZE. SİZE SELÂM OLSUN. BİZ CÂHİLLERLE ARKADAŞ OLMAYIZ” DERLER. (Bayraktar Bayraklı) Bakın Allah gerçek iman edenlerin, yani Allah’ın tabiriyle batıldan uzak, yalnız Allah’ın ipine sarılanların, nasıl bir tavır içinde olduğunu söylüyor. Onlar boş söz işittiklerinde, ondan yüz çevirirler diyor. Peki, boş söz ile neyi kast ediyor Allah? Müddessir 45. Ayetinde bakın ne diyor. “BÂTILA DALANLARLA BİRLİKTE DALARDIK.” Geçmişte yapılan hatalara örnek veriyor Allah. Peki, Allah gerçek iman edenler ne yapardı diyor Kur’an’da? “ALLAH’IN İPİ KUR’AN’A SARILIN. ÇÜNKÜ SİZLERİ KUR’AN’DAN HESABA ÇEKECEĞİM.” Elbette kime inanacağınız size kalmış. İster en emin imtihan olduğumuza hükmedilen garantili ve Allah’ın korumasındaki Kur’an’a sarılın, isterseniz asla emin olamayacağımız Resule ait olduğu rivayet edilen hadislere sarılın, seçim sizlerin. Herkes bu dünyada kendi imtihanını yaşıyor. Ama Allah Kasas 55. Ayetinde, onlar emin olmadığı boş sözleri işittiklerinde, ondan yüz çevirirler inanmazlar diyor. BOŞ SÖZDEN KASIT DELİLİ, KANITI KUR’AN’DA OLMAYAN SÖZLERDİR. Çünkü Allah, sizleri Kur’an’dan hesaba çekeceğim, sakın Kur’an’ın sınırlarını aşmayın diye uyarıyor. Kur’an’dan delili, kanıtı olmayan sözler söyleyenlere karşı, bizim amelimiz yani inancımız bize, sizin ameliniz yani inancınız size derler diye de bilgi veriyor. Böyle kişilere, gerçek iman edenlerin nasıl bir tavırda olması gerektiği örneğini de veriyor. Size selam olsun, yani bizim gibi düşünmediğiniz için bizlerden sizlere, asla zarar gelmez diye cevap verdiklerini ayetten öğreniyoruz. Ayetin son cümlesinde, biz cahillerle arkadaş olmayız dedikleri, çok dikkat çekicidir. O cahillerden Allah, kimleri kast ettiğini hala anlayamadıysak, çok büyük eksikliğimiz var demektir. Sizlerden şunu düşünmenizi rica ediyorum. Aynı kitaba ve aynı Resule inandığımızı söylediğimiz halde, bizler gibi düşünmeyene, inanmayana bizler Allah’ın ayette örnek verdiği bir tavırda mı karşılık veriyoruz, yoksa ağzımıza gelen hakareti onlara reva mı görüyoruz, ne der siniz? EĞER BİZLER GİBİ İNANMAYANLARA, HAKARET EDİYOR VE SAYGISIZLIK YAPIYORSAK, BİLELİM Kİ BİZLER, ALLAH’IN İSTEDİĞİ GERÇEK İMAN EDENLERİN ARASINA, HALA GİREMEMİŞİZ DEMEKTİR. Dilerim hatalarımızı fark edebilen ve Allah’ın ayetlerine karşı kör ve sağır olmayan, gerçeklerle buluşmak adına araştıran batıl ve rivayetlerden uzak, yalnız Allah’ın ipine sarılan, Allah’ın istediği onun sevgili kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  7. Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim konu, bankalardan kullandığımız kredi ve onlara verilen faiz konusu ile ilgili olacak. Ne yazık ki faiz ve Kredi konusu İslam toplumunda o kadar farklı anlatılır ki topluma, insanlar neye karar vereceklerini bilemez durumda kalmışlardır. Bildiğiniz gibi Kur’an’da bizlerin bildiği şekliyle FAİZ kelimesi geçmez, RİBA diye geçer. Peki, faiz ile Kur’an’da geçen RİBA aynı anlamda mı kullanılmıştır, işte burası çok önemli. İsterseniz önce RİBA konusuna bakalım Kur’an neler söylüyor. Allah RİBA alanları, çok kötü bir son beklediğini anlatırken, bakın ne diyor Bakara 275. Ayetinde. “RİBA YİYEN KİMSELER, ŞEYTAN ÇARPAN KİMSE NASIL KALKARSA, ÖYLE KALKARLAR.” (Bakara 275) Demek ki RİBA yemek, Allah katında çok büyük bir suç olduğunu anlıyoruz. Bundan mutlaka kaçınmalıyız ki, hesap günü pişman olmayalım. Çünkü Kur’an’da çok az konularda böyle bir ikaz vardır. Bu durumda Allah Kur’an’da RİBA konusunda yaptığı açıklamaya önce bakalım, gerçekten bugün bizlerin bankadan çektiğimiz Kredileri geri öderken ödediğimiz faiz gerçekten RİBA ise ondan uzak duralım. Bakın Allah RİBA konusuna nasıl açıklık getiriyor. Ali İmran 130: EY İMAN EDENLER! KAT KAT ARTIRILMIŞ OLARAK FAİZ YEMEYİN! ALLAH’A KARŞI [TAKVÂ]LI (DUYARLI) OLUN! UMULUR Kİ KURTULURSUNUZ. (Mehmet Okuyan) Ayet insanların birbirine borç verdiğinde, geri alırken nasıl alması gerektiği örneğini çok açık veriyor. Bu ayette faiz diye çevrilen kelime aslında ayette RİBA diye geçer, özellikle faiz diye çevrilen meali yazdım. Ayet üzerinde çok fazla değil, biraz düşündüğümüzde, ayette bahsedilen RİBANIN aslında, günümüzde kullandığımız faizin karşılığı olmayıp, tam anlamıyla TEFECİLİĞİN tam karşılığı olduğunu görüyoruz. Dikkat ederseniz ayette şöyle demiyor, verdiğiniz borcu geri alırken verdiğiniz paranın aynısını alın demiyor. Peki, ne diyor? “SAKIN BORCUNU ALIRKEN, KAT KAT ARTIRMIŞ OLARAK GERİ ALMAYIN.” Allah çok açık tefeciliği tarif ediyor. Tefeciler zor durumdaki insanların mallarını alabilmek için, onlara borç veriyorlar ama geri alırken verdikleri paranın kat kat fazlasını istiyorlar, veremediklerinde de mallarını ellerinden alıyorlardı. Allah sakın böyle yapmayın, bunu yapanlar mahşer günü hesap vermeye kalktıklarında, şeytan çarpmış gibi kalkacaklar diye örnek veriyor. Demek ki verdiğiniz borcu geri alırken, ANAPARANIZIN O GÜNKÜ DEĞERİNDE ALINMASI çok önemli. Yani Borcu verdiğinizde, paranız 10 küçük altın alıyorsa, geri alırken de on küçük altın almalı ki, zarara uğramayasın, sermayen zarar etmesin. Aslında konu çok açık, batılın etkisinde kalmadan düşünen, aklını kullanan anlayacaktır. Günümüzde bankaların verdiği Kredi ve verdiği Krediyi geri alırken ödediğimiz faiz RİBAYLA aynı olabilir mi, şimdide ona bakalım. Önce şunu hatırlatmak isterim, bankalar müşterilerine Kredi verebilmesi için, çok fazla enflasyonist bir ortam olmasını istemez. Yani banka hem kendisini düşünür, hem de Kredi verdiği müşterisinin ödeyebilme şartlarının uygun olmasını ister. Eğer ortam müsaitse, yani enflasyonun çok fazla olmadığı bir ortam varsa, Krediyi ödenebilecek faiz oranları ile müşterisine verir. İnsanlar ev alır araba alır, eşya alır her türlü ihtiyacını karşılar ve geri ödemede zorluk çekmez. Bütün dünyada bu böyledir ve hiç kimsede şikâyetçi değildir. Şikâyetçi olanlar, enflasyonun yüksel olduğu ülkelerdir. YANİ HİÇ BİR BANKA ENFLASYONUN FAZLA OLMADIĞI BİR ORTAMDA, YÜKSEK FAİZLE KREDİ VERMEZ, DAHA DORUSU VEREMEZ İLK ÖNCE DEVLET BUNA MÜSAADE ETMEZ. HATTA HİÇ KİMSE ALMAZ. Böylece bundan hiç kimse şikâyetçi de olmaz. DAHA AÇIK SÖYLEMEK GEREKİRSE, BANKADAN BU ORTAMDA ALINAN KREDİYE ÖDENECEK FAİZ, ASLA KUR’AN’IN BAHSETTİĞİ RİBA OLAMAZ. Çünkü verilen para geri alınırken, kat kat fazlasıyla değil, belirli bir oranda fazlalıkla geri alınır. Günümüzde İslam toplumlarını bu konuda aldatmaya çalışanlar, bankadan alınan Kredinin günah olduğuna inandırdıkları için, farklı isimler altında bankanın yaptığı aynı işi yaparak ama adına katılım bankası, ya da kar kayı adı altında işletmeler kurmuşlardır. Araştırdığınızda normal bankadan hiçbir farkı yoktur. Tam tersine bankaya parasını yatırana, kendi inisiyatifleri ile kar payı adı altında istedikleri kadar faiz verip, yine katılım bankasından, bir mal almak için kredi alanlara parayı müşterisine vermeyip, malın sahibine parasını ödediklerinde, ama borçlu olandan normal bankanın aldığı faiz oranlarına yakın geri aldıklarında, buna faiz demeyerek, toplum aldatılmaktadır. Lütfen araştırın. Katılım bankası adı altında olan banlarla, diğer bankaların hiçbir farkı yoktur. FAİZ HARAMDIR DİYEN, TÜM İSLAM ÜLKELERİNDE DAHİ, AYNI SİSTEMLERE BENZER BANKACILIK VARDIR. İSTEDİĞİNİZ KADAR İSMİNİ DEĞİŞTİRİN. SONUÇTA ALDIĞIN KREDİNİN AYNISINI DEĞİL, İLAVE ÜCRET ÖDEYEREK GERİ VERİRSİN. LÜTFEN KENDİMİZİ KANDIRMAYALIM, TOPLUMU GEREKSİZ KORKUTMAYALIM. Düşüncelerine çok değer verdiğim ve sevdiğim bir hocamız, faiz konusunu anlatırken, banlardan çekilen Kredilerin haram olduğunu anlatıyor ve dikkat çekici örnekler veriyor. Kredi kartı konusunda sorulan bir soruya, buda mı haram diye sorulduğunda şöyle cevap veriyor. “KREDİ KARTI DA BULAŞIK BİR ŞEYDİR AMA DOĞRUDAN ONA FAİZDİR DİYEMEM.” Aslında Kredi kartından para çekip, ya da mal alıp kredi kartıyla gecikmeli ödemenin, bankadan Kredi çekmekten hiçbir farkı yoktur. Hatta Kredi kartından para çekmenin faizi normal Krediden daha yüksek olabilir. İlginç değil mi? Yine örnek verdiğim, değerli hocamıza bankadan Kredi alma konusunda şöyle bir soru soruyorlar. “ÇOK MECBUR KALDIM BANKADAN EV KREDİSİ, ARABA KREDİSİ ALACAĞIZ GÜNAH MI?” Değerli hocamızın verdiği cevap şöyle olmuş. “SENİN ALACAĞIN KREDİDE SEN SEFASINI SÜRECEKSİN, BEN SANA BU YOLU VERDİĞİM İÇİN, CEHENNEME GİDECEĞİM.” Çok ilgin bir cevap değil mi sizce? Ev almak için Kredi alan bir kişiye, sen bunun sefasını süreceksin diyor. İyide Allah kulunun sefasını süreceği bir şeyi haram kılar mı? Mümkün değil. Burada bir yanlışlık var, o yanlışı mutla düzeltmeliyiz. Eğer topluma Allah’ın vermediği yanlış bilgi verirsek, işte o zaman cehennemi boylarız. Konuyu daha net anlayabilmemiz için, gelin bu konuda Kur’an’ın örnek verdiği başka bir ayet bakalım. Bakara 279: EĞER BÖYLE YAPMAZSANIZ, BİLİNİZ Kİ ALLAH’A VE RESULÜNE SAVAŞ AÇMIŞ OLURSUNUZ. AMA EĞER TÖVBE EDERSENİZ, ANAPARANIZI GERİ ALMAYA HAK KAZANIRSINIZ. BÖYLECE NE HAKSIZLIK YAPMIŞ, NE DE HAKSIZLIĞA UĞRAMIŞ OLURSUNUZ. (Bayraktara Bayraklı) Aslında Allah bu ayetiyle bizlerin, tüm sorularımıza cevap veriyor. Ama Kur’an’ı hala kafamızdaki batıl, yanlış inançlarımızla anlamaya çalışırsak, elbette doğrularla buluşmamız asla mümkün olmayacaktır. Ayetin ilk cümlesinden şunu anlıyoruz. Eğer verdiğiniz borcu geri alırken, kat kat artırılmış RİBA ile geri alırsanız, Allah’ın hükümlerine savaş açmış olursunuz diyor. Dikkat ederseniz Kur’an’ın birçok ayetinde olduğu gibi, Allah’a ve Resulüne birlikteliğini kullanıyor. Çünkü Allah’ın vahyini Resul tebliğ ediyor da ondan. Yani Resulün tebliğ ettiği RİBA uyarısını dikkate almazsanız, Allah’a savaş açmış gibi olursunuz diyor. Ayetin devamı çok önemli. Verdiğiniz borcunuzu geri alırken ANAPARANIZ KADAR GERİ ALIN. Bu ayeti tercüme edenlerin bir kısmı anaparanız kelimesinin yerine, günümüzde anlaşılacak şekliyle, SERMAYENİZ SİZİNDİR, yani sermeyeniz kadar geri alın şeklinde yazmışlar. Aslında ayetin sonunda bahsedilen ve açıklanan konuya, bu kelimenin daha uygun olduğunu görüyoruz. Peki, ne diyor ayetin sonunda? “BÖYLECE NE HAKSIZLIK YAPMIŞ, NE DE HAKSIZLIĞA UĞRAMIŞ OLURSUNUZ.” Demek ki borç verip alırken asıl amaç, HER İKİ TARAFIN HAKSIZLIĞA UĞRAMAMASIYMIŞ. Yani borç veren ister arkadaşın olsun, isterse banka olsun önemli olan haksızlık yapılmaması. Elbette Kur’an’da 1400 sene önce çok fazla olmayan, insanların baş belası enflasyon yoktu. Allah’ın Kur’an’ı tüm âleme ve her çağa uygun gönderdiğini lütfen unutmayalım. Onun için Allah öyle kelimeler ve açıklamalarla örnekler veriyor ki, ancak dikkatle düşündüğümüzde anlayabiliyoruz. Bir arkadaşına bugün borç verdiğinizi düşünün. Bir yıl sonra geri aldığınızda, aynı parayı alırsanız, kendinize haksızlık yapmış olmaz mısınız? Elbette olursunuz. Yani borcunu verdiğiniz tarihte anaparanızın değeri neyse, daha doğrusu alım gücü ne kadarsa, aldığınızda da aynı değerde geri almanız gerekir ki, her iki tarafta haksızlığa uğramasın. Elbette geri alırken arkadaşınıza yardım etmek için, zarar bile etseniz anaparanızı sermayenizi düşük değerde alabilirsiniz, böylece ona yardım etmiş olursunuz. Hatta zor durumdaki bir kişiye, iyilik yapmış olursunuz çok sevaptır, ama konumuz bu değil. Bankalarda farklı çalışmıyor zaten. Tabi enflasyonist bir ortamda yaşamıyorsanız. Ülkemizde de bankalar ortamın durumuna göre Kredi faizlerini azaltıp çoğaltıyorlar. Tabi bazen enflasyon o kadar yükseliyor ki, hiçbir banka müşterisine Kredi verme cesaretini gösteremiyor, çünkü geri alamayacağı korkusu var. Avrupa ve Amerika gibi gelişmiş ülkelerde, bankaların faiz oranlarında, genellikle çok fazla yükselme göremezsiniz, çünkü enflasyon düşüktür. HİÇ KİMSEDE BUNDAN ŞİKÂYETÇİ OLMAZ VE HERKES EVİNİDE, ARABASINIDA BANKALARDAN ALDIĞI KREDİLERLE ALIRLAR. Hiç kimsenin şikâyetçi olmadığı bir düzeni, Allah asla yasaklamaz, lütfen bunun bilincinde olalım. Banka ya da katılım bankacılığı konusu, ne yazık ki ülkemizde toplumun kafasını karıştıran, hatta insanların bazı konularda aldatıldığı, sömürüldüğü bir konudur. Lütfen bu konuyu, batılın etkisinde kalmadan, Kur’an merkezli araştıralım ve anlamaya çalışalım. Çok yakın tanıdığım dostlarım, Kredi faizlerinin düşük olduğu ortamlarda bankadan Kredi alarak, hepsi ev ve araba sahibi oldular. Şu anda faizler çok yükseldi, ama bunun nedenlerini sizler biliyorsunuz. İnşallah enflasyon düşer ve ev, araba alma hayalinde olanlar, düşük faizlerle ödeme kolaylıkları ile evlerini alabilirler. Dilerim batılın ve hurafenin etkisinde kalmadan, Kur’an’ın nuru ile buluşan Allah’ın halis kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  8. Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, Hadid suresi 27. Ayette geçen, RUHBANLIK üzerine olacak. İsterseniz önce ayeti yazalım, daha sonra Kur’an bütünlüğünde üzerinde birlikte düşünelim. Hadid 27: Sonra bunların izinden art arda elçilerimizi göndermiştik. Meryem oğlu İsa’yı da arkalarından göndermiş, ona İncil’i vermiştik. Ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet yerleştirmiştik. UYDURDUKLARI RUHBANLIĞA GELİNCE, ONU ONLARA BİZ YAZMAMIŞTIK. FAKAT KENDİLERİ, ALLAH RIZASINI KAZANMAK İÇİN YAPMIŞ, (ANCAK) BUNA DA GEREKTİĞİ GİBİ UYMAMIŞLARDI. BİZ DE ONLARDAN İMAN EDENLERE ÖDÜLLERİNİ VERMİŞTİK. İÇLERİNDEN ÇOĞU YOLDAN ÇIKMIŞTI. (Mehmet Okuyan meali) Ayet üzerinde düşünmeye başlamadan önce, RUHBANLIK kelimesinden ne anlamalıyız, hangi anlama geliyor önce ona bakalım. Genel anlamda hepimizin ruhban dediğimizde bildiği, dünya hayatının normal yaşantısından uzak, hatta evlenmeyen yaşamın güzelliklerinden uzak yaşayan, sürekli manastırlarda inzivaya çekilerek, KENDİSİNİ İBADETE ADAYAN VE DİNİ EN İYİ BİLDİĞİ SÖYLENEN KİŞİLERE DENİR. Bunlar kendilerini dinin hizmetine adadıkları için, dini en iyi bilen ve anlatan kişiler olduklarını kabul ederler. Hatta Ruhban sınıfının lideri olan PAPA, bu dünyada Allah ile kulunun arasında kendisini bir temsilci, yetkili, aracı olarak kabul ettiği için, onun her söylediği adeta Allah’ın emri kabul edilir. Gelelim bahse konu ayette geçen RUHBANLIK konusuna. Bu ayette özellikle Hristiyanların yaptığı yanlışa örnek verildiğini görüyoruz. Aslında Yahudilerinde onlardan farkı yok bu konuda, Kur’an’ın diğer ayetlerden anlıyoruz. Allah benim onlara gönderdiğim Resulüm ve onun tebliğ ettiği kitabında, onların yarattığı RUHBANLIK SIFINI BEN ONLARA EMRETMEDİM diyor Allah. Burası çok önemli. Çünkü ruhbanlık, rehebe kökünden türetilmiş, ÇOK KORKANLARIN KORKUSU, AŞIRIYA GİTMEK, YANİ ABARTMAK ANLAMINDADIR. Allah gönderdiği hiçbir kitabında, Resullerine böyle bir din göndermediğini, kullarının böyle bir hayat sürmesini istemediğini bildiriyor ve Bakara suresi 143. Ayetinde açıklayarak bakın ne diyor. “İŞTE BÖYLECE, SİZ İNSANLARA ŞAHİT OLASINIZ, RESULDE DE SİZE ŞAHİT OLSUN DİYE SİZİ AŞIRILIKLARDAN UZAK, MUTEDİL, ORTA YOLU İZLEYEN BİR ÜMMET YAPTIK.” Demek özellikle ayette, Hristiyanların hayatlarına geçirip, adeta kendilerini TOPLUMDAN SOYUTLAYARAK YAŞAYAN, Allah’ın dininin temsilcisi ve yetkilileri gören, dini en iyi bilen ve anlatan böyle bir sınıfı emretmedim diyor. Ayetin devamında ise, önceleri iyi niyetle çalışan ruhban sınıfının, daha sonra aşırıya kaçarak gerçeklerden uzaklaştığını belirtiyor. Bunlara uyanların çoğunun, yoldan saptığını da bizlere özellikle bildiriyor. Tevbe suresi 34. Ayetinde de Kitap Ehlinin aynı hatalara düşerek, kendilerini ruhban ilan edip, toplumu maddi çıkarlarına nasıl alet ettiklerini, bakın nasıl anlatıyor. “EY İMAN EDENLER! HAHAMLARDAN VE RAHİPLERDEN BİRÇOĞU İNSANLARIN MALLARINI HAKSIZ YOLLARDAN YERLER VE ALLAH’IN YOLUNDAN ALIKOYARLAR. ALTIN VE GÜMÜŞÜ YIĞIP DA, ONLARI ALLAH YOLUNDA HARCAMAYANLAR YOK MU, İŞTE ONLARA ELEM VERİCİ BİR AZABI MÜJDELE!” Tevbe 34 Demek ki önceleri iyi niyetle başlayan kendilerinin uydurduğu RUHBANLIK, daha sonra onun temsilcilerinin nasıl işi maddi çıkarlara döktüğünü Allah bizlere bildiriyor. Peki, Allah bu örneği neden veriyor bizlere? Bizlerde aynı yanlışı yapmayalım diye elbette. Gerçekten bizler apaçık örneği verilmiş ruhban sınıfını, İslam inancında kurup yaşamıyor muyuz, yoksa yaşadığımızın farkında bile değil miyiz, ne dersiniz? Üzgünüm ama bizlerde, Kitap Ehlinin kurduğu ruhban sınıfını kurduk, ama Kur’an bu isimle kurulan bir dini sınıfa izin vermediği için Allah, adını gizleyerek KENDİMİZE VELİLER, ŞEYHLER, EFENDİLER, DİN ÂLİMLERİ ADI ALTINDA RUHBAN SINIFINI ELLERİMİZLE YARATTIK. Bu sınıfın yaşayabilmesi ve maddi çıkarlarını sürdürebilmeleri için, İslam dinini bunlardan öğrenmemiz gerektiğine inandırıldık. İslam’ın yarattığı Ruhbanlar, Kur’an’da her bilgi detaylı yoktur sözleri ile başlayıp, Kur’an’ı herkesin anlayamayacağı korkutmasıyla, her istediklerini Allah’ın Resulünün ismini kullanarak, Resulün rivayet hadisleri ile ancak ayetleri anlayabiliriz diye inandırıldık. Bu yolla ancak İslam’ı anlayıp yaşayabiliriz aldatmacası ile İSLAM TOPLUMUNUN RUHBAN SINIFINI ELLERİMİZLE ÖYLE GÜÇLENDİRDİK Kİ, ŞİMDİDE BUNLARA İNANANLARA, KUR’AN’IN GERÇEKLERİNİ ANLATMAK, NEREDEYSE İMKÂNSIZ OLDU. Bu konuyu daha iyi anlayabilmemiz, bu aldatmacanın tuzağına düşmememiz için, bir örnek vermek istiyorum. Çevremizde oluşturulan cemaat, tarikat liderlerini bir araştırınız. Hiç birisinin ne tahsili-eğitimi vardır doğru dürüst, nede mesleği vardır. AMA HEPSİ MİLYARLARA HÜKMEDİYOR, BU PARANIN KAYNAĞI NEREDEN GELİYOR DİYE SORAN BİLE YOK. Hristiyan dünyasını düşünün. Ruhban sınıfının başı PAPA ve çevresi, dünyanın en güçlü şirketlerini yönetiyorlar. Peki, bu değirmenin suyu nereden geliyor diyen, neden yok? Kim ister bu gücün yok olmasını? Hala bu gerçeği fark edemeyenlere sözüm yok zaten. Allah Kur'an'da bizleri bu konuda nasıl uyarıyordu hatırlayalım. “SİZDEN HİÇBİR ÜCRET İSTEMEYENLERE UYUN, ONLAR DOĞRU YOLDADIRLAR.” (Yâsin: 21) Allah’ın biz kullarına Ruhban sınıfı diye bir sınıfı, asla emretmediğini bildirmesinin amacını sanırım anladınız. Tam tersine Allah kullarının bu dünyada aşırıdan uzak, orta yolu izleyen kullar olmamızı istedikten sonra, birçok ayetinde, batıl ve rivayetlerden uzak, Allah bizlerin Veliler, efendiler edinmeden, yalnız Kur’an’a sarılmamızı istiyor. Bu konuda da açıklama yaparak, yemin olsun hiç kimseye muhtaç olmayasınız diye, Kur’an’ı kolaylaştırdık diyerek, kendilerini RUHBAN ilan etmiş, yani dini en iyi anladığını söyleyen, kendilerini dinin temsilcisi ilan eden kişilere muhtaç etmediğini, birçok ayetinde Allah anlatıyor. KUR’AN İLE BULUŞAN BU GERÇEĞİN FARKINDA OLUR. Olmayan ise uydurulan rivayetleri dinin emri zanneder, hayatını boş sözlerle geçirir. Sizce hangi yolu izleyen sonunda huzura kavuşur? Onu da huzurda hep birlikte göreceğiz. KUR’AN ÇOK ÖNEMLİ BİR KONUDA BİZLERİ UYARIYOR VE DİYOR Kİ; BEN SİZLERE RUHBAN SINIFINI EMRETMEDİM. ÇÜNKÜ KULLARIM BUNU KULLANARAK SİZLERİ ALLAH İLE ALDATABİLİR. GEÇMİŞTEDE HEP BÖYLE OLDU. ONUN İÇİN VELİLER, EFENDİLER EDİNİP ONLARA DEĞİL, YALNIZ BENİ VELİ EDİNİP, YALNIZ BANA YANİ SİZLERE İNDİRDİĞİM KUR’AN’A GÜVENİN. Değerli kardeşlerim, lütfen İslam’ı anlamak ve yaşayabilmek adına, hiç kimseye muhtaç olmadığımızın önce farkında olalım. Geçmiş toplumlar buna inandıkları için yanlışa saptılar ve ALLAH İLE ALDATILDILAR. Bu tuzağa düşmek istemeyen, elinden geldiğince, ALLAH’IN SORUMLU TUTTUĞU KİTABI ANLAYARAK, GÜCÜ NİSPETİNCE AYETLER ÜZERİNDE DÜŞÜNEREK OKUYALIM VE ALLAH’IN VAHYİNİ İLK ELDEN TEBLİĞ ALALIM. Tabi Kur’an’ı doğru anlamak istiyorsak, önce kafamızdaki batıl ve rivayetlerden kurtulmalıyız. Çünkü HAK ile BATIL asla yan yana olamaz. Unutmayalım Allah, bizleri Kur’an’dan imtihan ediyor. Bizlere öğretilen ve Kur’an’da olmayan detaylardan sorumlu tutulacağımıza inanıp, bakın şunlar ya da bunlar Kur’an’da yazmıyor demeyelim. ALLAH NE EMRETMİŞSE, HANGİ DETAYLARI VERMİŞSE KUR’AN’DA, ONU ALIP HAYATIMIZA GEÇİRELİM. ONUNLA YETİNELİM. UNUTMAYALIM HEPİMİZ İMTİHAN OLUYORUZ. İMTİHAN OLDUĞUMUZ KİTAP YALNIZ KUR’AN, HATIRLATIRIM BU HÜKÜM ALLAH’IN. AYRICA HİÇ KİMSENİN VERDİĞİ DOĞRULUĞUNDAN EMİN OLAMAYACAĞIMIZ KOPYA BİLGİLERLE, İMTİHANDA BAŞARILI OLACAĞIMIZI’DA ZANNETMEYELİM. ŞEYTAN VE ŞEYTANLAŞMIŞ İNSANLAR, İMTİHANIMIZDA BİZLERE, YANLIŞ KOPYA BİLGİLER VEREREK ALDATMAYA ÇALIŞACAKLARINI, LÜTFEN UNUTMAYALIM. GÜVENİLECEK YALNIZ ALLAH’TIR VE ONUN KİTABI KUR’AN’DIR. Hepimiz hata yapabiliriz, ama en az hata yapanlardan olmak isteyen, aklını kullanır ve Allah’ın sizleri Kur’an’dan sorumlu tutuyorum hükmünü hayatına geçirerek, en az hata yapanlardan olur. Dilerim tüm gerçeklerin Kur’an ile farkında olan, Allah’ın azınlık halis kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  9. Bu makalemde sizlere hatırlatmak ve üstünde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet çok önemli ve bizlerin, günümüzde yaptığımız hatalarımızı adeta işaret eden bir ayet. Bu ve benzeri belki de onlarca ayet var ama bizler geleneksel mezhep merkezli İslam anlayışımızı, öyle kabul edip yaşıyoruz ki, Allah’ın ayetlerinin üstünü adeta örtüp görmek istemiyoruz. Önce ayeti yazalım, üstünde birlikte düşünelim. Zümer 54: AZAP SİZE GELMEDEN ÖNCE RABBİNİZE DÖNÜN VE O’NA TESLİM OLUN. SONRA SİZE YARDIM EDİLMEZ. (Diyanet meali) Allah özellikle biz kullarının bir yanlışına işaret ediyor ve emaneti teslim etmeden önce, RABBİNİZE DÖNÜN, YALNIZ ONA TESLİM OLUN DİYOR. Demek ki genel çoğunluk, Allah’a iman ettiğini söylediği halde, yönleri Allah’a değil edindikleri Veli kişiler ki, Allah bu uyarıyı yapıyor. Çok daha kötüsü, yönümüzü kime döndüysek ona teslim oluyoruz. Allah uyarıyor ve bu hatayı yaparsanız, hesap günü size yardım edilmez diyor. Bunca açık ayetleri gördüğümüz halde hala kendimize, kurtarıcı ve şefaatçi olarak veliler ediniyor ve yönümüzü onlara dönüp onlara kendimizi teslim ediyoruz. ELBETTE BU HATALARI YAPANLARA ALLAH, ASLA YARDIM ETMİYECEĞİM DİYE ŞİMDİDEN UYARIYOR. Zümer suresi 54. Ayetinde, yaptığımı çok önemli bir yanlışımızda bizlere uyarıda bulunuyor ve diyor ki, hesap günü gelip, yaptığınız yanlışların sonucundan kurtulmak istiyorsanız, şimdiden sizleri uyarıyorum, kendinize gelin ve Resullerim aracılığıyla gönderdiğim Kitaplarıma uyun, atalarınızın sizlere dayattığı batıl inançlardan kurtulun, RABBİNİZE DÖNÜN diyor. Allah Rabbinize dönün derken, sizce neyi kast ediyor olabilir? Batıl ve hurafenin etkisinde değilseniz bu uyarı çok açık anlaşılıyor. Rabbinize dönün emriyle Allah, SİZE VAHYETTİĞİME YANİ KUR’AN’A DÖNEREK, RABBİMİZE DÖNMÜŞ BÖYLECE ALLAH’A TESLİM OLMUŞ OLUYORUZ. Kitap Ehli kendilerine gönderilen kitapları, adeta bir kenara bırakıp, atalarının batıl inançlarını ön plana çıkardıkları ve yaşadıkları için Allah, bu uyarıyı hem Kitap Ehline hem de yeni Müslüman olanlara yapıyor. DİYOR Kİ, BUNDAN SONRA SİZE VAHYETTİĞİM KİTABIN DIŞINA ÇIKMAYIN, KUR’AN’IN SINIRLARINI AŞMAYIN, YALNIZ ONUN İPİNE SARILIN, ÇÜNKÜ SİZLERİ VAHYİMDEN SORUMLU TUTUYORUM AYETLERİYLE, ÇOK AÇIK BU UYARININ NE OLDUĞU ANLAŞILIYOR. Ayeti anlamaya devam edelim. Demek ki toplumlar, Allah’ın vahyinden uzaklaşarak inançlarını yaşadıklarını, bu hatanın kendilerini affedilmez bir yola soktuğundan ısrarla bahsediyor. ÇOK NET BİR UYARI YAPARAK ALLAH, RABBİNİZE DÖNÜN, ONA TESLİM OLUN DİYOR. Peki, Kitap Ehli Allah’a dönük inançlarını yaşamıyorlar da nasıl yaşıyorlardı? Allah’ın vahyi ile yaşadıkları atalarının dini arasında, çok büyük farklılıklar olduğu için, genel çoğunluk arada kalmışlar ve ne yapacaklarına karar veremez duruma düşmüşlerdi. Her toplumda olduğu gibi, vahyi tebliğ eden Resul bu dünyadan göçünce, araya din tacirleri, simsarları yani RUHBANLAR girip, toplumu Allah ile aldatmışlardır. Allah’ın dininin yönünü, batıla yani atalar dinine doğru çevirdikleri için Allah, bu uyarıyı tekrar yapıyor ve diyor ki, BATILIN YOLUNDAN DÖNMEZDE, ALLAH’A YÖNÜNÜZÜ ÇEVİRMEZSENİZ, ONA TESLİM OLMAZSANIZ, MAHŞER GÜNÜ SİZE HİÇ KİMSE YARDIM ETMEZ DİYOR. HATIRLAYINIZ KİTAP EHLİDE, GÜNÜMÜZDE MÜSLÜMANLARIN ÇOĞUDA MAHŞER GÜNÜ, EDİNDİKLERİ VELİ KİŞİLERİN KENDİLERİNE ŞEFAAT EDECEĞİNE İNANDIRILMADI MI? Bizlerde günümüzde, yalnız Allah’ın vahyi Kur’an ile yetinmeyip, Allah’ın dinde sakın bölünenler gibi olmayın, yalnız Allah’ın ipine sarılın emrini göz ardı edip bölünerek, kendimize sarılacak yardımcı ipler edinip, Kitap Ehlinin yaptığı yanlışları yapmıyor muyuz? Belki de daha ileri bile gittik, dediğinizi duyar gibiyim. Allah Kitap Ehline karşı Ankebut 51. Ayetinde, “KARŞILARINDA OKUNUP DURAN BIR KİTABI, SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMİYOR MU?” Diye uyardığı halde, bu ve benzeri ayetleri hiç üzerimize alınmayıp, bu ayetler kitap Ehline söylenmiş diyerek, yapılan yanlışlardan hiç ders almadık, aynısını bizlerde yaparak, yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz, Resulün rivayet hadisleri ve mezheplerin fıkıh inancı olmasaydı, ne namazımızı kılardık, ne orucumuzu tutabilirdik demiyor muyuz? Bu durumda bizlerin Kitap Ehlinden ne farkımız var? Onlarda Yahudi ya da Hristiyan olmayan cennete giremez diyor, bizlerde sanki cennetin anahtarı bizlerin elindeymiş gibi, MÜSLÜMAN OLMAYAN CENNETE GİREMEZ diyerek, hükümler vermiyor muyuz? Allah Kur’an’da hâlbuki bu konuda bizleri uyarmıştı ama Kur’an’ı tebliğ alan ve yaşayan ne yazık ki yok. Allah Enbiya suresi 10. Ayetinde yemin ederek, “AND OLSUN, SİZE ÖYLE BİR KİTAP İNDİRDİK Kİ, BÜTÜN ŞAN VE ŞEREFİNİZ ONDADIR. HÂLÂ AKILLANMAYACAK MISINIZ?” Diyecek, ama bizler bu ve benzeri onlarca ayetin üstünü örtüp, görmezden gelerek hala, yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz, hadi gösterin bakalım Kur’an da bugün kıldığımız namazın tarifini, kaç rekât olduğu bile yazmıyor, nasıl deriz. Bize dayatılanları, dine yapılan ilaveleri Kur’an da göremediğimizde, bize öğretilen batılı tenkit etmemiz gerekirken, bizler HAŞA Allah’ın kitabını tenkit edercesine, Kur’an’ı yetersiz, eksik bulma hatasına düşüyoruz. Şöyle düşünmüyoruz. Allah Salat edin/namaz kılın emrini verdiyse ki vermiş, onu en kolay ve basit şekilde nasıl yerine getirmemiz gerekiyorsa, o kadarını açıklamış bizleri zora sokmamış dememiz gerekirken, bizler adeta Kur’an da eksik ararcasına, neler söylüyoruz. Allah Araf 185. Ayetinde “O HALDE KUR’ÂN’DAN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR?” Diye uyarıyor, sizleri yalnız Kur’an’dan hesaba çekeceğim, yalnız Kur’an’ın ipine sarılın diye ikaz ettiği halde, bizler ise sanki inatla, Allah’ım senin sözlerin gibi doğru, Resulün rivayet hadisleri de var, bizler onlara da inanıyoruz demekten korkmuyoruz. SANIRIM BU CAHİL CESARETİ OLSA GEREK. Bu durumda bizler yalnız Allah’a dönüp onamı teslim olmuş oluyoruz, yoksa kendimize veliler, efendiler edinip onlara mı teslim oluyoruz, ne dersiniz? Velisi olmayanın velisi şeytandır diyenler, asla Allah’ı veli edinip ona yüzünü dönüp, yalnız Allah’a teslim olmamış demektir. Değerli kardeşlerim, ömür bir su misali akıp gidiyor. Yarına çıkacağımıza kim garanti veriyor. Kimse veremez diyorsanız ve bizlere hesap günü Allah’ın yardımcı olmasını istiyorsanız, Allah’ın ayette uyardığını hayatımıza geçirelim. YANİ HESAP GÜNÜ AZABIN İÇİNDE OLMAK İSTEMİYORSAK RİVAYET, SANI VE MEZHEPLERİN DİN ADINA DAYATMALARINDAN UZAK, YALNIZ ALLAH’A, YANİ KUR’AN’A DÖNELİM. YALNIZ ALLAH’IN HÜKÜMLERİNE TESLİM OLALIM. ALLAH’IN RESULÜ, BÖYLE YAPMIŞTIR UNUTMAYALIM. BUNU YAPMAYANA ALLAH, HESAP GÜNÜ YARDIM ETMEYECEĞİ HÜKMÜNÜ ŞİMDİDEN VERİYOR VE BİZLERİ UYARIYOR. Kime ya da kimlere güvenip, onlardan yardım şefaat bekleyeceğiniz elbette size kalmış, ama Allah benden başka mahşer günü, hiç bir kulum şefaat etmeyecek, yardım etmeyecek diye uyardığı ayetleri lütfen unutmayalım batıl ve rivayetlerden uzak, YÖNÜMÜZÜ YALNIZ ALLAH’A DÖNÜP, ONA TESLİM OLALIM. “DE Kİ: “HANGİ ŞAHİDİN ŞAHİTLİĞİ DAHA GÜVENİLİRDİR?” DE Kİ: “BENİMLE SİZİN ARANIZDA ALLAH ŞAHİTTİR. BU KUR’AN BANA, HEM SİZİ HEM DE ULAŞTIĞI HERKESİ ONUNLA UYARMAM İÇİN VAHYEDİLDİ.” (ENAM 19) “RESULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.” (Ankebut 18) “İŞTE BU KUR’AN, BİZİM İNDİRDİĞİMİZ MÜBAREK BİR KİTAPTIR. BUNA UYUN VE ALLAH’TAN KORKUN Kİ SİZE MERHAMET EDİLSİN.”( Enam 155) “YOKSA ALLAH’TAN BAŞKA ŞEFAAT EDİCİLER Mİ EDİNDİLER?” (ZÜMER 43) “GERÇEK HAK OLAN, RABBİNDEN GELENDİR. O HALDE KUŞKULANANLARDAN OLMA!” (BAKARA 147) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  10. Allah Kur’an’ı bizlere bir rehber bir ışık ve yol gösterici olsun diye indirdiğini söyler Kur’an’da. Peki, bizler Kur’an’ın rehberliğinden mi faydalanıyoruz, yoksa sen Kur’an’ı anlayamazsın, zaten Kur’an’da her bilgi detaylı yoktur, Kur’an’ı Veli kişiler anlar diyerek, bizleri yönlendirdiği kişi ve onların kitaplarını mı bizler rehber alıyoruz, ne dersiniz? Şunu lütfen unutmayalım, bizler herkes Kur’an’ı anlayamaz diyenlere uyup, ONLARA VE KİTAPLARINA GÜVENİP REHBER ALIYOR VE İNANCIMIZI O KİŞİNİN SÖZLERİYLE YAŞIYORSAK, ONUN KULU OLMUŞUZ, ONDAN YARDIM BEKLİYORUZ DEMEKTİR. Buda Kur’an’a göre şirktir. İmtihanını tehlikeye atmak istemeyen, en emin garantili, Allah’ın korumasındaki Kur’an’ın davetine uyar. Bizlere Kur’an’ı en doğru anlayıp, İslam’ı en doğru anlattığını söyleyerek, kendilerine ve kendi kitaplarına davet edenler varsa, onlar Allah’ın Resulünün yolunda gitmiyor, Kur’an’ı değil edindikleri güvendikleri Velileri rehber ediniyorlar, onlara kul oluyorlar demektir. Allah’ın rehberi Kur’an’ı REHBER EDİNEN asla bu hataları yapmaz, böyle bir Müslümanın izlediği yol yalnız, Allah’ın Resulünün de izlediği ve bizleri davet ettiği yol olan, Allah’ın Kur’an’da çizdiği yoldur. Bakın Allah Resulüne, deki kullarıma diyerek, Resulünün hangi yolu izlediğini ve Resulün kullarını kime, neye davet ettiğini, tebliğ etmesini istiyor. Yusuf 108: DE Kİ: “İŞTE BU, BENİM YOLUMDUR. ALLAH’A ÇAĞIRIYORUM; BEN VE BANA UYANLAR AYDINLIK BİR YOL ÜZERİNDEYİZ. ALLAH YÜCEDİR! BEN ASLA ORTAK KOŞANLARDAN DEĞİLİM.” (Mehmet Okuyan). Bakın Allah’ın Resulünün, bizleri nasıl uyarmasını istiyor Allah. Bu benim yolumdur derken, neyi kast ediyor? Hatırlatırım Resul kendi hadislerine/sözlerine davet etmiyor. Kendisinin Kur’an ile yalnız Allah’a çağırdığını özellikle Allah, Resulünün söylemesini istiyor. Peki, Resul Allah’a nasıl çağırır? Elbette Kur’an’ı anlayarak okuyan, veliler edinip birilerine tabi olmayan onu da Kur’an’dan tebliğ alır. Bakın Resul biz ümmetini, hangi bilgiyi tebliğ ediyor ve uyarıyor, hangi yola davet ediyor. “BU KURAN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM.” (Enam 19) Eğer Kur’an her bilginin ve detayın olmadığı, aklı başında her insanın okuduğunda anlamadığı bir kitap olsaydı, böyle mi söylerdi? Tam tersine şöyle söylemesi gerekirdi. Ben size Kur’an’ı tebliğ ediyorum ama onu hepiniz anlayamazsınız, Veli, âlim kişiler ancak benim hadislerimden istifade ederek anlar, sizi onlar bilgilendirir demesi gerekirdi. Tabi bu düşünce ve inanç, Kur’an’ın tamamına, özellikle imtihan olduğumuz gerçeğine ters düşer. Ters düşer ama bizler hala, inanmaya devam ediyoruz. Ayrıca Allah, Resulüne verdiği görev ve yetkiyi bizlerin anlayabilmesi içinde, Resulün görev tanımını nasıl yapıyordu Kur’an’da hatırlayalım. “RESULE DÜŞEN, APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.” (Ankebut 18) Demek ki Resulde yalnız Kur’an’a uymuş ve biz ümmetini yalnız, ALLAH’A DAVET EDEREK, YALNIZ ALLAH’IN VAHYİNİ TEBLİĞ ETMİŞ. UNUTMAYALIM DAVET, YALNIZ ALLAH’A YANİ DİNİN SAHİBİNEDİR, ONUN DİNDE ORTAĞI YOKTUR. Allah’ın Resulünün yolunun yalnız Kur’an olduğunu ve bizleri yalnız Kur’an ile Allah’a çağırdığını, yani davet ettiğini bu ayetten tebliğ aldıysak, sizler Kur’an’ı anlayamazsınız diyerek bizleri kendilerine, kendi yazdıkları kitaplara cemeatlarına, tarikatlarına davet edenlerin, tuzağına düşmemiz asla mümkün olamaz. Allah’ın Resulü bizleri, aydınlık bir yola davet ettiğini söylerken, bu aydınlık yolun yalnız Allah’ın kitabında olduğunu açıkça bildiriyor. Eğer bizleri Allah’ın kitabına çağırmayıp kendilerini Veli, âlim ilan edip, Kur’an’ı en doğru anladıklarını söyleyerek kendilerine davet edenler, ayetin sonunda Resulün uyardığı gibi, ALLAH’A ORTAK YANİ ŞİRK KOŞMUŞ OLURLAR. Eğer Allah’ın Resulü, bizlere Kur’an yetmeseydi, ya da Kur’an gerekli detayları vermemiş olsaydı, bizleri yalnız Allah’a yani Kur’an’a davet eder miydi? Elbette etmezdi, Kur’an’da bu konuda açıklama yaparak, şöyle demesi gerekirdi. “EY ÜMMETİM, ALLAH’IN KİTABI ÖZET BİLGİ VERİR, DETAYINI BENİM HADİSLERİMDEN ÖĞRENECEKSİNİZ, ONLARADA KUR’AN GİBİ SARILIN.” Derdi ama asla böyle bilgi, Kur’an’da yoktur. Tam tersine Allah, hiç kimseye muhtaç olmayasınız diye, Kur’an’ı biz açıkladık, yalnız Kur’an’a sarılın diyor. Lütfen Kur’an’dan araştırın, birçok ayette Allah DEKİ KULLARIMA diye başlar ve hükmünü indirir. Örnek ayette olduğu gibi. Eğer Allah Kur’an’ı özet olarak gönderip, detayını Resulüne bırakmış olsaydı, yine bir ayetinde DEKİ KULLARIMA diye başlar ve şöyle bir ayet indirirdi. “EY KULLARIM BEN AYETLERİMİ ÖZET GÖNDERDİM, KAFANIZ KARIŞMASIN DİYE DETAY VERMEDİM. DETAYINI RESULÜMDEN ÖĞRENİN.” Kur’an’ın hiçbir ayetinde böyle bir hüküm olmadığı gibi, tam tersi yalnız bizlerin, Kur’an’ın ipine sarılmamızı, yalnız Kur’an’dan hesaba çekileceğimize hükmetmiştir, yemin ederek Kur’an’ı kolaylaştırdım demiştir. Yoksa Allah’a güven miyor muyuz? Bizler Kur’an ile buluşamadığımız ve Kur’an’ı anladığımız dilden düşünerek hiç okumadığımız için, Kur’an gerçeklerinden de haberimiz olmadı. Bizlere ne anlatılırsa dinin, Allah’ın emri zannettik. Şimdide apaçık ayetleri görüp tebliğ aldığımız halde batıl ve yanlış bilgiler öyle güç kazandı ki inancımızda, Allah’ın ayetleri görmezden gelinerek, batılı aklayabilmek adına, NE YANİ ALLAH RESULÜNÜ POSTACI DİYE Mİ GÖNDERDİ DİYEBİLİYORUZ. Çünkü Allah’ın Resulüne verdiği yetkiyi, görev ve sorumluluğu Kur’an’dan hiç tebliğ almadık da ondan. Hâlbuki Allah Enam suresi 51. Ayetinde, Resulüne ne tembih etmişti hatırlayalım. “RABLERİNİN HUZURUNDA TOPLANACAKLARINDAN KORKANLARI, KUR’AN’LA UYAR. ÖYLEKİ, KENDİLERİ İÇİN O’NUN HUZURUNDA NE BİR DOST NE DE BİR ŞEFAATÇİ VARDIR. GEREKİR Kİ ALLAH’TAN KORKARLAR.” (Enam 51) Eğer bizler Kur’an’ı anlayamasaydık, detaylı olmasaydı, detayını âlim ve veli kişilerden öğrenmemiz gerekseydi, bunun adına imtihan diyemezdik ve Allah da bizleri Kur’an’dan sorumlu tutmaz, Resulüne de kullarımı Kur’an ile uyar demezdi. Öyle olsaydı Allah tüm kullarını değil, yalnız Kur’an’ı anladığını söyleyenleri sorumlu tutardı. Bunu da mı akıl edemiyoruz? Bu kadar açık uyarıyı gördüğümüz ve tebliğ aldığımız halde, hala yalan yanlış inançların etkisindeysek, Kur’an’ı tebliğ aldığımız halde inatla batılı savunuyorsak, BİZLERİN ALLAH GÖZLERİNE PERDE ÇEKMİŞ, KULAKLARINA AĞIRLIK KOYMUŞ, GÖNÜLLERİNİ MÜHÜRLEMİŞ DEMEKTİR. Allah birçok ayette sakın veliler edinip onların ardına düşerek, batılı izlemeyin kendinize şefaatçiler edinmeyin, çünkü şefaat tümden bana aittir diyerek bizleri uyarır. Peki, bu uyarıyı dinliyor ve ders alıyor muyuz? Çok üzgünüm ama hala bu uyarıyı tebliğ almayan o kadar çok Müslüman var ki. Zümer suresi 54. Ayette de AZAP SİZE GELMEDEN ÖNCE, RABBİNİZE DÖNÜN VE ONA TESLİM OLUN. SONRA SİZE YARDIM EDİLMEZ, diyerek çok net uyarır. Peki, bizler günümüzde İslam’ı yaşarken, yalnız Allah’a onun kitabına mı teslim olarak imanımızı yaşıyoruz? Yoksa herkes Kur’an’ı anlayamaz, Kur’an detaylı değildir diyerek edindiğimiz VELİ, ÂLİM dediğimiz kişilere ve DOĞRULUĞUNDAN EMİN OLAMADIĞIMIZ, RESULÜN HADİSLERİ DEDİĞİMİZ SÖZLERE/HADİSLERE Mİ kendimizi, imanımızı teslim ediyoruz, ne dersiniz? BİZLER KUR’AN İLE Mİ UYARILIYORUZ, YOKSA RESULE AİT OLDUĞU İDDİA EDİLEN RİVAYET, HADİSLERLE Mİ? Karar sizin. Bakın ayetin sonunda, Allah’tan başkasını veli edinenlere, hesap günü yardım edilmeyeceğini söylüyor. Peki, bizler buna inanıyor muyuz? Elbette hayır TAM TERSİNİ SÖYLÜYORUZ VE VELİSİ OLMAYAN’IN VELİSİ ŞEYTANDIR DİYORUZ. Hâlbuki Kur’an’a göre, Allah’tan başkasını veli edinenlerin velisinin, şeytan olabileceği uyarısı Kur’an’da yapılır. İşte bizler İslam’ı şeytanın ve şeytanlaşmış insanların etkisinde, böyle yaşıyoruz farkında olmadan. Makaleme son vermeden, üzerinde dikkatle düşünmemiz gereken ve Resulüne hitaben başlayan ve devamında tüm iman edenleri uyaran ayet üzerinde, sizleri düşünmeye davet ediyorum. Zuhruf 43-44: SEN, SANA VAH YEDİLENE SIMSIKI SARIL! ELBETTE SEN DOĞRU YOLDASIN. ŞÜPHESİZ Kİ O (KUR’AN), SENİN VE KAVMİN İÇİN (GERÇEĞİ) HATIRLATAN ÖĞÜTTÜR. İLERDE ONDAN SORGULANACAKSINIZ. Allah Resulünü uyarıyor ve sen sana vah yettiğim Kur’an’a sımsıkı sarıl diyor. Allah’ın Resulünün yalnız, vahye yani Kur’an’a sarıldığını çok açık biliyoruz. Peki bizler Resulü örnek alıp, yalnız vahye mi sarılıyoruz? Yoksa vahyi herkes anlayamaz diyerek, edindiğimiz velilerin kitaplarına mı sarılıyoruz? Sen bunu yaptığın, yani batıl ve rivayetlerden uzak, yalnız benim vahyime sarıldığın için, SEN DOĞRU YOLDA GİDİYORSUN DİYOR ALLAH RESULÜNE. Bu durumda Resulünü örnek alan batıl ve rivayetlerden uzak, yalnız Resulün uyduğuna yani, yalnız Kur’an’a sarılır. Peki bizler öylemi yapıyoruz? Yorumunu sizlere bırakıyorum. Bunu yapan Allah’ın dosdoğru yolunda ilerler. Devamında da hem Resulüne, hem de tüm iman edenleri uyarıp Allah, sizlere indirdiğim vahiy yani Kur’an, sizler için yol gösterici bir öğüttür ve İLERİDE ONDAN SORGULANACAKSINIZ diyor. Sizce Allah bu hükmünü verdikten sonra, yani bizleri Kur’an’dan sorgulayacağına hükmedip, yemin ederek Kur’an’ı kolaylaştırdığını söylüyorsa, Kur’an detay sız ve her aklı başında kulunun anlayamayacağı bir kitap olabilir mi? Zerre kadar aklı olan ve Allah’a güvenen bu yalanlara, iftiraya asla inanmaz. LÜTFEN ALLAH’IN ADALETİNİ KÜÇÜMSEMEYELİM, ÇOK AMA ÇOKKKKKK PİŞMAN OLURUZ. Dilerim yalnız Kur’an’ın ipine sarılarak Resulün yolunu izleyen, Kur’an detaylı ve açık değildir demeden, batıldan uzak, Kur’an’ı anlamaya çalışan, ALLAH’IN YOLUNU İZLEYEN, onun halis azınlık kulları arasında oluruz. UNUTMAYALIM İSLAM DİNİNDE DAVET, YALNIZ ALLAH’A YAPILIR. KENDİSİNE DAVET EDENLER, ŞEYTANIN ELÇİLERİDİR. «ALLAH’A DAVET EDEN, İYİ İŞLER YAPAN VE “BEN MÜSLÜMANLARDANIM!” DİYENDEN DAHA GÜZEL SÖZLÜ KİM OLABİLİR Kİ!» Fussilet 33 «SEN RABBİNİN YOLUNA, GÜZEL ÖĞÜTLE DAVET ET VE ONLARLA EN GÜZEL ŞEKİLDE MÜCADELE ET! ŞÜPHESİZ Kİ RABBİN -EVET YALNIZCA O- KENDİ YOLUNDAN KİMİN SAPTIĞINI İYİ BİLENDİR VE O KİMLERİN DOĞRU YOLA ULAŞTIRILDIĞINI DA İYİ BİLENDİR.» (Nahl 125) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  11. Bu makalemde sizlere, Kitap Ehlinin ve bizlerin günümüzde yaptığımız yanlışlara ışık tutacak, örnek ayetleri hatırlatmak ve üzerinde sizleri düşünmeye davet etmek istiyorum. Önce Bakara suresi 8. Ayeti yazalım. “İNSANLAR İÇİNDEN BAZILARI VARDIR, “ALLAH’A VE ÂHİRET GÜNÜNE İNANDIK!” DERLER AMA ONLAR ASLINDA İNANMIŞ DEĞİLLERDİR.” (Bakara 😎 Allah iman ettiğini söyleyen, öyle bir toplumdan bahsediyor ki, bunlar Allah’a yani onun indirdiği kitaba ve ahiret gününe iman ettik diyorlar ama Allah, bunların inançlarında samimi olmadıklarını, imanlarının sözde kaldığını bizlere hatırlatmak istiyor. Allah’a, onun kitabına ve hesap gününe iman ettiğini söyleyen bu insanlar, sözlerinde durmadıkları için, iman eder görünümünde olduklarından, onların imanlarını kabul etmiyorum diyor. Devamındaki ayete bakalım, bu konuda nasıl açıklama yapılıyor. Bakara 9: ALLAH’I VE İMAN EDENLERİ ALDATMAYA ÇALIŞIYORLAR. HÂLBUKİ ONLAR KENDİLERİNİ ALDATIYORLAR DA, BUNUN FARKINDA DEĞİLLERDİR. (Bayraktar Bayraklı) İman ettiğini söyleyen, görünüşte Allah a ve hesap güne iman eden öyle insanlar var ki diyor Allah, bunlar davranışları ve söyledikleri sözlerle doğru dürüst insan gibi görünüyorlar ve Allah’ı iman edenleri aldattığını zannediyorlar diyor. Allah bu gösterişi yaparak insanları ve Allah’ı aldatmaya çalışanlar, ASLINDA FARKINDA DEĞİLLER, KENDİLERİNİ ALDATIYORLAR DİYEREK UYARIYOR. Ayetin son bölümü aslında, bunların yaptıkları yanlışların farkında olmadan yaptıkları anlaşılıyor. Günümüzde bizlerde aynı yanlışları yaparak, karşımızdaki insanları inkârcı, kâfir ilan etmiyor muyuz? Herkes kendisini, en doğru yolda olduğuna o kadar emin ki. SİZCE KILDIĞIMIZ NAMAZLAR, ALLAH’A YAPTIĞIMIZ DUALAR KARŞILIK BULUYOR MU? BULMUYORSA BU AYETTE YAPILAN UYARIYI, LÜTFEN GÖZDEN GEÇİRİP KENDİMİZİ YARGILAYALIM. Peki, bu insanlar ne yapıyorlar da Allah, bunlar kendilerini farkında olmadan aldatıyorlar diyor, burası çok önemli. Kendilerini aldatanların Allah, bakın kimler olduğunu devamındaki ayetlerde nasıl açıklıyor. Bakara 11. Ayetinde bakın ne diyor. “ONLARA, “YERYÜZÜNDE BOZGUNCULUK YAPMAYIN!” DENİLDİĞİNDE, “BİZ ANCAK ISLAH EDİCİ KİMSELERİZ” DERLER.” Öyle bir toplumdan bahsediliyor ki, bu toplum Allah’ın indirdiği dinden, kitabından uzaklaşmış, adeta beşeri bir din yaratarak kendilerini ıslah edici, doğru yola ulaştırıcı insanlar olduğunu söylüyorlar. Hâlbuki Allah Resullerini ve kitaplarını bizzat ıslah edici, doğru yola davet eden rehber olarak gönderdiği halde, bu toplum kendilerini Allah’ın Resulünün ve kitaplarının yerine koyarak, kendilerini üstün görüyorlar. Allah’ın vahyine karşı geliyorlar ama farkında bile değiller, çünkü gerçeklerden uzak hurafelerle yaşanan inancın etkisindeler. Ayetin devamında bunların toplum içinde asıl fesat, fitne, bölücülük çıkaranlar olduğunu ve kendilerini üstün gördükleri açıklaması yapılıyor. Bakara suresi 13. Ayette bakın ne diyor bu toplum için. Bakara 13: ONLARA, “İNSANLARIN İMAN ETTİĞİ GİBİ SİZ DE İMAN EDİN!” DENDİĞİNDE, “BİZ HİÇ BEYİNSİZLERİN İMAN ETTİKLERİ GİBİ İMAN EDER MİYİZ!” DERLER. BİLİNİZ Kİ, BEYİNSİZLER ANCAK KENDİLERİDİR, FAKAT BUNU BİLMEZLER. (Bayraktar Bayraklı) Bakın Allah toplum içinde fesat çıkaran bu topluma, nasıl bir uyarı yaptıklarını söylüyor. Onlara, insanların iman ettiği gibi sizde iman edin dendiğinde, bakın nasıl cevap veriyorlar. “BİZ HİÇ BEYİNSİZLERİN İMAN ETTİKLERİ GİBİ İMAN EDER MİYİZ?” Peki ayette Allah, insanların iman ettiği gibi sizde iman edin derken, nasıl bir imandan bahsediyor olabilir? Burası çok önemli. Allah Resulüne nasıl bir ayet indirmişti Kur’an’ı tebliğ için? Ayeti hatırlayalım ve üzerinde düşünelim. Maide 49: SEN DE ARALARINDA, ALLAH’IN İNDİRDİĞİ İLE HÜKMET VE ONLARIN ARZULARINA UYMA! DİKKAT ET DE, ALLAH’IN SANA İNDİRDİĞİNİN BİR KISMINDAN SENİ UZAKLAŞTIRIP FİTNEYE DÜŞÜRMESİNLER. Eğer yüz çevirirlerse bil ki, Allah onları bazı günahları yüzünden belâya çarptırmak istiyor. Zaten insanların birçoğu doğru yoldan iyice sapmış bulunuyorlar. (Bayraktar Bayraklı) Bakın Allah Resulüne nasıl bir emir veriyor ve uyarıyor. SANA İNDİRDİĞİMİZ KUR’AN İLE ARALARINDA HÜKMET, tebliğ et. Hatırlayınız aynı hatayı bizlerde yapıyor ve ne diyoruz. ALLAH RESULÜNE VAHYİN DIŞINDA, KUR’AN’IN MİSLİ KADAR DİNE HÜKÜM KOYMA YETKİSİ VERMİŞTİR. BUNU SÖYLEYENLERİN, SİZCE KİTAP EHLİNDEN NE FARKLI VAR? Ayeti anlamaya devam edelim. Sakın O toplumun arzularına, batıl inançlarına uyma, onların etkisinde kalma. Çok dikkat et bu toplum seni aldatabilir, senin tüm ayetleri tebliğ etmen gerekirken, kendi batıl inançlarını yaşayabilmek için bir kısım ayetlerden seni vaz geçirip, fitneye düşürebilirler diyor. Sen ayetleri tebliğ ederken, seninle anlaşamazlarsa, senden yüz çevirirlerse, bil ki Allah onları bazı günahları yüzünden cezalandırmak istiyor. İnsanların çoğu zaten, Allah’ın vahyinden yüz çevirip doğru yoldan sapmıştır diyerek Resulünü uyarıyor. Uyarıya bakar mısınız lütfen. Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni sakın uzaklaştırmasınlar diyor. Yorum yapmadan söylemek isterim. Sizce bugün bizler, KUR’AN’IN ONLARCA AYETİNDEN UZAK, İSLAM’I YAŞAMIYOR MUYUZ? Bu ayetlerden de şunu çok net anlıyoruz. Kitap Ehlinin yaptığı yanlışları Allah, özellikle Kur’an da örnekler verip, bizlerinde tekrar etmemizi önlemek için uyarmıştır. Ama Müslüman toplum ile Kur’an’ın arasına girenler, ne yazık ki ayette geçen fitne ve fesat inançları topluma, Allah’ın dini diye anlatmışlardır. Hepsi de Allah’a ve hesap gününe inandığını söyleyenler ve kendilerinin en doğru yolda gittiğine inananlar, ne yazık ki toplumu Allah ile aldatmaya devam ediyorlar. Geçmişten günümüze gelen bu tuzağın, lütfen artık farkında olalım. Allah’ın Resulünün ümmetine tebliğ ettiği, yalnız Kur’an’ın çevresinde toplanalım. Allah’ın haram dediğini haram kılalım, bahsetmediği hiçbir şeyi kendi nefsimizde haramlaştırmayalım. Maide suresi 50. Ayette Allah, bakın gerçek iman edenlerin nasıl bir inanç üzerinde olmasını istiyor. Anlayana her şey çok açık. Maide 50: YOKSA ONLAR, CÂHİLİYE KANUNUNU MU İSTİYORLAR? İYİ ANLAYANLAR İÇİN ALLAH’TAN DAHA İYİ KANUN KOYUCU OLABİLİR Mİ? (Bayraktar Bayraklı) Sizler bu ayetin sonunda, Allah’ın sorduğu soruya, bugün nasıl cevap veriyorsunuz? Allah’tan daha iyi kanun koyucu olabilir mi diyen Rabbimize; ALLAH’IM SENİN RESULÜNDE SENİN GİBİ DOĞRU KANUN KOYABİLİR, BİZLER ONUN RİVAYET HADİSLERİNİ DE, SENİN AYETLERİN GİBİ DOĞRU KABUL EDİP YAŞIYORUZ DİYE CEVAP VEREN VAR MI? Var Deyip bu sözleri söyleyenler Allah’ın huzurunda, bu cevabın karşılığını alacaklardır. Allah cahiliye toplumunda Kitap Ehlinin yaptığı yanlışları hatırlatıyor ve yoksa onlar cahiliye toplumunun, BEŞERİN YARATTIĞI, BATIL İNANÇLARINDAN OLUŞAN, CAHİLEYE KANUNUNUMU İSTİYORLAR DİYOR. Devamında da çok açık ve net Allah hükmünü veriyor ve ALLAH’TAN DAHA İYİ KANUN KOYUCU OLABİLİR Mİ, diyerek din adına kanun koyucu, hüküm veren yalnız Allah olduğuna dair kesin hükmünü veriyor. Bizler bunca açık ayetleri gördüğümüz halde hala, yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz, O özet bilgiler verir diyerek, İslam’ KUR’AN VE RESULÜN SÜNNETİ İLE YAŞANIR DEMEYE DEVAM EDİYORUZ. TIPKI CAHİHİYE DÖNEMİNDE OLDUĞU GİBİ. Dilerim emanetimizi teslim etmeden önce, bu gerçeklerin farkında olan, Allah’ın azınlık halis kulları arasında oluruz. “KARŞILARINDA OKUNUP DURAN BIR KİTABI SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMİYOR MU?” (Ankebut 51) “SÖZ BAKIMINDAN ALLAH’TAN DAHA DOĞRU KİM VARDIR!” (Nisa 87) “BU KURAN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM.” (Enam 19) “AND OLSUN, SİZE ÖYLE BİR KİTAP İNDİRDİK Kİ, BÜTÜN ŞAN VE ŞEREFİNİZ ONDADIR. HÂLÂ AKILLANMAYACAK MISINIZ?” (Enbiya 10) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  12. Gerçekten de bizlerin Kur’an ile zerre kadar bir bağı olmadığını, yazılarıma verilen cevaplardan anlıyor ve çok üzülüyorum. Bizlerin Kur’an’ı anladığımız dilden düşünerek okutmazlarsa, sizlere örneğini vereceğim kardeşlerimizin durumuna düşer, karşımızdaki Müslümanı kâfirlikle suçlarız ama kendimizin aslında o bataklıkta olduğumuzun, inanın emaneti teslim edene kadar farkında olamayız. Hangimiz Allah’ın huzuruna böyle gitmek ister? Eğer bizler Kur’an ile gereken bağı bizzat kurmaya çalışmazsak, HAKKI BATIL, BATILI HAK ZANNETMEYE DEVAM EDERİZ. Öyle olunca bizleri Allah ile aldatmaya devam edenlerin tuzağından, asla kurtulamayız. Bakın bir arkadaşımız, batıl inançlarını aklamaya ve dinin emri gibi göstermeye çalışmak için, bir makaleme nasıl bir cevap vermiş. “DİNİN TEK KAYNAĞI DEĞİL, TEMEL KAYNAĞI KUR’AN’DIR VE HADİSLERİ TAMAMEN REDDETMEK KÂFİRLİKTİR. MADEM TEK KAYNAK KUR’AN’DIR BU SÖZ KUR’AN’IN HANGİ AYETİNDE? KAÇINCI CÜZÜNDE? İNSANLARIN İMANINLA OYNAMAYIN.” Bu arkadaşımın iyi niyetinden asla şüphem yok. Eminim O kendisine öğretilenlerin ışığında, doğru zannettiği yanlışları, karşısındaki kişiye söyleyerek onu kendince doğru yola davet etmeye çalışıyor. Farkında değil şeytanın ve şeytanlaşmış insanların batağına davet ediyor. Arkadaşımız hadislerin tamamını reddetmek kâfirliktir diyor. İsterseniz önce bu cümlesinden başlayalım. Hadis kelimesi, söz anlamındadır ve geleneksel İslam anlayışında, Allah’ın Resulünün söylediği sözler/hadisler diye anlaşılır. Sizce Allah’ın Resulü Kur’an’ın onay vermediği, ya da hiç bahsetmediği, Allah’ın hüküm vermediği bir sözü/hadisi söyler mi? Önce buna bakalım, çünkü bu konuyu da topluma yanlış anlatıyorlar ve Allah’ın Resulü de Allah’ın verdiği hükümler gibi, dinde Kur’an’ın bahsetmediği hükümler verme yetkisine sahiptir diye inanılır. Gelin önce bu konuya açıklık getirelim, bakalım Allah’ın Resulü Allah’ın bahsetmediği, hüküm vermediği konularda hükümler verebilir miymiş? Aslında Kur’an’ı bir kez anladığı dilden düşünerek okuyan bir Müslüman, Allah’ın bizlere yaptığı şu uyarıyı tebliğ aldıktan sonra, arkadaşımızın söylediği sözleri söylemesi mümkün olamazdı. Kehf 26. Ayetinde, bakın Allah ne diyor. “O KENDİ HÜKMÜNE-HÜKÜMRANLIĞINA KİMSEYİ ORTAK ETMEZ.” Bu ayeti tebliğ alan bir Müslüman, asla Allah’ın Resulü de dinde hüküm koyma yetkisine sahiptir demez. Hatta Hakka suresi 44-45-46. Ayetlerinde, eğer Resulüm bize isnat ederek bazı söyler/hadisler uydurmuş olsaydı, onu kıskıvrak yakalar şah damarını keserdik dediği uyarıyı alan bir Müslüman, asla Allah’ın Resulünün, dinde Allah’ın koymadığı hükümler dışına çıkıp bunlarda benim dine koyduğum hükümlerdir diyenlere inanması mümkün değildir. SİZLERE SORMAK İSTİYORUM, BU DURUMDA ALLAH EMRETMEDİĞİ HALDE, RESULÜDE DİNDE HÜKÜMLER KOYAN MI KÂFİR OLUR, YOKSA ALLAH’IN RESULÜ BUNU ASLA YAPMAZ DİYEN Mİ KÂFİR OLUR? Yorumunu sizlere bırakıyorum. Rivayet edilen hadisler konusundaki tavrımız çok açıktır. Allah’ın Resulü biz ümmetine, Enam suresi 19. Ayetinde, “BU KUR’AN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM” dediğine göre, bizlere ulaşan rivayet hadisler Kur’an’ın onayından geçiyorsa, BUNU ALLAH’IN RESULÜ SÖYLEMİŞTİR diyebiliriz. Kur’an’ın onaylamadığı hiçbir sözü/hadisi, bu Allah’ın Resulü söylemesi mümkün değildir diyerek, kabul etmemeliyiz. Böyle yaparsak, ona iftira atma riskimizde olmaz. Arkadaşımız madem tek kaynak Kur’an’dır bu söz Kur’an’ın hangi ayetinde var diye soruyor. Kur’an’ı anlayarak okumamak işte bu kadar tehlikeli ve riskli. Çünkü gerçeklerle buluşmayan, BATILI HAK ZANNEDEBİLİYOR. Kur’an’ı batıl ve hurafenin baskısından uzak, dikkatle anladığı dilden düşünerek okumuş olsaydı bu arkadaşımız, bu sorusuna Ali İmran 103. Ayetinde cevap bulacaktı. Bakın ne diyor Allah. “HEP BİRLİKTE ALLAH’IN İPİNE (KUR’AN’A) SIMSIKI SARILIN. PARÇALANIP BÖLÜNMEYİN.” Arkadaşımızın sorusuna çok net cevap veriyor. Allah tüm iman edenlerin, Allah’ın vahyine sarılıp, sakın daha başka kaynaklar, kitaplar arayarak bölünmeyin diyor. ALLAH DİNDE KUR’AN YANİ ALLAH’IN İPİNİ TEK KAYNAK YAPIN DİYOR RABBİMİZ. Eğer Resulü de dinde hüküm koyabilseydi, Allah bunu da açıkça söylerdi, ama Kur’an’ın tamamında tam tersini söylüyor ve bizlerin yalnız Kur’an’a sarılmamızı emrediyor. Kafasında şeytanın ve şeytanlaşmış insanların batıl bilgilerinin baskısı olmayana, bu ayet yeterli gelir. Kur’an’ın dinde tek kaynak olduğuna kanıt bir başka ayeti daha örnek verelim ki, bu hataya düşen kardeşlerimiz batılın etkisinden kurtulup, Allah’ın nuru ile buluşabilsin. Zuhruf 44: ŞÜPHESİZ BU KUR’AN, SANA VE KAVMİNE BİR ÖĞÜT VE BİR ŞEREFTİR, ONDAN HESABA ÇEKİLECEKSİNİZ. (Diyanet meali) Bu ayeti tebliğ alan ve iman eden aklı başında bir Müslüman, sizce makalemin konusu olan soruyu sorar mı? Allah çok açık ve net hükmünü veriyor ve diyor ki, sizleri Kur’an’dan hesaba çekeceğim. Allah’ın bu uyarından sonra, arkadaşımızın sorusuyla karşılaştıralım. Arkadaşımız ne diyordu, madem tek kaynak Kur’an, bu söz Kur’an’ın hangi ayetinde yazıyor demişti. Bu ayet çok açı kardeşimizin bu sorusuna cevap vermiyor mu? Sanırım Allah’ın düşün, aklını kullan uyarısı boşuna değilmiş. GÖZLERİN GÖRMESİNİN ÇOK ÖNEMİ YOKMUŞ AKLIN, GÖNLÜN ONAYI GEREKİYORMUŞ, BUNU ÇOK DAHA İYİ ANLADIM. Allah Zuhruf 44. Ayetinde çok açık bir şekilde, yalnız Allah’ın ipi Kur’an’a sarılın hükmü gereği, sizleri Kur’an’dan hesaba çekeceğim diyerek, DİNDE TEK KAYNAĞIN YALNIZ KUR’AN OLDUĞUNA HÜKMETMİŞ. Batıl ve rivayetlerin etkisinde olmayan, ayetleri çok açık tebliğ alır ve bu ayetten de, DİNİN TEK KAYNAĞI KUR’AN OLDUĞUNU ANLAR. Hala anlamak istemeyene, zaten hiç kimse anlatamaz. Onlar ancak mahşer günü, tüm gerçekleri görür ama iş işten geçmiş olur. Bizler mezheplerin dine, ibadetlerimize yaptığı ilaveleri Kur’an’da göremediğimizde, demek ki dinde tek kaynak Kur’an değilmiş batıl inancına inandırıldık. Hâlbuki biraz düşünüp, Kur’an ile bir bağlantı kursaydık, Allah yemin ederek Kur’an’ı kolaylaştırdığını, ibadetlerimizi bile çok basit emrettiğini ve açıkladığı verdiği örneklerle yerine getirmemizde bir sakınca olmadığını anlardık. Ama bunu yapmamızı, anlayarak Kur’an’ı okumamızı engellediler. Hala engellemeye çalışıyor ve sakın Kur’an’ı Türkçesinden okuma, sen Kur’an’ı anlayamaz günaha girer, hatta kâfir olursun dediler, demeye devam ediyorlar. Neden, çünkü mezheplerin ilaveleri ile uydurdukları dinin, ortaya çıkmasını istemiyorlar da ondan. Hatırlatmak isterim, Allah bizleri bu dünyada imtihan ettiğini söylüyor. İmtihan ettiği kitabında Kur’an olduğunu açıkça belirtiyorsa, sizce mezheplerin ve fıkıh inancının rivayetlerle oluşturduğu ve dine ibadetlere yaptığı ilaveler olmasaydı bizler namazımızı kılamaz, orucumuzu tutamaz, hacca gidemez, zekâtımızı veremez miydik? Daha da ilginci Allah, sorumlu tutacağına hükmettiği Kur’an’da olmayan detaylardan bizleri sorumlu tutar mıydı? Lütfen bu sorunun cevabını, hiç bir etki altında kalmadan, düşünerek Kur’an’dan bizzat bizler alalım. Eğer arkadaşımızın yaptığı gibi başkalarından dini öğrenirsek, Kur’an’da Allah’ın söylediklerinin tam tersini yaşar, Kur’an merkezli yaşayanları kâfir ilan ederiz. BUNDAN BÜYÜK RİSK VE TEHLİKE VARMI SİZCE? Kur’an’ın tek kaynak olduğunu, batılın ve hurafenin etkisinden kurtulan her Müslüman anlayacaktır. Bu konuda düşünen Müslümana, Kur’an’dan birçok kanıt var. Örnekleri hatırlayalım. “ALLAH’TAN VE O’NUN AYETLERİNDEN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR?” (Casiye 6) “O HALDE KUR’ÂN’DAN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR?” (Araf 185) “AND OLSUN, SİZE ÖYLE BİR KİTAP İNDİRDİK Kİ, BÜTÜN ŞAN VE ŞEREFİNİZ ONDADIR. HÂLÂ AKILLANMAYACAK MISINIZ?” (Enbiya 10) “KARŞILARINDA OKUNUP DURAN BIR KİTABI, SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMİYOR MU?” (Ankebut 51) “SİZE NE OLUYOR, NASIL HÜKÜM VERİYORSUNUZ? YOKSA SİZE AİT BİR KİTABINIZ VAR DA (BU BATIL HÜKÜMLERİ) ONDAN MI OKUYORSUNUZ?” (Kalem 36–37) “İŞTE ONLAR, RABLERİNDEN GELEN BİR HİDAYET ÜZEREDİRLER ve KURTULUŞA ERENLER DE ANCAK ONLARDIR.”(Bakara5) “ALLAH’TAN GERİ ÇEVRİLMESİ İMKÂNSIZ BİR GÜN GELMEZDEN ÖNCE, RABBİNİZE UYUNUZ! ÇÜNKÜ O GÜN, HİÇBİRİNİZ SIĞINACAK YER BULAMAZSINIZ, İTİRAZ DA EDEMEZSİNİZ.”(Şura 47) “EY NEBİ! ALLAH, SANA DA SANA UYAN MÜMİNLERE DE YETER.”(Enfal 64) “BUNUN SEBEBİ, İNKÂR EDENLERİN BÂTILA UYMALARI; İNANANLARIN DA RABBLERİNDEN GELEN HAKKA UYMUŞ OLMALARIDIR. İŞTE ALLAH, İNSANLARA KENDİLERİYLE İLGİLİ DURUMLARI BÖYLE ÖRNEK VERMEKTEDİR.”( Muhammed 3) Allah’ın bunca ayetlerini görmezden gelip, hala batıl ve rivayetleri dinin asli unsuru yaparak, Kur’an dinin tek kaynağı değil, temel kaynağı diyerek, kelime oyunları ile Kur’an’ın onay vermediği, hiç bahsetmediği konuları da dinin yardımcı, tamamlayıcı kaynağı kabul edenleri, bir kez daha Kur’an’a davet ediyorum. Dilerim imtihanını batıl ve rivayetlerden uzak, yalnız Allah’ın ipine sarılarak yaşayan, Allah’ın halis azınlık kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  13. İslam dininde çok tartışılan bir konu hakkında, bu makalemde sizleri düşünmeye davet etmek istiyorum. Geleneksel İslam anlayışının temelinde şöyle bir inanç vardır. İSLAM’I VE İBADETLERİMİZİ YAŞARKEN, KUR’AN’DA İHTİYACIMIZ OLAN HER BİLGİNİN VE DETAYIN OLMADIĞI SAVUNULARAK, DETAYINI ALLAH’IN RESULÜNÜN HADİSLERİNDEN ÖĞRENİYORUZ DİYE İNANILIR. Sizce bu düşüncenin doğru olması mümkün mü? Kur’an’ı anlayarak ve düşünerek bir kez okuyan bir Müslüman, bunu asla kabul etmez. Allah bizlere rehber olsun diye gönderdiyse Kur’an’ı, neden kendisi açıklamasın? Gerçi Allah, Kur’an’ı açıklamak bizim görevimiz diyor ve nice örneklerle açıkladığını söylüyor. Ama bizler çok üzgünüm Allah’a değil, güvendiğimiz insanlara inanıyoruz. Eğer Kur’an detaylı değilse, açıklanmamışsa bizler Kur’an’dan sorumlu olamayız. İSTİSNASIZ ALLAH, AKLI BAŞINDA TÜM KULLARINI, KUR’AN’DAN SORUMLU TUTTUĞUNA HÜKMEDİYORSA, BU DÜŞÜNCE ASLA DOĞRU OLAMAZ. BU DÜŞÜNCE ALLAH’A VE KİTABINA İFTİRADIR. Çünkü Allah biz kitapta hiçbir eksik bırakmadık, yemin olsun ki anlayasınız diye kolaylaştırdık, nice örneklerle açıkladık, Kur’an’ı açıklamak bizim görevimiz şeklindeki ayetler, Kur’an’ın gerektiği kadar, yani kolaylaştırılarak açıklandığını söylüyor. Kitap Ehline, Allah’ın Resulü Kur’an’ı tebliğ ederken, Kur’an’da kendi inançlarını göremediklerinde, yalnız Kur’an ile olmaz, bizim atalarımızın inançları da var diye itiraz ettiklerinde, Allah nasıl bir ayet indirmişti hatırlayalım. “KARŞILARINDA OKUNUP DURAN BIR KİTABI, SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMİYOR MU? (Ankebut 51)” Aynı yanlışı bizlerde yapıyoruz ama farkında değiliz. Aslında bu ayet sorumuza çok açık cevap veriyor. Bu ayet bizleri ilgilendirmiyor, kitap Ehline söyleniyor diyebilir miyiz? Elbette hayır. Bu ayeti örnek verdiğimde, bu ayetin Kitap Ehline indirildiği, bize hitap etmediği söyleniyor. Hâlbuki Kur’an’ın neredeyse çoğunluğu, zaten Kitap Ehline hitaben indirilmiş olup, onların yaptığı yanlışları, bizlerde yapmayalım diye Kur’an’a geçmiştir. Bu yanlış düşünceyi savunanlara, Allah’ın hem Kitap Ehline, hem de tüm iman edenlere bir uyarısını hatırlatmak istiyorum. “SİZ KİTABIN BİR KISMINA İNANIYOR, BİR KISMINI İNKÂR MI EDİYORSUNUZ?” İman ettiğini söyleyen herkes, Kur’an’ın tüm ayetlerinden sorumludur, lütfen unutmayalım. Bu konuyu Kur’an merkezli düşünmeye devam edelim. İbadetlerimizi hayatımıza geçirirken, mezheplerin dine yaptığı ilaveleri Kur’an’da göremediğimizde, ne yazık ki bu düşünce ortaya atılmış ve Kur’an özet bilgiler verir, açıklamaz, detay vermez. Onun için detayını Resulün rivayet hadislerinden öğreniriz düşüncesini, ne yazık ki İslam toplumuna kabul ettirerek, RİVAYET KAPISINI SONUNA KADAR AÇARAK, HER İSTEDİKLERİ BATILI RESULÜN ADINI KULLANARAK, DİNE SOKMUŞLARDIR. Tabi bu yolla Allah’ın dininin sınırları, Kur’an’ın dışına çıkmış ve dini kendi çıkarlarına kullanarak, dinin yönetimini ellerine almışlardır. UNUTMAYALIM DİN ALLAH’IN DİNİDİR, DINİN SINIRLARINIDA YALNIZ ALLAH ÇİZER. Lütfen mezheplerin dine ibadetlerimize yaptığı ilaveleri, Kur’an’da göremediğimizde, Yahudilerin yanlışına düşmeyelim ve Kur’an’ı eksik görmeyelim. Unutmayalım Allah unutucu değildir. Bizlere kolay, basit yerine getireceğimiz hükümler vermiştir, bunu unutmayalım. Kur’an’da her bilgi, detaylı verilmemiştir diye inandırıldığımız için, Kur’an’ın onlarca hatta yüzlerce ayetinin de üstünü örtüp, iman etmediğimizin de farkında olamamışız. Hâlbuki Allah, emin olmadığın bilginin ardına düşmeyin, hesabını sorarım, yalnız Kur’an’ın ipine sarılın diye bizleri uyarmamış mıydı? Uyarmıştı ama topluma Kur’an’ı, anladıkları dilden okutmadıkları için, ne yazık ki Allah’ın bu uyarılarını toplum tebliğ alamadı. Kur’an’ı sakın Türkçesinden okuma yanlış anlarsın, günaha girersin. Anlamasan da Arapçasından oku, sevap alırsın mantığıyla, hala Kur’an’ı tebliğ alamadan, yani anlamadan Arapçasında okumaya devam ediyoruz. Böyle olunca da bizlere ne anlatılırsa doğru zannedip BATILI, HAK DİYE YAŞAMAYA DEVAM EDİYORUZ. EN SAĞLAM VE GARANTİLİ YOLU İZLEMEK İSTEYEN, YALNIZ VE YALNIZ ALLAH’IN İPİ KUR’AN’A SARILIR. ALLAH DA ÇOK AÇIK BUNU YAPMAMIZI İSTİYOR BİZLERDEN. Eğer Kur’an’ı anlayarak okusaydık, Allah’ın ayetler üzerinde düşünmemizi, aklımızı kullanmamızı istediğini tebliğ alırdık. Allah ayetler üzerinde düşünmemizi istiyorsa, indirdiği ayetlerin detay sız olduğunu nasıl söyleriz. Açıklanmayan, detay sız bir Kur’an üzerinde nasıl düşünürüz, bunu da mı akıl edemiyoruz? Bu tebliği aldığımızda, bizlerin sorumlu olduğu dinin anası ayetlerin MUHKEM, yani hiç şüphe duyulmayacak kadar açık ve aklı başında her kulunun anlayacağı şekilde KOLAYLAŞTIRILMIŞ olarak gönderdiğini de tebliğ almış olacaktık. TEBLİĞİ ALAN, DÜŞÜNMEYE BAŞLAYAN MÜSLÜMANLAR, HEMEN SORULAR SORMAYA VE ANLATILAN YANLIŞ BİLGİLERE İTİRAZ ETMEYE BAŞLAYACAKTIR. Örneğin Zuhruf suresi 44. Ayeti okuyan bir Müslüman, Allah’ın kendisini Kur’an’dan hesaba çekeceğini ve sorumlu tuttuğunu tebliğ aldığında, Kur’an’ı herkesin anlayamayacağını, detay sız ve açıklanmamış olduğunu iddia edenlere, şu soruyu soracak ve cevap verecektir. “ALLAH HAŞA AÇIKLANMAMIŞ VE DETAYI VERİLMEMİŞ, HERKESİN ANLAMADIĞI BİR KİTAPTAN MI BİZLERİ HESABA ÇEKECEK? BU DÜŞÜNCE ASLA DOĞRU OLAMAZ,” diye cevap verecektir. Çok üzgünüm ama günümüzde bizler, bu adaletsiz inancı Allah’a nispet edenlere, BU SORUYU SORAMIYORUZ. Peki neden? Çünkü Kur’an’dan uzaklaştırılmış, Kur’an’dan habersiz adeta Kur’an ile hiçbir bağı olmayan, yalnız adı Müslüman olan toplumlar olduk. Hadi Kur’an’ı anlayarak hiç okumadık, aklımızı da mı birilerine teslim ettik de mantıklı düşünemiyoruz? Allah madem bizleri aydınlatmak, doğru yolu göstermek için bir kitap gönderiyor, onu neden gerektiği gibi kendisi açıklamasın? Hadi diyelim açıklama görevini Resulüne bıraktı. Kur’an ayetlerini tek tek yazdırıp kayda geçirirken Allah’ın Resulü, ayetlerin detayını, Allah’ın hükümlerini nasıl hayata geçireceğimizin bilgilerini niye Kur’an’a yazdırmadı? Haşa yoksa akıl edemedi mi? Görevini eksik mi yaptı? Ne dediğimizin, nelere inandırıldığımızın farkında mısınız? Hatırlatırım Allah Resulüne hikmeti, yani bilgeliği, ilmide vermişti. Kur’an detaylı olmayıp, detayını Resulüne bırakmış olsaydı, Resulü ayetleri yazdırırken, onunla birlikte Kur’an’ın detayını yazdırmadığına, BU DETAYLARI DA BENİM HADİSLERİMDEN, BİRBİRİNİZE NAKLEDEREK ÖĞRENİRSİNİZ DEDİĞİNE NASIL İNANIRIZ, BU KADAR MI AKIL TUTULMASINA YAKALANDIK? Lütfen kendimizi kandırmayalım. Elimize, bizleri sorumlu tutacağına hükmettiği Kur’an’ı alalım, ama bu sefer anlamadığımız dilden değil, anlayarak ve ayetler üzerinde düşünerek okuyalım. Okuyalım ki din tüccarlarının tuzağına düşmeyelim. Yüzlerce yıldır İslam toplumu, ALLAH İLE ALDATILDI. Bu tuzağı özellikle Yahudiler bizlere kurdu. Hatta içimize Müslüman olarak girdiler, yüzlerce yıl içimizde bizden birisi gibi yaşadılar. Lütfen Yahudilerin inançları ile biz Müslümanların FIKIH inançlarını bir araştırınız ve karşılaştırınız. Neredeyse hiç farkının olmadığını göreceksiniz. Hatırlatırım Allah Yahudileri, Allah’ın yolundan saparak, inatla batıla sapıp toplumları da aldattıkları için cezalandırmıştı. Aynı cezaya çarptırılmak ister miyiz? Lütfen elde Kur’an bu gerçeğin artık farkına varalım. Büyük çoğunluğumuzun Kur’an’dan uzak yaşadığı için, farkına varamayacağını biliyorum, onun için sevdiklerimizi yakınlarımızı Kur’an ile uyaralım ve Kur’an ile buluşturalım. Ama gemisini kurtaran kaptan misali, hepimiz kendi imtihanımızı yaşıyoruz. Mahşer günü üzülenlerin ve yüzlerinin simsiyah olanların safında olmak istemeyen, BATIL VE RİVAYETLERDEN UZAK, ELDE KUR’AN GERÇEKLERİN ARAYIŞINDA OLUR. Tekrar etmek istiyorum, lütfen şunu unutmayalım, Allah yemin ederek birçok kez, hiç kimseye muhtaç olmayalım diye, Kur’an’ı kolaylaştırdığını üstüne basa basa söylüyor ve tekrar ediyor. NE YAZIK Kİ BU UYARILARDAN HABERSİZ BİZLER HALA, KUR’AN KOLAYDA NE KADAR KOLAY, KUR’AN’I HERKES ANLAMAZ, ONU ÂLİM OLANLAR ANLAR DİYEREK, Allah’ı farkında olmadan adaletsizlikle suçluyoruz. Sizce Allah açıklamadığı, aklı başında herkesin anlayamayacağı, detay sız yol gösterici bir rehber gönderip, yasakladığı halde bizlerin veliler edinip ardına düşmemizi ister mi? Daha sonrada gücümüzün yetmeyeceği, detay sız bilgilerden sorumlu tutar mı? Yalnız bunu düşünen, dini kullanarak çıkar sağlayanların, bizlere kurduğu tuzağın farkında olacaktır. DİLERİM GERÇEKLERİN FARKINDA OLAN VE YALNIZ ALLAH’IN İPİNE SARILAN, ALLAH’IN AZINLIK HALİS KULLARINDAN OLURUZ. Ömür bir su gibi akıp gidiyor. Unutmayalım, her an emanetimizi teslim edebiliriz. Üzülmek istemeyen, en emin en sağlam bilgiye, yani Kur’an’a tabi olur. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  14. Allah Kur’an’da Resulünü bizlere örnek gösterir ve onun yaşamından bizlerin örnekler almamızı ister. Peki, Resulün bu örnekliğini nereden öğreneceğiz, çünkü onun zamanında bizler yaşamadık. Elbette en sağlam bilgi olan Kur’an’dan. Eğer Resulün örnek oluşunu Kur’an’dan değil de, emin olmadığımız rivayetlerden öğrenmeye çalışırsak, hata ederiz, aldatılma ihtimalimiz çok yüksek olur. Kur’an’da Resulün hayatından, yaşamından bahseder ki, bizler doğru bilgilerin ışığında örnek alabilelim. Örneğin Resulünün YÜCE BİR AHLAK üzerinde olduğunu söyler. ONURLU, ŞEFKATLİ, MERHAMETLİ, ADALETLİ, İNSANLARA SAYGILI VE YUMUŞAK ÜSLUPTA DAVRANAN, KENDİSİ GİBİ DÜŞÜNMEYENLERE KÖTÜ BİR SÖZ SÖYLEMEDEN, SAYGIYLA KARŞILIK VEREN bir insan olduğunu, birçok Kur’an ayetinde öğreniyoruz. LÜTFEN UNUTMAYALIM GERÇEK İMAN EDENLER OLMAK İSTİYORSAK, ALLAH’IN RESULÜNÜ ÖRNEK ALMALIYIZ. ONUN YAŞADIĞI GİBİ YAŞAMALIYIZ. ACABA ONUN GİBİ YAŞIYOR MUYUZ, NE DERSİNİZ? Ahzab 21. Ayetinde de Allah, Resulünün bizler için örnek oluşunu bakın nasıl bildiriyor. “YEMİN OLSUN, ALLAH RESULÜNDE SİZİN İÇİN, ALLAH’I VE ÂHİRET GÜNÜNÜ ARZU EDENLERLE, ALLAH’I ÇOK ANANLARA GÜZEL BİR ÖRNEK VARDIR.” (Ahzab 21) Peki bizler, Resulün bu özelliklerinden istifade edip, onu örnek alıyor muyuz? Yoksa bu güzel davranış şeklini, yalnız kendimiz gibi düşünenlere mi layık görüyoruz, ne dersiniz? Çünkü Allah’ın Resulü kendisine iman etmeyenlere bile, böyle adaletli ve hoş görülü davranıyordu. Günümüzde bizler, Resulün davranışlarının tam tersini yaşıyor, bu güzel ahlakı yalnız kendimize layık görüyoruz. NE YAZIK Kİ BİZLER RESULÜN BU DAVRANIŞLARINI, AHLAKINI ÖRNEK ALAMIYORUZ. ÇÜNKÜ NEFSİMİZİN VE KAFAMIZDAKİ BATILIN ETSİNDE KALIYORUZDA ONDAN. Eğer nefsimizi ve batıl inançlarımızı akılla ve doğru bilgilerle kontrol edemiyorsak, İnancımızı da asla doğru yaşayamayacağımızı bilmeliyiz. Allah Resulüne, İslam’ı tebliğ ederken ve karşısındaki insanlarla nasıl mücadele etmesi gerektiğini, bakın nasıl söylüyor. Nahl 125: (Ey Muhammed!) RABBİNİN YOLUNA HİKMETLE, GÜZEL ÖĞÜTLE ÇAĞIR VE ONLARLA EN GÜZEL ŞEKİLDE MÜCADELE ET. ŞÜPHESİZ SENİN RABBİN, KENDİ YOLUNDAN SAPANLARI EN İYİ BİLENDİR. O, DOĞRU YOLDA OLANLARI DA EN İYİ BİLENDİR. (Diyanet meali) Bizler bırakın, iman etmeyenlere karşı güzel öğütle çağırıp onlara iyi davranmayı, iman ettiğini söyleyen Müslümanlara bile senin mezhebin cemaatin şöyle ya da böyle diye, mezhepler birbirine kanlı bıçaklı, nefretle davranıyor. YANİ BİZLER ALLAH’IN RESULÜNÜ ÖRNEK ALMAKTAN ÇOK UZAK, NEFİSLERİMİZİN YARATTIĞI, RİVAYETLERİN OLUŞTURDUĞU DİNİ, ZORLA TOPLUMA KABUL ETTİRMEYE ÇALIŞIYORUZ. Bizden olmayanları da zaten dışlayarak, her türlü kötülüğü yapmayı kendimize hak görüyoruz. BİR İNSANA GERÇEKLERİ KABUL ETTİREBİLMEMİZ İÇİN, ÖNCE ONUN YANLIŞ BİLGİLERE İNANDIĞINI ANLATABİLMELİYİZ. ODA GERÇEKLERE AÇIK OLMALI. BUNU YAPABİLMEK İÇİNDE, ÖNCE BİR İNSANIN KAFASINDAKİ BATILDAN KURTULMASI GEREKİR. ALLAHIN RESULÜ BU ÖZELLİKLERE SAHİPTİ VE ALLAH ONU RESUL OLARAK SEÇTİ. Yoksa gerçekleri kabul etmesi mümkün olmayacaktır. Allah’ın Resulü ümmiydi batılın etkisinde değildi ama gerçeklerin arayışındaydı. İşte bizler bu yönünü mutlaka örnek almalıyız. Allah’ın Resulünün örnek alınacak, en önemli özelliği ÜMMİ oluşudur, ama bu gerçek neredeyse Müslüman toplumunda hiç bahsedilmez. Çünkü Ümmi kelimesine, İslam toplumu okuma yazma bilmeyen anlamı vermişlerdir. Böyle olunca, bunu izah etmekte topluma zorlanmışlardır. Okuma yazma bilmeyen bir kişinin, nasıl Allah tarafından Resul/Elçi olarak görevlendirileceği mantığını, topluma anlatmak elbette zordu. Onun için hiç bahsetmemek, daha doğru olur düşüncesiyle üstü örtülmüştür. BU ÖZELLİĞİNİNDEN NE DİYANET, NE CEMAATLAR, NE DE TARİKATLAR ASLA BAHSETMEZ. Çünkü bahsedilir ve bu konu üzerinde durulursa, Resulün bu özelliği Müslüman toplumlar tarafından öğrenilirse, İslam toplumunda ne mezhep, nede tarikat, nede cemaat kalmaz. Peki, Resulün bu özelliği nedir? ÜMMİ OLUŞU. Resulün örnek alınması gereken bu özelliği, toplum tarafından anlaşılmaması ve fark edilmemesi için mezhepler, cemaat ve tarikatlar Allah’ın Resulünün bu özelliği üzerinde hiç durmazlar, ADETA GİZLEMİŞLERDİR. Peki, Resulün Ümmi oluşundan nasıl bir ders alabiliriz? Bu konu hakkında hiç konuşmadıkları gibi, ÜMMİ kelimesine Kur’an’ın açıkladığı anlamına tamamen ters bir anlam verip, Resulün ÜMMİ olduğu gerçeğinden nasıl bir ders alırız, bunu bile toplumdan gizlemişlerdir. Gerçekler ortaya çıkmasın diye, ÜMMİ kelimesine, OKUMA YAZMA BİLMEYEN anlamı verilip, Allah’ın Resulü okuma yazma bilmiyordu, onun için Allah’ın Resulüne Ümmi diyor Kur’an şeklindeki açıklamalarla, GERÇEKLER NE YAZIK Kİ GİZLENMİŞTİR. Bu iftira karşında Kur’an’ı anlamadan okuyan, Kur’an’dan çok uzak yaşadıkları için, hiç düşünme gereği dahi duymayan toplumlar, kendilerine şöyle bir soruda uzun zaman sormamışlar. ALLAH VAHYİNİ TEBLİĞ ETMESİ İÇİN, NASIL OLURDA OKUMA YAZMA BİLMEYEN BİRİSİNİ ELÇİ OLARAK GÖNDERİR? Onun için Allah düşün, aklını kullan Ey kulum diye uyarıyor. Aklını kullanmayanları da pislik içinde bırakacağı uyarısını yapıyor. Sanırım bu cezaya çarptırıldık. Hâlbuki Kur’an ÜMMİ kelimesini açıklıyor ve KİTAP EHLİNE TABİ OLMAYAN anlamında kullanıldığı bilgisini veriyor. Yani Allah’ın Resulü, Allah’ın indirdiği dinden sapmış batıl ve rivayetlerle yaşayan, doğru yoldan sapan Kitap Ehline hiç bir zaman tabi olmamıştı. Böyle bir dinin Allah’ın dini olamayacağı bilincindeydi ve GERÇEKLERİN ARAYIŞINDAYDI. Bu konuya Allah açıklama getirmek için, Resulünün Ümmi oluşunu Şura 52. Ayetinde daha net açıklıyor ve özet olarak ne diyordu hatırlayalım. “SEN KİTAP NEDİR, İMAN NEDİR BİLMEZDİN, SENİ KUR’AN İLE DOĞRU YOLA BİZ İLETTİK.” Demek ki Allah’ın Resulünün, ÜMMİ oluşundan özellikle bizlerin alması gereken çok önemli dersler var. ÖZELLİKLE GÜNÜMÜZDE BU ÖRNEKLİĞE ÇOK İHTİYACIMIZ VAR. Resulün ümmi oluşundan çıkaracağımız çok önemli derse gelince. ALLAH İNANCINI, EMİN OLMADIĞI RİVAYET VE SANI BİLGİLERLE YAŞAYIP, GERÇEKLERİN ARAYIŞINDA OLMAYIP BİRİLERİNE SORGUSUZCA TABİ OLARAK İMANINI YAŞAMAKTANSA, GERÇEKLERİN ARAYIŞINDA OLAN VE BU KONUDA ÇABA HARCAYAN KULUNA, DAHA ÇOK DEĞER VERİYOR VE ONA YARDIM EDEREK, GERÇEKLERLE BULUŞTURUYOR. Allah’ın Resulü yaşanan batıl inanca asla tabi olmadığını anlıyoruz. Bu örnekten yola çıkarak, bizlerde Allah’ın emrettiği ve Resulünün bizlere tebliğ ettiği ayetler ışığında, yalnız Kur’an’ın ipine sarılarak, batıl ve rivayetlerden uzak İslam’ı yaşamalıyız. BU KONUDA RESULÜNÜ ÖRNEK ALANA NE MUTLU. Günümüz İslam inancı, Allah’ın Resulünü gerektiği gibi örnek almadığı için, Kitap Ehlinin yaptığı yanlışlarla yaşanıyor, belki de daha ileri gittiğini söyleyebiliriz. Demek ki Allah’ın ilk önce kulundan istediği özellikler adaletli, yardımsever, insanlara saygılı olma özelliklerinin yanında ASLA BATILI, HURAFEYİ DİN EDİNMEDEN, YALNIZ ALLAH’IN GERÇEKLERİNİN ARAYIŞINDA OLAN KULUNA YARDIM EDİYOR VE ONU ÖDÜLLENDİRİP GERÇEKLERLE, DOĞRULARLA BULUŞMASINI SAĞLIYOR. ONUN İÇİN ALLAH, YALNIZ KUR’AN’A SARILMAMIZI EMREDİYOR. ÇÜNKÜ KAFASINI BATIL İLE MEŞKUL EDEN, ALLAH’IN GERÇEKLERİ KUR’AN İLE ASLA BULUŞAMAZ. LÜTFEN BU GERÇEĞİN FARKINDA OLALIM. Bizlere de düşen Resulün bu özelliğini asla unutmadan onu örnek alıp, batılı ve hurafeyi din edinmeden, emin olduğumuz bilgilerin peşine düşüp araştıran kullar olmalıyız. Bunu yapabilmek içinde önce kafamızdaki Kur’an dışı batıl, yanlış bilgilerden kurtulmalıyız. Allah’ın Resulü de öyle yapmış ve atalarının batıl inancını yaşayan Yahudi ve Hıristiyan topluma tabi olmamış, ama gerçeklerin arayışında olduğu için, YÜCE RABBİMİZ ONU RESUL OLARAK SEÇEREK ÖDÜLLENDİRMİŞTİR. Yani Hz. Muhammed Allah’ın güven elçisidir. Güven elçisi olan Allah’ın Resulünün en önemli özelliğini lütfen unutmayalım ve unutturmayalım. Batılın ve sanı bilgilerin asla peşine düşmeden, gerçeklerin arayışında olalım. DEMEK Kİ ALLAH’IN KULUNDAN İLK ÖNCE İSTEDİĞİ ADALETLİ VE DÜRÜST, YARDIMSEVER OLUŞUNUN YANINDA BATILDAN UZAK, ALLAH’IN GERÇEKLERİ İLE BULUŞMA ÇABASINDA OLUP OLMADIĞIDIR. Allah’ın yardımını bekliyorsak, önce onun istediği sevgili kulları arasında olmalıyız. Bunu açıkça Resulün hayatından, onun örnek davranışlarından anlıyoruz. Dilerim Allah’ın Resulünün her davranışından, ama özellikle ÜMMİ oluşundan bizler, güzel örnekler alır ve hayatımıza geçir, daha sonrada Allah’ın korumasındaki Kitabına sarılarak, onun gerçekleri ile buluşma çabasında oluruz. Lütfen İslam dinini Allah’ın ipine sarılarak anlamaya çalışalım. Kendimize beşeri ipler aramayalım. YOKSA BİZLERİ, ALLAH İLE ALDATANLARDAN ASLA KURTULAMAYIZ. UNUTMAYALIM NEYE LAYIKSAL, ONU BULURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  15. Salat/Namaz konusu İslam toplumunda, en çok konuşulan ama çok fazla fikirlerin, düşünce ve inancın ortaya atıldığı bir konudur. Bildiğiniz gibi günümüzde bizlerin namaz dediğimiz konu, aslında bu isimle Kur’an’da geçmez. SALAT diye geçer ama bu kelimenin öyle farklı anlamları da vardır ki, bu gerçek ne yazık ki İslam toplumunda hiç konuşulmaz, hatta her ayette geçen SALAT kelimesine, namaz adını verip gerçek anlamından saptırılarak yanlış anlaşılmıştır. Bu konu İslam toplumu tarafından çok fazla tahrif edilmiş ve farklı anlamlara çekilerek topluma anlatılmıştır. Onun için makalem biraz uzun oldu. Sabırla lütfen okuyunuz. Kur’an’da geçen SALAT kelimesine direk namaz anlamını verirsek, namazın detaylarını ve bu konudaki emirleri Kur’an’ın başında değil, daha sonra ki ayetlerde indirildiğini görürüz. Kur’an’ın indiriliş, nüzul sırası konusunu da araştırdığınızda net ve güvenilir bir bilgiye ulaşamazsınız. Çünkü farklı sure sıralamaları görürsünüz. BAKIN SURE DİYORUM, AYET DEĞİL. Çünkü her surenin devamı aynı konudaki ayetlerle sabittir ve değişmemiştir. Surelerin sıralamasının, rivayetlerin etkisinde yapıldığını söylemek isterim. Hatta günümüzde ki sıralamanın Hz. Osman döneminde yapıldığı rivayet edilir. Surelerin gerçek sırasının bilinmesinin de, günümüzde çok fazla önemi yoktur. Çünkü tüm sureler ve ayetleri eksiksiz elimizde ve hepsinden de sorumluyuz. Surelerin iniş sıralarının farklı oluşunda, bir sorun olsaydı, Allah bu sırayı da korumasına alır, bizlere ulaştırırdı. ZATEN SURELER KONU BAŞLIĞIDIR VE O KONU HAKKINDA DETAYLI BİLGİLER VERİR. Kur’an’ı bir bütün olarak okuyup ayetlerle bağlantı kurduğumuzda, Kur’an’dan istifade etmemizde bize engel olmaz. Çünkü eksik bir ayet yoktur. Günümüzde tüm sureler ve ayetler, Allah’ın korumasında elimizde olduğuna göre, bizlere düşen Kur’an’ı bir bütün olarak düşünüp, aynı konuları bir araya getirip birbiriyle bağlantılı, öyle anlamaya çalışmak olmalıdır. Allah Salatı emrederken yalnız, bizlerin günümüzde kıldığı ve mezheplerin şekillendirdiği namazı emretmiş olsaydı, ÖNCE SALATA/NAMAZA DURMADAN, NASIL ABDEST ALINIR ONU AÇIKLAMASI GEREKİRDİ. Çünkü namaza başlamadan abdest alınması emri ve tarifi var Kur’an’da. Ama bunun ilk ayetlerde değil, daha sonraki ayetlerde görüyoruz, ama bu ayetten önce geçen SALAT emirleri var. Normal Abdest ve gusül abdesti bizlerin namaz dediği ibadeti yerine getirmek için, yapılması gereken en önemli şartlardan birisidir. Çok daha ilginci, Kur’an’ın nüzul sırasına göre diye sıraladıkları Kur’an’ı yazanlar, namaz kılmak için abdest alma ayetini Kur’an’ın neredeyse son bölümlerinde olduğunu görüsünüz. Namaz/salat için abdest alma ayetlerinin, Kur’an’ın sonuna yakın surede indirilmesinin mümkün olmayacağı açıktır. Buda toplumun kafasında, soru işaretleri yaratmaktadır. Onun için bizler Kur’an’ı bir bütün olarak düşünüp, anlamaya çalışmalıyız. Kur’an’ı okuduğunuzda, namaz diye adlandırdığımız kıyam, rükû ve secde ile yerine getirdiğimiz duanın yani namazın, nasıl yerine getirmemiz gerektiğinin detayını, Kur’an’ın başında değil daha sonraki ayetlerde indirildiğini söylemiştim. Demek ki Allah bizlerin kendi huzuruna durarak, ondan yardım isteme ve ona saygımızı bağlılığımızı bildirmemizin şekilsel ibadeti, kulluk görevimiz olan namazı Allah, salatın toplumsal boyutunun yerine getirilmesinden sonra, detaylarını indirdiğini görüyoruz. Bazı arkadaşlarımız, vakti belli olan salatı Allah açıklamış, hatta bunu yaparken abdest alınacağını da söylemiştir. Eğer namaz olsaydı onu da ayrıntılı açıklardı Allah diyerek, bildiğimiz namazın olmadığını savunup, çok önemli bir gerçeği göz ardı ediyoruz. ÇÜNKÜ BİZLER GÜNÜMÜZDE KILDIĞIMIZ NAMAZIN AYNISINI KUR’AN’DA ARIYORUZ, BULAMAYIZ. ÇÜNKÜ ALLAH ÇOK BASİT BİR ŞEKİLDE HUZURUNA DURUP, ONA SAYGIMIZI GÖSTERDİĞİMİZ SALATI/NAMAZI KUR’AN’DA ANLATMIŞ. Vaktini Allah belirleyip ve huzuruna dururken abdest alma şartını getiren Allah, sizce bu vakitte namaz emretmediyse, neyi emrediyor olabilir? Abdest alarak ve zamanını belirlediği vaktinde, insanların birbirine destek olmasını, yardım etmesini istemiş olması mümkün değil. Çünkü insanlar her anında bunu koşulsuz yapmasını Allah Kur’an’da istemiştir. İnsanlara destek olurken/salat ederken abdest almamız gerektiğini nasıl düşünürüz. Çok ilginçtir mezhepler ve geleneksel İslam anlayışı, Kur’an’da namazın detaylarını bizlere öğretildiği şekliyle göremediklerinde, telaşe düşmüş olsa gerek ki, namazın Kur’an ile değil, Allah’ın Resulüne MİRAÇTA emredildiğini söylemekte bir sakınca görmemişler. Hâlbuki Allah SALAT emrini, asla Kur’an dışı vermemiş, bizzat Kur’an’da bir bütünün içinde özellikle zamanı geldiğinde açıklamış, örnekler vermiştir. Namazın Miraçla emredildiğini söyleyenlere, şunu sormamız gerekmez mi? Bu durumda Kur’an’da geçen namaz emirlerinin hükmü ne olacak? Kur’an’dan sorumlu tutacağına hükmeden Allah, salatın çok önemli kısmı olan kıyam, rükû ve secde ile Allah’ın huzuruna durarak ona saygımızı, bağlılığımızı gösterdiğimiz ondan yardım istediğimiz salatı, nasıl olurda Kur’an’ın dışına çıkartırız. NAMAZI KUR’AN’IN DIŞINA ÇIKARTMALARININ NEDENİ, NAMAZA YAPTIKLARI İLAVELERİ KUR’AN’DA GÖREMEDİKLERİNDE, BATIL VE RİVAYET İNANÇLARINI DİNE SOKABİLMENİN YOLUNU BÖYLECE AÇARAK, NAMAZ ALLAH’IN RESULÜNE MİRAÇTA EMREDİLMİŞ, DETAYLARI CEBRAİL TARAFINDAN RESULÜN BİZZAT KENDİSİNE BİLDİRİLMİŞTİR. ONUN İÇİN DETAYLARI KUR’AN’DA YOK DİYEREK, TOPLUMA ANLATILMIŞ VE RİVAYETLER BÖYLECE DİNİN ASLİ UNSURU YAPILMIŞTIR. Böyle olunca da Kur’an ibadetlerimizi yerine getirmek için, müracaat edeceğimiz bir kitap olmaktan çıkartılmıştır. Her şeyden önce Allah bizlerden öncelikle SALATIN ilk boyutu olan, toplum içinde bizlerin kardeşlik, dostluk bağı kurmamızı, yani tek yumruk olmamızı istiyor ve onun için bizlerin birbirimize yardımcı olmamızı, DESTEKLEMEMİZİN öneminden bahsediyor. Bu yardımlaşmayı her zaman ve zaman belirtmeden yapmamız gerektiğini anlıyoruz. Bunun yanında, indirdiği ayetlerle SALATIN ikinci boyutuna geçerek, yalnız bana dua edin ve yalnız benden yardım dileyin diye uyardığı ayetleri çok açık görüyoruz. Yani Kitap Ehlinin yaptığı yanlışlar konusunda toplum uyarılıyor ve YALNIZ ALLAH’A KULLUK EDİLMESİNİ İSTİYOR. İŞTE BU SALATIN OLMAZSA OLMAZIDIR. ALLAH ÖNCE BU SALATI BİZ KULLARINA EMRETMİŞTİR. BİZLERİN BİRBİRİMİZE KARŞI SALATI DESTEK OLMASIDIR, YARDIMCI OLMASIDIR DİYEBİLİRİZ. ALLAH’DA ÖNCE BUNU GERÇEKLEŞTİRMEMİZİ, DAHA SONRA KENDİSİNE YÖNELİK SALATIN YERİNE GETİRİLMESİNİ İSTİYOR BİZLERDEN. İsteseydi salatın namaz dediğimiz şekilsel boyutunun da tamamını Kur’an’ın ilk ayetlerinde hepsini indirebilirdi. Daha sonra Allah, salatın kendisine yönelik konumunu, gönderdiği ayetlerde açıklığa kavuşturuyor bilgi veriyor. Yani Allah Resulünü tebliğ için seçtiğinde, ona ilk önce bizim namaz diye çevirdiğimiz ayetlerin detayını indirmiyor ama salatın toplumu ilgilendiren konuları ve ibadetler konusunda yaptığı yanlışlarla ile ilgili ayetleri indiriyor ve kullarını uyarıyor. İMAN EDEN TOPLUMUN ALLAH ÖNCE, BİR BÜTÜN OLARAK BİRLİKTELİĞİNİ SAĞLAYARAK, YANLIŞLARINI GÖRMESİNİ, BİRBİRİNE KENETLENMESİNİ VE GERÇEKLERİ ÖĞRENMESİNİ İSTİYOR. Ne yazık ki bizler bu gerçeği anlayamadığımız için, salatın tüm boyutlarını gösterişe çevirdik. Onun için Allah, yazıklar olsun O salat edenlere diyor. Çünkü Allah biliyor ki Müslümanlar önce, kendi aralarında birliktelik sağlayarak, SALAT ederek, birbirilerine destek olurlarsa, daha güçlü bir toplum olurlar. BÖYLE BİR TOPLUM OLUŞTURMADAN, YANİ KENDİLERİNE BİLE HAYRI OLMAYAN BİR TOPLUMUN, ALLAH’A KARŞI GÖREVLERİNİ YERİNE GETİRMELERİ MÜMKÜN OLAMAZDI. Onun içindir ki Allah salat edin derken, salatın Allah’a karşı yapılan şekilsel boyutundan çok, ilk önce toplumu sağlıklı oluşturan salat konusunda ki ayetleri indiriyor. Ne demiştik, salatın toplumsal yönü, insanların birbirini desteklemesi, yardımcı olması. Toplum güçlendikten sonra salatın ikinci boyutu devre giriyor. Allah’a salat etmek yani yalnız Allah’a dua edip, yalnız ondan yardım dileme konusuna Allah, indirdiği ayetlerle konuya açıklık getiriyor. SALATIN TOPLUMSAL BOYUTUNU YERİNE OTURTUP, TOPLUMU BU KONUDA BİLİNÇLENDİRMEK, SANIRIM ÇOK ZAMAN ALMIŞTIR. Kitap Ehli Allah’ın indirdiği kitaplardan, o kadar uzaklaşıp batıla yönelmişlerdi ki, SALAT konusunun bu iki olmazsa olmazını topluma anlatıp kabul ettirmek çok kolay değildi. Çünkü Kitap Ehli Allah’ın yanında öyle veliler, efendiler edinmişler ve bazı kişileri adeta putlaştırmışlardı ki, onlara dua ederek yardımlar şefaatler diliyorlardı. Adeta Allah’tan yardım, şefaat dilemek unutulmuştu. Onun için ayetlerin ilk indirildiği zamanda SALATIN şekilsel boyutunu, yani Allah’a yönelerek onun huzuruna durarak, onun önünde saygıyla durup yani kıyam edip, ona bağlılığımızı boyun eğdiğimizi gösterip yani rükû ederek, daha sonra secdeyle ona teslimiyetimizi gösterme ayetlerini, daha sonra indirdiğini görüyoruz. Şunu söyleyen arkadaşlarım çıkacaktır. Allah namaz kılmanın detayını vermesi gerekmez, namaz zaten Hz. İbrahim’den beri kılınıyordu, Kitap ehli nasıl kıldıysa namazı, onlara bakarak kılıyorlardı diyebilirsiniz, öylede diyorlar zaten. Ama Kur’an öğretisi, adaleti bunu asla kabul etmiyor. Yani onlar nasıl namaz kıldıysa, sizde öyle kılın düşüncesi Kur’an’a göre doğru olamaz. Kime göre kılacak, yanlış ya da doğru olduğuna kim karar verecek? Yanlış olursa sorumlusu kim olacak? Buna garanti veren var mı? Allah atalarınız, ya doğruyu bilmiyorlar yanlış yoldan gidiyorlarsa, diye uyardığı ayetleri lütfen unutmayınız. Böyle bir düşünceye Kur’an asla onay vermiyor. ÇÜNKÜ KİTAP EHLİ, ZATEN YOLDAN SAPMIŞTI. ONUN İÇİN ALLAH, RESULÜNÜ ONLARIN ARASINDAN DEĞİL, ÜMMİLERİN ARASINDAN SEÇMİŞTİ. SALATIN HİÇBİR BOYUTU O GÜNKÜ TOPLUMLARDA, NEREDEYSE HİÇ YAŞANMAZ OLMUŞTU. Bu durumda namazı, onlardan öğrenmek mümkün değildi. Birde Allah’ın Resulünün ÜMMİ oluşunu lütfen hatırlayın. Yani Kitap Ehline tabi olmadığını düşündüğümüzde, Allah’ın Hz. Muhammed’i Resul olarak seçtiğinde, SALAT emrinin namaz boyutu konusunda, çok bilgisi olmadığını söylememiz sanırım yanlış olmaz. Bizin namaz diye çevirdiğimiz ibadeti Allah’ın Resulünün, zamanla bu konuda Allah’ın indirdiği ayetlerden öğrendiğini ve ümmetine tebliğ ettiğini anlıyoruz. Örneğin Salat’ın namaz boyutunu yerine getirmemiz için Allah, önce abdest almamız gerektiği örneğini verir, hatta cünüp olduğunuzda, kendinizi bilmeyecek kadar sarhoş olduğunuzda benim huzuruma SALATA yani namaza durmayın diye uyardığı ayetler indirmiştir. Dikkat ederseniz, bizlerin namaz diye çevirdiğimiz salatın bu boyutu zamanla şekilleniyor. Belki de yapılan yanlışların karşılığında ayetler indiriliyor olabilir. Örnek vermek gerekişe, Bakara suresi 238. Ayetinde Allah SALATLARA, ÖZELLİKLE ORTA SALATA GÖNÜLDEN BAĞLI KİŞİLER OLARAK, ALLAH’IN HUZURUNA KIYAMDA DURUN DİYOR. Lütfen günümüzde kıldığımız namazın aynısını, Kur’an’da aramayalım, çünkü bulamayız. Namaz, aslında Allah’a karşı yaptığımız şekilsel bir duadır, bağlılığımızı bildirdiğimiz bir ibadettir. Yine Bakara 43. Ayetinde Allah, salat konusunda bilgi vermeye, konuyu detaylandırmaya devam ediyor ve bakın ne diyor. SALATI İKAME EDİN/YERİNE GETİRİN. ZEKÂTI VERİN. RÜKÛ EDENLERLE BİRLİKTE RÜKÛ EDİN. Bu ayette de Allah salatın her iki boyutundan bahsediyor. Salatı ikame etmek, yalnız Allah’a dua edip yalnız ondan yardım dilemek, hem de zekât vererek, salatın yardımlaşma boyutunu yerine getirmek anlamındadır. Devamındaki rükû edenlerle birlikte rükû edin sözünden, toplu olarak Allah’a boyun eğerek ona ibadet edin anlamını taşıyor. Fetih suresi 29. Ayetinde yine Salat’ın namaz boyutu ile ilgili örnekler verip, bakın nasıl bilgi veriyor. “ALLAH’TAN LÜTUF VE RIZA İSTEYEREK ONLARI RÜKÛ HALİNDE, SECDE HALİNDE GÖRÜRSÜN. ONLARIN NİŞANLARI, YÜZLERİNDEKİ SECDE İZİDİR.” Yine İsra 110. Ayetinde salatı yerine getirirken, önemli detaylı bilgiler verir. “SALAT EDERKEN SESİNİ PEK YÜKSELTME, SESİNİ PEK DE KISMA, İKİSİNİN ARASINDA BİR SES TONU TUT.” Bu uyarıyı, hem dua ederken, hem de namaz kılarken diye anlamamız yanlış olmaz. Nisa suresi 102. Ayette de savaş halindeyken, Resulün imamlığında kısaltılmış namazın örneğini veriyor Allah ve bakın ne diyor. “SEN DE ONLARIN ARASINDAYKEN SALAT ETTİĞİNİZ ZAMAN, SADECE BİR KISMI SİLAHLARINI KUŞANMIŞ OLARAK SENİNLE SALATA DURSUNLAR. ONLAR SECDEYE VARDIKLARINDA (DİĞERLERİ) SİZİN ARDINIZDA DURSUNLAR. BU KEZ SALATI EDA ETMEMİŞ OLAN DİĞER GRUP GELSİN, HER TÜRLÜ TEHLİKEYE KARŞI MÜTEYAKKIZ VE SİLAHLARINI KUŞANMIŞ BİR HÂLDE SENİNLE BİRLİKTE SALATA DURSUNLAR.” Günümüzdeki namaz dediğimiz salatın özü, sanırım bu ayetten çok açık anlaşılıyor. AMAÇ BİRLİKTE, ALLAH’I ZİKRETMEK ONA DUA ETMEK. Yine salatın namaz boyutu konusunda, Allah bilgiler vermeye devam ederken, Hz. İbrahim ile ilgili nasıl bir örnek veriyordu Hac 26. ayetinde. “HANİ İBRAHİM’E EVİN (KÂBE’NİN) YERİNİ GÖSTERMİŞ (ŞÖYLE DEMİŞTİK): “BANA HİÇBİR ŞEYİ ORTAK KOŞMA; TAVAF EDENLER, AYAKTA İBADET EDENLER, RÜKÛ VE SECDE EDENLER İÇİN EVİMİ TEMİZ TUT!” Demek ki salatın şekilsel boyutunu Allah Resulüne ve biz Müslümanlara detay verip anlatmaya devam ederken, Hac yapılan mekânda, nasıl toplu salat yapıldığı örneğini de veriyor. Salat ile ilgili yazdığım ve benzeri yazmadığım birçok ayeti birleştirdiğimizde, salatın özü ortaya çıkıyor ve Bakara 153. ayette birleşiyor. Bakın bu ayette Allah salat ile ne yapın diyor. “EY İMAN EDENLER! SABIR VE SALÂT İLE (ALLAH’TAN) YARDIM İSTEYİN! ŞÜPHESİZ Kİ ALLAH SABREDENLERLE BERABERDİR.” Lütfen namaz konusunda geleneksel İslam’ın öğretileri ile Kur’an’ın salat konusunda verdiği bilgileri karşılaştıralım ve rivayetlere değil, Kur’an’a bakalım. Salat ister şekilsel olsun ister yalnız Allah’tan yardım niyeti ile olsun ASIL AMAÇ DUADIR VE YALNIZ ALLAH’DAN YARDIM DİLEYEREK, YALNIZ ONA KULLUK ETMEKTİR. Tekrar hatırlatmak istiyorum, günümüzde kıldığımız namazın aynısını, detaylarını Kur’an’da aramayın bulamayız. Çünkü kıldığımız namaz, mezheplerin yaptığı ilavelerle şekillendirilmiştir. Değerli dostlarım. Allah’ın Kur’an’da üzerinde durduğu salat konusunu, lütfen özünden ayırıp günümüzde içi boşaltılmış, yalnız şekilsel hali kalmış namaza dönüştürmeyelim. Kur’an’da Allah’ın bizlerden istediği SALAT, önce toplumsal görevlerimizin yerine getirilmesi gereken salatı yerine getirmek olmalıdır. Daha sonrada Allah’a karşı yerine getirmemiz gereken SALATI özünde yerine getirelim ki, dualarımız karşılık bulsun. Dilerim Kur’an gerçekleri ile buluşan, Allah’ın halis kullar arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  16. Bu makalemde sizleri düşünmeye davet etmek istediğim konu, İslam toplumunda NEYİN HELAL NEYİN HARAM olduğu konusu ile ilgili olacak. Çünkü Allah haram ve helal konusunu bizlere Kur’an’da anlatırken, en ince detaylarına kadar anlatmış örnekler vermiştir. Ama bizler Kur’an’dan habersiz olduğumuz için Kur’an’ın değil, mezheplerin ve rivayet hadislerinin etkisinde helal haram konusunu anlıyoruz, onun içinde emin olamayacağımız batılın etkisiyle, İslam’ı yanlış yaşıyoruz. Gelin önce helal ve haram konusunda Allah, özet olarak neler söylemiş Kur’an’da ona bakalım ve onun ışığında bu konuyu birlikte düşünelim ve anlamaya çalışalım. Mümin suresi 56. Ayetinde Allah, çok önemli bir konuda dikkatimizi çekerek, KENDİLERİNE GELMİŞ KESİN BİR DELİL OLMADAN, ALLAH’IN AYETLERİ HAKKINDA MÜNAKAŞA EDENLER ANCAK, KENDİLERİNİ YÜCELTMEK VE BÜYÜKLÜK TASLAMAK İSTEYENLERDİR DİYOR. Kendileri gelmiş kesin bir delil ne olabilir? Elbette Allah’ın vahyi. Maide suresi 87. Ayette de yine çok önemli bir uyarı yapıyor ve bakın ne diyor. “EY İMAN EDENLER! ALLAH’IN SİZE HELAL KILDIĞI TEMİZ ŞEYLERİ HARAM KILMAYIN VE AŞIRI GİTMEYİN! ŞÜPHESİZ Kİ ALLAH AŞIRILARI SEVMEZ.” Hatırlatırım Allah bu ayette, neyi helal kıldığını saymıyor çünkü buna gerek yok, haram kıldıklarını sayıyor ve Allah, haram demediğim TEMİZ ŞEYLERİ, sakın kendinize haram kılmayın diye uyarıyor. Bu konuda Allah’ın haram demediği şeylere, bunlarda haramdır diyerek, aşırıya gitmeyin diyor. DEMEK Kİ HARAM DEMEDİKLERİ ŞEYLERDE ARANAN KIRİTER, ÖZELLİKLE TEMİZ VE SAĞLIKLI OLMASI. Çünkü helal olan bir şey kirli, mikroplu, sağlığa zararlıysa, bunu da yemeyin diye uyarıyor. Konumuz yavaş yavaş çok daha netleşiyor. Tekrar etmek istiyorum. Allah’ın haram demediği öyle hayvanlar vardır ki, hastalıklıdır yaşadığı ortam gereği insan yediğinde zarar verme ihtimali vardır diyebiliriz, onların yenmeyeceğini çok açık anlıyoruz. Kur’an’ın helal ve haram konusunda, başka nasıl detaylar verdiğine bakmaya devam edelim. Yunus suresi 59. Ayetinde Allah, deki kullarıma diyerek, Allah’ın Resulü biz ümmetini, bu konuda bakın nasıl uyarıyor. Lütfen inançlarımızı, bu uyarı ışığında tekrar değerlendirelim. “NE OLDU SİZE DE, ALLAH’IN SİZE RIZIK OLARAK İNDİRDİĞİ ŞEYLERDEN, BİR HARAM BİR DE HELÂL YAPTINIZ?” DE Kİ: “ALLAH’MI SİZE İZİN VERDİ, YOKSA ALLAH’A İFTİRA MI EDİYORSUNUZ?” Demek ki helal ve haram hükmünü verecek, yalnız Allah’mış onu çok açık öğrendik. Eğer bizler Allah’ın haram demediği zararsız TEMİZ OLAN şeylere, mezheplerin inancı doğrultusunda HARAM dersek, Allah’a iftira atmış olacağımızı lütfen unutmayalım. Şimdide açıkça, Allah’ın HARAM dediklerine bakalım. Enam 145: De ki: “BANA VAHYOLUNAN KUR’AN’DA BİR KİMSENİN YİYECEKLERİ ARASINDA LEŞ, AKITILMIŞ KAN, DOMUZ ETİ -Kİ O ŞÜPHESİZ NECİSTİR- YA DA ALLAH’TAN BAŞKASI ADINA KESİLMİŞ BİR (MURDAR) HAYVANDAN BAŞKA, HARAM KILINMIŞ BİR ŞEY BULAMIYORUM. Fakat istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın kim bunlardan yeme zorunda kalırsa yiyebilir.” Şüphesiz Rabbin çok bağışlayandır, çok merhametlidir. (Diyanet meali) Sizler yukarıdaki ayeti okuduğunuzda, Allah’ın Resulünün ümmetine tebliğ ettiği ve saydıklarının dışında, sizlere HARAM edilmiş bir şey bulamıyorum dediği halde, bizlerin Yahudi inançlarında olan, uzun bir HARAM listesine inanmamız doğru olur mu? Bunları da Allah’ın Resulü haram kıldı, nasıl deriz? Elbette çok büyük bir hata, ama Allah’ın haram demediklerini Resulünün haram ettiğine inanıyoruz. Peki, neden inanıyoruz? İşte bunu kendimize önce sormalıyız. İsterseniz bu konuyu, bazı soruları kendimize sorarak anlamaya çalışalım. Sizce Allah haşa haram listesini yaparken, eksik bırakmış olabilir mi? Bu soruya sanırım, bu mümkün değil diyeceksiniz. Peki, elimizdeki onca uzun haram listesini, Allah’ın Resulü yapmış ve ümmetine tebliğ ederek, Oda haramlar koymuş olacağına nasıl inanıyoruz? Buna inanıyorsak, bizler Allah’ın Resulünü, Allah’ın dinine ortak etmiş oluruz ki, bu düşünce Kur’an’ın tamamına ters düşer. Demek ki bunları da Allah’ın Resulü haram kıldı demek, Resule iftiradır. Allah bir ayetinde ne diyordu? Resulüm biz söylemediğimiz halde, bunlarda dinin emridir, haramdır, helaldir gibi şeyler söyleyip bize isnat etmiş olsaydı, ONUN ŞAH DAMARINI KESERDİK DİYORDU. Bu durumda Allah’ın haram demediği hiçbir şeye, Resulünün haram demesi mümkün değildir. Helal ve haram konusunu düşünmeye devam edelim. Bu konu açıldığında, mezheplerin ve batıl inançlarının çok fazla etkisinde kalanlardan, şöyle sorularla karşılaşıyoruz. İyide AT ETİ, EŞŞEK ETİ, KÖPEK ETİ, FARE ETİ, AHTAPOT, İSTAKOZ, MİDYE YEMEK HELALMİ, BUNLARIDA MI YİYECEĞİZ, diyenleri duyarsınız. Allah boşuna aklınızı kullanın, düşünün öyle hareket edin diye uyarmıyor bizleri. Hatta aklını kullanmayanları pislik ve rezillik içinde bırakırım dediği ayeti lütfen hatırlayınız. Bu sorular karşısında, Allah’ın bu konudaki ayetleri ışığında, nasıl cevap vermeliyiz? Eğer bu saydıkları, bizlerin yediğinde sağlımızı zarar vermiyorsa, yememizde Allah katında bir sakınca yoktur diye cevap vermeliyiz önce. Böyle dediğimde, köpek eti yani helal mı diyenleri duyar gibiyim. BİZLERİN YİYECEK KÜLTÜRÜMÜZDE BU SAYDIKLARIMIN OLMAMASI, YERKEN TİKSİNMESİ VE İĞRENMESİ, ONUN HARAM OLDUĞUNU GÖSTERMEZ. HER HANGİ BİR ŞEYİN, HARAM OLDUĞUNA HÜKMEDECEK YALNIZ ALLAH TIR, LÜTFEN BU GERÇEĞİ GÖZ ARDI ETMEYELİM, HATA EDERİZ. Örneğin fare, lağımdan tutulmuşsa zaten pislikle beslenmiştir, temiz ve sağlıklı değildir yenmesi de mümkün değildir. Unutmayalım Allah asla unutucu değildir, onu eksiklikle nispet edemeyeceğimizi, lütfen unutmayalım. Ahtapot, ıstakoz, midye gibi yiyecekleri toplumumuz, yaklaşık 40-50 yıl önce haram diye yemiyorlardı. Çok faydalı ve sağlıklı olduğunu öğrendiklerinde, büyük bir çoğunluk yemeye başladı. Peki ne oldu da yemeye başladılar? Vahiy gelmediğine göre. Demek ki bizler Allah’ın vahyinin dışında, beşerin koyduğu kanun ve hükümlerin etkisiyle helal ve haram konusunu anlıyoruz ve yaşıyoruz. Zamanla da bu inancımızı esneterek değiştirmekte sakınca görmüyoruz. İşte bizler İslam’ı böyle yaşıyoruz. Unuttuğumuz çok önemli konu, Allah’ın bir daha uyarıcı NE ELÇİ, NEDE KİTAP göndermeyeceği gerçeğidir. ALLAH GELECEĞİ BİLİR VE ONA GÖRE AYETLERİNİ İNDİRİR, HELAL VE HARAM HÜKÜMLERİNİ ONA GÖRE KOYAR. Hangimiz biliyoruz, bundan 10-15 sene sonra bazı ülkelerde olan kıtlıklar, Ülkemizde ve Dünyanın her tarafında olacak ve insanlar yiyecek konusunda çok fazla sıkıntı yaşayacak. İşte o zaman anlarız nelerin yenip, nelerin yenmeyeceğini. Allah’ın neden saydıklarının dışında her temiz şey sizler için helaldir demesinin maksadını, o zaman daha iyi anlarız. Çok fakir ülkelerde, tarladan yakaladıkları fareleri yiyenleri televizyondan görmüşsünüzdür. Kur’an’ı bu konuda eksiklikle niteleyeceğimize, bu gerçeğin farkında olmak için çaba harcayalım. Tabi bu kıtlık ve yokluk gelmeden önce, gerçekleri anlayan, ALLAH’A İFTİRA ETMEDEN İMANINI YAŞAR, BUNU UNUTMAYALIM. At ve eşek etinin, bundan belki de yüz yıl öncesine kadar, yük taşımak hatta binek olarak çok kullanılıyor olmasından dolayı, batıl inançların etkisiyle, mezhepler tarafından haramlaştırıldığı biliniyor. Köpek ve benzeri hayvanlara gelince. Bunların hepsi toplumların gelenekleri, yiyecek kültürü ve yaşam şartları ile ilgili bir konudur. Birlikte yaşadıkları ve evlerinde besledikleri hayvanları hiç kimse yemeyi düşünmez, hatta aklından bile geçirmez. Yeter ki Allah kıtlıkla, yoklukla imtihan etmesin. Lütfen bu gerçeği göz önünde tutalım ve şunu unutmayalım ALLAH HARAM DEMEDİYSE, BİR SEBEBİ VARDIR. ONUN SEBEBİNİ KUR’AN’IN SINIRLARINI AŞMADAN, KUR’AN’I DETAYSIZ GÖRMEDEN, ANLAMAYA ÇALIŞALIM. Halen dünyada çok kalabalık ve çok yoksul ülkeleri televizyonlardan izliyoruz. İzlerken ve onların yediği yemekleri gördüğümüzde, adeta hayret ediyor ve izleyemiyoruz. Çünkü bizlerin damak tadına uymadığı gibi, geleneklerimizde, kültürümüzde de yok. Çok şükür yiyecek konusunda sıkıntımız çok fazla yok, her türlü imkanımızda var. Ama O toplumlar, bizlerin tiksindiğimiz o yiyecekler sayesinde şu anda yaşamlarını sürdürüyorlar, bunu biliyor musunuz? ALLAH O YEDİKLERİNEDE YASAK, HARAM DESEYDİ, ONLARIN DURUMU NASIL OLURDU SİZCE? İşte bizler bunları hiç düşünmeden, kendimize öyle helal ve haramlar ediniyoruz ve Allah’a iftira ediyoruz ki, gerçeklerin farkında bile değiliz. MÜSLÜMAN OLMAYAN TOPLUMLARIDA BÖYLECE, İSLAM’A DAVET EDEMİYORUZ, ADETA BİZDEN KAÇIYORLAR. BÖYLE GİDERSE, İSLAM TOPLUMLARINI ALLAH ÖYLE BİR KITLIK VE YOKLUKLA İMTİHAN EDER VE O HARAM DEDİKLERİNİ BİLE BULAMAZ HALE GETİRİR Kİ, İŞTE O ZAMAN HATAMIZI ANLARIZ. AMA İŞ İŞTEN GEÇMİŞ OLUR. Değerli kardeşlerim, lütfen İslam’ı batılın ve mezheplerin dine yaptığı ilavelerle anlamaya çalışarak, adeta Kur’an’ı eksik görüp, ALLAH’A İFTİRA EDEREK YAŞAMAYALIM, BUNUN HESABINI VEREMEYİZ. Ömür bir su gibi akıp geçiyor. Çevrenize şöyle bir bakın. Dün yanı başınızda olan sevdikleriniz, dostlarınız, bu gün yanınızda yok. Bizlerde her an bu dünyadan göçebiliriz. Onun için işimizi garantiye alalım ve batılın değil, ALLAH’IN İPİ KUR’AN’A SARILALIM. Dilerim en garantili en sağlam bilginin ardından giden, Allah’ın halis kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  17. Makalelerimin konusunu seçerken, yaşadığımız yanlış inançlarımızı Kur’an ile sorgulayarak, nasıl hatalar yaptığımızın fark edilmesini amaçlıyorum. Bu makalemde de İslam’ı algılama ve yaşama şeklimizin nasıl yanlış olduğuna güzel bir örnek olacak konuyu sizlerle paylaşmak ve üzerinde sizlerin düşünmesine vesilen olmak istiyorum. Bir arkadaşımız, yayımladığım bir konuya şöyle cevap vermiş. “TAMAMDA, BİZLER KUR’AN’I KİMDEN ÖĞRENECEĞİZ?” En büyük yanlışımız, bizlerin Kur’an’ı yani İslam dinini, mutlaka birisinden öğrenmemiz gerektiğini zannetmemizden kaynaklanıyor. Çünkü bizlere öyle öğretildi. Hâlbuki Allah’ın dinini, bizzat kendisinden yani Kur’an’dan öğrenmemizi istiyor. Yoksa bizlerin Allah’tan başka veli edinmemizi yasaklar mıydı? Yalnız Kur’an’a sarılmamızı ister miydi? Hatırlatırım İslam dininde Ruhban sınıfı yok. Eğer bizler Kur’an’ı birilerinden öğrenmemiz gerekseydi, doğru öğrendiğimizden asla emin olamazdık ve Allah bizleri de sorumlu tutmazdı. Zaten buna da imtihan diyemezdik, çünkü Allah sizleri Kur’an’dan sorumlu tutuyorum diyor. Allah’ın Resulü Kur’an’ı nereden ve nasıl öğrendiyse, elbette bizlerde oradan öğreneceğiz, YANİ KUR’AN’DAN. Allah Resulüne Şura 52. Ayetinde, bu konuda ne diyordu hatırlayalım. “SEN KİTAP NEDİR, İMAN NEDİR BİLMEZDİN. SENİ DOĞRU YOLA BİZ İLETTİK.” Yoksa haşa Allah kuluna, sorumlu tuttuğu Kur’an’ı açıklayıp, anlatamıyor mu? Hatırlatırım Allah’ın Resulü ÜMMİYDİ, yani hiçbir kitap Ehline tabi değildi ve din adına ne öğrendiyse Kur’an’dan öğrendi, yalnız Kur’an’ı tebliğ etti ve bu konuda ne diyordu hatırlayalım. “BU KURAN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM.” (Enam 19) Siz bu ayetten, yalnız Kur’an değil onun yanında benim hadislerim, sünnetimde var, onları da tebliğ ettim, onlardan da sorumlusunuz diye mi anladınız? Elbette hayır. Aslında bu düşünce, İslam toplumunun neredeyse genel çoğunluğunu oluşturuyor. Bizlerin Kur’an’ı öğrenmemiz ve tebliğ almamız için, mutlaka birilerine muhtaç olduğumuz, İslam’ı yaşamak için yalnız Kur’an’ın yetmeyeceği, Kur’an’ı âlim ve Veli kişilerden öğrenmemiz gerektiği bizlere öğretildi. Yaşadığımız yanlış inancımıza bir örnek daha vermek istiyorum ki, yaptığımız O büyük hatamızı anlayabilelim. Yine bir arkadaşımızın verdiği cevaba, lütfen bakar mısınız? “MÜSLÜMANLAR KURAN DA BİR DELİL BULAMAYINCA, HADİSLERE SÜNNETE BAKARLAR. HZ PEYGEMBERİN BEYANLARIYLA ADETLİ BAYAN NAMAZDA KILAMAZ, ORUÇTA TUTAMAZ. MÜSLÜMANLAR KAFASINA GÖRE AYET YORUMLAMAZ. BU SABİTTİR. BAZI EHLİSÜNNET E MUHALİF DOĞRU YOLDAN ÇIKMIŞ, DÖRT TANE AYET ÖĞRENMİŞ CAHİL HOCA KILIKLI ZAVALLI ADAMLAR, BUNU İNKÂR EDİYORLAR ALLAH ISLAH ETSİN” Allah sizleri Kur’an’dan sorumlu tutuyorum diye hüküm verdiyse, sizce Kur’an’da olmayan bir hükümden sorumlu tutar mı? Kur’an’dan habersiz olmak, işte bu kadar tehlikeli ve riskli. Bir kadının adetli halinde, ibadet yapamayacağına dair Allah’ın bir hükmü yasağı yoktur. Yalnız bu durumda ki kadınla, cinsel ilişki kurmayın uyarısı yapılmıştır Kur’an’da. Sizce Allah’ın Resulü, Allah’ın vermediği bir hükmü verebilir mi? Yine Kur’an’dan zerre kadar haberi olmayanlar, bu gerçeği göremezler ve işte böyle Allah’ın Resulüne ve Allah’a iftira attıklarının farkında bile olamazlar. HATIRLATIRIM ALLAH BEN HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM DİYOR. Ama bazıları Allah’ın Kur’an’da vermediği hükümleri de, Resulü verir diyebiliyor. Bu gerçekleri söyleyip hatırlatanlara da, işte böyle doğru yoldan sapmış iftirasını atıyorlar, ama kendilerinin aslında doğru yoldan saptıklarını fark edemiyorlar. Mantıken şöyle düşünmemiz gerekmez mi? Madem din Allah’ın dini ortağı da yok, Allah bizleri de Kur’an’dan sorumlu tutuyor. Sorumlu tuttuğu Kur’an’ı anlayabilmemiz için, Kur’an’ı aklı başında her kulunun, ÇABASI NİSPETİNCE anlayacağı şekilde göndermesi gerekmez mi? Allah yemin ederek, Kur’an’ı kolaylaştırdığını söylüyor, tabi anlamak isteyene. EĞER HER BİLGİ KUR’AN’DA DETAYLI YOK VE HERKES KUR’AN’DAN ANLAYAMAZ, RESULÜ DİNE İLAVELER YAPMIŞTIR DİYE İNANIYORSAK, BU DURUMDA BİZLERİN YALNIZ KUR’AN’DAN SORUMLU OLDUĞUMUZU SÖYLEYEMEYİZ DİYORUZ, ASLINDA FARKINDA OLMADAN. AMA ALLAH KUR’AN’DAN SORUMLUSUNUZ DİYOR. KİME İNANACAĞIZ, ALLAH’A’MI YOKSA RİVAYETLERİN OLUŞTURDUĞU BEŞERİ DİNE Mİ? İşte bizler Allah’ın dini diye, kendi ellerimizle yarattığımız bir din yaşıyoruz. Aslında sorunun cevabı çok basit ama Allah ile aldatıldıysak, bu gerçeği kendimize bile kabul ettiremeyebiliriz. Çünkü Allah, sakın sizleri Allah ile aldatmasınlar diye uyarıyor. Demek ki bu konu çok ama çok önemli. Bizlere İslam’ı anlattığını söyleyenler, ya da Kur’an’ı en iyi ve en doğru anladığına toplumu inandıranlar, KUR’AN’I HERKESİN ANLAYAMAYACAĞINI, ÂLİM VELİ İLAN EDİLEN KİŞİLERİN ANCAK ANLADIĞINA, TOPLUMA İNANDIRDILAR. Eğer buna inanıyorsak, arkadaşımızın sorduğu soruyu bizlerde sormamız çok normal olur. Gerçekten Kur’an’ı söyledikleri gibi, bilmem kaç yıl tahsil görmüş din âlimi dedikleri kişiler mi en doğru anlar? Eğer bu söylenenler doğru olsaydı, Allah tüm kullarını Kur’an’dan sorumlu tutup, hesaba çekeceğini asla söylemezdi. Önce bunu lütfen asla unutmayalım. Çünkü bunu unutur da bu düşünceyi savunursak, ALLAH’I HAŞA, ADALETSİZ BİR DÜŞÜNCEYLE FARKINDA OLMADAN SUÇLAMIŞ OLURUZ. Çünkü Allah herkesin anlayamayacağı, yalnız âlim veli dedikleri kişilerin ancak anladığı bir kitap gönderip, daha sonrada tüm kullarını bu kitaptan hesap soran konumuna getirmiş oluruz ki, BUNU YAPANLAR ZALİMDİR, İNKÂRCIDIR, ALLAH’A İFTİRA EDİYOR DEMEKTİR. Allah bizlerin arasından Resul yani Elçi gönderdi. Peki, neden Elçi gönderdi? Çünkü Elçi kelimesinin anlamı mesajı yani vahyi değiştirmeden, ilave etmeden, kendi düşüncesini katmadan tebliğ eden demektir. Zuhruf suresi 44. Ayetinde, bizlere Allah ne diyor ve uyarıyordu hatırlayalım. “ŞÜPHESİZ BU KUR’AN, SANA VE KAVMİNE BİR ÖĞÜT VE BİR ŞEREFTİR, ONDAN HESABA ÇEKİLECEKSİNİZ.” Demek ki Allah bizleri Kur’an’dan yani indirdiği vahyinden, Elçinin tebliğ edip Allah’ın korumasına aldığı Kur’an’dan hesaba çekecekmiş. Peki, söyledikleri gibi Allah sorumlu olduğumuz dinin anası, temeli olan Kur’an’ın muhkem ayetlerini, herkesin anlayamayacağı şekilde mi göndermiş, şimdide ona bakalım. Kamer 17: ANDOLSUN BİZ, KUR’AN’I DÜŞÜNÜP ÖĞÜT ALMAK İÇİN KOLAYLAŞTIRDIK. VAR MI DÜŞÜNÜP ÖĞÜT ALAN? (Diyanet meali) Allah bu bilgiyi bir kez değil, birkaç kez özellikle tekrar ediyor ki aynı surede, bizleri Allah ile aldatanların tuzağına düşmeyelim. Allah Kur’an’ı bizlere göndermesinin nedeni, eğriden doğruyu ayırmamız ve bizlere rehber olsun diye gönderdiğinden bahseder. Birçok ayetinde de düşün, aklını kullan kulum diye de uyarır. Kur’an’ı neden anladığımız dilden okutmadıklarını şimdi anladınız mı? Kur’an Türkçe okunursa, Kur’an okumuş sayılmazsınız diyeni tutun, Kur’an’ı Türkçe okuyan dinden sapar, diyenleri de duymuşsunuzdur. BUNLARI TOPLUMA ANLATANLAR, KENDİ ÇIKARLARININ DEVAMI İÇİN, ALLAH’A İFTİRA EDENLERDİR. Şöyle bir araştırınız cemaat ve tarikat liderlerinin hiçbir işi mesleği olmadığı halde, milyarlara sahiptirler. Peki, bu parayı nereden kazanıyorlar? Sizler nereden kazandıklarını çok iyi biliyorsunuz. Lütfen artık bunların tuzağına düşmeyelim ve ALLAH İLE ALDATILMAKTAN UZAK İSLAM’I ANLAMAYA VE YAŞAMAYA ÇALIŞALIM. Makalemin başında, arkadaşımızın söylediği, tamamda bizler Kur’an’ı kimden öğreneceğiz, sorusunun hala cevabını alamadığını düşünen varsa, anlatmaya devam edelim. Allah birçok ayetinde, bizleri bu dünyada imtihan ettiğini söyler. İmtihan olduğumuz kitabında Kur’an olduğunu söylediğine göre, aslında sorumuzun cevabı çok açık değil mi? Elbette açık ama insanlar yaşadıkları inançtan kolay kolay vazgeçmezler ve nefisleri şeytan ve şeytanlaşmış insanların etkisiyle, kendisine sorular sormaya başlar, gerçekleri kolay kabul etmemek adına. Hemen şu soruyu sorar kendisine ve yine kendisi cevaplar. “BEN ARAPÇA BİLMİYORUM, ÇÜNKÜ KUR’AN ARAPÇA. BU DURUMDA BEN KUR’AN’I NASIL ANLAYARAK VE DÜŞÜNEREK OKUYAYIM, MUTLAKA BİRİLERİNE MUHTACIM.” Önce şunu lütfen unutmayalım. Allah bizleri yaşadığımız ortamın, ortaya sunduğu verilerin, bilgilerin ölçüsünce sorumlu tutar. Bizleri yönetenler eğer, inandığımız Kur’an’ın tercümesini bizlere yaptırıp önümüze sunmadıysa, yani bizler Kur’an’ı anlayabilmek adına çok çaba gösterdiğimiz halde ulaşamıyorsak, sizce Allah böyle toplumların tamamını mı sorumlu tutar, yoksa O toplumu yönetenleri mi sorumlu tutar? Ne dersiniz? Aslında cevap çok açık ama Allah’ın adaletini kalbimizde hissedebiliyorsak gerçekleri görmeye, daha Kur’an’ı anladığımız dilden okumadan bile farkında olabiliriz. Gelelim günümüz şartlarına, ülkemizi düşman işgalinden kurtaran Atatürk de bu gerçeğin farkında olduğu için, Kur’an’ı toplumun diline çevirdi. Toplum gerçek İslam ile buluşsun diye. Çünkü gerçekleri bilen ile rivayetleri din diye yaşayan toplumlar bir olamaz. Kur’an gerçekleri ile buluşanı, fark edeni, HİÇ KİMSE ALLAH İLE ALDATAMAZ. AMA KUR’AN’DAN HABERSİZ OLANI, ALLAH İLE ALDATMAK ÇOK KOLAYDIR. Allah bizleri Kur’an’dan sorumlu tutup, Kur’an’dan imtihan ettiğini açıkça söylüyorsa, HER MÜSLÜMAN KENDİ GÜCÜ, ÇABASI NİSPETİNCE KUR’AN’I BİZZAT ANLAYARAK OKUYACAK, AYETLER ÜZERİNDE DÜŞÜNECEK Kİ, FARKLI KİŞİLERDEN DİN ADINA ÖĞRENDİKLERİNİ KUR’AN İLE KIYASLAYARAK, DOĞRUYU EĞRİDEN AYIRABİLSİN. Hatırlatırım Kur’an’ın bir ismi de Furkan’dır. Yani, eğriyi doğrudan ayıran anlamında. Eğer bizler Kur’an’dan imtihan olduğumuza iman ediyorsak, önce imtihanımızı kendimiz verebilmek için çaba harcamalıyız. Sanırım bu çaba bizlerin çok fazla işine gelmemiş olsa gerek, bu yolu genel çoğunluğumuz seçmemiş hatta kabul de etmiyor. BEN ANLAMAM DEYİP GEÇİYOR. DAHA DOĞRUSU ZAMAN AYIRMAK İSTEMİYOR. Ama bu dünyada yüksek maaşlı bir unvan verilecek, dersinize çalışın deseler, hepsi var güçleri ile çalışırlar. İşin kolayını seçer de birilerine din adına tabi olursak, yolumuzun Allah’ın doğru yolu olduğundan hiçbir zaman emin olamayız. Allah yakın geçmişte bu yolun nasıl tehlikelerle dolu olduğunu, böyle kişilerin toplumu birbirine nasıl düşürdüğünü, hatta vatanına bile ihanet edebileceğini gösterdi. Bu cemaatin ismini bile anmak istemiyorum. Lütfen unutmayalım, bu yolu izleyenlerin sonu, örneğini yaşadığımız cemaatin acı ve üzücü sonu gibi olur. ONUN İÇİN ALLAH, İNANCINI YAŞARKEN BİRİLERİNE SAKIN TABİ OLUP VELİLER, ŞEYHLER, EFENDİLER EDİNMEYİN DİYOR. YALNIZ ALLAH’IN İPİ KUR’AN’A SARILARAK İNANCINIZI YAŞAYIN EMRİNİ VERİYOR. ALLAH BİZLERİN HESAP EDECEĞİNİN ÇOK ÜZERİNDE ADALETLİDİR, ŞEFKATLİDİR. KULUNUN GÜCÜ VE ÇABASI NİSPETİNCE SORUMLU TUTACAĞINI LÜTFEN UNUTMAYALIM. Allah Bakara suresi 286. Ayetinde ne diyordu hatırlayalım. “ALLAH HİÇBİR CANI, GÜCÜNÜN YETMEYECEĞİ ŞEYLE SORUMLU TUTMAZ” Lütfen Allah’ın adaletini sorgulayarak, kendi nefsimizde kendimize bahaneler yaratarak, Allah’ın önerdiği yolun dışına çıkmayalım. Kendimizi dini öğrenmek ve yaşamak için, mutlaka birilerine muhtaç olduğumuz düşüncesinden kurtaralım. Bizlere, yalnız Kur’an ile İslam yaşanmayacağı öğretildi ve Kur’an’ın detay vermediği kafamıza yerleştirildi. Buna inanan elbette Kur’an’ı okumak ve anlamak için çaba harcamaz. Bu düşünce Allah’ın kitabına, koskoca bir iftiradır. Lütfen unutmayalım, Allah açıklamadığı izah etmediği hiçbir şeyden hesap sormaz. Bizlere din diye öğretilenleri, Kur’an’da göremediğimizde, demek ki Kur’an’da her bilgi detaylı yokmuş demeyelim, bu düşünce Allah’ın kitabına yapılacak en büyük saygısızlıktır unutmayalım. ALLAH’IN KUR’AN’DA HÜKÜM VERMEDİĞİ, DİNİN EMRİ DEĞİLDİR, BU GERÇEĞİ UNUTMAYALIM. Kitap Ehlide aynı yanlışı yapmışlar ve Allah’ın Resulüne itiraz ederek, bakın Kur’an’da şunlar ya da bunlar yok, biz yalnız Kur’an’a inanmayız, atalarımızın inancı da var deyip, kendi inançlarını Kur’an’da göremediklerinde itiraz etmişlerdi. Allah bunu söyleyenlere, nasıl bir ayet indirmişti hatırlayalım, Ankebut 51. ayetinde. “KENDİLERİNE OKUNAN KİTABI SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMEDİ Mİ? ŞÜPHESİZ BUNDA İNANAN BİR KAVİM İÇİN BİR RAHMET VE BİR ÖĞÜT VARDIR.” Bu ayetiyle Allah İslam’ı yaşarken, Kur’an’ın sınırları dışına çıkılamayacağını, çok net bildirilmiştir. Bu ayetin devamında da bu konuya adeta nokta koyuyor ve Ankebut 52. Ayetinde bakın ne diyor. “DE Kİ: “BENİMLE SİZİN ARANIZDA ŞAHİT OLARAK ALLAH YETER. O, GÖKLERDE VE YERDE OLANLARI BİLİR. BATILA İNANIP ALLAH’I İNKÂR EDENLER VAR YA; İŞTE ONLAR ASIL ZİYANA UĞRAYANLARDIR.”(Diyanet meali) Bu ayette çok net bizlere bildiriyor ve Allah’ın Resulü, benimle sizin aranızda şahit Allah tır diyor. Yani şahit Kur’an’dır diyerek tasdikliyor. Ayetin devamında Kur’an’ın dışında batıla, rivayetlere sanı bilgilere inanıp, Allah’ın gerçeklerinin üstünü örtenler, ziyana uğrayanlardır diyor. Ayette geçen Allah’ı inkâr sözünden kast edilenler, Allah’ın vahyinin üstünü örtenler, görmezden gelenler yani Kitap ehli. Dilerim Kur’an gerçekleri ile buluşan, onu anlamak ve öğrenmek için çaba harcayan, kendisine güvenilecek veliler edinmeyip yalnız Allah’ı veli edinen, Allah’ın azınlık halis kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  18. Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayetler, Maide suresi 103 ve 104. Ayetler olacak. Bu iki ayet günümüzde bizlerin yaptığı, çok büyük yanlışlarımıza da dikkatimizi çekerek bizleri uyarıyor. Tabi bu uyarıyı, ayetleri Kur’an bütünlüğünde dikkatle düşünerek okuduğumuzda çok açık anlıyoruz. Önce ilk ayeti yazalım ve üzerinde birlikte düşünelim. Maide 103: ALLAH, NE “BAHÎRE”, NE “SÂİBE”, NE “VASÎLE”, NE DE “HÂM” DİYE BİR ŞEY MEŞRU KILMAMIŞTIR. FAKAT İNKÂR EDENLER ALLAH’A KARŞI YALAN UYDURUYORLAR. ZATEN ÇOKLARININ AKLI DA ERMEZ. (Diyanet meali). . Ayeti ilk okuduğunuzda, bahsedilen isimlerden yani BAHİRE, SAİBE, VASİLE VE HAM kelimelerinden hiç bir şey anlamadığınızdan eminim. Bu kelimelerin anlamını Kur’an dan da bulamazsınız. Peki, bu ayeti nasıl anlayacağız bu durumda? Hani Allah her şeyi açıklamıştı, diye bir soru gelebilir aklınıza. Ama tarafsız ve ön yargısız, Allah’ın emrettiği gibi ayetler üzerinde düşündüğünüzde, böyle bir düşünce gelmez aklınıza. Önce şunu düşünelim, ayette geçen bu kelimelerle Allah bizlere ayetinde ne anlatmak istiyor, ayetin amacı ne? İşte burası önemli. Bazı meallere baktığınızda, bu ayeti tercüme ederken, bu kelimelere geleneksel İslam anlayışının, yani rivayetlerin etkisiyle anlamlar verdiklerini görürsünüz. Peki, bizler bu kelimelerin anlamını bilmiyorsak, yalnız Allah’ın Resulünün döneminde yaşayanlar mı bu ayeti anlamışlar diye de bir soru gelebilir aklınıza. Aslında bu ayet, bizlerin Kur’an ayetlerini anlama yöntemimize, ayetlere bakış açımıza çok güzel ışık tutuyor. Bizler ayeti okurken bahsedilen kelimelerin anlamını bilmiyoruz, O günkü cahiliye toplumu biliyor. Peki, bizim bilmememiz, ayetten faydalanmamızı engelliyor mu? Önce şunu unutmayalım, Kur’an yalnız o günkü toplum faydalansın diye indirilmedi. Yüzlerce binlerce yıl geçse de, tüm insanlar bu ayetlerden faydalanacak, sorumlu olacak şekilde indirildi. O zaman bu ayeti anlamaya çalışırken nasıl bir yol izlemeliyiz? Allah boşuna düşün, aklını kullan ey kulum demiyor. HER AYETİN İNDİRİLME AMACI VARDIR. Önce ona bakmalıyız ve verilen örneğin ne amaçla verildiğini anlamalıyız. Bizler bu ayetin bizlere ne anlattığını anlamak için, önce bu kelimelerin ne anlama geldiğini bir kenara bırakalım, Allah bu ayette bizleri hangi konuda uyarıyor ona bakalım. Rivayetlerin bu kelimelere verdiği anlamları öğrenmek isteyen araştırabilir. Anlatılan rivayetlerin doğruluğundan da asla emin olamayız, onu da belirtmek isterim. Bu ayetin indirilme amacı sizce nedir? Cahiliye toplumu, Allah’ın daha önce indirdiği Kitaplarından öyle uzaklaşmış ve Allah’ın dini diye öyle batıl ve hurafe itikatları dininin emri diye yaşıyorlar ve bunlarda Allah’ın emri diyorlarmış ki, Allah ben sizin inandığınız O batıl itikatlarınız konusunda, indirdiğim Kitaplarda bir delil, bir kanıt asla indirmedim. SÖYLEDİKLERİNİZ SİZİN UYDURMA YALANLARINIZDIR DİYOR. Yaşadığınız O batıl inançlarınız, benim dinimde asla meşru olamaz diyor. BU AYETTE ANLATILMAK İSTENEN AMAÇ, ALLAH’IN İNDİRDİĞİ KİTAPLARDA HÜKÜM VERMEDİĞİ, BAHSETMEDİĞİ HİÇ BİR ŞEY, DİNİN-ALLAH’IN EMRİ OLAMAZ, DİNDE MEŞRU SAYILAMAZ DİYE AÇIKÇA BİLDİRİLİYOR. Demek ki bizlerin ayette geçen BAHİRE, SAİBE, VASİLE VE HAM kelimelerinin, ne anlama geldiğini anlayamamamız, bizim ayetin indirilme amacını anlamamızı engellemiyor muş. Ayetin devamında Allah, Kitap Ehlinin O batıl inançlarını din diye yaşamalarının yanlışlığını söyledikten sonra, çok önemli bir uyarıda bulunuyor ve diyor ki; GERÇEKLERİ TEBLİĞ ALDIKLARI HALDE, GÖRMEZDEN GELEREK İNKÂR ETMİŞ OLANLAR, YAPTIKLARI O YANLIŞ İNANÇLARI İLE ALLAH’A İFTİRA ATIP YALAN UYDURUYORLAR, BUNLARDA ALLAH’IN, DİNİN EMRİDİR DİYORLARMIŞ. Bu satırları okuduğunuzda, sanırım günümüzde biz Müslümanlarında aynı hataya, yanlışa düştüğümüzü hatırladınız. Ayetin son cümlesinde Allah, bu hatayı yapanların nasıl yanlış bir yol izledikleri uyarısını da yaparak, ZATEN ÇOKLARININ AKLIDA ERMEZ DİYOR. Bu satırları yazarken, günümüz geleneksel İslam anlayışının, AKILLA İSLAM YAŞANMAZ DEDİKLERİ GELDİ AKLIMA. Ayette geçen, bizlere yabancı olan bu kelimelerin ne anlama geldiğini, rivayet bilgilerden araştırabilirsiniz, makalemde yazmak istemiyorum. Doğruda olabilir yanlışta olabilir. Anlamını bizlerin bilmemesi, ayetin vermek istediğini anlamamızı, engellemiyor çok şükür. Tekrar etmek gerekirse ayetin indirilme amacını, ne maksatla uyarıldığını bilirsek, ayetten gereken uyarı ve dersi alırız. Gelelim bu ayetin devamındaki ayete. Çünkü Maide 103. Ayette anlatılmak istenen konu, devamındaki ayette çok daha net açıklanıyor. Ayeti önce yazalım. Maide 104: ONLARA, “ALLAH’IN İNDİRDİĞİNE (KUR’AN’A) VE RESUL’E GELİN” DENİLDİĞİNDE ONLAR, “BABALARIMIZI ÜZERİNDE BULDUĞUMUZ DİN BİZE YETER” DERLER. PEKİ, YA BABALARI BİR ŞEY BİLMİYOR VE DOĞRU YOLU BULAMAMIŞ OLSALAR DA MI? (Diyanet meali) Bu ayet bir önceki ayeti çok daha iyi açıklıyor ve anlaşılmasını sağlıyor. Bir öncesinde, Allah’ın indirdiği Kitaplarda bahsedilmeyen, bildirilmeyen hiçbir konu Allah’ın dininde olamaz demişti. Allah’ın indirdiği kitaplarda bahsedilmeyen bir konu, dinde asla MEŞRU olamayacağını anlamıştık. Bu ayette de aynı konuya dikkat çekiyor ve Kitap Ehlinin yaptığı bir başka yanlışa örnek veriyor Allah ve bakın ne diyor. ONLARA ALLAH’IN İNDİRDİĞİ KİTABA VE RESULE GELİN DENİLDİĞİNDE ONLAR ATALARINDAN, BABALARINDAN İNTİKAL EDEN RİVAYET VE SANI BİLGİLERLE HARMANLANMIŞ DİN BİZE YETER DİYORLAR. Bugün günümüzde de, aynı şeyler söylenmiyor mu? Kur’an’a inanıyoruz ama yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz diyerek söze başlayanlar, Allah Kur’an’da tek kelime bile bahsetmediği konularda, bunlarda dinin emridir demiyorlar mı? Bunu yaparak hem Allah’a, hem de Resul’e iftira attıklarının ne yazık ki farkında değiller. ALLAH BEN HERHANGİ BİR KONUDA, İNDİRDİĞİM KİTAPTA BİR DELİL VE KANIT İNDİRMEDİYSEM, O DİNİN SINIRLARI İÇİNDE DEĞİL, SINIRLARI DIŞINDADIR YANİ DİN DEĞİLDİR BATILDIR, MEŞRU DEĞİLDİR DİYOR. Ama bizler hala, Allah Resulünü Postacı diye mi gönderdi diyerek batılı, hurafeyi Allah’ın dininin içine sokabilmek için, dinin kapsını bu yolla batıla açıyoruz. Allah bunları yapanlara müşrik, kâfir oldular diyor hatırlatırım. Allah atalarının rivayet inançlarının yanlışını o günkü topluma hatırlatmak için ya babaları, ataları bir şey bilmiyor, yanlış yoldan gidiyor, doğru yolu bulamamışlarsa diye de uyarıyor. Maide 104. Ayetinde, Allah’ın indirdiğine gelin dedikten sonra, RESULE GELİN uyarısıyla sizce neyi kast ediyor? Aslında bu çok önemli. Maide 103 ve 104. Ayeti yan yana getirip ve üzerinde düşündüğünde, RESULÜME GELİN, ÇÜNKÜ O SİZE YALNIZ VAHYİMİ, KUR’AN’I TEBLİĞ EDECEK. ÇÜNKÜ BENİM VAHYETTİĞİM KİTAP KUR’AN’DA, BAHSETMEDİĞİM HİÇ BİR ŞEYİN, MEŞRU OLMADIĞINI SİZLERE ANLATACAK VE SİZLERİ KUR’AN İLE UYARACAK DİYOR. Kur’an’ı tarafsız düşünerek, batılın etkisinde kalmadan okuyan, tüm gerçekleri görecek ve Kitap Ehlinin yaptığı yanlışları tekrar etmeyecektir. Ders almayanlar, aynı yanlışları yapmaya devam edeceklerdir. DİLERİM DERS ALANLARIN SAFINDA OLURUZ. “BU KURAN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM.” (Enam 19) “BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM.” (Ahkaf 9 ) “SEN, SANA VAHYEDİLENE SIMSIKI SARIL! ŞÜPHESİZ SEN DOSDOĞRU YOLDASIN. ŞÜPHESİZ Kİ O (KUR’AN), SENİN VE KAVMİN İÇİN GERÇEĞİ HATIRLATAN ÖĞÜTTÜR. İLERDE ONDAN SORGULANACAKSINIZ.”( Zuhruf 43-44) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  19. Makalemin başlığını okuduğunuzda, Allah’a hiç kimse yalan uydurup iftira etmek istemez elbette, bu mantıksız bir soru diyen arkadaşlarım çıkabilir. Aslında bu düşüncesinde, hiçte haksız sayılmaz. AMA YA FARKINDA OLMADAN, ALLAH HAKKINDA YALAN SÖYLEYİP, BÖYLECE ALLAH’A İFTİRA EDİYORSAK? İşte benimde bu soruyu sormamdaki amacım, farkında olmadan günümüz Müslümanları o kadar çok konuda, Allah hakkında yalan söyleyip, böylece Allah’a iftira ediyorlar ki, bunun farkında bile olamıyorlar. AMA FARKINDA OLMADAN ALLAH’A İFTİRA ETMEMİZ, BİZLERİ BU BÜYÜK GÜNAHTAN ALI KOYMAZ, bunu önce söylemek isterim. İmtihan olduğumuz gerçeğini lütfen unutmayalım. Hiç kimse imtihanımda, beni şu yanıltı bu kandırdı diyemeyeceğimizi, Allah Kur’an’da bildiriyor. Bizler eğer Allah yasakladığı halde Allah ile aramıza veliler, şeyhler, efendiler koyup onların sözleriyle imanımızı yaşıyorsak, daha baştan imtihanımızı kaybetmişiz demektir. Böyle yapanlar elbette Allah’a iftira ettiklerinin farkında olmayacaklardır. Çünkü elimizde bizlerin imtihan olduğu kitap, apaçık duruyor. İsteyen ona çalışır ve uyar, isteyen doğruluğundan emin olamayacağı, anlatılan rivayetlere inanır. ALLAH BOŞUNA, KUR’AN’IN İPİNE SARILIN DİYE UYARMIYOR. Bu çok önemli yanlışı yapmak istemeyenler önce batıl, rivayet ve sanıdan uzak, Allah’ın kitabını anladığı dilden dikkatle okuyup, ayetler üzerinde düşünerek, Allah’ın vahyini aracısız alarak okur ve onun sınırlarını aşmazsak, Allah’a farkında olmadan iftira atmamız Allah söylemediği, hüküm vermediği halde, bunlarda Allah’ın emridir dememiz, asla mümkün olamaz. Gelin bu konuyu Kur’an’a danışalım. Acaba Allah bu konuda bizleri nasıl uyarıyor. Ali İmran 78: ONLARDAN BİR GRUP VAR Kİ, KİTAPTA OLMAYAN BİR ŞEYİ SİZ KİTAPTAN SANASINIZ DİYE, DİLLERİYLE KİTABI ÇARPITIRLAR VE ALLAH’TAN OLMADIĞI HALDE, “BU, ALLAH KATINDANDIR!” DERLER, BÖYLECE BİLE BİLE ALLAH HAKKINDA YALANLAR UYDURURLAR. (Bayraktar Bayraklı) Enam 93: ALLAH’A KARŞI YALAN UYDURAN VEYA KENDİNE BİR ŞEY VAHYEDİLMEMİŞKEN, “BANA VAHYOLUNDU” DİYEN, YA DA “ALLAH’IN İNDİRDİĞİNİN BENZERİNİ BEN DE İNDİRECEĞİM” DİYE LAF EDEN KİMSEDEN DAHA ZALİM KİMDİR? ZALİMLERİN ŞİDDETLİ ÖLÜM SANCILARI İÇİNDE ÇIRPINDIĞI; MELEKLERİN, ELLERİNİ UZATMIŞ, “HAYDİ CANLARINIZI KURTARIN! ALLAH’A KARŞI DOĞRU OLMAYANI SÖYLEDİĞİNİZ VE O’NUN ÂYETLERİNDEN KİBİRLENEREK YÜZ ÇEVİRDİĞİNİZ İÇİN BUGÜN AŞAĞILAYICI AZAP İLE CEZALANDIRILACAKSINIZ” DİYECEKLERİ ZAMAN HÂLLERİNİ BİR GÖRSEN! (Diyanet meali) Bakın Allah bu iki ayette özellikle Kitap Ehlini, dolayısıyla da bizleri uyarıyor ve bu hataları yapanlar, Allah hakkında yalan söylemiş, böylece Allah’a iftira etmişlerdir diyor. Bu konuyu da açıklayarak bakın ne diyor. Allah, ben kullarıma indirdiğim kitaplarımda hiç bahsetmediğim, hükümler vermediğim halde, kullarımın bir kısmı, sizler gönderdiğim kitaplardan sanasınız diye dilleriyle ayetlerimin anlamını eğip bükerek, yalan yanlış anlamlar vererek, BEN EMRETMEDİĞİM HALDE, BUNLARDA ALLAH KATINDANDIR, YANİ DİNİN EMRİDİR DERLER, SAKIN BUNLARA İNANMAYIN DİYE BİZLERİ ALLAH UYARIYOR. BUNLARI YAPANLAR, GERÇEKLERİ BİLE BİLE BEN SÖYLEMEDİĞİM HALDE, BUNLARI ALLAH SÖYLEDİ DİYEREK YALAN SÖYLÜYORLAR, BÖYLECE BANA İFTİRA ATIYORLAR DİYEDE AÇIKLIK GETİRİYOR. Bunu hangimiz yapmak ister? Elbette hiç birimiz istemez. Ama bu hataya düşmek istemiyorsak, lütfen Allah’ın vahyini anlayarak ve düşünerek okuyalım. KUR’AN’DA HER BİLGİ DETAYLI YOKTUR, ALLAH’IN RESULÜDE ALLAH’IN BAHSETMEDİĞİ KONULARDA, HÜKÜMLER KOYMUŞTUR DİYENLERE UYANLAR, FARKINDA OLMADAN ALLAH’A VE RESULÜNE İFTİRA EDİYOR DEMEKTİR, HATIRLATMAK İSTERİM. Bizlerden gerçekleri gizlemek isteyenler ve batılı din diye yaşatmaya çalışanlar, ne yazık ki günümüzde bizlere de aynısını yapıyorlar. Enam 93. Ayette de aynı konuya daha detaylı değinerek, Allah’a karşı yalan uyduran başka insanlardan bahsediyor. Çok daha kötüsü bazı kişiler, kendilerine Allah tarafından hiçbir şey vah yedilmemişken, bana vah yolunda diyenlerden bahsediyor. Bu satırları okurken, içimizde yaşadığımız yüzyılda yaşamış ve kendisine inandırmış bir isim geldi aklınıza biliyorum SAİDİ- NURSİ. Kur’an’ı özellikle sen anlayamazsın diyerek, topluma anladığı dilden okutmayarak, kendi söylediklerinin yalan olduğu ortaya çıkmasını engellemişlerdir. Toplumda farkında olmadan inanmıştır. Bakın SAİDİ NURSİ, toplumu kendisine bağlayabilmek adına, Allah’ın ayetinde bizleri uyardığı gibi yazdıklarının, Allah tarafından nasıl kalbine vah yedildiğini anlatıyor. “BEN GÖNDERİLEN RİSALELERİ MÜTALAA ETTİM. BİR KISIM HAKİKATLERİ MÜKERRER GÖRDÜM. MAKAM MÜNASEBETİYLE TEKRAR EDİLMİŞ. BENİM ARZU VE BELKİ İHTİYARIM OLMADAN NİÇİN BÖYLE OLMUŞ, KUVVE-İ HAFIZAMA (HAFIZA GÜCÜME) GELEN NİSYONDAN (UNUTMADAN) SIKILDIM. BİRDEN ŞİDDETLE BİR İHTAR İLE ( ON DOKUZUNCU SÖZÜN AHİRİNE BAK) DENİLDİ. BİRDEN BİR İHTAR-I GAYBİ (GAYBİ BİR UYARI) İLE KATİ KANAAT VERECEK BİR SURETTE KALBİME GELDİ.” “BU GELEN MUKADDİME, LÜZUMUNDAN FAZLA İZAH EDİLMEKLE BERABER, BİR DERECE UZUN OLMASI, İHTİYARSIZ (İRADEM DIŞINDA) OLMUŞTUR. DEMEK Kİ İHTİYAÇ VAR Kİ, ÖYLE YAZDIRILDI.” – (Said Nursi, Ayet’ül Kübra s. 10 “OLAN RİSALE-İ NUR UN HARİKA YÜKSEKLİKLERİNİ VE İLMİ TAHKİKATINI BENİM FİKRİM DEN ZANNEDİP DEHŞET ALMUŞLAR.” “YAZDIĞIM VAKİT İRADE VE İHTİYARIM İLE OLMADIĞINI HİSSETTİĞİMDEN, KENDİ FİKRİMLE TANZİM VEYA ISLAH ETMEYİ MUVAFIK GÖRMEDİM.” Kastamonu Hayatı – s.2181 Bu kişinin yazdığı kitaplara inananların, nasıl Kur’an’a Allah’a yalan sözleri isnat ederek, iftira attığının farkında olmasını dilerim. Saidi Nursi, bu yazdıklarım benim kalbime vah yedildi, indirildi diyerek adeta Allah’a yalan bir söz isnat ediyor, lütfen bunun farkında olalım, olmayan dostlarımızı da Kur’an ile uyaralım. Allah hükmetmediği halde, bunlarda Allah’ın dinin emri diyenler konusunda, Allah’ın diğer uyarılarını da hatırlatmak istiyorum. Bunlara benzer bir çok ayeti Kur’an’da görebiliriz. Bakın Allah ne diyor. Yunus 59: DE Kİ: “ALLAH’IN SİZE İNDİRDİĞİ; SİZİN DE, BİR KISMINI HELÂL, BİR KISMINI HARAM KILDIĞINIZ RIZIKLAR HAKKINDA NE DERSİNİZ?” DE Kİ: “BUNUN İÇİN ALLAH’MI SİZE İZİN VERDİ, YOKSA ALLAH’A İFTİRA MI EDİYORSUNUZ?” (Diyanet meali) Yunus 69: DE Kİ: “ALLAH HAKKINDA YALAN UYDURANLAR ASLA KURTULUŞA EREMEZLER.” (Diyanet meali) Nisa 50: BAK, ALLAH’A KARŞI NASIL YALAN UYDURUYORLAR. APAÇIK BİR GÜNAH OLARAK BU YETER. (Diyanet meali) Yunus suresi 59. Ayeti okuduğunuzda, sanırım bizlerinde aynı yanlışları yaparak, Allah’ın Kur’an’da saydığı haramların dışına çıkıp, hayır yalnız bunlar haram değil diyerek öyle bir HARAM listesinin de Allah’ın ve Resulünün emri diyerek topluma anlatıyoruz ki, tüm bunlar HEM ALLAH’A HEMDE RESULÜNE İFTİRADIR. Allah emretmediği halde, bunlar da Allah’ın ya da dinin emridir diyerek yalan uyduranlar, asla kurtuluşa eremeyeceğini açıkça bildiriyor Allah. SANIRIM İSLAM TOPLUMUNUN NE HALDE OLDUĞUNUN KANITI, BU YANLIŞLAR OLSA GEREK. Son olarak, yapılan bu yanlışın sonunda, eğer bizler gerçeklerle buluşmadan, Allah hükmetmediği halde bunlarda dinin Allah’ın emridir diye inanarak, Allah’ın huzuruna gidenlerin sonunun ne olacağını, bakın Allah nasıl bizlere bildiriyor ki, bu yanlışları yapmayalım. Hud 18: KİM ALLAH’A KARŞI YALAN UYDURANDAN DAHA ZALİMDİR? İŞTE BUNLAR, RABLERİNE ARZ EDİLECEKLER VE ŞÂHİTLER DE, “RABLERİNE KARŞI YALAN SÖYLEYENLER İŞTE BUNLARDIR” DİYECEKLERDİR. BİLİNİZ Kİ, ALLAH’IN LÂNETİ ZALİMLER ÜZERİNEDİR. (Diyanet meali) Yüce Rabbimiz ben söylemediğim halde, ister bunlar dinin emridir desinler, ister Resulüme de iftira atarak, dine Allah’ın Resulü ilave etmiştir diyerek, kendileri dini hükümler koyarak ona iftira atsınlar, bunlar ZALİMDİR diyor Allah. Mahşer günü bunu yapanlar Allah’a arz edilecekler, bu yanlışlara şahit olan kayda geçiren Melekler ve Resullerde vahyin şahitliğini yaparak, İŞTE BUNLAR RABLERİNE KARŞI YALAN SÖYLEYENLER DİYECEKLERİ, AÇIKÇA BİZLERE BİLDİRİLİYOR. SİZLERE SORMAK İSTERİM, HANGİMİZ BÖYLE BİR DURUMDA OLMAK İSTER? HATIRLATIRIM ALLAH EMRETMEDİĞİ HALDE, BUNLARDA ALLAH’IN, DİNİN EMRİ DİYENLERE KARŞI, ALLAH’IN LANETİ ONLARIN ÜZERİNE OLACAKTIR DİYOR AYETİN SONUNDA. Allah’ın lanetine mazhar olanlar, asla kurtuluşa eremezler. İmanını yaşarken batılın, rivayet ve sanı bilgilerin ardına düşmedikleri için, böyle Müslümanların gözlerinde perde, kalplerinde ve kulaklarında mühür olmayacağından, tüm Kur’an gerçeklerinin farkında olacaktır. Farkında olmayanlara zaten sözüm yok. Ne söylesek ne anlatsak, ne kadar Kur’an’dan örnekler versek boşuna gidecektir. Dilerim mahşer günü, gerçeklerin farkında olanların safında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  20. İslam toplumu her konuda olduğu gibi, İslam dininde nelerin HELAL, nelerin HARAM olduğu konusunda da kafası çok karışık. Çünkü Allah Kur’an’da saydıklarım dışında, her temiz şey sizlere helaldir diyerek, bakın nasıl çok net anlaşılır bir ayet indirmiş Allah bizlere. Özellikle ayetleri Diyanetin mealinden aldım. Çünkü Diyanet bu konuda özellikle topluma çok yanlış bilgiler veriyor. Allah’ın Kur’an’da saydıklarının dışında haram dedikleri öyle bir liste var ki lütfen araştırın, aynısını Yahudi fıkıh inancında bulabilirsiniz. Kendilerinin tercüme ettiği Kur’an meali bile, onların yanlışlarını ortaya çıkartıyor. Enam 145: De ki: “BANA VAHYOLUNAN KUR’AN’DA BİR KİMSENİN YİYECEKLERİ ARASINDA LEŞ, AKITILMIŞ KAN, DOMUZ ETİ -Kİ O ŞÜPHESİZ NECİSTİR- YA DA ALLAH’TAN BAŞKASI ADINA KESİLMİŞ BİR (MURDAR) HAYVANDAN BAŞKA, HARAM KILINMIŞ BİR ŞEY BULAMIYORUM. Fakat istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın kim bunlardan yeme zorunda kalırsa yiyebilir.” Şüphesiz Rabbin çok bağışlayandır, çok merhametlidir. (Diyanet meali) Allah’ın Resulünün tebliğ ettiği bu ayet, bizlere yetmiyor mu? Allah’ın Resulü saydıklarımdan başka haram yok, ben göremiyorum diyor. Yoksa haşa Allah’ın Resulünün göremediğini görenler mi var? Allah hükmünü veriyor ve saydıklarım dışında sizlere Allah’ın haram kıldığı hiçbir şey yoktur diyerek, Allah’ın Resulü bizlere tebliğ ediyor. Peki, bizler bu tebliğe inandık iman ettik mi diyoruz, yoksa saymakla bitmeyen bir haramlar listesinin olduğuna mı inanıyoruz, ne dersiniz? Birde bu haramları, Allah’ın Resulünün koyduğuna inanıyoruz. Bu nasıl yaman bir çelişki böyle. Bir arkadaşım bakın bana nasıl bir soru soruyor, bu konuyla ilgili. Bu soru, günümüzde bizlerin HARAM ve HELAL konusunda, kafamızın nasıl karışık olduğunu gösteriyor. “ALLAH KURAN’DA HARAM KILDIĞI HAYVAN OLARAK, SADECE DOMUZ VAR BİRDE MAİDE SÜRESİNDE HARAM KILDIĞI MUNDAR TARZI HAYVANLAR VAR. BUNLARIN DIŞINDA HİÇBİR HAYVANI HARAM KILMIYOR. BUNLAR DIŞINDA DOĞADA OLAN HAYVANLARI YEMEK GÜNAH MI? FIKIH KİTAPLARINDA YIRTICI LEŞ GİBİ SINIFLANDIRMA YAPILARAK, HARAMDIR CAİZDİR GİBİ FETVALAR VERİLİYOR. FAKAT ALLAH’IN KİTABINDA SADECE, CANLI OLARAK DOMUZ YASAK.” Gerçekten kafamız çok karışık ama kafamızı karıştıran Kur’an değil, bizlere dinin emri diye anlattıkları mezheplerin FIKIH inancı kafamızı karıştırıyor. Üzücü olan bizler referans, delil ve kanıt olarak Kur’an’ı alacağımıza, rivayetlerin oluşturduğu Fıkıh kitaplarını alıyoruz. Çünkü bizlere Kur’an’da her bilginin olmadığı öğretildi de ondan. Maide suresi 4. Ayetinde, helal ve haram konusuna daha net açıklama yaparak, bakın ne diyor. “(EY MUHAMMED!) SANA, KENDİLERİNE NELERİN HELÂL KILINDIĞINI SORUYORLAR. DE Kİ: “SİZE TEMİZ VE HOŞ OLAN ŞEYLER, BİR DE ALLAH’IN SİZE VERDİĞİ YETENEKLERLE EĞİTİP ALIŞTIRDIĞINIZ AVCI HAYVANLARIN TUTTUĞU (AVLAR) HELÂL KILINDI. “ Demek ki Allah saydıklarının dışında, yemek istediğimiz hayvanların ilk ve en önemli özelliğinin temiz, sağlıklı bizlere zarar vermeyecek hayvanlar olmasını şart koşuyor. Hastalıklı küçükbaş ya da büyük baş hayvanı dahi yemenin, doğru olmadığı bilgisini alıyoruz. Günümüzde İslam inancına girmiş tüm haramların, Yahudi inancından içimize girdiğini görüyoruz. Batılı aklayabilmek adına, ayetlerin anlamlarını tahrif etmekten bile korkmuyoruz ve Araf 157. Ayete farklı anlam vererek, bakın Allah’ın Resulü de helal, haram koyabiliyor muş anlamı veriliyor, ayete bakalım. Araf 157: Onlar, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları Resûle, o ÜMMİ peygambere uyan kimselerdir. O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. ONLARA İYİ VE TEMİZ ŞEYLERİ HELÂL, KÖTÜ VE PİS ŞEYLERİ HARAM KILAR. Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır. Ona iman edenler, ona saygı gösterenler, ona yardım edenler ve ona indirilen nura (Kur’an’a) uyanlar var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. (Diyanet meali) Diyanet ya da tarikat cemaat eksenli İslam’ı anlatanlar, ne yazık ki topluma Allah’ın Resulünün de haramlar koyma yetkisi vardır diyerek, bu ayeti örnek gösteriyorlar. Diyanet bu ayeti tercüme ettikten sonra dip not olarak, ayette geçen ÜMMİ kelimesine bile Kur’an’ın asla onaylamadığı, okuma yazma bilmeyen anlamını vermekten çekinmiyor. Ümmi Kur’an’a göre, Kitap Ehline tabi olmayan anlamındadır, asla okuma yazma bilmeyen değildir. Allah’ın Resulünün okuma yazma bilmediğini söylemek, Kur’an’ı tahrif etmekle aynıdır. Çünkü bu anlam verilerek çok önemli bir gerçek gizleniyor. Ayete devam edelim. Allah’ın Resulü ne demişti? SAYDIKLARIM DIŞINDA SİZE HARAM KILINAN HİÇ BİR ŞEY GÖREMİYORUM DEMEMİŞ MİYDİ? Hatta yazdığım ayetin sonunda Kur’an’a uyanlar var ya, işte onlar Kurtuluşa erenlerdir diyerek, Allah’ın Resulü Allah’ın vahyini yani Kur’an’ı tebliğ edip, Kur’an’da Allah’ın haram dediğini tebliğ ettiğini bizlere bildiriyor. Bunun dışına çıkmasının mümkün olmadığını Allah, Resulünün yetki ve sorumluluklarını bizlere anlatırken ne diyordu Rad 40. Ayetinde.” SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR. Diyanet meali.” Kur’an’ın tüm gerçeklerini göz ardı edenler, NE YANİ FARE ETİ, AT, EŞEK ETİ DE Mİ HELAL gibi akla mantığa aykırı sorularla, batılı, rivayetleri aklamaya çalışıyorlar. Allah temiz olan demiş, fare lağımda gezen hayvan temiz olur mu? Allah saydıklarım dışında her temiz olanı helal kıldım diyor. Eğer at ve eşek temiz ve sağlıklıysa sizlere soruyorum, neden yenmesin? Allah yasaklamamış, kul yasaklamış. Sizler kime uymak isterseniz seçim sizin. Allah sizler için her temiz şey helal diyor da, temiz ve pis ayrımını imtihanımız gereği bizlere bırakıyorsa, nasıl olurda bu gerçeği anlamak istemeyerek, adeta Kur’an’ı eksik gibi göstermeye çalışırız, doğrusu bunu anlayamıyorum. Allah helal ve haram konusunda, geçmişte özellikle Yahudilerin yaptığı yanlışlarda bizleri uyarmak için, bakın nasıl ayetler indirmiş. Günümüzde yaptığımız yanlışlara, çok açık cevap niteliğinde. Enam 150: De ki: “HAYDİ, ALLAH ŞUNU HARAM KILDI” DİYE TANIKLIK YAPACAK ŞAHİTLERİNİZİ GETİRİN. ONLAR ŞAHİTLİK ETSELER DE SEN ONLARLA BERABER ŞAHİTLİK ETME. Ayetlerimizi yalanlayanların ve ahirete inanmayanların arzularına uyma. Onlar Rablerine, başka şeyleri denk tutuyorlar. (Diyanet meali) Yunus 59: De ki: “Allah’ın size indirdiği; sizin de, bir kısmını helâl, bir kısmını haram kıldığınız rızıklar hakkında ne dersiniz?” De ki: “BUNUN İÇİN ALLAH MI SİZE İZİN VERDİ, YOKSA ALLAH’A İFTİRA MI EDİYORSUNUZ?” (Diyanet meali) Nahl 116: Dilleriniz yalana alışageldiğinden dolayı, Allah’a karşı yalan uydurmak için, “ŞU HELÂLDİR”, “ŞU HARAMDIR” DEMEYİN. ŞÜPHESİZ, ALLAH’A KARŞI YALAN UYDURANLAR, KURTULUŞA EREMEZLER. (Diyanet meali) Bu ayetlerde Allah, özellikle Yahudilerin yaptığı yanlışlar konusunda hem Yahudileri, hem de bizleri uyararak, bu hataları sakın yapmayın diye, bakın neler söylüyor. Allah’ın haram dediklerinin dışında, bunları da Allah haram kıldı diyenler, haram olduğuna dair tanıklarını getirsinler diyor. Allah Resulüne, onlar uydurma tanıklarını getirseler bile, sakın onlara inanma, onların şahitliğini kabul etme diye uyarıyor. İkinci ayetinde de, Allah’ın dışında haramlar edinenlere kızarak Allah, bu haramları yapmanıza Allah ‘mı size izin verdi, yoksa siz Allah’a iftiramı atıyorsunuz diyerek, çok kesin çizgisini çiziyor ve HARAM KOYACAK YALNIZ BENİM DİYOR RABBİMİZ. Üçüncü ayette de aynı konuyu tekrar ediyor ve dillerinizle yalan uydurarak, şu helal, bu haramdır demeyin. Şüphesiz bunu yaparsanız Allah’a yalan uydurmuş, iftira atmış olursunuz. Bunu yapanlar asla kurtuluşa eremezler diyerek, son noktayı koyuyor. Ne dersiniz bizler bu yanlışı bolca yaparak, Allah’a iftira atanların safında olmuyor muyuz? Bunca açık ayetlerden sonra, bizler Allah’ın haram diye saydıklarının dışına asla çıkamayacağımızı, çok açık Allah’ın ayetlerinden tebliğ almış oluyoruz. İsteyen Allah’a güvenir onun yolunu izler, isteyen rivayet ve sanı bilgileri din diye yaşar onlara inanır. Günümüz İslam toplumu ne yazık ki Kur’an’ın yolunu izlemediği için acı, keder, yokluk, adaletsizlik içinde yaşıyor. Batılı izleyenlerin yolunun, Allah’a ulaşmadığını, asla huzur bulamayacaklarını, lütfen unutmayalım. Allah açlıkla terbiye etmesin. Bir zaman gelecek toplumlar açlıkla karşı karşıya geldiklerinde, günümüzde haram diye uydurduklarını bile, bulamama durumuyla karşı karşıya kalabilir. Allah geleceği bilir ve hükümlerini ona göre gönderir. Lütfen aklımızı başımıza alalım ve Allah’ın uyarılarını, HELAL VE HARAMLARINI Kur’an bütünlüğünde, batıl ve rivayetlerden özellikle Yahudi inancından uzak anlamaya ve yaşamaya çaba harcayalım. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  21. Bugünkü yazımda, Kur’an da geçen HURİ sözleriyle kimden bahsediliyor, sizleri bu konuda düşünmeye davet etmek istiyorum. Bizler Kur’an ayetlerini doğru anlamak için, Kur’an dan yardım almak yerine, rivayet ve sanı bilgiler ışığında ayetleri anlamaya çalıştığımız için, ayetleri yanlış anlıyoruz. Konuyla ilgili bir örnek vermek istiyorum. Nebe 31–32–33–34: Şüphesiz ALLAH’A KARŞI GELMEKTEN SAKINANLARA bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, GÖĞÜSLERİ ÇIKMIŞ GENÇ KIZLAR ve dolu dolu kadehler vardır. (Diyanet yeni meali) Bu ayeti bu haliyle, iman eden bir kadın mümin okuduğunda, acaba nasıl bir soru gelir aklına? İman eden erkeklere böyle genç Bayan HURİLER verilecekte cennette, biz kadınlara ne verilecek? İşte ayetleri doğru olmayan bilgiler, rivayetler ışığında anlamaya çalışırsak, böyle yanlış düşüncelere kapılır insanlar. CENNET YALNIZ ERKEKLERİN ÖDÜLLENDİRİLECEĞİ BİR YER DEĞİLDİR. KADIN, ERKEK TÜM İMAN EDENLERİN EŞİT ŞARTLARDA ÖDÜLLENDİRİLECEĞİ, HUZUR İÇİNDE YAŞAYACAĞI, ALLAH’IN BİZLER İÇİN HAZIRLADIĞI ÇOK ÖZEL BİR MEKÂNDIR. Cümlemize nasip etsin inşallah. Sizlere daha önce yayınlanan, yine Diyanetin eski mealinden, aynı ayetin tercümesini örnek vermek istiyorum. Nebe 31–32–33–34: DOĞRUSU, ALLAH’A KARŞI GELMEKTEN SAKINANLARA kurtuluş, bahçeler, bağlar, YAŞITLAR ve dolu kadehler vardır. (Diyanet İşleri eski meali) Diyanet İşleri başkanlığının eski Kur’an mealinde aynı ayette, Allah’a karşı gelmekten sakınan kulları için vereceği ödül cennetinde, asla KADIN YA DA ERKEK BİR CİNSTEN BAHSEDİLMEMİŞ. Yalnız YAŞIT EŞLERDEN, DOSTLARDAN BAHSETTİĞİ HALDE, bizler yalnız erkeklere has verilecek güzel genç kızlardan bahsedildiğinin yakıştırmasını ayete yapmamız, bizlerin ne derece Kur’an’ı anlamaya çalıştığımızın açık örneğidir. İlginç olanı Diyanetin daha sonra bu ayeti tercüme ederken, neden değiştirme gereği duyduğudur. Bu örnekten de anlıyoruz ki, Diyanet her geçen gün, batıl düşüncelerin etkisinde ayetleri topluma anlatıyor olmasıdır. BUDA TOPLUMUMUZ İÇİN BÜYÜK BİR TEHLİKEDİR. Aynı ayete, başka farklı iki mealden de örnek verelim. Nebe 31–32–33–34: Allah’a saygı duyanlar için umdukları yer, muhteşem bahçeler ve bağlar, müthiş UYUMLU HARİKA EŞLER ve dolup taşan kadehler vardır. (Bayraktar Bayraklı meali) Nebe 31–32–33–34 : ŞÜPHESİZ Kİ [MUTTAKÎ]LER (DUYARLI OLANLAR) İÇİN ÖDÜL(LER) VARDIR. BAHÇELER VE ÜZÜM BAĞLARI, UYUMLU (OLGUNLAŞMIŞ ÜZÜM) TANELERİ. DOLU KADEH(LER). (Mehmet Okuyan meali) Aynı ayeti iki farklı mealinden yazdığımızda, bahsettiğimiz bölüm çok farklı tercüme edildiğini görüyoruz. Dikkat ettiyseniz bu iki ayetin birisinde uyumlu harika eşler, diğerinde uyumlu olgunlaşmış üzüm taneleri diye tercüme edilmiş. Sayın Mehmet Okuyan tercümesine bir dip not ekleyerek bakın ne demiş. “Ayetteki [Kevâ‘ıbe etrâben] ifadesinin, genç kız çocuklarıyla değil, bağlam gereği üzüm taneleri veya salkımları şeklinde anlaşılması gerekmektedir. Bu ifade, yumru bitkiler şeklinde de anlaşılabilir. [Kevâ‘ıb] sözcüğü, Mâide 5:6’da [el-ka‘beyni] şeklinde topukların üstündeki yumru biçiminde aşık/uyluk kemikleri demektir. [Türâb] ile aynı kökten gelen [etrâb] sözcüğü de toprakla ilişkilidir. Burada kastedilen, topraktan çıkan turp vs. yumru biçimindeki gıdalara benzer şekildeki cennete özel içeceklerin meyveleri de olabilir. Zaten sonraki ayette de bunlardan elde edilen ve dolu kadehlerdeki içeceklerden söz edilmektedir.” Ayete bahsedilen ve farklı tercüme edilen bu ayet , erkek kadın ayırmadan ister uyumlu harika eşler olsun, isterse uyumlu birbirinden güzel olgunlaşmış üzüm taneleri olsun, hiç önemli değil. Önemli olan ayette Allah, gerçek iman sahiplerinin, kadın erkek ayrımı yapılmadan ödüllendirileceğini bildirmesidir. Bakara suresi 25. ayetinde Allah, iman edip yararlı işler yapanları bakın nasıl cennetinde ödüllendireceğini bildiriyor. Asla kadın erkek ayrımı yapmadan. “ORADA ONLARIN, HER TÜRLÜ PİSLİKTEN ARINMIŞ TERTEMİZ EŞLERİ OLACAK VE ORADA SÜREKLİ OLARAK KALACAKLARDIR.” Ali İmran 15. ayetinde de aynı şekilde iman edenleri Allah cennetinde TERTEMİZ EŞLERLE ödüllendireceğini bildiriyor, asla kadın erkek ayrımı yapmadan. Nisa suresi 57. ayette aynı şekilde cennete kadın erkek ayrımı yapılmadan eşler, dostlar, arkadaşlarla ödüllendirileceği yani YALNIZ BIRAKILMAYACAĞI bildiriliyor. Bu konuya, bu dünyada yaşadığımız kadın ve erkek ilişkisi gibi, nefsi arzularımızı, bizler cennette de yaşayacağımız algısıyla bakıyoruz. Sizce cennette, bu dünyada yaşadığımız cinsellik, dizginlemeye çalıştığımız nefsimizdeki şehevi duygular, evlat edinme arzuları, cennette de olacak mı dersiniz? Bu konuda yorum yapmak hata olur diye düşünüyorum, çünkü bu konuda Kur’an da hiçbir bilgi yok, ama bizler varmış gibi düşünüyoruz hatta arzuluyoruz. Doğrusu bu konuda, daha fazla yorum yapmaktan korkarım. DOĞRUSUNU, DETAYINI ALLAH BİLİR. Bizlere düşen, açıklanan detay verilen konular üzerinde konuşmak olmalıdır. Nahl 97: ERKEK VEYA KADIN, kim mü’min olarak iyi iş işlerse, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükâfatlarını yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz.( Diyanet meali) Kur’an asla kadın, erkek ayrımı yapmadan, yaptıklarımızın yani imtihanımızın karşılığını alacağımızdan bahseder. Bu durumda nasıl olurda cennette, yalnız erkeklere uyumlu hoş/güzel bakışlı bayan eşlerin, arkadaşların, yardımcıların verileceğini söyleriz. Kur’an Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için, HURİLERLE kadın erkek ayrımı yapmadan, eşleştirileceği, arkadaş yoldaş olarak verileceği anlatılır. Bu eşleşme nasıl olur, onun detayını Allah bilir. Allah Kur’an’da açıklamadığı halde, meleklere dişi yakıştırması yapılmıştır. Allah bu konuda bizleri uyarıp, nereden biliyorsunuz dişi olduğunu, yaradılışına şahit mi oldunuz diyerek bizleri uyarmıştır. Ne yazık ki HURİ konusunda da, bizler aynı yanlışı yapıyoruz. HURİ konusunun geçtiği, diğer ayetlerden örnek verelim şimdide, farklı meallerden. Duhan 54: Aynı şekilde onlara, çok GÜZEL EŞLER VERİRİZ. ( Bayraktar Bayraklı meali) Duhan 54: İşte böyle. Bunun yanı sıra biz onları, iri gözlü HURİLERLE EVLENDİRİRİZ. ( Diyanet Vakfı meali) Tur 20: Dizili koltuklara yaslanarak, yaptıklarınızın karşılığı olarak afiyetle yiyiniz, içiniz!” Onlara ÇOK GÜZEL EŞLER de veririz. (Bayraktar Bayraklı) Tur 20: Art arda dizilmiş koltuklar üzerinde yaslanmış olarak.” Ve biz onları parlak, iri gözlü hurilerle EŞLEŞTİRMİŞİZDİR. (Yaşar Nuri meali) Tur 20: Sıra sıra dizilmiş [mutluluk] sedirlerine uzanarak!” [denilecek.] Ve [cennette] saf ve temiz, güzel gözlü eşler ile ONLARI EVLENDİRECEĞİZ (Muhammet Esed meali) Bu ayetlerin bir öncesinde bahsedilenlere baktığımızda, kadın ya da erkek ayrımı yapmadan, ALLAH’A KARŞI SORUMLULUKLARININ BİLİNCİNDE OLAN TÜM İMAN EDENLERE, HURİ yani uyumlu eşlerin, arkadaşların, yardımcıların cennette verileceği anlatılıyor. Ayette geçen HURİ kelimesinden, asla kadın yada erkek cinsiyeti anlamamalıyız. Bazı tercümelerde evlendirmişizdir diye yazılmış bazılarında, eşleştirmişiz yada eşler veririz diye geçer. Bizler bu konuda çok fazla detaya girmemizin doğru olmayacağına inanıyorum. Evlendirildi diye anlarsak, bu dünyada ki eşlerimiz ne olacak cennete gittiğimizde diye de düşündüğümüzde, hatalı tercümenin anlam kargaşasına yol açacağını lütfen unutmayalım. Evlenmek farklı şey, eşleştirmek yada yalnız kalmayacaklarını anlatmak adına yoldaşlar, eşler, arkadaşlar verilmesi çok daha farklı anlamdadır. UNUTMAYALIM LÜTFEN, CENNETTE HANGİMİZ BU DÜNYADA Kİ EŞLERİMİZLE BİRLİKTE OLMAK İSTEMEYİZ? İSTİSNALAR HARİÇ. SİZCE BU DURUMU BİRDE BU KONUYLA BİRLİKTE DÜŞÜNÜN. HANGİMİZ BU DÜNYADAKİ EŞİMİZİN YANINA, ERKEK HURİ İLE EVLENDİRİLMESİNİ İSTER? YADA BİZ ERKEKLERE VERİLECEK HURİ KADINLARI, KİMİN EŞİ ONLARLA BİRLİKTE KABUL EDER. YADA BAZILARININ SÖYLEDİĞİ GİBİ, YALNIZ ERKEKLERE HURİ VERİLECEĞİNİ BİRDE DÜŞÜNÜN. EŞLERİMİZ BU DURUMDA NE YAPAR? LÜTFEN NEFİSLERİMİZİN ARZU ETTİĞİ GİBİ DEĞL, ALLAH’IN ANLATTIKLARINI ANLAMAYA ÇALIŞALIM. Allah bu konularda, çok fazla detay vermemiştir. Anlatılan cennet ile mükâfatlandırılan kadın ya da erkeğin, CENNETTE MEMNUN OLACAĞI EŞLERLE, YARDIMCILARLA BİRLİKTE OLACAĞIDIR, ORADA YALNIZLIK ÇEKİLMEYECEĞİDİR. Yine cennette, dünyada birlikte evlenip yaşadığımız ve birbirimizden hoşnut olduğumuz, hatta beraberliğimize doyamadan veda ettiğimiz, eşlerimizle birlikte olacağımızı düşünmek, hepimizin arzusudur. Ama eşlerimizle, bu dünyada yaşadığımız cinselliğin olacağını düşünmemiz, bana göre büyük yanlış olur. Çünkü bu konuda da Kur’an’da, hiçbir detay verilmemiştir. Evli olmayan ya da eşlerinden hoşnut olmamış, ya da bir kısım eşlerinin cennete giremediğini de düşündüğümüzde, HİÇ KİMSENİN EŞSİZ, ARKADAŞSIZ BIRAKILMAYACAĞI, YALNIZ KALMAYACAĞI müjdesi olarak da, bu ayetleri anlayabiliriz. Cennet konusunda ki detayları, yalnız Allah bilir. Bizlere düşen Allah’ın verdiği bilgileri doğru anlamaya çalışmak, bilgi vermedikleri konularda da, yalan yanlış sözlere inanmamak olmalıdır. Günümüzde cennet ve HURİLER konusunda, Allah’ın asla bahsetmediği öyle şeyler anlatılmaktadır ki günümüzde, bunlara inanmak ve kabul etmek, bizleri HARAMA götürür. Allah Kur’an’da Araf suresi 33. ayetinde, HAKKINDA HİÇBİR DELİL İNDİRMEDİĞİ BİR ŞEYİ VE ALLAH HAKKINDA BİLMEDİĞİMİZ ŞEYLERİ SÖYLEMEMİZİ HARAM KILMIŞTIR. Lütfen Allah’ın ikaz ve uyarılarına özen gösterelim ve Kur’an’ın açıklamadığı detay vermediği konularda, anlatılan yanlış bilgilere inanmayalım. Böyle yaparak güzelim İslam dinini, hurafelerden uzak tutup, Kur’an’ın yanlış anlaşılmasına da engel olmuş oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  22. Bizler Allah’ın dini diye, öyle bir İslam yaşıyoruz ki, Yahudilerin batıl inançlarıyla harmanlanmış, Allah’ın Yahudileri özellikle yanlış yoldasınız diye uyardığı, cezalandırdığı yapmayın dediği hataları, günümüzde yaşıyoruz. Bizler adeta Yahudileştirilmişiz, ama bunun ne yazık ki farkında bile değiliz. Birkaç örnek vermek istiyorum. İnternette bir video izledim. Bir gezgin genç arkadaşımız, İsrail’de Yahudilerin ibadet yaptığı ağlama duvarında bir Yahudi görevliyle röportaj yapıyor ve kendi inançları hakkında bilgiler alıyordu. Birçok soru sordu ve bu inançlarınız, inandığınız Tevrat ta mı yazıyor dediğinde, Yahudi’nin verdiği cevap aslında bizlerin inancına giren batıl inancın, nereden geldiğine çok açık bir kanıt niteliğindeydi. Bakın ne diyor. “HERŞEY TEEVRATTA YAZMIYOR. YAZILI VE SÖZLÜ UYDUĞUMUZ KURALLAR VAR. YAZILI OLANLAR TEVRATTA DİĞERLERİ HZ. MUSA’DAN VE ATALARIMIZDAN GELEN SÖZLER/HADİSLER. TEVRATTA YAZMAYAN ŞEYLERİ, GELENEKSEL OLARAK UYGULUYORUZ.” Ne dersiniz Yahudi’nin verdiği cevabı, sizler bir yerden hatırlıyor musunuz? Hatırladım dediğinizi duyar gibiyim. Bu söylenenleri, izlenen inanç yöntemini, biz Müslümanların genel çoğunluğu kullanıyor, hem de tamamen aynısını. Kur’an bu söylenenlerin tersini söylemesine, bizlerin yalnız Kur’an’ın ipine sarılmamızı istemesine rağmen, bu hataları yapıyoruz. Çünkü Allah çok net hükmünü vermiş ve sizleri Kur’an’dan sorumlu tutuyorum, hesaba çekeceğim demiştir. Sizce haşa bu hükmü veren Allah, sözünden döner mi? Dönmez diyorsanız lütfen bir kes daha düşünün. Hatırlatırım Yahudilerin ataları da, bu yanlışları yaptığı için Allah tarafından cezalandırılmıştı, bunu Kur’an’ı anlayarak okuyan çok iyi bilir. Yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz, Kur’an’da her bilgi detaylı yoktur. İslam’ı doğru yaşamak, Kur’an’ı anlamak istiyorsak, bizlere yazılı olmadan sözlü olarak Allah’ın Resulünden, atalarımızdan dilden dile ulaşan, rivayet sözler yani hadislerle İslam’ı yaşamalıyız, yoksa ne Kur’an’ı doğru anlarız, nede İslam’ı doğru yaşayamayız demiyor muyuz? Hâlbuki Allah Yahudilere ve diğer toplumlara da, tıpkı Kur’an’da bizlere gönderdiği gibi. SİZLERİ, GÖNDERDİĞİM VAHYİMDEN SORUMLU TUTUYORUM. ONUN İPİNE SARILIN, SAKIN EMİN OLMADIĞINIZ SÖZLERİN/HADİSLERİN ARDINA DÜŞMEYİNİZ DEDİĞİNİ ANLIYORUZ. Çünkü Allah, atalarının inancına uymakta ısrar edenlere, ya atalarınız hiçbir şeyi bilmiyor, doğru yolda değilseler de mi onlara uyacaksınız dediğinde, Yahudi ve Hristiyan toplumlarının yanlışlarını Kur’an’da açıkça yüzlerine vurduğu halde, bizler Kur’an’dan ders almamız gerekirken, hala Kur’an ile yetinmeyip, Yahudiler gibi, bizlere rivayet yoluyla sözlü nakil yoluyla ulaşan bilgileri, dinin emri kabul etmeye devam ediyoruz. Allah namaz kıl, oruç tut, zekât ver, hacca git emirlerini Kur’an’da verip, detaylarını nasıl uygulanacağını vermediğini nasıl söyleriz. Çok basit ve anlaşılır şekilde verdiği halde, bu iftirayı Kur’an’a nasıl atarız? Allah açıklamadığı, detay vermediği bir şeyden nasıl hesap sorar diye demi düşünemiyoruz. Bizler Allah’ın yazılı emirlerine yani Kur’an’a verdiğimiz önemin çok daha fazlasını, sözlü rivayet yollarla gelen hadislere veriyoruz ve diyoruz ki, “BU HADİSLER OLMASAYDI KUR’AN ANLAŞILMAZ, KAPALI KAILIRDI.” Bu sözleri söyleyen ve bunlara inananlara soruyorum. Bu durumda tek başına anlaşılmayan Kur’an ‘mı önemli, yoksa Kur’an’ı anlaşılır hale getirdiğini iddia ettikleri rivayet sözler/hadisler mi daha önemli, ne dersiniz? Bu söze inananlar aslında şunu söylemiş oluyor. Kur’an’ı açıklayan anlaşılır hale getiren sözler/hadisler önceliklidir, çünkü O hadisler olmasaydı Kur’an anlaşılmaz, kapalı kalırdı diye bir cevap vermiş oluyorlar. İŞTE BUDA APAÇIK ŞİRKTİR, BUNUN AFFIDA YOKTUR HATIRLATIRIM. Hiç kimse beşeri sözleri/hadisleri Allah’ın kelamının önüne geçiremez, onlar olmasaydı Kur’an anlaşılamazdı diyemez. HAŞA ALLAH KULLARINA ANLATAMADIDA BUNU BİRİLERİMİ BAŞARDI. Biliyorum bazı arkadaşlarımız, biz Kur’an’ı ikinci plana atmıyoruz, tam tersine baş tacı yapıyoruz diyecekler. Ama yaşanan gerçekler, bu sözleri asla onaylamıyor. Allah’ın Nuru’nun anlaşılması için, hiç bir beşerin sözlerine ihtiyacı yoktur. Allah hadi bir benzerini getirin bakalım diye bizlere meydan okuyorsa, haşa Allah’ın bu meydan okuyuşuna karşı, söz söyleyenleri düşünmeye davet ediyorum. Bu söylenenler Allah’ın kelamına iftiradır. Bunlar ancak nefislerini aldatıyorlar. Allah bizleri affetsin diyeceğim anma, bu hataları yapanları Allah, asla affetmem diyor. Lütfen araştırınız bizler adeta, Yahudileştirilmiş bir İslam yaşıyoruz. Yahudiler hem bizim inancımıza hem de Hristiyanların inancına, kendi inançlarını öyle bir sokmuşlar ki, iki tarafında artık inançlarından çıkarması çok mümkün görünmüyor. Sanırım Allah bizleri özellikle bunlarla imtihan ediyor. Sizlere Yahudilerden inancımıza geçen, bazı konuları özet olarak yazmak istiyorum. Allah Kur’an’da, nelerin haram olduğunu saymış ve saydıklarım dışında her temiz şey sizler için helaldir demiştir. Bugün Allah’ın saydığı haramların dışında, fıkıh inancının, rivayet hadislerin Müslüman toplumuna dayattığı, tek tırnaklı, çift tırnaklı, yırtıcı kuşlar, denizden çıkan kalamar, karides, midye, ıstakoz türü şeylerinde haram olduğu anlatılır. BU BİLGİLERİN TAMAMI, YAHUDİLERİN İNANÇLARINDAN BİZLERE GEÇMİŞTİR. Allah Kur’an da kadınların ay halinde, ibadet yapamayacağı, oruç tutamayacağı konusunda bir yasak getirmemiştir. Günümüz İslam toplumunda kadınlara getirilen bu yasak, YAHUDİLERİN İNANCINDAN, BİZLERİN İNANCINA GİRMİŞTİR. Hz. Âdem in eşinin ismi, HAVVA ismiyle Kur’an da geçmez. Daha doğrusu Allah’ın elçilerinin eşlerinden, isim olarak bahsedilmez. Onun içinde Hz. Âdem den bahsederken, onun eşi diye geçer. İLGİNÇTİR BUGÜN NEREDEYSE HEPİMİZ, HZ ÂDEMDEN BAHSEDERKEN, EŞİNİN HAVVA OLDUĞUNU SÖYLERİZ. BU BİLGİDE YAHUDİLERİN ELLERİNDEKİ, TAHRİF EDİLMİŞ KİTAPLARINDA GEÇER. NEDEN BU BİLGİLERİ SORGULAMA GEREĞİ DUYMUYORUZ? Yahudi inancında dinin kaynağı, yalnız TEVRAT değildir, bu örneği yazımın başında, bir Yahudi’nin ağzından görmüştük. Yahudilerin dini inançlarının temelini, Yazılı olan TEVRAT, rivayet yani sözlü olarak atalarından gelen hadislerin toplandığı kitap olan TALMUD, inançlarının ana kaynağı kabul edilmiştir. Bu inanç sistemi de bizlere Yahudilerden geçmiş ve dinin ana kaynakları olarak, yalnız Kur’an yetersiz görülmüş ve sözlü rivayet yoluyla ulaşan sözler/hadisler ve mezheplerin FIKIH inancı da dinin temel ana kaynakları olarak kabul edilmiştir. Mezhep ve tarikat eksenli İslam’ı yaşayanlardan duyarsınız. “İSLAM KUR’AN VE RESULÜN SÜNNETİ İLE YAŞANIR.” Resule ait olduğu iddia edilen sözler, insanların birbirine nakil yoluyla gelen bilgilerdir. Bu bilgilere/sözlere nasıl güveniriz diyen, ne yazık ki çok azınlık. Kur’an’ı Allah ben koruyorum diyor, Peki rivayet edilen hadislerin doğruluğunu kim koruyor. Bununda kolayı bulunmuş ve onları da Allah koruyor diyerek, Allah’a iftira attığımızın böylece Kur’an ile eş tuttuğumuzun hala farkında değiliz. Kur’an zina yapan erkek ya da kadın ayırmadan, nasıl bir ceza verileceğinden bahseder ve anlatır. Bu konuda apaçık ayet olduğu halde, hala zinanın cezası aslında Kur’an dada RECM EDİLMEKTİ AMA KUR’AN’A GEÇMEDEN KAYBOLMUŞ, YAZILI NÜSHAYI KEÇİ YEMİŞ, diyecek kadar Kur’an a saygısızlık yapıyoruz. Hani Kur’an’ı Allah koruyordu? Ne oldu batılı aklamak için, ayeti görmezden mi geldik, yoksa inkar mı ettik? ZİNANIN RECM, YANİ TAŞLANARAK ÖLDÜRME İNANCI, YAHUDİLERİN İNANÇLARIDIR VE NE YAZIK Kİ BU İNANÇ ONLARDAN BİZE GEÇMİŞTİR. Bizim inancımızda kutlanan Beraat kandili/gecesi, Yahudilerden esinlenilmiştir. YAHUDİLİKTEKİ BERAAT GECESİ, YOM KİPUR /KEFARET GÜNÜDÜR. Yom Kipur günü, Yahudiler için en kutsal gündür. (Youm=yevm/ gün, Kippur= kefaret demektir.) Onların kefaret ve tövbe günüdür. Yahudiler bu günde oruç tutarlar. Bu inançta bizlere Yahudilerden geçtiği çok açık anlaşılıyor. Kur’an kadının ya da erkeğin, iffetli ve namuslu olmasının öneminden, birçok ayetinde bahseder. Ama kadının kızlık zarından ve evlenirken kız olduğuna dair, bu zarın kanamasının gerektiğinden bahsetmez. Çünkü bazı kadınlarda bu zar kolay yırtılmaya bilir, doğumda yırtılabilir. Bu yüzden yeni evlilerin yuvalarının yıkıldığını hepimiz duyarız. İŞTE BU GERDEK GECESİ KANLI ÇARŞAF GELENEĞİDE, NE YAZIK Kİ YAHUDİLERDEN BİZLERİN İNANCINA GEÇMİŞTİR. Bakın kitaplarında ne yazar. “YASANIN TEKRARI 22:/16- KADININ BABASI İLERİ GELENLERE, ‘KIZIMI BU ADAMLA EVLENDİRDİM AMA O KIZIMDAN HOŞLANMIYOR DİYECEK, ‘ŞİMDİ KIZIMI SUÇLUYOR, ONUN ERDEN (KIZ) OLMADIĞINI SÖYLÜYOR. İŞTE KIZIMIN ERDEN OLDUĞUNUN KANITI! SONRA ANNE-BABA KIZLARININ ERDEN (KIZ) OLDUĞUNU KANITLAYAN YATAK ÇARŞAFINI İLERİ GELENLERİN ÖNÜNE SERİP GÖSTERECEKLER.” İnancımıza Yahudilerden o kadar çok inanç geçmiştir ki, saymakla bitmez. Lütfen Allah’ın özellikle Yahudileri uyarıp ikaz ettiği konuları Kur’an’dan doğru anlayalım ve içimize soktuğu yanlış inançları inancımızdan çıkartarak, yalnız Allah’ın ipine sarılalım ki hesabını veren, Allah’ın halis kulları arasında olabilelim. . . . Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  23. Değerli kardeşlerim. Bugün İslam toplumları olarak, çok farklı anladığımız, çok farklı anlamlar verdiğimiz Nur suresi 31. ayet üzerinde, birlikte sizleri düşünmeye davet etmek istiyorum. Bu konu İslam toplumunda çok farklı anlatılıyor ve mezheplerin inancına uydurulmaya çalışılıyor. Ayeti onun için, biraz detaylı ve uzun yazmak zorunda kaldım. Lütfen sabırla, sonuna kadar okumaya çalışalım. Eğer ben bu kadar uzun yazı okuyamam, canım sıkılır derseniz, Allah’ın Kur’an da ki gerçekleri ile buluşamaz batılın etkisinde yaşar ve bizleri Allah ile aldatanların tuzağından da asla kurtulamayız. Ayeti anlamaya çalışırken, lütfen hiçbir etki altında kalmadan, bizlere öğretilen rivayet bilgileri bir kenara bırakarak, ayeti bizler Kur’an bütünlüğünde bizzat Kur’an’dan anlamaya çalışalım. Önce ayeti farklı meallerden yazalım ki konu daha iyi anlaşılsın. Nur 31: Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (YÜZ VE EL GİBİ) GÖRÜNEN KISIMLAR MÜSTESNA, zînet (yer)lerini göstermesinler. BAŞÖRTÜLERİNİ TA YAKALARININ ÜZERİNE KADAR SALSINLAR. Zinetlerini, kocalarından yahut babalarından yahut kocalarının babalarından yahut oğullarından yahut üvey oğullarından yahut erkek kardeşlerinden yahut erkek kardeşlerinin oğullarından yahut kız kardeşlerinin oğullarından yahut Müslüman kadınlardan yahut sahip oldukları kölelerden yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz! (Diyanet meali) Nur 31: (Ey Peygamber!) Mü’min kadınlara da söyle, onlar da gözlerini (yasak olandan) sakınsınlar/çevirsinler. ONLAR DA EDEP YERLERİNİ [FURÛCEHUNNE] KORUSUNLAR. TAKILARINI [ZÎNETEHUNNE], KENDİLİĞİNDEN GÖRÜNEN KISMI HARİÇ, TEŞHİR ETMESİNLER. ÖRTÜLERİNİ [HUMURİHİNNE] (AÇIK OLAN) GERDANLIKLARININ ÜZERİNE SALSINLAR/GÖĞÜS AÇIKLIĞINI ÖRTSÜNLER. Takılarını/ziynetlerini; kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, mü’min kadınlar yahut akitle sorumluluk aldıkları/köleler yahut erkekliği kalmamış hizmetçiler veya henüz kadınların mahrem yerlerinden haberleri olmayan erkek çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizlemekte oldukları takıları anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar.¹¹ Ey Mü’minler! Hepiniz birden Allah’a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz. (Prof. Dr. İsmail Yakıt meali) Önce şunu hatırlatmak isterim, özellikle ilk önce Diyanet mealini örnek yazdım, çünkü bu ayette HIMAR kelimesi özellikle başörtüsü olarak çevrilmiş. Diğerinde ise aynı kelime ÖRTÜLERİNİ diye çevrilmiş. Bizlerde ilk önce bu kelimenin, başörtüsü anlamında olduğunu düşünerek ayeti anlamaya çalışalım. Acaba HIMAR kelimesine, başörtüsü anlamı verildiğinde, ayette hüküm başın örtülmesi emrimi, yoksa….? Onu birlikte anlamaya çalışalım. Ayette geçen, GÖRÜNEN KISIMLAR MÜSTESNA cümlesine, Diyanet kendi anladığını yazmış ve parantez içine, Allah’ın hiç bahsetmediği, ayette örneğini bile vermediği bir anlamı vererek, bu müstesnanın YÜZ VE ELLER OLDUĞUNU SÖYLEMİŞ. Sanki haşa, ayetin anlaşılması için eksik tamamlar gibi not düşülmüş. Allah müstesna olan el ve yüzden bahsetmiş olsaydı, bunları da söylemez miydi? Ayette ZİYNET yerlerini göstermesinler diye uyarıyor. Peki bu ziynetten neyi kast ediliyor olabilir? Bunu doğru anlamalıyız. Bu uyarı ile neresini kast ettiğini, cümlenin devamından anlıyoruz ve Başörtülerini yakalarına kadar uzatsınlar yani göğüs bölgesini kapatsınlar diyor. Diğer mealde de örtüleriyle göğüs açıklığını, gerdanlık dediğimiz bölümün kapatılması anlatılıyor. Ayeti anlamaya devam edelim. Allah görünen kısımlar müstesna dedikten sonra, ZİYNET yerlerini göstermesinler diyor. Peki, ayette dikkat çekilen konu neydi? Ziynet yerlerini yani Göğsün örtülme emriydi. O ZAMAN ALLAH, GÖRÜNEN KISIMLAR MÜSTESNA SÖZÜNDEN NEYİ KAST ETTİĞİNİ DE, BU DOĞRULTUDA ANLAMALIYIZ. Ayette hiç bahsedilmeyen bir konuyla bağlantı kurarsak, yanlış anlamış oluruz, kendimizi aldatırız. Diyanet ayeti tercüme ederken, parantez içine eller ve yüz olarak vermiş. Halbuki ki ayetin bahsettiği konu çok farklı. AYETİN AMACI ZİYNET BÖLGESİNİN, YANİ GÖĞSÜN ÖRTÜLMESİ. AYETTE ZİYNET KELİMESİYLE, KADININ GÖĞÜS AÇIKLIĞI KAST EDİLİYOR. YÜZ VE ELLE HİÇ BİR İLGİSİ YOK. Dikkat ederseniz cümlede, görünen kısımlar müstesna diyor, ama bu kısmın ne olduğu konusunu, tekrarlama gereği duymuyor ayet. Demek ki cümlenin öncesi ve devamında bu sözler geçiyor ve neresi olduğu anlaşılıyor ki, tekrar söz edilmemiş. Müstesna olanların ne olduğunu anlamaya çalışırken, bunu dikkate almalıyız. Sizce göğsü örttükten sonra, kendiliğinden görünen kısım ne olabilir? ELBETTE GÖRÜLEN GÖĞSÜN İRİLİĞİ, BÜYÜKLÜĞÜDÜR. Allah görünen kısımlar hariç, ziynetlerini göstermesinler cümlesinde, ziynet sözüyle göğsün açıklığının, dekoltesinin kapatılmasından bahsediyordu. GÖRÜNEN KISIMLAR MÜSTESNA DERKEN, KADININ ÖRTTÜĞÜ AMA İRİLİĞİNDEN/BÜYÜKLÜĞÜNDEN DOLAYI GÖRÜLEN, FARK EDİLEN KISMININ GÖRÜLMESİNDE, FARK EDİLMESİNDE BİR SAKINCASININ OLMADIĞINI AÇIKLIYOR BİZLERE KUR’AN. Çünkü konu göğsün örtülmesi olduğuna göre, müstesna sözünü de bahsedilen konuyla alakalı anlamalıyız ki, doğru anlamış olalım. Dikkat ederseniz yukarıda da söylediğim gibi, müstesna olan kısım ayrıca açıklanmaya, detay verilmeye gerek görülmemiş. Ayeti İlk verdiğim Diyanet mealinde yazdığı şekliyle, anlamaya devam edelim. “BAŞÖRTÜLERİNİ TA YAKALARININ ÜZERİNE KADAR SALSINLAR.” Tekrar hatırlatmak istiyorum, Hımar kelimesinin başörtüsü anlamına geldiğini söyleyenler olduğu gibi, bu kelimenin örneğini de verdiğim gibi ÖRTÜ anlamında olduğunu söyleyenlerin de olduğunu lütfen unutmayalım. Bizler ayeti doğru anlayabilmek için, başörtüsüne delil gösterdikleri tek ayeti anlamaya çalışırken HIMAR kelimesinin başörtüsü olduğunu düşünerek anlamaya devam edelim. Kelimeye yanlış bir anlam bile versek, ayette uyarılan ve dikkat çekilen konuyu, Kur’an bütünlüğünde dikkatle düşünen anlayacaktır. Başörtüsü diye çevirdikleri için, bu anlamı vererek ayeti anlamaya devam ediyoruz. Tekrar etmek istiyorum, kelimeye istenilen anlam verilsin, geleneksel Fıkıh inancının etkisinde kalmayan bir Müslüman, doğruyu ve yanlışı Kur’an gözlüğünden bakarak, düşündüğünde doğruyu anlayacaktır. Başörtülerini yakalarının üzerine neden salsınlar dediği çok açık. Göğüs dekoltesini, göğsün açıklığının kapatılması emrediliyor. DEMEK Kİ AYETTE EMREDİLEN VERİLEN HÜKÜM GÖĞSÜN ÖRTÜLMESİ, BAŞIN ÖRTÜLMESİ DEĞİL. Ayette ZİYNET sözüyle Allah, kadının ilk göze çapan, cinsel bölgesi göğüslerinden bahsediyor, çok önemli bir konuya ayetten açıklık getirdik. EMİR GÖĞÜS AÇIKLIĞININ ÖRTÜLMESİYSE, İSTER BAŞÖRTÜSÜYLE, İSTER HERHANGİ BİR ÖRTÜYLE ELBETTE ÖRTÜLEBİLİR. ÖNEMLİ OLAN APAÇIK HÜKMÜN YERİNE GETİRİLMESİDİR. Ayette bahsedilen Ziynet kelimesinin anlamı kullanıldığı yere göre değişir. Örneğin altın, gümüş gibi süs eşyasına da ziynet diyebilirsiniz. Çünkü bunlar güzel görünen dikkat çeken anlamına gelir. Peki ayette hangi konu işleniyor da, Allah ZİYNET kelimesini kullanıyor. Çok açık kadının dikkat çeken, güzel görünen göğüs dekoltesi için kullanılıyor ki, Allah bu bölgeye kadının ziyneti diyor ve kapatılması isteniyor. Ayetin devamını da, bu bağlamda anlamaya devam etmeliyiz, doğru anlamak istiyorsak. Nur suresi 31. ayeti yazdığım farklı mealde, Prof. Dr. İsmail Yakıt hocamız, ayette geçen ve başörtüsü diye çevrilen HIMAR kelimesine, bakın neden ÖRTÜ anlamı verdiğini nasıl açıklıyor. “İSLAMİYET’TEN ÖNCE ARAP KADINLARININ BAŞLARINDA “HIMAR” DEDİKLERİ BİR ÖRTÜ VARDI. UÇLARINI ARKADAN BAĞLARLAR, GÖĞÜS VE GERDANLIK AÇIKLIĞI GÖZÜKÜRDÜ. BU AYETLE EMROLUNAN YER GÖĞÜS VE GERDANLIĞIN ÖRTÜLMESİDİR. “HIMAR” ÇOĞULU “HUMUR” ASLINDA ÖRTÜ DEMEKTİR. KULLANILDIĞI YERE GÖRE “BAŞÖRTÜSÜ, “MASA ÖRTÜSÜ” VE OMUZ ÖRTÜSÜ”/ŞAL VB ADINI ALIR. BAŞÖRTÜSÜ İSLAM’LA GELEN BİR ÖRTÜ DEĞİLDİR. TARİH BOYUNCA İKLİMDEN DOLAYI ARAPLARIN KADIN ERKEK HEPSİNİN BAŞI ÖRTÜLÜDÜR. KADINLAR İSE, O ZAMAN “HIMAR”LARINI ARKADAN BAĞLARLARDI VE GÖĞÜS BÖLGESİNİN AÇIKLIĞI KALIRDI. BU AYETLE, AÇIK OLAN VE CİNSELLİĞE DAVETİYE ÇIKARAN BÖLGELERDEN BİRİ OLAN GÖĞÜS AÇIKLIĞININ KAPATILMASI EMREDİLMEKTEDİR. AYETTE GEÇEN “CUYÛB” KELİMESİNİN TEKİLİ “CEB”DİR. ELBİSENİN GERDANLIKTA AÇILAN BOŞLUĞUNA DENİR. ÖRTÜLMESİ GEREKEN BURASIDIR.” Gelelim konumuza. Sizce ayette Allah bu sözleriyle, bizlere nasıl bir hüküm veriyor. Şöyle diyebilir miyiz? “ALLAH BAŞINDA MUTLAKA BAŞÖRTÜSÜ OLSUN VE ONUNLA DA GÖĞÜS AÇIKLIĞINI DA ÖRT Kİ DİKKAT ÇEKMESİN, EMRİ VERİLİYOR.” Bunu söyleyebilir misiniz? Yoksa zaten Kur’an’ın indirildiği toplumda, kadının başı örtülüydü, o örttüğünüz başörtülerinizle, yada örtülerinizle açıkta bıraktığınız, dikkat çeken göğüs dekoltenizi de örtününüz, kapatınız mı diyor? Nur suresi 31. ayette geçen HIMAR kelimesinin başörtüsü olduğunu söyleyenlerin düşüncelerine de yer verelim ki, en doğruya ulaşalım. “ARAPÇA SÖZLÜKLERE GÖRE, ÖRTÜ ANLAMINA GELEN KELİME HIMÂR DEĞİL HAMR KELİMESİDİR. HIMÂR KELİMESİNİN SÖZLÜKLERDE VERİLEN ANLAMI “KADININ” BAŞÖRTÜSÜDÜR. HATTA RAGIP EL İSFAHANÎ’NİN MEŞHUR KUR’AN LUGATİ MÜFREDAT’A GÖRE HIMÂR, “ARAP ÖRFÜNDE” KADININ BAŞÖRTÜSÜDÜR. KUR’AN’IN ARAPLAR TARAFINDAN SADECE BAŞÖRTÜSÜ ANLAMINDA KULLANILAN BİR KELİMEYİ, BAŞKA BİR ANLAMDA KULLANMASININ HİÇBİR GEREKÇESİ OLAMAZ.” Bu düşünceden yola çıkarak, kendimize soralım. Allah Kur’an’ı yalnız Arap örfüne göre mi gönderdi tüm insanlığa? Bizler sözlüklerde verilen anlamına mı bakmalıyız bir kelimenin, yoksa Kur’an da yapılan açıklamalara, kullandığı anlamına mı? Ne dersiniz? Arap örfünde bu kelime Başörtüsü anlamındadır diyor. Acaba 1400 yıl öncede, Arap örfü bu anlamda mıydı? Diyelim ki evet o dönemde de başörtüsü anlamındaydı. ALLAH’IN RESULÜ BU AYETİ TEBLİĞ ALIP, TÜM MÜSLÜMANLARA TEBLİĞ ETTİĞİNDE, SİZCE KÖLELER YA DA MÜSLÜMAN OLAN CARİYELER HARİÇ, ONLAR ÖRTMEYECEK, ÖZGÜR KADINLAR YALNIZ BAŞLARINI ÖRTECEK BU AYETE GÖRE DİYE, AYETİ TEBLİĞ ETMİŞ OLABİLİR Mİ? Mümkün değil. Lütfen araştırınız, Allah’ın Elçisinin döneminde köle kadınlar, yani cariyeler Müslüman bile olsalar, özgür kadın, cariye ayrımı rahatlıkla yapılabilsin diye, MÜSLÜAN CARİYELERİN’DE BAŞLARININ ÖRTMELERİ YASAKTI. BU AYET TEBLİĞ EDİLDİKTEN SONRA BİLE, MÜSLÜMAN OLAN CARİYELER BAŞLARINI ÖRTEMİYORDU. ALLAH’IN RESULÜ BU AYETTEN, MÜSLÜMAN KADIN BAŞINI ÖRTMELİDİR EMRİNİDE ANLAMIŞ OLSAYDI, SİZCE MÜSLÜMAN CARİYELER ÖRTMESİN DERMİYDİ? Bakın ayeti, geleneksel İslam inancının mantığıyla bile anlamaya çalışsak, başın örtülme emrini, Kur’an’ın özellikle bu ayette verdiğini çıkartamayız. Karar sizin, ayette geçen bir kelimeye, ne anlamı verirsek verelim, Kur’an’ın diğer ayetleri onay vermiyorsa, ancak kendimizi kandırmış oluruz. Arap geleneği bile bunu onaylamıyor. Ayeti anlamaya devam edelim. Söylediklerimin daha iyi anlaşılması için, bir örnek vermek istiyorum. Ayette hımar kelimesinin, başörtüsü anlamına geldiğini farz edelim ve öyle düşünmeye devam edelim. Diyelim ki Kur’an’ın indirildiği toplumda, kadının çok kısa etek giydiğini ve öyle dolaştıklarını farz edelim. Tıpkı başlarını iklim, töre ve gelenekleri gereği örtüp, göğüslerini daha dikkatsiz örten kadınlar gibi. Bu arada hatırlatmak isterim, O dönemin erkeklerinin de tamamının başları gelenekleri ve iklim şartlarından dolayı örtülüydü. Her nedense günümüzde, erkeklerde başlarını örtmelidir diyen yok. Allah yapılan bu yanlışa dikkat çekmek için, şöyle bir ayet indirdiğini farz edelim bir an. “EY MÜMİN KADINLAR, ETEKLERİNİZİ KISA GİYMEYİN, AŞAĞIYA DOĞRU SALINKİ DİKKAT ÇEKMESİN, MÜMİN KADINA DA YAKIŞAN BUDUR.” Bu durumda siz bu uyarıdan, nasıl bir sonuç çıkartırdınız? Kadınlarda etek giymek farzdır ve bu eteğin boyu da uzun olacaktır diye mi anladınız? Yoksa yapılan yanlışa Allah dikkat çekerek, etek giyecekseniz kısa etek giymeyin diyor, diye mi anlardınız? İşte yaptığımız yanlışa dikkat çekici ve düşündürücü örnek. Bizler ayetlerin ne anlattığını, neye hükmettiğini değil, AYETLERİ TÖRE, GELENEK VE İTİKATLARIMIZA NASIL DELİL YAPARIZ, ONUNLA BAĞLANTI KURARIZ, ONA BAKIYORUZ. ÖNEMLİ OLAN HÜKÜMDÜR, HÜKMÜ YERİNE GETİRMEK İÇİN KULLANILAN ARAÇ YA DA GEREK ZAMANA, MEKÂNA GÖRE DEĞİŞEBİLİR. Hatırlayınız Allah elçisine Hac suresi 27. ayetinde ne diyordu? Hac 27: İnsanlar arasında haccı ilan et ki, GEREK YAYA OLARAK, GEREK UZAK YOLLARDAN GELEN YORGUN DEVELER ÜZERİNDE, sana gelsinler. Bakın Allah o devrin koşullarında ayeti indirmiş ve Hacca yaya ya da deveyle gidilebileceği örneğini veriyor. Şimdi bizler bu ayetten, Hacca yalnız yaya, ya da deveyle gidilmelidir diyebilir miyiz? Elbette hayır. O zaman Nur suresinde geçen, HIMAR kelimesine başörtüsü anlamını dahi versek, AYETTE BAŞIN ÖRTÜLME EMRİNİ DE ALLAH DOLAYLI VERİYOR DİYEMEYİZ. Lütfen unutmayalım, KUR’AN DA FARZ EMİRLER, AÇIK VE NET BİR ŞEKİLDE, BİRÇOK AYETLE İZAH EDİLEREK, ÖRNEKLERLE VERİLMİŞTİR. YANİ AYETLER DOLAYLI DEĞİL, MUHKEM YANİ HERKESİN ANLAYACAĞI ŞEKİLDE AÇIK HÜKÜMLE VERİLMİŞTİR. AYRICA ALLAH ÇOK ÖNEMLİ KONULARI TEK BİR AYETTE DEĞİL, BİRÇOK AYETTE TEKRAR ETMİŞTİRKİ, DOĞRU ANLAŞILSIN. Sormak isterim madem Nur suresi 31. ayette göğsün örtülmesi muhkem/açık bir şekilde veriliyor, başın örtülmesi de DOLAYLI veriliyor, bu durumda Kur’an’ın başka bir ayetinde, dolaylı verilen bu hüküm, MUHKEM bir şekilde verilmesi, açıklanması ve KADIN SAÇLARINI ÖRTMELİDİR DEMESİ gerekmez miydi? LÜTFEN UNUTMAYALIM ALLAH, HİÇ BİR AYETİNDE MUHKEM YANİ AÇIK BİR ŞEKİLDE, KADIN SAÇLARINI ÖRTMELİDİR EMRİNİ VERMEMİŞTİR. NEDEN BUNU SORMUYORUZ? Karar sizlerin, gerçeklerle buluşmak isteyen Müslüman, hiç bir rivayet sanı bilginin etkisi altında kalmadan, Kur’an ışığında ayetleri anlamaya çalışmak olmalıdır. Süleymaniye Vakfının yeni mealinde, bu ayette geçen ZİYNET kelimesinden, bakın ne anlamışlar ve dip not olarak, nasıl bir açıklama yapılmış. Bu konuda da açıklama yapmak istiyorum ki, konu daha iyi anlaşılsın. “KADIN, İNSANLAR İÇİN ZİYNET KILINDIĞINDAN (Al-i İmran 3/14) BU AYETTEKİ ZİYNET, KADIN VÜCUDUNDAN BAŞKASI OLAMAZ.” Dikkat ederseniz, budur diyemiyorlar ama tahminlerinin de çok güçlü olduğunu, üstüne basarak söylüyorlar. Allah’ın HÂŞÂ izah edemediğini, açıklamadığını anlatmaya izah etmeye mi çalışıyorlar. Hani Allah biz her şeyden nice örnekleri, değişik ifadelerle verdik ki anlayasınız diyordu? Hani sorumlu olduğumuz ayetler MUHKEMDİ, düşünen aklını kullanan anlıyordu? Unutmayalım lütfen, muhkem şüphe duyulmayacak kadar açık, anlaşılan anlamındadır. Bunun yorumunu sizlere bırakıyorum. Normalde kullanılan ziynet kelimesinin anlamı, günümüzde’de güzel görünen alımlı anlamındadır, ama yasaklanmamıştır. Kadın erkeklere güzel görünmek istediği gibi, elbette erkekte kadına güzel görünmek ister. Allah sizlere süs eşyası indirdim, mescitlere giderken giyinip gidin der. Erkek kadın ayrımı yapmadan. Burada bahsedilen, cinsel bölgelerin dikkat çekmemesi, görünmemesi kapanmasıdır. YOKSA KADININ HER YERİ ERKEK İÇİN ZİYNETTİR, KAPATMALIDIR DERSEK, BU DÜŞÜNCE ALLAH’IN DEĞİL, KENDİMİZİN DÜŞÜNCESİ OLMAKTAN İLERİ GİDEMEZ. BUNU SÖYLEDİĞİMİZ ANDAN İTİBAREN ERKEĞİNDE TÜM BEDENİ, KADINA ZİYNET OLMASI GEREKMEZ Mİ? AMA BUNDAN BAHSEDEN NE YAZIK Kİ YOK. Kur’an da asla, hiçbir ayette böyle bir bilgi, hüküm yoktur. HÂŞÂ Allah’ın Kur’an’da açıklayamadığını, izah edemediğini açığa çıkaranlar mı var aramızda. Böyle davranırsak kendimizi aldatırız. Belki gelenek ve inançlarımıza geçici kanıt yaratır ve nefsimizi avuturuz, ama Allah’ın gerçekleri ile buluşamayız ve kadınlarımıza eziyet etmiş oluruz. İRANDAKİ KADINLARIN, BAŞÖRTÜSÜNDEKİ ZORLAMAYA KARŞI TAVRINI, İSYANLARINI LÜTFEN DİKKATLE DÜŞÜNÜN. NE SÖYLEMEK İSTEDİĞİMİ ANLAYACAKSINIZ. Yine ayette geçen, görünen kısmı müstesna dan kasıt ne olduğunu, bakın Süleymaniye Vakfı ne anlamış. ”GÖRÜNEN KISIM” İFADESİNİN BAŞÖRTÜDEN ÖNCE GEÇMESİNDEN, YÜZÜN GÖRÜNEN GÜZELLİKLERDEN OLDUĞU ANLAŞILIR.” İyide bizler ayette asıl anlatılmak ve dikkat çekilmek istenen yeri, bölgeyi YANİ AYETİN HÜKMÜNÜ unuttuk, hiç bahsedilmeyen bir bölgeden bahsediyoruz. Yine açıkça Allah’ın asla söylemediği, ayetten de bunun anlaşılmasının mümkün olmadığı bir anlam yükleyerek, başörtüsüne delil yaratmaya çalışılmış. Ayette geçen Ziynet kelimesine, mealinde güzellik anlamı verip, ondan sonrada bu güzellikten kasıt, aslında kadının yüzüdür, onun görünmesinde bir sakınca yoktur anlamı veriliyor. Nur suresi 31. ayeti anlamaya devam edelim. Ayetin devamında çok ilginç ve dikkatle düşünmemiz gereken bir liste verilerek, ziynetlerini bu kişilerden başkasına göstermesinler açıklamasını yapıyor. Sayılanlara baktığımızda, çok yakın akrabalar ve aile içinde yaşayan, erkekliği kalmamış köle ve hizmetçilerden, birde henüz kadınların MAHREM YERLERİNE vakıf olmayan, erkek çocuklardan bahsederek, bunlardan başkasına göstermesinler diyordu. Peki, bu sözleri nasıl anlamalıyız? Eğer bu saydıklarımıza, kadının göğüslerini serbestçe gösterebilir diye anlarsak, elbette büyük hata yaparız. Ahzab Suresi 59. ayeti tekrar hatırlayınız lütfen. Ne diyordu Rabbimiz? Mümin kadınlara söyle, dışarıya çıkarken, üzerlerine dış giysilerini alsınlar ki tanınsınlar, bilinsinler incitilmesinler diyordu. Demek ki bahsettiğimiz konuyu bu ayet doğrultusunda anlamalıyız. Ayrıca Nur suresi 31. ayette ziynetlerin örtülme emrini verirken daha titiz, daha dikkatli olunması emrini vermişti. NUR SURESİ 31. AYETTE BAHSEDİLEN BÖLGE ZATEN KADININ GÖĞSÜNÜN TAMAMEN AÇIKLIĞI DEĞİL EROTİK TABİR ETTİĞİMİZ GÖĞSÜN DİKKAT ÇEKEN HEMEN ÜSTÜ OLAN KISMININ DAHA AÇIK OLAN KISMININ ÖRTÜLME EMRİ VERİLİYORDU. Yoksa göğüsler tamamen açık değildi elbette. Bu ayette de yakın akrabalar yanında, aynı hassasiyeti göstermeyebilecekleri anlatılıyor, yoksa ziynetlerin gösterilmesi, açılması değil, ilave örtünün açılabileceğinden bahsediliyor. Nur 31. ayette sayılan kişiler, dikkat ettiyseniz evde her zaman olabilecek insanlar. Kadın töresi, geleneği gereği evinde nasıl yaşıyorsa, hangi rahatlıkta dolaşıyorsa, evin içinde o rahatlıkla giyinip, o sayılan kişilerle birlikte EK ÖNLEM ALMADAN rahatça dolaşabileceği anlaşılıyor. Yoksa herhangi bir yerini açması söz konusu değil. Ev içinde her zaman bulunabilecek yakın akrabalara lütfen dikkat ediniz. BU SAYILAN AKRABALARLA ZATEN KUR’ AN DA, EVLENME YASAĞI VARDIR. O günkü devri hatırlayınız. Tek bir oda ve kadın hem evin işi, hem de ÇOCUKLARINI EMZİRMEK, DOYURMAKLA MEŞGUL BİR DURUMDA. GEREKLİ ÖNLEMLERİ ALARAK, EVİNDE YAKINLARI, AKRABALARI YANINDA, DAHA RAHAT HAREKET EDEBİLMESİNE RUHSAT TANINIYOR AYET. Bu ayete öyle anlam veriliyor ki, bir kısım düşünce, kadın saçını bu kişilere ancak gösterebileceği, başkalarına gösteremeyeceği söylenmektedir. İyi ama bu anlamı vereceğimiz açıklama, asla yok ayette. Şimdide ZİYNET sözcüğünü farklı anlamlarda düşünelim. Allah ziynet sözünden, kadının taktığı takılardan bahsettiğini var sayalım, çünkü böyle düşünenler de var. Böyle düşünürsek, bu kelimenin bir cümle önce tekrarlandığı ve Allah başörtüleri ile göğüs açıklıklarını örtsün diye uyardığı, sözleriyle ters düşer. Göğüste takı var onun için kapatılmalıdır tezi, ayetin bütünlüğüne uymaz. Biz yine de ziynet kelimesini, takılan süs eşyası olarak anlamaya devam edelim ve bu konu üzerinde düşünelim. Amaç en doğruya düşünerek ulaşmak değil mi? Allah süs eşyası/ziynet takan bir kadının, taktığı takıları, ayette saydığı en yakınlarının dışında, kimseye göstermesini haram kılmış, yasaklamış diye anladığımızı düşünelim. Lütfen dikkat, bu konudan bahsederken, ayette bir cümle var hatırlatmak istiyorum. “ERKEKLİĞİ KALMAMIŞ HİZMETÇİLERDEN YAHUT DA HENÜZ KADINLARIN MAHREM YERLERİNE VAKIF OLMAYAN ERKEK ÇOCUKLARDAN BAŞKALARINA GÖSTERMESİNLER.” Dikkat ederseniz, kadınların mahrem yerlerinden bahsettiği gibi, erkekliği kalmamış hizmetçilerden bahsediyor. Bu sözlerden anlıyoruz ki, ZİYNET kelimesi ile Allah takılan süs eşyasından bahsetmiyor. Hatta bundan bahsetmesi hiç mümkün değil, çünkü Allah ne diyordu süslü giysi ve süs eşyası ile ilgili? Araf. 31. ayette, Ey âdemoğulları! TÜM MESCİTLERDE SÜSLÜ, GÜZEL GİYSİLERİNİZİ KUŞANIN. Araf 32. ayette ise bu konuda, çok daha güzel bir açıklama yapıyor ve bakın ne diyor. “De ki: “Allah’ın kulları için çıkardığı SÜSÜ, GÜZEL, TEMİZ VE TATLI RIZIKLARI KİM HARAM ETMİŞ?” De ki: “Dünya hayatında onlar, İNANANLAR İÇİN DE VAR. KIYAMET GÜNÜNDE İSE YALNIZ İNANANLAR İÇİNDİR ONLAR.” Bilgiden nasipli bir topluluk için biz, ayetleri böyle ayrıntılı kılıyoruz.” Buradan da anlıyoruz ki süslenmek ve dışarıda süslü güzel giyinmek yasak değil. Bu örneği verdiğimizde, kadın yalnız kocasına süslenir, süslenerek dışarı çıkamaz, takılarını gösteremez demek, Kur’an a göre yanlış olur. Çünkü Allah böyle bir yasaklayıcı hüküm vermemiştir. Tam tersine mescitlere giderken süslü, güzel giyinmemizi emretmiştir, hiçbir ayrım yapmadan. Bizler kendimiz karar veriyor ve kadın kocasından başka kimseye güzel, süslü görünemez diyoruz. Ayetlerde Allah açıkça söylemediği, kadına asla böyle bir yasak getirmediği halde, bizler nefislerimiz doğrultusunda imanımıza yön veriyoruz. Acaba Allah hüküm vermediği halde, neden yalnız kadın süslenip, süs eşyası takıp gezemez deniyor da, erkekler kendilerine böyle bir yasak getirmiyor? Buda düşündürücü değil mi? Kadın süslenip gezemezse, erkekte bunu yapamaz. Ama erkekten bahseden bile yok. Demek ki ayette geçen ziynet sözünden, takılan takıları anlamamız Kur’an a göre doğru olamaz. Gelelim ayetin son kısmına. Ayette geçen cümleyi tekrar hatırlayalım. “GİZLEDİKLERİ ZİYNETLER BİLİNSİN DİYE, AYAKLARINI YERE VURMASINLAR.” Aynı ayeti TAKILARI bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar diye tercüme ediliyor. Bu cümleyi her iki şekliyle de düşünelim. Eğer ziynet kelimesinden takılan takı, altın, bilezik süs eşyası olarak algılamış olsaydık, bu takıların görünmesi için kadın hızlı, sert yürümesi, ayette geçen sözlerden yola çıkarak, ayakların sertçe hareket etmesi ile süs eşyaları belli olmaz. Çünkü süsler/takılar görünür vaziyettedir zaten. Ayağına takılan hal halı örnek vererek, ayeti anlamaya kalkarsak, ayeti bütünlüğünden uzaklaştırmış oluruz diye düşünüyorum. Şimdi lütfen bu konu üzerinde daha dikkatle düşünelim. Evin kadını için, ziynetlerini saklama konusunda, daha rahat edecekleri kişiler sayılmıştı hatırlarsanız. Ayeti tercüme ederken, ziynetlerini gösterebilecekleri kişiler diye sayılmıştı. Bu çevirinin doğru olmadığını devamındaki cümleden anlıyoruz. Lütfen ayetin sonundaki bu cümle üzerinden düşünelim şimdide. Evin ahalisine, YAKINLARINA GİZLEDİKLERİ ZİYNETLER BİLİNSİN DİYE, AYAKLARINI YERE VURMASINLAR DİYOR. Demek ki kadının ziyneti, yani dikkat çeken göğüs bölgesi açıkta değil kapalı tam belli olmuyor ama daha serbest konumda. Yine gizleniyor ve örtüldüğü halde, KENDİLİĞİNDEN GÖRÜLEN GÖĞSÜN İRİLİĞİ, hızlı hareket ederek, cazibeli davranışlarla, dikkatin bu kısma çekilmemesi gerektiği uyarısı yapılıyor, özellikle ayette kadınlara. Kadın evin içinde hızlı hareket ederek, kırıtarak yürüdüğünde en çok dikkat çeken kısmı, özellikle Arap kadınlarının büyük, iri göğüsleridir. Bu cümleden de anlıyoruz ki, kadın evin içinde belki akrabaları ve ev halkı için daha rahat giyinebilecek ama ev halkının dikkatini, kendi cinsel objelerine dikkat çekecek hiçbir şey yapmamaya da, özen gösterecek. Son olarak tekrar hatırlatmak isterim. Ayetleri lütfen rivayetlerin etkisinde, kelimelere farklı anlamlar vererek anlamaya çalışmayalım. Allah sorumlu olduğumuz MUHKEM ayetleri, çok açık şüphe duyulmayacak şekilde, nice örnekler vererek gönderdiğini açıkça söylüyorsa, kadının saçlarını örtmesinin emrini verseydi, bunu da dolaylı değil, MUHKEM BİR ŞEKİLDE AÇIKÇA KADIN SAÇLARINI ÖRTMELİDİR DERDİ. Kur’an’ın hiç bir ayetinde, Allah kadın saçlarını örtmelidir demiyorsa, lütfen inançlarımızı, geleneklerimizi dinleştirmeye çalışmayalım, hata ederiz. Hatta Allah’a ve elçisine iftira atanların safında oluruz. Ben Kur’an bütünlüğünde, hurafenin etkisinde kalmadan düşündüğümde araştırdığımda bu ayetten bunları anladım. Hatalarım varsa, Rabbim affetsin ve gerçekleri görmem içinde, gönül gözlerimi açmayı nasip etsin bana ve cümlemize inşallah. Sizlere düşen, yazdıklarımı rivayetler ışığında değerlendirmeden, Kur’an merkezli anlamaya çalışmak olmalıdır. HEPİMİZ BU DÜNYADA TEK BAŞIMIZA İMTİHANIMIZI YAŞIYORUZ. İMTİHANIMIZINDA KUR’AN’DAN OLDUĞUNU, LÜTFEN UNUTMAYALIM. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  24. Bu konunun doğru anlaşılması için, detaylı yazmak zorundayım, yazım uzun lütfen sabırla okuyunuz. Makaleme başlamadan önce şunu belirtmek isterim. Kur’an kölelik ve cariyelik kapısını, indirdiği ayetlerle kapatmıştır. Kur’an indirilmeden önce alınan köle ce cariyeler konusunda da onların lehine, yaşamlarını kolaylaştırıcı, düzenleyici hatta kölelik ve cariyelikten kurtaracak ayetler indirmiştir. Yani günümüzde artık cariyeliğe ve köleliğe Kur’an izin vermiyor diyebiliriz. Her konuda olduğu gibi, İslam inancında CARİYE konusu da, FIKIH kanalıyla nefsimizin istediği şekilde biçimlendirilmiştir. Önce şunu söylemek isterim, Kur’an da CARİYE ismiyle bir kelime geçmez. Ayetlere baktığınızda, ELİNİN SAHİP OLDUĞU, ELİNİN ALTINDA BULUNANLAR, kelimesini tercüme ederken, CARİYE diye tercüme etmişlerdir. Böyle olunca da ayetlerin, çok farklı anlaşılması sağlanmıştır. Kadın köleye cariye denir fıkıhta. Fıkıh inancı, batıl ve hurafe inançları Kur’an ayetlerine sokabilmek için, bu kelimeyi kullanmışlar ve başarılıda olmuşlardır. Kur’an köleliğin yanlış olduğunu, ayetlerle izah etmeye çalışmıştır kullarına, yani Allah köleliği kaldırmıştır. Kur’an savaşlarda bile esirleri köleleştirmeyi yasaklamış, ya fidye karşılığı ya da bedelsiz salıverin demiştir. İşin çok daha ilginci, Enfal 67. ayette Allah elçisine bakın ne diyor. “Yeryüzünde ağır basıncaya kadar, hiçbir Elçiye esir sahibi olmak yaraşmaz. “ Yani esir alıp köleleştiremezsiniz diyor. Örneğin birçok ayette, bir insanın yaptığı yanlıştan, günahtan, işlediği suçtan kurtulması için, köle azat edilmesi gerektiğinin örneklerini vermiştir Allah Kur’an’da. YANİ KÖLELİK, ALLAH KATINDA ÇOK DAHA KÖTÜ BİR SUÇ Kİ, BAŞKA BİR KÖTÜLÜĞÜN, SUÇUN AFFI İÇİN, KÖLE AZAT EDİLMESİ ÖRNEĞİ VERİLİYOR. Gelelim FIKIH inancının, CARİYE yani kadın köle konusunda, kabul ettirdiği inanca. Cariye kelimesi sözlükte şu şekilde anlatılıyor. Cariye: Yabancı ülkelerden kaçırılıp özgürlükten yoksun bırakılan, ALINIP SATILABİLEN, HER KONUDA EFENDİSİNİN İSTEKLERİNE BAĞLI BULUNAN genç kadın, halayık. Kur’an indirildikten sonra, artık kölelik kaldırılmış, geleneklerinde olan cariyelikte sona ermiştir. Ama ellerinde olan köle ve cariyelerin durumu kurallara bağlanmış ve onların zamanla özgürleştirilmesi için ayetler indirilmiştir. Hatta onları evlendirin, onlarla evlenin emrini vermiştir Allah. Günümüzde mezheplerin tekrar ortaya çıkarıp, kendi nefislerinde şekillendirdiği cariye konusunu, bakın nasıl anlatıyorlar. “NİKÂH AKDİ, İKİSİ DE HÜR OLAN (bu sebeple vücutlarına da malik bulunan) bir erkekle bir kadının, karşılıklı olarak bir aile kurma ve cinsî yönden birbirinden yararlanma konulu -şartlarına uyarak yaptıkları- bir sözleşmeden ibarettir. Cariyeye sahip olmayı sağlayan akit ve tasarruf da (satın alma, miras, ganimet veya bağış yoluyla elde etme…) bir hukuki işlemdir ve BU HUKUKİ İŞLEM, SAHİBİ İLE CARİYE ARASINDA KARI-KOCA GİBİ YAŞAMA HAKKINI DA VERMEKTE, nikâh akdinden daha güçlü ve kapsamlı olarak onun yerine de geçmektedir.” (Hayrettin Karaman.) Çok ilginç ve bir o kadarda düşündürücü sözler. Şunu söylemek isterim, bu sözleri ve düşünceyi, Kur’an asla kabul etmez, onaylamaz böyle bir bilgide Kur’an da asla yoktur, olması da mümkün değildir. Özgür olmayan, kısıtlı olan bir kişinin, önce bir suçtan dolayı ceza alması gerekir. Bu cezayı da kişiler asla veremez, kanunlar verir. Kadın savaşta esir alınacak ve bu kadın alınıp satılacak ve erkek tarafından istediği gibi kullanılacak öylemi? Bu nasıl sapkın bir düşünce böyle. BÖYLE BİR İNANCI, ALLAH A NİSPET ETMEKTEN RABBİME SIĞINIRIM. Allah Kur’an ile bu yolu kapatmıştır. Bakın bir ayetinde bu konu ile ilgili ne diyor. Nisa 3: Eğer (evlenmek istediğiniz için mallarını teslim etmediğiniz) yetim kızlara karşı görevinizi yerine getirememekten korkarsanız, hoşunuza giden kadınlardan ikisini, üçünü, dördünü nikâhlayın. ARALARINDA ADALETİ YERİNE GETİREMEMEKTEN KORKARSANIZ BİR TEK KADINI VEYA HÂKİMİYETİNİZ ALTINDA OLANI (BİR ESİR KADINI) NİKÂHLAYIN. Sıkıntıya düşmemeniz için en uygun olanı budur. (Süleymaniye vakfı) Ayette bahsedilen hakimiyetiniz altındaki kadın sözüne CARİYE diyerek inanılmaz farklı anlamlar yükleniyor. Bakın ayette evlenme konusunda yetimlerden bahsederken, ayetin sonunda hakimiyetimiz altında olan esir kadınlarla da evlenebileceğimiz örneği veriliyor. Öyle şeyler anlatılıyor ki, akıl ve mantık kabul etmediği gibi, Kur’an da asla kabul etmeyecek sözleri, dine sokuyorlar ama itiraz eden ne yazık ki yok. Bizler ayetleri Kur’an ışığında düşünmeyip, beşerin rivayetlerinden yardım alarak anlamaya çalışırsak, inanın şeytanın oyuncağı oluruz. Size sorsam ve desem ki, Müslüman olan Kur’an’a iman eden bir kadın köle, yani dilimizde kullanılan şekliyle cariye, MÜSLÜMAN OLDUĞU HALDE NİKÂH KIYILMADAN, SAHİBİ OLDUĞU KİŞİYLE CİNSEL OLARAK BİRLEŞEBİLİR Mİ? Bizlere öğretilen fıkıh inancına göre birleşebilir. Daha sonrada kölenin sahibi onu başkasına satar, oda ona istediğini yapar, ondan cinsellik adına faydalanabilir öylemi? HANİ MÜSLÜMAN KADIN YADA ERKEK, EVLİ OLMAYAN BİR İNSANLA BİRLEŞEMEZDİ? BU APAÇIK ZİNADIR. Tabi bu durumdan sahibinin erkek çocukları da faydalanacaktır, buna kısıtlama yok. BU NASIL BİR İNANÇ Kİ, MÜSLÜMAN BİR CARİYEYE YADA KÖLE KADINA, BU ZALİMLİKLERİ REVA GÖRÜYORUZ. Sorduğumuzda özgür olan kadın bunu yapamaz deniyor. Bu ayrımı yapan bu kuralları koyan, asla Kur’an değildir, bu gerçeğin artık farkında olalım. BU ADALETSİZLİĞİ YARATAN, BEŞERİN USLANMAZ NEFİSLERİNİN ÜRÜNÜDÜR. İşte Kur’an ı rehber almazsan, böyle sözlere inanırsın. Köle sahibi bir erkek, eğer Kur’an a iman eden gerçek bir Müslüman’sa, derhal kölelerini özgürleştirmesi gerekirdi ayetler indiğinde. Ama hepsinin bunu yapmadığını ayetten anlıyoruz. Sormak isterim, Allah’ın elçisi bu ayetleri tebliğ alıp, ümmetine tebliğ ettikten sonra, sizce hala köleleri, cariyeleri var mıydı? Vardı diyenler, Allah’ın elçisine iftira atan zalimlerdir. Bakın Allah, çok açık bir şekilde köleliğin ne derece kötü bir şey olduğunu ve iman eden gerçek bir Müslüman’ın, bundan vazgeçip, nasıl köleleri azat etmesi gerektiğini anlatıyor ve bizleri uyarıyor. Beled suresi 11.12.13.14.15.16: Fakat insan, SARP YOKUŞU AŞAMADI. O SARP YOKUŞUN NE OLDUĞUNU SEN NEREDEN BİLECEKSİN? KÖLE ÂZAT ETMEKTİR veya açlık gününde yakını olan bir yetimi yahut toprakta sürünen bir yoksulu doyurmaktır. (Bayraktar Bayraklı meali) Bakın Allah, iman ettiğini söyleyenlere, nasıl sitemde bulunuyor ve istediğim o zor yokuşu, kullarım aşamadı ve istediklerimi yapmakta zorlanıyorlar diyor. Devamında da yapılmasını istediği şeyleri sayıyor. İlk önce saydığı da, KÖLE AZAT ETMEK, YANİ ARTIK KÖLELİK ZULMÜNE SON VERMEKTİR DİYOR. Bu kadar açık bir uyarıyı alan Allah’ın elçisi, hala emri altında kölelerin olduğunu nasıl söyleriz. Ya da iman ettiğini söylediği kişiler, cariyeleri cinsel anlamda istedikleri gibi kullanabilir dediğine nasıl inanırız. Allah kölelerin azat edilmesini istediği gibi, onların içimizdeki kişilerle evlendirilmesini de ister bizlerden, köleliğe son vermek adına. Hatta Kölelerle/cariyelerle evlenip, onları özgürleştirme örneklerini verir. Nur 32: İçinizdeki bekârları, KÖLELERİNİZDEN VE CARİYELERİNİZDEN evlenmeye elverişli olanları evlendiriniz. Yoksulluk içindeyseler, Allah onları lütfu ile zenginleştirir. Allah lütfu bol olandır; her şeyi bilendir.( Bayraktar Bayraklı meali) Allah cariye ya da köleleri, yine söylemem gerekirse ayette cariye kelimesi geçmez, bu ayette erkek ya da kadın köle, ya da size hizmet edenleri, içinizden bekârlarla evlendirin diyor ama bizler, cariyelerle evlenmeye gerek yok diyebiliyoruz ve bunlara iman ediyoruz. SİZCE ÖZGÜR KADINA İNEN, NAMUS VE İFFETİNİZİ KORUYUN AYETLERİ, MÜSLÜMAN KÖLE, CARİYE KADINLARA İNMEDİ Mİ? Onlar bu ayetlerden sorumlu değil mi? Kur’an da köle ve özgür insanın farklı sorumlu olduğu tek bir ayet vardır. Oda bir suç halinde, köleye verilecek ceza, özgür bir insana verilecek cezanın yarısı kadar olmalıdır emridir. Bunun nedeni de, Allah’ın uyarılarına rağmen, hala özgürlüğüne kavuşturulmamış, köleyi korumak ve kollamak adınadır. Allah’ın diğer tüm ayetleri, tüm Müslümanlar için geçerlidir. Bunun tersini düşünen, Kur’an’a iman etmiyor demektir. Nur suresi 31. ayetin kadınlara hitap eden ilk cümlesini, sizlere hatırlat isterim.” MÜMİN KADINLARA DA SÖYLE, GÖZLERİNİ HARAMDAN SAKINSINLAR, IRZLARINI KORUSUNLAR. ”Allah asla iman edenler arasında, özgür ya da köle diye ayrım yapmaz. Çünkü Allah köleliğin kaldırılmasını özellikle istemiştir. Kur’an tüm iman edenler içindir. Bizler ne yazık ki ayetlerde geçen kelimelerle öyle oynuyoruz ki, okuyanlar tedirgin oluyor ve neye inanacağını şaşırıyoruz. Bu konuda bir örnek vermek istiyorum ama aynı ayeti farklı meallerden yazacağım ki, birilerinin imanımızla nasıl oynadıklarını artık fark edebilelim.. Meariç 29.30.31: ONLAR NAMUSLARINI KORUYANLARDIR. ANCAK EŞLERİ YANİ (EVLİLİK YOLUYLA) MEŞRU OLARAK SAHİP OLDUKLARI KİŞİLER HARİÇ. ŞÜPHESİZ Kİ ONLAR, (EŞLERİYLE İLİŞKİLERİNDE) KINANMAZLAR. (Mehmet Okuyan) Meariç 29,30: YİNE ONLAR Kİ, İFFETLERİNİ KORURLAR; ANCAK EŞLERİ, YANİ MEŞRU ŞEKİLDE HAKKINI VEREREK SAHİP OLDUKLARI KİMSELER MÜSTESNA: ZATEN ONLAR (MEŞRU EŞLERİYLE PAYLAŞTIKLARI CİNSELLİKTEN DOLAYI) KINANAMAZLAR. ( Mustafa İslamoğlu) Meariç 29, 30, 31: Irzlarını koruyanlar -ANCAK EŞLERİNE VE CARİYELERİNE KARŞI MÜSTESNA; çünkü onlar kınanmaz; bundan öteye (geçmek) isteyenler ise, onlar taşkınların ta kendileridir-; (Diyanet vakfı meali) Bu ayetleri, farklı tercümelerden okudunuz. Allah’ın bu ayette ne anlattığını anlayabilmemiz için, iman eden bir kadından evlilik için hangi şartları istiyorsa, aynı şartlarında cariyeler/köle kadınlar için geçerli olacağını düşünmeli ve ayeti öyle anlamaya çalışalım. Hatta köle kadınların birde, Müslüman olduğunu lütfen unutmayalım. Ayetin sonunda Allah ne diyor? Çünkü ancak o zaman, hiçbir kınamaya uğramazlar. İşte bu cümle bizlerin doğru anlamamızı ve doğru karar vermemize anahtar olmalıdır. Allah bir kadınla, nikâh yani evlilik sözleşmesini yapmadan, cinsel ilişkiye girmemizi yasaklamıştır. Bunun dışında yapacağımız her türlü evlilik, hem Allah hem de toplum tarafından hoş görülmeyecek, kabul edilmeyecek bir davranıştır. AYETTE SAHİP OLDUKLARI, ELLERİNİN ALTINDA BULUNAN SÖZÜNDEN, EVLİ OLDUKLARI DİĞER EŞLERİ ANLAŞILMALIDIR. Ellerinin altındakiler sözünden yalnız eşler değil, cariyelerde kast ediliyor diye anlamalıyız diyenlere ‘de, şunu söylemek isterim. Bu durumda ellerinin altında bulunan cariye, kadın köleyle evlenmeden asla birlikte olamazsın. Bunun dışında söylenecek her söz, Kur’an a aykırıdır. Bakın Allah özgürlüğü kısıtlı, cariye/köle Müslüman kadınlarla evlenmeyi nasıl teşvik ediyor. Bakara 221: İMAN ETMEDİKÇE PUTPEREST KADINLARLA EVLENMEYİN. BEĞENSENİZ BİLE, PUTPEREST BİR KADINDAN, İMANLI BİR CÂRİYE/KÖLE KADIN KESİNLİKLE DAHA İYİDİR. ……..(Diyanet vakfı) Bu ayette de aslında, özgürlüğünden yoksun köle kadından bahseder, cariye kelimesi bu anlamda verilmiştir. Bakın Allah, iman etmiş bir cariye nasıl tercih edilip evlenilmelidir diyor. Bizler ise Allah korusun cariyelerle, istediğimiz gibi ilişkide bulunabileceğimizi söyleyebiliyoruz. Böyle bir durumda, bu kadınlardan doğacak çocukların durumunu düşünün. Sizce Allah Kur’an’da böyle bir sapkınlığa izin veriyor olabilir mi? Bunların normal olduğunu söyleyenler, Allah a iftira atanlardır. Sizlere konun daha iyi anlaşılması için bir örnek daha vermek istiyorum. Ahzab 52: Bundan sonra [başka] hiçbir kadın sana helal değildir -onları[n hiç birini] başka kadınlarla, güzellikleri seni fazlasıyla cezbetse de, değiştirme[ne izin verilmemiştir]- [halen] SAHİP OLDUKLARIN DIŞINDA [HİÇ BİRİ SANA HELAL DEĞİLDİR]. Allah her şeyi görüp gözetendir. (Muhammed Esed meali) Ahzab 52: BUNDAN SONRA ARTIK BAŞKA KADINLARLA EVLENMEN DE SAĞ ELİNİN SAHİP OLDUKLARI (MEVCUT EŞLERİN) HARİÇ, GÜZELLİKLERİ SENİN HOŞUNA GİTSE BİLE BUNLARI BAŞKA EŞLERLE DEĞİŞTİRMEN DE SANA HELAL DEĞİLDİR. ALLAH HER ŞEYİ GÖZETLEYİCİDİR.( Mehmet Okuyan meali) Ahzab 52: BUNDAN SONRA, GÜZELLİKLERİ HOŞUNA GİTSE BİLE BAŞKA KADINLARLA EVLENMEK, EŞLERİNİ BOŞAYIP BAŞKA EŞLER ALMAK SANA HELÂL DEĞİLDİR. ANCAK SAHİP OLDUĞUN CARİYELER BAŞKA. ŞÜPHESİZ ALLAH, HER ŞEYİ GÖZETLEYENDİR. (Diyanet meali) Dikkat ederseniz bu ayet, Allah’ın Resulü ile ilgili. Bundan sonra ne kadar istersen iste, artık evlenemezsin diyor. Bunun elbette birçok nedeni vardır ama ona girmeyelim. Peki devamında söylediği cümleden ne anlamalıyız. Aslında ayette cariye kelimesi geçmiyor ama Diyanet mealinde CARİYE diye yazmış. Düşünebiliyor musunuz Allah Resulüne, savaşlarda sana esir almak yaraşmaz, ya bedeli ile yada bedelsiz esirleri salıver diye ayet indirecek, ama Resulü savaşlarda esir kadınları cariye diye mi alacak? Birde onlardan, bahsedildiği anlamda faydalanacak öylemi? Bizler Kur’an ile bir bağ kurmazsak, bizleri işte böyle aldatırlar. Bu konuyu doğru anlayabilmemiz için, Beled suresi 11, 12. ayetlerde, Allah’ın uyarısını lütfen aklımızdan çıkarmayalım. “O SARP YOKUŞUN NE OLDUĞUNU, SEN NEREDEN BİLECEKSİN? KÖLE ÂZAT ETMEKTİR.” Yani Allah bu ayette, köle azad etmenin kullarına zor geldiğini söylüyor ve bizleri uyarıyor. Şunu asla unutmayalım, Allah kölelerin azad edilmesini, bağışlanmasını, özgürlüğüne kavuşturulmasını, bizlerden özellikle istiyor. BU DURUMDA, ALLAH’IN ELÇİSİNİN KÖLESİ, CARİYESİ OLABİLİR MİDE, bizler evlenme yasağından sonra, elinin altındaki köle cariyelerle Allah’ın elçisinin evlenebileceğini ya da birlikte olacağını söylediğine inanıyoruz. Bu mümkün değil. Demek ki Allah’ın elçisinin, elinin altındakilerden kast edilen, evli olan diğer eşleriyle yetinmesi gerektiği anlaşılıyor. Diğer ayetlerde de ellerinin altındakiler sözünden evlilik akdini, sözleşmesini yapmış, diğer eşler olarak anlamalıyız. Yoksa Kur’an’ın tamamına ters düşen, bir inancın arkasından gitmiş oluruz. Bu konuda çok daha dikkat çekici bir örnek daha vermek istiyorum, farklı tercümelerden. Müminun 6: ANCAK EŞLERİ YANİ (EVLİLİK YOLUYLA) MEŞRU OLARAK SAHİP OLDUKLARI KİŞİLER HARİÇ; ŞÜPHESİZ Kİ ONLAR (EŞLERİYLE İLİŞKİLERİNDE) KINANMAZLAR. (Mehmet Okuyan meali) Müminun 6: Eşleri -yani, [evlilik yoluyla] meşru olarak sahip oldukları insanlar- dışında [kimsede arzularına doyum aramazlar]: çünkü onlar (eşleriyle olan ilişkilerinden dolayı) kınanmazlar. (Muhammed Esed meali) Müminun 6: ANCAK EŞLERİ VE ELLERİNİN ALTINDA BULUNAN CARİYELERİ BUNUN DIŞINDADIR. ONLARLA İLİŞKİLERİNDEN DOLAYI KINANMAZLAR. (Diyanet meali) Sayın Mehmet Okuyan ayete şöyle bir dip not bırakmış, onu da yazmak isterim. “Bu cümle “Ancak eşleri veya ellerinin/yeminlerinin sahip oldukları kişiler istisna” şeklinde de tercüme edilebilir. Bu durumda kastedilen, cariyelerin nikâhlanmasıdır ki bu da cariyelik kurumunun bitirilmesine katkı verecektir.” Gerçekten çok doğru ve detaylı bir açıklama. Kur’an’ı tercüme ederken, ne yazık ki mezheplerin batıl inançlarının etkisinde tercüme edildiğinde, işte böyle inanılmaz farklı sonuç çıkıyor ortaya. Diyanetin tercümesinde Eşleri kelimesinden sonra, sanki eşleri olmayan ama cariyeleri, köleleri ile de cinsel ilişkiye girilebileceği izlenimi veriliyor. Bu düşüncenin tamamının Kur’an’a aykırı olduğunu hala anlayamayanlar, Allah’ın huzurunda anladıklarında, iş işten geçmiş olacaklardır, hatırlatırım. Bu ayete Muhammed Esed mealinde çok dikkat çekici bir not yazmış, paylaşmak isterim. “Lafzen, “YAHUT SAĞ ELLERİNİN MALİK OLDUĞU KİMSELER” (ev mâ meleket eymânuhum). Çoğu müfessirler, bu ifadenin şüphe götürmez bir biçimde kadın kölelerle ilgili olduğunu ve ev (“yahut”) takısının da, meşru seçeneklerden birine işaret için kullanıldığını ileri sürmüşlerdir. BU GELENEKSEL YORUM BİZCE, KADIN KÖLELERLE EVLİLİK DIŞI CİNSEL İLİŞKİNİN MEŞRUİYETİNİ ÖNGÖRDÜĞÜ SÜRECE, DOĞRU VE KABUL EDİLEBİLİR GÖZÜKMEMEKTEDİR: Çünkü böyle bir öngörü ya da ön kabul, KUR’AN’IN KENDİSİYLE ÇELİŞMEKTEDİR .” Değerli din kardeşlerim, işte bizler İslam’ı böyle yaşıyoruz. Sorgusuzca araştırmadan, düşünmeden. Karar elbette sizlerin. Ama lütfen inancımızla oynayanların, bizleri istedikleri gibi din adına yönetmeye çalışanların oyuncağı olmayalım. İnanın hesap günü, çok üzülenlerin safında oluruz. Allah bizlere akıl vermiş ve bu aklı kullanmamızı istemiştir. Elde Kur’an düşünen, Allah’ın doğru yolunu bulacaktır. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  25. Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim iki ayet olacak. Maide 6 ve Nisa 43. Ayetlerde geçen CÜNÜP kelimesi ile Allah, hangi halde cünüp olursunuz diye açıklama yapıyor ve neden bu durumda tertemiz yıkanın emrini veriyor, onun üzerinde birlikte düşünelim. Çünkü bazı arkadaşlarımız, cünüp kelimesinden neyi kast edildiği Kur’an ayetlerinde açıklanmamış diyorlar, gerçekten açıklanmamış mı ona birlikte bakalım. Cünüp ayetlerde kelime anlamı olarak, temiz sayılmayan anlamında kullanılmış olup, bu durumda ibadet yapılamayacağı hükmünü vermiştir Allah. Bu kelimenin geçtiği iki ayeti birlikte anlamaya çalışırsak, ne maksatla ayette söylendiği ve ne yapılması istendiği anlaşılır. İki ayeti önce okuyalım. Maide 6: Ey iman edenler! Salât’a (namaza) kalktığınız zaman YÜZLERİNİZİ VE DİRSEKLERİNİZE KADAR ELLERİNİZİ KOLLARINIZI YIKAYIN; BAŞLARINIZI VE AŞIK KEMİKLERİNE KADAR AYAKLARINIZI MESH EDİN! CÜNÜP OLDUYSANIZ TEMİZLENİN (YIKANIN)! Hastaysanız veya yolculuktaysanız veya sizden biriniz tuvaletten gelmişse ya da kadınlara (cinsel olarak) dokunup da (bu durumlarda) SU BULAMAMIŞSANIZ, O ZAMAN TEMİZ BİR TOPRAK ARAYIN VE YÜZLERİNİZİ DE ELLERİNİZİ DE ONDAN (ONUNLA) [MESH] EDİN! Allah size herhangi bir güçlük (çıkarmak) istemez fakat sizi tertemiz kılmak ve size (verdiği) nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz. (Mehmet Okuyan meali) Nisa 43: Ey iman edenler! SARHOŞ İKEN NE SÖYLEDİĞİNİZİ BİLİNCEYE KADAR, BİR DE -YOLCU OLMANIZ DURUMU MÜSTESNA- CÜNÜP İKEN YIKANINCAYA KADAR NAMAZA YAKLAŞMAYIN. Eğer hasta olur veya yolculukta bulunursanız veyahut biriniz abdest bozmaktan/tuvaletten gelince ya da EŞLERİNİZLE CİNSEL İLİŞKİDE BULUNUP, SU DA BULAMAZSANIZ o zaman temiz bir toprağa yönelip, (niyet ederek onunla) yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin. Şüphesiz Allah, çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır. (Diyanet meali) İki ayete baktığımızda her ikisinde de her ayetin ilk bölümünde bahsedilenler, ikinci bölümünde daha detaylı açıklanıyor. Örneğin namaza kalktığınızda normal şartlarda suyla yıkayarak, temizlenerek abdest alınması gerektiği tarifini yapıyor. Abdesti tarif ettikten sonra, farklı bir konuya değiniyor ve CÜNÜP olduğunuzda temizlenin, yıkanın diyor ama nasıl cünüp olunur bunu önce açıklamıyor. Ayetin devamında, her ikisinde de temizlenmenin abdest almanın detayına giriyor ve kafamızda oluşabilecek tüm sorulara cevap veriyor. Örneğin Hastaysanız veya yolculuktaysanız veya sizden biriniz tuvaletten geldiyse, ya da eşinize cinsel temasta bulunduysanız, bu durumda su bulamadıysanız, yani abdest alacak, ya da yıkanacak imkânınız yoksa teyemmüm edin diyor. Her iki ayette de aynı konuya kendi içinde açıklama getiriyor. Konuyu özetlemek gerekirse, her iki ayette de Cünüplük konusunu ayetlerin ikinci bölümünde açıklıyor. Önce cünüpseniz namaza durmayın diyor. Tabi bu kelimenin ne anlama geldiğini bilmeyenler, ya da kafalarında soru işareti olanlar olabilir. Dikkat ettiyseniz her iki ayetin ilk bölümünde, kısaca verdiği hükmü, devamında detaylandırıp açıklıyor. Örneğin ayetlerin ilk bölümünde, namaza durmadan önce sakın kendinizi bilmeyecek kadar sarhoş namaza durmayın, normal koşullarda tarif edildiği gibi abdest alarak namaza durun diyor ama ilk bölümünde belki tam anlaşılmayan CÜNÜP olduğunuzda da namaza durmayın hükmünü, ayetin ikinci bölümünde ne yapıldığında cünüp olunacağını açıklıyor. Hastaysanız, yolcuysanız, tuvalete gittiyseniz abdest alacak durumunuz yoksa ya da eşinizle cinsel ilişkide bulunduysanız, normal şartlarda abdest almanız gerekir, ama su bulamadıysanız bu durumda teyemmüm edebileceğimiz kolaylığını anlatıyor. Her iki ayette aynı konuyu işliyor. Namaza durmadan önce ne yapılması gerektiği bilgisini veriyor, devamında da bu konu ile ilgili, aklımıza gelebilecek her türlü soruya detaylı cevap veriyor. AYETTEN CÜNÜP DEN KASTEDİLENİN CİNSEL İLİŞKİYE GİRİLDİĞİNDE ORTAYA ÇIKAN DURUMA VERİLEN İSİM OLDUĞU ÇOK AÇIK ANLAŞILIYOR. Peki, Allah neden bu durumda yıkanın demiş olabilir, burası önemli. Bunu bilirsek emrin amacını daha iyi anlarız ve hayatımıza hemen geçirmenin yolunu ararız. Cinsel ilişki esnasında, kadın ya da erkek çok fazla güç sarf ettiği için, aşırı enerji kaybettiğinden ısınma olur ve vücudumuzun her tarafı çok fazla terler. Hatırlatırım yalnız cinsel bölgeler değil, bedenimizin her bölgesi belki farklı ölçülerde ama aşırı terler. Terlemeyi engellemek mümkün değildir. TERLEYEN BİR İNSANIN NASIL KOKTUĞUNU HEPİMİZ BİLİYORUZ. Demek ki bu durumdan sonra yıkanmakta ki amaç, toplumun arasına katılmadan önce temizlenmek, kokudan kurtulmak olduğu anlaşılıyor. Allah da özellikle huzuruma dururken böyle karşıma çıkmayın diyerek, bizleri temizliğe davet ediyor, toplum içinde dolaşırken çevremizi rahatsız etmemizi bu yolla engelliyor. Ayrıca cinsel ilişkiden sonra enerji kaybından dolayı beden yorulduğundan, uyku hali belirir. Yıkanınca bu uyku halinden de kısmen kurtulmuş oluruz. Maide suresi 6. Ayetin sonunda, cünüp olan birisinin tertemiz yıkanması gerektiğinin nedenini açıklıyor ve ne diyordu hatırlayalım. “ALLAH SİZE HERHANGİ BİR GÜÇLÜK ÇIKARMAK İSTEMEZ. FAKAT SİZİ TERTEMİZ KILMAK VE SİZE VERDİĞİ NİMETİNİ TAMAMLAMAK İSTER Kİ ŞÜKREDESİNİZ.” Geleneksel İslam anlayışında cünüp olan kişinin neredeyse, tüm yaşamının kısıtlandığı, hatta yemek bile yiyemeyeceği anlatılır. Tabi bunların hepsi mezheplerin dine yaptığı ilavelerdir yani beşeridir ve uydurmadır. Allah’ın yasağı, bu halde namaza huzuruma durmayın hükmüdür. Önemli olan Allah’ın cünüp halinde, bizlerin elinden geldiği en kısa zamanda tertemiz yıkanmamız ve toplum içine çıkarken öyle çıkmamız gerektiği bilincinde olmamızdır. Cünüp olan bir kişinin yıkanırken nasıl abdest alacağı konusunda da birçok rivayet ve beşeri bilgiler vardır. Şuradan başlayacaksın şunları yapacaksın gibi. Tüm bunlar rivayetlerin dine ilaveleri ve dini zorlaştırmanın yollarıdır. Allah isteseydi bu haldeki bir insanın tıpkı namaz abdesti gibi, nasıl abdest alacağını bizlere açıklardı. Açıklamayıp bu durumda olanlar, çok basit bir şekilde TERTEMİZ YIKANSIN DEMİŞSE, lütfen haşa Allah’ın hükümlerini eksik, yetersiz görürcesine kendi nefsimizce sıralamalar yapıp, böyle yapmazsan olmaz diyerek hükümler koymayalım. Allah Kur’an’da, şükürler olsun bizlerin sorumlu olduğu her konuya basit ve kolay cevaplar veriyor. Ama bunu anlayabilmemiz içinde, Kur’an bütünlüğünde batıldan uzak düşünmemizi, aklımızı kullanmamızı emrediyor. Çünkü Allah Kur’an’ı anlayasınız ve hiç kimseye muhtaç olmayasınız diye, biz kolaylaştırdık ve açıkladık diyor. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.