Misafir yersoy Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2007 Sayin Dipnot, Insanlarin yarattigi Cennnet ve Cehennem'in bu dunyada oldugunda hemfikirdeyim. Cennetteki mukafaatlar yalniz erkeklere vaad ediliyor. Neden? Kuranda ki ayetler Erkeklere seks ve hurileri soz veriyorlar, memeleri yeni kabarmis, ceylan gozlu, şarap irmaklari, meyveler bekliyor.. hep erkekler icin. Bu Dunyada kadinlari kontrol etmek yetmiyor ve bunlari ahirette devam etmek istiyorlar. Ya bunu anlamak zor değil ki... Kuran'ın yazıldığı dönemde ve toplumda erkek egemenliği zaten vardı. Kadınlar nasıl görünüyordu. Hadi bir nebze iyileştirme yapılmış bu konuda bunu kabul ederim ama, yaptıkları iyileştirme ancak bundan ibaret olmuş... Adam napsın toplum kabul edemeyecek durumdaymış belki de. Hayır ilginç olanı, bizim kadınımız bu çağdışı olayları nasıl bir kılıf bulup ve beyin yıkanmışlığı ile savunabilir? Nasıl onuruna gururuna yedirebilir? ben bunu anlamıyorum.... Saygılar... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2007 yine mi yine mi ?hurilerin bayan olduğıuna dair en ufak bir kanıt bulamazsınız.. hepsi çeviren erkeklerin halt yemesi.. fft, bu konuda öyle direttiniz ki, inanılmaz inatçısınız. Valla artık üşenmedim, Arapça sözlük buldum, Türkçeyi bırakıp Arapçadan kelimenin kökenini buldum. 78/33 ayetinde geçen "kevaib" kelimesini Arap harfleriyle Arapça klavye ile yazdım ve orijinaliyle karşılaştırdım, aynı kelime olduğundan emin oldum. Yani kef-vav-elif-ayın-be ile yazdım. (Küçükken mahalle hocasına gitmenin faydaları) Valla be fft, "kevaib" kelimesi aynen "göğsü yeni belirmiş kızlar" anlamına geliyormuş. Ben sözlüğün yalancısıyım. Meal filan değil bak, sözlük! Valla bak tüm iyi niyetimle bu kelimenin "yıldızlar gibi" filan anlamına gelme olasılığını araştırdım, fakat o kelime "kevkeb" gibi bir şey olması gerekiyordu. Bu kelimenin anlamı aynen yazdığım gibi. Fakat mealciler hakkaten fantezi yapıp tomurcuk filan demişler, bu adamları şiddetle protesto ediyor ve kınıyorum. Gerçekten ayette tomurcuk momurcuk geçmiyor. Bu tamamen bir yorumlama. Fakat kızlardan bahsettiği kesin! Sözlük öyle söylüyor, yapacak bir şey yok. Fakat yâni, sadece bu değil. "İri gözlü" huriler diyor, şimdi yapmayın fft ya, iri göz erkekte güzel olmaz, lütfen artık. Bu huri kadın değil iddianız son derece havada kalıyor artık, kabul etmek zorundasınız bunu. Siz ancak "gılman"ın da erkek olduğunu iddia edebilirsiniz. "Saklanmış inci gibi gençler" olarak tercüme ediliyor bu da. Hadi diyelim bu da hurinin erkek cinsi olsun. Başka bir iddia çok havada kalır, lütfen artık. Fakat bu gılman işini de fazla kurcalamanızı tavsiye etmem, onların da kadınlara vaad edildiğine dair hiç bir belirti geçmiyor Kur'anda. Sizi rencide etmek istemiyorum ve tüm nezaketimle anlatmaya çalışıyorum ki gılmanlara en iyi niyetli bakışla ancak cennet hizmetkarları diyebilirsiniz. Artık verdikleri hizmetin kapsamını ve sınırlarını bilemeyeceğim. Nezaketi elden bırakmadan söylemem gerek ki vaadlerin ölçüsü her hâlukarda kaçmış görünüyor. Üzgünüm, durum böyle. Bana inanın bunları ortaya dökmek bana zevk vermiyor. Gerekçem olmasa hiç bunları kurcalayıp inanan insanları rencide etmezdim. Gerekçen nedir derseniz inançların dayatılması. Dayatmanın şiddetine göre çok daha fazlasını yapabilirim. Hani şu meşhur "mahalle baskısı" olayı. Dini hayat dayatılır dini benimsemeyen, en azından yaşamayanlara baskı artarsa tepkiler ve din karşıtlığı da artacaktır. "Sezer ramazan günü niye su içti?" gibi şeyler gündeme getirildikçe ve anayasaya kılık kıyafet maddeleri konmaya kalkışıldıkça huriler gılmanlar ve bunların ne tür hizmetlerde istihdam edildikleri de gündeme gelir. Lütfen kusurumuza bakmayın... Alıntı
Misafir yersoy Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2007 "hurilerin bayan olduğıuna dair en ufak bir kanıt bulamazsınız.. hepsi çeviren erkeklerin halt yemesi.." Çok basit: Huri: bayan; Nuri: erkek Erkeklere huriler var ama bayanlara nuri yok. Vala benim Kurandan anladığım ((((ki sizin sayenizde (!) )))) budur... saygılar Alıntı
Misafir maraba Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2007 .................. hurilerin bayan olduğıuna dair en ufak bir kanıt bulamazsınız.. hepsi çeviren erkeklerin halt yemesi.. orada sadece sıfatlar var ve genel olarak bayana hitap edilirken kullanılan sıfatlar ama bu demek değil ki o sıfatlar sadece bayanlar için.. yapmayın artık bu kadar .. arapça yı her yönüyle okuyan, bilen proflar buna kem küm ediyor siz hala diretiyorsunuz huri bayan, ayetler sırf erkeklere diye.. not:siz derken şahsa değil inanmayanlara sözüm Allah, Beyt-i Haram (olan) Ka'be'yi insanlar için bir ayaklanma (kıyam evi) kıldı «Ka'be»ye bu ismin verilmesinin sebebi dörtgen şeklinde (kübik yapı) inşa edilmiş olmasıdır. Kelimenin bir anlamı da tümsektir. Tümsek yüksek, görülebilen, seçilen mekan demektir. ". (5/Maide, 97.) Ayak topuğuna «ka'b», mızrağın yüksek bölümüne «kuub» ve genç kızlarda yeni tomurcuklanmış, görünür hale gelmiş memelere «kevaib» denir. (78/Nebe, 33) Mukatil'e göre bu isim, Ka'be'nin biricikliğini, eşsizliğini ifade etmektedir; Arapçada yapısı itibarıyla eşsiz (münferid) olan her şeye «ka'be» denir. Bütün zamanlar için Ka'be eşsiz bir yapıdır. ALİ BULAÇ (ZAMAN-Yüksek İslâm Enstitüsü, ve İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü) Alıntı
Φ virs Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2007 "hurilerin bayan olduğıuna dair en ufak bir kanıt bulamazsınız.. hepsi çeviren erkeklerin halt yemesi.." Çok basit: Huri: bayan; Nuri: erkek Erkeklere huriler var ama bayanlara nuri yok. Vala benim Kurandan anladığım ((((ki sizin sayenizde (!) )))) budur... saygılar Kafiyeli konuşmak için uydurmanıza gerek yok Nuri yoksa Gılman var Etraflarında, sedeflerinde saklı inciler gibi tertemiz gılmanlar dolaşır? (Tûr Sûresi, 24. âyet) Uzun uzadıya yapılmış açıklamayı buraya eklemeye gerek yok merak eden buyursun : Önce bu linke bakın daha sonra aşağıdakine : (Huri ve Gılman Konusu için) Alıntı
Φ TARAFSIZ Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2007 Ayette denildigi gibi "(Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar". Siz ve Biz anlamazmisiz. Anlayan insanlar hocalardir. Ornegin, "Cübbeli Ahmet Hoca" adlı bir islamiyet hocalar gibi insanlar... Bu islamiyet hocalari, Depremlerin Allah'tan gelen bir ceza olduğunu iddia ederler. Kimlerin cennete ve cehenneme gideceklerini bilirler. Anlamak istediginiz ayetleri bu hocalara sormak lazim. Cunku biz yeterli akıl sahipleri degiliz efendim. suheyla, katılıyorum, durum vahim yine mi yine mi ?hurilerin bayan olduğıuna dair en ufak bir kanıt bulamazsınız.. hepsi çeviren erkeklerin halt yemesi.. fft, siz söylediğiniz hemen hemen hiçbirşeye kanıt bulamıyorken, huriler konusundaki kanıt önemli mi oldu şimdi ? ayetlerde cennet, erkekler içindir ana fikri hemen ortaya çıkıyor zaten, göğüsleri yeni tomurcuklanmış yaşıt kızlar kimin için mesela ? onuda geçtik, bu tür seks çağrışımlarının kutsal bir ortamda ne işi var ? diye sorarım hep kendime ! saygılar Alıntı
Misafir yersoy Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2007 Nuri yoksa Gılman var Etraflarında, sedeflerinde saklı inciler gibi tertemiz gılmanlar dolaşır” (Tûr Sûresi, 24. âyet) Çok iyi yaaa Tutum bu ayetleri )))) Alıntı
Φ muki Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2007 .. . ayetlerde cennet, erkekler içindir ana fikri hemen ortaya çıkıyor zaten, göğüsleri yeni tomurcuklanmış yaşıt kızlar kimin için mesela ? onuda geçtik, bu tür seks çağrışımlarının kutsal bir ortamda ne işi var ? diye sorarım hep kendime ! saygılar Sevgili TARAFSIZ, işte ben de anlamıyorum bunu. Cennet; suların aktığı, yeşilliklerin ve gölgeliklerin bol bulunduğu, hurilerle, gılmanlarla sefa sürülen bir mekan. ********* Alıntı
Misafir yersoy Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2007 Sevgili TARAFSIZ, işte ben de anlamıyorum bunu. Cennet; suların aktığı, yeşilliklerin ve gölgeliklerin bol bulunduğu, hurilerle, gılmanlarla sefa sürülen bir mekan. *********. Kadın ya da erkek; o eve girebilmek için geçici dünyadaki evlere gitmeyin, zina yapmayın, sabırlı olun, kafir olmayın, iyilik yapın, yatıp kalkıp iman edin... Dedik ya azcık sabredin... Gılman ha, huri ha? eğer gerçekten imanın mükafatı buysa, ben dayanamayıp o mükafatı bu dünyadan itibaren yaşayım o zaman... Ama o zaman da cehenneme gitcekmişiz bu nasıl bir çelişki Ne yapsam ki kafam karıştı... Biri bana yardımcı olsun ne oluurrrrrrrr!!!!!!!!! Alıntı
Φ muki Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2007 Ben düşündüm de: Cehennem yakıt derdi olmayan bir yer. Alıntı
Misafir yersoy Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2007 Ben düşündüm de: Cehennem yakıt derdi olmayan bir yer. ************** Benim kafamın karışıklığı gitti neyse ki... Neyse ki başarmadılar Ben öteki dünyaya gidip yargılanacağımı düşünmüyorum ve o yüzden öyle evlerin yada yanılacak yerlerin varlığına da inanmıyorum. Ben bu dünyada yaşadığım süre boyunca kendi insani ve ahlaki değerlerime göre yaşayıp öleceğim. Ve beni bir daha kandıramayacaklar huri muri (ya da kılmen midir nedir ki zaten istemem) vaadleriyle saygılar selamlar size huri ve nuri (gılmen) savaşçıları Alıntı
Φ ftoyd Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2007 fft, bu konuda öyle direttiniz ki, inanılmaz inatçısınız. Valla artık üşenmedim, Arapça sözlük buldum, Türkçeyi bırakıp Arapçadan kelimenin kökenini buldum. 78/33 ayetinde geçen "kevaib" kelimesini Arap harfleriyle Arapça klavye ile yazdım ve orijinaliyle karşılaştırdım, aynı kelime olduğundan emin oldum. Yani kef-vav-elif-ayın-be ile yazdım. (Küçükken mahalle hocasına gitmenin faydaları) Valla be fft, "kevaib" kelimesi aynen "göğsü yeni belirmiş kızlar" anlamına geliyormuş. Ben sözlüğün yalancısıyım. Meal filan değil bak, sözlük! Valla bak tüm iyi niyetimle bu kelimenin "yıldızlar gibi" filan anlamına gelme olasılığını araştırdım, fakat o kelime "kevkeb" gibi bir şey olması gerekiyordu. Bu kelimenin anlamı aynen yazdığım gibi. Fakat mealciler hakkaten fantezi yapıp tomurcuk filan demişler, bu adamları şiddetle protesto ediyor ve kınıyorum. Gerçekten ayette tomurcuk momurcuk geçmiyor. Bu tamamen bir yorumlama. Bana inanın bunları ortaya dökmek bana zevk vermiyor. Gerekçem olmasa hiç bunları kurcalayıp inanan insanları rencide etmezdim. Gerekçen nedir derseniz inançların dayatılması. Dayatmanın şiddetine göre çok daha fazlasını yapabilirim. Hani şu meşhur "mahalle baskısı" olayı. Dini hayat dayatılır dini benimsemeyen, en azından yaşamayanlara baskı artarsa tepkiler ve din karşıtlığı da artacaktır. "Sezer ramazan günü niye su içti?" gibi şeyler gündeme getirildikçe ve anayasaya kılık kıyafet maddeleri konmaya kalkışıldıkça huriler gılmanlar ve bunların ne tür hizmetlerde istihdam edildikleri de gündeme gelir. Lütfen kusurumuza bakmayın... 30 - Hûr çoğul isminin (ki hem eril, hem de dişildir) bu şekilde çevrilmesi konusunda bkz. bu terimin Kur'an'da ilk defa geçtiği 56:22, not 8 ve ayrıca 56:34, not 13. hadi bakalııım 22. Ve en güzel gözlü saf ve temiz eşler (8) [yanlarında olacak], 8 - Hûr ismi -ki ben onu "saf ve temiz eşler" olarak çevirdim- hem müzekker ahver'in hem de müennes havrâ'ın çoğuludur. Bu her iki terim de, "havar sayesinde ayırd edilen bir kişi"yi tanımlar. Havar, "göz küresinin yoğun beyazlığı ile ‘iris'in parlayan siyahlığının kontrastı"nı gösterir (Kâmûs). Daha genel anlamda havar, "beyazlık" (Esâs) yahut moral bir vasıf olarak "sağlık" anlamına gelir (karş. Taberî, Râzî ve İbni Kesîr'in 3:52'deki havâriyyûn terimi ile ilgili açıklamaları). Bu sebeple (ikinci kısmındaki ‘în kelimesi a‘yan kelimesinin çoğulu olan) hûrin ‘în bileşik ifadesi aşağı yukarı "en güzel gözlere sahip saf ve temiz varlıklar [ya da, daha spesifik olarak "saf ve temiz eşler"]i gösterir. Râzî 52:20'deki aynı ifade ile ilgili yorumunda, insanın gözleri onun ruhunu bedenin başka herhangi bir uzvundan daha çok yansıttığı için, ‘în, "zengin ruhlu" yahut "engin ruhlu" olarak anlaşılabilir. İlk Kur'an müfessirlerinin büyük bir kısmı -Hasan Basrî de aralarındadır- hûr terimini daha ziyade dişi karakterde algılamışlar ve bu terimi "kadın cinsi arasındaki dürüst ve erdemli kimseler" şeklinden başka türlü anlamamışlardır (Taberî) -"dişleri dökülmüş bu yaşlı kadınlarınızı [bile] Allah yeni varlıklar olarak diriltecektir" (Hasan Basrî, Râzî'nin 44:54 ile ilgili yorumunda nakledilmiştir). Bu bağlamda bkz. ayrıca 38:52 ile ilgili not 46. 34. Ve yüceltilmiş eşler[i onlarla olacak]: (13) 13 - Yahut: "[onlar] yükseltilmiş sedirler [üzerinde uzanacaklar]." Benim tercih ettiğim çeviri, en önde gelen bazı müfessirlerin kabul ettikleri çeviridir (mesela Beğavî, Zemahşerî, Râzî, Beydâvî vb.). Bunun iki gerekçesi vardır: birincisi, Klasik Arapça'da firâş terimi (lafzen "yatak" veya "sedir") çoğunlukla mecazî olarak "kadın"ı veya "koca"yı anlatmak için kullanılır (Râğıb; ayrıca Kâmûs, Tâcu'l-‘Arûs, vb.); ikincisi, hemen arkasından gelen ayette Allah "onları (hunne) yenilenmiş bir hayatta tekrar var edeceği" ifadesinde bulunmaktadır. (Bu yorum çerçevesinde Zemahşerî, cennetin sakinlerinden "... onlar ve eşleri mutluluk içinde sedirlere uzanacaklar" şeklinde söz eden 36:56. ayeti de zikreder.) Şüphe yok ki "yüceltilmiş eşler" -yani nimeti hak edenlerin seviyesine yükseltilmiş olan eşler- yukarıdaki 22. ayette ve aynı zamanda 44:54, 52:20 ve 55:72'de zikredilen hûr ile özdeştir. 16 - Etrâb'ın yukarıdaki çevirisi için bkz. sure 56, not 15. Kevâ‘ib'i "harika eşler" olarak çevirmem konusunda ise, hatırlanmalıdır ki ke‘b teriminin -kâ‘ib isim-fiili buradan türetilmiştir- birçok anlamı vardır ve bu anlamlardan birisi, "çarpıcı olma", "gözalıcı olma", "üstünlük" yahut "ihtişam"dır (Lisânu'l-‘Arab). Böylece ke‘abe fiili, insan için kullanıldığında, "o, [başka bir kişiyi] gözalıcı/çarpıcı veya muhteşem veya harika yaptı" anlamına gelir (aynı yer). Hem ke‘abe fiilinin, hem de ke‘b isminin bu mecazî anlamına bağlı olarak kâ‘ib isim-fiili, halk dilinde "göğüsleri gözalıcı hale gelen veya tomurcuklanan kız" anlamında kullanılmıştır. Bu nedenle birçok müfessir, bu ifadede, cennetin (erkek olduğu varsayılan) sakinlerine hoşnutluk verecek olan bir tür genç "dişi-eşler"e bir atıf görürler. Ancak, öncelikle belirtmeliyiz ki, Kur'an'ın cennetin güzellikleri ile ilgili bütün teşbîhleri aynı ölçüde hem erkek hem de kadın için geçerli bulunmaktadır. Diğer taraftan kevâ‘ib'in bu anlamı, yukarıdaki gündelik kullanışın türediği kökü -ki ke‘b isminin taşıdığı mecazî "gözalıcılık" anlamına dayanmaktadır- gözardı etmekte ve bu açık mecazın yerine maddî olarak gözalıcı bir şey için geçerli olan lafzî karşılığını geçirmektedir. Bu, bana göre tamamen temelsiz bir yorumdur. Cennetin nimetleri ile ilgili Kur'ânî tasvirlerin daima müteşabih olduklarını hatırlarsak, kevâ‘ib teriminin, yukarıdaki bağlamda, hiçbir cinsiyet ayrımı yapmaksızın, "muhteşem [veya "harika"] varlıklar" anlamına geldiğini ve etrâb terimi ile birlikte "müthiş uyumlu harika eşler"i gösterdiğini anlarız -böylece kutsanmış kimselerin birbirleriyle ilişkilerine işaret edilmiş ve onların tümünün karşılıklı tamamlayıcılıkları ve eşit ölçüdeki değerleri vurgulanmış olmaktadır. Bkz. ayrıca 56:34, not 13. Bu adamın bu yazısını kaç kere taşıdım bilmem buraya,ama dil konusunda ileri gitmiş insanlara bile sırf inanmamak adına inanmamakta diretmek artık beni aşıyor.. O dediğiniz sözlüklere bende bakıyorum,o kadarını bende biliyorum,ama bi de bu işin kök ve türeyiş açısından uzmanlarına bakmak lazım.. en azından bu tarz yönlerle araştıranlara.. ama araştırma konusunun ucu din olunca,dil çeşitleri ,türevleri askıda kalıyor.. yani hem bilimsel olmaktan bahsedilip hem de zamanla halk arasında yerleşmiş bir kalıba inanmayı seçip,ısrar edebiliyorsunuz.. kız وَلِيدَة; [Cogul] وَلاَئِد yeni doğmuş kız; kız; ürün; -------------------------------------------------------------------------------- kız غَانِيَة; [Cogul] غَوَانٍ güzel kadın; kız; dansöz; -------------------------------------------------------------------------------- kız بَصَّة; kız; -------------------------------------------------------------------------------- kız بِنْت; [Cogul] بَنَات kız; kız evlat; bayan سَيِّدَة; [Cogul] سَيِّدَات bayan; hanım; hanımefendi; -------------------------------------------------------------------------------- bayan السَّيِّدَة فُلاَنَة; Bayan …!, filanca hanım!; -------------------------------------------------------------------------------- kadın اُنْثَى; [Cogul] اِنَاث, اَنَاثَى kadın; dişi; -------------------------------------------------------------------------------- kadın اِنْسَانَة; kadın; -------------------------------------------------------------------------------- kadın اِمْرَأَة; [harfi tarif ile 'الْمَرْأَة '] [Cogul] kadın; karı; eş; avrat; hanım; hatun; -------------------------------------------------------------------------------- kadyn نَسَوِي; ve نِسَائي kadyn…; -------------------------------------------------------------------------------- kadın مَصُون; muhafazalı; iffetli; kadın; -------------------------------------------------------------------------------- kadın وَلِيَّة; evliya [kadın]; hanım; kadın; -------------------------------------------------------------------------------- kadın حُرْمَة; [Cogul] آت , حُرُمَات- kutsallık; saygı; kutsal şey; ([Cogul] حُرَم) kadın; zevce; eş; -------------------------------------------------------------------------------- kadın حَرِيمِي; kadın...; var mı bunların arasında araştırdığınız sözcük? Gelelim Huri....... Daha önce de sormuştum çoklarına,size de sorayım... Arapçada bayan,kadın,hanım,kız anlamına gelen kelime mi yoktu da(ki olanları elimden geldiğince buldum) ,bunların adı Huri..... Alıntı
Φ ftoyd Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2007 suheyla, katılıyorum, durum vahimfft, siz söylediğiniz hemen hemen hiçbirşeye kanıt bulamıyorken, huriler konusundaki kanıt önemli mi oldu şimdi ? ayetlerde cennet, erkekler içindir ana fikri hemen ortaya çıkıyor zaten, göğüsleri yeni tomurcuklanmış yaşıt kızlar kimin için mesela ? onuda geçtik, bu tür seks çağrışımlarının kutsal bir ortamda ne işi var ? diye sorarım hep kendime ! saygılar Tevbe(*) Sûresinin 72 . Ayetinde Allah mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, ebedi olarak kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde çok güzel köşkler vadetti. Allah’ın rızası ise, bunların hepsinden daha büyüktür. İşte bu büyük başarıdır. Ahzâb(*) Sûresinin 35 . Ayetinde Şüphesiz müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, mü’min erkeklerle mü’min kadınlar, itaatkar erkeklerle itaatkar kadınlar, doğru erkeklerle doğru kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, Allah’a derinden saygı duyan erkekler, Allah’a derinden saygı duyan kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, namuslarını koruyan erkeklerle namuslarını koruyan kadınlar, Allah’ı çokça anan erkeklerle çokça anan kadınlar var ya, işte onlar için Allah bağışlanma ve büyük bir mükafat hazırlamıştır. Fetih(*) Sûresinin 5 . Ayetinde Bütün bunlar Allah’ın; inanan erkek ve kadınları, içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetlere koyması, onların kötülüklerini örtmesi içindir. İşte bu, Allah katında büyük bir başarıdır. Fetih(*) Sûresinin 6 . Ayetinde Bir de, Allah’ın, hakkında kötü zanda bulunan münafık erkeklere ve münafık kadınlara, Allah’a ortak koşan erkeklere ve Allah’a ortak koşan kadınlara azap etmesi içindir. Kötülük girdabı onların başına olsun! Allah onlara gazap etmiş, onları lanetlemiş ve kendilerine cehennemi hazırlamıştır. Orası ne kötü bir varış yeridir! Hadîd(*) Sûresinin 12 . Ayetinde Mü’min erkeklerle mü’min kadınların nurlarının, önlerinde ve sağlarında koştuğunu göreceğin gün kendilerine şöyle denir: “Bugün size müjdelenen şey içlerinden ırmaklar akan, ebedi olarak kalacağınız cennetlerdir.” İşte bu büyük başarıdır. Hadîd(*) Sûresinin 18 . Ayetinde Şüphesiz ki sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar ve Allah’a güzel bir borç verenler var ya, (verdikleri) onlara kat kat ödenir. Ayrıca onlara çok değerli bir mükafat da vardır. Belli ana fikir.. bu arada, seks çağrışımı yapan kelimeler ... hımm... pardon da ne ile eğlenmek isterdiniz.. size biraz disko versek ya da bilim için laboratuvar.. ya da internet .. ama seks olmasın, içki falan da olmasın.. yemek içmek kavramı olmasın.. yeşillik falan da olmasın.. pardonda,önce bi öndekilerden olmayı deneyin,öyle ya bir tek onlar için var ne isterlerse olacağı kavramı.. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2007 fft, hemen söyleyeyim: Haklısınız. Bitti... Bu kadar yâni. Hiç evirip çevirmenin âlemi yok. Haklıya haklı demeyi meziyet haline getirmedikçe hiç bir mesafe alınamaz. Neden haklısınız: Çünkü halkımız da "huri" yi pek yeterince "dişil" bulmayarak kız çocuklarına "Huriye" ismi koymuştur. Gerçi Kur'ana baktığınız zaman cennette erkekler için kadın huriler, kadınlar için erkek huriler bulunduğu yorumunu çıkarmak son derece güç gözüküyor ama, böyle düşünmeyi engelleyecek açık bir veri göstermek de zor. Esasen Kur'an üslubu böyle netameli konulardan ustalıkla sıyrılmayı becermiş ve bu konuda "büklümlü" bir dil kabul edilen Arapçanın kıvraklıklarından olabildiğince yararlanmıştır. Tabii bundan mucizevi bir sonuç çıkaracak değilim. Okuma yazma bilmeyen bir adamdan böyle sözler çıkmasını mucizevi kabul etmiyorum. Ben ne söz ustaları gördüm okul mektep görmemiş. Hiç umulmayacak bir köylü kadın görmüştüm. Nefes alıp verir gibi öyle sözler düzüyordu ki, insan hayretler içinde kalıyordu. Kur'an sorunları muğlak ve belirsiz bırakarak çözmeyi ilke edinmiş bir üsluba sahiptir zaten. Bunu en açık mucizelerde görürüz. "Saat yaklaştı, ay yarıldı. Apaçık bir âyet görseler bu süregelen bir sihirdir derler." Saat ne, kıyamet. Ay ne bildiğin Kamer. Nasıl yâni bayağı ayrılıp böyle iki parça oldu mu? He, olmuştur zâhir! Nerden belli? Hiç bir yerden. Bunları tamamen sen uydurup yakıştıracaksın. "Attığında sen atmadın, lâkin Allah attı." Kardeşim ne attı? Kime attı? Attı da ne oldu? Kim tuttu? Böyle muğlak ifadelerle hayal gücünü şahlandırmayı elhak iyi başarır. Sonra alsın yürüsün söylentiler. Kur'anın taktiği budur. E şimdi kadınlara cennette erkekler vadetse kocalarının hoşuna gitmeyecek. Etmese "hani cennette her zevk vardı?" sorusunun önü alınmayacak. Durumu elhak usturuplu idare etmiş. Teslim etmek gerek peygamber akıllı bir adam. Boş adam değil. Açıkça kadın veya erkek anlamına gelen bir kelime kullanmamış. Huri kelimesini de kendinin icat ettiğini sanmıyorum ama iyi bir tercih yapmış. Kazara huriyi konuşturup "Kâlet huri..." dese açık verdiydi! Hatta "gılman"ı da aynı usturuplu biçimde çaktırmadan araya katmış. Valla isterlerse gay eğilimli erkekler bundan istedikleri anlamı çok rahat çıkarabilirler yâni. Söylemeyim söylemeyim dedim, sonunda söyledim. Hatta çok özür dileyerek kabaran, beliren şeyden sadece kızların göğüslerinin anlaşılamayacağını da eklemek gerekebilir. Madem ayaktaki topuk da aynı kelime kökünden türüyor... Elhak Kur'an bir hazine. Çıkar çıkarabildiğin anlamı. E onun izinden giden tasavvufun yaptığı da bu değil mi? Bir sürü muğlak sembol kullan, gerisini hayal gücüne bırak. Her zaman kabul etmiş ve söylemişimdir: Muhammed yabana atılacak bir adam değildir ve çağında büyük bir devrim gerçekleştirmiştir. Alıntı
Φ BrainSlapper Gönderi tarihi: 3 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 3 Kasım , 2007 Tevbe(*) Sûresinin 72 . Ayetinde Allah mü?min erkeklere ve mü?min kadınlara, ebedi olarak kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde çok güzel köşkler vadetti. Allah?ın rızası ise, bunların hepsinden daha büyüktür. İşte bu büyük başarıdır. Kuran'daki yazım garipliklerinden biridir. Şuraya ben sual soruma bir cevap yanıtı verin desem herkes güler. Zira gülünür. Ama Muhammed bin Abdullah "Adn cenneti" deyince kimsenin dikkatini çekmiyor. ADN CENNETİ: EDEN CENNETİ: CENNET CENNETİ Saygılar. Alıntı
Φ muki Gönderi tarihi: 3 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 3 Kasım , 2007 Tevbe(*) Sûresinin 72 . Ayetinde Allah mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, ebedi olarak kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde çok güzel köşkler vadetti. Allah’ın rızası ise, bunların hepsinden daha büyüktür. İşte bu büyük başarıdır. Kuran'daki yazım garipliklerinden biridir. Şuraya ben sual soruma bir cevap yanıtı verin desem herkes güler. Zira gülünür. Ama Muhammed bin Abdullah "Adn cenneti" deyince kimsenin dikkatini çekmiyor. ADN CENNETİ: EDEN CENNETİ: CENNET CENNETİ Saygılar. גן עדן Gan Eden = İbranice - Garden of Eden, İncil'de Adem ile Havva'nın yaşadığı cennet bahçesi. Eden = Sümer dilinde Adina veya Adana kelimesinden türetilmiş bir kelime ve 'Bahçe' veya 'Yeşil bozkır' anlamına geliyor. Öncelerden verimli topraklar olup, buzul çağının sonlarında verimsizleşen bir yer olarak kabul ediliyor. Bu yer geniş anlamda doğu Akdeniz bölgesindeki ülkelere, aslında İtalya'nın doğusundaki tüm Akdeniz ülkelerine deniliyor. Dar anlamda ise aşağıda bulunan haritadaki bölgeleri kapsıyor. Alıntı
Misafir 4mevsim Gönderi tarihi: 3 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 3 Kasım , 2007 Silifke-Mersin karayolunda, Silifke’den 21 km. ileride, Narlıkuyu Köyü’nün ve oradaki körfezin yanındadır.. Kuzeyde yer alan Cennet-Cehennem obrukları yöredeki diğer bir çok obruk gibi antik dönemde kutsal konumdadır...yüzlerce örnek bulunabilir benzer şekilde....bunlar vahyin öğrettiklerinin daha sonra toplumun düşünce yapısına kültürüne etkisi olarak değerlendirilebilir...nerden baktığınız bu açıdan önemli... Alıntı
Φ ftoyd Gönderi tarihi: 3 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 3 Kasım , 2007 Kuran'daki yazım garipliklerinden biridir. Şuraya ben sual soruma bir cevap yanıtı verin desem herkes güler. Zira gülünür. Ama Muhammed bin Abdullah "Adn cenneti" deyince kimsenin dikkatini çekmiyor. ADN CENNETİ: EDEN CENNETİ: CENNET CENNETİ Saygılar. doğru diyorsunuz.. aslında bunun gibi,bilmediğimiz çoğu kelimenin anlamını türkçe olarak,en azından şahsım adına bilmiyorum.. bu anlamda ,bana kattığınız bu güzel fayda için teşekkürler... Alıntı
Φ Beldegah Gönderi tarihi: 3 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 3 Kasım , 2007 Adn Cenneti kimi rivayetlere göre Atlantis olabilirmiş. Atlantis'in karşılığını Adland olarak düşünürsek At=Ad Lant(is)=Land gibi bir karşılık ortaya çıkar. Ad kelimesi bir çok kültürde ortak bir anlama sahipmiş ve Adem Adam gibi İlk İnsana dair isimlemelerde bu kelimeden türemiş olma ihtimali varmış. Yani Adem Adam adları Atlantis Adland'da yaşayan toplumun adı da olabilirmiş. Türklerdeki Ata kültündeki anlayışta o eski ataları kastediyodur belki, hem adı üstünde AT-A. Sonuçta rivayet işte ama neticede kültürlerin bayağı bir harmanlanıp karıştığı ve efsaneleştiği apaçık ortada sanırım. Alıntı
Misafir 4mevsim Gönderi tarihi: 3 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 3 Kasım , 2007 Bakara Suresi (31) Allah Adem'e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, "Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin" dedi. Bakara Suresi (33) Allah şöyle dedi: "Ey Adem! Onlara bunların isimlerini söyle." Adem, meleklere onların isimlerini bildirince Allah, "Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim, yine açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim demedim mi?" dedi. benzerlikler açıkça tek bir şeyi ortaya koyuyor...hangi toplumu incelesek benzerlikler çıkacaktır....kelimeler farklılaşabilir..ama kavramlar aynı..tek kaynaktan...içerikleri zamanla farklı şeylerle doldurulmuş olsa bile...ayetlerin uydurulduğu iddiasına hiçbir şekilde delil olamaz bu adlandırmaların hiçbiri... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 4 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 4 Kasım , 2007 Adn-Eden-Adana bağlantısı enfes bir tespit olmuş. Bu tür bağıntıları keşfetmek en haz duyduğum konular arasındadır, teşekkürler. Ben de bir bağıntı söyleyeyim: Dicle-Tigle- Tiger. Roma kolezyumunda gladyatörlerin dövüştüğü kaplanlar Dicle boylarından yakalanıp Roma'ya götürülürmüş. Dicle kenarları kaplanların yoğunlukla yaşadığı bir bölge imiş. Son Anadolu kaplanı Toros dağlarında 1940-50 yıllarında vurulmuş. Tam tarihi belirleyemedim ancak eski bir arşivde avcıların kaplanın başında eli tüfekli siyahbeyaz fotoğrafı görmüştüm. Bu bilgiyi her tazeleyişimde gözlerim dolar. O son kaplanın pençelerinden ve dişlerinden kat kat daha korkunç ve insafsız bir hoyratlıkla varlığına ebediyen son verilişini düşünmek benim için en acı bir yakın kaybından öte bir anlam taşır. Sakın kimse kaplan neslinin tükenmediğini söylemesin. Özellikle bu tür canlılar endemiktir, yani yöreye özgüdür. Bengal ya da Sibirya kaplanı asla Anadolu kaplanı değildir. Anadolu kaplanı artık bir daha hiç var olamayacak. Üstelik diğer endemik kaplanlar da yok olmanın eşiğinde. Bir türü üç beş örnek olarak koruyamazsınız. Bir canlı populasyonunun kritik bir alt sınır adedi vardır. O sayının altına düşen bir tür, teorik olarak, genetik açıdan yok olmuştur. Çünkü sağlıklı üreme belli bir gen havuzu hacmi gerektirir. O kritik sayının altında varlığını artık sürdürmesi tekno-genetik bir mucize dışında imkansızdır. Bu eşiğe gelmiş o kadar çok tür var ki, alarm zilleri durmaksızın çalıyor fakat sağır kulaklarımız duymuyor. Çaresiz bilimciler genetik materyal bankalarını son çare olarak oluşturdular bile. Bu bankalarda dondurulmuş materyal saklanıyor. Hayat, en acımasız katilinin eteğine tırnakları ile tutunmaya çalışıyor!.. Bu dünyaya uzaydan gelmiş istilacı bir yabancı tür gibiyiz. Spielberg Dünyalar Savaşını boşuna çekti. Dünyanın en tehlikeli virüsü biziz. Bu dünyaya ne yaptığımızı durup düşünmenin vakti çoktan geçiyor. Sakın kimse etle beslenen bir canlının var olmasının niye bu kadar önemli olduğunu söylemesin. Yeryüzünde hiç bir tür bizim yediğimiz kadar et yemiyor. Hatta böyle bir kıyas çok gülünç kalırken, ağlar tonlarca balıkla dolarken "balıkları yiyorlar" diye fokların keyfi yok edilmesi gibi aymazlıklar, insanı yeryüzünün en korkunç canlısı yapıyor. Son büyük tür yokoluşu Çin nehir yunusu... Bu utangaç, barışçıl ve sevimli tür artan nehir trafiği ve insan baskısına daha fazla dayanamayarak yok oldu. Türümüzün böyle sayısız utancı var. Durmadan çoğalıp durmadan tüketeceğiz diye, bir canlıya bir küçük koruma alanı ayıramayan kanser gibi illet bir türüz! (Matrix'i gel de anma şimdi!) Ancak doğayı dönüştürme yetisi de sadece bu türün elinde... Alıntı
Φ ftoyd Gönderi tarihi: 4 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 4 Kasım , 2007 Adn-Eden-Adana bağlantısı enfes bir tespit olmuş. Bu tür bağıntıları keşfetmek en haz duyduğum konular arasındadır, teşekkürler. Ben de bir bağıntı söyleyeyim: Dicle-Tigle- Tiger. Roma kolezyumunda gladyatörlerin dövüştüğü kaplanlar Dicle boylarından yakalanıp Roma'ya götürülürmüş. Dicle kenarları kaplanların yoğunlukla yaşadığı bir bölge imiş. Son Anadolu kaplanı Toros dağlarında 1940-50 yıllarında vurulmuş. Tam tarihi belirleyemedim ancak eski bir arşivde avcıların kaplanın başında eli tüfekli siyahbeyaz fotoğrafı görmüştüm. Bu bilgiyi her tazeleyişimde gözlerim dolar. O son kaplanın pençelerinden ve dişlerinden kat kat daha korkunç ve insafsız bir hoyratlıkla varlığına ebediyen son verilişini düşünmek benim için en acı bir yakın kaybından öte bir anlam taşır. Sakın kimse kaplan neslinin tükenmediğini söylemesin. Özellikle bu tür canlılar endemiktir, yani yöreye özgüdür. Bengal ya da Sibirya kaplanı asla Anadolu kaplanı değildir. Anadolu kaplanı artık bir daha hiç var olamayacak. Üstelik diğer endemik kaplanlar da yok olmanın eşiğinde. Bir türü üç beş örnek olarak koruyamazsınız. Bir canlı populasyonunun kritik bir alt sınır adedi vardır. O sayının altına düşen bir tür, teorik olarak, genetik açıdan yok olmuştur. Çünkü sağlıklı üreme belli bir gen havuzu hacmi gerektirir. O kritik sayının altında varlığını artık sürdürmesi tekno-genetik bir mucize dışında imkansızdır. Bu eşiğe gelmiş o kadar çok tür var ki, alarm zilleri durmaksızın çalıyor fakat sağır kulaklarımız duymuyor. Çaresiz bilimciler genetik materyal bankalarını son çare olarak oluşturdular bile. Bu bankalarda dondurulmuş materyal saklanıyor. Hayat, en acımasız katilinin eteğine tırnakları ile tutunmaya çalışıyor!.. Bu dünyaya uzaydan gelmiş istilacı bir yabancı tür gibiyiz. Spielberg Dünyalar Savaşını boşuna çekti. Dünyanın en tehlikeli virüsü biziz. Bu dünyaya ne yaptığımızı durup düşünmenin vakti çoktan geçiyor. Sakın kimse etle beslenen bir canlının var olmasının niye bu kadar önemli olduğunu söylemesin. Yeryüzünde hiç bir tür bizim yediğimiz kadar et yemiyor. Hatta böyle bir kıyas çok gülünç kalırken, ağlar tonlarca balıkla dolarken "balıkları yiyorlar" diye fokların keyfi yok edilmesi gibi aymazlıklar, insanı yeryüzünün en korkunç canlısı yapıyor. Son büyük tür yokoluşu Çin nehir yunusu... Bu utangaç, barışçıl ve sevimli tür artan nehir trafiği ve insan baskısına daha fazla dayanamayarak yok oldu. Türümüzün böyle sayısız utancı var. Durmadan çoğalıp durmadan tüketeceğiz diye, bir canlıya bir küçük koruma alanı ayıramayan kanser gibi illet bir türüz! (Matrix'i gel de anma şimdi!) Ancak doğayı dönüştürme yetisi de sadece bu türün elinde... evet,bu anlamda hep derim ,bir mantar kadar olamadık ya da bir sivrisinek kadar.. oysa insanın elindeydi hep ,bu dünyayı gerçek anlamda cennet gibi bir yere çevirebilme.. ama kötü olanı sevdik , kirli olanı istedik.. hem de sadece nefsimize hoş gelen şeyler için.. ve en güzelleri bırakıp hep en çirkin uğraşların ardına düştük.. kullandığımız her ürünle, tükettiğimiz her kavramla katkı sağladık hep yanlış olana..hep daha dedik daha fazlası dedik ,birileri de üretti üretti ve biz tükettik.. sonu gelmeyecek bir kaos tu oysa hep o daha daha fazlaları.. elimizde olanın kıymetini bilmedik ve onu da kaybettik.. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 4 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 4 Kasım , 2007 bir mantar kadar olamadık ya da bir sivrisinek kadar.. Beylik bir laf oldu artık ama yeri geldi mi yerini buluyor: "Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik, fakat bu arada çok basit bir gerçeği unuttuk. İnsan olduğumuzu..." Katkı için teşekkürler fft... Alıntı
Φ evaporit Gönderi tarihi: 4 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 4 Kasım , 2007 sayın demirefe, sizi yukarıdaki yazıyı yazmaya iten sanırım arkadaşların konuya ilişkin cevapları olsa gerek... şimdi konuyu adım adım birlikte düşünelim... tanrı insanlara yaşadıkları dünyaya ve hayata ilişkin bilgiler gönderdiğini, bu bilgileri de peygamberleri aracılığı ile gönderdiğini söylüyor.... yani bilgilerin geldiği yer bizim fizik dünyamızın ötesi... bu şu demek, bizim yaratılmışlar olarak, aklımızın, görüşümüşün, duyuşumuzun, hissedişimizin sınırı bu alemle ilgili, fizik alemimizle sınırlı... oysa cennet, cehennem, tanrı, melek gibi kavramlar bizim algı dünyamızın ötesindedir... tanrı bu fizik alemin bir imtihan sahası olduğunu bize bildirmekte ve yaratılmış olan herşeyin de belli bir süre için denendiğini söylemektedir... şimdi tanrı yarattığı insanlara yaşadıkları sınavın gerçekleştiği aleme ilişkin bilgilerin yanısıra, bu sınavın neticelerinin de değerlendirileceği fizikötesi aleme ilişkin de bilgiler vermektedir... şimdi tanrı hiç bilemediğimiz, hiç görmediğimiz, hiç algılamadığımız ve bu aleme hiç benzemeyen bir yeri bize anlatacak..... nasıl anlatacak ? hangi kelimelerle anlatacak ? elbette kıyaslayabileceğimiz kelimeler kullanacaktı. cennet nasıl anlatılacak ki, muhatabı olan anlayabilsin ? ya da ne olduğu hakkında genel itibarı ile fikir sahibi olabilsin ? cehennem nasıl anlatılacaktı ki, muhatabı onu hissedebilsin ? tanrı bir şekilde anlatacaktı bunu ve anlattı insanlara... insanların en çok korktukları azab ne ise ona ait kelimeleri kullandı... ama gerçekte öylemidir ? bunu bilebilmek mümkün değildir, çünkü ateş dediğiniz şey bu aleme ait bir gerçekliktir, altından ırmaklar akan nehir bu aleme ait bir kavramdır... cennet dediği şey bu aleme ait kelimelerle anlatıldığı için bu alemde ki bizim gözümüzle gördüğümüz nehirler aklımıza gelmektedir.. oysa cennet aslında altından ırmaklar akan yer midir ? bunu bilmemiz mümkün değildir.. tanrı da öyle, melek de.... bu aleme ait kelimelerle anlamaya çalıştığımız zaman bu aleme ait mantığımız onu yorar ve büyük bir hata ortaya çıkar.. nasıl bir hata mı ? bu inanç dediğimiz kavramı boşaltır... cenneti yeryüzüne indirmeye çalışırsınız, tanrıyı insanlaştırırsınız... insanlar gılmanı, huriyi tartışıp durur... dini özünden ayırır koparırsınız.. onu dünyevileştirirsiniz... insan tanrılar türetirsiniz... gerçek şu, tanrı fizik ötesi bir alemin varlığından bahseder ve ona inanmamızı ister... bu alemdeki yapıp ettiklerimizin hesabını soracağını, bunun yerinin cehennem olacağını, iyiliklerinde mükafatını vereceğini, yerinin ise cennet olduğunu söyler. bu aleme ait kavramların nasıl ve ne şekilde olacağını ancak bildiren bilebilir.... biz sadece inanırız... o gerçekleri söyler deriz... inanç budur... bunu tartışmayız... bunun için kelimeleri eğip bükmeyiz de .... kelimeleri eğip bükmenin munafıklara ait bir eylem olduğunu kuran bize bildirir... bilime ve akla açık olan mevzuları tartışmanızı, konuşmanızı öneriririm... ancak inanca yönelik mevzuları, aklınıza ve mantığınıza yargılatmayı bırakınız... aklınız ve mantığınız ancak bu alemle sınırlı çünkü... ötesine geçemediğiniz alemi zorlamayınız... arkadaşlara tavsiyem inançlarını ispata düşmesinler.... ve lutfen ne huri ve ne de gılman gibi kelimelerin ardına düşüp, inandıklarınızı yere (fizik aleme-fizik aleme ait kelimelere) indirgemeyiniz.... sayın demir efe islam muğlak ifadeler kullanmaz... eğer kuran indirilirken sorabilseydiniz, muhakkak size izah edilirdi.... öyle diyor tanrı çünki.. şimdi düşünün 100 yıl önce yazılmış kendi dilimizdeki kitapları dahi anlamakta zorlanıyoruz... ve dil sürekli gelişiyor... bir de yaşanan olaylar üzerine inen vahy var ortada ve siz bu vahy'den bahsediyorsunuz... muğlak diyorsunuz.... oysa o gün kuranı sizin kadar değil, sizden çok, hatta sizin eleştirileirnizden daha alasını yapan ki, - o dönem dini ve fikri hareketlerin merkezi ortadoğudur, o bölgedir - bir sürü yahudi ve hıristiyan din bilgini vardır... onlar bu ifadeler karşısında sizin kadar cesur olamamışlardı.... dedim ya tarafsız olmak gerekmez ama objektif olmak gerekir.... ''saat yaklaştı'' kavramı, ''Sen atmadın'' ''huri, gılman'' kavramlarının kullanılış şekilleri ve ne anlattıkları ayrı bir konu.... ama şu kadarını söylemeliyim ki, asla muğlak ifadeler yoktur burda... ve o ayetin muhatabı olan insanlar ne kastedildiğini anlıyorlardı... anlamadıkları yerde peygambere soruyorlar ve cevabını alıyorlardı... sayın demirefe, muhammedin yabana atılacak olmadığını söylüyorsunuz ya, bu itirafınıza ihtiyacı yok ki.... ama asıl kaçırdığınız nokta şu olmalı : muhammedin getirdiği şeyi söz olarak anlamışsınız siz... güzel, muğlak, şiir gibi sözler.... sözlerle devrim olmaz... hele muğlak, anlamsız, gerçekliği olmayan şeyler, insanları devrime götürmez... bir mekkelinin söylediği gibi, '' o kalplere hükmediyor... o nunla nasıl başedebiliriz ki ?...'' sizin bilim dediğiniz, göze, kulağa, elinizle tutabildiğiniz şeylere hitab ediyor... cenneti de, cehennemi de öyle anlamaya çalışırsınız ya.... selam ile.... Alıntı
Misafir maraba Gönderi tarihi: 4 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 4 Kasım , 2007 ........................şimdi tanrı hiç bilemediğimiz, hiç görmediğimiz, hiç algılamadığımız ve bu aleme hiç benzemeyen bir yeri bize anlatacak..... nasıl anlatacak ? hangi kelimelerle anlatacak ? elbette kıyaslayabileceğimiz kelimeler kullanacaktı. cennet nasıl anlatılacak ki, muhatabı olan anlayabilsin ? ya da ne olduğu hakkında genel itibarı ile fikir sahibi olabilsin ? cehennem nasıl anlatılacaktı ki, muhatabı onu hissedebilsin ? tanrı bir şekilde anlatacaktı bunu ve anlattı insanlara... insanların en çok korktukları azab ne ise ona ait kelimeleri kullandı... ama gerçekte öylemidir ? bunu bilebilmek mümkün değildir, çünkü ateş dediğiniz şey bu aleme ait bir gerçekliktir, altından ırmaklar akan nehir bu aleme ait bir kavramdır... cennet dediği şey bu aleme ait kelimelerle anlatıldığı için bu alemde ki bizim gözümüzle gördüğümüz nehirler aklımıza gelmektedir.. oysa cennet aslında altından ırmaklar akan yer midir ? bunu bilmemiz mümkün değildir.. tanrı da öyle, melek de.... bu aleme ait kelimelerle anlamaya çalıştığımız zaman bu aleme ait mantığımız onu yorar ve büyük bir hata ortaya çıkar.. nasıl bir hata mı ? bu inanç dediğimiz kavramı boşaltır... cenneti yeryüzüne indirmeye çalışırsınız, tanrıyı insanlaştırırsınız... insanlar gılmanı, huriyi tartışıp durur... dini özünden ayırır koparırsınız.. onu dünyevileştirirsiniz... insan tanrılar türetirsiniz... gerçek şu, tanrı fizik ötesi bir alemin varlığından bahseder ve ona inanmamızı ister... bu alemdeki yapıp ettiklerimizin hesabını soracağını, bunun yerinin cehennem olacağını, iyiliklerinde mükafatını vereceğini, yerinin ise cennet olduğunu söyler. bu aleme ait kavramların nasıl ve ne şekilde olacağını ancak bildiren bilebilir.... biz sadece inanırız... o gerçekleri söyler deriz... inanç budur... bunu tartışmayız... bunun için kelimeleri eğip bükmeyiz de .... kelimeleri eğip bükmenin munafıklara ait bir eylem olduğunu kuran bize bildirir... bilime ve akla açık olan mevzuları tartışmanızı, konuşmanızı öneriririm... ancak inanca yönelik mevzuları, aklınıza ve mantığınıza yargılatmayı bırakınız... aklınız ve mantığınız ancak bu alemle sınırlı çünkü... ötesine geçemediğiniz alemi zorlamayınız... arkadaşlara tavsiyem inançlarını ispata düşmesinler.... ve lutfen ne huri ve ne de gılman gibi kelimelerin ardına düşüp, inandıklarınızı yere (fizik aleme-fizik aleme ait kelimelere) indirgemeyiniz.... Arakadaşımızın söylediğine bakın şimdi; Allah insanlara anlatmak istediklerini anlatır. Fakat bizler dünyalı olduğumuz için maalesef anlayamayız. Bunun nedeni ise anladıklarımız ancak dünyadaki kıyasladıklarımızdır diyor. Bu yüzden bunları boşuna anlamaya çalışmayın, çünkü doğrusunu o bilir diyor. Bir başka deyişle Allahın söylediklerini anlamaya çalışmayın ve sadece inanın. Alem değişiktir çünkü. O halde kendi söylüyor kendi dinliyor (anlıyor). Ama gel görki arkadaşımızda kendi aleminden konuşuyor. Halbuki bizim alemimizde (dünyada) din fantezilerini insanların kurguladığı bilinmekte. Arkadaşımızla anlaşabilmemiz çok zor gözüküyor. Alemlerimiz farklı (!). Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.