Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Bülent Ecevit vefat etmiş


Misafir gelincik

Önerilen İletiler

Az önce tvde alt yazı ile Sayın Bülent Ecevitin vefat ettiği haberi verildi.Allah Rahmet eylesin.

 

 

Bülent ECEVİT

 

 

28 Mayıs 1925 'te İstanbul'da doğdu. 1944 yılında İstanbul Robert Koleji'ni bitirdi. Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi İngiliz Filolojisi Bölümü'ne girdi, aynı zamanda Basın-Yayın Genel Müdürlüğü'nde İngilizce çevirmeni olarak çalışmaya başladı. 1946'da öğrenimini yarıda bırakarak Londra Basın Ataşeliği'nde görev aldı. Aynı zamanda, Londra Üniversitesi'nde Sanskrit, Bengalce, Sanat Tarihi bölümlerine devam etti. 1950 yılında Türkiye'ye dönünce Ulus gazetesinde ve Ulus'un kapatıldığı yıllarda Yeni Ulus ve Halkçı gazetelerinde sanat eleştirmeni, çevirmen ve siyasal fıkra yazarı ve yazı işleri müdürü olarak çalıştı. 1954 sonu ile 1955 başlarında ABD'de Kuzey Carolina'da yayınlanan Winston Salem Journal gazetesinde konuk gazeteci olarak çalıştı. 1957'de Rockefeller Bursu ile yeniden ABD'ye gitti, Harvard Üniversitesi'nde sekiz ay sosyal psikoloji ve Orta Doğu tarihi üzerine incelemeler yaptı. 1950'lerde Forum dergisinin yazı işleri kadrosunda yer aldı, 1965'de Milliyet gazetesinde günlük yazılar yazdı. 1972'de aylık yayımlanan "Özgür İnsan", 1981'de haftalık yayımlanan "Arayış", 1988'de aylık yayımlanan "Güvercin" dergilerini çıkarttı. Ecevit, edebiyat dünyasına "Hep Bu Topraktan" dergisindeki şiirleriyle girdi. T.S.Eliot, Ezra Pound ve Tagore'dan çeviriler yaptı.

 

 

CNN TÜRK Tarafından oluşturulan Bülent Ecevitin Yaşam Öyküsü:

http://video.milliyet.com.tr/video.swf?vid...6/11/ecevit.flv

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ŞİİRLERİ

 

 

AV

 

 

ormanın kuytusunda vurulan geyik

hayvanlar acınla suskun

dallar yasınla eğik

boynuzlarında çizgilerinde gözlerinde

avcının söndüremediği iyilik

 

 

1971

 

BACH SONATI

 

 

ne ben sorayım seni

ne sen beni sor

soyunmuş seslerimiz tenden

boşlukta bir aşk örüyor

 

ses olmuş duygular

yaklaşır dalga dalga zamansız

kavuşsa da seslerimiz birbirine

biz kavuşamayız

 

ne kollarımız var saracak

ne öpecek dudaklar

ne görülecek yüzümüz var

ne görecek göz

 

biz aşk örüyoruz boşlukta

çizgiden soyut

zerreden öz

 

 

 

1953

 

İNSAN

 

elbette senden güzel olacaktı

çizdiğin resim

yaptığın heykel

senden büyük olacaktı

senden yakışıklı

 

elbette senden doğru söyliyecekti

yazdığın şiir

 

elbette senden çok duyacaktı

söylediğin türkü

 

sen olduğundan büyüksün

sen olduğundan iyisin

sen olduğundan güzel

 

 

YARGI

 

öldürenle katiliz çalanla hırsız

tümümüz sanığız tümümüz savcı

tümümüz suçlu tümümüz yargıç

 

kimi aklar kimi suçlarız

kimi bağışlar kimi asarız

kendimizi başkasında

 

hergün bıçak saplı

birinin arkasında

vurulan da biziz vuran da

 

 

Bülent ECEVİT

 

 

YAPAMADIĞIMIZ

 

Rahşan'a

 

akşam kapı eşiğinde bir terli giysi gibi

soyunmak vardı derdinden evrenin

bir entari serinliğini giyinmek

kendi derdini tespih gibi çekmek elinde

 

yün örmen vardı akşamları koltuğa gömülü

karşında polisiye roman okumak vardı

sorgusuz bakışmak yoruldukça gözlerimiz

sevinçsiz gülmek üzüntüsüz ağlamak

 

oturmağa konuklar gelmesi bazen

çevresinde bir masanın kaygısız

sıcacık konularda bir demli çay gibi

bilmedik komşularla konuşmak

 

dünyamızla uyuşmak vardı

oyunda sonunu görmeden oynamak

sevinebilmek kazandığına

yitirdiğine yerinebilmek

 

düşünmiyebilmek yoruldukça düşünmekten

kamaştıkça örtebilmek gözlerini

düşlerde bile ışıktan sakınarak kendini

uyayabilmek vardı vaktinde rahat

 

 

 

 

PÜLÜMÜRÜN YAŞSIZ KADINI

 

 

Pülümürün bir dağ köyünde gördüm onu

yaşını sordum bir giz gibi güldü

kimi seksen dedi köylülerden kimi yüz

yüzüne baktım bir giz gibi güldü

 

bir asa vardı elinde

bir solmuş kırallığın

kadifeden harmanisi üzerinde

bir hititliydi o bir selçukluydu

bir ermeniydi bir kürttü

bir türk

 

yaşını sordum bir giz gibi güldü

koluma girdi bir soylu kadınca

tozlu köy yolunda sürüyerek eteğini

beni tek gözlü sarayına götürdü

köy yapısı kulübesinin

 

zamanı onda yitirdim ben

yitik zamanlara onda eriştim

en soylu yoksulluğun toprak döşeli sarayında

bir taç gibi kondu başıma Türkiyeliliğim

 

 

Bülent ECEVİT

 

 

 

KÖYLÜ KADINLAR

 

 

köylü kadınlar

fistanları güllü kadınlar

 

topraktan doğup da toprağı yoğurandıur onlar

veresiye canlarını doğurandır onlar

 

köylü kadınlar

fistanları güllü kadınlar

 

yüzleri güneştir onların yanık

ayakları topraktır onların yarık

 

doyulmadan güzelliğine

tarlalarda solandırlar

 

köylü kadınlar

fistanları güllü kadınlar

 

 

 

1970

 

 

 

PROMETE KENTTE

 

promete şimdi kentte

kayalara bağlı değil

beton duvarlarla çevrilidir

kartalların giremiyeceği bir semtte

kendi kendini kemirir

 

 

 

SINIR

 

 

dur yolcu bura sınır

yabandır yasaktır ötesi

çiçeklerden seçemezsin

kokuları renkleri bir bir

 

kuşdan pasaport sorulmaz

gümrüksüz geçer yüküyle karınca

dur yolcu bura sınır

sen geçemezsin

 

dereye bakma durmaz akar

öteden de içer ceylan bu suyu

dur yolcu bura sınır

sen geçemezsin

 

dur yolcu bura sınır

ne çizili ne yazılı

geçemezsin yine de silemezsin

içinde kazılı

 

 

 

1976

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

POLİTİKAYA ATILMASI

 

Bülent Ecevit, Londra Üniversitesi’ne kaydını yaptırmıştı. Sanat tarihi ve Doğu dillerinin Latincesi olarak kabul edilen Sanskritçe okuyacaktı. Fakat üniversiteyi terk etmesi ve basın ataşeliği gibi geleceği olmayan bir işte bulunması baba Ecevit’i tatmin etmiyordu. Bu sebeple Bülent’i Türkiye’ye geri çağırdı. O sırada başbakan yardımcısı olan Nihat Erim’e durumu anlattı. Bülent, Basın Yayın Müdürlüğü’ndeki işine dönmek istemediği için Erim onu CHP’nin yayın organı Ulus’a yerleştirdi. Böylece Ecevit’in gazetecilik yaşamı da başlamış oldu. Aslında gazeteciliği onun CHP liderliği ve Türkiye Cumhuriyeti başbakanlığına uzanan politika hayatının da başlangıcı oldu. Çetin Altan’la birlikte Ulus gazetesinde mütercimlik ve sekreter yardımcılığı görevini yürütüyorlardı.

 

Ecevit’i politikaya Ulus’ta çalışıyor olması itti. Yoksa o tarihe kadar, politikacı bir babanın oğlu olmasına rağmen politikayla hiç ilgilenmiyordu. Demokrat Parti’nin öncülüğünde Meclis, CHP’nin mallarını Hazine’ye devredince Ulus gazetesi kapanmış, Nihat Erim ve kadrosu Halkçı gazetesini çıkarmaya başlamıştı. Ecevit Halkçı gazetesinde fıkra yazarıydı. Daha sonra Ulus gazetesi ismiyle yeniden yayına başlayınca o da yeniden Ulus’un yazarı oldu. Ulus’ta Yakup Kadri Karaosmanoğlu’ndan sonra iki numaralı yazardı. Demokrat Parti’yi destekleyen Zafer’in başyazarı Bahadır Dülger’le bir ara sert polemiklere girdi. Cüneyt Arcayürek ve Altan Öymen gibi isimlerle birlikte çalışıyordu. Bir ara Rahşan Hanım’ın da çalıştığı Ankara’daki Amerikan Haberler Merkezi’nin daveti ile dört aylığına 1954 Ekim ayının başında ABD’ye gitti. Çağrı Amerikan Basın Enstitüsü ve ABD Dışişleri Bakanlığı Uluslararası Eğitim Mübadele Programı’ndan yapılmıştı. Bu davetin amacı gelişmekte olan ülkelerde liderlik yeteneği olan ve iyi derecede dil bilen isimlere Amerika’yı tanıtmaktı. İngiltere ve Amerika’dan sık sık davet alan bir gazeteciydi. Milletvekili seçildiği 1957 seçimleri öncesinde de Amerika’daydı. Batı dünyasını iyi tanımış olması ona politikanın basamaklarını tırmanmasında yardımcı oldu. 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından 15 Ekim 1961’de yapılan genel seçimlerin sonucunda Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, hükümeti kurma görevini CHP lideri İsmet İnönü’ye verdi. İnönü kabinesinin Çalışma Bakanı Bülent Ecevit’ti. 32 yaşında milletvekili, 36 yaşında da bakan olmuştu. 1965’e kadar İnönü’nün kurduğu hükümetlerde bu görevini sürdürdü.

 

ORTANIN SOLU

İnönü-Ecevit Kavgası

1960’lı yılların sonuna doğru CHP’de işler iyice kızışmaya başlamıştı. Ecevit’in öncülük ettiği muhalif grup ile partinin 30 küsur yıllık genel başkanı İsmet İnönü’nün öncülük ettiği muhafazakarlar arasında ipler iyice gerilmeye başlamış, “ortanın solu” kavramı üzerine tartışmalar hararetli bir şekilde sürüp gitmişti. O dönemin önemli tanıklarında biri de namı diğer “en vefalı ‘inönücü’” Necip Mirkelamoğlu’ydu. Ve o olayları şöyle anlatıyor:

 

Ecevit, Atatürk'ü Marksist ideolojinin terminolojisi ile analiz ederek, şu sonuçları çıkarıyordu. "Atatürk döneminde geniş halk kitlelerinin yararına köklü değişiklikler gerçekleştirilememiştir... Atatürk ekonomik milliyetçi değildir... Atatürk'ün devrimciliği "biçimsel" halkçılığı "tepede bakan" bir halk patronluğudur... Gerçek devrim, üretim ilişkilerini yeniden düzenleyen ve ekonomik güce el değiştirten alt yapı devrimidir... Ki Atatürk bunu yapamamıştır.” Genel sekreter bu minval üzerine konuşurken, o zamanki en yakın arkadaşı ve başında bulunduğu hizb'in ideoloğu Deniz Baykal da "Türk solunun her türlüsünün ve tabii sosyal demokrasinin de Marksizm'e dayanmakta olduğunu" ifade ediyordu. (Ulus Gazetesi 4 Şubat 1971)

 

Bu türdeki sol edebiyat parti içine sokaktaki aşırı solu celp ve cezb etmiş bulunmaktaydı. Ve İnönü Atatürk'le beraber kurduğu Partinin bu hallere düşmesinden son derece rahatsızdı. Bu rahatsızlığını merhum Abdi İpekçi ile bir konuşmasında şu şikayet sözleriyle anlatıyordu: "...Türlü baskılar altında kongreler yapılıyor... Dev-Genç militanlarını partiye alıyorlar. İstedikleri gibi ve maksatları için kullanıyorlar. Ne çeşit baskılar yapılıyor aklın alacağı şeyler değil. Dev-Genç teşkilatı lağvolundu, harıl harıl partiye kaydetmeye çalışıyorlar." (İnönü’den Anılar- Yeni Asır/ Hazırlayan: Necip Mirkelamoğlu)

 

 

Bülent Ecevit'in siyasi hayatının önemli dönüm noktalarından biri 1965 yılına rast gelir. O yıl yapılan CHP kurultayında Kemal Satır’ı yenen Ecevit genel sekreterlik koltuğuna oturdu. CHP’de “ortanın solu” kavramı bu kurultaydan sonra ortaya atıldı. Ecevit de “Ortanın Solu” çizgisinin arkasındaki isimlerden biriydi. Ancak bazı çevrelerce CHP’yi aşırı sola çekmek hatta “komünizm”e yaklaştırmakla suçlanıyordu. Partiye yeni kimlik arayışı iç çalkantılara yol açtı. 1965 seçimlerinin Süleyman Demirel’in başkanlığındaki Adalet Partisi’nin zaferiyle sonuçlanması da parti içi bunalımı hızlandırdı. Ecevit, 1965 seçimlerinde Meclis’e Zonguldak milletvekili olarak girdi. Turhan Feyzioğlu ve Kemal Satır grubu partiden koptu. 43 milletvekili Güven Partisi’ni kurdular. Bu Parti daha sonra Cumhuriyetçi Güven Partisi ismini aldı. CHP’nin içinde bir sola kaymadan söz ediliyordu. Ecevit bu konulardaki düşüncelerini 1966’da yazdığı “Ortanın Solu” ve 1968’de yazdığı “Bu Düzen Değişmelidir” kitaplarında açıkladı. Bu dönemde Türkiye bir çalkantı içindeydi. 1968 öğrenci olayları ve anarşi Türkiye’yi yeni bir bunalıma sürüklüyordu. Ecevit, 12 Mart 1971 muhtırasına karşı çıkış yaparak CHP Genel Sekreterliği görevinden ayrıldı.

 

 

CHP’deki aktif görevlerinden kopan Bülent Ecevit, ekibi ile birlikte parti tabanında destek arayışına girdi. Partinin neredeyse değişmez genel başkanı kimliğini kazanmış İsmet İnönü’ye karşı bir harekette başarılı olmak için başka bir seçenek de bulunmuyordu. Ecevit’in parti teşkilatına dönük çalışmaları kısa sürede sonuç verdi. 1972’de toplanan CHP kongresinde Ecevit, İnönü’nün karşısına parti lideri adayı olarak çıkma gibi bir tercih yerine parti organlarına yönelik liste yarışına girdi. CHP'nin yeni lideri İşte bu kongrede liste yarışını İnönü’nün desteklediği Kemal Satır grubu değil Ecevit kanadı kazandı. Bunun üzerine İnönü, CHP genel başkanlığı görevinden istifa etti. 14 Mayıs 1972’de olağanüstü toplanan CHP kongresi Bülent Ecevit’i parti genel başkanlığına getirdi. CHP lideri Ecevit, hükümetten çekilme kararı aldı. Bunun üzerine İsmet İnönü, CHP üyeliğinden de istifa ettiğini açıkladı. Böylece Ecevit 1938’den itibaren aralıksız 34 yıl CHP genel başkanlığını yapan İsmet İnönü’yü siyaset kulvarından çıkarmış oldu

 

BAŞBAKAN ECEVİT

CHP’nin Nihat Erim hükümetinden çekildiğini açıklamasıyla ara dönem sonuçlanmadı. Yine bir senatör olan Ferit Melen başkanlığında yeni bir hükümet kuruldu. Ferit Melen hükümetini Naim Talu hükümeti izledi. Ara rejimlerle geçen bu bunalımlı döneme 1973 seçimleri kısmen noktayı koyabildi. Ecevit 14 Ekim 1973 seçimlerinde bir sol partinin demokratik seçimler ortamında ilk kez birinci parti olarak çıkmasını sağladı ve yüzde 33.39 oy aldı. CHP’nin bu düzeyde bir oy oranına ulaşmasında o sırada Türkiye İşçi Partisi’nin kapatılmış olmasının da etkisi oldu. Ancak CHP, seçimleri Adalet Partisi’nin önünde tamamlamasına karşılık Meclis’te çoğunluğu alamamıştı. Ecevit’in 26 Ocak 1974’te Necmettin Erbakan liderliğindeki Milli Selamet Partisi ile kurduğu koalisyon hükümeti 10 ay dayanabildi. Bu koalisyon sırasında Kıbrıs Barış Harekatı yapıldı. Yüzde 41'lik rekor 5 Haziran 1977 seçimleri de Ecevit liderliğindeki CHP’nin birinciliğiyle sonuçlandı. CHP yüzde 41.4, Adalet Partisi ise yüzde 36.9 oy aldı. Bu oy oranı bir sol partinin demokratik bir seçimde aldığı en büyük oy olarak siyaset tarihine geçti. Ancak bu sonuç da tek başına bir Ecevit iktidarına elvermedi. CHP 213 milletvekili çıkardı, tek başına bir Ecevit iktidarı için yalnızca üç milletvekilliği eksikti. Türkiye bu tarihten sonra da hükümet bunalımları yaşadı.

Ecevit’in 15 Haziran 1977’de kurduğu ve cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün onayladığı azınlık hükümeti Meclis’ten güvenoyu alamadı. Bunun üzerine Demirel başkanlığında 2. Milliyetçi Cephe hükümeti kuruldu. Adalet Partisi, Milli Selamet Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi yeniden bir araya gelmişti. Ecevit, “Kumar borcu olmayan 11 milletvekili arıyorum.” tarihî sözünü bu dönemde söyledi. İstanbul’daki Güneş Motel’de görüştüğü Adalet Parti’li 11 milletvekiline de bakanlık sözü vererek milliyetçi cephe hükümetini düşürme girişimlerini başlattı. Bu hükümet düşünce 5 Ocak 1978’de en uzun süreli başbakanlık yapacağı yeni hükümetini kurdu.

 

DEMOKRATİK SOL PARTİ

Yasaklı yıllar 12 Eylül müdahalesinin ardından Ecevit de Demirel gibi 10 yıllık siyasi yasaklı bir politikacıydı. 1987’de Özal ile Demirel arasında sert polemiklere yol açan referandumda siyasi yasaklar kaldırılınca, 1985’te kurulan DSP’nin liderliğini Ecevit devraldı. 1987 Kasım’ında yapılan milletvekili seçimlerinde Demokratik Sol Parti barajı aşamayınca Ecevit politikayı bıraktı. Ancak 1989’da yapılan DSP kongresinde yeniden partinin başına geçti. 1991 seçimlerinde Demokratik Sol Parti hem barajı aştı hem de Ecevit ve 6 arkadaşı Meclis’e girdi. 1991 seçimlerinden sonda Demirel liderliğindeki Doğruyol Partisi ile Erdal İnönü liderliğindeki SHP koalisyon hükümeti kurdu. Demirel ve İnönü önemli bir projeye el atarak CHP ve Adalet Partisi’ni yeniden açıp, Hazine’ye devredilen mal varlıklarını yeniden elde etmek için adım attılar. Aydın Menderes’in, Demokrat Parti ve DYP’yi Adalet Parti’sinin çatısı altında bir araya getirme girişimi başarısız oldu, Demirel’in ağırlığını koymasıyla AP kendisini feshetti. Ancak özellikle Deniz Baykal ve arkadaşlarının girişimleriyle CHP kendisini feshetmedi ve yeniden siyaset kulvarına katıldı. Bu hareket solda parçalanmaya neden oldu.

 

CHP ve DSP’yi buluşturma girişimlerine DSP lideri Ecevit, Baykal’la uyuşmayan siyaset tarzı sebebiyle hep soğuk yaklaştı. Sonuçta 24 Aralık 1994 seçimlerinde Ecevit DSP’yi yeniden solun birinci partisi olarak çıkardı. DSP yüzde 14’e varan oy oranıyla 75 milletvekili çıkarırken CHP yüzde 10’luk barajı kılpayı aşabildi. 1994 seçimlerinin ardından kurulan Anayol ve Refahyol hükümetlerinden sonra ANAP ve DSP ortaklığında Anasol-D hükümeti kurulunca Ecevit, Yılmaz başkanlığındaki hükümetin başbakan yardımcısı oldu. Bu hükümetin Meclis’te düşürülmesinden sonra başlayan hükümet arayışları, DYP ve ANAP destekli Ecevit azınlık hükümeti ile noktalandı. Böylece Ecevit 19 yıl aradan sonra yeniden başbakan oldu. Ve 18 Nisan 1998’de yapılan seçimlerle DSP’yi birinci parti yaptı ve başbakan oldu..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Onu politikaya hiç yakıştıramamıştım.

 

PÜLÜMÜRÜN YAŞSIZ KADINI

 

 

Pülümürün bir dağ köyünde gördüm onu

yaşını sordum bir giz gibi güldü

kimi seksen dedi köylülerden kimi yüz

yüzüne baktım bir giz gibi güldü

 

bir asa vardı elinde

bir solmuş kırallığın

kadifeden harmanisi üzerinde

bir hititliydi o bir selçukluydu

bir ermeniydi bir kürttü

bir türk

 

yaşını sordum bir giz gibi güldü

koluma girdi bir soylu kadınca

tozlu köy yolunda sürüyerek eteğini

beni tek gözlü sarayına götürdü

köy yapısı kulübesinin

 

zamanı onda yitirdim ben

yitik zamanlara onda eriştim

en soylu yoksulluğun toprak döşeli sarayında

bir taç gibi kondu başıma Türkiyeliliğim

 

 

Bu şiiri yazan bir kişiyi hiçbir zaman kurtlar sofrasında bir oyuncu olarak göremem.

Son yolculuğunda ona rahmet diliyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

YARIN

 

 

 

birşeyler olacak yarın

duruşundan belli

kırdaki atların

bulutların koşuşundan belli

kazışından köstebeklerin toprağı

 

karıncaların telâşından belli

birşeyler olacak yarın

belki bir tomurcuk

belki bir ağacın düşen yaprağı

belki de bir çocuk

 

pek o kadar göremesek de uzağı

kuşların uçuşundan belli

birşeyler olacak yarın

öbürgünden önemsiz

yarından önemli

 

 

 

Bülent Ecevit

 

 

 

Allah rahmet eylesin, kendisini saygi ile aniyoruz…

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

saygverahmetlema0.jpg

 

Bülent Ecevit'in yitikliğinden dolayı çok üzgünüm...

Türkiye'nin başı sağolsun...

 

Bülent Ecevit'in yaşımı için:

http://www.kimkimdir.gen.tr/kimkimdir.php?id=354

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yaşam bu işte;

 

Sırası gelince herkesi öğütüyor...

 

Yaptığımız olumlu katkılarla takdir ediliyor...

 

Yapamadıklarımızla yada hatalarımızla yeriliyoruz...

 

Ama bir gerçek varki ECEVİT ; yaşama insani değerler gözlüğüyle bakan her görüşten insan tarafından bu ulusa yaptığı olumu katkılarıyla,

 

yapamadıklarıyla değil yaptıklarıyla hep hatırlanacak...

 

Seni sevmiştik ECEVİT....

 

Güle Güle Karaoğlan Toprağın Bol Olsun...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

dogru yapmıstır yanlıs yapmıstır ama bu halkın yuzune bakıp bır kere bıle yalan soylememıstır.bu ulkeyı soyanlardan olmamaıstır.sade bır yasamı secmıstır.halkcıdır karaoglan.halk sefalet ıcındeyken son model mercedes makam aracı yerıne 80 kusur model kartal arabasına bınmıstır.Turkıyenın bası sag olsun hep kalbımızde yasayacaksın fıkır ve dusuncelerın ıse beynımızde yasayacak

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben Ecevit'e bakınca ekonomik kriz görüyorum. Bir gecede işsiz kalan eğitimli, kültürlü meslek sahibi insanları hatırlıyorum. Uçup giden milyarlarca doları ve Türkiye'ye durup dururken kaybettirilen yılları...

 

Siyasi bilincimin oluşmasından itibaren siyasi bir figür olarak var olduğu için Bülent Ecevit'in ölümüne üzülmemek mümkün değil tabi ki... Bir edebiyatçı ve kültürlü bir insan olduğu halde yaşlanma süreciyle baş edemedi. Yaşlanırken bir kalite tutturamadı. Yaşlılık sürecini kendisine yakıştırmayı bilemedi nedense. Demek ki; yaşlanmak hakikaten psikolojiye derin darbe vuran süreç ama insan yine de bazı beyinlerin yaşlılığa ve ölüm fikrine daha şık adapte olmasını bekliyor. Bülent Ecevit bunu yapamadı. Fiziksel sağlıksızlığını kamuoyunun gözleri önünde yaşamak zorunda kaldı ve fiziksel durumunu yansıtan büyük hatalar da yaptı.

 

Ben Ecevit'e bakınca ekonomik kriz görüyorum. Bir gecede işsiz kalan eğitimli, kültürlü meslek sahibi insanları hatırlıyorum. Uçup giden milyarlarca doları ve Türkiye'ye durup dururken kaybettirilen yılları... Ülkesine güvenerek büyük yatırımlar yapmış olan işadamlarının Ecevit'in yönetimi karşısındaki çaresizlikleri aklıma geliyor.

 

YAŞLILIĞI YAKIŞTIRAMADI

 

Madem hatırlamaya başladık bazı soruları da soralım... Eğer krizi tetikleyen olay gerçekten olduysa yani Cumhurbaşkanı Sezer, Anayasa'yı Ecevit'e doğru itelediyse bunu neden yapmak gereğini duydu acaba? Bu soru aydınlatılamadı daha, peki ama Hikmet Uluğbay neden intihar etmeye çalıştı. O neye daha fazla katlanamadı da hayatına son vermek istedi?..

 

Evet; şimdi onun dürüstlüğü ve aklığı tartışılıyor her tarafta, bu da normal. Çünkü Türkiye'de ölen insanın arkasından iyi konuşmak gibi bir iki yüzlülük var. Yaşarken adama ağızlarına geleni söyleyenler şimdi arkasından iyi konuşuyor. Ama hayatını devlet hizmetine adayan insanlar hakkında da böyle yaparsak gerçekleri ört bas etmekten başka işe yaramaz. Biz de hiçbir zaman tarihimizle yüzleşemeyiz.

 

Şöyle bir düşünelim o zaman... Ecevit'in bir an bile yanından ayrılmayan Hüsamettin Özkan, Ecevit neredeyse çalışamaz ve anlayamaz durumda olduğundan işleri fiilen devralmıştı. Onun iş yapma yöntemi ve basının bir bölümü ile kurduğu ilişkiler (basının hangi bölümü olduğunu, Hüsamettin Özkan'ın Erdoğan'ı başbakan yapan seçimden önce başbakan olarak seçilebileceğine inanıp da ona açık destek veren gazetelere bakın da anlayın. O gazetelerin patronu katıldığı her partide, her toplantıda 10. Yıl Marşı'nı da en yüksek sesle söylerdi. Şimdi ise kendisine fazla yüz vermeyen hükümete karşı strateji oluşturmaya çalışıyor) toplumda hayli lafın çıkmasına neden olmuş ve bunun da faturası Ecevit'e kesilmişti.

 

HALKI SEVİYORDU

 

Anlayacağınız Ecevit hem kendi vücudunun hem de yönetiminin kontrolünü kaybetmişti. Bu kontrolden çıkan yönetime bir de Kemal Derviş ilave edilince o da kendi gündemini kollamaya başladı ve Türkiye az daha asıl o dönem büyük tehlikedeydi. O kadar fazla yolsuzluk konuşulmaya başlandı ki; orduda bile rahatsızlık başladı.

 

Bütün bu olanlar belki Ecevit'e yakışmıyordu ama o da bırakmayı bilmeyen inatçılığıyla, boyatmayı hiç ihmal etmediği saçlarıyla yaşlılığı reddeden, kabul edemeyen üzücü tavrıyla hatırlanacak.

 

Ayrıca Türkiye de 'Demokratik sol' kavramı da onun yüzünden deforme oldu. Şimdi bugünlerde sol biraz faşizan milliyetçi içerik kazanmaya başladıysa bunun en büyük sebebi Ecevit'tir.

 

Evet; dürüsttü ve halkı seviyordu. Dürüst olmanın bir meziyet olarak çıkarılmaması gerekiyor. O normal siyasetçi hali olarak tanımlanmalı ama biz dürüst olmayana çok alıştığımızdan dürüst olan yani özetle para işlerinden anlamayan birisini gördüğümüzde çok heyecanlıyoruz. (Ecevit parasal işleri başkalarına delege etmişti dediğim gibi) Halkı sevmenin ise bir anlamı yok. Son ekonomik krize bakın da ne demek istediğimi anlayın...

 

Serdar TURGUT

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

nerden biliyon muhasebesini senmi tutuyordun -_- ALLAH rahmet eylesin ecevit denince aklıma hep tüp ve yağ kuyruğu gelirdi :)

 

Ölünce geride ikisi aileden 4 mütevazi daire Ankara Gölbaşında Karaoğlan köyünde 1000 mterekare (1956 da alınmış) bir arsa ,35 tablo,2 elmas iğne,2 altın saat,100 cumhuriyet ,10 da reşat altını bıraktı.Aileden kalan evleri eşe dosta tahsis edilmiş bir evindede koruma müdürü oturuyor ve bu evlerden kira almıyorlarmış.

 

Gelelim tüp ve yağ kuyruklarına bu kuyruklar amerikanın ozamanki çıkarlarına ters düşüldüğü için suni olarak yaratıldı.Tabii bizim halkımız vatanseverlere küfretmeyi,vatanı satanlarıda alkışlamayı birer meziyet olarak gördüğü için bazı insanların bunun neden yapıldığını görmesi mümkün olmuyor ne yazık ki.

 

Ecevitin cenazesi cumartesi günü devlet töreni ile kaldırılacak ve Bakanlar kurulu cenazenin Atatürk orman çiftliği içindeki devlet mezarlığına defnedilmesi için çıkarılacak yasayı imzaya açtı.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

doğru yanlış ne yaptıysa geldi geçti işte Allah rahmet etsin. ancak şunu söylemek gerekir Ecevitten başka bir lidere dürüstlük kelimesi yapışmamıştır dürüstlüğünün bedelinide çok çekmiştir. o yağ ve tüp kuyruklarıda kıbrısa barış harekatrından ve Ecevit yönetiminden rahatsız olanların uyguladığı ambargo sonucudur. acı ama gerçek. bu ülkede dürüst bir lider bulmak zor o lidere sahip çıkmak daha da zor.

 

tekrar Allah rahmet etsin. :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Ecevit' i kaybettik. kendisine Allahtan rahmet, kederli eşi ve sevenlerine sabır ve metanet diliyoruz.

 

Sayın Ecevit iyi bir insandı, dürüsttü, iyilikseverdi, sevecendi, karıncayı bile incitmezdi, belki iyi bir gazeteciydi, belki iyi bir şairdi, kesinlikle iyi bir dosttu, iyi bir eşti. Bu yönleri ile Türk siyasi dünyasının yıllar boyu kendisini çok arayacağı ve anacağına şüphemiz yok...

 

Ancak medyadaki timsah gözyaşları akıtanlara da insanın inanası gelmiyor. Yıllardır onu eleştirenler nerde ? Niçin susuyorlar ? Bu suskunluğun arkasında ölüye nezaket mi var, yoksa ölüye riyakarlık mı ?

 

Tarihin kendisne sunduğu altın fırsatları her nedense Türk milleti adına hep iten, tüm Türk ulusu ile birleşerek emperyalizme kafa tutma fırsatları eline defalarca geçmişken değerlendirmeyen, kendisini hep statükocu bir ideolojinin arkasına saklayan ve tüm Türk Ulusunun Karaoğlan'ı olmak yerine, bir avuç Ecevitcinin Ecevit' i olmayı yeğleyen, özellikle yaşamının son 10 yılında Türk ulusu yerine emperyalistler ve onların ülke içi uzantılarına dostluk elini uzatarak, ülkemizin bu gününe katkısı hiç de az olmayan Ecevit'i unuttunuz mu ?

 

Allah sayın Ecevite gani gani rahmet eylesin....

 

www.tekturk.org

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Türk Ulusunun Karaoğlan'ı olmak yerine, bir avuç Ecevitcinin Ecevit' i olmayı yeğleyen, özellikle yaşamının son 10 yılında Türk ulusu yerine emperyalistler ve onların ülke içi uzantılarına dostluk elini uzatarak, ülkemizin bu gününe katkısı hiç de az olmayan Ecevit'i unuttunuz mu ?

Ne demek istediniz...

Daha açık bir şekilde düşüncenizi belirtebilirmisiniz...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.