Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

özeleştiri


jeune

Önerilen İletiler

Şöyle diyebilir miyiz?

Mustafa Kemal ATATÜRK bir devrimcidi. lakin Yapılan bir devrim değildi.Bir kurtuluş savaşıydı.Ülkeyi Yabancı işgalinden kurtarma hareketiydi.Bunun için osmanlı halkı bu mücadeleyi sarayın yaptığını zannederek destek çıktı.Hareketin halk tarafından benimsenmesi ve desteklenmesi ile Bagımsız Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.Saray dışlandı.Kişisel yorumumdur.yanlış anlaşılmasın lütfen

 

Arkadaşım, Monarşiyi yıkıp yerine Cumhuriyet kurmak bir devrim midir değil midir ? "yapılan devrim değildi" demişsin neydi peki bu yapılan ?.

 

Sonra allasen Saray Tarafından Mustafa Kemal Paşa hakkında idam emri verilmişken. Saray'ın askerleri, valileri mustafa kemal ve arkadaşlarının peşine düşmüşken, halk bilmiyor muydu. Bunun sarayın iradesinde bir direniş olmadığını. Ne demek " Osmanlı halkı bu mücadeleyi sarayın yaptığını zannederek" Osmanlı halkı bunlardan bi habermiydi.

 

Osmanlı Halkı Aznavur'u bilmiyor muydu ?.

 

Kubay-ı İnzibatiye'yi bilmiyor muydu ?

 

Şeyhülislamlar, Mollalar. Atatürk ve arkadaşları için ölüm fetvaları verirken. Fransıza, İtalyana kurşun sıkanı kafir ilan eden fetvalar verirken, nasıl Osmanlı halkı bu mücadelenin saray tarafından yapıldığını sansın. Merak etme herkes, saflarını biliyordu.

 

Sonra sanırım sen o yıllarda Osmanlı'nın Anadoluda çok çok sevildiğini falan sanıyorsun. Buda Osmanlı ve Anadolu tarihine biraz yabancı olduğunu gösterir. Zira Atatürk'ün aynı zamanda Osmanlı ya karşı mücadele ettiğini gizlemesine falan ne gerek olsunki. Anadolu zaten yüzyıllardır Osmanlıyla mücadele eden, ona başkaldıran kişilerin kahramanlık türkülerini okuyordu. o Anadolu değil mi başkaldıran isyan eden. Şüphesizki Ege'de, Osmanlı damadı Damat Ferit değil, Osmanlıya baş kaldırmış Çakırcalı Mehmet Efe, Atçalı Kel Ahmet daha çok seviliyordu. Çukurovada, Bayramoğlu, Gizik Duran.

 

Atatürk, kurtuluş savaşı verirkende. Saltanatı kaldırdığındada, hilafeti kaldırdığındada, cumhuriyeti ilan ettiğinde de. Dünyadaki bir çok devrimin liderinden fazla destek görmüştür türk halkından.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 58
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Siz kendi düşüncelerinize bir tarih üretiyorsunuz.

 

Vahdettin Han

 

Otuz altıncı ve son Osmanlı padişahı, yüz birinci İslam halifesi.

 

Saltanatı: 1918-1922

Babası:Sultan Abdülmecid Han - Annesi: Gülistu Kadın Efendi

Doğumu: 2 Şubat 1861 Vefatı: 16 Mayıs 1926

 

Sultan Abdülmecid Han'ın en küçük oğludur. Küçük yaşta anne ve babasını kaybettiğinden, ağabeyi II. Abdülhamid'in himayesinde yetişti. Çok zeki olup fıkıh bilgisinde pek ileriydi. 4 Temmuz 1918'de ağabeyi Sultan Reşad'ın vefat ettiği gün padişah ve halife oldu. Saltanata geçtiğinde I. Dünya Savaşı'nın korkunç neticeleri alınmak üzereydi. Nitekim 30 Ekim 1918'de Mondros mütarekesi imza edilerek, Birinci Dünya Harbi mağlubiyetimizle bitti. Vahideddin Han bu mütarekeye imza koyan delegeleri kabul etmedi. Mütarekeden hemen sonra Osmanlı Devleti'ni sebepsiz yere savaşa sokan, milyonlarca vatan evladını cephelerde eriten Talat, Enver ve Cemal paşalar yurt dışına kaçtılar.

 

İttihatçı liderlerin baskısından kurtulan Sultan Vahideddin'in elinde ancak düşmanlara teslim edilmiş bir milleti idare etmek kaldı. İstanbul, 16 Mart 1920'de İtilaf devletleri tarafından işgal edildi. Yunanlılar İzmir'e, İtalyanlar güney batıya, Fransızlar da Güney Anadolu'ya girdiler. Vahideddin Han 11 Mayıs 1920'de düşmanların hazırladığı ve Anadolu'nun işgalini ihtiva eden Sevr antlaşmasını bütün baskılara rağmen imzalamadı. Osmanlı ordusu tamamen lağvedildi. Medine muhafızı Fahri Paşa, on ikinci ordu kumandanı Ali İhsan Paşa ve harbiye nazırı Mersinli Cemal Paşa gibi değerli kumandanlar Malta'ya sürüldüler. Padişah'ın şahsını korumak için yalnız yedi yüz kişilik maiyyet-i seniyye kıtası bırakıldı. Sultan bu taburu, Ayasofya etrafındaki sipere sokup camiye çan takmak veya müze yapmak isteyenlere ateş etmeleri emrini verdi.

 

İşgal altındaki İstanbul'dan vatanın kurtarılmayacağını anlayan Vahideddin Han, güvendiği kumandanları Anadolu'ya göndermek istedi. Ancak bunlar; "Dış dünyaya karşı harp edilmez. Bu iş olmaz." diyerek gitmeyi reddettiler. Sultan'ın kurtuluşun Anadolu'dan gerçekleşeceğine ümidi tamdı. Bir ara kendisi gitmeyi düşündü ise de, İngilizler "Eğer Anadolu'ya geçersen İstanbul'u Rumlara işgal ettirir, taş üstünde taş bırakmayız." diyerek engellediler. Bunun üzerine bir gün saraya çağırdığı Mustafa Kemal'i; "Paşa paşa şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunları unutun. Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Devleti kurtarabilirsin!" sözlerinden sonra, büyük yetkilerle Anadolu'ya gönderdi. Böylece İstiklal mücadelesi başlamış oldu.

 

İstiklal harbi zafer ile neticelendikten sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti 1 Kasım 1922'de hilafet ile saltanatın ayrıldığını ve saltanatın kaldırıldığını bir kanun ile ilan etti. Vahideddin Han'ın adı hutbelerden kaldırıldı. İstanbul ve Anadolu basınında aleyhinde yazılar çıkmaya başladı.

 

17 Kasım 1922 Cuma günü Dolmabahçe Sarayı'ndan Malaya harp gemisi tarafından alınıp Malta adasına götürüldü. Oradan Melik Hüseyin'in daveti üzerine Mekke'ye gitti. Oradan da İtalya'daki Sen Remo şehrine giderek orada ikamet etti. Vahideddin Han, acı ve sıkıntı içinde geçen bir sürgün hayatından sonra, 16 Mayıs 1926'da İtalya'da vefat etti. Cenazesi Şam'a getirilerek Sultan Selim Camii kabristanına defnedildi.

 

Vahideddin Han, çok akıllı ve çabuk kavrayışlı idi. Arada Sultan Reşad olmayıp da, II. Abdülhamid Han'dan sonra tahta çıksaydı, belki devletin başına böyle bir bela gelmezdi. Çünkü O, İttihat ve Terakki hükümetinin hatalarını önleyip, felaketlerin önüne geçebilecek kudret ve irade sahibi bir kimseydi. Çok sevdiği vatanından koparken yanında şahsi ve pek cüzî mal varlığından başka bir şey götürmediği, ülkesinden ayrılmasının üzerinden henüz dört yıl geçmeden vefatında kasaba, bakkala ve fırına olan borçlarından dolayı 15 gün tabutunun kaldırılmamış olmasından da anlaşılmaktadır.

 

Vahideddin Han'ın vatanının ve milletinin uğradığı felaketler karşısında neler düşündüğü ve neler hissettiği kayıtlara geçmiş şu hadiseden çıkarılabilir. 1919 senesi Ramazanında bir sabah Yıldız Sarayı'nda yangın çıkar. Kısa zamanda büyüyen alevler, Sultan'ın geceleri kaldığı daireyi de sarar. O geceyi tesadüfen Cihannüma Köşkü'nde geçirmiş olan Vahideddin, yangını haber alınca, üzerine pardesüsünü giyerek dışarı çıkar. Köşkün önünde hiç telaş göstermeden yangını seyrederken çevrede ağlayanları görünce gözleri yaşararak; "Benim vatanım ateş içinde, onun yanında bunun ne kıymeti var." demekten kendini alamaz.

 

Tarih'te bunlar yazıyor.

Belki yalandır kimbilir? Siz dogrusunu getirin.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu tarihi nereden buldunuz,sayin Sirincik?Gercekten kimler tarafindan yazilmis oldugunu bilmesek,bir Vatan hainini bizlere vatanseveer diye yutturacaksiniz.En ilginc olanida ne biliyormusunuz,bizleri kendiligimizden tarih yazmakla suclamaniz,yani bütün dünyanin bildigi gercekleri sirf Mustafa Kemal'e karsi olmak icin yazilmis tarihlerle yalanlamaktasiniz.Ne diyelim,tartismaya bile degmez bunlar.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Genç arkadaş geçtiğimiz haftalarda sana bir teklifte bulunmuştum ama okumadın herhalde neyse. Madem Atamızın izinde Cumhuriyeti savunma ve koruma amacındasın o zaman tam çağında, Fatihin İstanbul’u fethettiği yaşlardasın. Okuyor musun bilmiyorum eğer okuyorsan alanında en üstlerde ol derim.. Cumhuriyetin elden gittiğini, ülkenin gidişatının kötü olduğunu düşünüyor veya görüyorsanız, sonucunda ülkeyi kargaşaya sürükleyecek kimseye yarar getirmeyecek eylemlerle değil de elinizde size ait bilimsel ve teknolojik somut eserlerinizle boy göstererek gerçekleştirin inanın daha çok ses getirir ve amacınıza ulaşırsınız.. Cumhuriyete de laikliğe de bir şey olduğu yok Türkiye var olduğu müddetçe de olamazda. Cumhuriyet ilanından beri aynı cumhuriyet değişen ve kaybolan bir tarafı yok sanırım. Değişen bizleriz. Cumhuriyetin ilan edildiği yıllardan tutunda son 60 yıllık dünya ve Türkiye tarihine bakalım. O zamanın gençleri bu zamanın ileri gelenleri sayılan meydan gençliği şimdilerde yönetimde ve idarede söz sahibi ne yapabiliyorlar sadece meydan gençliğinden meydan ağalığına döndükleri görülmektedir. Bilim ve teknoloji alanında var mı 50- 60 yıldır bir dikili ağacımız. Bırakın meydanlarda kuru lafla hak aramayı eğriyi düzeltmeye çalışmayı kendinizi önemseyin okuyun icatçı yenilikçi olun, bağırmakla bu gemiyi yürütemeyiz.. Meydanları hep kalabalık bu sayede fabrikaları ve iş yerleri boş olan milletlere bakın hep hüsran içerisindeler. Sizi bu yaşlarda yurt içersinde veya yurt dışında fabrikalarda, makineler arasında veya bilimsel bir araştırma içerisinde laboratuarlarda görmek daha memnuniyet verici olurdu, buna ananızda babanızda milletinizde ve de bu yaşta meydanlara çıkmanızı olumlu veya olumsuz bulanlarda daha çok sevinirdi.. Önce vatandaş olarak ülkedeki statünü al, üretime geç sonra başla, o zamana kadar yaş olgunluğun gelir gerçeği daha iyi görürsün.. İnanın ekonomik yönden rahat olunca dünyaya bir başka bakıyor sesini de duyuruyorsun Ülkemizde Cumhuriyet tehlikede değil, aydın geçinen birkaç laf cambazının çığırtkanlığı ve ortalığı velveleye vermesinden başka bi şey yok. Hiç bir şey 4/4 olamaz idarede ve yönetimde eksiklikler var elbette, bunları düzeltmek için dile getirecek mercilerde olacaktır. Ama bu tıpta okuyup ta bilmem ne tipi cezaevlerini boykot edenlerin önünde giden gençlik olmaması lazım derim. Gençliğe baktığımızda olur olmaz bütün oluşumlarda yer almakta kendi öğrenim alanları ile ilgili konularda alakasız kaldıklar görülmektedir. Yakışmıyor inanın. Gündemin dışında kalmanız istenmiyor elbet takip edeceksiniz ama öncelikli konularınızın başka olması gerektiği düşüncesindeyim.

Saygılar ve başarılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu tarihi nereden buldunuz,sayin Sirincik?Gercekten kimler tarafindan yazilmis oldugunu bilmesek,bir Vatan hainini bizlere vatanseveer diye yutturacaksiniz.En ilginc olanida ne biliyormusunuz,bizleri kendiligimizden tarih yazmakla suclamaniz,yani bütün dünyanin bildigi gercekleri sirf Mustafa Kemal'e karsi olmak icin yazilmis tarihlerle yalanlamaktasiniz.Ne diyelim,tartismaya bile degmez bunlar.

 

saygilarla

 

Hiç öyle düşünmemiştim.Uyarılarınız için teşekkür ederim.M.K.ATATÜRK kendi içinde bir devrimci.Hiç şüphem yok.

Fakat o dönemin koşullarında bu eylem, Saray'ı,hilafeti hedeflemiş olsaydı,Anadolu insanı bu devrim'i desteklermiydi?

Hiç sanmıyorum.Osmanlı tebaası yüzlerce yıl Saray'ın aldığı tüm kararlara uymuş ve bir imparatorluk böyle kurulmuştu.Entrikalar saray içinde dönmüş ve bunun halka akisleri çok yavaş olmuştur.Münferit hadiseler elbette olacaktır.Ama geneli değiştirmede kifayetsizdir.

Mondros mütearekesi ile Osmanlı ablukaya alınmış,Paylaşım fiilen başlamıştır.Bu durumda bir padişahın (Osmanlı imparatorluğunun bir varisi)konuya gayri ciddi baktığına hiç inanmıyorum.

M.K.ATATÜRK'e karşı olanların yazdığına ise hiç inanmıyorum.

Hiç kimse sizi suçlamıyor.Böyle bir kanıya nasıl vardınız hayret ettim.

Gerçek bir belge sunabilirseniz Vahdettin hakkında size gerçekten teşekkür edeceğim.

Yazılmış tarihi lütfen açıklayınız ki bizlerde yanlış öğrendiklerimizi çöpe atalım.

 

Buyrun bir tane daha iliştireyim.Araştırırken buldum.Bilemiyorum ne ölçüde doğrudur.O dönemde yaşamadım.

 

 

Mustafa Kemal, Küçük Mabeyn'de Sultan Vahdettin'le yaptigi son görüsmeyi (15 Mayis 1919), sonradan Cumhuriyet devrinde söyle anlatmistir:

"Yildiz Sarayi'nin ufak bir salonunda Vahdettin'le adte diz dize denecek kadar yakin oturduk. Saginda, dirsegini dayamis oldugu bir masa ve üstünde bir kitap var. Salonun Bogaziçi'ne dogru açilan pencerelerinden gördügümüz manzara su: Birbirine muvazi hatlar üzerinde düsman zirhlilari, bordalarindaki toplar sanki Yildiz Sarayi'na dogrulmustu....Manzarayi görmek için, oturdugumuz yerlerden baslarimizi saga, sola çevirmek kafi idi.

Vahdettin hiç unutmuyacagim su sözlerle konusmaya basladi:

- Pasa, pasa, simdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunlarin hepsi tarihe geçmistir. Bunlari unut. Asli simdi yapacagin hizmet hepsinden mühim olabilir. Pasa, pasa devleti kurtarabilirsin ! dedi.

- Hakkimdaki teveccüh ve itimadi arz-i tesekkür ederim, elimden gelen hizmette kusur etmiyecegime emniyet buyrunuz, dedim.

Sonra:

- Merak buyurmayiniz efendimiz, dedim, nokta-i nazar-i sahanenizi anladim. Irade-i seniyye olursa hemen hareket edecegim ve bana emir buyuruklarinizi bir an unutmuyacagim.

- Muvaffak ol ! Hitab-i sahanesine mazhar olduktan sonra huzurundan çiktim.

Seryaver Naci Pasa koridorda elinde ufak bir mahfaza içinde bir sey tutuyordu:

- Zat-i Sahane'nin ufak bir hatirasi, dedi.

Kapagin üstünde Vahdettin'in inisyalleri islenmis bir saatti.

- Peki, tesekkür ederim, dedim.

Saati yaverim aldi. Sonra Yildiz Sarayi'ndan çiktigimiz ve hareket etmek üzere oldugumuzu gizlemek, saklamak ister gibi bir ihtiyatle, ayaklarimzin patirtisini isizmekten korkarak, saraydan uzaklastik"

 

Bu yazının Mareşal Fevzi ÇAKMAK kaynaklı olduğunu belirtmeliyim.Zira öyle yazıyordu

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hiç öyle düşünmemiştim.Uyarılarınız için teşekkür ederim.M.K.ATATÜRK kendi içinde bir devrimci.Hiç şüphem yok.

Fakat o dönemin koşullarında bu eylem, Saray'ı,hilafeti hedeflemiş olsaydı,Anadolu insanı bu devrim'i desteklermiydi?

Hiç sanmıyorum.Osmanlı tebaası yüzlerce yıl Saray'ın aldığı tüm kararlara uymuş ve bir imparatorluk böyle kurulmuştu.Entrikalar saray içinde dönmüş ve bunun halka akisleri çok yavaş olmuştur.Münferit hadiseler elbette olacaktır.Ama geneli değiştirmede kifayetsizdir.

Mondros mütearekesi ile Osmanlı ablukaya alınmış,Paylaşım fiilen başlamıştır.Bu durumda bir padişahın (Osmanlı imparatorluğunun bir varisi)konuya gayri ciddi baktığına hiç inanmıyorum.

M.K.ATATÜRK'e karşı olanların yazdığına ise hiç inanmıyorum.

Hiç kimse sizi suçlamıyor.Böyle bir kanıya nasıl vardınız hayret ettim.

Gerçek bir belge sunabilirseniz Vahdettin hakkında size gerçekten teşekkür edeceğim.

Yazılmış tarihi lütfen açıklayınız ki bizlerde yanlış öğrendiklerimizi çöpe atalım.

 

Buyrun bir tane daha iliştireyim.Araştırırken buldum.Bilemiyorum ne ölçüde doğrudur.O dönemde yaşamadım.

Bu yazının Mareşal Fevzi ÇAKMAK kaynaklı olduğunu belirtmeliyim.Zira öyle yazıyordu

 

Bak arkadaşım burada bizim ne sanıp ne sanmadığımızı değil tarihi konuşuyoruz.

 

Atatürk daha mücadelenin başında 1919 da Amasya Tamimiyle Saraya ve Vahdettine karşı olduğunu açık açık belirtmiştir. Bunun yanında, Saray tarafından kendisinin tutuklanması istenmiş ve gıyabında ölüm emri verilmiştir. Gazetelerde, hutbelerde, fetvalarda Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının saraya karşı geldikleri. Görüldükleri yerde yakalanıp devlet güçlerine teslim edilmesi. Her müslümanın başlıca görevi olarak halka duyurulmuştur.

 

Yani halk mustafa kemal paşanın saraya karşı olduğunu biliyordu merak etme. Ayrıca daha öncede yazdım. Sen o yıllarda anadoluda Osmanlının çok sevildiğini falan mı sanıyorsun ? Çakırcalı Mehmet Efe'de Saraya ve Sultana karşı savaşıyordu. Bütün Ege'de arkasındaydı dimi.

 

 

Vahdettin Atatürk'ü samsuna göndermiş. E peki niye göndermiş? İngilizlerin isteğiyle, Karadeniz bölgesindeki Kuvay-ı Milliye direnişini bastırması için. Niye Atatürk'ü seçmiş. Osmanlının elinde artık halkın boyun eğeceği ve sözünü dinleyeceği başka paşa kalmadığı için. Atatürk Çanakkale kahramanı sıfatıyla halk arasında oldukça sevilen ve sayılan bir paşaydı. Kimi gönderecekti başka. Halk kimi dinlerdi.

 

Burada türk filmi çevirmiyoruz. Bizi Vahdettin'in bir yangın sırasında yanındakilere ne söylediği değil.

 

Sevr'i kabul etmesi ( vatanın açık olarak satılması) ilgilendirir.

 

Anadoludaki milli mücadele güçlerine karşı, İngilizlerden yardım talep eden mektupları ilgilendirir.

 

Şeyhülislamlara kadılara yayınlattığı "Fransıza kurşun sıkan kafirdir" fetvaları ilgilendirir.

 

Kuvay-ı Milliye güçlerinin üstüne gönderdiği Aznavur ve Kuvay-ı İnzibatiye ilgilendirir.

 

Birde belge istemişsin politika arkadaştan.

 

Vahdettin'in ingilizlerle yaptığı resmi mektuplaşmaları.

Sevr antlaşmasını oku.

 

direnişin en yoğun günlerinde vahdettin mektuplarında İngiliz Generallerinden yardım ister

 

"zatıalimin şahsınız ve yüce ingiliz kraliyet ailesinden başka bir güvencesi yoktur. Ben ingilizlerin ebedi dostuyum ancak onlar ( ankara hükümeti) ingilizlerin asli düşmanlarıdır. Beni yalnız bırakmayınız"

 

 

 

mesela hilafetin kaldırıldığı gün Vahdettinin ingiliz kralına yazdığı mektuptan b ir kısım

 

"

ilga kararını "asi teb'am" dan olan ankara meclisi aldı; hükmü yoktur ve etkisi olamaz.

karar, kur'ana ve türk milletinin haklarına aykırıdır.

size hitap ediyorum, çünkü size sadık 100 milyondan fazla müslüman vardır.

hanedan mal ve mülklerine el konması kutsal haklara aykırıdır, yardım ediniz."

 

Osmanlı Sultanı ingiliz kralına yalvarıyor. Kendi ülkesinin insanlarına karşı yardım etsin diye.

 

Atatürk'Ün Nutuk'ta söylediği gibi :

 

"Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa 'nın başkanlığındaki hükûmet âciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı."

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tarihleri içiçe geçirip birşeyler yazıyorsunuz.

Size hiç inanmıyorum.Herşey yalan bir siz mi doğrusunuz?

1922 de hilafet kaldırıldı.

Yazdıklarımı yeniden gözden geçirince tarihle asıl siz oynuyorsunuz syn Cayrano

15 mayıs 1919 Atatürk Vahdettin ile sarayda buluşuyor(hediye bir saat)

19 mayıs 1919 Samsun'a çıkılıyor

23 nisan 1920 İlk Ankara meclisi

1 kasım 1922 saltanatın kaldırılması

17 kasım 1922 Vahdettin malaya gemisi ile malta'ya gidiyor

29 ekim 1923 CUMHURİYETİN İLANI

3-mart 1924 halifeliğin kaldırılması

 

Aradan geçen 5 yıl

Bu tarihleri de inkar edemezsiniz herhalde

23-nisan-1920 tarihinde meclisin ilk toplantısında saltanat ve hilafetin kaldırılması neden yoktur?

Saltanatın kaldırılması için neden 3 yıl beklenmiştir?

 

Atatürk harika bir mantığa sahiptir.Tedrici bir geçiş yaratmıştır.Düşüncelerini uygulayabilmek için uygun zamanı beklemiştir.

 

Hilafeti ve saltanatı kaldıracağız cumhuriyeti kuracağız fikirleri ile devrim yapılmış ise bu fikirlerin 19 mayıs 1919 dan önce beyan edildiğine ilişkin belge sunmalısınız.

 

Eger sunabilirseniz size kesinlikle inananacağım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sirincik arkadas,bence siz ya ne yazdiginizin farkinda degilsiniz veya inat icin öyle yazmaya devam ediyorsunuz,herkes istedigini yazip düsünmekte özgürdürde tarihi tahrif etmeyi hangi özgürlüge sigdiralim bilemiyorum.Degerlendirmeleriniz bastan sona yanlis,cünkü siz burada resmen Atatürk'ü Vahdettine karsi ortaya cikip savasn birisi olarak yorumladiginizin farkinda degilsiniz,Atatürk kurtulus savasi vermistir.yani Vahdettin ve sürekasinin satisa cikardigi sattigi ülkeyi kurtarma savasini vermistir.onun önderliginde Anadolu sahlanmis ve Vahdettinin arzularinin aksine ülkemiz düsman cizmelerinden kurtulmustur.Siz Atatürk'ü halka ragmen diye degerlendiriyorsunuz,bu Kurtulus savasimizi yok saymaktir,bu Ingilizlere satildigimizi inkardir.Bu bütün tarihi inkardir ve buna hic kimsenin helede bir Türk'ün hakki yoktur.

Inatla yok bilmem ne odasinda Vahdettin böyle demistir,diye bütün belgeleri arsivleri inkar etmenizin hangi amaca dayandigini bilmiyorum ama bu Türkiye icin cephelerde düsmanla kani ve cani pahasina savasanlarin anilarina bir saygisizliktir.

Belge istiyorsunuz,siz bu düsüncelerde oldugunuz sürece hicbir belge sizi tatmin etmez artik.ayrica nasil bir belge aradiginizi bile anlamakta zorlaniyorum,Türkiye Cumhuriyetinin en ücra köselerinde bile aradiginiz herbelgeyi bulabileceginiz halde belge istemeniz gercekten ilginc ve birazda sizin amacinizi anlatiyor gibi.

 

Atatürk'e karsit olmakla ne kazandiginizi bilemiyorum ama Türkiye Atatürk'e sahip olmakla cok seyler kazanmisti.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sirincik arkadas,bence siz ya ne yazdiginizin farkinda degilsiniz veya inat icin öyle yazmaya devam ediyorsunuz,herkes istedigini yazip düsünmekte özgürdürde tarihi tahrif etmeyi hangi özgürlüge sigdiralim bilemiyorum.Degerlendirmeleriniz bastan sona yanlis,cünkü siz burada resmen Atatürk'ü Vahdettine karsi ortaya cikip savasn birisi olarak yorumladiginizin farkinda degilsiniz,Atatürk kurtulus savasi vermistir.yani Vahdettin ve sürekasinin satisa cikardigi sattigi ülkeyi kurtarma savasini vermistir.onun önderliginde Anadolu sahlanmis ve Vahdettinin arzularinin aksine ülkemiz düsman cizmelerinden kurtulmustur.Siz Atatürk'ü halka ragmen diye degerlendiriyorsunuz,bu Kurtulus savasimizi yok saymaktir,bu Ingilizlere satildigimizi inkardir.Bu bütün tarihi inkardir ve buna hic kimsenin helede bir Türk'ün hakki yoktur.

Inatla yok bilmem ne odasinda Vahdettin böyle demistir,diye bütün belgeleri arsivleri inkar etmenizin hangi amaca dayandigini bilmiyorum ama bu Türkiye icin cephelerde düsmanla kani ve cani pahasina savasanlarin anilarina bir saygisizliktir.

Belge istiyorsunuz,siz bu düsüncelerde oldugunuz sürece hicbir belge sizi tatmin etmez artik.ayrica nasil bir belge aradiginizi bile anlamakta zorlaniyorum,Türkiye Cumhuriyetinin en ücra köselerinde bile aradiginiz herbelgeyi bulabileceginiz halde belge istemeniz gercekten ilginc ve birazda sizin amacinizi anlatiyor gibi.

 

Atatürk'e karsit olmakla ne kazandiginizi bilemiyorum ama Türkiye Atatürk'e sahip olmakla cok seyler kazanmisti.

saygilarla

 

Bir başından bir sonundan alıntı yaparak içindekileri hiç sayamazsınız.Kim Atatürk'ü red ediyor ki?Olağanüstü zekanın taşınmasıdır.Eylem pratiğindeki zarif kıvrımlara sahip olduğunun belirtisidir.

Sanırım detaylara bakmıyorsunuz.

Belkide içinden çıkılamayan kısım da buradadır.

Saltanatın kaldırılması tarihi olan 1922 den itibaren arkasındaki çoşkulu halk desteğini görünce büyük bir ihtimal ile Cumhuriyet'in kurulma fikrini düşünmeye başlamıştır.Onun kişiliğindeki devrimci ruhun bir ürünüdür.Hiçbir şekilde inkar etmiyorum.Din konusundaki cesur araştırıları ve mükemmel hareketleri

Buyrun kronolojiye devam edelim.

8 nisan 1924 şeriye mahkemelerinin kaldırılması

20 nisan 1924 laiklik konusunu içeren hükümlerle 1924 anayasası

17 şubat 1925 Aşar'ın kaldırılması

25 kasım 1925 Şapka kanunu

30 kasım 1925 Tekke ve Zaviyelerin kapatılması

26 aralık 1925 milletlerarası takvim ve saatin kabulu

4 ekim 1926 Medeni kanunun kabulu

Takdir edersiniz ki 1925 yılı tam bir devrim yılı niteliğindedir.

Bu değişimin tek adresi MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'tür.

Bu kanunların tek başına mimarıdır.

Ulus fikrini ön plana taşımıştır.

Motor gücünü Türk ulusuna yüklemiştir.

Benim alıntılar yaparak anlatmaya çalıştığım tek şey,bu kadar uzak görüşlü bir liderin,tek başına bunları başarabilmesi imkansızdır.Ama o başarmıştır.

Türk halkı Alfabeye onunla başlamış,şapkayı onunla giymiştir.Yıllarca biriktirdikleri alışkanlıklarını ona olan sevgi ve güvenlerinden dolayı terketmiştir.

Fikirlerindeki o ince zekayı anlatmaya çalışmıştım.

Beş vakit namaz kılıp hacca gidip,sakal bırakıp,dini lider resimlerini imzalara koyup ATATÜRK'çü olunmuyor .

O bunların hepsine karşıydı.

Onun için Türk milleti vardı.Gözlerine ışığı veren ulusuna olan güveniydi.

Strateji ve taktik dehalığının nasıl olduğunu zaten alıntılar açıklıyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.