Φ Fragged Gönderi tarihi: 21 Eylül , 2005 Gönderi tarihi: 21 Eylül , 2005 Herkese Merhaba. Burada bu konuyu bilgisayar denilen lanetli aletin doğru bir şekilde nasıl kullanıldığını öğrenmek istediğim için açtım. Bildiğiniz gibi bu bilgisayar denilen alet, insanı kendine mıknatıs gibi çeker. Başlangıçta iyi bir şeymiş gibi görünen bilgisayar aslında farkında olmadan bizden bir sürü şeyi çalmaktadır. Mesela dikkat. Benim en büyük sorunum bu. Bilgisayar! Bu alet benim dikkatimi herşeyden uzaklaştırmıştır. İş, güç, eğlence...hepsinin tek adı BILGISAYAR olmuştur. Bilgisayarla birlikte olunca herşey güzel oluyor. Eğlenceli oluyor. Zamanın nasıl geçttiği belli olmuyor. AMA! Başka hiç bir şeye de kafa bırakmıyor. Pekala. Bilgisayarı kapatalım diyelim. Bu sefer ne oluyor? Sabah kalkıyorsunuz, yüzünüzü yıkıyorsunuz, dişlerinizi fırçalıyorsunuz....AKILDA HEP BILGISAYAR BULUNARAK!!! Ne ne biçim iş yahu? İnsanın kontrolü dışında bir şey gibi... Zaten ADSL gelmesiyle birlikte on-line oyunlar da oynanmaya başlanmaz mı...Tam bir dünyadan kopmuşluk.... Demek ki bilgisayarı kapatınca da olmuyor. Peki biz bu aleti kendimize zarar vermeden nasıl kullanacağız? Alıntı
Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 19 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 19 Mart , 2006 Tıısssssss...... kimseden cevap yok....ilgide yok.... Baktım şu ana kadar 152 kişi konuyu okumuş bir tek kişi öneri yada herhengi bir bilgi aktarımında bulunmamış... Üstelik benim de bu konuda bilgi aktarımında bulanabileceğim ciddi ve akılcı bir yaklaşımımda yok... Demek hepimiz aynı durumdayız...Sorun var ama galiba kurtulmakta istemiyoruz... Her konuda çatır çatır tartışıyoruz birbirimize akılda, fikirde veriyoruz... Bu konuya gelince nutkumuz tutuluyor galiba... Neyse çok uzadı...Bende sizlerden pek farklı durumda değilim aslında... neyapmalı, ne etmeli... VARMIDIR BİR BİLEN..... ÖNERİLER LÜTFEN..... Alıntı
Φ sedelina Gönderi tarihi: 11 Nisan , 2006 Gönderi tarihi: 11 Nisan , 2006 benimde ilgimi çekti ve buna benzer bır başlığada yazdım,üzerinde durmamız gereken en önemli şeylerden bırı bu bence bağımlılık var ve bundan kaçılıyor,açıkçası ben bağımlı değilim.gezmek,eğlenmek vs. artan zamanda açarım bilgisayar ama bağımlı olan çok kişiyi tanıyorum,arkadaşım yenı evlı ve eşi bılgısayar başndan ayrılmıyor hanımının yüzünü gördüğü yok gerçekten haklısın gecekuşu,burada herşey tartışılıyor gunlerce ama kımse buna değinmiyor sanırım insanı kurtarmadan,insanlığı kurtarmaya kalkışıyorlar maleseff.. lütfen bu konuyu başka forumda da açıp dıkkat çekelım ne dersınız Alıntı
Φ Adaletlimis Gönderi tarihi: 11 Nisan , 2006 Gönderi tarihi: 11 Nisan , 2006 Bende 6000 lik dsl var. Ne zaman bagimlilik oluyor ne zaman degil? Önceden tv bakardim ona da fazla bakmaz oldum. Günde 2 ile 4 saat rahat gidiyor ve bazi dahasi. Gercegi bu konuya girmekten korkuyoruz, kendini ihbar etmek kolay degil. Alıntı
Φ sedelina Gönderi tarihi: 12 Nisan , 2006 Gönderi tarihi: 12 Nisan , 2006 gerçekten çok önemli bir konu,belki hep kaçılıyor ama.. ruh sağlığı herşeyden önemlidir,onu katbeden herşeyi kaybetmiş demektir.. bazen bağımlı ınsanları matrıx fılmınde gibi görüyorum..belkıde insanlar bağımlılıklarından memnunlar ama kendılerıne yaptıklarının farkında değiller çevreyle iletişimini kaybeden ve yakınlarıyla bağı koparan çok lütfen bu konuya dıkkat çekelim,onca tartışmaların yerıne bırazda bu konuşulsun Alıntı
Φ Taş Yürekli Gönderi tarihi: 5 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 5 Mayıs , 2006 haklısınız bende şahsen çok zararını gördüm birzaman sonra unutkanlaştırıyor insanı ve çokta tembelleştiriyor yoksa ben normaldede öylemiydim bak onuda unuttum sizdede olmuyormu bunlar Alıntı
Φ jeune Gönderi tarihi: 5 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 5 Mayıs , 2006 ben bılgısayar kullanmıyorum o benı kullanıyo artık Alıntı
Φ sedelina Gönderi tarihi: 5 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 5 Mayıs , 2006 ben bılgısayar kullanmıyorum o benı kullanıyo artık bu çok doğru bu başlığı açan arkadaş matrıxte kayboldu sanırım,çare arıyordu ama kendı yok Alıntı
Φ ademek Gönderi tarihi: 12 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 12 Haziran , 2006 bu başlık çoktan bitmiş herhalde Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Sanırım günlük hayatta çeşitli nedenlerden dolaı birikimlerimizi aktaramıyoruz insanlara. Bu yüzden olabilir burada bişeyleri paylaşmayı istememizin nedeni... Diğer bir yandan benim tartışma konularında rahatsız olduğum nokta, insanların gruplaşmaları. İnsan tek başına savunabilmeli düşünceleri... En önemli husus ise, karşımızdakini sadece bir "Yazı" olarak algılamamız. Oysa karşımızdaki(ler) birer İnsan... Karşısındakini "Yazı"dan ibaret görüp hakir gören çok arkadaşımız oluyor. Tabi bunlar da hakkettikleri kadar saygı görüyorlar... Budazincirleme bir reaksiyonlar "Saygısızlık"ın çokca rastlanmasına neden oluyor forumda... Alıntı
Φ sedelina Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 bu konuyla ilgili forumun başka bölümlerınde başlık açıldı ama umduğumuz katılım olmadı.. konuşulması gereken bir konu ama sanırım bıçok kişi bundan kaçıyor Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Ben yıllardır (6yıl kadar) Televizyon izlemiyorum. Üniversite bitti ve bilgisayar aldım... O zaman internet yoktu bende... Oyun yada e-Kitap okuryodum... Şimdi net geldi eve bir kaç ay önce, sitelerden falan çıkamaz oldum. Forumlar falan alıyo vaktimi... Bu hafta sınavlarım var (yarından sonra) daha hiç yüzüne bakmadım... Bir kaç çaresi var bunun: Modem'i kırmak, parçalamak bir çare olabilir. Yada Adsl ücretini ödemzseniz, otomatik olarak onlar bir çare üretiyorlar direkt. Bunların dışında kendimiz sanırım biraz "İradeli" davranabilirsek çok daha iyi çözümler üretebiliriz. Mesela girişimizi sınırlandırmak olabilir bu. Yada ne bileyim, sanal'dan ziyade bizi meşgul edecek "Gerçel" arkadaşlar edinebiliriz. Adsl'ye yatıracağımız paranın kat kat fazlasını ortamlara harcarız ama en azından "Sanal Bağımlılık"tan ve "Asosyallik"ten kurtulmuş ve kendimize iyilik yapmış oluruz. Bir yandan da Gerçek hayatta yeni hedefler çizebiliriz kendimize. Mesela hayatının çoğunu net başında geçiren insanlar ya öğrenci, ya evde mesken tutan yada bir iş başında olan yani hayatı TekDüze/Monoton olan insanlar... ki bende buna dahilim şu an için. İşte öncelikle kendi yaşantımızdaki TekDüzeliğe bir son vermeliyiz. Her ne kadar zaten bir iş sahibi olsakta, yeni bir uğraş, sosyal araç edinmeliyiz. Kurslara gidebiliriz mesela. Yada hafta sonları, gelirimiz iyiyse gezilere çıkabiliriz. Sanal ortamı Gerçek hayata aktarmakta olabilir tabi. Bu Asosyalleşmiş insanlara bir seçenek ve imkan sağlar. Yani sanal ortamdan kopamıyorsak, sanal ortamı gerçeğe taşıyıp, gerçeğiniçinde eritebiliriz mesela. Ben bundan hemen hemen 2buçuk sene önce kadar üniversiteyi bitirdiğimde, memleketime dönmeden önce İstanbul'a gitmiştim ve arkadaşımda misafir kalmıştım. Tabi o zaman nete falan sık girmiyorum, zaten ne bilgisayarım var nede internetim. Arkadaşımın tavsiyesiyle bir "Satış/Tanıtım" sitesine üye oldum. Orada Şebnem Ferah'ın kliplerini, albümlerini, afişlerini falan arıyordum. Benimle aynı ilde oturan herkese mesaj attım, satın alabileceğimi söyledim. Sonra İzmir'e döndüm ve aradan zaman geçmişti, girdim o siteye ve mesaj atanlar olmuş. Bende hepsine teşekkür mesajı attım. Sonra onlarda bana attı derken bazılarıyla netten konuşuyorduk. Sonra bir tanesi ile Sanal alemi gerçeğe taşıma fikri doğdu. Buluştuk. Arkadaş olduk. Arkadaşım kız idi ama tabi onunda, benim de ilişkilerimiz vardı ve kötü bir niyetimiz yoktu. Ondan sonra Sanal arkadaşlık bitti ve olumlu ve gerçek arkadaşlık başladı... İşte böyle olunca kendinizi dizginleyebiliyorsunuz bence. Yani madem Sanal arkadaşlıklardan kopamıyoruz, gerçekleştirip Sanallığı karşıtı ile yok edin derim ben... Bence bu yararlı oluyor... Diğer bir açıdan ise, illa fikir paylaşmak derdinde isek yani fikirlerimizi anlatmak ve yaymak ihtiyacı duyuyor isek, çeşitli sempozyumlara yada topluluklara katılabiliriz. Burada sanal olarak kendimizi ifade etmeye cebelleşeceğimize, gerçek insanlara gerçek duygularımızla ifade ederiz kendimizi. Hiç düşündünüz mü, insanlar niçin sanal ortamda birbirlerini ikna edemiyorlar ve hep yanlış anlıyorlar. Çünkü yazdıklarımız sadece yazı ve ifadeden yoksunlar. En fazla şu yandaki "İfadeler"i kullanabiliyoruz. Oysa kendini anlatmanın en önemli yolu Dil, Ses, Mimikler, El-Kol ce Beden dilidir. Yüzümüzdeki bilmem kaç tane kaz 7binden fazla ifadeyi gerçekleştirebiiyormuş. Her el-kol ve beden hareketimizin bir çok anlamı varmış... Yani düşünsenize burada yazdıklarımızla ne kadar çok şeyden mahrumuz aslında... Düşünsenize bir ortama girsek, sadece yazdıklarımızla bu kadar bilgi paylaşırken, yüz yüze olunduğunda kim bilir neler yapılabilirdi... Ne bileyim işte, benim ilk aklıma gelenler bunlar... Saygılarımla... Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 12 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 12 Ocak , 2007 bilgisayar daha doğrusu şu amaçlar için kullanılmadığında hastalık derecesinde bağımlılık yaratmaz ve asosyallik yaratmaz 1- Bilgisayar sevgili yada eş bulmak için kullanmak 2- Bilgisayarı temel eğlence aracı olarak kullanmak 3- Bilgisayarı cinsel açlığı gidermek için kullanmak bu üç madde haricinde ne için kullanırsanız kullanın. yaratacağı bir zarar olamaz. Alıntı
Φ sedelina Gönderi tarihi: 12 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 12 Ocak , 2007 bu konuda özellikle de evli insanların daha dikkatli olması gerektiği düşüncesındeyım.. bılgısayara ayırdığı zamanı eşine ve çocuğuna ayırmayan ve bu sebeble boşanma aşamasına gelen insanlar tanıyorum.. ayrıca son zamanlarda sanal aşk gündemde,ve bu nedenle terapi klınıkleri açılmıştır.. eşiyle küçük bir sorun yaşayan bir insan sanal alemden tanıdığı bırini o anki boşlukla çabuk bağlanabiliyor..ve bu ınsanlar hayallerıne oturtarak o kişiyi sevıyorlar..psıkıyatrıslere göre bu insanlar bu aşkın bunalımından zor kurtuluyorlar.. çünkü kişilerin sanal kahramanı ile gerçekte tanıştığı kişi örtüşmediği zaman bu bunalım yaratabiliyor... o nedenle benim en çok üzüldüğüm konu sorun yaşayan evli çiftlerin hemen sanal aldatmaya başvurmaları,ve evliliğin daha çabuk yıkılması.. Alıntı
Misafir gelincik Gönderi tarihi: 12 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 12 Ocak , 2007 Bu ülkede insanlar sanırım iki şekilde deşarj olabiliyorlar.Birincisi statlar ikincisi de sanal alem.İnsanlar sanırım tanımadığı insanlara düşünüpte söyleyemediği şeyleri rahatlıkla söyleyebiliyorlar.Maçlarda istedikleri gibi sövüp rahatlıyorlar ve bunun bir cezası da olmuyor.Bir anlamda dışa vurum olabilir.Sanal alemde istedikleri kılıfa bürünüp daha kolay yalan söylemek mümkün bu bir rahatlama biçimi olsa gerek. Cyrano arkadaşımızın saydığı nedenlerle kullanılmadığı takdirde bağımlılık yaratacağını düşünmüyorum.Zaten işi başından aşkın olan insanların zannetmiyorumki bu kadar uzun zamanı olsun bilgisayar başında geçirmek için.Çocuklarımız içinse daha küçük yaştan itibaren belli kurallar çerçevesinde ve zaman limitleri içersinde kullanma alışkanlığı verilebilirse korkulacak bir şey olduğunu sanmıyorum. Alıntı
Φ darkneseyes Gönderi tarihi: 12 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 12 Ocak , 2007 Bende şunu açıkca söyleyebilirim ben de interneti ve pc yi gece kuşu sayesinde öğrendim ama sanmayın ki gece kuşu ile burda tanışıyorum ... Neyse Bu konu farklı şim di asıl konuya geleyim ya peki biz bu pc ve internet durumundan rahatsız isek ne den bırakmıyoruz eğer bize zarar verdiğine inanıyorsak neden bırakmıyorz yoksa bu da mı bir bağımlılık ......... Ben bunu anlamış değilim ve anlamakta hiç işime gelmiyor açıkcası ben şu an itabiriyle pc de ve netden memnum Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 7 Ocak , 2008 Gönderi tarihi: 7 Ocak , 2008 Başkent Üniversitesi (BÜ) İletişim Fakültesi'nin, Ankara'daki internet kafelerde yaptığı, ''Ankara Mikroölçeğinde İnternet Kafeler Kullanım Biçimleri'' başlıklı araştırma, dünyada da giderek artan bilgisayar bağımlılığı tehlikesinin, Türkiye'nin de kapısına dayandığını ortaya koydu. Araştırma sonuçlarına göre, 15 yaşından küçükler günde 1-5 saat, 16-19 yaş grubu 1-7 saat, 20-24 yaş grubu 1-10 saat, 24 yaşından büyük olanlar ise 30 dakika ile 15 saat arasında bilgisayar karşısında zaman geçiriyor. İnternet kafelerin, tüm yaş gruplarında oyun ve sohbet amaçlı kullanıldığını gösteren alan araştırması, Türkiye'de internet kafelerin erkek egemen alanlar olduğunu ortaya çıkardı. BÜ İletişim Fakültesi öğretim üyeleri Doç. Dr. Mutlu Binark ve Günseli Bayraktutan Sütçü tarafından hazırlanan ve TÜBİTAK tarafından da desteklenen araştırma, Ankara'daki 38 internet kafede, 10 yaşından başlayarak 24 yaş ve üstüne kadar toplam 206 kişiyle odak grup görüşme tekniği kullanılarak yapıldı. Araştırma sonuçlarından derlenen bilgilere göre, kentteki internet kafelerde bilgisayar karşısında geçirilen toplam süre, 16-24 yaş grubu için 1-10 saat arasında değişiyor. Araştırmaya göre, 15 yaşından küçükler için özellikle ebeveyn denetimi nedeniyle bilgisayar başında geçirilen süre, görece daha da azalıyor. 24 yaş ve üstü yaş gruplarında ise internet kafede harcanacak boş zamanın sınırlı olması nedeniyle bilgisayar başında daha az zaman geçiriliyor. Alan araştırmasına göre, 15 yaşından küçükler günde 1-5 saat, 16-19 yaş grubu 1-7 saat, 20-24 yaş arasındakiler 1-10 saat, 24 yaşından büyük olanlar ise 30 dakika-15 saat arasında bilgisayar karşısında zaman geçiriyor. Arama motorları çok kullanılıyor İnternet kafelerde bilgisayar, 10-15 yaş grubu arasında sohbet, oyun ve ödev amaçlı; 16-19 yaş grubu arasında sohbet ve oyun amaçlı; 20-24 yaş grubu arasında ve 24 yaşın üzerinde e-posta, oyun, sohbet amaçlı kullanılıyor. Araştırmaya göre, özellikle çocuklar internet kafelerde, çoğunlukla dijital oyunları oynamak için bulunuyor. İnternet kafe kullanıcıları en çok, ''google.com'', ''yonja.com'', ''msn.com'', ''youtube.com'', ''hotmail.com'', ''ogame.com'', ''pcoyun.com'' gibi siteleri ziyaret ediyor. Alıntı
Misafir spices Gönderi tarihi: 7 Ocak , 2008 Gönderi tarihi: 7 Ocak , 2008 Bugün oğlumun okulunda veli toplantısı katıldım..Bu konudada çocukları bilgisayardan uzaklaştırma önerileri vardı.. Ve en çok dikkatimi çekense rehber öğretmenin söylediği şu kelime; <<Artık tıpta bilgisayar hastalığı denen bir hastalık var..Ve pc başındaki çocukların hayatla ilişkisini keserek hem fiziksel hemde ruhsal anlamda zarar gördüklerini anlattı..>> detaylarından bahsetmicem ama gerçekten endişe verici .. Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2008 Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2008 Hepinizin yazdiklarina hak veriyorum ama biraz fazla abartiliyor gibi geliyor bana.Ben yazacaklarimi yazdiktan sonra cikip bir hava alip geliyorum.tabiiki sartlara göre.Kitaplarimi okuyorum,televizyona bakiyorum.ve zamanim olursa yine oturuyorum bilgisayarin basina.Yni tabiiki insan kendini kaptirinca saatler boyu kalakaliyor oturdugu yerde.Anne babaya ve okulda ögretmenlere bu konuda büyük görevler düsmektedir.Belirli bir yastan sonra zaten ömümü alamazsiniz ama o belirli yasa kadar cocuklarin bilgisayara girme süreleri önceden tespit edilerek bir karara baglanabilir.Bu kesinkes olmalidir.Cocuk bilmelidirki bu saatler disinda bilgisayar izni yok diye.Internet kafelere gelince,bunlar icin cok duyarli olunmasi gerekiyor.Ipin ucunu kacirmadan internetkafelere bir sinirlama getirililebilir. saygilarla Alıntı
Φ Efendi Türkler Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2008 Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2008 Dünya Bankası'ndan utandıran rapor Türkiye'deki bilgisayar sayısı, % 36 sı yoksulluk sınırı altında yaşayan Moğolistan'ın üçte biri!.. ünya Bankası nın 2008 Küresel Ekonomik Beklentiler Raporu na göre, Türkiye bu yıl yüzde 5.4, 2009 da yüzde 5.7 büyüyecek. Teröristlerle mücadele eden Pakistan ise 2008 deki yüzde 6.5, 2009 da 6.7 büyüme hızıyla Türkiye yi geçecek. Raporda Mısır ın da bu yıl yüzde 7, 2009 da yüzde 6.8 büyüyeceği tahmin edildi. Dünya Bankası nın Küresel Ekonomik Beklentiler-Gelişmekte Olan Dünyada Teknolojinin Yaygınlaşması 2008 raporu yayınlandı. Türkiye de bin kişiye düşen bilgisayar sayısının Moğolistan ın üçte biri olduğu belirtilen raporda, Türkiye ve Macaristan da para politikasında daha ileri bir gevşemenin, iç talebi güçlendireceği, büyümede hızlanmaya yol açacağı beklenmektedir denildi. -DB YE GÖRE PAKİSTAN MISIR TÜRKİYE DEN HIZLI BÜYÜYECEK - 2005-2009 yıllarındaki küresel görünümle ilgili tahminlere göre Türkiye nin reel GSYİH sında 2008 deki büyüme hızı yüzde 5.4, 2009 yılı için ise yüzde 5.7 olacak. Tablodaki tahminlere göre gelişmekte olan ülkeler arasında yer alan ve teröristlerle mücadele eden Pakistan ın 2008 deki büyüme hızı yüzde 6.5, 2009 da ise 6.7 olacak. Kaynakları sınırlı ve teröristlerin hedefi olan Mısır ın da 2008 deki büyüme hızı yüzde 7, 2009 da yüzde 6.8 olarak tahmin edildi. Çin in bu yıl ve gelecek yılki büyüme hızı sırasıyla 10.8, 10.5, Hindistan ın 8.4, 8.5 olacak. Gelişmekte olan ülke perspektifleri bölümünde Türkiye nin de içinde bulunduğu Avrupa ve Orta Asya da bölgesel GSYİH büyümesinin 2008 deki yüzde 6.1 den 2009 da yüzde 5.7 ye düşmesinin beklendiği belirtildi ve şöyle devam edildi: - PARA POLİTİKASINDA GEVŞEME BÜYÜMEDE HIZLANMA GETİRİR - Sıkı uluslar arası kredi koşulları ve zayıflayan dış talep dolayısıyla büyümede 2008 de beklenen azalmanın tüm bölgeyi etkilemesi olasıdır. İç talebin de hafif biçimde gevşeyeceği tahmin edilmektedir. 2008 için bu büyüme tahmini için üç istisna Arnavutluk, Macaristan ve Türkiye dir. Arnavutluk ta büyümenin devam eden güçlü iç talep ve kamu yatırımlarında artışla birlikte sabit kalma olasılığı bulunmaktadır. Bu yatırımlar elektrik kesintilerini önleme gibi altyapı açısından yaşamsaldır. Türkiye ve Macaristan da para politikasında daha ileri bir gevşemenin, iç talebi güçlendireceği, büyümede hızlanmaya yol açacağı beklenmektedir. - TEKSTİL SEKTÖRÜ VE DEVLETE ÖNERİLER - Çin den ihracat önündeki engellerin kaldırılmasının, gelişmekte olan ülkelerin ihracatına etkisinin incelendiği bölümde Çin in AB ve ABD ye bazı giyim ürünleri ihracatı önündeki kısıtlamaların bu yıl kalkacağı, ancak Çin giysi ihracatındaki patlamanın diğer rakipler üzerinde korkulan etkiyi yaratmadığı kaydedildi. Raporda, Dünya giyim eşyası pazarındaki genişleme diğer ülkelerden ihracatın büyümesine de olanak vermiştir. Bu ülkeler arasında Mısır, Hindistan, Peru, Sri Lanka ve Türkiye vardır denilerek şöyle devam edildi: - GİYİM İHRACATINDA HALA FIRSAT SUNUYOR - Giyim sanayii, düşük ücretlerin bulunduğu ülkelerde sanayi mamulleri ihracatının genişlemesi ve ihracatın çeşitlendirilmesinde, Çin in sınırsız rekabetine karşın, hala bir fırsat ortaya koymaktadır. Giyim ürünü ihracatlarını en iyi bir şekilde genişletebilecek ülkeler, destekleyici bir üretim ortamına, düşük ticaret maliyetlerine (randımanlı çalışan gümrükler, limanlar ve ulaşım altyapısı) ve endüstrinin şu andaki başta gelen özelliği küresel talepte değişiklikleri karşılayacak kadar esnek ve rekabetçi firmalara sahip olan ülkelerdir. Bazı gelişmekte olan ülkelerin, tekstil sektörü dışına çıkan işçiler ve ailelerinin yoksulluğa düşmemeleri için alternatif istihdam yaratılması sorunuyla karşı karşıya bulunduğu kaydedilen raporun Enflasyon ve mal piyasaları bölümünde şöyle denildi: Para politikası birkaç ülkede değişti. Örneğin Macaristan ve Türkiye de faiz oranları uzun bir yükselme trendinin ardından 2007 de indirildi. Bu dönüş, iç talepte uzun bir dönem boyunca görülen, enflasyon baskısı ve büyük cari işlemler açığına yol açan güçlü artıştan sonra büyümede son dönemde gerçekleşen yavaşlamaya bir tepkidir. -GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE TEKNOLOJİNİN YAYGINLAŞMASI Gelişmekte olan ülkelerde teknolojinin yaygınlaşması bölümünde bilgisayar sahipliğinin görece yavaş, internet ve cep telefonu sahipliğinin ise aşırı hızlı bir şekilde arttığı belirtilerek şu konulara değinildi: -1995 de Fransa da bin kişiye 145 bilgisayar düşüyordu, bu rakam ABD ortalamasının yarısından azdı. Kabaca bugünkü Macaristan ortalaması kadardı. Şu anda Fransa da bin kişiye 575 bilgisayar düşüyor, ABD de ise bin kişiye 762 bilgisayar düşmekte. Avrupa ve Orta Asya daki birçok gelişmekte olan ülkede ve Latin Amerika da bilgisayar sahipliği ortalaması bin kişide 145 düzeyinde. Gerçekte Avrupa ve Orta Asya nın bölgesel ortalaması, sırasıyla bölgenin ikinci ve üçüncü en büyük nüfusa sahip ülkeleri olan Türkiye ve Ukrayna da bilgisayarın düşük yaygınlık oranları dolayısıyla düşüktür. Türkiye de bin kişiye 52, Ukrayna da bin kişiye 28 bilgisayar düşmektedir. Avrupa ve Orta Asya bölgesindeki ülkelerde bin kişi başına düşen bilgisayar ortalaması 150 dir. Rakamlar tek tek incelendiğinde daha yüksek ortalamalar görülmektedir. - BİLGİSAYARLARMIZ MOĞOLİSTAN IN ÜÇTE BİRİ - Bununla birlikte düşük gelirli ülkelerin dörtte üçünde bin kişiye 15, dörtte birinde ise 5 bilgisayardan az düşmektedir. Muhtelif düşük gelirli ülkeler ise daha yüksek rakamlara sahiptir. Örneğin Moğolistan da bin kişiye 133 bilgisayar düştüğü belirtilmektedir, bu bilgisayar sahipliğinin, gelirle doğru orantılı olsa bile, aynı gelir düzeyindeki ülkeler arasında önemli değişkenlikler bulunduğunu göstermektedir. Böylece Türkiye de bin kişiye düşen bilgisayar sayısının Moğolistan dakinin üçte biri olduğu belirtildi. Moğolistan ın nüfusu 3 milyon, satınalma gücü paritesine göre kişi başına GSYİH 2 bin 100 dolar. Halkın yüzde 36 sı yoksulluk sınırı altında yaşıyor. Türkiye nin nüfusu ise 71 milyon, satınalma gücü paritesine göre kişi başına düşen GSYİH 9 bin 100 dolar. Yoksulluk sınırı altında yaşayan nüfusun oranı yüzde 20. - ÜÇ YÜKSELEN İN TEKNOLOJİ İTHALATI KARŞILAŞTIRMASI Raporda üç yükselen ekonomi Çin, Hindistan ve Türkiye nin teknoloji ithalat profili çıkarıldı. Üç ülkenin değişik teknoloji ithalatı politikası şöyle anlatıldı: Lemoine ve Ünal-Kesenci ticaret verilerine dayanarak, yaklaşık on yıl önce, göreceli olarak tümü sanayide benzer uzmanlaşma düzeyinden yola çıkan, Çin, Hindistan ve Türkiye tarafından benimsenen farklı yolların altını çizdi: Çin: Bir montaj ülkesi haline geldi, Asya daki uluslar arası parça üretim prosesine güçlü bir şekilde entegre oldu. Çin in ileri teknoloji ürünlerinin çoğu parça ya da bileşenlerdir. Bu ileri teknoloji ithalatı ağırlıklı olarak ihraç mallarına eklemlenmektedir, iç üretim kapasitesinin modernizasyonunda kullanılmamaktadır. Bu veriler karşısında Çin in ihracatı sıra dışı ölçüde güçlü bir ileri teknoloji içeriği sergilemektedir. Hindistan: Uluslar arası parça imalat prosesine katılımı sınırlı, ileri teknoloji ithalat düzeyi düşük bir karakter göstermektedir. İleri teknoloji ihracatı kimya sanayinde yoğunlaşırken, ithal edilen ileri teknoloji son aşamada, değişik üretim safhaları ve değişik sektörler arasında dağıtılmaktadır. Türkiye: İleri teknoloji ithalatı temel olarak sermaye mallarını içerir ve yerli endüstri kapasitesini geliştirmeyi hedef alan teknoloji transferinin klasik formuna karşılık gelir. Türkiye nin dış ticareti, geleneksel olarak, güçlü bir biçimde bütünleyicisi olan Avrupa tarafından biçimlenmektedir. - TÜRKİYE NİN AR-GE DEKİ YABANCILARI, ESKİ SOSYALİSTLERDEN GERİ - Raporda yer alan bir bilgiye göre Türkiye Üretim ar-ge harcamalarında dış bağlantı payı sıralamasında Macaristan ın 6 da, Brezilya nın 5 te, Meksika nın 3 te biri, Çin, Arjantin, Letonya, Polonya ve Slovak Cumhuriyeti nin yarısı düzeyinde harcama yapıyor.ANKA Alıntı
Misafir birce Gönderi tarihi: 30 Nisan , 2008 Gönderi tarihi: 30 Nisan , 2008 Sanal dünya gençleri 'keş' yapıyor Bilgisayar bağımlısı gençler bir yandan 'oyun oynama' sürecinin bağımlısı olurken, üçşı Oxford Üniversitesi'nden Profesör Susan Greenfield, beyin ve sinir sistemi konularında dünyanın önde gelen uzmanlarından biri. Alzheimer hastalığıyla mücadele sürecinde, bilgisayar bağımlısı genç neslin de benzer bir beyinsel tahribat riski altında olduğunu iddia ediyor. Fiziksel bir tahribattan öte, beynin işleyişi ile ilgili 'geri dönüşü olmayan' bir yapısal transformasyona maruz kalan genç nesil, artık kendi kendine düşünüp karar alamayan ve diğer insanlarla empati kuramayan insanlara dönüşmekte. "Global siber dünya, bizim üç boyutlu gerçek dünyamızdan daha güvenli ve risksiz bir hayat sunarmış gibi görünüyor. Ama bilgi-işlem teknolojilerinin geldiği bu aşamada, siber dünyayla gerçek hayat arasındaki farkı ayırdetmekten aciz bir kuşak yetişmekte. Mesela ikiz kulelere gerçekten uçak çarptığına bile inanmayan insanlar var bu dünyada" diyor Susan Greenfield. ID: The Quest for Identity in the 21st Century adlı yeni kitabında, Profesör Greenfield yeni neslin beyinsel işlev bozukluğu nedeniyle kişilik kaybına uğramakta olduğunu iddia ediyor. Bilimsel çalışmalarını yürütürken Oxford'taki laboratuarı ile Londra'daki Kraliyet enstitüsü arasında mekik dokuyan Greenfield, Lordlar Kamarası başta olmak üzere üst düzey sosyal ve bilimsel toplantılara konuşmacı olarak katılarak zihinsel yapı ve beynin işleyişi hakkındaki teoriler hakkında kamuoyunu bilgilendiriyor. Çok yoğun programına rağmen geçenlerde İngiliz The Times gazetesine verdiği bir röportajda Profesör Greenfield yeni nesilde hızla yükselen suç oranlarının da bu zihinsel bozulmanın sonucu olabileceğini düşündüren teorilerini açıklama fırsatı buldu. Çok özetle ifade edilecek olursa, Profesör Greenfield'İn 'Hiç kimse teorisi' adını verdiği teorisine göre, bilgisayar oyunları ve sanal dünya; genç neslin algısına göre süreçleri, içerik kavramının önüne yerleştiriyor. BAĞIMLI YAPIYOR Amacınızın şatoda hapsedilmiş bir prensesi kurtarmak olduğu bir bilgisayar oyununu oynadığınızı düşünün. Bu oyun sürecinde bir sürü canavarı ve kötü adamı öldürüp en sonunda şatoya girip prensesi kurtaracaksınız. Prensesin kim olduğu, şatoya niye hapsedildiği gibi sorular artık sizin için önemini kaybediyor, bunları düşünmüyorsunuz bile. Diğer yandan, bu oyunun oynanması 'süreci'nde beyniniz dopamin adlı bir hormon salgılıyor. Bu hormon, bağımlılık yaratan bir hormondur ve beyniniz bu hormonu yeterince salgılamazsa huzursuz ve mutsuz oluyorsunuz. İşte bu noktada bilgisayar bağımlısı gençler bir yandan 'oyun oynama' sürecinin bağımlısı olurlarken diğer yandan da oyunu niçin oynadıklarını, bunun anlamının aslında ne olduğunu artık umursamaz oluyorlar. ZİHİNSEL DEĞİŞİM KİŞİLİK YAPISINI YOK EDİYOR Sadece bir prensesi şatodan kurtarmakla ilgili basit bir bilgisayar oyunuyla sınırlı kalsayı bu bir sorun yaratmayabilirdi. Ancak iş şiddet içerikli bilgisayar oyunlarına geldiğinde durum birden ciddileşiyor: Çünkü genç beyinler açısından oyundaki sanal bir karakteri öldürmekle sokakta gerçek bir kişiyi öldürmek arasındaki etik ve fiziksel farklılıklar giderek bulanıklaşıyor. Beyin ve zihin yapısının bu noktada geçirdiği değişim, genç insanlarda 'kişiliğin yok olmasına' neden olmakta. Aslında Profesör Greenfield bir eğitimci veya çocuk gelişimi uzmanı değil. Onun uzmanlık alanı, insan beyni ve bilincin karşılıklı biyo-kimyasal etkileşimleri. Neuro-bilimsel çalışmalarına odaklanmış bu Profesör için, elde ettiği biyolojik bulguların toplumsal hayatta yaratacağı uzun dönemli etkiler belirsizliğini korumakta. Kimi öldürdüğünü, bunu niçin yaptığını umursamaksızın 'birilerini öldürme' sürecine bağımlı hale gelen ve gerçek hayatla sanal dünya arasındaki farkları ayırdetmekte giderek zorlanan bir neslin aydınlık bir gelecek vaadetmediği çok açık. Profesör Greenfield ise "Kendi bireysel bilincini terkederek 'Hiç kimse' olmayı kabullenen bu gençler, giderek köktenci olacaklardır. Eğitim konusunda bugüne kadar bildiklerimiz ve öğrendiklerimiz ise bu süreci geri döndürmeye yetmeyebilir" uyarısında bulunuyor. Alıntı
Φ Radya Gönderi tarihi: 8 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 8 Mayıs , 2008 Rüyasında bile internette sörf yapan ve teknoloji bağımlılığının farkına varan ABD'liler, arada bir 'fişi çekip', gerçek hayata bağlanmak için bir hareket başlattı. Dünyanın tüm bağımlıları fiş çekmeye davetliSharon Sarmiento rüyalarında blog yazdığını ve hayali mesajların sesini duyduğunu fark ettiğinde fişi çekmenin zamanı geldiğini anladı. Ariel Meadow Stallings içinse internette gezerken geçirdiği saatlerin sarhoş olup ne yaptığını hatırlamadığı saatlerden farkı yoktu. Bu iki kadın da artık teknoloji bağımlılarını bir günlüğüne de olsa fişi çekip gerçek hayata bağlanmaya çağıran bir hareketin parçası. 33 yaşındaki yazar, blogcu ve Microsoft'ta yarı zamanlı pazarlama müdürü Stallings 'Fişi çekilmiş 52 gece' adlı blogla herkesi haftada bir gün teknolojiden uzak durmaya çağırıyor. "Teknolojiyi seviyorum ama e-maillerimi kontrol etmek üzere bilgisayarın başına oturup aradan altı saat geçtikten sonra kendimi hala Youtube'da video izlerken bulduğumda bir sorun olduğunu anladım." 'Bağımlılık evrenselmiş!' Stallings bunun üzerine her çarşamba akşamı bilgisayarını, cep telefonunu ve televizyonunu kapamaya başlamış. Daha sonra ironik de olsa yine blogu (http://52nightsunplugged.ning.com) aracılığıyla dünyanın her yerinden araba kullanırken mesaj atmayı alışkanlık haline getiren, banyoya laptoplarıyla giren, yemekte e-maillerini kontrol eden teknoloji bağımlılarını bulmuş. Başlarda bunun sadece kendisi ve çevresindeki teknoloji düşkünlerinin problemi olduğunu sanan Stallings bu sayede İtalya'dan Polonya'ya her yerde rastlanan evrensel bir problemle karşı karşıya olduğunu anlamış. Teknolojinin fazlası zarar Connecticut'ta bir internet davranışları merkezi işleten Dr. Dave Greenfield 1999'da 'Sanal Bağımlılık' kitabında kompülsif internet kullanımından bahsettiğinde insanlar bunun bir şaka olduğunu sanmış. Greenfield, Amerikan nüfusunun yüzde bir ile 10 arasında bir kısmının teknolojiyi yaşamlarını, ilişkilerini, sağlıklarını olumsuz etkileyecek şekilde kullandığını söylüyor. Ancak Greenfield'e göre alkol, uyuşturucu, kumar veya teknoloji olsun, bağımlılığın her türlüsü için 'fiş çekme' hareketinde olduğu gibi inisiyatifi ele alma olasılığı çok düşük. "Kanunlarla veya işleriyle başları derde girmediği sürece, bağımlıların aileleri ve sevdiklerinin zoru olmadan yardım arayışına girmesi çok zor" diyen Greenfield, kültürlerin yeni teknoloji kullanımıyla ilgili kolektif inkarlarını yok etmenin uzun zaman istediği görüşünde. Fişi çeken hayata dönüyor eSoup adlı bir blogu olan Sarmiento iki ay önce fişi çekmeye başlamasıyla yeniden resim yapmaya, gönüllü projelerde çalışmaya başlamış. Şimdilerde tüm hafta fişi çektiği bile oluyor. Artık daha kaliteli bir yaşama sahip olduğunu söyleyen Sarmiento "Rüyalarımda bloguma yazı yazar, internette sörf yapardım. Bahçemdeyken bilgisayardan gelen hayali mesajların sesini duymaya başladığında internet başında çok zaman geçirdiğimi anladım" diyor. 'Fişi çekmeye' başladıktan sonra dans derslerine, arkadaşlarıyla el işi günlerine, mektup yazmaya başlayan Stallings de "İnternette geçen saatlerin sonunda size kalan bir kambur ve ağrıyan bir popo" diyor. Quebec'te de bilgisayarcı Denis Bystrov ve Ashutosh Rajekar mayısta dünya çapında bir 'kapama günü' organize etmeye hazırlanıyor. radikal </I> Alıntı
Φ dnzzz34 Gönderi tarihi: 3 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 3 Kasım , 2008 Gerçekten de internet bağımlılığı çok kötü bir hastalık haline geldi artık.Yani bir sınırı olmalı diye düşünüyorum.Bu konuyla alakalı olarak sizlere okulumdaki münazara konusunu söylemek istiyorum.Sizce internet sınırlandırılmalı mıdır, sınırlandırılmamalı mıdır? Konuyla ilgili fikirleriniz varsa eğer ya da karşı tarafın tezlerini çürütebilecek soru, çarpıcı örnek vb. paylaşabilir misiniz? Alıntı
Misafir birce Gönderi tarihi: 12 Şubat , 2009 Gönderi tarihi: 12 Şubat , 2009 Parklarda bedava internet Ankara'nın Gölbaşı Belediye Başkanı Abdulnasır Haşlak, Mevlana ve Bekir Gönenç parklarından sonra ilçedeki 7 parkta daha kablosuz internet uygulaması başlattıklarını bildirdi. Haşlak, gazetecilere yaptığı açıklamada, ''Her Parka İnternet'' sloganıyla başlattıkları proje kapsamında, Mevlana ve Bekir Gönenç parklarında pilot uygulaması yapılan sistemi, ilçedeki 7 parkta daha hizmete sunduklarını kaydetti. Üçgen Park, Şelale Parkı, Cumhuriyet Parkı, Sahil Parkı, Eymir Parkı, Osmanlı Parkı ve kent meydanına kablosuz internet erişim cihazı konulduğunu belirten Abdulnasır Haşlak, vatandaşların dizüstü bilgisayarlarıyla söz konusu parklarda güvenli ve kesintisiz internet hizmetinden yararlanabileceklerini belirtti. Kablosuz internet uygulamasından sadece parktakilerin değil, kapsama alanı içinde bulunan kapalı alanlardaki vatandaşların da yararlanabileceği aktaran Haşlak, şöyle dedi: ''Çocuklarımız ve aileleri için yeşil alanlar ve parklar yapmakla kalmıyor, teknolojiyi de beraberinde sunmak istiyoruz. Bu amaçla iki pilot parkımızda kullanıma açtığımız internet hizmetine uygun park sayısı giderek artıyor. Birçok projede olduğu gibi bu anlamda da ilklere imza atmaya devam ediyoruz. Ankara'da sadece Gölbaşı'nda bulunan bu hizmetin diğer belediyelere de örnek olacağı kanaatindeyim.'' İnternet hizmetini, ilçedeki tüm parklara yaymayı planladıklarını kaydeden Haşlak, kullanıcılara da şu bilgileri verdi: ''İnternete bağlanabilmek için parklardaki kullanıcılar önce karşılarına çıkacak 'Gölbaşı Belediyesi' adlı kablosuz ağı seçecek. Sonra kullanıcıları sistem otomatik olarak üye kayıt sayfasına yönlendirecek. Bu form eksiksiz olarak doldurulunca sistem, formda yazılan cep telefonuna bilgileri doğrulamak için bir kısa mesaj gönderecek. Son aşamada bu kısa mesajdaki bilgi ekranda gerekli yere doğru şekilde yazılınca bağlantı kurulacak.'' Bir zaman' lar...şimdi... Alıntı
Φ gugukcuk Gönderi tarihi: 12 Şubat , 2009 Gönderi tarihi: 12 Şubat , 2009 8086 lardan başlayıp şu zamana kadar gelen bir kişi olarak benim tespit ettiklerim ise şunlardır; 1-İnternet söylenildiği gibi gerçekten bir çöplüktür. 2-Sosyalleşmeyi becerememiş ülkelerde tam bir paranoya hazinesidir. 3-Sizi olduğunuz dünyadan koparıp alıp götüren ve yepyeni bir kimlikle yaşamanızı saglayan uyuşturucuların en belalısıdır. 4-Her türlü maddi olmayan isteklerinizi gideren tatmin aracıdır. Elbette bu kadar kötü olduğu kadar da iyidir. 1-Kolay kazık yemezsiniz. 2-Kolay kandırılamazsınız. 3-En ufak bir ayrıntıda bile çılgın bilgi birikimine sahip olabilirsiniz. 4-Çevrenizde olmasını istediğiniz karakterinize uygun arkadaşların onlarcasını bulabilir her konuda dertleşebilirsiniz. 5-Oyun oynayabilirsiniz. 6-Hayalini bile kuramadığınız yerleri onunla gezebilirsiniz.Uzaydan dünyayı bile seyredebilirsiniz. Elbette bunlar uzayıp gider.Ben ilk aklıma gelenleri yazdım. Bu topic İnsanlığın en kötü buluşu nedir diye açılsa idi tereddütsüz bir tek buluşu yazardım. ELEKTRİK sevgilerimle, Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.