Φ focal Gönderi tarihi: 15 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 15 Şubat , 2006 AŞKI BULURUM Öpüşün karanfil kokardı aşkı bulurdum Işık hızını geçen bir uçakta aşkı Bulutlar tükenir kuşlar görünmezdi Yitip giderdi altımızda nice denizsiz kent Çelik gürültüleri arasında sayısız çiçek Mutlu ederdim seni kadınım olurdun Seninle ikimiz ilkyaz gibiydik Sevda avcumuzda tuttuğumuz gül yaprağıydı Uzayda bıraktığımız ayak iziydi Güzelim, hangi güç durduracaktı bizi Hangi güç ince parmaklarının hünerini Aşka izin yoktu, gün soldu kuşluk vakti Usul usul konuştuktu hani Aşkı savunanları düşen bir kenti savunur gibi Bütün sahici aşkları konuştuktu Leyla ile Mecnun'u, Elsa ile Aragon'u Yani ikimizle yarının ölümsüz olduğunu Giyilmemiş çamaşırlar gibi kokardı aşkın Güzelim benim bir tanem Sırasında hazırdın onarmaya İşkencedeki insanın incinen onurunu Yaşadığımız günü, tutsaklığı, bugünü Buğular içinde yüzen geceyle gündüzü Işıkları yalandı kederle akardı kent Ne kadar da güzeldi kışı, sisi, ayazı Güzelim benim, bir tanem, yanımda sen olunca Özlenirdin anlıyor musun Bir karanfile baka baka uçarılaşırdın Yitirmeden henüz aşkı, ilkyazı Saçların çiçek tozu, çam kokusu Sende düğümlenirdi bir uçumluk tadı çocukluğun AHMET ADA Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 18 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 18 Şubat , 2006 Aşk Sevgilim sabahın erkenini seviyor, ben geceyi ve esmerliğini onun, o dorukları sevior, korkuyor bundan ben rüzgarla buluşan tepeyi, tuhaflığı, ona bir yeşil gülümsüyor, ben, hayatı delice sevdiysem nasıl, diyorum, seni de öyle. O kendi boşluğunda oyalanan günlerde canı sıkılan bir çocuk gibi uyuyor, ben göğe bakıyorum geceden, kendi çukurunu bulmuş deniz gibiyim diyorum, yanında, o sabahları eğilip öpüyor denizi. Çıplağın çıplağımda, rüzgarın dağımda olsun, esmerliğin gecemde, öyle kal. "Bulutlara bak, gidiyorlar, hızla" diyorsun, yağmur bir yalıyor yüzümü, bir duruyor. Sabahları eğilip yüzüme öpüşün geçiyor bir, bir duruyor aklım. Su ve rüzgar, dağ ve doruk, sonsuz hepsi, oysa camdaki sardunya gibi üşür bana biçtiğin ömür, ölüm geliyor aklıma bir bir, çıplağın çıplağımda. Rüzgarın dağımda olsun esmerliğin gecemde öyle kal, sana sonsuz sarıldığımda. Birhan Keskin Alıntı
Φ TANİA HAYDE Gönderi tarihi: 19 Şubat , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 19 Şubat , 2006 SALKIMSÖĞÜT Akıyordu su gösterip aynasında söğüt ağaçlarını. Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını! Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere! Birden bire kuş gibi vurulmuş gibi kanadından yaralı bir atlı yuvarlandı atından! Bağırmadı, gidenleri geri çağırmadı, baktı yalnız dolu gözlerle uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına! Ah ne yazık! Ne yazık ki ona dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak, beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak! Nal sesleri sönüyor perde perde, atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde! Atlılar atlılar kızıl atlılar, atları rüzgâr kanatlılar! Atları rüzgâr kanat... Atları rüzgâr... Atları... At... Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat! Akar suyun sesi dindi. Gölgeler gölgelendi renkler silindi. Siyah örtüler indi mavi gözlerine, sarktı salkımsöğütler sarı saçlarının üzerine! Ağlama salkımsöğüt, ağlama, Kara suyun aynasında el bağlama! el bağlama! ağlama! NAZIM HİKMET Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 20 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 20 Şubat , 2006 Deli Kuş Deli kuş bilir misin nedir türküler kadar sevdalanmak duyabilmek yüreğinde bir depremin uğultusunu Suya düşen bir karanfilse yüreğin bırak kendini ırmağın türküsüne gülüm vursun seni o taştan bu taşa o çağlayandan bu çağlayana sürüklesin Kavgadan uzak kalmışsan sevdadan da uzaksın demektir devinmez yüreğinin mağması çatlamaz sabrın kara taşı unutma Ahmet Telli Alıntı
Φ TANİA HAYDE Gönderi tarihi: 20 Şubat , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 20 Şubat , 2006 YİNE DE GÜLÜMSEYEREK Ne sağnaklar görmüşüz, yarılan gökyüzünden alnımız yıldırımlarla ağmış, ne rüzgarlar çınlamış bağrımızda, coşkusundan kırılmış kaburgamız, dişlenip kayaları ne ateşler yakmışız, aşmışız ne zifir uçurumlar, yine de ürkütmeden öpmüşüz bir ceylanı gözlerinin yaşından incitmeden tutmuşuz ağzımızda yorulan kelebeği; şimdi asmalardan korukların tadı silinmiş, sesimizde sendeleyen bir keder, uykusuzluk serin serin sızıyor acıyan tenimizden; ziyanı yok, nasıl olsa gönlümüzde aşkın yeri çok derin. Ne azgın canavarlar üstüne yürümüşüz bir demet çiçek için, neyimiz var neyimiz yok vermişiz bir narin dilek için, yıllarını taş duvara örmüşüz ömrümüzün bir hırçın yürek için; şimdi çevremizde yosunlaşmış sessizlik, yabanıyız gittiğimiz her şehrin, çiğdemsiz, kükremesiz, kimsecikler sezmiyor boynumuzdan didişen örümceğin zehrini; ziyanı yok, nasıl olsa nabzımızda durulanır yaşamanın iksiri. Ne güzel sevmişiz, ağzımızda mavi bir tat kekremiş, ne sızılar sarmışız yumuşacık öpüşlerin çığlığını kuşanıp, şafaklar tutuşkunu şarkılar yuvalanıp ne mintanlar yırtmışız, şimdi usulcacık ürpersek kara gece uykumuz kaçacak kadar delik üstümüz çimensiz tepeler gibi bereketsiz, örtüsüz, serin; ziyanı yok, nasıl olsa gönlümüzün çayırları ipekten, bakışımız lekesiz. Ne masalar düzmüşüz kıvrımları gümüş, kakmaları sedeften, ne milyonlar yanından başeğmeden geçmişiz, huyumuz değişmemiş, hayatımız günbegün çarpışarak yaşanılan sırların ürünüdür; şimdi kar altında avcumuz, avurdumuz ilaçsız, ıssızlaşmış sabahlar, yoksunluk arsızlaşmış, kaçışır yolumuzdan gölgesini de alıp o şaklabanlar inildesek açlıktan; ziyanı yok, nasıl olsa gönlümüzün dağı taşı altından. Ne devlerle dalaşmış kanımızı göstermeden silmişiz. ne kudurgan günlerde elimizi dost eline titremeden vermişiz, bir ömür seğirtmişiz bir nefes beklemeden; şimdi nice anışların dudağı üşüyen bir çocuk kadar uçuk, nicesi elsıkışların sahtekar çıkmış. NİHAT BEHRAM Alıntı
Misafir şevval Gönderi tarihi: 20 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 20 Şubat , 2006 Yaşam bir ıstaka; gelir vurur ömrünün coşkusuna. Hani tutulur dilin, konuşamazsın… Tırmandıkça yücelir dağlar. Sen mağlupsun sen ıssız ve kalbinde kuşların gömütlüğü; tutunamazsın! Eloğlu sevdalardan dem tutar, aşk büyütür yıldızlardan; senin ise düşlerin yasak, dokunamazsın... Birini sevmişsindir geçen yıllarda. Açık bir yara gibidir hâlâ. Hâlâ ne çok özlersin onu, ağlayamazsın… Yolunda köprüler çürür. Sesin, sessizlik sanki bir uğultuda. Savurur hayat kül eyler seni, doğrulamazsın! Yapayalnız bir ünlemsin dünyayı ıslatan şu yağmurlarda. Her şey çeker ve iter, anlatamazsın... Yaşam bir ıstaka, gelir vurur işte ömrünün coşkusuna. Sesinde çığlıklar boğulur ama, bağıramazsın… Sonra vakt erişir, toprak gülümser sana; upuzun bir ömrün ortasında ne hayata ne ölüme yakışamazsın… Yazdırmalısın mezar taşına: Ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın, aslında hiç olmadım ben bu oyunda ömrüm beni yok saysın… Yılmaz Odabaşı Alıntı
Φ ERBAY Gönderi tarihi: 20 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 20 Şubat , 2006 Göç Çiçeklerinin Üşüdüğü Şehir Güneşin her batışı bir derde gebe, her sabah yeni acıları doğurur İstanbul. Sende günler bir başka başlar, sende günler bambaşka sürer, ve sende günler bir başka biter. Öksüzün ekmeğini sende çalarlar, garibin ayağını sende çelerler, ve ey İSTANBUL! kocamanlar, gözü aç,yüregi fakir ve cüzdanı zenginler feleğin çarkını sende kırarlar. Ve birde al başına bela benim gibi haddini bilmezler, gelip senden hesabını sorarlar. Ah İstanbul ah! Tarihin tekerrürü sende yaşanır, ne varsa ne yoksa ve ne olacaksa, sana sorulur, sende aranır. Üzgünüm sana karşı yüzüm yok İstanbul bunu cok iyi biliyorum sana verilmeyenler senden sorulur. Bu topraklar üzerine sayısız divanlar kurulmuş. Haklıya haksız, haksıza haklıdır kararı verilmiş. Haklının haksızlığı yetmedi gibi alınıp nice nice dönülmez akşamlardaki ulaşılmaz ufuklara sürülmüş. Sende kırılan kalplerin tamiri yok, Sende bulunan dertlerin şifası yok. ama ey öksüz İstanbul sende saçı bitmedik yetimlerin hakkını sindire sindire yiyenler çok! Sende yetimlerin hakkı yutabilene bal gelir. Sende emeklinin hakkı kandırıp çalabilene can verir. Sana olan göçün kurbanı göç çiçekleri gönül melekleri sokak çocukları aklı olana ar gelir. sen yok musun ah sen İstanbul! Biliyorum senin de yüreğin benim gibi tam on ikiden vurulmuş. Hadi İstanbul sana açtım bu yaralı kalbimi. emin olmasamda ümitliyim anlasan anlasan bir tek sen anlarsın beni. Aç bana kollarını, al beni yüreğine kandırılmışlıklarımın acılarıyla, vurulmuşluklarımın sancılarıyla, göç çiçeklerinin üşümüşlüğüyle, kapkaççı çocukların zorlanmışlığıyla, kader kurbanlarının bastırılmışlığıyla, sokak kedilerinin hırçınlığıyla, fahişe görülenlerin yıkılmış umutlarıyla minik serçelerin titrek ve ürkekliğiyle, martılarınsa acı çığlıklarıyla geldim sana! Bilirim ki sen hepsini de taşırsın. Sen anasın, sen cansın Sen yokmu sun? Ah sen İSTANBUL! Bir tek seni seviyor, bir tek senden medet umuyor, ve sadece sana sığındı BU BİÇARE GÖNÜL! söyle ne yapmalı, göç çiçeklerinin üşüdüğü şehir söyle ne yapmalı? AH SEN YOKMUSUN AH SEN İSTANBUL! Dilek Aksoy Alıntı
Φ TANİA HAYDE Gönderi tarihi: 22 Şubat , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 22 Şubat , 2006 Kavuşma Günü En güzel gülüşünle karşıla beni İşte geldim yanına yorgun ve yitik Yılmışım, yıkılmışım, kahrolmuşum İçimde tarifsiz bir gariplik Anlamaya çalış bir şey sormadan Yaklaş yanıma, gözlerime bak Dağıt saçlarını çocuklar gibi Sonra başını omuzlarıma bırak Dertliyim, kahırlıyım, efkarlıyım Ağır, çaresiz hüzünlerle geldim sana Birlikte ömür boyu yaşayacağımız Perişan gecelerle, günlerle geldim sana Paramparça hayallerim, umutlarım Ne kalmışsa içimde kırık dökük Al, yeniden yarat beni, ayıkla arıt Baksana, bütün ışıklarım sönük Pelte pelte karanlığım koyu, zifir Göklerin üstüme abandığı gecelerdeyim Dinle, sana bir şarkı söyleyeceğim özlem dolu Dinle, bütün çalgıların sustuğu yerdeyim Oysa ki sen aradığım, bulduğumsun benim Oysa ki bu en güzeli kavuşmaların Bakma şimdi böyle kahırlı olduğuma En mutlu şiirleri söyleyeceğim sana yarın Yeter ki mahşere dek beni özle beni sev Zamanların en ölümsüzünde yaşat beni İşte geldim yanına alev, alev dopdolu Al dilediğin gibi yeniden yarat beni Ümit Yaşar Oğuzcan Alıntı
Φ GÜLSÜN Gönderi tarihi: 22 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 22 Şubat , 2006 Kimbilir Kaç Kişi Seni Sevdi Kimbilir kaç kişi senin zarif hallerini sevdi Kaç kişi güzelliğini sevdi Belki gerçek aşkla; belki değil Ama bir tek kişi seni sevdi. Bir tek kişi değişen yüzündeki hüznü sevdi. William Butler Yeats Alıntı
Φ focal Gönderi tarihi: 22 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 22 Şubat , 2006 Hz. Muhammed'e saygısızlığa tepki olarak İstanbul'da geçtiğimiz haftasonu yapılan miting, çarpıcı izler bıraktı. Etkileyici tablolardan birisi de Seher Çınar'ın okuduğu bu şiir idi. Ya Rasulallah, Âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden, Kalbimizden seyrediyoruz seni. İşte Bir yaşındasın, Beni Sa’d yurdundasın Sana süt anne olmadı kadınlar, Bu yüzden dargın bulutlar, Bir damla yağmur indirmiyor. Kıtlık hüküm sürüyor beni sa’d yurdunda Minicik bir bulut var gökyüzünde Sana aşık... Ayrılmıyor başucundan Ve insanlar yağmur duasında... Hz. Halime kucağına alıyor seni, Yüzünde bir gölgelik... Seni güneşten korumak için. Oysa minicik bulut gökyüzünde Sana meftun, sana kilitli... Ve dua eden rahibin kucağındasın Dünyalar güzeli gözlerine bakıyor rahib. Kıtlığı da unutuyor, yağmuru da, duayı da. Ama sen unutmuyorsun Dursun Ali ERZİNCANLI Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 23 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 23 Şubat , 2006 HAZİRANDA ÖLMEK ZOR orhan kemal'in güzel anısına işten çıktım sokaktayım elim yüzüm üstümbaşım gazete sokakta tank paleti sokakta düdük sesi sokakta tomson sokağa çıkmak yasak sokaktayım gece leylâk ve tomurcuk kokuyor yaralı bir şahin olmuş yüreğim uy anam anam haziranda ölmek zor! havada tüy havada kuş havada kuş soluğu kokusu hava leylâk ve tomurcuk kokuyor ne anlar acılardan/güzel haziran ne anlar güzel bahar! kopuk bir kol sokakta çırpınıp durur çalışmışım onbeş saat tükenmişim onbeş saat acıkmışım yorulmuşum uykusamışım anama sövmüş patron ter döktüğüm gazetede sıkmışım dişlerimi ıslıkla söylemişim umutlarımı susarak söylemişim sıcak bir ev özlemişim sıcak bir yemek ve sıcacık bir yatakta unutturan öpücükler çıkmışım bir kavgadan vurmuşum sokaklara sokakta tank paleti sokakta düdük sesi sarı sarı yapraklarla birlikte sanki dallarda insan iskeletleri asacaklar aydemir'i asacaklar gürcan'ı belki başkalarını pis bir ota değmiş gibi sızlıyor genzim dökülüyor etlerim sarı yapraklar gibi asmak neyi kurtarır sarı sarı yaprakları kuru dallara? yolunmuş yaprakları kırılmış dallarıyla ne anlatır bir ağaç hani rüzgâr hani kuş hani nerde rüzgârlı kuş sesleri? asılmak sorun değil asılmamak da değil kimin kimi astığı kimin kimi neden niçin astığı budur işte asıl sorun! sevdim gelin morunu sevdim şiir morunu moru sevdim tomurcukta moru sevdim memede ve öptüğüm dudakta ama sevmedim, hayır iğrendim insanoğlunun yağlı ipte sallanan morluğundan! neden böyle acılıyım neden böyle ağrılı neden niçin bu sokaklar böyle boş niçin neden bu evler böyle dolu? sokaklarla solur evler sokaklarla atar nabzı kentlerin sokaksız kent kentsiz ülke kahkahanın yanıbaşı gözyaşı işten çıktım elim yüzüm üstümbaşım gazete karanlıkta akan bir su gibi vurdum kendimi caddelere hava leylâk ve tomurcuk kokusu havada köryoluna havada suçsuz günahsız gitme korkusu ah desem eriyecek demirleri bu korkuluğun oh desem tutuşacak soluğum asmak neyi kurtarır öldürmek neyi yaşatmaktır önemlisi güzel yaşatmak abeceden geçirmek kıracın çekirgesini ekmeksiz yuvasız hekimsiz bırakmamak ah yavrum ah güzelim canım benim / sevdiceğim bitanem kısa sürdü bu yolculuk n'eylersin ki sonu yok! gece leylâk ve tomurcuk kokuyor uy anam anam haziranda ölmek zor! nerdeyim ben nerdeyim ben nerdeyim? kimsiniz siz kimsiniz siz kimsiniz? ne söyler bu radyolar gazeteler ne yazar kim ölmüş uzaklarda göçen kim dünyamızdan? asmak neyi kurtarır öldürmek neyi? yolunmuş yaprakları ve kırılmış dallarıyla bir ağaç söyler hangi güzelliği? kökü burda yüreğimde yaprakları uzaklarda bir çınar ıslık çala çala göçtü bir çınar göçtü memet diye diye şafak vakti bir çınar silkeledi kuşlarını güneşlerini: «oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet, memet!» gece leylâk ve tomurcuk kokuyor üstümbaşım elim yüzüm gazete vurmuşum sokaklara vurmuşum karanlığa uy anam anam haziranda ölmek zor! bu acılar bu ağrılar bu yürek neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar bu ağaçlar niçin böyle yapraksız bu geceler niçin böyle insansız bu insanlar niçin böyle yarınsız bu niçinler niçin böyle yanıtsız? kim bu korku kim bu umut ne adına kim için? «uyarına gelirse tepemde bir de çınar» demişti on yıl önce demek ki on yıl sonra demek ki sabah sabah demek ki «manda gönü» demek ki «şile bezi» demek ki «yeşil biber» bir de memet'in yüzü bir de güzel istanbul bir de «saman sarısı» bir de özlem kırmızısı demek ki göçtü usta kaldı yürek sızısı geride kalanlara nerdeyim ben nerdeyim? kimsiniz siz kimsiniz? yıllar var ki ter içinde taşıdım ben bu yükü bıraktım acının alkışlarına 3 haziran '63'ü bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta bir kırmızı gül dalı iğilmiş üzerine yatıyor oralarda bir eski gömütlükte yatıyor usta bir kırmızı gül dalı iğilmiş üzerine okşar yanan alnını bir kırmızı gül dalı nâzım ustanın gece leylâk ve tomurcuk kokuyor bir basın işçisiyim elim yüzüm üstümbaşım gazete geçsem de gölgesinden tankların tomsonların şuramda bir çalıkuşu ötüyor uy anam anam haziranda ölmek zor! Hasan Hüseyin Alıntı
Φ GÜLSÜN Gönderi tarihi: 23 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 23 Şubat , 2006 Sensiz 14 Şubat Sensiz ilk 14 şubatım bugün sen varken bir çocuk gibi sevinen gönlüm şimdilerde karanlık mekanlarda, yanlızlıga sürgün... ellerim ceblerimde başım yerde,gezinirim caddelerde elalem sevgilisiyle beraberken,ben senden ayrı hasretlerde sende benden ayrı dönüşü olmayan gurbetlerde.. Oy sevdigim oy , söz vermiştik hani ayrılmak yoktu hani acı çektirmek, ağlatmak yoktu ne acım bitiyor, ne gözyaşım diniyor hani bir başına çaresiz bırakmak yoktu.... Ben senden habersiz atmazken bir adım, sen haber vermeden, sen elveda demeden apansız ve aniden çekip gittin, Hiç düşünmedinmi beni beni canımdan ettin beni sitemkar ettin.. Şimdi kalmadı hayattan beklentim ben dualarımda bir tek seni dilerdim Rabbim affetsin beni kıycam bu cana çünkü birtanem seni çok özledim.... Sevgilim onca gün oldu daha sensizlige alışamadım ölünle ölünmez derler ama ben sensiz yaşayamadım.... Mustafa Özoğlu Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 25 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 25 Şubat , 2006 Abbas Haydi abbas, vakit tamam; Akşam diyordun işte oldu akşam. Kur bakalım çilingir soframızı; Dinsin artık bu kalp ağrısı. Şu ağacın gölgesinde olsun; Tam kenarında havuzun. Aya haber Sal çıksın bu gece; Görünsün söyle gönlümce. Bas kırbacı sihirli seccadeye, Göster hükmettiğini mesafeye Ve zamana. Katıp tozu dumanı, Var git, Böyle ferman etti Cahit, Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş’tan; Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan. Cahit Sıtkı Tarancı Alıntı
Φ TANİA HAYDE Gönderi tarihi: 25 Şubat , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 25 Şubat , 2006 BU YANGIN YERİNDE Yaşamak bu yangın yerinde Her gün yeniden ölerek Zalimin elinde tutsak Cahile kurban olarak Yalanla kirli havada Güçlükle soluk alarak Savunmak gerçeği, çoğu kez Yalnızlığını bilerek Korkağı, döneği, suskunu Görüp de öfkeyle dolarak Toplanıyor ölü arkadaşlar Her biri bir yerden gelerek Kiminin boynunda ilmeği Kimi kanını silerek Kucaklıyor beni Metin Altıok "Aldırma" diyor gülerek "Yaşamak görevdir bu yangın yerinde Yaşamak, insan kalarak" Ataol Behramoğlu | Alıntı
Φ GÜLSÜN Gönderi tarihi: 25 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 25 Şubat , 2006 Bilemezsin ki Seni nasıl sevdiğimi, bilemezsin ki Özlemek nasıl olur özlemeyince Hayal etmeyi hayallerde yaşamayinca Her nefeste hava gibi, su gibi içmedikçe Bilemezsin ki. Nereye baksam sen varsın, Rüzgarda kıpırdanan her yaprakta, Denizde oynaşan her dalgada, Semadan yere düşen her damlada Göremezsin ki. Sevdam bana her geçen gün keder verse de, Şahit olan herkes “sen aşıksın” dese de, Her parlayan hüzmeye sen diye süzülsem de, Sana her saniye, seviyorum desem de Duyamazsin ki. Gördüğüm her rüyayı sana yorsam da, İnsanlara umarsız seni sorsam da, Akan gözyaşlarımla kendimi boğsam da, Ömrüm boyunca her gün sen diye solsam da Sezemezsin ki. Sensizliği sevgilim sen, bilemezsin ki. Refik Recep Pelit Alıntı
Φ ERBAY Gönderi tarihi: 25 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 25 Şubat , 2006 ZEYNEP BENI BEKLE zeynep beni bekle / gece ağaçlarına yağmur çiseliyorum / cam tozu su beyazı yalnızlığını mutlaka değiştireceğim bir yaprak halinde süzülüp saçlarına eski teşrinalerden / kederli kırmızı zeynep beni bekle mutlaka döneceğim söyle kim önleyebilir buluşmamızı geceleyin ışıkları söndürdüğün zaman benim şiir kitaplarından sızan aydınlık elinde uyuyakaldığın heyecanlı roman pancurların çarpıldığı lodos geceleri rüzgârın değil benim / pencerendeki ıslık her akşam koridordaki ayak sesleri yanlış çaldığını zannettiğin telefon zeynep beni bekle mutlaka geleceğim hem bu ne ilk ayrılığımız ne de son pikapta eminağa acemaşirân saz semaisi sokakta çocuklar saklambaç hırsız polis hayat akıp gidiyor olsam da olmasam da saatı durmamalı ufak sorumlulukların resmi bırakmadın ya / son çektiğin hangisi bak mektuplar birikmiş yine masamda fakülteler açılacak bak bugün yarın zeynep beni bekle mutlaka geleceğim başladığımız filmi birlikte bitireceğiz kim ne derse desin içimde delice bir his Atilla iLHAN Alıntı
Φ GÜLSÜN Gönderi tarihi: 26 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 26 Şubat , 2006 Hani Bir An Gelir... Hani bir ân gelir... Ve söylenmez sözler söylenir olur! ..... Hani bir ân gelir... Mutluluk pembe bir ipek mendil gibi savrulur loş odada! ..... Hani bir ân gelir... Bir ân gelir... Hani bir göz bir göze gelir. Hani, öyle bir ân gelir ki; En “gelinmez” yollarla en “varılmaz” yolların, senle ben arasındaki yarda boyun büktüğünü görürsün... Bu yar; iki yâr arasıdır! .. Her yar iki yâr arasıdır! .. Ve üstelik; Yaralar yara benzer, Her yar yaraya benzer! Yar başında duruşum; Yâre nâraya benzer! ... Halbuki gök yerin... Halbuki gök yarın... Halbuki gök yârin içindedir bu mesafelerde! .. ..... Veya gök, mavi bir hançer gibi dalıvermiştir de toprağın içine; şimdi toprak, kendi içindeki kocca bir yarayı yâr bilmiş... Kendini parçalayan kooskoca bir yar başına türbedar olmuştur! ! ! Halbuki hep... Hep iki yârdır; Bir yar başında duran... ..... Her yar, yâri gördüğüm rüyadır! .. Yolun biri gözlerinden başlaar senden içeri gider; diğeri gözlerimden, benden içeri... Bir yar oluşur her yârin arasında kalan boşlukta! .. Ben, yarın bir duvarı olup sana bakarım bu yandan... Sen yarın bir duvarı olur, o yandan bana bakarsın! .. Ve en derinimden gelip en derinine gidebilecek olan yol ile, en derininden çıkıp en derinime inebilecek olan gökkuşağı “bakışlarımızda” kopar! .. Biz, sarılmadıkça... ..... Yarlar kaldıkça yârlar arasında! .. Hani bir ân gelir... Ve söylenmez sözler söylenir olur! ..... Hani bir ân gelir... Mutluluk pembe bir ipek mendil gibi savrulur loş odada! ..... Hani bir ân gelir... Bir ân gelir... Hani bir göz bir göze gelir... Hani bir ân gelir... Bir ân... Bakışlar düğümlenir; Bütün yarlar silinir, Sıra söylenmezlere gelir... Muammer Erkul Alıntı
Φ ERBAY Gönderi tarihi: 26 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 26 Şubat , 2006 HER ŞEY SENDE GİZLİ yerin seni çektiği kadar ağırsın kanatların çırpındığı kadar hafif.. kalbinin attığı kadar canlısın gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç... Sevdiklerin kadar iyisin nefret ettiklerin kadar kötü.. ne renk olursa olsun kaşın gözün karşındakinin gördüğüdür rengin.. yaşadıklarını kar sayma: yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan yaşa, sevdiğin kadardır ömrün.. gülebildiğin kadar mutlusun üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin sakın bitti sanma her şeyi,sevdiğin kadar sevileceksin. güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın bir gün yalan söyleyeceksen eğer bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın. ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın güneşin seni ısıttığı kadar sıcak. kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın ve güçlü hissettiğin kadar güçlü. kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin.. işte budur hayat! işte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun çiçek sulandığı kadar güzeldir kuşlar ötebildiği kadar sevimli bebek ağladığı kadar bebektir ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren, SEVDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN... CAN YÜCEL Alıntı
Φ TANİA HAYDE Gönderi tarihi: 26 Şubat , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 26 Şubat , 2006 serüvene koşmak için trenler bekliyorsan güneşi yakalayıp gözlerine yerleştirmek için, beyaz yelkenlerin gelip seni almalarını bekliyorsan yarına inanmak için günbatımına iyi kalpli görünmek için zayıflığa ve güçlü görünmek için öfkeye ihtiyacın varsa; Demek ki.... Hiç bir şey anlamadın!!! jacques BREL Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 27 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 27 Şubat , 2006 BU BAHAR ŞAŞMA birdenbire ne oldu bana böyle ben eskiden yağmur filan takmazdım aşk desem değil yorgunluk hiç değil verip alnımı parmaklığın buz ufkuna kuytusunda kederler büyüten bir cehennem gibi bakmazdım düzeni yok voltamın nisanda mıyız yemyeşil bir dal kalbime bulaşıyor duvarlar üstüme yıkılırsa şaşma içimde firar etmek fikri aç bir kurt gibi dolaşıyor beni bu bahar vururlarsa şaşma Nevzat Çelik Alıntı
Φ GÜLSÜN Gönderi tarihi: 27 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 27 Şubat , 2006 Alıştım Ayrılıklara Sen, hayatıma girmeden önce ben vardım. Sen, hayatıma girdiğinde ise ben yine vardım Ancak birbirinden farklı iki varlık İki kişilik, iki ruh, iki beden olarak... Yokluğunda ben; Geceleri oturur; Radyo dinlerdim. Aşıkların birbirine arğaman ettiği şarkıları, Ben de yalnızlığıma armağan ederdim. Herşey anlamsızlaşırdı çoğu kez. Ve çoğu zaman anlamsızlıklarda kaybolur giderdim. Yaşamak mı daha acı veriyor yoksa ölmek mi? gibi Acımasız sorularla kendimi irdelerdim. Varlığında ise herşey bambaşkaydı. Ben bir başkaydım. Gecelere seninle beraber veda eder. Günün ilk ışıklarına seninle Merhaba derdim. Ve anlamlı gelirdi herşey. Anlam karmaşaları bir bir terkedi beni. Sen de var olmayı, seninle birlikte yaşamayı Ve herşeyi seninle paylaşmayı severdim. Seni her geçen gün daha da çok severdim. Ancak nerden bilebilirdim ki masalın sona ereceğini Nerden bilebilirdim habersiz çekip gideceğini. Dün vardın bende vardım. Bugün yoksun; Bense varmıyım yokmuyum bilmiyorum. Dolmayacak cinsten bir boşluksun şimdi. Ne sana benzeyen biri bu boşluğu doldurabilir. Ne de yeniden çıkıp gelsen SEN doldurabilirsin. Öyle bir boşluk ki sorma gitsin. Boşver ve sevgili Alıştım ben yalnızlığa ayrılıklara Bırak artık böyle sürüp gitsin! Alıntı
Φ focal Gönderi tarihi: 27 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 27 Şubat , 2006 TUT ELLERİMDEN Sırat'tan incedir sevda köprüsü Beraber geçelim tut ellerimden. Niyet ak güvercin, vuslat gökyüzü Beraber uçalım tut ellerimden Gönüldeki birlik kalkandır dışa Aldırma ayaza, yele, yağışa Giden ilkbahara, gelecek kışa Beraber göçelim tut ellerimden. Birleşmek üzredir şafakla gurûp Korku beklenilmez kapıda durup İster zehir olsun, isterse şurup Beraber içelim tut ellerimden. Çağır hayallerin en ötesini Yakından duyarsın aşkın sesini Sonsuz mutluluğun penceresini Beraber açalım tut ellerimden. Hatırla kaybolan hatıraları Elmastan ışıklı, altundan sarı Zaman tortusundan işte onları Beraber seçelim tut ellerimden. Şüphe "başlangıç"tır, karar "nihayet" Zamanı zamana etme şikayet Kaçmak kurtuluştur diyorsan şayet Beraber kaçalım tut ellerimden Abdurrahim Karakoç Alıntı
Φ ERBAY Gönderi tarihi: 27 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 27 Şubat , 2006 Can Vereyim... Bana gönül bağından gonca gül deren pirim Bir sır varır Huda’ya o yola can vereyim Muhammedü’l-emindir iki cihanda serim Hakikate götüren o kula can vereyim Gönlümüzün Kâbe'si cananın cemâlidir Ab-ı bekaya varan âlemin kemâlidir Tevhid ki sevdamızın kusursuz amelidir Yaradan'a açılan o ele can vereyim Abd-i aciz Yunus'u dergaha katıştıran Eyyüb'ün benliğini kurt ile yatıştıran İbrahim peygambere cibrili yetiştiren Mevlana'yı döndüren o dile can vereyim O nurül-envardır ki döndüm yüzümü nura Ruhumu hapseyleyip durdum huzur-u dâra Zirve-i aşkta maksud vuslat-ı menzil tura Âl-i abâ makamı o âl’a can vereyim Beytülahzan'da daldım Yakup ile hüzüne Niyaz ettim Hünkar’ın eşiğine izine Ehlibeyt'in baş tacı Hak Resul'un gözüne Kerbela'ya dökülen o sele can vereyim Leyla Akgül Alıntı
Misafir şevval Gönderi tarihi: 28 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 28 Şubat , 2006 Hep denedin,hep yenildin, Olsun, Gene dene,gene yenil... Aşklar mı-I Biten bir aşk için Söylenecek söz şu olmalı: -Güzeldi yine de Aşklar mı-II Hiç kimse bir aşkı Onarmaya kalkmasın Kaybedilmeye değer En güzel anında bitirilmişse eğer Aşklar mı-III Aşklar mı diyordun, anladım Senin incindiğin benimse Yollara düştüğümdür yeniden Ahmet TELLİ Alıntı
Φ GÜLSÜN Gönderi tarihi: 28 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 28 Şubat , 2006 Bir deli özlem bu.. Özlüyorum seni, Yalansız bir özlem bu Dolansız, saf bir özlem. Yeni doğan bir çoçuğun Minicik elleri gibi Yumuşak ve mazlum bir özlem bu... Gökyüzü kadar büyük Senin kadar yüce bir özlem bu... Hasretten ağlayanan sevdalıların Yıllarca kavuşamayanların İki gün bile dayanılamayan bir özlem bu... Ne yapacağini bilmeyen Telefonlar bekleyen Ağlayan, isyan eden Kendisini harap eden bir özlem bu... Yolda yürürken Otobüslere dört gözle bakan Belki, onu görürüm diye Kıpır kıpır yerinde duramayan Salak salak, bos bos gezinen Seni arayan bir özlem bu. Bulutlara baktığında bile Sanki seni göreceğini sanan Orda olmadiğını bilen Ama yinede şansını deneyen bir deli özlem bu... Yani güzelim, Bir kalpsizi bile, Ağlatabilecek, bir deli özlem bu... Tutku Bakay Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.