-
İçerik Sayısı
2.917 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
2
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
_asi_ tarafından postalanan herşey
-
MURADİYE CAMİİ Rüyadan doğan Muradiye Padişah II. Murat, Mevlana Celaleddin-i Rumi'yi caminin bugünkü yerinde rüyasında görür. II. Murat, gördüğü rüyadan çok etkilenerek, o alana bir Mevlevihane inşa edilmesine dair ferman yazdırır. Mevlevihane daha sonra camiye dönüştürülür. Tarihi kaynaklara göre 1426 yılında, vakfiyesine göre ise 1436 yılında yaptırıldığı belirtilen Muradiye Camii, şehrin kuzeydoğusunda, Muradiye Mahallesi'nde ve Sarayiçi'ne bakan bir tepe üzerindedir. Bu muhteşem eserin mimarı ise ne yazık ki bilinmemektedir. II. Murat’ın inşa ettirdiği zaviyeli cami, bir ibadet mekânı ve kubbeli sofayla bu sofaya açılan iki tabhane hücresinden meydana gelir. Kuzey cephede payelere oturan ve tuğladan yapılmış beş sivri kemerin oluşturduğu giriş revağı yer almaktadır. Caminin inşa kitabesinde tarih yoktur. E.H.Ayverdi, Mecdi Efendiye dayanarak bugün mevcut olmayan 1426 (H.830) tarihli kaynağa göre yapıyı 1426 yılına tarihleşmektedir. Öte yandan Abdurrahman Hıbrî Efendi yapının II. Murat tarafından 1436 (H.839) yılında aslen Mevlevihane olarak yaptırıldığını kaydetmektedir. Caminin taç kapısı üzerinde üç satır Arapça olarak düzenlenen yapının II. Murat tarafından inşa ettirildiği yazılıdır. Muradiye Camii'nin Mimari planı Muradiye Camii'nin "T" harfi biçiminde olan ve kaynaklarda "kanatlı cami" şeklinde tanımlanan bir imar planı vardır. (İlk örneği 1330 yılında İznik'te görülen bu cami planının birçok Osmanlı kentinde, 16.yüzyıl sonuna dek yapılan camilerde sıklıkla kullanıldığı görülür.) Edirne Muradiye Camii'nde, giriş revağı kemerlerindeki tuğla malzeme dışında tamamen düzgün kesme taş kullanılmıştır. Taç kapının söve ve kemeriyle, iki katlı olarak yapılan pencerelerden alt kattakilerin kiriş ve sövelerinde beyaz mermer kullanılmıştır. Kesme taştan inşa edilen Muradiye Camii'nin, kanatlı cami planından farklı olan bir özelliği, caminin mihrap kısmıyla giriş kısmının aynı düzeyde tutulmuş olmasıdır. Arka arkaya iki büyük kubbe ve yanlarda birer küçük kubbe olmak üzere üç kubbesi vardır. Son cemaat yeri dört köşeli 6 sütun üzerine beş gözlü olup, bu alan da beş küçük kubbeyle örtülüdür. Sağda tek şerefeli minaresi yükselir. Giriş kapısı üzerindeki yazıtta II. Murat'ın adı yazılıdır. Arka arkaya 2 büyük, yanlarda birer küçük kubbe olmak üzere 4 kubbe ile örtülüdür, iki büyük kubbe arasındaki kemeri kalem işlemeleriyle süslüdür. İçerisindeki duvarlar güzel çiçek motifleriyle bezenmiş altı köşeli beyaz üzerine mavi renkli çinilerle ve araları firuze renkli üçgen levhalarla kaplı olup, iç kısımda bulunan kalem işleriyle süslü bazı kısımları ise sonradan sıvanmıştır. Sıvaların döküldüğü bazı yerlerinde bu işlemler görülmektedir. Mihrabın sağ ve solunda rölyef, yıldız şekilleri ve diğer motiflerle süslü, sarı renkli güzel çinilerle döşelidir. Arkadaki bahçesinde İngilizler tarafından gönderildiği Edirne'de sürgünde iken ölen Şeyhülislâm Musa Kâzım (1858-1920)'ın Cumhuriyet döneminde yapılmış mezarı ile Şair Ahmet Neşati'nin 1674 tarihli mezarı bulunmaktadır. Camiyi yaptıran II. Murat'ın mezarı ise Bursa Muradiye Camii'nin yanındaki türbesindedir. Mihrap Muradiye Camii'nin çini mihrabı eşsiz güzelliktedir. İstalaktitli (sarkıtlı) yaşmak, kenar suyu ve yazıları ile Bursa Yeşil Camiinden sonra Osmanlı sanatının en görkemli çinili mihrabıdır. Mihraptaki çiniler, renkli sır ve sıraltı tekniğinin en başarılı örnekleri arasında yer alır. Muradiye Camii'nin, yeşil renkli çinilerle süslü ilk minaresi 1752 yılı yer sarsıntısında yıkılmış ve yerine çinisiz olarak 1754 yılında I. Mahmut tarafından bugünkü tek şerefeli minaresi yapılmıştır. Süsleme Taş süsleme, caminin taçkapısında, giriş revağı kemerleri yastıklarında ve pencerelerin alınlık kemerlerinde görülmektedir. Dikdörtgen bir kütle olarak kuzey cephe ortasına yerleştirilen taçkapı, duvardan çok az çıkıntı yapmaktadır. Taçkapı üç yönden iç ve dış bükey yarım daire profilli silmeyle çerçevelenmiştir. Kavsara başlangıcından zemine kadar olan bölümün, silmelerle dikey dikdörtgen panoya bölündüğü gözlenmektedir. Taçkapı nişi yanlardan birer sütunceyle sınırlandırılmıştır. Yedi sıra mukarnas dizisinden oluşan yaşmak bir sivri kemerle çerçevelenmiştir. Taçkapı'nın yan nişleri üç köşelidir ve yüzeylerde herhangi bir süsleme bulunmamaktadır. Nişler yedi sıra mukarnas dizisinden oluşan bir yaşmağa sahiptirler. Camiye giriş kapısının basık kemerinde, kırmızı ve beyaz taşların dönüşümlü kullanımıyla elde edilmiş renkli taş süsleme vardır. Payelere oturan kemerlerin yastıkları, iç ve dışbükey yarım daire profilli iki silmeyle hareketlendirilmiştir. Caminin iki katlı olarak düzenlenen pencereleri, duvardan 5 santim çökertilmiş bir yüzeye yerleştirilmişlerdir. Alt kat pencerelerinin kiriş ve söveleri beyaz mermerden olup, yüzeylerde bir iki sıra silme dışında süsleme bulunmamaktadır. Sivri kemerli pencerelerin alınlıkları da yalın bırakılmıştır. Pencerelerin kemerlerinden bazılarında kırmızı-beyaz renkli taş kullanılarak renk almaşıklığı elde edilmiştir. Muhteşem kalem işçiliği Caminin önemli bir özelliği de eski kalem işleridir. İki orta kubbeyi birbirine bağlayan büyük kemerin iç yüzündeki kalem işleri ilk kez 1930'da bir parçası badana kazınarak gün ışığına çıkarılmıştır. Sıvalar yer yer döküldüğünden ne yazık ki, bu kalem işleri tamamlanamamaktadır. Üslup ve değerlendirme Edirne Muradiye Camii, iç mekânı süsleyen zengin çini ve kalem işi duvar resimlerine ve tamamen kesme köfeki taşıyla inşa edilmiş olmasına rağmen taş süsleme açısından sadeliğiyle oldukça ilginç bir yapıdır. Muradiye Camii'nin inşa edildiği yıllardaki Edirne eserlerinin de taş süsleme açısından çok süslü olduklarını söylemek mümkün değildir. Örneğin bu yapıdan önce inşa edilen Edirne Eski Cami'nin de dış cephesi taş süsleme açısından çok zengin değildir. En azından iç mekândaki minberde görülen süslemelerden hiçbiri dış cephede kullanılmamıştır. Edirne Yıldırım ve Gazi Mihal Camilerinde de durum aynıdır. Taş malzemeye bağlı olarak kayda değer tek süsleme yapının taçkapısında bulunan mukarnaslardır. Caminin iç mekânında bulunan çini süslemelerin Bursa Yeşil Camide çalıştıkları bilinen Tebrizli çini ustaları tarafından yapılmış oldukları ileri sürülmektedir. Yapının dış cephede taş süsleme açısından sade oluşu, bir tarikat yapısı olarak inşa edilmiş olmasından da kaynaklanmış olabilir. Evliya Çelebiye dayanarak Mevleviler tarafından kullanıldığı belirtilen Tire Yeşil İmarette olduğu gibi, Muradiye Camii'nde de iç mekân, renkli duvar resimleriyle süslenerek âdeta bir cennet bahçesi imajı yaratılmıştır. Bir geleneğin başlangıcı Osmanlılarda ibadetlerden sonra, cemaate ikram edilmek üzere şerbet dağıtma geleneği, ilk defa Muradiye Camii'nin musluklarından akıtılarak yapılmaya başlanmıştır.
-
DAR'ÜL HADİS CAMİİ Medreseden camiye Dar’ül Hadis Camii önceleri hadis okutulmak için medrese olarak yapılmış olup; sonradan camiye çevrilmiştir. Sultan II. Murat tarafından Kaleiçi semtinde kendi adını taşıyan cadde ile doğan sokağın kesiştiği yerde yaptırılmıştır. Rivayete göre Sultan II. Murat rüyasında peygamberi görmüş ve Dar’ül Hadis’ in yapılmasını emretmiştir. Sultan II. Murat ertesi sabah Dar’ül Hadis’ in inşa emrini vermiş ve inşaat Mart 1435’te kullanıma açılmıştır. Sultan II. Murat günlerce burada hadis okumuş ve Fatih Sultan Mehmet de çocukluk ve gençlik yıllarında burada Hadis eğitimi aldığı rivayet edilmektedir. Cami geniş bir avlu içinde yer almaktadır. Avlunun güney ve doğusundaki hazirede, iki türbe ve birkaç mezar, kuzeyinde ongen planlı bir şadırvan bulunmaktadır. Camii, kuzey-güney doğrultusunda uzanan dikdörtgen bir alanı kaplamaktadır. Kuzey cephesinin tamamı ile doğu ve batı cephelerinin kuzey kesimini kaplayan bir revak kalıntısı mevcuttur. Düzgün kesme taşlardan yapılmış olan yapıda, kuzey revağının orta birimindeki kubbe ve kemerlerde tuğla kullanılmıştır. Orta birimi örten kubbe dört sütun tarafından taşınmaktadır. Dış Cepheler Harimdeki pencere açıklıklarının belirli bir düzene göre yerleştirildikleri görülmektedir. Dikdörtgen şekilli alt sıra pencerelerinin sivri kemerli alınlıkları vardır. Üst sıra pencereleri yuvarlak kemerlidir. Üst sıra pencerelerinin dışlıkları alçıdandır. Batı cephesinin güney kesiminde, yukarıya doğru incelen, dikdörtgen kesitli bir payanda görülmektedir. Harimin kuzey duvarı ortasında, üzeri bir basık kemerle örtülmüş giriş açıklığı bulunmaktadır. Basık kemerin biraz üzerinde, üst üste yerleştirilmiş iki kitabe yer almaktadır. Dar’ül Hadis’ in Kitabesi Yapının, üç kitabesi mevcuttur. Giriş aralığını örten basık kemerin hemen üzerinde yer alan iki kitabeden üstteki, ilk inşa kitabesidir. Kitabe Metninin Türkçesi Bu cami-i şerifi, büyük sultan, ulu şahinşah, gökten destek bulmuş, muzaffer, düşmanları ezen, iyilik ve adaletin yardımcısı, ehl-i iman üzerine emniyet kanatlarını geren, sultan oğlu sultan, Ebu'l-Feth, Bayezid Han oğlu, Mehmed Han oğlu Murad Han -saltanatının kaynakları zeval bulmasın ve onun devleti ebedi olsun-(yaptırdı). (Bunun) yazılışı Hicri Nebevi 838 yılı Şaban ayının yirmiüçüncü gününde (gerçekleşti). Mimarisi Dikdörtgen planlı Cami iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm yanlarda duvarlara, ortada ise iki sütuna oturan üç kemer, bu iki bölümü birbirinden ayırmaktadır. Kuzeydeki dikdörtgen bölüm üç birimden oluşmaktadır. Ortadaki birim beyzi bir kubbeyle, iki yandakiler ise birer çapraz tonozla örtülüdür. Bugün bu bölümde ahşap destekler üzerine oturan, ahşap bir kadınlar mahfili bulunmaktadır. Cami; mihrap nişi içinde, pencerelerin üst kesiminde, pandantiflerde, kubbe göbeğinde ve kubbe eteğinde kalem işi süslemelerle donanmıştır. Mihrap nişinin üst kesiminde, ayrıntılı bir şekilde işlenmiş bir perde motifi bulunmaktadır. Köşeliklerinde, doğal görünümlü birer çiçekli dal motifi görülmektedir. Mihrap çerçevesi üzerinde, bitkisel unsurlu süslemeler mevcuttur. Pencerelerin üst kesimlerini, bitkisel süslemeler taçlandırmaktadır. Kubbe eteğine, ana hatlarıyla birer üçgeni anımsatan, iki farklı boyutta süsleme unsurları yerleştirilmiştir. Bu süslemelerden küçük olanların tepesinde, doğal görünümlü çiçekli dallar yer almaktadır. Kubbe göbeğindeki madalyonun çevresinde de kubbe eteğindekileri andırır süslemeler görülmektedir. Madalyonun ortasını dolduran perde motifini andırır süsleme, her biri içine birer çiçek motifi işlenmiş, yatay dikdörtgen şekilli bir dizi kartuşla çevrilidir. Yapının iki yanında birer tabhanesinin (Mutfak) bulunduğu nakledilmektedir. Ancak bu yapılar günümüzde mevcut değildir. Cami ve medresenin giderleri kaynak üretmek için; 1489, 1528 ve 1613 yıllarında, Edirne'de dükkanlar, hamam kira gelirleri ile köyler vakfedilmiştir.
-
GAZİ MİHAL BEY CAMİİ Bir akıncı eseri: Gazi Mihal Bey Camii Edirne'deki camii yaptıran Gazi Mihal Bey Köse Mihal'in Aziz Bey'den olma torunudur. Mihaloğulları, Osmanlı'nın başlıca Akıncı ailelerindendirler. Edirne'nin batısına uzanan Talat Paşa Caddesi'nin bitiminde, Mihal bey köprüsünün karşı tarafında güneybatıda yer alır. Kuzey cephede taç kapının üzerindeki dikdörtgen bir taş levhada yapının, 1421 tarihli inşa kitabesi bulunmaktadır. Kitabenin Türkçesi: Bu mübarek mekânın yapımı 1421 (H.825) yılında Bayezıd oğlu Muhammed oğlu Sultan Murat döneminde tamamlanmış olup, Mihal-Allah onun zaferini yüceltsin tarafından inşa edilmiştir. Gazi Mihal Bey, Cami ve İmareti için, Edirne'nin Üsküdar Nahiyesi'ndeki Cavaroş Köyü'nün gelirlerini vakfetmiştir. Mimarisi 1421 yılında yaptırılan Gazi Mihal Bey camii, planı itibariyle "tabhaneli camiler" grubuna girmektedir. Caminin girişi ile birlikte sağda ve solda Camiye birleşik iki ayrı bölüm vardır. Tabhane olarak kullanılan bölümlerdir. Zaviyeler ve zaviyeli camiler grubuna dahil edilen eser, bu grubun revaklı (kemeraltı) girişe sahip olan örneklerinden biridir Eser tamamen kesme taşla inşa edilmiştir. Duvarlarda nadiren mermer kaplamalara da rastlanmaktadır. Derin bir niş( üstü kemerli duvar hücresi) biçimindeki kuzeydeki taş kapıdan; kuzey, güney aksında ilk olarak üzeri kubbeli orta sofa (hol) ile onun güneyindeki üzeri beşik tonozla(sinlindirik) örtülü esas ibadet mekânına ulaşılmaktadır. Orta sofa, mekân ölçüleriyle hemen hemen aynı büyüklükte olan doğu ve batıdaki yan mekânlara köşelerden birer kapı ile açılmaktadır. Bu yan mekânlardan batıdakinin üzeri kubbe ile örtülüdür. Doğudaki mekân ise dıştan kubbe ile örtülüdür. Bu mekânlar içten prizmatik üçgenlerle geometrik olarak tasarlanmıştır. Kuzeyde ki son cemaat yerinin ortada kubbe yanlarda aynalı çapraz tonozlarla örtülü olduğu görülmektedir. Güneydeki ibadet mekânının üzerinde de içten beşik tonozla örtülü olduğu, dıştan ise çift pahlı(köşeleri kesilmiş prizma) bir çatıyla örtüldüğü görülmektedir. Son cemaat bölümü de altı paye(fil ayağı ) üzerinde atılan kemerlerle beş kısma ayrılmış ve bunların üzeri ortada kubbe yanlarda aynalı tonozlarla örtülmüştür. Süsleme Yapının süsleme özellikleri, pencerelerde kuzey cephede taç kapıda, içte ise mihrapta toplanmıştır. Girişin basık kapı kemeri birbirine geçme iki renkli taştan (kırmızı ve beyaz) örülmüştür. Giriş kapısının iki yanına sütünceler eklenerek, üzeri derin bir niş biçiminde kademeli ve sivri bir kemer içerisine alınmıştır. Cephelerdeki pencerelerden altta yer alanlar dikdörtgen şeklinde iki renkli bir silme (Duvar, tavan, kapı, pencere, yazıtlık gibi öğeleri çevrelemek için düz veya eğri profilde kabartmalı olarak yapılan, çerçeve çubuğu gibi çıkıntılı bölüm ) içerisine alınarak; yanlardan profillendirilmiş ve dikdörtgen pencerelerinin üzeri sivri kemerli bir niş biçimindeki alınlıkla vurgulanmıştır. Bu pencerelerin üst hizalarında ise sivri kemerli, alçı şebekeli pencereler açılmıştır. Yapının beden duvarları düzgün kesme taş malzeme ile inşa edilmiştir. Taş süsleme taçkapı, kuzey cephedeki bir pencerede ve iç mekânda doğu tabhane hücresinin kapı kirişinde yer almaktadır. Kuzey cepheden çıkıntı yapmayan taçkapı, beyaz ve gri mermerle kaplanmıştır. Mukarnas yaşmağı olmayan taçkapının köşe sütünları dört sıra mukarnaslı bir başlığa sahiptir. Sivri formdaki taçkapı kemerinin yüzeyi, üç sıra düz silmeyle kademelendirilmiştir. Ve kemer taşları beyaz mermer ve açık kahve ve rengi taştan örülerek uyumlu bir polikromi (çok renklilik) elde edilmiştir. Giriş kapısının söve konsollarında beş sıra mukarnas altındaki küçük kare yüzey, sapları çapraz eksenlerde birbirleriyle geçme yapacak şekilde yerleştirilmiş üç dilimli palmetlerle, onları çerçeveleyen ve kapalı form oluşturan dilimli rumilerden (filiz yaprak ve hayvan örgelerinden meydana gelmiş kıvrık dal süslemesi ) meydana gelen bir bezemeyle doldurulmuştur. Rumi ve palmetlerin yüzeyi ikinci defa işlenmemiştir. Minyatür bir pano niteliğindeki düzenleme yüksek kabartma tekniğiyle yapılmıştır ve temiz bir işçilik söz konusudur. Pencere söve konsolunun alt bölümü, yüksek kabartma tekniğinde, üç dilimli bir ters palmet kabartmasıyla süslenmiştir. Palmetin yüzeyi düz bırakılmış ve konturları ince bir çizgi oyularak belirtilmiştir. Zaviyenin doğu tabhane hücresine giriş kapısı kirişi dört parça taşla kaplanmıştır. Kenarları kademelenen iki sıra düz silmeyle çerçevelenen bu taşın yüzeyi yüksek kabartma geometrik düzenlemeyle doldurulmuştur. Düzen, bir altıgenin merkez ve köşe noktalarına yerleştirilen onikigenlerin merkezinde oniki köşeli, yüzeyde oniki kollu yıldızlar oluşturan ve zaman zaman kare ve kenarları eşit olmayan altıgenler meydana getiren şeritlerden oluşmaktadır. Düzenlemenin bazı bölümlerinin genel düzenleme açısından uyumsuzluğu iki malzemenin onarım sırasında konulmuş olabileceğini gösterdiği gibi, bulunduğu yerde işlenmiş olabileceğine de işaret edebilir.Süsleme Yapının süsleme özellikleri, pencerelerde kuzey cephede taç kapıda, içte ise mihrapta toplanmıştır. Girişin basık kapı kemeri birbirine geçme iki renkli taştan (kırmızı ve beyaz) örülmüştür. Giriş kapısının iki yanına sütünceler eklenerek, üzeri derin bir niş biçiminde kademeli ve sivri bir kemer içerisine alınmıştır. Cephelerdeki pencerelerden altta yer alanlar dikdörtgen şeklinde iki renkli bir silme (Duvar, tavan, kapı, pencere, yazıtlık gibi öğeleri çevrelemek için düz veya eğri profilde kabartmalı olarak yapılan, çerçeve çubuğu gibi çıkıntılı bölüm ) içerisine alınarak; yanlardan profillendirilmiş ve dikdörtgen pencerelerinin üzeri sivri kemerli bir niş biçimindeki alınlıkla vurgulanmıştır. Bu pencerelerin üst hizalarında ise sivri kemerli, alçı şebekeli pencereler açılmıştır. Yapının beden duvarları düzgün kesme taş malzeme ile inşa edilmiştir. Taş süsleme taçkapı, kuzey cephedeki bir pencerede ve iç mekânda doğu tabhane hücresinin kapı kirişinde yer almaktadır. Kuzey cepheden çıkıntı yapmayan taçkapı, beyaz ve gri mermerle kaplanmıştır. Mukarnas yaşmağı olmayan taçkapının köşe sütünları dört sıra mukarnaslı bir başlığa sahiptir. Sivri formdaki taçkapı kemerinin yüzeyi, üç sıra düz silmeyle kademelendirilmiştir. Ve kemer taşları beyaz mermer ve açık kahve ve rengi taştan örülerek uyumlu bir polikromi (çok renklilik) elde edilmiştir. Giriş kapısının söve konsollarında beş sıra mukarnas altındaki küçük kare yüzey, sapları çapraz eksenlerde birbirleriyle geçme yapacak şekilde yerleştirilmiş üç dilimli palmetlerle, onları çerçeveleyen ve kapalı form oluşturan dilimli rumilerden (filiz yaprak ve hayvan örgelerinden meydana gelmiş kıvrık dal süslemesi ) meydana gelen bir bezemeyle doldurulmuştur. Rumi ve palmetlerin yüzeyi ikinci defa işlenmemiştir. Minyatür bir pano niteliğindeki düzenleme yüksek kabartma tekniğiyle yapılmıştır ve temiz bir işçilik söz konusudur. Pencere söve konsolunun alt bölümü, yüksek kabartma tekniğinde, üç dilimli bir ters palmet kabartmasıyla süslenmiştir. Palmetin yüzeyi düz bırakılmış ve konturları ince bir çizgi oyularak belirtilmiştir. Zaviyenin doğu tabhane hücresine giriş kapısı kirişi dört parça taşla kaplanmıştır. Kenarları kademelenen iki sıra düz silmeyle çerçevelenen bu taşın yüzeyi yüksek kabartma geometrik düzenlemeyle doldurulmuştur. Düzen, bir altıgenin merkez ve köşe noktalarına yerleştirilen onikigenlerin merkezinde oniki köşeli, yüzeyde oniki kollu yıldızlar oluşturan ve zaman zaman kare ve kenarları eşit olmayan altıgenler meydana getiren şeritlerden oluşmaktadır. Düzenlemenin bazı bölümlerinin genel düzenleme açısından uyumsuzluğu iki malzemenin onarım sırasında konulmuş olabileceğini gösterdiği gibi, bulunduğu yerde işlenmiş olabileceğine de işaret edebilir. Üslûp ve Değerlendirme Gazi Mihal Bey Camii taş süsleme açısından zengin örnekler görülen bir yapı değildir. Kapı ve pencerenin söve konsollarını süsleyen pano ve tek motif çalışmalarında üç dilimli palmetin, yüzeyleri yalın bırakılarak işlendiği görülmektedir. Dış cepheye hakim olan tek süsleme taçkapının kahverengi ve beyaz mermerin dönüşümlü kullanımıyla örülen ve düz silmelerle kademelendirilen kemeridir. Ancak bu kemer de taçkapının bulunduğu yüzeyi duvardan ayırmak için kaplanan gri mermerle renk uyumu göstermez.
-
SİTTİ ŞAH SULTAN CAMİİ Saraydan Geriye kalan tek eser: Sitti Şah Sultan Camii Fatih Sultan Mehmet'in Zevcesi ve Dulkadiroğlu Süleyman Bey'in kızı olan Sitti Hatun tarafından yapılan camii Sevindik Fakih Mahallesinde, Talat Paşa Caddesi üzerinde, Atatürk İlköğretim Okulunun hemen yanında, Lise Bayırı'nın güneyindedir. Camiyi yaptıran Fatih Sultan Mehmet'in zevcesi Dülkadiroğlu Süleyman Bey'in kızı Sitti Şah Sultandır. Zamanında aynı bölgede bulunan Sarayının arazisinin bir bölümüne bu camii H. 889/M.1482 yaptırmıştır. Tarihi kaynaklardan anlaşıldığı üzere 1743 yılına kadar ayakta olan sarayının bir bölümüne camii yaptırmıştır. Cami halk arasında Sitti Şah Sultan Camii, Sitti Sultan Camii ve Hatuniye camii olarak ta bilinmektedir. 1980 ve 1990'lı yıllarda onarıma girmiştir. Caminin inşa kitabesinin Türkçe çevirisi: "Bu mübarek makamın binasını, büyük sultan, sultan oğlu sultan, fetihler babası Sultan Bayezid Han'ın devletli günlerinde, -Allah onun (devletini) iyilikle ve hayırla dâim kılsın- zamanın kadınlarının taçlarının incisi, Dulkadir oğlu Süleyman'ın kızı Sitti Şah, 889 yılında muhkem (sağlam) kıldı." Yapının 1520,1530,1574 tarihli üç vakfiyesi bulunmaktadır. 1530 tarihli vakfiyede, Keşan'ın Tavruk ve Kratoya köylerinin;1573-1574 tarihli vakfiyede ise,yukarıda adı geçen iki köye ek olarak Depeli Köyü'nün bu camiye vakfedildiği belirtilmektedir. Mimarisi Düzgün kesme taşlarla kaplanmış olan kuzey cephesinin üst kesiminde, moloz taş ve tuğla kullanılmıştır. Geniş bir avlu içinde yer alan yapının doğu, batı ve güneyinde haziresi(mezarlık) vardır. Araştırmacılar, Sitti Sultan'ın bu hazirede gömülü olduğunu belirtiyorsa da, mezar taşı bugün kayıptır. Arka tarafındaki hazire de Sitti Şah Şultan mezarına ait olduğu gösterilen bir yer vardır. Kubbe ve minarenin külahı kurşunla kaplıdır. Son cemaat yerinin yaklaşık 4.00 m. kadar kuzeyinde, silindir şekilli bir şadırvan yer almaktadır. Şadırvandan bugün eski kaidesinin üzerine tekrar inşa edilmiştir. Cami duvarlarına, kuzey cephesi dışında, üç sıra halinde düzenlenmiş beşer pencere yerleştirilmiştir. Alt sıra pencereleri dikdörtgen şekillidir ve sivri kemerli alınlıkları vardır. Caminin kuzey cephesi üzerinde, iki pencere arasına yerleştirilmiş olan taçkapı yer almaktadır. Minare, batı cephesinin kuzey ucundadır. Taçkapı çerçevesi, bir dizi kaytan (süsleme altı çizgisi) silmeyle belirlenmiştir. Sivri kemerli, derin bir çökertme içine yerleştirilmiş olan giriş açıklığı, basık bir kemerle örtülüdür. Basık kemerin hemen üzerinde inşa kitabesi yer almaktadır. Minare giriş açıklığı sivri bir kemerle örtülüdür. Pabucu oluşturan üçgen kuşak yardımıyla gövdeye geçilmektedir. Minare, 1962 yılında depremde yıkılmış tekrar yapılmıştır. Kuzey duvarındaki üç kemer izinden doğu ve batıdaki üzerinde, iki yana eğimli ince birer yiv bulunmaktadır. Harimde, kubbe yuvarlağına geçiş, sivri kemerli üç yüzeyli tromplarla sağlanmıştır. Kasnak bölgesinde, doğu, batı ve güney cephelerindeki pencereler arasına, birer sağır kemer yerleştirilmiştir. Doğu ve batı duvarlarının ortasında, karşılıklı olarak yerleştirilmiş dikdörtgen kesitli iki niş mevcuttur. Beş kenarlı mihrap nişi, mukarnaslı bir kavsarayla örtülüdür. Mihrap tepeliği, kademeli dendanlar şeklindedir. Mermer minber yenidir. Süsleme Mihrap çerçevesinin geniş şeridinde ve mihrap nişinde oniki kollu yıldızlardan oluşan alçı süslemeler bulunmaktadır. Kavsara köşelikleri,firuze renkli, ince bir çini şeritle çerçevelenmiştir Kavsara köşeliklerinde, iç içe geçmiş daireler görülmektedir. Kavsaranın alt hizasında, yan yana sıralanmış altı kollu yıldızlar çinidendir. Firuze renkli yıldız çinilerin kolları dışında kalan boşluklar, kırmızıya boyanmıştır. Mihrabın üst kesiminde, kalem işi süslemeler mevcuttur.
-
DEFTERDAR CAMİİ Mimar Sinan`dan bir eser: Defterdar Camii Edirne Tarihçisi Ahmet Badi Efendinin 1885 tarihinde, onarılması için üç bin kuruş yardım ettiği cami, II. Selim döneminde Defterdar olan Mustafa Paşa tarafından Mimar Sinan'a yaptırılmıştır. Talat Paşa Caddesi üzerinde, Sitti Sultan Camii'nin kuzeybatısındadır. Yapı, genişçe bir avlu içindedir. Kaynaklarda, Defterdar Camii, Defterdar Mustafa Çelebi Camii, Defterdar Kara Mustafa Paşa Camii adlarıyla da anılmaktadır. Evliya Çelebi, harim(cami) kubbesinin görkemli; minaresinin ise, bu kubbeye göre orantılı inşa edildiğini söylemektedir. Caminin kubbesinin 1752 depreminde göçtüğünü; 1870'li yıllarda, Hacı Ruşen Efendi tarafından yaptırılan onarımda, harimin, ahşap bir çatıyla örtüldüğünü belirtmektedirler. Vakıflar Genel Müdürlüğünün 1953 ve 1962 yıllarında yaptırdığı onarımlarda, kubbe, son cemaat yeri, taçkapı ve pencereler, aslına uygun olarak yenilenmiştir. Mimarisi Cami ve son cemaat yerinin çatıları ile minare külahı, kurşun levhalarla kaplıdır. Son cemaat yeri ve minare, düzgün kesme taşlarla inşa edilmiştir. Harimin kuzey cephesi dışında kalan cephelerinin her birinde, üç sıra halinde düzenlenmiş dokuz pencere görülmektedir. Son cemaat yerinin orta birimi bir manastır tonozu; iki yandaki birimleri ise, pandantif geçişli birer kubbeyle örtülüdür. Kare birer kaide üzerine oturan son cemaat yeri sütunlarının, mukarnaslı başlıkları vardır. Minare caminin, batı cephesinin kuzey ucunda yer almaktadır. Kürsünün kuzey yüzündeki minare girişi, bir basık kemerle örtülüdür. Kürsü ve pabucu bir silme dizisi; pabuç ile gövdeyi de bir kaval silme birbirinden ayırmaktadır. Şerefe geçişinin hemen altında, içbükey bir silme görülmektedir. Şerefeye geçiş mukarnaslarla sağlanmıştır. Alt sıradaki mukarnaslar sarkıtlardan oluşmaktadır. Mermer şerefe korkulukları şebekelidir. Külahın hemen altında, bir kemerleşme dizisi dikkat çekmektedir. Caminin kuzey cephesinin ortasında taçkapı yer almaktadır. Taçkapının iki yanında, iki pencere arasına yerleştirilmiş, yüzeysel nişli birer dış mihrap bulunmaktadır. Mihrap nişleri, sivri kemerlidir. Taçkapı tepeliği üzerinde, iki farklı tip ve boyutta palmetlerden oluşan bir fisto dikkat çekmektedir. Taçkapı çerçevesi bir dizi silmeyle bezenmiştir. Basık kemerli giriş aralığı, sivri kemerli bir çökertme içine yerleştirilmiştir. Camide, kare planlı gövdeden kubbe yuvarlağına geçiş, sivri kemerli tromplarla sağlanmıştır. Trompların alt hizasında, birer kemerleşme dizisi; kemer ayaklarında ve köşelerde ise, basit mukarnaslar yer almaktadır. Üst sıra pencerelerinin alçıdan içlikleri vardır. Alt sıra pencerelerinin, dışta kesme taşlarla inşa edilmiş olan alınlık kemerleri, içte tuğladandır. Harimin doğu ve batı duvarlarının kuzey ucunda, dikdörtgen profilli birer niş bulunmaktadır. Süsleme Yedi kenarlı mihrap nişi, mukamaslı bir kavsarayla örtülüdür. Köşe sütuncelerinin altlık ve başlıkları, kum saati şekillidir. Bunların alt ve üstünde, ikinci birer altlık ve başlık gibi değerlendirilebilecek geçiş unsurları mevcuttur. Kavsara köşeliklerinde, çiçeği andıran birer gülbezek bulunmaktadır. Çerçeve, bir dizi silmeyle oluşturulmuştur. Çerçevenin üst kesiminde, kahverengi, sarı, siyah ve beyaz renkli kalem işi süslemeler görülmektedir. Ortadaki âyet kitabesinin iki yanında, yüksek kaideli birer vazo içine yerleştirilmiş çiçekler görülmektedir. Ahşap minber ve ahşap kadınlar mahfili yenidir. Kadınlar mahfiline, harimin kuzeybatısındaki ahşap merdivenden ulaşılmaktadır.
-
LARİ CAMİİ Lari Camii, halk dilinde Laleli Camii Hekim Lâri"nin, Fatih Sultan Mehmet döneminde İran'dan gelerek padişahın hizmetine girmiş olduğu söylenmektedir. Mevlana Mecdi'nin Had ayık-ül Şek ayık adlı eserinde; hekim Lâri' nin mesleğinde uzman olduğunu, ancak Karamanlı Mehmet Paşaya uyarak kasten yanlış tedavi ile Fatih Sultan Mehmet'in ölümüne sebebiyet verdiğini yazmakta; bazı kaynaklarda ise, aynı hekimin Fatih'i yavaş yavaş zehirlediği yazılmaktadır. Halk arasında Laleli Camii de denilen bu camii, Edirne'de eski İstanbul Caddesi'nin Saraçlar caddesine bağlandığı yer ile, bit veya bat pazarı adı verilen yer (Sabuni Mahallesi) arasındadır. Cami 1514 (H: 920): yılında yapılmıştır. Dış mimari Kesme taştan yapılan binanın kemerleri de kesme taştan yapılmıştır. Caminin üç tarafını çevreleyen revak, iki kubbelidir. Üç tarafında revakları bulunmasından dolayı ender camilerden sayılır. Edirne'de Selahattin Camilerinden sonra en büyük cami olan Lâri Camisinin Harimi (Ana mekanı) 11,65 X 11.70 metredir. Caminin sağ ve sol duvarlarında altta üçer, her duvarda ikinci sırada birer, üçüncü sırada ikişer pencere vardır. Alt pencereler dikdörtgen şekilli olup, bronz şebekelidir. Üst pencereler dıştan sivri kemerli, alçıdan fil gözlü, içten renkli camlaman revizenler yapılmıştır. Giriş penceresinde ve mihrap penceresinde birer yuvarlak pencereler vardır. Aynı tip pencerelerden. on altı köşeli kubbe kasnağına da yapılmıştır. Caminin 1751 (H. 1165)I yılında Edirne'de meydana gelen büyük deprem sırasında, kubbesi yıkılmış, revak kubbelerinin çoğu harap olduğu için, hayırseverlerden İplikçi Ahmet Ağa camiye ahşap bir kubbe yaptırmıştır. Kubbe dışardanda konik bir çatı ile örtülmüştür. Mihrap, duvardan 16 cm. kadar çıkıntılı, 7 kenarlı ve bademlidir. Mihrap duvarı iki yana beş metre kadar uzayarak revakı meydana getirmektedir. Bu iki uzantının her iki yüzünde birer silmeli çerçeve mihrap duvarındaki pencerelerin devamı gibi durmaktadır. Revakların sütun başlıkları mermer olup, baklavalıdır. Giriş kapısının kemeri sivridir. Kapı üzerinde ayrıca hafif sivri kemerli penceresi vardır. Yan silmeler sade olup, kapı kemeri üzerinde kitabesi bulunmaktadır. Yirmi santimetre genişliğinde, pembe mermerden bir çerçeve içersinde, 72X54 santim. ebadında ki kitabe üç beyit halinde Arapça olarak yazılmıştır. Kitabe, günümüz Türkçesi ile: "Şükürleri kabul eden Allah'a ihlası kastederek, bağışlayıcı Rabbinden gufran dileyen Hamidüddin adıyla anılan şerefli biri iyilikleri tamamladı. Onun gayretleri boşa gitmedi ve nitekim onun tarihî "helak olmayan övülmüş iyilik tamam oldu" yazmaktadır. Caminin daha önce var olan haziresi de şimdi yoktur. Çünkü, 1865 tarihlerinde İstanbul yolunun genişletilmesi ve yeniden düzenlenmesi sırasında caminin haziresi de yok olmuştur. Mimarisi Caminin genişçe bir avlusu bulunmaktadır. Kare planlı caminin doğu, batı ve kuzey cephelerine bitişik revaklar vardır. Doğu revakının, kuzeyden itibaren ikinci birimine yaslanan bir minare yer almaktadır. Camiyi 3 yönden "U" şeklinde çeviren revak, kare birimlerden oluşmaktadır. Doğu ve batı revaklarının güney ucunda yer alan birer birim, dikdörtgen planlıdır ve diğer birimlerden daha küçüktür. Birimlerden her birinin üzeri, pandantif geçişli birer kubbeyle örtülüdür. Revak kubbeleri, bir yanda harim duvarları, diğer yanda ise daire kesitli sütunlar tarafından taşınmaktadır. Sütunların kaideleri silindir şekilli, başlıkları baklavalıdır. Revak kemerlerinden sütunları birbirine bağlayanlar düzgün kesme taşlarla, sütunlar ile harim duvarlarını bağlayanlar ise, tuğlalarla inşa edilmiştir. Doğu ve batı revaklarının güney kenarları birer duvarla kapatılmıştır. Caminin doğu ve batı cephelerinde, üçü alt sırada, biri orta sırada, üçü de üst sırada olmak üzere, yedişer pencere açıklığı bulunmaktadır. Dikdörtgen şekilli alt sıra pencerelerinin sivri kemerli alınlıkları vardır. Tüm alt sıra pencereleri, dikdörtgen şekilli birer çökertme içine alınmışlardır. Orta sıra pencereleri sivri kemerlidir. Sekizgen prizma şekilli üst gövdenin, köşelere denk gelen kenarları daha kısadır. Üst gövdenin dört cephesindeki üçer pencereden, ortadakiler öküz gözü şekilli; iki yandakiler ise sivri kemerlidir. Minare kaidesi sekiz kenarlı, köşeleri yuvarlak, kenar yüzleri çerçeveli pabucu sadedir. Gövde çok kenarlı, şerefe altı istalaktitlidir. Şerefenin üstünden itibaren yıkık, şerefe korkuluğu demirdendir. Minarenin yüksekliği şerefeden son cemaat zeminine kadar 21.80 metredir. Caminin kuzey ve batı yönlerinde medrese ve dershanenin ortasında bulunduğu yazılıdır. Bu gün caminin şadırvanı olmadığı gibi, şadırvanın yerini belirleyebilecek bir iz de kalmamıştır. Minare, doğu revağının kuzeyden itibaren ikinci birimine bitişiktir. Sekizgen prizma şekilli kürsünün her bir yüzünde, iç içe yerleştirilmiş, fazla derin olmayan iki çökertme mevcuttur. Kürsünün kuzey yüzü üzerindeki dikdörtgen şekilli bir açıklıktan minareye girilmektedir. Pabuç kısmı sadedir. Kaytan silme bir bilezik, pabuç ile gövdeyi birbirinden ayırmaktadır. Şerefeye geçiş mukarnaslarla sağlanmıştır. Taçkapı, harimin kuzey cephesinin ortasında yer almaktadır. Cephede, ikisi taçkapının iki yanında; biri de üst kesiminde olmak üzere toplam üç pencere mevcuttur. Üstteki küçük pencere sivri kemerlidir. Hafif dışa taşmalı taçkapı çerçevesi, zengin silmelerle bezenmiştir. Sivri kemerli derin bir çökertme içine yerleştirilmiş olan giriş aralığı, iki renkli taşlarla örülmüş zıvanalı basık bir kemerle geçilmiştir. Basık kemerin hemen üzerinde, dikdörtgen şekilli inşa kitabesi yer almaktadır. Süslemeler Harim girişi, içten de bir taçkapı görünümündedir. Giriş aralığı, çeşitli silmelerle oluşturulmuş bir çerçeve içine alınmıştır. Basık kemerin iç yüzünde, dilimli, dekoratif bir sağır kemer dikkati çekmektedir. Kare planlı harimde, kubbe yuvarlağına geçiş pandantiflerle sağlanmıştır. Üst sırada yer alan pencerelerin tümünün, alçıdan içlikleri vardır. Altı yüzlü mihrap nişi, mukarnaslı bir kavsarayla örtülüdür . Kavsara köşeliklerinde, doğal görünümlü çiçekleri anımsatan birer gülbezek bulunmaktadır. Üçgen şekilli mihrap tepeliğinin üst kesiminde, dendanlar vardır. Ahşap kadınlar mahfili ve minber yenidir. Geçirdiği Tamiratlar 1878 yılında, Edirne'nin ikinci Rus işgali sırasında yıkılan medresenin yeniden yapılması için padişah emri çıkmıştır. 1898 yılı Haziran ayının birinci günü medresenin açılışı yapılmıştır. Çatısı ahşap olan medresenin ne zaman yıkıldığı belli değildir. Bugün sadece batı duvarının temel izleri kalmıştır. Lâri camii, tamir edilerek 1983 yılında yeniden ibadete açılmıştır. Bu arada, 2001 yılına gelinceye kadarda birkaç defa tamir gören caminin bu tamirler sırasında iç süslemeleri de kaybolmuştur. Bu gün artık caminin iç süslemelerinden hiçbir iz kalmamıştır. Caminin minberi ve kadınlar mahfeli de ahşaptandır ve yeni yaptırılmıştır.
-
BEYLERBEYİ CAMİİ Beylerbeyi Camii II. Murat döneminde Rumeli Beylerbeyi Sinaneddin Yusuf Paşa tarafından yaptırılan Beylerbeyi Camii, yan mekanlı(zaviyeli), çokgen planlı ve tek kubbeli bir yapıdır. Tek ve yarım kubbeden oluşan bu cami, içinde çok ilginç Türk-İslam Mezartaşı örneklerinin bulunduğu bir mezarlığa sahip olup, günümüzde de ibadete açıktır. Hükümet Konağından Sarayiçi'ne giden caddenin sağındadır.1429'da, Sultan II.Murad döneminde Rumeli Beylerbeyi Sinaneddin Yusuf Paşa yaptırmıştır. Yan mekanlı, çokgen planlı tek kubbeli bir yapıdır. Sivri kemerli mermer Taçkapı ilginçtir. İçte büyük kemerin alt yüzünde rumi ve hatayi motifli kalem işi süslemeler göze çarpar. Son yıllarda yeniden yapılırcasına onarılmıştır. Caminin karşısında Sinaneddin Yusuf Paşa için yapıldığı sanılan yıkık Durumda bir türbe vardır. Sekizgen planlı taş yapıda sırlı tuğla dolgular tek süs öğeleridir. Mezarlık ortasında bulunan türbe önemli ölçüde tahrip edilmiştir. Halk Arasında bu türbenin İncili Çavuş'a ait olduğu inancı yaygındır.
-
ŞAH MELEK CAMİİ Edirne`nin 600 yılına şahit: Şah Melek Camii Çelebi Sultan Mehmet ve Sultan II. Murad devirlerinin önemli devlet ileri gelenlerinden biridir. Şah Melek Paşa, Sadi isimli bir kişinin oğludur. Çelebi Sultan Mehmet ve Sultan II. Murat devrinin önemli devlet adamlarındandır. Gazi" ve "Kör" lakaplarıyla anılmıştır. Musa Çelebinin Amasya’ya vali olarak geldiğinde Şahmelik Bey ona lala olmuştur. Çelebi Sultan Mehmet’in güvenini kazanmış ve onunla birlikte Rumeli’nin fethine katılmıştır. Çelebi Sultan Mehmet devri boyunca ve Sultan II. Murat’ın ilk zamanlarında önemli devlet görevlerinde bulunmuştur. Bir ara Gelibolu Kalesi'nin muhafızlığını yapan Paşa, 1426 (H.829) yılında Rumeli Beylerbeyliği'ne atanmıştır. Edirne’de Kapıkule yolu üzerinde Gazi Mihal Köprüsü yanında kendi adını taşıyan camiyi cami kitabesine göre Hicri 832 yılının Ramazan ayında (Haziran 1429 ) yaptırmıştır. Kitabeye göre eser Şah Melek bin Sadi tarafından inşa ettirilmiştir. Kitabenin transkripsiyonu ve tercümesi şöyledir: (1) Yu'meru hazel-mescidi fi eyyam-ı devleti sultan Murad Han (2)ibni Muhammed hulide mülkühu ve minnetühu ve ammarahu Şah Melek ibni Şazi tekabbel (3)Allah'ülkerim minhu amin. Tariha şehri ramazan seneti isneyn ve selasine ve semanemie. Bu mescid Muhammed oğlu Sultan Murad Han'ın devleti zamanında -Allah mülkünü daim etsin- Sadi oğlu Şah Melek tarafından sekiz yüz otuz iki senesinin Ramazan ayında tesis ve inşa edildi. Allah kabul etsin. Bu cami Erken Osmanlı Devri mimarisi ve çini sanatı yönünden de önemli bir yapıdır. Caminin olduğu yerde daha önce bir medrese olduğu ve ulemadan Molla Hüsrev’in burada ders verdiğini kaynaklarda yazmaktadır. Bu nedenle de caminin olduğu yere de Şahmelek Medresesi Mahallesi ismi verilmiştir. Edirne’nin çeşitli yerlerinde “Gazi Şah Melek Odaları” yaptırmış olup, ayrıca eşi Bezirci Hatun adına da Edirne’de mescitler yaptırmıştır. Ancak eşi adına yaptırılan camiden eser yoktur. Şah Melek Camii, Edirne’de Kapıkule yolu üzerinde Gazi Mihal Caddesinde, Gazi Mihal Köprüsünün 10 m kadar güneydoğusundadır. Bir avlu içinde yer alan cami, doğudan yola cephelidir. Avlu zemin kot olarak, doğusundan geçen yoldan 2-2,5 m. aşağıdadır. Edirne Şah Melek Paşa Camii, bir merkezi kubbeye kuzey yönde açılan iki çapraz tonozlu mekândan oluşmuş bir plan şeması göstermektedir. Mimarisi Şah Melek Paşa Camiinde yapı malzemesi olarak düzgün kesme taş ve tuğla kullanılmıştır. Diğer üç cephede tuğla kullanılmış olmasına rağmen yapının yola bakan doğu cephesinde tamamen kesme taş kullanılmıştır. Caminin cepheleri dikkatlice incelendiğinde, bugünkü görünümlerini onarımlar sonucu aldıkları anlaşılmaktadır. Ana cephe konumunda olan doğu cephesi, düzgün kesme taşlarla kaplanmıştır. Kuzey, güney ve batı cephelerinde, kesme taşların tuğlalarla kasetlendiği görülmektedir. Batı cephesinde, alınlık kemerlerinin başlangıcı hizasında üç sıralık; güney cephesinde, üst sıra pencerelerinin eşikleri hizasında ise beş sıralık tuğla hatıl görülmektedir. Caminin kuzey doğusunda, kesme taşlarla inşa edilmiş bir minare yer almaktadır. Caminin minaresinin Balkan savaşı sırasında isabet aldığı ve yıkıldığı,1963 yılına tarihleşen bir keşif raporuna dayanarak, minarenin 57.069 lira bedelle onarıldığını bilinmektedir. Süslemeler Yapının süslemeleri, harim duvarlarının iç yüzleri, doğu taçkapısı ve mihrap üzerinde toplanmaktadır. Taçkapıda, kavsara kuşatma kemeri üzerinde, ters/yüz palmetlerden oluşan bir süsleme şeridi görülmektedir. Şah Melek Paşa Camiinin taş süsleme gösteren tek öğesi kuzeydoğudaki taçkapısıdır. Yapı cephesinden yaklaşık 1 metrelik bir çıkıntı yapan taçkapı dikdörtgen prizmatik bir kütledir ve iki sıra düz profilli silmeyle üç taraftan çerçevelenmiştir. Yuvarlak formlu taçkapı kemerinin yüzeyi, düz ve ters üç dilimli palmet dizisiyle doldurulmuştur. Düz palmetlerin her biri, dilimli kemeri oluşturan taşlardan biri üzerine işlenmiştir. Kabartılan düz palmetlerin yan yana dizilmesi sırasında, oyulan yüzeyde ters palmetler meydana gelmektedir. Üç dilimli olarak düzenlenmiş palmetlerin yüzeyi ikinci bir işleme tabi tutulmadan sade olarak bırakılmıştır. Ters palmetlerin bulunduğu oylumlara Üç Şerefeli Camide olduğu gibi muhtemelen renkli taş veya taçkapı bordüründe olduğu gibi turkuvaz renkli sırlı tuğla kakılmış olmalıdır. Düz ve ters palmetler arasındaki derinlikle bordürdeki derinliğin aynı oluşu bu ihtimali kuvvetlendirmektedir. Yuvarlak formlu bu kemer altında üç dilimli bir dekoratif kemer daha bulunur. Yanlarda birer sütünce ile sınırlanan taçkapının üç köşeli yan nişleri herhangi bir süs unsuru olmadan çok sade olarak düzenlenmiştir. Taçkapıyı üç yönden kuşatan düz profilli iki silme arasındaki kuşak yüzeyden oyularak derinleştirilmiş ve bir bordüre dönüştürülmüştür. Sol (güney) tarafı günümüze orijinal olarak ulaşan bordürün yüzeyi kufi olarak \"Allah Gani\" yazısını tekrar edecek şekilde oyulmuş, oyuklara turkuvaz renkli sırlı tuğla kakılmıştır. Mihrapta, kalıplama tekniğiyle oluşturulmuş alçı süslemeler görülmektedir. Mihrap çerçevesinin en dıştaki şeridinde bir âyet kitabesi bulunmaktadır. İkinci şerit, üzeri saç örgüsünü andırır yivlerle bezeli ince bir kaytan silmeden ibarettir. Dıştan itibaren üçüncü şerit üzerinde, yarım sekizgenlerden oluşan geometrik ömekli bir süsleme mevcuttur Çerçevenin en içteki şeridi üzerinde, palmet, rumi ve kıvrım dallardan oluşan bitkisel süslemeler görülmektedir. Süsleme unsurları, yer yer kırmızı boya ile boyanmış durumdadır. Şah Melek Paşa Camii, iç mekândaki alçı ve çini tezyinata nazaran taş süsleme açısından oldukça sadedir. Yapının yola bakan doğu cephesinin taş, diğer cephelerin taş-tuğla malzemeyle inşa edilmiş olması taşın yalın haliyle de bir prestij malzemesi olarak kabul edildiğini göstermektedir. Taçkapı kemeri düzenleniş bakımından erken dönemde örneği olmayan bir uygulamadır. Edirne yapıları içinde de örnek aldığı her hangi bir yapı yoktur. Bu yapıdan sonra inşa edilen Edirne Üç Şerefeli Caminin harimine açılan kuzey cephedeki kapılardan batıdakinin kemeri düzenleniş bakımından Şah Melek Paşa Camiinin taçkapısına benzer. Taçkapıda taş ile sırlı tuğlanın birlikte kullanımı açısından ilk örnek olmakla birlikte, sırlı tuğlanın taşla birlikte kullanımı daha önce Bursa Yeşil Caminin ibadet mekânına açılan pencerelerinde ve Bursa Muradiye Camiinin giriş revağı üst kuşağında görülür. Caminin doğusunda ve güneyinde bir haziresi vardır. Yapının banisi (Bina ettiren) Şah Melek Paşa'nın mezarı da bu hazirededir. Bir Bizans lahdinin üzerine oturtulmuş bir taş sandukadan oluşan mezarda, ayak taşının büyük bir bölümü kırıktır. Bir mihrabı andıran baş taşının tepeliği iri bir palmet şeklindedir. Palmet içinde, doğal görünümlü yaprak ve çiçeklerden oluşan süslemeler görülmektedir. Yüzeysel nişin iki yanında, üzerleri enine zikzak yivlerle bezenmiş ikişer sütunçe bulunmaktadır. Dıştaki sütunçelerin zar başlıkları vardır. Kavsara köşeliklerinde, kabartma birer çiçek motifi bulunmaktadır. Baş taşı, alt kesiminden çimento ile lahde tutturulduğundan, kitabenin ancak ilk üç satırı okunabilmektedir. Kitabenin okunabilen kısmının metni şöyledir. Kitabenin Türkçe'ye çevirisi de şöyledir: 1-Şah Melek bin 2-Şadi tarih-i 3-sene ...45 Kitabede tarihîn onlar ve birler hanesi okunabilmekte; yüzler hanesi okunamamaktadır. Şah Melek Paşa'nın yaşadığı dönem göz önüne alındığında yüzler hanesinin -800-olması gerektiği tahmin edilerek, kitabedeki tarih 845 olarak tamamlanabilmektedir. Buna göre, Şah Melek Paşa'nın Hicri 845 (M. 1441-1442) yılında vefat ettiği anlaşılmaktadır. Caminin doğusunda ve güneyinde bir haziresi vardır. Yapının banisi (Bina ettiren) Şah Melek Paşa'nın mezarı da bu hazirededir. Bir Bizans lahdinin üzerine oturtulmuş bir taş sandukadan oluşan mezarda, ayak taşının büyük bir bölümü kırıktır. Bir mihrabı andıran baş taşının tepeliği iri bir palmet şeklindedir. Caminin doğu cephesinin güney ucuna bitişik, kare planlı baldaken bir türbe bulunmaktadır.Türbenin üzeri, iki paye ve cami duvarı üzerine oturan, pandantif geçişli bir kubbeyle örtülüdür. Zeminde, üç kademeli bir altlık üzerine oturtulmuş bir taş sanduka görülmektedir. İnceleme yapan araştırmacıların bazıları bu türbede, Sefer Şah adında bir zatın gömülü olduğunu beyan etmekle beraber diğer bazı araştırmacılarda türbenin, Şah Melek Paşa'ya ait olduğunu ifade etmektedir. Şah Melek Paşa'nın mezarı, caminin doğusundaki hazirede yer almaktadır. Eğer bu yapı, bugünkü gibi bir türbe idiyse, bugün caminin doğusundaki hazirede yer alan Şah Melek Paşa'ya ait mezar taşının, buradan taşınmış olduğunu düşünmek mümkündür. Zira, bu mezar taşının, çimento ile lahde tutturulmuş olması, bu lahite ait olduğu konusunda tereddüt oluşturmaktadır.
-
ŞEHABEDDİN PAŞA CAMİİ Şehabeddin Paşa (Kirazlı Camii) Kullanılmaz halde olan altı asırlık eser tekrar kazanılmak için sırasını bekliyor. Şehabeddin Paşa, II. Murat ve Fatih Sultan Mehmet dönemlerinde vezirlik yapmıştır, kaynaklarda Hadım Şehabettin Paşa adıyla anılmaktadır. Şehabettin Paşa, 1437 yılında Rumeli Beylerbeyliği görevini üstlenmiştir. Caminin inşa kitabesi günümüz Türkçe’si ile: "Bu mübarek mescidi, Sultan Murat Han zamanında, Abdullah oğlu Hacı Şehabeddin 840 yılında tesis etti." Bu kitabeye göre caminin, Abdullah oğlu Hacı Şehabeddin tarafından, 1437 yılında inşa ettirilmiştir. Şehabettin Paşanın bu camiden başka, Edirne'de iki mescidi, bir hamamı ve bir köprüsü; Filibe'de ise bir camisi, bir imareti ve bir kervansarayı bulunmaktadır. Vakfiyeleri ise, 1485 yılında; dükkân, bahçe ve Edirne'ye bağlı köylerden 39.253 akçe; 1610 yılında da Şehabettin Paşa Mahallesi için 11.000 akçe gelir elde edildiği şeklinde nakledilmektedir. Yapı, halk arasında Kirazlı Camii adıyla da tanınmaktadır. Şehabettin Paşa Mahallesi, Kirazlı Cami Sokaktadır. Mimarisi Harim duvarlarında (kuzey duvarı hariç) düzgün kesme taş; kasnakta kabayonu taş ve tuğla; kubbede ise sadece tuğla kullanılmıştır. Kuzey cephesinde, tuğla hatıllar arasına yerleştirilmiş kabayonu taşlar, dikine yerleştirilmiş tuğlalarla örülmüştür. Harimin güney ve batı cepheleri aynı düzendedir. Her iki cephede de, iki sıra halinde düzenlenmiş dörder pencere bulunmaktadır. Doğu cephesindeki dört pencere, cephenin kuzeyinde yer alan taçkapı nedeniyle güneye kaydırılmıştır. Kuzey cephesinde, alt seviyede iki pencere mevcuttur. Alt sıra pencerelerinin tümü düz atkı taşlı, dikdörtgen şekilli; üst sıra pencereleri ise sivri kemerlidir. Pencerelerin hiçbirinde çerçeve yoktur. Doğu cephesinin kuzey ucunda taçkapı yer almaktadır . Taçkapının üst kesimindeki kesme taşlar üzerinde, biri kuzeyden güneye eğimli, diğeri düz iki yiv görülmektedir. Çatı izlerinin üst kesimine yüzeysel yivli bir Mühr-ü Süleyman motifi kazınmıştır. Taçkapı dikdörtgen bir çerçeve içine alınmıştır. Çerçeve, biri düz, diğeri kaytan iki kalın silmeyle oluşturulmuştur. Fazla derin olmayan taçkapı ana nişi, sivri bir kemerle örtülüdür. Ana niş dip duvarı üzerinde inşa kitabesi bulunmaktadır. Kitabe çerçevesinin iki yanında, bir yarım palmet ve rumilerden oluşan bitkisel unsurlu süslemeler görülmektedir. Giriş aralığı basık bir kemerle örtülüdür. Kuzey duvarı ortasında, dışa taşkın bir dış mihrap görülmektedir. Harimin kuzey duvarı, derince bir mihrap nişi inşasına imkân verecek kalınlıkta değildir. Bu nedenle mihrap çerçevesi dışa taşırılmış ve böylece kalınlaştırılan duvar içine, 65 cm. derinliğinde bir niş inşa edilebil mistir. Beş kenarlı mihrap nişi mukamaslı bir kavsarayla örtülüdür. Mihrap çerçevesi ile üzerine yerleştirildiği duvar arasında bir bitişme çizgisi seçilmektedir. Camilerde, son cemaat yerlerinde görülen dış mihraplar, genellikle sade ve küçük boyutludurlar. Şehabeddin Paşa Camii'nin dış mihrabı ise, 2.50 m. genişlikte ve yaklaşık 5.00 m. yüksekliğinde bir çerçeveye sahiptir. Bu özellikleri ile pek çok caminin ana mihrabından daha gösterişli ve görkemlidir. Dış mihrabın boyutları gibi, cephe üzerindeki yeri de dikkat çekmektedir. Harimin kuzey cephesi üzerinde yer alan dış mihraplar, genellikle ortada yer alan harim girişinin sağında veya solundadır. Mihrabın, cephe ortasına yerleştirildiği örneklerde ise, harim girişi cephenin sağına veya soluna kaydırılmıştır. Doğu, batı ve güney duvarlarını, kaytan silmelerden oluşan bir saçak dolanmaktadır. Harimde, kubbe yuvarlağına geçiş, pandantiflerle sağlanmıştır. Dışa hafif taşıntı yapan mihrap nişi, yarım sekizgen planlıdır. Mihrap nişi, istiridye kabuğu formunda bir kavsarayla örtülüdür. Harimin batı cephesinin ortasında, dikdörtgen planlı bir niş yer almaktadır.
-
ARİF AĞA CAMİİ Edirne`nin bir başka eseri: Arif Ağa Camii Arif Ağa Camii yenilenmiş bir şekilde hizmet vermeye devam ediyor. Baba Demirtaş Mahallesinde, Salı Tekke Sokaktadır. Yapı, Künbed Camii adıyla da anılmaktadır . Cami, bugünkü görünümünü, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün 1993 yılındaki onarımında almıştır. Caminin inşa kitabesi yoktur. Yapıyla ilgili bilgi veren Tapu Tahrir Defterinde; 1446 yılında, Arif Ağa Mescidi adıyla anılan bir mahallenin varlığından söz etmektedir. Mimarisi Cami kubbesi, minare külahı ve köşelerde, kubbe geçiş unsurlarını gizleyen kesimin üstü kurşun levhalarla kaplıdır. Caminin kuzey ve doğu cephelerinde, toplam altışar pencere açıklığı bulunmaktadır. Kuzey cephesinde, iki orta sıra penceresinin arasında, ters "T" şeklini andırır bir çökertme mevcuttur. Güney cephesinde, toplam beş pencere görülmektedir. Batı ve kuzey cephelerindeki alt sıra pencereleri, dikdörtgen şekilli birer çökertme içine yerleştirilmiştir. Alt sıra pencerelerinin tümünün, sivri kemerli alınlıkları vardır, ikinci sıra pencereleri ile kasnak pencereleri, sivri kemerli açıklıklar şeklindedir. Minare kürsüsü, kuzey cephesinin batı ucuna bitişiktir. Camide, kuzey duvarının batı ucundaki bir açıklıktan minareye girilmektedir. Altı kenarlı kürsü üzerinde yükselen pabuç, iki bölümden oluşmaktadır. İnce bir kaytan silme ile ayrılan iki bölümden alttakinde, kürsünün her bir köşesi pahlanmış ve üçgenler yardımıyla kenar sayısı iki katına çıkarılmıştır. Çokgen prizma şeklinde bir miktar daha devam eden pabuç, silindire dönüşmekte ve gövde ile kaynaşmaktadır. Pabuç üzerinde, kaytan silme bir bilezik yer almaktadır. Gövde ve petek, yan yana yerleştirilmiş dikine kaytan yivlerle bezenmiştir. Şerefeye geçiş, iç ve dışbükey silmelerle sağlanmıştır. Şerefenin hemen altında da, bir kaytan silme mevcuttur. Korkuluklar sadedir. Harim girişinin üzerinde yer aldığı batı cephesi, ana cephe konumundadır. Bu cephede, toplam dört pencere açıklığı bulunmaktadır. Cephenin kuzey ucunda taçkapı yer almaktadır. Taçkapı çerçevesinin üst kenarının hemen üzerinde, tek yöne eğimli ahşap bir sundurma bulunmaktadır. Süsleme Kare planlı harimde, kubbe yuvarlağına geçiş, üçgen yüzeyli tromplarla sağlanmıştır. Batı duvarının yaklaşık olarak ortasında, dikdörtgen planlı bir dolap nişi mevcuttur. Yarım sekizgen planlı mihrap nişi, mukarnaslı bir kavsarayla örtülüdür. Kavsara köşeliklerinde, çarkıfelek motifiyle bezenmiş birer gülbezek yer almaktadır. Üst sıra pencerelerinin vitraylı içlikleri vardır. Harimde; kubbe eteğinde, kubbeye geçiş unsurlarında ve harim duvarlarında kalemişi bezemeler bulunmaktadır. Bir âyet kitabesi, kubbe eteğini çepeçevre dolanmaktadır. Harimin kuzeybatı köşesindeki geçiş unsurları üzerinde yer alan kalem işi bezemeler arasında, oniki sivri kollu bir yıldız motifi ile bazı bitkisel unsurlar seçilebilmektedir. Bu bezemelerin, kasnak üzerindeki pencerenin kemer profiline uydurulduğu dikkati çekmektedir. Baba Demirtaş Mahallesinde, Salı Tekke Sokaktadır. Yapı, Künbed Camii adıyla da anılmaktadır . Cami, bugünkü görünümünü, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün 1993 yılındaki onarımında almıştır. Caminin inşa kitabesi yoktur. Yapıyla ilgili bilgi veren Tapu Tahrir Defterinde; 1446 yılında, Arif Ağa Mescidi adıyla anılan bir mahallenin varlığından söz etmektedir.
-
SARUCA PAŞA CAMİİ Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ve Saruca Paşa Camii Kendi Haziresinde(mezarlığında) II Viyana Kuşatmasında başarısız olunca astırılan Merzifonlu Kara Mustafa Paşayı ağırlayan cami Osmanlı tarihinin bir çok olayına tanıklık etmiş olmalıdır. 1434 yılında II. Murat tarafından Edirne Muhafızlığına tayin edilen Saruca Paşa lakaplı Mahmut Ağa tarafından 1459 yılında yaptırılmıştır. Konum olarak Edirne Devlet Hastanesi bahçesine bitişik olan camii halen kullanımdadır. Cami avlusu içinde, Budin Valisi Melek İbrahim Paşa ile II. Viyana Kuşatması sonrası başarısız olup idam edilen Vezir-i Azam Merzifonlu Kara Mustafa Paşanın mezarları da bulunmaktadır. Caminin inşa kitabesi günümüz Türkçesi ile: "Bismillahirrahmanirrahim. Bu kutsal makamın binasını, büyük sultan, ulu sultanların taçlarının incisi, İstanbul kalesini fethe mazhar olmuş, fetihler babası Mehmet Han'ın devleti zamanında, -Onun varlık yıldızının doğuşunu dünyanın dönüşü kesintiye uğratmasın- Yüce Allah'ın yaratıklarının en acizi, fakir Mahmut Emin yaptırdı. Onun ihtişamı hakkında Ihvan-ı safa, tarih olarak şunu söyledi: "Hayrü bina". Sarıca Paşanın, bu camiye gelir sağlamak amacıyla, düzenlettirdiği 1519 tarihli vakfiyede 6233 akçe, 1573 tarihli vakfiyede 7093 akçe gelir sağlandığı belirtilmekte; 1569 tarihli vakfiyede ise, birçok dükkân, hamam, oda, zemin, baş hane vakfedildiği ve bu vakıflardan 11.354 akçe gelir sağlandığı beyan edilmektedir. Mimarisi ve Süsleme Cami kubbesi ve minare külahı kurşun levhalarla kaplıdır. Dört sıra kirpi saçak, harim duvarlarını çepeçevre dolanmaktadır. Kuzey cephesindeki pencere ile doğu cephesinin kuzey ucundaki alt sıra penceresinin alınlıkları yoktur. Diğer alt sıra pencerelerinin tümünde, tuğladan sivri kemerli birer alınlık vardır. Üst sıra pencerelerinin alçıdan birer dişliği vardır. Alt sıra pencerelerinin kemer ayakları hizasında bulunan üç sıralık tuğla derz, harimin doğu, batı ve güney cephelerini çepeçevre dolanmaktadır. Caminin batı cephesinin kuzey ucunda minare yer almaktadır. Kare kesitli minare kürsüsü, harimin çatı seviyesine kadar yükselmektedir. Kısa tutulmuş pabucun köşeleri pahlıdır. Taş şerefe korkulukları bezemesizdir. Harimin kuzey cephesinin batı ucunda bir giriş yer almaktadır. Bir dizi silmeyle oluşturulmuş taçkapı çerçevesinin üst kenarına bitişik çörteni (Damların yağmur ve kar sularını bina duvarından uzağa akıtmak için ahşap yapılarda tahtadan, kargir yapılarda taş veya betondan yapılan dışarı doğru uzanmış oluk.) andırır bir konsol görünmektedir. Basit bir kemerle örtülü giriş aralığı, sivri kemerli bir çökertme içerisine yerleştirilmiştir. Harimde, kare planlı gövdeden, kubbe yuvarlağına geçiş pandantiflerle sağlanmıştır. Beş kenarlı mihrap nişi, çeyre küre şekilli bir kavsarayla örtülüdür.
-
İSMAİL AĞA CAMİİ Edirne'nin kuzeyinde, İsmail Ağa Mahallesinde, Baruthane Mevkiindedir. Bu eser, "Baruthane Camii" adıyla da anılmaktadır. Caminin inşa kitabesi bulunmamakla beraber tarihi kaynaklar, 1463 tarihinde, İsmail Ağa Mescidi ve Medresesi Mahallesi adıyla anılan bir mahallenin varlığından söz etmektedir. Bu da anılan tarihte,İsmail Ağa caminin mevcut olduğunu kanıtlamaktadır. Bu kaynak, camiyi yaptıran kişinin İsmail Ağa adında bir kişi olduğu belirtmektedir. Mimarisi Cami kubbesi, minare külahı ve köşelerde, kubbe geçiş unsurlarını gizleyen kesimin üstü, kurşun levhalarla kaplıdır. Gövde üzerinde, doğu ve güney cephelerinde, iki sıra halinde düzenlenmiş dörder pencere bulunmaktadır. Batı cephesinde alt sıra penceresi yoktur. Dikdörtgen şekilli alt sıra pencerelerinin sivri kemerli alınlıkları vardır. Doğu, batı ve güney cephelerinde, kasnak üzerine de birer pencere açılmıştır. Caminin doğu cephesinin kuzey ucunda yer alan minare, dikdörtgen planlı bir kürsüye oturmaktadır. Minareye, camide, doğu cephesinin kuzey ucundaki bir açıklıktan ulaşılmaktadır. Kübik kürsüden, sekizgen prizma şekilli pabuç kısmına geçiş, mukarnaslı pahlarla sağlanmıştır. Gövdenin alt kesiminde, ters/yüz "Y" harflerini anımsatan ve kalın kaytan silmelerden oluşan bir süsleme kuşağı mevcuttur. Harimin kuzey cephesinde, kare kesitli sekiz ahşap destek üzerine oturan, ahşap bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Harimin batı duvarı ile aynı doğrultuda uzanan avlu duvarı, son cemaat yerinin batı kenarını kapatmaktadır. Harimin kuzey cephesinin batı ucunda bir pencere; doğu ucunda da cami girişi yer almaktadır. Pencere ile cami girişi arasına yerleştirilmiş olan dış mihrap, yarım daire kesitlidir. Dış mihrap nişi, çeyrek küre şekilli bir kavsarayla örtülüdür. Yuvarlak kavsara kemeri tuğladandır. Basık bir kemerle örtülü olan giriş aralığı, yuvarlak kemerli bir çökertme içine yerleştirilmiştir. Giriş aralığının kemeri ve söveleri mermerden, çökertmenin kemeri ise tuğladandır. Yarım sekizgen profilli mihrap nişinin, mukarnaslı bir kavsarası vardır. Kavsara köşeliklerinde, çarkıfelek motifiyle bezenmiş birer gülbezek yer almaktadır. Üst sıra pencerelerinin vitraylı içlikleri vardır. Cami, bugünkü görünümünü, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1993 yılında tamamlanan kapsamlı onarımda almıştır.
-
HIDIR AĞA CAMİİ Küçük Selimiye : Hıdır Ağa Camii Kilerci Yakub Mahallesinde, Selimiye Camii'nin güneyinde hemen yakınında yer almaktadır. Halk arasında Küçük Selimiye olarak da anılmaktadır. Caminin inşa kitabesi yoktur. Tarihi kaynaklarda, Hıdır Ağanın, aynı adla anılan mahallede, yılda 4000 akçe gelir getiren bir hamam ile beş hücreyi, bu camiye vakfettiğini belirtmektedir. Cami 1569 tarihinden önce tamamlandığı belirtilmektedir. Net bir tarih bilinmemektedir. 1866 yılında onarılan cami, 1877-1878 Osmanlı-Rus harbinde, önemli ölçüde hasar görmüş; 1886, 1894-1895, 1971-1972 ve 1975 yıllarında çeşitli onarımlar geçirmiştir. 1993 yılında, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılarak, ibadete açılmıştır. Yapı, tek kubbeyle örtülü kare planlı bir harim; harimin doğu cephesinin kuzey ucuna bitişik bir minare ve harimin kuzeyinde yer alan iki birimli bir son cemaat yerinden oluşmaktadır. Mimarisi Cami gövdesinin, biri son cemaat yerinin saçağı ile aynı seviyede; diğeri kubbe geçiş unsurlarını gizleyen bölgede olmak üzere iki saçağı vardır. Dış kaplamalarının büyük bir bölümü yenilenmiş olan yapıda, harimin kuzey cephesinin tamamı ile doğu cephesinin büyük bir bölümünün kabayonu taşlarla örüldüğü; güney ve batı cephelerinin ise tamamen düzgün kesme taşlarla kaplandığı görülmektedir. Her üç cephede de, üç sıra halinde düzenlenmiş beşer pencere açıklığı bulunmaktadır. Dikdörtgen şekilli alt sıra pencerelerinin, tuğladan sivri kemerli birer alınlığı, üst sıradaki iki pencere sivri kemerlidir ve alçı dışlıkları vardır. Harimin doğu cephesinin kuzey ucunda yer alan minarenin kürsüsü, cepheden 1.5 m. taşmaktadır. Minareye giriş, harimin doğu duvarının kuzey ucundaki bir açıklıktan sağlanmaktadır. Harimin kuzeyinde, kare planlı iki birimden oluşan bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Birimlerden her birinin üzeri, pandantif geçişli birer kubbeyle örtülüdür. Pandantif ve kubbelerin iç yüzeyleri sıvalı ve badanalıdır. Son cemaat yerinin üst örtüsü, güneyde harim kuzey duvarı; kuzeyde ise üç destek tarafından taşınmaktadır. Cami kuzey cephesinin doğu ucunda, dikdörtgen şekilli bir pencere; ortada ise, yedi kenarlı bir nişi olan bir dış mihrap bulunmaktadır. Dış mihrabın, tuğladan sivri kemerli bir alınlığı vardır. Harim giriş aralığının çevresi, düzgün kesme taşlarla kaplıdır. Cephenin kalan kesiminde, kabayonu taş bir duvar örgüsü görülmektedir. Girişin üzerinde, sivri kemerli bir alınlık vardır. Alınlık kemerinin tepesi, silmelerden oluşan çerçevenin üst kenarı tarafından kesilmektedir.
-
YAHYA BEY CAMİİ Şıbkalı bir şair, Arnavut devşirmesi ve bir ara Yayabaşı olarak da görev yapmış olan Yahya Bey, II. Selim'in nedimlerindendir. Bursa'daki Sultan Orhan ve I. Bayezid döneminden kalan yapıların vakıf mütevellisi olmuştur. 1578 yılının mart ayında vefat ettiği bilinmektedir. Sarıca Paşa Mahallesinde, Yahya Bey Camii Sokaktadır. Avlu girişi, doğu duvarının kuzey ucundadır. Taçkapı üzerindeki üç satırlık inşa kitabesinin metni şöyledir: "1-Sahibül-hayr yani Yahya Bey kıldı bu mescid-i şerifi bina 2-Yaptı onunla dar-ı ahiretin kıldı cennette kendüye me'va 3- Didi tarihî ni onun Mecdi mescid-i hub ü mecma-ı ala" Kitabenin son satırındaki ibarenin, ebced hesabıyla, rakam değerlen karşılığı, 985'tir. Buna göre yapı, Yahya Bey adlı bir zat tarafından inşa ettirilmiş ve inşaat, 1578 yılında tamamlanmıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1990 yılında başlanan onarımla cami genel bir tadilat görmüştür. Mimari Taçkapı, minare ve son cemaat yerinin sekileri ve dış mihrap, kesme taşlarla inşa edilmiştir. Son cemaat yerinin destekleri ve çatısı ahşaptır. Harimin doğu ve batı cephelerinde, üçerli iki sıra halinde düzenlenmiş altı pencere; güney cephesinde ise, ikişerli iki sıra halinde düzenlenmiş dört pencere bulunmaktadır. Harimin güneydoğu köşesi pahlıdır. Onikigen prizma şekilli kasnakta pencere yoktur. Harimin doğu cephesinin kuzey ucunda, beş kenarlı bir kürsüye sahip minare yer almaktadır. Minare girişi, harimin doğu duvarının kuzey ucundadır. Giriş açıklığı, basık kemerlidir. Bir kaval silme, pabuç ile gövdeyi birbirinden ayırmaktadır. Şerefe geçişinin hemen altında da, bir kaytan silme görülmektedir. Minare gövdesinin, boyuna göre oldukça kalın olduğu dikkati çekmektedir. Yeniden inşa edildiği düşünülebilir. Harimin kuzeyindeki son cemaat yerinin çatısı ve destekleri ahşap; sekileri kesme taştandır. Harimin kuzey cephesine bitişik dört destekten, batıdan itibaren ikincisi, dış mihrap çerçevesinin çıkıntısı üzerine oturmaktadır. Harimin kuzey cephesi üzerinde iki açıklık bulunmaktadır. Bu açıklıklardan batıdaki, dışta mukarnaslı bir kavsarayla örtülmüş ve silmelerle çerçevelenmiştir. Caminin kuzey duvarının doğu ucunda taçkapı yer almaktadır. Basık kemerli giriş aralığı, sivri kemerli bir çökertme içine yerleştirilmiştir. Taçkapı çerçevesi bir dizi silmeyle bezenmiştir. Giriş aralığını örten basık kemerin hemen üzerinde, inşa kitabesi yer almaktadır. Caminin doğu ve batı duvarlarının ortasında, dikdörtgen profilli birer niş yer almaktadır. Yedi kenarlı mihrap nişi, mukarnaslı bir kavsarayla örtülüdür. Alçı mihrabın tepeliği üzerinde, dönüşümlü olarak yerleştirilmiş, iki farklı boyutta palmetlerden oluşan bir fisto şeridi görülmektedir. Kare planlı gövdeden kubbe yuvarlağına geçiş, pandantiflerle sağlanmıştır. Kubbe ve pandantifler sıvalıdır.
-
KADI BEDRETTİN CAMİİ Edirne Kadısı Bedrettin`in Camii Zamanında Halep ve Edirne Kadılıklarında bulunmuş Kadı Bedrettin Şeyhülislam Şemsettin Ahmet Efendinin de babasıdır. Şeyh Çelebi ve Şeyhülislam Şemseddin Ahmet Efendinin babası olan Kadı Bedreddin, Bedrettin Mahmud, Mahmud bin Abdullah, Mevtana Bedreddin Mahmud bin Abdullah adlarıyla da anılmaktadır. Bu zat, bir süre müderrislik yapmış, sonra da sırasıyla Halep ve Edirne Kadılıkları'na atanmıştır. Edirne Kadılığı sırasında, 1530'da vefat etmiştir. Ayşe Kadın Semtinde, Talat Paşa Caddesi üzerindedir. İstanbul yönünden Edirne Merkezine doğru ilerler iken ilk tarihi camidir. Kuzeyinde haziresi vardır. Sivri kemerli ana niş fazla derin değildir. Ana niş kuşatma kemerinin köşelikleri birer kaytan silmeyle çerçevelenmiştir. Giriş aralığı, iki renkli taşlarla örülmüş bir basık kemerle kapatılmıştır. Basık kemerin kilit taşı üzerinde bir gülbezek yer almaktadır. Gülbezek, on kollu bir yıldızı anımsatan geometrik bir örnekle bezenmiştir. Cami kubbesine geçiş sivri kemerli tromplarla sağlanmıştır. Trompların alt hizasında bir sıra mukarnas şeridi bulunmaktadır. Üst sıradaki pencerelerin içlikleri vitraylıdır. Yedi kenarlı mihrap nişi mukarnaslı bir kavsarayla örtülüdür . Ahşap minber ve kadınlar mahfili yenidir.
-
GAZİ HOCA CAMİİ II. Bayezid döneminden bir eser: Gazi Hoca Camii Gazi Hoca Mahallesinde, Gazi Hoca Camii Sokağı'ndadır. II. Bayezid döneminde Gazi Hoca tarafından yaptırılmıştır. Yapılış tarihi bilinmemekle birlikte 15.yüzyılın ikinci yarısı ile 1520 yılları arasında yapıldığı düşünülmektedir. Mimarisi Kubbe, tromp çıkıntıları ve minare külahı kurşun levhalarla kaplıdır. Harim duvarlarının dış yüzey kaplamalarında, kabayonu taş ve tuğladan oluşmuştur. Taçkapı, minare ve kubbe kasnağı, düzgün kesme taşlarla inşa edilmiştir. Cami gövdesinin üst kesiminde, bütün cepheleri dolanan, saçak görünümünde bir silme dikkati çekmektedir. Bu düzen, gövdeyi yatay olarak iki bölüme ayırmaktadır. Onikigen prizma şekilli kasnak gövdeye oranla kısadır. Üst seviyede, gövdenin doğu, batı ve güney yüzlerinde yer alan sivri kemerli pencereler, gövdeyi ikiye bölen kirpi saçak nedeniyle, kasnak üzerindeymiş gibi algılanmaktadır. Kasnak bölgesini alttan ve üstten sınırlayan saçaklar bir dizi silmeden oluşmaktadır. Dikdörtgen şekilli alt sıra pencerelerinin sivri kemerli alınlıkları vardır. Alınlıkların kemerleri ve içleri tuğlayla örülmüştür. Sivri kemerli diğer pencerelerin alçıdan dışlıkları vardır. Yapının kuzey cephesinde, iki sıra halinde düzenlenmiş üç pencere açıklığı bulunmaktadır. Cami girişi, cephenin doğu ucundadır . Taçkapının önünde, camekânlı demir doğrama bir sundurma mevcuttur. Bu cephe üzerinde, taçkapı ile pencere arasında, sivri kemeri tuğla ile örülmüş bir dış mihrap bulunmaktadır. Kuzey cephesinin üst kesiminde, iki pencere arasında, nedenini açıklayamadığımız farklı bir duvar örgüsü dikkati çekmektedir.Harimin doğu cephesinin kuzey ucunda minare yer almaktadır.
-
AYŞE KADIN CAMİİ 500 yıllık bir Miras: Ayşe Kadın Camii Edirne'nin Ayşe Kadın denilen en meşhur semti, bugün de, kurucusu olan Çelebi Mehmet'in kızı Ayşe Hatunun adını taşımaktadır. Ayşe Kadın Semtinde, eski İstanbul yolu üzerinde, Düz Kaldırım Caddesindedir. Çelebi Sultan Mehmet'in kızı Ayşe Hatun tarafından 1468 yılında yaptırılmıştır. Yapının çeşmeleri ise kışın abdest almak için ateşle ısınır şekilde yapılmıştır. Musluklarını ısıtmak için, 1647 yılında bir kazan inşa ettirilmiştir. Giriş aralığını örten basık kemerin hemen üzerinde, dört satırlık Arapça inşa kitabesi bulunmaktadır Kitabe, günümüz Türkçesine şöyle çevrilebilir: "873 yılı, Muharrem ayının başında tamamlanan (yapıyı) Şehinşah Bayezid Han oğlu Sultan Mehmet kızı Ayşe Hatun inşa ettirdi." Bu eseri yaptıran Ayşe kadın Hatun, Hayrabolu'da dokuz göz dükkân ile bir hamam, Üsküp'te on göz dükkân ile bir hamam ve Yarhisar'ın Zekeriya Köyü'nü vakfetmiştir. Mimarisi Caminin, kuzey cephesi dışında kalan üç cephesinin aynı düzende inşa edildiği dikkati çekmektedir. Her üç cephede de, üç sıra halinde düzenlenmiş yedi pencere açıklığı bulunmaktadır. Pencerelerinin, sivri kemerli alınlıkları vardır. Yapının, iki bölümden oluşan gövdesinin alt kesimi kübik; üst kesimi ise sekizgen prizma şekillidir. Her iki bölüme de birer saçak yapılmıştır. Kaytan bir silme dizisinden oluşan saçak, harim ve kasnak duvarlarını çepeçevre dolanmaktadır. Harimin duvarları düzgün kesme taşlarla kaplıdır. Harimin güney cephesinin doğu köşesine, yukarı doğru daralan bodur bir payanda inşa edilmiştir. Harimin kuzeyinde, ahşap bir kırma çatıyla örtülü, ahşap camekânlı bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Doğu duvarı düzgün kesme taşlarla inşa edilmiştir. Harimin batı duvarının kuzey ucunda minare yer almaktadır. Minare girişinin üzeri yuvarlak bir kemerle örtülüdür. Kürsünün her bir kenarı üzerinde, dıştaki dikdörtgen şekilli; içteki ise Bursa kemerli iç içe iki çökertme bulunmaktadır. Pabucun üzerinde, bezemesiz birer gülbezek vardır. Bir kaval silme, pabuç ve gövdeyi birbirinden ayırmaktadır. Şerefenin hemen altında da bir kaval silme mevcuttur. Şerefe korkulukları sadedir. Gövde içbükey yivlidir. Eserin kuzey cephesi üzerinde, iki pencere arasına yerleştirilmiş bir dış mihrap; cephenin batı ucunda ise taçkapı yer almaktadır. Bu duvar üzerindeki pencerelerin sivri kemerli birer alınlığı vardır. Alınlık kemerlerinin üzeri, kalem işi kıvrım dallar ve doğal görünümlü çiçek motifleriyle bezenmiştir. Bezemelerde, kırmızı, mavi, sarı ve kahverengi kullanılmıştır. Dış mihrap, kaytan silmelerle çerçevelenmiştir. Alınlık üzerinde iki kabartma gülbezek mevcuttur. Altı kenarlı mihrap nişi mukamaslı bir kavsarayla örtülüdür. Taçkapı ana nişinin mukamaslı kavsarası (Kemer ve tonozların içbükey bir yüzey meydana getiren iç kalınlıklarına verilen ad ) basık ve yüzeyseldir. Kavsara köşeliklerinde, kıvrım dallar ve doğal görünümlü çiçeklerden oluşan kırmızı, mavi ve kahverengi kalem işi süslemeler görülmektedir. Mihrap tepeliğinde, ters/yüz palmetlerden oluşan bir şerit görülmektedir. Çerçeve üzerindeki şeritlerden en dıştaki, bir zencirek motifiyle süslüdür.
-
ŞEYHİ ÇELEBİ CAMİİ Ayşe Kadın Semtinde Şeyhi Çelebinin camii ile birlikte babası Kabı Bedrettin'in camii de bulunmaktadır. Ayşe Kadın Semtinde, Köprüce Bayırında, Şeyh Çelebi Camii Sokaktadır. Yapının inşa kitabesi yoktur. Araştırmacılar, inşa tarihî olarak birbirine yakın rakamlar vermekte; ancak bu bilginin kaynağını belirtmemektedirler. Kadı Bedreddin caminin, 1529-1530'da tamamlandığı göz önüne alınarak; oğlunun inşa ettirdiği camiyi, 16. yüzyılın ortalarına tarihleşmek mümkün görünmektedir. Mimarisi Cami kubbesi, minare külahı ve kubbe geçiş unsurlarını gizleyen kesimin üstü, kurşun levhalarla kaplıdır. Kasnak ve saçaklar, bir dizi silmeden oluşmaktadır. Harim ve kasnak duvarlarında, bir sıra düzgün kesme taş ve iki sıra tuğladan oluşan almaşık bir duvar örgüsü kullanılmıştır. Caminin doğu, batı ve güney cephelerinde, ikisi alt sırada, ikisi de üst sırada olmak üzere, toplam dörder pencere açıklığı mevcuttur. Dikdörtgen şekilli alt sıra pencerelerinin sivri kemerli alınlıkları vardır. Üst sıra pencerelerinin sivri kemerleri tuğladandır. Doğu cephesindeki üst sıra pencerelerinin kemerlerinde, tuğladan köşelikler vardır. Minare, caminin batı cephesinin kuzey ucundadır. Dikdörtgen planlı kürsü üzerinde yükselen pabuç sadedir. Gövdenin alt ve üst kesimlerinde kaytan silme birer bilezik yer almaktadır. Gövdenin, iki bilezik arasında kalan bölümünün alt kesimi, farklı bir düzenlemeye sahiptir. Şerefeye geçiş bölgesi bir dizi silmeden oluşmaktadır. Korkuluklar şebekelidir (parmaklık) . Minare pabucunun kuzeye bakan kesiminde, dışa doğru alçalan bir çift yiv ( ince oyuk yol) seçilmektedir. Bu yivler, bugün son cemaat yerini örten ahşap çatının, batıya doğru devam ettiğini düşündürmektedir. Kuzey cephesinde, iki farklı duvar örgüsü dikkati çekmektedir. Cephenin alt kesiminde, düzgün kesme taşlarla kaplanmış olan duvarlar, üst kesimde, diğer cephelerde olduğu gibi, almaşık duvar örgüsü şeklindedir. Dört duvarla çevrili bir avlu içinde yer alan yapının, 10m. kadar kuzeyinde, silindir şekilli, fıskiyeli bir şadırvan bulunmaktadır. Mermer şadırvanın gövdesi üzerinde mevcut sekiz adet çeşmeden, bugün sadece biri sağlam durumdadır. Alt ve üst kesimde, bir dizi silme, şadırvan gövdesini dolanmaktadır. Süsleme Kuzey cephesinin ortasında taçkapı yer almaktadır. Taçkapı çerçevesi, bir dizi silmeden oluşmaktadır. Basık kemerli giriş aralığı, sivri kemerli bir niş içine yerleştirilmiştir. Niş kemerinin kilit taşı üzerinde, sade bir gülbezek vardır. Kare planlı camide, kubbe yuvarlağına geçiş, üçgen yüzeyli tromplarla sağlanmıştır. Tüm üst sıra pencerelerinin vitraylı içlikleri bulunmaktadır. Yarım onikigen planlı mihrap nişi, mukarnaslı bir kavsarayla örtülüdür. Taş minber sadedir. Süpürgelik üzerinde, dekoratif dilimli kemerler görülmektedir. Geçit kısmının iki yandaki açıklıkları sivri kemerlidir. Ana niş dip duvarı üzerinde yer alan kitabe panosunun içi boştur. Niş köşelerinde, kum saati şekilli başlıkları olan irer köşe sütunları mevcuttur.
-
ATATÜRK VE EDİRNE Biz sana doyamadık Ulu Gazi... Türk milletinin yüce lideri Mustafa Kemal Atatürk, hayatı boyunca Edirne'ye üç kez ziyarette bulunmuş, Edirne halkı her gelişinde O'nu bağrına basmıştır. ATATÜRK'ÜN EDİRNEYE İLK GELİŞİ Mustafa Kemal'in resmi anlamda Edirne'ye ilk gelişinde, rütbesi binbaşıdır. İtalyanların 29 Eylül 1911'de Trablusgarp'a saldırmaları üzerine, Osmanlı yönetiminin görevlendirmesini beklemeden, gönüllü olarak o yöreye giden ve o toprakları "Osmanlılarındır! Vermeyiz" inancıyla savunan az sayıdaki subay arasında Mustafa Kemal de vardır. Çok zor ve ağır savaş koşulları altında, amaçlarına ulaşma uğraşı içindeyken patlayan Balkan Savaşı'nın Edirne'yi de yuttuğunu ve düşman ordularının Çatalca'ya yöneldiklerini duyduklarında, tüm subaylar İstanbul'a döner. Bu arada Mustafa Kemal, Viyana'da bir göz tedavisi görür ve Bolayır Kolordusu Hareket Şube Başkanı olarak görevlendirilir. Edirne'de de 15. Kolordu bulunmaktadır ve merkezi Dimetoka'dır. Mustafa Kemal, Bolayır Kolordusu ile Doğu Trakya ve Edirne'ye yönelenler ve 21 Temmuz 1913'te Edirne'nin geri alındığı gün şehre girenler arasındadır. Mustafa Kemal Edirne'de Kaleiçi'nde, bugünkü adıyla İnönü Caddesi üzerinde, İstiklal Okulu yakınındaki Sarı Pansiyon'da 20 gün kadar kalmış, 10 Ağustos 1913'te Edirne'den ayrılmıştır. ATATÜRK'ÜN EDİRNEYE İKİNCİ GELİŞİ Yıl 1916... Ve Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal Edirne'de Çanakkale Zaferi'nin kazanılması, İngiliz ve Fransız donanmasının Çanakkale Boğazı'nı geçemeyeceğinin anlaşılması üzerine, askeri ve siyasi anlamda yeni bir durum oluşmuştu. Bu yeni durumun ortaya çıkardığı yeni koşullar ışığında Gelibolu'da yoğunluk kazanmış savaş artığı birlikler yeni bir yapılanma amacıyla merkez Edirne olmak üzere Trakya içlerine çekilmiştir. Çanakkale'de kazandığı zafer üzerine üç terfi birden alan Albay Mustafa Kemal, Kolordu merkezi olan Edirne'ye 16. Kolordu Komutanı olarak gelmiştir. Osmanlı Tarihinde bir komutana gösterilmeyen olağanüstü bir tezahüratla karşılanmış, adeta yer yerinden oynamıştır. Atatürk 1916 yılında ikinci kez Edirne'ye gelişinde çalışmalannı o günün müşürlük dairesi olan şimdiki Tümen Karargâhında sürdürmüştür. Bu gelişinde Edirne'de bir buçuk ay kalan XVI. Kolordu Komutanı Mustafa Kemal, İskender köylü Mahmut (Pilevneli) Ağanın evinde kalmıştır. Gazi Mustafa Kemal, 25 Aralık 1916 günü büyük bir törenle doğu cephesine uğurlanır. ATATÜRK SON DEFA EDİRNEDE Üçşerefeli Camii'ni ziyareti Gazi Üçşerefeli camii'ni ziyarete geliyorlar. Cami imamı Fereli Ahmet Efendi kavuğunu çıkarıp eline alıyor. Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı öyle karşılıyor. Gazi imam efendinin elini sıktıktan sonra: "-İmam efendi, Müslümanlıkta kavuk çıkarmak var mıdır?" diye soruyorlar. Bunun üzerine imam, "-Müsaade buyurunuz Paşa hazretleri, Müslümanlar Arafat'ta başı açık dururlar, mahşerde de başımız açık duracağız. Bir de bu dünyada senin karşında başı açık duracağız" diyor. Gazi teşekkür ediyorlar. Caminin ünlü kapısı önünde duruyorlar. Kapı üzerindeki kitabeye bakıyorlar. Orada yaldızlı yazıların üzerine koyu renkle yazılmış bir ayeti okuyorlar. İmam efendiye manasını soruyorlar. Edirne'nin tanınmış kişilerinden tarihçi Arif Dağdeviren: "- O yazıları bakar bakmaz okumak herkesin harcı değildir. Atatürk o, zor örnekleri bile kolayca okuyabiliyordu. Camileri gezdiğimiz o gün hayretle gördük" demiştir. Edirne'nin çok şakacı ve hazırcevaplığı ile ünlü, herkes tarafından çok sevilen bir Rüstem hocası vardı. Gazi Üçşerefeli camii'ni ziyarete geldiklerinde Rüstem Hoca heyecandan şapkasını çıkarmayı unutuyor. Etrafındakiler hoca'ya işaret ederek şapkasını hatırlatmaya çalışıyorlar, hoca kırdığı potu anlıyor, nasıl dönüş yapacak. Hocayı bilenler bekliyorlar. Sonradan hoca ile alay edecekler, hoca öfke ile biraz da yüksekçe bir sesle: "Hiç işaret edip durmayın. Ben bu şapkayı paşamın emriyle giydim. Sizin demenizle çıkaracağım ha... Çıkarmayacağım işte! diyerek etrafındakilere bakıyor. Rahmetli Gazi de gülüyor. "-Sağ ol hoca sağ ol" diye iltifatta bulunuyor. Selimiye Camii'ni ziyareti O sene, 26 Temmuz günü, Edirne'yi altüst eden kasırgada Selimiye camii ile birlikte birçok cami hasar görmüş, birçoğunun minaresi yıkılmıştır. Atatürk Selimiye camii'nde minberle avize arasında durur ve etrafındakilere "Beyler, hiçbir dine bağlı olmayan kalp istirahattan mahrumdur" diyerek söze başlar, "Bakınız ecdadımız İstanbul'un fethinden tam 125 sene sonra, bu şaheser camiyi İstanbul'da değil de Edirne'de yaptırmış; böylece Edirne'ye mührünü basmış, tapulaşmıştır. Dâhi Mimar Sinan, sanat ve din aşkıyla bu eseri bina etmiştir" der ve mihrapla avize arasında durur. Avize üstünde olan yarım kubbedeki yazıyı okuduktan sonra müftüye "Hocam, bu ayet, tövbe süresinin 18. Ayeti değil mi?" der. Müftüden "Evet Paşa Hazretleri"cevabını aldıktan sonra tekrar müftüye döner ve "Bana bu ayetin manasını söyleyebilir misiniz?" diye sorar. Müftü efendi "Bildiğim kadarıyla bu ayette Allah'ın mescitlerini, camilerini yapan ve imar edenler, Allah'a ve ahiret gününe iman edip, namazlarını kılan, zekatlarını veren ve ancak Allah'tan korkanlardır, onlar doğru yoldadır" der. Atatürk "Evet ben de öyle biliyorum," der. Orada bulunan Bayındırlık ve Vakıflar müdürlerine hitaben, başta Selimiye olmak üzere, Edirne'nin hasar gören bütün camilerinin tamiri için gerekli keşfin yapılarak bilançosunun üç gün içinde kendine verilmesini ister. Atatürk 25 Aralık 1930 günü Edirne'den ayrılır. Kısa bir süre sonra ödenekler Edirne'ye gelir ve bununla hasarlı bütün camiler onarılır.
-
EDİRNE ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA MÜZESİ Traklardan Osmanlıya bir gezi: Edirne Arkeoloji ve Etnografya Müzesi İki bölümden oluşan müzenin Etnografya bölümünde Osmanlı dönemine ait eşyaların yanı sıra, Edirne'ye özgü süsleme sanatı olan edirnekâri işlemelerle süslenmiş malzemeleri yakından inceleyebilirsiniz. Arkeoloji bölümünde ise tarih öncesi dönemlerle Roma ve Bizans dönemlerine ait yazıt ve eşyaları görerek, tarihi bilginizi görsel öğelerle süslemiş olacaksınız. Edirne'de ilk Müze Arkeoloji Müzesi adı altında 1925 yılında Atatürk'ün emriyle Selimiye Camisi avlusu içinde bulunan, 1569-l575 yılları arasında Selimiye Camisi ile beraber yapılan ve Mimar Sinan'ın eseri olan Dar-ül Kurr'a Medresesinde açılmıştır. Edirne Osmanlı Devletine yaklaşık 91 yıl başkentlik ettiğinden, saray halk sanatını etkilemiş ve etnografya açısından zenginleştirmiş, bu nedenle ikinci bir müzeye gereksinme duyulmuştur. Etnografya Müzesi adı altında ikinci kez bir Müze yine Selimiye Camisinin avlusunda bulunan Dar-ül Tedris adı verilen Medrese de 25 Kasım l936'da açılmıştır. Bu müzeye Milli Eğitim Bakanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü para yönünden katkıda bulunmuş, Ankara ve İstanbul Müzelerinden bazı değerli eşyalar armağan edilmiştir. ARKEOLOJİ BÖLÜMÜ Girişte sağda Atatürk'ün emriyle 1936-1939 yılları arasında yörede ilk defa yapılan tümülüs kazılarını gösteren fotoğraf panosu, solda ise Trakya'nın antik yerleşim yerlerini gösteren harita yer almaktadır. Duvar boyunca sergilenen taş eserler üç bölümdür. 1- Yazıtlar 2- Mimari parçalar 3- Steller Pişmiş topraktan yapılmış kadın başlarının yer aldığı vitrin, Antik Çağ'dan günümüze değin kadınların saç modellerini göstermesi yönünden ilgi çekicidir. Kaçak eserler vitrininde, yurtdışına kaçırılırken yakalanan çeşitli dönemlere ait eserler sergilenmektedir. Trakya kült belgesi vitrininde, harp sanatında ve binicilikte gayet maharetli olan ve öldükten sonra tanrılaştırılan Trakya süvarilerinin betimlendiği süvari stelleri yer almaktadır. Duvar boyunca yine Roma dönemine ait heykeller sıralanmaktadır. Dört adet fosil vitrininde, yörede işletilen kum-çakıl ocakları ile kömür ocaklarından çıkan ve günümüzden bir milyon yıl öncesinden başlayıp 30-35 milyon yıl öncesine kadar değişik dönemlere tarihlenen çeşitli hayvanlara ait fosil parçaları sergilenmektedir. Büyük bir Trak kabilesi olan Odrislerin Edirne'nin 5 km. kuzeybatısında kurdukları ilk şehir yerleşmeleri Odrisia'ya ait Prehistorik eserlerden taş baltalar, elle yapılmış kaba hamurlu çentik bezemeli çömlek parçaları, taç el değirmeni salonun ortasında bulunan yatay vitrinde sergilenmektedir. Hacılar Dolmeni, Arpalık dolmeni ve Taşlıca Bayır Tümülüs kazılarından çıkarılan mezar hediyeleri kendi adları ile anılan vitrinlerde sergilenmektedir. Ortada yatay iki vitrinden birinde Hellenistik krallara ait Trakya sikkeleri, diğerinde ise beylikler devrine ait sikkeler, dikey iki vitrinde kronolojik sıraya göre Roma ve Bizans sikkeleri sergilenmektedir. Müzenin bahçesinde İon, Aiol, Korinth, Bizans sütun başlıkları, çeşitli mimari parçalar sergilenmektedir. Bunlar dışında üzeri mitolojik varlıklarla süslü Roma dönemine ait ve üzeri Eros kabartmalı sunak ile Lalapaşa Hacılar Köyünden getirilmiş dolmen ve menhirler ilgi çekici eserlerdir. ETNOGRAFYA BÖLÜMÜ Girişte solda, Edirneli bir şahsın hediye ettiği tuğralı gümüş eserler ile diğer ev eşyalarından oluşan aile yadigârı bir koleksiyon, hemen yanında Selimiye Camisi mihrabına serilmiş olan Gördes tipi halı seccade ile XIX. y.y.'a ait Şarköy kilimleri yer almaktadır. Yine aynı sıradaki üç vitrinden ilkinde Osmanlı Padişahları döneminde basılan sikkeler, ikincisinde temel hafriyatları sırasında çıkan defineler, üçüncüsünde ise yurt dışına kaçırılırken gümrük kapılarında yakalanıp müzeye getirilen sikkeler bulunmaktadır. Salonun en önemli köşelerinden biri sünnet ve gelin odasını yansıtan kısımdır. Sünnet yatağı 22 adet bindallı bohçanın bir araya getirilmesi ile oluşturulmuş, üzerine de XVIII. y.y.'a ait Atlas üzerine işlenmiş değerli bir yatak takımı serilmiştir. Sünnet ve Gelin Odasının duvarında bulunan XVII.yy. sonuna ait olan "Edirnekarî" yüklük dolabı kapağı devrinin en güzel örneklerinden biridir. İç salonun ortasında bulunan vitrinlerde sarayda kullanılmış stil örtüsü, kahve takımları, deniz kaplumbağası kabuğundan yapılmış kaşıklar, tombak ibrikler, gülabdanlar, billurdan nargile takımları ile XIX yy. Edirne kadın ve erkek kıyafetleri mankenler üzerinde sergilenmektedir. Yine aynı salonda bulunan oturma odası ile, Edirnekarî tekniğiyle yapılmış para çekmeceleri, yazı çekmeceleri ve sandıklar ilgi çekicidir. El sanatları bölümüne geçmeden sağda ve solda bulunan vitrinlerde üzerinde çok çeşitli motiflerin bulunduğu çevreler ile Atatürk'ün Edirne'ye geldiği zaman kullandığı battaniyesi ve Balkan Harbinde kullanmış olduğu harita yer almaktadır. El sanatları bölümünde bir köy mutfağı, halı, kilim ve hasır dokuma tezgâhları, ayakkabı yapımında kullanılan aletler, çiftçilikte kullanılan tarım araç gereçleri ve bir fayton bulunmaktadır. BAHÇE Bahçede sergilenen eserler arasında, beyaz mermerden beş kişilik, sandukasında yazıt olan, semerdam biçimli kapağı akroterli ve her yüzü mitolojiden alınan kabartmalarla süslü Roma Dönemi M.S.III.y.y.'a ait bir aile lahdi yer almaktadır. Sandukanın uzun yüzlerinden birindeki beş satırlık yazıtta "Theodolos'un oğlu vatandaş Bassos burada yatıyor. Küçük kuşlar gibi neşeli ve tatlı sesli Bassos'a matem şarkıları söylüyorum. Bu şehir, yetiştirmiş olduğu ben Adone'yi korumuş ve korumaya devam ediyor." yazmaktadır. Vize'den gelen girlantlı ve Eros kabartmalı sunak, M.S. Il.y.y Roma Dönemi eseridir. Bahçe boyunca, Arkaik, Hellenistik, Roma ve Bizans devirlerine ait sütun başlıkları ile steller, heykeller, mimari elemanlar sergilenmektedir. Thrak kültürünün ölü gömme adetlerini yansıtan menhir ve dolmen örnekleri vardır. Dolmen; büyük taşlardan inşa edilmiş geniş mezar odalarıdır. Kelt dilinden gelen dolmen; (Dol; masa)-(Men;taş) "taş masa" anlamına gelmektedir. Türkiye'de en yoğun olarak Trakya'da görülen bu dev mezarlara yöre halkı tarafından "Kapaklıkaya" adı verilmiştir. Dolmen, esas mezar ve bunu çevreleyen tepe olarak iki ayrı kısımdan oluşur. Mezar ise üç bölümden oluşmaktadır; en arkada mezar odası, bundan biraz daha küçük bir ön oda ve ince uzun geçit ya da giriş kısmı. Esas odanın kapak taşının üzerinde iki veya daha çok, ölüye sıvı dökme töreniyle ilgili olduğu düşünülen küçük çukur bulunmaktadır. Mezarı çevreleyen tepenin çapı ise 8-16m. arasında değişmekte, yüksekliği 2-4m. olup, basık ve taş dolgudan oluşmaktadır. Dolmeni çevreleyen tepenin, mezar odasının üstünü örttüğü ve daha sonra tepenin aşınması ile dolmenin ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Bahçenin diğer bölümünde ise canlandırılmış Thrak evleriyle, Osmanlı Dönemi'ne ait mezar taşlan ve zahire küpleri yer almaktadır. ARKEOLOJİ BÖLÜMÜ ESERLERİ ETNOGRAFYA BÖLÜMÜ ESERLERİ
-
TÜRK İSLAM ESERLERİ MÜZESİ OSMANLI'DAN İZLER Pek çok medeniyete ve dolayısıyla da pek çok inanca tanıklık etmiş Edirne'de en fazla İslam dininin izleri görülmektedir. Osmanlı'daki islami inancın etkilerini giyimden, ev eşyalarına kadar Edirne'nin sosyal hayatında görmek mümkündür. Türk İslam Eserleri Müzesi, Selimiye Külliyesi kapsamında yer alan Dar-ül Tedris Medresesinde 1971 yılında yeniden düzenlenmiştir. Müzede pehlivan eşyaları, tekke eşyaları, işleme ve levha ürünler, silahlar, Osmanlı çini ve seramikleri, saraydan kalan mutfak eşyaları, ahşap eşyalar sergilenmektedir. Müze, Pazartesi günleri dışında, haftanın kalan günlerinde açık olup; Müzeyi gezmek isteyenler, sabah 08:30-12:00, öğleden sonra 13:00-17:00 saatleri arasında müzeyi ziyaret edebilirler. PEHLİVANLAR ODASI Efsaneye göre Rumeli kuşatmaları sırasında güreş tutan yiğitlerden kırkının güreşerek ölmelerinin anısına her yıl yapılan Kırkpınar güreşlerinin ünlü güreşçileriyle "Türk gibi kuvvetli" deyimini dünyaya duyuran başpehlivanların fotoğrafları bu odada sergilenmektedir. Ayrıca Kırkpınar ağası giysileriyle güreşçi eşyaları da vardır. TEKKE EŞYALARI ODASI Bu salonda tekkelerin kapatılmasıyla halkevle¬rine verilen çeşitli eşyalar sergilenmektedir. Duvar¬larda çeşitli tekkelerden gelen el yazması lev-hala-rının en eskisi lö.y.y.'da yaşamış ünlü Şeyh Ham¬dullah'a aittir. 17. Ve 18.y.y.'lara ait olanları da vardır. Niş vitrinlerinde ise Edirne Muradiye Mevle-vihanesi'nin fotoğrafları, son şeyhi Selahattin Efendi'nin seccadesi, ayrıca pazarcı maşası, Mev¬levi sikkesi ve tespihleri; diğer vitrinlerde kudüm¬ler, çalpareler, ney, rebab, keşkül, şifa tasları, te¬berler, zikr tespihleri, zincirli topuzlar, 17.-18.y.y' lara ait el yazması Kur'an-ı Kerimler, dua kitapları, murakka, Kur'an-ı Kerimler, dua kitapları, murak-ka, Kur'an sureleri vardır. Kapının karşısında II. Bayezid Külliyesi'ne ait oyma, kakma ve geçme tekniklerinde yapılmış görkemli iki kapı kanadı ile aynı külliyenin mum-hanesinde yapılmış çok iri mumlar sergilen¬mektedir. ÖZDEN VURAL ÇORAP KOLEKSİYONU Anadolu'nun çeşitli yörelerine ait çorap ör¬nekleri yer almaktadır. İŞLEME VE LEVHA ODASI Duvarlarda kıl testeresiyle oyulmuş ağaçtan ve fildişi 19.y.y.'a ait levhalar, atlas üzerine ipekle iş¬lenmiş levhalar, al kumaş üzerine aplike edilmiş pul koleksiyonları, peşkir, çevre ve örtüler vardır. Küçük bir vitrindeyse İstanbul'da bir kurulun önünde içten fırça sokularak yazılmış cam sürahi 19.y.y.'atarihlenir. SİLAH ODASI 17.y.y sonlarıyla, 18.y.y.'a ait Osmanlı Dönemi çakmaklı tüfekler, zırhlı ve miğferli manken, süvari kılıçları, kalkanlar, teberler, kolçaklar, oklar, ok kandilleri gibi eserler iki odada sergilenmektedir. BALKAN HARBİ ODASI Balkan Harbi'nde Edirne Müdafii Şükrü Paşa'nm fotoğrafları, savaşta kullanılan kanlı san- cak, Edirnelilerin savaş sırasında yedikleri süpür¬ge tohumundan yapılmış ekmek ve çeşitli alaylara ait sancaklar bulunmaktadır. ÇİNİ VE SERAMİK ODASI 18.y.y'ın sonuyla, 18.y.y.'ın başına ait Çanakkale seramikleri ve testileri, Erken Osmanlı Devri seramikleri, 15-16 ve 17.y.y'lara ait Osmanlı Devri duvar çinileri, 18. Ve 19 y.y.'lara ait ağızlık, lüleler, porselen aşure sürahileri, şerbet bardakları, kapaklı porselen sahanlık ve şerbet peşkirleri sergilenmektedir. SARAYİÇİ ODASI 1973 yılında Edirne Sarayiçi kazısından çıkan Edirne Sarayı'na ait 17.y.y. duvar çinileri parçalan ile lö.y.y.'a ait seramik tabaklar vardır. CAM EŞYALAR ODASI 18.y.y.'a ait kristal sürahiler, çeşm-i bülbüller, kristal şerbet bardakları, sedef kakmalı misafir odası takımı, Edirneli hanımların kanaviçe tek¬niğinde kozadan yapılmış resimlikleri vardır. MUTFAK EŞYALARI ODASI Edirne Sarayı'nın mutfak eşyalarından man¬gallar, imbikler, tencereler, kömürlükler, semaver, fenerler, tavalar, karanfilden zemzemlik ve kahve takımları vardır. ÖLÇÜ ALETLERİ ODASI Çeşitli mum makaslan, şamdanlar, ateş körük¬leri, kalıklar, el kantarları, astronomiyle ilgili yük¬selti tahtaları, kum saati, okka ve arşınlar sergi¬lenmektedir. AĞAÇ İŞLERİ ODASI 18.y.y.'a ait yazı ve para çekmeceleri, çeyiz sandıkları, sedef kakmalı yazı masası vardır. 19.y.y. başına tarihlenen Edirne evlerinden der¬lenmiş kapı tokmakları, kilitler ve anahtarlar ser¬gilenmektedir. GALERİ 15.y.y.'dan sonra yok olmuş, yıkılmış Edirne Camilerinin, hanlarının, hamamlarının, çeşme¬lerinin ve sebillerinin yazıtları ile 19.y.y.'ın sonun¬da yapılmış Edirne evlerinin ahşap tavan gö¬bekleri vardır. İÇ AVLU Artık yok olmuş 15.y.y. mezarlarından toplanarak, müzeye getirilen en güzel mezar taşlarıbulunmaktadır.
-
EDİRNE SAĞLIK MÜZESİ Sağlık Müzesi, dekoru ve konu mankenleriyle ziyaretçilerine dikkat çekici bir atmosfer yaratırken, Osmanlı döneminin şartlarını ve tedavi yöntemlerini de oldukça gerçekçi bir şekilde yansıtmaktadır. Avrupa Konseyi tarafından 2004 yılı Avrupa Müzesi Ödülü'ne layık görülerek Trakya Üniversitesi Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi, 27 Nisan 2004 tarihinde Fransa'nın Strasbourg kentinde düzenlenen törenle ödülünü alarak Edirne'nin haklı gururu olmuştur. EDİRNE II.BAYEZİD DARÜŞŞİFASI'NIN KISA TARİHÇESİ Darüşşifalar; genel anlamıyla içinde kamuya yönelik sağlık hizmetlerinin sunulduğu, temeli vakıflara dayalı olan, halktan kişilerin veya hanedan üyelerinin kurdukları hayır kurumlarıdır. Arapça "Dâr-Ev" ve "Şifa" kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiş hastalara şifa dağıtılan yer, şifa evi, hastane anlamlarında kullanılmıştır. Vakfiyelerinde kuruluş amaçları, yönetimi, gelir kaynakları, çalışma şekilleri ve gelirin nasıl dağıtılacağı gibi konular, en ince ayrıntılarına kadar anlatılmış ayrıca nasıl denetleneceği de gösterilmiştir. Edirne'de Yeni İmaret semtinde Tunca Nehri kıyısında kurulan Sultan II. Bayezit Darüşşifası, Osmanlı Padişahlarından Sultan II. Bayezid tarafından 1484 yılında temeli atılıp, 1488 yılında hizmete açılan Edirne Sultan II. Bayezid Külliyesi'nin birimlerinden biridir.Mimarı; Mimar Hayrettin'dir. Darüşşifa mimari bakımdan: a)Birinci Avlu, B )İkinci Avlu, c)Ana Blok olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. II.Beyazıd Darüşşifası, Edirne Sağlık Müzesi olarak 23 Nisan 1997 tarihinde hizmete açılmıştır. BÖLÜMLERİN AÇILMASI Müzenin hizmete geçmesiyle birlikte, odalarda yeni bölümler açılması için harekete geçilmiştir. İlk etapta, Darüşşifa'nın birinci avlusunda yer alan poliklinik odalarında, Sultan II. Bayezid Külliyesi, XV. yüzyılda Osmanlılarda Cerrahi, Darüşşifalarımız, Eczacılık Tarihi, Bulaşıcı Hastalıklar, Tarih Boyunca Hekimliğin Gelişmesi, Ord. Prof.Dr. A.Süheyl Ünver ve Dr.Rifat Osman Bey Odaları hizmete açılmıştır. Bunları, 1999 yılında Mimar Sinan ve Eserleri Sergi Salonu, Hat ve Minyatür Sergisi, İmaret Mutfak Eşyaları Seksiyonu, 2000 yılında Türk Pskiyatri Tarihi Bölümü açılışı ve 2001 yılında Kartpostallarda ki "Yüzyıllık Edirne" sergi odasının açılışları takip etmiştir. İkinci Avluya geçişte yer alan krokide 7 ve 26 numara ile gösterilen iki büyük salondan, 26 no 'lu salonda düzenlenmiş olan bulaşıcı hastalıklar seksiyonu buradan kaldırılarak I. Avluda yer alan "6 no' lu" odaya taşınmış, boş kalan bu salon sergi salonu haline getirilerek burada Mimar Sinan'ın eserlerinin yer aldığı bir sergi açılmıştır. 86 parça eserlerin yer aldığı bu sergideki eserler dönemin Edirne Valisi Mehmet Canseven tarafından 1999 yılında satın alınarak Müzeye armağan edilmiştir. Diğer odalar ise konularına uygun olarak tablolarla düzenlenmiştir. SULTAN II. BAYAZİD KÜLLİYESİ BÖLÜMÜ Başlangıçta bu bölümde Evliya Çelebinin resmi, ünlü eseri Seyahatnamesinde Darüşşifa ile ilgili yazdıkları ve külliyenin vakfiyesi ile birlikte, külliye birimleri ile Darüşşifa'ya ait tablolar yer almaktadır. XV. YÜZYILDA OSMANLILARDA CERRAHİ BÖLÜMÜ XV. yüzyılda yaşamış ünlü Osmanlı cerrahlarından olan Amasyalı hekim Sabuncuoğlu Şerafeddin'in hayatı "Cerrahiyet-ül Haniye" adlı eserinden alınmış tablolarla o dönem Osmanlı cerrahisi anlatılmaktadır. DARÜŞŞİFALARIMIZ Bu odada Anadolu Selçukluları ve Osmanlılar döneminde Anadolu'da kurulmuş olan Darüşşifalar tanıtılmakta ve Darüşşifalar hakkında bilgi verilmektedir. ECZACILIK TARİHİ BÖLÜMÜ Bu odada eczacılığın gelişimi ile birlikte Diascorides'in Metaria Medica adlı kitabından eserler sunulmaktadır. Ayrıca kavanozlar içerisinde halk arasında ilaç olarak kullanılan bitkilerden örnekler verilmektedir. BULAŞICI HASTALIKLAR BÖLÜMÜ Tarih boyunca insanlık için büyük tehlike oluşturmuş, hastalıklarla birlikte bulaşıcı hastalıklarla uğraşarak bu konuda önemli buluşlar yapmış adamları tanıtılmaktadır. TARİH BOYUNCA HEKİMLİĞİN GELİŞMESİ İlk çağlardan günümüze kadar, hekimliğin tarihi seyir içindeki gelişimi anlatılmaktadır. Salonda vitrinler içerisinde yer alan tıbbi aletler, Edirne'de hekim olarak çalışmış kişilere ait olup, onlar tarafından müzeye bağışlandığı gibi bugün hayatta olmayan kişilere ait tıbbi aletler ise onların yakınları tarafından müzeye armağan edilmiştir. ORD. PROF.DR. A.SÜHEYL ÜNVER ODASI İkinci avluda yer alan Darüşşifanın hizmet verdiği dönemde ilaç deposu "eczahane" olarak kullanılmış olan ve krokide 23 no'lu oda olarak gösterilmiş olan bu odada; Prof. Dr. Süheyl Ünver çeşitli yönleriyle tanıtılmakta ve Edirne ile ilgili yapmış olduğu sulu boya resimler, yazdığı kitaplar, kendi kalemi ile çizmiş olduğu Edirne Tıp Fakültesi simgesini taşıyan çelenk ve Tıp Fakültesi kuruluşu sırasında göstermiş olduğu çabaları canlandıran fotoğraflar yer almaktadır. Dr.RIFAT OSMAN BEY ODASI Müze ilk hizmete açıldığı zaman Süheyl Ünver Odasının karşısında yer alan bu odada; İlk radyologlarımızdan ve Edirne sevdalısı Dr. Rıfat Osman Bey çeşitli yönleri ile anlatılmaktadır. Onun, Edirne ile ilgili yapmış olduğu çalışmaları ve yazdığı kitapları sergilenmektedir. "2003 yılında yapılan yeni düzenlemeler sırasında bu bölüm 10 no’ lu odaya taşınmış, bu oda hekimbaşı odası olarak yeniden düzenlenmiştir." Bunların dışında ikinci avluda, Müdür Odası ile birlikte Dr. Ratıp Kazancıgil'in odası yer almaktadır. "2003 yılında yapılan değişiklikte müdür odası I.Avludaki 6 nolu odaya taşınmıştır. İMARET MUTFAK EŞYALARI ODASI Birinci avluda sol tarafta yer alan krokide 29 nolu oda olarak gösterilen mutfak bölümünde; Kız Teknik Anadolu Meslek Lisesi Müdürü Gülten Mayadağ'ın hediye ettiği tepsi, bakır mutfak eşyalar ile Kerim Ünver'in armağanından oluşan eşyalar sergilenmektedir. KARTPOSTALLARDAKİ "Yüzyıllık Edirne" SERGİ ODASI Bu oda; birinci avlunun hemen girişinde yer alan odaların yanında sonradan ek olarak yapılmış olduğu düşünülen, üstü tonozla örtülü krokide 28 numara ile gösterilmiş olan oda dır. Burada yer alan sergide gösterime sunulan kartpostallar, 2001 yılında Marmara Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Eczacılık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Emre Dölen tarafından tanzim edilerek müzeye armağan edilmiştir. Sol tarafta, kapıdan girişte yer alan 31 no’lu oda kantin olarak düzenlenmiştir. Birinci avluda düzenlemeler yapılarak çiçeklendirilmiş. Emekli Öğretmen Mübeccel Korkmaz, evlerinin bahçesinde bulunan balıklı havuz ile girişte hemen birinci oda ile tuvaletler arasında yer alan çeşme taşını müzeye armağan etmiştir. Eski Edirne'nin kendine özgü bir su kültürü bulunmakta ve havuzlar eski Edirne evlerinde önemli bir yer tutmakta idiler. Mübeccel Korkmaz'ın müzeye armağan etmiş olduğu bu havuz eski Edirne evlerinden geriye kalan son örneklerindendir. Yine birinci avluda yer alan revaklı sahanlık bölümde, Sultan II.Bayezid Darüşşifası ile ilgili kitap, kartpostal, broşürlerin satışı yapıldığı gibi, Edirne kültürünü tanıtan, badem ezmesi, deva-i misk, mis sabunu satışları da yapılmaktadır. Ayrıca buralara konulmuş olan masalarda, ziyaretçiler müzeyi gezdikten sonra, havuzdan yükselen suları izlerken, çaylarını yudumlayıp, Ney sesi ile günün yorgunluğunu da üzerlerinden atmaktadırlar. Yataklı hastane bölümü 2000 yılına gelinceye kadar olduğu gibi ziyarete açılmış ancak zaman zaman buradaki Musiki Sahnesinde T.Ü.Devlet Konservatuarı tarafından konserler düzenlenmiş, müzeler haftasında sergiler açılmıştır. 2000 yılına gelindiğinde buranın da dönemine uygun olarak canlandırılması söz konusu olmuş ve bu bölümde Türkiye'de ilk olan "Psikiyatri Tarihi Bölümü" Ruh Hastalarını Readaptasyon Derneği tarafından kurularak ziyarete açılmıştır.
-
LOZAN ANITI VE MÜZESİ Trakya Üniversitesi, Edirne Valiliği, Edirne Belediye Başkanlığı, İstanbul Teknik Üniversitesi, Mimar Sinan Üniversitesi ve İnönü Vakfı'nın işbirliği ile rektörlük binasının da içinde yer aldığı, Karaağaç Mahallesindeki, tarihi tren istasyonu alanında kurulmuştur. Lozan'da elde edilen diplomatik zaferi ve dünya barışını simgeleyen anıtın yanındaki müzede, Karaağaç'ı Türkiye'ye geri kazandıran bu tarihi antlaşmanın anlam ve önemini gelecek kuşaklara aktarmak amacıyla Lozan Konferansı ve Lozan'ın mimarı İsmet İnönü ile ilgili belge, fotoğraf ve kitaplar sergilenmektedir. Müze, hafta içi 08:30-17:30 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
-
ŞÜKRÜ PAŞA ANITI VE BALKAN SAVAŞLARI MÜZESİ Tüm şehitlerin anısına: Şükrü Paşa Anıtı ve Balkan Savaşları Müzesi Osmanlı'nın son günlerinde yapılan Kıyık Tabyası daha sonra Balkan Savaşında Bulgarlar tarafından kuşatılan Edirne'nin savunulmasında da kullanılmıştı. Bugün müze haline getirilen bu tabyalarda, Edirne kuşatılması yıllarında sivil halkın ve askerlerin yaşadığı olumsuz koşullar konu mankenleriyle canlandırılarak o zor günler anlatılmaya çalışılmıştır. Kuşatma sırasında gerek bombardıman sonucu şehit düşenlerin gerekse esir olarak kaldıkları Sarayiçi'nde kolera, tifo gibi hastalıklara, açlık ve soğuğa yenik düşmüş binlerce asker ve sivilin anısına dikilmiş bir anıt bulunmaktadır. Balkan Savaşı sırasında Edirne'yi kahramanca savunan Şükrü Paşa ve Balkan Savaşı şehitleri anısına, savunma mevzilerinden biri olan Kıyık Tabyada inşa edilmiştir. Rakımı 136 metre olan tabyanın duvarları taştan, kemerleri ocak tuğlasından yapılmıştı. Tabya içinde çeşitli sayıda takımı andıran bonetler, bonetler arasında açık top mevzileri, etrafını çepeçevre saran Mani Hendeği, cephanelikler, toplanma ve eğitim alanları, depolar, nizamiye ve hazır kıta bölümleri, bölük, tabur ve alay komuta binaları ile yatma yerleri bulunuyor. Kentin en yüksek yerinde bulunan Kıyık Tabyada 28 Kasım 2000 tarihinde açılan Balkan Savaşı Müzesi, 14 bölüm ve 23 bonetten oluşmaktadır. Edirne halkı tarafından Türk Silahlı Kuvvetleri'ne bağışlanan silah, belge ve mühimmatın sergilendiği 4 sergi vitrini, 2 top, yemek dağıtım arabası, harita, resim, bilgi notlarının bulunduğu 18 pano, 28 konu mankeni ve seslendirme sistemiyle dönemin atmosferi canlandırılmaktadır.
-
UZUN KÖPRÜ Uzun ince bir köprü: Uzunköprü (Cisr-i Ergene) Dünyanın en uzun 2. taş köprüsü olduğu söylenen Uzunköprü 600 yıllık tarihinde aralıksız hizmet vermekte ve karayolunun yükünü çekmeye halen devam etmektedir. II. Murat’ın, Ergene Nehri üzerine 1426 - 1444 yılları arasında Mimar Müslihiddin’e yaptırdığı Uzun Köprü; 1.392 metre uzunluğunda, yer yer 6.80 - 6.90 metre genişliğinde ve 174 gözlü inşa edilmiştir. Yapılış Nedeni Osmanlı devletinin, İstanbul’a fethinden önce Anadolu’ya ulaşımı Gelibolu üzerinden Çanakkale Boğazı'ndan geçiş ile yapılıyordu. Edirne ile Gelibolu arasındaki ulaşımda bir geçilmesi gerek olan Uzunköprü yöresindeki Ergene ırmağı geçit yeridir. Ancak ilkbahar ve kış aylarında nehrin taşması nedeni ile yol aylarca kapalı kalmaktadır. Bu durum Osmanlı devletinin Anadolu’ya geçişlerini yavaşlatmaktadır. Bu durumu gören II. Murad 1426 yılında köprünün yapımı için ferman çıkartır. Ergene köprüsünün kuruluşunu Hoca Sadettin ünlü Tacü't Tevarih (C.II.S.164) adlı kitabında şöyle anlatmaktadır. "Anadolu illerinde boy atan, türeyen, çalı çırpı ve diken örneği devlet düşmanları doğru yoldaki sultanın eliyle bu suretle temizlenince, Rumeli yakasının düzenine eğilmek zamanı gelmiş bulunuyordu. Bu amaçla H.831 (M.1427) yılında padişahın (II.Murat), Gelibolu boğazından geçerek Edirne Kentine geldi ki, bu belde uğurlu ayaklarının getirdiği mutlulukla güzelliklerin durağı oldu. Sancak beylerinden İshak beye yollanan bir fermanda, onun sayısız askerle Las (Sırp) diyarına akın salması, ülkenin değerli mallarını ganimet olarak toplayıp, din yolunda savaşanları beslemesi ve din uğruna düşen görevi yerine getirmesi istenmişti. II.Murat o yılı anılan şehirde dinlenerek geçirirken Ergene Köprüsünün yapılması için bir emir vermişti. Söylendiğine göre Ergene köprüsünün bulunduğu yer vaktiyle cengelistan (sık orman) imiş. Ve bucağı batak, ormanlık yöreleri ise haramilere sığınak olurmuş. Bu ormanlıkta gizlenen yan kesiciler, her an gelen giden yolcuların yollarını keser, nice günahsızları öldürürlermiş. Hiç bir gün geçmezmiş ki bu korkulu ve tehlikeli yerde bir nice çaresiz zulüm kılıcıyla doğranmamış ve varlıkları parçalanmamış olsun. İşte bu nedenle aydın yolları tutan padişah, cana kıyan yollarda keder dikenlerini kaldırmak üzere ve pek çok paralar sarf ederek, önce bölgeyi temizletti. Orasını konaklayacak düzenli bir yer haline getirdi. Yüz yetmiş dört yüksek kemer üzerine uzatılmış eşsiz bir köprü yaptırdı ki, cihana örnek oldu." Anadolu'daki en büyük köprü olan eser, II. Abdülhamid dönemindeki onarım sırasında üzerinden alınarak Gazi Mahmut Bey Çeşmesi üzerine yerleştirilen, kartuş içine alınmış iki satır sülüs hatla işlenmiş kitabesine göre 1444(H.847) yılında tamamlanmıştır. Ayrıca inşa kitabesinin yanındaki bir satırlık yazıtta köprünün 174 göz olduğu belirtilmiştir. Kitabenin transkripsiyonu ve tercümesi şöyledir: Amara bi-binâ-i hâze'l-cisr'l-müşeyyed es-Sultan Murad bin Sultan Muhammed afâ anhumafi seneti seb'a ve erbaine ve semanemiye hicriye. (Kurulmuş olan bu köprünün yapılması Allah günahlarını bağışlasın sultan Muhammed oğlu sultan Murad tarafından hicri 847 yılında emredilmiştir.) Malzeme Köprüde tamamen kesme köfeki taşı kullanılmıştır. Araştırmacılar bu taşların, Ergenenin ötesindeki Eskiköy, Kuleliburgaz, Taşçıarnavut, Kestanbolu ve Süleymaniye köylerindeki ocaklardan elde edildiğini yazar. Süsleme Uzunköprü'deki taş süslemeler köprü kemerlerinde veya kemer duvarlarında bulunmaktadır. Bunların ne kadarının onarım sırasında, ne kadarının döneminden kalmış örnekler olduğunu tam olarak belirleyememekteyiz. Ancak kemer kilit taşı gibi, onarımlar sırasında değiştirilmesi oldukça zor görünen bölümlerdeki süslemelerin döneminden olabilecekleri akla yatkındır. Bu süslemelerin bir bölümüne II.Murad dönemi ve öncesi taş süslemelerinde de rastlanmaktadır. Süslemeler köprünün sadece bir cephesine değil her iki cepheye de işlenmiştir. Bitkisel Süslemeler Bitkisel süslemelerin bir bölümü köprünün kemerlerinin kilit taşlarında, yüksek kabartma tekniğiyle alt ve üst uçları üç dilimli palmet kabartmasıyla bitirilmiş dilimli kartuş veya madalyon biçiminde işlenmiştir. Bunların bazılarında, dairesel madalyon yüzeyinin belirli eksenlere yerleştirilmiş lotus ve palemetlerle doldurulduğu gözlenmektedir . Kemer kilit taşlarında bulunan bitkisel süslemelerin bir bölümünde, kilit taşının şekline göre düzenlenmiş ve üç dilimli palmetleri çerçeveleyen rumi yapraklar dikkati çeker . Bunlarda yaprak yüzeyleri ikinci defa işlenmeden bırakılmıştır. Kemer kilit taşlarının bazılarında da, dairesel madalyon yerine bir kabara yapılarak alt ve üst uçlarına birer üç dilimli palmet ve bu palmetin taç yaprağından çıkan basit rumiler işlenmiştir. Bitkisel süslemelerin bir bölümü kemerlerin duvarlarında tek bir taş üzerine kabartılmış biçimdedir. Bunlardan birinde tek eksen ve tek sap üzerinde sıralanan lotus ve üç dilimli palmetlerden oluşan düzenleme gözlenir. Lotüslerin çanak yaprakları üç dilimli bir palmet şeklinde birleşir. Aynı şekilde taç yaprakları da birer üç dilimli palmet olarak düzenlenmiştir. Lotüslerin çanak yaprakları, diğerlerinden daha büyük tutulmuş bir üç dilimli palmeti çerçeveler. Kemer duvarlarında bulunan dairesel madalyonlardan birinde yüzey, altı eksene bölünmüş, sapları merkezde bir üçgen yapacak şekilde birleşen lotüsler üç eksene yerleştirilmiştir. Lotüslerin taç yapraklarından çıkan sapların taşıdığı üç dilimli palmetlerde diğer üç ekseni doldurmaktadır. Lotüslerin çanak yaprakları üç dilimli palmetlerin kökünde birleşim yaparlar. Lotüslerin yaprak yüzeyleri işlenmişken üç dilimli palmetlerin çanak yapraklarının volütlendiği gözlenmektedir. Geometrik Süslemeler Tıpkı bitkisel süslemelerde olduğu gibi, geometrik süslemelerde köprünün kemer kilit taşları ve kemer duvarlarında yer almaktadır. Kemer kilit taşlarının ikisinde yüzeyi kufi yazı ve kırık çizgi sisteminden gelişen ve altı kollu yıldızlardan meydana gelen geometrik düzenlemeden alınmış örneklerle süslenmiş kabaralar bulunmaktadır. Kemer kilit taşlarının birinde çember yaylarından gelişen ve daire merkezlerinde küçük altıgenler oluşturan altı kollu yıldız kabartması yer alırken bir diğerinde eşkenar sekizgenle geçmeler yapan uzun sekizgenlerin meydana gelen geometrik düzenleme bulunmaktadır. Kilit taşlarının birinin yüzeyinde de kırık çizgilerin bir karenin merkez ve köşelerinde sekiz kollu yıldız oluşturmasıyla meydana gelen geometrik süsleme vardır. Bu düzenlemenin değişik bir çeşitlemesine köprü korkuluğunun altındaki taş sırasında rastlanmaktadır. Bu düzenlemenin kırık çizgilerle değil de çember yaylarıyla oluşturulan bir örneği, kemer duvarlarından birinde izlenebilmektedir. Kemer duvarlarında yer alan bir başka taş üzerinde de, onikigen, eşkenar dörtgen ve sekizgen gibi çokgenlerle oluşturulmuş oniki köşeli yıldızdan meydana gelen geometrik düzenleme görülmektedir. Figürlü Süslemeler Köprünün Edirne tarafındaki bölümünde bulunan üç köşeli cumbanın korkuluk taşlarından ikisinde muhtemelen tamirler sırasında işlenmiş figürlü süslemeler görülmektedir. Bunlardan birinde korkuluk taşının bir köşesine, gövdesi yivlenmiş bir vazo içine yerleştirilmiş bir lâle kabartması işlenmiş diğer bölüme ayaklarıyla bir insan başına ve iki ağaca basan aslan figürü kabartılmıştır. Korkuluk taşlarından diğerini tek bir fil kabartması süslemektedir. Benzer bir fil kabartması da kemer duvarlarının üst bölümündeki tek bir taş üzerine işlenmiştir. Kemer duvarlarına işlenen tek figür örneklerinden birini boynundan zincirlenmiş aslan, diğerini de bir kuş oluşturmaktadır. Figürlü süslemelerin ikisinde hayvan mücadelesi tasvir edilmiştir. Bunlardan birinde bir ceylana saldıran kartal diğerinde de bir aslanı kuyruğundan yakalayan hayali bir kuş figürü betimlenmiştir. Figürlü süslemelerin en dikkati çekeni, bir dairesel madalyon içine başları birbirine birleştirilmiş olarak işlenen üçlü aslan kabartmasıdır. Üslup ve Değerlendirme Hepsi kabartma tekniğinde işlenen ve bitkisel, geometrik ve figürlü süslemeler olarak grupladığımız bu örneklerin, bir bölümü köprünün inşaatı sırasında yapılmış olabilir. Ancak özellikle korkuluk taşlarındaki figürlü örneklerin, dönem içinde karşılaştırma yapabileceğimiz örnek yokluğundan ve onarım kitabesinden hareketle daha sonra yapılmış olduklarını ileri sürebiliriz. Kemer kilit taşlarının aşağıdan yukarıya doğru genişleyen yüzeyi, özellikle işlenecek bitkisel süslemelerde belirleyici olmuştur. Karmaşık düzenlemeler yerine, kartuş ve madalyonla sınırlanmış bir yüzey lotus, rumi ve üç dilimli palmetlerle doldurulmuştur. Gerek geometrik ve gerekse de bitkisel süslemeler erken Osmanlı taş süslemesinde daha önce örnekleri görülen uygulamalardır ve tek parça taş üzerinde bulunmalarına bakılırsa ya yerde yapılmışlardır ya da, daha önce yapılan fakat yıkılmış bir yapıdan getirilerek burada değerlendirilmişlerdir. Kemer kilit taşlarındaki örneklerden bazılarının taşın erimesi şeklindeki tahribatlara bakılarak değiştirilmemiş olması göz önüne alındığında döneminden bir süsleme olduğuna karar verilebilir. Kemer kilit taşlarındaki geometrik süslemeler ve kabaraların benzer örneklerine daha önceki eserlerde rastlanmıştır. Bazı taşların örgüsündeki derz izlerinin inceliği de bu örneklerin döneminden olabileceğini akla getirmektedir. Kemer duvarlarında yer alan geometrik süslemeler ya tek bir taşın tamamına ya da bir kısmına işlenmişlerdir. Bu örneklerin bir bölümünde düzenlemeler onarımlar sırasında işlenmiş kadar yeni görünmemektedir. Derz ve harç izlerinden onarımlar geçirdiği belirlenebilen kemer duvarlarındaki bu örnekler muhtemelen buralarda bulunmaktaydı. Onarımlar sırasında eski yerlerine konmuş olunmalıdır. Gerek bitkisel ve gerekse de geometrik süslemelerdeki çeşitlilik, süslemelerin tek bir usta elinden çıkmadığını göstermektedir. Muhtemelen köprüde çalışan taşçı ustalarının kendi dağarlarından aktardıkları bezeme örnekleri olmalıdırlar.