Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

_asi_

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.917
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

_asi_ tarafından postalanan herşey

  1. _asi_

    Tokat Genel Bilgi

    TOKAT Topraklarının küçük bir bölümü İç Anadolu Bölgesi, daha büyük bölümü de Karadeniz Bölgesi’ne yer alan Tokat, kuzeyinde Samsun, kuzeydoğusunda Ordu, güney ve güneydoğusunda Sivas, güneybatısında Yozgat, batısında Amasya ile çevrilidir. Yeşilırmak vadisi üzerinde yer alan il topraklarını Kuzey Anadolu Dağlarının uzantıları engebelendirir. İl topraklarının kuzeyini Canik dağları (Killiktepe 1.546 m.), doğu kesimini Köse Dağları ve Asmalıdağ, güneyini doruğu il sınırları dışında kalan deveci Dağları ile Çamlıbel Dağı, batısını Buzluk ve Sakarat dağları, iç kesimini de Yaylacık Dağı (Büyük Yaykıl Tepesi’nde 1.622 m.) ile Mamo Dağı (İmamgazi Tepesi’nde 1.792 m.) engebelendirmektedir. İlin en yüksek noktası güneydoğusunda Asmalıdağ’ın 2.416 m.ye ulaşan doruğudur. Dağların yüksek kesimleri kayın ve sarıçam ormanları ile kaplıdır. Çoruh-Kelkit Vadi oluğunun batı bölümünü oluşturan Kelkit Irmağı Vadisi tabanının genişlediği kesimlerde yer alan ve birer çöküntü alanı olan Niksar ve Erbaa ovaları, Taşova’nın güneydoğu bölümü, Yeşilırmak Vadisinde Tokat ile Turhal arasında uzanan Kazova ile güney kesimindeki Artova Ovası ilin belli başlı düzlükleridir. Zile, Omala ovaları ile Topçam, Batmantaş, Muhat, Dumanlı, Seleman, Bozçalı, Kızılcaören Çamiçi yaylaları da ilin diğer düzlükleridir. İl topraklarını Kelkit Irmağı ile Yeşilırmak sulamaktadır. İl sınırlarından kaynaklanan tüm akarsular Karadeniz’e ulaşır. Bu suların büyük bir bölümünü toplayan kelkit Irmağı ile Yeşilırmak Erbaa Ovasının kuzeybatı kesiminde birleşirler. Yeşilırmak’a katılan başlıca kollar Çekerek ve Karakuş Çaylarıdır. Yeşilırmak’ın başlangıç kolu olan Tozanlı Çayı batı ve kuzeyde doğal sınırı oluşturur. Sakarat Dağı’nın doğu uzantıları ve Köse Dağları, kelkit Irmağı ile Yeşilırmak’ın il sınırları içerisinde kalan bölümlerinin su toplama alanlarını birbirinden ayırır. İlin kuzey kesiminden kaynaklanan Yıldız Çayı Kızılırmak’ın kollarındandır. İl sınırları içerisindeki başlıca göller Göllüköy Gölü ve Zinav Gölü (Çukurgöl), Almus, Ataköy, Belpınar ve Boztepe Baraj gölleridir. Hasan Uğurlu Baraj Gölünün bir bölümü de Tokat ili sınırları içerisindedir. Deniz seviyesinden 623 m. yükseklikteki İlin yüzölçümü 9.958 olup, 2000 Yılı Genel Nüfus Sayım sonuçlarına göre; toplam nüfusu 828.027’dir. Tokat ili Karadeniz kıyısı ile İç Anadolu arasında geçit alanı durumunda olup, bölgede değişik yörelerde değişik iklim hüküm sürmektedir. Kelkit Vadisinde kışlar ılık ve yazlar sıcak geçerken, Reşadiye’nin güneyinde Akdeniz Bölgesi iklimini andıran bir iklim görülmektedir. Tozanlı vadisinde kışlar ılık, yazlar serin geçerken, Çekerek bölümünde, yayla karakteri sert kışlar, serin yazlar görülür. Tokat’ın doğal bitki örtüsü genelde step görünümündedir. Ormanlarla kaplı dağların yüksek kesimlerinde yaylalar yer almakta olup, dağların hemen hemen hepsi ormanlarla kaplıdır. Tokat, Kuzey Anadolu Kırık Fay hattı üzerinde yer almasından ötürü Birinci derecede deprem bölgesinin sınırları içerisindedir. Bundan dolayı 1942 yılında meydana gelen Niksar-Erbaa depremi Tokat yöresinde büyük can kaybı ve yıkıma neden olmuştur. İlin ekonomisi tarım, hayvancılık, endüstri ve ticarete dayalıdır. Yetiştirilen tarımsal ürünlerin başında buğday, arpa, mısır, baklagiller, tütün, şekerpancarı, ayçiçeği, patates, soğan, üzüm, mısır, karpuz, tütün ve diğer sebzeler gelmektedir. Hayvancılıkta büyük ve küçükbaş hayvan yetiştirilmekte olup, ovalık alanlarda sığır ve manda, yaylaların bulunduğu dağlık kesimlerde de koyun ve kıl keçisi, Zile yöresinde de Ankara keçisi yetiştirilir. Ayrıca süt hayvancılığını geliştirmek amacı ile her türlü ıslah çalışmaları yapılmaktadır. Montofon ırkının yanında Holstein ırkı ile Kelkit vadisinde önemli miktarda Newjersy melezi yetiştirilmektedir. Koyunculukta Karagül koyunlarının yetiştirilmesi için üreticiler teşvik edilmektedir. Tavukçuluk ve arıcılığın yanı sıra göllerde az miktarda balıkçılık yapılmaktadır. Orman bakımından oldukça zengin olan ilde ormancılık da çok önem taşımaktadır. 1973-1980 arasında kalkınmada öncelikli iller kapsamına alınan Tokat ilinde sanayii pek fazla gelişmemiştir. İlde sanayii kuruluşu olarak; Tekel İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Tokat Sigara fabrikası ile un, süt ürünleri, yem, şarap, konserve, tuğla ve kiremit, orman ürünleri, tarım alet ve makineleri üreten fabrikalar bulunmaktadır. Küçük sanayii kuruluşu olarak da metal eşya üreten, dokumacılıkla uğraşan, orman ürünlerini işleyen, çeşitli araçların onarım ve bakımını yapan atölyeler bulunmaktadır. İl topraklarında çimento hammaddesi, Reşadiye’de betonit, Turhal yöresinde de antimon, kireçtaşı ve traverten içeren cevher yatakları vardır. Tokat ve çevresinde, özellikle Maşathöyük ve Horoztepe’de yapılan arkeolojik kazılarda ele geçen buluntular yörenin Kalkolitik Çağdan (MÖ.5500-3500) beri yerleşim alanı olduğunu göstermiştir. MÖ. XVII.yüzyılda Hititlerin egemenliği altında kalan yöre, MÖ.XV. ve VIII.yüzyıllar arasında Kaşkalar tarafından istilaya uğramış ve yakılıp yıkılmıştır. Ege göç kavimleriyle Batı Anadolu’yu istila eden Frigler Tokat yöresindeki Çekerek, Tozanlı, Kelkit Çayı boylarında kurulu Hitit kentlerini işgal etmişlerdir. Maşathöyük’te Frig dönemine ait yapılar ve çeşitli buluntular ele geçmiştir. Karadeniz’den gelen Kimmerlerin Frig egemenliğine son vermesi ile Yöreye MÖ.VI.yüzyılda Medler, daha sonra da Perslerin hakim olmuşlardır. Pers yönetimi sırasında Büyük Kapadokya Satraplığı’nın sınırları içerisinde kalmıştır. Bu dönemde yöredeki başlıca yerleşme, dinsel ve ticari açıdan büyük önem taşıyan Komana idi. Bugünkü Tokat ili’nin yakınlarında yer alan Gömenek Kalesi’nin bulunduğu yerde kurulmuş olan Komana kenti, Kapadokya’daki Komana ile karıştırılmamak için Komana Pontika adı ile anılmıştır. Daha sonra Kapadokya’nın kuzeyindeki Pontus Kapadokiası’na bağlanan yöre MÖ.IV.yüzyıl sonlarında Makedonyalıların egemenliği altına girmiştir.Büyük İskender’in ölümünden sonra, komutanları arasındaki anlaşmazlıktan doğan karışıklık sırasında Pers kökenli I.Mithradetes, MÖ.IV.yüzyıl başlarında yöreyi de içerisine alan topraklarda Pontus Krallığını kurmuştur. Giderek güçlenen Pontus Kralları Niksar, Turhal ve Zile’de Gazafilaklia denen güçlü kaleler, Komana ve Erbaa’da da tapınak, saray ve villalar yapmışlardır. Karadeniz kıyılarında güçlenen, zamanla Anadolu’nun büyük bir bölümünü egemenlik içine alan Pontus Krallığı, Anadolu’yu istila eden Roma ordularına karşı uzun yıllar süren savaşmışlar, bu savaşlar sonucunda da MÖ.I.yüzyılda yöre kesin olarak Romalıların eline geçmiştir. Pontus’un güçlü direnişini kırmak için Roma, en güçlü generallerini Küçük Asya’ya göndermiş, Amiral Triarius, Sulla, V.Flaccus, Lucullus ve Pompeius büyük mücadeleler vermişlerdir. MÖ. 47’de J. Sezar Zile’ye gelmiş ve Roma’ya başkaldıran Pontus asıllı Basforos kralı II.Pharnake’nin orduları ile Altıağaç mevkiinde karşılaşmış ve büyük zafer kazanmıştır. Sezar “Veni, Vidi, Vici” (Geldim, gördüm, yendim) diyerek Roma’ya bildirmiştir. 400 yıl süren Roma egemenliği sırasında Tokat ve yöresinde ticaret, bayındırlık ve ulaşım gelişmiş, kentler imar edilmiş, Komana, Niksar, Zile ve Sulusaray’ın önemi artmıştır. Roma İmparatorluğu’nun 395’te ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma (Bizans) sınırları içerisinde kalan yöre, bu dönemde VIII.yüzyıldan sonra Arap akınlarına uğramış, Bizanslılar ile Araplar arasında birkaç kez el değiştirmiştir. Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra Kutalmışoğlu Süleyman Şah ve Gümüştekin Ahmet Gazi’nin orduları Anadolu’nun büyük bölümünü ele geçirerek bağımsız beylikler kurmuşlardır. Büyük Selçuklu İmparatoru Sultan Melik Şah’ın komutanlarından Gümüştekin Ahmet Gazi, Önce Sivas’ı ve 1095 yılında da Niksar’ı başkent yapmış, daha sonra Tokat, Zile, Turhal, Zonusa’yı birliğine katmıştır. Anadolu Selçuklu devletinden ayrı, bağımsız bir devlet kuran Danismendoğuları daha sonra Kayseri ve Malatya’yı da alarak güçlenmişler, güneye inerek Antakya Bohemont Prensliğine, Akdeniz’de de Klikya krallığına son vermişlerdir. 1240’ta çıkan Baba İshak Ayaklanmasından etkilenen yöre Kösedağ Savaşı’nın (1243) ardından Moğolların egemenliği altına girmiştir. İlhanlı yönetimi sırasında Anadolu Selçuklularının hanedan çekişmelerine sahne olmuş ve Moğollar tarafından yağmalanmıştır.Daha sonra doğrudan İlhanlı yönetimine giren yöre 1340’ta Eretna Beyliği’ne, 1388’de Kadı Burhaneddin devleti’nin yönetimine girmiştir. Ardından Akkoyunluların eline geçen yöre, 1399’da Osmanlı topraklarına katılmıştır. XV.yüzyıl başlarında bir süre Timur’un yönetimi altında kalmış, 1413’te yeniden Osmanlı topraklarına katılmıştır. XVI. ve XVII.yüzyıllarda çıkan Celali Ayaklanmalarından büyük zarar görmüştür. Eski ismi Dar Ün-Nasr olan yöre, XIX.yüzyıl sonlarında Sivas Vilayetine bağlı Tokat sancağının yönetimi içerisinde idi. 1872’de Belediyesi kurulan Tokat, 1863’te nahiye, 1878’de Mutasarrıflık. 1920’de müstakil Liva olmuştur. 1920’de Zile Ayaklanmasından etkilenmiş, aynı yılın sonlarında silahlı Pontus çetelerinin giriştiği eylemler, 1921’de Nurettin Paşa komutasındaki bir ordu tarafından ve yöre halkının bir bölümünü oluşturan Rumların Anadolu’daki başka bölgelere yerleştirilmesi ile bastırılmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra, 1923 yılında İl konumuna getirilmiştir. Tokat’a günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; Komana antik kenti kalıntıları, Tokat Kalesi, Sulusaray, Maşathöyük, Gök Medrese, Yağıbasan Medresesi (XII.yüzyıl), Hatuniye Medresesi (1485), Garipler Camisi, Sümbül Baba Zaviyesi (1292), Hamza Bey Camisi (1412), Meydan Camisi (1485), Behzat Camisi (XVI.yüzyıl), Tokat Ulu Camisi (1679), Ali Paşa Camisi (XVI.yüzyıl), Takyeciler Cami, Sefer Beşe Mescidi (1251), Alacamescit (1310, ikinci yapımı 1505), Ebu’-Kasım Türbesi (1234), Halef Sultan Türbesi (1292), Vezir Ahmet Paşa Türbesi (1288), Nureddin İnb Sen Timur Türbesi (1314), Abdülmuttalip Türbesi (1317), Niksar Çöreğibüyük Tekkesi (XIV.yüzyıl), Mevlevihane, Pervane Hamamı (XIII.yüzyıl), Mustafa Hamamı, Yörgüç Paşa Hamamı (1613), Taşhan, Suluhan, Paşahan, Yazmacılar Hanı, Bedesten, Behzat Çarşısı, Sulu Sokak Çarşısı, Tokat Köprüsü (1250) Saat Kulesi (1902) ile Türk sivil mimari örneklerinden başta Latifoğlu Konağı, Madımağın Çelal’in evi olmak üzere Tokat evleri ve konakları bulunmaktadır. Ayrıca, Ballıca Mağarası, Sulusaray ve Reşadiye Kaplıcaları ilin doğal oluşumları olup, kaplıcalar turizm açısından önem taşımaktadır. Gıj Gıj Tepesi, Gümenek, Topçam Tekmezar, Batmantaş Yaylası, Alan yaylası, Gözova Regülatörü, Gökçeyol Göleti, Almus Orman evleri, Almus Belediye Parkı, Çatak Yaylası, Niksar Çamiçi Yaylası, Ayvaz Parkı, Erbaa Düden Gölü, Reşadiye Zinav Gölü, Kurt Gölü, Selemen Yaylası, Zile-Şeyh Ahmet, Esvap Çayı, Başçiftlik Düden Yaylası, Artova Alçakgedik ilin başlıca mesire yerleridir.
  2. _asi_

    Trabzon Kiliseleri

    TRABZON KİLİSELERİ Trabzon Ayasofyası (Merkez) Trabzon’da günümüze en iyi biçimde gelebilen kiliselerden biri olan Trabzon Ayasofyası İmparator I.Manuel (1238–1263) zamanında yapılmıştır. Geç Bizans kiliselerinin en iyi örneklerinden biri olan bu yapıdan Evliya Çelebi (1648), Pitton de Tournefort (1701), Hamilton (1836), C.Texier (1864), Trabzonlu Şakir Şevket (1878), Lynch (1893) ve D.Winfield (1985) gibi araştırmacılar söz etmişlerdir. Timur zamanında Trabzon’dan geçen İspanyol elçisi Clavijo da gezi notlarında bu kiliseye değinmiş ve bazı ilginç noktalar üzerinde durmuştur: “Ayin esnasında bir kitap kullanılmamaktadır. Sonra Ayasofya’nın istisnası ile kiliselerin birinde çan yoktur. Ayin yapılırken mühim kısımlarına işaret eden bir tahtaya vurulmaktadır. Bütün papazlar evlidirler. Ama bunlar yalnız bir kere evlenirler ve mutlaka bir bakire alırlar. Papazın zevcesi ölünce papaz bir daha evlenmez”. Ayasofya Kilisesi merkezi plandan oluşan, yüksek kasnaklı kubbesi, dairevi, çokgen apsidleri, portikleri ve taş süslemeleri, freskleri ile ilginç bir yapıdır. Son derece güzel bir işçilik gösteren kilisenin ilk yapıldığı yıllarda manastır olarak kullanıldığı, güney yönündeki bazı duvar kalıntılarından anlaşılmaktadır. Ayrıca burada küçük basamaklı merdivenlerle inilen, büyük bir olasılıkla bir gürcü prensine ait olduğu sanılan mezar odası vardır. Kuzey, batı ve güneyden üç ayrı girişi olan kilise, ayrı bir atrium ile nartekse sahiptir. Narteksin güneyinde, iki yanında bazı mezarlar yer almaktadır. Üç nefli plân düzeninde nefler ayrı ayrı apsidlerle sonuçlanmakta olup, bunlardan yandakiler yuvarlak, ortadaki beş köşelidir. Orta mekân oldukça büyük ölçüde, dört mermer sütunun taşıdığı pandantifli, onikigen kasnaklı yüksek bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbenin dışında kalan bölümlerin üzerleri içten tonoz, dıştan kiremit kaplıdır. Yapının batısından demir merdivenlerle kadınlar bölümüne çıkılmaktadır. Kiliseden ayrı olarak, 1427 yılında yapılan çan kulesini Minas Bızıskyan şöyle anlatmaktadır: “Kule iki katlıdır. Taş merdivenlerden çıktığımız birinci kat, ayin masası ile üç adım genişliğinde ve her tarafı resimlerle süslü ufak bir şapeldir. Fallmerayer, kulenin doğudaki dış duvarlar üzerinde doğuya has elbiseler giymiş ve taç takmış üç kişinin freskini görmüştür”. G.Millet bu fresklerin büyük olasılıkla İmparator I.Aleksios (1417–1429) ve onun oğlu Alexander ve baldızına ait olduğu düşüncesindedir. Trabzon kiliseleri arasında Ayasofya, en zengin bezemeye sahip olanıdır. Güney girişindeki taş bezemeler Bizans sanatının yanı sıra Selçuklu sanatı izlerini de taşımaktadır. Özellikle batı yönündeki mihrapların mukarnaslı bölümleri, sütun başlıkları İslâm üslubunu hatırlatmaktadır. Bunun yanı sıra kuzey cephedeki alınlık üzerindeki geometrik kompozisyonlar, madalyonlar XIII. yüzyıl Selçuk taş işçiliği ile çok yakın benzerlikler göstermektedir. Özellikle güney cephe, yapının en gösterişli kabartmalarının yer aldığı bölümdür. Burada kabartma olarak insanın yaratılışı tasvir edilmiştir. Cennet ile Havva’nın yaratılışı, Âdem’in meşhur elmayı Havva’dan alışı, cenneti sembolize eden ağaçlar, meleğin cennet kapısındaki tembihleri, cennetten kovulma, pişmanlık ve Habil’in Kabil’i öldürmesi burada görülmektedir. Güney cephenin kilit taşı üzerinde de Komnenosların sembolü olan tek başlı kartal motifine yer verilmiştir. Ayrıca bu cephenin alınlıktaki sütun başlıklarına yakın yerler kentavroslar, grifonlar, sırt sırta güvercinler, içerisi dairelerle doldurulmuş kare panolar, ay, yıldız ve bitkisel bezemelerle süslenmiştir. Trabzon Ayasofya’sının fresklerinin 1260 yılında yapıldığı sanılmaktadır. Günümüze son derece iyi korunarak gelebilen bu resimlerin Bizans Paleologos döneminin en erken örnekleri olarak tanımlanmışlardır. Özellikle burada İncil’den alınma konulara yer verilmiştir. Kubbe’de Pantokrator İsa, onun altında melekler korosu ve yazıt kuşağı dikkati çekmektedir. Bu kuşağın altında dizi halinde meleklerin yer aldığı bir friz, pencere aralarında oniki aziz tasvirleri yer almaktadır. Pandantiflerde ise değişik görünümlere yer verilmiştir. Kilise ana koridorun batısında, son akşam yemeği, Hz. İsa’nın ayaklarının yıkanma sahnesi, bahçedeki can çekişme sahneleri resmedilmiştir. Kuzey koridorun doğusunda, Zacharius’un öldürülmesi, dört aziz tasviri, ana mekânın (Naos) doğu kemerinde ortada Hz.İsa, madalyon içerisinde iki aziz, güneyde Aziz Anna’nın yalvarışı, bir çocukla birlikte Meryem görülmektedir. Kemerlerde göğe yükseliş, Meryem, pandantiflerde St.Luke ve İsa’nın doğuşu, St.Mark, Baptism, St.Matthev, İsa’nın çarmıha gerilişi, St.Iohannes ve Anastasis sahneleri resmedilmiştir. Kilisenin batı duvarında, kıyametten önceki hesap günü, Peter’in inkârı; kuzey duvarında çarmıha geriliş, Anastasis, St.Simon, St.Sabas, St.Anthony, St.Euthemios, St.Theodosis ile ilgili freskler vardır. Ana mekânın (Naos) kuzeyinde de Thomas’ın şüphesi, İsa’nın Tiber gölü kıyısında görünüşü, Naos’un güneyinde Havariler, kuzeyinde balık ve ekmek mucizesi, su yüzünde yürüyen İsa’nın rüzgârı durduruşu, Peter’in kaynanasının şifa buluşu resmedilmiştir. Güneyde Baptism, Hz.İsa Siloum havuzunda körün gözlerini açılışı, İsa’nın mabetteki doktorla konuşması, Cana’nın düğün şenliği ve kötünün iyileşmesi sahneleri duvarları süslemiştir. Narteks’in güney duvarında Cananite kadının kızından şeytanın kovulması, batı duvarında suyun şaraba çevrilmesi gibi mucizeler tasvir edilmiştir. Narteks’in batısında Jacobs’un rüyası, Jacobs’un meleklerle verdiği uğraş, Moses ve yanan çalılar, acılar içerisinde Job, peygamber Gideon Jesse’nin ağacı, sahnenin inkârı, muharip azizler, Abraham’ın misafirperverliği sahneleri bulunmaktadır. Trabzon Ayasofyası’nın Trabzon’un fethinden sonra camiye çevrildiği söylenmektedir. Ancak son yıllardaki araştırmalar Ayasofya’nın, Sultan III. Murad zamanında Trabzon Beylerbeyi Ali Bey’in girişimleriyle camiye 1670 tarihinde çevrildiğini ortaya koymuştur. Mabet 1864’te Bursalı Rıza Efendi’nin teşvikleriyle onarılmıştır. I.Dünya Savaşı sırasında depo ile askeri hastane olarak kullanılmışsa da sonradan yeniden cami olmuştur. Edinburg Üniversitesi ile Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce bir kez daha onarılan yapı 1964 yılında müze haline getirilmiştir. Küçük Ayvasıl Kilisesi (St.Anna Kilisesi) (Merkez) Trabzon Maraş Caddesi üzerinde, Merkez Postanesi’nin karşısında bulunan bu kilise şehrin en eski kiliselerinden biridir. VII. yüzyılda yapıldığı sanılan kilise üç nefli, üç absidli bir bazilikadır. G.Millet bu kilisenin XIV.-XV. yüzyıllarda cenazelerde kullanıldığını ileri sürmüştür. Güneydeki giriş kapısı üzerinde İmparator Basileus I tarafından MS.884–885 yıllarında onarıldığı yazılmıştır. Ayrıca burada yatar durumdaki bir melek ile ayakta duran, kalkanlı ve mızraklı bir muhafız kabartması kiliseye ayrı bir özellik vermiştir. St.John Kilisesi (Sotha Kilisesi) (Merkez) Trabzon Hızırbey Mahallesi’nde, Kuledibi İlkokulu’nun bitişiğinde yer alan bu yapı, MS.1306’da Theodora Tzanichites ve Gregory Kamachenos tarafından yaptırılmıştır. Metropolitan Constantinos da (1830–1879) 1856 yılında orijinal durumuna uygun biçimde yenilenmiştir. Oldukça geniş bir arsa üzerinde, bazilika tipindeki yapı, Ayasofya ve St.Eugenios kiliseleri ile plân bakımından çok yakın benzerlikler göstermektedir. Üç nefli kilisenin kalın taş duvarları olup, kuzey, güney ve batı yönünde ayrı ayrı kapıları vardır. Ana mekânı örten kubbe dört fil ayağınca taşınmakta, tonozlarla da desteklenmektedir. Kubbe kasnağının duvarlarına açılan on iki pencere içerisinin aydınlanmasında büyük etken olmaktadır. Trabzon’un fethinden sonra bir süre cami olarak kullanılmış, askeri depo olmuştur. Bugün Kuledibi İlkokulu olarak kullanılmaktadır. Santa Kiliseler Topluluğu Trabzon’un doğusunda, çam ormanlarının çevrelediği Santa, eski çağlarda önemli bir yerleşim alanı olmasına rağmen buradan söz eden kaynakların yetersiz oluşu hayret vericidir. Buraya ulaşım Maçka-Sumela veya Asun-Yanbolu deresini izleyen Sincan-Mesahor yolundan sağlanabilmektedir. Trabzon’a uzaklığı 60–70 km. olan Santa’da yerleşimin ilk defa ne zaman başladığı kesinlik kazanamamıştır. Orta Çağda bir Rum sığınağı olduğu sanılan yörede XVII.-XVIII. yüzyıllarda büyük nüfuz artışı olmuştur. XIX. yüzyılda Santa büyük bir gelişim göstermiş, Rodopolis Başpiskoposunun yardımıyla 1863’te burada bir okul açılmıştır. Bunu biri kız öğrencilere ait olmak üzere yedi okul daha izlemiştir. Öte yandan bölgede, Zurnacil, Piştofli, İşhanlı, Binatlı, Çingallı, Goballi, Terzili gibi yerlere dağılmış, irili ufaklı bir takım kiliseler vardır. Terzili’de St.Sheodor, Binatlı’da İlyas Peygamber, İşhanlı’da St.Kiryaki, Piştoflu’da St.Christopher, Çokallı’da Çakallı Kilisesi ile Çingalı’da St.Konstantinos ve St.Petros kiliseleri bunların belli başlılarıdır. Büyük bir olasılıkla 1860–1870 yıllarında yapılan bu kiliselerin hemen hepsi üç apsidli, üç nefli bazilika plânında olup, üst örtülerde beşik tonoz sistemleri uygulanmıştır. Bunlar pencere çerçeveleri, kabartma haçlı kapıları ve çan kuleleri ile ilginç görünümlere sahiptirler. Panaghia Chrysokephaios Virgin (Altın Başlı Meryem) Kilisesi (Merkez) (Fatih Cami-Orta Hisar Cami) Trabzon’un baş kilisesi olarak nitelenen bu yapı Ortahisar Mahallesi’nde, bugünkü Zağnos ve Tabakhane köprüleri arasında kalan kısımda, şehri batıdan doğuya doğru kesen ana cadde üzerindeki meydandadır. Büyük bir olasılıkla Roma İmparatoru Konstantin’in (MS.325–364) yeğeni Hannibalianos tarafından Roma dönemine ait bir mabedin bulunduğu yere yaptırılmıştır. Komnenosların katedrali olarak nitelenen ve Hz. Meryem’e ithaf edilen kiliseye buradaki bir ikonanın halesi altın olduğundan altın başlı ismi yakıştırılmıştır. XVII. yüzyıla gelinceye kadar Trabzon’la ilgili kaynaklarda bu kiliseden söz edilmemiştir. Kiliseye ilk kez Evliya Çelebi değinmiştir: “Eskiden Orta Hisar’da gayet mez’un bir kilise varmış. Bu kilise daha sonra Hin-i Fetih’te Fatih hazretleri tarafından camiye tahvil edilmiştir. Deruni-nur ile mal-malîdır. Mihrap ve minberi ilk zamanda yapılmış olup, şark tarafına muttasıl Hünkâr Mahfili vardır. Ahşap kısımları servi, ceviz, şimşir levhalardan inşâ edilmiştir. Caminin rânâ bir minaresi olup, taşra hareminde dört tarafta medrese yerleri vardır. İşte bu cami ile kaledeki yeni camiden başka sair camiler hariç sur da vaki olmuşlardır ki, bunlar Trabzon’un garp tarafına düşerler. Garp tarafında dört cami vardır. Şark tarafındaki rabıtasında ise iki cami vardır”. Fallmerayer; “Altın Başlı Panaghia Kilisesi ve Manastırı bugün ise Trabzon’un yüksek kubbeli baş camii, esasından hiçbir şey kaybetmedi. Yalnız ince, uzun ve mütenasip minare Bizans yapısı küt çan kulesinin yerini aldı” demiştir. Kilise mozaik ve freskolarla süslenmiş olduğundan ve bazı bakımlardan İstanbul Ayasofya’sı ile benzerlik gösterdiğinden söz eden Ch.Texier, “Şehrin ortasında yer alan bir camidir. Daha önce Komnenoslar zamanında yapılmış kilise idi ve bu halinden hiçbir şey kaybetmemiştir. Narteks ve eksonarteksler başka bir de portikosu bulunmaktadır” demiş, M.Marengo ise 1877’de restorasyon yapılırken bazı kitabelerin var olduğunu, freskoların, duvar ve taban mozaiklerinin Hıristiyan ziyaretçiler tarafından hatıra olarak toplandığını sözlerine eklemiştir. Ancak bu kilise bilimsel olarak ilk kez 1895’te G.Millet tarafınca incelenmiştir. Araştırmacı, planının XI.-XII. Yüzyıl Bizans mimarisinde uygulanan planların benzeri olduğuna işaret ederek kilisenin İstanbul ve Selanik kiliseleri ile yakınlığını doğrulamıştır. Günümüze oldukça iyi durumda gelebilen bu yapının zaman zaman değişikliğe uğradığı açıkça görülebilmektedir. Bununla birlikte, ilk yapılışında tonozlu bazilika olduğu, sonradan buna kubbe eklendiği ve haç kollarının da beşik tonozlu bir üst örtüye sahip olduğu görülmektedir. Doğu-batı doğrultusunda, bütünüyle taştan 36.60x17.00 ölçüsündeki yapı dikdörtgen planlı olup, apsid dışarıya taşmıştır. XIII.-XIV. Yüzyılda yapıldığı sanılan dış narteks batı cephesinde boydan boya uzanmaktadır. Üç kemerli bir girişle içerisine girilen iç narteksin kilisenin ilk yapısına ait olduğu sanılmaktadır. Beşik tonozlu beş bölümden meydana gelen iç narteksden ahşap bir kapı ile ibadet mekânına geçilmektedir. Kapalı Yunan haçı planının tipik bir örneği olan bu mekân 24.00x15.50 m. Yüksekliğinde olup, 6.90 m. çapındadır. Kubbenin dışında kalan, bema ve haçın kollarının üzerinde tonoz örtü sistemi uygulanmıştır. İki basamakla bemadan ayrılan orijinal absid içten yarım yuvarlak, dıştan beş köşelidir. Genellikle sade bir görünümü olan yapının orjinalinde çok zengin bir bezemeyeyle süslendiği sanılmaktadır. İçerisinin döşeme mozaikleri ile kaplı olduğu sanılırsa da üzerleri tahta ile kaplanmıştır. Bugün yalnızca güneyde pencerelere yakın bir yerde geometrik motiflerden oluşan bir bezeme dikkati çekmektedir. Burada altıgenler, beyaz-gri damarlı merdivenlerin arasında sarı, yeşil, porfir kırmızısı, beyaz damarlı mermer üçgenler görülmektedir. Trabzon’un fethinden sonra camiye çevrilirken bazı ilaveler yapılmış, üst katın bina ile olan bağlantısı tamamen kesilmiştir. Bugün girişin hemen sağında yükselen ince, zarif minarenin güzel bir taş işçiliği vardır. Kuzey kapısının içerisinde ve iki yanda bulunan çıkmaları çevreleyen ahşap kısımlar, absid ile haçın kollarının üst kısmında dolaşan galeri, Türk devrinde yapılmıştır. Mihrap beyaz ve kırmızı yumuşak taşlardan yapılmış olup, stalaktitlerle sonuçlandırılmıştır. Ne yazık ki bu mihrap yağlı boya ile boyandığından özelliğini yitirmiştir. Ceviz ağacından, geometrik bezemeli, kündekâri (geçme) tekniğindeki ahşap minber Türk ağaç işçiliğinin en güzel örnekleri arasındadır. Üzerindeki h.1215 (1800–1801) ve h.1219 (1804–1806) tarihleri büyük olasılıkla minberin başlama ve bitim tarihleridir. Kuzey kapısının içerisinde sülüs yazılı, renkli 120 adet Esma-i Hüsna, Ayet-el Kürsü yazılarının sonunda Trabzon’un fethedildiği h.867 (1462) tarihine yer verilmiştir. Bunların yanı sıra doğu yönündeki kapı üzerinde de talik yazılı iki yazıttan sol taraftaki h.1253 (1837) tarihlidir. Bu yazıtta Trabzon Valisi Osman Paşa tarafından bu kapının açıldığı yazılıdır. Diğer taraftaki h.873 (1488–1489) tarihli yazıt ise Trabzon Livası Ali Bey’in kadının huzurunda yapının vakfiyesini açtığını belirtmektedir. Yapının içerisinde bulunan ve sonradan kütüphane olarak kullanılan absid yan hücreleri üzerindeki h.1258 (1842) tarihli yazıtla Trabzon Valisi Hazinedarzade Abdullah Paşa’nın kardeşi Ahmet Muhtar Bey’in yaptırdığı belirtilmiştir. Kuzey cephesine bitişik yapının medrese olduğu söylenmişse de bu durum kesinlik kazanamamıştır. Kaynaklar, kilisenin absid yönünde küçük bir yapıdan söz etmektedir. Yerinde bir şadırvan bulunan bu yapıdan günümüze hiçbir iz gelememiştir. Araştırmacılar bu yapının bir mezar anıtı olabileceği noktasında birleşmektedirler. G.Millet “bu yapının dört alçak sütundan meydana gelen, yaprak ve haç bezemeli başlıkları olan mezar anıtı” olduğuna değinmiştir. Uspenski ve bu mezar anıtının altında, daha da eski tarihlerde yağma edilmiş İmparator III.Aleksios’un mezarı olduğunu ileri sürmüştür. Trabzon’un Türk döneminde buraya efsanevi bir Türk kahramanının gömüldüğü söylenmiştir. Fatih efsanesine göre; Osmanlı ordusu Trabzon’u kuşattığı sırada İmparator Davit kaleyi bir şartla teslim edeceğine söz vermiştir. Buna göre atılacak 40 gülleden biri şehri koruyan zincirleri kopardığı takdirde, şehir teslim olacaktır. Atışlar başlar, 39. gülle de ateşlenir, ancak, hiçbiri zincirleri koparmaya yetmez. Bunun üzerine Hünkâr son güllenin emri olmadan atılmamasını ister. Fatih Sultan Mehmet, kendisine güvenen varsa gelsin top başına der. Bu arada, sonuncu gülle de boşa giderse, atanın başının kesileceğini de sözlerine ekler. Hiç kimse topu ateşlemeye cesaret edemez. Birden topun ateşlendiği görülür. Herkes şaşırır, Hünkâr topu kimin ateşlediğini sorar, sonunda genç bir yeniçeriyi huzuruna getirirler. Yeniçeriye topçu olup olmadığını sorarlar, hayır cevabını alınca da başını vururlar. Tam bu sırada bir gürültü kopar ve zincirin koptuğu öğrenilir. Ancak iş işten geçmiş Hoşoğlan isimli yeniçerinin başı kesilmiştir. Bunun üzerine Ortahisar’da Fatih Camisi ismi verilen kilisenin yanına padişahın emri ile gömülür. Uzun yıllar burası Trabzonluların ziyaretgâhı olup, mezarın üzerine de bir top güllesi asılır. St.Michael Kilisesi (Akçaabat Orta Mahalle Kilisesi) (Akçaabat) Trabzon Akçaabat İlçesi, Orta Mahalle semtinde yer alan bu kilisenin Komnenoslar zamanında yapıldığı sanılmaktadır. Selina Ballance’nin belirttiğine göre; Komnenos Manuel, Selçuklu ordusunu 30 Ağustos 1332’de yenmiş ve bu zaferi kutlamak amacıyla bu kiliseyi yaptırmıştır. Kilise Rumlar tarafından 1846 yılında onarılmıştır. Bu kilise ilk defa Hamilton tarafından tanıtılmıştır. Dikdörtgen plânlı, tek nefli olan yapı, kesme ve moloz taştan yapılmış, duvarlar kemerlerle takviye edilmiştir. İbadet mekânının üzeri tonozlarla örtülmüş olup, abside yakın bölümde pandantiflerin taşıdığı yüksek kasnaklı bir kubbe vardır. Apsid içten yarım dıştan köşeli planlıdır. Son Bizans döneminin özgün mimarisi duvar işlemelerinde kendisini göstermektedir. Kilisenin döşemesi Bizans üslubunda mozaiklerle kaplanmıştır. Ancak bunlar zamanla harap olmuş ve pek az parça günümüze gelebilmiştir. Kiliseye XIX. yüzyılda bir bölüm daha eklenmiş ve bunun sonucunda uzunluğu daha da genişlemiştir. Bu eklemeler de yapının mimarisinde değişiklikler ortaya koymuştur. Kilise son zamanlarda ev olarak kullanılmış, üzerine beton çatı yapılmış, yerli yersiz yerlere pencereler açılarak giriş değiştirilmiştir. Hagios Eugenios Kilisesi (Yeni Cuma Cami) (Merkez) Trabzon’un güneyinde, Boztepe’de, Tabakhane Deresi’nin doğusunda, Yeni Cuma Mahallesi’nde, yeni Cami Sokağı ile Yeni Cuma Camisi çıkmazının kesiştiği yerdedir. Kiliseye ismini veren Trabzon’un kurtarıcı ve koruyucu Azizi Eugenios, III. yüzyılda yaşamış Trabzonlu bir Hıristiyan azizdir. Kaya kovuğunda keşiş hayatı yaşayan Aziz Eugenios’un paganizm inancı ile çatıştığı ve bu yüzden de ölümünden sonra aziz ilân edildiği söylenmektedir. İmparator Diocletianus (MS.285–305) zamanında Trabzon’da da Hıristiyanlığın yayılmasıyla ilgili hareketler başlamıştı. Boztepe’deki bir mabede Eugenios ile arkadaşları MS.281’de saldırıda bulunarak Mithros’un heykelini tepeden aşağıya atarak kırmışlardır. Bunun üzerine Romalılar Eugenios ve arkadaşlarını yakalayarak, işkence edip öldürmüşlerdir. Eugenios’un arkadaşları da onun cesedini doğduğu evin yanı başına gömmüşlerdir. İmparator Alexios Kommenos (1204–1222) Trabzon’da ayrı bir devlet kurduktan sonra Eugenius’u baş aziz ilân etmiş ve gömüldüğü yere Hagios Eugenios Kilisesini yaptırmıştır. Aziz Eugenios’un kafatasını altınla kaplatmış, üzerini değerli taşlarla süslemiş ve kilisenin güney nefi absidine gümüşten bir lahit içerisinde yerleştirmiştir. Trabzon’un Osmanlılar tarafından fethinden önce kilisenin önde gelenleri Aziz Eugenios’un kemikleri mermer bir blok içerisine koyarak binanın altına gömmüşlerdir. Gümüş lahdin ne olduğu bugün bilinmemektedir. Aziz Eugenios Trabzon azizleri arasında son derece büyük saygı gören bir kişidir. Selçuklular 1228’de bu kiliseye yakın bir yerde ordugâh kurarak şehri kuşatmışlardı. Ancak hücumlar şiddetli bir kasırga ile engellenmiş, bu durum Aziz Eugenios’un manevi gücüne bağlanmıştır. Trabzon sikkelerinin bir yüzünde imparatorun, diğer yüzünde ise Aziz Eugenios’un resmi bulunmaktadır. Şehir surlarının kuzeyinde, kule yanındaki şapelde İmparator I.Aleksios ve diğer imparator freskleri arasında Aziz Eugenios’un asker elbiseleri giymiş freski bulunuyordu. Aziz Eugenios Kilisesi, günümüze son derece iyi bir durumda gelmiştir. Kapalı Yunan haçı plânında olup, 16 köşeli bir kasnak üzerine oturan kubbe altı paye ile desteklenmiştir. Ne var ki, batı yönündeki giriş son devirlerde yapılan ilavelerle özelliğinden uzaklaşmıştır. Doğu cephesinin ortasında biri büyük, ikisi küçük olmak üzere üç bölümlü apsidi yer alıyordu. Yan apsidler birer pencereli ve yuvarlak olmalarına karşılık orta apsid beş köşeli olup, üç yüzünde üçer penceresi vardır. Ana apsidin pencere hizasından geçen bir friz bu bölümü ikiye ayırmıştır. Osmanlı döneminde buraya bir kapı açılmış ve üzerine de bir kitabe yerleştirilmiştir. Kuzey cephesindeki bazı izler burada birkaç devrin birbirini izlediğine işaret etmektedir. Burada bazilikaya ait duvarlar, sonradan yapılan kapalı Yunan haçı planlı kilisenin kemerli, beşik tonozlu iki payeli bölümü ile Osmanlı döneminde yapılan minare bu cepheyi oldukça değiştirmiştir. Bizans dönemine ait narteks de bugün büyük ölçüde özelliğinden uzaklaşmıştır. Fallmerayer’in XIX. yüzyıl başında gördüğü freskler bugün yerinde yoktur. İmparator I.Aleksios Komnenos’tan, İmparator III. Aleksios Komnenos’a kadar tahta geçen imparatorların portreleri narteksin yıkılmış olmasından günümüze ulaşamamıştır. Kilisenin tümü yumuşak bir kalker taşından yapılmıştır. Cephe süslemesinde Bizanslıların çok fazla uyguladıkları tuğla bezeme dekorasyonu burada görülmektedir. Trabzon kiliselerinin esas süslemesi olan tıraşlanmış taş burada da karşımıza çıkmaktadır. Trabzon’un Rus istilası sırasında ortaya çıkarılan mozaik döşemesinin üzeri kapatılmış bulunmaktadır. D.Talbot Rice’nin sözünü ettiği, kubbe altına rastlayan bu mozaik kare çerçeveler içerisine alınmış 3 m. Çapında bir daire ve iç içe 12 daireden oluşmuştur. Bunun yanı sıra köşelerde kare ve daireler arasında yine yuvarlak motifler dikkati çekiyordu. Trabzon’un Fatih Sultan Mehmet tarafından fethinden sonra camiye çevrilmiş, kuzeyine bir giriş kapısı ile minare eklenmiştir. Ayrıca kilisenin büyük apsisinde bir giriş daha açılmıştır. Bugün barok üslupta olan bir mihrap eklenmiş ve yanına da son derece ahşap minber konulmuştur. Bu eklerden başka iç mekân kalem işleri ile süslenmiştir. Pandantiflerde görülen yazıları Hattat Hafız Hasan Rıfat yazmıştır. St.Savas Mağara Kiliseleri (Maşatlık) (Merkez) Trabzon Esentepe Mahallesi’nin Boztepe yamaçlarında yer alan St.Savas Mağara kiliseleri Kapadokya üslubunda, tamamen kayaya oyularak yapılmışlardır. Giriş kısımları taş duvarlarla örülerek daha da kuvvetlendirilmiş, Komnenoslar zamanında (1204–1461) bir süre hapishane olarak kullanılmışlardır. Kaynaklardan Halkidonta ruhani meclisi üyelerinden Kapadokya rahibinin MS.451’de burada yaşadığı, Rahip St.Sava’nın girişimleriyle kiliselerin manastıra dönüştürüldüğü öğrenilmiştir. Mağara kiliseleri doğu, batı ve kuzey olmak üzere üç ana grupta toplanmışlardır. Bunlardan doğudakinin bugün yıkılmış taş merdivenli bir girişi vardı. Burası tamamen kaya içerisine oyularak genişliğine yayılmış bir mağaradır. Rutubetten büyük zarar gördüğünden 1411 tarihli fresklerin az da olsa yalnızca izleri seçilebilmektedir. Batıdaki kiliseye ince taşlardan yapılmış, duvara bağlı bir merdivenden çıkılmaktadır. Kuzeyden içerisine girilen mağara tek bir pencere ile aydınlanmakta, batısındaki vaftiz kuyusu dikkati çekmektedir. Bu kilisenin de freskleri bozulmuş olmasına rağmen tavandaki Hz. İsa ve havarileri açıkça görülmektedir. Kuzeydeki kiliseye ise, vadinin altından güneydeki kaya oyuğundan girilmektedir. Kayalara son derece muntazam oyulmuş olan bu mabedin absid ile denize bakan balkonun ilginç bir görünümü vardır. Bu kilisenin de duvarları fresklerle bezenmişse de bunlar da rutubetten etkilendiğinden çok güç seçilebilmektedirler. St.Andrea Kilisesi (Molla Nakip Cami) (Merkez) Trabzon Pazarkapı Mahallesi’nde küçük bir yapı olan bu kilise, Aziz Andrea’ya ithaf edilmiş, fetihten sonra da camiye çevrilerek Molla Nakip Camisi ismini almıştır. Aziz Andrea, İmparator Diocletianus zamanında (MS.284–305) Trabzon’a gelmiş, Kemerkaya Mahallesi’nde bir mağarada yaşayarak Hıristiyanlığı yaymaya çalışmıştır. Aziz Andrea Hz.İsa’nın oniki havarisinden biri olup, Trabzon kiliselerinin çoğu Ona ithaf edilmiştir. X.-XI. yüzyıllara tarihlendirilen bu kilise üç nefli bir bazilikadır. Yapıda tuğla ve moloz taş kullanılmış, üst örtüde beşik tonozdan yararlanılmıştır. Yapılan incelemelerde iç kısımlarının fresko ve mozaik olmadığı anlaşılmıştır. St.Philip Kilisesi (Kudrettin Cami) (Merkez) Trabzon Esentepe Mahallesi’ndeki bu kiliseyi İmparator III.Aleksios Komnenos’un kızı Anna Komnenos (1341-1342) Hıristiyan azizlerden St.Philip’in anısına yaptırmıştır. Dikdörtgen plânlı, tek nefli yapının üzeri tonoz örtülüdür. Yalnızca absidin üzerinde kasnaklı yuvarlak bir kubbe vardır. Abside yakın bölüm Kafkas üslubunda, onikigen kasnaklı kubbe ile kapatılmıştır. Kilise 1665 yılına kadar kullanılmış, bundan sonra camiye çevrilmiş, 1968–1969 onarımında da yıkılarak yeni baştan yapılmıştır. St.Elefterios Kilisesi (Hüsnü Köktuğ Cami) (Merkez) Trabzon Çömlekçi Mahallesi’ndeki bu kilisenin XV.yüzyılda Cenevizliler tarafından yapıldığı sanılmaktadır. Üç nefli bazilika görünümündeki yapının, fil ayakları ve sütunlar ile desteklenen üst örtüsü tonozludur. Trabzon’un fethinden sonra, bir süre kilise olarak kullanılmış, 1923’de kendi haline terk edilmiştir. Bundan sonra özel kişilerce depo yapılmış, 1953’de de Hüsnü Köktuğ isimli şahıs tarafından camiye dönüştürülmüştür. Santa Maria Kilisesi (Merkez) Bu kilise, Sultan Abdülmecit’in fermanıyla Trabzon bölgesine gelen yabancıların ibadeti için 1869–1874 yıllarında yapılmıştır. Barok üslupta, bazilika plânında üç nefli bir yapıdır. Bezeme yönünden son derece zengindir. Özellikle 1874’de Tentula Giongiacomo’nun yapmış olduğu kutsal tasvir sahnesi görülmeye değer güzelliktedir. Bunun yanı sıra kilisenin kuzey-batı ve güney duvarlarında St.Andiev, ziyaretçi St.Peter ve St.Eugenius’a ait resimler ilginç fresko örnekleridir. Çar I.Nikola tarafından Gürcistan’dan kovulan bir grup İtalyan beraberlerinde getirdikleri Meryem tablosunu bu kilisenin mihrabına asmışlardır. Ortodoks Rumlarının yapımını engellemeye çalıştıkları bu kilise Trabzon’da ibadet edilen tek kilisedir. Hagios Michael Kilisesi (Akçaabat) Trabzon ili Akçaabat ilçesi, Orta Mahalle Semtinde Hagios Michael Kilisesi’nin doğusunda bulunan bu kilise aynı ismi taşıdığı kilise ile birlikte yapılmıştır. Geç dönemlerde onarılan bu kilise günümüzde depo olarak kullanılmaktadır. Kilise moloz taştan tek nefli, dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır. Pencere kenarlarında apsiste tuğlaya yer verilmiştir. Kilisenin güney cephesinden iki girişi olup, bunların üzerindeki tuğla bezemeler bütün yapıyı çepeçevre kuşatmaktadır. Kilisenin üzeri beşik bir tonozla örtülmüştür. Apsisin yanındaki duvarın üzerinde Deisis sahnesine ait olduğu sanılan fresk izleri görülmektedir. Günümüzde bu yapı evler arasında sıkışıp kalmıştır. Anayurt Köyü Kilisesi (Camisi) (Maçka) Trabzon ili Maçka ilçesi, Anayurt Köyü’nde bulunan bu yapının ne zaman ve kimin tarafından yapıldığını belirten bir kitabe günümüze gelememiştir. Günümüzde cami olarak kullanılan bu kilise düzgün kesme taştan dikdörtgen planlı, bazilika tipinde üç nefli olarak yapılmıştır. Naos içerisinde birbirlerine kemerlerle bağlanmış dört sütunla nefleri meydana getirmiştir. Yapının üzeri kırma çatı ile örtülmüştür. Kilise camiye çevrildikten sonra batı yönündeki girişi kapatılmış, güneydoğu köşesine de tek şerefeli bir minare eklenmiştir. Gürgenağaç Köyü Kilisesi (Camisi) (Maçka) Trabzon ili Maçka ilçesi, Gürgenağaç Köyü’nde bulunan bu kilisenin ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Yapı üslubundan XIX. yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır. Kilise düzgün kesme taştan, dikdörtgen planlı, bazilika düzeninde yapılmıştır. Naos sütunlarla üç nefe ayrılmıştır. Üzeri değişik zamanlarda farklı şekillerde örtülmüştür. Tonoz örtülü üst örtünün bir bölümüne kubbe yapılmıştır. Camiye dönüştürüldükten sonra batı yönündeki kapısı örülmüş, kuzeybatıda yeni bir giriş açılmıştır. İç mekân sıvanmış olduğundan freskleri hakkında bir bilgi bulunmamaktadır.
  3. _asi_

    Trabzon Kalesi

    TRABZON KALESİ Büyük bir bölümü ayakta kalan surlar şehrin eski yapılarını oluştururlar. Bugünkü surların en eski bölümü Roma devrine MS 5. yüzyıla tarihlenmektedir. Surların daha eski safhaları hakkında tarihi kaynaklar bilgi verirler. MÖ. 5. yüzyılda şehri gören Kesenefon surların varlığından sözetmektedir. Trabzon surları Yukarı Hisar, İçkale, Orta Hisar ve Aşağı Hisar olmak üzere üç bölüme ayrılmaktadır. Yukarı Hisar ile Orta Hisar, Kuzgun Dere ile İmaret (İskeleboz ) deresi arasındaki yüksek kaya kitlesi üzerine kurulmuştur. Bu bölüm kalenin en eski bölümünü meydana getirmekte ve kaba olarak bir yamuğa benzemektedir. Şehrin adı bu Trapez-Trabezus yamuk şeklinden gelmektedir.
  4. _asi_

    Trabzon Sera Gölü

    SERA GÖLÜ Sera Gölü, Trabzon'un Akçaabat ilçesi sınırları içerisinde bulunan bir heyelan set gölüdür. Göl, Yıldızlı ve Derecik belediyelerinin arasında yer alan Derecik Vadisi'nde oluşmuştur. İsmini hudutları içerisinde olduğu Yıldızlı'nın eski adı olan Sera'dan almıştır. Göl, aşırı yağış sonucu 21 Şubat 1950 Salı günü Derecik Vadisi yamaçlarından kopan büyük kayaçların vadi tabanını tıkaması sonucu oluşmuştur. Kopan parçaların bazıları o kadar büyüktür ki, günümüzde dahi kopmaların yaşandığı bu bölgeler anlaşılabilmektedir. Bu kopmalar vadide derin uçurumların oluşmasına neden olmuştur ve kopmaların olduğu gün küçük çapta yerel bir deprem oluşmuştur. Göl on sekiz günde tam halini almış, yöre halkı bizzat bir gölün oluşumuna tanıklık etmiştir. 1950 yılında oluşan ve bir set gölü olan Sera Gölü; Trabzon'dan ilçeye girişte Yıldızlı Beldesi sınırları içerisinde bulunan ve Akçaabat'ın doğal güzelliği ile bilinen turizm yerlerinden biridir Ulaşım: Trabzon-Akçaabat yolunun 7 Km.sinden güneye 2 Km. stabilize yolla ulaşılmaktadır. Trabzon - Akçaabat arasında günün her saati dolmuş bulunmaktadır. Konaklama-Yeme-İçme: Konaklama için yayladaki pansiyonlardan faydalanılabilir. Yaylada her türlü temel ihtiyaç malzemesi temin edilebilir
  5. _asi_

    Trabzon Uzungöl

    UZUNGÖL Trabzon'a 99 km ve Çaykara ilçesine 19 km uzaklıkta, deniz seviyesinden 1090 m yükseklikte bulunan Uzungöl, dik yamaçları ve muhteşem orman örtüsü ile Alplerin güzelliğini geride bırakmaktadır. Vadinin ortasında bulunan ve yamaçlardan düşen kayaların Haldizen deresinin önünü kapatmasıyla oluşmuş göl, "Uzungöl" olarak bilinir ve çevreye aynı ad verilmiştir. Özellikle yakınındaki "Şerah" köyünün yöreye uygun tarzda yapılmış eski ahşap evler, doğanın güzelliğini tamamlar özelliktedir. Yerli ve yabancı turistlerin büyük ilgisini çeken Uzungöl, sahip olduğu turistik potansiyeli bakımından çok zengindir. Çevrede trekking, kuş gözlem, botanik amaçlı turların yanı sıra daha yükseklerdeki dağların arasındaki göllere veya yakınlardaki Şekersu, Demirkapı, Yaylaönü gibi diğer yaylalara geziler düzenleme olanağı vardır. Yaban hayatı bakımından Uzungöl çevresindeki dağlarda ayı, kurt, yaban keçisi, tilki, kafkas dağ horozu gibi çeşitli hayvan türleri barınmaktadır. Haldizen deresi vadisinde, heyelan sonucu dere yatağının tabii baraj şeklinde kapanması sonucu oluşan göl, çevresindeki ladin ormanları ile çekici bir peyzaj sergiler, Göl kıyısında yer alan Uzungöl yerleşmesi belediye teşkilatına sahip olup, alt yapı çalışmaları devam etmektedir. Trabzon'dan ulaşım, Çaykara'ya kadar 76 km, asfalt ve sonra da 19 km'lik stabilize yol ile sağlanmaktadır. Çaykara·Uzungöl yol bağlantısının ıslah edilmesi gerekmektedir. Gölün su sathı, mevsiminde gelen su miktarı ile bağımlı olarak cüzi farklılıklar gösterir ise de, genelde boyu 1000 metre, eni 500 metre, derinliği ise 15 metre civarındadır. Gölde alabalık yaşamaktadır. Belediye tarafından hazırlanmış 1/ 2000 uygulama imar planı bulunduğu ifade edilen yerleşmede; geleneksel ahşap yayla yapılarının kuzeybatı yönündeki çayırlık yamaçlardaki konumundan, beton yapılarının kuzeybatı yönündeki çayırlık yamaçlardaki konumundan beton yapılar şeklinde göl kıyısına inmekte olduğu müşahede edilmiştir.Turizm Merkezi olarak belirlenen alanın ilgi odağı olan göl çevresinde topografya, yerleşme alanını sınırlamaktadır. Bu nedenle kuzeybatıda belirlenen turizm yerleşme alanları ise kot farkı nedeniyle daha düşük rakımlarda kalmaktadır. Bu alanlarda yer alması düşünülen Konaklama tesislerinin göl ve civarını günübirlik, aktiviteler için yoğun şekilde kullanmak isteyecekleri muhakkaktır. Bu durumda, Turizm Merkezi gelişmesinin sağlıklı ve başarılı olabilmesi için göl çevresindeki yapılaşmanın kesinlikle kontrol altında tutulması gerekmektedir. Gölün Çaykara yönünden girişi bugünden büyük yapılarla (cami ve okul) kapatılmış durumdadır. Güneydoğuda yer alanda ise yapılaşma hızla artmaktadır. Halen gölün güneyinde, Haldizen deresi yanında yer alan özel sektör tarafından yapılmış bulunan 52 yatak kapasiteli ahşap bungalovlardan oluşan tesis başarılı bir uygulama olarak dikkat çekmektedir. Güneye doğru uzayıp giden Haldizen deresi vadisi büyük doğa zenginliklerine sahiptir. Uzungöl'e yaklaşık 10 ile 20 km mesafede dağların yüksekliklerinde yer alan 10' kadar ufak göl yöredeki aktivite zenginliğini arttırmaktadır. Uzungöl'e bugün bile yabancı gruplar gelerek mevcut tesiste konaklamakta ve güneydeki göllere doğa içinde yürüyüşler yapılmaktadır.
  6. _asi_

    Trabzon Gülbaharhatun Camii

    GÜLBAHARHATUN CAMİİ ve TÜRBESİ Trabzon il merkezinde Ortahisar’ın batısında, Zağanos Köprüsü’nün yakınında bulunan bu topluluğu; cami, imaret, medrese, hamam, sıbyan mektebi ve türbeden meydana gelmiştir. Bu yapılardan günümüze yalnızca cami ile türbe gelebilmiştir. Sıbyan mektebinin yerine de 1899 yılında günümüzdeki Gülbahar Hatun İlköğretim Okulu yapılmıştır. Trabzon’daki Türk eserleri arasında Gülbahar Hatun Camisi’nin ayrı bir yeri ve önemi vardır. Atapark diye isimlendirilen alanda yer alan bu camiyi Sultan II. Beyazıt’ın karısı ve Yavuz Sultan Selim’in annesi Ayşe-Gülbahar Hatun yaptırmıştır. Ancak caminin kitabesi günümüze ulaşamadığından yapım tarihi ve mimarı kesinlik kazanamamıştır. Bununla birlikte, caminin yanında bulunan Ayşe-Gülbahar Hatun Türbesi’nin h.911 (1505–1506) tarihi biraz ışık tutmaktadır. Büyük bir olasılıkla Gülbahar Hatun Camisi de aynı tarihlerde yapılmıştır. Yapı çeşitli devirlerde birçok onarım geçirmişse de orijinal durumundan pek fazla uzaklaşmamıştır. Caminin giriş kapısı üzerindeki h.1301 (1885) tarihli kitabe onarım kitabesidir. Cami koyu gri ve sarımtrak beyaz taştan yapılmıştır. Caminin ters T veya zaviyeli camiler plan tipinde olduğu, onarımlar nedeniyle de geç devir özellikleri taşıdığı görülmektedir. İbadet mekânını örten ana kubbe 15.00x15.00 m. ölçüsünde olup, pandantiflerin yardımıyla dört duvar üzerine oturtulmuştur. Bu mekânın yanlarında ters T’nin kolları ise cemaate daha çok yer kazandırmak amacıyla son yıllarda yıkılarak ortadan kaldırılmıştır. Evliya Çelebi bu camiden söz etmiştir: “Aydınlık bir camidir. Çok sağlam vakfiyesi vardır. Polathane ismi ile anılan Akçaabat da bu caminin vakıflarındandır. Ayrıca daha başka vakıf köyleri vardır. Yekpare kubbesi içinde nice kandiller yanar. Duvarlarının bir sıra taşları cilalıdır. Bir sofa beyaz ve cilalı taşlarla yapılmıştır. Bu caminin bitirilmesinde ebcet hesabıyla h.920 (1514–1515) eder”. Ayrıca cami avlusunun dört bir yanında yüksek odalarla süslenmiş bir medresesi olduğunu söyleyerek buradaki görevlilere de değinmiştir: “İmam ve talebeye aydan aya vakıf tarafından belirli vazife, et ve mum parası verilirdi” Bugün bu medreseden günümüze hiçbir iz gelememiştir. Son cemaat yeri baklava başlıklı altı sütunun taşıdığı kemerler üzerine oturan beş kubbeden oluşmaktadır. Kubbelerin içleri 1905 yılında yapılan onarım sırasında kalem işleriyle bezenmiştir. Beyaz kesme taştan, 1.20 m. kalınlığındaki cami duvarları üzerine kubbe oturtulmuştur. Son derece güzel aydınlatılan caminin mihrabı mermerden beş bölümlüdür. Baklava motifleriyle sonuçlanan mihrabın boyanmış oluşu, onu doğal güzelliğinden uzaklaştırmıştır. Burada dolaşan yazı frizi caminin h.1301 (1803) yılında onarım geçirdiğine işaret etmektedir. Sekizgen bir kaide üzerinde, caminin sağında yer alan minare iki sıra siyah, bir sıra beyaz taşların işlenmesiyle meydana gelmiş olup mukarnaslı, tek şerefelidir. Ayrıca caminin önündeki şadırvan önceden buradaki bir avluya işaret etmektedir. Günümüze oldukça iyi bir durumda gelen bu şadırvan, 1967 yılındaki onarım sırasında yenilenmiştir.
  7. _asi_

    Trabzon Ayasofya Müzesi

    AYASOFYA MÜZESİ Günümüzde müze olarak kullanılmakta olan Trabzon Ayasofya Kilisesi, 1. Manuel Komnenos zamanında (1238-1263) inşa edilmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in 1461 yılında Trabzon’u fethini takiben yapı, camiye çevrilmiş ve vakıf eser olmuştur. Ayasofya, yüzyıllar boyunca şehri ziyarete gelen seyyah ve araştırmacıların ilgisini çekmiştir. Trabzon üzerine anlattıkları ile ünlü Evliya Çelebi (1648), Pitton Tournefort (1701), Hamilton (1836), Texier (1864), Trabzonlu Şakir Şevket (1878) ve Lynch (1893) yapıya önem veren kişiler arasındadır. 1868 yılında harap durumda olan caminin Bursa’lı Rıza Efendi’nin teşvikleriyle yeni baştan onarıldığı bilinmektedir. Bina I. Dünya Savaşı yıllarında sırası ile depo, hastane daha sonraları yine cami olarak kullanılmıştır. 1958-1962 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Edinburg Üniversitesi’nin işbirliği ile restore edilerek 1964 yılından sonra müze olarak ziyarete açılmıştır. Geç Bizans kiliselerinin güzel bir örneği olan yapı, kare-haç planlıdır ve yüksek bir merkezi kubbeye sahiptir. Nartex denilen giriş holüne sahip olan bina üç neflidir. Neflerden ortadaki beşköşeli, yanlardakiler ise yuvarlak birer apsisle son bulmaktadır. Nartex’ in üzerinde şapel vardır. Yapının kuzey, batı ve güneyinde üç revaklı giriş bulunmaktadır. Kubbe ve kasnağı oniki köşelidir. Kubbe monoblok dört mermer sütun, kemerler ve pandantiflerle taşınmaktadır. Yapı ana kubbenin etrafında değişik tonozlarla örtülmüş, çatı farklı yükseklikler verilerek kiremitle kaplanmıştır. Üstün bir işçiliğin görüldüğü taş plastiklerde Hıristiyan sanatının yanı sıra Selçuklu Dönemi İslam sanatının da etkileri görülmektedir. Kuzey ve batıdaki revak cephelerinde görülen geometrik geçmeli bezemeleri içeren madalyonlarla, batı cephesinde görülen mukarnaslı nişler Selçuklu taş işlemelerindeki özellikleri taşımaktadır. Binanın en görkemli cephesi güneyidir. Burada Adem’le Havva’nın yaratılışı kabartma olarak bir friz halinde anlatılmıştır. 1.Sahnede; Adem ile Havva’ nen yaradılışı, 2.Sahnede; Adem ile Havva’nın cennette yaşayışları, 3.Sahnede; Yasak elma, 4.Sahnede; Adem ile Havva’nın cennetten kovuluşları, 5.Sahnede; ilk cinayetin tasviri (Kabil’in Habil’ i öldürmesi) tasvirleri yer almaktadır. Yine bu cephede kemerin kilittaşı üzerinde Trabzon’da 257 yıl hüküm süren Komnenosların sembolü olan tekbaşlı kartal motifi bulunmaktadır. Benzer bir kartal tasviri ana apsisin dışında doğu tarafta yer alır. Bu cephede, kentaur – grifon gibi mitolojik varlıklar, güvercinler, merkezlerinde yıldız ve hilal bulunan kare panolar, içleri bitkisel motifli madalyonlar yer almaktadır. Yapının ana kubbesinin altına rastlayan kısmında opus-sectula tarzında çok renkli mermerden yapılmış bir yer mozaiği bulunmaktadır. Ayasofya’nın süslemelerinin önemli bölümünü meydana getiren fresklerde İncil’den alınmış konular canlandırılmıştır: Kubbede ana tasvir Hz. İsa’nın tanrısal yönünü aksettiren Pantacrator İsa’dır. Bunun altında bir kitabe kuşağı, daha altta ise melekler frizi bulunur. Ana kubbenin pencere aralarında İsa’nın on iki havari tasvir edilmiştir. Pandantiflerde değişik kompozisyonlar yer almaktadır. İsa’nın doğumu, vaftizi, çarmıha gerilişi, kıyamet günü gibi sahneler betimlenmiştir. Ayasofya Müzesi’nin doğu yönündeki ana apsisin dış cephesinde yer alan ve 1450-1850 yılları arasına tarihlenen değişik form ve büyüklükteki kayık ve yelkenli kazımaların kimler tarafından ve ne amaçla yapılmış oldukları kesin olarak bilinmemektedir. Değişik kişilerin elinden çıktığı açıkça anlaşılan bu kazımaların zaten denizci bir millet olan yöre halkının inanışları gereği; avlanırken ve yolculuk esnasında tanrının kendilerini koruması ve bol kazanç vermesi amacıyla çizmiş olabilecekleri düşünülmektedir. Kule : Ayasofya Kilisesinin yanıbaşında yükselen kule, 1427 yılında yapılmıştır. Şapel olarak kullanılan kulenin birinci katı yıkılmış, çatı tonozları düşmüş ve üzerindeki resimler tahrip olmuştur. Bununla birlikte şapelin duvarları üzerindeki tasvirler günümüze iyi bir şekilde ulaşmıştır. Kulenin güneyinden bir merdivenle çıkılan apsis bölümü yer almaktadır. Kule, biri kuzeyde diğeri güneyde olmak üzere iki pencereden ışık alır. Kemer pencereleri kuzey ve güney duvarlarının merkezini doldurmaktadır. Apsis cephesi üzerindeki tasvirlerin yapımına 1443 yılında başlanmış ve çok kısa bir sürede bitirilmiştir.
  8. _asi_

    Trabzon Atatürk Köşkü

    ATATÜRK KÖŞKÜNÜN TARİHİ Trabzon'un mesire yerlerinden biri olan Soğuksu semtinde Trabzonlu bankerlerden Konstantin Kabayanidis'in yazlık konutu olarak 1890 tarihinde yapılmıştır. 1923 yılında hazineye intikal eden köşk, 15 Eylül 1924 tarihinde Trabzon'a yaptığı ilk ziyarette Atatürk tarafından gezilmiş ve çok beğenilmiştir. Bunun üzerine köşk, Trabzon İl Daimi Encümeninin 18.05.1931 tarih ve 361 sayılı kararıyla Trabzonluların bir armağanı olarak Atatürk adına temlik ettirilmiştir. Bu zamana kadar bir çok kaynakta yazıldığının aksine yalnızca 10-12 Haziran 1937 tarihinde Trabzon'a yaptıkları son ziyarette burada konaklayan Atatürk, Cumhuriyet tarihimiz açısından son derece önemli bir kararı burada vererek mal varlığını hazineye bağışlama kararını burada almış ve bir telgrafla Başbakan İnönü'ye iletmiştir. Ölümü üzerine kardeşi Makbule Hanım'a intikal eden köşk, Trabzon Belediyesi tarafından 6.4.1943 tarihinde satın alınarak Atatürk Müzesi olarak düzenlenmiş ve ziyarete açılmıştır. Avrupa mimarisinin izlerini taşıyan köşk, dört katlı kargir bir yapıdır. Cephe özellikleri ve mekan düzeni, dönemin Avrupa mimarisinin özelliklerini taşır. Giriş katında Atatürk'ün dinlenme odası, yemek odası ve misafir odası bulunmaktadır. I. katta ise Atatürk'ün yatak odası, yaver ve muhafız odası mevcuttur. Ahşap merdivenlerle çıkılan 2. katta ise bir salona açılan iki büyük oda bulunmaktadır. Bunlardan birisi yatak odası, diğeri ise toplantı odasıdır. Salonun duvarında, Atatürk'ün üzerinde çizimler yaparak Dersim Harekatını izlediği harita asılıdır. Üçüncü katta depo olarak kullanılan odalar mevcuttur. Bodrum katta ise, kolorifer teşkilatı bulunmaktadır.
  9. _asi_

    Trabzon Cephanelik

    CEPHANELİK Fatih Kulesi veya Irene Kulesi olarak bilinen ve kitabesi olmadığından hakkında kesin bir bilgi bulunmayan kulenin İmparatoriçe Irene (1340-1341) tarafından Trabzon aristokrasisinin toplantı yeri olarak yaptırıldığı söylenmektedir. Ayrıca Yıldız Sarayı albümünde fotoğrafları bulunan yapının, II.Abdülhamit tarafından, Fatih zamanından kalma bir yapının yerine yaptırıldığı da söylenmektedir. 25 m. Yüksekliğinde iç içe yer alan kalın duvarlı iki dairevi kuleden oluşan binanın, 1877 yılında cephanelik olarak kullanıldığı bilinmektedir. Trabzon'un Ruslar tarafından işgali sırasında (1916-1918) da cephanelik olarak kullanılan yapı, 1918 yılında bir patlamayla hasar görmüştür. Günümüzde Trabzonlu iş adamı İbrahim Öztürk tarafından hazineden kiralanarak turizme hizmet vermek üzere onarılmaktadır. RESTORASYON ÖNCESİ RESTORASYON SONRASI.
  10. KUŞTUL MANASTIRI Bu manastır Trabzon’un Esiroğlu Beldesinin Kuştul (Şimşirli) ismi verilen köyündedir. Yapının bulunduğu yere gidiş şöyle olmaktadır. Önce Esiroğlu Beldesine gidilip, oradan minibüs veya jiip kiralanır. Soldaki yol takip İkidere Köyüne gelinir. Bu köyde yol ikiye ayrılır. Yolun biri sağa diğeri sola gider. Sağa giden yol yamaçta bnulunan Konaklar Köyüne varır. Buradan Kuştul daha uzak olmasına rağmen ulaşım daha iyidir. Katır veya yaya olarak gidilirse manastıra bir-iki saatte varılabilir. Vadinin tabanından dirsek şeklindeki kaya üzerine oturtulan bu yapı, kale gibi, vadiye hakim bir tepede kurulmuştur.. Maçka yolu üzerinde ve bağımsız bir amir gücüne sahip olan, üçüncü manastırdır. MS. 752 yılında kurulduğu söylenen bu manastır 1203 senesinde yağma edilip, terk edildi. Ama 1393 yılında tekrar kurulup 15. yüzyılın başında yine eski önemini kazandı. Bu asrın binalarının çoğu 1904 yılında çıkan büyük bir yangınla harap olduktan sonra manastır, bir daha inşa edilmiştir. Manastıra batı cephesindeki bir merdivenle varılmaktadır. Büyük kilise açık geniş hollü ve galeri İtalyan stilinde yapılmış bir bina idi. Doğu cephesindeki kaya tepesi üzerinde, manastır duvarlarının dışında, normal büyüklükte ve kare-haç stilinde bir kilise vardı. Manastır, defineciler tarafından harap edilmiştir. Zamanımızda büyük kilise yıkılmış olup, bir merdivenle alt avluya bağlanırdı. Doğu cephesindeki dağda, manastırın 300- 400 m . güneyinde bir mağara vardır. Cumot’un manastırı eski halini gösterir 1903 yılına ait netleşmiş olduğu resim bize bilgi vermektedir. Resimlerden de anlaşılacağı gibi dört katlı ve çok pencereli bir bina idi. Çatısı kiremitle örtülü olup, uzaktan görünüşü derebeyi şatosunu andırıyordu. Manastır içinde bulunan mağaranın kuzey köşesine yaslı ve batı ile kuzey duvarları kaya olan küçük bir kilisecik vardı. Bunun içinde bir niş mezarının oluğu muhtemeldir. Şimdi görülebilen kilisecik kalıntısı çok eski değildir. Fakat çevredeki manastır kiliseciklerinin küçük bir benzeridir. Manastır içerisinde vadiye kadar herhangi bir tehlike anında kullanılmak üzere yapılmış, gizli dehliz vardı. Fakat bu dehliz toprak ve taşlarla dolmuştur. Bu manastır da Trabzon bölgesindeki diğer manastırlar gibi kutsal bir mağara ve ayazmanın etrafında kurulmuştur.
  11. _asi_

    Vazelon (Yahya) Manastırı

    VAZELON MANASTIRI Bu manastıra Maçka’yı 14 km geçtikten sonra iki yolla gidilmektedir. Birinci yol; Kiremitli kahvelerinden yaklaşık 500 m . sonra sağa ayrılan, yeni yapılmış stabilizedir. Diğeri ise; Kiremitli köyünden vadiye inip, vadiden 2,5-3 saatlik yaya gidilmesi gereken yoldur. Fakat bu yol zahmetli ve daha uzun olduğu için tercih edilmez. Birinci yol daha iyi ve emindir. Manastıra giden yol dik olmasına karşın, çam ormanlarının içinden geçip, güzel çiçek kokularını teneffüs ederek bakir manzarayı görünce, bu zahmete gerçekten değdiğini anlarız. Yolun sonunda manastır binası karşıdan bütün ihtişamıyla gözükür. Yapının, Vazelon ismini kurulmuş olduğu “Zabulon Dağı” ndan aldığı görüşü kuvvetli ihtimaldir. Manastır ıssız, sakin yerde seçilmesi, ona daha kutsal bir hava vermek istenmesindendir. (bu gibi yapıların Trabzon ve çevresinde, evvelce Hıristiyan Halk tarafından içinde kutsal bir suyun bulunduğu “Ayazma” etrafında yahut yakınında kurulması önemli etkenlerden birisi olmuştur). Çoğu araştırmacı yapının tarihini kesin olarak vermemekle birlikte; bazıları ilk inşa tarihini MS. 270 , bazıları MS. 317 olarak belirtir. Manastır, Yahya Peygamber’e adanmıştır. Fakat ilk kuruluşu ile bugüne kadar çeşitli değişiklikler geçirdiği kesindir. (527-565) yılları arasında Justinyen tarafından tamir ettirilmiştir. 644 yılının Şubat ayında hücreler tamamen tamir edilip, kütüphanesi zenginleştirilmiştir. 702 yılı ile onu izleyen yıllar içinde esaslı şekilde yenilenmiştir. Vazelon Manastırı, 13. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar Maçka’nın ekonomik, sosyal ve kültürel hayatında etkinliğini sürdürmüştür. 14. yüzyılda sahip olduğu arazi ve geliri 1890 yılına kadar yirmi köyde devam etmiştir.. Vazelon Manastırı vaktiyle bölgede bulunan manastırların en yetkilisi ve zengini durumundaymış. Bir rivayete göre; Vazelon geliri ile bir Sumela Manastırı daha yapılabilirmiş. Manastır 19. yüzyılda etraflıca onarılmıştır. Binayı batı kısmındaki merdivenle girilmektedir. Merdiven basamakları kırık olduğundan, yukarı çıkarken dikkatli olmak gerekir. Bugün zemin kat kısmı sağır kapı ve pencereler ile kapalıdır. Fakat birince kata bahsedilen merdivenle çıkıldığında, küçük bir antre ile karşılaşırız. Bu kısmın sağında ve solunda iki dar koridor vardır. Bu koridorlara sağdan ve soldan üçer olmak üzere toplam altı oda açılmaktadır. Odaların tavan kısımları ahşap olduğundan günümüze gelememiştir. Girişteki ek kısmın 19. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Çok pencereli çok pencereli bir karaktere sahip, sert taşlardan ibarettir. Manastırın asıl eski bölümüne evvelce ahşap bir merdivenle çıkıldığı için, bu merdiven halen yoktur. Diğer kata geçmek için tırmanarak, yahut alt katta bulunan gizli dehlizlerden sürünerek varılabilir. Tournefort, bu manastırı ziyaret sırasında bahsettiği merdiven bu kısımda olsa gerek. “Buradaki keşişler, manastıra ilkel olarak yapılan bir merdivenle çıkarlar. Bu merdiven; gemi direği büyüklüğünde, iki meşe ağacı gövdesinden ibarettir. Bunlar duvara yaslanır. Bunların yardımı olmaksızın, ben binaya çıkabilmek için iyi bir ip cambazı olmalıydım” diyor. Eski manastır bölümüne çıkıldığında, bazı bina kalıntılarına rastlanır. Soldaki büyük kısmın yemek salonu, ona bitişik olanın ise manastır görevlilerine ait olduğu sanılmaktadır. Sağdaki binalar ise; su kanallarından anlaşıldığına göre mutfak ve yemekhane idi. Bunların yukarısında üzeri tonozla örtülü büyük bir su sarnıcı bulunmaktadır. Bunun yanıbaşında ise üç nefli bir Bizans kilisesi bulunmaktaydı. Kilisenin apsis kısmında nişler halen mevcut olup, girişi kuzeydendir. Batısında bulunan iki kapının açıldığı mağara hücresi, manastırın ilk kiliseciği için uygun yerdir. Kilisenin kuzey dış duvarındaki freskler, son hüküm (mahşer günü) , İsa’nın bin yıllık denilen kürsüsünün hazırlanışını, cennet-cehennemi tasvir ederler. Manastır ve bölümlerinin üzerleri ahşap olduğundan bugün çürümüş ve yıkılmıştır. Bina 1923 yılında terkedilmiştir.
  12. _asi_

    Sumela Manastırı

    SUMELA MANASTIRI Trabzon’un Maçka İlçesinin Altındere Köyü sınırları içinde, Altındere vadisine hakim Karadağ’ın eteklerinde sarp bir kayalık üzerine kurulmuş olan Sumela Manastırı, halk arasında “Meryem Ana” adı ile anılır. Vadiden yaklaşık 300 metre yükseklikte bulunan yapı, bu konumuyla manastırların şehir dışında, ormanlarda, mağara ve su kenarlarında kurulma geleneğini sürdürmüştür. Meryem Ana adına kurulan manastırın “Sumela” adını “siyah” anlamına gelen “melas” sözcüğünden aldığı söylenmektedir. Bu ismin manastırın kurulduğu koyu renkli Karadağlar’dan geldiği düşünülmekte ise de, Sumela kelimesi buradaki Meryem tasvirinin siyah rengine bağlanabilmektedir. Ünlü tarihçi J.P.Fallmerayer’in de (1790-1861) yılında buraya geldiğinde dikkatini çektiği gibi renginin koyu, hata teşhis edilemeyecek derecede siyah oluşu bu adın esasının teşkil etmiş olması mümkündür. Gürcü resim sanatında, XII.yüzyılda sanat aleminde siyah Madonna ismi altında tanınan bir takım Meryem ikonlarının yapıldığı ve yayıldığı bilinir. Buranın başlıca gelir kaynağı olan bir Meryem Ana resminin eksikliğine ve mucizeler yarattığına halkı inandırmak böylece onun değerini büyütmek için uydurulduğu kolayca sezilen rivayete göre, güya bu resim, İsa’nın havarilerinden Lukas tarafından yapılmış. Lukas’ın terekesinden Atina’ya geçmiş fakat Theodosius devrinde, 4.yüzyılda resim kendiliğinden buradan ayrılmak istemiş, bir gün melekler tarafından gökte uçurularak Trabzon dağlarındaki bu kovuğa getirilip bir taşın üzerine bırakılmıştır. Tam bu sıralarda Atina’dan Trabzon’a gelen Barnabas ve Sophronios adlarında iki keşiş de bu ücra dağın ıssız yamacında bu resmi bulmuşlar ve burada Anakaya Kilisesini inşa ettirmişlerdir. 6.yüzyılda imparator Justinianus’un manastırın onarılarak genişletilmesini istemesi üzerine generallerinden Belisarios tarafından tamir edildiği de söylenmektedir. Yine başka bir efsaneye göre, büyük bir kasırga sırasında Meryem’in yardımı ile canını kurtaran III.Alesios burasını yeni bir tesis halinde inşa ettirmiş, zengin vakıflar bağışlamış bir Khrysobullos yeni bir ferman ile de bu vakıflarını sağlam esaslara bağlamıştır. Manastırın 1650′ye kadar dış kapısı üzerinde görülebilen 1360 tarihli, beş mısralık bir manzum kitabede III.Alesios, bu tesisin kurucusu (ktetor), “Doğu ve Batı (=Iberia)’nın hakimi imparator” olarak gösterilmişti. Alesios 1361 yılındaki bir güneş tutulmasını burada karşılamıştır. Bu prensin sikkelerinde güneş resmi bu olayla ilgili kabul edilmektedir. 1365 tarihli “vakfiyesi” ile de manastırın bütün idari şartlarını, arazisini, gelirlerini düzene koyduktan başka, Trabzon’a gelecek bir tehlikeyi, bir Türk akınını önlemek üzere, buradaki keşişlerin daima uyanık bulunmalarını da bildirir. Sumela Manastırı’nın kuruluşu bilimsel verilere göre 13.yüzyıla kadar inmektedir. Kısacası Trabzon Sumela Manastırı, Trabzon Kommenoslar olarak bilinen ve 1204 tarihinde Trabzon’da kurulan Kommenos Prensliği’nden III.Alexios (1349-1390) zamanında manastırın önemi artmış ve fermanlarla gelir sağlanmıştır. Doğu Karadeniz kıyılarının Türk egemenliğine girmesini takiben Osmanlı Padişahlarından Yavuz Sultan Selim (1512-1520) manastıra iki şamdan hediye ettiği, ayrıca Trabzon fatihi II.Mehmet’in de manastırın haklarını tanıdığı ve birçok manastırda olduğu gibi Sumela’nın da haklarının fermanlarla korunduğu bilinmektedir. Manastırla ilgili Sultan II.Bayazıt, I.Selim, II.Selim, III.Murat, İbrahim, IV.Mehmet, II.Süleyman, Mustafa ve III.Ahmet tarafından fermanlar da çıkarıldığı bilinmektedir. Sumela Manastırı’nın 18. yüzyılda birçok bölümü yenilenmiş, bazı duvarlar fresklerle süslenmiştir. 19.yüzyılda büyük binaların ilave edilmesiyle manastır muhteşem bir görünüm kazanmış, en zengin ve parlak dönemini yaşamıştır. Bu dönemde son şeklini alan manastır pek çok yabancı seyyahın ziyaret ettiği, yazılarına konu edilen bir yer haline gelmiştir. Bu yazarlar arasında, Ghikas (1755), Stephan (1764), Hysilantes (1775), G.Palgrave (1826-1888) sayılabilirler. Trabzon’un 1916-1918 yılları arasındaki Rus işgali sırasında manastıra el konulmuş, 1923′den sonra tamamıyla boşaltılmıştır. Sumela Manastırı’nın başlıca bölümleri; Ana kaya kilisesi, birkaç şapel, mutfak, öğrenci odaları, misafirhane, kütüphane ile kutsal ayazmadır. Bu yapılar topluluğu oldukça geniş bir alan üzerine inşa edilmiştir. Manastırın girişinde su getirdiği anlaşılan büyük su kemeri yamaca yaslanmış durumdadır. Çok gözlü olan bu kemerin büyük bölümü restore edilmiştir. Dar uzun bir merdivenle manastırın ana girişine ulaşılmaktadır. Giriş kapısının yanında muhafız odaları bulunmakta, buradan bir merdivenle iç avluya inilmektedir. Solda, manastırın esasını teşkil eden ve kilise haline getirilen mağaranın önünde çeşitli manastır binaları bulunmaktadır. Sağ tarafta kütüphane yer almaktadır. Manastırın kütüphanesinde evvelce kataloğu yapılan ve çoğunluğu 17-18. yüzyıllara ait çeşitli el yazmalarından 66 tanesi Ankara Müzesi’nde, içinde minyatürler olan ve Bizans eseri 1000 tanesi İstanbul’da Ayasofya Müzesi’ndedir. Ayrıca 150 kadar da taş baskı kitap vardır. Sultan Selim’in hediye ettiği şamdanlar 1877′de çalınmıştır. Manastıra ait başka bir Meryem ikonası da Oxford’da özel bir koleksiyondadır. 1436 tarihli işlemeli gümüş madalyon ile 1438 tarihli işlemeli bir örtü de Atina’daki Benaki Müzesi’ndedir. Yine sağda yamacın ön yüzünü kaplayan büyük balkonlu bölüm keşiş odaları ve misafir odaları olarak kullanılmıştır ve 1860 yılına tarihlenmektedir. Avlunun etrafındaki binalarda odalardaki dolapları, hücreleri, ocakları ile Türk sanatının etkileri de görülmektedir. Manastırın ana ünitesini meydana getiren kaya kilisesinin ve ona bitişik şapelin iç ve dış duvarları fresklerle donatılmıştır. Kaya kilisesinin içinde avluya bakan duvarda III. Alexios dönemine ait fresklerin varlığı tespit edilmiştir. Şapeldeki freskler ise 18. yüzyılın başlarına tarihlenmektedir ve üç ayrı devirde yapılan üç tabaka görülmektedir. En alt tabakanın freskleri daha üstün niteliktedir. Her tabakada konuların da değiştiği dikkati çekmektedir. Buradaki fresklerin 1710-1732 yıllarında yapıldıklarını bildiren yazılar tespit olunmuştur. Halbuki mağara kilisenin inde avluya komşu duvarda III.Alexios devrine ait freskler de tespit edilmiştir. Bugün bu portrelerden hiçbir iz kalmamıştır. Dışarıda kaya sathına işlenmiş ve bugün yalnız üst şeritleri kalabilmiş olan büyük bir mahşer sahnesinin dökülen sıvalarının altından başka sahnelerin gün ışığına çıktığı görülmektedir. Üzerinde bir ejder ile süvari iki aziz (Georgios ve Demetrios) tasvir edilmiş bulunan küçük bir şapelin duvarında tabakanın altında üç tabaka daha resim bulunduğu tespit edilmiştir. Nitekim bir yerde en alt tabakada imparator kıyafetinde diademli bir figürün üstünde diademli başka bir figür bunun üstünde de matemorphosis, yan itabor adında İsa’nın görünüşünün değişmesi (suretinin değişmesi) sahnesi işlenmiş bulunmaktadır. Bu durum karşısında Sümela Manastırı’nın eski ve o nispette de değerli duvar resimleri, sıvaların tamamen dökülmediği yerlerde alt tabakalarda da mevcuttur. Kutsal suyu toplayan şadırvanda sivri kemerleriyle Türk Mimarisi karakterindedir. Sümela’nın yüz metre kadar kuzeyinde yine dağ yamacına oyulmuş erişilmez durumda ve içinde freskleri olan şapeller bulunmaktadır. Sümela Manastırı’nda 1998′den beri Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca yürütülen bir proje dahilinde zarar gören duvarlar temizlenip restore edilerek koruma altına alınmıştır. Manastırın ana bölümü üst çatıyla kaplanmış olup, Ana Kaya Kilisesindeki freskler temizlenerek sağlamlaştırılmıştır. Ve sonuç olarak ziyaretçilerin Sümela Manastırı’na daha rahat ve güvenli bir şekilde ulaşabilmeleri için patika yol doğal yapı bozulmadan genişletilerek yeniden düzenlenmiştir.
  13. _asi_

    Trabzon Sivil Mimari Örnekleri

    Trabzon Sivil Mimari Örnekleri Trabzon yöresi ormanlık bir bölge olduğundan buradaki evlerin yapımında büyük ölçüde ağaçtan yararlanılmıştır. Son derece gelişmiş bir ağaç işi tekniğinin uygulandığı evlerin dış yüzleri kare ve üçgen bölümlere ayrılmış, içleri taş ile doldurulmuştur. Böylece evlerin rutubetsiz ve sıcak olmaları sağlanmıştır. Üst örtüyü sağlayan çatılarda semer çatı, üç omuz çatı, dört omuz çatı diye isimlendirilen, yöreye özgü sistemlerden yararlanılmıştır. Trabzon evleri kuruldukları bölgelerde değişik özellikler gösterirler. Yapı malzemelerinin aynı olmasına karşın, evlerin yapım teknikleri ve biçimlenişleri Trabzon’daki bölgeler arasındaki farkı ortaya koyarlar. Her bölge için de kendi yapı geleneğini hissettirirler. Trabzon evleri bölge olarak bakıldığında üç ana plan düzeni gösterirler Batı Trabzon’daki evler salonlu ve aşhaneli, merkezdekiler aşhaneli, doğu Trabzon’dakiler aşhaneli ve hayatlıdırlar. Ayrıca duvarlar arasında da üç türlü duvar sisteminin uygulandığı görülmüştür. Bunlar ahşap taşıyıcılar arasında taş dolgulu duvarlar (dolma duvarlar), taş duvarlar, ahşap duvarlardır. XIX. yüzyıldan günümüze kadar ulaşan evlerde açık sofa plan düzeni ön plandadır. Ancak zaman zaman da bu sofalar içeriye alınmış, çevresine odalar yerleştirilmiştir. Odaların içlerine birer ocak yerleştirilmiştir. Genellikle alt katlar taş duvarla örülmüş, üzerlerine ahşap gergili dolma taş ve moloz dolgulu duvarlar örülmüştür. Sıva kaplı olan duvarlar tuğlalarla dekore edilmiş, dikine ve çapraz şekillerle birbirlerinden değişik görünümler elde edilmiştir. XIX. yüzyılın barok ve rokoko etkileri Trabzon evlerinde kendisini açıkça göstermiştir. Kemerli revaklar, ince uzun pencereler, kalem işleri ve duvar resimleri ile ilginç bir iç mimari ortaya çıkmıştır. Trabzon evlerinde dışa açılan kapılar, iç kapılara göre daha büyük olup, evin içerisinde hayvanların girmesini önlemek amacı ile zeminden 1.20-1.50 cm. yüksekliğinde perde denilen ve kapalı tutulan bir kapı daha bulunmaktadır. Evlerin orta mekânı çevresinde odalar sıralanmıştır. Bunlar hayat, çamaşırlık ve diğer odalardan meydana gelmiştir. Hayattan geçilen bu odalar çoğunlukla bir koridor çevresinde sıralanmıştır. Hayatın yanındaki en büyük odaya başoda ismi verilmiştir. Başoda içerisinde ocak ve sedirler bulunmakta olup, daha çok konukların ağırlanmasında kullanılmaktadır. Başodanın karşısında bulunan bir veya iki oda ise, köşk oda olarak isimlendirilmiş ve manzaraya yönelik olduğundan ötürü de ev halkından genç evlilere ayrılmıştır. Trabzon evlerinde merkez yemek pişirilen mekânlardır. Burada yalnızca yemek pişirilmez, yemek yenir, oturulur, dinlenilir ve yıkanılır. Evlerin plan şemasında ana bölümü oluşturan bu mekânlar aşhane olarak isimlendirilmiştir. Bazı evlerde bu mekânlar son derece gelişmiş olup, evin yarısını kaplayacak büyüklüktedir. Evlerin girişi ile aşhaneler birbirleri ile bağlantılıdır. Döşemesi sıkıştırılmış topraktan olup, girişten sonra aşhane buradan da merdivenle üst kata çıkılmaktadır. Aşhanede sürekli ateşi yanan bir ocak bulunmakta olup, bu ocağın üzerinde ucunda çengel bulunan bir zincir sarkıtılmıştır. Bununla da yemeğin türüne göre kazanlar asılarak pişmesi sağlanmaktadır. Aşhanede ocağın çevresinde dolaplar sıralanmış ve bu dolaplara mutfakta kullanılan araç ve gereçler konulmuştur. Yöredeki ağaçların bolluğundan ötürü, yapıların dışa açık sofaları çıkmaları, merdivenleri geniş saçakları, kepenkleri, kapıları ve eliböğründeleri ağaçtan yapılmıştır. Ayrıca eliböğründe yerine kullanılan destekler üst üste oturtulmuş kirişler ve çatılarda da fazlaca yontulmadan tomruklar kullanılmıştır. Evlerin üzeri kemer çatı, üç omuz çatı ve dört omuz çatı diye isimlendirilen yöreye özgü çatılar ile örtülmüştür. Trabzon yöresinin kırsal kesimindeki köy evleri çoğunlukla belirli bir eğimde ve yamaçlarda yapılmıştır. Doğanın yeşilliği ile kaynaşan bu evlerde önünde uzanan ovalara açık, büyük bir sofaya yer verilmiştir. Bu sofadan evin diğer odalarına geçilmektedir. Üst kattaki odalarda ocak ve yıkanma yerlerine rastlanmaktadır. Arazinin eğiminden yararlanılarak da ahırlar alt katta bulunmaktadır. Bu tür evlerin duvarları taş ve araları da moloz taşla doldurulmuştur. Çatılarda örtü malzemesi olarak genellikle hartama veya kiremit kullanılmıştır. Hartamalar 3-5 mm. Kalınlığında, 8-10 cm. boyunda dilinmiş çıralı ağaçlardır. Kiremit örtüler daha çok sahil kesimlerinde, kiremit ocaklarına yakın köylerde kullanılmıştır. 1940’lardan sonra hartama yerini önce tenekeye, 1960’tan sonra da oluklu saça terk etmiştir. Trabzon’un sahil kesimindeki evlerde döşemeler sıkıştırılmış topraktır. Geri kalan bölümleri ise ahşaptır. Trabzon evleri her zaman kendi özelliklerini korumuş ve her yeni gelişme bir öncekinin devamı şeklinde olmuştur. Köy evleri doğanın bir parçası olarak düşünülmüş, şehir evleri ise pencere ölçüleri, cephe yükseklikleri, cumbaları ve çatı alınlıkları ile Trabzon’a özgü bir karakter taşımaktadır. Nemlizade Konağı (Merkez) Trabzon Gazi Mahallesi’ndeki bu konağı Nemlizade Hacı Ahmet 1896 yılında yaptırmıştır. Oldukça geniş bir alana yayılan dört katlı, harem ve selamlıktan oluşan kargir bir yapıdır. İlk yapıldığı yıllarda 22 odası olduğu söylenmektedir. Selamlık bölümü zemin katı ve depoları kapsayarak yapının kuzey bölümünü tümüyle kaplar. Zemin katta XIX. yüzyıla tarihlendirilen Kütahya işi çini panolar bulunmaktadır. Üst katlarda geniş ocaklı odalar ve ağaç işi bezemeler yaygın olarak kullanılmıştır. Güneyde yer alan hareme selamlıktan çok daha fazla özen gösterilmiştir. Özellikle üç ve dördüncü katlar çocuklara ayrılmıştır. Nemlizade Konağı 1945–1963 yıllarında tütün deposu, 1963–1973 yıllarında Fatih Eğitim Enstitüsü olmuştur. 1975’ten bu yana da Trabzon İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’dir. Atatürk Köşkü (Merkez) Trabzon’un 7 km. batısında, Soğuksu Tepesi’nde yer alan Atatürk Köşkü 1890 yılında Konstantin Kabayanidis isimli bir Rus tarafından yapılmış, 1916–1918 yıllarındaki işgal sırasında Rusların karargâhı olmuştur. Cumhuriyetin ilanından sonra, Atatürk 26–29 Kasım 1930 tarihinde Trabzon’a ikinci kez geldiğinde bu köşkte ağırlanmıştır. Atatürk’üm çok beğendiği bu köşk daha sonra Trabzon İl Özel İdaresi tarafından hazineden satın alınmış ve İl Daimi Encümeni’nin 18 Mayıs 1931 tarihli kararı ile Atatürk’e armağan edilmiştir. Atatürk 10–11 Haziran 1937’de Trabzon’a üçüncü kez geldiğinde yine bu köşkte kalmış ve vasiyetinin bir bölümünü burada yazmıştır. Atatürk’ün ölümünden sonra kız kardeşi Makbule Atadan’a (Boysan) kalan bu köşk Trabzon Belediyesi tarafından 1943 yılında kamulaştırılmıştır. Ardından da Trabzon Belediyesi’nce 1964 yılında Atatürk Müzesi olarak ziyarete açılmıştır. Cephe özellikleri ve mekân düzeni, XIX. yüzyıl Avrupa mimarisi özelliklerini taşıyan köşk, dört katlı kâgir bir yapıdır. Kesme taştan yapılmış olup, yanında çıkıntılı olarak bir bölüm kuleyi andırmaktadır. Üzeri kiremitle kaplanmıştır. Memiş Ağa Konağı (Sürmene) Trabzon Sürmene İlçesi’ne 4 km. uzaklıkta olan bu konağın yapım tarihi bilinmemektedir. Yörede araştırmalarda bulunan Y.Mimar Sedat Hakkı Eldem XVIII. yüzyıl, D.Winfield ise XIX. yüzyıl tarihleri üzerinde durmuşlardır. Arkasını küçük bir ormana veren, yüksek bir yamaçtaki Memiş Ağa Konağı denize yönelik olup, Trabzon’a gelen birçok araştırmacının ilgisini çekmiştir. Yörede hüküm süren ve etkili olan bir ağa evinin tüm özelliklerine sahiptir. İki katlı kargir evin birinci katı muntazam yontma taştan duvarları işlenmiş, dışa çok fazla sarkan saçakların yardımıyla cepheler yağmurdan korunmuştur. Zemin katta aşhane bölümü diye isimlendirilen mutfak, kiler ve kemerli ocakları yer almıştır. Konaktaki asıl yaşam birinci katta olup, buraya üzeri kapaklı düz bir merdivenle çıkılmaktadır. Kuzeydeki sofanın sağ ve solundaki odalar selamlığa, güneydeki iki oda ise hareme aittir. Zengin bir ağaç işi bezemesine sahip olan konağın kapı kanatları, pencere parmaklıkları görülmeye değer güzelliktedir. Özellikle sofanın tavanı, oda kapıları, selamlığı, döner tavanı Trabzon yöresindeki en gelişmiş ve ince oyulmuş ağaç işçiliğini göstermektedir. Buradaki geometrik ve bitkisel kompozisyonlar karışarak oldukça ilginç bir görüntü vermiştir. Çakırağa Konağı (Of) Trabzon Of İlçesi’nin Hayrat, Sıraağaç Köyü’nde bulunan Çakırağa Konağı Of’un zengin ağalarından İsmail Ağa tarafından h.1237 (18821) yılında yaptırmıştır. Bu konağın 300–400 m. Aşağısında ise İsmail Ağa’nın mezarı bulunmaktadır. Konağa batı, güney ve kuzeydeki kapılardan girilir. Zemin katı tamamen kesme taş olup, kış odası, kiler ve ambar burada yer almaktadır. Ahşap bağdadi kaplamalı ikinci kattaki oda sayısı tam belirlenememiştir. Odaların ara bölmeleri ahşap olduğundan içerisinde değişiklikler yapılmış ve orijinalliğinden uzaklaştırılmıştır. Yörede yaşayanlar bu konağın ilk yapılışında 40–50 odası olduğunu ve ağaç işi yönünden de güzel örnekler ortaya koyduğunu söylemektedirler. Çakırağa Konağı 1979 yılında Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nce kamulaştırılarak onarılmıştır.
  14. _asi_

    Trabzon Camileri

    TRABZON CAMİLERİ Trabzon camilerinin büyük çoğunluğu, çeşitli zamanlarda yapılan onarımlarla orijinalliklerinden uzaklaşmışlarsa da günümüze yine de iyi bir durumda gelebilmişlerdir. Trabzon ve ilçelerindeki camilerin yapımında taşa ağırlık verilmiş, bunlarda siyah-beyaz renkteki taşların birbirlerini izlemesiyle ilginç bir görünüm sağlanmıştır. Taş mimarisinin yanı sıra ahşap camilerle de Trabzon’da sık sık karşılaşılmaktadır. Gülbahar Hatun Camisi’nin ters T plânı istisna olarak kabul edilirse, genelde plân düzenleri kubbe ve düz tavanların örttüğü dikdörtgen mekânlardır. Bezeme elemanları, özellikle çini, kalem işi ve ştukoya pek az rastlanmaktadır. Ancak yörenin de etkisiyle ağaç işlerine bezemede büyük önem verilmiştir. İl merkezi dışındaki camiler ise ahşap tavanlı olup, mimari özellik göstermemektedirler. Ayşe-Gülbahar Hatun Cami (Merkez) Trabzon il merkezinde Ortahisar’ın batısında, Zağanos Köprüsü’nün yakınında bulunan bu topluluğu; cami, imaret, medrese, hamam, sıbyan mektebi ve türbeden meydana gelmiştir. Bu yapılardan günümüze yalnızca cami ile türbe gelebilmiştir. Sıbyan mektebinin yerine de 1899 yılında günümüzdeki Gülbahar Hatun İlköğretim Okulu yapılmıştır. Trabzon’daki Türk eserleri arasında Gülbahar Hatun Camisi’nin ayrı bir yeri ve önemi vardır. Atapark diye isimlendirilen alanda yer alan bu camiyi Sultan II. Beyazıt’ın karısı ve Yavuz Sultan Selim’in annesi Ayşe-Gülbahar Hatun yaptırmıştır. Ancak caminin kitabesi günümüze ulaşamadığından yapım tarihi ve mimarı kesinlik kazanamamıştır. Bununla birlikte, caminin yanında bulunan Ayşe-Gülbahar Hatun Türbesi’nin h.911 (1505–1506) tarihi biraz ışık tutmaktadır. Büyük bir olasılıkla Gülbahar Hatun Camisi de aynı tarihlerde yapılmıştır. Yapı çeşitli devirlerde birçok onarım geçirmişse de orijinal durumundan pek fazla uzaklaşmamıştır. Caminin giriş kapısı üzerindeki h.1301 (1885) tarihli kitabe onarım kitabesidir. Cami koyu gri ve sarımtrak beyaz taştan yapılmıştır. Caminin ters T veya zaviyeli camiler plan tipinde olduğu, onarımlar nedeniyle de geç devir özellikleri taşıdığı görülmektedir. İbadet mekânını örten ana kubbe 15.00x15.00 m. ölçüsünde olup, pandantiflerin yardımıyla dört duvar üzerine oturtulmuştur. Bu mekânın yanlarında ters T’nin kolları ise cemaate daha çok yer kazandırmak amacıyla son yıllarda yıkılarak ortadan kaldırılmıştır. Evliya Çelebi bu camiden söz etmiştir: “Aydınlık bir camidir. Çok sağlam vakfiyesi vardır. Polathane ismi ile anılan Akçaabat da bu caminin vakıflarındandır. Ayrıca daha başka vakıf köyleri vardır. Yekpare kubbesi içinde nice kandiller yanar. Duvarlarının bir sıra taşları cilalıdır. Bir sofa beyaz ve cilalı taşlarla yapılmıştır. Bu caminin bitirilmesinde ebcet hesabıyla h.920 (1514–1515) eder”. Ayrıca cami avlusunun dört bir yanında yüksek odalarla süslenmiş bir medresesi olduğunu söyleyerek buradaki görevlilere de değinmiştir: “İmam ve talebeye aydan aya vakıf tarafından belirli vazife, et ve mum parası verilirdi” Bugün bu medreseden günümüze hiçbir iz gelememiştir. Son cemaat yeri baklava başlıklı altı sütunun taşıdığı kemerler üzerine oturan beş kubbeden oluşmaktadır. Kubbelerin içleri 1905 yılında yapılan onarım sırasında kalem işleriyle bezenmiştir. Beyaz kesme taştan, 1.20 m. kalınlığındaki cami duvarları üzerine kubbe oturtulmuştur. Son derece güzel aydınlatılan caminin mihrabı mermerden beş bölümlüdür. Baklava motifleriyle sonuçlanan mihrabın boyanmış oluşu, onu doğal güzelliğinden uzaklaştırmıştır. Burada dolaşan yazı frizi caminin h.1301 (1803) yılında onarım geçirdiğine işaret etmektedir. Sekizgen bir kaide üzerinde, caminin sağında yer alan minare iki sıra siyah, bir sıra beyaz taşların işlenmesiyle meydana gelmiş olup mukarnaslı, tek şerefelidir. Ayrıca caminin önündeki şadırvan önceden buradaki bir avluya işaret etmektedir. Günümüze oldukça iyi bir durumda gelen bu şadırvan, 1967 yılındaki onarım sırasında yenilenmiştir. İskender Paşa Cami (Merkez) Trabzon Belediyesi’nin arkasında, Taksim Meydanı’nda olan İskender Paşa Camisi’nin giriş kapısı üzerinde h.936 (1529) tarihli kitabesi bulunmaktadır. Ayrıca burada 1882 yılında onarıldığını gösteren bir başka kitabe daha bulunmaktadır. XVI. Yüzyılda, 1512 yılında Trabzon Valiliğine getirilen İskender Paşa tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Caminin avlusunda bulunan medresesi yıkılmış, batı yönündeki haziresi de kaldırılmıştır. Cami değişik zamanlarda yapılan onarımlarla orijinalliğinden uzaklaşmıştır. Evliya Çelebi bu yapıdan şöyle söz etmektedir: “Kâfir meydanı diye bilinen meydanın doğu tarafında, yekpare mavi kubbeli bir camidir. İçeriden güzel bir minaresi vardır. Ayrıca cami avlusunun kuzeyinde birçok odalarla süslenmiş mamur bir okutma yeri vardır ki talebesinin belirli vazifeleri olduğu söylenir”. Evliya Çelebi’nin külliye olarak sözünü ettiği bu yapı topluluğundan günümüze yalnızca camisi ile çeşmesi gelebilmiştir. Kesme taştan yapılan İskender Paşa Camisi, Gülbahar Hatun Camisi ile birlikte h.1301 (1803) yılında onarım geçirmiş, ana kubbenin dayandığı kuzey duvarı kaldırılmış, bunun yerini iki sütun almış ve ağırlık buraya verilmiştir. Böylece kubbe duvarı geriye çekilmiş, ibadet yeri genişletilmiş ve ön bölüme de bir son cemaat yeri eklenmiştir. Geniş kemerli beş bölümlü son cemaat yeri XIX. yüzyıl özellikleri göstermekte olup, dış portal üzerindeki h.1301 (1803) tarihi konuya açıklık getirmiştir. Yanları kapalı olan son cemaat sütunlarının kare kaide ve başlıklı oluşlarının yanı sıra ahşap bir çatı ile örtülü oluşları buraya ilginç bir görünüm kazandırmıştır. İbadet mekânı dıştan kiremit kaplı tek bir kubbenin örttüğü kare plânlıdır. Kuzey yönünden kubbenin örtemediği bölümler tromplu küçük kubbelerle tamamlanmıştır. Barok-ampir karışımı bezemeye sahip olan mihrap orijinal değildir. Konak Camisi, yeni Cuma Camisi ve Çarşı Camisi mihrapları ile benzerlik gösteren mihrabın bordürlerinde stilize bitki motifleri, helozoni şekiller ve asma yapraklarından oluşan bir bezemeye yer verilmiştir. Cami içerisindeki bezemelerde de geç devir özellikleri gösteren kalem işleri ile karşılaşılmaktadır. Mermer minberin her iki yanında yüksek kabartma motifleri ile rozetler dikkati çekmektedir. Caminin içerisinden çıkılan minare sekizgen bir kaide üzerine oturan bir sıra taş, beş sıra tuğladan meydana gelmiştir. Şerefe altlarında da tuğladan yapılmış bezemeler olup korkuluklarında taşa işlenmiş dairevi motifler ve rozetlerle süslenmiştir. İskender Paşa’nın mezarı h.948 (1535–1536) caminin batısındadır. Hızır Bey Cami (Merkez) Trabzon Hızır Bey Mahallesi’ndeki bu camiyi fetihten sonra, burada valilik yapan Hızır Bey’in yaptırdığı sanılmaktadır. Ancak kitabesi bulunamadığından bu konu kesinlik kazanamamıştır. Yapı üslubundan XVIII. yüzyılda yenilendiği anlaşılan cami kesme taş duvarlı, içten kubbe dıştan çatı örtülüdür. İki katlı son cemaat yeri, mihrap ve minber barok özellikleri göstermektedir. Mihrabın her iki yanındaki küçük sütunlar asma yaprakları ile bezenmiştir. Ahi Evren Dede Cami (Merkez) Trabzon’a hâkim Boztepe’de yapılan bu caminin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla birlikte, Şemsettin Sami, Sultan Orhan zamanında Ahi Evren Dede’nin Trabzon’da bir tekke yaptırmış olduğunu kaydettirmiştir. Hiç kuşkusuz, bugünkü caminin yerinde dergâh, cami ve türbe bulunuyordu. Ancak şekilleri hakkında hiçbir bilgi olmayan bu yapı topluluğunun yerine, aynı ismi taşıyan cami yapılmıştır. Günümüze ulaşan Ahi Evren Dede Camisi h.1305 (1887-1888) yılında Trabzon’un sevilen kişilerinden, Sultan Abdülaziz’in baş müezzinlerinden Hacı hakkı Baba tarafından onarılarak bugünkü şeklini almıştır. Cami kare plânlı, taş duvarlı ve ahşap çatılı idi. Ancak 1976 yılında yapılan onarımda üzerine kubbe ilave edilmiştir. Mihrap ile minberi sade olup, minaresi küçük ve tek şerefelidir. Çarşı Cami (Merkez) Trabzon Kemeraltı Semtinde, Çarşı Mahallesi’nde, bedestenin karşısında yer alan Çarşı Camisi, Trabzon’un en büyük camisidir. Kuzey kapısı üzerindeki kitabesinden öğrenildiğine göre, Trabzon Valisi Hazinedarzade Osman Paşa tarafından h.1255 (1839) yılında yaptırılmıştır. Vakıf kayıtlarından öğrenildiğine göre de bu caminin yerinde XVI. yüzyılda yaptırılmış Hacı Kasım Mescidi bulunuyordu. Bu mescit harap olunca yıktırılmış, çevresindeki dükkânlar istimlâk edilmiş ve bu caminin yapımına başlanmıştır. Kesme taştan, barok-ampir üsluplarının karışımı olan cami, kalın taş duvarlı, dikdörtgen plânlıdır. İbadet mekânı altı kalın sütunun taşıdığı büyük bir kubbe ile örtülmüştür. Kuzey ve güney yönlerinde üçerden altı kubbe, yanlarında bunun dışında kalan bölümler tonozlarla örtülmüştür. Kuzey yönü meyilli bir araziye rastladığından son cemaat yeri oldukça yüksek tutulmuş ve bunun sonucu olarak aşağıda meydana gelen boşluklara dükkânlar yerleştirilmiştir. Kare kaideli, kare başlıklı sütunlar ve kemerlerle son cemaat yeri üç bölüme ayrılmıştır. Yapının kuzey, batı ve doğu yönündeki girişlerinden bugün yalnızca kuzey ve batı kapıları kullanılmaktadır. Bunlardan kuzey kapısı üzerinde, yazıtın iki yanında alçıdan cami maketleri ile Sultan Abdülhamit’in tuğraları yerleştirilmişti. Güzel bir mermer işçiliği olan mihrap, İskender Paşa, Konak ve Yeni Cuma camileri ile yakın benzerlikleri olduğundan aynı yıllarda yapılmış olabileceğini işaret etmektedir. Mermer minberin iki yanındaki çiçek motifleri Barok, Ampir üsluplarının özelliklerini yansıtmaktadır. Siyah-beyaz taştan çokgen gövdeli minaresi tek şerefeli olup, son cemaat yerinin sağında yer almaktadır. Caminin doğusunda bulunan medrese ile bugünkü şadırvanın olduğu yerde, 1847 yılında yaptırılmış olan muvakkithane yıkılmış ve günümüze gelememiştir. Bu muvakkithanenin kitabesi Trabzon Müzesi’ndedir. Tavanlı Cami (Merkez) Tekke Mahallesi'nde Nemlioğlu Konağı yanında yer alan bu cami Trabzon Vakıflar Müdürlüğü’ndeki bir belgeye göre h.1060 (1650) yılında yapılmıştır. Giriş kapısı üzerindeki h.1291 (1874) ve h.1308 (1890) tarihli kitabelerinden onarıldığı yıllar öğrenilmiştir. Kesme taştan, dikdörtgen planlı ahşap çatılı orijinal durumundan, geçirdiği onarımlar nedeniyle çok uzaklaştırılmıştır. Son cemaat yerinin doğusunda çeşme, batısında da ona bitişik olarak minaresi bulunmaktadır. Bunlarla birlikte son cemaat yerinin cephesi ortaya çıkmaktadır. Son cemaat yeri ahşap bir tavanla örtülü olup, ortasında barok kıvrımlı bir göbek bulunmaktadır. Son cemaat yerinden ibadet mekânına giriş kapısı üzerinde ahşap mahfil bulunmaktadır. Caminin içerisi çok sayıdaki pencerelerle aydınlatılmıştır. Mihrap ve minber sade olup, batı köşesinde yer alan taştan tek şerefeli minareye iki katlı son cemaat yerinden çıkılmaktadır. Müftü Cami (Merkez) Trabzon Maraş Caddesi’nde Küçük Ayvasıl Kilisesi’nin karşısında yer alan bu caminin yerinde Trabzon Müftüsü Elhaç İsmail Efendi’nin h.1167 (1753) yılında yaptırdığı bir cami vardır. Dikdörtgen plânlı, barok üsluptaki bu cami 1970 yılında yıktırılmış ve yerine bugünkü cami yaptırılmıştır. Kesme taştan, kare plânlı kubbeli caminin mermer mihrap ve minberi İstanbul’da yapılarak buraya getirilmiştir. Pencere camlarındaki bezemeler ve kalem işleri ile dikkati çekmektedir. Batısındaki mezarlar camiyi yaptıran Hacı İsmail Efendi ile oğlu Seyit Mahmut Efendi’ye aittir. Semerciler Cami (Merkez) Trabzon Çarşı Mahallesi’nde, Semerciler Yokuşu’nda evler arasına sıkışmış olarak günümüze gelebilmiştir. Kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber h.1173 (1759) tarihli vakfiyesi bulunmaktadır. Y.Mimar Sedat Çetintaş XVIII. yüzyılda yapılmış olabileceğini belirtmiştir. Caminin ana giriş kapısı üzerindeki onarım yazıtı ise h.1236 (1820) tarihine işaret etmektedir. Kesme taş duvarlı cami kare planlı olup, onarım öncesi tek kubbe ile örtülü bulunuyordu. Onarımdan sonra kubbe yerine ahşap bir tavan ve çatı yapılmıştır. Kuzey ve batı yönündeki iki kapıdan içerisine girilen caminin kapısının ana portali üzerindeki kitabenin Yavuz Sultan Selim’in annesine ait olduğu söylenirse de günümüze gelememiştir. Eski kaynaklarda yok olan bu kitabe ilgili bazı bilgiler bulunmaktadır: “Sultan Selim’i sinesinde taşıyan sevgili anası o büyük Anadolu Türk Hatunu fâni dünyadan yüz çevirdi. Ebedi ahiret hayatına yöneldi. Vefat tarihi rahmet-i dayım beru.” Bu yazıt ebcet hesabıyla h.911 (1505–1506) tarihleri ortaya çıkmaktadır. Bu durumda yapının ilk şeklinin XVI. yüzyıla ait olduğu ortaya çıkmaktadır. Caminin içerisini aydınlatan pencereler dışarıdan basit görünüşlü olmalarına rağmen içten yuvarlak kemerlidir. Onarım sonrası yapılan ahşap tavan iç içe sekizgenlerle bezenmiş yer yer de ayetlere yer verilmiş, birbirini kesen yıldızlarla kompozisyona hareketli bir görünüm kazandırılmıştır. Güney duvarının ortasında, derin bir niş görünümündeki taş mihrap sade olup, yarım silindirik yivlerle bezenmiştir. Ahşap minber kündekâri (geçme tekniği) taklidindedir. Çeşitli geometrik parçalar, altıgenler ve bunların içlerindeki ziyaretlerle süslenmiştir. Yapının kuzey-batı köşesinde taş minaresi küçük ve şerefelidir. Konak Camisi (Merkez) Trabzon Uzun Sokak’ta yer alan bu cami, çevresindeki evler arasında sıkışıp kalmıştır. Bu caminin de kitabesi günümüze gelemediğinden, yapım tarihi ve yaptıran ile ilgili bir bilgi bulunmamaktadır. Kasım Ağa isminde bir kişiden söz edilse de bu bilgi kesinlik kazanamamıştır. Son cemaat yeri üzerindeki h.1301 (1803) tarihli yazıt onarımını belirtmektedir. Barok özellikleri, sütunlar üzerindeki kıvrık dal ve yıldız motifleri yapının XVIII. yüzyılda yapılmış olabileceğine işaret etmektedir. Caminin ön cephesi kesme taş, diğer duvarları kesme moloz taştan meydana gelmiş olup, üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Mihrap ve minber barok üsluptadır. Taş mihrabın her iki yanında asma dallarıyla bezeli küçük taş sütunlar vardır. Ahşap minberin hiçbir özelliği bulunmamaktadır. Batı yönündeki taş minaresi tek şerefelidir. Musa Paşa Cami (Merkez) Trabzon Musa Paşa Mahallesi’nde bulunan bu caminin kitabesinden öğrenildiğine göre; h.1079 (1668) yılında Musa Paşa tarafından yaptırılmıştır. Orijinal özelliklerini koruyarak günümüze ulaşan bu yapı Erken Osmanlı Devri tek kubbeli camilerinin Trabzon’daki tek örneğidir. Kesme taştan kare plânlı küçük bir yapıdır. Oldukça kalın olan duvarların üzerindeki izlerden bazı onarımlar geçirmiş olduğu anlaşılırsa da bunlar yapının bütünlüğünü etkilememiştir. Kuzey yönündeki son cemaat yeri küçük olup, devşirme sütunlar ve kornişler kullanılmış içten tonoz, dıştan eğimli bir çatı ile üzeri örtülmüştür. Stalaktitli mihrap ve yeni yapılan minberi sade olup, minaresi tek şerefelidir. Hoca Halil Cami (Hatip Cami, Kalvanoğlu Cami) (Merkez) Trabzon’da Pazarkapı Mahallesi’nde, Hoca Halil Sokağı’nda, Kanuni Sultan Süleyman’ın hocası Hoca Halil Efendi tarafından yaptırılmıştır. XVI. yüzyıl eseri olan bu yapı, bir deprem sonucunda h.1312 (1896) yılında yıkılmış ve semt sakinleri tarafından yeniden yaptırılmıştır. Semtin hatırı sayılır kişilerinden Hatipzade Emin Efendi eski yapıya uygun olarak plânları çizmiş, yapımıyla da ilgilenmiştir. Aynı zamanda camide hatiplik yapmış, bundan ötürü de camiye Hatip Camisi ismi yakıştırılmıştır. Bunun yanı sıra kırk iki yıl imamlık yapan Kalkanoğlu Hafız Ahmet Efendi’nin anısına Kalkanoğlu Camisi de denilmiştir. Tamamen evlerle çevrili bir alanda olduğundan, cephe görünümü özellik göstermemektedir. Kare plânlı kesme taş caminin iki katlı ahşap son cemaat yerine dört basamaklı bir merdivenle çıkılmaktadır. Kuzeyden girilen ana mekân oldukça aydınlık ve üzeri çatı ile örtülüdür. Mihrap ve minber gösterişsizdir. Minare son cemaat yerinin kuzey-batı köşesine kesme taştan stalaktitli şerefeli olarak yerleştirilmiştir. Tabakhane Cami (Merkez) Trabzon Tabakhane Semtinde, Tabakhane Yokuşu’nun hemen yanı başında, Yavuz Selim’in Babüssade ağalarından Mahmut Ağa Ettavaşi tarafından h.940 (1533) yılında yaptırılmıştır. Bu cami günümüze orijinal durumunda gelememiş, Hacı Mahmut Ağa tarafından h.1030 (1618)’da onarılmıştır. Bunu h.1306 (1888) tarihli onarım izlemiştir. Cami kalın kesme ve moloz taş duvarlı, kare planlı bir yapı olup, üzeri çatı ile örtülü idi. Kuzey girişinde iki katlı camekânlı bir son cemaat yeri, bunun sağında tek şerefeli minare yer alıyordu. Ancak cami bu durumu ile günümüze gelememiş, 1978 yılında Cami Koruma Derneği tarafından Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün onayı ile yıktırılmış ve yeniden yapılmıştır. Akmescit Köyü Camisi (Maçka) Trabzon ili Maçka ilçesi Akmescit Köyü’nde bulunan bu caminin kitabesinden öğrenildiğine göre; h.1290 (1873) yılında yaptırılmıştır. Banisi bilinmediğinden, yöre halkı tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Kesme taştan dikdörtgen planlı olarak yapılan caminin önünde dört ahşap sütunun taşıdığı, ahşap çatılı dışa açık son cemaat yeri bulunmaktadır. Buradaki yuvarlak kemerli bir kapıdan ibadet mekânına geçilmektedir. Giriş kapısı iki kanatlı olup, üzerinde kabartma şeklinde vazodan çıkan üzüm salkımları ve yaprakları bulunmaktadır. İbadet mekânının üzeri ahşap bir tavanla örtülmüştür. Bu tavanın üzerinde iç içe geçmiş sekizgenlerden oluşan bir göbeği vardır. Mihrap kesme taştan oldukça sadedir. Yan yüzeylerinde dört sıra halinde bordürler içerisine baklava dilimleri yerleştirilmiştir. Mihrabın sağındaki minber ahşap olup, burada palmet motiflerine ve bir vazodan çıkan bitkisel motiflere yer verilmiştir. Bahçekaya Köyü Merkez Camisi (Maçka) Trabzon ili Maçka ilçesi, Bahçekaya Köyü’nde bulunan bu cami, kitabesinden öğrenildiğine göre h.1302 (1885) yılında yaptırılmıştır. Banisi bilinmemektedir. Kesme ve moloz taştan yapılan cami dikdörtgen planlı olup, üzeri kırma bir çatı ile örtülmüştür. Kuzey yönünde dört taş sütunun taşıdığı son cemaat yeri bulunmaktadır. Dışa açık olan son cemaat yeri yakın tarihlerde camekânla kapatılmıştır. Son cemaat yerinden yuvarlak kemerli bir kapı ile ibadet mekânına geçilmektedir. Bu kapı kesme taş lentolu, iki kanatlıdır. Kapının üzerinde örgü şeklinde motifler görülmektedir. İbadet mekânı mihrap yönünde altlı üstlü ikişer, doğu ve batı yönünde altlı üstlü üçer pencere ile aydınlatılmıştır. Bu pencerelerden üsttekiler, alttakilere göre daha küçük ölçüdedir. Pencerelerin sövelerinde, kilit taşlarında palmet ve nar gibi kabartma motiflere yer verilmiştir. Mihrap yuvarlak bir niş şeklinde olup, oldukça basittir. Üzerinde h. 1310 (1885) tarihli on satırlık bir kitabesi bulunmaktadır. Minber ahşaptan olup, yan yüzlerinde bitkisel bezemeye yer verilmiştir.
  15. _asi_

    Trabzon Türbeleri

    TRABZON TÜRBELERİ Ayşe-Gülbahar Hatun Türbesi (Merkez) Trabzon il merkezi, Orta Hisar’ın batısında, Hatuniye (Büyük İmaret) Camisi’nin doğusunda, Sultan II. Beyazıt’ın eşi, Yavuz Sultan Selim’in annesi Ayşe Gülbahar Hatun’un Türbesi bulunmaktadır. Bu türbe, kitabesinden öğrenildiğine göre h.911 (1505) yılında yaptırılmıştır. Prof. Dr. Haşim Karpuz’dan öğrenildiğine göre, kitabenin mealen anlamı şöyledir: “Rum hanımı dünyadan ahiret semtine yüz döndürünce Sonsuzluk tahtını ve devamlılık diyarını göze almak icab etti. Onun himmetinin yanağı dünyanın fani devletinden yanınca. Yüksek tensibe uyarak yüzünü devamlılık devletine koydu. Allah’ın feyzinden onun yüzüne devamlılık rahmeti inince Vefat tarihi devamlılık rahmeti onun yüzündedir. Oldu h.911 (1505–1506)” Ayşe Gülbahar Hatun Türbesi çeşitli onarımlar görmüş, ancak bu onarımlar yapının mimari özelliğini bozmamıştır. Türbe, sarımsı kesme taştan yapılmıştır. Köşeleri 3.80 m. genişliğinde sekizgen plânlı olup, üzeri sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. Türbe içerisine sivri kemerli bir nişin içerisinde bulunan kapıdan girilmektedir. İçeride mihrap nişine yer verilmemiştir. Köşelerde sivri kemerli birer penceresi vardır. Pencerelerin kemerlerinde gri taşlar dekoratif olarak kullanılmıştır. Bezeme olarak içeride kalem işleri ile süslenmiştir. Türbe içerisinde iki mermer sanduka daha bulunmaktadır. Bunlardan biri 1499 yılında ölen şehzade Salih’e, diğeri de Yavuz Sultan Selim’in 1503 yılında ölen kızı Kamer Sultan’a aittir. Türbe dışına XIX. yüzyılda Yusuf ve Asım Paşalar gömülmüşlerdir. Açık Türbe (Hamza Paşa Türbesi) (Merkez) Trabzon il merkezinde, Küçük İmaret Mezarlığı’nda, Hamza Paşa Camisi’nin de doğusunda bulunan bu türbede üç mezar bulunmaktadır. Bu mezarlardan birisi h. 1148 (1735) tarihli Hamza Paşa’ya aittir. Diğer iki mezarın kime ait olduğu bilinmemektedir. Bu nedenle de bu türbeye Hamza Paşa Türbesi veya Açık Türbe ismi verilmiştir. Oldukça meyilli bir alana yapılan altıgen plânlı türbenin köşelerinde bir paye ve bunların üzerine de basık bir kubbe oturtulmuştur. Siyah ve beyaz taşların alternatif biçimde sıralanmış oluşu kubbeye ilginç bir görünüm kazandırmıştır. Osmanlı mimarisindeki baldaken tarzı bir türbedir. Osman Ağa Türbesi (Emir Mehmet Türbesi) (Merkez) Trabzon il merkezi, Eski Kabak Meydanı’nda, Trabzon Lisesi’nin güneyinde Süleyman Paşa Camisi’nin 50 m. doğusunda bulunan bu türbe kitabesinden öğrenildiğine göre Emir Mehmet için yaptırılmıştır. Daha sonra yakınındaki Kadiri Tekkesi (Hatuncuk Camisi) şeyhi Osman Paşa 1877 yılında buraya gömülmüştür. Bu yüzden de türbe Hem Osman Ağa’nın, hem de Emir Mehmet’in ismi ile tanınmaktadır. Ancak Emir Mehmet ile ilgili kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Türbe kesme taştan sekizgen planlı olarak yapılmıştır. Türbenin üzeri sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülüdür. Kuzeydoğudaki giriş kapısı sivri kemerli bir niş içerisinde yayvan kemerli mermer sövelidir. Türbenin kapı ve pencereleri sağır sivri kemerler içerisine alınmıştır. Ahi Evren Dede Türbesi (Merkez) Trabzon ili Boztepe Mevkii’nde, Ahi Evren Camisi’ne bitişik olan Ahi Evren Dede Türbesi, günümüzde önemli bir ziyaret yeridir. Kare plânlı türbenin üzeri kubbe ile örtülmüş, h.1307 (1887–1888) yılında Hacı Hakkı Baba zamanında bugünkü şeklini almıştır. Türbe içerisinde Ahi Evren Dede’den başka Hacı Hakkı Baba’nın ve onun oğullarının mezarları bulunmaktadır.
  16. _asi_

    Trabzon Hamamları

    Trabzon Hamamları Hacı Arif Hamamı (Merkez) Trabzon’da Pazarkapısı Camisi’nin güneyinde yer alan Hacı Arif Hamamı’nın yazıtı günümüze gelemediğinden yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla birlikte, yapı üslubundan XIX. yüzyıla ait olduğu ve barok üslubun etkisinde kaldığı anlaşılmaktadır. Günümüze yalnızca sıcaklık ve soğukluk bölümleri gelebilmiş, soyunma yeri tamamen yıkılmıştır. Soğukluk üç kubbe olup, her iki yanında kemer ve tonozlarla desteklenmiştir. Kuzeydeki sıcaklık ise, kare plânlı, kalın duvarlı olup, merkezi bir kubbe ile üzeri örtülmüştür. Ayrıca yanlardaki sekiz kubbe tarafından desteklenmiştir. Ne yazık ki, çeşitli devirlerde yapılan ilaveler bu hamamın orijinal durumunu epeyce değiştirmiştir. Tophane Hamamı (Merkez) Trabzon il merkezinde, Hacı Arif Hamamı’nın 300 m. kuzeyinde, Pazarkapı Mahallesi Nergis Sokak’ta yer almaktadır. Tophane Hamamı h.900 (1494) yılında Kasım isimli bir mimar tarafından yaptırılmıştır. Ancak bu hamam da çeşitli onarımlarla değişikliğe uğramış, en son 1978 yılında üzeri betonla kaplanmıştır. Hamam doğu-batı yönünde kare planlı olup, soğukluk, ılıklık ve sıcaklıktan meydana gelmiştir. Hamamın batısından soyunma yerine girilmekte, buradan da kemerli bir kapı ile soğukluğa geçilmektedir. Üzeri küçük bir kubbe ile örtülü olan soğukluk yanlarda sekiz küçük kubbe ile desteklenmiştir. Sıcaklık haçvari ve dört eyvanlı bir plan göstermektedir. Burada on iki kurna bulunmaktadır. Sekiz Direkli Hamam (Merkez) Trabzon il merkezinde, Pazarkapısı Mahallesi’nde, Sekiz Direkli Hamam Sokağı’nda yer alan bu hamamın da yazıtı günümüze ulaşamadığından, yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber, 1072–1075 yıllarında Selçuklular tarafından yaptırılmış olduğu iddia edilmiştir. Bazı araştırmacılar da mimari özelliklerine dayanılarak hamamı XVIII. yüzyıla tarihlendirmişlerdir. Yakın tarihlerde Trabzon Belediyesi tarafından onarılmış, kuzeyindeki soyunmalık kısmı yeniden yapılmıştır. Trabzon hamamlarına göre daha değişik bir plân düzenine sahiptir. Ancak, günümüze değişikliklere uğrayarak gelebilmiştir. Dikdörtgen plânlı soyunma yerinin duvarlarındaki kiriş izlerinden orijinal durumunda burada ahşap bir soyunma yeri olabileceği akla gelmektedir. Kuzey yönündeki soğukluk, oldukça kalın duvarlıdır. Sıcaklık büyük hasara uğramış, özelliğini hemen hemen bütünüyle yitirmiştir. Ortada sekizgen kasnaklı kubbeli kemerler birbirine bağlanmış sekiz sütun taşımaktadır. Bu sütunların ortasında sekizgen bir göbek taşının var olduğu sanılmaktadır. Günümüze kadar kullanıldığı ve sonradan kendi haline terk edildiği anlaşılmaktadır. İskender Paşa Hamamı (Paşa Hamamı) (Merkez) Trabzon il merkezinde, Çarşı Mahallesi, Paşa Hamamı Sokağı’ndaki, Paşa Hamamının da kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi bilinmemektedir. Ancak, Vakıf kayıtlarında Trabzon Valisi İskender Paşa tarafından h.938 (1531) yılında yaptırılmış olduğunu belirten bir kayda rastlanmıştır. Hamam Osmanlı mimarisindeki çifte hamam plan düzeninde olup, erkekler ve kadınlara ait olmak üzere iki ayrı bölümden meydana gelmiştir. Erkekler bölümünü sütunların taşıdığı sekizgen bir çatı örtmektedir. Özelliği olmayan soğukluğun yanındaki sıcaklık küçük, tonozlu bir kubbe ile örtülmüştür. Tek katlı kadınlar bölümü kargir bir soyunma yerinden sonra birer kubbeli soğukluk ve sıcaklığa geçilmektedir. Alaca Hamam (Merkez) Trabzon il merkezi Çarşı Mahallesi’nde, Bakıralan Mevki’indeki Alaca Han’ın arkasında yer alan Alaca Hamamın kitabesi bulunmamaktadır. Günümüze çok harap durumda gelen bu hamamın da XVIII. yüzyıla ait olduğu sanılmaktadır. Kesme taştan, kare-haç plânlı olan hamam soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Hamamın sıcaklığı altı küçük kubbenin desteklediği büyük bir kubbe örtmektedir. Askeri Hamam (Merkez) Trabzon Meydan Semtinde bulunan bu hamamın yapımına, Kazazâde sülalesinden Hacı İbrahim tarafından başlanmış, zamanın Belediye Başkanı Hüseyin Kazazoğlu tarafından bitirilmiştir. Erkekler ve kadınlara ait olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir. Kuzeydeki erkekler bölümünün girişinde iki katlı ahşap bir soyunma yeri vardır. Buradan kemerli bir kapı ile soğukluğa, oradan da yine kemerli bir kapıdan sıcaklığa geçilmektedir. İki fil ayağı ve duvarların taşıdığı büyük kubbenin örttüğü sıcaklığın ortasında göbek taşı ile on sekiz mermer kubbe yer almaktadır. Batıdaki kadınlar bölümünün soyunma yeri, ahşap ve iki katlı, soğukluk iki kubbelidir. Yanlarda sekiz küçük kubbenin desteklediği büyük kubbeli sıcaklık, ortada bir göbek taşı, yanlarda kurnalar vardır. Trabzon’daki bu hamamlar dışında Evliya Çelebi’nin sözünü ettiği bazı hamamlar daha vardır. Ne yazık ki, Hatuniye Camisi’nin yanında İmaret Hamamı, İskender Paşa Camisi yanında İskender Hamamı, İç Kale’nin kuzeyinde Kale Hamamı ve Erdoğdu Bey Camisi yakınında Tekfur Sarayı Hamamı’ndan hiçbiri günümüze gelememiştir.
  17. _asi_

    Trabzon Hanları

    Trabzon Hanları Trabzon’un fethinden sonra Trabzon, Osmanlı İmparatorluğu’nun önemli bir ticaret merkezi olmuştur. İstanbul’dan Asya’ya kadar uzanan ticaret yolu Trabzon limanını ön plâna çıkarmış, bu nedenle Trabzon’da birçok han yapılmıştır. Ancak bunlardan günümüze gelebilenler ne yazık ki çok azdır. Vakıf Han (Taşhan) (Merkez) Trabzon Çarşı Camisi’nin arkasında, Çarşı Mahallesi’nde, Bedestenin kuzeybatısında bulunan bu han kitabesinden öğrenildiğine göre Hacı Yahya isimli bir kişi tarafından h.1196 (1781) yılında yaptırılmıştır. Bunu belirten kitabesinin mealen anlamı şöyledir: “Sahib’ül Hayrat ve Hesenat Kaymakam Nakibü’l eşraf es Seyyid El-Hac Abdullah bin El-Hac Yahya Efendi Sene 1196” Eski Vakıf kayıtlarında Gön Hanı veya Atar Hanı isimleri ile tanınan bu yapı üzerinde S.Ballance araştırma yapmış ve planını yayınlamıştır. Vakıf Han Vakıf kayıtlarında Taşhan ismiyle geçmektedir. Kesme taştan üç katlı avlulu bir han olup, giriş kapısı doğu yönündedir. Buradan küçük bir avluya geçilmektedir. Bu avlunun arkasında odalar sıralanmıştır. Birinci katta cephede dört dükkân, şadırvan ve mescit kısmı bulunmaktadır. Bu avlunun çevresindeki odalar birbirlerinden farklı büyüklüktedir. Kuzey yönünde orta kısma bir eyvan yerleştirilmiştir. İkinci katta ise revakların çevresinde odalar ve mescit bulunmaktadır. Bu mescidin güneydoğu köşesindeki minaresi ise yıkılmıştır. Taşhan (Merkez) Trabzon Çarşı Camisi’nin arkasında, Çarşı Mahallesi’nde, Trabzon Valisi İskender Paşa’nın h.938 (1531) yılında yaptırdığı bu han, yapı üslubu ve mimari malzemesi ile XVI. Yüzyıl Osmanlı hanlarının tipik bir örneğidir. Taşhan değişik zamanlarda onarılmıştır. Kuzey cephesine de XIX. yüzyılın sonunda dükkânlar eklenmiştir. Alaturka kiremitle kaplı olan çatısı 1980 yılında beton olarak değiştirilmiştir. Han kesme taştan iki katlı olarak yapılmıştır. Kuzey yönündeki giriş kapısı üzerinde bir kitabe olduğu buradaki bir boşluktan anlaşılmaktadır. Girişteki kontrol hücresinden sonra üzeri kemer ve tonozlarla örtülü bir koridora, oradan da kare bir avluya geçilmektedir. Bu avlunun etrafında revaklar ve on yedi hücre peş peşe sıralanmıştır. Burada revaklı bir galeri ile bunun arkasında sıralanmış yirmi dört hücre vardır. Hanın doğu tarafı ahır ve depo olarak kullanılmıştır. Odalar güney ve batı tarafında yer almaktadır. Hanın doğusu mazgal pencerelerle dışa açılmış, odalar ise yine mazgal pencerelerle avluya açılmıştır. Odalar tonoz örtülü olup, hepsinin ayrı ayrı birer ocağı vardır. Yalnızca girişin üzerindeki oda ve önündeki bütün kısım kubbe ile örtülmüştür. Bu kattaki odaların dışarıya ve avluya açılan pencereleri bulunmaktadır. Alaca Han (Merkez) Trabzon il merkezi Bakırcılar Semti, Bakırcılar Caddesi’ndeki Alaca Han’ın kitabesi olmadığından yapım tarihi bilinmemektedir. Bununla beraber, yapı üslubu ve mimari elemanlarından XVIII. yüzyıla ait olduğu sanılmaktadır. Alaca Han güzel bir taş işçiliği gösteren kesme taştan dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır. Hanın üst örtü sistemi takviye kemerli, beşik ve manastır tonozludur. Bunun da üzeri çatı ile örtülmüştür. Batı, doğu ve kuzey kapılarından içerisine girilen hanın bugün yalnızca batı kapısı kullanılmaktadır. Hanın cephe dışında kalan çevresi binalarla kapatılmış bu yüzden de diğer kapıları kullanılamaz duruma gelmiştir. Bugün batı taraftaki ana girişinden bir avluya girilmektedir. Bu avlunun çevresine odalar sıralanmıştır. Doğudan taş bir merdivenle çıkılan birinci katta yine yuvarlak ve yayvan kemerli revakların bulunduğu koridorlar ve arkalarında odalar yer almıştır. İkinci kata batıdan taş bir merdivenle çıkılmakta, revaklı koridorların arkasında 16 hücre peş peşe sıralanmıştır. Bugün özel şahısların mülkiyetinde bulunan han, uzun süre boş kalmıştır. Han günümüze değişikliğe uğrayarak geldiğinden, orijinal durumu kesinlik kazanamamıştır. Anadolu Han (Merkez) Trabzon Belediyesi’nin karşısında yer alan Anadolu Han’ı Baltazâdeler isimli bir ailenin mülkiyetindedir. XIX. yüzyılda yapılmış olup, günümüzde buraya bir otel inşa edilmiştir. Eski belgelerden iki katlı, avlulu, kuzey ve güney girişleri olan bir yapı olduğu öğrenilmiştir. Sulu Han (Merkez) Trabzon il merkezi, Meydan Semtinde, Meydan Hamamı’nın karşısında yer alan Sulu Han, XIX. yüzyılda yapılmış, çeşitli onarımlarla özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir. Kitabesi bulunmadığından kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Kesme taştan iki katlı, L plan tipinde bir yapı olup, kuzey ve güney yönündeki girişleri kapatılarak işyerine dönüştürülmüştür. Birinci katta, öndeki dört köşe taş sütunlar yapıya diğer hanlardan farklı bir özellik vermiştir. Ancak sütunlar ve bunları birbirine bağlayan kemerlerin meydana getirdiği mekânlar günümüzde ticari odalar olarak kullanılmaktadır. İkinci kata batı ve güneyden merdivenlerle çıkılmakta, revaklı koridorlar ise güneyden batıya doğru han L şeklinde kuşatmaktadır.
  18. _asi_

    Trabzon Bedestan (Ceneviz Hanı)

    Bedestan (Ceneviz Hanı): Bir ticaret yapısı olan Bedestan çarşı mahallesinde ve çarşı camiinin kuzeyinde yer almaktadır. Kareye yakın bir planı olan binanın her cephede birer kapısı bulunmaktadır. İçerde bulunan tuğla kemerler kapıyı kemerlemektedir.Yapının ortasında bulunan dört fil ayağı üzerine kubbesi oturtulmuştu. Yapının kitabesi görülmemiş isede: Evliya Çelebi bu eseri h.1057(1647) yılında görmüş, bina sahipleri ve buradaki halktan ''çarşıların en seçmesi mumhane kapısındaki taşra esnafıdır. Kargir yapı bir Bedesteni vardır ki içindekiler zengin, eli açık, muhterem, vakarlı bezirganlardır.'' bahsettiği halde eserin yaptırıldığı tarihle ilgili hiç bir şey söylememektedir. Halbuki Trabzondaki diğer yapıların tarihinden Evliya Çelebi söz etmektedir. Bedestan bazı araştırmacılar trafından 11. yy.da yapılmış bir Ceneviz eseri olduğu kabul edilir. Günümüzde marangoz atölyesi olarak kullanılırken Trabzon Valiliği İl Özel İdaresi tarafından kamulaştırılarak aslına uygun restore edilmektedir.
  19. _asi_

    Trabzon Çeşmeleri

    Trabzon Çeşmeleri Trabzon, Osmanlı yapıları ile süslenirken çeşmelere de geniş ölçüde yer verilmiştir. Ancak bunların pek azı günümüze gelebilmiş, büyük çoğunluğu çeşitli nedenlerle yok olup gitmiştir. Trabzon’un en eski çeşmelerinden birisi Hayrettin Çeşmesidir. Hacı Hayrettin Paşa’nın h.971 (1563) yılında yapımını başlattığı bu çeşme h.981 (1573) yılında tamamlanabilmiştir. Ne var ki, h.888 (1483) tarihli Rakkas Sinan Bey’in çeşmesi ile birlikte günümüze gelememiştir. Bununla birlikte, Trabzon’da bugün görülebilen çeşmeler arasında Yeni Cuma Camisi’nin karşısındaki bir evin duvarına bitişik olan Abdullah oğlu Hacı Kasım’ın Hacı Kasım Çeşmesi h.905 (1499), İskender Paşa Camisi yanında İskender Paşa Çeşmesi h.925 (1519), Hatip Çeşmesi karşısında Mustafa oğlu İskender Paşa Çeşmesi h.930 (1523), Pazarkapı Mahallesi Islahhane Sokağı’nda bir başka İskender Paşa Çeşmesi h.965 (1557) vardır. Trabzon çeşmeleri arasında İskender Paşa’ya ait olanlar büyük çoğunluktadır. Bu çeşmelerden bazılarını İskender Paşa kendisi, bazılarını da ölümünden sonra akrabaları yaptırmıştır. Bunların dışında Karamaya Mahallesi, Nemlioğlu ile Kahyaoğlu sokakları arasında yer alan Emin Ağa Çeşmesi’ni h.1521 (1836) yılında şehrin önde gelen kişilerinden Emin Ağa yaptırmıştır. Emin Ağa’nın bir başka çeşmesi h.1260 (1844) tarihli olup, Çarşı Mahallesi’nin Hamam sokağı’ndadır. Trabzon valilerinden Hazinedarzâde Abdullah Paşa’nın h.1266 (1849) tarihli çeşmesi bugün Zanos Burnu’nun doğu duvarındadır. Önceden Taksim meydanında bulunan Ampir üslubundaki bu çeşme stili Hayat ağacı rozetleri, akantus yaprakları, Arapça ve Farsça yazıtları ile güzel bir eserdir. Eski Asker Hastanesi’nin bahçesindeki Fırka Komutanı Hasan Paşa’nın h.1302 (1884) tarihli çeşmesi Mehmet Emin Esat isimli hattatın talik yazısı ile süslenmiştir. Paşa’nın eşi Fatma Hanım’ın h.1303 (1885) tarihli çeşmesi ise yine eski asker hastanesinin duvarında günümüze gelebilen eserler arasındadır. İskender Paşa Mahallesi ve İskele Caddesindeki h.1309 (1891) tarihli çeşme Sultan Abdülhamid’in anısına yaptırılmıştır. Kavak Meydanı Caddesindeki Hacı Hamzaoğlu Hacı Muhammed’in h.906 (1500) tarihli çeşmesinde Yavuz Sultan Selim’e padişah olmadan Han unvanı verildiğini göstermesi yönünden ilginç bir eserdir. İskender Paşa Çeşmesi (Merkez) Trabzon il merkezi Meydan semtinde, Hatip Sokak’ta bulunan İskender Paşa Camisi’nin doğusundaki bu çeşme 1523 yılında İskender Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kesme taştan eyvan şeklinde kemerli olan bu çeşme yıktırılmış ve yerine iki cepheli mermer kaplı bir çeşme yaptırılmıştır. Bu çeşmeden günümüze orijinal olarak yalnızca kitabesi gelebilmiştir. İskender Paşa Çeşmesi (Merkez) Trabzon Pazarkapı Mahallesi Islahhane Sokağı’nda bulunan bu çeşme İskender Paşa tarafından 1557 yılında yaptırılmıştır. Kesme taştan, niş şeklinde yuvarlak kemerli bir çeşmedir. Günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir. Seyit Mehmet Çeşmesi (Merkez) Trabzon il merkezinde bulunan bu çeşme günümüzde Atapark’ın kuzey duvarına taşınmıştır. Daha önceden jandarma binasının karşısında bulunuyordu. Kitabesinden öğrenildiğine göre Seyit Hacı Mehmet tarafından 1500 yılında yaptırılmıştır. Kitabenin mealen anlamı şöyledir: “Bu çeşme Fatih Sultan Mehmet Han oğlu Sultan Beyazıt Han’ın devletli günlerinde akıttırılarak oğlu Sultan Selim devrinde Hoca Ömer oğlu Hacı Hamza’nın oğlu Seyit Hacı Mehmet yaptırmıştır h.906 (1500)” Çeşme kesme taştan sivri kemerli olup, ayna taşının üzerine kitabesi yerleştirilmiştir. Yer değiştirilmesinden ötürü özelliğinden uzaklaşmıştır. Abdullah Paşa Çeşmesi (Merkez) Trabzon Gülbahar Hatun Mahallesi’nde, Zağanos Paşa Kulesi’nin doğusunda, bugünkü Taksim Meydanı’nda yapılmıştır. Bu cadde genişletilirken yıkılmış, sonra da bugünkü yerinde yeniden yapılmıştır. Çeşmenin banisi Trabzon Valisi Hazinedarzâde Abdullah Paşa olup, 1844 yılında yapılmıştır. Çeşme ampir üslupta, dikdörtgen şekilde mermerden olup, düz sütunçelerle sınırlandırılmıştır. Üzeri mermer bir kaç kademeli saçakla örtülmüştür. Ayna taşının üzerinde Farsça dokuz satır halinde ve on sekiz beyitten oluşan kitabesi bulunmaktadır. Kethüda Emin Ağa Çeşmesi (Merkez) Trabzon Çarşı Mahallesi Paşa Hamamı Sokağı’nda eski bir evin duvarına bitişik olarak yapılmıştır. Kitabesinden öğrenildiğine göre, Kethüdazâde Hacı Emin Ağa tarafından h.1223 (1844) yılında yaptırılmıştır. Kitabenin mealen anlamı şöyledir: “Şah Hüseyin’in ruhunu her kim ki şâd eyler ise Şüphesiz haşr ateşinden hak anı eyler Emin Söyledim bir cevherin tarih-i Rânâ Zühtiya Aşk ola bu çeşmeyi El-Hac Emin yaptı 1223 (1844)” Çeşme kesme taştan sivri kemerli olup, iki yanında duvara bitişik birer sütun bulunmaktadır. Ayna taşının önünde yalak, üzerinde de kitabesi bulunmaktadır. Kabak Meydanı Çeşmesi (Şadırvanı) (Merkez) Trabzon il merkezinin batısında eski Cirit Meydanı denilen yerde bulunan bu çeşmenin kitabesi günümüze ulaşamadığından banisi ve yapım tarihi bilinmemektedir. Yapı üslubundan XVI. Yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Çeşme kesme taştan yüksek bir kaide üzerine altıgen planlıdır. Altı sütun yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanmış, üzeri kubbe ile örtülmüştür. Cepheleri dışarıya açık olan çeşmenin ortasında altıgen bir su haznesi bulunmaktadır. Bu su haznesinin çevresine musluklar sıralanmıştır. Bazı kaynaklarda su haznesinin on cepheli olduğu ve onarımlardan ötürü de değiştiği belirtilmiştir. Abdülhamîd Çeşmesi (Merkez) Trabzon İskender Paşa Mahallesi’nde, Liman Caddesi üzerinde bulunan bu çeşme, Sultan Abdülhamit’in anısına 1891 yılında yaptırılmıştır. Kesme taştan yapılmış olan çeşmenin üzerinde Sultan II.Abdülhamit’in tuğrası bulunmaktadır. Çeşmenin ayrı ayrı yalakları olan üç musluğu vardır. Günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir. Arıkaya Mahallesi Çesmesi I (Maçka) Trabzon ili Maçka ilçesi, Şahinkaya Beldesi, Arıkaya Mahallesi İlköğretim Okulunun yanında bulunan bu çeşmenin kitabesi günümüze gelemediğinden ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Yapı üslubundan XIX. Yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Çeşme kesme taştan üç köşeli alınlığı olan cephe görünümündedir. Silmeler tüm cepheyi dolaşmaktadır. Çeşme 2.20x1.75x2.00 m. Ölçüsünde olup, arkasında su haznesi bulunmaktadır. Sivri kemerli çeşme aynasının önünde yalağı bulunmaktadır. Arıkaya Mahallesi Çeşmesi II. (Maçka) Trabzon ili Maçka ilçesi Şahinkaya Beldesi Arıkaya Mahallesi’nde bulunan bu çeşmenin kitabesi günümüze gelemediğinden, yapım tarihi ve banisi bilinmemektedir. Yapı üslubundan XIX. Yüzyılda yaptırıldığı sanılmaktadır. Kesme taştan yapılmış olan çeşme 2.40x1.60x0.75 m. ölçüsündedir. Yivli, sivri kemerli cephesinin ortasında musluk ve yalak taşı bulunmaktadır. Aynı zamanda çeşmenin arkasında uzun bir de su arkı bulunmaktadır. Fatih Mahalle Çeşmesi (Maçka) Trabzon ili Maçka ilçesi Şahinkaya Beldesi, Fatih Mahallesi’nde bulunan bu çeşmenin de kitabesi bulunmadığından banisi ve yapım tarihi bilinmemektedir. Yapı üslubundan XIX. Yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Çeşme kesme taştan yapılmış olup, 2.00x2.10x1.68 m. ölçülerindedir. Sivri kemerli cephesinin çevresi silmeli bir kuşakla çevrelenmiştir. Ayna taşının bulunduğu nişin önünde yalağı vardır. Yazıltaş Köyü Çeşmesi (Maçka) Trabzon ili Maçka ilçesi Yazıltaş Köyü’nde bulunan bu çeşmenin kitabesi bulunmadığından banisi ve yapım tarihi bilinmemektedir. Ancak cephesindeki silmenin üzerinde bulunan kemerde 1910 tarihi görülmektedir. Çeşme kesme taştan, 1.00x1.20x0.40 m. ölçüsünde sivri kemerli olup, cephesinin tümünü bir silme dolaşmaktadır. Sivri kemerin içerisinde de yapım tarihi olan 1910 yazılıdır. Ayna taşının önünde uzun bir de yalak taşı vardır. Esentepe Mahallesi Çeşmesi (Maçka) Trabzon ili Maçka ilçesi, Esiroğlu Beldesi Esentepe Mahallesi’nde, Şimşirli Köyü’ne giden yol üzerinde bulunan bu çeşmenin kitabesi günümüze gelemediğinden banisi ve kesin yapım tarihi bilinmemektedir. Yapı üslubundan XIX. Yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Kesme taştan olan çeşme, 2.46x3.35x3.40 m. ölçüsündedir. Sivri kemerli cephesinin üzerinde silmeli bir kuşak çepeçevre çeşmeyi dolaşmaktadır. Ayna taşı üzerinde kitabe yeri bulunsa da kitabe yazılmamıştır. Ayna taşının önünde yalak taşı bulunmaktadır. Çeşme günümüzde harap bir durumdadır. Yeniköy Mahallesi Çeşmesi (Maçka) Trabzon ili Maçka ilçesi Esiroğlu Beldesi, Yeniköy Mahallesi’nde bulunan çeşmenin de kitabesi günümüze gelememiştir. Bundan ötürü yapım tarihi ve banisi bilinmemektedir. Yapı üslubundan XIX. Yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Kesme taştan, 2.10x2.70x2.70 m. ölçülerindedir. Sivri kemerli çeşmenin kemer ayakları yekpare taştan iki paye üzerine oturtulmuştur. Silmeli bir kuşak cepheyi çepeçevre dolaşmaktadır. Ayna taşının üzerinde kitabeli bulunmakta olup, kitabesi yazılmamıştır. Işıklar Köyü Çeşmesi (Maçka) Trabzon ili Maçka ilçesi, Esiroğlu Beldesi Işıklar Köyü’nde bulunan bu çeşme kitabesinden öğrenildiğine göre, h.1320 (1902) tarihinde yaptırılmıştır. Banisi bilinmemektedir. Çeşme kesme taştan semerdam şeklinde olup, sivri kemerli ve arkasında da su haznesi vardır. Çeşme 2.20x2.26x2.70 m. ölçülerindedir. Temelli Köyü Çeşmesi (Maçka) Trabzon ili Maçka ilçesi Esiroğlu Beldesi, Temelli Köyü’nde Aşağı Temelli yolu üzerinde bulunan bu çeşme, kitabesinden öğrenildiğine göre, h.1250 (1834) yılında yaptırılmıştır. Banisi bilinmemektedir. Kesme taştan olan çeşmenin sivri kemerli bir cephe görünümü vardır. Bu kemerler yekpare taş payeler üzerine oturtulmuş, ayrıca bir friz de geometrik bezemeler halinde cepheyi dolaşmaktadır. Bu geometrik bezemeler üzerinde bitkisel bezemelere de yer verilmiştir. Çeşme 2.60x2.20x0.93 m. ölçülerindedir. Yeşilyurt Köyü Çeşmesi (Maçka) Trabzon ili Maçka ilçesi Yeşilyurt Köyü, Merkez Mahallesi’nde bulunan bu çeşme kitabesinden öğrenildiğine göre, Çolakzâde Mahmut Ağa tarafından h.1266 (1850) yılında yaptırılmıştır. Kitabe: ”Sahib’ül hayrat ve hasanat Çolakzâde El-Hac Mahmut Ağa’nın vakfı Şerifidir h.1266” Çeşme kesme taştan, 2.40x2.25x1.40 m. ölçülerinde sivri kemerli olarak yapılmıştır. Kemer ayakları yekpare taştan olup, cepheyi silmeli bir kuşak çepeçevre dolaşmaktadır.
  20. _asi_

    Trabzon Köprüleri

    Trabzon Köprüleri Bol akarsular ve derin vadilerin bulunduğu Trabzon’da, fethinden sonra pek çok köprü yapılmışsa da bunlardan pek azı günümüze gelebilmiştir. Ardıçyayla Köprüsü (Maçka) Trabzon ili Maçka ilçesi Krantaş Köyü ile Ardıçyayla köyleri arasında, Akarsu Deresi üzerinde bulunan bu köprünün kitabesi günümüze gelememiştir. Bu bakımdan yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Yapı üslubundan XIX. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Köprü moloz taştan, tek gözlü olarak yapılmıştır. Üzerindeki yoldan ötürü kavislidir. Hasar gören köprü değişik dönemlerde onarılmıştır. Zağanos Paşa Köprüsü (Merkez) Trabzon’un içerisinden geçen, küçük bir akarsu üzerindeki bu köprü Ortahisar ile Atapark arasında ulaşımı sağlamaktadır. Tarihi kaynaklarda Zağanos Paşa Köprüsü’nün bulunduğu yerde Trabzon Pontus İmparatorluğu zamanında açılıp kapanabilen ahşap bir köprünün varlığından söz edilmektedir. Savaş sırasında bu köprü açılır, kale ile dış mahallelerin bağlantısı kesilirdi. Trabzon’un fethinden sonra Zağanos Paşa tarafından1467 yılında yaptırılan bu köprü kesme taştan iki gözlüdür. Köprü ayaklarında Roma ve Bizans dönemine ait yapı izleri dikkati çekmektedir. Bu da köprünün Roma döneminde yapılıp, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde onarılarak kullanıldığını göstermektedir. Kalenin Zağanos burcunun 100 m. Doğusundan başlayarak engebeli vadiyi boydan boya geçen köprünün altından yağmur sularının meydana getirdiği bir dere akmaktadır. Bugün yaklaşık 20-25 m. yüksekliğindeki köprünün uzunluğu 50-60 m.dir. Tabakhane Köprüsü (Merkez) Trabzon’un içerisinden geçen, küçük bir akarsu üzerindeki bu köprü Ortahisar ile Atapark arasında ulaşımı sağlamaktadır. Zağanos köprüsü ile aynı caddede bulunan Tabakhane Köprüsü değişik dönemlerde yapılan onarım ve genişletmelerle bugünkü durumuna gelmiştir. Köprünün ilk yapılışı I. yüzyılda, Roma dönemine tarihlendirilmektedir. Evliya Çelebi Karakoyunlular döneminde yapıldığını ileri sürmektedir. Bugünkü köprü XIX. yüzyıl Osmanlı yapısıdır. Köprü kesme taştan iki kademeli olup, ilk kademesinde yuvarlak kemerli bir göz bulunmaktadır. Bunun üzerine de altı kemerli bir göz daha yerleştirilmiştir. Değirmendere Köprüsü (Merkez) Trabzon il merkezinde olan bu köprü Nemlizadeler tarafından 1891 yılında yaptırılmıştır. Kesme taştan dört gözden meydana gelen köprünün üç gözü birbirine eşit, dördüncü gözü ise küçük ölçüdedir. Günümüzde kullanılan köprünün batı yönüne bir de tahliye kemeri eklenmiştir. Alçalı (Uzungöl) Köprüsü (Çaykara) Trabzon ili Çaykara ilçesi Uzungöl Bucağında bulunan bu köprünün yapım tarihi kesinlik kazanamamakla beraber MÖ. II. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Trabzon Pontus İmparatorluğu zamanında da kullanılan köprü yıkılmış ve günümüze gelememiştir. Köprü ile ilgili kaynaklarda da yeterli bilgi bulunmamaktadır. Altındere Köyü Köprüsü (Maçka) Trabzon ili Maçka ilçesi Altındere Vadisi’nde, Cami Boğazı Yaylası’na giden yol üzerinde bulunan bu köprü XIX. yüzyılda yapılmıştır. Kitabesi bulunmadığından banisi ve yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Düzgün kesme taştan yapılmış olan köprünün köşe dolguları moloz taştandır. Tek gözlü ve basık yuvarlak kemerlidir. Bağışlı Köyü Köprüsü (Maçka) Trabzon ili Maçka ilçesinde, Trabzon-Gümüşhane yolu yakınında, Değirmendere üzerinde bulunan bu köprünün de kitabesi günümüze gelememiştir. Bu nedenle yapım tarihi ve banisi bilinmemektedir. Yapı üslubundan XIX. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Düzgün kesme taştan tek gözlü olarak yapılmıştır. Köprünün yapımında yer yer moloz taş ta kullanılmıştır. Köprü günümüzde harap durumdadır.
  21. _asi_

    Trabzon El Sanatları

    EL SANATLARI Trabzon Bakırcılığı: Bölgedeki zengin bakır yataklarından elde edilen bakır, Doğu Karadeniz Bölgesi'nin en önemli ticaret ve kültür şehriolan Trabzon atölyelerinde işlenmiştir. Trabzon'daki atölyeler, ortaçağdan beri geleneksel olarak bakır, bronz ve pirinçten mutfak kaplarıyla çeşitli eşya yapımına devam etmekteydi. Atölyelerdeki bakır, bronz ve pirinç üretimi, Trabzon'un en büyük sanayi kolunu o1uşturmaktaydı. Osmanlı Sultanı II. Bayezid döneminde yapılan Topkapı Sarayı envanter listelerinin de gösterdiği gibi, Trabzon atölyelerinde büyük bir beceriyle üretilen kaplar, Osmanlı sarayında kullanılacak kadar değerliydi. Büyük bir beceriyle bakır, bronz ve pirinçten yapılan mutfak kaplarıyla çeşitli eşya, Karadeniz, Doğu Anadolu ve Kuzeybatı İran bölgesinde kullanım alanı bulmuştur. Ayrıca Trabzon'un önemli bir liman şehri olması, üretilen bakır eşyanın denizyoluyla Karadeniz'deki diğer şehirlere de ihracını kolaylaştırmıştır. Nitekim Osmanlı arşiv belgelerinden öğrendiğimize göre, Trabzon'daki atölyelerde yaptırılan çok sayıdaki barut ve güherçile kazanları, Anadolu'da başka şehirlere gönderilmekteydi. Trabzon'daki atölyeler, bakırcılık sanatını günümüze kadar canlı bir şekilde devam ettirmişlerdir. Bakırcı, kazancı ve kalaycıların halk türkülerine konu olması, bu zanaat dalının sosyal hayatta oynamış olduğu önemli rolü açıkça göstermektedir. Bölgeye özgü karakteristik formlara sahip olan üstten saplı ocak kazanları, bakraçlar, ibrikler, güğümler, süt tasları, hoşaf tasları, hamur leğenleri, kapaklı hamsi tavaları, maşrapalar, kapaklı sahanlar, tencereler ve mangallar, Trabzon atölyelerinin ününü yansıtmaktadır. Üretilen bu eşyalar, hem Anadolu hem de lstanbul'da yaygın olarak kullanılmaktaydı. Günümüzde bile, Trabzon atölyelerinde üretilen bakır kapkacak, Doğu Karadeniz Bölgesi ile, lstanbul ve Adapazarı-Bolu yöresinde en çok aranılan mutfak kapları olarak büyük bir ihtiyacı karşılamaktadır. Taş işçiliği: Mimari süslemenin yanı sıra, artık çok kısıtlı da olsa, büyük değirmen taşları,el değirmenleri ve "pileki" taşları üretilmektedir. El değirmenleri buğday ve mısır yarması öğütmekte halen kullanılmaktadır. "Pileki" ise, eski evlerde üzerinde ateş yanan ve yanan ateşin ısıtmasıyla oluşan ısı ileekmek pişirmeye yarayan yuvarlak şekilli taş bir teknedir. Ahşap işçiliği: Yapı malzemesi olarak, çevrenin ormanlık olması dolayısıyla ahşap çok kullanılmıştır. Köy ve yayla mimarisinde ahşap hala vazgeçilmez malzemedir. 100-150 yıl dayanması sebebiyle yörede "ehil ağaç" denilen ve özellikle çatılarda kullanılan kestane ağacı en önemli yapı malzemesidir. Aynca çeşitli ev ve mutfak eşyaları da ahşaptan üretilmiştir. iskemle, dolap, tekne, külek (yağ koymak için), yayık, kaşık, kepçe ve su kapları gibi eşyaların üretimi, azalarak da olsa günümüzde sürmektedir. Dokumacılık: Bakırcılık gibi, bölgenin en eski el sanatlarındandır. Tarihi belgelerde "Padişahın donu ile gömleği ve ipekli kumaşlar Trabzon dokumasından tedarik edilirdi" şeklinde kayıtlarla karşımıza cıkan ve "Trabzon bezi" olarak bütün Osmanlı vilayetlerinde ün yapan Trabzon dokumalarının üretimi, kırsal kesimdeki talebin varlığının yanı sıra turistik talebin oluşması sebebiyle de hala sürmektedir. Bugün tüm Anadolu'da olduğu gibi, Trabzon'da da el dokumacılığında bir gerilemenin söz konusu olmasına rağmen, peştemal vb. eşyanın halkın günlük yaşamındaki önemli yerini koruması bu geleneksel sanatımızı yaşatmaktadır. Trabzon dokumacılığı ile ilgili araştırmalarda "keten kenevir" denilen dokuma aslında "kendir" dir. El tezgahlarında, el eğirmesi yöntemiyle elde edilen bu kendir ipliği ile yapılan dokumalar, yerini zamanla pamuğa bırakmıştır. Iğdır, Erzincan ve Çukurova'dan sağlanan pamuk ipliğiyle Trabzon'dan başka Maçka, Çarşıbaşı, Beşikdüzü ve Şalpazarı gibi yerlerde başta peştemal olmak üzere, perde, gömleklik, şal, başörtüsü, kuşak vb. dokumalar üretilmektedir. Karadenizli kadının simgesi olan peştemal, Dolay Peştemal (bele dolanan) ve Baş Peştemalı olarak iki ana gruba ayrılır. Renk, büyüklük ve dokuma tekniğine göre de değişik isimler alırlar. (Makaslı, ikat, çeşan vb.) Kuyumculuk: Bu el sanatında birçok ürünün yapılmasının yanı sıra, Trabzon'a özgü olan "hasır bilezik" yapımı çok yaygındır. Gerek altın ve gerekse gümüşten hasır bilezik ve kolye yapılmakta ve yurdun hemen her yerine gönderilmektedir. Hasır bilezik, 31-32 mikron inceliğindeki altın ya da gümüş tellerin ilmek ilmek örülmesiyle yapılmaktadır. Tamamen el emeği, göz nuru olan bu sanatı, kuyumcuların verdiği telleri evlerinde ören Trabzonlu genç kızlar ve kadınlar yaşatmaktadır. Kuyumculukta ayrıca, "telkari" tekniğiyle çeşitli süs eşyası üretilmektedir. (Takunya süslemesi, resim çerçevesi, çay kaşığı vb.) Örme gümüş ve altın "tespih püskülleri" de Trabzon kuyumculuğunun özgün örnekleridir. Bıçakçılık: Sürmene'de, bir zamanların o ünlü Sürmene bıçakların yapımı artık tarihe karışmış gibidir. Ancak sipariş üzerine, birkaç eski usta tarafından yapılmaktadır. Daha çok mutfak bıçakları ve çay kesme makasları üretilmektedir. Sürmene bıçakçılığı değişen sosyoekonomik yapıya ayak uydurarak yaşamını sürdürmektedir..
  22. _asi_

    Trabzon gelenek ve görenekleri

    GELENEK GÖRENEKLER DOĞUM Doğumdan ölüme kadar kültürümüzün bütün renklerini görebildiğimiz yöremizde her anlamlı günün bir geleneği ve adeti vardır. Mesela hamile kadına çok iş yaptırılmaz. Ağır yük taşıttırılmaz, doğum yapan geline hediyeler alınır, komşuları yemek getirir, çocuğun kundağına para konur, altın takılır, iki lohusa kadın basmasın diye kırkı çıkana kadar birbirini ziyaret etmez. Mevlit okutulur, dualar edilir çocuğun da annenin de sağlık ve sıhhati temennisinde bulunulur. Biraz da erkek çocuğu oldu mu sevinç daha fazla olurdu. Ama günümüzde bu anlayış ta artık ortadan kalkmaktadır. SÜNNET Erkek çocukları yaşı çok geciktirilmeden sünnet ettirilir. Tek yaşlarda sünnet ettirilmesine özen gösterilir. Eskiden eli çantalı sünnetçiler köylerde dolaşıp çocukları sünnet ederlerdi. Çocuklar da bunları gördüklerinde canlarının yanacağını anlayınca kaçarlardı. Şimdi sağlık mensuplarına sünnet ettirilmekte. Çoğunlukta da çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından toplu sünnet törenleri düzenlenmektedir. Çalgılı sünnet törenleri olabildiği gibi mevlitli sünnet törenleri de yapılmaktadır. Sünnet öncesi çocuklar gezdirilerek gönülleri hoş edilir, sünnet sonrası aile yakınları konu komşu çocuklara para, altın veya çeşitli hediyeler verilir. Yemekler yenir, "İnşallah evlilik mürivetini de görürsünüz" diye anne ve babaya iyi dileklerde bulunulur. DÜĞÜN Çoğu zaman gençler birbirini ya düğünde, ya yaylada, ya bir şenlikte ya da çarşı pazarda görür ve "gönlüne düşürür". Aile büyükleri devreye giren yengeler görücü olur. Kız da, oğlan da beğenilme aşamasında birbirini tanımaya çalışır. Ama en son söz aile büyüklerinindir. Kararı aile meclisi toplanır verir. Ama ailenin "rıza"sı kimi zaman tam değildir. Karar olumsuzdur. Birbirlerini seviyorsa gençler, ortaya bölgemizde halen geçerli olan "kız kaçırma" olayı çıkar. Evlenecek olan gençler birbirlerini ne kadar sevse de son sözü aile büyükleri söyler. Kız istemek için ailenin büyükleri, annesi, babası, ağabeyi, ablası, akrabalarından amcası, dayısı veya bir başka büyüğü kızın evine gider. Ön konuşmalar ve genel sohbetlerden sonra laf bir şekilde esas konuya getirilir ve kızın ailesinden "Allah'ın emri peygamberin kavli ile kızınızı oğlumuza istiyoruz" denir. Kız tarafı da hemen tamam demez. "Nasipse, kısmetse, bakalım bir düşünüp karar verelim" deyip, işi ağırdan alarak kendini "naza çeker". Erkek tarafı "he, tamam, olur" cevabını alabilmek için kız tarafının kapısını biraz aşındırmak zorunda kalır. Kız tarafı sonunda razı olunca "söz kesilir." Bir küçük bahşiş sonunda kızın nüfus kağıdı ailenin o andaki en büyüğüne işlemeli mendile veya özenle hazırlanmış bir zarfın içene koyularak verilir. Hayırlısı olsun temennisiyle kız tarafının ikramlar yendikten sonra evden ayrılınır. Söz kesme olayından sonra sıra "nişan"a gelmiştir. Nişanda kız ve erkek tarafı karşılıklı olarak birbirlerine gelin ve damat adayına hediyeler alır. Bu arada düğün tarihi için karar verilir. Yeni evlilere alınacak eşyanın kim tarafından ne alınacağına karar verilir. Düğün zamanı gelince "ağırlık görme" ye gidilir. Cuma günü, kızın çeyizi oğlan evine götürülerek yerleştirilir. Komşular düğüne davet edilir. Cumartesi gününün gecesi kız evinde yapılan ve sabaha yakın sona eren şenliğe ise "kına gecesi" denir. Eskiden kına gecesi Çarşamba günü akşamı yapılır, Perşembe günü, düğün olur. Cuma günü de "Cumalık" yapılırdı. Kına gecesi, kadınlar ve genç kızlar gelin evine toplanmaya başlarlar. Bu gecede, kadınlar ve genç kızlar gelin evine toplanmaya başlarlar. Çeşitli çalgılar çalınmak ve oyunlar oynanmak suretiyle eğlenilir ve kız ağlatılır. Gelini ağlatmak için kızlar maniler, türküler ve ilahiler söylerler. Düğün günü (Perşembe veya Pazar) erkek tarafı kalabalık bir grup halinde öğleye doğru, tabanca - tüfek ata ata, yaya ve atlı olarak gelin evine gidilir. Hemen kızı alıp dönmek isterler. Ancak kız tarafı misafirlere yemek ikram ederler. Yemekten sonra, kızın bir erkek kardeşi, o da yoksa dayısı, erkek tarafından bahşiş alır ve kızı ata bindirilir. Yine silah atıla atıla erkek evine doğru yollanılır. Eve varıldığı zaman kız attan indirilerek evin içine alınır. Daha sonra erkekler ve kadınlar ayrı ayrı yerlerde düğüne devam ettirirler. Düğün şenliklerinde horon tepmek vazgeçilmez bir adettir. Akşam olunca gelin ve güvey yan yana durdurularak her ikisine de şerbet ikram edilir. Daha sonra köyün hocası getirilerek dini nikahları kıyılır. Gelin evinden en son kızın çok yakını olan iki kadın ayrılınca düğün bitmiş olur. Ertesi gün ise Cumalık yapılır. Kadınlar çeşitli oyunlar oynarlar ve geline hediyeler verirler. Düğünden bir hafta sonra ise, erkek tarafı kız evine "yedi" ye gider. Damat büyüklerin elini öper, sini ve sofraya davet edilir. Sofrada önüne, üstü kapalı üç tabak koyulur, birinde yumurta, birinde sütlaç ve birinde de su vardır. Damattan yumurtayı bulması beklenir. Geç saate kadar kızın babasının evinde kalınıp, güzelce ağırlandıktan sonra geriye dönülür. Günümüzde bu adetlerin büyük bir kısmı "salon düğünleri" nedeniyle yaşatılmaz olmakla birlikte, köylerimizde geleneksel düğün törenlerine rastlamaktayız. ÖLÜM Düğünler kadar da ölümler de hayatın bir parçasıdır. Sevinçte bir olan halkımız hüzünde de beraberdir. Mahalle veya köy camiinde selalar okunur. Kent merkezinde belediye hoparlöründen ilan yapılır. Ölen kişinin ailesinin kimliği tanıtılır. Ölü evine akşamdan taziyeye gidilir. Evde sabaha kadar ölünün yakınları ile birlikte oturulur. Sabahleyin defin hazırlıkları başlar. Bu arada civar komşular ölü evine yiyecek getirir. Üzüntülü olan aile bireylerine katkıda bulunulur. Cenaze eş, dost ve komşular tarafından kaldırıldıktan sonra evde Kur'an-ı Kerim okutulur. Başsağlığı dilekleri kabul edilir. Kırk mevlidi, ölünün kırkıncı gününde yapılır. Mezarlar bakımlı ve düzgün tutulmaya çalışılır. Bilhassa dini bayramlarda olmak üzere mezarlar sık sık ziyaret edilerek dualar, Kur'an-ı Kerim okunur.
  23. _asi_

    Trabzon Horon Cesitleri

    HORON ÇEŞİTLERİ Horon'un ( Elence khoros’tan ) geldiği düşünülmektedir. Açık Horon Oyuncuların aralarında mesafe bırakarak oluşturdukları bağlı diziyle oynadıkları horon oyunlarının genel adı Ağır horon : yavaş tempolu horonların genel adı (Of, Tonya, Vakfıkebir, Akçaabat ve Maçka) Alaca horon: kadın ve erkeklerin birlikte oynadıkları horon oyunlarının genel adı Atlama horonu : horonların hızlı oynanan ikinci bölümü Bıçak horonu: İki erkek oyuncu tarafından elde bıçakla oynanan horondur , savaşı temsil eder. Atılma korunma, korkutma ve dalaşma bölümlerinden oluşur. Bıçağın havaya atılıp tutulması ve dalaşma bölümü ,ustalık isteyen tehlikeli bir oyundur ( Sürmene , Akçaabat) Deli horon: yalnız erkeklerin oynadığı çok hareketli ve güç isteyen horonların genel adı.Yörelere göre ritmi değişir . En önemli özelliği sık yinelenen ayakları yere vurma hareketidir.Bazen kemençe olmadan bile oynanabilir Düz horon: yalın ve fazla hareketli olmayan figürlerle oynanır, adi horonda denilir Karma horon: ikinci bölümü sözsüz olarak , yalnızca ezgi eşliğinde oynanan sözlü horonların genel adıdır : Türkü söylerum pekten Kız fistanun ipekten Gelecoğum bu akşam Kurtar beni köpekten Kılıç horonu: iki erkek tarafından elde kılıç yada kılıç gibi kullanılan bıçaklarla oynanılır.Bıçak horonundan farklı olarak bıçak kullanılsa bile bıçağın kılıç gibi tutulması ve kullanılmasıdır. Kız horonu: Kadınlar tarafından oynanan yumuşak ve yalın karakterli horonların genel adı, genelde düz horon tipindedir Rahat horon çömelme hareketi olmadan düz yürüme figürleriyle ve genelde kız erkek beraber oynanan horonların genel adıdır Sallama horonu : düzenli bir şekilde hep aynı doğrultuda ilerleyerek ve bedenin alt bölümünü iki yana sallayarak oynanan oyunların genel adıdır. Sürmene ve Çaykara'da oynanan sallama kendine has ve meşhurdur. Kadınların sallamasında erkeklerden farklı olarak parmak şaklatma , dönme, el çırpma ve omuz sallama gibi hareketler yapılır. Sürmene sallamalarına vokalle de eşlik eder: Fundukluğun dibine Vuralım sıra kazık Bunlar beş para etmez Oynamamıza yazık At üstüne kazanı Şıkır pıkır kaynasın Yeni girdin horona Omuzların oynasın Açılın geri geri Olsun bir horon yeri Gelsin girsin horona Sürmene ferikleri Sözlü horon: sözlü ezgiler eşliğinde oynanan horon oyunlarıdır.Kız oyunları genelde sözlü oyunlardır, güftesi horona uygun olarak yazılıp bestelenir: Gökteki yıldızları Sayalım altmuş altmiş Sürmene‘nin kızlari Altın suyuna batmiş Çıkardın sığırları En önünde kınali Alışmıştır yaylaya Durmaz gavurun mali Kestim kestane kiriş Giriş koluma giriş Kız senin güzelliğin Edecek bana bir iş Sözsüz horon : ,sözsüz ezgiler eşliğinde oynanan oyunların genel adıdır. Sürmene'den bir horon daha: Vurun vurun vuralum Beş tahtayı kıralum Beş tahtadan ne çikar Yeniden yaptıralum Burada horon olmayi Düze çıkalım düze Hep uşaklar evlendi Sıra geleyu bize Kız ahirdaki dana Haşarıdır haşari İyi oynamayani Atacağım dışari TEORİLER Horonun özelliğini oluşturan tüm vücudu titretme,silkinme giderek hızlanıp durulma figürleri nedeniyle denizi yada denizden tutulmuş balığın çırpınışlarını simgelediği çne sürülür.Yöre hakının yaşamında önemli bir yeri olan denizin ve balığın oyunun oluşumunda etkili olduğu bir çok araştırmacı tarafından kabul edilen bir görüştür. Genelde en az iki en çok sekiz kişiyle oynanır.İki kişiyle oynanan oyunlar daha çok özel bceri gerektiren oyunlardır (bıçak ve kılıç horonları) .Günümüzde sekiz kişiden daha çok kişiyle oynandığıda görülmektedir.Yalnız erkekler tarafından (deli Horon yada kadınlar tarafından oynanan ( kız horonu ) yada kadın erkek birlikte oynanan oyunlar vardır. Horonun kendine özgü uyarı sözcükleri vardır.Oyun sırasında horonbaşı, öteki oyuncularıgenellikle bu sözcükl-erle yönetir “ha uşak ha, taktum, üç yap, yaylan, ule ule hop, tik oyna tik, hop hop” v.b gibi sözler oyunun yönetimine katkıda bulunduğu gibi horonada ayrı bir özellik ve canlılık katar. Horon sıra veya halka biçiminde oynanabilir. Horonların belli bir sırası vardır.Oynanırken, özellikle gelenekselliğini koruyan yörelerde horon faslı denilen bir dizilişe uyulur.Horonlara Trabzon ve ilçelerinde kemençe eşlik eder Artvin, Hemşin, Gümüşhane ve çevresinde ise horonlara tulum eşlik eder.Kemençe eşliğinde oynanan horonlarda genelde ritm çalgısı kullanılmaz. Ayaklar yere vurularak ritm sağlanır. Horonlarda titreme, ani diz kırma, sağa sola açılma omuzların titretilmesi, öne eğilme, elleri aşağıya indirme ,yukarı kaldırma , tepinme, çömelerek ayak fırlatma ve yürüme, ayakların yeri dövmesi başlıca devinimlerdir.Bunların hızlı gerçekleştirilmesi için kural olarak omuzdan kavranan diziler kurulmaz, oyuncular birbirinin ellerinden yada parmaklarından tutar. Horon giyimi yörelere göre farklılıklar gösterirsede genellikle erkekler başlarına uzun uçları dolanarak biçimlendirilmiş ve düğümlenmiş kara başlık (iki ucu uzundur ve orta bölümün tepesinde püskül vardır), üzerlerine gelenllikle beyaz yada kara mintan (yakasızdır , kollar geniştir), sol omuzundan ilikli kara yelek (sol göğüs üzerine iliklenir, yaka kenarı siyah sırma ile süslenmiştir ve düğmeleri genellikle beyaz metaldir ), paçaları dar ağı körüklü pantalon (zipka), kuşak,, üzerine enli kayış ve ayaklarına çapula yada salenk denen ayakkabı giyerler.Giysi üzerine gümüş zincirle içinde muska bulunan pazubent yada hamaylılar takılır. Horon oyunundaki kıyafet 16.ve 17. yüzyıllardaki, eşkiya giysisine benzer.Giyimde aksesuar olarak bıçak, kuşak, kemer, köstek gümüşten hamail ve nusta ,kolda pazubent (bazen) aksesuar olarak kullanılır. Kadınlar ise içlik,koyu renk gömlek, salta ve üstüne üçetek biçimindefistan giyerler, önlerine çubuklu peştemalden önlük bağlarlar.Bele kuşak yada şal sarılır,baş ipekli başörtüsüyle, yazma v.b örtüyle örtülür.Ayakkabılar ise erkeklerinki gibidir.Yemeni giyildiğide olur. Horonların eskiden Anadoludaki tapınma törenleri olduğu ileri sürülmektedir .Sabahattin Eyüboğlu Mavi ve Kara adlı kitabında Helenlerin Tanrısı Dionysos için Anadolu’da yapılan dansları ,horonları tanımlar :"El ele verip halka halka tepinirler ,nasıl ayaklarını yere vurunca başlarını arkaya atarlarmış .Koro başı Evhoy ! diye bağırınca kendinden geçip hora teperlermiş ". Lazlar ve Hemşinlilerde horonu kendi milli oyunları olarak görürler , kemençe yerine tulum kullanırlar . Oyunları Trabzonla kıyasla biraz daha basit ve yavaştır . Her horon tarzının kendine özgü melodiside vardır . Laz ve Hemşin horonlarının ezgilerinde sevda melodileri vardır . Bunlar genelde ekmek parası için gurbete giden , sevdiğinden uzak kalan insanların özlem dolu türküleridir . Kemençe veya tuluma Trabzonda tokmakla çalınan davul , Hopa'da ise doli denilen elle çalınan küçük kafkas davulu eşlik eder . Ksenpohon 2400 yıl önce anılarında Trabzonluların bıçak oyunundan bahsetmektedir. 100 yıl önce Trabzon'da çekilen bu sepya fotoğrafta mertliğin ve dostluğun sınamasının bize özgü yolu olan "bıçak oyunu " oynayan Trabzonlu gençler. Trabzon'lu Rumlar bu oyuna "serra" diyorlar.
  24. _asi_

    Trabzon yöresel sözcükler

    TRABZON YÖRESEL SÖZCÜKLER A Abdesluk : Ev içinde üzerinde abdest alınan leğen. Aca : Acaba. Afgurmak : Havlamak. Aha : İşte. Amofti (homarta) : Yabani yer çileği Analis : Yumuşama. Ander : Değersiz,işe yaramaz. Angona : Zehirsiz kısa boyda bir yılan türü. Anis : Yüksek kesimlerde yetişen bodur bir ağaç türü. Aruk : Zayıf,çelimsiz,sıska. Aşana : Köy evlerindeki geniş yeme-içme yeri. Avat : Geniş yapraklı bir tür diken. Ayam : Hava durumu. B Badama : Köy evlerinin önündeki sofa. Bakla : Fasulye Bakraç : Kova. Bansi : Hayvan yemliği Behrenk : Üstü örtülü su kanalı. Berinnemek : Genellikle soğuk su veya hava ile ilk temasta yaşanan ürperti-irkilme Bezleme : Saçta pişirilen ince yassı ekmek. Biçki (bıçkı): Odun kesmeye yarayan testere. Bitige : Çok küçük , az. Bolaki : İsterim ki ,dilerim ki. Bostan : Salatalık Buldur : Geçen yıl. Burşunda : Kavrulmuş arpanın öğütülmesiyle elde edilen un ve sıcak sudan oluşan karışıma pekmez yada yağ karıştırılarak yapılan yemek. C-Ç Campil : Elfeneri ampulü. Ceyran : Elektrik Çakaloz : Sincap. Çalbara : Küçük bakır tencere. Çangal : Bitkilerin kurutulduğu, yere dikilmiş dallı ağaç gövdesi. Çaplama : Çit. Çapula : Ayakkabı. Çaştak : Salatalık,kabak gibi sebzelerin yetiştirildiği,dallarla örülü yer. Çayan (zağana) : Yengeç Çencik : Kapı ve pencerelerin kilitlenmesine yarayan küçük çengel. Çeten (çöten) : Mısır koymak için yapılmış derme çatma ambar. Çıngıl : Ağaç üzerine çakılıp çekilmesini sağlayan demir aygıt. Çıtıman : Biçilmiş mısır bitkisinden yapılmış bağ (demet). Çivit : Meyve çekirdeği. Çolbaz : Beceriksiz. Çortluk : Dikenlerle kaplı, girilmesi zor yer. Çömen : Mısır bitkisi demetlerinin birbirine dayandırılmasıyla oluşturulan küme. D Daraba : Ahırdaki hayvanları birbirlerinden ayıran tahta engel. Darı : Mısır. Dastar : Yün veya kıl ile dokunan bir çeşit kilim Dırmaç : Yük taşımaya yarayan,iplikle dokunmuş uzun şerit. Dimla : Az,biraz. Dümbelek : Davul gibi vurmalı çalgı. Düve : 1 yada 2 yaşında genç inek E Ediş : Gürültü,ses. Eğercek : Yün eğirmeye yarayan alet. Ekşili : Turşu. Enük : Köpek yavrusu. Erşin (eğşin) : Köz karıştırmaya veya sac bazlama çevirmeye yarayan spatula biçiminde demir araç. Eşka : Gölge. Evza : Kibrit F Faraş : Küçük kürek Ferbela : Entarinin etek kısmına yapılan fırfır. Ferister : Küçük sepet. Ferük : Piliç. Fırçette : Hayvan gübresinin ahırdan dışarı atılması için yapılmış delik. Firahti (fıraklı) : Bahçe ve arazi etrafını çevreleyen genellikle tahtadan yapılan çit. Fisil : Taze soğan. Folluk : Tavuğun üzerine çöküp yumurtladığı yardımcı yumurta. Foti : Çukur. Furunkurusu : Fırında kurutulmuş mısır. Fuzan : Hububatın kepeği. G Gaban : Yamaç. Gazel (gazal) : Kuruyup dökülmüş ağaç yaprağı. (genellikle ahırlarda üzerinde hayvanların yatması için serilir.) Gelber : Toplamaya yarayan aygıt. Glavu : Kesici araçların keskinlik durumu. Gosu (gosi) : Kuluçkaya yatmış tavuk. Gotila : Ense. Görüm : Gelinin kocasının kız kardeşi. Göscek : Gözlük H Haçan : Madem ki. Handoşira : Kirpi. Harar : Büyük çuval. Hartama : Eskinde yapılarda çatı örtüsü olarak kullanılan ince tahta Hışır : İşe yaramaz,yıkık,viran. Hızan : Çoluk-çocuk Hızar : Büyük testere. Hoşafliza : Kertenkele. Hurek : Baykuş. I-İ Iba : Nem, rutubet İfteri: Eğrelti otu. İlistir : Büyük süzgeç. İs : Akıl İskemle : Tahtadan yapılmış alçak tek kişilik oturak. Bir çeşit sandalye. İsriç : Bir ağaç türü. İstif : Lahana ve fasulye ile yapılan bir yemek. İşkebit : Eşek arısı. İşlik : Gömlek. İşmar : El ile işaret etme,çağırma. İvez : Sivrisinek. İzimlang (izimlan) : Taze sürgünleri yenilebilen bir tür dikenli bitki. K Kafkal : Fındık tanelerini koçanından ayırma. Kangel : Eğri. Kapaniza (kapan) : Kuş veya fare yakalamak için kullanılan mekanizma (tuzak) Kaput (gabut) : Ceket, kaban türü kalın giysi Karak : Kapı veya pencerelerin kilitlenmesi için kullanılan çengelli araç. Karavu : Meyve toplarken dalları çekmeye yarayan çengelli uzun dal(sopa) Karganak : Değirmen taşına mısırın akmasını sağlayan,taşın üzerine sürtünen tahta. Karniluk : İşkembe. Kartobi : Patates. Kaş : Yamaç,uçurum. Kaybana : Sevilmeyen,istenmeyen. Kelek : koyun-keçi gibi hayvanların boynuna asılan sac zil Kelep : Yumak Kemçük : Elma, armut gibi meyveleri yenildikten sonra kalan kısım.(artık) Kenef : Tuvalet. Kepengi : Evden Ahıra inmek için kullanılan kapak. Kerenti : Tırpan. Kermone (kirman) : Yün eğirme aracı. Kertel : İneklerin içinde yem yediği kap. Keski : Kalemtıraş. Kıdım : Çok az miktarda olan. Kız çocuğu anlamında da kullanılır. Kırnap : İp, ip parçası Kilostor : Tahtadan yapılmış kapı sürgüsü. Kobi : Küçük köpek türü. Kodofla : Mısır koçanı yaprağı. Kohle : Salyangoz. Kolik : Kerestelik ağaç. Komar : Kısa boylu bodur çalılık.(Ormangülü) Komri : İskemle Kopça : Düğme. Korkotila : Büyük bir solucan türü. Korsa : Evin içinde köşe başında odun konulan yer. Korzil : Hayvan yiyeceğinin üzerinde doğrandığı odun parçası. Kosu : Kuluçkaya yatmış tavuk. Koşa : Patlamış mısır. Koşama : Avuç dolusu. Kot : Mısır ve fasulye ağırlığını ölçmeye yarayan beş kiloluk ölçek. Kotoş : Mısır koçanı. Kozer : İçerisinde kedinin yemek yediği odundan yapılmış yontma kap. Kozik : Kabuğu soyulmuş,taşınmaya hazır kütük. Köhle : Pire. Kömre (kemre) : Hayvan gübresi. Kön : Deri Kudal : Kazanda pişenleri karıştırmaya yarayan uzun odun. Kudene(güdene) : Ayıklanmış mısırdan geri kalan odunsu kısım Kuguvak : Yenilebilen bir tür mantar. Kukus : Tuz,dolu tanesi. Kukuvak : Mantar. Kuplas : Yüzüstü durma. Kurebi : Diken kesmeye yarayan küçük balta. Kurut : Çökeleğin kurutulmuş şekli. Kusa : Siğil. Kuş lastiği : Sapan. Kuz : Kuzey L Labaza : Geniş yapraklı,yabani bir ot. Lalak : Çevresinde olup bitenlere duyarsız,zor anlayan. Langi : Uçurum. Lapçin(lepcük) : Yassı. Lazıt : Mısır. Lenger : Tabak. Levor : Etkileyici kokusu olan yabani bir ot. Lifoz : Dağ çileği. Limanda : İkiz. Longoz (langoz) : Derin, dipsiz kuyu. Kör, karanlık kuyu. M Madirka : Çekiç Manca : Koyu kabak veya lahana yemeği. Melevücen : Bkz. İzimlang. Merek : Hayvan yiyeceği (sap, saman, ot) veya gazel konulan baraka. Mertek : Ev yapımında kullanılan büyük kalas. Meşebe (meştebe) : Maşrapa Mile (misket-mıras) : Çocukların oynadığı cam yada metal küre (bilye). Mintan : Gömlek - bluz Mizir : Cimri Mol : Bitki topluluğu.(Örneğin; Fındık Molü) Mora : Çilek. Mudara : İşe yaramaz,güçsüz. Murç : Genellikle taş kırma yada odun yarma işinde kullanılan büyük çivi N Navlun : Yol parası, araç kirası-ücreti. Nakıs : Eli sıkı (pinti, cimri). O-Ö Oğli : Erkek çocuğu. Otluk : Mısırın ineklere yedirilen kurutulmuş gövdesi ve yaprakları. Öksoğu : Ucu yanmış,köz olmuş odun. Ömen : Çocuk oyunlarında başlama çizgisi. P Payanda : Desteklemek amacıyla yanlardan dayanmış direk. Pelit : Meşe ağacı. Peşko(pöşke) : Saç soba. Petaliza : Kelebek. Pırtı : Elbise Pileki (Bileki) : Üzerinde ekmek pişirilen ocak taşı. Pitil : Buzağı kursağı. Pontul : Pantolon Puspuran : Büyük sıçan. R Rızi : Kara lahana bitkisinin gövdesinin içindeki yenilebilen kısım. Riğoz (Verauz) : Evlerin arka tarafındaki dar aralık. S-Ş Sap : Biçilmiş mısır bitkisi. Sayfan : Genellikle evden uzak arazilerde geçici barınak olarak yapılan derme çatma yapı. Sazluk : Bataklık. Sef : Yanlış Serender : Hububatın konulduğu, direkler üzerine yapılmış serin depo. Silikta : Tavada yapılan zeytinyağlı küçük pide. Simla : Gözün kenarında birikmiş tortu. Sinakliza : Ateşböceği. Sini : Üzerinde yemek yenilen genişçe tepsi Sirke : Bit yumurtası. Solak : Sol elini kullanan. Somar : Yeşil renkli, geniş yapraklı bir bitki. Suğnis etme : Yemeğin tencerenin dibine tutması,yanması. Suluk : Eski evlerde lavabo yerine kullanılan bölüm. Sumul : Ekmek kırıntısı. Sumur : Sıcak mısır ekmeğinin içine yağ ve şeker konularak hazırlanan yemek. Supramak : Yontmak. Surgu : Fermuar. Şafla : Ağız akıntısı,salya. T Taflan : Kiraza benzeyen çekirdekli bir meyve. Teçir : Sığırların ticaretini yapan kişi. Temreğü : Egzamaya benzeyen bir cilt hastalığı. Tentene : Dantel Terek : Kapaksız mutfak dolabı. Tevek : Salatalık, kabak veya üzüm gibi bitkilerin uzun kolları(dal) Tirma : Ayran ve mısır unundan yapılan muhallebi kıvamında bir yemek. Tirmaç : Bkz Dırmaç. Yük taşımaya yarayan,iplikle dokunmuş uzun şerit. Tirmuk : Hayvan gübresini atmaya yarayan demir aygıt. Tohli(toklu): Bir yaşındaki erkek koyun. Tumbi :Tümsek U-Ü Uşak : Çocuk Üğleşmek : Oyalanmak suretiyle geçikmek. Eğleşmek. Üğo : Eğe. Üsküt : Küsmüş,sessiz V Varagel : Teleferik. Vindo : Kan emici büyük sinek. Vizora : Biberon. Vumbura : Yaban arısı Y Yaba : Ucu iki çatallı dal. Genellikle çamaşır ipinin yerden yükseltilmesi için kullanılır. Yal : Otların kazanda kaynatılmasıyla hazırlanan hayvan yiyeceği. Yalak : Ağaçtan oyulmuş hayvanların su içtiği büyük oluk. Yavşan : Dallarından süpürge yapılan bodur bitki. Yaylim : Otlak. Yazgı : Küçük saplı et doğrama baltası. Yeygü : Çeşitli otların karışımıyla elde edilen hayvan yiyecek türü. Yüklü : Hamile. Z Zağar : Köpek. Zefketmek : Alay etmek,küçümsemek. Zibil : Çöp. Zirze : Menteşe. Ziyer : Öyle ki,öyle olsa gerek, Zizil : Küçük solucan
  25. _asi_

    Trabzon Yöresel Kıyafetleri

    Tabzon İlinin Yöresel Kıyafetleri Türkiye'nin birçok yöresinde görülen bindallılar, cepkenler ve kadife entariler bu yörede de görülmektedir. Daha çok il merkezinde olmak üzere zenginler tarafından giyilen ipek ve kadife entariler yöreye has motiflerle süslenir. Ekonomik duruma göre altın, gümüş işlemeler göze çarpar. Eskiden şehirlerde gündelik giysi olarak kadınlarda manusa denilen çizgili, pamuklu, fanusa denilen yünlü ve ipek kadife entariler giyilirdi. Tepelik ve oyalı yemeni başa bağlanırdı. Bu giysiyle sokağa çıkıldığında başa gelen kısma büzgülü ipek, pütü kare çarşaf ve peçe takılırdı. Üç eteğin üstüne Musul çarşaf giyerler. Kenarları 2-3 cm. genişliğinde altın gümüş telle şeritlenmiş, başa kordonla bağlanıp, ucuna altın gümüş toplar, nazar boncuğu yaşlılara felç vurmasın diye bir akik boncuk bulunan peçe ve kıl peçeler takılırdı. Yatak giysisi olarak; beyaz patiskadan fistolu, kırmalı veya dantelli kurdelalarla süslü gecelik giyilirdi. Hamam giysisi olarak; yaşa, mesleğe ve ekonomik duruma göre: Zenginler; altın sırmalı, gümüş telli havlular, üçgen biçimi yaşmaklar, gümüş tas, gümüş nalın, altın ve gümüş kakmalı fildişi taraklar kullanılırdı. Fakirler ise; baş tarafı işli ipekli havlular, yaşmaklar ceviz nalın, bakır taslar ve pamuk keten peştamallar kullanılırdı. Sırmalı bohça içinde ikinci beyaz bohçaya sarılmış; gümüş telli sırmalı havlu, yaşmak, altın ve gümüş kakmalı fildişi tarak, gümüş tas, gümüş nalın, kese, sabunluk, hamamda üzerine oturmak için küçük bir halı ve işlenmiş örtü bulunur. Bunun yanında hamamda ipekli ve pamuklu peştamallar da kullanılırdı. KADIN GİYSİLERİ Tepelik, Kukul: Üç ve altı şakaklı altın veya siyah floştan yapılmış tepeliklerin düşmemesi için siyah kaytan üzerine altın dikilerek hazırlanmış, saç bağlarıyla başa bağlanan bir giysidir. Zengin kız ve kadınlarda altın tepeliğin ortası elmaslı, saç bağı altındır. Fakirlerde ise siyah filoştan yapılmış tepeliklerin alın kısmı tek sıra altın, gümüş veya çiçek desenlidir. Çömber (Çomber): Yörede başörtü (tülbent), yemeni ve yazma olarak da bilinir. İnce ve seyrek dokunmuş, üzerine kalıpla basılmış, elle boyanmış yaprak ve çiçek motifleri bulunan, etrafı çeşitli renklerde ince boncuk, metalik beyaz pul ve iğne oyalarıyla süslü, başta siyah olmak üzere değişik renklerde olan bez bağlanır. Yaşmak: Genelde yaşlıların soğuktan korunmak için genç kızlardaki tepeliğin yerine geçen; tülbenttin altına başı iyice saracak şekilde bağlanan ince beyaz bir örtüdür. Yelek: Beyaz patiskadan yapılan yelek; yuvarlak yakalı, önden düğmeli, kolsuz ve bele pensle oturtularak giyilir. Beyaz ve krem rengi olan gömlek dokuma keten ve bürümcükten yapılmıştır. İç Donu: Belde ön ve arka parçayı ayırmak üzere iki yırtmacı vardır. Ön arkaya, arka öne ince bir bağ ile bağlanır. Diz kapağı üstünde lastikle büzülüp, kenarı kırma, fisto ve dantellerle süslüdür. Üç Etek: Bel kısmı lastikli ve büzgülüdür. Etek kısmı kırmalı, dantelli, fistolu ve kurdelalarla süslüdür. İçlik - Gömlek: Ketenden el tezgahlarında örülür. El dikişi ile yanlara parça ve kol altına ek parça (kuş) koyulur. Ön kısmı robalı, işli, oyalı ve siyah düğmelidir. Hakim yakalı, uzun kollu veya kısa kolludur. Patiska, ipekli ve pamuklu kumaşlardan da yapılır. Başka bir içlik ise; siyah ipekli kumaştan önü ve omuzları robalıdır. Robalar mavi ve kırmızı işli, önü çiçek desenleriyle süslü ve diğer kenarları motiflerle işli bir çeşit gömlektir. Bunu yaşlılar pek giymez. Entari (Endare): Fistan adıyla bilinir. Oldukça uzun ve bolca dikilmiş, diz kapağı altına kadar inen ve dizlerden fırfırlı bordo, yeşil, mavi, pembe ve kırmızı renklerden oluşan pazen, basma ve ipekli kumaşlardan dikilir. Öne peştamal bağlandığından öndeki pileler arkadakilerden oldukça azdır. Genelde yaşlılar tarafından giyilir. Genç kızların çeyizinde mutlaka bulunur. Sade işlemesiz olduğu gibi işlemeli olanı da vardır. Genç kızlar ve kadınlar bu fistanın üzerine yelek, kolçaklı işlik ve libadi denilen bir çeşit cepken giyerler. Özel günlerde elbisenin açık renkli ve parlak simli olanı giyilir. Kolçaklı İşlik - Cepken: Maçka'da bu giysi parçasına isparel adı verilir. Gömleğin veya fistanın üzerine giyilen bir çeşit cepkendir. Çeşitli göz alıcı renklerden olan cepken uzun kollu, ön cephesi, omuzları, bilekleri ve dirsekleri genellikle siyah renkli manşetlidir. Manşetlerin üzeri çeşitli motiflerle süslüdür. Basma, pazen, dokuma keten ve kalın pamukludan yapılır. Yaşlı kadınlar, sade ve koyu renkli olanları tercih ederler. Buna libadi adı verilir. Kuşak ve peştemalin üzerine serbestçe bırakılır. Yelek: Fistanın üstüne giyilir. Bazen cepken gibi kollu da yapılır. Kırmızı, siyah, bordo, yeşil renkleri esas olmak üzer çeşitli renklerde çiçek, yaprak v.b. desenleriyle süslü olur. Ön parçalar yuvarlatılmış şekildedir. Tam bele inmez, önde kendiliğinden kapanabileceği gibi gizli kanca veya uçkurla içten bele bağlanır. Çeşitli pamuklu bezlerden yapıldığı gibi en makbulü kadife olanıdır. Etek: Diz altında kadar inen, uçları fırfırlı veya düzdür. Çiçekli bezlerden, pamuklu kumaşlardan ve çeşitli renklerde yapılır. Şalvarın üzerine giyilir. Şalvar: Tonya'da don olarak bilinir. Dizin hemen altına kadar inen sade ve desenli ince çiçekli bezlerden dikilir. Genellikle kumaş olarak ipekli, basma ve divitin kullanılır. Peştamal (Oğluk): Yomra'da “dolaylık” olarak bilinir. Köy kadınlarının entarilerinin üzerine, bellerine bağladıkları, genellikle beyaz, kırmızı, enlice çizgili veya kareli peştemaller bağlanır. Her gün iş içinde bulunan kadınların tarlada, mutfakta, yolda, pazarda belinde taşıdığı peştemali oldukça süslü bir giysi olması yanında kadınların çalışırken üst başlarını kirlenmekten koruyan iyi bir önlüktür. Kuşak: Daha çok yüksek kesimlerde oturan kadınların bellerine sardıkları kalınca bir kuşaktır. Kuşak, sırtında yük taşıyan kadının belinin incinmemesi bakımından bir yastık görevi görür. Özel gün ve düğünlerde giyilen püsküllü ve desenli yün kuşaklara LAHORİ adı verilir. (Hindistan'ın Lahor kentinden gelirdi) Çorap: Yün ve ince sağlam pamuk ipliğinden dokunmuş Fildegoz adı verilen değişik renklerde motiflerle süslü diz kapağının altına gelecek şekilde uzunca örülmüş çoraplar giyilir. Örgü desen ve motiflerine göre değişik adlar alırlar. Örneğin, erik yaprağı, burma, saç örgüsü, yıldız, çiçek ve muska gibi. Değişik renk ve motiflerde örülen bu çoraplara alaca çorap adı verilir. Çarık: Ayakkabı olarak yörede inek derisinden yapılan çarık giyilir. Çarıkların uçları sivri, boğazları açıktır. Kara Lastik: Trabzon lastiği adıyla bilinir. Kendinden topuklu, bir çok renk ve çeşidi bulunan lastik ayakkabı. Potin: onçları ayak bileğini geçen bağlı, düğmeli veya yandan lastikli ayakkabı, fotin. Kaloş:Tabanının temiz kalması için eskiden potin üzerine giyilen, terlik ayakkabı. Mes: Üzerine pabuç giyilen, kısa konçlu, hafif ve yumuşak ayakkabı. Yemeni: Bir çeşit hafif ve kaba ayakkabı. Altı kösele olup değişik renkte deriden alçak topuklu olarak yapılmış ayakkabı giyilir. Pabuç: Genç kız ve gelinlerin giymiş olduğu entari ve gelinliğin kumaşından sırma ile işli ayakkabı. TRABZON YÖRESİ KADIN TAKILARI Elmas sürgülü kordonlar, elmas taşlarla süslü kapaklı yuvarlak saatler, altın zincirli ucunda yuvarlak saat şeklinde kapaklı, içine ayet konan nuska (muska) ön ve arka yüzü işlemeli kolye. Siyah kadife veya zincirle takılan beş yüzlükler (beşi birlik) ortasında binlik altın bulunan kolyeler ve elmas gerdanlıklar. Altın gümüş hasır bilezikler ve kemerler. Kırma gümüş kemerler, elmas gül küpe ve yüzükler. Bel Bağı: Yünden yapılır. Genelde kırmızı renk tercih edilir. Bele bağlanır. Bağ yandan aşağıya sarkıtılır. Günümüzdeki kemer yerine kullanılır. Amaç karın kaslarını sıkı tutmaktır. Kaytan: Bele peştamal üzerine bağlanan, kaytan yünden el tezgahlarında dokuma 2-3 m. uzunluğunda çeşitli desenlerle süslü, uçları püsküllü ve boncukludur. Kaytan kundaklara ve beşiklere bağlanır. Çantalara, süslü torbalara, kuşakların kenarlarına ve şal peştamala bağ yapılır. Kolon (Kolan): 1- Yassı ve enlice bağ. 2- Hayvanın semerini veya eyerini bağlamak için göğsünden asılarak sıkılan yassı kemer. 3- Kimi şeylerin kenarına dikilen, enli ve kalın şerit veya yaylı oturakların altına çekilen kuşak. Kalın yünden dokunur. Kaytandan daha incedir. Boncuk - Lira: Yörede liralarla birlikte boğaza at boncuğundan küçük, çeşitli göz alıcı rengarenk boncuklar bağlanır. Bu lira ve boncuklar renkli bezden yapılmış bir bağ ya da renkli bir kurdelayla dizilmiştir. Muska - Hamail: Kadınların boğazına kadife kumaşlardan ellerinde yaptıkları muska ve hamail takarlar. İnce boncuklarla süslüdür. İçerisine çeşitli dua ve ayet koyulur. Göğüsçek: Kutnu kumaştan yapılır. Kadınların evlendikten sonra çocukları olduktan sonra sütken yerine kullanılır. Yalnız göğüsçek fistanın üzerine takılır. Boyundan ve sırttan bağlanır. ERKEK GİYSİLERİ Bugün bilinen medeni kıyafetler giyilir. Eski zamanlarda iç çamaşırı olarak; kısa ve uzun kollu keten gömlekler, iç donları (bele işli uçkurla bağlanır) güveyler, potur, şalvar ve mintan, başlarına fes, ayaklarına kloş potin giyerlerdi. Camiye gidenler temiz giysi olarak beyaz renkte yapılmış şalvar (hasse ve kara astardan) kullanırlardı. Erkeklerin kullandığı şalvar ve zıpkalar artık tarihe karışmıştır. Eski örf ve adetleri yaşatmak isteyenler, bacakları sıkıca saracak şekilde dikilmiş kilot pantolon adı verilen giysileri zaman zaman giymektedirler. Ayrıca soğuk havalarda yeleğin üzerine kollu siyah aba giyer. Omuzundan tüfeğini, göğsünden armalarını, belinden de silahını, yağdanlığını eksik etmezdi. Arazinin; dağlık, engebeli ve ormanlarla kaplı oluşu, dağınık yerleşim de göz önüne alınırsa halk; eşkıyaya ve soyguncuya karşı koymak için bu şekilde silah taşımak zorunda kalıyordu. Erkek giysilerde siyah, lacivert renk kullanılmakla birlikte yöredeki el tezgahlarında dokunan koyu kahverengi şaldan giysiler yapıldığı da bilinmektedir. Erkek giysileri genel olarak; kabalak, yelek, aba, zıvka, mintan, çizme (sabuk), çarık, çapula, kuşak ve takılardan (kama, kemer, yağdanlık, kavlık, köstek) oluşur. Bu genel bilgilerden sonra erkek halk giysilerinin elemanlarını ayrı ayrı ele alarak inceleyelim. Kabalak - Başlık: Yörede kukul (kukuleta) olarak bilinir. 150-170 cm. uzunluğunda, 24 cm eninde siyah çuha, karamandula veya şayak kumaştan yapılmaktadır. Ortası başa yerleştirilecek şekilde dikilir. Başlığın tepesine bağlı püskülü vardır. Önde 6 cm. eninde, 20 cm. uzunluğunda kaytan işlemesi vardır. Arka tarafında 10 cm'lik bir yırtmaç vardır. Bu yırtmaç kabalağın iyi ve rahat bağlanması için yapılmıştır. Uzun kısımları uç kısmından içe doğru 30 cm. astarlıdır. Fes: Köy ve şehirlerde giyilen orta kısmı içeri doğru büzgülü yün bir başlıktır. Şehirliler fesi, etrafına çember sararak giyerler. Aba - Cebken: Siyah şayak kumaştan yapılmış, yakasız, kolları astarlı olduğu halde bedeni astarsızdır. Sağ ve sol tarafta birer cebi vardır. Kruvaze olarak sağ solun üzerine kapatılır. Genellikle soğuk havalarda yeleğin üzerine giyilir. Yelek: Ön kısmı siyah şayak kumaştan dikilmiştir. Arka kısmı boydan boya astarlıdır. Yeleğin iç astarı karamandoladan olduğu gibi ipekten de olur. Yaka kısmında 12 cm. eninde sırma işlemeler vardır. Sol omuza yakın bir konumdan aşağıya doğru bir dizi düğme ile iliklenir. Bu düğmeler simetrik olarak sağda da bulunur. Kullanılan düğmeler siyah veya metalik beyaz renkte (gümüşten) olur. Kol altında cepler bulunur. Gömleğin üzerine giyilir. Gömlek - Mintan: El tezgahlarında 1900-1909 yıllarında erkekler için 1- Koluzobba denilen eriş ve arağazı ipek ve bürümcükle dokuma bir çeşit gömlek, yine yarım koluzobba yahut melez denilen ipeği az ve bürümcüğü fazla ikinci çeşit gömlek. 2- Hilaliye denilen Çin pamuğu ve ayrıca ipek ve bürümcük karışık dokunan erkek gömleği. Şimdi ise beyaz-siyah, siyah-beyaz çizgili bezden yapıldığı gibi, beyaz patiska, poplin veya ipekli kumaştan dikilen hakim yaka kolları manşetli bol bir giysidir. Yaka; boğaz üzerinde iki üç düğme ile iliklendiği gibi sol omuz üzerinde de iliklenir. Düğmeler siyah renktedir. Zıpka (Zıvka): Siyah şayak kumaştan dikilmiş bir tür pantolondur. Bacak kısmı, bacağı saracak şekildedir. Ağ ve arka kısmı körüklüdür. Zıvkanın ek yerlerinde, bacağın ön ve arkasından aşağıya doğru 1 cm eninde kaytan işleme vardır. Uzun uçkur ile önden arkaya dolanarak bağlanır. Paça kısmında ayağın rahat geçmesi için yapılmış 10 cm. lik yırtmaç bulunur. Yırtmacın uçlarında uçkurlar bulunur. Bu uçkurlar bileğe bağlanır. Çorap: Fildegoz dokunmuş, yünle örülmüş siyah, beyaz ve kahverengi çoraplar giyilir. Çarık: Ayakkabı olarak yörede inek derisinden yapılan çarık giyilir. Çarıkların uçları sivri, boğazları açıktır. Çizme: Yörede sabuk veya salenk olarak adlandırılır. Boğaz kısmı yumuşak deriden ve meşinden yapılan altı kösele alçak topuklu, ince dikimli ve sivri burunlu siyah bir çizmedir. Boğaz kısmı katlanarak da giyilir. Ayrıca yörede körüklü çizme de giyilir. Kalçın: Üstüne başka bir şey giymek üzere abadan veya meşinden yapılan çizme şeklinde ayak giysisi. Bu giyildiğinde ayağa çapula giyilir. Çapula: Deriden yapılmış burun kısmı mübalağalı şekilde kalkık yemeni giyilir. Demir ökçeli ve alt kısmı demir puntalıdır. Kara Lastik:Trabzon lastiği adıyla bilinir. Kendinden topuklu, bir çok renk ve çeşidi bulunan lastik ayakkabı. Kaloş: Tabanın temiz kalması için eskiden potin üzerine giyilen, terlik ayakkabı. Potin: Konçları ayak bileğini geçen bağlı, düğmeli veya yandan lastikli ayakkabı, fotin. TRABZON YÖRESİ ERKEK TAKILARI Giysilerin üzerine sarılan veya takılan aksesuarlar; kuşak, kemer, hamayil, nuska, köstek, bıçak, yağdanlık ve kavlikten oluşur. Kuşak: Bele desensiz büyük kuşak sarılır. Şaldan yapılan kuşağın uçları sarkıtılmaz. Silah kuşağın arkasına sokulur. Genelde şehirliler tarafından giyilir. Kuşağın uç kısımlarında hesap işi, gümüş kırma tekniğiyle yapılmış motifler bulunur. Kemer: Yörede sırma silahlık, çerkez kemeri olarak da bilinir. Siyah deriden yapılan kemerin ön kısmında bıçakları koymak için üst üste dikilmiş kayış gözleri bulunur. Bu kemerde aşağıya doğru sarkan gümüş işli uçları vardır. Bu kemere silah, bıçak, av malzemesi, yağdanlık ve kavlik takılabilir. Yelek üzerinden bele bağlanır. Hamayil: Gümüşten yapılmış nazar göz değmesin diye içine muska ve bazı ayetler koyulur. Üzerine çiçek, ay-yıldız, cami resmileri, padişah arması ve turası işlenen, sigara tabakası büyüklüğünde zarif bir kutudur. Hamayil, gümüş zincirle birlikte sağ omuzdan sol koltuk altında doğru çaprazlama asılır. Nuska - Muska: Üçgen şeklinde olan nuska gümüşten yapılır. Üzerinde çiçek ve ay-yıldız gibi işlemeler bulunur. Boyuna gümüş zincirle asılır. Köstek: Sol cebe konulan saate çok sayıda ince gümüş zincir bağlanır. Bu zincirlerin diğer uçları sağ üst yakaya tutturulur. Bıçak: Üç çeşit bıçak vardır. Birincisi genelde horon oynayanların taktığı bıçak ki buna kama (gama) denir. Ucu sivri 25-30 cm. uzunluğunda, siyah bir kın içinde sol taraftan bele asılır. İkincisi aba üzerine sol omuzdan aşağıya doğru asılan ve hançer biçiminde olan bu bıçağa kara kulak veya pala denir. Oluklu ve tek ağızlıdır. Kama gibi kına koyulur. 50-60 cm. büyüklüğündedir. Üçüncüsü Sürmene bıçağı başka bir deyişle çift bıçak, bir kın içinde iki bıçak vardır, birincisi silah olarak kullanılan sivri bıçak diğeri ise gündelik olarak kullanılan bıçaktır. Yağdanlık:Silah yağlamak için içinde yağ bulunan küçük bir kutudur. Kemere asılır. Kav Torbası (Kavlik): Kav, ateş veya sigara yakmak için çakmak çakarak tutuşturulan maddedir. (Mantar kavı, bez kavı).Kavlik, sigara veya gerektiğinde ateş yakmak için içine kav, çakmak taşı, gazlı bez, pamuk ve çakmak konan siyah meşin, bezden bir torbadır. Kemere asılır.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.