-
İçerik Sayısı
2.917 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
2
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
_asi_ tarafından postalanan herşey
-
TOKAT KALESİ Tokat il merkezinin kuzeybatısında, yöreye hâkim bir yükseklikte, kayalık alanda bulunan bu kalenin yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Bununla beraber, MS.V.-VI. Yüzyıllarda bu kalenin bilindiği kaynaklardan öğrenilmektedir. Bu dönemde kale Eudoksia veya Dokeia olarak tanınıyordu. Danişmentli Melik Ahmet Gazi tarafından 1074 yılında ele geçirilmiş, daha sonra Selçuklu ve Osmanlı egemenliğine girmiştir. Osmanlı tarihçileri bu kaleden birinci derecede “müstahkem mevkii” olarak söz etmişlerdir. Timur ve Şah İsmail’in akınları sırasında da bu kale ele geçirilememiştir. Ayrıca kalenin Çardak-ı Bedevi denilen zindanında Bizans İmparatoru A.Diogenis başta olmak üzere birçok ünlü kişinin tutsak olduğu da yine kaynaklardan öğrenilmektedir. Evliya Çelebi 1656 yılında Tokat’a gelmiş ve bu kaleden söz etmiştir: “Kale yüksek bir tepe üzerinde, kesme taş ile yapılmış olup o kadar büyük değildir. Etrafı burçlar ve kuleler ile süslenmiş olup, etrafında hendek yoktur. Korkusuz bir surdur ki Samanyolu gibi göğe baş uzatmıştır. Dört tarafı çok sarp olduğundan asla hendek olacak yeri yoktur. Bütün etrafı şahin, kartal ve zağanos yuvaları, çeşitli rengârenk kayalardır. Batıya bakan bir kapısı vardır. Kalenin içinde dizdar evi, kethüda, imam, müezzin ve kale mehterhaneleri, cephane odaları, zahire ambarları, su sarnıçları, ceylan yolu adlı suyolları vardır ki tam 362 basamak taş merdivenle nehre inilir. Batı tarafındaki ayar kayası bu kaleye havaledir. Yıldırım Han Camii var diğerlerden bir şey yok. Göğe kadar yükselmiş bir kale olmakla değme adam bir saatte çıkamadığından gece gündüz kapısı kapalıdır. Bekçileri daima bekleyip, silahla hazır dururlar. Çünkü aşağı şehir ahalisinin bütün kıymetli malları kalede muhafaza olunur. Tokat’ın bütün suçlu ve katilleri burada mahpustur ki Kudüs-ü Şerif zindanında ve Acemlerin Kahkaha Kalesine benzer.” Günümüze Evliya Çelebi’nin sözünü ettiklerinden yalnızca duvarlar gelebilmiştir. Kale, kesme taş ve moloz taştan yapılmıştır. Selçuklu ve Osmanlı döneminde onarılmış, yeni yapılar eklenmiş, savunma ve gözetleme kuleleri yapılmıştır. Kale iç ve dış duvarlar olmak üzere iki sıra surla korunmuştur. Doğu-batı yönünde iki kaya grubu üzerinde yer alan kalenin takviye kuleleri ile burçları bulunuyordu. Ancak depremler kuzey ve güney yöndeki duvarları bütünüyle yıkmıştır. Yalnızca baş burç ile ayar kayası üzerindeki duvarlar sağlam kalabilmiştir. Kaleye kuzey yönündeki kayalara oyulmuş bir oyuktan girilmektedir. İçeride erzak depoları, sarnıç, cephanelik, korunma amaçlı yapılar, emanet odaları ve bir de cami bulunuyordu. Ancak günümüze bunlarla ilgili temel kalıntıları ve bazı tonozlar gelebilmiştir. Dışarı ile bağlantıyı sağlayan basamaklı tünelin ağzı batı yönünde olup, günümüzde iyi durumdadır. Kalenin güney batısında kaya mezarlarına rastlanmıştır. Büyük ihtimalle bu mezarlar Galatlara aittir.
-
ZİLE KALESİ Tokat ili Zile ilçesinin merkezinde bir höyük üzerinde bulunan bu kale, Zile Ovası’na hâkim bir konumdadır. Günümüzde kale içerisinde çevreye dağılmış durumda Roma ve Bizans dönemine ait mimari parçalar ve kitabeler bulunmaktadır. Bunlara dayanılarak kalenin Roma döneminde MS.I.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Bundan önce Seleukoslu Mithriadates’in burada bir şato yaptırdığı, bu şatonun yeraltı geçitleri ve askeri amaçlı yapılar olduğu bazı kaynaklarda yazılıdır. Kalenin h.737 (1336) tarihli bir kitabeden; Ertena Beyi Alâeddin Bey zamanında onarıldığı ve buraya bazı ekler ile bir de zaviye yapıldığı anlaşılmaktadır. Kale kesme ve moloz taştan yapılmış, duvarları yuvarlak burçlar ile güçlendirilmiştir. Ziya Paşa 1875 yılında buraya geldiğinde kale içerisinde askerlik şubesi ve bir de okul yaptırmıştır. Ayrıca kalenin yuvarlak kemerli bir niş içerisindeki yine yuvarlak kemerli kapısının bulunduğu yerdeki kuleyi Saat Kulesine dönüştürmüştür.
-
TOKAT CAMİLERİ ACEPŞİR CAMİİ Caminin ana mekânı kareye yakın dikdörtgen plânlı ve mahfil katına sahiptir. Son cemaat yeri yoktur. Giriş doğu cepheden İki kanatlı ahşap bir kapı ile sağlanmaktadır. Ahşap karkas sistemde, arası ker**** dolgulu, üzeri çamur sıvalı bir yapıdır. Özellik arz etmeyen tavanı çıtalı ahşap olup kiremit kaplıdır. Doğu cephede üç girişte iki olmak üzere beş adet dikdörtgen formlu pencere sahiptir. Güneyde mihrap bir niş formunda bezemesizdir. Minberin doğu kenarı ahşap oyma geometrik motiflerle bezelidir. Cami temelde moloz taş ve harç duvarlarda ker**** çatıda ahşap malzeme ve klasik kiremit kullanılmıştır. Minare balkon tarzında şerefeli ve külahı kurşunla kaplıdır. Yapıda herhangi bir süsleme yoktur. İbadete açıktır. AKDEĞİRMEN CAMİİ Cami, dikdörtgen plânlıdır. Kuzeyde asimetrik yerleştirilmiş ahşap kapıdan giriş yapılmaktadır. Girişin solunda kapalı, küçük bir son cemaat yeri vardır. Üzeri beşik tonoz ile örtülüdür. Buradan kare plânlı esas ibadet mekânına girilmektedir. Üzeri içten sekizgen kasnak üzerine oturan kubbeyle örtülüdür. Kubbeye geçiş elemanı tromptur. Dıştan kiremit kaplı kırma çatı ile kapatılmıştır. Dönem özgünlüğünü koruyan minaresi ahşap balkonludur. Girişin sağında ve solunda dikdörtgen formlu pencereler iç mekânı aydınlatmaktadır. İnşa malzemesi temelde moloz taş, beden duvarlarında ahşap-ker****tir. Ahşap minber ve mihrabı vardır. Vaaz kürsüsü yoktur. Kubbenin iç yüzeyinde kalem işi süslemeler görülmektedir. Göbekte bulunan rüzgârgülü motifi etrafında gelişim gösteren vazodaki çiçeklerde sütunlarda kırmızı, yeşil, sarı, mavi renkler kullanılmıştır. İbadete açıktır. ALİ PAŞA CAMİİ Klasik Osmanlı mimari özelliklerini taşımaktadır. Esas ibadet mekânı kare plânlı ve kubbelidir. Kubbeye geçiş köşe tromplarla sağlanmıştır. Sekizgen bir kasnaktan sonra ana mekân tek büyük kubbe ile örtülmüştür. Kuzey cephede sekiz sütun üzerine oturmuş yedi kubbe ile örtülü yuvarlak kemerli revak şeklinde bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Avluda ise şadırvan yer almaktadır. Kuzeybatı köşede yer alan minareye esas ibadet mekânından bir hücre ile geçilmektedir. Kare prizmal kaideli çokgen gövdeli ve tek şerefelidir. Tamamı kesme taştan yapılan caminin avlusunda Ali Paşa’nın eşi ve oğluna ait iki türbe bulunmaktadır. Ana mekânın kıble dışında kalan üç duvarında karşılıklı mahfiller yer alır. Bunların kuzey yönündeki oda şeklindedir. Kesme taş kemerle yapılmış mahfillerin üst kısmında kadınlara ait bölümler vardır. Kubbe kaidesinde sekizgen kasnakta ve duvarlarda pencereleri olan caminin stalâktitli mihrap ve minber mermerden yapılmıştır. 19.y.y. boyama buket desenleriyle yapılan iç süsleme caminin yapıldığı 16.y.y. ile paralellik göstermemektedir. 1939 ve daha önceki yıllarda yaşanan yer sarsıntılarında hasar gören caminin onarımı yapılırken bu desenlerin işlenmiş olabileceği düşünülmektedir. Mermer taşından özenle işlenmiş damlalıklı stalâktitli taç kapı caminin en süslü ve en güzel parçasıdır. Taç kapının sağ ve solundaki cephe duvarlarında yer alan Selçuklu stilindeki nişler taş röliefleriyle son cemaat yerini süslemektedir. Güney yönünden yalın bir blok şeklinde görünen caminin minaresi ve türbeleri tamamen kesme taştan yapılmıştır. Kubbeler tuğla ile örülmüş kurşunla kaplanmıştır. Mihrabın sağ ve solunda yer alan iki pencerenin pencere kanatlarının üst alınlıklarında sülüs hat ile kabartma hadis yazılıdır. Avluda şadırvanın tavanında yağlı boya ile çepeçevre ‘’Esmâül-Hüsna’’ yazılıdır. İbadete açıktır. ÇAY CAMİİ Esas ibadet mekânına ahşap, çift kanatlı kapıdan girilir. Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen plânlı mekân ahşap tavan ve tabanlıdır. Son cemaat yeri yoktur. Güneyde yarım silindirik formlu mihrap ve güneybatıda orijinal olmayan minber yer almaktadır. Vaaz kürsüsü yoktur. Daha geç dönemde inşa edilen minaresi yapıdan ayrıdır. Kesme taş malzemeli minare kare kaideli, silindirik gövdeli ve tek şerefelidir. Şerefe altı yedi sıra kirpi motifle hareketlendirilmiştir. Kurşun kaplı sivri külahla son bulmaktadır. Şerefeden itibaren tamamen tuğla malzeme kullanılmıştır. İç mekânı güneyde altı, batıda bir, kuzeyde beş pencere aydınlatmaktadır. Caminin yanında küçük bir eklenti bölümü vardır. Yapının inşa malzemesi moloz taştır. İbadete açıktır. HAMZA BEY CAMİ Zaviyeli camiler plân düzenlemesinin tipik bir örneğini teşkil eden yapının orta kısmında esas ibadet mekânı yer almaktadır. Kalın ve yüksek bir kemerle ikiye bölünen mekânın kuzey kısmı nervürlü kubbe, güney kısmı beşik tonozla örtülüdür. Kubbe dıştan oluklu kiremit kaplı çatı ile kapatılmıştır. Bu mekânın doğu ve batı kısmına yerleştirilmiş yan mekânlar mevcuttur. Batı yöndeki beşik tonoz örtülü olup basit bir ocak nişine sahiptir. Doğu yöndeki ise yine beşik tonoz örtülü ve bir kapı ile esas ibadet mekânına açılmaktadır. Kuzeyde basık kemerli, kesme taş söveli, çift kanatlı, ahşap kapıdan yapıya giriş yapılır. Cami olarak kullanılmaya başlandığında yapılan minare yapıdan biraz daha uzaktadır. Kare kaideli, silindirik gövdeli, tek şerefeli minare, kurşun kaplı sivri külah ile son bulmaktadır. Külaha geçişte tek sıra kirpi motifleri görülmektedir. Minarede, üç sıra tuğla ve bir sıra kesme taş dönüşümlü kullanılmış arasına horasan harç yerleştirilmiştir. Yapı moloz taş malzeme ile inşa edilmiştir. Köşelerde ve pencere sövelerinde düzgün kesme taş görülmektedir. Güneyde yarım silindirik niş şeklinde mihrap ve yanında ahşap minber yer almaktadır. Girişin üzerinde ahşap mahfil mevcuttur. İbadete açıktır. DEVEGÖRMEZ CAMİ Kuzeyde yer alan çift kanatlı, sundurmalı kapıdan yapıya giriş yapılmaktadır. Esas ibadet mekânı kare plânlı, kubbelidir. Kubbe dört köşede tromplarla geçiş yapılan, sekizgen kasnak üzerine oturmaktadır. Kuzeyde kapalı, ahşap tavanlı son cemaat yeri bulunmaktadır. Son cemaat yerinin üzeri üst mahfille devam etmektedir. Tek şerefeli, kesme taş malzemeli, ince gövdeli minarenin pabuç kısmı kavislidir. Sivri külahla sonlanmaktadır. Ahşap-ker**** malzeme ile inşa edilen camiyi altta kare, üstte dikdörtgen formlu pencereler aydınlatmaktadır. Orijinal olmayan mihrap ve ahşap minbere sahiptir. Süsleme yoktur. İbadete açıktır. GARİPLER CAMİ Şehrin en eski camisi olduğu belirtilen yapı bir Hıristiyan binasından camiye çevrilmiş daha sonraki dönemler de tamiratlar görmüştür. Garipler cami, kare plânlı tek kubbeli ve orta mekânı belirleyen destek sistemi dört paye ve dört sütunun alternatif sıralanmasıyla dört tarafını koridor halinde çevreleyen beşik kemerli tonoz örtülü dört mekân daha mevcuttur. Kuzey duvara bitişik ikinci bir kubbe örtü sistemini hareketlendirmektedir. Kubbeye geçiş elemanı pandantiftir. İç mekânı kuzey, güney ve doğu cephelerde dikdörtgen çerçeveli mazgalvari pencereler aydınlatmaktadır. Cami moloz taştan minare ise kesme taştan inşa edilmiştir. Minarenin gövdesinde yeşil sırlı tuğla ile yapılan süslemeler dikkat çekmektedir. Caminin mihrap nişini üç taraftan kuşatan geniş bordürün sağ alt kenarındaki iki satırlık kitabede mihrabın H.733/M.1332–1333 tarihinde Resul B.Muhammed tarafından yapıldığı yazılıdır. İbadete açıktır. BEHZAD CAMİİ Enine dikdörtgen plânlı yapının ana mekânının üzeri kubbe ile örtülüdür. Kubbeye nervürlü troplarla geçilmiştir. Bu mekânın solunda aynalı tonoz ile örtülü mekân mevcuttur. Giriş kuzey cephede yuvarlak kemer içine yerleştirilmiş kapıdan sağlanmaktadır. Kuzeydoğu köşede kesme taştan inşa edilmiş tek şerefeli minare yer alır. Sekizgen kaideli poligonal gövdeli tek şerefeli minare orijinal değildir. Dört sıra tuğla bir sıra moloz taş almaşıklığı ile inşa edilmiş olan yapının pencereleri kesme taştandır ve kemerlidir. 1908 yılındaki sel taşkını ve 1939 da gerçekleşen depremde hasar gören yapı Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir. Cami yanındaki mezar Hoca Behzat’a aittir. Caminin içinde minberin âlemi ile Kur’ân tahtı arasına sarkıtılarak asılan büyük levhanın içinde girift ve istifli celî sülüs hatla yazılı ‘’Güzelin en güzeli güzel ahlaktır.’’ manasına gelen yazı yazılıdır. Kıble duvarının ortasında yarım daire plânlı mihrap geç dönem özelliği göstermekte iken minberi orijinal değildir. HOCA AHMED AĞA CAMİ Esas ibadet mekânı kare plânlıdır. Üzeri yüksek kasnaklı kubbe ile örtülü olup kubbe dıştan oluklu kiremit kaplı çatı kapatılmıştır. Geniş saçak ile sonlanmaktadır. Kubbeye geçiş elemanı tromptur. Ahşap-ker**** malzeme ile inşa edilen yapının güneyinde mihrap ve onun yanında ahşap minber bulunmaktadır. Esas ibadet mekânından çıkış yapılan üst mahfilin tavanı ve tabanı ahşaptır. Kare kaideli, silindirik gövdeli minaresi kesme taştan inşa edilmiştir. İbadete açıktır. HORUÇ CAMİİ Kare plânlı kubbeli küçük boyutlu geç dönem camilerimizdendir. Esas ibadet mekânı kare plânlı ve intikali tromplarla sağlanan kubbe ile örtülüdür. Kubbe sekizgen kasnak üzerine oturmaktadır. Bu mekânın kuzeyinde bir mahfil güneyinde dairesel plânlı yuvarlak kemerli mihrap nişi bulunmaktadır. Kuzeydeki son cemaat yeri beş kemerle dışa açılım sağlamaktadır. Daha sonradan burada yer alan bu desteklerin arası kapatılmıştır. Güney cephe tamamen sağırken batıda bir kapı doğuda yatay yerleştirilen dikdörtgen pencereler bulunmaktadır. Kuzeybatıdaki minare kare kaideli çokgen gövdelidir. Kubbe eteğindeki gül bezek ve tomurcuk motifli kalem işi süslemelerin dışında sade bir yapıdır. Yapının yenilenmiş ve mimari değerini yitirmiştir. İbadete açıktır. KADI HASAN CAMİ Zaviyeli cami plân tarzında inşa edilmiştir. Kuzey cephedeki ahşap kapıdan yapıya giriş yapılmaktadır. Girişin ardından kapalı, küçük bir son cemaat yeri gelmektedir. Burayı iki dikdörtgen pencere aydınlatmaktadır. Esas ibadet mekânı kare plânlı ve üzeri dört köşede tromplarla geçiş yapılan kubbe ile örtülüdür. Doğuda ve batıda dikdörtgen plânlı birer oda sivri kemerlerle harime açılmaktadır. Beş adet dikdörtgen pencere içeriye aydınlatmaktadır. Minaresi yoktur. Güneyde üç sıra mukarnasla hareketlendirilen, yarım silindirik formlu mihrap bulunmaktadır. Mihrabın sağında ve solunda birer niş vardır. Ahşap minberi orijinal değildir. Vaaz kürsüsü yoktur. Yapının beden duvarları moloz taş arasına horasan harçla inşa edilmiştir. Kubbe dıştan oluklu kiremitle kaplı çatı ile kapatılmıştır. Çatı geniş saçaklıdır. Camide herhangi bir süsleme yoktur. 2006 yılında onarım görmüştür. İbadete açıktır. KAYA CAMİ Yol durumuna bağlı olarak dıştan beş köşeli bir plân sergilemektedir. Çift kanatlı, demir kapıdan son cemaat yeri şeklinde kullanılan küçük bir alana girilmektedir. Bu mekândan orijinal ahşap kapıdan esas ibadet mekânına geçiş yapılmaktadır. Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen plânlı harimin üzeri içten düz ahşap tavanla, dıştan kiremit kaplı kırma çatıyla örtülüdür. Girişin üzerinde ahşap mahfil katı bulunmaktadır. İçeriyi alt ve üst katta dikdörtgen formlu, demir parmaklıklı pencereler aydınlatmaktadır. Güneyde ahşap mihrap ve minber bulunmaktadır. Güneydoğu köşede küçük bir vaaz kürsüsü yer almaktadır. Kuzeybatı köşede moloz taş temel üzerine sekizgen kaideyle devam eden minare yükselmektedir. Tek şerefeli minare kurşun kaplı sivri külahla son bulmaktadır. Şerefe altı mukarnaslarla hareketlendirilmiştir. Cami moloz taş temel üzerine ahşap v ker**** malzeme ile inşa edilmiştir. İbadete açıktır. KÜÇÜKBEYBAĞI CAMİ Kuzeyde bulunan çift kanatlı, ahşap kapıdan yapıya giriş yapılmaktadır. Cami kare plânlı ve tek kubbelidir. Kubbeye geçiş elemanı tromptur. İç mekânı alt katta güneyde iki, doğuda üç, kuzeyde iki; üst katta doğu, batı ve kuzeyde üç pencere aydınlatmaktadır. Kuzeybatısında şadırvan bulunmaktadır. İnşasında moloz taş, ahşap ve ker**** malzeme kullanılmıştır. Kuzeybatıdaki minare moloz taş ve briket malzeme kullanılarak yeniden inşa edilmiş ve tek şerefelidir. Esas ibadet mekânında kubbe ve kemerlerin çevresi kırmızı, mavi ve sarı renklerden oluşan sarmaşık ve su motifleriyle bezelidir. İç mekânda güneyde yer alan mihrap yağlı boya ile sonradan boyanmış çiçek motifleriyle süslenmiştir. İbadete açıktır. MAHMUT PAŞA CAMİİ Kare plânlı kırma çatılı yapı tek minarelidir. Kuzeyindeki eğik çatılı son cemaat yeri sonradan eklenmiştir. Kare plânlı esas ibadet mekânına giriş kuzeydeki açıklıktan sağlanmaktadır. Giriş üzerinde kadınlar mahfili bulunmaktadır. Kuzeybatı köşede yer alan minare sekizgen kaide üzerinde sekizgen prizmal formlu pabuçtan sonra şerefe kısmı gelir ve bakır kaplı konik külah ile son bulmaktadır. Camide yapılan onarımlar esnasında kadınlar mahfili ve minberdeki boyalar çıkarılarak yerine kalem işi süslemeler yapılmıştır. Caminin inşasında üç sıra tuğla iki sıra moloz taş ve binanın köşelerinde kesme taş kullanılmıştır. Tavan orijinal ve kalem işi süslemelidir. Çıtakari işçilikle yapılmış arabesklerden oluşmuş güzel bir bezemesi vardır. Ortadaki göbek sekiz kollu yıldızların kesişmesinden oluşan geometrik kompozisyon yer almaktadır. Göbeğin etrafını üç dar bordür çerçevelemektedir. Süslemelerde sarı, kırmızı, kahverengi ve yeşil renkler kullanılmıştır. Minber geçme tahta tekniği ile yapılmış arabesk bezelidir. Her cephede iki tanesi altta iki tanesi üstte bulunan pencereler iç mekânı aydınlatmaktadır. Alt kattaki pencereler sivri kemerli ve dikdörtgen formlu iken üst kattaki pencereler yuvarlak kemerli ve daha küçük boyutludur. SEYİT NECMEDDİN CAMİ Kare plânlı küçük bir mahalle camisidir. Üst örtüsü içten düz ahşap tavan, dıştan oluklu kiremit kaplı kırma çatılıdır. Çatı geniş saçaklıdır. Son cemaat yeri yoktur. Camiye giriş doğu cephedeki kapıdan yapılmaktadır. İç mekânı doğu cephede alt katta bir adet, üst katta iki adet dikdörtgen pencere aydınlatmaktadır. Diğer cepheler sağırdır. İçte ahşap mihrap, minber ve üst mahfil bulunmaktadır. Taş temel üzerine ahşap iskeletlerle inşa edilen beden duvarlarının arasına ker**** dolgu yerleştirilmiştir. Dönem özgünlüğünü koruyan minare ahşap balkon şerefelidir. Tavan eteğinden başlayarak üst mahfil boyunca devam eden geometrik süslü bordür yapıda dikkate değer tek tezyindir. İbadete açıktır. TAKYECİLER CAMİİ Caminin ana mekânı kare plânlı içten dört fil ayağı ile kemerlerle birbirine bağlanmış ve üzerleri kubbe ile örtülmüştür. Duvarlarda moloz taş kubbede tuğla fil ayaklarında ve kapıda taş kullanılmıştır. Batı girişinde son cemaat yeri ve minare yer almaktadır. Avluda içten bağdadi kubbeli dıştan kırma çatılı şadırvan bulunmaktadır ve şadırvanın silindirik havuzu orijinaldir. Camide moloz ve kesme taştan yapılmış mekân ve kolonlar üzerinde dokuz kubbe bulunmaktadır. Restorasyondan önce kiremit kaplı orijinal bir çatıyla kapalı kubbeler bugün dışarıda bırakılmışlardır. Hiçbir süsleme göremediğiz iç mekânda sekiz köşeli kesme taştan yapılmış kolonlar ve başlık köşelerinde arabesk oymalar vardır. 1871 de yapıldığı sanılan barok süslemelerin mavi tonlarda işlenmiş olduğu kemerlerin birisinde kalmış küçük bir parçadan anlaşılıyor. Kesme taştan yapılmış ve onarım görmüş kısa bir minaresi vardır. Ahşap konstrüksiyon ve çatısı sonradan yapılmıştır. Güneybatı köşesine bitişik minare kare kaideli silindirik gövdeli ve tek şerefelidir. Şerefe altı mukarnaslarla süslü konik bir külah ve alem minareyi taçlandırmaktadır. Süsleme açısından esas ibadet mekânında kemer yüzeylerinde kalan kalem işi süslemelere ait kalıntılardan başka bir şey yoktur. İbadete açıktır. TATAR HACI CAMİ Orijinalinde sıbyan mektebi amacıyla inşa edilmiştir. Kubbeyle örtülü iki kare mekân ve bu mekânları birbirine bağlayan hol kısmından oluşmaktadır. Kuzeydeki girişin ardından beşik tonoz örtülü hole ulaşılmaktadır. Holün kuzeybatısındaki kapıdan kare plânlı kubbeli mescide, kuzeydoğudaki kapıdan yine kare plânlı kubbeli odaya geçiş sağlanmaktadır. Güneyde yuvarlak niş halinde mihrap, mihrabın sağında ahşap minber yer almaktadır. Beton harçla moloz taş malzeyle inşa edilen beden duvarları dört sıra kirpi saçakla sonlanmaktadır. Mekânı dikdörtgen formlu, düzgün kesme taş söveli ve tuğla malzemeli pencereler aydınlatmaktadır. İbadete kapalıdır. ULU CAMİ Camii dikdörtgen plânlı ve batısında küçük bir avlusu ve kuzeybatı köşesinde tek şerefeli kesme taştan zarif bir minare yer almaktadır. Doğuda yer alan girişe merdivenlerle çıkılmaktadır. Doğuda kare ayaklar ile batıda sütunlar tarafından taşınan sivri kemerli son cemaat yerleri bulunmaktadır. Camiyi alt katta dikdörtgen üst katta yuvarlak kemerli pencereler aydınlatmaktadır. Esas ibadet mekânı kuzey güney doğrultusunda üç sahına ayrılmıştır. Sekiz adet ayak sırası ile birbirinden ayrılan sahınlardan orta sahın diğerlerine göre daha geniş ve yüksek tutulmuştur. Mihrap sade görünümlü minber ise ahşap kafes oyma işçiliği dikkati çeker. Düz tavan ile örtülü yapının bu kısmında yer alan 17.y.y. özelliklerini taşıyan kalem işi süslemeleri muhteşemdir. İnşa malzemesi moloz taş ve kesme taş kullanılmıştır. Caminin kesme taştan yapılmış kemerli kolonların her tarafında desenler mevcuttur. Perdahlanmış kireç taşları üzerine çini görünümü vermek için pastel renklerle boyanmış bu naif kolon süslemelerin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Kemer ve alınlarında Selçuklu çinilerindeki geçme rumi motifler ve kemer içlerine de birbirine bağlı küçük panolar halinde 16.-17. y.y. İznik çini desenlerini anımsatan süslemeler yapılmıştır. Caminin doğu ve batı yönlerindeki revakların malzeme ve işçilik bakımından birbirinden ayrı olduğu görülmektedir. Kitabesinde ‘’Çün bu cami oldu cedit’’ ifadesi caminin yenilendiğini gösterir. İç mekânlarda ve kuzey revaklarında kesme taştan yapılmış kemerli kolonları ile batı yönündeki son cemaat yerinin devşirme sütunları da caminin çok eski olduğunu göstermektedir. Herhangi bir nedenle hasar gören cami Sultan Avcı Mehmet zamanında restore edilmiş ve 1678 ‘deki kitabe o zaman takılmıştır. Selçuklu döneminde yapılmış fakat yangın ve deprem v.b. nedenlerle harap olmasından dolayı eski temelleri esas alınarak Osmanlı döneminde tekrar inşa edilmiştir. YOLBAŞI CAMİ Dıştan kare plânlıdır. Üç mermer sütun ile iki bölüme ayrılan son cemaat yerinin yanları sonradan kapatılmıştır. Yapıya batı cephede bulunan ahşap kapıdan girilmektedir. Esas ibadet mekânı kare plânlı ve üzeri içten kubbe, dıştan kiremit kaplı kırma çatıyla örtülüdür. Kubbeye geçiş elemanı tromptur. Ahşap minaresi ince gövdeli, balkon şerefelidir. Küçük bir külah ile son bulan minare dönem özelliğini korumaktadır. Minareye üst mahfildeki ahşap kapıdan çıkılmaktadır. Ahşap-ker**** malzemeyle inşa edilen beden duvarları geniş saçakla sonlanmaktadır. İç mekânda yarım silindirik niş şeklinde mihrap, ahşap minber ve ahşap üst mahfil bulunmaktadır. Vaaz kürsüsü yoktur. Batıda bir, güneyde ve kuzeyde iki, mihrap üzerinde yer alan bir pencereden ışık içeriye süzülmektedir. Kubbe göbeğinde bitkisel motiflerle süslü yazıt yer almaktadır. İbadete açıktır. RÜSTEM ÇELEBİ CAMİİ Cemaati tek bir mekân altında toplamak amacıyla geliştirilen merkezi kubbeli camilerimizden biridir. 18x10 m ölçülerinde dikdörtgen plânlı yapı, ortada sekiz kasnaklı kubbe ile bunun doğusunda ve batısında eş değerde ikişer kubbeli mekânlardan oluşmaktadır. Kubbeye geçiş elemanı pandantiftir. Bunlardan batıda yer alan çift kubbeli mekân sivri kemer ile dışarı açılarak son cemaat yerini teşkil etmektedir. Giriş mekânından ana mekâna geçiş tek kemerli kapı ile sağlanmaktadır. Güneyde batı duvarına bitişik inşa edilen minare tuğla malzeme ile örülü ve şerefeye geçiş beş sıra kirpi saçakla sağlanmaktadır. Sekizgen prizmal başlayan gövde silindirik biçime dönüşerek yükselmektedir. İç mekânda güneyde yarı dairesel plânlı basit bir nişten ibaret olan yuvarlak kemerli mihrap yer alırken ahşap minber orijinal değildir. Duvar örgü taşları arasında yerleştirilen tuğla sıraları ile meydana gelen süslemeler cepheyi hareketlendirmektedir. İnşa malzemesi duvarlarda moloz taş kubbe ve kemerlerde tuğla duvar köşelerinde, kenar aralıklarında, kapı ve pencere çerçevelerinde kesme taş malzeme kullanılmıştır. İbadete açıktır.
-
Tokat Türbeleri Nurettin İbni Sentimur Türbesi Tokat Gazi Osman Paşa Caddesi’nde bulunan bu türbe Moğol emiri Sentimur oğlu Nurettin’e ait olup, 1313 yılında yaptırılmıştır. Türbe içerisinde üç kitabe bulunmaktadır. Bunlardan doğu cephesindeki kemerde h.713 (1313) yılında yapıldığı yazılıdır. Bunun altındaki pencere üzerinde Firdevsi’den alınmış bir beyit yazılıdır. Güney yönündeki pencere üzerinde de “Küllü nefsin zaikatül mevt” yazılıdır. Türbe kesme taştan kare planlı olarak yapılmış, üzeri içten tromplu kubbe, dıştan tuğladan sekizgen cepheli konik bir külah ile örtülmüştür. Türbenin üç kenarında birer pencere bulunmaktadır. Bu pencerelerin etrafı palmet motifleri ve Selçuklu sülüs yazıları ile bezelidir. Bu bezemeler renkli taşlar üzerine yapılmıştır. Türbenin giriş kapısı yuvarlak bir niş içerisinde, yuvarlak kemerlidir. Kare kaideden üst örtüye geçiş yüksek bir kasnak şeklinde olup, buradaki dörtkenarın üzerine tuğladan yuvarlak sağır kemerler oturtulmuştur. Türbe, 1935 yılında restore edilmiş, çevresi park haline getirilmiş olup, günümüzde iyi bir durumdadır Ali Tusi Türbesi Tokat Halit Mahallesi’nde, Sulu Sokak’ta bulunan bu türbe, Ebu’l Kasım bin Ali El Tusi tarafından 1233 yılında kendisi için yaptırılmıştır. Ali Tusi, Alâeddin Keykubat, Gıyaseddin Keyhüsrev ve İzeddin Keykavus’un hükümdarlığı sırasında yaşamış bir devlet adamıdır. Türbe kesme ve moloz taştan yapılmış olup, kare planlıdır. Üzeri tromplu içten kubbe dıştan da konik bir külah ile örtülmüştür. Sonraki yıllarda yıkılan bu külahın yerine ahşap bir çatı yapılmıştır. Türbenin iki kenarında sivri alınlıklı dikdörtgen çerçeve içerisine alınmış, bir kenarda yan yana iki, diğer kenarda da tek penceresi bulunmaktadır. Bu pencereler mozaik çini alınlıklıdır. Bu alınlıklarda türkuaz, mor ve lacivert renkli çini desenleri görülmektedir. Ayrıca pencerelerin üst bölümünde sarı zemin üzerine mavi renkte kufi yazı ile Kuran’dan alınmış iki ayet yazılıdır. Türbe içerisinde Ali Tusi’nin ve üç yakınının sandukaları bulunmaktadır. Burgaç Hatun Türbesi Tokat il merkezinde, Ali Paşa Camisi’nin doğusunda bulunan türbenin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi ve kime ait olduğu kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber halk arasında Burgaç Hatun Türbesi olarak anılmaktadır. Yapı üslubundan XIII. yüzyıla tarihlendirilmektedir. Türbe moloz taş ve tuğladan altıgen planlı olup, üzeri tuğla ile örtülüdür. Kenarların üzerine yuvarlak tuğla kemerler ve bunların ortasına da uzun, yuvarlak kemerli birer pencere açılmıştır. Bu kemerlerdeki tuğla kakmalar dikkati çekmektedir. Günümüzde harap bir durumdadır Vezir Ahmet Paşa Türbesi (Merkez) Tokat Meydan Mahallesi, Mahkemeönü Semtinde bulunan bu türbe ve mescit, İsfendiyaroğullarından Vezir Ahmet Paşa tarafından 1288 yılında yaptırılmıştır. Türbe moloz taştan kare planlı olarak yaptırılmıştır. Üzeri kubbeli olan türbenin kesme taştan yuvarlak kemerli bir kapısı bulunmaktadır. Bu yapı yanındaki mescit ile birlikte 1925 yılında onarılmıştır. 1939 yılındaki deprem sırasında harap olmuştur. Şeyh Meknun Türbesi (Merkez) Tokat Yeşilırmak Köprüsü’nün yanında bulunan bu türbe, XIII. yüzyılda yanındaki imaret ile birlikte Mesut bin Keykavus tarafından yaptırılmıştır. Türbe içerisindeki mezarın kitabesi bulunmamaktadır. Bu bakımdan türbede gömülü kişinin kimliği kesinlik kazanamamıştır. Halk arasında Şeyh Meknun’a ait olduğu söylenmektedir. Türbe moloz taştan yapılmış, kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Uzun süre harap bir durumda olan türbe, yakın tarihlerde imaret ile birlikte onarılmıştır. Bu onarım sırasında mimari yönden özelliğini yitirmiştir. Sümbül Baba Türbesi (Merkez) Tokat Gazi Osman Paşa Caddesi üzerinde bulunan Sümbül Baba Zaviyesi’nin yanında bulunan türbenin Hacı Sümbül’e ait olduğu anlaşılmaktadır. Bu zaviyeyi ve yanındaki türbeyi Muinüddin Pervane’nin kızı Safiyeddin’in bağışlanmış kölesi olan Hacı Sümbül 1492 tarihinde yaptırmıştır. Evliya Çelebi Sümbül Baba’nın Hacı Bayram-ı Veli’nin öğrencisi, Hacı Bektaş-i Veli’nin halifesi olduğunu belirtmiştir. Türbe ve yanındaki zaviye günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir. Kesme ve moloz taştan yapılan türbe, kare planlı olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Melik Ahmet Gazi Türbesi (Niksar) Tokat ili Niksar ilçe merkezinde Melik Gazi Mezarlığında bulunan bu türbenin kitabesi günümüze gelemediğinden, yapım tarihi ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Türbenin Sultan Alparslan’ın emirlerinden Melik Danişmend Gazi’ye ait olduğuna dair bir belgeye de rastlanmamıştır. Giriş kapısı üzerinde bulunan ve İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın sözünü ettiği, günümüze de gelemeyen kitabede de bununla ilgili bir bilgi bulunmamaktadır. Osman Turan herhangi bir kaynak göstermemekle beraber, Danişmend Gazi Türbesi’ni Yağıbasan’ın yaptırdığını yazmıştır. Ancak bu bilgiler de yeterli değildir. Türbe Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1987 yılında restore edilmiş ancak, mumyalık kısmına rastlanmamıştır. Türbe kesme taştan, kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Türbenin doğu ve batı cepheleri tamamen dışa kapalıdır. Yalnızca güney cephesinin ortasına mihrabın üst kısmında yuvarlak kemerli küçük bir pencere açılmıştır. Giriş kapısının iki yanına dikdörtgen söveli iki pencere açılmıştır. Bunlar sivri kemerli alınlıklıdır. Kuzey cephesinin önünde kaynaklarda üç kubbeli bir revağın olduğu söylenirse de bunlar günümüze ulaşamamıştır. Türbenin üzeri Türk üçgenleri ile kubbeli olarak yapılmıştır. Ancak bu kubbe 1930 depreminde yıkılmıştır. Son restorasyon sırasında da alaturka kiremitli ahşap çatı ile örtülmüştür. Türbenin içerisindeki çiçek bezemeli ayet ne yazık ki bilinçsizce boyanmıştır. Türbenin avlu ve bahçesinde Roma, Bizans ve Türk dönemlerine tarihlenen mezar taşları bulunmaktadır. Kulak (Emir Arslan Doğmuş) Kümbeti (Niksar) Tokat ili Niksar ilçesi, Melik Gazi Mezarlığında bulunan bu kümbetin yapım tarihi bilinmemekle beraber kitabesinden Arslan Doğmuş tarafından yaptırıldığı öğrenilmektedir. Mimarı bilinmemektedir. Türbenin kufi yazılı kitabesinde; “Büyük hacip Esedü’d-Tin Arslan Doğmuş bin Abdullah. Allah Ona rahmet etsin” yazılıdır. Türbe, kesme taştan sekizgen planlıdır. Bu plan düzeni iç ve dışarıda aynen uygulanmıştır. Kümbet içten tromplu kubbe, dıştan da büyük olasılıkla piramidal bir külah ile örtülü idi. Türbenin üst örtüsü yıkılmış ve günümüze gelememiştir. Türbenin giriş kapısı dışındaki cephelerine yuvarlak kemerli birer pencere yerleştirilmiştir. Kümbetin en üst noktasında bir silme çepeçevre dolaşmaktadır. Ancak, kubbe eteğinde bununla ilgili çok az bir taş örgü günümüze ulaşabilmiştir. Türbenin güneybatı duvarında yarım daire şeklinde mihrap nişi bulunmaktadır. Türbe içerisindeki iki sanduka günümüze gelememiştir. Alt kısmında bir de mumyalığı bulunmaktadır. Günümüzde harap bir durumdadır. Akyapı Kümbeti (Niksar) Tokat ili Niksar ilçesi Melik Gazi Mezarlığında, Melik Gazi Türbesi’nin doğusunda bulunan bu kümbetin kime ait olduğu ve ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Ancak, yapı üslubundan XIII. Yüzyılda, Selçuklu döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Türbe kesme taş ve moloz taştan kare planlı olarak yapılmış, üzeri kubbe ile örtülmüştür. Bu kubbe doğrudan doğruya duvarlar üzerine oturtulmuştur. Güney cephesinde dikdörtgen söveli tek bir penceresi vardır. Türbe içerisine doğu cephesinin ortasındaki sivri kemerli bir kapıdan girilmektedir. Giriş kapısının iki yanında birer niş bulunmaktadır. Türbe içerisindeki sanduka günümüze gelememiştir. Mumyalık kısmı da bulunmamaktadır. Depremden hasar gören bu türbenin kuzey yarısı tamamen yıkılmış, 1987 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılmıştır. Kırk Kızlar Kümbeti (Niksar) Tokat ili Niksar ilçesi Cedid Mahallesi, Kırk Kızlar Sokağı’nda bulunan bu kümbet yeni yapılanmaların arasında kalmıştır. Kümbetin yapım tarihi ve banisi bilinmemektedir. Yapı üslubundan XIII. Yüzyılın ilk yarısına ait olduğu anlaşılmaktadır. Kümbet kesme taş ve tuğladan, içeriden ve dışarıdan sekizgen planlı olarak yapılmıştır. Üzerini içeriden tromplu kubbe, dışarıdan da piramidal bir külah örtmüştür. Kümbetin altında mumyalık kısmı bulunmaktadır. Kuzeydoğu cephesinden kümbetin içerisine girilmektedir. Türbe içerisindeki türkuaz sırlı tuğla ile örgülü kufi yazıyla yazılı bir kitabede; “Amel-i Ahmed bin Ebubekr el Marendi” yazısı bulunmaktadır. Bu da kümbeti yapan mimarın ismidir. Kümbetin kuzeybatısındaki pencere alınlığında çini mozaik tekniğinde yapılmış on iki köşeli yıldız şekillerinden ibaret bir bezeme görülmektedir. Türbe günümüze harap bir durumda gelmiş olup, üst kısmı yıkılmıştır. Sungur Bey Türbesi (Niksar) Tokat ili Niksar ilçesi, Cami-i Kebir Mahallesi Halil Efendi Sokağı’nda bir evin bahçesi içerisinde kalmış olan bu kümbetin Sungur Bey’e ait olduğuna dair bir bilgiye rastlanmamıştır. Yalnızca Michael Meinecke, Danişmend Gazi’nin oğlu İsmail’in burada gömülü olduğuna ilişkin bir halk söylentisini belirtmiştir. İsmail Hakkı Uzunçarşılı ise, İsmail Bey’in oğlu Sungur Bey’in burada gömülü olduğunu belirtmiştir. Bu konuda araştırma yapan Halit Çal’a göre çini tekniği itibarı ile bu türbenin XII. Yüzyılda yapılmış olması, yani İsmail Bey’e veya oğlu Sungur Bey’e ait olmasının çok uzak bir ihtimal olduğunu ileri sürmüştür. Ayrıca Sungur Bey’in mezarının Amasya’da bulunduğunu kaydetmiştir. Türbeden günümüze yalnızca mumyalık kısmı gelebilmiştir. Türbe meyilli bir arazide yapıldığından mumyalığın batı cephesi yol zeminindedir. Doğu duvarı ise tamamen toprağa gömülüdür. Türbe Sungur Bey Zaviyesi’ne bitişik olarak yapılmıştır. Türbenin çini ile kaplı olduğu kaynaklardan öğrenilmektedir. Bu kaynaklarda iç mekânının mozaik kakma tekniğinde yıldız ve üçgen şekillerinde, patlıcan moru renginde sırlı tuğlalarla bezendiği günümüze gelebilen kalıntılarından anlaşılmaktadır. Türbenin ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı konusunda bilgi bulunmamaktadır. Günümüze gelebilen mumyalık kare planlı olup, üzeri basık bir kubbe ile örtülmüştür. Batı duvarındaki küçük bir pencere ile de mumyalık aydınlatılmıştır. Türbenin yapımında moloz taş, kubbeye geçiş ve kubbe tuğladan yapılmıştır. Türbe 1939 yılında bir deprem sonucunda harap olmuş, belediye tarafından yıktırılmış, batı duvarının bir kısmı ile kuzey ve doğu duvarları tamamen yenilenmiştir. Erenler Türbesi (Merkez) Tokat il merkezi dışında, güneydoğudaki bir tepe üzerinde bulunan Erenler Mezarlığındaki bu türbenin kime ait olduğu bilinmemektedir. Mimari yapısından türbenin XIII.-XIV. yüzyıllarda yapıldığı sanılmaktadır. Türbe kesme taştan, kare planlı olarak yapılmış, üzeri tuğladan bir kubbe ile örtülmüştür. Türbenin dört yanına sivri kemerli, dört açıklık yapılmış, dört yönden açık bir baldakin durumundadır. Bu açıklıkların kemer taşları yıldızlı rölyefli bordürlerle bezenmiştir. Sevdakar Türbesi (Merkez) Tokat Dokuz Başlar semtinde bulunan bu türbenin kitabesi günümüze gelemediğinden ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Yapı üslubundan XIII. Yüzyılda Selçuklu döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Türbe moloz taş ve tuğladan kare planlı olarak yapılmış, üzeri de tuğladan bir kubbe ile örtülmüştür. Duvarlardaki kalıntılara dayanılarak türbenin çini mozaik ile kaplı olduğu anlaşılmaktadır. Günümüzde harap olan türbenin içerisinde dağınık şekilde mezarlar bulunmaktadır. Acepşir Türbesi (Merkez) Tokat İvaz Paşa Mahallesi’nde bulunan bu türbenin kitabesi kırık olduğundan kime ait olduğu okunamamıştır. Ancak, Ebu Sait zamanında, 1318 yılında yapıldığı yazılıdır. Bu türbe halk arasında Başağrısı Tekkesi ismi ile de tanınmaktadır. Bunun da nedeni, türbe içerisinde bulunan bir şamdana başı ağrıyanların başlarını sürdüklerinde iyileştiklerine inanılmasıdır. Türbe moloz taştan kare planlı bir yapı olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Pir Ahmet Bey Türbesi (Merkez) Tokat Meydan Mahallesi’nde, Meydan Camisi’nin güneyinde bulunan bu türbenin Ertena Beylerinden Ali Bey’in oğlu Pir Ahmet Bey ve ailesine ait olduğu sanılmaktadır. Halk arasında Horozoğlu Türbesi de denilen türbenin, Şehzade Mehmet Çelebi’nin kardeşi Süleyman Çelebi ile yaptığı savaş sırasında ölen komutanlarından Horozoğlu Ahmet Bey’e ait olduğu da iddia edilmiştir. Türbe kesme ve moloz taştan yapılmıştır. Türbe içerisinde biri ahşap, on ikisi mermer sanduka bulunmaktadır. Türbe 1939 depreminde hasar görmüş ve bu sandukalar müzeye götürülmüştür. Türbe günümüzde harap durumdadır. Kemer Ali Paşa Türbesi (Merkez) Tokat il merkezinde, Cumhuriyet Meydanı’ndaki Ali Paşa Camisi’nin avlusunda bulunan bu türbe 1572 tarihinde yapılmıştır. Kesme taş ve tuğladan kare planlı olan türbenin üzeri kubbe ile örtülüdür. Türbe içerisinde Kemer Ali Paşa, eşi ve oğlu Mustafa’ya ait üç sanduka bulunmaktadır. Bunlardan Kemer Ali Paşa’nın h.980 (1572) tarihli mezar taşında kitabe bulunmaktadır. Kitabe: “Aleme bâki kalalı Bünyad Kıldı dinârı Ademi üstad Geldi gitti nice bin mahlûk Bâkidir ancak kâinât âbad Müddeti ömrü erdi paşanın Oldu tarihi nühsadı heştad 980”. Hacı Çıkrık (Atabey Şahinşah) Türbesi (Niksar) Tokat ili Niksar ilçesi Benfgiler Mahallesi’nde, Çöreğibüyük Tekkesi’nin yakınında bulunan bu türbe, sanduka kaidesindeki bir kitabeden anlaşıldığına göre; II.Kılıç Arslan’ın komutanlarından Bedrüddin Atabeg Ebu Mansur Şahinşah bin Arslan Doğmuş tarafından h.578 (1182–1183) yılında yaptırılmıştır. Türbe dikdörtgene yakın bir plan düzeni göstermektedir. Ancak, bu türbenin daha önce bir medreseye ait olduğu ve sonradan eyvan kısmının türbeye dönüştürüldüğü sanılmaktadır. Kesme ve moloz taştan yapılmış olan bugünkü türbe, günümüzde harap bir durumdadır. Türbe içerisinde üç sanduka bulunmaktadır. Bu sandukalar bir seki üzerinde olup, üzerleri yarım silindir şeklinde iki ayrı parça taştan meydana gelmiştir. Bu sekilerin doğu ve batı yüzeylerinde üçer satırlık kitabeler bulunmaktadır. Yalnızca güney yüzünde kitabe yoktur. Kitabelerin mealen anlamı: “Bu mübarek türbenin yapılmasını beş yüz yetmiş sekiz senesinde adil ve âlim ve şanı büyük emir İsfehsâlâr Bedreddin Atabeg Ebu Mansur Şahinşah bin Arslan Doğmuş es-sultanı emretti”. Türbe günümüzde harap bir durumdadır. Doğan Şah Alp Türbesi (Niksar) Tokat ili Niksar ilçesi Melik Gazi Mezarlığının girişinde yer alan bu türbe içerisinde bulunan lahit üzerindeki kitabesinden öğrenildiğine göre, Doğan Şah Alp bin Savcı’ya aittir. Türbenin yapım tarihi bilinmemektedir. Ancak, türbe içerisindeki lahtin Atabeg Şahinşah Türbesi ile aynı üslupta yapılmış olması bu türbenin de XII. Yüzyılın ikinci yarısına ait olduğunu göstermektedir. Kitabenin okunabilir kısımlarının mealen anlamı: “Bu, murabıt, mücahid, büyük emir, İsfehsâlâr Sıracüddin Doğan Şah Alp bin Savcının kabridir. Allah Ona rahmet etsin.” Türbe moloz taştan, doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Üzeri beşik bir tonozla örtülmüştür. Türbenin bir eyvana ait olduğu sanılmaktadır. Bu eyvanın giriş kısmına bir lahit yerleştirilmiştir. Sungur Bey Türbesi (Niksar) Tokat ili Niksar ilçesi, Cami-i Kebir Mahallesi Halil Efendi Sokağı’nda bir evin bahçesi içerisinde kalmış olan bu kümbetin Sungur Bey’e ait olduğuna dair bir bilgiye rastlanmamıştır. Yalnızca Michael Meinecke, Danişmend Gazi’nin oğlu İsmail’in burada gömülü olduğuna ilişkin bir halk söylentisini belirtmiştir. İsmail Hakkı Uzunçarşılı ise, İsmail Bey’in oğlu Sungur Bey’in burada gömülü olduğunu belirtmiştir. Bu konuda araştırma yapan Halit Çal’a göre çini tekniği itibarı ile bu türbenin XII. Yüzyılda yapılmış olması, yani İsmail Bey’e veya oğlu Sungur Bey’e ait olmasının çok uzak bir ihtimal olduğunu ileri sürmüştür. Ayrıca Sungur Bey’in mezarının Amasya’da bulunduğunu kaydetmiştir. Türbeden günümüze yalnızca mumyalık kısmı gelebilmiştir. Türbe meyilli bir arazide yapıldığından mumyalığın batı cephesi yol zeminindedir. Doğu duvarı ise tamamen toprağa gömülüdür. Türbe Sungur Bey Zaviyesi’ne bitişik olarak yapılmıştır. Türbenin çini ile kaplı olduğu kaynaklardan öğrenilmektedir. Bu kaynaklarda iç mekânının mozaik kakma tekniğinde yıldız ve üçgen şekillerinde, patlıcan moru renginde sırlı tuğlalarla bezendiği günümüze gelebilen kalıntılarından anlaşılmaktadır. Türbenin ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı konusunda bilgi bulunmamaktadır. Günümüze gelebilen mumyalık kare planlı olup, üzeri basık bir kubbe ile örtülmüştür. Batı duvarındaki küçük bir pencere ile de mumyalık aydınlatılmıştır. Türbenin yapımında moloz taş, kubbeye geçiş ve kubbe tuğladan yapılmıştır. Türbe 1939 yılında bir deprem sonucunda harap olmuş, belediye tarafından yıktırılmış, batı duvarının bir kısmı ile kuzey ve doğu duvarları tamamen yenilenmiştir. Yağıbasan Türbesi (Niksar) Tokat ili, Niksar ilçesinde, Niksar kalesi içerisinde bulunan Yağıbasan Medresesi’nin batısındaki bu türbe 1939 depreminde tamamen yıkılmıştır. Bu türbenin XII. Yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Albert Gabriel’in daha önce yayınlamış olduğu eserdeki fotoğraftan türbenin sekizgen planlı moloz taş duvarlar üzerine kesme taş kaplı olduğu görülmektedir. Türbenin üzeri kubbe ile örtülü idi. Her cephesinde yuvarlak kemerli birer penceresi bulunuyordu. İmam Melikiddin Türbesi (Zile) Tokat ili Zile ilçe merkezindeki zaviye ve medresenin yanında bulunan bu türbe Melik Ahmet Gazi’nin şeyhülislamı İmam Melikiddin’e aittir. Yanındaki medrese ve zaviye ile birlikte yaptırılmıştır. Halk arasında bu türbeye Davunlu Dede ismi de verilmiştir. Kesme taş ve tuğladan yapılan türbe XII. Yüzyılın ilk yıllarına tarihlendirilmektedir. Türbe mimari özelliğinden tamamıyla uzaklaşmıştır. Şeyh Fakih Türbesi (Zile) Tokat ili, Zile ilçesi Ali Kadı Mahallesi’nde bulunan bu türbe Nizameddin Yağıbasan zamanında yaptırılan medrese ve zaviye ile birlikte aynı tarihte yapılmıştır. Türbe içerisinde 1106 ve 1305 tarihli iki kitabeye rastlanmışsa da bu kitabelerin hangi yapıya ait olduğu anlaşılamamıştır. Beyazıt Bestami Türbesi (Zile) Tokat ili, Zile ilçesi Ali Kadı Mahallesi’nde bulunan bu türbe Ertena Beyliği zamanında yaptırılmış olan caminin yanındadır. Türbe ve cami değişik zamanlarda yapılan onarımlarla özelliğini tamamen yitirmiştir.
-
Tokat Bedesten ve Arastası Tokat il merkezinde, Sulu Sokak’ta Takyeciler Camisi’nin doğusunda bulunan bu bedestenin ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Günümüze gelebilen kalıntılardan ve tarihi kaynaklardan XV.-XVI. Yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Evliya Çelebi bedesten ve dükkânları ile ilgili bazı bilgiler vermektedir: ”Sultan Çarşısı güzel pazardır. Gerçi bu şehir dereli tepeli bir yerde kurulmuştur. Amma fevkalade mamur olduğundan çarşı ve pazarı o kadar güzel ve mamurdur ki güya bu şehrin Sultan Çarşısı, Halep ve Bursa çarşıları gibi gayet tertip üzerine kurulmuştur. Tahtelkale adlı çarşısı gayet kalabalık ve mamurdur. Kahvehaneleri mamur ve süslüdür. Bir gamlı adam kahvehanelerine varsa gamını def eder. Saraçhanesi, gazazhanesi, hafafhanesi, atar çarşısı gayet temiz ve süslüdür.” Bedesten kesme taştan yapılmış, cephesi tuğla dizileri ile bölümlere ayrılarak hareketlendirilmiştir. Kuzey-güney yönünde, kareye yakın dikdörtgen planlı olup, kuzey ve güneyde dışarıya dikdörtgen çıkıntılı, yuvarlak kemerli birer kapısı bulunmaktadır. İçerisi üç sıra halinde üçer paye ile bölümlere ayrılmıştır ve bunların üzeri de yuvarlak dokuz kubbe ile örtülmüştür. Bedesten kuzey ve güneyinde alt sırada birer, üst sırada da üçer küçük pencere ile aydınlatılmıştır. İki yan duvarlarında arasta bulunduğundan bu duvarlar sağırdır. Bedestenin iki yanında ince, uzun dikdörtgen planlı iki de arastası bulunmaktadır. Bu arastaların da kuzeyi ve güneyinde dikdörtgen söveli üzerinde birer dikdörtgen pencere bulunan kapıları vardır. Dükkânları oluşturan bu bölümün orta noktasına da birer küçük kubbe yerleştirilmiştir.
-
Tokat Hatuniye Külliyesi Tokat Meydan Mahallesi’nde bulunan bu külliyeyi kitabesinden öğrenildiğine göre, Sultan II. Beyazıt annesi Gülbahar hatun için 1484 yılında cami, medrese, imaret ve sonradan da bunlara eklenen hazire ile birlikte bir yapı topluluğu olarak yaptırmıştır. Tokat’ın Osmanlı dönemine ait en erken tarihli yapısı olduğu kadar il merkezinde en geniş alanı kaplayan bir yapı topluluğudur. XVII. Yüzyılda bir ticaret ve konaklama merkezi olan Tokat’ta bu yapı topluluğu aynı zamanda sosyal bir merkez olması ile de önem kazanmıştır. Sultan II. Beyazıt aynı zamanda bu yapı topluluğu ile ilgili olarak 21 Zilhicce 898 (4 Eylül 1493) tarihli bir de vakfiye düzenlemiştir. Bu vakfiyede de yapı topluluğunun cami, medrese, matbah (mutfak), mahzen, kiler, yemekhane, odunluk, ahır ve helâdan meydana geldiğini belirtmiştir. Yapı topluluğundan cami 1939 ve 1493 yıllarında depremden hasar görmüş, 1953 ve 1955 yıllarında da onarılmıştır. Cami: Külliyenin merkezini oluşturan cami, halk arasında “Meydan”, “Zincirli”, “Hatuniye” ve Gülbahar Hatun” isimleri ile de tanınmıştır. Evliya Çelebi bu camiden, Pazar Meydanındaki Zincirli Cami olarak söz etmiştir. Cami plan şekli olarak da zaviyeli, ters T, tabhaneli camiler grubundandır. Kesme taştan yapılan bu caminin son cemaat yeri yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanmış altı yuvarlak sütunun oluşturduğu beş bölümlüdür. Her bölümün üzeri de birer kubbe ile örtülüdür. İbadet mekânının giriş kapısı üzerinde h.890 (1484) tarihli caminin yapım kitabesi bulunmaktadır. Giriş kapısı mukarnas kavsaralı olup silmelerle hareketlendirilmiştir. Dikdörtgen söveli kapının mermerden kilit taşları iki renklidir. Giriş nişinin iki yanına birer mihrabiye yerleştirilmiştir. Son cemaat yerinden içerisine girilen ibadet mekânı kare planlı olup, üzeri dört kemerle taşınan sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbeye pandantiflerle geçilmektedir. İbadet mekânının doğu ve batısındaki küçük kapılarla yan kanatlara geçilmektedir. Yan bölümlerin içerisinde ocak ve duvar nişleri bulunmaktadır ve üzerleri kubbe ile örtülüdür. Mihrap mermerden, minber ise ahşaptan yapılmıştır. Girişin yanından çıkılan bir merdivenle de ikinci kattaki kadınlar mahfiline ulaşılmaktadır. Caminin kesme taştan sekiz cepheli kaide üzerinde, çokgen gövdeli, altı stalaktitli tek şerefeli minaresi bulunmaktadır. Caminin avlusunda bir de şadırvan bulunmaktadır. Medrese: Yapı topluluğunun medresesi günümüze ulaşamamıştır. Kaynaklarda bu medreseden “Hatuniye”, “Sultan”, “Gülbahar” ve Meydan” medresesi olarak söz edilmektedir. Tokat’ın en önemli medreselerinden biri olup, Evliya Çelebi bu medreseden “…kubbenin ortası açık olup, yerde bir dikdörtgen havuzu vardır” diye söz etmiştir. Medresenin caminin kuzeyinde “U” şeklinde planı vardı. Avlu etrafında revakların arkasında medrese hücreleri sıralanmıştı. Bu yapı kesme taştan ve tek katlı olarak yapılmıştı. İmaret: Hatuniye Camisi’nin doğusunda bulunan imaret, yapı topluluğu ile birlikte 1484 yılında yapılmıştır. Günümüze yalnızca temel kalıntılarının bir kısmı gelebilmiştir. Ancak bu kalıntılardan da tam planını çıkarmak mümkün olamamıştır.
-
Halef Sultan Tekke ve Zaviyesi Tokat Meydan Mahallesi’nde, Emniyet Müdürlüğü’nün arkasında, Gazi Osman Paşa Lisesi’nin yanında bulunan bu zaviyenin giriş kapısı üzerindeki kitabesinden öğrenildiğine göre; Sultan II. Gıyaseddin Mesud zamanında, Selçuklu döneminde yaptırılmıştır. Osmanlı döneminde de dergâh ve türbe olarak kullanılmıştır. Kitabeden de anlaşılacağı üzere Halef Sultan Zaviyesi 1291-1292 yıllarında II.Gıyaseddin Mesud ve Selçuki Havand tarafından mimar Halef bin Süleyman’a yaptırılmıştır. Moloz taştan, dış cephe köşeleri kesme taştan, kareye yakın dikdörtgen planlı yapılan zaviye mescit, türbe ve derviş hücrelerinden meydana gelmiştir. Bu bölümlerin üzerini örten kubbeler tuğla ile örülmüştür. Giriş kapısından iki kubbeli odaya geçilmektedir. Albert Gabriel bunlardan büyük olanının toplantı odası, diğerinin de dervişlere ait olduğunu ileri sürmüştür. Zaviyenin güney ve doğu cephelerindeki giriş kapıları dışarıya doğru çıkıntılıdır. Bu çıkıntılar aynı zamanda mekânları genişletmek için uygulanmıştır. İlk yapım planını günümüze kadar koruyan zaviyenin batı cephesinin kuzeyinde kırmızı ve beyaz renkli taşlardan yapılmış bir taç kapı daha bulunmaktadır. Zaviyenin asıl giriş kapısı yuvarlak kemerli ve iki renkli yedi taş bloğunun birbirine geçmesi ile oluşturulmuştur. Zaviyenin batı cephesinde ikisi büyük biri küçük üç penceresi bulunmaktadır. Bu pencerelerden biri mescide, ikisi de türbeye açılmaktadır. Mescide açılan pencerenin üzeri sivri kemerlidir. Bu kemerin üzerine Selçuklu sülüsü ile bir Ayeti Kerime yazılmıştır: “Kal Allahu tebâreke ve Teala ve İnne el-mesâcide Lil-lahi fela ted’ü ama Allahü ahad.” Türbeye penceresi de mescit penceresinin bir benzeridir. Üzerindeki mermer kitabeye Besmele ile Ayet’el Kürsi yazılmıştır. Zaviyenin giriş kapısından sonra dikdörtgen bir giriş holü bulunmaktadır. Bu odadan dört ayrı odaya geçilmektedir. Bunlardan biri semahanedir. Giriş holünün güneyinde kare planlı mescit bulunmaktadır ve yanında da türbe vardır. Türbe mescitten daha büyük ölçüde olup, duvarları ve pencerelerinin dış yüzlerine Besmele ve Ayet’el Kürsi’ler yazılmıştır. Zaviyenin semahanesi yapının en büyük mekânı olup, bütün yapıların merkezi konumundadır. Üzeri beşik tonoz ve buna bitişik kare bir mekân kubbelidir. Böylece iki mekânın birleştirilmesi ile geniş bir mekân elde edilmiştir. Yapı 1949 yılında sel baskını sırasında harap olmuş ve uzun süre moloz ve toprak altında kalmıştır. Büyük kubbesi kısmen yıkılmış olup, portali iyi bir durumda günümüze gelebilmiştir.
-
Tokat Mevlevihanesi ve Dergâhları Tokat Mevlevihanesi (Merkez) Tokat il merkezinde Bey Sokağı’nda bulunan bu Mevlevihane’yi XVII. Yüzyılın ilk yarısında Sultan III. Ahmet’in veziri Sülün Muslu Paşa yaptırmıştır. Evliya Çelebi bu Mevlevihane’den söz etmiştir: “Mevlevihane gayet mamur olup yapanı merhum Süglün Muslu Paşa’dır ki Sultan Ahmet Han vezirlerinden olup, sadrazam olamamıştır. Amma iri vücutlu, cömert bir zat olmakla Mevlana’nın ruhunu şad ve Mevlevi tariki fukarasının gönlünü hoş etmek için bir Mevlevihane yaptırmıştır ki, benzeri hiçbir memlekette yoktur. Meğer İstanbul’daki Beşiktaş Mevlevihanesi ola. Amma bunun vakıfları ondan pek fazla olmakla gayet mamurdur. Semahane etrafında sema yapan fukaranın odalarının bütün pencereleri dört taraftaki çiçekli ve çimenli yerlere bakar. Haftada iki gün mukabele olarak Mevlana ayini yapılır. Güya ki Hüseyin Baykara fasılları olur. Bilhassa Sızıltızâdeler adındaki neyzenleri vardır ki her biri kendi sanatının tekidir. Gece ve gündüz bütün fukara ve ahbaplara nimeti boldur.” Mevlevihane 3000 m2’lik bir alan üzerinde kurulmuş, şeyh dairesi, derviş hücreleri ve semahaneden meydana gelmiştir. İkinci kattaki semahanenin girişi önüne ahşap sütunlu bir revak yerleştirilmiştir. Semahanenin tavan göbeği dönemine ait güzel bir ağaç işçiliği göstermektedir. Semahanenin çevresindeki ahşap sütunlar üzerini örten kubbeyi taşımaktadır. Doğu tarafına da kadınlar mahfili yerleştirilmiştir. Mevlevihane son zamanlarda yapılan onarımlarla orijinalliğinden kısmen uzaklaşmıştır. Çöreğibüyük Tekkesi (Niksar) Tokat ili Niksar ilçe merkezinin doğusunda bulunan bu yapının kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi bilinmemektedir. Giriş portaline dayanılarak bu yapının XIV. yüzyılda yapıldığı ileri sürülmüştür. Günümüzde cami olarak kullanılan bu dergâh 1857 yılında portal dışında tamamen yenilenmiştir. Niksar’daki planı bilinen ilk zaviye olmasıyla da önem kazanan bu yapı ortada bir avlu olmak üzere üç eyvan ve köşe odalarından meydana gelmiştir. Bu plan şekli Gazneli Karahanlı ve Büyük Selçuklu devirlerinden beri uygulanan bir yapı tipidir. Giriş portali beden duvarı boyunca yükselmektedir. Portalin üç yanını kuşatan dört bordürlü palmet motifli bir kuşak çevirmektedir. Bundan sonraki giriş geçmeli taşlarla örülmüş basık kemerlidir. Kemerlerin köşelerine birer tane altı köşeli yıldızlar yerleştirilmiştir. Günümüze gelemeyen kitabenin yerinde ön ayaklarını kıvırarak oturmuş, başını geriye çevirmiş bir geyik figürü işlenmiştir. Bunun dışında Niksar’da günümüze gelebilen başka dergâh bulunmamaktadır. Ancak Niksar’da Ahi Pehlivan, Ahi Nehçuvan, Ahi Şahin, Haneman, Hankâh, Kalenderhane, Melik Danişmend Gazi, Mevlevihane, Nuraddin Halife, Sunguriye ve Şeyh Yakup Zaviyelerinin olduğu kaynaklardan öğrenilmektedir. Sümbül Baba Zaviyesi (Merkez) Tokat Gazi Osman Paşa Caddesi’nde bulunan bu dergâh, Muinüddin Pervane’nin kızı Safiyeddin’in bağışladığı bir köle olan Hacı Sümbül tarafından 1292 yılında yaptırılmıştır. Bunu belirten Selçuklu sülüsü ile yazılı kitabesinde Sultan II. Mesut zamanında yapılan bu dergâhın mescit ve türbe bölümlerinin olduğu da belirtilmiştir. Evliya Çelebi, Sümbül Baba’nın Hacı Bayram-ı Veli’nin öğrencisi ve Hacı Bektaş-ı Veli’nin de halifesi olduğunu yazmıştır. Kesme ve moloz taştan yapılan bu dergâh Selçuklu mimarisinde çok az görülen simetrik olmayan bir yapı örneğidir. Giriş kapısı son derece gösterişlidir. Mavi renkli mermerlerden yapılmış, stalaktitli bir bordür portalin çevresini kuşatmaktadır. Bu bordür içerisinde kenger yaprakları ve çeşitli rölyefler dikkati çekmektedir. Bu kapıdan biri kubbeli ders verilen mekân olmak üzere iki bölüme girilmektedir. Ayrıca dergâh içerisinde üzeri kubbeli Sümbül Baba’nın türbesi bulunmaktadır. Günümüze portal dışında oldukça harap durumda gelmiştir. Abdülmuttalip Zaviyesi (Merkez) Tokat Mahmut Paşa Mahallesi’nde, Soğukpınar yolu üzerindeki bu zaviye, İlhanlı dönemi hükümdarlarından Abu Sait zamanında Abdullah bin-i Muhyi tarafından 1318 yılında yaptırılmıştır. Bu nedenle de zaviye Ahi Muhyettin ismi ile de tanınmaktadır. Giriş kapısı üzerinde mermerden yapılmış üç satırlık iki kitabesi bulunmaktadır. Bunlardan birisinde Ahi Muhyeddin’in sağ olduğu, ikinci kitabede ise aynı yıl içerisinde öldüğü anlaşılmaktadır. Zaviye moloz ve kesme taştan yapılmış olup, üzeri kubbe ile örtülmüştür.
-
Tokat Medreseleri Gök Medrese (Merkez) Tokat Meydan Mahallesi’nde, Gazi Osman Paşa Bulvarı’nda bulunan Gök Medrese’nin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Yapım tarihi tartışmalı olan medresenin kitabesi günümüze gelememesine rağmen Selçuklu veziri Muinüddin Pervane tarafından 1270’ten sonra yaptırıldığı sanılmaktadır. Medrese Selçuklu mimarisinin en tanınmış eserlerinden biri olup, ismini çinilerinin firuze renginden almıştır. Muinüddin Pervane’nin ölümünden sonra medreseyi İlhanlılar, Ertena Beyliği ve Osmanlılar kullanmışlardır. Osmanlı döneminde Bimarhane (Aşevi) olarak kullanıldığına da kaynaklarda rastlanmaktadır. Bazı kaynaklarda ismine Pervane Medresesi, Kırkkızlar Medresesi, Darüşşifa ve Bimarhane Tekkesi de denilmektedir. Evliya Çelebi bu medreseden şöyle söz etmiştir: “Gök Medrese eski sultanlar yapısı olup, sağlam, kâgir, yapısı güzel bir medresedir. Fakat Vani adlı birisi şeyh zümresinden geçinip bu ilim yeri eski medreseyi padişah emriyle tekke yapmıştır.” XIII. yüzyıl Selçuklu medreseleri plan düzeninde, iki katlı eyvanlı ve avlulu olarak yapılmıştır. Yapımında kesme taş ve yer yer de tuğla kullanılmıştır. Muinüddin Pervane, medresenin avlusuna önem vermiş, batı yönündeki ana eyvanın karşısındaki duvarlar, her iki kattaki revak alınlıkları, ikinci kat sütunları türkuaz mavisi ve mor renkli mozaik kakma tekniğinde çinilerle bezenmiştir. Bu çini mozaikler bitkisel motifli olup, beşgen yıldızlar ve yedigenler halindedir. Bunların arasına da yer yer kufi yazı ile Ayat-el Kürsi yazılmıştır. Cephesi taş örgülü olan medresenin ortasına gelecek yere kesme taştan, stalaktitli bir portal yerleştirilmiştir. Bu portelin çevresi bitkisel ve geometrik motifli bir bordürle çevrelenmiştir. Bu portal röliyeflerinin en dikkat çeken yanı avludaki eyvanın çini motiflerinin burada aynen uygulanmış oluşudur. Ayrıca palmetler, dragon veya kartal figürleri ile de görkemli bir görünüşe sahiptir. Mukarnaslı girişin iki yanına da birer pencere yerleştirilmiştir. Buradaki kitabe yeri boş bırakılmıştır. Portelin avluya bakan cephesi gök mavisi ve patlıcan moru renginden oluşan geometrik, bitkisel ve kufi yazılı bezeme ve çinilerle kaplanmıştır. Buradaki çinileri mavi renginden ötürü de medreseye Gök Medrese ismi verilmiştir. Avlu üç taraftan revaklarla çevrilmiştir. Revakların arkasında hücreler bulunmaktadır. Revaklardaki sütunların büyük bir kısmı devşirme olup, çevredeki Roma ve Bizans yapılarından getirilmiştir. Medresenin ikinci katının avluya bakan revakları çini bordürlü ve sivri kemerlidir. Giriş kapısının karşısındaki ana eyvan sivri kemerli olup, çevresi mavi ve patlıcan moru çinilerle bezenmiştir. Bu çinilerin bir bölümü günümüze kadar gelebilmiştir. Medresenin birinci katında 17, ikinci katında da 15 oda bulunmaktadır. Bu odaların kapıları sivri kemerli olup, zeminleri pişmiş topraktan altıgen levhalarla kaplanmıştır. Ana eyvanın kuzeyinde medreseyi yaptıran Muinüddin Pervane’nin türbesi bulunmaktadır. Bu türbede ailesi ile birlikte Pervane Muinüddin Süleyman’a ait 20 sanduka bulunmaktadır. Evliya Çelebi avlunun ortasında dört köşe bir havuzun bulunduğunu söylemektedir. Ancak, günümüze gelen havuz daha geç dönemde buraya yapılmıştır. XIX. yüzyıla kadar hastane ve medrese olarak kullanılan bu yapı daha sonra terk edilmiş, avlusu da mezarlığa dönüştürülmüştür. 1928 yılında buraya gelen Albert Gabriel yapının metruk olduğunu ve göçmenlerin buraya yerleştirildiğini belirtmiştir. Tokat Müzesi’nin ilk nüvesinin atıldığı 1926 yılında burası bir müze deposu haline getirilmiştir. Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün 1976 yılında başlattığı restorasyon sonrasında 1982 yılında Tokat Müzesi olarak hizmete açılmıştır. Çukur (Yağbasan) Medrese (Merkez) Tokat, Sulu Sokak’ta, Takyeciler Camisi’nin güneyinde bulunan bu medrese Selçuklu Sultanı II.İzzeddin Keykavus’un tahta çıkışı nedeniyle 1247 yılında onarılmıştır. Yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber, Danişmendliler tarafından XII. Yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Medrese moloz taştan dikdörtgen planlı olup, en büyük özelliği de üzerini örten 14 m. çapındaki tromplu kubbedir. Bu kubbenin 10 m. ye yakın kısmının üzeri açıktır. Bu tür üzeri açık kubbeli medreseye Niksar ve Bosra’da rastlanmaktadır. Medresenin basit bir girişinden sonra girilen avlusunun iki yanında eyvanlar ve tonozlu odalar bulunmaktadır. Osmanlı döneminde göçmenler buraya yerleştirilmiş, 1939 yılı depreminde büyük hasar görmüş, kubbe ve tonozları çökmüştür. Günümüzde kısmen toprağa gömülü bir haldedir. Yağıbasan Medresesi (Niksar) Tokat ili Niksar ilçesindeki Yağıbasan Medresesi, kitabesinden öğrenildiğine göre Danişmendli Emiri Nizamettin Yağıbasan tarafından 1157–1158 yıllarında yaptırılmıştır. Giriş kapısı üzerindeki kitabenin mealen anlamı şöyledir: “Bu mübarek bina, el melik el âlem, el adil ebu-l Muzaffer Yağıbasan bin Melik Gazi bin Melik Danişment’in emri ile h.552 senesinde yapılmıştır.” Bu kitabe İbrahim Hakkı Uzunçarşılı tarafından Melik Gazi Türbesinde bulunmuştur. Yağıbasan Medresesi Anadolu’nun ilk kapalı avlulu medrese planındadır. Aynı zamanda Suriye Bosra’daki Gümüştekin Medresesi’nden (1135–1136) sonra yapılmış ikinci örnektir. Medrese moloz taştan yapılmış, kapalı avlulu, revaksız ve iki eyvanlı plan tipindedir. Kale içerisinde bulunmasından ötürü kısmen iç kalenin surlarından faydalanılmıştır. Bu bakımdan tam muntazam olmayan dikdörtgen bir planı vardır. Günümüzde ortadaki avlunun yalnızca güney kısmı ayakta duran bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbenin aslı tamamen kapalı olmayıp, üst kısmının Tokat Çukur Medrese gibi açık olduğu sanılmaktadır. Avludaki iki eyvandan doğudaki tam giriş ekseninde değildir. Kuzeydeki eyvanın yanlarında birer tane küçük, köşelerde de kuzeye doğru çıkıntılı daha büyük ölçüde dikdörtgen planlı bir mekân bulunmaktadır. Avlunun batısında ise yan yana üç hücresi vardır. Güneyde ise altı hücrenin olduğu sanılmaktadır. Medresenin portal ve kaplama taşları sökülmüş ve bina 1939–1942 depremlerinde büyük hasara uğramıştır. Hisariye Medresesi (Merkez) Tokat il merkezinde, Takyeciler Camisi’nin yanında bulunan bu medrese Emir Yahşi Bey’in oğlu Emir Hisar tarafından 1411 yılında yaptırılmıştır. Günümüze harap bir halde gelen medrese kesme taştan dikdörtgen planlı ve avlulu planlıdır. Medresenin kitabesi ve portalindeki kabartma süsler yerlerinden sökülerek 1953 yılında Tokat Müzesi’ne götürülmüştür. Hatuniye Medresesi (Merkez) Tokat Meydan Mahallesi’nde bulunan bu medrese, Sultan II. Beyazıt’ın annesi Gülbahar Hatun adına 1485 yılında yaptırılmıştır. Medrese kesme taş ve moloz taştan yapılmış, 1939–1942 depremlerinde hasar görerek yıkılmış, günümüze gelememiştir.
-
Tokat Hanları XVII. yüzyılda Tokat’a gelen Evliya Çelebi on üç büyük handan söz etmiştir. Bunun dışında da başka hanlar olduğunu, ancak bunların o kadar ünlü olmadığını ileri sürmüştür. Tokat’ta han sayısının fazla oluşu ekonomik yönden şehrin ileri bir düzeyde olduğunu da göstermektedir. Bu hanlardan yedi tanesi günümüze gelemeyerek yıkılmıştır. Büyük olasılıkla da bu hanlar depremler sonucu ortadan kalmıştır. Taş Han (Merkez) Tokat Gazi Osman Paşa Caddesi’nde bulunan bu han halk arasında Voyvoda Hanı ismi ile tanınmıştır. Kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemekle beraber Vakıf kayıtlarında 1631 yılında yapıldığı belirtilmiştir. XIX. yüzyılda Evkaf Nezareti tarafından satılmış, sonra yeniden Evkaf Nezaretinin mülkiyetine geçmiş, daha sonra da Adliye Vekâletine satılmıştır. Han bir süre de et ve sebze hali olarak kullanılmıştır. XX. yüzyılın sonlarında da Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiş, Vakıf Öğrenci Yurdu olarak kullanılmaktadır. Han, kesme taş ve tuğladan, kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen ve iki katlı olarak yapılmıştır. Hanın ortasında büyük bir avlu bulunmaktadır. Ayrıca girişte bir mescit ile 32 odaya yer verilmiştir. Hanın ikinci katında avluya bakan revakların arkasında odalar sıralanmıştır. Hanın toplam oda sayısı 112’dir. Doğu yönündeki birinci katta revak bulunmamaktadır. Depremlerden ötürü zarar gören han, zaman zaman onarılmış avlu revaklarının, kemerlerin araları duvar örülerek kapatılmış ve bu nedenle de orijinalliğinden büyük ölçüde uzaklaşmıştır. 1939 yılındaki depremde doğu yönündeki revak ve avludaki sundurmaların bir bölümü de yıkılmıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün yaptığı onarım sırasında buradaki sundurmalar kaldırılmış, üst kat revakları camlı ve kapalı mekânlar haline dönüştürülmüştür. Hanın cephe görünümünde alt katta yuvarlak kemerli bölümler ve yuvarlak kemerli giriş kapısı, ikinci katta da dikdörtgen pencereler bulunmaktadır. Sulu Han (Merkez) Tokat il merkezinde Bedestenin yanında, Sulu Sokak’ta bulunan bu hanın kitabesi bulunmadığından yapım tarihi ve banisi bilinmemektedir. Bulunduğu sokaktan ötürü Sulu han ismi ile tanınmıştır. Değişik zamanlarda yapılan onarımlar ve depremler nedeniyle de orijinalliğini büyük ölçüde yitirmiştir. Büyük olasılıkla han XIX. Yüzyılda yapılmıştır. 1930 yılına kadar cezaevi olarak kullanılmış, 1957 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilerek öğrenci yurduna dönüştürülmüştür. Han kesme taş ve tuğladan iki katlı olarak yapılmıştır. Dikdörtgen planlı olup, kuzey ve güneydeki dış duvarları dışa kapalıdır. Giriş kapısı yuvarlak kemerlidir. Avlu etrafında revak ve arkasında odalar sıralanmıştır. Develik (Deveciler) Han (Merkez) Tokat il merkezinde, Takyeciler Camisi’nin güneyinde, Sulu Sokak’ta bulunan bu hanın kitabesi günümüze gelememiştir. Ayrıca Vakıf kayıtlarında da yapımı ile ilgili bir bilgiye rastlanmamıştır. Bununla beraber mimari üslubundan XV.-XVI. Yüzyıllarda yapıldığı sanılmaktadır. Han, kesme taş, moloz taş ve tuğladan iki katlı, dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır. Ortadaki dikdörtgen avlunun etrafında hanın odaları sıralanmıştır. Yakın tarihlere kadar kalın çevre duvarları ayakta duran hanın diğer bölümleri depremlerden ötürü yıkılmıştır. Günümüzde han harap bir durumdadır. Yalnızca kuzey cephesindeki giriş portali, demir kapısı iyi bir durumdadır. Yağcıoğlu Hanı (Merkez) Tokat il merkezi, Sulu Sokak’ta bulunan bu hanın yapım tarihi ve banisi bilinmemektedir. Han ile ilgili kitabe günümüze gelememiş, kaynaklarda da onunla ilgili yeterli bir bilgiye rastlanmamaktadır. Han moloz taş ve tuğladan iki katlı olarak dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır. Mimari üslubu Taş Han ile benzerlik göstermektedir. Avlu etrafında revak ve odalardan meydana gelmiştir. Hanın giriş kapısı kısa kenarındadır. Han 1935 yılına kadar iyi bir durumda bulunuyordu. 1939 depreminde hasar görmüştür. 1935 yılında Tokat İtfaiyesi bu hanı kullanmış, 1985 yılında da yıktırılmıştır. Paşa Han (Merkez) Tokat il merkezinde, İvaz Paşa Mahallesi’nde, Sulu Sokak’ın sonunda bulunan bu han Sultan I.Mahmut döneminde Zararlızade Mehmet Paşa tarafından 1752 yılında yaptırılmıştır. Paşa Hanı kesme taştan yapılmış, dikdörtgen planlı bir yapıdır. Yuvarlak kemerli giriş portalinden dikdörtgen planlı bir avluya girilmektedir. Avlu içerisinde herhangi bir kalıntı günümüze gelemediğinden hanın planı hakkında bilgi yoktur. Bugün şahıs mülkiyetinde bulunan hanın portali camekânla kapatılmış ve ticarethane haline dönüştürülmüştür. Bu portal üzerinde iki hayvan figürü kabartma olarak işlenmiştir. Bunlar zincirle selvi ağacına bağlanmış iki kaplan figürüdür. Sulu Sokak’taki Han (Merkez) Tokat Gazi Osman Paşa Caddesi ile Sulu Sokak’ın başında bulunan bu hanın yapım tarihi ve banisi ile ilgili bilgi bulunmamaktadır. Günümüze kısmen kapısı korunarak gelebilmiştir. İç yapıları yıkılmış, depo olarak kullanılmaktadır.
-
Tokat Köprüleri Hıdırlık Köprüsü (Merkez) Tokat il merkezinde, Tokat-Amasya yolunda, Yeşilırmak üzerinde bulunan bu köprü halk arasında Tozanlı, Tokat, Yeşilırmak, Büyük Kemer isimleri ile de tanınmaktadır. Kitabesinden öğrenildiğine göre; Selçuklu döneminde Pervane Seyfeddin Hamit tarafından 1250 tarihinde yaptırılmıştır. Beş satırlı olan bu kitabe üst üste konulmuş iki mermer üzerine son derece girift bir Selçuklu sülüsü ile yazılmıştır. Bunlardan üstteki üç satırlık kitabe daha büyük, iki satırlık ikinci kitabe ise daha küçüktür. Köprünün mimarı İbn El Hâkim ismi ile tanınan Ebu’l Ferecoğlu Bahaddin Mehmet’tir. Bu köprünün Selçuklu tarihinde önemli bir yeri vardır. Selçuklu hükümdarı II.Gıyaseddin Keyhüsrev h.644 (1246) yılında öldüğü zaman İzettin Keykavus, Rükneddin Kılıçaslan ve Alaeddin Keykubat isimli üç oğlu birbirleri ile saltanat kavgasına düşmüşlerdir. Bunun üzerine devletin parçalanmaması için Emin Karatay başta olmak üzere Selçuklu devletinin ileri gelenleri araya girmiş ve üç kardeşi anlaştırmıştır. Bunun sonucu olarak da bu üç kardeş h.647 (1249) yılından h.655 (1257) yılına kadar devleti birlikte yönetmişlerdir. Bu köprünün yapımı da üç kardeşin birlikte hükümdarlık yaptıkları döneme, h.648 (1250) yılına rastlamaktadır. Bu üç kardeşin ilk defa birlikte yazdırdıkları bir kitabe de bu köprüde bulunmaktadır. Kesme taştan beş sivri gözlü olan köprü, 117 m. uzunluğunda, 6.50 m. genişliğindedir. En büyük kemer açıklığı on metredir. Köprü kemerlerinin çevresine ince bir tahfif kemeri yerleştirilmiş olup, bu kemer tempan duvarları ile aynı yüzeydedir. Aynı zamanda bu kemerler geniş ayaklar üzerine oturtulmuştur. Önlerinde memba tarafında üçgen, mansap tarafında da yuvarlak selyaranlar bulunmaktadır. Leylekli (Yılanlı) Köprü (Niksar) Tokat ili Niksar ilçesinde, Çanakçı Çayı üzerinde bulunan bu köprünün kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi bilinmemektedir. Ancak yapı üslubundan Roma veya Bizans döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Köprü Osmanlı döneminde kullanılmış ve yapılan eklerle de bugünkü şeklini almıştır. Köprünün kemer kısmının ağzındaki bir kabartmada ağzında yılan tutan bir leylek görülmektedir. Bu nedenle de köprüye Leylekli veya Yılanlı Köprü ismi verilmiştir. Köprü kesme taştan yuvarlak tek gözlü olarak yapılmıştır. Talazan Köprüsü (Niksar) Tokat ili Niksar ilçesi, Niksar-Erbaa yolunda Kelkit Nehri üzerindedir. Kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber yapı üslubundan ve bazı kaynaklarda da XIII. yüzyılın ilk yarısında yapıldığı ileri sürülmüştür. Köprü kesme ve moloz taştan yapılmış, yedi sivri kemerli gözlü, iki yana meyilli olarak yapılmıştır. Duvar örgüleri arasındaki taş işçiliğinin farklılığından ötürü de değişik zamanlarda onarıldığı anlaşılmaktadır. Köprünün ortasındaki en büyük olan kemer gözü yıkılmış ve bu aradaki boşluk düz bir demir köprü ile birleştirilmiştir. Hamidiye Köprüsü (Niksar) Tokat ili Niksar ilçesinde, Yeşilırmak üzerinde bulunan bu köprüyü Sivas Valisi Halil Hamid Paşa 1882–1885 yılında yaptırmıştır. Kesme taştan yapılan köprü yıkılmış ve günümüze yalnızca ayakları gelebilmiştir. Turhal Köprüsü (Turhal) Tokat ili, Turhal ilçesinde bulunan bu köprünün kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi ve banisi bilinmemektedir. Kesme taştan yapılan köprü, yuvarlak kemerli tek gözlüdür. Köprü yakın tarihlerde yapılan onarımlarla yenilenmiş olup, özgünlüğünden kısmen uzaklaşmıştır. Günümüzde halen kullanılmaktadır. Karaltan Köprüsü (Merkez) Tokat il merkezinde, Dökme Tepe-Pazar Yolu’nda, Yeşilırmak’ın üzerinde bulunan bu köprünün kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi bilinmemektedir. Ancak yapı üslubundan Osmanlı döneminde yapıldığı anlaşılmaktadır. Büyük olasılıkla da XVI. Yüzyıl eseridir. İlk yapımından sonra duvarlarından bir bölümü yıkılmış ve onarılmıştır. Köprü kesme taştan dört gözlü olarak yapılmıştır. Köprünün uzunluğu 75.50 m. dir. Sivri kemerli gözler tempan duvarlarına göre daha içeride yapılmıştır. Ortadaki büyük kemerin üzerinde korniş taşı bulunmaktadır. Onun da üzerine iki sıra halinde kesme taş bir korkuluk yerleştirilmiştir. Ayaklarının önüne yuvarlak külahlı selyaranlar oturtulmuştur. Sulusaray Köprüsü (Sulusaray) Tokat ili Sulusaray ilçesinde bulunan bu köprü günümüze harap bir durumda gelmiştir. Kitabesi bulunmadığından yapım tarihi de bilinmemektedir. Yapı üslubundan Roma dönemine ait olduğu sanılmaktadır. Kesme ve moloz taştan yapılmış olan köprü günümüzde kullanılmamaktadır.
-
Tokat Hamamları Ali Paşa Hamamı (Merkez) Tokat il merkezindeki Ali Paşa Camisi’nin doğusunda bulunan bu hamam Ali Paşa tarafından 1572 yılında yaptırılmıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce 1866 yılında onarılmış ve işletmeye açılmıştır. Osmanlı Hamam mimarisindeki çifte hamam plan düzeninde yapılan hamam kesme taştan yapılmıştır. Kadınlar ve erkekler bölümleri birbirlerine bitişik iki ayrı yapı halindedir. Kuzey yönündeki kadınlar bölümü soyunmalık, ılıklık ve sıcaklıktan meydana gelmiştir. Bunlardan kadınlar bölümünün soyunmalığı kare planlı ve üzeri kubbe ile örtülüdür. Kubbe altına bir şadırvan yerleştirilmiştir. Sıcaklık haç planlı ve dört eyvanlı olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Eyvanlar beşik tonozla örtülmüştür. Erkekler bölümü ise yine aynı şekilde yapılmış olmasına rağmen soyunmalık bölümü biraz farklı olup, güneyine beşik tonozlu bir bölüm eklenmiştir. Sıcaklık bölümü haç planlı olup, göbek taşının üzeri kubbe ile örtülüdür. Dört yanda eyvanlar ve kubbeli halvet odacıkları bulunmaktadır. Pervane Hamamı (Merkez) Tokat Kâbe-i Mescit Mahallesi’nde bulunan bu hamamın yapım tarihi ile ilgili yeterli bilgi bulunmamaktadır. Bununla beraber Pervane Darüşşifası ile birlikte Selçuklu Veziri Muinüddin Pervane tarafından 1275 yılında yapıldığı sanılmaktadır. Günümüzde toprak zemininin altında kalmış olan bu hamamın kadın ve erkekler kısımlarının birbirine simetrik iki ayrı bölüm olarak yapıldığı anlaşılmaktadır. Belediye tarafından 1951’de yapılan restorasyon sonucu özelliğini tümü ile yitirmiştir. Günümüze gelen orijinal kalıntılarından kesme taştan yapıldığı, soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana geldiği anlaşılmaktadır. Sultan Hamamı (Merkez) Tokat il merkezinde bulunan bu hamamın kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi bilinmemektedir. Restorasyonlar sonucunda orijinalliğini tümü ile yitirmiştir. Hamamın XIII. Yüzyılda Selçuklu döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Kesme ve moloz taştan yapılan hamam soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Bu bölümlerin üzeri tuğla kubbelerle örtülmüştür. Günümüzde halen kullanılmaktadır. Mustafa Ağa Hamamı (Merkez) Tokat Sulu Sokak’ta, Takyeciler Camisi’nin kuzeyinde bulunan bu hamamın kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber yapı üslubundan Selçuklu döneminde, XIII. Yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Hamam çifte hamam plan düzeninde, kadın ve erkekler bölümleri ayrı ayrı olmak üzere moloz taştan yapılmıştır. Hamam soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Soyunmalık ve ılıklığın üzeri birer tuğla kubbe ile örtülüdür. Günümüzde onarılmış, özelliğinden büyük ölçüde uzaklaşmış olup, halen kullanılmaktadır. Yörgüç Paşa Hamamı (Merkez) Tokat İvaz Paşa Mahallesi’nde, Paşa Hanı’nın yakınında, dört yol kavşağında bulunan hamam Sultan II.Murat zamanında, padişahın lalası Yörgüç Paşa tarafından 1437 yılında yaptırılmıştır. Moloz taştan yapılan hamam soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Bu bölümlerin üzeri içten tromplu, tuğla kubbe ile örtülmüştür. Soğukluk kısmında kubbe dışında kalan bölümler kırma çatı ile örtülmüştür. Hamam Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1948 yılında restore edilmiş olup, orijinalliğinden büyük ölçüde uzaklaşmıştır. Günümüzde halen kullanılmaktadır. Büyük Hamam (Niksar) Tokat ili Niksar ilçesi, Kaleiçi Mahallesi, Fatih Sultan Mehmet Caddesi’nde bulunan bu hamamın banisi ve yapım tarihi bilinmemektedir. Bunu belirten kitabesi de günümüze gelememiştir. Yapı üslubundan XIV.-XV.yüzyıllarda yapıldığı sanılmaktadır. Hamam soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Moloz taştan yapılan hamamın üzeri kubbe ile örtülmüştür. Batı-doğu doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Soğukluk ve güneyindeki ılıklık sekizgen planlı olup, her ikisi de ayrı ayrı birer kubbe ile örtülüdür. Ilıklığın kuzeydoğusundaki bir kapıdan sıcaklığa geçilmektedir. Sıcaklık kuzey, güney ve doğu yönlerinde birer eyvan ve doğu eyvanının iki yanında da halvet hücreleri bulunmaktadır. Bu bölümün üzeri pandantifli bir kubbe ile örtülüdür. Halvetler de küçük tromplu kubbelerle örtülüdür. Halvet hücrelerinin kurnaları yekpare taştan oyulmuştur. Bunlardan kuzey duvarındaki kurnanın üç kenarı figürlüdür. Burada üst tarafı çıplak peştamallı bir insan resmedilmiştir. Kurnanın batı yüzünde ise hayvan mücadele sahneleri görülmektedir. Burada gagası ile ördeğe benzer bir hayvan ile yırtıcı bir kuş tasvir edilmiştir. Kurnaların doğu yüzlerinde ise kâse üzerinde profilden iki tavus kuşu görülmektedir. Çavuş Hamamı (Niksar) Tokat ili Niksar ilçesi, Taşra Mahallesi, Çavuş hamamı Sokağı’nda bulunan bu hamamın kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Yapı üslubundan XV. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Hamam moloz taştan, doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır. Soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Soyunmalık kısmı yenilenmiş ve orijinalliğinden uzaklaşmıştır. Soğukluk sivri beşik tonozlu bir eyvanla kareye dönüştürülmüştür ve bunun üzeri de pandantifli kubbe ile örtülmüştür. Enine dikdörtgen planlı olan sıcaklık kuzey ve güney yönündeki iki sivri beşik tonoz ve ortası da pandantifli bir kubbe ile örtülüdür. Hamam değişik zamanlarda yapılan onarımlarla yenilenmiş olmasına rağmen yekpare taştan oyulmuş olan kurnaları orijinalliğini korumuştur. Yeni Hamam (Niksar) Tokat ili Niksar ilçesi, Keşfi Meydanı’nda Keşfi Osman Efendi Camisi’nin karşısında bulunan bu hamam Ünye Hamamı ismi ile de tanınmıştır. Kitabesi bulunmadığından yapım tarihi ve banisi bilinmemektedir. Ancak Vakıf kayıtlarında 1574 tarihli Yeni Hamam’dan söz edilmektedir. Kayıtlardaki bu hamamın aynı hamam olduğu sanılmaktadır. Hamam 1975 yılında onarılmış ve özelliğinden uzaklaşmıştır. Bu onarım sırasında soğukluk ve sıcaklığın halvet hücrelerinin kubbeleri delinerek betonarme ayaklar dikilmiştir. Hamamın üzerine de bir otel yapılmıştır. Hamam sıvalı olduğundan yapı malzemesi anlaşılamamıştır. Bununla beraber diğer hamamlar dikkate alındığında moloz taş örgülü olduğu sanılmaktadır. Hamam dikdörtgen planlı olup, onarımlar nedeni ile de planı oldukça değiştirilmiştir. Yalnızca sıcaklık kısmının ortada kubbe, iki yanda da beşik tonozlu iki bölümden meydana geldiği anlaşılmaktadır. Soğukluk ve aynı eksen üzerindeki ılıklık ilk yapılışında sekizgen planlı iken, sonradan daire şekline dönüştürülmüştür. Çifte Hamam (Zile) Tokat ili Zile ilçesi, Sakiler Mahallesi’nde bulunan bu hamam Taceddin İbrahim Paşa tarafından 1656–1657 yıllarında yaptırılmıştır. Moloz taştan yapılan hamam, soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Soğukluk kısmı kare planlı olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Ilıklık kısmı ise sivri kemerli tonozlu kare planlıdır. Sıcaklık yüksek sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülü olup, kare planlıdır. Köşe hücreleri ve ortasında da göbek taşı bulunmaktadır.
-
Tokat Çeşmeleri Tokat’ta çok sayıda çeşme olduğu kaynaklarda belirtilmektedir. Ancak bunların büyük bir kısmı günümüze gelememiştir. Evliya Çelebi de bu çeşmelerden bazılarına değinmiştir: ”…Muhammed Ecib içinden (Oğul Bey Çeşmesi), soğuk güzel suyu vardır. Musluklu değildir. (Soğukpınar, Çerbikpınar, Pazarcık Pınarı), başı, önce Osman Efendi evinden çıkan bir ab-ı hayattır. Mevlevihane Çeşmesi: Tarihi çeşme-i ab-ı hayat buldular. Sene 1056” dedikten sonra, bunlardan başka “…daha yüzlerce çeşme vardır ki tarih ve diğer şeyleri ile yazsak söz uzar” demektedir. Buradan da Tokat’ta çok sayıda çeşme olduğunu öğreniyoruz. Tokat çeşmelerinin en tanınmışları Oğul Bey Çeşmesi, Soğukpınar Çeşmesi, Çerbikpınar Çeşmesi, Pazarcık Çeşmesi, Mevlevihane Çeşmesi, Acemşir Çeşmesi, Alaca Çeşmesi, Şeyh Şehabettin Çeşmesi, Uzunseki Çeşmesi, Kasaphane Çeşmesi ve Musa Bey Çeşmesi’dir. Alaca Çeşme (Merkez) Tokat il merkezinde bulunan bu çeşmeyi Karaarslan isimli bir kişi 1282 yılında yaptırmıştır. Çeşme moloz taştan, yuvarlak kemerlidir. Üzerinde kitabesi, niş içerisinde de musluk ve yalak taşı bulunuyordu. Bu çeşme günümüze gelememiştir. Şeyh Şehabettin Çeşmesi (Merkez) Tokat il merkezinde bulunan bu çeşmeyi Şeyh Şehabettin 1304 yılında yaptırmıştır. Moloz taştan, yuvarlak kemerli ve üzerinde kitabesi bulunan bir çeşme idi. Çeşme günümüze gelememiştir. Uzun Seki Çeşmesi (Merkez) Tokat il merkezinde bulunan bu çeşmeyi İlyasoğlu Solak Ali isimli bir kişi 1495 tarihinde yaptırmıştır. Moloz taştan yapılmış olan bu çeşme yuvarlak nişli idi. Üzerinde kitabesi bulunuyordu. Bu çeşme de günümüze gelememiştir. Acepşir Çeşmesi (Merkez) Tokat il merkezinde bulunan bu çeşmeyi Hacı Mahmut bin-i Hacı Ahmet 1586 yılında yaptırmıştır. Moloz taştan, yuvarlak nişli olan çeşmenin nişi içerisinde ayna taşı ve yalak taşı bulunuyordu. Bu çeşme de günümüze gelememiştir. Musa Çeşmesi (Merkez) Tokat il merkezinde Musa Bey’in yaptırmış olduğu bu çeşme 1595 tarihli idi. Moloz taştan yuvarlak nişli bir çeşme olup, günümüze gelememiştir. Eski Kasaphane Çeşmesi (Merkez) Tokat Eski Kasaphane Mahallesi’nde bulunan bu çeşmeyi Sefer Paşa 1653 yılında yaptırmıştır. Moloz taştan ve kesme taştan yapılan bu çeşme de günümüze gelememiştir. Takyeciler Çeşmesi (Merkez) Tokat Takyeciler Mahallesi’nde, Takyeciler Camisi’nin yanında bulunan bu çeşme kesme taştan, duvara bitişik olarak yapılmıştır. Kesme taştan cephesinin içerisine tuğladan sivri bir kemer yerleştirilmiş bunun içerisine musluk, altına da yalak taşı konulmuştur. Lülecizade Kardeşler Çeşmesi (Niksar) Tokat ili Niksar ilçesi, Çöreğibüyük Camisi’nin karşısında bulunan bu çeşme, Harmancık Tepesi’ndeki nekropol alanından getirilen bir Roma lahtine yapılmıştır. Çeşmenin üzerindeki kitabesinden Lülecizâde kardeşler tarafından 1921 yılında yaptırıldığı öğrenilmektedir. Kitabe: “Merhaba ey yolcu kardaşlar size hep merhaba Okuyun bir Fatiha ruhumuz bulsun sefa Ziya, Nazif, Asaf, Fahri, Sıdkı şehittir dünyadan şimdi oldular cüdâ Şûyu bulan Sâlih kardeş razı olsun evvel Hüdâ Din yolunda can virmişiz canımız olsun feda İçin suyı beşimizin ruhu bulsun gıda İşbu çeşme sene bin üç yüz kırkda buldı nema İçin afiyetle gidin selametle Lülecizâde biraderler 1340 (1921)” Çeşmenin üzerindeki lahit kapağının bir köşesinde sürüsünü otlatan bir çoban, diğer kenarında da bir ineği sağan kadın tasvir edilmiştir. Kaleiçi Çeşmesi (Niksar) Tokat ili Niksar ilçesinde dış kale içerisinde bulunan Ulu Cami’nin karşısındaki kapının içerisinde bulunan bu çeşmenin kitabesi günümüze gelmişse de yazıları silindiğinden tam olarak okunamamıştır. Bu nedenle de banisi bilinmemektedir. Ancak okunabilen h.1087 tarihinden 1676 yılında yaptırıldığı öğrenilmektedir. Çeşme kesme taştan, sivri kemerlidir. Hoca Sultan Çeşmesi (Niksar) Tokat ili, Niksar ilçesi Kılıçarslan Mahallesi’nde, Hoca Sultan Camisi yanında bulunan bu çeşme, bir evin bahçe duvarına bitişik olarak Hacı Hasan Ağa tarafından 1897 yılında yaptırılmıştır. Çeşme üzerindeki kitabeyi Abdülkadir Gürer okumuş ve Halit Çal da ondan naklen almıştır. Kitabe: “Ma’şa’allah bû şû âb-ı zülâldür Azizim afiyetle iç helaldür Hacı Hasan Ağa bu hayrı… İdüb makşad rızây-ı Zülcelâldür Yapıldığı zaman işde busâldur sene 1315 (1897)” Çeşme kesme taştan sivri kemerli bir niş içerisinde ayna taşı ve musluğu bunun altında da yalak taşı bulunmaktadır. Arasta Çeşmesi (Niksar) Tokat ili Niksar ilçesinde, Arasta Çarşısında bulunan bu çeşmenin banisi bilinmemektedir. Kitabesinden 1903 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır. Kitabe: “Gelin bu çeşmeden içelim âb-ı Sa’y idenler içsün cennet şarabı sene 1321 (1903)” Çeşme moloz taştan yuvarlak bir niş içerisindedir. Ulu Cami Çeşmesi (Niksar) Tokat ili Niksar ilçesinde, ilçe merkezinin doğusunda, Fatih Sultan Mehmet Caddesi’nin sonunda Ulu Cami’nin önünde bulunan bu çeşmenin banisi bilinmemektedir. Çeşme üzerindeki bir yazıdan h.1331–1332 (1912–1913) tarihinde yapıldığı anlaşılmaktadır. Çeşme moloz taştan, sivri kemerli olarak yapılmış, kemerler duvarlara bitişik iki sütun üzerine oturtulmuştur. Ayna taşı ve yalağı bulunan çeşmenin üst köşesinde birer güçle motifi bulunmaktadır. Çarşı (Narlı Çeşme) Çeşmesi (Niksar) Tokat ili Niksar ilçesi Eski Hükümet Konağı’nın önündeki cadde üzerinde bulunan çeşmenin kitabesi günümüze gelememiştir. Ancak, üzerindeki motiflerden XIII. Yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Günümüze gelebilen çeşmenin XIX. Yüzyılda eski ayna taşından yararlanılarak yenilendiği sanılmaktadır. Oldukça düzgün kesme taştan yapılan çeşmenin ayna taşı dikdörtgen bir çerçeve içerisine alınmıştır. Ayna bir nar ağacı ile bezenmiştir. İki yanında simetrik bordürler bulunmaktadır. Bu bordürlerde selvi, balık ve tavus kuşu motifleri bulunmaktadır. Bu motiflerin benzerleri XIII. Yüzyıl Selçuklu sanatında kullanılmıştır.
-
TOKAT GELENEKLERİ ÖRF-ADET-GELENEK-GÖRENEKLERİ 1 - Misafirperverlik, büyüklere hürmet, küçüklere sevgi ve şevkat, düşkünlere yardın gibi Türk'ün eski gelenek ve görenekleri aynen devam etmektedir. 2 - Dini bayramlarda bayram namazından sonra mezarlığa gidilerek dualar okunur ve ölülerimiz yad edilir. 3 - Düğünlerde cirit oynamak, deynek atmak, güreş adetkleri bazi ilçelerimizin köylerinde halen devam etmektedir. 4 - Yeni yapılan evlerin en yüksek noktasına veya kapı üzerine yumurta, yüzerlik tohumu, eski papuçtan mürekkep bir nazarlık asılır. Bazı yerlerde ise at nalı takılır. Bu halen devam eden geleneklerimiz arasındadır. 5 - Çocuğu yaşamayan aileler, çocuğu yaşayan kırk evden gümüş para veya gümüş parçalar toplayıp bilezik yaptırıp doğumdan sonra cocuğun koluna takarlar. Bilhassa Zile ilçemizde devam eden geleneğe göre kale kapısından koparılan demir parçalarındanda bilezik yapılarak çocuğun koluna takılır. Bu suretle cocukların uzun ömürlü olacağına inanırlar. 6 - Çocuğu olmayan aileler, yedi ayrı ailenin isimleri Mehmet olan ilk erkek çocularının iö gömleklerinden yedi parça alırlar. Yedi ailenin ilk kız çocukları bir araya gelerek cuma günü sela ve ezan vakitleri arasında bu parçalardan çocuk gömleği dikerler. Çocukları olunca bu gömlek çocuğa yedi sene giydirilir. Çocuklarının bu suretle uzun ömürlü olacağına inanırlar. Bu gelenek bilhassa Zile ilçemizde yaygındır. 7 - Zile ilçemizde çocukların yüzlerinde çıkan sulu yaralar için kireçli köyündeki İlyas Baba Türbesi'ne gidilerek toprak alınır ve sürülür. Bu suretle yaraların iyi olduğu ifade edilir. 8 - Nazar için "göz değdi" tabiri de kullanılır. Yüzerlik tütsüsü ve kurşun dökümü yapılır. Küçük çocuklara (iyi vasıflı damızlık hayvanlara da ) yedi delikli mavi boncuktan nazarlık takılır. Nazarı değeceğine inanılan kişinin yeni elbieslerinden bir parça kesilir ateşte yüzerlikle yakılarak nazarı tesirsiz hale geldiğine inanılır. 9 - Kanayan yaralr üzerine kanın kesilmesi için tütün külü serpilir. Veya örümcek ağı koymak halen az da olsa devam edegelen inanışlardır. 10- Yaşı yürüme zamanı geldiği haldeyürüyemeyen çocuklar her ayın ilk çarşamba günü üç hafta müddetle Zile ilçemizde Helvalı Dede Mezarlığı'na götürülür.. Mezar taşı üzerine çocuk yatırılır, üçüncü hafta gidişte helva götürülerek fakirlere dağıtılır, bu suretle çocuğun kısa zamanda yürüyeceğine inanılır. 11- Kusmalı ve ateşli hastalıklarda, hastanın bilekleri üzerine bal sürülüp üzerine nane ekilir. Bu suretle kusmanın ksildiğine ve ateşin düştüğüne inanılır. Zile ilçemizde halen devam etmektedir. 12- Midesi bulananlar için kızartılmış ekmek sirkeye batırılır ve üzewrine nane serpilerek hastanın midesi üzerine konulur. Bu suretle mide ağrısı ve bulantının geçeceğine inanılır. 13- Üşütmeden mütevellit öksürük ve sırt ağrısı hallerinde, sırta ısıtılmış sirke sürülür ve üzerine kırmızı biber ekilerek bir havlu ile kapatılır. Bu seuretle öksürüğün ve sırt ağrısının giderildiği gelenek ve görenek halinde ilimizin her yerinde yaygındır. 14- Mide ağrılatrına nane ve limon kaynatılır. Soğuduktan sonra içilir. Bu suretle mide ağrılarından kurtulunur. Bu çok yaygın bir gelenek halindedir. DÜGÜNLER Tokat yöresinde de eski evlenme ve düğün adetleri bazi değişiklikler dışında varlığını sürdürmektedir. Şehir ve kasabalarda askerlik yapma evlenmenin ilk şartı olarak görülmektedir. Öte yandan işgüç shibi olmuş bir genç evlenme isteğini çeşitli yollarla babasına hissettirir. Evlenecek erkek tarafının komşu ve akrabaları kız aramaya başlarlar ve görücülüğe giderler. Görücülükte her ki taraf birbirinin özelliklerini araştırırlar. Erkek tarafı kızı yakınen tanımaya çalışır. Kız beğenilirse kesin istenmeye gidilir. Erkek tarafı anne ve yakın akrabaları bir akşam kız evine giderek kısa bir sohbetten sonra kız ailesine "Allah'ın emri Peygamber'in kavli ile kızınızı oğlumuza istiyoruz" diyerek konuya girer. Kız ailesi de "Allah yazdıysa olur" cevabını vererek oğlan tarafı hakkında gerekli araştırmaları yapar. Uygun bulunursa oğlan tarafının ikinci ziyaretinin beklendiği oğlan tarafına sezdirilir. Erkek tarafının ikinci ziyaretinde kız tarafı "Ne yapalım Allah yazmış, kader böyle istemiş" diyerek muvaffakatlarını bildirirler. Oğlan tarafı söz kesme gününün tesbitini ister ve aynı gün erkek tarafı yakın akraba saygın kişilerle birlikte kız tarafına gider. Kız evide aynı şekilde hazır ve misafirleri beklemektedir. Samimi karşılamalardan sonra mutluluk dilekleri sunularak özel şeyler içilir. Her iki taraf birbirlerine isteklerini bildirirler, ayrıca kız tarafı erkek tarafından isteklerini talep eder. Şerbet içme töreninden sonra gözünaydın ziyaretleri başlar. Erkek tarafının gönderdiği hediyeler elbiseler ve oğlanın adının yazılı olduğu yüzük belirlenen günde takılır. Nişsan işlemi bittikten sonra resmi nikah muamelelerine başlanır. Düğünden önce oğlan evinde hazırlanan adına ağırlık denilen eşyalar kız evine gönderilir. Çeyiz asma işlemleri yapılır. Kız evi çeyiz asma işleminden sonra belirlenen cuma günü gelin hamamı, cumartesi günü de kına gecesine çağrı yaparlar. Hamam günü davetliler hamamda toplanır ve yıkanırlar. Hamamdan çıkıldığı günün gecesindeoğlan annesi kız evine bir şamdan ile bir miktar kına gönderir. Kına yakma eğlenceleri başlar. Gelin kına yakılacak masaya getirilerek kınası yakılır. Gelinden sonra diğer davetliler ve genç kızlara da kına yakılır. Kına yakmanın ertesi günü oğlan evinde gelin alma hazırlıkları başlar. Gelin evinde kahve içildikten sonra hazırlanan gelin ağlayarak aile büyüklerinin ellerini öper ve kapıda hazır bulunan arabaya kimseye görünmeden biner. Gelin oğlan evine gelince ailenin reisi tarafından karşılanır. Evin üstündeki pencereden damat gelin arabasının üstüne para ile çerez serper. Gelin bir müddet dinlendikten sonra damat gelinin koluna girer ve davetlilerin olduğu salona getirir. davetlileri selamladıktan sonra gelin bir koltuğa oturur, damat birkaç dakika ayakta kalır, törende bulunanları tekrar selamlar ve gelinle birlikte salondan çıkar. Bu törene "koltuk töreni" denir. OYUNLAR GEYİK OYUNU: Geyik kılığına girmiş başına boynuzlar, gözüne iki yuvarlak ayna takılmış bir oyuncu dans ettikten sonra ölü gibi boylu boyunca yere serilir. Daha sonra büyü yardımı ile diriltilir. Yeniden oynamaya başlar, geyik ve ölüm ile güneş sembolü olan aynanın geyik ile birleşmesi Hititlerde bulduğumuz sembolik bir birleşimdir. Bu oyun kızlı erkekl olarak davul zurna eşliğinde oynanır. ÇEKİRGE OYUNU: Çekirgenin sıçramasi ve taklidi yapılarak kızlı erkekli davul zurna eşliğinde oynanır. İlimizde yaygın bir oyundur. ELLİK HALAYI: Almus ve Reşadiye ilçelerimizin köylerinde yalnız kadınlar tarafından sözlü ve davul zurna eşliğinde oynanan bir halaydır. ESMEN DİLEY: Kızlı erkekli olarak sözlü sazlı bazen davul zurna eşliğinde Reşadiye ilçemizin yaygın bir oyunudur. GARKIN(Kargın) HALAYI: Yalnız erkekler tarafından davul zurna eşliğinde oynanır. Artova'nın Kargın Köyü'nden çıkmıi, ilimizin her tarafında yaygındır. HANIM KIZLAR: Kızlı erkekli grupların birbirlerine karşılıklı türküler söylemesi ile davul zurna eşliğinde oynanır. HOŞ BİLEZİK: Kızlı erkekli düünlerin önde gelen oyunudur. İnce sazlı ve ile davul zurna eşliğinde oynanmaktadır. İBİSKİ HALAYI: Kızlı erkekliile davul zurna eşliğinde oynanır. Niksar ilçemizin İbiski Köyü'nden çıkmıştır. KARTAL OYUNU: Erkekler tarafından kartal taklidi yapılarak oynanır. Almus ilçesinin Gölgeli (Leveke) Köyü'nden çıkmıştır. Davul zurna eşliğinde mahallinde yaygın bir şekilde Leveke Halayı adında oynanır. KIZIK HALAYI: Kızlı erkekli davul zurna eşliğinde çok hareketli, kız ve erkeklerin eşleşerek el vurmaları le devam eden Tokat merkez Kızık Köyü'ne has bir oyundur. KÖÇEK OYUNU: Mahalli düğünlerde ince sazlı ve davul zurna eşliğinde kızlı erkekli oynanan çok hareketli bir oyundur. LALELİM OYUNU: Kızlı erkekli karşı karşıya el çırpmak(el vurmak) suretiyle ile davul zurna eşliğinde oynanan çok hareketli bir oyundur. MAŞAT HALAYI: Kızlı erkekli davul zurna eşliğinde oynanır.ile ilçemizin Maşat (Yalınyazı) Köyü'nden çıkmıi olup bölgede çok yaygındır. NECİP HALAYI: Kızlı erkekli davul zurna eşliğinde oynanır. Tokat merkez Necip Köyü'nden çıkmış olup bölgede yaygın bir haldedir. OMUZ HALAYI: Hem yalnız erkekler, hemde erkek ve kızlı gruplar halinde omuz omuza verilmek suretiyle ile davul zurna eşliğinde oynanır. Omuz omuza vermiş erkeklerin omuzlarına kızlar çıkar. Oyun ayakta devam eder. Bu oyun erkeğin kadını omuzunda taşıyıp kadına verdiği değeri simgeler. Yörede yaygın bir oyundur. SARSI HALAYI: Erkekler tarafından oynanır. Davul zurna eşliğinde oynanan bu oyun çok hareketlidir ve her tarafta yaygındır. TOKAT AĞIRLAMASI: Kızlı erkekli üç kademede ağırlama, yelleme şeklinde değişik figürlerle davul zurna eşliğinde oynanan ve bölgede çok yaygın olan bir oyundur. TOMBUL MAKİNE: Kızlı erkekli yanyana davul zurna eşliğinde karşılıklı el vurarak figür ve ritim yönünden çok ilgi çekici bir oyundur. Almus ve Artova Köyleri'nde çok yaygındır. SAMAH : Kızlı erkekli dönülür, kızlar bir daire etrafında davul zurna ritmine uyarak dönerler, erkeklere onları ayrı bir şekilde takip eder. Dönerek devam eden ve ilin her tarafında yaygındır
-
TOKAT'TA BAKIRCILIK Osmanlı İmparatorluğu döneminde Anadolu bakırcılık sanatını dünyaya duyuran ve sevdiren merkezlerin başında, Tokat’ta yapılan bakır eşya üretimi gelmektedir. 16. yüzyılda Orta Karadeniz Bölgesi’nde en zengin bakır yataklarına sahip Küre madenlerinden elde edilen bakır, bronz top dökümü dışında sosyal alanda kullanılmak üzere diğer şehirlerdeki atölyelerde olduğu gibi Tokat atölyelerinde de işlenmekteydi. Çok önemli ticaret yolları üzerinde bulunan Tokat bu bölgenin en büyük ticaret şehriydi. Orta Anadolu Bölgesi’nden gelen yollar, Tokat üzerinden Karadeniz’de bulunan liman kentlerine açılmaktaydı. Kuzeybatı İran ve Doğu Anadolu Bölgesi’nden gelen ticaret yolları da Bursa-İstanbul veya İzmir yönüne gitmek üzere Tokat’tan ayrılıyordu. Bölgede zengin olarak bulunan bakır yataklarından elde edilen bakır, Tokat’taki atölyeler tarafından işlendiğinden, bakırcı ve kazancıların oluşturduğu iş kolu büyük bir sanayi halini almıştı. Bu iş kolunun Orta Çağdan beri çalıştığı ve bakır kap-kaçağı geleneksel olarak ürettikleri sanılmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde de bu iş kolunun faal olduğunu, arşiv belgelerinden öğrenmekteyiz. 1568 yılında Küre Kadısı’na yazılan bir fermanda özetle şunlar yazılmıştır. “Tokat’taki kazancılar bakır almak için madene geldiklerinde, sancak kadılarından ellerinde izin belgeleri getirmeleri ve giderken de ne kadar bakır aldıklarına dair ellerine belge verilmesi... ” Tokat’ın bakır işletmekteki ünü ve Tokat bakırının çok geniş bir bölgede kullanım alanı bulmuş olması, destanlara konu olmuştur. Nitekim Köroğlu Destanı’na mal edilen şu dizeler, Tokat bakırcılığının Anadolu’da kazanmış olduğu ünü açıkça ifade etmektedir: “Tokat kervanından aldım bakırı, İncitmeyin fukarayı, fakiri” Tokat atölyelerinde yapılan bakır kap-kaçak üretiminin 17. yüzyılı ikinci yarısında yüksek bir seviyeye ulaştığını Evliya Çelebinin yazmış olduğu şu cümleden de anlıyoruz. “... Kazancı karından sahan ve tencereleri, kalemkâr evani işleri gayet memduhtur... ” 17. yüzyılın ikinci yarısı da Tokat bakırcılığının çok büyük bir sanayi halini almasında ve Anadolu bakır metalurji tarihinde haklı bir üne kavuşmasının temelinde, başka bölgelerden getirilen bakırın Tokat’ta bulunan “kalhaneler”de eritilerek tasfiye edilmesinin çok büyük bir etkisi vardır. Doğu Anadolu Bölgesi’nin en zengin bakır yataklarına sahip Ergani’den çıkarılan bakırın oldukça masraflı ve zor koşullar altında Tokat’a getirilerek buradaki kalhanelerde tasfiye edilmesinin en büyük sebebi ise, Ergani çevresinde orman alanlarının artık ortadan kalkması ve madeni eritecek odun kömürünün elde edilememesinden kaynaklanmaktaydı. Tokat kalhanelerinde tasfiye edilerek elde edilen saf bakırın bir kısmı yine kervanlarla, Amasya üzerinden Samsun’a buradan da deniz yoluyla İstanbul’a gönderilmiş, bir kısmı da şehirde genişlemeye devam eden bakır eşya üretiminin ihtiyacını karşılamak için tüccarlara ayrılmıştır. Örneğin 1743 yılına ait bir belge, kazancı esnafına satılan bakır konusunda açıkça bilgi vermektedir. “Tokat’ta bulunan kazancı esnafının devletten satın aldıkları bakırın parasını bir birlerine kefil olarak geriye kalanını ödemeyi taahhüt ettikleri halde, şimdiye kadar ödemediklerinden, bir an önce yerinde tahsil edilmesi... ” Anadolu’yu İzmir’den başlayarak Erzurum’a kadar dolaşan ünlü seyyah Josehp P. De Tournefort, 1701 yılında gözlemlerine dayanarak Tokat’taki bakır eşya üretiminin nasıl gelişmekte olduğunu şöyle anlatmaktadır: “... Tokat’ın asıl büyük ticareti bakır eşya alanındadır. Tencere, tas, fener ve şamdanlar çok güzeldir. Gümüşhane ve Kastamonu’dan getirilen bakırdan imal ettikleri bu eşyayı İstanbul ve Mısır’a ihraç ederler... ” 1741 yılına ait bir arşiv belgesinden, Tokat’ta bulunan kalhanelerin hangi semtlerde yer almış olduğunu öğrenmekteyiz: “... Tokat çarşısındaki bakır kalhane ocakları yangın tehlikesine karşı Medine Fukarasının vakfı menziliyle Mevlevîhâne Dervişinin Vakıf bahçelerine inşa edilerek işletmesi vakfa verilmekteyse de, sözü edilen yerlerde inşa edilen ocakların yıktırılması... ” Tokat’taki bakırcı ve kazancılığın çok canlı ve kazançlı bir iş kolu haline dönüşmesinde, kentte bulunan kalhanelerin bu iş koluna ucuz, bol ve çok kaliteli hammadde sağlanmasından kaynaklanıyordu. 19. yüzyılın ilk yarısında kalhanelerde 1000 kadar işçi çalışmakta ve yılda 1000 ton civarında bakır üretilmekteydi. Bakır eşya üretiminin Tokat’ın en büyük iş kolu haline dönüştüğünü, 18. yüzyılın sonlarında coğrafyacı İnciciyan’ın bizzat gözlemlerine dayanarak yazmış olduğu şu ilginç cümleleri de doğrulamaktadır. “... Tokat’ı bakırcı veya kazancı şehri olarak tanımlamak yerinde olacaktır; çünkü orada yapılan bu imalat nefaseti ile bütün Osmanlı ülkelerinde şöhret kazanmış olup, Tokat’ın bakır kapları, sinileri, kazanları ve diğer eşyaları Erzurum’a, İstanbul’a, Amasya’ya, Samsun’a ve diğer şehirlere gönderilir... ” Aşağıda özet olarak sunduğumuz 1785 yılına ait bir arşiv belgesi, Tokat atölyelerinde üretilerek Samsun limanına gönderilen bakır eşya miktarının ulaştığı boyutları açıkça göstermektedir. “... Tokat atölyelerinde üretilen 47. 000 küsur kantar (yaklaşık 2. 651. 176 ton) bakır eşyanın Samsun’a gönderilmesi... ” Bakırcılıkla ilgili iş alanının Tokat’ın en büyük sanayi kuruluşu haline gelmiş olduğunu, yabancı seyyahlar da belirtmektedir. 1808 yılında Tokat’ı dolaşan James Morier şunları yazmaktadır: “... Tokat’ta faaliyette bulunan 300 imalathanenin, bütün Türkiye’de satılan mamulleri ile şehre ününü veren tek sanayi dalıdır... ” Tokat Şeriye Sicilleri’nde, 1828 yılında, kentte 33 bakırcı, 55 kazancı, 7 dökmeci ve 14 kalaycı esnafının bulunduğu belirtilmektedir. Bakır eşya üretiminin Tokat’ın en büyük sanayi dalı haline geldiğini, Fransa’nın Trabzon konsolosu V. Fontanier de belirtmiştir. 1826 yılında şiddetli bir vebanın hüküm sürdüğü bir sırada Tokat’a gelen konsolosun, veba korkusundan hemen herkesin kırsal bölgeler kaçarak terk ettiği ıssız şehirde, bir tek bakırcıların çalıştığını şöyle yazmaktadır: “... Tokat’ta tek hayat belirtisi, kepenkler indirilmiş dükkanlarda çalışmaya devam eden bakırcıların çekiç seslerinden ibarettir... ” Tokat bakırcıları Anadolu’nun çeşitli şehirlerindeki barut, boya vb. imalathanelerinin ihtiyaç duyduğu kazanları da yapmıştır. Örneğin, 1830 yılında Tokat bakırcıları, Konya’da kullanılacak 500 barut kazanı yapmışlardır. 1835 yılında Tokat’ta bakırcılığın önemine değinen ünlü seyyah C. Texier ise şunları yazmaktadır. “... Tokat, Keban bakır yataklarının ambarıdır, maden ham olarak bu kente işlenmek üzere getirilir. Halkın büyük bir çoğunluğu bakır eşyalar, büyük tencereler, mangallar, mutfak kapları yapmakla uğraşır ve bu ev eşyalarını İstanbul’a kadar ihraç ederler... ” Aynı yıllarda Tokat’ta bulunan W. F. Ainsworth da bakırcılık konusunda bilgi verirken, kente Ergani’den getirilen ham bakırın tasfiye edildiği kalhanelerden söz etmekte ve bu işin son yıllarda Viyana’dan gelen bir uzmanın denetimi altında yapılıdığına değinmektedir. Yine aynı yıllarda Tokat’a gelen F. R. Chesney’in verdiği bilgiye göre, Tokat’ta bulunan iki kalhanede Ergani’den getirilen bakır tasfiye edilmekte ve elde edilen bakır Samsun Limanından deniz yoluyla İstanbul’a gönderilmektedir. Tokat kalhanelerinin 1840/41 yıllarında daha modern teknolojik koşullara ayak uydurularak değiştirilmesi, bakır eşya üretiminin artmasına ve Avrupa’ya ihraç edilmesine yol açmıştır. Öyle ki artan talep karşısında işleyecek bakır bulmakta güçlük çeken üretici, 1853 yılında Babıâli’ye başvurarak, kendilerine daha fazla bakır tahsis edilmesini istemişlerdir. bakır eşya üreticilerine yıllık 25. 6 tonluk bir kontenjanın ayrılmasıyla, geçici de olsa bakır bulma güçlüğü aşılabilmiştir. Tokat kalhanelerinin değişen teknolojik koşullara göre çalıştığını, Türkiye madenleri üzerinde araştırmalarıyla tanınan Pierre de Tchihatcheff’in 1850 yılında yazmış olduğu şu cümle de doğrulamaktadır. : “... Tokat kalhaneleri, Anadolu’da gerçekten ileri teknolojiyle çalışan tek metalurjik tesistir…” Tokat kalhanelerinde tasfiye edilerek başka bölgelere gönderilen bakır hakkında H. J. Lennep 1864 yılında oldukça ayrıntılı bilgi vermektedir: “... Kentin güneybatı yönündeki dış mahallesinde bulunan kalhanede bakır tasfiye edilmekte ve devlet tarafından bakırcılara dağıtılmaktaydı. Ancak şimdi bakır işlenmeye hazır hale getirildikten sonra İstanbul’a gönderildiğinden, Tokat’taki bakırcılar için dağıtılan miktar yeterli olmamakta ve dükkanlardaki üretimin sürekliliğini sağlayamamaktadır. Bu kalhane bir Alman mühendis ile madenci tarafından kurulmuş ileri teknolojiyle çalışan güvenilir bir işletmedir. Ancak mühendis başkente şikayet edilip görevden alındığından, kalhanenin işletilmesi bugün Türklerin elinde bulunmaktadır. İşletme için ödenen ücretler çok yüksek, işletmeden elde edilen bakır çok iyi kalite olduğu halde, gelen işlenmemiş bakır yeterli olmadığından, kalhane sürekli olarak çalışmamakta, burada bulunan görevlilere ise iş yapmadan para ödenmektedir. Maden yatakları Ergani yakınındadır, her yer bakır cevheriyle dolu olduğu halde yakıt kıttır. Bakır cevherinin işlenmesinde sürecin bir kısmı çıkarıldığı yerde tamamlanmakta, sonra develerle süreç tamamlanmak üzere Tokat’a taşınmaktadır. Tokat ile maden arasındaki yolda özellikle kışın ulaşım koşulları çok güçtür. Sürücülere çok düşük taşıma ücreti ödenmesi ve düzenli ödeme yapılmaması nedeniyle, taşınabilen bakır cevheri miktarı kalhaneyi ancak yılın yarısında çalıştırabilecek kadardır... ” 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren değişen ekonomik ve teknolojik koşullara paralel olarak, Tokat kalhaneleri de eski canlı ve başarılı faaliyetlerini devam ettirememeye başladı. Dünya bakır fiyatlarındaki düşüş, Ergani’den develerle Tokat’a getirilerek eritilen bakırın çok yüksek fiyatlara mal olması zararına çalışma sonucunu doğurduğundan, Tokat kalhaneleri 1880 yılından itibaren kapanmaya başlamıştır. Nitekim 1890 yılında Tokat’taki sanayi ile ilgili bilgi veren Vital Cuinet, kentte bulunan kalhanelerin en büyüklerinin son 3 yıldan beri kapalı olduğunu yazmaktadır. Ünlü Tokat atölyelerinde büyük bir beceriyle yapılan bakraç ve taslarda hem dövme, hem de kabartma tekniği başarılı bir şekilde uygulanmıştır. Bakır tepsilerin ön yüzüne dövme ve kazıma tekniğiyle yapılan yazı, bitki ve geometrik motiflerden oluşan bezemeler, olağanüstü bir sanat zevkini yansıtmaktadır. Büyük bir özenle bu tür bezemelerin yapıldığı tepsiler, gerçek anlamda bakırdan yapılmış bir tabloya dönüşmüştür. Yüzlerce yıldan beri üretilen ve yetkin biçimini alan armut gövdeli Tokat ibrikleri, Orta Anadolu, Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki atölyelerde üretilen ibriklerden ayrımlı özelliklere sahiptir. İbriklerin gövdesi düz veya delikli olmasına karşın, kapağı diğer bölgelerdeki atölyelerde üretilen ibrik kapaklarından farklılık gösterir. Tokat ibriklerindeki basık kapağın hoca sarığına benzemesinden dolayı, bölgede “Hoca İbriği” olarak da adlandırılmaktadır. Ayrıca Eskiçağ’da ünlü Frig onfoloslu kap formunu geleneksel olarak devam ettiren en büyük merkezlerden biri de, Tokat atölyeleridir. Tokat hamam taşının biçimiyle Frif onfoloslu tasları arasında şaşılacak kadar büyük bir benzerlik görülmektedir. Tokat kalhanelerinin kapanmasından sonra, kentin en büyük iş kolunu oluşturan bakır eşya üretimi de gerilemeye başlamıştır. Gerek Anadolu, gerekse Avrupa’ya ihraç edilen bakır eşya üretiminin Tokat’a sağladığı büyük gelir kaynağının azalması sonucunda kent artık eski canlılığını ve refahını kaybetmeye başlamıştır. Seyyah ve araştırıcılar tarafından büyük bir övgüyle anlatılan atölyeleri artık günümüzde Tokat’ta görmek mümkün değildir. Şehrin sanayi çarşısına taşınan birkaç bakırcı ve kazancı dükkanı, eski bakırcılık geleneğini devam ettirmektedirler. Tokat bakırcılarının yapmış oldukları ibrik, hamamtası, bakraç ve kazanlar, bu bölgede halen yaygın olarak kullanılmaktadır.
-
TOKAT DOKUMACILIĞI İnsanoğlu yaradılışından itibaren başlayan yaşam mücadelesinde, giyim eşyalarına büyük önem vermiştir. Giyim kuşama verdiği bu önemi ilerleyen yıllardaki yeni kazanımlarıyla daha estetik ve sanatsal bir özelliğe kavuşturmuştur. Kimi zaman hemcinsleri içinde ayrıcalık kazanmak, kimi zaman da karşı cinsin ilgisini çekmek için, hep güzeli, farklıyı aramış ve bu konu çokça gündemi işgal etmiştir. Öyle ki bu amaçla kıtalararası ticari bir aktivite sağlanmış, bu uğurda can pahasına açmaya çalıştığı yolları, (İpek yolu) ihdas etmiştir. Bunun yan etkisi olarak birçok sektörde gelişmeler olmuş, kültürel bağlar kurulmuştur. Coğrafi konumu ve ülkelerarası ulaşım yollarının kavşak noktası olması birçok medeniyetin gelişip, filizlendiği Tokat’ta dönemin en nadide tekstil ürünlerinin de üretimine imkan sağlamıştır. Sadece üretim noktasında kalmayıp şehirde konaklayan ve ticaret için Tokat’a gelen (Uzakdoğu, Afrika ve Avrupa) değişik renk ve kültürdeki yabancıların giyim, kuşamlarından ustalıkla faydalanıp, yeni ürün ve modellerin ortaya çıkarılması sağlanmıştır. Üretilen bu yeni model ve ürünler yine bu yolla diğer ülkelere taşınarak dünya tekstilinin gelişiminde önemli rol oynamıştır. Evliya Çelebi bu konuyla ilgili olarak şunları zikrediyor: “Beyaz pembe bezi... diyar-ı lahorda (Hindistan) yapılmaz. Güya Altın gibi mücelladır. Kalemkar basma, yorgan yüzü, munakkaş perdeleri... gayet menduhdur.” diye bahseder. Bu konu Tokat’ı gezmiş Avrupalı seyyahların dikkatini çekmiştir. Jean Taverner Tokat’tan geçen Ticaret yollarından bahisle “Tokat’ın en dikkate değer yanı Doğunun büyük transit merkezlerinden biri oluşudur. İran, Diyarbakır, Bağdat, İstanbul, İzmir vs. yerlerden hiç ardı arkası kesilmeden akan kervanlar, buradan geçerler.” Joseph Tournofort ise; “Tokat Küçük Asya Ticaretinin merkezi sayılmalıdır.” diye bahseder. Ayrıca İran başta olmak üzere ithal edilen ham ipeğin işlenip kumaş, kazzaziye, dikiş ipliği, düğme olarak 4000 kg. kullanıldığını kalanın ihraç edildiğini anlatır. 18. yüzyılda Kırım-Fransız Konsolosluğu yapan Charles de Peyysonel kitabında Fransız kumaşlarının satışında en büyük darbeyi Tokat’ta üretilen kumaşların sebep olduğuna sadece Kırım, Rusya ve Kafkasya’ya 500.000 top Tokat Kumaşı satıldığını anlatır. Bu konuda sayısız örnek vermek mümkündür. 17. yüzyıl başlarında Valide Sultanlara has Voyvodalık olan Tokat tekstil başta olmak üzere diğer sektörlerin gelişmesinde mesafe sağlamıştır. Valide Sultanlar başta olmak üzere tüm saray mensuplarının giysi ihtiyacının önemli kısmı Tokat atölyelerinde üretilmiştir. Birçok ülke saraylarına da hediye olarak gönderilmiştir. Zümrüt taşlar ile kaplı olan altın kuşaktan ipekli kumaşlara kadar birçok tekstil ürününün Tokat’ta üretilip saraylarda kullanılmıştır. Günümüzde halen bez dokumacılığı Merkez - Günevi Köyü’nde devam etmektedir. Kilim, cicim ve halı dokumacılığı birçok köyümüzde sürdürülürken, çorap dokumacılığı özellikle Reşadiye ilçesinin Tozanlı Köylerinde yoğun bir şekilde yapılmaktadır
-
YAZMACILIK SANATI Tokat'ta Yazmacılığın Tarihi : 11-13. yüzyıllarda yapılan Haçlı seferleri sonunda Batılı ülkeler, doğuda gördükleri çoğu şeyin yanı sıra, kumaş renklendirme yöntemlerini de öğrenmiş geliştirmişlerdi. Kumaş boyama teknikleri ilk kez Venedikli Ventura Rozetti tarafından 1541’de kitaplaştırılmış, 1689 yılında ise Almanya, Fransa ve İngiltere’den edinilen bilgilerle basmacılık yapılmaya başlanmıştır. Batı literatüründe; Almanca (Zeugdruck), İngilizce (Block Printing), Fransızca (L’Estampage) olarak adlandırılan kalıp baskı sistemi bizde “Yazmacılık”olarak adlandırılmasını yine kendi yapısından almaktadır. Kumaş üzerine elle veya tahta kalıplarla basılarak desenlendirilen kumaşa da “Yazma” denilmektedir. Yazmacılık bizde bir halk sanatı olarak doğup gelişmiş, en güzel örneklerini XVII., XIX. Yüzyıllar arasında İstanbul yazmaları ile vermiştir. Önceleri Anadolu’da gelişen bu sanatın ürünleri, toplumun vazgeçilmez eşyaları arasında olup, özgün tasarım ve güzellikleri ile saray eşyaları arasına da girmiştir. Yazmacılık sanatı eskiden yalnız Tokat iline “Has” olmuştur. Buranın gelirleri Valide sultana ait olduğundan, başka yerde yazma yapılması yasaklanarak gelirin akışı yönlendirilmek istenmiştir. 1817 yılında bazı ustalar vergiden kurtulmak isteği ile Zile ve Niksar’a gitmişler ve bir süre devam etmişlerse de 1821 yılında, bu gibi kaçak ustaların Tokat’a dönmeleri ve açtıkları iş yerlerinin kapatılması sağlanmıştır. Ahşap kalıp ile kumaş basmacılığı mavicilik mesleği olarak İstanbul’da Samatya, Kumkapı, Kandilli, Üsküdar semtlerinde yapılmışlardır. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde; İstanbul yazmacıları hakkında” Esnafı nakkaşanı yağlıkcıyan” tabirini kullanmış ve “Bunlar yumayun bezler üzerine siyah kalemkar ederler, 20 dükkan, 20 nefer olarak çalışırlardı”demektedir. Gerek Anadolu, gerekse İstanbul’da yazma, Türk halkının hayatı ile her yönden kaynaşmıştır. İşlevsel ve dekoratif olarak; yemeni (baş örtüsü), yastık örtüsü, yorgan yüzü, bohça, mendil, sedir örtüsü, kavuk örtüsü, destimal, tılsımlı gömlek, seccade v.b ürünlerin yapımında kullanılmıştır. ~ Yapılışı : Ahşap kalıp ile kumaş basmacılığı mavicilik mesleği olarak İstanbul’da Samatya, Kumkapı, Kandilli, Üsküdar semtlerinde yapılmışlardır. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde; İstanbul yazmacıları hakkında” Esnafı nakkaşanı yağlıkcıyan” tabirini kullanmış ve “Bunlar yumayun bezler üzerine siyah kalemkar ederler, 20 dükkan, 20 nefer olarak çalışırlardı”demektedir. Gerek Anadolu, gerekse İstanbul’da yazma, Türk halkının hayatı ile her yönden kaynaşmıştır. İşlevsel ve dekoratif olarak; yemeni (baş örtüsü), yastık örtüsü, yorgan yüzü, bohça, mendil, sedir örtüsü, kavuk örtüsü, destimal, tılsımlı gömlek, seccade v.b ürünlerin yapımında kullanılmıştır. Malzeme olarak keten, pamuklu, ipekli, en çok da tülbent üzerine kalıp, kalem işi, kalıp-kalem ve boyama teknikleri ile bezenen yazmaların desenlemelerinde; orak, kandil, sütun, turna, güvercin, keklik, geyik, horoz, karanfil, lale, sümbül, servi, güller yanında manzara ve geometrik unsurlar da görülmektedir. Yazma kalıpları; içi boş ve içi dolu olarak adlandırılan iki farklı teknikle ahşap oymacılar tarafından hazırlanır, modeller armut, ıhlamur ve dut ağacına oyulurdu. Yazma adları ve kalıp adları çoğu zaman aynı olur, çünkü ne çeşit kalıpla yapılmış ise yazmaya o ad verilirdi. Kandilli göbeği, tırtıllı, Kandilli yıldızı v.b. Kalem işi denilen yöntemde ise gerilmiş kumaş üzerine desen ve motifler çizgisel olarak fırça ile çizilir, sonra zemin ve motif renklendirmesi yine fırça ile gerçekleştirilirdi. Özellikle Boğaziçi’nin kıyı köyleri ve öncelikle Kandilli’de yapılan yazmalar boyalarının parlaklığı, malzemesinin dayanıklılığı ve desenlerinin güzelliği ile bu sanatın en seçkin yapıtlarını vererek, bunlardan çok miktarda da Balkan ülkelerine ihraç edildiği kaynaklarda belirtilmektedir. ~ Kalıpları : En güzel örneklerini XVI ve XVII. yüzyılda veren Tokat yazmacılığı boyacılık, iplikçilik, bezcilik gibi yan kolları da geliştiren önemli bir sanat Anadolu için... Bitkisel ya da hayvansal boyalar kullanılarak yapılan boya, tezgâha serili kumaşa fon olur önce... İş desene gelmeden, kalıplardan söz etmeli elbet: Oyması, şekil vermesi nispeten kolay ıhlamur ağacından yapılma kalıplardan... Desenlerin basılmasında kullanılan kalıpların birinde desenin dış çizgileri, öbüründe içi çıkıntılıdır. Önce dışı sonra içi boyanır desenin... Desen de meyvesi bol şehrin elması, üzümü, kirası ve elbet çiçekleri... Bu kalıba dökülmüş çiçeklerle meyvelerin kumaşın üzerine yerleştirilmesi de ayrı bir sanat elbet; kompozisyonlar en az renk uyumu kadar önemli!.. Doğadan gelen desenler eğer kumaşta basıldıkları yüzeyi tümüyle kaplıyorlarsa “içi dolu” ya da “dokuz dallı” diye adlanıyor. Bu desende kırmızı veya kırmızı-mor yüzeyi tamamen dolduracak şekilde; sarı, yeşil, siyah renklerle dokuz desen yerleştirilerek basılıyor. Tokat Beşlisi, Tokat Üzümlüsü, Tokat Elmalısı (ki bu desende siyah zemine kırmızı veya kırmızı-mor elma motifi basılıyor beze), Tokat Kirazlısı, Yarım Elmalısı, Tokat İçi Boş (Kayseri kenar) ve Purket (plaka) ile bitmiyor desenlerin listesi: Kaşık Sapı, Kaynana Yumruğu, Asma Yaprağı gibi desenleri de var Tokat yazmasının... Kalıptan sonra baskı hataları varsa, desenler fırçayla rötuşlanarak düzeltiliyor. Hem çiçeğin sapı, beneği, tohumları için de fırça kullanılıyor. Sonra... Sonrası şaplama, kaynatma, yıkama gibi işlemler.... Ama Tokat’ın koyu kırmızısı, bordosu, patlıcan moru, sarısının cereklerin* üzerinde rüzgârda dalgalandığı han avlularındaki unutulmaz görüntülerden söz etmeyi unuttuk değil mi?.. Bu harikulade görüntü müydü Evliya Çelebi’ye övgü dolu cümleler kurduran bilmiyoruz ama o da Tokat’ın yazmalarını övmeden geçmiyor: “Beyaz pembe bezi, Diyar-ı Lahor’da yapılmaz. Güya altın gibi mücelladır. Kalemkâr basma yüzü, münakkaş perdeleri gayet memduh olur.” (Beyaz pembe bezi, Lahor diyarında yapılmaz. Sanki altın gibi parlaktır. Tülbent basma yüzü, nakışlı örtüleri gayet övülmeye değerdir.) Yüzyıllar sonrasına, 40 yıl öncesine kadar beş büyük handa sürmüş Tokat yazmacılığı: Horozlu Hanı, Hacı Musaoğlu Hanı, Askerler Hanı, Beypazarı Hanı, Gazioğlu Hanı... Yazmaların zeminindeki al rengi sağlayan ve bitki köklerinden modern tekniklerle Almanya’da yapılan alizarin boyası da üretilmiyor artık... Teknolojinin gelişmesiyle serigrafi tekniği kulllanılmaya başlanmış. Bugün, avlusunda kuyu olan, üstte sıra odalarında eski zamanlardaki gibi üretim yapan hanlar yerine Tokat Sanayi Sitesi’nin yanındaki Yazmacılar Sitesi’nde üretim yapılıyor. Kimi yerde çit, yemeni, çevre, çember, deyirmi gibi adlarla bilinen yazma, bir zamanlar kullananın yaşına sosyal durumuna göre seçilirmiş; yaşlılar az çiçekli (içi boş), gençler açık renk ve çok çiçekli (içi dolu), dullar kara yazma (kumaşı kara, motifleri dolu) bağlarlarmış başlarına.. Yörükler elmalı yazmaları, Diyarbakır ve Elazığ yöresindekiler menekşe moru yazmaları beğenir, kullanırlarmış. C.E. Arseven, Sanat Ansiklopedisi’nde “Üstüne boya ve fırça ile renkli bezemeler yapılmış bez ki, bunlardan bohça, yemeni ve yorgan gibi şeyler yapılır” diye anlatıyor yazmayı... Şimdi artık sanat akademilerinin çalışmalarına konu oluyor yazma; bazen keten üzerine basılıp elbise, fular, etek, bluz da oluyor, çeyiz sandıklarına yerleştirilip başka kıtalara turistik ürün olarak da gönderiliyor.
-
GELENEKSEL GİYİM - KUŞAM Bilindiği gibi giyim insanlık tarihi kadar eskidir. İlk çağlarda tabiattın etkilerinden korunmak için doğmuş olan, daha sonra kültür ve uygarlık seviyesinin gelişmesiyle sosyal ihtiyaçlarını karşılamak, süslenmek amacıyla insanlar giyinmeye başlamışlardır. Giyim tarihi incelendiğinde giyimin eski devirlerden günümüze kadar pek çok evreler geçirdiği görülmektedir. İnsanlar bulundukları uygarlık seviyelerine göre giyim şekilleri yaratmış, kendi örf, adet, inanç ve yaşam tarzlarına göre giyimlerini şekillendirmişlerdir. Aslında giyim doğal çevrenin koşulları ile biçimlenmesine karşın toplumsal özellikleri (boylara aşiretlere) göre değer kazanmıştır. Giysilerin sosyolojik, psikolojik ve tarihsel oluşumunda doğal evrenin kendisiyle doğrudan ilişkisi yoktur. Ancak coğrafi bölgeler içinde değerlendirmek gerekmektedir. Böylece ulusal giysiler, yerel giysiler aşiret (boy) giysileri olarak bölümlere ayrılabilir. Bu nedenle bölgesel giysilerde topografik etkenler sosyal etkenlerden daha önemlidir. Gelenekler boylara (aşiretlere) göre giysileri belirlemiştir. Ortak yönleri olan toplumlarla işaretleşmek için en azından bazı ortak simgeleri bulunmaktadır. Bunun yanı sıra soyu, aileyi, boy ve obaları belirten simgelerde yer almaktadır. Giysi kullanımı korunmak amacıyla doğmuş olsa da giysi parçaları tesadüfi oluşmamıştır. bir toplum içindeki yerleşik ilkeler hangi giyim eşyalarının veya terkibinin kimler tarafından hangi durumlarda giyilebileceği, giyilmesi gerektiği veya giyilmesi zorunlu olduğunu belirtmektedir. İnsanlar belirli giysi terkiplerini giyerek hangi tür sosyal durumlara katıldıklarını dolaylı olarak belirtmektedir. Aynı zamanda cinsiyet, yaş, medeni hal, aşiret soy ve benzeri kimlikleri hakkında da işaret vermektedirler. Geleneksel giysilerde ortak değerler ve özde birlik vardır. Farklılıklar ayrıntılardır. Her kuşak geleneksel giyimi kendinden önceki kuşağı izleyerek öğrenir. Kadınlarda daha güzel görünme arzularına bağlı olarak giyim eşyalarını, erkeklere nazaran her devirde her yerde daha zengin ve daha teferruatlı olmuştur. Erkeklerin sürekli ev dışında iş hayatında olmaları kıyafet devrimi ile modern giysileri tercih etmeleri kadınların duygusallığı, eşyalarına olan bağlılığı en önemlisi saklama güdüleri giysilerin günümüze kadar ulaşabilmesini sağlamıştır. Türk giyim ve kuşamı, uzun geçmişi, yayıldığı coğrafi alan, kültür etkileşimi ve inanç sistemlerinin etkisi ile olmuştur. Bu değişim içerisinde tüm dönemlerde kadının en önemli tören giysisi kuşkusuz gelinlik olmuştur. Gelinlik için seçilen model, renk, kumaş değişse de anlamı hep aynı kalmıştır. Giysilerde en çok kullanılan kırmızı, yeşil sarı, mavi renklerdir. Al-yeşil; Al-emir Allah’ın Emri, al duvak; bekaret, murat, mürüvvet, yeşil murat, gök rengi, gök yüzü, ululuk, gövermek, yeşermek, Sarı; hasret, kötülük, felaket, hastalık, Turuncu; uğur, Kara; yas, kötülük, kötü ruh, kir, haram, Mor ise incinme ve kırgınlık simgesi olarak kullanılmıştır. Gelinlik; yaşanılan hayat tarzına (şehir, kırsal kesim kendilerine özgü) gelenek ve göreneklerine göre değişik dokuma, işleme, renk (kırmızı, mor, mavi, pembe) ve süslemelerle zenginleşmiş ancak günümüzde temizliğin saflığın simgesi olan beyaz renk kullanılmaktadır. Kına gecelerinde al gelinlik giydirilip al duvak örtülmektedir. Geline allar giydirilip al duvakla örtülmesi, gelini kötülüklerden ve nazardan korumak için yine damadın sırtına al mendil sarılması da damadın kötülüklerden korunduğuna inanılmaktadır. Şehirlerde ise kına gecelerinde mor, bordo, kadifelerin üzerine sırma ile işli çeşitli bitki motiflerinin yer aldığı bindallı tercih edilmektedir. TOKAT YÖRESİNDE GİYİLEN ERKEK VE KADIN KIYAFETLERİ ile AKSESUAR ve TAKILARI ERKEK KIYAFETLERİ 1. İşlik, göynek 2. Aba 3. Cepken 4. Yelek 5. Zıvga 6. Kuşak 7. Çorap 8. Çarık - Yemeni - Çapula 9. Fes-Terlik 10. Zıvga bağı 11. Dolak 12. Para kesesi 13. Mendil 14. Köstek 15. Bıçak KADIN KIYAFETLERİ 1. İç Saya, İç göynek 2. Dış saya, üçpeş-bindallı 3. Önlük, şal öynük 4. Şalvar 5. Gazeki 6. Fes, parçalı fes, semerli fes, terek alı 7. Elmalı yazma, findi, çit 8. Yağlık 9. Saç bağı, saçlık 10. Boncuklu belbağı, püskül 11. Arkalık, saçak 12. Tuzluk 13. Çorap 14. Aynalı çarık - Yemeni - Çapula 15. Hamaylı 16. Sakalduruk, yanaklık 17. Bilezik 18. Gerdanlık ERKEK GİYSİLERİ BAŞA GİYİLENLER 1. Terlik: Bez, pamuklu dokuma veya beyaz etaminden tepesi büzdürülerek hazırlanır. Üzeri renkli nakış iplikleriyle zikzak formlarda, baş çevresi ise 4-5 cm. eninde işlenir. Nakışlar arasına küçük püsküller dikilir. Tepesine renkli birkaç püskül bir arada dikilip ortasında uçları püsküllü üç boncuk sallandırılır. 2. Fes: Kırmızı renklidir, yünden, keçeden yapılır. Çevresine kırmızı, yeşil, sarı renkli ipek poşu sarıldıktan sonra püsküllü uçları sağ ve sol tarafa sarkıtılır. BEDENE GİYİLENLER 1. İşlik, Göynek: Zıvganın üzerine yeleğin altına giyilen bir giysidir. El dokuma tezgahlarında sarı, kırmızı, beyaz ipliklerle 40-45 cm. genişliğinde yol yol dokunan kumaşlardan veya üzerine siyah baskı yapılarak hazırlanan kumaşlardan beden ve kol ek parçalarla genişletilir. Genellikle üçgen şeklinde olan bu parçalar kuş veya muska şeklini alır ön ve arka beden tek enden bütün olarak dikilir. Kol dokumanın yarı eninden düz kesilir ve bedene tutturulur yaka sonradan açılı. Boyu kalça hizasındadır. Önü açık ve düğmelidir, kolları uzun ve manşetlidir. Öndeki ilik düğmelere yakın mesafelerde ince pililer vardır. İki parmak genişliğinde yakası vardır. Yaka kenarları kol kenarları ve ilik kısımları kırmızı renkli veya siyah renkli su taşıyla süslüdür. 2. a-Aba: Dokuma tezgahlarında 40-45 cm. genişliğinde yünden dokunan ve kalın olan bir kumaştır. Omuzu dikişsiz (kesiksiz) çalışıldığından ön ve arka bedenler beraber kesilir. Boyu kalçaya kadar uzun ve yanları yırtmaçlıdır. Kol altından itibaren etek ucuna kadar yan bedene ek parça ile genişlik verilir. 2-3 parmak genişliğinde yakası olan abanın önü hafif kruvaze kesimlidir. Birit düğme ile kapatılır. 2 yanda aplike cepleri vardır, kolları uzun olup, bilek hizasındadır. Oyuntusuz düz kol takılışı tekniği uygulanır. Kol altına kuş dikilerek rahat hareket sağlanır, kol ucuna da yırtmaç yapılır ve biye-ilik ile kapatılır. Önü kapatan ilik düğmeye yakın mesafeye, yaka ucu ve etek ucu arasında kalan kısma 2-3 sıra, kolların üst tarafına 4’er ince pili yapılır. Eskiden mervür yerine kaytan dikilerek süslenirdi. Kol ağzı ve yaka kenarına kaytan geçirilerek veya makine dikişi ile süsleme yapılmaktadır. Yine ön ve arkada kendi kumaşıyla roba yapılar, kol ucuna ve cep kapaklarına dilimli parçalar dikilip, makine dikişi ile süslenir rengi siyah ve kahverengidir. b- Cepken: Koyu renk kadife veya çuha kumaştan yapılır. Çocuklar tarafından giyilen bir giysidir. Boyu bele kadardır, kolları uzundur. Kol ve bedenin birleştiği kısma kuş ilave edilir. Bedenin önü açık olup belden sonrası yuvarlaklaştırılarak etek ucuyla birleştirilir. Bedenin ve kolun kenarlarına kaytan ve şerit harçlar geçirilerek süslenir. Arka ve ön beden çeşitli harçlarla desenlendirilerek süslenir. c- Yelek: Gömleğin üzerine giyilen bir giysidir. Aba ve zıvganın kumaşından dikilir, içi astarlıdır, önü ilik ve düğme ile kapatılır, yaka kısmı omuzdan itibaren göğse kadar “U” şeklinde oyuntuludur. Kolsuzdur, sağ ve sol tarafında cepleri vardır abanın altına giyilir. 3. Zıvga : El dokuması depme tekniğiyle dokunan 40-45 cm. genişliğindeki siyah ve kahverengi renkli bir şayaktır. Ağ kısmı yukarıda ve oyuntuludur. Ağ oyuntu uzunluğuna 80-90 cm. (ön+arka) boyunda ve 40-45 cm. eninde bir parça geçirilir, böylece zıvganın ağı bele kadar genişletilmiş ve geniş bir potur oluşturmuş olur. Belde meydana gelen bolluk 4 cm. genişliğinde uçkur ile büzülür ve uçkur geçirilir. Zıvganın baldır ve paça arasındaki bölümü 40-45 cm.lik dokunan kumaşla çalışıldığından dardır. Yanlarında bel kalça arasında cepleri vardır. Yan dikişlerinin üzeri, cep ağızları ve paçanın iç tarafı zıvganın renginde ipek kaytanla süslüdür. Bazı kesimlerde şalvarada rastlanmakta Erbaa ilçesinde kilot pantolon, Reşadiye ilçesinde ise zıvganın ön diz kısımları mavi renkli şeritlerle zikzaklı süslemelidir. 4. Zıvga Bağı: Çarpana sistemi ile kırmızı, mavi, yeşil, sarı kök boyalı iplerle 2 cm. genişliğinde ve 120 cm. uzunluğunda dokunan her iki ucu çeşitli renk ponponlarla ve boncuklarla boğumlu bir şekilde süslenen ve bele bağlanan bir kolondur. 5. Kuşak: Erkek kıyafetinde üçgen yapılarak bir karış genişliğinde kalıncaya kadar katlanan kuşağın ucu sol tarafta sıkıca tutulup diğer ucu sağ taraftan çevrilerek bele sarılı kısmın üst tarafına sıkıştırılır. Beli sıkı ve dik tutmaya yarar. Kırmızı, yeşil, sarı renklerden oluşan çizglili desenli ve kare biçiminde bir dokumadır. 6. Mendil: Kırmızı veya beyaz zeminli baş örtüsünden küçük bir kumaştır. Kenarları pul ve boncuklarla süslü olup üçgen katlanarak damat sırtına tutturulan mendilin üçgen kısmı kaneviçe tekniği ile çeşitli çiçek motifleriyle işlidir. 7. Para kesesi: Çeşitli renk ipliklerle ve sık iğne tekniği ile örülen kenarları bağcıklarla büzülen bağcık iplerinin uçları parça kumaşlarla zenginleştirilen bir aksesuardır. Para kesesi kuşağın içine sokulur, bağları dışa sarkıtılarak kullanlır. 8. Köstek: Genellikle saatlerin ucuna takılan altın, gümüş ve çeşitli madenlerden yapılan bir zincirdir. Yeleğin ön ceplerinde iki sıra olarak göğüs boşluğuna sallandırılır. AYAĞA GİYİLENLER 1. a- Çarık: Tuz veya şap ile terbiye edildikten sonra kurutulan manda veya öküz derisinden yapılan çarık için en makbul deri mandanın sırt kesiminden elde edilir. Deri ayak altından başlayarak parmak üstlerini örtecek biçimde toplanır yanlarına delikler açılır, bu deliklerden geçirilen ince sırımlarla ayağa giyilen çarık bağlanır. Çarık yalınayak giyilmez, Çarık giymeden önce çorap giyilir. Ayrıca bağsız olan çarıklarda bağ yerine toka geçirilerek tokalı çarık diye adlandırılan çarıkta giyilmektedir. b- Yemeni - Çapula: Koyunun kuyruk altında bulunan tüysüz derisi kullanılarak yapılan konçlu ve kaba görüntülü bir giysidir. 2. a- Çorap: Kırmızı, mavi, yeşil, turuncu renkli kök boyalı yün iplerle beş şişle örülen çorapların değişik motifleri vardır. Bağcıkları püsküllüdür, boyu dize kadardır, zıvganın paçaları çorabın içine sokulur, çoraplar ayrıca beyaz yün iplerle kendinden motifli olarak dokunmaktadır. b- Dolak: Beyaz yünden ince bir şekilde dokunan dolağın üzeri çeşitli desenlerle işlenerek süslenmiştir. Kış mevsiminde çorap üzerine parmak ucundan başlayarak sarılan ve uçlarındaki ipliklerle bağlanan bir giysidir. KADIN GİYSİLERİ BEDENE GİYİLENLER 1. İç saya iç göynek: Beyaz etaminden veya beyaz pamuklu kumaştan, yakası “V” şeklinde oyulmuş yaka kenarları çeşitli renk ipliklerle zikzak şeklinde süslenmiştir. Boyu ayak bileği hizasına kadardır. Yanlarında 15-20 cm. boyunca yırtmaçları vardır. Etek ucu ve yırtmaç hizasında kalan kısmı çeşitli renk ipliklerle nakış tekniğiyle desenlendirilerek süslenmiştir. Dış sayanın altına giyilen bir giysidir. Ayrıca çeşitli renkli, çiçekli basma kumaşlardan dikilen boyu kalça hizasına kadar olan uzun kollu ön ortası ilik düğme ile kapatılan iç göyneğin kol ağzı manşetli olup, yaka çevresi ince biye ile temizlenir. Bol değildir. Kol altına kuş ilave edilir. 2. Dış saya-Üç peş-Bindallı: Kadife etamin veya kalın dokuma pamukla kumaşlardan yapıldığı gibi kutnu kumaştan da yapılmaktadır. İç sayanın üzerine giyilir. Arkada bir önde iki eteği olduğu için üç peş adını alır, Yaka açıklığı boyundan başlayarak bele kadar düz iner, ön ortanın kapanma payı yoktur ve etek ucuna doğru genişler. Dış sayanın boyu iç sayadan uzundur. Etek ucunun iki yanı yırtmaçlıdır. Yırtmaç hizası ve etek ucu arasında kalan kısım nakışla veya siyah kaytanla süslüdür. Dış sayanın omuzları dikişsizdir. Ön ve arka parçaları bütün halinde kesilir, kol uzun bir dikdörtgen biçimindedir. Bedenin yan dikişleri birleştirilmeden önce kolları dikilir ve kol altına kuş “Peyk” parça konulur. Kol ağzına ve kol takılan kısma bir karış nakış yapılır. Ayrıca sırt kısmada nakış yapılır. Dış sayanın arka baldır topuk arası olan bölüm çeşitli renk ipliklerle nakış tekniğiyle işlenmiştir. Kadife ve atlas kutnu kumaştan (ipekli kırmızı zemin üzerine sarı çizgili kumaş) yapılan üçpeşlerin yakası “V” kesimlidir. Kolları geniş kol uçları serbesttir. yaka kenarları, omuzları ve etek uçlarına tek renk ipekli kumaşlardan (sarı, yeşil, kırmızı) üçgen şeklinde veya düz şeritler halinde süslük denilen parçalar dikilir, renkli su taşlarıyla süsleme yapılır. Çeşitli renk (kırmızı, yeşil, mor, sarı, pembe) kumaşlardan yapılan üçpeşlerin yapımı beyaz iç saya gibidir. Ancak kolları ve arka kısmı çeşitli zıt renk kumaşlarla aplike yapılarak ve boncuklarla süslenerek yapılmaktadır. Bindallı elbiselerde (Lacivert, bordo, mor) kadife kumaşlardan yapılır, boyu ayak bileğine kadar uzundur. Sim ipliklerle çeşitli çiçek desenleriyle işlenmiş ve genellikle nişan elbisesi olarak kullanılan bir giysidir. 3. Şalvar: Atlas denilen kutnu, ipek, saten veya basmadan dikilen şalvarın ağı kısadır. Üçgen şeklinde ek bir parça olan “Ağ parçası” ile genişlik sağlanır. Bel ve paçaları uçkurla büzdürülür, boyu bilek hizasına kadardır. Beyaz pamuklu kumaştan yapılan şalvarın bilek hizasından itibaren bir karış boyunda nakış tekniğiyle çeşitli renk ipliklerle işlemelidir. Kutnu kumaştan yapılan şalvarlar iki parça çalışılmıştır. Diz ve bilek arasına siyah kumaş kullanılmıştır. Astarlı dikilenleri de vardır. Bu tür şalvar giyildiğinde iç don kullanılmaz, diğer giyim parçalarının altından pek görülmez, diz altına kadar inenleri de vardır. 5. Önlük, şal öynük: Kadınların iş yaparken kıyafetinin kirlenmemesi için kullandığı koruyucu bir örtüdür. Dokuma tezgahlarında yün iplerle iki parça halinde dokunur, el dikişi ile birleştirilerek dikdörtgen şeklinde olur. Dokuma sırasında çeşitli renk ipliklerle işlenir. Kenarlı tığ oyası ile örülerek ponponlarla zenginleştirilir. Bel bağı dikilerek ön tarafa bağlanır, boyu dış sayadan kısadır. Beyaz boncuklarla ve pullarla süslü olanları da vardır. Kumaştan dikilen (simli parlak) önlükler basma ile astarlanır. Kadife üçpeşlerin süslenmesi gibi tek renk kumaşlarla kenarları süslenir. 6. Arkalık, saçak: El tezgahlarında dokunan renkli yün arkalık sarı kırmızı, beyaz kırmızı, sarı beyaz çizgilidir. Saçakları 40-50 cm. uzunluğunda arka kısma gelecek şekilde bele sarılır saçak kısımları mavi boncuklarla süslüdür. 7. Boncuklu bel bağı, püskül: Mavi beyaz boncuklar arasında yün iplikler düğümlenerek model oluşturulur. Hazırlanan saçakların alt ucunda kalan yün iplikleri çoğaltılır ve püskül haline getirilir. Püskül ipliklerinin her birine küçük ve renkli boncuklar bağlanır veya dikilir. Yünden hazırlanan bir kolon üzerine saçaklar yan yana getirilerek tutturulur. 9, 12, 16 saçaklı olanları vardır. Boncuklu bel bağı belin arkasına arkalığın (saçağın) üstüne gelecek şekilde bağlanır. 8. Yağlık: 25x35 ebadında boğaz ve yaka kısmı kapatacak şekilde bağcıkla arkadan bağlanan bir giysi parçasıdır. Ön kısmı boncuk işi çeşitli renk ipliklerle kaneviçe tekniğiyle işlemelidir. 9. Tuzluk: 18x20 cm. ölçülerinde şal dokuma kumaştan veya sık dokulu yün örgülerden yapılan ön yüzü nakışlı ve boncuklu süslü bir torbadır. Belden bağlandığı gibi boyuna çapraz geçirilerek yandan da sarkıtılır. BAŞA GİYİLENLER 1. a- Semerli fes, parçalı fes: Kadınlarda başa giyilen bir giysidir. Yünden ve keçeden yapılır. Önce, büyükçe torba gibi olan keçe boyama, drinkleme, zamklama işlemleriyle külah şekli verilir. Başa giyilecek hale getirilmesi için kalıplanır. Fesin tepesine bombe yapılarak iki parçadan çalışıldığı görüntüsü verilir. Fesin tepesini oluşturacak kısım 3-4 cm. genişliğinde avuç içine alınır, bu kısmın içine ters yüzden yün, pamuk, saman ve ot doldurulur. Doldurulan kısma hilal şekli verilerek dikilir. Alnı kapatacak kısma siyah renk kumaştan alınlık yapılır, su taşlarıyla iki üç sıra süslenir, üzerine gümüş paralar balık sırtı gibi 10-15 tane dikilir. Ayrıca elde iplerle hazırlanan kirpikler fesin ön içinden geçirilerek dikilir. Fesin düşmemesi için boncuklarla süslü yapılan bağcık şakak kısmından geçirilir. b- Terek alı: Kırmızı kadife ile veya hazır fötrle kaplanarak hazırlanan tahta çemberli festir. Önce üste çemberin kenarları dikilir, ortası büzgü ile döndürülerek şekillendirilir, alına tel çaputu denilen yeşil mavi zeminli çiçek desenli basma veya jarse kumaşla kaplanır. 10-15 adet altın veya gümüş paralar fesin ön kısmına ortaya büyük yanlara ise küçükler üst üste gelecek şekilde balık sırtı gibi dizilerek tutturulur. Altınlarla kumaş arasına boncuklar iplikle oya yapar gibi dikilerek dikiş kapatılır. Bu süslemeye “tel” denir. Fesin düşmemesi, sabit durması için şakak kısmına dikilen ip arkadan saçların altından geçirilerek tutturulur veya boncuklarla hazırlanan oya yine şakak kısmına dikilerek çene altından geçirilir. Buna da çene bağı denir. 2. a- Findi, Elmalı yazma: Siyah zeminli, tülbentten daha kalın, değirmi, pamuklu bir dokuma üzerine koyu kırmızı veya bordo renkli elmaya benzer desenler basıldığı için findi veya elmalı yazma denilmektedir. Fesin üzerine üçgen şeklinde katlanarak uçları çene altından geçirilerek tepeden bağlanır. Kenarları filkete tekniği ile yapılan pul oyası ile dikilir. Arkaya gelen üçgen kısmı üç sıra “V” şeklinde yeşil kırmızı, mavi renk ipliklerle filkete tekniğiyle işlenir ve pullarla süslenir. b- Çit-yazma: Üstü çiçekli desenlerle, baskılı kenarları çeşitli oyalarla süslü bir baş örtüsüdür. Zemini beyaz kenarları iğne oyası, boncuk oyası işlemeli pamuklu bez olan baş örtüleri de oldukça yaygındır. 3. Saçlık, saç bağı: Kadınlarda fesin arkasına tutturularak veya saç örülürken içine yerleştirilerek örülen ve bele kadar sarkıtılan, saç örgü aralarını süsleyen bir takıdır. Yapımında çeşitli irilikte beyaz mavi boncuklar yün bağcıklara geçirilir ve uzun şeritler halinde hazırlanır, uçları renkli ponponlarla süslenir. TAKILAR 1. Sakalduruk, Yanaklık: Festen yanağa kadar sarkan fes süsüdür, gümüşten yapılmış bir takıdır. 2. Hamaylı: Üçgen veya silindir şeklindedir, kenarları gümüş paralarla süslüdür. Zincirle boyuna takılır. İçinde muska ve nazarlık bulunmaktadır. 3. Bilezik: Kolları süsleyen gümüş ve altından yapılmış bir takıdır. 4. Gerdanlık: Çoğu değerli taş ve madenlerden yada altın paradan yapılarak boyuna takılan bir takıdır. AYAĞA GİYİLENLER 1. a- Aynalı çarık: (Erkekler bölümünde yazılmıştır) b- Yemeni: (Erkekler bölümünde yazılmıştır) 2. Çorap: Alaçorap diye de bilinen bir kıyafet parçasıdır. Kırmızı, mavi, yeşil, turuncu renkli kök boyalı ipekle 5 şişle elde dürülen çorapların değişik motifleri vardır. Bağcıkları püsküllüdür. Bilekten itibaren şalvarın altında kalmaktadır. Beyaz yün ipliklerle kendinden motifli olarak dokunan çoraplarda giyilmektedir.
-
HALK EDEBİYATI ATASÖZLERİ · Azabdan alma maya,ya daş olur ya gaya. · Açma kutuyu söyletme kötüyü. · Babası oğluna bağ bağışlamış,oğlu da bir cımbı üzüm vermemiş. · Bekara karı boşmak kolay gelir. · Bir dirhem et bin ayıp örter.. · Cahil çalımını satar,beş para etmediğini bilmez. · Çağırılan yere erinme,çağırılmayan yerde görünme. · Çiğ yiyenin karnı ağrır. · Dadanmış kudurmuştan beterdir. · Deveyi yardan aşıran bir tutam ottur. · Denizin olduğu yerde dere çağlamaz. · Deveciyle konuşan kapıyı büyük açar. · Dünya bir handır,herkes sırasıyla gelir,kalır ve geçer. · Elden vefa,zehirden şifa olmaz. · Edebi ve hayayı edepsiz ve hayasızdan öğrenki unutmayasın. · El yarası iyi olur,dil yarası iyi olmaz. · Elden yiyen yolda acıkır. · Fırtına eken dolusuna katlanmalıdır. · Gençlikten kocalığına can,varlıktan yokluğuna mal sakla. · Gökten ne yağdıda yer kabul etmedi. · Koca ceviz kocadıkça ışkın verir budadıkça. · Gönülsüz göğlere yaramaz. · Güttüğü üç dene davar,ıslığı dağları tutar. · Kuraklıktan kıtlık olmaz. · Garı vardır gişiyi yeşil yaprak eder,garı vardır gişiyi gara toprak eder. · Görünen köy kılavuz istemez. · Güneş yarasaya çirkin gözükür. · Hizmetçiden karı,ıhlamurdan odun olmaz. · Hatibi konuşturan dinleyenleridir. · İyiliğe iyilik her adam işi,kötülüğe iyilik er adam işi. · İyi makas kendi kendini biler. · Katığının kadrini bilmeyen aç kalır. · Kurt kocayınca köpeklerin maskarası olur. · Kazan yuvarlanmış kapağını bulmuş. · Kuldan bela gelmaz Hak yazmadıkça,Hak bela yazmaz kul azmadıkça. · Latife latif gerekir. · Leb demeden leblebiyi anlamalı. · Lokmanı çiğneğmeden yutmayasın! · Mal canın yongasıdır. · Meramın üzüm yemek değil,bekçi dövmek. · Ne gelirse başına dilinden gelir. · Ne doğrarsan aşına o gelir kaşığına. · Ne deyim yüzü güzeli severim huyu güzeli. · yuna gider. · Ortak çok olunca zarar azalır. · Öğünürse baht öğünsün. · Öz ağlayınca göz ağlamaz. · Parmağı uzun olan değil kısmeti olan bal yer. · Para ile iman kimdedir bilinmez. · Sarmısağı gelin etmişler,kırk gün kokusu çıkmamış. · Sekizinde ne ise sekseninde de o olur. · Suyun sessiz akanından insanından yere bakanından korkulur. · Sırrını açma dostuna,oda söyler dostunun dostuna. · Sen ağa ben ağa bu ineği kim sağa. · Tokattan aldım bakırı incitmeyin fukarayı fakırı. · Taktirde yazılan tedbirle bozulmaz. · Tekkeyi bekleyen çorbayı içer. · Tok açın halinden anlamaz. · Unumu eledim,eleğimi duvara astım. · Üzümünü ye bağını sorma. · Var eli herkes öper. · Vurduğunu öldür,yedirdiğini doyur. · Yağ gelen yerden bal esirgenmez. · Yüksek yerde yatma yer alır, alçak yerde yatma sel alır. · Zengin arabasını dağdan aşırır, fakir düz yolda şaşırır. · Zamansız öten horozun başını keserler. BİLMECELER Benim bir halbur civcivim var,akşam atar sabah toplarım (Yıldız) Bir sinide iki tavuk,biri sıcak biri soğuk (Güneş-ay) Yerde gezer izi yok,havada gezer sesi yok;eti haram sütü helal canı var kanı yok(Güneş) Dam üstünde kurtlu mitil (Kar) Nazlı gitse izi yok,hızlı gitse tozu yok (Gölge) Teptim tekerlendi,öptüm şekerlendi,bal ile bağdem bir güzel adem(Kavun) Yeşil ektim kırmızı bitti,bir günde yetişir ne yenir ne içilir.(Kına) Ey bulutlar bulutlar,Yusufu yedi kurtlar. Ben bir şekil kuş gördüm. Tepesinden yumurtlar(Buğday) Dam başında teke bağlı,boynuzları köke bağlı(Kabak) Kat kat ama katmer değil,kırmızı ama elma değil,yenir ama meyva değil.(Soğan) Allah yapar yapısını,demir açar kapısını.(Karpuz) Felek beni taşladı. Kızgın külde haşladı(Kestane) Ey millice millice. Dalları düğmelice. Bunu bilmeyene beş sille vurmalıca(Yüzellik) Gelin kalktı,cama dayandı,cam kırıldı,kana boyandı.(Karadut) Ekmeden biter,dünyaya yeter.(Tuz) Bit gibi burnu var. Küpgibi karnı var.(Nohut) Minareden attım yayıldı. Suya düştü bayıldı.(Pamuk) Karşıdan baktım al.Yanına vardım bal.(Kiraz) Yeşil koltuğa oturmuş bir peri.Aldır yeşildir gözleri. Güzel güzel konuşurken,sana çeker hançeri.(Gül) İlik ilik ilmeli. İlik gözü düğmeli. Ya bunu bilmeli. Ya kırk köyü vermeli.(Üzüm) Ben dağıdım,başı püsküllü beyidim,felek beni şaşırdı,ahırlara düşürdü.(Çalı süpürgesi) Hey havai havai yüksek yapan yuvayı,değme bir kuş yapamaz. Onun yaptığı yuvayı.(Örümcek) Karşıdan baktım bir taş, yanına vardım dört ayak bir baş(Kaplumbağa) Ezan okur namaz kılmaz,karı alır nikah kıymaz.(Horoz) Yazı yazar hoca değil,ağaca çıkar adam değil,boynuzu var öküz değil.(Salyangoz) Yedi delikli tohmak, bunu bilmeyen ahmak.(Baş) İki delikli bir kapı,bilmeyenin yok aklı.(İbrik) Geriden tanıdım dağ gibi,elime aldım gal gibi.(davul) Taştandır demirdendir. Yediği hamurdandır. Bütün dünyayı doyurur. Kendi doymaz nedendir.(Fırın) Giydim bozu,gezdim düzü.Bir ağzı kırk gözü var.(Çarık) Uzun oluk,suyu soluk.(Zurna) Çam ağacını oyarlar.İçine tıntın koyarlar.Ağlama tıntınım ağlama şimdi kulağını burarlar.(Saz) Hak yaratmış beş yemiş,beşi bir birini görmemiş. İkisi günde olmuş,üçü gün yüzü görmemiş.(Namaz) Alvarda gel, yalvarda gel. Koklamadık gül alda gel.(Dünür) Hey var getir var getir. Gelmezse yalvar getir. Yeni billur içinde kesilmeyen nar getir.(Kız) TEKERLEMELER Biz koştura koştura,siz eştire eştire, Biz bal küpüne,siz katran küpüne, Biz binelim yağız ata,siz binin uyuz ata, Karşıdan kaz gelir,eti size az gelir, Ne kolay soruyoruz,ne karşılık alıyoruz, İyi açın gözünüzü, iyi ölçün sözünüzü, Oyunumuz bir bilmecedir, gülmece güldürmecedir, Karşıdan atlı gelir, çiftesi tatlı gelir, Şimdi geldik taşlamaya, sizi biraz haşlamaya, Hep şaşırıyorsunuz, aka kara diyorsunuz, Bilemediniz, bilemediniz, bilmecemizi çözemediniz. Üşüdüm üşüdüm üş oldum, bir torbada keş oldum. Keşimi kedi aldı, bana bir tarak verdi. Tarağımı çoban aldı, bana bir koyun verdi. Koyunumu kurt aldı, o bana çarık verdi. Çarığımı sara sara, indim bir ince suya. İnce sudan kanlar akar, ikide bir bana bakar. Büyüğüne selam verdim, küçüğü canımı yakar. MANİLER Dağ başları Kar mı dır? Geçitleri Dar mı dır? Tokat’ın Dilberleri Geçilecek Yar mı dır? Deryaya gelen beyler Gurbet gönlü kim eyler Tokat’tan ayrılmışım İki gözüm kan ağlar Tokat bir bağ içinde Gülü bardağ içinde Tokat’tan yar sevenin Yüreği yağ içinde Altın Yüzük var benim Parmağımda dar benim Şu Tokat’ın içinde Kömür gözlü yar benim
-
İLİMİZ TARİHİ VE KÜLTÜRÜ TOKAT MÜZESİ Arkeolojik, etnografik eserlerle sikkelerin sergilendiği müzemiz karma müzeler grubundadır. Yapı olarak 13. Yüzyılının ikinci yarısında bir Anadolu Selçuklu Dönemi eseridir. Açık avlulu, iki katlı, iki eyvanlıdır. Avlu, üç taraftan revaklarla çevrili olup, revaklar zemin katta devşirme sütunlar, üst katta dörtgen ayaklar taşımaktadır. Sütun başlıkları da devşirmedir. Doğu cephedeki taç kapı, yukarı ve dışa taşıntılıdır. Cephenin 1/3’ünü kaplamaktadır ki, döneminin tipik özelliğidir. Bitkisel ve geometrik kademeli bordürlerle çevrili taç kapının mukarnas kavsalası üzerinde iki yanda pencere yer almaktadır. Bu durumuyla Anadolu Selçuklu mimarisinde özel yere sahiptir. Kitabe yeri boş bırakılmıştır. Avluya bakan cepheleri gök mavisi ve patlıcan moru renklerden oluşan geometrik, bitkisel ve yazı (hat) karakterli süslemeye sahiptir. Gökmedrese ismini de gök mavisi renkli çinilerden almaktadır. Tıp eğitiminin verildiği yapı “Pervane Darüşşifası” olarak da bilinmektedir. Anadolu Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde yapılış amacına uygun olarak yıllarca sağlık hizmetinde kullanılmıştır. 1926 yılından itibaren H. Turgut CİNLİOĞLU’nun çevreden topladığı eserlerle depo müze olarak kuruluşuna başlanan müzemiz, 1974 yılına kadar sınırlı teşhir odalarıyla hizmet vermiş olup, 1974-1982 yılları arasında yapılan onarım ve çağdaş teşhir-tanzim anlayışıyla modern müzecilik faaliyetini sürdürmektedir. Alt (zemin) ve üst kattaki odalarda eserler kronolojik tasnif göz önüne alınarak teşhir edilmektedir. M.Ö. 3000 yılı Eski Tunç Çağı’ndan itibaren, Hitit, Frig, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinin eserleri sergilenmektedir. Kazı çalışmaları tamamlanan Maşat Höyük buluntuları ile Müze Müdürlüğü’nce yapılan kurtarma kazıları sonucu ele geçen eserler teşhirin ağırlıklı bölümünü oluşturmaktadır. Girişin sağındaki İlk Tunç Çağı eserleri, takip eden odalarda Hitit; Frig (Demir Çağı) dönemi eserleri, kilise eşyaları sergilenmektedir. Müzenin bu bölümünün kubbeyle örtülü ve daha geniş tutulmuş mekanı olan son odasında ise Osmanlı dönemine ait Dini eserler ve yazı takımları teşhir edilmektedir. Baş eyvanın kuzeyindeki mekan, medreseyi yaptıran Pervane Muiniddin Süleyman’ın aile mezarlığı olup, halk arasında “Kırkkızlar Türbesi” olarak bilinmektedir. Efsane değerinde başka kimliklerde yüklenen yirmi sandukalı mezar odası müze teşhirine tabii bir zenginlik katmaktadır. Eyvanın güneyindeki mihrap nişli geniş mekanda ise (mescit) halılar, kilimler ve heybeler sergilenmektedir. Mescitten sonra sırasıyla; bölgemizin geleneksel erkek giysileri, kadın giysileri, takılar, aydınlatma araçları, hamam eşyaları gibi etnografik karakterli eserler sergilenmektedir. Takip eden odalarda; ev dokuma tezgahı, el baskısı yazma örnekleri ve kalıpları, 19. yüzyıla ait barut kapları ile son odada bakırcılık zanaatının ürünleri olan bakır kaplar ve kapı tokmakları teşhir edilmektedir. Üst katın bir bölümü idari hizmetler için kullanılmakta olup, güney revaka açılan odalarda sırasıyla; sikke ve altın süs eşyaları, Ulutepe kurtarma kazısı buluntuları, Roma dönemine ait pişmiş toprak, metal ve cam eserler ile son odada Bizans çağı eserleri sergilenmektedir. Müzemiz avlusunda girişin bulunduğu ön bahçede ve kuzey bitişiğimdeki Anadolu Selçuklu Dönemi yapı temellerinin bulunduğu alanda, Hellenistik, Roma, Bizans, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait taş eserler teşhir edilmektedir. LATİFOĞLU KONAĞI Tokat’ın Gazi Osman Paşa Bulvarı üzerinde bulunan Latifoğlu Konağı planı ve süslemeleriyle 19. yy. ev mimarisinin özelliklerini taşımaktadır. Konak “L” şeklinde bir plan üzerine iki katlı olarak ve ahşap karkas arası ker**** dolgu malzeme kullanılarak inşa edilmiştir. Alaturka kiremit kaplı kırma çatı ile örtülüdür. Taş döşeli avluda bir havuz bulunmaktadır. Türk evinin ana esaslarına ve kalabalık aile düzenine uygun olarak, ancak daha serbest bir plan anlayışı ile yapılan konağın odaları “L” şeklinde bir sofanın etrafında yer almaktadır. Zemin kattaki tek kubbeli hamam, yapının dışına çıkma yapmaktadır. Kare planlı, dikdörtgen formlu taşlarla döşeli bu Türk Hamamı alttan ısıtılmaktadır. Burası küçük bir soğukluk-soyunmalık kısmına açılmaktadır. Yine bu bölümde ocaklı bir oturma odası-hamam odası bulunmaktadır. Günlük işlerin yapıldığı, aynı zamanda mutfak olarak da kullanılan aşevi-işevi ile idare olarak kullanılan bölümde bu katta yer almaktadır. Sofa, günümüzde danışma ve hatıra eşya satış yeri olarak düzenlenmiştir. Üst katta; selamlık-paşa odası, harem-havuzbaşı odası, yatak odası ve bir depo odası mevcuttur. Sofada dört bölümlü bir vitrinde takılar, silahlar, porselen eşya ve elişleri teşhir edilmektedir. Latifıoğlu Konağı ahşap, kaleişi ve alçı süslemeleriyle zengin bir görünüme sahiptir. Paşa odası ahşap işçiliğin en güzel örneklerini sunmaktadır. Dıştan kare, içten dairesel bir form içindeki barok tavan göbeğinde ahşap, dantel gibi işlenmiştir. Dolap ve yüklük kapaklarında, kapılarda ahşap oymalar mevcuttur. Havubaşı odasının duvarları kalemişi panolar halinde çiçek motifleri ve İstanbul Manzarası tasvirleri ile bezelidir. Tavan yaldız boyalı bitkisel motifler ve ahşap oymalarla süslenmiştir. Hamam odasının kapısı, tavanı, yüklük ve dolap kapaklarında yine bitkisel motifli ahşap işçilik dikkati çekmektedir. Alçı işçiliğinin güzel örneklerini ocak davlumbazları ile tepe pencerelerinde görmek mümkündür. Paşa odasının ocak davlumbazındaki plastik akantus yaprakları batı etkisini, havuzbaşı odasındaki ocağın kabartma alçı üzerine boya ile yapılmış karanfil, lale gibi çiçek motifleri klasik üslubun özelliklerini yansıtmaktadır. Tepe pencerelerinde alçılı vitray görülmektedir ve bunlarda kullanılan “Mühr-ü Süleyman” Türk süsleme sanatında sevilen motiflerden biridir. Latifoğlu Konağı geçmişteki fonksiyonlarına göre yörenin eşyası ile donatılmış mankenlerle canlı ve gerçekçi bir teşhir yapılarak 1989 yılında müze-ev olarak hizmete açılmıştır. İL HALK KÜTÜPHANESİ Tokat il merkezinde ilk kütüphane, 1884 yılında Aşar Müdürü Hacı Hüseyin Efendi tarafından bugünkü müze binasında hizmet vermiş, 1993 yılına kadar çeşitli yerlerde hizmetlerini devam ettirerek 1993 yılında gerçek anlamda modern bir il tipi kütüphane binasına sahip olmuştur. ÇOCUK KÜTÜPHANESİ Çocuk kütüphanesi ilk olarak 27.10.1953 tarihinde İbn-i Kemal ilkokulu bünyesinde hizmete açılmış ve 1964 yılına kadar burada görev yapmıştır. 1964-1993 yılları arasında çeşitli yerlerde hizmetlerini devam ettirerek 1993 yılında il tipi yeni halk kütüphanesi binasının giriş katına yerleşmiş bulunmaktadır. DİĞER KÜTÜPHANELER Zile Halk ve Çocuk Kütüphanesi Müdürlüğü Turhal İlçe Halk Kütüphanesi Müdürlüğü Niksar İlçe Halk Kütüphanesi Müdürlüğü Erbaa İlçe Halk Kütüphanesi Memurluğu Reşadiye İlçe Halk Kütüphanesi Memurluğu Almus İlçe Halk Kütüphanesi Memurluğu Başçiftlik İlçe Halk Kütüphanesi Memurluğu Kızılcaören Halk Kütüphanesi Memurluğu Hasanşeyh Halk Kütüphanesi Memurluğu Evrenköy Halk Kütüphanesi Memurluğu Yıldıztepe Halk Kütüphanesi Memurluğu Güzelbeyli Halk Kütüphanesi Memurluğu Yeşilyurt Halk Kütüphanesi Memurluğu İLİMİZDEKİ TARİHİ YAPILAR CAMİLER Acepsır Camii Osmanlı Gaybi Camii Osmanlı Seyyit Necmettin Camii Osmanlı Tatar Hacı Camii Osmanlı Su İçmez Camii Osmanlı Akdeğirmen Camii Osmanlı Devegörmez Camii Osmanlı Çekenli Hamza Bey Camii Osmanlı Tabakhane Camii Osmanlı Kaya Camii Osmanlı Çay Camii Osmanlı Malkayası Camii Osmanlı Kadı Hasan(Düdükçü ağa) Camii Osmanlı Genç Mehmet(Örtmeliönü) Camii Osmanlı Mahmut Paşa Camii Osmanlı Rüstem Çelebi Camii İlhanlı Garipler Camii Danişmentli Ali Paşa Camii Osmanlı Ulu Camii Osmanlı Hacı Behzadi Camii Osmanlı Meydan Camii Osmanlı Hamzabey Camii Osmanlı Takyeciler Camii Osmanlı Kadı Hasan Camii Osmanlı Yolbaşı Camii Osmanlı Horuç Camii Osmanlı Akbelen Köyü Camii Osmanlı Ormandibi Köyü Camii Osmanlı Dodurga Köyü Camii Osmanlı Zile İshak Paşa Camii Osmanlı Zile Nasuh Paşa Ulu Camii Osmanlı Zile Boyacı Hasan Ağa Camii Osmanlı Zile Şeyh Ethem Çelebi Camii Osmanlı Zile Bedesten Camii Osmanlı Zile Molla Yahya Camii Osmanlı Zile Kebir Camii Osmanlı Zile Hoca Beyazıt Camii Osmanlı Zile Elbaşoğlu Camii Osmanlı Zile Bayramağa Camii Osmanlı Zile Alaca Mescit Camii Osmanlı Tokat Ahmet Ağa Camii Osmanlı Niksar Ulu Camii Danişmentli Niksar Cin Camii Selçuklu Niksar Alçakbel Camii Osmanlı Çilhane Camii Osmanlı Niksar Hoca Sultan Camii Osmanlı Niksar Çöreği Büyük Camii İlhanlı Niksar Keşfi Osman Camii Osmanlı Turhal Ulu Camii Osmanlı Turhal Kesikbaş Camii Osmanlı Turhal Dazya(Gümüştop Köyü Ömer Paşa) Camii İlhanlı Turhal Üzümören Camii Osmanlı Kızlcaören Camii Osmanlı Pazar Halil Bey Camii Osmanlı Pazar Sinan Bey Camii Osmanlı Çamlıbel Mescidi Selçuklu Malum Seyit Camii Osmanlı Erbaa Ravakbaba Camii Osmanlı Erbaa Akça Kasabası Ömer Paşa Camii Osmanlı Tokat Ali Paşa Mescidi Osmanlı Tokat Alaca Mescit Selçuklu Tokat Kundakçılar Mescidi Osmanlı Niksar Kale Mescidi Selçuklu Tokat Hacı Turhan Mescidi Selçuklu DİNİ ve KÜLTÜREL YAPILAR Tokat Kalesi Osmanlı Mevlevihane Osmanlı Niksar Taş Mektep Osmanlı Sıkdişini Helası Osmanlı Niksar Kale Hapishanesi Selçuklu Erenler Kümbeti Selçuklu (İlhanlı) MEDRESELER Orta Medrese(Sulu Bedesten) Osmanlı Çukur-Yağıbasan Medresesi Danişmentli Gökmedrese(Müze) Selçuklu Hatuniye Medresesi Osmanlı Niksar Yağıbasan Medresesi Danişmentli KÖPRÜLER Hıdırlık Köprüsü Selçuklu Niksar Leylekli Köprü Roma Çilhane Köprüsü Osmanlı Niksar Seymenler Köprüsü Osmanlı Niksar Taşkemer Köprüsü Osmanlı Niksar Ünye Köprüsü Osmanlı Erbaa Kaleköy Köprüsü Osmanlı Sulusaray Köprüsü Roma Geyras (Godoşun) Köprüsü Osmanlı ZAVİYELER VE TÜRBELER Murat Sevdakar Türbesi Selçuklu Halef Sultan Tekke ve Zaviyesi Selçuklu Sümbülbaba Zaviyesi Selçuklu Şeyh Meknun Açıkbaş Türbesi Selçuklu Horozoğlu Zaviyesi Osmanlı Niksar Kulak Tekkesi Selçuklu Ahi Muhittin Tekke ve Zaviyesi İlhanlı Acepşir Tekke ve Türbesi Selçuklu Niksar Işık Tekkesi Selçuklu Vezir Ahmet Paşa Türbesi Selçuklu Niksar Horosan Tekkesi Osmanlı Pir Ahmet Bey Türbesi(Horozoğlu) Osmanlı Nurettin İbni Sentimur Türbesi İlhanlı Sefer Paşa Türbesi Selçuklu Kitabesiz Türbe Osmanlı Ali Tusi Ebul Kasım Türbesi Selçuklu Burgaç Hatun Türbesi İlhanlı Gümenek Türbesi İlhanlı Çamağzı Köyü Türbesi Osmanlı Pir Mehmet Türbesi Osmanlı Kırkkızlar Türbesi Selçuklu Hacı Çıkrık Evliya Türbesi Selçuklu Niksar Sunguriye Türbesi Selçuklu Niksar Melik Gazi Türbesi Selçuklu Erbaa Ravakbaba Türbesi Osmanlı Turhal Ahi Yusuf Türbesi Osmanlı Turhal Aziz Baba Türbesi Osmanlı Niksar Yusufşah Türbesi Selçuklu Zile Şeyh Eyük Türbesi Osmanlı Zile Şeyh Nusrettin Türbesi Osmanlı Turhal Seyit Komutan Niksar Akyapı Türbesi Ali Paşa Türbesi Osmanlı Malum Seyyid Türbesi Osmanlı Turhal Kesikbaş Türbesi Osmanlı Turhal Şehit Şehabettin Türbesi Osmanlı Zile Şeyh Ethem Türbesi Osmanlı Mehmet Nurullah Türbesi Osmanlı HANLAR-KERVANSARAYLAR Taşhan(Voyvoda) Osmanlı Paşa Hanı Osmanlı Sul Hanı Osmanlı Deveci Hanı - Fatih Mehmet Paşa Hanı Osmanlı Pazar Mahperi Hatun Kervansarayı Selçuklu Tahtoba Kervansarayı Selçuklu Çamlıbel Kervansarayı Selçuklu KİLİSELER Niksar Kale Kilisesi Selçuklu Dönemi Tama Torgus Kilisesi Bizans Dönemi Erbaa Kilise kalıntısı Bizans Dönemi HAMAMLAR Pervane Hamamı Selçuklu Mustafa Paşa Hamamı Osmanlı Paşa Hamamı Osmanlı Çamağzı Köyü Hamamı Selçuklu Niksar Ünye Hamamı Osmanlı Niksar Büyük Hamamı Osmanlı Niksar Çavuş Hamamı Selçuklu Niksar Küçükkale Hamamı Selçuklu Niksar Kale Hamamı Selçuklu Zile Yeni Hamam Osmanlı Zile Çifte Hamam Osmanlı Pazar Beyobası Hamam Selçuklu Ali Paşa Hamamı Osmanlı Sultan Hamamı Osmanlı Turhal Halil Bey Hamamı Osmanlı Zile Tekke Hamamı Osmanlı Zile Şehir Hamamı Osmanlı KAYA MEZAR ANITI Kızık Köyü Kaya Mezar Anıtı Roma Zile Kaya Mezar Anıtı Roma Zile Kapıkaya Mezar Anıtı Roma Gümenek Kaya Mezar Anıtı Roma KONAKLAR Latifoğlu Konağı Yoğurtçuoğulları Konağı Maaz Gürkan Evi Musluoğlu Konağı YAĞIBASAN MEDRESELERİ Anadolu’nun ilk medreselerinden olan Niksar ve Tokat Yağıbasan Medreseleri 12. yy. ortalarında yapılmışlardır. Kapalı avlulu olan medreseler plan bakımından da birbirine çok benzemektedir. Yalnız Tokat Yağıbasan 3 eyvanlı, Niksar örneği ise 2 eyvanlıdır. Moloztaş malzemeyle yapılmışlardır. Tokat, Sulusokak mevkiindeki medresenin 1247 tarihli onarım kitabesi Müzede olup, Nizameddin Yağıbasan tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Nizameddin Yağıbasan, Danişmendlilerin Sivas kolunun 3. hükümdarıdır. Kazanılan bir zaferin peşinden doğduğu için babası tarafından “Düşman Basan” anlamına gelen Yağıbasan ismi verilmiştir. Bazı kaynaklarda yapılış tarihi olarak 552/1157 tarihi verilen Niksar Yağıbasan Medresesi, Niksar Kalesi üzerindedir. Bugün oldukça harap durumdadır. YEŞİLIRMAK KÖPRÜSÜ Hıdırlık Köprüsü olarak da bilinen yapı, Sivas - Tokat - Niksar kervanyolu üzerinde ve Yeşilırmak’ı geçmek için Anadolu Selçukluları çağında yapılmıştır. 151 metre uzunluğunda ve 7 metre genişliğindedir. Kesme taş malzemeyle yapılmış, sivri kemerli 5 gözlüdür. Kitabe bloku, köprünün ortasına yakın yere, silmelerin çerçevelediği alan içine iki bölüm halinde konulmuştur. Yazı Selçuklu Sülüsü hattıyla yazılmıştır. Kemer ayaklarına mecra tarafından suları yönlendirmek ve hızını kesmek için üçgen biçimli kaideler yerleştirilmiş, mensap tarafına ise yarım daire biçimli dayanak yapılmıştır. Köprünün temeli 9 Mayıs 1250 yılında atılmıştır. Bu tarihlerde Anadolu Selçuklu tahtında üç kardeş birden hükümdarlık yapmaktadır. İzzettin Keykavus II, Rükneddin Kılıç Arslan IV ve Alaaddin Keykubad II. Köprüyü, Pervane Hamid yaptırmıştır. Mimarı da Fereçoğlu Mehmet’tir. MELİK DANİŞMEND GAZİ TÜRBESİ Niksar ilçe merkezinde Melik Gazi mezarlığı içindedir. Güneyindeki küçük tepenin eteğine inşa edilmiştir. Kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Tek kubbeyle örtülüdür. Kubbeye geçiş Türk üçgenleriyle sağlanmıştır. Ancak kubbesi yıkıldığından Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce yapılan onarımda üzeri düz ahşapla kapatılmış, onun da üzerine alaturka kiremitli kırma çatı yapılmıştır. Kuzey cephesi tamamen kesmetaş kaplı olan yapının doğu, güney ve batı duvarında moloz taş malzeme ile tuğla da kullanılmıştır. Girişin bulunduğu kuzey cephede kapıdan başka simetrik yerleştirilmiş iki dikdörtgen penceresi yer almaktadır. Kapı ve pencere söveleri mermerden yapılmıştır. Yapının iç mekanında sonradan yapıldığı anlaşılan sanduka bozulmuştur. Kubbeye geçiş sistemini oluşturan Türk üçgenlerinin hemen altında çok geniş bir ayet kuşağı üç yönde (doğu,batı,kuzey) duvarları dolaşmaktadır. İç mekanda başka süsleme yoktur. Üzerinde kitabesi olmadığından inşa tarihini de belirleyecek çok açık bir bulgu da taşımadığından en azından günümüze gelmediğinden Türbenin kime ait olduğu ve tarihi bilinmemektedir. Ancak bilim adamları mevcut yapının mimari ve inşai değerlendirmesini yaparak ve mevcut tarih bilgilerini de göz önüne alarak, Danişmendlilerin kurucusu, Malazgirt savaşında Sultan Alparslan’ın emirlerinden Melik Danişmend Gazi’ye ait olduğu kabul etmektedirler. MEHPERİ HATUN KERVANSARAYI Anadolu Selçukluları döneminde İç Anadolu’yu Karadeniz’e bağlayan Sivas-Tokat-Amasya-Samsun/Sinop kervan yolu üzerindedir. Pazar ilçe merkezinde bulunmaktadır. Sultan Hanları plan tipinde açık ve kapalı bölümlerden oluşan bir yapıya ve kesme taş kaplamalı blokaj duvar sistemine sahiptir. Dış duvarlarına payandalar konularak kale görünümü verilmiştir. Açık bölüm kuzey bloğundaki odalarla, doğu ve batı yönde dörtgen ayaklara oturan ikişer revaktan ibarettir. Bugün üst örtüsü tamamen ortadan kalkmış olan kapalı bölümü iki sıra ayakla üçgene ayrılmış durumdadır. Abidevi taç kapısı, Anadolu Selçuklu klasik özelliklerini taşımaktadır. Taç kapı ile kapalı bölüm giriş kapısı üzerinde birer kitabe vardır. Kitabelerine göre yapı I.Alaaddin Keykubad’ın eşi ve hayırsever birisi olan Mahperi Hatun (Huand-Hunad) tarafından yaptırılmıştır. TOKAT KALESİ Tipik bir orta çağ kalesidir. Anaitis mezhebine bağlı Comana Pontica (Gümenek) yerleşim yerinde baskı gören Hıristiyan halk göç ederek 10 km batıdaki, bugünkü kalenin olduğu yere yerleşmişlerdir. Tabii yapısı ile savunmaya elverişli olup uzun yıllar Bizans İmparatorluğu’nun önemsiz bir yerleşim yeri olmuştur. Malazgirt Zaferi’nden sonra Türk hakimiyetine giren kale (Tokat) önem kazanmıştır. Danişmendliler ve Selçuklular’ın önemli kentlerinden biri olmuş, imar ve kültür faaliyetleri bakımından sayılı merkezler arasına girmiştir. Dışkale sur duvarları tamamen ortadan kalkmışken, içkale duvarlarının bir bölümü ayaktadır. Duvarlar ve üzerindeki yapı kalıntılarının tamamına yakını Danişmendli ve Selçuklu dönemlerine aittir. Ortaçağ kalelerinin vazgeçilmez unsuru olan su yolu Tokat kalesinde de var olup, ağız kısmına kadar dolmuştur. ALİ PAŞA HAMAMI Tokat İl merkezi, GOP Bulvarı üzerindedir. Ali Paşa külliyesinin bir yapısıdır. Ali Paşa, Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzade Beyazid’in damadıdır. Beyazid babasına isyan ettiği için öldürülmüş, damadı Ali Paşa da II. Selim zamanında Söngüt Çayırında (Söngüt Köyü) idam edilmiştir. Kadın ve erkek bölümlerinin bulunduğu yapı, çifte hamam tarzında olup klasik Osmanlı hamam mimarisinin tüm özelliklerini taşımaktadır. Tamamen kesme taştan yapılmıştır. İLİN KÜLTÜR YAPISI Tokat, uygarlıkların merkezi olan Anadolu’da M.Ö. 3000 yıllarından başlayıp 5000 yıllık engin tarihinde 14 devlet ve bir çok beyliğin yaşadığı ya da egemen olduğu Yeşilırmak havzası içinde yer almış benzeri az bulunan önemli illerimizden biridir. Tokat ilindeki Kelkit,Yeşilırmak ve Çekerek ırmakları boyunda kurulmuş olan medeniyetlere ait Hitit, Firig, Roma, Selçuklu, İlhanlı, Osmanlı eserlerinin çokça bulunuşu ve tarihi yönüyle önemli bir kültür merkezidir. M.Ö.2500-400 yılları arasında yüksek düzeyde sanat ve kültür yaşamına sahip olan Helen kültüründen, Zile-Tokat-Niksar-Sulusaray’daki M.S 5.yy. kadar süren Roma kültürünü, 12.yy.da Danişmend’lerin merkezi olan Niksar’da oluşan maddi kültür değerlerini 13.yy.sonuna kadar Selçuklu Türkleri’nin sanat,mimari ve hümanist kültürlerini gözden geçirdiğimizde, Zile Maşat Höyük’teki Tappiga Sarayı, Hellenistik çağa ait kartal figürlü ionik sütun başlığı, Zile’de Roma Anfi tiyatrosu, Zile Saat Kulesi, Zile Ulu Camii, Ertana Beyliği’nden kalan Zile Beyazıt Bestami Camii ve Türbesi, Tokat girişinde Yeşilırmak üzerindeki Selçuklu Köprüsü, Gök Medrese, Pervane Hamamı, Niksar Ulu Camii, Niksar Akyazı Kümbeti, İlhanlılar dönemine ait Niksar Çöreğibüyük Camii, Artova’da Antik Saray Kenti, Pazar’da Mahperi Hatun Kervansarayı gibi eserlerle dimdik ayakta duran tarihinin canlı delilleriyle Tokat ve yöresinin Türk tarih ve kültürü açısından önemi bir kez daha ortaya konulmaktadır. İLİMİZDE EL SANATLARI Türk Milleti’nin asırlar boyunca meydana getirdiği halıları, kilimleri, cicimleri, zilileri, heybe çuval ve torbaları, hasırları, bakır pirinç ve tunç işleri; güğüm, bakraç, lenger gibi mutfak araçları, kuyumculuğu, tesbihçiliği ve kahve takımları, boncuk işleri, hamam takımları, çanak ve çömlekleri, testileri küpleri vs. yüzyıllar boyu yapıla gelmiş hemen hemen hepsi birer sanat eseri haline gelmiştir. Bunların biçimleri, üzerindeki renkler ve nakışlar, yapılışlarındaki incelik ve zerafet sanat sevenlerin ilgisini çekmekte ve hayran bırakmaktadır. İlimizde halen devam eden el sanatları şunlardır; Yazmacılık Bakırcılık Torak seramikçiliği Dericilik Saraçlık Çarıkçılık Mutaflık Semercilik At arabacılığı Nalıncılık Yayıkçılık Zurnacılık, kaval yapımı Urgancılık Süpürgecilik Sele-sepet örmeciliği İğne oyacılığı Halıcılık Kilim, cicim, peşkir, çarşaf dokumacılığı Hasır dokumacılığı Kumaş dokumacılığı YAZMACILIK Orta Anadolu’nun uygarlık yönüyle zengin olan Tokat ilinde, yazmacılığın 600 yıllık bir geçmişi vardır. Yazmacılığın yapıldığı Anadolu kentleri arasında ise Tokat’ın ayrı bir yeri vardır. Yazmacılık geçmişte türünün en güzel örneklerini Tokat’ta vermiştir. Evliya Çelebi Tokat yazmaları için “Beyaz pembe bezi Diyar-ı Lahor’da yapılmaz. Güya altın gibi mücelladır. Kalemkar basma yüzü, münakkaş perdeleri gayet memduh olur” der ve övgüyle söz eder. Türk El Sanatları içinde çit, yemeni, çevre, çember deyimleri ile tanıdığımız yazma yıllar boyunca kadınlarımızın baş örtüsü olmuştur. Türkülere ve manilere konu olan yazma, bir Almus türküsünde sarı rengi ile dikkat çekerken, bir maninin sözlerinde desen ve çiçekleri ile dile gelir. Anadolu’nun yemyeşil, şirin bir ili olan Tokat’ta “Karakalem” ve “Elvan” olmak üzere iki tip yazma basılmaktadır. Desen ve kompozisyon yönünden doğal bir görünüş hakim olan Tokat yazmalarında doğadaki motifler özelliklerinden hiçbir şey kaybetmeden, stilize edilerek kalıp üzerine aktarılmıştır. Tokat’ın karakteristik motifleri, tüm özellikleri ile birlikte yazmalara yansıtılmış, doğadan alınan bitkisel motifler, çiçek ve meyve motifleri kalıp ustasınca başarılı bir kompozisyon içinde kumaş üzerine aktarılmıştır. Meyve çeşidi bol olan Tokat’ın bu özelliği yazma desenlerine konu olmuş, elması, üzümü, kirazı ve çiçekleri motifler halinde yer alarak desenlere kaynaklık etmiştir. Desenler, ağaç kalıplara kalıp ustasınca bir nakış gibi işlenerek aktarılır. Kalıp oymacılığı sabır ve el becerisi ister. Herkes yazmacı olur ama, kalıp ustası olamaz. En güzel kalıplar ise ıhlamur ağacından oyulur. Anadolu’da yazmacılığın merkezi konumunda olan Tokat’ta üretilen yazmalardaki renk uyumu gerçekten mükemmeldir. Tokat yazmalarında çoğunlukla kırmızının koyu tonları, bordo, patlıcan moru gibi koyu renkler hakimdir. Tokat yazmaları çok renklidir. Sağlam bir renk armonisi vardır. Tokat’ta bugün çok değişik yazma deseni basılmaktadır. Tokat’a özgü desenlerin yanı sıra değişik yörelere ait motiflerle de çalışılmaktadır. Tokat’a özgü yazma desenleri şunlardır. Tokat içi dolusu Tokat beşlisi Tokat üzümlüsü Tokat elmalısı Tokat yarım elmalısı Tokat kirazlısı Tokat içi boş (Kayseri kenar) Purket (plaka) Kaşık sapı Kaynana yumruğu Asma yaprağı Ev işi yazma Trabzon kenar 40 yıl öncesine kadar beş büyük handa; 1. Horozlu Hanı, 2.Hacı Musaoğlu Hanı, 3.Askerler Hanı, 4.Beypazarı Hanı, 5. Gazioğlu Hanında yürütülen yazmacılık bugün yalnızca bir handa (Gazioğlu Hanında) yapılmaktadır. İki asır kadar önce bir kervansaray olarak yapılan Gazioğlu Hanı, ortasında kuyusu olan büyük dikdörtgen biçimli avlusu ve üst kattaki sıra sıra odaları ile eski zamanlarınkinden farklı değildir bugün... Atölyelerde renk renk tülbentler değişik kalıplarla basılırken, biriken yazmalar tavandaki cereklere asılır. Yazmalar, avludaki havuzlarda ve üst kattan avluya uzanan cereklerde bir renk cümbüşü gibi uzanır. Halen Yazmacılar Hanında da yazmacılığa devam eden yazmacılar mevcut olup, büyük bir çoğunluğu Tokat sanayi sitesinin yanında yeni yapılan Yazmacılar Sitesinde faaliyetlerini sürdürmektedirler. Yazma artık; elbise, etek, bluz, fular, sabahlık, gecelik, tayyör gibi çeşitleriyle hanımların gardıroblarına da girmiştir. Bugün yazmaların çeşitli özelliklere sahip motifleri, günün anlayışına uygun olarak çeşitli yerlerde kullanılmaktadır. Modacılarımızın ve bazı şehirlerde kurulu özel atölyelerin yazma motifleriyle yarattıkları giysiler iç ve dış piyasada çok tutulmakta, bu da yazma sanatının önemini ifade etmektedir. EL DOKUMACILIĞI El sanatları insanlarımızın ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde ortaya çıkmış, yaşayış özellikleri ve iklim şartlarına göre gelişmeler göstererek kültürümüzün özelliklerini yansıtmaktadır Halen ilimizde özellikle Başçiftlik ve Almus-Muhat beldesinde halı dokumacılığı, Merkez-Günevi köyünde el dokuması (peşkir, çarşaf, elbiselik kumaş), kırsal kesimdeki köylerimizde kilim, cecim, sumak, hasır dokumacılığının yanı sıra özellikle Kızık köyünde dokunan Kızık kilimleri, Reşadiye yöremizde alaca çorap örücülüğü, heybe dokumacılığı ve Nebi köyündeki folklorik giysiler yöremize güzel bir zenginlik kaynağı oluşturmaktadır. BAKIRCILIK Tokat’ta bakır işleme sanatı Osmanlı Dönemi’nde bir hayli gelişmiş olup, bu konuda adından söz ettiren önemli merkezlerden biri olmuştur. Ergani’den getirilen ham bakırlar, şimdiki yetiştirme yurdu’nun bulunduğu alandaki < Kalhane> de işlenmekte, Sulusokaktaki esnafın marifetli ellerinde her biri birer sanat eseri olarak vücut bulmaktadır. Bakırcılık sanatı son zamanlarda önemini kaybetmesine rağmen ilimizde işlenen bakırın kalitesi ve şekil bakımından estetik ve zengin çeşitliliği nedeniyle Anadolu şehirleri içerisinde ayrıcalıklı yeri vardır. Halen ilimizde dövme tekniği ile yapılmakta olan mutfak eşyası ve hediyelik eşya (leğen, ibrik, kazan, tava, tas, sini, vb.) olarak üretilmektedir. Ancak, geçmişteki kullanım yoğunluğunun yerini plastik, alüminyum ve çelik malzemeye bırakmıştır. TOKAT MUTFAĞI Geleneksel Tokat evlerinin en büyük özelliği, büyük odalarından birinin mutfak olmasıdır. Mutfağa halk ağızı ile “İşevi” veya “akşana” denir. Taban döşemesi bal peteğini andıran kiremit tuğla ile kaplıdır. Odanın bir köşesinde yemek yapmaya ve çamaşır kazanını kaynatmaya yarayan yer ocağı bulunurken; diğer tarafta kurutulmuş yiyecek, konserve, salça, peynir, yaprak saklanan kiler bulunur. Ayrıca kuru baklagil ve tahılın saklandığı bölmeli ambar vardır. Bağ evlerinde kebap fırını, üzüm suyu0nun çıkarıldığı şirehane, geleneksel Tokat mutfağının en belirgin özelliğidir. Bugün bile Tokat’ta yemekler çoğunlukla yer sofrasında yenilir. Mutfak kalabalık ailelerde oturma odasıdır. Tokat’ın çok zengin mutfağı vardır.
-
TOKAT YEMEKLERİ TOKAT KEBABI Taze kuzu eti, kuyruk yağı, patlıcan, domates, yeşil biber, patates, soğan, sarımsak ve özel pişirilmiş kebap pidesi kullanılarak yapılan ilimize has enfes bir yemektir. Özel kebap ocaklarında yapılır. Küçük parçalar halinde kesilen etler baharat, biber ve soğanla terbiye edildikten sonra hafif yağlanmış şişlere takılmak üzere bekletilir. Şişlerin en başına et ve sebzelerin düşmemesi için patlıcanın sap kısmı takılır. Şiş üzerine bir et bir sebze ve sebze aralarına bir parça kuyruk yağı ve bir iki diş sarımsak dizilir. Patlıcanların kabuğu alınmaz yarıdan kesilmiş ve uzun selvi doğranmış patlıcanlar önceden hafifçe tuzlanmalıdır. Birkaç şişe de etler müstakil olarak takılır. Kebap ocağının ortasında bulunan yatay demire şişler asılır. Fırının iki tarafında bulunan yatay bölümde yanan odunların ateşi ile pişmeye bırakılır. Fırının alt kısmında bulunan şaç tepsiye damlayan yağlar toplanır. Özel pişirilmiş pideler bir tepsiye yayılır. Pişen etler ve sebzeler bunun üzerine sıyrılır. Tepsinin ortasına pişen domatesler konulur. Üzerine toplanan yağlardan gezdirilerek servise alınır. BAT Bat, Tokat yöresine ait, kısıra benzeyen fakat sulu olan bir yemek. domates rendesi olduğu için suludur, Tokatlılar içine dövülmüş ceviz koyarlar, Sivaslılar ise çok az iyi çekilmiş kıyma koyarlar. sonra da dolma gibi yaprağa sararak yerler. Malzemeler: 250 gram asma yaprağı 1 bardak yeşil mercimek 1/2 bardak ince bulgur 3 yemek kaşığı salça 1/2 demet maydanoz 1 demet dereotu 2 adet domates 1 tutam reyhan 2 adet yeşil Tokat biberi 1/2 demet taze soğan 1 adet kuru soğan 50 gram iç ceviz tuz karabiber pul biber Hazırlanışı: Mercimekleri yıkayıp ayıkladıktan sonra. Süzüp, tekrar sudan geçirin ve genişce bir tencerede 2 bardak su ilavesiyle yenecek kıvama gelene kadar haşlayın. Çok hafif sulu bırakarak sıcak olarak muhafaza edin. Bulguru ayıklayıp sıcak olan mercimeğin üzerine ilave edin. Salçayı 1 fincan sıcak suda eriyene kadar karıştırın. Erimiş salçayı mercimeklere ilave edin. Tuzlayıp, biberleyin. Domates, biber, yeşil soğan, dere otu, reyhan, dövülmüş cevizi ilave edilin. Asma yapraklarıyla beraber servis yapın. KEŞKEK MALZEMESİ 2 kg Koyun Eti (But veya sırt) (Kemikli Et) 3 bardak Yarma (Bütün Yarma) 1 tatlı kaşığı Çemen 2 baş Sarımsak 3 çorba kaşığı Tereyağı 1 bardak Nohut Tuz Pul Biber Kara Biber Nohut bir gece önceden su ile ıslatılır. İlikli, kemikli et akşamdan çemenlenir ve bekletilir. Etle birlikte bir tencereye konulup nohutlar iyice pişene kadar haşlanır. Büyükçe bir tencereye haşlanmış olan nohut ve etler bir kevgir yardımıyla alınır. Etin suyundan 9 bardak kadar etlerin üzerine dökülür. Eğer et suyu yeterli gelmezse normal su ile takviye edilir. Yarma yıkanır, tencereye konur, sarımsaklar bütün diş olarak ilâve edilir. Çemen az miktarda suda ezilerek tuz, baharat ve tereyağı tencereye konularak kaynatılır. Ağır ateşte pişmeye bırakılır. Kaynamaya başlayınca kısık ateşte ağzı kapalı olarak 2 - 3 saat pişirilir. Yarı pişmiş durumda iken yağı eklenir ve pişmesi tamamlanır. Sıcak servis yapılır. NOT : İsteğe göre keşkek suyunu çekince üzeri kızarana dek fırınlanabilir. Taze etle olabileceği gibi kurutulmuş etle de pişebilir. Tahta kaşıkla yenilmesi tercih edilir. Tabaklara dağıtım yapılmaz. Yanında ayran, kuşburnu ezmesi ve turşu tercih edilir. BAKLA DOLMASI MALZEMESİ Yarım su bardağı İç Bakla 1 su bardağı ıslatılmış ve haşlanmış Buğday 1 adet büyük Soğan 100 gram Kıyma 2 çorba kaşığı Domates Salçası 1 tatlı kaşığı Çemen 3 yemek kaşığı Zeytinyağı Yarım kilo Kemikli Et Yarım kilo Yaprak Tuz Karabiber Kırmızıbiber SOĞAN, haşlanmış buğday, bakla, kıyma, bir çorba kaşığı salça, çemen, zeytinyağı, tuz, karabiber ve kırmızıbiberi iyice karıştırıp sarmanın içini hazırlayın. Harç biraz suluca olsun. Yaprakları normal rulo veya bohça biçiminde sarın. İçindeki buğdaylar şişeceği için biraz gevşek sarın. Tencerenin dibine kemikli eti yerleştirin. Sarmaları üzerine dizin. Kaynar suda kalan salçayı eritip, sarmaların üzerine gezdirin. Orta ateşte 30 dakika pişirin servis yapın. YAVAN DOLMASI MALZEMELER 2 kilo asma yapragı 1 kase kırık yarma 1 kase kısırlık bulgur 2 büyük sogan 2 kaşık salça 2 adet rendelenmiş domates maydanoz reyhan pul biber tuz(yapragımızın tuzuna göre ayarlıyoruz) HAZIRLANMASI Kırık yarma ve bulguru önceden ıslatıyoruz . Bütün malzemeleri katıp yoguruyoruz 1 bardak kadar su ilave ediyoruz. Uzun ve ince sarıyoruz. (Aralarına arzuya göre kuru erik katıyoruz 2 sırada 1 bu şekilde erikli dolma oluyor, Buda tokatta çok meşur bir dolma türü) tencerenin yüzüne 1 adet soganı ince kıyıp pembeleştiriyoruz içine salça pul biber karabiber katarak yüzüne sos hazırlıyoruz dolmaların üzerine döküyoruz 3 bardak sıcak su katıyoruz altı kısık ateşte 3 saat kadar pişiriyoruz suyu çektikçe sıcak su ilave ediyoruz afiyetle yiyoruz . MADIMAK Tokat’ın yemek kültürünün en güzel örneklerinden biri olan madımak, çayır ve meralardan toplanır. Ayıklandıktan sonra yıkanır. İnce ince doğranıp, tekrar yıkanarak süzgeçten geçirilir. Bir kazanda kıyılmış soğan, yağ ve pastırma ile karıştırılıp, soğan ölünceye kadar beklenir. Daha sonra madımak konur. Biraz bekledikten sonra bulgur ve su ilave edilir. Tuz atılarak iyice pişinceye kadar beklenir
-
COĞRAFİ YAPI Tokat, Karadeniz Bölgesinde Orta Karadeniz bölümünün iç kısımlarında yer alır. Kuzeyinde Samsun, kuzeydoğusunda Ordu, güneyinde Sivas, güneybatısında Yozgat, batısında: Amasya ili ile çevrilidir. İlin yüzölçümü: 9958 Km2 dır. Bu alanı ile Türkiye topraklarının % 1.3'ünü kaplar. Denizden yükseltisi 623 Metredir. Coğrafi Koordinatları: 39o 51' – 40o 55' kuzey enlemleri ile 35o 27'- 37o 39' Doğu boylamları arasındadır. Tokat’ın merkez ilçesi güneyde yüksek kesim, orta kesim ve kuzeyde aşağı kesim olmak üzere üç bölüm halinde kümelenmiştir. Tokat, 1923 yılında il olmuş, Erbaa, Niksar, Reşadiye, Zile ilçeleri bağlanmış, 1943 yılında Taşova, 1944’te Artova ve Turhal, 1954 yılında Almus, 1987 yılında Pazar ve Yeşilyurt, 1990 yılında Sulusaray ve Başçiftlik ilçeleri kurulmuştur.Tokat’a bağlı Taşova ilçesi, 1953 yılında Amasya’ya bağlanmıştır.Merkez ilçe dahil 12 ilçenin yanında 65 belde ve 609 köy mevcuttur. Merkeze bağlı 41 mahalle, 103 köy ve 9 belde bulunmaktadır. 1927 yılında 262.622 olan nüfus, 2000 yılında yapılan nüfus sayımına göre 828.027 olup, bu nüfusun 113.100’ü merkez ilçede yaşamaktadır. Km2'ye düşen insan sayısı 83'tür. Yıllık nüfus artış hızı %14.73'tür. Dağlar, genellikle ırmakların açıldıkları yerlerde ova ve yaylalar, yaklaştıkları yerlerde ise Karedenize parelel uzanan sıradağlar şeklinde devam ederler. Doğuya doğru gidildikçe dağlar birbirlerine çok yaklaşırlar ve yükseklikleri de artar. Bu nedenle önemli geçitler daha çok plato düzlüklerinin bulundukları yerlerdedir. Tokat İli Akdağ ve Çamlıbel dağlarının oluşturduğu vadiler arasında yüksekliği 188 metre ile 2870 metre arasında değişen bir konumdadır. Kelkit-Tozanlı-Çekerek sularının havzaları; bu havzalar arasındaki yükseklikler, akarsuların oluşturduğu alüvyonlu düzlükler ve kuzeyden güneye doğru gittikçe yüksekliği artan sıra dağlar ilin önemli yer şekillerini oluşturur. Kelkit vadisinde ortalama yükseklik 300-350 metre, Tozanlı havzasında 500-550 metre ve Çekerek havzasında 900 metredir. Bu nedenle önemli geçitler daha çok plato düzlüklerinin bulundukları yerlerdedir. Dağlık alanlar İl topraklarının % 45 ni kaplar ve üç önemli sıra halinde uzanırlar. Kuzeyden güneye doğru birinci sırayı Canik dağları oluşturur. Bu dağlar fazla yüksek değildir. Bu sıradaki önemli doruklar; batıdan-doğuya doğru Killik tepesi (1526 m.), Gölağa tepesi (1502 m) Keltepe (1794 m), Somun tepesi ve Erdem baba tepesi (2181 m.) dir.İkinci sırayı oluşturan yükseltiler; Kelkit-Tozanlı havzalarını ayıran su bölümü çizgisini oluşturan dağlardır. Buradaki önemli doruklar; Mercimek tepesi (1203 m.), Poyrazlık tepesi (1535 m), Dikmen tepesi (1620 m.) , Topçam tepesi (1203 m.), İmamgazi tepesi (1779 m.) ve Dönekse dağı (1820 m.) dir. Üçüncü sıra Tozanlı vadisinin güneyinde uzanır. İlin en yüksek dağları bu yörededir. Buradaki önemli doruklar; Akdağ (1900 m.) Deveci dağı (1892 m.) Çamlıbel (1930 m.) Toraç dağı (2112 m.), Asmalıdağ (2116 m.) ve Dumanlı dağı (2374 m.) dir. İlimizin en yüksek doruğu Almus barajının güneyindeki Şehnekayası (2385 m.) dağıdır.Rakımı 188 m. den 2870 m. ye kadar değişen yükseklikler arasında yer alan dağlar; Mamu(1779 m.),Yaylacık(1620 m.),Deveci(1892 m.),Bugalı(1945m) Dumanlı (2200 m.),Çamlıbel (2020 m.)ve Akdağ (1900 m.)dır. Ovalar, il topraklarının yaklaşık %15.4 nü kaplar ve tarıma elverişlidir; Kazova, Tokat ile Turhal arasında, yer alan ve Yeşilırmağın suladığı 20.000 hektardan; Omala(Gözova), Gümenek regülatörü ile Omala köyü arasında kalan, 3200 hektar genişliğindeki sulak alandan;Turhal ovası, Yeşilırmağın geniş kıvrımlar yaparak Amasya istikametinde daraldığı, Dazya deresi önlerine kadar devam eden 4500 hektardan; Niksar, Kelkit ırmağının Fatlı kesiminde, Mansap istikametinde, talazan köprü boğazına kadar devam eden, 8000 hektardan; Erbaa, Kelkit ırmağının Tepekışla önünden başlayıp, Kale boğazına kadar devam eden 6500 hektardan; Artova, Günçalı köyü boğazından başlayıp, Çekerek suyunun Çamlıbel bucağını takiben, Sulusaray önlerine kadar devam eden 15.000 hektardan; Zile Ovası ise 2000 hektarlık Maşat ovası, 2000 hektarlık Iğdır ovası ve Yeşilırmak'ın kolu Hotan deresinin iki yanında yer alan, 6000 hektarlık ovalarla birlikte toplam 10.000 hektardan oluşmaktadır.Bu ovalarda tahıl, şekerpancarı, tütün başta olmak üzere her çeşit meyve, sebze ve ayçiçeği yetiştirilmektedir. Akarsular, sulama kanalları ve göletlerle tamamı sulanan ovalar çok önemli üretim alanlarıdır. Bazı ovalardan (örneğin: Kazova) yılda iki kez ürün alınabilmektedir. Tokat ilinde doğu-batı doğrultusunda üç önemli vadi uzanmaktadır. Birbirlerinden sıra dağlar ile ayrılan bu vadiler kuzeyden güneye doğru Kelkit Vadisi, Tozanlı Vadisi, Çekerek Vadisi'dir. Diğer bir vadi, ortasından Behzat deresinin geçtiği ve şehir merkezinin yer aldığı vadidir. Vadilerin yapısı yer yer boğaz vadiler şeklinde uzanır. Bazı yörelerde vadi tabanları geniş alanlar kaplayarak ova özelliği taşıyan geniş tabanlı vadiler şeklindedir. Başlıca yaylaları, Tokat'ta, Topçam, Batmantaş, Muhat ve Dumanlı yaylaları, Reşadiye'de Seleman, Bozçalı ve Kızılcaören yaylaları ile Niksar'da Çamiçi yaylasıdır.İlin batısındaki dağlar arası akarsu vadileri ile parçalanmış plato düzlükleri görünümündedir. Başlıca gölleri Zinav,Güllüköy ve Kazgölüdür. Zinav Gölü, Reşadiye ilçesinin Yolüstü (Meğedüm) köyüne 3 km. mesafede tatlı sulu bir göldür. Gölü besleyen bir dere vardır. Yüzeyi takribi 1,5. km2.dir. Mansap'tan boşalan ayakla Kelkit ırmağına ulaşır. Batak yerleri yoktur. Ortalama derinlik 10-15 m. arasında değişmektedir. Etrafı korunmaya alınmış ormandır. Kızılkanat denilen çok lezzetli balıkları vardır.Güllüköy Gölü, Reşadiye ilçesinin aynı isimle anılan köyündedir. Büyük bir göl olup, yüzeyi 16.5 km2.dir. Yan derelerden gelen sızıntı sular ve kış suları ile beslenir. Ortalama derinlik 7 m. dir. Suyu tatlıdır. Kazgölü, Pazar-Zile karayolu üzerinde, Uzümören kasabası yöresindedir. 7000 dönümlük bir alanı kaplar. Gölün geniş bir bolümü sazlarla kaplıdır. Bu sazlıklarda yabankazı, yaban ördeği ve bir çok türde yaban kuşları barınmaktadır. Göl sularında lezzetli sazan balığı yaşamaktadır. Gölün Milli park haline dönüştürme çalışmaları sürdürülmektedir.Bunun dışında Almus Barajı Belpınar, Bozpınar, Bedirkale, Akbelen, Akınköy , Sulugöl, Koçaş, Aşagığüçlü, Ortaören, Boldacı, Üçyol, Kızık, Güzelbeyli, Büğet göl ve barajları bulunmaktadır. En büyük ypay göl olan Almus Baraj Gölü, Almus ilçesinin 3,5 Km. kuzey doğusunda Tozanlı çayının hafif bir dirsek çevirerek Omala (Gözova) ovası boğazına girdiği yerde zonlu toprak dolgu tipinde yapılmıştır. Şedde yüksekliği 95 metre. Tepe uzunluğu 350 metre, tepe genişliği 12 metre, gövde dolgusu 3.500.000 m3 tür. Baraj gölü 950.000.000. m3 hacimlidir. Göl yüzeyi 31.3 Km2 dir. Göl uzunluğu 22 Km. gölün en derin yeri 74 metredir. Kapaksız, yan kanalı dolu savak 1550 m3zsn su geçirebilir kapasitededir.Göl suyu hidroelektirik tesislere 519 metre uzunluğunda kuvvet tüneli ile girer ve üç adet dikey eksenli Francis türbünleri ile ayrıca sulama çıkışından ırmağın yatağına karışır. Hidroelektirik santralinde herbiri 13.000 KVA lık 3 jenaratör vardır.Baraj Arı İnşaat T.A.O.tarafından yapılmıştır. Yapım çalışmaları 23.07.1959 da başlamış ve baraj 5 EKİM 1966 tarihinde işletmeye açılmıştır. Baraj hidroelektrik enerjisi üretmek, tarım alanlarına sulama suyu sağlamak, sel taşkınlıklarını önlemek amacı ile yapılmıştır. Gölde yayın, sazan ve alabalık türü tatlı su balıkları vardır.Barajın etrafı ormanlarla kaplıdır ve göl kıyılarında bir çok koylar bulunmaktadır. Bu özelliği ile Tokat ve çevresinin önemli piknik ve dinlenme yeridir. Tokat'a uzaklığı 36 Km. dir. Yeşilırmak, Karadeniz Bölgesine can veren en önemli akarsudur. Tokat ili topraklarını Yeşilırmak ve kolları sulamaktadır.Tozanlı Kolu, Köse dağının 2801 m. rakımlı batı versanlarından çıkar. Karacan ve Tekeli dağları arasındaki vadilerden geçerken, birçok yan dereleri alarak 365 km. de Almus Baraj gölüne gelir. Daha sonra Dönek ve Mamu dağları arasındaki 12 km. lik boğazdan geçerek Omala ovasına girer. Buradan Kazova'ya açılır. Gümenek regülatöründen Turhal'a kadar birçok yan dereleri alır. (Behzat deresi gibi.) Kazova'dan sonra Turhal ovasına girer. Burada Gülüt ve Hotan yan derelerini alır. Turhal ovasından sonra takriben 30 km. lik bir boğaza girer. Amasya ilinde Gendingen ovasında Çekerek kolu ile birleşir. Uzunluğu 468 km. dir.Kelkit Kolu, Erzincan'ın Kuzeyinde Sipikör, pülür, Otlukbeli, Sarhan ve Balaban dağlarından doğan ufak derelerin, Kelkit kasabası civarında birleşmesi ile meydana gelir. Yusuf Bey köprüsü ile Tokat'a girer. Fatlı köprüsüne kadar dar bir vadide kuzeybatı doğrultusunda akarak, Niksar ovasına girer. Kuzeybatı doğrultusunda akmaya devam edip, Erbaa ovasını katederek bu ovanın kuzeyindeki kale boğazında, Kale köyü güneyinde Yeşilırmakla birleşir. Boğazdan Samsun İline geçer Uzunluğu 373 km. dir.Çekerek Kolu, Çamlıbel dağlarından doğan Kızık, Dinar, Çalı ve Kavak tepelerinden doğan Finize derelerinin Çamlıbel bucağı dolaylarında birleşmesi ile meydana gelir. Artova'da güneybatı doğrultusunda akar. Musaköy civarında güneyden gelen Karadere kolunu alır. Sulusaray'dan itibaren, dik yamaçlı dar bir boğaza girip, buralarda Gergümez, Gündelen, ve Akdağmadeni dereleri ile birleşir. Yangı köyünden kuzeye dönüp, Çellokışla önünde İsa deresi ile birleşip, Kaleboğazı baraj yeri ve daha sonrada Kazankaya baraj yerine gelir. Buradan sonra vadisi genişler ve Geldigen ovasına açılır. Bekdemir köprüsü civarında Çorum'dan gelen Çat deresi ile birleşir. Amasya Kayabaşı mevkiinde, Yeşiilırmak ile birleşip Karadeniz'e ulaşır. Uzunluğu 276 km.dir. Yeşilırmak dışında mevsimlik bir akarsu olan (özellikle ilkbalar mevsiminde karların erimesi ile bol su taşıyan) Keten deresi de Topçam dağlarının kuzeyinde doğu-batı doğrultusunda akan önemli bir akarsudur. DAĞLARI Genellikle ırmakların açıldıkları yerlerde ova ve yaylalar, yaklaştıkları yerlerde ise Karedenize parelel uzanan sıradağlar şeklinde devam ederler. Doğuya doğru gidildikçe dağlar birbirlerine çok yaklaşırlar ve yükseklikleri de artar. Rakımı 188 m. den 2870 m. ye kadar değişen yükseklikler arasında yer alan dağlar; Mamu(1779 m.),Yaylacık(1620 m.),Deveci(1892 m.),Bugalı(1945m) Dumanlı (2200 m.),Çamlıbel (2020 m.),Akdağ (1900 m.) OVALARI Her türlü tarım yapılabilen bereketli ovalar, ilin dört bir yanına dağılmıştır. ~KAZOVA : Tokat Turhal arasında, yer alan ve Yeşilırmağın suladığı ova 20.000 hektardır. ~OMALA OVASI: Gümenek regülatörü ile Omala köyü arasında kalan, 3200 hektar genişliğindeki sulak alandır. ~TURHAL OVASI: Turhal ve civarında, Yeşilırmağın geniş kıvrımlar yaparak Amasya istikametinde daraldığı, Dazya deresi önlerine kadar devam eder. 4500 hektar genişliğindedir. ~NİKSAR OVASI: Kelkit ırmağının Fatlı kesiminde, Mansap istikametinde, talazan köprü boğazına kadar devam eder, 8000 hektar genişliğindedir. ~ERBAA OVASI: Kelkit ırmağının Tepekışla önünden başlayıp, Kale boğazına kadar devam eder. 6500 hektar genişliğindedir. ~ARTOVA OVASI: Günçalı köyü boğazından başlayıp, Çekerek suyunun Çamlıbel bucağını takiben, Sulusaray önlerine kadar devam eden büyük bir ovadır. 15.000 hektar genişliğindedir. ~ZİLE OVASI: 2000 hektarlık Maşat ovası, 2000 hektarlık Iğdır ovası ve Yeşilırmak'ın kolu Hotan deresinin iki yanında yer alan, 6000 hektarlık ovalarla birlikte toplam 10.000 hektardır. Bu ovalarda tahıl, şekerpancarı, tütün başta olmak üzere her çeşit meyve, sebze ve ayçiçeği yetiştirilmektedir. YAYLALARI Tokat ilindeki yaylalar, Devlet orman sınırları içerisinde korumaya alınan alanlar içerisinde yer almaktadır. Bunların başlıcaları, Tokat'ta, Topçam, Batmantaş, Muhat ve Dumanlı yaylaları, Reşadiye'de Seleman, Bozçalı ve Kızılcaören yaylaları ile Niksar'da Çamiçi yaylasıdır. BARAJ ve GÖLLERİ ~ZİNAV GÖLÜ: Reşadiye ilçesinin Yolüstü (Meğedüm) köyüne 3 km. mesafede tatlı sulu bir göldür. Gölü besleyen bir dere vardır. Yüzeyi takribi 1,5. km".dir. Mansap'tan boşalan ayakla Kelkit ırmağına ulaşır. Batak yerleri yoktur. Ortalama derinlik 10-15 m. arasında değişmektedir. Etrafı korunmaya alınmış ormandır. Kızılkanat denilen çok lezzetli balıkları vardır. ~GÜLLÜKÖY GÖLÜ: Reşadiye ilçesinin aynı isimle anılan köyündedir. Büyük bir göl olup, yüzeyi 16.5 km".dir. Yan derelerden gelen sızıntı sular ve kış suları ile beslenir. Ortalama derinlik 7 m. dir. Suyu tatlıdır. Bunun dışında Almus Barajı Belpınar, Bozpınar, Bedirkale, Akbelen, Akınköy , Sulugöl, Koçaş, Aşagığüçlü, Ortaören, Boldacı, Üçyol, Kızık, Güzelbeyli, Büğet göl ve barajları bulunmaktadır. AKARSULARI Tokat ili topraklarını Yeşilırmak ve kolları sulamaktadır. TOZANLI KOLU: Köse dağının 2801 m. rakımlı batı versanlarından çıkar. Karacan ve Tekeli dağları arasındaki vadilerden geçerken, birçok yan dereleri alarak 365 km. de Almus Baraj gölüne gelir. Daha sonra Dönek ve Mamu dağları arasındaki 12 km. lik boğazdan geçerek Omala ovasına girer. Buradan Kazova'ya açılır. Gümenek regülatöründen Turhal'a kadar birçok yan dereleri alır. (Behzat deresi gibi.) Kazova'dan sonra Turhal ovasına girer. Burada Gülüt ve Hotan yan derelerini alır. Turhal ovasından sonra takriben 30 km. lik bir boğaza girer. Amasya ilinde Gendingen ovasında Çekerek kolu ile birleşir. Uzunluğu 468 km. dir. KELKİT KOLU: Erzincan'ın Kuzeyinde Sipikör, pülür, Otlukbeli, Sarhan ve Balaban dağlarından doğan ufak derelerin, Kelkit kasabası civarında birleşmesi ile meydana gelir. Yusuf Bey köprüsü ile Tokat'a girer. Fatlı köprüsüne kadar dar bir vadide kuzeybatı doğrultusunda akarak, Niksar ovasına girer. Kuzeybatı doğrultusunda akmaya devam edip, Erbaa ovasını katederek bu ovanın kuzeyindeki kale boğazında, Kale köyü güneyinde Yeşilırmakla birleşir. Boğazdan Samsun İline geçer Uzunluğu 373 km. dir. ÇEKEREK KOLU: Çamlıbel dağlarından doğan Kızık, Dinar, Çalı ve Kavak tepelerinden doğan Finize derelerinin Çamlıbel bucağı dolaylarında birleşmesi ile meydana gelir. Artova'da güneybatı doğrultusunda akar. Musaköy civarında güneyden gelen Karadere kolunu alır. Sulusaray'dan itibaren, dik yamaçlı dar bir boğaza girip, buralarda Gergümez, Gündelen, ve Akdağmadeni dereleri ile birleşir. Yangı köyünden kuzeye dönüp, Çellokışla önünde İsa deresi ile birleşip, Kaleboğazı baraj yeri ve daha sonrada Kazankaya baraj yerine gelir. Buradan sonra vadisi genişler ve Geldigen ovasına açılır. Bekdemir köprüsü civarında Çorum'dan gelen Çat deresi ile birleşir. Amasya Kayabaşı mevkiinde, Yeşiilırmak ile birleşip Karadeniz'e ulaşır. Uzunluğu 276 km.dir. İKLİMİ Tokat'ın iklimi; Karadeniz iklimi ile iç Anadolu'daki step iklimi arasında bir geçiş iklimi özelliği taşır. Genel olarak yaz mevsimi alçak alanlarda sıcak-kurak, yüksek yerlerde serin yer yer yağışlı, kış mevsimi soğuk ve kar yağışlıdır. Tokat'ın iklim özelliğinde denize olan uzaklığın ve yüksekliğin etkisi önemlidir. Bu nedenle ikliminde kuzeyden güneye doğru (yükseltinin artması nedeniyle)önemli farklılıklar görülür. Güneye doğru kış mevsimi daha sert bir karakter gösterir. Tokat Meteoroloji istasyonunda yapılan kayıtlar esas alındığında son 38 yıllık istatistiklere göre iklimle ilgili bazı özellikler şöyledir.En soğuk ay ortalama 1,8 C ile ocak, en sıcak ay ortalama 21,8 C ile temmuz ayı olmuştur. Ölçülen en sıcak gün 18 Temmuz 1962 yılında 40,0 C, en soğuk gün ise Ocak 1972 yılında -23,4 C olmuştur. Yıl içinde sıcaklığın 30 derecenin üstüne çıktığı günler 36 dır. 20 Cnin üstüne çıktığı günler ise 176'dır. Isının ortalama O C'nin altına düştüğü günler 60'dır. İlin yıllık ortalama sıcaklığı 12,8 C'dir.İlçelerin yıllık ortalama sıcaklığı ise şöyledir; Turhal 12.9 "C, Pazar 12.2 "C, Zile 11.5 "C, Artova 8,1 "C, Sulusaray 9,3 "C, Erbaa 14,1 "C, Niksar 14,2 "C ve Reşadiye 12,8 "C'dir. Tokat merkezinin yıllık ortalama yağış tutarı 444,4 mm'dir. En fazla yağış 58,0 mm ile mayıs, 53,7 mm ile nisan aylarında en az yağış ise 8,6 mm ile ağustos ayında görülür. Ortalama kar yağışlı günlerin sayısı 13 tür. Karın ortalama yerde kalma süresi ise 21 gündür.İlçelerdeki yıllık yağış miktarı da şöyledir: Turhal 413,3 mm, Pazar 448,6 mm, Zile 450,7 mm, Artova 533,9 mm, Sulusaray 436,0 mm, Erbaa 585.3 mm, Niksar 508,7 mm ve Reşadiye 458,5 mm dir. Rüzgar Durumu : Değişik yönlerden esen rüzgarlar Tokat'ın iklimini ve tarım alanlarını etkilemesi bakımından önemlidir. Yaz aylarında en hakim rüzgar doğu-kuzeydoğu doğrultusunda esen poyrazdır. Sonbaharın başlarında da etkili olur. Bu rüzgar yazın estiğinde serin ve kurudur. Yine yaz mevsiminde zaman zaman kıbleden rüzgarlar eser. Samyeli denilen bu rüzgarların yöredeki diğer bir adı da kabayeldir. Estiği günlerde kavururcu sıcaklıklara neden olur. Kışın kuzey batıdan esen karayel, kuzeyden esen yıldız ve yine doğu-kuzeydoğu yönünden esen poyraz , havaların soğuk geçmesine ve kar yağışlarına neden olur. İlkbaharda ise batıdan esen rüzgârlar ve güney batıdan esen lodos havaların yumuşamasına ve bol yağışlara neden olur. Bu rüzgarlar zaman zaman yıldırım düşmelerine ve yöre tarımını olumsuz etkileyen dolu yağışlarına da neden olur. BİTKİ ÖRTÜSÜ Tokat ili topraklarının yaklaşık olarak %48,8'ı orman ve fundalıklarla %34,8' ekili - dikili alanlarla, %14,5 çayır ve meralarla kaplıdır. %1,9'u ise tarıma elverişsiz alanlardan oluşur. Tokat yurdumuzun sayılı orman bölgelerinden biridir. Kuzeyde ve güneyde il topraklarına giren dağların hemen hepsi ormanlıktır. Bölge ormanlarının genişliği iller içinde altıncı gelir. Tokat'ta narenciye hariç diğer bütün bitki ve ağaçları görmek mümkündür. Erbaa ilçesinde Kozlu, Meydandüzü ve Osmanköy civarında yabani çay, Kale köyü civarıda Çatalan ormanları ile Reşadiye ilçesi Kazalapa yakınlarındaki orman serileri içeriside Lübnan sediri ve Erbaa Doğanyurt (Hayati) ve Niksar Kümbetli (Herkümbet) ve merkez arasında kalan alanlarda yabani zeytinlikler ve aynı zamanda bu dolaylarda nar ve incir doğal şekilde yetişmektedir.Ormanlar daha çok Almus, Reşadiye ve Niksar ilçeleri dolaylarındadır. Karaçam, sarıçam, köknar, gürgen ve sedir gibi ağaç türleri en yaygın olanlarıdır. Bu ağaç türlerinin içerisinde yer yer fındık, kızılcık, yabani erik, elma, ahlat, alıç, gibi türlere de rastlamak mümkündür. Ovalarda ve vadi tabanlarında ise söğüt ve kavak çoğunluktadır. İlin güney kesimlerinde (Artova ve Zile dolayları) ağaçlar çok seyrekleşir. Bu yörelerde hakim bitki örtüsü bozkırlar (step)dır. İlkbahar ve yaz başlarında yeşil olan bu bitki örtüsü yaz sonlarında sararır, bozkır görünümünü alır. Dağların ve ormanların geniş yer tuttuğu ilde değişik türlerde yaban hayvanları da yaşamaktadır. Bunların başlıcaları, kurt, tilki, sansar, tavşan, sincap, vaşak, ayı ve domuzdur. Kuş türlerinin nesilleri ise giderek tükenmektedir. Bu türden önemli av hayvanları kınalı keklik, bıldırcın ve yaban ördeğidir.Balık türleri olarak akarsularda yer alan ve göletlerde yetiştirilen sazan, aynalı sazan, ve yayın balığı önemlidir. Ayrıca Zınav gölünde kızılkanat adı ile tanınan lezzetli bir tatlı su balık türü yaşamaktadır.
-
JEOLOJİK YAPI Yerkabuğunu oluşturan kayaçların oluşumları ve geçirdikleri evreler jeolojik zamanlarla belirtildiği için Tokat'ın jeolojik yapısı;Birinci zaman (Paleozoik) , ikinci zaman (Mezozoik), üçüncü zaman (Neozoik), dördüncü zaman (Kuaterner) jeolojik dönemlere göre şöyle açıklanmaktadır. BİRİNCİ ZAMAN (PALEOZOİK) : Tokat ve çevresindeki en eski kayaçların oluşumu bu dönemlerdedir. Bu dönemdeki oluşumlar: Çekerek ve yöresi kuzey ve kuzeydoğuya doğru Turhal-Zile-Tokat yöresi ile Kelkit ve Tozanlı havzası arasındaki dağlar boyunca Reşadiye'ye kadar uzanır. İl içerisinde Paleozoik formasyonları, killi şistler, kısmen metornorfizmaya uğramış (mermerleşmiş) kalkerler, serpantin ve diyabazlardan oluşmuştur. Zile ovasının kuzey ve batı sırtlarında Paleozoik formasyonlar yeşil şistler ve koyu renkli mermerlerden oluşmuştur. İKİNCİ ZAMAN (MEZOZOİK) Bu dönemde genel olarak kalker- marngre - konglomera ve fil işlerden oluşan kayaçlara, Kelkit vadisinde Erbaa-Niksar-Reşadiye yörelerinde rastlanır.Zile'nin kuzeyindeki killi şist mermer serisi üzerinde beyaz renkli, bazen kaba ve zoojen yapıda olan kalkerler bulunmaktadır,İkinci Jeolojik zamanda Zile-Turhal bölgesinde önemli mostralar (doğal yarmalar) şunlardır: 1) Kazancı ve Kelkit köyleri arasında Doğu-Batı doğrultusunda kalkerler 2) Eski köy ile Çivril arasında lambolar. 3) Çayır ve Yünlü köyü kalkerleri. Bu kalkerler bazen tipik breşler halinde bulunurlar. Kazancı ve Kelkit arasındaki kalkerler bölgenin serpantin heyelanlarından etkilendiğinden bazen serpantin serisi içerisinde gibi görünürler. Kervansaray ile Tekke Elik arasındaki kalkerler tamamen zoojendir. Grinoides ve echinid parçaları ile belemitesleri içerirler. Belemitcslerin bulunuşu bunların mezozoik devre ait olduğunun kesin kanıtıdır. Zile ovasında tek tek olarak sıralanmış Zile kalesi, Güvercinlik, Hüseyin Gazi, Akbaba, Çal tepeleri mezozoik kalkerlerden oluşmuş, etrafı faylarla sınırlı hostlardır.Zile çukurunun kenarındaki konglomeraların çimentosunda orbitoides, marnlı kalkerlerin içerisinde inorceramus, belemitella ve Turhal civarında mostralarda anachytes, Tekneli yöresinde inoceramus ve orbitoidesler bulunmuştur. Bunlar bize kretansen'in varlığını kesin olarak göstermektedir. Zile ovasının güney ve güney batısında bulunan merkeze bağlı Fatih ve Süleymaniye köylerinden itibaren geniş bir saha üst kretase konglomeraları vardır. Bunların üzerinde bir marn tabakası bulunmaktadır. Konglomeranın çimentosunda ve marnlardaki mikrofosiller konglomeranın üst kratesiye ait olduğunu göstermektedir. Bu tabakalar genel olarak kuzey eğilimlidir. Yeşilırmak havzasında mezozoik'in jıırasik devrine ait Haz katı Kelkit Çayı kuzeyindeki granitik masifleri saran sahralarda görülmektedir. Bunlar Sinemurien'den itibaren zengin ve çeşitli fosilleri içerirler. Lias'ın özelliği kalınlığı'nın az (100 metre) ve litoloji bakımından somut (homojen) olmasıdır. Burada lias ile alt kretase arasında büyük bir lakün (Stratigrafik boşluk) vardır. Kelkit çayı güneyinde az çok beyaz renkli yumuşak ve marnlı kalkerlerden oluşan alt kretase vardır. Liasın hemen üzerinde bu alt kratesenin bulunması burada strafik boşluğun olduğunu göstermektedir.Kelkit Çayı havzasında üst kretaseye de rastlanmaktadır. Burada rastlanan üst kretase boz – beyaz ve pembe kalker şeritleri bulunan yeşilimsi renkli bir filişten oluşmuştur. ÜÇÜNCÜ ZAMAN (NEOZOİK) Almus-Erbaa-Niksar yörelerinde rastlanan filiş, kalker, marnlı kalker ve konglomeralar, bu zamana ait oluşumlardır.Eosen filisin önemli mostralarına Zile-Çeltek'in kuzeyinde rastlanır.Yine yerel olarak da Zile-Tokat bölgesinde bu devir arazisine rastlanmaktadır. Bu bölgede eosen genel olarak volkanik ve filiş fasiyesine (dış görünüşüne) ayrılır. Volkanik formasyonlar esas olarak da kalker çakıllarını içerir.Filişlerde konglomera gre, marn ve bazende kalker mercekleri vardır.Tokat-Çamlıbel yöresinde Behram köyü sırtlarında konglomera ve Grc'lerdc küçük nümmilitler bulunmuştur.Kalkerlerde ostrcs gigantica, natica vvillemeti, turritella cmbricalaria, assilina, spira, nummilites laevigatus vardır ve bunlar eosen döneminin tabakalar dizisinin (formasyonlarının) varlığını gösterir. Zile, alüvyon bölgesinin güney sırtlarında alüvyonların bitip, serpantinlerin veya üst krate-se konglomeraların başladığı yerde açık renkli ve çoğunlukla yatay tabakalardan oluşan gre, konglomera ve marnlar görülmektedir. Bunlar çok yenidir. Üzerleri alüvyonlarla örtülüdür. Bu formasyon içinde hiçbir fosil bulunmamasına rağmen diğer benzerlerine göre neojen olması muhtemeldir. Zile'de Olukman ve Kireçli köyleri arasında neojenin tabanında iri elemanlı kumlarla çimentolaşmış çakılların özellikle kuartz, şist, radyolorit ve mermer parçalarından oluşan konglomeralar bulunmaktadır. Aynı konlomera ve kumtaşlar Kireçli Köyünün Kuzeyindeki versanlar da (aklanlarda) güney batıya 15-20 derece eğimlidir.Zile ovasının güney kenarında Süleymaniye-Fatih Belpınar çevresinde neojeni kaba taneli kum taşları ve marnlı üst kretase onglomeralarını örtmektedir. Neojen ovanın merkezinde ve derelerin yataklarında kalın bir alüvyon örtü bulunmaktadır. Derelerin getirdiği alüvyon ve diğer matelyaller olduğu gibi gevşek çimentolu neojen konglomeraların dağılması ile oluştukları için bir çok yerlerde neojenin kalınlığı ova ve tek tek oluşan tepelerin kenarlarında biraz uzaklarında 150-200 metre kadar tahmin edilmektedir. DÖRDÜNCÜ ZAMAN ARAZÎSİ (Kuaterner) İl dahilinde dördüncü zaman arazilerine, Artova-Erbaa-Niksar-Turhal ve Zile ilçeleri ile Kazova-Omala(Gözova) ve Kelkit Ovalarında rastlanır. Bu devir arazilerini kum, çakıl, kil, travertenli topraklar oluşturmaktadır.İl dahilinde mağmatik kayaçlar genellikle Turhal ovasında, Tokat'ın kuzeydoğusunda Almus'tan, Erbaa'nın kuzeyinde Ayvacık'a kadar olan bölgenin doğusunda kalan alanın yaklaşık yarısını kaplamaktadır.İl dahilinde iki ayrı kayaç "heyelan" grubu ayırt edilir. 1- Granitlerden kuvarslı dioritlere kadar kayaçlar. 2- Adi dioritlerden itibaren bazik kayaçlar. Tektonik Yapı A-) KIVRIMLAR : İl dahilinde Zile ve Tokat dolaylarında eski şistlerde şiddetli kıvrımlar Hersinyen Orojenezine atittir. Kretase ile eosen arasındaki lakün ve diskordanslar laramiyen fazandan (evresinden) sakin geçmediğini gösterir.Asıl paraksismal hareketler pirene fazına (evresine) aittir. Çünkü oligosene ait jipsli seri geniş dalga ile kıvrımlı olduğu halde eosen, kratese ve paleozoik anormal durumlar meydana getiren hareketlere uğramıştır. Bu hareketler esnasında Turhal doğusunda Eğertepe'de, Tokat Merkez ile Tekneli Köyü arasında Kızıliniş'te ve Çamlıbel'in güney versanında (aklanında) paleozoik kreatese veya eosen üzerine sürüklenmiştir.Mezazoik kalkerleri nümilitikten önce önemli kırılma ve kıvrılmalara uğramıştır. Bu esnada Kelkit depresyonu ve çeşitli dislokasyonlar meydana gelmiştir.Tersiyer başında şiddetli olan hareketler neojende hemen hızını kaybetmiştir. Genç tabakaların yatay durumları bunun başlıca kanıtlarıdır. B-) FAYLAR (Kırıklar) : Batıda Saros Körfezi'nden doğuda Araş vadisine kadar uzanan ve uzunluğu 1500 km den fazla olan bir fay ve tektonik havza sistemi ilimiz dahilinde Yeşilırmak-Kelkit bölgesinden geçmektedir. Bu stürüktürün genel doğrultusu; Batı-Doğu ile Batı-Kuzeybatı, Doğu - Güneydoğu arasındadır. C-) DEPREMLER : Yeşilırmak havzasının en etkin tektonik stürüktürü Havza'dan-Erzincan'a kadar uzanmaktadır. Buna ilaveten Amasya civarandaki çukurluklar ile Tokat-Almus - Zile çukurluğu da etkin olan strüktürlerdir. Teknonik strüktürler boyunca sık sık hafif depremler olmaktadır.Sismik zonlarda bulunan Niksar-Tokat-Zile gibi şehirlerimiz Roma devrinden beri önemli yerleşme alanlarıdır.Buralarda o zamandan günümüze kadar birçok zararlı depremler olmuştur.En son önemli zarar veren depremler 1939'da doğuda Erzincan'dan, batıda Amasya'ya ve güneyde Sivas'tan, kuzeyde Karadeniz'e kadar olan sahada etkili olmuş ve çok ağır hasarlara neden olmuş ve 40.000 (Kırkbin) kişi ölmüştür.1942 Aralık ayında Erbaa-Niksar yörelerinde şiddetli bir deprem olmuş ve 500 kişi ölmüştür. İl dahilinde de zaman zaman bazı stürüktürler boyunca şiddetli depremler meydana gelmiştir. Diğer hatlarda ise hafif sarsıntılar gözlenmiştir.Genellikle bölgede etkili olan şiddetli depremler, dünya ölçüsünde çok şiddetli depremler arasında yer almaktadır.
-
TOKAT'IN ESKİ İSİMLERİ KOMANA (ANTİK BİZANS) EVDOKSİA, DOKİA (ANTİK BİZANS) DOKAT (ARAP) KAH-CUN (İRAN) DAR ÜN-NUSRET (SELÇUK) SOBARU (MOĞOL) DAR ÜN-NASR (YILDIRIM BEYAZIT,OSMANLI DEVLETİ) TOKAT (OSMANLI VE CUMHURİYET DÖNEMİ) Tokat ismi Türkçede bildiğimiz "tokat" kelimesinden gelir. Tokat'ta bulunan kalenin ismi "Comano Pontica" idi. Anadolu'yu fetheden Selçuklu Oğuz Türkleri, bu kaleyi alınca Bizans ordusuna çok ağır bir tokat vurmuş olduğu kabul edildi. Böylece Bizans'a vurulan tokat bu şehrin ismi olarak yerleşti. Şehre "Tokat" ismi verildi. Tokat isminin gerçek menşeiyse Bizanslılara âit "Comano Pontica" kalesini kuşatan Selçuklu ordusunun kumandanı Melik Danişmend Gâzi, kale hakkında bilgi almak için bir Türk askerini kaleye gizlice gönderdi. Kaleye giren Türk askeri, bilgi toplarken Bizanslı askerler etrâfını kuşattı. 20 Bizans askeriyle boğuşan bu yiğit, herbirini birer tokatla yere serip kaçıp kurtuldu. Bu boğuşmayı kale burcundan seyreden kale komutanı; "Türk'ün tokadı bu ise silâhı nasıl olur?" diyerek korkmaya başladı ve kalenin burçlarına teslim bayrağı çekerek teslim oldu. Zafer, kahraman bir Türk askerinin tokadıyla kazanılmış olduğundan, bu askerin hâtırasına şehre "Tokat" ismi verildi. Kale, Bizans'ın Anadolu'daki en önemli kalelerinden biri ve başta geleniydi.
-
TARİHÇE Tokat,uygarlıkların merkezi olan Anadolu' da, zengin doğal kaynakları, jeostratejik konumu nedeni ile, beyliklerin, devletlerin ve imparatorlukların yaşama ve fetih alanı olmuştur. Antik dönemde "Komana" adını taşıyan ilde bilinen ilk yerleşge Hititler dönemine aittir. Kalkolitik ve ilk tunç çağlarının ardından kurulan eski Hitit krallığı ve daha sonraki Büyük Hitit İmparatorluğu dönemine ait yerleşim alanları Tokat'ın sulak vadilerine, bereketli ovalarına serpilmiştir. Görülmeye değer en önemli merkezlerden biri Zile İlçesinin Yalınyazı yakınındaki Masat Höyük'tür. Büyük Hitit İmparatorluğu'na bağlı federasyonlarda bir beye ait bir sarayda ve bu sarayın yamaçlarında, kentin bulunduğu höyükte arkeolojik kazılar yapılmış, çivi yazılı tabletler, tunç ve demir çağlara ait çeşitli seramik eşyalar bulunmuştur. Yüksek düzeyde Hitit kültür ve sanatı yaşanan diğer önemli merkezler; Erbaa ilçesinde Horoztepe, J.G.C Anderson'un "Verisa" ve J.Garstang'ın "Zıppalanga" dediği kutsal Hitit kenti Aktepe (Bolus) Höyüğü, Zile Kalesi'nin bulunduğu "Anzilia" Höyüğü ile höyük ve kale höyük gibi diğer yerleşim alanları bulunmaktadır. Buralarda arkeolojik kazılar yapılmış, kalkolitik döneme ait eserler bulunmuştur. Ege göç kavimleriyle Batı Anadolu'yu istila eden Frigler Tokat yöresindeki Çekerek, Tozanlı, Kelkit Çayı boylarında kurulu Hitit kentlerini işgal etmişlerdir. M.Ö. 8 ve 7. yy da yüksek düzeyde bir uygarlık kurmuşlardır. Maşat Höyük'te Frigya dönemine ait yapılar ve çeşitli eşyalar bulunmuştur. Karadeniz'den gelen Kimmer akınına dayanamayan Frig kavimlerinin yıkılmasıyla M.Ö. 6. yy'da önce Med, daha sonra da Pers egemenliğine giren Tokat, büyük Kapadokya Satraplığının (Pers Eyalet Valiliği) içinde kaldı. Persler, Komana'daki MA toplantısına karşı kendi Zerdüşt dinlerini yaymak için Zile'ye dört sütunlu bir Andidis ateş tapınağı ve kırsal alanlarda pek çok ateşgedeler inşa ettiler. Tokat'ın ekonomik ve stratejik önemini gözeten Persler, başkentleri Persopolis'ten Ege'de Lidya Krallığının başkenti Şart merkezine kadar uzanan Kral Yolu'nu Tokat'tan geçirdiler. M.Ö. 334 ve 332 de Büyük İskender'in hızlı ve hırslı seferi ile Anadolu'daki Pers egemenliği son bulmuş, Helenistik çağ başlamıştır. Bu dönem başlangıcında Pers ve Makedonyalı soyluların egemenlik çatışmaları sürüp gitmiş, sonunda Pers kökenli Mithritat önderliğinde Pontus Devleti kurulmuştur. Giderek güçlenen Pontus Kralları Niksar, Turhal ve Zile'de Gazafilaklia denen güçlü kaleler, Komana ve Erbaa'da da tapınak, saray ve villalar yapmışlardır. Karadeniz kıyılarında güçlenen, zamanla Anadolu'nun büyük bir bölümünü egemenlik içine alan Pontuslar, Anadolu'yu istila eden Roma ordularına karşı uzun yıllar süren amansız direniş sürdürmüşlerse de M.Ö. l. yy da Roma İmparatorluğuna yenik düşmüşlerdir. Pontus'un güçlü direnişim kırmak için Roma, en güçlü generallerini Küçük Asya'ya gönderir. Amiral Triarius, Sulla, V.Flaccus, Lucullus ve Pompeius büyük mücadeleler verirler. Nihayet M.Ö. 47 de Julius Caesar Zile, Tokat'ye gelir ve Roma "ya başkaldıran Pontus asıllı Basforos kralı 2. Pharnake'nin orduları ile Altıağaç mevkiinde karşılaşırlar. Her şey beş saat içerisinde olup bitmiş, uzaktan gelerek çok büyük zafer kazanan Sezar "Veni, vidi, vici" (Geldim, gördüm, yendim) diyerek Roma'ya bildirmiştir.400 yıl süren Roma egemenliği sırasında Tokat ve yöresinde ticaret, bayındırlık ve ulaşım gelişmiş, kentler imar edilmiş, Komana, Niksar, Zile ve Sulusaray'ın önemi artmıştır. Tokat Müzesi'nde Roma dönemine ait birçok eser bulunmaktadır. Niksar'ın Leylek Pınar, Ayvaz, Harmancık, Çanakçı deresi ile Kaleiçi'nde, Zile'nin ören yerlerinde ve Sulusaray ilçesinde Roma dönemine ait birçok kalıntı bulunmuştur. Roma döneminde imparatorluk 395 'te Doğu ve Batı olarak bölündüğünde Tokat ,Doğu Bizans sınırları içinde kaldı. Bu dönemdeki en önemli gelişme, Hristiyan-Bizans uygarlığının Anadolu'da yayılması, yeni bir kültür ve sanat başlatmış olmasıdır. Ma ve Anaitis gibi tapınakları olan Komana kenti giderek önemini yitirdi. Hristiyan halk Turhal yakınlarındaki Dazimnodis ve Tokat Kalesi'nin bulunduğu Evdoksia'ya göç ettiler. 6-7-8. yy Sasani ve Arap devletleri Bizans'ın en önemli doğu sorunu oldu. Tokat ve yöresi zaman zaman İstanbul'un fethine girişen Arap akıncılarının eline geçti. 10 ve 11. yy'da Türkmen ve göç gazaları ile başlayan Türk-Bizans teması Sultan Alp Arslan'ın 1071 Malazgirt Savaşı'ndan sonra Bizans'ın geri çekilmesine dönüştü. Kutalmışoğlu Süleyman Şah ve Gümüştekin Ahmet Gazi'nin orduları Anadolu'nun büyük bölümünü ele geçirerek bağımsız beylikler kurdular. Büyük Selçuklu İmparatoru Sultan Melik Şah'ın komutanlarından Gümüştekin Ahmet Gazi, 1071 Malazgirt Savaşından sonra orduları ile Anadolu'ya geldi. Önce Sivas'ı ve 1095 yılında da Niksar'ı başkent yaptı. Daha sonra Tokat, Zile, Turhal, Zonusa'yı birliğine kattı. Anadolu Selçuklu Devleti'nden ayrı, bağımsız bir devlet kuran Danişmendoğulları daha sonra Kayseri ve Malatya'yı da alarak güçlendiler. Güneye inerek Antakya Bohemont Prensliğine, Akdeniz'de de Klikya krallığına son verdiler. Anadolu'nun Türkleşmesinde önemli başarılan olan Melik Ahmet Gazi, Trabzon-Rum Krallığı 'na, Haçlı ordularına karşı mücadele vermiş, kardeş Türk devleti olan Anadolu Selçukluları ile de zaman zaman çatışmalara girmiştir.Danişmend eserlerinin çoğu Niksar ve Tokat'ta bulunmaktadır. Danişmend oğullarının Tokat yöresindeki egemenliği Selçuklu Sultanı 2. Kılıçarslan'a kadar sürmüştür. 12. yy ortalarına kadar süren Selçuklu, Danişmend çekişmesine son veren 2.Kılçarslan tüm Danişmend birliğini kendine katar ve 1186 yılında Türklerin feodal devlet anlayışına uyarak ülkesini 11 oğlu arasında paylaştırır. Tokat, oğullarından Rüknettin Süleyman'a düşer. Ancak kardeşler arası uyuşmazlıkların tehlikeli boyutlara ulaştığını gören Süleyman Şah, yeniden devlet bütünlüğünü sağlar. Anadolu Selçuklu devletinin en önemli ve güçlü zamanı Tokat'ta 6 yıl emirlik yapan Alaettin Keykubat'ın dönemidir. 1220 yılında tahta çıkan Alaettin Keykubat ülke sınırlarını genişletir. Kentleri imar eder, huzur ve güveni sağlar. 1236 yılında Kayseri'de yediği av etinden zehirlenip ölen Alaatin Keykubat'ın yerine oğlu 1. Gıyasettin Keyhüsrev tahta geçer. Genç sultanın dirayetsizliği, emirlerle uyuşamama nedeni ile göç kafileleri ve nihayet önü güçlükle alman Babai ayaklanmaları devleti zayıflatmış ve Moğolların ülkeye girmesini önleyememiştir. 1243 Kösedağ Savaşı devletin kötü kaderini belirlemiş ve ülke Moğol baskısı altında kalmıştır. Bu olumsuz gelişmeleri durdurmak için Selçuklu sultanlarıyla Moğol hanları arasında kilit adam olan Pervane Muinettin Süleyman, birliği sağlamak yerine, kişisel ihtirasları ile olayları daha da çıkmaza sokmuş, nihayet 13. yy sonlarında Anadolu Selçuklu Devleti İlhanlı Moğollarının egemenliği altına girmiştir. Pervane Süleyman iktidarında olan Tokat'ta, bugün Gökmedrese diye anılan çinileri ile ünlü Pervane Külliyesi inşa edilmiştir. Cengiz İmparatorluğu parçalandıktan sonra 1256 yılında kurulan İlhanlı Devleti Türk ve İran kültürü altındaydı. Anadolu Selçuklu devletine son veren ve yarım yüzyıla yakın Orta ve Doğu Anadolu'ya egemen olan İlhanlılar bölgedeki siyasi ve ekonomik üstünlüklerinin yanı sıra Tokat, Zile ve Niksar'da eserler bırakmışlardır. İlhanlı Devleti'nin son yıllarında Anadolu valisi Timurtaş, Mısır'a kaçmış ve yerine yakını Ertana (Eratna) Beyini bırakmıştı. Bir süre sonra 1340 yılında Emir Ertana bölgede bağımsız bir hükümdarlık kurdu. Tokat'ı egemenlik alanı içinde alan ve halkın "Köse Peygamber" diye sevdiği Emir Ertana 1352 yılında ölünce, emirlerin kavgaları ve ayaklanmaları yönetimi zayıflattı. Parçalanmaya başlayan Ertana ülkesi Tokat ve Niksar yörelerinde Tacettinoğulları, Hacı Kutluşah ve diğer beylerin egemenlik çatışmaları ile çökmeye başladı. Nihayet 2. Ertana hükümdarı Alaattin Ali, kendi döneminde bu huzursuzlukları önlemeye çalışan devlet adamıydı. Kadı Burhanettin büyük mücadeleler sonunda yönetime karşı bağımsızlığını ilan etti. Bu büyük beyliği Sivas'tan yönetmeye başlayan Kadı Burhanettin, kendisine bağımlı olmak istemeyen Tokat, Niksar, Zile ve Turhal emirleri ile şiddetli çatışmalara girdi, Tokat'ı sık sık kuşattı ise de başarılı olamadı. Aynı zamanda şair olan Kadı Burhanettin, Osmanlı hükümdarı Yıldırım Beyazıt ile savaştı. 1398'de de Akkoyunlu hükümdarı ile girdiği savaşta öldürüldü. Kadı Burhanettin ile emirler arasında bitmez tükenmez çatışmalardan usanan Tokal halkı, Osmanlı Sultanı Yıldırım Bcyazıt'a başvurarak illerinin Osmanlı birliğine katılmasını istediler. OSMANLI İMPARATORLUĞU DÖNEMİ 1392 yılında Osmanlı Beyliği'ne katılan Tokat'ın adı Dârü'n Nasr olarak değiştirilmiştir. Bundan kısa bir süre sonra Anadolu'ya giren Timur orduları Tokat kalesini kuşatmış, ancak elde edemeyince kentte büyük tahribat yapmıştır. Fetret Devri dediğimiz dönemde Şehzade Çelebi Mehmet'in Amasya ve Tokat yörelerinde ayaklanmaları bastırması, Osmanlı Devleti'nde yeniden dirlik ve düzenlik sağlanması ile Tokat 5 yüzyıl süren Osmanlı birliği içinde kalmıştır. Timur, Şah İsmail kuşatmaları, uzun Hasan, Şah İsmail, Karayazıcı, Celali ve diğer ayaklanmaların yakıp yıktığı Tokat, su taşkınları ve yer sarsıntılarının yaptığı hasara rağmen önemini ve gelişimini yitirmemiştir. Başta dokumacılık, yazmacılık, bakırcılık ve dericilik olmak üzere sanayi ve ticaret gelişmiş, 14 büyük han, birçok camii ve medresenin yanı sıra saraylar, hamamlar, köprüler ve çeşmeler yapılmıştır. Yabancı seyyahların ve Evliya Celebi'nin güzellik ve nimetlerini anlatmakla bitiremedikleri Tokat 1617 yılında Valide Sultanlara Voyvodalık olmuş, ünlü Osmanlı sultanlarının gelip gördüğü orduları ile konakladığı siyasi, kültürel ve ekonomik bir merkez olmuştur. Tokat, Sivas Beylerbeyliği'nin sancak merkezi olarak, Osmanlı İmparatorluğu 'nda önde gelen kentlerden biri olmuştur. Gerileme devrinde kervan yollarından uzak kalan ve bir iç kent haline gelen Tokat,'Avrupa'da gelişen sanayi ve teknoloji ile savaşlardan olumsuz etkilenmiş, giderek bölgeler arası ticaret merkezi olma özelliğini kaybetmiştir. 1863'te nahiye, 1878'de Mutasarrıflık. 1920'de müstakil Liva olan Tokat, Cumhuriyet'in ilanına kadar kendi kabuğuna çekilmiştir. MİLLİ MÜCADELE'DE TOKAT Bilindiği gibi 19. yüzyılın ikinci yarısında sanayinin gelişmesi, sömürgecilik ve diplomatik ilişkilerin hızlanmasına neden oldu. Bu durum ise aynı zamanda büyük devletler arasında siyasi rekabet, ekonomik çıkar çatışmaları ve anlaşmazlıkları meydana getirdi. Avrupa devletleri, Osmanlı Devleti'ne "Hasta Adam" gözüyle bakıyor ve onu sömürülecek bir devlet; Türk Milleti'ni de idare edilmeye muhtaç bir millet olarak görüyordu. Osmanlı Devleti'ne gelince; Birinci Dünya Savaşından önce 1911 yılında girdiği Trablusgarb Savaşı'nda son Afrika topraklarını İtaya'ya kaptırmış, 1912-1913 yıllarındaki Balkan Savaşları'nda aldığı mağlubiyetle de Rumeli'deki nüfuzunu kaybetmiştir. Çanakkale Savaşına rağmen I. Dünya Savaşı'ndan da yenik ayrılan Osmanlı Devleti, Mondros Mütarekesi gibi haysiyet kırıcı bir antlaşmayı imzalamak mecburiyetinde bırakılmıştır.Türk Milleti'ne esaret zinciri vurmaya yönelik mütarekenin imzalanmasıyla Osmanlı Devleti artık resmen değilse bile, fiilen yıkılmış sayılmakta idi.Ancak, bütün bu olumsuzluklara rağmen, millet egemenliğine dayalı yeni bir Türk Devleti kurma fikri ile yola çıkan Mustafa Kemal Atatürk, Türk Milleti'nin kurtuluşu yönünde hiç bir zaman ümitsizliğe kapılmadı. O, Türk Milleti'nin vatanı, bağımsızlığı, bayrağı, namusu... gibi kutsal saydığı değerleri korumada her türlü fedakârlıktan kaçınmayacağını çok iyi biliyordu. Türk Milleti'ne olan güvenini her fırsatta ifade eden Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs 1919 günü Samsun'a çıkarak Kurtuluş Savaşı yolunda ilk adımı atmış oldu. Samsun'da başlayan bu yolculuk Kavak, Havza, Amasya ve Tokat istikametinde devam edecektir. Tokat, Birinci Dünya Savaşı sonlarında Sivas vilayetine bağlı bir sancak merkezi durumunda idi. Bu tarihlerde nüfusu yüz bini aşan Tokat Sancağı'nda, Türkler çoğunlukta, Rum ve Ermeniler ise azınlık durumunda idi. Zile, Reşadiye, Niksar ve Erbaa Tokat'a bağlı kazalardı. Mondros Mütarekesi'nin imzalandığı günlerde ve hemen sonrasında Anadolu'da baş gösteren sıkıntı, şüphesiz Tokat Sancağı halkını da üzmüş ve gelecek hakkında endişeye düşürmüştür. Bilhassa, Tokat'ta azınlık durumunda olan Rumların, merkezi Samsun olmak üzere Tokat'ı da içine alan bölgede Pontus Devleti kurmak istemeleri, Tokat halkının tedirginliğini daha da artırmakta idi. Bu durum karşısında Tokat'ta yaşayan Müslümanlar tedbir amacı ile 25 Şubat 1919 tarihinde "Karadeniz Türkleri Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" Tokat şubesini kurdular. Bu şubenin bir ay sonra da merkezi İstanbul'da olan "Vilayeti Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ne" bağlandığı bilinmektedir.15 Mayıs 1919'da Yunanlıların İzmir'i işgal etmeleri Tokat halkı tarafından tepkiyle karşılanır. Tokat ve kazalarında Redd-i İlhak Cemiyetleri kuruldu. Yunan işgalini protesto etmek amacıyla da 20 Haziran 1919 günü Niksar'da miting yapıldı. Niksar halkı nümayiş (miting) sonunda alınan kararları "Redd-i İlhak Cemiyeti Reisi Mahir" imzasıyla itilaf Devletleri temsilcileri ile A.B.D. Cumhurbaşkanı Wilson'a gönderir. Bu kararlarda "Biz Türk olan her vatan parçasının Türk kalmasını istiyoruz. Siz de buna söz vermiş idiniz. Şimdi ise sözünüzde durmadığınızı görüyoruz. Anadolu'ya uzatılacak bir tecavüz bizi öldürmek için uzatılan bir adımdır. İnsaniyet ve adalet namına suikastten vazgeçiniz." denilmektedir. Bu arada, 1. Dünya Savaşı'ndan dönen ihtiyat Zabitleri Tokat'ta "İhtiyat Zabitleri Teavün Cemiyeti" adı altında bir cemiyet kurdular. Bu cemiyeti kuranlar hem kendi aralarında yardımlaşmayı sağlamak hem de memleket davalarıyla ilgilenmek amacıyla ortaya çıkmışlardır. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin çalışmalarını yeterli görmeyen ihtiyat Zabitleri: "Memleketin derin yaralarını saracak vatanperver adamları göremiyoruz. Kuvvetli bir heyet yoktur ki, Tokat'ı bu hususta tanıtabilsin. Kendilerini idareden aciz adamlar, bu tehlikeli zamanlarda Tokat halkım nasıl yönetecekler?" diyerek Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti İdari Hey eti'ne gençlerin de alınmasını istemişlerdi. Sonunda istekleri yerine getirilerek gençlerin de Müdafa-i Hukuk Cemiyeti'ne girmeleri sağlanmıştır. Bu durum Tokat'taki mücadele azmine daha da güç kazandırmıştır. 9. Ordu Müfettişi olarak Anadolu'ya gönderilen Mustafa Kemal Paşa, 26/27 Haziran 1919 gecesini Tokat'ta geçirdi ve ertesi sabah Sivas'a hareket etti. Mustafa Kemal Tokat'a geldiğinde Belediye binasında şehrin ileri gelenleriyle bir toplantı yaparak memleketin durumu hakkında genel bilgi verdikten sonra Milli Mücadele'nin kaçınılmaz olduğu konusunda Tokatlıları ikna etti. Tabii bu arada Mustafa Kemal Paşa'nın bazı engellerle karşılaştığımı belirtmek gerekir. Mesela, Sivas'a hareketi sırasında Sivas Valisi Reşit Paşa, Mustafa Kemal'i tevkif etmesi için özel olarak görevlendirilir. Ancak Mustafa Kemal Paşa, tedbirliliği ve ince zekâsı sayesinde bu engelleri aşmayı başarmıştır. 23 Temmuz 1919'da toplanan Erzurum Kongresi'nde vatanın bütünlüğü ve milletin istiklâli ile ilgili kararların alındığı bilinmektedir. Bu kongreye Tokat'tan Rıfat (Hamamcıoğlu) Bey ile Sabri Efendi (Emekli Askeri Kâtip) katılmışlardır. Rıfat Bey, kongrede yaptığı konuşmada davalarının "Hak ve istiklal" davası olduğunu belirtmiştir. Sivas Kongresi'ne Tokat'tan temsilci katılmamasına rağmen, Erzurum Kongresi'nde Temsil Heyeti üyeliğine seçilen Bekir Sami Bey'in Tokatlı olmasından dolayı Tokat'ın Sivas Kongresi'nde temsil edilmiş olduğunu söyleyebiliriz. Sivas Kongresi sona erdikten hemen sonra Temsil Heyeti, Damat Ferid Paşa hükümetini istifaya zorlamak amacıyla İstanbul ile haberleşmeyi kesme kararı aldı. Alınan bu karara Tokat da aynen uymuştur. 12 Ocak 1920'de açılan son Osmanlı Mebusan Meclisi'nde Tokat, Ahmet ve Şevki Beyler ile Ömer Fevzi Efendi tarafından temsil edilmiştir. İstanbul'un İngilizler tarafından işgal edilmesi ve İngilizlerin Meclis-i Mebusan'ı basarak bazı Mebusları tutuklayıp sürgüne göndermeleri, diğer illerde olduğu gibi Tokat'ta da nefretle karşılandı. Türk Milleti'ne yapılan bu haksızlıkları protesto etmek için Tokat ve kazalarında mitingler tertip edildi. Ayrıca, bu vahim olayı kınamak amacıyla itilaf Devletleri mümessillerine telgraflar çekildi. İstanbul'un işgali ve Mebuslar Meclisi'nin dağıtılmasından sonra artık İstanbul'un dışında yeni bir hükümet kurma fikri iyice kuvvet kazanmaya başladı. Nihayet, 23 Nisan 1920'de Ankara'da açılan TBMM İstanbul'u tanımadığını ilan etmek suretiyle Türk Milleti'nin kurtarılması görevini üzerine almış oldu. Açılan bu yeni mecliste Tokat'ı temsil eden milletvekilleri ise; Rıfat (Hamamcıoğlu) Bey, Hamdi (Mütevellioğlu) Bey, Mustafa Vasfi (Süsoy) Bey, Nazım (Eski Harput Valisi) Bey ve İzzet (Gençağaoğlu) Bey'dir. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılması kararını tepkiyle karşılayan İstanbul Hükümeti, Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi'ye 11 Nisan 1920'de bir fetva verdirerek bu yolla Kuva-yı Milliye ruhunu yok etmeye çalıştı. Anadolu'nun her tarafına duyurulan bu fetva bazı bölgelerde etkisini göstererek isyanların çıkmasına sebep oldu. Nitekim, 14 Mayıs 1920 günü Postacı Nazım adında biri, Sivas'ın Yıldızeli kazasına bağlı Kaman köyünde isyan etti. Bu isyana karşı tedbir maksadıyla Tokat'ta 50 kişilik Kuva-yı Milliye kuruldu. Ayrıca Köprübaşı, Niksar Yolu, Çay, Beybağı ve Erenler mahallelerinde dışarıdan gelebilecek bir tehlikeye karşı kuvvet bulunduruldu. Bu arada Niksar ve nahiyelerinden de yardım sağlandı. 9 Mayıs 1920'de Postacı Nazım Yenihan Kaymakamlığı'na gönderdiği mektupta: "Kavak'ta verilen söze itimadan milletçe muhafaza sükuna karar verilmişken, 50 kişilik bir müfrezenin sevk edilmesinden arada itimat kalmadı. İsteklerimize tahriri cevap alamaz isek muhafaza sükunu mevcut kuvvetimizle ihlâl edeceğiz" diyordu. Bu isyanın bastırılması için Mustafa Kemal, Zile'de bulunan 3. Kolordu Komutanı Sefahattin Bey'i görevlendirdi. Merkezi Amasya'da bulunan 5. Kafkas tümeni Komutanı Yarbay Cemil Cahit (Toydemir) 3. Kolordu'dan aldığı emir üzerine bir tabur askeri Zile yoluyla Artova'ya, bir başka taburu da Tokat'tan Yıldızeli'ne gönderdi. Ancak, gönderilen bu birlikler asiler karşısında başırılı olamadılar. Bu durumdan iyice cesaret alan asiler Zile'yi işgal ettiler. Tümen komutanı Yarbay Cemil Cahit, Yıldızeli'nde bulunan askeri birliğin de desteği ile Zile'ye girdi ve burayı işgalden kurtardı. Suçlular ve asiler yakalanarak ağır şekilde cezalandırıldı. Postacı Nazım, Samsun bölgesinde yakalanarak Amasya'ya getirildi ve idam edildi. Tokat bölgesinde, TBMM kuvvetlerim uğraştıran bir başka isyan ise Aynacıoğlu Hasan tarafından çıkarılan isyandır. Aynacıoğlu çetesi, Akdağ Mağdeni doğusunda bulunan Ayvalıközü'nde Binbaşı Çolak İbrahim Bey kumandasında 2. Kuvva-i Seyyare tarafından dağıtılmasına rağmen Aynacıoğlu Hasan, Hükümet kuvvetlerini bir süre uğraştırdı. Nihayet 1921'de Batı Anadolu'da Yunanlılarla savaşmak şartı ile teslim oldu. Bu olayların dışında Tokat ve kazalarında başka çete olayları da görülmektedir. Bunlar arasında Molla Veli (Artova'nın Çıkrık Köyü), Kürt Bekir (Kazova'nın Munamah Köyü), Koca Molla (Olukalan Köyü), Deli Şükrü (Şıhlar Köyü), Ali Çavuş (Fadlı Köyü), İzzet (Erbaa Beldağı Köyü) çeteleri başta gelmektedir. Bu çetelerden bazılarının Tokat'ta Rum isyanını bastırmasında hükümete yardımcı oldukları da inkâr edilemez. Anadolu'da Kuva-i Milliye hareketini engellemek ve tamamen ortadan kaldırmak amacıyla İstanbul Hükümeti 'nin kışkırtmaları sonucunda çıkan isyanlardan başka bunlardan daha tehlikeli bir durumda olan Rum çeteleri hemen sonra tedhiş hareketlerine başladılar. Karadeniz bölgesinde başlayan Pontusçuluk hareketi. Fener Rum Patrikanesi tarafından kışkırtılıyor ve Yunan hükümetince de destekleniyordu. Merzifon Amerikan Koleji'nde okuyan Rum öğrencileri 1904 yılında gizli Pontus Cemiyeti'ni kurdular. 1908'de de çalışmasını genişleten Pontus Cemiyeti, "Müdafaa-i Meşruta" ve "Mukaddes Anadolu Rum Cemiyeti" gibi cemiyetler tarafından destekleniyordu. Bunlardan Müdaiaa-i Meşruta Cemiyeti'nin bir şubesi de Tokat'ta açıldı. Mondros Mütarekesi'nden sonra iyice azıtan Rumlar, bilhassa Tokat'ın Erbaa, Niksar ve Reşadiye kazalarında faaliyette bulunuyorlardı. Rum çetelerinin bu bölgelerde köyleri bastıkları, ırza geçtikleri, Müslümanları öldürdükleri, evleri yakıp malları gasp ettikleri bilinmektedir. TBMM hükümeti, 1921'de Rum çetelerine karşı giriştiği mücadelede büyük ölçüde başarılı oldu. Tokat temsilcilerinden Rıfat Bey, 18 Mayıs 1922 günü meclise verdiği önerge ile Dahiliye Vekilinden Pontusçuluk hakkında açıklama yapmasını istedi. Karadeniz'deki Rumların büyük bir kısmı memleketin başka bölgelerine gönderilmek sureti ile Pontusçuluk hareketi önemli ölçüde çözüme kavuştu. Böylece Tokat'ta etnik bütünlük sağlanmış oldu.