-
İçerik Sayısı
2.917 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
2
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
_asi_ tarafından postalanan herşey
-
ARTVİN'İN TARİHİ Tarih Öncesi Çağlarda Artvin ve Çevresi Göçebe yaşam tarzını benimseyen biz Türklerin ataları yazılı edebiyat yerine sözlü edebiyat geliştirdikleri için, günümüzde Artvin’in tarih öncesi dönemlerine ait bilgileri İran ve Bizans kaynakları yada Erzurum ya da Kars’a dair günümüz araştırmacılarının eserlerinden öğrenebilmekteyiz. Artvin ve çevresi oldukça köklü ve zengin uygarlıkların yaşadığı bir bölgedir. Toprak yapısının elverişsiz olması ve bilim merkezlerinden uzaklığı nedeni ile planlı ve bilimsel tarzda arkeolojik çalışmalar yapılamamıştır. Buna rağmen Prof Dr. İbrahim KÖKTEN’in Kars civarında ve Çıldır Gölünün karşısına yaptığı kazılarda dolmen ve menhir kalıntıları bulunmuştur. KÖKTEN 1965’te Kars’ın güneyinde ve Aras nehrinin kuzey kesimindeki Ala Dağın doğu eteğinde Camışlı Köyünün sınırındaki kayalıklarda geyik avcılığı ile ilgili duvar resimleri bulunmuştur. 1933 ve 1955 yıllarında Yusufeli ve Şavşat yörelerinde halkın bulduğu bakır baltaların MÖ 3000-4000 yıllarına ait olduğu sanılmaktadır. Aynı yörede bulunan tunç baltaların 3000-2000 yıllarına ait oldukları bilinmektedir. Artvin ve çevresi tarih öncesi devirleri cilalı taş devrinden başlayarak bakır-tunç demir devri olarak sırası ile yaşamıştır. MÖ 10 bin ile 8 bin yıllarından kalma cilalı taş çağına ait insan izleri Artvin’de de bu çağlarda insanların yaşamış olduğu izlenimini vermektedir. Bulunan madeni eşyalar ise tarih öncesi devirlerin sırası ile yaşandığını belgelemektedir. Artvin’de İlk Devletler ve İstilalar Artvin’e egemen ilk Kavim Türklerin ataları olarak kabul gören Hurrilerdir. MÖ 2000 tarihinden başlayarak Huriler Artvin ve çevresinde site devletleri kurmuşlardır. Hitit kralı II. Murşit MÖ 1360’ten itibaren 20 yıl sürdüğü seferler ile Artvin’i ele geçirmiştir. Hurrilerin soyundan gelen Urartular, başkenti Van olan, geliri tarım-hayvancılık-ticarete dayalı doğru Anadolu merkezli bir devlet kurmuşlardır. Kuzey sınırlarını Artvin’e kadar genişlettiler. Ancak doğudan büyük göçlerle gelen İskitlerin baskısına dayanamadılar ve yıkıldılar. Artvin bu kez Kafkasya merkezli İskit devletinin batı sınırında yer aldı. Eski Yunan tarihçisi Heredot’un İskit diye nitelendirdiği bu devlet çağının öncüsüydü. Tekerleği icat eden, atı evcilleştiren, tarihte ilk beyin ameliyatını gerçekleştiren İskitler, Artvin’i ele geçirerek bu alanı askeri üs olarak kullanmaya başlamışlardır. İskitler sonrası Arsaklar adı verilen sülale Artvin’e egemen oldu. Şamanist dini öğretiye inanan bu sülale MS 350’li yıllarda Bizans etkisinde kalarak İsevi dini kabul ettiler. Daha sonra da Bizans’ın tahakkümü altına girdiler. 575 yılında İran Kralı I. Darivs Bizans’a saldırınca bundan istifade eden Hazar Türküleri (11) Çoruh boylarına egemen oldular. Hz.Osman döneminde İslam orduları kumandana Mesleme Oğlu Habib Bizans’ı yenerek Şavşat-Ardanuç-Artvin’i ele geçirdi. Hazar denizine ilerlemek istese de Musevi yeti kabul eden Hazarlar tarafından durduruldular. Emeviler döneminde Hazarlar ile birleşen Artvin halkı İslam ordularına karşı direndi. 786’da Abbasi Halifesi Harun Reşit Çoruh bölgesini başkenti Bağdat’a bağladı. 853-1023 Artvin Bagratlar ve Sac adlı Abbasilere bağlı iki beylik kuruldu. Sac emirliği yıkılınca Artvin tekrar Bizans’ın eline geçti. Bu esnada İran Merkezli kurulan Selçuklu Devletinin reisi Tuğrul Bey Anadolu nun keşfi için 1018’de kardeşi Çağrı Bey’i batıya gönderdi. 1040 Dandanakan Savaşında Gaznelileri yenip devlet statüsüne çıkan Selçuklular 1048 Pasinler savaşı ile Artvin sınırına kadar geldiler. Alparslan 1064’te Gürcistan seferine çıkarak Çoruh boylarını ele geçirir. Alparslan’ın ölümü üzerine Bizans’tan yardım alan Gürcü Kralı Gorgi Artvin’i tekrar ele geçirdi. Fakat 1081’de Melikşah’a yenilince Melikşah’ın desteği ile Çoruh’uda içine alan Erzurum-Bayburt –Kars merkezli Saltukoğlu beyliği kuruldu. Türk nüfusunun Artvin’e yayılması hızlandır. Büyük Selçuklu Devletinin yıkılışı sonrası Artvin Azerbaycan merkezli İldeniz oğlu Atabeyliğine bağlandı. 1263’te Kubilay Artvin’i ele geçirerek bu yöreyi İlhanlı topraklarına kattı. 1265’te Kıpçak Türkü olan Sark is bu yörede Çıldır Atabeyliğini kurdu. 1458-1463-1466 yılları arasında Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan Çoruh boylarına üç sefer düzenlese de Osmanlı hükümdarı II. Mehmed’e Oltukbeli savaşında yenilince zayıflama süresince girerek Safevilerin 1502’de eline geçmiştir. Osmanlı Serhat Şehri Artvin Artvin İlinin Osmanlı yönetimine geçtiği evrelere ait belgeler yeterli değildir. Bununla beraber II. Mehmed’in Trabzon Rum Devletini yıkarak Karadeniz bölgesinin sahil kıyısını Artvin İlinin kıyı kesiminden itibaren ele geçirdiği bilinmektedir. Bu esnada Artvin-Yusufeli-Ardanuç-Borçka Çıldır Atabeyliğinin elinde bulunuyordu. I. Selim Trabzon valisiyken Gürcistan’a yaptığı seferde Batum’un güneybatısında bulunan Güney Kalesini ele geçirmiştir. Bu kalenin adı ile sancak kuran I. Selim sancağa Borçka-Hopa ve Artvin’i bağlamıştır. Çaldıran seferinden 20 yıl sonra Erzurum Beylerbeyi Mehmed Han Yusufeli civarına akınlar yapmıştı. Ardanuç Atabeyi II. Keykavus ayaklanınca I. Selim’in oğlu padişah I.Süleyman ikinci veziri Kara Ahmet Paşayı isyanı bastırmakla görevlendirmiştir. Kara Ahmet Paşanın İkinci seferi ile Pert-Eğekte adlı ilk Livane Sancağı kuruldu. 1549-51 yılları arasında Şavşat-Yusufeli arasındaki Ardanuç bölgesi iki yıl kadar II. Keykavus’un elinde kaldı. 13 Haziran 1551 günü Ardanuç Kalesini de fetheden Erzurum Beylerbeyi İskender Paşa bu bölgeyi de Osmanlı ülkesine kattı. II. Keykavus kaçarak İran’a sığındı. 1627’de Osmanlı topraklarına katılan Acaristan’ın önemli bir merkezi olan Batum şehri ise III. Ahmed dönemi vezirlerinden Hasan Paşa tarafından 1703’te kurulmuştur. Artvin ve çevresi Çıldır eyaleti ile birlikte yaklaşık 250 yıl Osmanlı Devletinin egemenliğinde kalmıştır. 1828 Osmanlı Rus savaşı ve savaş sonucu imzalanan Edirne Anlaşması ile Ahıska Osmanlı elinden çıkınca Çıldır eyalet teşkilatı bozuldu. Anlaşma gereği Çıldır eyaletinin bir kısmını Osmanlı kaybetti. Buna karşılık Artvin-Borçka-Ardanuç-Şavşat-Yusufeli Osmanlı elinde kaldı. 1854-56 Kırım Savaşında Osmanlı Devleti İngiltere’den aldığı destek ile Batum yakınlarındaki Şevket-İl kalesine saldırdı. Savaş başlayınca 600 kadar Artvin’li gönüllü Kars savunmasında başarılı savaşlar verdiler. Rusların güneye inme ve dünya imparatorluğu yaratma planı ile 1877-78 (93 Harbi) Osmanlı-Rus savaşı çıktı. Bu savaş Artvin yöresi halkına pahalıya mal oldu. 24 Nisan Rusya Kars-Ardahan-Batum’u işgal ettikten sonra Türk topraklarına doğru ilerlemeye başladı. 2 Mayıs 1877’de 800’den fazla askerimizi şehit ettiler. Ardahan dolayını ele geçiren Ruslara karşı Artvin halkı Ardanuç ve Şavşat’a doğu göç etmeye başladılar. Şıpka geçidinde hatalı hatlar kuran Süleyman Paşa yüzünden Ruslar bu hatları delerek Doğu Anadolu içlerine kadar ilerlediler. Osmanlı barış teklifinde bulunmak zorunda kaldı. 3 Mart 1878’de Osmanlı ile Rusya arasında 29 maddeden oluşan Ayestefanos barışı imzalandı.19. maddesinde yer alan 245.207.301 altın tazminatını ödemeyen Osmanlı, Kars-Ardahan-Batum topraklarını Rusya’ya tazminat karşılığı vermek zorunda kalmıştır. Bu barış Avrupalı devletlerin çıkarına aykırı düşünce 23 Aralık 1978’de Berlin Barışı imzalandı. Bu barış ile Elvire-i Selase denen Kars-Ardahan-Batum Rusya eline geçti. 8 Şubat 1879’da Osmanlı ile Rusya arasında imzalanan büyük Muhaide anlaşması ile Kars-Ardahan-Batum’da yaşayan Türkler batıya doğru göç etmeye başlamışlardır. Gerçek Fransız Devriminin getirdiği ulusalcılık ilkesi gerekse de Rusların güneye inmek için uyguladığı, politikalar sonucu bir Türklerin yüzyıllar boyu beraber yaşadığı, sadık millet diye adlandırdığı Ermeniler I. Dünya savaşına kadar en kanlı savaşları yaptığımız milletlerden bir olmuştur. Milli Mücadele Döneminde Artvin 1917 Ekiminde Bolşevikler Rusya’da yönetimini ele geçirerek Ramonov hanedanlığını devirince yeni kurulan Sovyet Rusya I. Dünya savaşından çekilerek 18 Aralık 1917’de Artvin ve Şavşat’tan çekildi. Sovyet Rusya 3 Mart1918’de I. Dünya savaşına katılan devletlerle imzalandığı Bresk-Litovsk Anlaşması hükmünce Kars-Ardahan-Batum’u Osmanlıya bıraktı. 15 Kolordunun başında bulun Kazım Karabekir Erzurum-Erzincan-Erivan bölgesine girdi. 18 Haziran 1918’de Osmanlı Hükümeti Gürcistan Milli hükümeti ile anlaşarak Kars-Ardahan-Batum illerinde hak iddia etmelerini engelledi. I. Dünya savaşından yenik ayrılan Osmanlı Devleti adına 30 Ekim 1918’de Bahriye Nazırı Rauf ORBAY Mondros Ateşkes Anlaşmasını imzaladı. Bu ateşkesten 1 ay sonra 17 Aralık 1918’de İngiltere Batum’u işgal etti. 1878-1918 arası 40 yıl süren Rus işgali sonrası İngiliz işgali başlıyordu. Mondros’un 5.Maddesi gereği işgale karşı direnen Milislerin elinden silahları alındı. İngiliz generali Ravtenson Kazım Karabekir’e çektiği telgraf ile ordusunu terhis etmesini istese de Karabekir bunu kabul etmedi. 19 Mayıs 1919’da Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk Türk yurdunun düşman işgalinin kurtuluşu için Samsun’da ele aldığı meseleyi Havza ve Amasya Genelgeleri ile tutuşturdu. Doğu Anadolu’da 23 Temmuz’da topladığı Erzurum Kongresi ile yöre halkını emperyalist İngilizler ve piyonu Ermenilerin niyetlerine karşı birleştirdi. 1920 başında Gürcistan’da bulunan Gürcü İslamaiyesi adlı cemiyet Batum ve Artvinli Gürcistan’a katarak istiyordu. Bu olayı haber alan Kazım Karabekir olayı önledi. 28 Ocak 1920’de son Osmanlı Mebuslar Meclisinde alınan Misak-ı Milli kararları ile Kars-Ardahan-Batum’da halkoylamasına gidileceği kararı alındı. Bu kararın alınmasının temel nedeni bu topraklarda Türk nüfusunun fazla olmasından kaynaklanıyordu. İngiliz işgal kuvvetlerinin Batum’dan çekilmesi üzerine Gürcistan hükümeti 1 Temmuz 1920’da Batum’u işgal etti. Bu işgal sırasında TBMM’nin Batum Milletvekillerinden M.Edip DİNÇ ve Ahmet Akit Beyler 1129 kişilik Milli olayları ile işgale karşı üstün gayretler sergilemişlerdir. TBMM’nin Eylül-Aralık 1920’de üç ay süren Ermeni savaşında başarılı olması sonrası M.Kemal Gürcü hükümeti ile temaslara başlamıştır. Artvin’in Kurtuluşu Gürcistan sefiri Siman MİDİVANI 17 Ocak 1921’de Ankara’ya gelerek itimatnamesini M. Kemal’e iletir. M. Kemal Gürcü sefaretinden derhal işgal ettikleri toprakları boşaltmalarını ister. Sefir geçen günler boyunca TBBM Hükümetini oyalamayı sürdürünce Hariciye Nazırı Bekir Sami Bey Gürcistan’a sert bir nota verdi. 23 Şubat 1921’de TBMM ve Gürcü hükümetleri arasında Batum anlaşması imzalandı. Bu tarihten itibaren Artvin-Ardanuç-Borçka ve Şavşat’tan Gürcü kuvvetleri çekildi. 45 yıllık esaret sona erdi. Diğer yandan Trabzon’dan Artvin’e kuvvetleri ile hareket eden Miralay Şükrü Bey Oruçlu köyünden Kamil Beyi Kaymakam vekili tayin ederek kendisi Batum’a geçti. 7 Mart 1921’den itibaren Artvin’de Türk bayrağı dalgalanmaya başladı. Cumhuriyet Döneminde Artvin 1878-1918 ve 1918-1921 arası Rusya-Ermeni-İngiliz-Gürcü idaresinde kalan Artvin-Borçka Şavşat kazaları 7 Mart 1921’den itibaren 4 ay kadar Ardahan kazasına bağlanmıştır. Yeni Türk devletinin ilk Anayasası olan 20 Ocak 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye’de 24 Nisan 1924’te yapılan değişikler ile Liva-Sancak teşkilatı kaldırılınca Artvin vilayet haline geldi. 1926 Haziranında 877 sayılı kanunla Yusufeli kazası Erzurum vilayetinden alınarak Artvin’e bağlandı. 1928’de 1282 sayılı kanunla Borçka kazası nahiye haline getirilerek Artvin’e bağlandı. Dokuz yıl Artvin vilayeti teşkilatı ile yönetilen bu yerler 1 Haziran 1933’te 2197 sayılı kanunun ikinci maddesine göre merkezi Rize olmak üzere Artvin ve Rize birleştirilerek Çoruh vilayeti teşkil edilmiştir. Arazi şartlarının zorluğu, Artvin ve çevresinin vilayet merkezine olan uzaklığı birtakım sorunlara yol açmıştır. Dönemin Başbakanı İsmet İNÖNÜ’nün 25 Temmuz 1935 tarihindeki Artvin’i ziyaretinde durum kendisine iletilmiştir. Bunun üzerine hükümet 4 Kasım 1936’da kabul edilen 2885 sayılı kanun ile merkezi Rize olan Çoruh vilayeti kaldırıldı. Artvin Merkez, Hopa,Borçka, Şavşat kazaları ile evvelce Erzurum’a verilmiş Yusufeli Kazasını da alarak Artvin olan Çoruh İli teşkilatı kabul edildi.
-
Artvin Genel Bilgi Doğu Karadeniz Bölgesi'nde, Rusya sınırında yer alan Artvin'in güneydoğusunda Kars, güneyinde Erzurum, batısında Rize bulunmaktadır. Kuzeydoğusu Rusya, kuzeybatısı da Karadeniz ile sınırlanmıştır. Artvin, büyük ölçüde engebeli ve dağlık bir arazide olup, Çoruh Irmağı vadisi geçit vermeyen bu dağları ikiye ayırır. Bu vadinin kuzey ve kuzeydoğusunda yüksekliği 3000 m.yi aşan Doğu Karadeniz sıradağları yer alıp, denize doğru dik sırtlar halinde uzanır. Bölgedeki belli başlı dağlar Yalnızçam Dağları, Karçal Dağı'dır. Kıyıdan iç bölgelere doğru gidildiğinde arazinin birden yükseldiği görülür. Artvin 'de, ova olarak nitelendirilebilecek alanlar, Arhavi ve Hopa kıyı şeridindeki aluvyal düzlükler dışında başka bir düzlüğe rastlanmaz. İl sınırları içinde 30'a yakın akarsu vardır. Oltu Çayı, Tortum Çayı, Murgul deresi, İçkale Suyu, Deviskel Deresi, Berta Deresi ve Ardanuç Suyu bunların başında gelmektedir. Bu akarsulardan Karadeniz’e dökülenler dışında kalanlar Çoruh Nehri’nin kollarıdır. Ayrıca İlin çeşitli yerlerinde çok sayıda doğal göl vardır. Bunlardan; Şavşat ve Borçka İlçelerinde bulunanları doğal güzellik ve turizm açısından en önemlileridir. Artvin'in bol yağış alan yüksek dağları orman örtüsü ile kaplıdır. İğne yapraklı ağaç türlerinin ağırlık kazandığı bu ormanların orman altı florası ile de dikkat çeker. Burada yaşayan çeşitli av hayvanları bölgeyi bir av merkezi haline getirmiştir. Ormanların zengin bir bitki örtüsü arıcılık için de elverişli bir ortamı oluşturmuştur. İlin yüzölçümü 7.436 kilometrekaredir. İlin ekonomisi tatrım ve hayvancılığa dayalıdır. Arazinin engebeli yapısı tarım alanlarını sınırlı bir hale getirmiştir. Yörede çay, fındık, mısır, portakal, mandalina ve elma gibi ürünler yetiştirilir. Hayvancılık daha çok yüksek kesimlerde ve yaylalarda yoğunlaşmıştır. En çok sığır ve koyun beslenirse de en önemli ihracat ürünü baldır. Artvin'in eski bir yerleşim yeri olduğu bilinmekle beraber, yörede yeterli araştırma yapılmadığından tarih öncesine ait bilgiler yetersizdir. Ancak, çevrede yapılan kazılar ve yol yapımı sırasında ortaya çıkan buluntulardan MÖ.3000'lere kadar inen Tunç Çağına ait bazı yerleşme izleri ile karşılaşılmıştır. İlk yerleşenlerin kimliği konusunda da yeterli bir bilgimiz bulunmamaktadır. Bununla birlikte, Artvin yöresine ilk yerleşenlerin MÖ.2000'lerde Orta Asya'dan gelen Hurriler olduğu bilinmektedir. Prof Dr. İbrahim Kökten’in Kars civarında ve Çıldır Gölünün karşısına yaptığı kazılarda dolmen ve menhir kalıntıları bulunmuştur. Prof. Kökten,1965’te Kars’ın güneyinde ve Aras nehrinin kuzey kesimindeki Ala Dağın doğu eteğinde Camışlı Köyünün sınırındaki kayalıklarda geyik avcılığı ile ilgili duvar resimleri bulunmuştur. 1933 ve 1955 yıllarında Yusufeli ve Şavşat yörelerinde halkın bulduğu bakır baltaların MÖ 3000-4000 yıllarına ait olduğu sanılmaktadır. Aynı yörede bulunan tunç baltaların 3000-2000 yıllarına ait oldukları bilinmektedir. Artvin ve çevresi tarih öncesi devirleri cilalı taş devrinden başlayarak bakır-tunç demir devri olarak sırası ile yaşamıştır. MÖ.10.000-8.000 yıllarından kalma cilalı taş çağına ait insan izleri Artvin’de de bu çağlarda insanların yaşamış olduğu izlenimini vermektedir. Bulunan madeni eşyalar ise tarih öncesi devirlerin sırası ile yaşandığını belgelemektedir. Hitit kralı II. Murşit MÖ.1360 yıllarında Artvin’i ele geçirmiştir. Hurrilerin soyundan gelen Urartular, başkenti Van olan, geliri tarım-hayvancılık-ticarete dayalı Doğu Anadolu merkezli bir devlet kurmuşlardır. Kuzey sınırlarını Artvin’e kadar genişlettiler. Ancak doğudan büyük göçlerle gelen İskitlerin baskısı sonucu yıkılmıştır. Artvin bundan sonra Kafkasya'dan gelen İskitlerin egemenliği altında kalmıştır. İskitler, Artvin’i ele geçirerek, askeri üs olarak kullanmaya başlamışlardır. İskitlerden sonra, Arsaklar adı verilen bir sülale Artvin’e egemen olmuştur. Şaman dinine bağlı olan bu sülale MS. 350’li yıllarda Bizans etkisinde kalarak Hıristiyanlığı kabul etmişlerdir. Böylece Bizans yöreye dini anlamda da hakim olmuştur. MS.575 yılında Pers Kralı I. Darius Bizans’a saldırmış, bundan yararlanan Hazar Türküleri Çoruh boylarına egemen olmuşlardır. Hz.Osman döneminde İslam orduları kumandana Mesleme Oğlu Habib, Bizans’ı yenerek Şavşat-Ardanuç-Artvin’i ele geçirmiştir. Emeviler döneminde Hazarlar ile birleşen Artvin halkı Arap ordularına karşı direnmişse de 786’da Abbasi Halifesi Harun Reşit Çoruh bölgesini başkent Bağdat’a bağlamıştır. 853-1023 Artvin'de Bagratlar ve Sac isimli Abbasilere bağlı iki beylik kurulmuştur. Bunlardan Sac emirliği yıkılınca Artvin yeniden Bizans’ın eline geçmiştir. 1040 Dandanakan Savaşında Gaznelileri yenen Selçuklular, 1048 Pasinler savaşı ile Artvin sınırına kadar gelmişlerdir. Alparslan 1064’te Gürcistan seferine çıkarak Çoruh boylarını ele geçirmiş, .Alparslan’ın ölümünden sonra Bizans’tan yardım alan Gürcü Kralı Gorgi Artvin’i tekrar ele geçirmişse de 1081’de Melikşah’a yenilince, Melikşah’ın desteği ile Çoruh’uda içine alan Erzurum-Bayburt –Kars merkezli Saltukoğlu Beyliği kurulmuştur. Bundan böyle Asya'dan gelen Türkler Artvin’de yaygınlaşmıştır. Büyük Selçuklu Devletinin yıkılışından sonra Artvin bir süre Atabeyliğine bağlanmış, 1263’te Kubilay Artvin’i ele geçirerek bu yöreyi İlhanlı topraklarına katmıştır. 1458-1463-1466 yılları arasında Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan Çoruh boylarına üç sefer düzenlemişse de Osmanlı hükümdarı Fatih Sultan Mehmed’e Oltukbeli Savaşında yenilince, yöre 1502’de Safavilerin eline geçmiştir. Artvin İlinin Osmanlı yönetimine geçtiği evrelere ait belgeler yeterli değildir. Bununla beraber, Fatih Sultan Mehmed’in Trabzon Rum Devletini yıkarak Karadeniz bölgesinin sahil kıyısını Artvin İlinin kıyı kesiminden itibaren ele geçirdiği bilinmektedir. Bu esnada Artvin-Yusufeli-Ardanuç-Borçka Çıldır Atabeyliğinin elinde bulunuyordu. Yavuz Sultan Selim Trabzon valisiyken Gürcistan’a yaptığı seferde Batum’un güneybatısında bulunan Güney Kalesini ele geçirmiştir. 13 Haziran 1551'de Ardanuç Kalesini de fetheden Erzurum Beylerbeyi İskender Paşa bu bölgeyi de Osmanlı ülkesine katmıştır. Artvin ve çevresi Çıldır eyaleti ile birlikte yaklaşık 250 yıl Osmanlı Devletinin egemenliğinde kalmıştır. 1828 Osmanlı Rus savaşı ve savaş sonucu imzalanan Edirne Anlaşması ile Ahıska Osmanlı elinden çıkınca, Osmanlılar Çıldır eyaletinin bir kısmını kaybetmişler, yalnızca Artvin-Borçka-Ardanuç-Şavşat-Yusufeli Osmanlıların elinde kalmıştır. 1877-78 (93 Harbi) Osmanlı-Rus savaşı'nda Ruslar Kars-Ardahan-Batum’u işgal ettikten sonra Türk topraklarına doğru ilerlemeye başlamışlardır. 3 Mart 1878’de Osmanlı ile Rusya arasında 29 maddeden oluşan Ayestefanos barışı imzalandı.Bu antlaşmanın 19. maddesinde yer alan 245.207.301 altın tazminatını ödemeyen Osmanlı, Kars-Ardahan-Batum topraklarını Rusya’ya tazminat karşılığı vermek zorunda kalmıştır. Bunun ardından 23 Aralık 1978’de Berlin Barışı imzalanmış, buna göre; Kars-Ardahan-Batum Rusya'nın eline geçmiştir. 1917 Rus devriminden sonra Ruslar I.Dünya Savaşı'ndan çekilmişler, ardından da 18 Aralık 1917’de Artvin ve Şavşat'ı da terketmişlerdir. Yeni kurulan Sovyet Rusya 3 Mart 1918’de I. Dünya savaşına katılan devletlerle imzalandığı Bresk-Litovsk Anlaşması hükmünce Kars-Ardahan-Batum’u Osmanlılara bırakmışlardır. 18 Haziran 1918’de Osmanlı Hükümeti Gürcistan Milli hükümeti ile anlaşarak Kars-Ardahan-Batum illerinde onların hak iddia etmelerini engellemiştir. Cumhuriyetin ilk Anayasası olan 20 Ocak 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye’de 24 Nisan 1924’te yapılan değişikler ile Osmanlıların kurmuş olduğu Liva-Sancak teşkilatı kaldırılınca, Artvin vilayet olmuştur. Artvin'den günümüze gelen kaleler: Artvin (Livana) Kalesi (MÖ.937), Şavşat (Satlel) Kalesi (IX.yüzyıl). Artvin'de günümüze gelen camiler: Çarşı Camisi (1860-1861), Zeytinlik Camisi (1857), İskender Paşa Camisi (VII.Yüzyıl-1553), Muratlı Camisi (1846), Kemal Paşa Kilise Camisi (1900), Salih Bey Camisi (1793). Kiliseler: Bağcılar Manastırı (449-499), Pırhallı Manastırı , Hamamlı Manastırı (945-958),Kaçkal Manastırı (VIII.yüzyıl), Cevizli Manastırı (899-914), Dağyolu Manastırı (VII.yüzyıl- IX.yüzyıl), Altıparmak Manastırı (958-994), Tekkale Manastırı (IX.yüzyıl sonu), Tekkale Dağ Manastırı, İbrikli Kilisesi. Ayrıca bölgede Hatila Vadisi Milli Parkı, Sahara-Karagöl Milli Parkı, Gorgit-Efeler Tabiatı Koruma Alanı, Sahara Yaylası, Bilbilan Yaylası, Çoruh Vadisi, Borçka Karagöl, Cehennem Deresi Kanyonu, Karçal ve Arsiyan yaylaları, Kafkasör, Maçahel (Camili), doğal kültür varlıkları bulunmaktadır.
-
Atatürk Evi Müzesi Atatürk Evi ve Müzesi Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 11 Ekim 1924 de Şebinkarahisar’ı ziyareti esnasında bir gece kaldığı geleneksel Şebinkarahisar evlerindendir. Evin gerçek sahibi Tüfekçizade Mustafa Ertem’dir. İlçenin merkezinde bulunan ev ahşaptan yapılma olup iki kattan oluşan sade bir binadır. Evin iki yana eğimli çatısının altında köşk odası vardır, evin önü çıkmalı üçgen alınlıklıdır, mahalli yapı malzemesi kullanılmıştır, 10 adet taş basamaklı merdivenin bulunduğu ana giriş kısmından iki kanatlı ahşap bir kapı ile içeri girilmektedir. İkinci katın üzerinde yarım kat halinde ki ön cepheden görünmeyen çatı katı mevcuttur. Bu çatı katına da ikinci kattan dönerli ahşap bir merdivenle çıkılmaktadır... Bu ev daha sonra Maliye tarafından istimlâk edilmiş ve Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından “100. yıl Kutlama” programı dahilinde tahsis edilen 3 Milyon TL harcama yapılarak tamiri ve yenilemesi yapıldıktan sonra 1932 senesinde evin içerisinde yapılan çeşitli çalışmalar sonucu ev o tarihlerdeki aslına uygun şekilde düzenlenip, döşenmiştir. 11 Ekim 1982 tarihinde Atatürk’ün Şebinkarahisar’a gelişinin 58. yıldönümünde “Atatürk Evi ve Müzesi” olarak ziyarete açılmıştır. Maliye ve Gümrük Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğünün 02 Mayıs 1986 gün ve 3121-749/16781 sayılı yazısıyla mülkiyeti Hazineye ait olan bu yapının Kültür ve Turizm Bakanlığında olan tahsisi kaldırılarak, Şebinkarahisar Belediyesi'ne tahsis edilmiştir. Müze’de Atatürk’ün ve yaverinin kaldığı odadaki yataklar, çalışma masası, koltuk ve sandalyeler, kanepeler, piyano o günkü hali ile ve diğer tarihi nitelikleri olan bazı eşyalarla yöresel etnografik çeşitli eserler sergilenmektedir. Ayrıca Müze içerisinde 500 kitaplık bir Atatürk Kütüphanesi ve resimlerle Atatürk Köşesi de yer almaktadır. Teknik ve uzman elemanı olmayan müzenin, haftanın belirli günleri belediyece görevlendirilmiş memurlarca açık tutulmaya çalışılmaktadır.
-
Giresun Müzesi (Gogora Kilisesi) Giresun ilinin arkeolojik ve etnografik eserlerinin bir araya getirildiği Giresun Müzesi, kalenin doğu eteğinde denize yakın konumda yer alır. Yapı, 18. yüzyılda yerel Rum halk tarafından yaptırılmış Gogora Kilisesi adıyla anılan eski bir kilisedir. 1923 yılına kadar kilise işlevini sürdürmüş, 1948-1967 yılları arasında hapishane olarak kullanılmış, 1982-1988 yılları arasında restore edilmiştir. Dikdörtgen biçimli yapı, bazilikal planın merkezi kubbe ile üst örtüsünün tamamlandığı haç planını taşır. Kilisenin yapımında kullanılan sarı renkli kalker taşı Giresun çevresindeki taş ocaklarından çıkarılmıştır.Yapının girişi batı yönündedir. Ana kapının iki yanında kabartma sütun profili ve alınlık bölümü burma sütunce ile bezenmiştir. Kapının çevresi çift sıra dikdörtgen ve saç örgüsü motifiyle çevrelenmiştir. Yapının diğer iki yapısında ikiz sütun ve sütunceler kullanılmıştır. Kuzey kapısında “S” kıvrımlı sahte kemer uçları ile diş kesimi süslemeler dikkat çeker. Güney kapısında süsleme öğesi olarak burç motifi görülür. Gogora Kilisesi, iki sütun dizisiyle üç sahına ayrılmıştır. Sahınların üzeri beşik tonoz örtülüdür. Sütun başlıkları İon tarzındadır. Sütun kaideleri yerel özellik taşır. Ana apsis ve yanlardaki birer apsis çıkıntısı hareketli bir dış cephe düzeni sağlamaktadır. Sütunlar ve iç cephe duvarlarındaki taşıyıcılarda siyah renkli volkanik taş malzeme kullanılmıştır. Yapının yüksek kasnaklı merkezi kubbesinde 12 pencere yer alır. İç mekanda İsa resmi ile dört sütun tasviri dikkat çeker. Kilise binasının kuzeyinde “Papaz Evi” olarak adlandırılan, daha geç tarihli olduğu düşünülen bir yapı bulunmaktadır. Papaz Evi’nin batı duvarına bitişik olarak inşa edilmiş birbirine paralel iki mekandan oluşan Mahzen bulunmaktadır. Kilise binasının güney, Papaz Evi’nin batı duvarında birer çeşme yer almaktadır. Papaz Evi, günümüzde müzeye ait İdare Binası olarak düzenlenmiştir. Tarihi kilise binası ve mahzen bölümü müze koleksiyonuna ait eserlerin sergilendiği birimlerdir. Giresun Müzesi’nde sergilenen eserlerin en eskisi, MÖ 3000 yıllarına tarihlenmektedir. Müze koleksiyonunu ağırlıklı olarak Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı devirlerine ait çeşitli eserler oluşturmaktadır. Bunların arasında pişmiş toprak heykelcikler ve kaplar, mimari parçalar, amphoralar, sikkeler, Erikliman Kurtarma Kazısı’na ait buluntular yer alır. Müzenin etnografya koleksiyonu, 19. yüzyıla tarihlenen giyim, mutfak ve hamam eşyaları, silahlar, kilimler ve takılardan oluşmaktadır.Giresun Müzesi haftanın her günü 08:30 ile 18:30 arası ziyarete açıktır.
-
GİRESUN | KİRAZ Kiraz’ın ana yurdu Giresun’dur.Bu nedenle ismini de Yunanca kiraz anlamına gelen Kerasus veya Keresea kelimelerinden aldığı bazı tarihçiler tarafından dile getirilmektedir. M.Ö. 74 yılında Romalı komutan Lucullus Doğu Karadeniz bölgesine yaptığı seferde batıda bilinmeyen yabani kiraz ağaçlarını görmüş ve Roma’ya geri dönerken kiraz fidanları götürmüştür.Böylece kiraz buradan tüm dünyaya yayılmıştır. Japonya’nın kiraz üretim merkezi olan Sagae şehri kirazın ana yurdunun Giresun olmasından dolayı Giresun’u 1989 yılında kardeş şehir ilan etmiştir. Kiraz meyvesi son yıllarda Giresun’da önemini büyük ölçüde kaybetmiş olup yerini artık fındığa bırakmıştır.
-
FINDIK Fındık,Kayıngillerden bir ağaççığın ve meyvesinin adıdır.Fındık besleyici bir yemiştir.Bileşiminde yağ,karbonhidrat,azot,madensel maddeler,B ve C vitaminleri vardır.Kalp hastalığına iyi geldiği söylenmektedir.Çiğ ve kavrulmuş olarak yenildiği gibi pastacılıkta ve çikolata yapımında da kullanılır.Başlıca türleri;tombul fındık,sivri fındık ve kara fındıktır.Ayrıca badem,palas,foşa,ayı,kuş ve çakıllı fındık gibi değişik türleride vardır.Makbul olanı tombul (yağlı)fındıktır ve bu fındıktan en çok Giresun’da yetişir. Dünya pazarlarında aranan ünlü Giresun fındığı parlak kabuklu,yağ oranı yüksek tombul bir fındık türüdür.İlimizde kıyılardan 1000 metre yüksekliğe kadar dere,tepe ve dağ yamaçlarını saran geniş fındıklık alanlarda yurdumuzun ve dünyanın en üstün nitelikli fındıkları yetiştirilir.Dünya piyasalarında “Giresun kalitesi” özellikle aranır.Dünyanın en büyük fındık kuruluşu olan FİSKOBİRLİK genel müdürlüğü Giresun’dadır.Fındık Giresun’un en önemli geçim kaynağıdır. GİRESUN VE FINDIK Bir çok Tarihi Belgelerde ilk Kültür Fındığının Yetiştirildiği yer olarak ifade edilen Giresun’da fındık hayatın her aşamasında kendini göstermektedir. İlimizin yaklaşık 100.000 hektar alanında yapılan fındık tarımı insanımızın işi, aşı, düğünü kısacası her şeyi olmuştur fındık. Fındık hasat zamanı insanımızın bir zaman belirtisi olmuştur. Şöyle ki, Düğün ne zaman fındıktan sonra veya fındıktan önce gibi zamanlarla ifade edilmektedir. İlimiz insanının Türkülerine konu olan fındık ilimizde genelde Ağustos ayının ilk yarısında olgunlaşıp hasata başlanılır. Yeşilin mavi ile kucaklaştığı doğa harikası ilimizde hasat zamanı fındık bahçelerini görmek gerekir. Uzaktaki yakındaki herkes genç-ihtiyar, kız-erkek üreticilerin o meyilli yamaçlarda bir makine düzeni ile dallara uzanarak çotanak toplamaları, kıvrak Giresun-fındık türkülerini insanı şaşırtan bir hızla söylemeleri bir arada yenen coşkulu imece yemekleri, sık sık yağmur ve güneşin oluşturduğu gökkuşağının oluşturduğu doyumsuz güzelliği, özetle doğayla bütünleşen bir hareket, ses ve renk armonisi, dinsel kitaplarda ve mitolojilerde yer alan bir dizi öyküyü anımsatır. Bu sanki insanın topraktan fışkıran bereketi karşılamasının törene dönüşen öyküsüdür. Yaşamın yeşil yeşil her yerden fışkırdığı bu doğa cennetinin seven insanları, size içtenlikle “hoşgeldiniz” diyeceklerdir...... GİRESUN TOMBUL FINDIĞI Üretim Yerleri: Giresun ili; Piraziz, Bulancak, Merkez, Dereli, Keşap, Yağlıdere, Espiye, Güce, Tirebolu, Doğankent, Görele, Çanakçı, Eynesil ilçelerinde, Trabzon ili; Beşikdüzü, Vakfıkebir, Döllenme : Tek evcikli bir bitki olup, erkek ve dişi çiçekleri aynı bitki üzerinde, ancak değişik yerlerde oluşmaktadır. Kasım- Mart ayları arasında açmaya başlayan karanfil adı verilen dişi çiçekler, yine aynı dönemlerde olgunlaşıp polen yaymaya başlayan püs adı verilen erkek çiçekler tarafından tozlanır. 3-5 ay sonra döllenme tamamlanır. Giresun tombul fındığının öncelikli tozlayıcı çeşidi olarak Palaz, mincane, foşa ve kalınkara çeşitlerinden bir veya ikisi meyve tutumunun yüksek olması bakımından bahçe içerisinde % 8-12 oranında bahçenin hakim ve rüzgar alan yerlerinde bulunması gerekir. Kalite düzeyinin sürekli olarak korunması için tek çeşit tozlayıcı ile döllenmenin sağlanması uygun olacaktır. GENEL ÖZELLİKLERİ : - Hasat Zamanı : Erken orta (10-15 Ağustos) - Dişi Çiçek Açma Zamanı (% 50) : Orta geç (10-20 Ocak) - Erkek Çiçek Açma Zamanı (% 50): Erken (10-20 Kasım) Meyve Şekli Kabuklu - Şekil Değeri ve biçimi :1,11 yuvarlak - İriliği (gr):1,46 - Kabuk Kalınlığı : 1,01 mm. -Kabuklu Meyve İriliği(mm): 16,3(17,2-16,5-15,4) (uzunluk-Genişlik-Kalınlık) çotanakta (Meyve Salkımı) - Meyve Sayısı: 3,45 - Kabuk Rengi : Kahverengi - Kabuk Özelliği: Parlak renkli, loblu, ucu hafif tüylü Meyve Şekli İç: - Aroma : kendine özgü tat ve lezzette, çok lezzetli, natural iç veya kavrulup yendiğinde damakta bıraktığı kendine özgü aroması, tadı diğer çeşitlerde olmayan farklı bir özelliktir. - Şekil değeri ve biçimi: 1,07 yuvarlak - İriliği (gr): 0,96 - İç meyve iriliği(mm): 13,1(13,8-13,1-12,6)(uzunluk-genişlik-kalınlık) - Boyutları: 6 mm ve üzeri - Tohum Zarı (Testa) Rengi : Açık, parlak -Yağ oranı: % 63,82 -Protein oranı: % 16,92
-
ÇAKRAK YAYLASI Giresun’a yaklaşık 80 km. uzaklıktaki Çakrak yaylasına Yağlıdere ve Kümbet yaylası üzerinden ulaşmak mümkündür. Çakrak merkezinde 3 kemer köprü, iki tarihi kilise kalıntısı, Çakrak yakınlarındaki Kırkharman Obasında sağlam bir kilise ile beş değirmen kalıntısı bulunmaktadır. Ayrıca Çıkrıkkapı Obası’nda 7 km uzunluğundaki “Hacı Abdullah Duvarı” görülmeye değerdir. PAŞAKONAĞI YAYLASI Denizden 1450 m. Yüksekliktedir. Yaylaya Bulancak İlçesi Kovanlık beldesinden ulaşılmaktadır. Paşakonağı yaylası sarı, mor ve beyaz açelyaları (orman gülleri) derin vadileri ve bu vadilerdeki şelaleleri ile ünlüdür. Yaylada konaklamak için buraya 5 km. uzaklıktaki Sarıalan Orman Tesislerinden yararlanılabilir. Tesisin bulunduğu geniş çayırda çadır kurmakta mümkündür. Yaylada gezilip görülebilecek doğal güzellikler Karasay Şelalesi, Geçilmez Vadisi, Çiğseli Gölü ve Kızılot Çayırıdır. MELİKLİ OBASI YAYLASI Kulakkaya’nın hemen yakınındaki Melikli Obası Yaylası, çevresi ladin ormanları ile çevrili, orman gülleri ve yabani açelyalarla bezenmiş çim sahaları ile güzel bir peyzaja sahiptir. Düşük vasıflı toprak yolu dağlardan küçük şelaleler yaparak inen derelerle kesilir. Yaylada günübirlik piknik için gerekli yiyecekler temin edilebileceği gibi, 2 km mesafedeki Yavuzkemal yerleşmesinde sağlık ve PTT hizmetleri de bulunmaktadır. Organize tesis bulunmayan yayladan günübirlik piknik amacıyla yararlanılmaktadır. ANASTOS YAYLASI Alucra İlçesinin güneydoğusunda yaklaşık 10 km. uzaklıkta bulunan yaylaya Kamışlı köyü üzerinden ulaşılmaktadır. Elektrik su ve telefona sahip yaylada yapraklı ve iğneli ağaçlardan oluşan kırma bitki örtüsü ilginç bir peyzaj sergiler. Yayla yolunun iyileştirilmesi ve düzenli piknik alanı tesisi ile yaylanın Alucra’ya daha iyi bir hizmet vermesi sağlanır. TAMDERE YAYLASI Kümbet ve Bektaş yaylalar grubu gibi, Tamdere yaylası da Dereli İlçesi sınırları içinde ve Giresun-Şebinkarahisar yolu üzerindedir. Asfalt devlet yolu ile ulaşılan Tamdere, Giresun’a yaklaşık 70 km. Şebinkarahisar’a ise 27 km. uzaklıktadır. Karayolu kenarında kalan muhafazalı bir vadi içerisinde bulunan yayla yerleşmesi, çiçeklerle bezeli çayırlarla kaplı tepelerle çevrilmiştir. Elektriği ve suyu bulunan yayla genellikle Şebinkarahisar yöresi halkı tarafından kullanılmaktadır. Gölyanı Yaylası Aymaç Yaylası Eğriambar Yaylası
-
SİS DAĞI YAYLASI Giresun İli Görele İlçesinin sahile 40 km. mesafedeki en büyük dağı olan Aladağ’ın en yüksek tepesi Alimeydan (Sis) Dağı 2182 metre yüksekliktedir. Ağaç yetiştirme sınırı üzerinde çayırlar ve kır çiçekleri ile kaplı, çok geniş bir alana yayılmış küçük yaylalar topluluğundan meydana gelmiştir. Trabzon ve Giresun İlleri sınır bölgesinde yer alan bu yörede Temmuz başına kadar karlar erimez. Bu gruba dahil Sispazarı yaylası, Erikbeli Turizm Merkezinin 25 km. kadar kuzeybatısında yer alır. Sis Dağına Giresun-Eynesil yakınlarından sahilden içeri giren yaklaşık 40 km.lik köy yolu ile ulaşılabilir. Ham toprak yola sahip yaylaya sezonda vasıta bulmak mümkündür. Su ve elektriğin mevcut olduğu yaylada yaz aylarında bakkal ve kasap gibi hizmetler bulmak mümkünse de konaklama imkanı yoktur. Her yıl Temmuz ayının üçüncü Cumartesi günü yapılan “Sis Dağı Şenlikleri” yöredeki çok sayıda köy ve obadan gelenlerin katılmasıyla kutlanır. Sis Dağı Yaylasında Orman Bölge Müdürlüğünce tesis edilen 10 hektar alana sahip orman içi piknik alanı, günübirlik rekreasyona hizmet vermektedir. Sis Dağı “C Statüsünde Milli Park” olarak korunmaya alınmıştır.
-
KARAGÖL DAĞLARI VE YAYLALARI Karagöl Dağları; Dereli İlçesinin güneybatısında, Giresun-Ordu-Sivas İllerinin birleşme noktasına yakın bir konumda, Giresun’un en yüksek ikinci dağı konumunda 3107 metre yükseklikte bulunmaktadır. Karagöl Dağında bulunan; Karagöl Krater Gölü çevresindeki çayırlarla kaplı alanlar yörenin en meşhur yaylalarından birini oluştururlar. Dağın kuzeybatısında Ordu İli sınırına yakın olan bölgede Elmalı, Bozat Taşı ve İnboynu obalarıyla çevrili 3107 metrelik Karagöl tepesinin hemen altında bir buzul gölü olan Aygır Gölü bulunmaktadır. Doğuya doğru gittikçe dağdaki en büyük göl olan Karagöl Gölü ve bu gölün Aksu köyüne doğru inen vadisinde Bağırsak Gölü bulunmaktadır. Bağırsak Gölü’nün biraz altında ise Eğrikaya Obası yer alır. Karagöl Dağlarının en doğusunda bulunan 3040 metre yüksekliğindeki Kırklar tepesinin kuzey batı yamacında Camlı göl, doğu yamacında Sağrak Göl bulunur. Sağrak Göl’ün alt tarafındaki vadide ise Kanıağıl, Avşar, Yukarı Belen ve Aşağı Belen obaları yer alır. Yürüyüş sporuna çok elverişli olan Karagöl dağlarında yaz aylarında rehber eşliğinde yürüyüş yapılabilir.
-
Kümbet Turizm Merkezi Giresun'a yaklaşık 60 km. mesafede bulunan Kümbet Turizm Merkezi, Kümbet Yaylası başta olmak üzere çevredeki diğer bazı yaylalar ile Aymaç mevkiinden oluşmaktadır. Yaylaya Giresun - Dereli-Şebinkarahisar yolu üzerinden 2 şekilde ulaşmak mümkündür. Dereli'den sonra Güdül-Yüceköy üzerinden gidildiğinde 60 km.'lik bir yol üzerinden ulaşılır. Ayrıca Şebinkarahisar yolundan devam edilerek, İkisu-Uzundere üzerinden de ulaşmak mümkündür. Bu durumda da Yaklaşık 84 km. yol katetmek gerekir. Daha önce stabilize durumdaki yol 2004 yılı temmuz ayından itibaren asfaltlanmıştır.Yaylada elektrik, su, ve telefon mevcut olup, ayrıca sağlık ocağı da hizmet vermektedir. Aymaç Mevkii Aymaç mevkii Kümbet yayla merkezinin yaklaşık 2 km. kuzeybatısındadır. Her sene Temmuz ayının üçüncü Pazar günü Kümbet şenliklerini kutlandığı Aymaç Mevkii, doğal güzellikler yönünden zengin, çevre manzarasına hakim bir tepedir. Yol boyunca ladin ormanları ve kır çiçekleri etrafı süslemektedir. Yayla çimlerle kaplı ve orman içine serpilmiş düzlüklerden oluşmaktadır. Salon Çayırı Piknik Alanı Giresun'dan Kümbet yaylasına girişte yayla merkezine yaklaşık 1km. mesafede Orman Bölge Müdürlüğünce tesis edilmiş bulunan Salon Çayırı piknik alanına ulaşılır. Salon Çayırında kır gazinosu ve her biri 5'er yataklı 3 adet dinlenme evi bulunmaktadır. Koçkaya Dinlenme Tesisleri Kümbet yerleşim merkezine 5 km. uzaklıkta olup, sakız kokulu çam ormanlarının içinde kurulan Tesis 17 kütük ev, 55 kişiye aynı anda hizmet verebilecek otel ve restaurant ile idari binadan oluşmaktadır. Ulaşımı asfalt yoldan sağlanmakta olan Dinlenme Tesislerimiz 2006 yılı içerisinde hizmete girecektir.
-
GİRESUN ADASI Karadeniz'in tek adası olan Giresun Adası kıyıdan bir mil açıkta yer almaktadır. 40.000 metrekare alana sahiptir. Adada özellikle Akdeniz defnesi ve Yalancı Akasya başta olmak üzere 71 tür doğal otsu ve odunsu bitki türü bulunmuktadır. Sonradan 10 adet ağaç türü daha ilave edilmiştir. Karadenizde Karabatak ve martıların doğal olarak ürediği Ada aynı zamanda göçmen kuşların uğrak ve dinlenme yeridir. Hakkında bir çok efsaneler anlatılan, Amozanların ve bir çok kavmin yaşadığı Ada'da mitolojik çağlara ait birçok kalıntıların bulunmaktadır. İkinci derece sit alanıdır. Yaz mevsiminde yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağı olan Ada günübirlik olarak ziyaret edilerek piknik yapılmaktadır. Ayrıca halk arasında Mayıs 7 si şenlikleri olarak bilinen 20 Mayıs Uluslararası Aksu Festivalinde Ada etrafıda küçük ve orta boy teknelerle özel turlar düzenlenmektedir. Karadeniz’in iskân edilebilir tek adasıdır. Ada dünya mitolojisinde ve tarihinde Aretias, Areionesos (İlk çağ adı), Nesos, Area, Areos, Chalceritis (Romalıların verdiği ad) adları ile karşımıza çıkmaktadır. Kıyıdan bir mil açıkta bulunan ada 40. 000 metre karelik yüzölçümüne sahiptir. Bir söylenceye göre ada kentin güney doğusunda yer alan ve görünümü bir kartal gagasını andıran Gedik kayadan kopan bir parçanın denize yerleşmesiyle oluşmuştur. Adada tarihle doğa iç içedir. Kalıntılardan çepe çevre surlarla çevrili olduğu anlaşılmaktadır. Surların yapımındaki inşaat işçiliği Giresun Kalesiyle aynı tekniktedir. Pontus’lular dönemine ait olduğu kuvvetle ihtimaldir. Tarihi kalıntılarından iki büyük şarap fıçısı, bir mabet harabesi, tapınak yeri, ayakta kalan surlar ve gözetleme kulesi en göze çarpanlardandır. Doğu ucundaki “Hazma Taşı” antik çağlardan kalma bir dikittir. Çağlar boyunca yöre insanları için mistik güç kaynağı olmuştur. Romalı bilgin Pilini us “Ilistariaus Mundi” adlı eserinde, adada savaş tanrısı Mars’a sunulmuş bir açık hava mabedinden söz eder ve şunları yazar “ … . Ve Pharnace’nin karşısında Chalceritis, Yunanlıların Mars’a vakfedilmiş olan Ari as’ı bulunur. Burada kuşların kanatlarını vurarak yabancılarla mücadele ettiği söylenir. ” Ada mitolojide geçen Altın Post peşindeki Argona utlar ile ilgili önemli bir olaya sahne olmuştur. Thabai Kralı Athamanas’ın, Nefele adlı karısından iki erkek çocuğu olur. Sonraki yıllarda ikinci kez evlenen kral çocuklarını kurban ederse ülkesinin kıtlıktan kurtulacağına inandırılır. Bunu öğrenen anneleri Nefele çocuklarını bulut ve buğuya sararak uçan altın bir posta bindirir ve onları Karadeniz’e doğru gönderir. Çocuklardan biri Çanakkale boğazında fırtınaya tutularak ölür, diğeri yoluna devam eder ve mitolojik kişilerce Çanakkale boğazı ile Kafkasya arasında bir yere saklanır. Herakles döneminde aralarında Güç Tanrısı Herkülün de Bulunduğu bir gurup yiğit altın postu ele geçirmek amacıyla Karadeniz’e açılırlar. Bir sürü serüven yaşadıktan sonra Aretias adasına gelirler. Altın postun burada saklı olduğuna inanmaktadırlar. Ancak adada onları ejderha yapılı kuşlar karşılar. Herkülün daha önce Stymphales Gölü çevresinden kovduğu kuşlar buraya yerleşmişlerdir. Kuşlar tüylerini ok gibi fırlatarak saldırıya geçerler. Argonautlar kalkanlarıyla kendilerini korumaya çalış salarda bir arkadaşlarını yitirmekten kurtulamazlar. Sonunda kuşları öldürür ve altın postu aramaya koyulurlar. Bulamayınca da adayı lanetleyerek ayrılırlar. 1984 yılında kaptan Tim Severin yönetimindeki araştırma ekibi bu efsanevi yolculuğu tekrar canlandırmak için Argo gemisinin aynısını hiç çivi kullanmadan yaptırır ve kürek çekerek Giresun Adasına gelirler. National Geographic dergisinin de bulunduğu bu seyahati BBC Televizyonu 12 kişilik bir ekiple belgeselleştirir ve tüm dünyaya bu ada tanıtılır. Romalı bilgin Pilinius’un “Histarium Mundi” adlı esrinde ve ünlü Mitos yazarı Apollonius’un (İ. Ö. 295–195 ) “Argonautiga” alı eserinde konu daha da detaylı işlenmektedir. Başka bir efsane Kral Mitridates’in kızına ilişkindir. Kralın genç ve güzel kızıyla pek çok soylu kişi evlenmek istemektedir. Kız ise hiçbirini istemez, çünkü kalenin eteklerinde koyunlarını otlatan bir çobanı sevmektedir. Kral buna kızar, kızını adadaki manastıra kapatır. Çobanı yakalatarak manastırın önündeki kiraz ağacına astırır. Kızda ertesi gün kendini manastırın kulesine asar. Üçüncü bir öykü şöyledir. İsrail Oğulları Hazret-i Yusuf’un altından bir heykelini yapar. Mısır’dan göç edip Filistin’e vardıklarında Musa Peygamberden heykeli getirmesini isterler. Hazret-i Musa mucizeyle heykeli Filistin’e getirir. Burada Fenikeliler heykeli alıp Kıbrıs’a götürürler. Yunanlılar heykeli Kıbrıs’tan alarak Olympos Dağına yerleştirirler. Pers İmparatoru Dara (Dareios) Anadolu ve Yunanistan’ı ele geçirince altın heykeli Mısır’a geri verir. Bundan sonra heykel tekrar Fenikelilerin eline geçer. Bu kez getirip Aretias Adasına yerleştirirler. Altın heykeli almak için Yunanlıların Giresun Adasına kırk kez saldırdıkları söylenir. Giresun Adasında geçmiş Amazonlarla da ilgili efsaneler vardır: AMAZONLARIN ADASI ARETİAS - GİRESUN ADASI ESKİ KAYNAKLAR: Apollonius Rhodius’un yazdığı Argonautica adlı eserde Karadeniz kıyıları ile ilgili kesin ve doğru tanımlamalar bulunmaktadır. Bu eser Yunanlı kahraman Jason ve yoldaşlarının Yunanistan’dan Karadeniz kıyıları boyunca ilerleyerek Doğu Karadeniz bölgesinin Colchis adı verilen güney sahillerine olan yolculukları ile ilgili bilgiler içermektedir. Apollonius Rhodius milattan önce 2. yüzyıl başı ve 3. yüzyıl sonlarında yaşadı ve Mısır’daki İskenderiye kentindeki bir müzede ( Üniversite ) kütüphaneci olarak görev yaptı. Bu kütüphane tarihi eser konusunda çok zengin bir kütüphaneydi. Apollonius eserlerinde bizlere Amazonlar hakkında bilgiler vermiş ve Amazonların adasını “ Aretias “ olarak tanımlamıştır. KİTAPTAN ALINAN BAZI ÖZ YAZILAR: Kör kâhin Phineus, daha ileri bir tarihte Colchis’e olan yolculuğunda Jason’ı tasvir etmektedir. Böylece Thermodon nehrinde yaşayan Amazonların ülkesi ve Amazonların adası Aretias’tan bahsetmektedir. …Tüm gayretinizle bütün adayı sarmış yüzlerce açlıktan kudurmuş kuşu kaçırdıktan sonra geminizi adaya yanaştırın. Orada Amazonların kraliçeleri Otrere ve Antiope’nin yaptırdığı Ares’in taş tapınağı vardır. l l, 1169 - 1176 JASON VE YOLDAŞLARI AMAZONLARIN ADASINDA Sonra hep birlikte koyun kurban etmek için Ares tapınağına gittiler; ve tüm Amazonların dua etmek için kullandıkları kutsal siyah taşında bulunduğu çakıldan yapılmış çatısız tapınağın dışındaki kurban taşının çevresinde telaşlı ve aceleci bir şekilde durdular. Karşı kıyıdan koyun ve öküz kurbanlarını yakmak için kullandıkları bu kurban taşı onların yasalarına göre adildi ve aynı zamanda kurban etmek için kullandıkları çok miktarda atları da vardı. ESKİ KAYNAKLARIN KUSURSUZLUĞU : Amazonların adası ile ilgili coğrafi tanımlamalar o kadar kesin ve net ki Aretias’ın Giresun Adası olma ihtimali çok yüksektir . Aynı zamanda buradaki ibadethaneninde detaylı bir açıklaması bulunmaktadır . İbadet yeri taştan yapılmıştır ve çatısızdır . Buranın dışında çakıl taşından yapılmış bir sunak ( Kurban taşı ) vardır ve ibadethanenin içerisinde kutsal bir siyah taş vardır . Bu siyah taş ile ilgili İslam’ın en kutsal yeri sayılan Mekke ile ilgili bir benzerlikte kurulmaktadır . İslamiyet’in mübarek ibadet yeri sayılan Mekke şehrindeki Kabe’de siyah taştan yapılmıştır . Bunun yanı sıra Amazonların atları kurban ettiklerine dair kanıtlarda yok değildir . Yine burada atlarla ilgili benzerlikte gözden kaçmamaktadır . ADANIN GÜNÜMÜZDEKİ DURUMU Şu anda bu ada terkedilmiş durumdadır . Fakat Bizanslılara ait bir tapınak gibi keşfedilmiş bina kalıntıları halen adada mevcuttur . Bu küçük ada şaşırtıcı bir şekilde günümüzde hala verimli dinsel törenlerin ve ayinlerin buluşma yeridir . Her Mayıs ayında anakaradan kadınlar gelerek bu adada dinsel ayinler düzenlemektedirler. Bu bulgularda hala devam eden kültürel ve dinsel geleneklerin bir göstergesidir . Geçmiş alt kültürlerden izler taşıyan ada, eşine ender rastlanır bir doğa harikasıdır. Mevcut kalıntılar;insanoğlunun doğaya egemen olma isteğini vurgular. İnsan bir anda kendisini tarihin mitolojinin derinliklerinde bulur. Geçmiş uygarlıkların inançlarını ve törelerini yaşar gibi olur.
-
GİRESUN KALESİ Giresun’u ikiye bölen yarım adanın en yüksek yerinde, şehre hakim volkanik kayalık üzerindeki Giresun Kalesi’nin ne zaman yapıldığı konusunda bilgiler yeterli değildir. Bununla beraber kaynaklar M.Ö II.yüzyılda Pontus Kralı I. Farnakes tarafından yapıldığı noktasında birleşmişlerdir. Bizans döneminde denizden 100 m. yükseklikte bulunan kale içerisinde yaygın bir yerleşim olmuştur. Bu yüzden de buraya kale-şehir sözcüğü de yakıştırılmıştır. Giresun Kalesi iç ve dış kale olarak iki bölümden meydana gelmiştir. Kesme ve moloz taştan yapılan kalenin, özellikle surların tabanlarında dikdörtgen büyük blok taşlardan yararlanılmıştır. Bu taşların büyük bir kısmı Roma Çağına ait iri rektangonal dizilerdir. Surların büyük bir bölümü yok olmasına karşılık iç kale surları ile kuzey ve kuzeydoğu surları iyi bir durumda günümüze gelebilmiştir. Bugün 500 m.lik parke bir yolla ulaşılan kalenin sur duvarları, iç kaledeki Pontus Tralı I. Farnakes’in saray kalıntıları, mabet alanları ve kayalara oyulmuş mağaraların kalıntıları görülebilmektedir. Aristotles, “Neofitos” (Giresun Eyaleti) isimli eserinde bu kaleden; yüksek duvarlı, savunması iyi, alınması güç bir kale olarak tanımlamıştır. Kale duvarları güneybatıdan başlayarak kenti çevrelemekte ve kuzeydoğuya uzanmaktadır. Büyük kaba taşlardan örülmüş surların bir bölümü günümüze iyi bir durumda gelmesine rağmen yine de yıkık bir durumdadır. Neofitos kalenin batısındaki kayalarda küçük bir at kabartması görmüştür. Bu kabartmanın olduğu yerde Ayios İlyos'un gömülü bulunduğu söylenmektedir. Daha aşağıdaki kayada görülen Bizans yazısından, burada küçük bir kilisenin bulunduğu anlaşılmaktadır. Kalenin kuzeyinde ise oldukça büyük mağara sığınakları yapılmıştır. Bu sığınaklarda Pontuslular savaş zamanlarında kolayca barınmışlardır. Kurtuluş Savaşı’nda büyük yararlılıkları görülen Yarbay Topal Osman’ın mezarı kalenin altında liman kısmında bulunmaktadır. Burada eskiden sığınak olarak kullanılan büyük mağaralar vardır. Osmanlı döneminde kale içerisinde bir yerleşim olduğu, XV-XVI. yüzyıllara ait Trabzon Sancağı tahrir defterlerinden öğrenilmektedir. Ayrıca Giresun Kalesi denizi kontrol altında tutmasının yanı sıra burada gemiler de tamir edilirdi. XVI.yüzyılda Kaleyi Dizdar Kalkandelenli Yusuf Bey’in komutasında otuz muhafızla korunuyordu. Giresun Kalesinde yaşayanların dini gereksinimini karşılamak için Dildarzade’nin eşi Emetullah Hanım l830 yılında ahşap bir cami yaptırmıştır. Bu cami Mahmutzade Elhaç Mustafa tarafından l914 yılında yeniden yapılmıştır.
-
YARBAY TOPAL OSMAN AĞA Osman Ağa, Giresun'un Hacı hüseyin mahallesindeki köklü bir aile olan Feridunzadeler' dendir. Annesi Zeynep hanımdır. Osman Ağa ticaretle uğraşırken 1912 yılında Balkan savaşı başlamış, babası askerlik bedelini ödediği halde o, gönüllü bir birlik oluşturarak savaşa katılmıştır. Başarılarından dolayı yarbaylık rütbesine kadar yükselmiştir. Bu savaşlarda sağ ayağından ağır bir şekilde yaralanmış, tedavisinden sonra "GAZİ" ünvanı alarak Giresun'a geri dönmüştür. GAZİ TOPAL OSMAN AĞA -1884 Yılında Giresun'un Hacıhüseyin Mahallesinde doğdu. -1912 Yılında Balkan Harbine gönüllü katıldı. Sağ dizinden yaralanarak sakat kaldı ve 'TOPAL' lakabı ile anılmaya başlandı. -30 Kasım 1915'te gönüllü olarak Doğu Cephesinde Ruslara karşı savaştı. -Şubat 1918'de Giresun Belediye Başkanı oldu -Şubat 1919 Yılında Muhafazai Hukuk-u Milliye Cemiyeti Giresun Şubesini kurdu. -1919 Yılında İstanbul Hükümeti hakkında tutuklama kararı çıkardı, Tutuklanmamak için Keşap ve Şebinkarahisar yöresine kaçtı. -29 Mayıs 1919'da Atatürk ile Havzada gizli olarak buluştu. -5 Haziran 1919'da Arkadaşları ile Pontusçu Rumlar'ın Giresun'daki Rum Mektebine Astıkları Pontus bayrağını indirdi. -8 Temmuz 1919'da hakkındaki tutuklama kararı Padişah Vahdettin tarafından kaldırıldı. -Temmuz 1919 'da giresuna geri döndü ve tekrar belediye başkanı ve muhafazai Hukuk-u Milliye Cemiyeti başkanı oldu. -Temmuz 1919'da Osman Ağaya Kaymakam Baki bey tarafından başarısız bir suikast düzenlendi. -Şubat 1920'de 'GEDİKKAYA' gazetesini yayınlamaya başladı. -Eylül 1920'de Giresunlu gönüllüler ile Ermeni harekatını bastırmak üzere Kars'a gitti. -12 kasım 1920'de Giresun usakları ile birlikte Ankara'da Atatürk'ün muhafızlığına başladılar. -12 Kasım 1920'deOsman Ağa ve 47. Gönüllü Alayının Koçgiri İsyanını bastırmaları. -5 Ağustos 1921'de Komutasındaki 47. Giresun Gönüllü Alayı Ankara'ya geldi. -Ağustos 1922'de 42. ve 47. Gönüllü Alayları Başkomutanlık, Sakarya Meydan Muharebesine katıldılar. -2 Nisan 1923, Osman Ağa 'nın ölümü ve Cumhuriyet Şehidi olması. -Nisan 1923, Osman Ağa 'nın Giresun kalesine gömülmesi. -Mart 1925, Osman Ağa'nın naaşı anıt mezara taşınmıştır. Osman Ağa Kimdir Osman Ağa, Giresun'un Hacıhüseyin mahallesindeki Ferudunzadeler ailesindendir. Babası Hacı Mehmet Efendi, Annesi Zeynep hanım olup ailesi ticaret ile uğraşmakta idi. 1912 yılında balkan savaşı başladığına Osman Ağa ticaret işi ile uğraşmakta idi, babası askerlik bedelini ödemesine rağmen O gönüllü birlik oluşturarak savaşa katıldı. Savaşta göstermiş olduğu başarılarından dolayı Yarbaylık rütbesine kadar yükseldi. Bu savaşlarda sağ dizinden yaralanarak Gazi ünvanını aldı. Giresuna döndükten sonra 1.Dünya savaşına katılmış,Batum ve Harşit çayında Ruslara karşı savaşarak, Rusların Harşit çayını geçmelerini engelleyerek Tirebolunun işgalini önlemiş. Mondros Mütarekesinden sonra Belediye başkanı olmuş, Uzun yıllar bereber yaşayan Ermeni ve Rum işgalci çetelerinin belini gönüllüler kurarak kırmış. Bu Rum ve Ermeni işgalci çeteler,Osmanlı hükümetine Osman Ağa'yı şikayet ederek hakkında tutuklama kararı çıkarttırmışlar, Bunun üzerine Osman Ağa, Şebinkarahisar bölgesine yerleşmiş. 8 Mayıs 1919 tarihinde Yunan Kızılhaç heyetini taşıyan bir Yunan gemisi Giresun'a gelir. Heyet 11Mayıs 1919 tarihinde Taşkışla'ya beyaz renkli Yunan Kızılhaç Bayrağını asar, 5 Haziran 1919 Tarihinde ise Pontus bayrağını asarlar. Bu olaylar üzerine Osman Ağa , Harekete geçerek arkadaşları ile birlikte işgalcilerin bayraklarını indirip, yerlerine Türk bayrağını asarlar. Osmanlı hükümeti tarafından affedilen Osman Ağa; İzmir ilinin Yunanlılar tarafından işgal edilmesi üzerine, 17 Mayıs 1919 tarihinde Giresun'da büyük bir miting düzenleyerek işgalci devletleri ve göz yumanları protesto etmiştir. 29 Mayıs 1919 tarihinde Havza'da Mustafa Kemal Atatürk ile gizlice buluşmuş. Bu buluşmadan sonra Atatürk'den aldığı emirler doğrultusunda hareket etmiş, ayrıca bu emirler kendisine güç verdiği için daha rahat hareket etmeye başlamış. Erzurum Kongeresine Dr Ali Naci DUYDUK ve İbrahi Hamdi Bey'i temsilci temsilci olarak göndermiş. Giresun Askerlik Şubesi Başkanı Hüseyin Avni Alpaslan ve Jandarma Komutanı Hamdi Bey ile anlaşarak,Eylül 1920'de Giresun gençlerinden oluşan 'GİRESUN GÖNÜLLÜLER TABURU'nu kurmuştur. Kurulan bu tabur ilk önce Ermeni saldırılarında görev almış. 12 Kasım 1920'de Osman Ağa Mustafa Kemal ATATÜRK ile tekrar buluşmuş, Atatürkün korunması içi önce yanındaki on kişiyi, Daha sonrada Giresundan topladığı 100 kişilik muhafız gurubunu Ankara göndermiş. Bu şekilde Atatürkün ilk muhafız birliği Giresunlulardan kurulmuş. Giresun'da GEDİKKAYA isimli bir gazete çıkartarak, Milletin milli şuurun'un oluşmasını sağlamaya çalişmiş. Bu çalışmaları art niyetli kişiler tarafından engellenmeye çalışılmış. Giresun Müdafa-i Milliye Başkanı ve Belediye Başkanı sıfatıyla Kasım 1920'de Ankaraya gitmiş,Gerakli emirleri aldıktansonra Giresuna dönerek, 12 Ocak 1921 tarihinde 42. ve 47. Gönüllü Alayların kurulması çalışmalarını başlatmış. Mart 1921'deki Koçgiri ayaklanması Topal Osman Ağa komutasındaki 47. Gönüllü Alayının büyük katkıları ile bastırılmıştır. Çorum-Merzifon-Tokat ve Samsun havalisinde Rum ve Ermeni çetelerini tamamen kaldıran Osman Ağa , komutasındaki Gönüllü Alyı ile birlikte Sakarya savaşına katılmıştır. Bu savaşta 42. Alay, Tirebolu'lu Binbaşı Hüseyin Avni Bey Komutasında büyük kahramanlıklar göstermiştir, Taşlıtepe sırtlarını kanlarının son damlasına kadar savunmuşlar.Bu alayın tamamını şehit veren Osman Ağa, Mangaltepe sırtlarında büyük kahramanlıklar göstermiştir. Trabzon milletvekili Ali Şükrü beyin ölümünden sorumlu tutulmuş, 2 Nisan 1923'de çıkan bir çatışmada 40 yaşında iken vefat etmiş Mezarı Giresun Kalesindedir.
-
Giresun Sivil Mimari Örnekleri Giresun il merkezinde 1960’lı yıllardan sonra başlayan yeni yapılanmadan ötürü eski evlerin büyük çoğunluğu yıkılmış ve yerlerini beton yapılar almıştır. Bununla beraber Giresun Kalesi’nin güneydoğusundaki Zeytinlik Mahallesi’nde bulunan evler özgünlüğünü korumuştur. Bu evlerin bulunduğu bölge sit alanı olarak ilan edilmiştir. Günümüzde XIX.yüzyılın sonunda ve XX.yüzyılın başlarında yapılan Cumhuriyet dönemi yapıları ayaktadır. Bu yapılar arasında Hükümet Konağı, Necatibey İlköğretim Okulu, Mehmet Akif Ersoy Ortaokulu, Halk Eğitim Merkez Binası, Özel İdare Binası, Jandarma Komutanlığı, Osmanağa Konağı bulunmaktadır. Giresun’daki yöresel evler daha çok tarımsal üretim alanlarının bulunduğu yerlerdedir. Bu evler arazi konumundan ötürü bir arada yoğunlaşmamış, bahçeler arasında dağılmıştır. Sivil yerleşimde birkaç konutun bir araya gelmesinden oluşmuş akraba mahalleleri de bulunmaktadır. Bu bölgelerdeki evler tek veya iki katlı olup, dikdörtgen planlıdırlar. Genellikle kapılar doğu yönüne açılmıştır. Bu evlerin en önemli yanı aile bireylerinin bir arada yaşadıkları sofa denilen evin en büyük odasıdır. Ayrıca evlerin yatak odaları, mutfakları, ambarları ve kilerleri de bu sofaya açılmaktadır. Bununla beraber odalar halinde bölünmeyen büyük bir mekandan meydana gelen evler de bulunmaktadır. Bunlarda ana sofada, ince kıl dokumadan veya tahtadan yapılmış bölmeler vardır. Giresun’da kırsal yerlerde bulunan tek katlı evlerde günlük yaşamın sürdürüldüğü ortak mekan gelenekselleşmiştir. Buralarda mutfak ortaklaşa kullanılır. Yalnızca yatak odaları aile bireylerinin konumuna göre ayrı düzenlenmiştir. Bu odalarda gömme dolaplar bulunmaktadır. Ağacın yoğun olduğu ormanlık alanlarda evlerin yapımında ahşap kullanımı yaygınlaşmıştır. Özellikle yaylalarda yapılan tüm evler ahşaptandır. Bu evlerin köşelerine yarım geçme, kabaca yontulmuş kütükler yatay olarak üst üste dizilir ve böylece kaba ahşap yığma duvarlar meydana getirilir. Bu tür mimariye ahşap yığma ismi verilmiştir. Üst örtüler genellikle çatılı ve kiremitlidir. Üst örtüye yörede omuz denilen beşik çatı, dört yöne eğimli, dört omuzlu gibi isimler verilmiştir. Bazı köy evlerinde üst örtü hartama denilen ladin çam ağaçlarından yapılmıştır. Giresun’un iç kesimindeki yayla evlerinde kiremit yerine Bedevre denilen ahşap yarmalar kullanılmıştır. Çoğunlukla eğimli bir alanda bulunan evlerde hava akımını sağlamak ve nemi önlemek için zemin altında boşluklar bırakılmıştır. Aynı zamanda burası yiyeceklerin saklandığı ambar görevini de üstlenmiştir. Yağışın fazla olduğu ve nemin yoğunlaştığı kıyı kesimlerinde Serander denilen ayrı bir yapıya rastlanmaktadır. Bunlar tüm Karadeniz Bölgesi’nde de yaygındır. Seranderlerde genelde zeminler topraktan ayrılmış, kütükler üzerine oturtulmuştur.
-
Giresun Kaleleri Giresun Kalesi (Merkez) Giresun’u ikiye bölen yarım adanın en yüksek yerinde, şehre hakim volkanik kayalık üzerindeki Giresun Kalesi’nin ne zaman yapıldığı konusunda bilgiler yeterli değildir. Bununla beraber kaynaklar M.Ö II.yüzyılda Pontus Kralı I. Farnakes tarafından yapıldığı noktasında birleşmişlerdir. Bizans döneminde denizden 100 m. yükseklikte bulunan kale içerisinde yaygın bir yerleşim olmuştur. Bu yüzden de buraya kale-şehir sözcüğü de yakıştırılmıştır. Giresun Kalesi iç ve dış kale olarak iki bölümden meydana gelmiştir. Kesme ve moloz taştan yapılan kalenin, özellikle surların tabanlarında dikdörtgen büyük blok taşlardan yararlanılmıştır. Bu taşların büyük bir kısmı Roma Çağına ait iri rektangonal dizilerdir. Surların büyük bir bölümü yok olmasına karşılık iç kale surları ile kuzey ve kuzeydoğu surları iyi bir durumda günümüze gelebilmiştir. Bugün 500 m.lik parke bir yolla ulaşılan kalenin sur duvarları, iç kaledeki Pontus Tralı I. Farnakes’in saray kalıntıları, mabet alanları ve kayalara oyulmuş mağaraların kalıntıları görülebilmektedir. Aristotles, “Neofitos” (Giresun Eyaleti) isimli eserinde bu kaleden; yüksek duvarlı, savunması iyi, alınması güç bir kale olarak tanımlamıştır. Kale duvarları güneybatıdan başlayarak kenti çevrelemekte ve kuzeydoğuya uzanmaktadır. Büyük kaba taşlardan örülmüş surların bir bölümü günümüze iyi bir durumda gelmesine rağmen yine de yıkık bir durumdadır. Neofitos kalenin batısındaki kayalarda küçük bir at kabartması görmüştür. Bu kabartmanın olduğu yerde Ayios İlyos'un gömülü bulunduğu söylenmektedir. Daha aşağıdaki kayada görülen Bizans yazısından, burada küçük bir kilisenin bulunduğu anlaşılmaktadır. Kalenin kuzeyinde ise oldukça büyük mağara sığınakları yapılmıştır. Bu sığınaklarda Pontuslular savaş zamanlarında kolayca barınmışlardır. Kurtuluş Savaşı’nda büyük yararlılıkları görülen Yarbay Topal Osman’ın mezarı kalenin altında liman kısmında bulunmaktadır. Burada eskiden sığınak olarak kullanılan büyük mağaralar vardır. Osmanlı döneminde kale içerisinde bir yerleşim olduğu, XV-XVI. yüzyıllara ait Trabzon Sancağı tahrir defterlerinden öğrenilmektedir. Ayrıca Giresun Kalesi denizi kontrol altında tutmasının yanı sıra burada gemiler de tamir edilirdi. XVI.yüzyılda Kaleyi Dizdar Kalkandelenli Yusuf Bey’in komutasında otuz muhafızla korunuyordu. Giresun Kalesinde yaşayanların dini gereksinimini karşılamak için Dildarzade’nin eşi Emetullah Hanım l830 yılında ahşap bir cami yaptırmıştır. Bu cami Mahmutzade Elhaç Mustafa tarafından l914 yılında yeniden yapılmıştır Şebinkarahisar Kalesi (Şebinkarahisar) Giresun Şebinkarahisar ilçesinde bulunan kale günümüze çok harap ve yıkık bir durumda gelebilmiştir. Kalenin bulunduğu alan ve çevresi bir Bizans yazıtından öğrenildiğine göre Ortaçağ Koloneia yerleşim yerinin bulunduğu yerde kurulmuştur. Bizans tarihçilerinden Procopios, buradaki yerleşim ile kalenin Pompeius tarafından kurulduğunu belirtmiştir. Yörede araştırma yapan Cumont kalenin en eski bölümü olarak batıdaki sekiz köşeli küçük kuleyi göstermiştir. VI.yüzyılda Iustinianus, Mengüçoğullarından Behramşah 1201’de bu kaleyi onarmışlar ve daha da genişletmişlerdir. Kale iç ve dış kale olmak üzere iki ayrı bölümden meydana gelmiştir. Blok ve moloz taştan yapılmış olan kale dört katlı idi ve dış kale iki, iç kale de tek kapılı idi. Evliya Çelebi bu kale ile ilgili bazı bilgiler vermiştir: “Yüksek bir dağın tepesinde yedi köşeli bir kaledir. İlk bakışta direksiz ve serensiz bir gemi gibi görünüyor. Yedi tarafından da duvarların yükseldiği yüksekliği yedi ziradır. Yetmiş burç, yüz bedendir. Çevresi 3.600 adımdır. Dört yanında cehennem kuyusu gibi dereleri olduğundan hendeği yoktur. Üç kat, sağlam demir kapıları vardır.” İç kalede kale komutanının yaptırmış olduğu bir cami bulunuyordu. Merkez Kalesi (Saint Jean Kalesi) (Tirebolu) Giresun Tirebolu ilçe merkezinde, denize uzanan küçük bir tepe üzerinde bulunan kale günümüze iyi bir durumda gelmiştir.Yapım tarihi kesinlik kazanamamakla beraber Roma döneminde yapıldığı, Bizans döneminde de kullanıldığı sanılmaktadır. Bugün ilçe merkezinden 120 basamakla çıkılan kalenin muntazam taş işçiliğinin yanı sıra küçük yapısından bunun bir karakol kalesi olduğu anlaşılmaktadır. Bedrama Kalesi (Bodrum Kalesi) (Tirebolu) Giresun, Tirebolu ilçesinden yaklaşık 8 km. güneydoğuda Harşit Çayı vadisinin doğusunda bulunan Bedrama Kalesi de küçük ölçüde bir karakol veya ileri gözetleme kalesidir. Kalenin bulunduğu yer son derece dik, ulaşılması çok zordur. Ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı kesinlik kazanamamakla beraber Roma döneminde yapıldığı ve Pontuslular tarafından da kullanıldığı sanılmaktadır. Kale günümüze yıkık durumda gelmiş olmasına rağmen ana hatları ile planını belli etmektedir. Oldukça iri blok ve moloz taşlardan yapılmıştır. Kenarlarında burçlara ait kalıntılar dikkati çekmektedir. Aya Vasil (Koralla Kalesi) (Eynesil) Giresun Eynesil ilçesinde bulunan Aya Vasil (Koralla) Kalesi günümüze harap ve yıkıntı halinde gelmiştir. Kalenin Orta Çağdan kaldığı sanılmaktadır. Moloz ve kesme taştan yapıldığı temel kalıntıları ile çevreye yayılmış kalıntılardan anlaşılmaktadır. Kale ile ilgili olarak kaynaklarda yeterli bir bilgi bulunmamaktadır. Andoz Kalesi (Espiye) Giresun Espiye ilçesinde bulunan Andoz Kalesi ilçe merkezinden 3 km. batıda Yağlıdere kıyısındadır. Kalenin ne zaman yapıldığı kesinlik kazanamamakla beraber Roma döneminde yapıldığı mimari yapısından anlaşılmaktadır. Büyük blok taşlardan yapılan kale surları ile burçları günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir.
-
Giresun Camileri Hacı Hüseyin Camisi (Merkez) Giresun Hacı Hüseyin Camisi’ni Trabzon Vakıflar Müdürlüğü’ndeki kayıtlara göre Çobanoğlu Hacı Hüseyin 1594 yılında yaptırmıştır. Sonraki yıllarda yıkılan camiyi Dizdaroğlu Murat Bey’in kızı Ayşe Emetullah Hanım 1861 yılında yeniden yaptırmıştır. Bunu belirten bir kitabesi Arapça sülüs yazı ile giriş kapısı üzerine yerleştirilmiştir. Cami avlusundaki mermer şadırvan da kitabesinden öğrenildiğine göre Hattatzade Hacı Ömer Ağa tarafından 1901 yılında yaptırılmıştır. Cami kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Kesme taştan yapılmış olup, giriş kapısı yuvarlak kemerlidir ve iki yanına sütunlar yerleştirilmiştir. Dışarıdan yapılmış bir merdivenle üst kattaki kadınlar mahfeline çıkılmaktadır. Hacı Mikad Camisi (Merkez) Giresun’da Hacı Mikad Camisi’nin üç ayrı kitabesi bulunmaktadır. Bunlardan öğrenildiğine göre Hacı Mikad Ağa tarafından 1661 yılında yaptırılmış, Hacı Çalık Kapudan tarafından camiye 1841’de hayrat yapılmış, Hacı İsmail Efendi tarafından da l889 yılında yeniden yaptırılmıştır. Kale Cami (Merkez) Giresun Hükümet Konağı yakınındaki meydanda bulunan Kale Camisi’nin üzerindeki kitabelerden öğrenildiğine göre Dizdarzade Emetullah Hanım l830 yılında yaptırmıştır. Emetullah Hanım aynı zamanda Giresun Hacı Hüseyin Camisini de l861 yılında yaptırdığı vakıf kayıtlarında yazılıdır. Ancak her ikisinin aynı kişi olup olmadığı aradaki zaman farkından ötürü biraz şüphelidir. Zamanla harap olan cami üzerindeki ikinci bir kitabeden 1911-1912 yıllarında Sarı Mahmutzade El-Hac Mustafa Efendi tarafından yeniden yaptırıldığı öğrenilmektedir. Kesme taştan yapılan cami Neo-klasik dönem özelliklerini taşımaktadır. Kare kaide üzerine merkezi bir kubbe ile örtülüdür. Beden duvarlarında hafifi sivri kemerli ikişer pencere, ikinci sırada da üçlü grup halinde alçı pencereler ile ibadet mekanı aydınlatılmıştır. Giriş kapısı mermer yuvarlak kemerli olup, üzerinde dışa çıkıntılı kitabe yeri bulunmaktadır. Kapının her iki yanında yuvarlak kemerli, demir şebekeli birer penceresi vardır. Caminin yanındaki minaresi, kare kaide üzerine silmeli, yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. Yanındaki çeşme de 1927 yılında buraya eklenmiştir. Çekek Camisi (Merkez) Giresun şehir merkezindeki Çekek Camisi giriş kapısı üzerindeki kitabesinden öğrenildiğine göre Sarı Alemdarzade isimli bir kişi tarafından 1884’de yaptırılmıştır. Soğuksu Camisi (Merkez) Giresun Soğuksu Camisi, giriş kapısı üzerindeki kitabesinden öğrenildiğine göre Müslim isimli bir kişi tarafından yaptırılmıştır. Ancak kitabede tarih bulunmadığından, vakıf kayıtlarında da cami ile ilgili bir belgeye rastlanmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Giresun Kaymakamı Mahmut Rüştü Bey 1896 yılında camiyi genişleterek yeniden yaptırmıştır. Şeyh Keramettin Camisi (Merkez) Giresun’da bulunan Şeyh Keramettin Camisi’ni Şeyh Keramettin isimli bir kişi tarafından yaptırıldığı bazı kaynaklardan öğrenilmiştir. Bu konuda yeterli bilgi ve kitabesi de bulunmadığından ne zaman yapıldığı konusunda yeterli bir bilgi edinilememiştir. Zamanla harap olan bu camiyi Sarı Alemdarzade İzzet 1900 yılında yeniden yaptırmıştır. Fahreddin Behramşah Camisi (Şebinkarahisar) Giresun, Şebinkarahisar ilçesinde Avutmuş Mahallesi’nde bulunan bu camiyi XII.yüzyılını sonunda veya XIII. Yüzyılın başında Mengücekoğlu Sehramşah adına oğlu Muzafferüddin Mehmet yaptırmıştır. Caminin kitabesi günümüze gelememiştir. Kareye yakın kubbeli bir yapıdır. Çeşitli dönemlerde yapılan onarımlarla özelliğini bütünüyle yitirmiştir. Cami ile birlikte yapılan dergah da yıkılmış, günümüze hiç bir izi gelememiştir. Taş Mescit (Şebinkarahisar) Giresun Şebinkarahisar Kalesinin batı yamacında bulunan bu mescidi Eretnaoğullarından Melik Ahmet 1352 yılında yaptırmıştır. Düzgün ve moloz taştan kareye yakın planlı olan bu mescit yıkılmış ve duvar kalıntıları ile minaresi günümüze gelebilmiştir. Fatih Camisi (Şebinkarahisar) Giresun Şebinkarahisar ilçesindeki bu camiyi Fatih Sultan Mehmet, Trabzon seferi sırasında yaptırmıştır. Bu duruma göre cami XV.yüzyılın sonlarına doğru yapılmıştır. İlk yapılışında ahşap olan cami iki kez yanmış ve yenilenmiştir. Kitabeleri olmadığından yandıktan sonra yeniden yapılışı ve banisi ile ilgili bilgiler karanlıkta kalmıştır. XIX.yüzyılın sonlarında yeniden kesme taştan yapılmıştır. Dikdörtgen planlı ibadet mekanının üzeri altı kubbe ile örtülmüş ve böylece Osmanlı mimarisindeki ulu cami plan tipi burada uygulamıştır. Erzincan depremi sırasında büyük zarar görmüş ve yeniden onarılmıştır Kurşunlu Cami (Şebinkarahisar) Giresun Şebinkarahisar ilçesinde Taş Mahalle’de bulunan Kurşunlu Caminin kitabesi bulunmamaktadır. Bununla beraber vakıf kayıtlarından 1587’de yaptırıldığı öğrenilmiştir. Banisinin ise kim olduğu bilinmemektedir. Kareye yakın dikdörtgen planlı cami kesme ve moloz taştan yapılmıştır. Yapımında yer yer de ahşap malzemeden yararlanılmıştır. Zamanla harap olan cami 1968 yılında onarılmıştır.
-
Giresun Kilise ve Manastırları Kilise (Merkez) Giresun Çınarlar Mahallesi’nde Sokak başında buluna bu kilisenin ismi tespit edilememiştir. Kitabesi de günümüze gelememiştir. Ancak yapı şeklinden XVIII. Yüzyılın ikinci yarısında veya XIX.yüzyılın başlarında yapılmış bir Rum kilisesidir. Eski isminin Gogora Kilisesi olduğu söylenirse de bu isim kesinleşmemiştir. Kilise düzgün kesme taştan kırma çatılıdır. Bazilika planlı ve dikdörtgen planlıdır. İç mekan üç nefe ayrılmıştır. Apsidin önündeki bölüm yuvarlak kasnaklı pencereli ve aydınlık fenerli, kubbelidir. Pencere ve kapılarında barok üslubun izleri görülmektedir Lozan Antlaşmasından sonra Rumların şehri terk etmesinden sonra kilise kendi halinde kalmıştır. Günümüzde müze olarak kullanılmaktadır. Kilise (Merkez) Giresun merkezindeki diğer kilise de XVIII.yüzyıl veya XIX.yüzyılın başlarında yapılmış bir Rum Kilisesidir. Bazilika planlı olan kilise üç neflidir. Üzeri kırma çatı ile örtülmüştür. Kesme taştan yapılan kilisenin pencereleri Gotik üslubu yansıtacak biçimde sivri kemerli ince ve uzundur. Kilisenin girişi ikisi duvara dayalı ikisi de cephede yuvarlak kemerli, kırma çatılı baldakin tarzındadır. İbadet mekanı uzun kenarlarda iki sıra halinde sivri kemerli pencerelerle aydınlatılmıştır. Lozan Antlaşması'ndan sonra Rumların buradan ayrılmasından sonra kilise kendi haline terkedirlmiştir. Günümüzde Kültür ve Turizm Bakanlığı yönetiminde Çocuk Kütüphanesi olarak kullanılmaktadır. Hz.Meryem Manastır Kilisesi (Meryemana Manastırı) (Şebinkarahisar) Giresun Şebinkarahisar ilçesinin 13 km. doğusunda bulunan Kayadibi Köyü’ndeki Meryemana Manastırı kayalara oyulmuş bir manastırdır. Manastır 4 katlı ve 32 odadan meydana gelmiş bir yapı topluluğudur. Moloz ve kesme taşlar da kayalardan arta kalan yerlerde kullanılmıştır. Manastırın Trabzon Rum İmparatorluğu zamanından kaldığı sanılmaktadır. Bununla beraber kitabesi günümüze ulaşamamış, kaynaklarda da onunla ilgili yeterli bir bilgiye rastlanmamıştır. Yalnızca küçük bir şapel şeklindeki kilisesinin duvarlarında İncil’den alınma sahneleri içeren freskler bulunmaktadır. Hz. Meryem Kilisesi (Meryemana Kilisesi) (Merkez) Giresun Eski Lonca Yolu üzerinde bulunan Hz. Meryem Kilisesinin Hıristiyanlığın bölgede yayılmaya başladığı dönemde yapıldığı sanılmaktadır. Kilisenin bulunduğu yerde, kaya üzerinde bir kaya mabedi bulunuyordu. Panaia ve Surp Sarkis isimli bu mabedin üç katlı olduğu söylenmektedir. Kilisenin yanında bulunan ve kilise ile bağlantılı yapılar bir bakıma hastane görevini üstlenmişti. Bu hastaneye çevre yerleşimlerden de hastaların geldiği kaynaklardan öğrenilmiştir. Gebe Kilisesi (Espiye) Giresun Espiye ilçesi, Çağlayan Köyü’nde bulunan Gebe Kilisesi’nin ne zaman yapıldığı konusunda yeterli bilgi bulunmamaktadır. Pontus Rum İmparatorluğu zamanında yapıldığı sanılmaktadır. Günümüze son derece harap ve yıkıntı halinde gelmiş olmasından ötürü mimari yapısı ile ilgili bilgi edinilememektedir. Kalıntılarına dayanılarak moloz taştan duvarları, kesme taştan da zemin duvarları olduğu anlaşılmaktadır.
-
Giresun Türbeleri Seyyid Vakkas Türbesi (Merkez) Giresun Kapukahve Mahallesi’nde bulunan Seyyid Vakkas Türbesi, Fatih Sultan Mehmet zamanında Giresun’un alınmasında yararlılıkları görülen ve burada şehit düşen Uç Beyi Seyyid Vakkas’a aittir. Seyyid Vakkas Fatih Sultan Mehmet döneminde XV.yüzyılda yaşamış olmasına rağmen türbesi XIX.yüzyılda yapılmıştır. Türbe kesme taştan olup, sekizgen planın üzeri üzeri kubbe ile örtülüdür. Türbenin her cephesinde yuvarlak kemerli birer penceresi bulunmaktadır. Geniş bir bahçe içerisinde bulunan Seyyit Vakkas Türbesi XX. yüzyılda onarılmış ve bugünkü durumuna getirilmiş ve orijinalliğinden kısmen de olsa uzaklaşmıştır. Yarbay Topal Osman Mezarı (Merkez) Giresun Kalesinin en yüksek yerinde Yarbay Topal Osman’ın mezarı ve anıtı bulunmaktadır. Yarbay Topal Osman Balkan Savaşı’nda, I. Dünya Savaşı’nda ve Kurtuluş Savaşı sırasında yararlılıkları görülmüş bir askerdir. Balkan Savaşı sırasında dizkapağı parçalanmış ve bu nedenle Topal Osman denilmiştir. Giresun Alayı Komutanı Yarbay Topal Osman’ın anıtı mermerden yapılmıştır. Kare bir kaide üzerindeki mermer parmaklıklı alanın ortasında dikdörtgen planlı bir anıttır. Bunun çevresinde mermiler sıralanmıştır. Mezarı üzerinde; “Balkan Savaşında Çorlu’da sakat kaldığı, I.Dünya Savaşı’nda Ruslarla, Ermenilerle ve Pontuslularla savaştığı, Sakarya Savaşı’nda İzmir’e kadar alay komutanı olarak çalıştığı, yarbaylığa terfi ettiği, doğum ve ölüm tarihleri 1299-1339 (1881-1920)” yazılıdır.
-
GİRESUN’DA GİYİM KUŞAM VE KADIN-ERKEK KIYAFETLERİ GİRESUNDA GİYİM KUŞAM İl merkezi ve kıyı bölgelerinde çağdaş giysiler giyildiği halde iç kesimlerde geleneksel giysiler yaygındır. Giresun’da peştamal kadın giyiminin değişmez bir parçasıdır. Cepkenler, bindallılar, entariler bu yörede görülmektedir. Kadınlarda başa örtülen, bele sarılan peştamalın değişik türü vardır. Kadınlar başlarına “Keşan Peştamal” denilen gösterişli ve ince bir dokumayı bellerine de düz çizgili veya direkli peştamal diye adlandırılan dokumayı sararlar. Kadınlar eskiden canfes (üçetek) de giyerlerdi. Ev gezmelerinde, düğün ve bayram gibi özel günlerde de kadınlar başlarına altın tepelik, boyunlarına beşibiryerde ve kollarına da hasır bilezik takarlardı. Hasır bilezikler günümüzde de büyük ilgi görmektedir. Eskiden dokunan yün çoraplara günümüzde pek rastlanmamaktadır. Boyalı yaşmak ve çember, peştamal, entari, hırka ve yelek günlük kadın giyimini oluşturmaktadır. Ayaklara giyilen kara lastik artık kullanılmamaktadır. Kentte de görülen bu giyimin yanında modern giyim de yaygındır. Erkek giyiminde dağlık kesimlerde aba – zıpka denen paçaları dar, baldırdan yukarısı bol pantolonlar giyilir. Bu giyimde yörenin sert iklimin etkisi vardır. Erkeklerde aba zıpkanın yanında çerkez kayışı, kama, gümüş kamalık, kabalak ve çizme giyilmektedir. Erkekler il merkezinde, kıyı ve kasabalarında ceket ve pantolon giyerler, kasket takarlar. Günümüzde Giresun halkı modern giyimi kullanmaktadır. Yine köy ve kasabalarda kadınlar ev içinde oyalı yaşmak veya çember, entari, peştamal veya şal giyerler. Ayaklarına; lastik veya kundura giyerler. KADIN KIYAFETLERİ Daha çok il merkezinde olmak üzere zenginler tarafından giyilen ipek ve kadife entariler yöreye has motiflerle süslenir. Ekonomik duruma göre altın, gümüş işlemeler göze çarpar. Genelde canlı renklerden oluşan (sarı, kırmızı vs.) serbest kıyafetlerdir. Kumaş olarak; eski yıllarda basma ve pazen olarak mevsimine göre giyinilir. Eskiden Çarşaf ve Ferace giyilirdi. Bindallı ve üçetek tabir edilen elbiseler de giyilirdi. Giyim kumaşları şehir ve köylerde değişmekte olup, ipekten yapma elbiseler kullanılabilirdi. Eskiden şehirlerde gündelik giysi olarak kadınlarda manusa denilen çizgili, pamuklu, fanusa denilen yünlü ve ipek kadife entariler giyilirdi. Tepelik ve oyalı yemeni başa bağlanırdı. Bu giysiyle sokağa çıkıldığında başa gelen kısma büzgülü ipek, pütükare çarşaf ve peçe takılırdı. Entarinin üstüne Musul çarşaf giyerler. Kenarları 2-3 cm. genişliğinde altın gümüş telle şeritlenmiş, başa kordonla bağlanıp, ucuna altın gümüş toplar, nazar boncuğu yaşlılara felç vurmasın diye bir akik boncuk bulunan peçe ve kıl peçeler takılırdı. Yatak giysisi olarak; beyaz patiskadan fistolu, kırmalı veya dantelli kurdelelerle süslü gecelik giyilirdi. Hamam giysisi olarak; Zenginler; altın sırmalı, gümüş telli havlular, üçgen biçimi yaşmaklar, gümüş tas, gümüş nalın, altın ve gümüş kakmalı fildişi taraklar kullanırlardı.Fakirler ise; baş tarafı işli ipekli havlular, yaşmaklar, ceviz nalın, bakır taslar ve pamuk keten peştamallar kullanırlardı. Sırmalı bohça içinde ikinci beyaz bohçaya sarılmış; gümüş telli sırmalı havlu, yaşmak, altın ve gümüş kakmalı fildişi tarak, gümüş tas, gümüş nalın, kese, sabunluk, hamamda üzerine oturmak için küçük bir halı ve işlenmiş örtü bulunur. Bunun yanında hamamda ipekli ve pamuklu peştamallar da kullanılırdı. Cember, Çember, Çömber Yörede baş örtüsü (Tülbent), yemeni ve yazma olarak da bilinir. İnce ve seyrek dokunmuş, üzerine kalıpla basılmış, elle boyanmış yaprak ve çiçek motifleri bulunan, etrafı çeşitli renklerde ince boncuk, metalik beyaz pul ve iğne oyalarıyla süslü, başta siyah olmak üzere değişik renklerde olan bez bağlanır. Bkz. Resim 3. Çemberin diğer bir adı da “Yaşmak” veya “Bürümcek” olarak da geçmektedir. Entari Entari, üçetek veya Bindallı olarak da tabir edilir. Fistan üzerine eskiden “Yaylık” takılırdı. Yöre giyiminde en çok kullanılan model; beli büzgülü entari modelidir. Etek ve yaka kısmı fırfırlı (volanla) veya dilimli; kolları uzun, kol ağızları manşetli veya büzgülü olup lastik takılır. Yaylık; Genellikle Görele ve çevresinde kullanılır. Fistan üzerine İman tahtası olarak tabir edilen göğsü kapatan bezdir. Günümüzde kullanılmamaktadır. Yelek Kolsuz sade modeli ile yeni giyimi, kadife kumaşı ve işlemesiyle eskiyi hatırlatır. Kol ve yaka kenarına işlemenin renginde harç ve uyumlu renkli su taşı geçirilir. Yeleğin sağ ve sol yanı ile arkası eskiden sırma tekniği ile( başta çiçek ve yaprak olmak üzere ) çeşitli desenler işlenir. Tam bele inmez, önde kendiliğinden kapanabileceği gibi gizli kanca veya uçkurla içten bele bağlanır. Çeşitli pamuklu bezlerden yapıldığı gibi en makbulü kadife olanıdır. Göynek Beyaz ve krem rengi olan Göynek dokuma keten, kara keten ve bürümcükten yapılmıştır. İçe giyildiği için bu gün kullanılmamaktadır. İç Donu Eskiden uçkurlu ve dize kadar uzun, diz kısmı lastikli “Tıman” adı verilen bezden yapmadır. Peştamal Entarinin üzerine, bele bağladıkları, genellikle beyaz, kırmızı, enlice çizgili veya kareli peştamallar bağlanır. Buna yörede “Keşan” da denilir. Her gün iş içinde bulunan kadınların tarlada, mutfakta, yolda, pazarda belinde taşıdığı peştamalı oldukça süslü bir giysi olması yanında kadınların çalışırken üst başlarını kirlenmekten koruyan iyi bir önlüktür. Acem Şalı: Daha çok yüksek kesimlerde oturan kadınların bellerine sardıkları kalınca bir kuşaktır. Kuşak, sırtında yük taşıyan kadının belinin incinmemesi bakımından bir yastık (arkalaç) görevi görür. Özel gün ve düğünlerde giyilen püsküllü ve desenli yün kuşaklara “ACEM ŞALI” denirdi.Bunun sebebi bu kuşağın Acem ülkesinden gelmesidir. Kolon – Kolan Yassı ve enlice bağ. Kalın yünden dokunur. Kaytandan daha incedir. Kadınların; sırtında yük taşımada kullandıkları, ayrıca bellerine sardıkları bir bağdır. Çorap Yün ve ince sağlam pamuk ipliğinden dokunmuş Fildegoz adı verilen değişik renklerde motiflerle süslü diz kapağının altına gelecek şekilde uzunca örülmüş çoraplar giyilir. Bkz. Resim 9. Örgü desen ve motiflerine göre değişik adlar alırlar. Örneğin, erik yaprağı, burma, saç örgüsü, yıldız, çiçek, kilim, baklava ve muska gibi. Değişik renk ve motiflerde örülen bu çoraplara alaca çorap adı verilir. Yemeni Bir çeşit hafif ve kaba ayakkabı. Altı kösele olup değişik renkte deriden alçak topuklu olarak yapılır. Bkz. Resim 10. Dağ köylerinde deriden yapılan çarık, çapula, yemeni, kent merkezinde ve sahil köylerinde mest, kundura giyilir. Ayrıca kara lastik, içi pamuklu bezle kaplı olduğu için ayağı terletmediğinden daha çok kullanılır. TAKI VE AKSESUARLAR Gümüş Tepelik Cumhuriyet öncesi gümüş tepeliği yalnızca genç kızlar takar, gelinler ve evli hanımlar altın tepelik takarlar. Tepelikler genellikle duvak yerine kullanılan saf ipek örtünün üzerine, genç kızlarda ise; iğne oyalı şifon eşarp üzerine takılır. Günümüzde ise bunlar kullanılmamaktadır. Göğüse Takılanlar Yörede takı olarak altın, gümüş ve elmas her zaman rağbet görmüştür. Bazı takı türleri günümüze kadar özelliğini bozmadan gelmiştir. Yörede en çok beşibiryerde takılır. Bu altının yanlarına Osmanlı adı verilen Reşat Liralar takılır. Önceden kurdeleyle bağlanarak boyna takılan gerdanlık, günümüzde zincire dizilerek takılır. Bkz. Resim 11. Kulağa ise; elmas küpe, altın küpe (hasır işi) takılır. Yörede liralarla birlikte boğaza at boncuğundan küçük, çeşitli göz alıcı rengarenk boncuklar bağlanır. Bu lira ve boncuklar renkli bezden yapılmış bir bağ ya da renkli bir kurdeleyle dizilmiştir. Kola Takılanlar Genç kızlar gümüş bilezik, gelinler altın bilezik (hasır bilezik) takarlar. Her gelinin mutlaka hasır bileziği bulunur. Aile durumuna göre her iki kola da takılır. Yüz Süslemeleri Fındığın ateş üzerinde yakılarak elde edilen kömürden kaşlara “Rastık” çekilirdi. Yüze ise pudra sürülürdü. Bugün kozmetikten yararlanılıyor. Yine eskiden Geyik Mantarının sütünü kaşlara sürerek kızılımtırak bir boyama yaptıkları da söylenmektedir. El içlerine ise kutsal sayılan ve halen daha kullanılan “Kına” yakma olayı vardır. ERKEK KIYAFETLERİ Erkeklerde kostüm olarak hakim yaka beyaz gömlek, üstüne düğmeli yelek onun üstüne ise uzun kollu belden bağlamalı aba giyilir. Altta belden bağlamalı Zıpka, ayaklarda el örme çorap, üzerine diz hizasında çizme giyilir. Başta ise aba-zıpka kumaşından yapılmış kulak üzerinden bağlamalı “KABALAK” adı verilen başlık kullanılır. Aksesuar olarak, boyunda zincirli gümüş hamaylı, omuzdan asılıp bel hizasına inen zincirli gümüş tütünlük, göğüs hizasına takılan beşli gümüş köstek zincirleri, belde ise çerkez kayışı ile kılıflı kama ve tabancalık takılır. Kostüm kumaşının ana rengi siyahtır. Esas giyimin dokuması; “KARAMANTU” denilen keçi yününden yapılma, adına “ÇÖPÜR” denilen ve siyah renkli bir kumaştır. Bu kumaş kalın olup, 25 cm.lik enlilikte kazık denilen dokuma tezgahında elle dokunurdu. Oldukça ağır bir kumaştır. Bugün ise normal siyah renkli kumaşlardan yapılmaktadır. Kabalak 150 – 170 cm. uzunluğunda, 24-25 cm. eninde çuha, karamanduladır, sağlam parlak kumaş yada şayak; Şayak: kaba bir şekilde dokunmuş, dayanıklı yünlü kumaş, iplikleri köyden köye ve çuhadan daha seyrek olarak dokunmuş lacivert veya siyah renktedir. Bkz. Resim 12. Kaba örgülü olmakla birlikte sıcak tuttuğundan özellikle köylüler ve kasaba esnafı arasında ceket (aba) ve pantolon (zıpka) kumaş olarak kullanılmıştır. Ortası başa yerleştirilecek şekilde dikilir. Bağlığın tepesine bağlı püskülü vardır. Önde 6 cm. eninde 20 cm. uzunluğunda kaytan işlemesi vardır. Arka tarafında 10 cm.’lik bir yırtmaç vardır. Bu yırtmaç kabalağın iyi ve rahat bağlanması için yapılmıştır. Uzun kısımları uç kısımlarından içe doğru 30 cm. astarlıdır. Başa sarılarak kulak üstünde fiyonk şeklinde bağlanır. Gömlek – Mintan El tezgahlarında 1900-1909 yıllarında erkekler için; Koluzobba denilen eriş ve arağazı (dokuma tezgahlarında enine alınan iplik, atkı ipek ve bürümcümle dokuma bir çeşit gömlek), yine yarım koluzobba yahut melez deline ipeği az ve bürümcüğü fazla ikinci çeşit gömlek Hilaliye denilen çin pamuğu ve ayrıca ipek ve bürümcük karışık dokunan erkek gömleğidir. Şimdi ise beyaz-siyah, siyah-beyaz çizgili bezden yapıldığı gibi, beyaz patiska, poplin veya ipekli kumaştan dikilen hakim yaka kolları manşetli bol bir giysidir. Bkz. Resim 13. Yaka; boğaz üzerinde iki üç düğme ile iliklendiği gibi sol omuz üzerinde de iliklenir. Düğmeler siyah renktedir. İç Göynek Yakasız ve önden üç düğmeli olarak uzun veya kısa kollu olarak kullanılır. İki tip olarak mevsimine göre, yazın Kara keten kumaşından yapılanı, kışın ise yün olanı giyilmektedir. Yelek Ön kısmı siyah kumaştan dikilmiştir. Arka kısmı boydan boya astarlıdır Yeleğin iç astarı Karamanduladan olduğu gibi ipekten de olur. Yaka kısmında 12 cm. eninde sırma işlemeler vardır. Sol omuza yakın bir konumdan aşağıya doğru bir dizi düğme ile iliklenir. Bkz. Resim 14. Bu düğmeler simetrik olarak sağda bulunur. Kullanılan düğmeler siyah veya metalik beyaz renkte (gümüşten) olur. Kol altında cepler bulunur. Gömleğin üzerine giyilir. Kruvaze yelek, çift tarafı düğmeli olup, yeleğin arkası köprü bağı ile bağlamalı, yaka kenarları kaytan işlemelidir. Aba-Cepken Siyah şayak kumaştan yapılmıştır. Yakasız, kolları astarlı olduğu halde bedeni astarsızdır. Sağ ve sol tarafta birer cebi vardır. Kruvaze olarak sağ solun üstüne kapatılır.
-
GİRESUN YÖRESİNDE OYNANAN HALK OYUNLARI Giresun’da bugün unutulmamış ve hala halkın ve çeşitli oyun gruplarının oynamış olduğu oyunlardan bahsedecek olursak Karşılamalar, Tüfekli çandır karşılaması, Horonlar, kız Sallama horonu, erkek Sallama horonu, erkek Sıksara ( Sıksaray- sık Horon)Horonu, Kolbastı ( Fingil, Metelik) Gürcü sallaması gibi oyunları sayabiliriz. KARŞILAMALAR Giresun yöresinin temel esasını oluşturan oyun karşılamadır. Oyun çok eskiye dayanır. İsmini karşılıklı oynamaktan alır. Buradaki karşılama “Karşılık” kökünden gelen, karşı karşıya oynama diye de nitelendirilen karşılamayı esas alır. Karşılamada ise kız ve erkekler karşı karşıya oynarlar. Oyun ritmik olarak 9 zamanlıdır. Bu karşılama türünde ayak değişmeden ritim kalıbında değişiklikler olabilir. Örneğin kalıpta bulunan üçlünün yeri her zaman sonda olmayabilir.Örneğin; Miralay müziğinin üçlüsü sondadır .( 2 + 2 + 2 + 3 = 9 ) Bağlamam Perde Perde müziğinin üçlüsü ise ikinci sıradadır. ( 2 + 3 + 2 + 2 = 9 ) bunun sebebini müzik geleneği konusunda anlatmıştık. Kullanılan müzikler; Miralay, Bağlamam Perde Perde, Altın Yüzük Var Benim, Oy Giresun Kayıkları, Giresun’un Evleri, Al Tavandan Belleri, Çıkma Fındık Dalına, Bulancak Karşılaması, Zurna Karşılaması … Çoğunlukla bağlama, davul - zurna ve kemence ile oynanır. Eskiden kalma karşılama müziklerinin bazıları bugün çoğunlukla kullanılır. Fakat bazı bölümleri özellikle kullanılmaz. Çünkü icrası oldukça zordur. Ritm ve ölçü kaçırma riski çoktur. Örneğin; Çandır Karşılamasının (tüm repertuar kayıtlarında bu türkü Giresun karşılaması olarak bilinir) oyun bölümündeki çarptırma ve taramalar(tıramola) herkesin yapabileceği bir şey değildir. Onun için halk oyunları grupları bu ezginin sadece türkü bölümünü kullanırlar. TÜFEKLİ ÇANDIR KARŞILAMASI Oyun adını Giresun iline bağlı Çandır köyünden alır. Giresun’da bir gerçeğe inanılır. “Giresun’da en güzel Çandırlılar oynar.”Herkesin bildiğinin aksine bu oyun savaşı anlatmaz. Giresun ve çevresinde yapılan düğünlerde “Konak Gitme” olayı vardır. Bu ziyaretlerde herkes kendi köyünün, kasabasının veya bulunduğu yerin oyununu oynar. İşte Çandırlılar konak gittikleri köylerde ilk olarak bu oyunu oynarlar. Oyun şöyle oynanır; Tüfeği olan herkes ortaya toplanıp bir daire kurarlar. İçlerinden tecrübeli biri çavuşluk yapar. Oyun özellikle davul ve zurna ile oynanır. Önce müzik başlar. Normal karşılama ritminden daha ağır oynanır. Çavuşun komutuyla yavaş yavaş oynanmaya başlanır. Yine çavuşun “nişan al” komutuyla havaya, daire ortasına yere veya birbirlerinin ayakları dibine nişan alırlar. Çavuşun “ateş” komutuyla herkes ateş eder. Boşalan tüfekleri çavuş doldurmaya başlar. Tekrar aynı şekilde nişan ve ateş komutlarıyla oyun böylece devam eder. İlk zamanlar çakmaklı üstten doldurmalı tüfekler kullanılırdı. Boşalan tüfeklere ezva (barutu ateşlemeye yarayan tıpa) ve barut doldurma işini de çavuş yapardı. Daha sonra ki zamanlarda mavzer, sonra da av tüfekleri kullanıldı. Bu seferde boşalan tüfeklere fişek ve mermi doldurma işini yine çavuş üstlenirdi. Oyun dokuz zamanlıdır (2 + 2 + 2 + 3 = 9). Normal karşılama ritminden daha ağır (yavaş) ritmle oynanır. Oyunda göze çarpan özellik ise tüfek ile havaya ve yere ateş etme özelliğidir. Kullanılan müzikler; Çandır Tüfekli Karşılaması. HORONLAR Giresun il merkezinde horon görüldüğü gibi, ilimizde esas olarak horon Görele ilçesi ve çevresinde sıkça icra edilir. Çoğunlukla kemence ve davul - zurna ile oynanır. Görele'de yaygın olmasının sebebi büyük kemence üstatlarının Göreleli olmalarında ileri gelir. Horonların isimleri de, bu ustaların isimleriyle anılır. Bunun sebebi bu eserleri ilk icra eden kişi olmaları, yani yaratıcısı olmalarıdır. Örneğin Tuzcuoğlu horonu, ****oğlu Sıksarası gibi. Görele konum itibariyle Trabzon ile Giresun'un tam ortasında yer alır. Coğrafik olarak Giresun'a bağlıdır. Ancak birçok kültürel değer bakımından (türkü, halk oyunları) Trabzon'a daha yakındır. Yayla olarak da Trabzon ile aynı yaylayı, yani Sis Dağı ve Kadırga Yaylasını kullanır. “Bu olayın sebebini birazdan yayla kültürü konusunda anlatacağız”. Trabzon halk oyunları olarak Giresun'dan önce atılım yapmış kullandıkları oyun ve müzikleri halka, yıllar içerisinde icra yoluyla göstermiştir. Halk da bu oyunları Trabzon yöresi diye kabullenmiştir. Hatta Giresunlular dahi bunu kabul etmiştir. Fakat sonra kendi oyunlarını ve müziklerini ortaya çıkarmak istediklerinde "Bu Trabzon yöresi, bunu Giresun yöresi olarak oynayamaz, tanıtamazsınız" şeklinde eleştiriler aldılar. 196O'lı yıllardan önce her iki ilde bu müzikler kullanılırken ve bu oyunlar oynanırken kimse Trabzon Giresun ayrımı yapmazken günümüzde bu ayrım yapılmaktadır. Mecburen yeni müzik ve oyun (Trabzon'da kullanılmayan) arayışına girildi.En büyük kemence ustaları Giresun'dan çıkmasına rağmen horonlarda çoğunlukla Davul - Zurna kullanılmaya başlandı. Şu gerçeği de unutmamak lazımdır. Harşit çayı doğal bir sınır olduğundan, Harşit çayının Doğusu ve Batısı arasında bir takım kültürel farklılıklar vardır. Her ne olursa olsun; Görele, Espiye, Eynesil yöreleri ayrı değerlendirilmelidir. KIZ SALLAMASI Giresun’da karşılama türü oyunların dışında yöre karakterine ve coğrafyasına uygun olan bir başka oyun da horon türüdür. Bu oyun cumhuriyetten sonra ortaya çıkmıştır. Nedeni ise; kızların kendi aralarında yaptıkları eğlencelerde erkekleri taklit ederek oynamaya başlamalarıdır. Figür zenginliği 5 veya 6’yı geçmez. 7 zamanlıdır. Oldukça yumuşak, narin ve cilveli bir şekilde oynanır. Çoğunlukla kemençeyle oynanır. Bağlama, Def, Ud gibi sazlarda kullanıldığı görülür. Kullanılan müzikler; Çavuşlu Horonu, Püsküllü …….. ERKEK SALLAMASI Giresun tarihi kadar eskidir. En az 3 kişi ile oynanır. Tatlı sert bir anlayış vardır. Yöresel tabiriyle “gevrek” tir. Oyun 5 zamanlıdır. Figür zamanları 10 birim zaman ve bağlantılıdır. Oyun halka şeklinde oynanır. Oynanılan yerin şekline göre bağlı dizi düz, halka, yarım halka şeklinde de oynanır. Figür bakımından zengindir. Horonun olmazsa olmazı olan “alaşağı” figürü sıkça yapılır. Bir nevi sık horona geçmek için, alıştırma ve ısınma oyunu da diyebiliriz. Genellikle kemençe veya davul zurnayla oynanır. Müzik olarak çoğunlukla Merekte Sarı Saman kullanılır. SIKSARA (SIKSARAY,SIK HORON) Bu oyun sallamanın aksine daha sert ve coşkulu oynanır. Sık’ın anlamı çok çabuk demektir. Bir çeşit sık oyun, sık horon çabuk horon demektir. Az zaman içinde çabuk ve fazla figür yapmak gerekmektedir. Sıksara, zamanla sıksaray olmuştur. Burada yörelerin mahalli ağızları büyük rol oynamıştır. Oyun 7 zamanlıdır. Horon,“Karadeniz bölgesinde özellikle Doğu Karadeniz’in kıyı kesimlerinde toplu olarak ve daha çok bağlı diziyle oynanan disiplinli halk oyunlarının genel adı dır. Horum, Horun, forom vb. şekillerinde de söylenir. Horon Cenevizlilerden kalmadır. Karadeniz’e özellikle Harşit havzasına gelip buradan da Türk ve Yunan kavimlerine geçmiştir. İstila ve temaslar sonucu oradan Batı Avrupa’ya ve Karadeniz’in doğusuna yayılmıştır. Genel olarak ülkemizde Doğu Karadeniz bölgesinde Trabzon, Rize Giresun civarında oynanır. Bunun yanı sıra az da olsa Artvin, Ordu, Samsun, Bayburt, Gümüşhane gibi illerde de görülebilir. Horonda denizin dalga hareketlerini ve kıpırtılarını, balıkların çırpınışını görür gibi oluruz. Horonların oluşmasında Karadeniz bölgesinin çok engebeli doğal yapısının, fırtınalı hırçın bir deniz olan Karadeniz’in sarp bir arazide bazen bir ayağını bile zor basabildiği patika yollarda yürüyen ve sırtında yük taşıyan Karadeniz insanının çevikliği anlatılmaktadır. Horonda yapılan hareketler incelendiğinde, belleme, çapalama, deniz dalgalarının parçalanması, dalgaların kıyıdan geri çekilirken çakıllarda çıkardığı ses, kürek çekme, balıkların ağlara yakalandıkları andaki çırpınışları gibi doğal olayların veya işle ilgili tarımsal hareketlerin canlandırıldığı görülür. Horom kelimesi ve horla üzerindeki dik olarak kümelendirilmiş birkaç bağdan oluşan mısırlara verilen bir isimdir. Horomların bulunduğu tarla uzaktan görünüş olara kollarını havaya kaldırmış bir şekilde duran insan kalabalığını andırır. Horon oyunlarında genellikle kollar havaya kalkmış bir biçimde oynanır. Bu duruş horomları andırmaktadır. Bundan esinlenerek Horon adını aldığı söylenir. Horonlar dizi oyunu biçiminde onandıkları zaman dizi biçimleri sıra dizi-lişi, görünüşünde olarak tek sıra erkek, tek sıra kadın, düz dizi, eğri dizi, koşut dizi, bağlı dizi, bağlı tek dizi, bağlı alaca dizi, açık diziş kapalı dizi biçiminde oynanmak-tadır. Oyun 7 zamanlıdır. Ayak figürleri 10 birim zamanlı ve bağlantılıdır. Çoğunlukla kemençe, davul – zurna ile oynanır. Belli bir müziği yoktur. Mahalli saz sanatçılarının isimlerini de verdikleri kendine özgü özel horon ezgileriyle icra edilir. Halka oyunu biçimindeki dizilişlerde ise; düz halka, koşut halka, bağlı halka, tek halka, kapalı halka, açık halk, bağımlı halka, tek halka erkek, tek halka kadın, halka, tepeli halka dizilişleri görülmektir. KOLBASTI (Fingil-Metelik) Fingil (Kolbastı - Metelik) havası çoğunlukla türkülü oyunlardır. Giresun'da bu gün hemen hemen bütün gruplar ya Lazutlar'ı yada Dereboyu Kavaklar'ı kullanırlar. Bunlar çoğunlukla popüler olduğu ve insanların kulağında ezgileri zaten var olduğu için icrası da kolay olduğundan çokça rağbet görür. Oysa Giresun'da daha bir çok fingil havası türküsü vardır. Özellikle Sokakbaşı Meyhane, Oy Bahçenize Ben Giremedim vb. daha bir çok türkü mevcuttur. Bunlar halk oyunlarında da kullanılabilen türkülerdir. Ancak sorulduğunda özellikle Sokakbaşı Meyhane türküsünü halk oyunu olarak çok ağır bulurlar. Bu sebepten kullanmazlar. Fakat eskiyi araştırdığımızda bu oyunun zaten ağır, aheste oynandığı söylenir. Halk oyunları müzikleri bazen metronomları artırılarak çalınır. Ancak bazıları buna müsait değildir. Bu müsait olmayanlardan birisi olan "Sokakbaşı Meyhane" isimli Fingil oyun havasıdır. Sözlü oyun grubuna girer. “Bu oyuna “Kol Ağası” da denilmektedir. Genelde 2 ve 4 zamanlıdır. Bolu yöresindeki bazı oyunlara benzemektedir. Genelde “Lazutlar” türküsüyle oynanır. 4 zamanlıdır. Bazı Yörelerde; zağma, bildiş oyun havası diye bilinen bu tür oyunlar ve müzikler Giresun yöresinde karşımıza Kolbastı ve Metelik olarak çıkar. Kol deyimi kolcudan gelmektedir. Cumhuriyetten önceki ve de sonraki o dönemlerde; gümrük görevi, polis görevi ve jandarma görevi verilen görevliler vardı. Hatta kişilere ormancı görevi de verilirdi.Karakol ismide buradan gelir. Kara üzerinde ve şehir içinde görev yapan emniyet ve asayiş birimi. Kolcu ise şehir dışında köylerde, kırsal kesimde mermi, silah, tütün, uyuşturucu, alkollü içecekler kaçak ağaç kesme vb. davranışları durdurmakla ( bugünkü köy korucusu) görevli kişilerdi. Bunlar; mert, korkusuz, silahlı ve atlı gezerler. Çünkü görev alanları çok geniştir. Cumhuriyet öncesinde işret (alkollü içki) yasak olduğundan bu defa yöre delikanlıları da aksine sazlı ve sözlü içki muhabbeti yaptıklarından; işte çoğu zaman kolcularca baskına uğrarlardı. Muhabbet yapan yöre delikanlıları cesur, yiğit ve atak olmak zorundaydılar. Çünkü, her an baskına uğrayacakları için silahları da vardı. Başka bir eğlence şekli olmadığından yasakla vicdanları arasında bir çeşit savaş verirlerdi. Zamanla baskın yapa yapa ve zamanla basıla basıla kolcu ile yöre delikanlıları birbirlerini görmezlikten gelirler ve arkadaş olurlardı. İşte bu her iki insanın oyunlara karışması hatta oynaması ile oluşan ve oynanan bir oyun olduğundan buna zamanla kol havası, kol oyunu veya kolbastı denilmiştir. Kol havasının bir çeşitlemesi de Fingil ve Meteliktir. Oyun 2 ve 4 zamanlıdır. Figür genişliği pek yoktur. Bağlama en çok kullanılan enstrümandır. Müzikle ayak figürleri uyumludur. Kullanılan müzikler; Oy Bahçenize Ben Giremedim, Lazutlar, O Yaylanın Çimenine, Sokakbaşı Meyhane … biz burada Lazutlar müziğinin nota ve ritmik yapısını aşağıda gösterdik. GÜRCÜ SALLAMASI Giresun Merkezden, Ordu iline doğru olan bölgelerde, özellikle Bulancak ve Piraziz ilçesi ile yükseklerinde sıkça görülür. Muhacirler zamanında buralara yerleşen Gürcü halkı tarafından yöreye getirildiği sanılmaktadır. Giresun’da pek oynanmaz. Bunun için nota ve ritmik yapısını göstermeye gerek yoktur. Ordu yöresinde görülen Gürcü Horonu ile gerek müzik, gerek ritm ve gerekse figür olarak aynıdır. Oyun; 8 ( 3 + 2 + 3 ) zamanlıdır. Ziyadesiyle aynı oyun Ordu yöresinde oynanır.
-
GİRESUN YÖRESİNDE OYUN GELENEĞİ İlimizde iklim şartlarının ve tabiatın çok sert olmadığı bilinmektedir. Yöresel olarak daha çok denizle beraber yaşamayı öğrenmiş, sırtını dağlara vermiş ve toprağını da işlerken fındığa büyük önem vermiştir. Bu yaşam tarzı geleneklerini ve yöresel davranışlarını etkilemiştir. Yani bu yöre insanları ne fazla sert ne de fazla yumuşak figürlere yer vermiştir. Yani yörenin kendine özgü halk danslarının oluşmasında büyük etkendir. Danslar genellikle hareket ve çeviklik içermekle beraber kadın ve erkeğin beraber oynadıkları bölümde erkeğin kadına karşı olan saygısından dolayıdır ki, erkek figürleri kız figürleri ile aynı esneklik ve yumuşaklığa kadar düşmektedir. Fakat danslar kazaların bulunduğu yörenin karakteristik özelliğini de içine alarak farklı şekillerde icra edilmektedir. Bu farklılık kostümlerini bile etkilemiştir. Örneğin Alucra ve Şebinkarahisar civarında oynanan oyunlar Karadeniz etkisinin yanında; Orta ve Doğu Anadolu kültürünün esintilerini de üzerinde taşır. Giresun insanının yaşam tarzı ve biçimi Karadeniz bölgesi içinde, bölgeye has özellik gösterdiği gibi bölgeden uzak karakter de gösterir. Bölge kıyısında oyunlar; iç içe yaşadığı deniz gibi, hareketli ve coşkundur. Oyun ve türküleri de kendilerine uygundur. Giresun oyunları içinde en önemlisi Giresun Karşılaması ve horonudur. Horonu yine erkekler bölgenin meşhur çalgısı olan kemençe veya davul zurna ile oynarlar. Kadınları ise; Def, Davul, Zurna, Ud ve Bağlam eşliğinde oynarlar. Horonlar; düz horon, sık sara, sallama gibi, karşılamalar ise; Tüfekli Çandır Karşılaması, Bulancak karşılaması, çandır çöplük(karşılama) tür. Müzik ve ritmine göre değişen çeşitleri vardır. Giresun’da Halk Oyunları çeşit olarak üçe ayrılırlar. Bunlar; Horonlar, Karşılamalar ve (yörede Kolbastı, bugün ise çoğunlukla FİNGİL olarak bilinen) Meteliktir. Giresun yöresinde çok fazla miktarda halk oyunları mevcut iken değişik sebeplerden dolayı bu oyunlar icra edilmemekte, yada edilememektedir. Zaten oyunların çoğu unutulmuştur. Fakat bazılarının müzikleri hala kullanılmaktadır. GİRESUN YÖRESİNDE MÜZİK GELENEĞİ Giresun yöresi müzikal zenginliği olan bir ilimizdir. Tarihine bakıldığı zaman bir sayfiye yeri olarak ortaya çıkmaktadır. Osmanlı zamanında sayfiye yerleri daha çok tatil yerleri olarak kullanılırdı. Böyle olunca eğlence ağırlık bir yaşam söz konusu olmaktadır. Tiyatro ve musiki oldukça gelişmiştir. Giresun tarihinde yerli halkına bakıldığında; saraylı etkisi göze çarpar. Böyle bol musiki ve oyunlu bir bölgede, gerek müzik ve gerekse oyunlar konusundan saray musikisi ve halk musikisi birbirlerinden etkilendikleri açık bir şekilde görülmektedir. Özellikle Söz konusu olan bu oluşum belki yüzlerce yıllık bir süreçte oluşmuştur. Bugün bakıldığında tam olarak karşılama normunda çalınıp söylenmektedir. Yörede çok yaygın olan karşılamadır.9/8’lik usulü olan karşılamaların, 3’lüsü(aksağı sondadır.. Çünkü icrası diğer türe göre daha kolaydır. Bu gün kullanılan Miralay türküsü bu türe güzel bir örnektir. Horonlarda ise durum daha kolaydır. 7/8'lik yada 7/16’lık olarak görülür. Genellikle hemen hepsinin 3’lüsü sondadır. Bazı istisnai horonlar vardır. Onlar 5,8,9 ve 10 zamanlı horonlardır. Yine bazı 7/8’lik horonların 3’lüleri yer değiştirip başa veya ikinci sırada da görülebilir. Ama horon denildiği zaman 7 zamanlı ve 3’lüsü sonda olarak bilinir. Geçmişi konusunda bir şey söylemek çok zordur. Ancak çok eski bir oyun türü olduğu söylenebilir. Hatta 18OO'lü yıllarda yaşamış olan Tuzcuoğlu Mehmet Ali'nin çaldığı horon müziğini bu gün Tuzcuoğlu horonu diye hatırlayıp, hala çalabilenler mevcuttur. Bir diğer oyun türü de fingil (pek çok kaynakta metelik yada kolbastı olarak geçer.) olarak karşımıza çıkar. Bu diğer ikisine göre daha yeni bir türdür. Özellikle askerlik nedeniyle başka memleketlere gidip gelen gençler gittikleri yerlerdeki eğlence ortamlarında gördükleri oyunları ve müzikleri memleketlerine getirmişlerdir. Müzikal yapı olarak 4/4’lük, 2/4’lük ana usul ve kalıpları olarak karşımıza çıkıyor. Daha sonra bu tür çok tutulmuş ve oturak alemlerinin vazgeçilmez türküleriyle oynanmaya başlanmıştır. Özellikle Lazutlar, Sokakbaşı Meyhane gibi türküler Giresun halkı tarafından halen çok sevilen ve söylenen türkülerdir.
-
GELENEK-GÖRENEKLER DÜĞÜN GELENEKLERİ Düğün gelenekleri ilçeden ilçeye, köyden köye farklılık göstermesine rağmen genellikle gözetilen düğün geleneklerine aşağıda yer verilmiştir. Erkek ailesi tarafından beğenilen kızın evine bir görücü heyeti gönderilir. Görücü heyetinin izlenimleri olumlu İse erkek ailesi büyükleri tarafından kız istemeye gidilir. Kız tarafı kızı vermeye niyetli ise biraz nazlanır. Sonra söz kesilir, kızın nüfus kağıdı bir mendile sarılarak erkek tarafına verilirken, erkek tarafı da mendili verene bahşiş verir, hazırlıklara başlanır. Hazırlıkların tamamlanmasından sonra erkek tarafı bir Cuma günü düğün tarihini belirlemek için kız evine gider. Buna "Şerbet içme" denir. Erkek evi kız evini tavukla, kız evi de erkek evini baklava ile ağırlar. Düğüne genellikle Salı günü başlanır. İlk geceye "Kına gecesi" ya da "Komşu gecesi" denir. Konuklan her iki tarafta kendi evlerinde karşılar. Gece mumlar yada çıralarla erkek evinden bir gurup kadın, kız evine gider. Geline ak gelinliği giydirilir, duvağı takılır, genişçe bir tepsinin ortasında kına ezilir, çevresinde mumlar yakılır, gelinin avucuna konan kına, tülbentle sarılır. Baş parmağı arasında yanan bir mum sıkıştırılır. Gelinlik çağındaki kızlar da bir mum yakarak törene katılır, gelini de aralarına alarak horon teperler, erkek evinden gönderilen çerezler yenir, kına yakılırken türküler söylenir, eğlence sabaha kadar sürer. Kına yakıldıktan sonra elinde defi ile bir kadın dolaşır bahşiş toplar. Bahşiş önce kızın annesinden istenir. Anne ilgisiz kalırsa, "Anne gelmeyince, bahşişi vermeyince, kız vermez elini kınaya" diye söz atılır. Çarşamba günü erkek tarafı gelini giydirmeye gider. "Ağırlık" denen takılar takılır. Kızın Çeyizi de bir sandıkla erkek evine gönderilir. Bunlarla gelin odası döşenir, misafirlerin görüşüne açılır. Kimi köylerde çeyiz görme sırasında "töre atılır" (Bahşiş verilir.) Perşembe, "Gelin alma günü" dür. Sabah kız evine hazırlanan "Güvey bohçası" bir tepsi baklava ile erkek evine gönderilir. Sağdıcı ile hamama giden güvey, bohçadaki giysileri giyer. Öğleden sonra "Gelin alayı" davul, zurna ve kemence eşliğinde kız evine gider. Genellikle bu alayda damat bulunmaz, büyükler öncülük eder. Aynı akşam kızın erkek kardeşleri ve onların arkadaşları erkek evine baskına gider. Eve yaklaştıklarında silah atarak geldiklerini duyururlar. Erkek evinden bir gurup, davul, zurna ile yola çıkar onları karşılar. Misafirler başka bir eve götürülerek ağırlanır. Kız evinden gelenler, ağırlamada kusur bulursa çeşitli tatsızlıklar çıkar. Bu "Baskın" bir anlamda kız tarafının üzüntüsünü gidermek içindir. Gelin alayı aynı gün, kimi yörelerde de Cuma günü hareket eder, eskiden süslenen bir at üzerinde götürülen gelin, günümüzde "Gelin arabası" denen süslenmiş bir taksi ile erkek evine götürülür. Evden çıkmadan önce gelini büyüklerinin ellerini öperek vedalaştığı sırada "defçi kadın def çalarak "Gelin ağlatma türküsü" söyler. Gelin alayı erkek evine döndüğünde yine çalgılarla karşılanır. Oyunlar oynanır. Gelin eve kaynanasının kapıya bağladığı bir ipliği kopararak girer bununla tüm uğursuzlukların kırıldığına inanılır. Kapıdan girerken gelinin başından para ve çerez serpilir. Kimi yerlerde de bereket getireceği inancı ile mısır ya da buğday serpildiği de olur. Kayınbaba ya da kaynana yüz görümlüğü vererek gelinin yüzünü açar. Güvey sağdıçları ile birlikte ikindi namazına gider, sağdıçlardan biri evli olması gerekir. Namaz dönüşü arkadaşları güveyi yumruklayarak gerdek odasına sokar. Pazar günü kız yanı, gelin görmeye gider. Buna kimi yerlerde "Çerez yeme" denir. Fındık, leblebi, kuru üzüm, pasta, peynir, gelinin ve içindeki durumu gözlenir, çeyiz görülür. Bir hafta sonu güvey, gelin ve yakınları ile birlikte "Yumurta Yemeye" gider. Hal hatır sorma, şakalaşma ve söyleşiden sonra, üstü peşkir havlu ile örtülü bir tabakta, pişmiş yumurta getirilir. Dağıtımın yapılması için, güveyin bahşiş vermesi beklenir. Bu gidip gelmeler, aileler arasındaki akrabalık, dostluk bağlarının güçlenmesi içindir. İMECE ADETİ Karşılıklı yardımlaşma ve dayanışmanın bir ifadesi olan imece İlimiz de türlü şekillerle uygulanır. Bel ve ekin imecesi, mısır toplama, fındık toplama , fındık ayıklama ve mısır soyma imeceleri vardır. a) Bel İmecesi: İmece sahipleri komşularını imeceye akşamdan çağırır. Çağırılanlar ertesi sabah iş yerinde belleri ile birlikte gelir. Çalışmaları akşama kadar sürer. Öğle yemeği imece sahibi tarafından verilir. B ) Ekin İmecesi: Kuşluk vaktine kadar sürer, yemeksizdir. Mısır tarla üzerine atıldıktan sonra bir kenardan kazmaya başlanır. Bu imece de muhakkak bir kemençeci ve bu kemençeye uyarak türkü söyler kazmalar hep birlikte iner istekle çalışılır. MAYIS YEDİSİ (Aksu Şenlikleri) Her yıl Mayıs ayının 7'sinde (Miladi 20 Mayıs) kutlanır. 1977 yılına kadar "MAYIS YEDİSİ" adıyla sürdürülen törenler bu tarihten sonra "AKSU ŞENLİKLERİ" adını almıştır. Daha sonra 1992 yılı başında alınan yeni bir kararla daha geniş kitlelerle sosyal ve kültürel ilişkilerin sağlanması ve sürdürülmesi amaçlanarak adının "ULUSLARARASI KARADENİZ AKSU FESTİVALİ" olması kabul edilmiştir. Her yıl 20 Mayıs günü Giresun'un doğusunda bulunan Aksu Deresinin deniz ile birleştiği yerde insanlar toplanırlar. Özellikle hastalar, dertliler, çocuğu olmayanlar, dilekleri olanlar Aksu Deresinin kıyısına giderler bir dilek dileyip yedi çift bir tek taşı suya atarlar. Aksu mahallinde yapılan bu törenler üç ana bölümden oluşur. 1-SACAYAKTAN GEÇME GELENEĞİ: Soyun sürdürülmesi kültürüne dayanır. Çocuğu olmayanlar dilekte bulunarak üç kez sacayaktan geçerler. Üç kutsal sayılan bir rakamdır. Sacayak ana rahminin simgesidir. 2-DERE TAŞLAMA GELENEĞİ: İlkbahar , doğanın hayat bulduğu mevsimdir. Doğanın getirdiği yaşama zevkiyle insanlar da bütün kötülüklerden arınmak gereğini duyarlar. Aksu Deresinin denize döküldüğü yerde toplanan insanlar "Derdim Belam Denize" diyerek yedi çift bir tek taş atarlar. Yedi kutsallığı olan bir rakamdır. Tek taş, dileğin yerini bulması için atılan sonuncu taştır. 3-ADANIN ETRAFINI DOLAŞMA GELENEĞİ: Soyun sürdürülmesi inancıyla yapılan sacayaktan geçme geleneği Ada'nın etrafının dolaşılmasıyla tamamlanır. Ada turu Hamza Taşı'nın önünde başlar. Yine Hamza Taşı'nın önünde son bulur. Törenin amacı; soyun sürdürülmesi, belaların denize atılması, döllenmenin bu mevsimde başlaması ve toprağın bereketlenmesi.
-
GİRESUN YEMEKLERİ ÇALIÇİLEĞİ ÇORBASI Malzemeler: 1/2 kg. çileklik(Çalıçileği) / 2 adet soğan / 1 çay bardağı mısır yarması / 1 kaşık şalça / 1 su bardağı kuru fasulye / 1 adet yeşil soğan / 2 kaşık tereyağı Hazırlanışı: Ayıklanmış çalıçileğini kaynamakta olan suya konarak haşlanır. Süzülür ve sıkılarak doğranır. Bir tencereye koyulan suya haşlanmış mısır yarması ve fasulye ilave ederek 10 dakika pişirilir. Doğranmış çilekler kaynamakta olan suya ilave edilerek 20 dakika daha pişirilir.Diğer taraftan ince bir şekilde kıyılmış soğan penbeleşene kadar kavrulur, kaynamakta olan çorbaya ilave edilir. 10 dakika daha pişirilerek sıcak servis yapılır. FINDIKLI ACİBADEM Malzemeler: 1 kg fındık unu / 1250 gr. şeker / 20 yumurta akı Hazırlanışı: Fındık unu şeker ve yumurta akları karıştırılır. Kısık ateşte sürekli karıştırarak haşlanır. Soğumaya bırakılır. Krema torbasıyla bir tepsiye yuvarlak yuvarlak sıkılarak dizilir.tepsi fırına konularak 25 dakika normal ısıda pişirilir. Soğuduktan sonra servis yapılır. HAMSİLİ MISIR EKMEĞİ Malzemeler: 1 kg. mısır unu / 500 gr hamsi / 1 çay kaşığı karabiber / 1 demet maydonoz / 5-6 sap yeşil nane / tuz Hazırlanışı: Önceden yoğrulmuş ve mayalanmış hamurun içine kılçığı çıkarılmış hamsi ve ince kıyılmış maydonoz eklanerek karıştırılır.Sac ateşte iyice kızılır sonra üzeri yağlanıp unlanır, un pembe bir renk alıncaya kadar harızlanmış olan hamur birkaç parça halinde saca savrulur ve elle üçgen biçimi verilir. Alt yüzü kızarınca çevrilir ve ikinci yüzüde kızarınca servis yapılır. KARALAHANA DİBLESİ Malzemeler: 1 bağ karalahana / 2 su bardağı pirinç / 2 çorba kaşığı tereyağı / 4 adet soğan / yarım kaşık tuz / 1 adet acı biber Hazırlanışı: Yıkanmış karalahanalar iyice kıyılır. tencereye bir kat karalahana , bir kat pirinç ve soğan konulur. üst kısma lahana yayılarak tuzlanır ve ağzı kapatılarak ateşe oturtulur. pişmeye yüz tutuğunda karıştırılır, kızdırılmış yağda biber ilave edilir. Ağzzı kapatılarak dinlenmeye bırakılır. Sonra tekrar karıştırılarak sofraya çıkarılır. MENDEK ÇORBASI Malzemeler: 1 bağ mendek / 1 fincan pirinç / 1 adet soğan / 1 bardak et suyu / 1 su bardağı kuru fasulye / 2 yemek kaşığı tereyağı / 2 fincan mısır unu biber / su Hazırlanışı: Bir tencereye et suyu katılarak kaynatılır. Ayıklanmış yıkanmış doğranmış mendek, kaynayan suyun içine ilave edilir. Sonra içine haşlanmış fasulyeler ilave edilir. Biraz pişince ellle yavaş yavaş mısır unu ilave edilir. Unun topaklanmamasına dikkat edilir. Pirinçi ilave edilir.Pirinçler uzayıncaya kadar pişirilir. Diğer yanda yağ ile beraber soğan ve biberler pembeleşinceye kadar kavrulur. Kaynayan çorbanın içine ilave edilir. Tuzu eklenir. Mendekler pişince ateşten alınır. Sıcak olarak servis yapılır. ETLİ PANCAR DOLMASI Malzemeler: 2 demet karalahan / 1 kg. kıyma / 1,5 su bardağı pirinç / yarım demet maydonoz / 2 baş soğan / 2 kaşık salça / tuz Hazırlanışı: Lahanalar yıkanır, sapı koparılır ve haşlanır, soğumaya bırakılır. Pirinçler yıkanır, soğanlar ince ince doğranır ve kıymaya katılır. Maydonoz ve tuz ilave edilerek yoğrulur. Pancar yaprakları büyüklüğüne göre ikiye veya dörde bölünür ve içlerine hazırlanan kıymadan bir miktar koyularak sarılır. Sarmalar tencereye dizilir. Üzerine sulandırılmış salça, tuz ve sıcak su konularak pişirilir. Et yerine pirinçli iç hazırlanarak zeytinyağlı olarakta yapılabilir veya üzün yaprağı (tevek yaprağı ) ile de sarılmak suretiyle aynı şeyler uygulanarak da yapılabilir. FINDIKLI GÜLLAÇ Malzemeler: 1,5 bardak kıyılmış fındık / 1 litre süt / bir bardak şeker / 1/2 paket güllaç. Hazırlanışı: Süt ve şeker karıştırılarak ateşte ısıtılır.Güllaç yaprakları dörde bölünür. Bir parça alınır ve süte batırılıp, ısıtılarak içine bir miktar fındık konup, dolma gibi sarılır. Kalan süt üzerinde gezdirilerek dökülür. ISIRGAN YEMEĞİ Malzemeler: 1 kg. ısırgan otu / 4 dış sarımsak / 1 çay bardağı un / 3 kaşık tereyağı / tuz / nane / su / Hazırlanışı: Isırgan iyice yıkanır ve kaynar suda haşlanarak süzülür. Sonra tel süzgeçten elle ezilerek geçirilir. Ezilen ısırgan tencereye alınarak ateşe oturtulur. Eğer kıvamı koyu ise arzuya göre biraz su ialave edilir. Tuzu konur. 2-3 dakika piştikten sonra karıştırılarak azar azar unu ilave edilir. Unu topak olmamasına dikkat edilir. Muhallebi kıvamına gelinceye kadar karıştırılır. Ayrı bir kapta ince doğranmış sarımsak yağda kavrulur ve ısırgana ilave edilir. Üzerine nane serpilerek servis yapılır. Arzu edilirse üzerine süt ilave edilerek de yenebilir. KATMER Malzemeler: 1 kg un / 1 çorba kaşığı tuz / 3 bardak un / 2 bardak çekilmiş ceviz / 250 gr tereyağı Hazırlanışı: Un, tuz, su kulak memesi yumuşaklığında hamur yapılır ve bu hamur 4 eşit parçaya bölünür. hamur taşında hamur 3mm kalınlığında açılır. Ayrı bir kapta tereyağı eritilerek açılan hamurun üzerinde gezdirilir. Hamur el ile açıldığı kadar yeniden açılır. Üzerine ceviz serpilerek, sağlı, sollu, ortaya doğru katlanır. Sonra öteki uçlardanda katlanır. Dinlendirdikten sonra biraz daha incelenerek sac üzerinde iki yüzü tereyağı ile yağlanır ve kızartılır. MENEVCEN KAVURMASI Malzemeler: 1 kg merevcen / 2 baş soğan 1 kaşık tereyağı / 1 adet domates / tuz / maydonoz Hazırlanışı: Merevcenler bol su ile yıkandıktan sonra kaynayan su ile haşlanır. Haşlandıktan sonra süzülür ve doğranır. İnce kıyılmış soğanlar iyice pembeleşinceye kadar kavrulur. İyiye sıkılmış merevcenler kavrulmuş soğana katılarak iyice karıştırılır ve tuzu ilave edilerek 2-3 dakika pişirilir. servis tabağına alınarak üzeri maydonoz ve domates ile süslenir. FASULYE DİBLESİ Malzemeler: 1 kilo gr yesil fasulye, yikanmis, uc ve kenarlari alinmis, 1 ser cm boyunda kesilmis / 2 orta boy sogan, kucuk doğranmış / 1 bardak pirinc, yikanmis ve suzulmus / 1 bardak su 100 ml zeytinyağ (veya tereyağ) / 1 tk tuz / 1/2 tk karabiber Hazırlanışı: Bir tencereye doğranmış fasulyenin yarısı konulur, üzerine yıkanmış pirinç ilave edilir. tekara bir sıra fasulye konulur. En üste soğan ilave edilerek pirinçler uzayıncaya kadar kısık ateşte pişirilir.Ayrı kabta eritilerek yağ diblenin üzerine ilave edilir.Ağzı kapatılarak 10 dakika demlendirilir. Arzuya göre 1 havuç küplere bölünerek ilave edilebilir. FIRIN KURUSU FASULYE Malzemeler: 1/2 kg fırın kurusu fasulyesi/ 1 su bardağı kuru fasulye / 2 kaşık pirinç / 1 çay bardağı mısır yarması / 1 avuç mısır unu / 2 adet soğan / 1 atalı kaşığı salça / 2 yemek kaşığı tereyağ / 2 yemek kaşığı sıvı yağ Hazırlanışı: Fırın kurusu fasulyeler ayıklanarak haşlanır, süzülür ve doğaranır. Diğer taraftan kuru fasulye ve yarma ayrı ayrı haşlanır, süzülür. Tencerede tereyağ eritilir, soğan ve salça konularak kavrulur. Kuru fasulye, yarma ve fırın fasulyeler ilave edilerek bir süre kavrulur. üzerine sıcak su konur. Pirinç ve tuz ilave edilir. Yemek karıştırılarak mısır unuda ilave ettikten sonra pirinçler uzayıncaya kadar pişirilir. TEL KADAYIFKİRAZ TUZLUSU KAVURMASI Malzemeler: 4 kase tuzlu kiraz / 3 adet soğan / 2 kaşık tereyağı /1 fincan tereyağı / tuz Hazırlanışı: Tuzlaması: Kirazlar yıkanıri bütün olarak kavanoza konulur. Üzerine kalın tuz serpilir. Tekrar kiraz konur tuz serpilir. bu işleme kap dolana kadar devam edilir. Kavurması: Kirazların çekirdekleri çıkarıldıktan sonra suya konularak tuzunun çıkarılması sağlanır. Tencerede yağ eritilir. İnce doğranmış soğanlar yağa ilave edilerek kavrulur. Kirazlar üzerine konulur ve karıştırılarak kavrulur. MEREVCEN MÜCVERİ Malzemeler: 1 kg merevcen / 2 adet orta boy soğan / 1 çay bardağı pirinç / 1 adet yumurta / tuz / karabiber / sıvı yağ / nane Hazırlanışı: Merevcenler iyice yıkanır. Doğranmış soğan,pirinç, yumurta, tuz, nene ve karabiberler menevcene ilave edilerek iyice harmanlanır. Kızarma tavasında yağ kızartılır. Hazırlanan harç tavaya düzgünce yayılır. Alt üst edilerek iki tarafının da kızarması sağlanır. Sıcak sıcak servise çıkarılır. FASULYE TURŞUSU KAVURMASI Malzemeler: 2 tabak fasulye turşusu / 2 adet orta boy soğan / 1 kaşık tereyağ / 1-2 kaşık sıvı yağ Hazırlanışı: Fasulye turşusu bol suda yıkanır. Tuzu çıkınca küçük parçalar halinde doğranır. Tavada eritilmiş terayağın içinde ince doğranmış soğanlar ve sıvı yağ ilave edilerek pembeleşinceye kadar karıştırılır. Daha önceden doğranmış turşular katılarak kavrulur., ateşin altı kısılarak tavanın kapağı kapatılır ve 5-10 dakika pişmeye bırakılır. Sıcak olarak servis yapılır. HAMSİ BÖREĞİ Malzemeler: 1,5 kg hamsi / 3 su bardağı pirinç / 1/2 su bardağı sıvı yağ / 1 demet maydonoz / 1 tatlı kaşığı karabiber / 1 çorba kaşığı şeker / 1 çay bardağı kuş üzümü / 1 çay bardağı mısır unu / su Hazırlanışı: Hamsi ayıklanır , yıkanır, kılçıkları çıkarılır ve tuzlanır. Pirinç yeterli yumuşaklığa erişinceye kadar haşlanır ve süzülür. Haşlanmış pirinçe kıyılmış maydonoz, ince doğranmış soğan, karabiber , şeker, kuru üzüm , tuz ve yağın üçte biri eklenerek karıştırılır. kalan yağın gerisi bir tepsiye konularak kızdırılır ve hamsinin yarısı una bulanarak aralıksız sırtı tepsiye gelecek şekilde dizilir. Üzerine hazırlanan harç dökülür. ve düzce yayılır. Kalan hamsiler aynı şekilde una bulanarak sırtı üste gelecek şekilde dizilir ve fırında kızarıncaya kadar pişirilir. KARALAHANA ÇORBASI Malzemeler: 1 bağ karalahana / 2 adet soğan / 1 kase mısır yarması / 1 kase kuru fasulye / 1 kaşık tereyağı / yarım fincan zeytin yağı / 1 su bardağı mısır unu / acı biber Hazırlanışı: Lahanalar doğranıp kaynamış suyun içine atılır. İçine haşanmış yarma ve fasulye konulur. Biraz pişince çorba karıştırılarak mısır ununun tamamı elle yavaş yavaş ilave edilir. Topaklanmamasına dikkat edilir. Diğer yandan bir tavada yağ ile beraber soğan ve biber pembeleşinceye kadar kavrulur. kaynayan çorbanın içine ilave edilir ve yeteri kadar tuz ilave edilir. Çorba pişince ateşten alınır. Not: Çorbanın piştiği pancarın ezilip ezilmediği kontrol edilerek anlaşılır. MANTAR KAVURMASI Malzemeler: 2 yemek tabağı mantar / 2-3 adet orta boy soğan / 2 adet sivri biber / 1 adet domates / 2 kaşık tereyağı Hazırlanışı: Mantarlar temizlenir, bol suda iyice yıkanır küçük doğranır. Soğanlar küçük doğaranarak yağda kavrulur. Küçük doğranan biber ve domates rendelenerek soğana ilave edilir. 1-2 dakika karıştırılır ve mantarlar ilave edilir, karıştırılarak pişirilir. arzuya göre su ilave edilir. Su konulmadan da pişirilebilir. Not: Aynı şekilde mantar tuzlusu kavurması da yapılır. Bu durumda mantarlar akşamdan suya konularak tuzunun çıkması sağlanır. MISIR UNU EKMEĞİ Malzemeler: 500 gr mısır unu / 1 tatlı kaşığı tuz / su / sıvı yağ Hazırlanışı: Un ve tuz bir kap içine konur, ılık suda karıştırılarak orta sertliktebir hamur yapılır. tavaya biraz yağ konur.Hamur tavya düzenle yayılır. ters yüz yapılarak pembe renkte pişirilir. İsteğe göre fırın tespisine döşeyerek fırında pişirilerek de yapılır. Not: Özellikle balık ve yoğurt yanına çok yakışır, sıcak olarak çok daha lezzetliir. PEZİK MÜCVERİ Malzemeler: 1/2 bağ pezik (pazı) / 1 çay bardağı pirinç / 2 adet soğan / 1 yumurta / maydonoz / nane / tuz / karabiber / sıvı yağ Hazırlanışı: Pezik ayıklanır, yıkanır ve doğranarak haşlanır. Diğer taraftan pirinçler yıkanır ve haşlanır.Daha sonra pezik doğranmış soğan maydonoz, yumurta, tuz, pirinç, karabiber ve nane karştırılır. Hazırlanan karışım tavaya eşit şekilde yayılır ve kızartılır. Kapakla çevirilerek diğer tarafıda kızartılır. sıcak servis yapılır. PEZİK KÖKÜ TURŞUSU Malzemeler: 1 kg pezik kökü / 1 kg. kırmızı pancar / 4 su bardağı üzüm sirkesi / 2 adet sarımsak / 3 yemek kaşığı toz şeker / 6 yemek kaşığı tuz / 6 adet acı biber / su Hazırlanışı: Pezik ve kırmızı pancarlar yıkanır ve bir tencereye alınır, üzerini ürtecek kadar su ilave edilip yumuşayıncaya kadar haşlanır, süzgece alınır suyu süzülür ve peziklerin kabukları temizlenir. Pezikler ortadan ikiye bölünerek kesilir ve pancarlarla birlikte kavanoza konulur. Diğer taraftan sarımsaklar ayıklanıp havada dövülür. Biraz diri bırakılmalıdır. Sarımsak, tuz, biber ve şeker kavanoza konulur üzerini örtecek kadar su eklenip ağzı sıkıca kapatılarak ışık almayan yerde saklanır. PEZİK MIHLAMASI Malzemeler: 1 bağ pezik / 3 adet soğan / 4 adet yumurta / 2 çorba kaşığı tereyağı / 1 fincan sıvı yağ / karabiber / tuz Hazırlanışı: Pezik yıkanır, ayıklandıktan sonra doğranarakhaşlanır ve süzülür. İnce doğranmış soğan yağda pembeleşinceye kadar kavrulur. Buna haşlanmış pezik ilave edilerek karıştırılır. Tuzu ve karabiberi atılır. Üzerine yumurtalar kırılır. Pişene kadar hafif ateşte tutulur. SAKARCA KIZARTMASI Malzemeler: 1 kg sakarca / 1 çay bardağı mısır unu / 2 adet yumurta / tuz / sıvı yağ Hazırlanışı: Sakarcalar temizlenir ve haşlanır. Süzüldükten sonra sıkılarak fazla suyu giderilir. Un tuz ve yumurta ilave edilerek karıştırılır. Kızgın yağlı tavaya yayılarak arkalı önlü kızartılır. Sıcak servis yapılır. SAMAKSA Malzemeler: 1 kg. kırmızı üzüm / 2-3 kaşık un / süt Hazırlanışı: Saplarından ayıklana ve iyice temizlenen üzümler kaynayan suda haşalanır. Süzgeçte süzülür ve kaşık yardımı ile iyice ezilerek geçmesi sağlanır. Kıvamının koyuluğuna göre az su ilave edilir. Buğday unu konularak iyice karıştırılır. Altı yanmamalı, un iyice ezilmeli ve un pürtük pürtük olmamasına dikkat edilmelidir.Sonra ateş üzerinde karıştırılarak koyulaşıp, muhallebi kıvamına gelinceye kadar pişirilir. Üzüm çok ekşi ise bir miktar şeker ilave edilir. Çukur bir cam kaba dökülür. Arzuya göre soğuduktan sonra üzerine bol soğuk süt veya hindistan cevizi ile servis yapılır. Ancak samaksa süt ile daha lezzetli olur. SİRON Malzemeler: 1 kg. yufka / 1 baş soğan / 2 kase yoğurt / 1 kaşık tereyağı / tuz Hazırlanışı: Yufkalar ince rolo şeklinde sarılır. 3-4 cm uzunluğunda kesilir. Kesilen parçalar bir tepsiye dik olarak dizilir. Üzerine bolca sarımsaklı yoğurt dökülür. Yoğurtun üzerine kızartılmış tereyağı gezdirilir ve servis yapılır. TAFLAN TUZLUSU KAVURMASI Malzemeler: 4 kase taflan / 3 adet soğan / 2 kaşık tereyağ / 1 fincan sıvı yağ / tuz Hazırlanışı: Taflanların çekirdekleri çıkarıldıktan sonra suya konularak tuzunun çıkması sağlanır. Tencerede yağ eritilir. İnce doğranmış soğanlar yağa ilave edilerek kavrulur. Taflanlar üzerine konulur ve karıştırılarak kavrulur. YAĞLAŞ Malzemeler: 4 kase taflan / 3 adet soğan / 2 kaşık tereyağ / 1 fincan sıvı yağ / tuz Hazırlanışı: Taflanların çekirdekleri çıkarıldıktan sonra suya konularak tuzunun çıkması sağlanır. Tencerede yağ eritilir. İnce doğranmış soğanlar yağa ilave edilerek kavrulur. Taflanlar üzerine konulur ve karıştırılarak kavrulur. YEŞİL DOMATES KAVURMASI Malzemeler: 8 adet yeşil domates / 2 adet orta boy soğan /1 kaşık tereyağı / 1-2 kaşık tereyağı Hazırlanışı: Tuzlu domates bol su içine konulur ve tuzun çıkması sağlanır. tuzu çıkınca domatesler bütün ise istenilen büyüklükte doğranır. Tencere eritilen yağda soğanlar kavrulur ve domatesler ilave edilir. Karıştırılarak pişirilir. Altı kısılır. Tencerenin kapağı kapatılarak 5-10 dakika pişirilir.
-
GİRESUN MUTFAK KÜLTÜRÜ GİRESUN MUTFAĞININ ÖZELLİKLERİ Tarihsel süreç içerisinde bir çok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan İlimiz, zengin bir kültür mirasına sahiptir. Bu kültürün önemli bir yanını “Mutfak Kültürü” oluşturur. Anadolu’nun kuzey bölgesinde yer alan Giresun bir geçiş merkezi olması, farklı iklim ve coğrafyalara sahip bulunması nedeni ile kıyı kesimlerde ot, yapraklar ve deniz ürünlerinden oluşan yemekler hakimken; Şebinkarahisar, Alucra ve Çamoluk gibi iç kesimlerdeki İlçelerimizde ise tahıl ürünlerine dayalı hamur işleri ile hayvancılığa dayalı et yemeklerinin ağırlıkta olduğu görülür. Bu farklılıklar araç-gereçte, pişirmede ve mekanlarda kendini gösterir. Yılın dört mevsimi eksik olmayan yağışlar ve bol rutubet nedeniyle Giresun tabiatı, zengin bitki örtüsü ile kaplıdır. Bu durum mutfak kültürünü doğrudan etkilemiştir. Yörede yiyecekler genel olarak otsu bitkiler, ot yaprakları, diken uçları, sebzeler ve mantarlardan oluşmuştur. Yaz mevsimi bunlar günlük taze olarak tüketilir. Kışlık yiyecekler fırınlanmış kuruluklar, tuzlular, turşular, konserveler, pekmez ve reçeller, kompostoluk ve çerezlik olarak hazırlanırlar. Giresun bir sahil şehri olduğu için mutfağında deniz ürünlerinin önemli bir yeri vardır. Hamsi, Mezgit, İstavrit, Palamut, Kefal, İzmarit, Tirsi, Barbun, Sargan, Kötek ve Midye en yaygın türlerdir. Ayrıca derelerimizde doğal olarak yetişen alabalık çok değerlidir. Son yıllarda kültür balıkçılığı oldukça gelişme göstermiştir. Genel olarak Havuz Alası ve Somon balıkları yetiştirilir. Yaylalarımızda ve köylerde yapılan hayvancılığa bağlı olarak beyaz peynir (tecen), deri peyniri (tulum), küp peyniri ve çökelek yapılır. Küp peyniri ve çökelekler güveçlerde yazdan toprağa gömülerek kışa saklanırlar. Giresun Ekonomisi ve Kültüründe ağırlıklı yeri olan fındıktan, çok çeşitli tatlı ve pastalar yapılmaktadır. Ayrıca ekmek fırınlarında çıkarılan Giresun’a özgü pekmezli simit (susamsız) dikkati çekmektedir. Şebinkarahisar İlçemizde yapılan cevizli, fındıklı, çedeneli, sade pestiller oldukça lezzetlidirler. Giresun’da doğal bitkilerin bir kısmı kurutularak içecek olarak kullanılır. Bu bitkiler; kekik, ıhlamur, nane, çay, taflan yaprağı, kuşburnu ve yayla papatyalarıdır. Bunların dışında İlimizde bol miktarda çay yetiştirilir. Lezzetli ayranların yanı sıra pekmez, reçel ve marmelatlar sulandırılarak soğuk içecek olarak kullanılırlar. Giresun hanımları, her şeyde olduğu gibi yemek yapımındaki becerileri ile de tadı, lezzeti birbirinden güzel, yüzlerce çeşit yemeği geliştirip sofralara sunmakla kendi kültürlerini oluştururken, Anadolu mutfak kültürüne de büyük katkıda bulunmuşlardır. GİRESUN YEMEKLERİNDE KULLANILAN MALZEMELER Giresun yemeklerinin malzemeleri insanı etkileyen bir doğallığa, tazeliğe ve güzelliğe sahiptir. Bu malzemelerin başında yemeklik olarak kullanılan Karalahana, Sırgan, Pezik, Madımak, Galdirik, Mantar, Sakarca, Çileklik, Mendek, Merulcan, Marul, Maydanoz.... gelir. Hayvansal besinlerden süt, yoğurt, yumurta, tereyağı, süzme, bal, peynir, çökelek en yaygın olarak kullanılan malzemelerdir. Bunların yanında mutfaklarda, kilerlerde ve serentilerde saklanarak yerine göre kullanılan malzemeler de mevcuttur. Bu malzemeler şunlardır; KURULUKLAR : Fırın fasulyesi, fırın darısı ve unları, soğan, sarımsak ve tahıllar, yufka, kadayıf, patates PEKMEZLER : Taflan pekmezi, üzüm Pekmezi, Armut, Elma Pekmezi, Töngel Pekmezi. REÇELLER : İncir, Üzüm, Kiraz, Ayva, Vişne, Kızılcık, Şeftali, Elma reçeli. TURŞULAR : Fasulye, Salatalık, Yeşil Domates, Biber, Beyaz Lahana Turşusu. TUZLULAR : Fasulye, Mantar, Yeşil Domates, Hamsi Tuzlusu SALÇALAR : Biber, Domates Salçası. BAHARATLAR : Karabiber, Kırmızı biber, Nane, (Anuk) Kekik, Reyhan. ÇEREZLER : Fındık, Ceviz, Kestane, Çemiç, Pestil, Çedene, Pıtlak Mısırı, Kabak Çekirdeği. SICAK İÇECEKLER : Çay, Ihlamur, Nane, Kekik, Kuşburnu, Papatya. GİRESUN MUTFAĞINDA KULLANILAN ARAÇ - GEREÇLER AMBAR : Buğday, un, bulgur gibi malzemelerin saklandığı büyük ahşap sandık. AŞANA : Mutfak. BAKRAÇ : Bakırdan yoğurt kabı. ÇANGAL : Sebzelerin dik durması için destek olarak kullanılan çubuk. ÇARDAK : Ağaç dallarından yapılan kafesli çatı. ÇENTİK : Yünden, işlemeli, renkli küçük çanta. ÇORT : Dikenlik. ÇÖTEN : Fındık çubukları ile örülerek yapılan içerisine darı konulan küçük yapı. ÇÖMLEK : Topraktan pişirilerek yapılan küpün küçüğü. DAARCUK : Meşin Çanta. DALBAZ : Raf. DASTAR : Keçi kılından yapılan bir çeşit kilim. DEPÜK : Kuru. DİBEK : İçinde buğday, mısır dövülen büyük taş yada ahşap havan. DUTAK : Sıcak kapları tutmaya yarayan bez. ELEK : Eleme işi yapılan, kasnağa gerilmiş sık gözenekli araç. EVŞEN : Ekmek pişirmede kullanılan küçük demir kürek. FIÇI : Ahşaptan yapılan silindir şeklinde göbekli saklama kabı. GELDER : Fıçı. GELBERİ : Bir çeşit kürek. GEREVİ : Ağaç dallarını çekmeye yarayan çatal ağızlı dal parçası. GIDIK : Küçük yumurta sepeti. GIRNAP : Sicim. GOLAN : Geniş kemer şeklinde, yün ipliğinden dokunarak yapılan, yük taşımada kullanılan ip GUFA : Kuyudan su alınan tahta kap. GUMBUL : Çubuktan örülen bir çeşit sepet. GÜĞÜM : Kulpu olan, emziksiz, bakır su kabı. GÜVEÇ : Topraktan pişirilerek yapılan küpten küçük saklama kabı. HALASTAR : Bakırdan küçük su kabı. HAN : Eskiden yol kenarlarında kurulan büyük konaklama evi. HARAR : Büyük fındık sepeti. HAVAN : Ahşap yada tunçtan yapılmış çukur dövme, ezme kabı. HEYBE : Kilim yada halıdan yapılan torba. İBRİK : Su koyulan emzikli kab. İLİSTİR : Metal den yapılmış delikli süzgeç. KALBUR : Eleğin iri gözeneklisi. KEŞKÜL : Su kabağından yapılan su kabı. KEVGÜR : Metalden delikli büyük kepçe. KİLER : Yiyeceklerin saklandığı erzak odası. KONAK : Büyük eski ev. KÜLEK : Süt, yağ ve pekmez gibi yiyeceklerin konduğu ahşap kap. KÜP : Geniş karınlı, dibi dar topraktan yapılmış, turşu, su veya pekmez kabı. KÜRÜN : Çeşme sularının, içinde toplandığı ahşap yada taştan küçük havuz. MANGAL : İçerisine ateş közü konan bakır yada pirinç çukur kap. MAŞRABA : Bakırdan yapılan su içme kabı. MEREK : Ot saman deposu. SACAYAK : Ateş üzerine konan, metalden yapılmış, üç ayaklı tencere altlığı. SAHAN : Bakırdan yapılmış yemek kabı. SERENTİ : Kuru yiyeceklerin saklandığı dört ayak üzerinde duran ahşap, çatılı oda. SİNİ : Üzerinde yemek yenilen iri, bakır, yuvarlak, ince kenarlı yemek altlığı. SİTİL : Kuyudan su çekmeye yarayan su kabı. SOFRA : Üzerinde yemek yenen yuvarlak ayaklı altlık. ŞELEK : Orta boy sırt sepeti. ŞENLİK : Evin önündeki sebze bahçesi. ŞIRANHA : Üzüm ezilen ahşap kap. TAM : Küçük kulübe. TEKNE : İçinde hamur yoğrulan, ekmek doldurulan ahşap kap.
-
COĞRAFYA Karadeniz Bölgesinin Doğu Karadeniz Bölümünde yer alan Giresun ili, 37, 50 ve 39 12 doğu boylamları ile 40 07 ve 41 08 kuzey enlemleri arasında bulunmaktadır.İl doğusunda Trabzon ve Gümüşhane, batısında Ordu, güneyinde Sivas ve Erzincan, güneybatısında yine Sivas illeriyle komşu olup, kuzeyi Karadeniz ile kuşatılmıştır. Giresun ili, 6934 km karelik yüzölçümü ile ülke topraklarının binde 8.5'ini kaplamaktadır. 1997 nüfus sayım sonuçlarına göre, il nüfusu 471.876 olup, km'ye 72 kişi düşmektedir. Nüfus yoğunluğu kıyı şeridinde il ortalamasının üzerinde iken, bu oran, kıyı şeridinden iç kesimlere doğru gidildikçe belirgin bir şekilde il ortalamasının altına düşmektedir. İl Merkezi, Aksu ve Batlama vadileri arasında denize doğru uzanan bir yarımada üzerinde kurulmuş olup, bu yarımadanın doğusunda ve 2 km. açığında Doğu Karadeniz'in tek adası olan Giresun Adası bulunmaktadır. YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ Giresun ili, yüzey şekilleri bakımından arızalı(engebeli) bir görünüşe sahiptir ve yüzey şekillerinin çatısını, Karadeniz kıyısı boyunca uzanan oldukça dar ve alçak düzlüklerden oluşan bir kıyı şeridi ile güneyde Kelkit Çayı Vadisi arasını kaplayan Giresun Dağları meydana getirir. Doğu Karadeniz dağlarının batıya doğru uzanan kollarından biri olan Giresun Dağlarının doruk çizgisi, Kelkit vadisine Karadeniz kıyıısından daha yakındır ve dik yamaçlarla iner, vadilerle yarılmış Karadeniz tarafından ise eğim daha azdır. Kıyı genellikle tepelik bir görünüşe sahiptir. Kıyıya paralel bir duvar gibi duran dağların ortalama yüksekliği 2000 m olmakla birlikte bazı yerlerde 3000 metreyi aşar. Balaban, Gavur Dağı Tepesi, Cankurtaran, Karagöl, Kırkkızlar bunlardan bazılarıdır. Dağlardan kıyılara geçit veren önemli noktalar, Eğribel geçidi, Şehitler Geçidi, Fındıkbel geçidi gibi önemli birkaç geçitten oluşmaktadır. Şebinkarahisar, Alucra ve Güce ilçelerini içine alan ve daha az arızalı olan kesimde ortalama yükseklik 1000-1500 metre civarında olup, arazi Kelkit Vadisine doğru eğimlidir. İl genelinde az yer kaplayan ovaların büyük bölümü kıyı kesiminde toplanmıştır. Bu ovalar, su sorunu olmayan verimli tarım alanlarıdır. Kıyı kesimlerden başka, iç kesimlerde Kelkit Vadisi'nde Avutmuş Deresi'nin Kelkit Çayı ile birleştiği bölümde küçük, bazı düzlüklere rastlanır. Giresun Dağlarının 2000 metreyi aşan bazı kesimlerinde hayvancılık açısından önem taşıyan birçok yayla yer alır. Giresun dağları üzerindeki bu yaylaların başlıcaları, Kümbet, Kulakkaya, Bektaş, Tamdere, Karagöl, Eğribel, Kazıkbeli yaylalarıdır. AKARSULAR VE GÖLLER Giresun ilinin kuzey bölümünde, Giresun Dağları ile Kuzey Anadolu Dağlarının bazı kesimlerinden doğan çok sayıda küçük akarsu vardır ve bu nedenle kıyı şeridi sık vadiler ağıyla yarılmıştır. İl topraklarındaki akarsuların tümü, dağların dik yamaçlarından büyük bir hızla aktığından oluk biçimli derin vadiler oluşmuştur. Başlıca akarsular şunlardır: Aksu Karagöl bölgesinden doğar. Kızıltaş, Sarıyakup, Pınarlar ve Güdül bölgelerinin sularını topladıktan sonra Merkez ilçenin doğu sınırında Karadeniz'e dökülür. Uzunluğu 60 km'dir. Harşit Çayı Gümüşhane il sınırlarındaki Vavuk Yaylasından doğar. Günyüzü yakınlarında il topraklarına girer ve Tirebolu'nun doğusunda denize dökülür. İl sınırları içindeki uzunluğu 50 km.'dir. Harşıt Çayı üzerinde Doğankent I ve II hidroelektrik santralleriyle, yapımı devam eden enerji amaçlı (2) baraj inşaatı bulunmaktadır. Özlüce ( Gelevera ) Deresi Balaban dağlarından doğar ve Espiye'nin doğusundan karadenize dökülür. Uzunluğu 80 km.'dir. Pazar Suyu Karagöl ve Yürücek bölgelerinin sularının birleşmesiyle oluşur ve Bulancak'ın batısından denize dökülür. Uzunluğu 80 km.'dir. Yağlıdere Erimez Dağlarından doğar ve Espiye'nin batısından denize dökülür. Batlama Deresi Çaldağ'ın batı yamacının güneyinde Bektaş yaylasından doğar ve merkez ilçenin batısında denize dökülür. Uzunluğu 40 km.'dir. Akışları hızlı olan bu akarsular yazın da kurumaz. Yapılan ölçümlere göre Harşit Çayı'nın debisi 500 m3 ile 400 m3 arasında değişmektedir. İlde önemli büyüklükte göl yoktur. Ancak, Karagöl kütlesinin kuzeybatı, kuzey ve kuzeydoğu yamaçları 10 kadar buzyalağı tarafından oyulmuştur. Elmalıgöl, Karagöl, Kurugöl, Aygırgölü, Camiligöl ve Bağırsak gölü bunlardandır. İKLİM ÖZELLİKLERİ Giresun Dağlarının kıyıya paralel olarak uzanışı, il toprakları üzerinde iki farklı iklim bölgesi oluşmasına neden olmuştur. Karadeniz kıyılarında ılık ve yağışlı iklim sürer. Uzun süreli gözlemlerin ortalamasına göre, merkezde yıllık sıcaklık ortalaması 14.2 derecedir. En soğuk ay (Şubat) ortalama sıcaklığı 6.9 derecedir. En sıcak ay Ağustos ortalaması ise, 22.3 derecedir. Şimdiye kadar Giresun'da kaydedilen en düşük sıcaklık –9.8 derece olarak, en yüksek sıcaklık ise, 4 Ekim 1952'de 37.3 derece olarak ölçülmüştür. En çok yağış, ekim ve Kasım en az yağış ise Mayıs ve Haziran aylarında görülür. Yağışın en fazla düştüğü aylarda aylık ortalama yağış 140 mm.'yi aşarken, en az düştüğü aylarda 60 mm.'nin altına inmez. Yağışlı günlerin ortalama sayısı 184'tür. Ortalama deniz suyu sıcaklığı 16.9 derecedir. Deniz en yüksek sıcaklık değerine Temmuz ve Ağustos aylarında ulaşır. BİTKİ ÖRTÜSÜ Doğal bitki örtüsü, iklim özellikleri ve yükseltiye bağlı olarak değişir. İklim koşullarında olduğu gibi doğal bitki örtüsünün dağılışında da ilin iki kesimi arasında farklar vardır. İlin kuzey kesiminde kıyı ovalarının ardındaki yamaçlar 800 m. Yükseltiye kadar fındık bahçeleriyle kaplıdır. Giderek daha yükseklere doğru kızılağaç, kestane, gürgen, meşe ve kayınlara, 1600 metreden sonra köknar, ladin ve sarıçamlardan oluşan ormanlara rastlanır. Orman Örtüsü 2000 metrede sona erer. Daha yüksek alanlarda Alp tipi gür çayırlarla kaplı yaylalar yer alır. Giresun Dağlarının güneyindeki Çoruh-Kelkit Vadi oluğuna bakan kesiminde ise, daha çok meşelerden oluşan kurakçıl ormanlar ve bozkır (step) bitkileri ön plana çıkar. İl arazisinin %25'i tarım alanı, %34'ü orman ve fundalık alan, % 18'i çayır ve mera, %25'i tarım dışı araziden oluşmaktadır. JEOLOJİK YAPI Giresun ilinin çok yerinde, özellikle kuzey kesiminde Üst-Kretase volkanik fasiyesli (minarelleri bileşim bakımından her yerde aynı olan yer katmanına verilen ad) arazi çok geniş yer kaplar. Alp orojenezli kökenli kıvrım dağlarından olan Giresun Dağları'nın çekirdeğini granodiyoritli bir temel oluşturur. Mesozoik (ikinci jeolojik zaman) ve üçüncü jeolojik zaman bu yaşlı genç kıvrım dağlarının oluşumu sırasında ve daha sonraki dönemde kıvrılmalar, kırılmalar ve bindirmeler olmuş, zaman zaman meydana gelen volkanizma olayları nedeniyle kalınlığı 500 m'yi bulan püskürük bir dizi ile örtülmüştür. Dağların batı kesimini oluşturan Karagöl kütlesinin kuzeyinde glasyal şekillere rastlanır. Bu kütledeki Pleistosen (yaklaşık 2.5 milyon-10 bin yıl önce) glasyonu, sirkler içinde yer alan küçük neveler ve bunlardan bazılarının aşağıya doğru sarkması ile temsil edilir. Alucra'nın güneyinde üst-kretase ve fliş tabakalarıyla Sarıçicek Dağında Alt Kretase kıvrımlı tabakaları başlıca yapıyı teşkil eder. Bunun batısında, Şebinkarahisar ilçesinde Oligosen-Miyosen devrine ait jipsli killere rastlanır. 122.km. uzunluğa sahip Giresun ili kıyılarında yüksek falezlerle belirginleşen pasifik tipi kıyılar (boyuna kıyılar) hakimdir. Bu dik ve yüksek falezli kıyılar arasında yer yer kumsallar oluşmuştur. Kıta platformu (self) geniş değildir. Bu durum, ilin yapısı ve jeomorfolojik gelişimi ile ilgilidir. Derinlik kısa bir mesafede 200 metreye varmakta, sonra birden 1000 metreye kadar inmektedir.