Canraşit tarafından postalanan herşey
-
Kuran-ı Kerim'de Evrim Teoirisi Var Mı? Mevlana'nın Bakış Açısı
Cımbızlama yapmadan okursak; " İnsan, kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmedi mi de, şimdi apaçık bir hasım kesildi? " YASİN 77 " Yaratılışını unutarak bize bir de mesel fırlattı: "Kim diriltecekmiş o çürümüş kemikleri?" dedi. " YASİN 78 " De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecek ve o her yaratmayı bilir. " YASİN 79 " Size o yeşil ağaçtan bir ateş yapan O'dur. Şimdi siz ondan tutuşturmaktasınız. " YASİN 80 Şimdi; " yeşil ağaçtan ateş " ol deyince nasıl oluyor ? Bunun mekanizmasını bilim açıklıyor. " bir damla sudan " yani meniden yaratılan insan ol deyince nasıl oluyor ? Bunun mekanizmasını da bilim açıklıyor. Demek ki, " ol " denmesi birtakım mekanizmaların kullanılmayacağına bir delil olmuyor. Buna göre, Evrim mekanizması kullanılarak bir yaratılış neden olmasın ? Bir yandan " Göklerin ve yerin ", " ol " denilerek yaratılış mekanizmasını bilim açıklıyor diye sahiplenmek, öte yandan canlıların " ol " denilerek yaratılış mekanizmasını bilimin açıklamasına karşı koymak çelişkili düşünmektir.
-
Kuran-ı Kerim'de Evrim Teoirisi Var Mı? Mevlana'nın Bakış Açısı
Hemen bir örnek veriniz o zaman, bir bakalım bu iddianız doğru mu ?
-
GERCEKTE TANRI YOKTUR
-http://evrimagaci.org/sayfa/makale-arsivi/-
-
AB-D Usulü Demokrasi ve Özgürlük!
Hüsnü Mahalli'nin tespitleri çok yerinde ve manidar. 2. Mahmut döneminde bu Vahabi( Selefi ) Mezhebinin kurucusunun Osmanlı'ya başlattığı isyanı bastıran ve onun oğullarını yakalayıp İstanbul'a gönderip astıran, şu komedi dizisindeki hayali karakterlerin gerçekte yaşamış olanları olan Mısır Hidivi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın Komutanları İbrahim ve Tosun Paşalardır. 2.Dünya savaşında bu mezhebi tekrar canlandıran ve Osmanlı'ya karşı kullanıp, Arabistanı Osmanlı'dan koparan ise, İngiliz Casus-Provokatör LAWRENCE'dir. İşin tuhafı, Osmanlı " ecdadı " ile övünen RTE'nin bugün, İngilizlerle işbirliği yapıp Osmanlı'ya isyan eden bu mezhebin mensuplarının uzantısı ABD işbirlikçisi Vahabi Suud hanedanı ile aynı cephede yer almasıdır. Daha da tuhaf olan, Mısırda Mısri'yi önce ABD ve Selefilerle ile birlikte aynı safta destekleyenlerin, Mısri'nin ABD planına aykırı davranması sonucu darbe ile düşürülmesine tepki göstermeleridir. Burada, ABD'nin OD politikası ile senkron tutturabilmek söz konusudur. Selefiler ( Vahabiler ) bu senkronu tutturmuş görünüyorlar ama bizim RTE biraz ofsayta düşmüş görünüyor ya da iç politika malzemesi olarak bu olayı kullanmak daha çok işine geliyor olabilir, tabii o da ABD'nin izniyle.
-
Lütfen ''Hayvan'' Deyip Geçmeyelim!
Bununla uğraşacak kadar ruh hastası olanlar da varmış demek.
-
Kuran-ı Kerim'de Evrim Teoirisi Var Mı? Mevlana'nın Bakış Açısı
Kim kabul etmiyormuş rastlantısallığı efendim ? Yok böyle bir şey. Mesela; " Genetik Sürüklenme, rastlantısallığı yüksek ve deterministik olmayan bir mekanizmadır. " " Genetik Sürüklenme, bir popülasyon dahilindeki gen veya alel frekansının rastlantısal olarak değişmesi demektir. Mutasyondan farkı; mutasyonların doğrudan nükleotitlerin yapısını etkilemesiyken, Genetik Sürüklenme'nin genel olarak frekansı (görülme sıklığını) etkileyip, yapıya dokunmamasıdır. " ( evrimagaci.org ) Rastlantıyı belirliliğe dönüştürebilecek, evrime yön verebilecek Tanrısal bir güç neden Evrim mekanizması ile bir yaratılış gerçekleştirmesin ?
-
Kuran-ı Kerim'de Evrim Teoirisi Var Mı? Mevlana'nın Bakış Açısı
Kim tarafından anlaşılmış geçersizliği ? ABD'deki EVANGELİST çarpıtmalarının ve onların HY tercümelerinin dışında, Bilimsel Kaynaklardan bir örnek gösterebilir misiniz bu iddianızı destekleyecek ?
-
Kuran-ı Kerim'de Evrim Teoirisi Var Mı? Mevlana'nın Bakış Açısı
Efendim, Kuran bir bilim kitabı mıdır ki, detaylı açıklamalarla bilimsel konular işlensin ? Ya da hangi bilimsel konularda detaylı açıklamalara sahiptir ki, evrim ile ilgili olarak olmadığı iddia edilsin ?
-
GERCEKTE TANRI YOKTUR
" Mutasyonlar, dizilimlerde farklı türde değişimlere yol açabilirler; Bu anlamda bir mutasyon, canlı organizmanın fenotipik özelliklerinde negatif veya pozitif etkilere sahip olabileceği gibi nötr mutasyonlar hiç bir etkiye sahip olmayabilirler (durağan veya sessiz mutasyonlar). Bu tür değişimler, bir gen ürünün değişmesinde veya genin doğru ya da tamamen işlemesini engellemede herhangi bir etkileri olmayabilir. Drosophila melanogaster sineği üzerinde yapılan çalışmalar, gen tarafından oluşturulan bir proteinin mutasyonunda, bu mutasyonun yaklaşık %70'inin zararlı etkilere sahip olduğunu, geri kalanının ise ya nötr ya da zayıf faydalı etki gösterdiğini ortaya koymaktadır.[7] Mutasyonların genler üzerindeki zararlı etkileri nedeniyle, organizmalar mutasyonları gidermek için DNA onarımı gibi mekanizmalara sahiptir.[4] Genetik materyal olarak RNA kullanan virüsler, sürekli ve hızlı bir şekilde çoğalıp geliştikleri için onlara avantaj sağlayan hızlı mutasyon oranlarına sahiptir,[8] ve bu şekilde insan bağışıklık sistemi gibi savunma mekanizmalarını atlatabilir ve reaksiyonlardan kaçabilirler. " " Mutasyonlar birkaç sebepten dolayı meydana gelebilir. 1) DNA'nın kendini doğru olarak kopyalayamaması: Hücre bölünürken, DNA'sının bir kopyasını çıkarır - ve bazen bu kopyalar birebir olmaz. Orjinal DNA diziliminde meydana gelen bu farklılık bir mutasyondır. Doğal sebeplerden ötürü gerçekleşir. 2) Dış etkiler mutasyona sebep olabilir: Mutasyonlar ayrıca belirli kimyasallara ya da radyasyona maruz kalındığında gerçekleşebilir. Bunlar DNA'da bozulmaya sebep olur. Doğal olmayan yollarla gerçekleşmesi zorunlu değildir - en izole ve bozulmamış çevrelerde bile, DNA bozulur. Bu durumda, hücre DNA'yı onarırken, her zaman mükemmel şekilde gerçekleştiremez. Böylece, hücre orjinalinden farklı bir DNA ile son bulur; sonuç olarak, bir mutasyondur.[14] Mutasyonlar; genellikle DNA'nın kopyalanması ya da onarımı sırasındaki hatalarla ortaya çıkar. Genetik çeşitliliğin ana kaynağıdır.[15] Mutasyonlar; yararlı, etkisiz ya da zararlı olabilir. DNA'daki bir değişiklik oraganizmanın herhangi bir özelliğinde değişime sebep olabilir.[16] " ( tr.wikipedia.org )
-
GERCEKTE TANRI YOKTUR
Evrimin açıklanması yalnızca mutasyonlara dayalı değildir. Mutasyonlar, Doğal Seçilim ve Genetik Sürüklenme ile evrim mekanizmasını çalıştırır. Ayrıca, Mutasyonlar ve Genetik sürüklenme hakkındaki bilgiler: " 2002 yılının Temmuz ayında Tokyo Üniversitesi’ndeki Japon araştırmacılar Escherichia coli türündeki bir bakteri üzerinde, mevcut 4 nükleotitin (A,T,G,C) yanı sıra, 2 nükleotiti (S ve Y) daha saptadıklarını belirttiler. İlginç nokta, bu iki yeni nükleotitle ilgili genetik kalıtın canlı varlıkların genetik kalıtıyla hiçbir ortak yana sahip olmamasıydı; üstelik bu araştırmacılar, onlardan doğada henüz bulunmayan, meçhul bir protein ürettiler. Kimileri bu yeni “yaratılış”tan söz etmekten çekinmemektedir. " " Fonksiyon kazandırıcı mutasyonlar (Gain-of-Function-mutation) Herhangi bir genin transkripsiyonunu artıran bir mutasyon türüdür. Burada gen etkinlik ve hareketlilik kazanır ve bu gen hipermorf olarak adlandırılır. Eğer mutasyon tamamen yeni bir fenotip oluşturursa bu durumda bu alel de hipermorf denir. Fonksiyon kazandırıcı mutasyonlar fark edilir bir fenotip oluşturuyorsa bu mutasyonlar "baskın" olarak tanımlanır. Eğer fonksiyon kazandırıcı alel bir fenotipi sadece homozigot durumda ortaya çıkarıyorsa buna da resesif fonksiyon kazandırıcı mutasyon denir. " " Genetik Sürüklenme, bazı genlerin popülasyon içerisinde yok olmasına sebep olabilecekken, bazı genlerin oldukça sık görülmesini de sağlayabilir. Bu, oldukça rastlantısal ve önceden tahmin edilemez doğa koşullarına bağlıdır (bir takım türleşme tipleri gibi). Bu yüzden, Evrim'e rastlantısallık katan mekanizmalardan biri Genetik Sürüklenme'dir. Genetik Sürüklenme, büyük popülasyonlarda önemsenmeyecek kadar az etkiliyken, küçük popülasyonlarda en önemli Evrim Mekanizması olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyle ki, uzun yıllardır bilim insanlarınca, küçük popülasyonlar söz konusu olduğunda, Doğal Seçilim'in mi yoksa Genetik Sürüklenme'nin mi daha etkili olduğu tartışılmaktadır. Ünlü Evrim bilimcisi Ronald Fisher, Genetik Sürüklenme'nin önemsiz bir etkisi olduğunu ileri sürmüştür ve uzun yıllar bu görüş kabul görmüştür. Ancak 1968 yılında Motoo Kimura, Moleküler Evrim'in Nötral Kuramı isimli kuramını ileri sürerek Genetik Sürüklenme'yi türleşme ve Evrim Mekanizmaları'nın kalbine yerleştirmiştir. Kimura'ya göre Genetik Sürüklenme sayesinde genetik bir değişim bütün popülasyona hızla yayılabilmektedir. Genetik Sürüklenme'ye ait oldukça karmaşık ve istatistik ile Biyoloji bilgisine dayanan formüller bulunmaktadır. Genetik Sürüklenme'yi anlatmanın en kolay yolu, büyük bir popülasyondan ayrılan küçük bir grubun yeni bir habitata yerleşmesi ve burada çoğalmaya başlamasını düşünmektir. Unutmayın ki, doğada, bir önceki notumuzda açıkladığımız gibi sık sık göçler yaşanabilmektedir ve bu göçler, her zaman bir türe ait bir popülasyonun, aynı türe ait bir diğer popülasyon ile buluşmasıyla sonuçlanmamaktadır. Kimi zaman göçe başlayan bir grup, yeni bir ortama ulaşmakta ve burada kalarak kendi büyük popülasyonlarını kurmaktadırlar. Dediğimiz gibi, Genetik Sürüklenme, bu gibi küçük popülasyonlarda son derece etkilidir. " " Pasifik Adaları'ndaki Meyve Sinekleri Meyve sinekleri, doğru rüzgarlarla veya bazı başka hayvanların üzerinde uzun mesafeler kat edebilmektedir. Pasifik'teki bazı adalara bu şekilde ulaşan az sayıda meyve sineği (Drosophila melanogaster), ana karadakilerden oldukça farklılaşmıştır. Bunun sebebi de, küçük bir popülasyonun adaya yerleşmesi sonucu meydana gelen kaşif etkisi ve Genetik Sürüklenme'dir. " ( Alıntılar. tr.wikipedia.org, evrimagaci.org )
-
Atatürk'ün Kürt Politikası
" Şimdi gelelim, kitap kapakları yayınlayarak, Atatürk’ü İngilizlerle ortak emperyalist gösterme safsatasına... Tarihi gerçekler Muharrem Coşkun, adını telaffuz edemediği bir yazardan söz etmeye başladı programda. Elinde kitap yok, belge yok. Herkes bunu okusun diyor, sen okudun mu diyorum. Hayır diyor, okumadığı bir kitabı herkese tavsiye ediyor!.. Ben kitapta böyle şey yok derken, o sansürlenmiştir diyor. Görmediği, okumadığı bir kitabın sansürlenmiş olduğunu iddia etmek ne kadar akıllıca?.. Nutuk bile sansürlendi diyor, kanıt gösterme çabasıyla! Ve okumadığı hatta görmediği bir kitaba dayanarak “M.Kemal İngilizlerden valilik istedi, onların adamıydı, anti-emperyalist değil, emperyalistti“ gibi büyük laflar ediyor. İngiliz kaynaklar Ben bu kitabı okuduğumu, kitapta böyle bir iddia olmadığını söyledim. (Şimdi beni bununla suçluyor aklınca). Kitabın adı: “Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri“. Yazarı Alman Prof. Gotthard Jaeschke. (Coşkun, büyük bir olasılıkla, yazarı da İngiliz sanıyordu!) Araştırmacı her Atatürkçünün bildiği bu kitapta M.Kemal hakkında böyle bir iddia yok!.. Ceviz Kabuğu’nda da söylediğim gibi bir kez daha söyleyeyim, Jaeschke’nin kitabında BÖYLE BİR İDDİA YOK!.. Nitekim, adı geçen muhabir yıllar sonra (o röportajdan 21 yıl sonra) Atatürk’ün ölümünden sonraki yıl, 1939’da İstanbul’a geliyor. Cumhuriyet Gazetesi kendisiyle röportaj yapıyor. Price, 1918’deki röportajı aynen anlatıyor ama bir farkla. M.Kemal‘in İngilizlerden valilik istediğine ilişkin bir tek cümlesi ve imâsı bile yok!.. Cumhuriyet’e verdiği demeçten 18 yıl sonra (1957’de) yayınladığı anılarında konuya kışkırtıcı bir ekleme yapıyor. Bunun yanıtlarını yıllar içinde Doğan Avcıoğlu, Prof. Dr. Sina Akşin ve Sadi Borak kitaplarında veriyor. (Alev Coşkun, Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay, s.63.) Vahidettin’in görüştüğü İngiliz gazetecinin sırrı Konu şu: Mondros Mütarekesi’nden sonra, 14 Kasım 1918‘de İngiliz Daily Mail Gazetesi muhabiri (!) G. Ward Price, Pera Palas’ta M.Kemal ile bir görüşme yapıyor. M.Kemal, 1. Dünya Savaşı’nda yanlış cephede savaşıldığını ve hataları anlatıyor (her zaman, her yerde söylediği gibi). “Anadolu’nun Müttefikler tarafından bölüneceğini tahmin ettiğini” söylüyor. Niyeti, ülkeyi böldürmemek! M.Kemal’den 10 gün sonra, 24 Kasım 1918’de, İngiliz gazeteci Price ile bilin bakalım kim görüşüyor? VAHİDETTİN!.. Kin kusanlar, bunları ya bilmiyor, cahil; ya da biliyor ama niyetleri çok farklı. En azından ayıptır. Vahidettin, İngiliz gazeteciye şunları söylüyor: “Türkiye’nin harbe katılması bir türlü kaza eserinden ibarettir. .. akılsızca yapılmış bir harekettir... hükümetin basiretsizliği bizi felâkete sürüklemiştir. Eğer tahtta ben olsaydım, bu esef verici hadise olmazdı.” (Yrd.Doç.Dr.Orhan Çekiç, İmparatorluktan Cumhuriyete-2 Samsun’dan Erzurum’a, s.19). Vahidettin’le görüşme Vahidettin’in buraya kadarki açıklamaları tıpkı M.Kemal’inkiler gibi. Kindarlar bunu söyleyemiyor. Çünkü, arkadan gelen sözlerden korkuyorlar. Bakalım, bundan sonra neler söylüyor Vahidettin İngiliz’e: “...İngiliz milletine kuvvetli sevgi ve hayranlık duygularımı, Kırım Harbi’nde İngilizlerin müttefiki olan, babam Sultan Abdülmecit’ten miras aldım.” (G. Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, s.6; O.Çekiç, a.g.e., s.19) M. Kemal’in röportajından 3 gün önce, 11 Kasım 1918‘de, aynı gazeteci ile o gün sadrazam olan Tevfik Paşa görüşüyor: “Amacımız İngiltere ile eski dostluğu canlandırmaktır.” (G. Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, s.3.) Sadrazamdan 6 gün sonra, M.Kemal’den 3 gün sonra, 17 Kasım 1918‘de, Âyan Meclisi (Senato) Başkanı Ali Razı Bey görüşüyor: “İngiltere ile samimi bir ittifakı arzu ederiz.” (G. Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, s.5) Bunların sözlerinin gerçek, M.Kemal’in sözlerinin ise taktik olduğunu sonraki eylemlerden çok açıkça tüm dünya görüyor. ‘Çok özel muhabir!’ Gelelim tekrar M. Kemal’in İngiliz gazeteciye söylediği diğer sözlere: “Eğer İngilizler Anadolu için sorumluluk kabul edecek olurlarsa Britanya idaresinde bulunun tecrübeli Türk valileri ile işbirliği halinde çalışmak ihtiyacını duyacaklardır. Böyle bir salâhiyet dahilinde hizmetlerimi arz edebileceğim münasip bir yerin mevcut olup olmadığını bilmek isterim.” 39 yıl sonra... Bizim tartışmamıza konu olan şey, kitabın yazarı Jaeschke’nin böyle bir iddiasının olup olmadığı. Böyle bir iddia yok. Ben programda bunu vurguluyorum. Coşkun, böyle bir söz var diyor. Ama kitabın yazarı, bunu sadece aktarıyor, bu görüşe katılmıyor ve en önemlisi de “kaynak” olarak böyle bir gazeteye atıfta bulunmuyor! Dananın kuyruğu da burada kopuyor aslında. İddia edilen röportaj 1918’de yapılıyor. Röportajı yapan kişi, bunu “anı” kitabına 39 yıl sonra koyuyor (1957). Jaeschke ise kitabını bu tarihten 13 yıl sonra 1970’de yayınlıyor. 1918’e ilişkin hiçbir belge yok. Kitabın yazarı Jaeschke’de de yok. Yazar kaynak olarak, muhabirin (!) tam 39 yıl sonra (1957’de) yazdığı bir “Anı kitabını”(!) gösteriyor. Asli kaynak ortada olmadığı için Jaeschke de, üzerinde çok durmuyor, böyle bir iddiayı da savunmuyor zaten. İngiliz muhabir (!) Price’e göre, İngilizler de bu sözlerin üzerinde durmamış!! Price, nereden bilsin bizim 94 yıl boyunca bunu çok ciddi biçimde tartışacağımızı; insan, bunun belgesini kitabına koymaz mı?! Desteksiz atıyorlar İddia edilen röportajdan 39 yıl sonra ortaya çıkan “anı kitabının” adına bir bakalım, neymiş? “Extra-special Correspondent” Yani, “Çok özel Muhabir!” Allah Allah.. Şimdi anladınız mı, buraya kadarki bölümde Price’a “muhabir” derken niçin (!) işareti koyduğumu? (İddiacılar ve Muharrem Coşkun, kitabın adını bile yanlış çevirmeye devam ediyor. Çünkü, öyle fısıldanıyor kendisine. Çünkü, analiz kendisine ait değil. Correspondent (muhabir) sözcüğünü bile (yazışmalar) diye çeviriyor!..) İngiliz gazeteci(!) Price, kendi gazetesi Daily Mail dışında, Morning Star ve The Times gazetelerine de haber gönderiyor. Kimi izlenimlere göre, gazeteci(!) Ward Price sadece gazeteci değil, İstanbul’daki İngiliz gizli servisi ile yakın ilişkisi olan bir kişi. (Alev Coşkun, Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay, s. 62.) Benim görüşüm de şu: M. Kemal görüştüğü kişinin bir ajan olduğunu biliyor ve onu yemliyor aslında! M.Kemal bu ve benzeri sözleri İngilizleri oyalamak, Anadolu’yu böldürmemek ve kendisini Anadolu’ya atmak için zaman kazanma taktiği olarak söylüyor. Böyle düşünmeme neden olan bir başka kanıt daha sunmak isterim... M. Kemal, bu gazeteci(!) ile başka zamanlarda da görüşüyor. Örneğin, 4 Mart 1923’de Lozan görüşmelerinin kesildiği bir dönemde, Ankara’da kendisine demeç vererek, düşüncelerini dünyaya ulaştırıyor. Lozan’daki yabancı müzakerecileri etki altına alıyor. (Bu görüşme Daily Mail’de 10 Mart 1923’de yayınlanıyor.) Ama ilginç bir şey oluyor ve gazeteci (İngiliz ajanı) Price, röportajın sonuna “kendi görüşlerim” diye şunları ekliyor: “Kemal’in barıştan sonra Türkiye’nin dahili idaresi için planı, geniş âdemi merkeziyet gibi görünüyor. Yeni Türkiye’den ‘özerk vilayetler konfederasyonu‘ olarak bahsediyor!” (Hulki Cevizoğlu, Gizli Sözler, 3.Baskı, s.222-225.) Yani kafasından istediği gibi eklemeler yapıyor!.. Karşımızdaki gazeteci(!) bu. M. Kemal’in taktiği ve gerçek düşüncesi İddiaları sonlandıracak tartışmasız en önemli kanıt, Mustafa Kemal’in kendi “yaptıkları ve eylemleridir“ kuşkusuz. Çok özetle bunlara bakalım. M. Kemal, ajan gazeteciye 14 Kasım 1918’de demeç vermeden 9 gün öncesinden başlayarak, Harbiye Bakanı ve hemen sonra Başbakan olan Ahmet İzzet Paşa’ya 5 Kasım 1918’de, 6 Kasım 1918’de ve 8 Kasım 1918’de telgraflar çekiyor. Telgraflar “Çok acele”, “şifreli” ve “Geciktiren asılır“ notlarıyla gönderiliyor. Yani, M. Kemal’in eylemlerini burada net biçimde görüyoruz. M.Kemal bu telgraflarda İngilizlerin Toros tünellerini ve İskenderun’u işgal ihtimaline karşı alacağı askeri önlemleri anlatıyor. “Ordularımızı terhis edemeyiz“ diyor, “İngilizlerin her dediğine boyun eğecek olarsak, tutkularının önünü alamayız“ diyor, “Hükümet İngilizlerle gizli bir ittifak yaptı ise bileyim“ diyor.(M. Sunullah Arısoy, Mustafa Kemal Atatürk’ün Söyleyip Yazdıkları, 1. Kitap, TTK, s.292-297) Daha ne desin ve ne yapsın inkarcılar için? İşgalci İngilizlere karşı çok ciddi ve gizli askeri önlemler alan birisi, birkaç gün sonra “İngilizler beni vali yapsın” der mi? Buna kargalar güler.. İngilizlerin gizli yazışmaları Şimdi son olarak bir de İngilizlerin M. Kemal hakkındaki düşüncelerini anlamak için gizli yazışmalarından bir örnek vereyim. İstanbul’daki İngiliz İşgal Genel Karargâhı, 29 Ocak 1921’de, İngiltere Savaş Bakanlığı’na M.Kemal hakkında bir yazı gönderiyor (Özetini veriyorum): “Avrupa’ya meydan okuyan kendi ülkesinin ümitsiz yazgısının önderliğini yapabilecek yetenektedir.” (Prof. Dr. Salâhi Sonyel, Gizli Belgelerde Mustafa Kemal, Vahdettin ve Kurtuluş Savaşı, AAM, s.119-120) Aynı belgede, bugünkü inkarcı ve kindarların “Zimmetçi Atatürk” iftiralarına da yanıt var. İngilizlerin kaynağını çok seviyorlar ya, işte İngiliz kaynağı: “Mustafa Kemal bugün belki de zengin olmakla birlikte; onun dürüst olmayan davranışlarda bulunmuş olduğunu sanmaya neden yoktur. İttihatçı önderler arasında hiçbir zaman kendi adına para geçirmemiş tek kişidir.” (S. Sonyel, s.120; asli belge: İngiliz Genel Karargâhı’ndan İngiltere Savaş Bakanlığı’na gizli telgraf, I.9821, 29.1.1921, İDA, FO 371/6465-E 1473) İşgalci İngiliz kadar olamayanlara yazıklar olsun mu? " ( Atatürk'e hakaretlere belgeli yanıt - Hulki Cevizoğlu )
-
Atatürk'ün Kürt Politikası
" Saygıdeğer Efendiler. 1921 yılı içinde, çeşitli devletlerle resmî ve özel birtakım temaslar kuruluyordu. Türk - Rus temas ve ilişkileri olumlu bir yönde gelişiyordu. Fransızlardan başka, İtalyanlar ve İngilizlerle de temaslar kurulmuştu. 1921 yılı Haziranında yanlış anlaşılmaya yol açmış bulunan bir konuyu açıklayacağım. 13 Haziran 1921'de İtilâf Kuvvetleri Başkomutanı General Harrington'un yakınlarından olduğunu söyleyen Binbaşı Henry (Henri) ve Sturton (Ştörton) adlarındaki iki subay motorla İnebolu'ya geldiler. Bu subaylar, General Harrington (Harington) adına şunları bildirdiler: Ben, bir torpido ile İnebolu'dan İstanbul'a Harrington'un Boğaziçi'ndeki yalısına gideyim. Orada generalle barış esasları üzerinde anlaşayım. Ayrıca, İngiltere'nin bağımsızlığımızı tam olarak kabul ettiğini, Yunanlıların topraklarımızdan çıkarılacaklarını ve daha başka konular üzerinde de tartışmanın mümkün olduğunu söylemişler. Bu subaylara verilen cevapta, benim İstanbul'a gitmeyeceğim ve General Harrington'un İnebolu'ya gelip o sırada orada bulunan Refet Paşa ile görüşmesinin uygun olacağı bildirilmiştir. 18 Haziran 1921 tarihli bir telgraf da İstanbul'da Hamit Bey'den geldi. Bu telgrafta bildirilenler aşağı yukarı şöyleydi: Burada resmî görevi olan bir İngiliz, İngiltere'nin İstanbul'daki en büyük makamı adına bugün bana başvurarak hemen bir barış anlaşması için görüşmeye hazır bulunduklarını, Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'yle derhal ilişki kurmak istediklerini ve acele cevap beklediklerini size bildirmek üzere aracı olmamı rica etti. Hamit Bey'e verilen cevapta, görüşmelere hazır olduğumuz bildirilmişti. 5 Temmuz 1921'de Zonguldak'a gelen bir İngiliz torpidosu General Harrington'dan bana bir mektup getirmişti. Tercümesi Ankara'ya telgrafla bildirilen bu mektup şuydu: «Komutan Henry vasıtasıyla aldığım habere göre, siz, bana, bir askerin bir askerle görüşmesi tarzında bazı düşünceler bildirmek isteğinde bulunuyorsunuz. Böyle olduğu takdirde, sizce uygun görülecek bir günde İnebolu'da veya İzmit'te sizinle buluşmak üzere Ajax zırhlısıyla gelmeme Britanya Hükûmeti'nce izin verilmiştir. Arzu buyurulduğu takdirde, durum üzerinde son derece açık ve serbest olarak görüşmelere hazırım. Düşüncelerinizi dinlemek ve bunları İngiliz Hükûmeti'ne bildirmekle görevliyim. İngiliz Hükûmeti adına ne görüşmeler yapmak ne de konuşmak için hiç bir resmî yetkim yoktur. Görüşmenin İngiliz zırhlısında yapılması gerekir. Zırhlıda, yüksek şahsınız kendilerine lâyık bir biçimde kabul edilecektir. Karaya dönüşlerine kadar tam bir hürriyet içinde bulunacaklardır. Böyle bir buluşma kabul edildiği takdirde, size uygun düşen tarih ve saatlerin bildirilmesini rica ederim.» Bu mektupta yazılanlara göre, General Harrington ile temasa geçmek ve görüşmek isteyenin ben olduğum anlaşılıyor. Halbuki, gerçek böyle değildir. Onun için General Harrington'a şu cevabı verdim: Zonguldak'a göndermiş olduğunuz mektubun tercümesini, bugün Ankara'ya bildirdiler. Aramızda yapılacak görüşmelerin bir yanlış anlama temeline dayandırılmaması için aşağıdaki noktalara dikkatinizi çekmeye mecburum. 13 Haziran tarihinde Binbaşı Henry ve arkadaşları İnebolu'ya gelerek, zâtıâlîlerinin, Binbaşı Henry aracılığı ile Refet Paşa' ya teklif edilmiş olan esaslar üzerinde benimle görüşmek istediğinizi bildirmişlerdir. Nitekim, bu noktalar Binbaşı Henry tarafından size yazılan ve imzalı bir sureti de bize bırakılmış olan mektupta bildirilmiştir. Aramızda doğrudan doğruya yapılan haberleşmenin başlangıcı bundan ibarettir. Millî isteklerimiz sizce bilinmektedir. Millî topraklarımızın düşmanlardan tamamıyla kurtarılması, millî sınırlanınız içinde siyasî, malî, iktisadî, askerî, adlî ve kültürel alanlarda tam istiklâl ilkesi kabul edildiği takdirde, görüşmelere başlamaya hazır olduğumuzu bildiririm. Size, Binbaşı Henry tarafından açıklanan sebepler dolayısıyla, görüşmelerin, sizin çok iyi karşılanacağınız İnebolu kasabasında ve karada yapılması bizce uygun görülmüştür. Bu noktalarda aramızda görüş birliği olup olmadığını belirtecek cevabınızı bekliyorum. Yüksek maksadınız, sadece durum hakkında bilgi almak ise, bunun için arkadaşlarımızdan birini görevlendirebiliriz. Bu mektuba bir karşılık gelmedi. Ancak, Temmuzun yedinci günü İstanbul'da Hâmit Bey'i gören İngiliz maslahatgüzarı Mösyö Rattigan (Retigın), (*) bir tüccar olarak Anadolu'ya gelen Binbaşı Henry'ye, General Harrington'un, oradaki İngiliz esirlerinin yerlerini ve sağlık durumlarını öğrenmeye çalışmasını ve mümkünse, millî orduların İstanbul'a doğru ilerlemeye devam edip etmeyeceklerini Mustafa Kemal Paşa'dan sormasını istediğini, Binbaşı Henry'nin bundan başka teşebbüslere girişmek için bir yetkisinin bulunmadığını bildirmiş. Efendiler, 1922 yılının Ağustosuna kadar da Batı devletleriyle olumlu anlamda ciddî ilişkiler kurulamadı. Memleketimizde bulunan düşmanları silâh gücüyle çıkarmadıkça, gösterebileceğimiz millî varlık ve kudretimizi fiilen ispat etmedikçe, diplomasi alanında ümide kapılmanın doğru olmadığı yolundaki inancımız kesin ve sürekli idi. En doğru görüşün bu olduğunu, bu olacağını tabiî olarak kabul etmek gerekir. Gerçekten de bugünün hayat şartları içinde bir tek fert için olduğu gibi, bir millet için de kudret ve kabiliyetini fiilî eserlerle gösterip ispatlamadıkça kendisine değer verilmesini ve saygı gösterilmesini beklemek boşunadır. Kudret ve kabiliyetten yoksun olanlara değer verilmez. İnsanlık, adalet ve mertliğin gereklerinin yerine getirilmesini, bütün bu vasıflara sahip olduğunu gösterenler isteyebilir. " ( NUTUK 21. BÖLÜM )
-
Atatürk'ün Kürt Politikası
" Bir münasebetle arz etmiştim ki, 20′nci Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa, kongre adına bazı kararlar alıp, hazırlıklar yapmıştı. Ali Fuat Paşa’ya kongrece «Batı Anadolu Kuva-yı Milliye Komutanı» ünvanı verildi. Paşa, Eskişehir ve dolaylarını millî bir bölge olarak kabul edip komutanlığına Süvari Yarbayı Atıf Bey’i; Afyonkarahisar dolaylarını da millî bir bölge olarak kabul edip Komutanlığı’na 23′üncü Tümen Komutanı Ömer Lütfi Bey’i tayin etmişti. Bu tümen ile, Anadolu’ya geldiğimizin daha ilk günlerinde temas kurup ilgilenildiğini o günlere ait açıklamalarım arasında belirtmiştim. İstanbul Hükûmeti, Fuat Paşa’nın yerine Hamdi Paşa’yı tayin etmiş ve göndermişti. Hamdi Paşa, Eskişehir’e kadar geldi. Orada kendisine, 16 Eylülde İstanbul’a dönmesi gerektiği bildirildi. İngilizler, Eskişehir Bölgesi Kuva-yı Millîye Komutanı Atıf Bey’i tutuklayıp İstanbul’a gönderdiler. Kuva-yı Milliye Komutanı olan bir şahsın, kendisini kolaylıkla düşman eline düşürmeyecek tedbirleri almış olması gerekirdi. Bu konudaki gaflet ve tedbirsizlik kendisini kurtarmak için uzun zaman biribiri ardınca teşebbüslerde bulunmamızı gerektirdi. Bildiğiniz üzere, o tarihlerde Eskişehir’de İngiliz birlikleri vardı. Fuat Paşa, toplayabildiği millî kuvvetlerle birlikte Eskişehir’e yakın Cemşit’e gitmişti. Eskişehir’i uzaktan çevirtti. Eskişehir’de bulunan İtilâf Kuvvetleri Komutanı General Solly Flood (Soli Flud)’un Fuat Paşa’ya gönderdiği bir mektupta kullanılan ifadeler ve Kuva-yı Milliye’nin tanıtma şekli, millî komutanlarımızın ve Kuva-yı Milliye’mizin yüksek şeref ve haysiyetlerine karşı bir saldırı sayıldığından ve adı geçen generalin hak ve yetkisi dışında görüldüğünden, bu konuda İstanbul’da bulunan İtilâf Devletleri siyasî temsilcilerinin bir muhtıra ile dikkatleri çekilmişti. 25 Eylül 1919 tarihinde General Solly Flood’un Fuat Paşa’ya gönderdiği, bir kurmay binbaşı ile Eskişehir İngiliz kontrol subayından oluşan bir hey’et, İngilizlerin, iç işlerimize ve Millî Mücadele’mize asla karışmayacakları konusunda söz verdiler. Bu sıralarda, İngilizler, Merzifon’da bulunan kuvvetlerinin geri çekilmesine memnun olup olmayacağımızı öğrenmek istemişlerdi. Elbette pek memnun olacağımızı bildirmiştik. Gerçekten de oradaki kuvvetlerini bütün ağırlıkları ile birlikte önce Samsun’a çektiler, daha sonra oradan da İstanbul’a götürdüler. Eskişehir’e hâkim olduktan sonra, Fuat Paşa’yı Bilecik ve Bursa yörelerine göndermeyi düşünüyorduk. " ( Nutuk 169-170 )
-
Atatürk'ün Kürt Politikası
Söz konusu gazete bu: Gazetede yazan da şu: " Beş senelik esaretten sonra dün İstanbul hürriyetine kavuştu ve geniş bir nefes aldı. Dolmabahçe rıhtımında yapılan törenden sonra Müttefikler vapurlarına binerek İstanbul'dan ayrıldılar. Donanmaları da kumandanların gemileri takip etti. İstanbul halkı iki gün sonra gelecek kahramanlarına bir an evvel kavuşmak heyecanı ile titretmektedir. Her tarafta gazilerimizi karşılamak için hazırlıklar yapılıyor. General Harrington rıhtımdan ayrılırken, son söz olarak iyi hatıralar götürmekte oldugunu söyledi. "
-
Atatürk'ün Kürt Politikası
Burada yapılan yanlış; 1982 yılında yani; 1980 Askeri darbesinden sonra TTK'da yapılan bir uygulamanın geçmişe yansıtılması. Mustafa Kemal Atatürkün "Cumhuriyetimizin dayanağı Türk camiasıdır" veya İsmet İnönü`nün 1925`te söylediği "Vazifemiz Türk vatanı içinde bulunanları Türk yapmaktır" sözleri, etnikten bağımsız Modern Millet kavramı temelli bir ifadelerdir. Modern Millet kavramı da etnik üzerine oturan bir kavram değildir. Modern Milletleştirme süreci başlamadan önce, Kurtuluş Savaşı öncesi, İngilizlerin Kürtlere vaadi nasıl meşru ise, Atatürk'ün vaadi de meşrudur. Ama Modern Millet anlayışında, her etnisiteye özel haklar diye bir anlayış bulunmadığından, sonrasında elbette ki böyle bir şey söz konusu edilmemiştir. B.Krallık bile kendi vatandaşları olan Gallerlilerin kendi dillerini öğrenme hakkını 1960'ların sonunda ilk öğretimden başlayarak tedricen kabul etmişken, Almanya'nın benzer şekilde bünyesinde bulunan Slav kökenli Sorblar veya Flamanlar gibi etnisite mensublarına yönelik bazı hakları 1980'lerin sonlarından itibaren tanımışken, 1920'li yıllarının Türkiye'sini bu anlamda eleştirmek tarihi anakronik ele almak, yani; yanlış bir yöntemle tarihi değerlendirmek olur. Sorgulanması gereken 1950-60 sonrasıdır.
-
Atatürk'ün Kürt Politikası
Millet herhangi bir etik değer üzerinden kader ortaklığı temelinde bir siyasi yapının toplumsal tabanı iken, Milliyet bu tabana mensubiyeti ifade eder. Yalnızca etnisiteye mensubiyeti değil. Çünkü, Modern Millet etnik üzerine oturan bir kavram değildir.
-
Etnik Köken ve Etnisite Kavramları Farkı/İlişkisi
Millet ile milliyet ayni kavramlar degildir. Ama bunun böyle olmasının Etnik Milliyetçilik ile birebir ilgisi yoktur. Millet herhangi bir değer üzerinden kader ortaklığı temelinde bir siyasi yapının toplumsal tabanı iken, Milliyet bu tabana mensubiyeti ifade eder. Yalnızca etnisiteye mensubiyeti değil. Dolayısıyla, Etnik Milliyetçilik ile Demokratik Milliyetçilik kavramları da aynı şey değildir. Çünkü, Modern Millet etnik üzerine oturan bir kavram değildir. Dolayısıyla, Milliyetcilik savasimi vermek ile; millet savasimi vermek te ayni seyler olduğu gibi, Modern Milliyetcilik savasimi vermek ile;Modern millet savasimi vermek te ayni seylerdir. Olmayan hak ve özgürlüklerin savunusunda şiddet yöntemi benimsenmişse, bunu meşru görmemek, bunu etnik milliyetçilik menşeyli olarak görmek, demokratik milliyetçiliğe aykırı değildir.
-
Etnik Köken ve Etnisite Kavramları Farkı/İlişkisi
Öncelikle, Azınlık tanımı böyle değildir. Azınlık yalnızca etnik üzerinden tanımlanmadığı gibi, geçmişten gelen yerleşiklikle de ilgili değildir. “ BM Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu Raportörü Francesco Capatorti'nin Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi'nin 27. maddesine dair hazırladığı rapordaki ölçütlere dayanır. Capatorti tanımına göre azınlık “sayıca bir devletin nüfusunun geri kalanından az olan, hakim olmayan durumda bulunan, bu devletin vatandaşı olan üyeleri nüfusun geri kalanından farklı etnik, dinsel ya da dilsel özelliklere sahip, üstü örtülü bir biçimde de olsa kültürlerini, geleneklerini, dinlerini ya da dillerini korumaya yönelik bir dayanışma gösteren bir grup” şeklinde açıklanmaktadır. “ Hukuki azınlıklar ise, antlaşmalarla belirlenmiştir. Almanya’daki Danlar, Batı Trakya'daki Türkler, Türkiye’deki Gayri Müslüm azınlıklar vb. gibi. Türkiye’ye sonradan gelip yerleşmiş yabancılar da vatandaş oldukları andan itibaren her türlü hakka sahip olurlar. Bunlar azınlık değildir. BK bir uluslar birliğidir. Dolayısıyla, sayılan İngilizler, İskoçlar, Galliler, İrlandalılar birer etnisite değil, uluslardır. Çünkü; ulus başkadır, etnisite başkadır. Keza, bu ulusların etnik yapılarına da bakıldığında; İngilizlerin Angl ve Sakson ve Norman kökenleri olduğu, İskoçların Kelt ve Kuzey Germen ( Viking ) kökeni olduğu, İrlandalı ve Galilerin ise Kelt kökenli olduğu ve dillerinin farklı olduğu görülür. Ortada ilginç bir şey yoktur. Spor dallarında her ulus kendi ulusunun mücadelesini vermektedir. BK’da Hindistanlilar, bengaldesliler, G.Amerikalilar, Afrikalilar, Diger Avrupa ulkesi yerlileri, Turkler, kurdler, Iranlilar v.s. ise vatandaslik haklarini almis ve birer british olmuşlarsa yasalar önünde tıpkı diğer British vatandaşları gibi eşit haklara sahiptirler. Hukuken azınlık statüsüne tabi değillerdir. Bunlarla, İngilizler, İskoçlar, Galliler, İrlandalılar gibi uluslar arasındaki tek fark, İskoçya, Galler, K.İrlanda gibi ulusal parlementoları olmamasıdır. Çünkü; Uluslar Birliği içinde ayrı ayrı birer ulus olmaları değil, yalnızca British vatandaşı olmaları söz konusudur. Bir de eski İngiliz sömürgelerinden gelen İngiliz Milletler Topluluğuna (Commonwealth of Nations ) bağlı ama BK vatandaşı olmayanlar vardır. Bunlara da vatandaş olmamalarına rağmen bazı haklar ( seçimelere katılma, oy verme gibi ) tanınmıştır.
-
Seni Sevmiyorum Başbakan
Her türlü sömürü sömürü bilinci ve samimiyetsizlik olmadan yapılamaz. Doğada da, İlkel Komünal toplumlarda da bu bilinç ve samimiyetsizlik yoktur. Dolayısıyla, ihtiyaç fazlası elde etmek için, nemalanmak için, rant elde etmek için ne ekonomik ne duygusal ne de inanç sömürüsü bu toplumlarda bulunmaz. Bu sömürülerin hepsi Köleci toplumla başlamıştır.
-
Uyumak Ve Yellenmek Abdesti Bozar mı
İşte ben de bunu diyorum. " insanoğlu " tabiri insan türünün bilinçaltını taşıyan Erkek türünü vurgulamak için yazılmıştır. Gereksiz alınganlıklara gerek yok. Konunun asıl anlamını bırakıp detaylarda boğulmaya da gerek yok. Ne yani, ben de şimdi neden " İnsanoğlu " tabirindeki insanı erkek düşünüyorsunuz, kadın olamaz mı, bu cinsel ayrımcılıktır mı demeliyim ?
-
Uyumak Ve Yellenmek Abdesti Bozar mı
Efendim, bence de sokak ağızı kullanılmadan önce yazım bir daha okunup anlamaya çalışılmalı. " Kadın erkekten aşağıdır " dediğim anlamını nereden çıkardığınıza gerçekten anlam veremedim. ( o simge üzülme simgesi değil, algısızlığa şaşırma simgesi )
-
Yuva Arayan Hayvan Dostlarımız
YİNE BARINAK YİNE BİR BOXER, HİKAYESİNİ BİLMİYORUZ, LÜTFEN ONU KURTARIN ÇOK AĞLIYOr manisa HAKDEM iletişim numarasından detaylı öğrenebilirsiniz. 05542954790
-
Uyumak Ve Yellenmek Abdesti Bozar mı
Neden ve neyi iyi etmemişim ?? Yazdıklarımdan nasıl böyle ters bir mana çıkardınız hayret ettim doğrusu. Gerçekten yazımı okuduğunuza emin misiniz siz ?
-
Bilimsel evrim karşıtlığı iddiası sahtekarlıktır!
Bu Evangelistlerin sahtekarlıkları bununla kalsa yine iyi. Hatırlarsanız Irak'ın işgalini meşrulaştırmak için Kimyasal Silah bulundurduğu yalanı da, El_kaide'yi bulundurduğu yalanı da bunlara ve bunların siyasi temsilcisi Cumhuriyetçi parti başkanı ABD Başkanı G.Bush'a ait:. Irak'da 2 milyona yakın insanın öldürülmesi ve yüzlerce kadına tecavüz edilmesini onların bu sahtekarlıkları neden oldu ve meşrulaştırdı. İşin tuhafı, kendi kurduğu El-Kaide'yi örnek göstererek İslam dinini terör dini ilan eden bu Evangelistlerin Evrim konusundaki çarpıtma ve sahtekarlıklarına Müslümanların ezbere balıklama atlamaları.
-
Bilimsel evrim karşıtlığı iddiası sahtekarlıktır!
ABD'deki Cumhuriyetçi Parti içerisindeki Evangelistlerin desteklediği " Akıllı Tasarım " iddiasının sunuluşu bile sahtekarlıklarla doludur. Mesela, Paleontolojist Dr. Colin Patterson’un gizli kayıt ile alınan ifadeleri çarpıtılarak, onun Evrimi reddettiği şeklinde lanse edilmişti. Daha sonra bunun bir sahtekarlık olduğu ortaya çıkmıştı. Dr. Colin Patterson'un kendi ifadesi: " I was too naive and foolish to guess what might happen: the talk was taped by a creationist who passed the tape to Luther Sunderland... Since, in my view, the tape was obtained unethically, I asked Sunderland to stop circulating the transcipt, but of course to no effect. There is not much point in my going through the article point by point. I was putting a case for discussion, as I thought off the record, and was speaking only about systematics, a specialized field. I do not support the creationist movement in any way, and in particular I am opposed to their efforts to modify school curricula. In short the article does not fairly represent my views. But even if it did, so what? The issue should be resolved by rational discussion, and not by quoting 'authorities,' which seems to be the creationists' principal mode of argument." (Letter from Colin Patterson to Steven W.Binkley, June 17, 1982). “ Yani, diyor ki; " Ne olabileceğini sanmışım ki çok saf ve akılsızmışım: Görüşme bir yaradılışçı tarafından kayda alındı ve Lutfer Sunderland’a gönderildi…O yüzden, ses bandı bana göre " ahlaksızca " elde edildi. Lutfer Sunderland’a piyasada bandın kopyasının dolaşmasına engel olmasını rica etmiştim, fakat tabii ki herhangi bir etkisi olmadı ricamın. O ses bandı nokta nokta incelenirse benim ifadelerimde böyle bir gidiş yoktur. Kayıt-dışı olduğunu sanarak ben bir tartışmayı ortaya koydum ve yalnızca spesifik bir konu hakkında yöntemsellikten bahsediyordum. Yaratılışçı hareketi herhangi biçimde desteklemedim ve desteklemiyorum. Onların okul müfredatını değiştirme çabalarına karşıyım. O kısa yazıda benim görüşlerim dürüstçe anlatılmamış. Ama sanki öyleymiş gibi verilmiş, neden böyle ? Konu benim akıllı tasarımı sorgulamam olmalıydı ve yaratılışçıların ilkesel delili şeklinde olması için gösterilen; “ kaynaklar “ daki alıntılar ile değil. "