Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

yam_yam

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

yam_yam tarafından postalanan herşey

  1. Ya da aynı derecede kuvvet uygulayan bir başka kütle ile çekim kuvveti sıfırlanarak bu etkiden kurtulunabilir.
  2. Bilmeden günah işlemek mazeret midir peki? "Kur'an'ı neden okumadın" sorusu bu mazereti geçersiz kılmayacak mı? Geçelim... "o kişi müslüman değildir" demişsiniz. Yine aynı noktaya geldik... Ben şimdi yine size bu görüşünüzü neye dayandırdığınızı soracağım. Ancak mümkünse bu sefer içinde "müslüman değildir" anlamı çıkacak bir kaynak bulursanız sevinirim. Zira daha önce verdiğiniz ayetten bu anlamı çıkarmak mümkün değil....
  3. Çok yanlış söylemlerde bulunuyorsunuz sayın hoara... O zaman sizin müslümanlık kriteriniz "günahsızlık" üzerine kurulu. Zira günah işleyen biri, bile bile ayete ters davranmış ve küfre girmiş oluyor. Yine buna göre içki içenler de müslümanlıktan çıkmış oluyor... Dininizi biraz daha özenli incelemenizde fayda var diye düşünüyorum...
  4. Bu bir cevap mı sayın hoara? Kur'an "içki içmeyin" de der, ama içki içenlerin müslüman olamayacaklarına dair bir hüküm göremezsiniz...
  5. Haram para kazananların müslüman olamayacaklarına dair görüşünüzün kaynağı nedir? İmanın şartlarında "haram para yememek" diye bir madde var da, bizim mi haberimiz yok?
  6. Hırsız, dolandırıcı, vergi kaçakçısı vs. vatandaşlarımızın gözü aydın... Gönül rahatlığı içerisinde kurban ibadetlerini yerine getirebilirler artık.
  7. İlahi kralx... Enflasyon oranını belirleyen faiz değildir... Faizi belirleyen enflasyon oranıdır... Bir başka başlık altında yazdığım yazıyı buraya alıntılıyorum.... "Faizde iki bileşen vardır. Birincisi paranın değer kaybının telafisi, diğeri de paranın nedretine ödenen karşılıktır. Bunlardan ilkinden vazgeçmeniz mümkün değildir. Aksi takdirde zarar edersiniz . Bugün "Ben faize karşıyım" diyenlerden hiç kimse, 3 yıl sonra alacağı paranın miktarında değişme olmaksızın borç para vermez. İkinci bileşen işe kişinin kendisine kalmıştır. Bu sürede elindeki para ile kazanabileceği paradan feragat edip etmemek kendisini ilgilendirir. Ancak iktisadi tüzel kişilikler ikincisinden de vazgeçemezler. (Son hazırlanan T.T.K yasa tasrısına göre [eğer yasalaşırsa] artık faizle bile olsa ortaklarına borç para veremeyecekler )Bu kendi kuruluş amaçlarına aykırıdır. Ekonominin olduğu yerde faiz kaçınılmazdır. Bugün bankaların işleyiş sistemlerine iyi bakınız... Hepsi (Faizsiz bankacılık yaptıklarını iddia edenler dahil) aldıkları faiz ile, verdikleri arasındaki farktan kazanırlar. Para da bir meta niteliğindedir. Onun da kullanımının bir bedeli olacaktır. Yüksek faizin oluşturduğu olumsuzlukların nedeni faizin kendisi değil, paranın süratle değer kaybettiği gerçeğidir. Tefecilik faizin kötüye kullanılmasından kaynaklanır. Ancak tefeciliği örnek göstererek de, "faiz kaldırılmalı" diyemezsiniz. Bu trafik kazalarını örnek göstererek, motorlu taşıtların yasaklanmasını istemeye benzer... " Sonra bir de soru sormuştum : "Faiz haramdır" diyen arkadaşlara ; Enflasyon oranının %100 olduğu bir ortamda, kıyıda kenarda duran 15.000 YTL'nin 10.000 YTL sini borç isteyen bir tanıdığınıza, paranızın değerini koruyacak önlemler almadan borç verir misiniz? Buyrun cevap verin..
  8. Arkadaşın biri hala 7 kat gök için atmosfer tabakalarından bahsediyor. Arkadaş bu konuya kendini öyle kaptırmış ki, İslam inancındaki 7 kat gök inancının atmosferden çok farklı bir şey olduğundan, Muhammed'in Mirac'a çıkarken (!) diğer peygamberlerin onu atmosferin katmanlarında karşılamadığından haberi yok. Dahası "yakın göğü kandillerle donattık" ayetini gösterdiğimiz halde, yıldızları atmosfer tabakalarının arasında zannediyor. Sen ondan sonra kalk bu adama bir de, atmosferin 7 tabakadan değil aslında 4 ana tabakadan oluştuğunu, saydıkları iyonosfer ve eksosfer'in farklı tabakalar değil, termosferi oluşturan alt katmanlar olduğunu, bunları sayarsa termosfer için +1 diyemeyeceğini, Tropopoz, Stratopoz ve Mezopoz gibi ara veya geçiş tabakalarının neden sayılmadığını anlatmaya çalış... Sen ne kadar anlatırsan anlat, adam kulaklarını tıkayıp "bla bla bla bla" diye duymazdan gelecek. "Acaba nedir?" diye açıp araştırmak yerine, kaynağı belli malum yerlerden bir başka safsatayla önümüze gelecek. H.Y denen sanal şahsiyetin, aydınlanma adına açtığı yaraların nasıl kapatılabileceğini bilemiyorum. Tek tesellim, bu adam sayesinde teist arkadaşlar çarpıtılmış da olsa, atmosfer tabakalarından, Big Bang'dan, Evrim Teorisinden haberdar oluyorlar. Yoksa bunları nereden öğrenecekler ki... Kur'an'dan mı? http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=146306
  9. yam_yam şurada bir blog başlığı gönderdi: yam_yam' ca
    Buzul Çağları Dünya’nın iklim dengesi son bir milyon yıl içerisinde, kuzey enlemlerinde ve dağlarda karların birikip yeniden erimesine yol açacak şekilde sekiz kez bozulup yeniden kuruldu. Yağan kar, sıkışarak buza dönüştü; dağlardaki buzul dilleri ve buzul örtüleri oluşturdu. On binlerce yıllık zaman sürecinde büyüyerek birkaç kilometre kalınlığa ulaşan buzullar, Avrupa ve ABD’nin ortalarına dek yayılarak yeryüzü üzerinde çeşitli aşınım ve birikim şekilleri oluşturdular. Her buzul dönemi ani bir biçimde sonlandı. Buz örtüleri, birkaç bin yıl içinde hızla eriyerek yeniden bugünkü sınırlarına çekildiler. Buzul dönemleri 70-80 bin yıllık bir süreç içinde giderek soğuyan bir iklim modeli yansıtıyor, havanın en çok soğuduğu, buzulların en kalın ve yaygın olduğu pik döneminde ise buzul arası dönem başlayarak buzul dönemi sona eriyor. 8-10 bin yıl gibi nispeten kısa süren buzul arası dönemde hava ısınıyor ve kıtaları işgal etmiş 2-3 bin metre kalınlıktaki buzullar eriyerek tekrar kutuplardaki konumlarına çekiliyorlar. Dünya Neden Buzul Çağlarına Giriyor Bilimsel araştırmalar, buzul dönemlerine astronomik etkenlerin yol açtığını ortaya koymaktadır. Dünyanın yörüngesindeki uzun dönemli periyodik değişimlerle, dönme eksenindeki eğikliğin artıp azalması şeklindeki daha kısa devirli topaç hareketi, mevsimlerin şiddetini etkileyerek buzulların genişleyip daralmasına yol açmaktadır. Kısacası, astronomik devirsellikler, tetkik görevini yüklenmekte, aradan buharlaşma ve yağış dengesi ile mevsim şiddeti değişmekte, bu değişiklikler okyanus-atmosfer ilişkisini başka bir modele dönüştürmekte, okyanus dolaşımı değişmekte, böylece ısı dünya üzerinde farklı bir şekilde dağılmakta, atmosferin özellikleri başkalaşmakta, iklim değişmekte ve sonuçta buzul örtüleri büyümekte ya da küçülmektedir. Bu değişimlerin nedeni konusunda 30 kadar kuram bulunuyor. Ancak Peter Huybers ve Carl Wunsch isimli iki iklimbilimci sonuca yaklaşmış görünüyor. Bu iki iklimbilimci, tortullardaki kayıtlardan belirlenen son yedi ısınma dönemini, Dünya’nın dönüş hareketiyle ilgili olarak daha önce belirlenmiş bulgularla karşılaştırmışlar. Gezegenimizin dönüş ekseni, yörünge düzlemine bir açı yapıyor, ama bu açının değeri zaman içinde değişebiliyor. Eksen, 40.000 yıllık döngülerle birkaç derece oynuyor. Açı en yüksek değerine ulaştığında gezegenimizin üst enlemleri daha çok güneş ışığı alıyor ve buzlar eriyor. “Peki eksen açı döngüsü 40.000 yılda tamamlanıyorsa, bu 100.000 yıllık buzul döngüsünü nasıl açıklıyor” sorusuna ise bu iki iklimbilimcinin yanıtı , “Güneş ışığının kayda değer bir etki göstermesi için önce buzulların yeterli bir büyüklüğe ulaşması gerekiyor. Dolayısıyla da buzul döngüleri, arada bir ya da iki eksen kayma döngüsünü atlayarak gerçekleşiyor ve sonuçta ortalama 100.000 yıllık süreleri tutturuyor” şeklinde oluyor. Dünya’nın bir seri buzul çağları geçirmiş olduğu 19.asırdan beri bilinmektedir. Bu bilgi temel olarak jeolojik kaynaklıdır. Buzulların hareketiyle çizilmiş, sürüklenmiş ve parlatılmış kayalar, rüzgar ve suların oluşturamadığı ve ancak uzun süre var olan buzullarla açıklanabilen yüzey şekilleri; büyük kütleli buzulların oluşturduğu yataklar ve bu yataklarda kalan kum benzeri birikintiler; üstelik tüm bu oluşumların katmanlar oluşturması, Dünya’nın bir seri buzul çağı geçirdiğini göstermiştir. Bu oluşumlar Asya, Avrupa ve Amerika’nın kuzey enlemlerinde görünmektedir ve en eski katman, Dünya’nın 500 milyon yıl kadar önce ilk etkin buzul çağını yaşadığını göstermektedir. Buzul Çağlarında Dünya Buzul devirlerinden sonuncusu yaklaşık 130 bin yıl önce başlamış ve yaklaşık 14 bin yıl önce sona ermiştir. Buzul devirlerinde kutup bölgelerine yakın kuşaklar tamamen buzul örtüsü altında kalıyorlardı. Örneğin Norveç, İsveç, Finlandiya, Danimarka, Kanada gibi ülkelerin tümü, İngiltere, Almanya, Polonya, Rusya ve USA gibi ülkelerin kuzey kesimleri kalınlığı kilometrelere varan buzullarla kaplanmışlardı. Dünyamızda bu kadar büyük bir buzul örtüsü oluşması için elbette bir o kadar suyun denizlerden buharlaşması ve dolayısıyla deniz seviyesinin de o oranda alçalması gerekli. Bu olay da aynen böyle olmuştur ve buzul devirlerinde dünyamızdaki deniz düzeyi, günümüzden yaklaşık 130 metre daha düşük bir seviyededir. Deniz yüzeyinin yaklaşık 130 metre daha düşük olduğu bir dünyanın coğrafik görüntüsü de elbette yine çok farklıdır. İngiltere ile Avrupa arasında ki Manş denizi kaybolmuştur ve İngiltere Avrupa’ya tamamen bitişiktir. Asya ile Kuzey Amerika’yı ayıran Bering Boğazı geniş bir kara köprüsüne dönüşmüştür ve Asya ile Kuzey Amerika birbirleriyle tamamen bitişiktir (ve bu kara köprüsünden yaklaşık 20 bin yıl önceleri ilk insanlar Kuzey Amerika’ya geçmişlerdir, daha öncesinde ise Amerika’da hiç insan bulunmamaktadır. Halbuki Asya, Avrupa ve Afrika’da, insanlar 2,5 milyon yıldan beri yaşamaktaydılar!). Güneydoğu Asya bölgesindeki adalar arasındaki denizler yoktur ve tüm bu alan devasa bir ova gibidir; Avustralya ile Asya aralarındaki deniz seviyesinin düşük olması nedeniyle, çok daha geniş bir yüzeye kavuşmuşlardır ve birbirlerine neredeyse değecek kadar yakın görünürler. Basra Körfezi tamamen kara halindedir ve Arabistan bir yarımada değil, Asya’ya tamamen bitişiktir (aralarında sadece Dicle-Fırat ikilisinin yatağı vardır). Böylesine değişik bir coğrafik görüntü sergileyen son buzul dönem süresince, dünyamızın “yaşanılacak” yerleri de oldukça sınırlıdır; çünkü buzul devirleri süresince dünyamızın ortalama sıcaklığı günümüze göre 10-15 derece kadar daha düşüktür. Bunun anlamı ise şudur; buzul devirlerinin yaz mevsimleri, günümüzün kara kışına denk gelmektedir. Dolayısıyla buzul devirleri süresince karalarda, “hayat”‘ ekvatora ve deniz seviyesine yakın kuşaklarla sınırlıdır. Ekvatordan uzaklaştıkça ve deniz seviyesinden yükseldikçe soğuk artacağından, kar ve buz örtüsü de artar, dolayısıyla yaşam koşulları gittikçe kısıtlanır. Yeni Bir Buzul Çağı ! Son buzul dönemi (Wurm) günümüzden yaklaşık 18 bin yıl önce pikine ulaşarak sona erdi ve dünyamız “post-Wurm” denilen buzul arası döneme girerek yavaş yavaş ısınmaya başladı. Halen bu dönemin içindeyiz. Eğer dünyamız doğal döngüsünü izlemiş olsaydı, buzul arası dönemin bitmiş olması ve yavaş yavaş yeni bir buzul dönemine girmesi, yani havanın yavaş yavaş soğuması gerekirdi. Ancak iklim verileri, iklimin giderek ısındığını ortaya koyuyor. Bu durumda, gelecekte yeni bir buzul dönemi görülmüyor, tam tersine içinde yaşadığımız buzul arası dönemin uzadığı ve atmosferin ısısının da giderek arttığı kesinleşiyor. Bunun nedeninin de son yüzyılda, insanoğlunun, endüstrileşme sonucu atmosferde daha çok sera gazı salması olarak gösteriliyor. Bilim ve Teknik Dergisi / Haziran 1984 Bilim ve Teknik Dergisi / Haziran 1990 Bilim ve Teknik Dergisi / Ağustos 2005 http://www.biltek.tubitak.gov.tr/merak_ett...mp;soru_id=4263 Jeoloji Mühendisliği Dergisi Sayı 52 / Dünyanın Oluşumundan İnsanlığın Gelişimine Değişimler ve Dönüşümler
  10. Bu güzel çiçekler için çok teşekkürler sayın gloria....
  11. Olmamış sayın suheda.... Hem Ahlak ve vicdanı yalnızca Allah'a inananlara mahsus kılarak geri kalanları potansiyel ahlaksız ve vicdansız ilan edeceksiniz, hem de bu tavrınızı ve bu tavrınızın müsebbibi olan anlayışı eleştirenleri saygısızlıkla itham edeceksiniz. Bana ahlak timsali yalnızca 1 (yazı ile "bir") toplum gösterebilir misiniz sayın suheda ? Müslüman olsun ya da olmasın, sizden ahlak timsali sayılabilecek yalnızca bir toplum göstermenizi istiyorum... Türkiye mi, İran mı, Irak mı ya da Suudi Arabistan mı? Pakistan olabilir mi acaba? Hani şu her iki saatte bir kadının tecavüze uğradığı Pakistan... Böyle bir toplum var mı? Adım gibi eminim ki, bana bahane olarak insanların dini tam manasıyla yaşayamadığından, yaşamış olsalar herşeyin güllük gülistanlık olacağından bahsedeceksiniz. Buyrun İran orada, Pakistan orada, Suudi Arabistan orada... Üstelik hepsi de müslüman, hepsi de sizin dini kurallarınız ile yönetilen ülkeler. Acaba suç yüzmilyonlarca insanda mı, yoksa sizin değişmez dediğiniz kurallarda mı? Bana dinin iyiliği emrettiğinden falan bahsetmeyin. Elbette iyiliği emredecek. Bana bir tane (sizin tabirinizle batıl olan dinler dahil) din gösterin ki, kötülüğü emrederek büyük kitleleri peşinden sürükleyebilmiş olsun. Gösteremezsiniz... Zira böylesi bir dinin toplumsal geçerliliği olamaz. Eğer hak din iyiliği emreden din ise, budizm de iyiliği emreder, zerdüştlük de... Siz zannediyorsunuz ki, bir insanın iyi olabilmesi için illa ki o insan bir yerlerden emir alacak, bir şeylerden korkacak. Bu mudur iyi insan? Baskı ve korkutma tekniğiyle, iyiliğe zorlanan insan mıdır iyi insan ? Yoksa bir başkasına yardım etmek için hiç bir şeyden korkmadan, hiç bir yerden emir almayan ve hiç bir menfaat (cennet, baş için verilen sadaka, malının korunacağına inanarak verilen adak vs.vs) beklemeyen insan mıdır iyi olan? Siz kendiniz de itiraf etmiyor musunuz bunu "imanım zedelendi mi" diye düşündüğünüzü söyleyerek? Yani size göre komşuya yardım etmenin şartı, bir peygamberin bunu emretmesi öyle mi? Şimdi siz söyleyin lütfen; cennet-cehennemi düşünerek yaptığınız iyilikleri kendi menfaati için yapan siz misiniz daha erdemli, yoksa bu inançları olmayan bir ateist mi? Bunun cevabını bize veremezsiniz ama, hiç olmazsa kendinize verin lütfen... Siz bir insanın tanrı inancı olmadan erdem sahibi olamayacağına inanıyorsanız, bu da sizin anlayışınızın ne kadar köhnemiş olduğunun göstergesidir. Esas trajikomik olansa, hala bunun farkında olamamış olmanızdır. Zinadan bahsetmişsiniz... Zina yapan yalnızca ateistler midir? Ya da zinaların müsebbibi 4 kadına müsade etmeyen medeni hukuk mudur? İkisi de bekar (ya da dul) olan nikahsız iki reşit insanın cinsel münasebetleri sizi ne diye ilgilendiriyor? Acaba bir erkeğe 4.eş olmayı kabul ederek yan odada kumaları olduğu halde cinsel ilişkiye giren kadın ve bu ilişkiye taraf olan koca, bir erkeğe metres olmayı kabul ederek bir başka evde o erkekle ilişkiye giren kadın ve bu ilişkiye taraf olan erkekten daha mı erdemlidir? Soruyorum size sayın suheda ; sizin ahlak dediğiniz şey, bir hoca ve iki şahitten mi ibarettir? Yoksa pratikte iki uygulamanın da birbirinden farkı yoktur. Hepsini bırakın, siz bir bayan olarak (umarım yanılmıyorumdur) bir erkeğe 4. eş olmayı ister misiniz? Ya da siz istersiniz de, bunu sizden başka isteyen kaç kadın bulabilirsiniz? Ya da bunu isteyen kadınlar kendi özgür iradeleri ile mi isterler, yoksa bir takım baskı unsuru (töre,aile vs) sebeplerden dolayı mı isterler? Bu iyi ahlaktır da, metres olmayı kabul eden kadın, ya da metres tutan erkek mi ahlaksızdır? "ahlak kuralları içerisinde insana ve fikirlere saygıda var." demişsiniz... Eğer öyleyse, sizin kutsal kitabınız ******* tescilli belgesidir. Açın bakın, içinde insanlara sırf Allah'a inanmadıkları için hakaret yağdırılan ayetlerle doludur Kur'an... (Yeni iletiler, yeni ifadeler yazmayacağım demiştim ama yine tutamadım kendimi)
  12. İnsanları aptal yerine koymak gibi bir misyonumuz da, amacımız da yok. Burada ifade ettiklerimizi kafadan sallamıyoruz arkadaşım. Yukarıda Diyanet Vakfı'nın ayetin nüzul sebebine ilişkin açıklamayı getirmiştim, göz ardı ettiniz. Buyrun şimdi de Süleyman Ateş'in açıklaması : "İlk zamanlarda oruçlu, akşam iftâr ettikten sonra uyumamak ve yatsıyı kılmamak şartıyle yeyip içebilirdi. İftârdan sonra uyur, ya da yatsıyı kılarsa artık yeyip içemez, cinsel ilişkide bulunamazdı. Bazı müslümanlar, yorgunlukla gece bir şey yemeden uyur, ertesi akşama kadar aç kalır, perişan olurlardı. Zaman zaman, uyuduktan sonra yeme yasağı dışına çıkan müslümanlar da vardı. İşte onların bu durumu karşısında inen âyetler, oruç şartlarını hafifletmiştir. Âyetin iniş sebebi olarak şu vak'a anlatılır: Ebû Sırma veya Kays ibn Sırma adlı bir ensârlı, akşamleyin Hz. peygamber'in yanına gelir. Orucun hayli yıprattığı bu adama peygamber, perîşan durumunun nedenini sorar. Adam der ki: Yâ Resûlallah, bütün gün akşama kadar hurma topladım. Akşamleyin, karımın takdim edeceği yemek için eve geldim. Fakat o da yemek yapmakta gecikince uyumuşum. Uyandırdıklarında artık bir şey yemek harâm olmuştu. Orada bulunan Ömer de kalkıp: Yâ Resûlallah, ben de buna benzer bir hareketimden dolayı senden özür dileyeceğim. Son yatsıyı kıldıktan sonra karıma yaklaştım. Başka adamlar da benzeri şeyler yaptıklarını söylediler. İşte bunun üzerine bu âyet indi (İbnu'l-Arabî, Ahkâmu'lKur'ân: 1/89). "
  13. Sabah gazetesi yazarlarından Yılmaz Özdil bu konuyu oldukça iyi işlemiş köşesinde. Okumanızı öneririm... http://www.sabah.com.tr/2006/11/26/yaz1365-40-122.html
  14. yam_yam şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Pekala... * Mona Lisa'yı Leonardo Da Vinci yapmıştır; bir yaratıcısı vardır. * Windows işletim sistemini Bill Gates yapmıştır; bir yaratıcısı vardır. * Radyoyu Marconi yapmıştır; yaratıcısı vardır. * Telefonu Graham Bell yapmıştır; yaratıcısı vardır. Şimdi size bir kaç soru : * Peri Bacaları'nı kim yapmıştır ? * Grand Kanyon'u kim yapmıştır? * Pamukkale Travertenlerini kim yapmıştır ? Mona Lisa'yı bir insan yaptığına göre, Peri Bacaları'nı da bir insan yapmış olmalı... Kimdir bu insanoğlu?
  15. yam_yam şurada bir blog başlığı gönderdi: yam_yam' ca
    Yaklaşık 13,5 milyar yıl (İnsanın 1-2 milyon yıllık tarihi yanında sonsuzmuş gibi görünüyor) önce sonsuz yoğunluktaki enerji topağından bir patlama meydana geldi. İlk zamanlarda madde bizim bildiğimiz halinde değildi; çünkü ortam, atomların oluşumuna izin vermeyecek derecede sıcaktı. Sonra evren yavaş yavaş soğumaya başlayınca, atom çekirdekleri serbest elektronları yakalıyor ve atomlar oluşuyor. Ancak evren o dönem büyük oranda hidrojen ve bir miktar helyumdan ibaret... Daha sonra bir gaz bulutunun kendi ısısının, kendi ağırlığını dengeleyemeyecek kadar soğumasıyla ilk yıldızlar oluşuyor. İlk yıldızlar, kendi içlerinde maddeyi pişiren birer nükleer fırın görevi görerek görece daha ağır maddeleri oluşturuyorlar(karbon,okisijen,demir gibi). Süpernova patlamaları ile bu maddeler evrene yayılarak yeni yıldız ve gökadaların hammaddelerini oluşturdular. Bu süreç devam ederken, ilk patlamadan yaklaşık 9 milyar yıl sonra bir gökadada, daha sonra adına "Güneş" denilecek bir yıldız ve çevresinde de bir takım gezegenler oluştu. Bu gezegenlerin içinde de, adına daha sonra "Dünya" denilecek ve yakınlık olarak Güneş'e 3.sırada bir gezegen vardı. Bu gezegen ilk oluştuğu sırada çok sıcakken, zamanla soğumaya ve etrafında bir atmosfer oluşmaya başladı. İlk oluşumdan yaklaşık 1 milyar yıl sonra da Dünya üzerindeki ortam, okyanuslarda ilk canlı mikroorganizmaların sentezlenmesini sağladı. Bu organizmalar zaman içinde geliştiler ve yaşadıkları gezegene yayıldılar. İlk canlının ortaya çıkışından yaklaşık 3,5 milyar yıl sonra da "insan" (homo sapiens) denen, kendini diğer canlılardan ayıran bir kaç farklı özelliği bulunan bir memeli türü çıkıyor ortaya. Bu memeli türünü diğer canlılardan ayıran en önemli özelliği ise, kendinin ve çevresinin farkında oluşu. Ancak bu "farkındalık", insan denen memelinin başına bela (!) oluyor. Varoluşundan itibaren bunun nedenini ve nasılını sorgulamaya başlıyor. Bu sorgulama, insan denen memelinin, daha sonra başına türlü bela ve kanlı hesaplaşmaların müsebbibi olacak tarihi bir hata yapmasına neden oluyor; kendini ve üzerinde yaşadığı gezegeni, kendisini sınamak isteyen ve kendinden çok üstün bir varlığın/varlıkların yarattığına inandırıyor kendini. İlk zamanlarda üzerinde yaşadığı gezegeni evrenin merkezi sanıyor (hala da öyle sananlar var); zira yalnızca o kadarının farkında. Ancak bu süreç içerisinde, insan denen memeli kendini sürekli geliştirerek, üzerinde yaşadığı gezegen ve bu gezegenin dahil olduğu evren hakkında yeni yeni bilgiler ediniyor. Bu yeni bilgiler, üzerinde yaşadığı gezegenin evrenin merkezi olmadığını, evrenin zannettiğinden çok daha büyük olduğunu, Dünya'nın kendisine anlatılageldiği gibi oluşmadığını ve evrenin yaşının da, gerçekte çok çok daha fazla olduğunu öğretiyor insana. Bu bilgiler insan denen memelinin, kendisini ulu bir varlığın yarattığı inancını terketmesine yetmedi. İlk zamanlarda sorulara "Bak, bu Dünya... Bunu tanrı yarattı, şöyle şöyle yarattı. İnanmazsan ota,kuşa,böceğe bak." gibi açıklamalar getiren inançlı insan, yeni yeni bilgiler elde edildikçe cevap veren değil, soru soran konumuna geldi; zira kendi getirdiği açıklamalar geçerliliğini yitirmişti. Ancak zamanla sorduğu sorulara da birer birer yanıt aldı. Artık elinde soracak çok fazla soru da kalmamıştı. İşte bugün, o elinde kalan son soruları soruyor; "Peki ilk canlı nasıl oluştu?".... Aslında bu soruya da cevap veriliyor ama, eğer cevabı kabul ederse, binlerce yıldır takip ettiği bir inancı bırakmak zorunda kalacak. Cevabı reddetmek, binlerce yıldır takip ettiği inancı terketmekten daha kolay. Onlar da kolay olanı yapıyor; "Canlı kendiliğinden oluşamaz"diyor... Sanki milyarlarca yıllık süreç içinde evrende oluşan bunca yapı bir sihirli değnekle oluşmuş gibi... Milyarlarca yıllık bir süreç içinde, atomlar kendiliğinden oluştu, yıldızlar kendiliğinden oluştu, gökadalar kendiliğinden oluştu, gezegenler kendiliğinden oluştu... Bunları kabul ediyor (hala edemeyenler de var) ama, milyarlarca yıllık bir sürecin, canlılığın oluşumunu sağlayabileceğini kabul edemiyor. Zira ederse, binlerce yıllık tarihi bir hata son bulacak... Tıpkı binlerce yıl Dünya'nın düz olduğuna inanılması gibi... Tıpkı binlerce yıl Düna'nın evrenin merkezi olduğuna inanılması gibi...
  16. yam_yam şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Buna "saçma" değil, "ironi" deniyor... Üstelik aradığın cevap da o ironinin içindeydi. Siz bir taraftan tanrının üstün olduğunu iddia ederken, diğer taraftan insansı zaafları tanrıya atfedebiliyorsunuz. Yukarıdaki ironi bunu anlatıyordu.. Daldan dala atlamış gördüm sizi.. Bir kitabın oluşumunu matbaa (ya da hattat, yazar her neyse) olmadan açıklayamıyoruz. Ancak evreni bir yaratıcıya ihtiyaç duymadan açıklayabiliyoruz. Sizin anlayamadığınız kısım burası zaten. Siz evreni bir kitap,saat ya da komplike herhangi bir madde gibi görüyorsunuz. Oysa evrende maddelerin girdiği bir torna yoktur. Torna olmadığı için bir tornacıya da gerek yoktur... Umarım anlamışsınızdır...
  17. yam_yam şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Ne yapalım? Ortalarda hükümetin başına geçirecek bir tanrı bulamadık, biz de insanoğlu ile yetinmek zorunda kaldık. Eeee başbakan bir insanoğlu olunca, söylediklerin de kaçınılmaz oluyor maalesef...
  18. Bununla ilgili çeşitli görüşler mevcut. Bilim adamlarının çoğunun savunduğu ise kapanan evren modeli. Kaldı ki bu yıl Bilim ve Teknik Dergisi'ne de konu olan bir araştırmaya göre de matematiksel hesaplamalardan big bang öncesi içe kapanan bir evren modeli görünüyor. Ancak şunu da hatırlatmak isterim, karadeliklerin merkezindeki tekillik ile Big Bang öncesi tekillik özellikleri aynı. Buradan şunu anlayabiliriz; Maddenin sonsuz yoğunlukta bir enerji olarak toplanmasındaki zoru, çok güçlü bir kütleçekimi etkisi altında olduğudur. Yani madde "hadi arkadaşlar, şurada, tekillikte buluşalım" demiş değildir... Soğumasının nedeni, evrenin patlamadan sonra genişliyor olmasındandır. Zaten evren için öngörülen "ısı ve ışık ölümü" nedenlerinden biri de yine evrenin genişliyor olmasıdır. Her madde aynı nitelikte değildir. Atomu oluşturan parçacıklar proton, nötron ve elektrondur. (proton ve nötron da kuarklardan oluşur. Ancak elektron'u oluşturan daha temel parçacık olduğu düşünülmüyor. Yine de bu olmayacağı anlamına gelmiyor) Protonlar ve nötronlar kuarkların birleşimiyle oluşmuşlardır. Aradaki ayrımı sağlayan ise kuarkın yüküdür. Proton ve nötronları çekirdekte birarada tutan ise gluon adlı kuvvet taşıyıcı parçacıktır. Çekirdeğin diğerlerini çekme nedeni de, artı yüklü bir proton ile eksi yüklü elektrondur. Malumunuz ki, zıt yükler birbirini çekerler... Tanrı ile ilgili soruları teistlere yöneltin lütfen... Muhatabı ben değilim... Ancak 1. bölüm de, bir tanrıya inanmak için size bir neden sunmaz...
  19. yam_yam şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Ekosistemi bir tanrı yönetseydi eğer, ne bir canlı türü yok olurdu, ne ozon delinirdi... Ne seller olurdu, ne de kıtlık...
  20. Sayın suheda; Eğer konu Muhammed Esed'in dediği gibi olsaydı (yani ortada yanlış anlamadan dolayı bir uygulama), ayetin içeriğinde "Allah, nefsinize güvenemeyeceğinizi bildiği için müracaatınızı kabul buyurdu ve sizi bağışladı" gibi bir ifade olmazdı.. Madem ortada bir yanlış anlama vardı da, tanrıya yapılan müracaat nedir ve tanrı neyi bağışlamıştır?
  21. Sayın suheda, uzun zamandır bu forumdayız ve şu yukarıda yazdıklarınıza eleştirel yaklaşımlarımı defalarca görmüş olmalısınız. Maalesef bu önyargınızı hala yıkamadığımızı görüyorum. Şu yaklaşımınızın ne kadar tehlikeli ve yanlış olduğunun farkında mısınız? Bu yaklaşımınız ile Allah inancı olmayan tüm insnaları potansiyel ahlaksız ve vicdansız yakıştırması yaptığınızın farkında mısınız? Artık bu konuda yeni iletiler, yeni ifadeler kullanmayı düşünmüyorum. Direkt olarak eski yazılarıma link vereceğim... Bknz : http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=264867
  22. Bakın Diyanet vakfı mealinde ilgili ayet için ne deniyor sayın suheda; "İslam’ın ilk zamanlarında farz olan ramazan orucunu tutarken sahur yemeği yoktu. Oruç tutan kimse, akşam orucunu açınca yatsı namazını kılıp uyuyuncaya kadar yer içerdi. Bundan sonra yemek, içmek ve kadınlara yaklaşmak haramdı. Bazı müslümanlar dayanamayıp kadınlara yaklaştı. Bazıları iftardan sonra yorgunlukları sebebiyle hemen uyudukları için, ertesi gün açlık ve susuzluktan baygınlık geçirdiler. Cenab-ı Allah müminlere acıdı ve bir kolaylık olmak üzere bu ayeti indirdi." İbadetsiz din olur mu? Muhammed de inanç sistemi için bir takım ibadetler getirmiş, fakat bunların zamanla tadil edilme ihtiyacı hasıl olmuştur. Burada yapılan da budur... Getirilen hükümlerin pratikte uygulanabilirlik açısından uygun olmadığı görülmüş ve hükümler yeniden tadil edilmiştir. Halbu ki, her şeyi bilen bir tanrı, hükümlerini buna göre getirmeliydi. Umarım bu açıklama sizin için yeterli olur. Gerekirse devam da ederiz...
  23. Sanırım siz konuyu tam olarak anlayamamışsınız sayın suheda... "Allah, nefsinize güvenemeyeceğinizi bildiği için müracaatınızı kabul buyurdu ve sizi bağışladı." kısmı sizin için ne ifade ediyor? Belli ki, insanlar bir şeye itiraz etmişler ki, tanrı müracaatlarını kabul etmiş.
  24. Yaklaşık 13,5 milyar yıl (İnsanın 1-2 milyon yıllık tarihi yanında sonsuzmuş gibi görünüyor) önce sonsuz yoğunluktaki enerji topağından bir patlama meydana geldi. İlk zamanlarda madde bizim bildiğimiz halinde değildi; çünkü ortam, atomların oluşumuna izin vermeyecek derecede sıcaktı. Sonra evren yavaş yavaş soğumaya başlayınca, atom çekirdekleri serbest elektronları yakalıyor ve atomlar oluşuyor. Ancak evren o dönem büyük oranda hidrojen ve bir miktar helyumdan ibaret... Daha sonra bir gaz bulutunun kendi ısısının, kendi ağırlığını dengeleyemeyecek kadar soğumasıyla ilk yıldızlar oluşuyor. İlk yıldızlar, kendi içlerinde maddeyi pişiren birer nükleer fırın görevi görerek görece daha ağır maddeleri oluşturdular (karbon,okisijen,demir gibi). Süpernova patlamaları ile bu maddeler evrene yayılarak yeni yıldız ve gökadaların hammaddelerini oluşturdular. Bu süreç devam ederken, ilk patlamadan yaklaşık 9 milyar yıl sonra bir gökadada, daha sonra adına "Güneş" denilecek bir yıldız ve çevresinde de bir takım gezegenler oluştu. Bu gezegenlerin içinde de, adına daha sonra "Dünya" denilecek ve yakınlık olarak Güneş'e 3.sırada bir gezegen vardı. Bu gezegen ilk oluştuğu sırada çok sıcakken, zamanla soğumaya ve etrafında bir atmosfer oluşmaya başladı. İlk oluşumdan yaklaşık 1 milyar yıl sonra da Dünya üzerindeki ortam, okyanuslarda ilk canlı mikroorganizmaların sentezlenmesini sağladı. Bu organizmalar zaman içinde geliştiler ve yaşadıkları gezegene yayıldılar. İlk canlının ortaya çıkışından yaklaşık 3,5 milyar yıl sonra da "insan" (homo sapiens) denen, kendini diğer canlılardan ayıran bir kaç farklı özelliği bulunan bir memeli türü çıkıyor ortaya. Bu memeli türünü diğer canlılardan ayıran en önemli özelliği ise, kendinin ve çevresinin farkında oluşu. Ancak bu "farkındalık", insan denen memelinin başına bela (!) oluyor. Varoluşundan itibaren bunun nedenini ve nasılını sorgulamaya başlıyor. Bu sorgulama, insan denen memelinin, daha sonra başına türlü bela ve kanlı hesaplaşmaların müsebbibi olacak tarihi bir hata yapmasına neden oluyor; kendini ve üzerinde yaşadığı gezegeni, kendisini sınamak isteyen ve kendinden çok üstün bir varlığın/varlıkların yarattığına inandırıyor kendini. İlk zamanlarda üzerinde yaşadığı gezegeni evrenin merkezi sanıyor (hala da öyle sananlar var); zira yalnızca o kadarının farkında. Ancak bu süreç içerisinde, insan denen memeli kendini sürekli geliştirerek, üzerinde yaşadığı gezegen ve bu gezegenin dahil olduğu evren hakkında yeni yeni bilgiler ediniyor. Bu yeni bilgiler, üzerinde yaşadığı gezegenin evrenin merkezi olmadığını, evrenin zannettiğinden çok daha büyük olduğunu, Dünya'nın kendisine anlatılageldiği gibi oluşmadığını ve evrenin yaşının da, gerçekte çok çok daha fazla olduğunu öğretiyor insana. Bu bilgiler insan denen memelinin, kendisini ulu bir varlığın yarattığı inancını terketmesine yetmedi. İlk zamanlarda sorulara "Bak, bu Dünya... Bunu tanrı yarattı, şöyle şöyle yarattı. İnanmazsan ota,kuşa,böceğe bak." gibi açıklamalar getiren inançlı insan, yeni yeni bilgiler elde edildikçe cevap veren değil, soru soran konumuna geldi; zira kendi getirdiği açıklamalar geçerliliğini yitirmişti. Ancak zamanla sorduğu sorulara da birer birer yanıt aldı. Artık elinde soracak çok fazla soru da kalmamıştı. İşte bugün, o elinde kalan son soruları soruyor; "Peki ilk canlı nasıl oluştu?".... Aslında bu soruya da cevap veriliyor ama, eğer cevabı kabul ederse, binlerce yıldır takip ettiği bir inancı bırakmak zorunda kalacak. Cevabı reddetmek, binlerce yıldır takip ettiği inancı terketmekten daha kolay. Onlar da kolay olanı yapıyor; "Canlı kendiliğinden oluşamaz"diyor... Sanki milyarlarca yıllık süreç içinde evrende oluşan bunca yapı bir sihirli değnekle oluşmuş gibi... Milyarlarca yıllık bir süreç içinde, atomlar kendiliğinden oluştu, yıldızlar kendiliğinden oluştu, gökadalar kendiliğinden oluştu, gezegenler kendiliğinden oluştu... Bunları kabul ediyor (hala edemeyenler de var) ama, milyarlarca yıllık bir sürecin, canlılığın oluşumunu sağlayabileceğini kabul edemiyor. Zira ederse, binlerce yıllık tarihi bir hata son bulacak... Tıpkı binlerce yıl Dünya'nın düz olduğuna inanılması gibi... Tıpkı binlerce yıl Düna'nın evrenin merkezi olduğuna inanılması gibi...
  25. yam_yam şurada cevap verdi: mugmuge başlık Güncel Konular
    Eğitim konusunda, geçmişte ve günümüzdeki bazı olumsuz noktalardan yola çıkarak endişe edenlere şu sözü hatırlatmak isterim. "Eğitim insanlara vakaları, kuram veya yasaları öğretip onları değiştirerek ve eğlendirerek birer uzman teknisyen yapmak değildir. Onun amacı insanların dimağlarını açmak, ufuklarını genişletmek, zekalarını ateşlemek, mümkünse doğru düşünmesini, fakat hiç olmazsa herşeye rağmen düşünmesini öğretmektir. " (Hutchins)

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.