Zıplanacak içerik

bekir

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

bekir tarafından postalanan herşey

  1. Bakmakla kasap olunsaydı diye başlayan bir sözde var. Kopyalayıp yapıştıralarak açılan konulara alternatif ve tutarlı cevaplar geldiğinde insanlar şaşırıyor. O sebeple alternatif cevap vermeye çabalamayıp. Bu ülkeye şeriat gelmeyecek, Türkiye Laik bir sistemdir (ne demekse laik bir ülkedir olacaktı herhalde), dinciler katildir gibi cevaplar veriliyor. Böyle olunca ortaya gayet endişe verici saçmalıkta görüntüler çıkıyor. Suudi Arabistana takılan bazı arkadaşlarımız islamın bu olduğunu sanıyor. Biz ayetle, hadisle daha olmadı gerçekle konuyu açıklıyoruz ama onlar bizi kedi yerine koyuyor. Bir de ayet yazılmış. Bu ayet Cihadla ilgili bir ayettir. Ben açıklamayacağım...Zira arkadaşımız anlaşılan okumayacak...Siz birkaç defa ayetin öncesini ve sonrasını tefsirlere bakarak bir inceleyin... Bu arada bombayı belime bağlamak bana biraz basit geldi. Daha kompleks bombalama yöntemleri icat edeceğimi sanıyorum. Kasabın büyük yamağı olan ben, ya uzaktan kumandalı bir kedi icat ederek içine bomba doldurup bombalama yaparım yaparsam eğer, veyahut da ...yemeğe gitmem gerekiyor, bombalama icatlarımı sonra paylaşırım inşaALLAH....
  2. Politika kardeşe verdiğimiz söz üzerine konuyu başa çekiyoruz. Yazılanlar büyük bir emeğin ürünü olduğu için tekrar tekrar aynı soruları sormaktansa, baştan itabaren verilmiş cevapları incelerseniz çok büyük bir memnuniyet duyacağım.... Ve lütfen konuyla pek de alakalı olmayan; Şeriat isteyenlere geçit yok, din devletine geçit yok gibi metinler postalamayın... Kimsenin ne söyleyeceğini karışamam ama bunu isteyebilirim. Uyup uymamak da şüphe yok ki serbestsiniz. Ancak, ciddiyetle tartışmak istediğim için yukardakileri hatırlatma gereği duydum. Yukardakileri yazanları ciddiyetsiz bulduğumu, aslında konuyla ilgili bilgilerinin pek de yeterli olmadığını sandığım için yazdıklarını düşünüyorum... Bu günlerde forumun birçok yerinde yukardaki tipten metinler herkese karşı yazılıyor buna karşı serzenişte bulunmamam da mümkün değildir. selamlar ile...
  3. Yanlış 1. Sermayeyi kötülemiyorum. Kapitalizmi kötülüyorum. Kapitalizm, emperyalist düzendir. Kapitalizm bir sömürü düzenidir. Ki bu yüzden emperyalizm dedim. Kapitalist mantık da durmak yoktur, hep daha fazlası vardır. Kapitalizmin ahlak anlayışı yoktur kendisi için her yol mübahtır. Zenginliğin yolu ne kadar cana mal olursa olsun. İki bloklu dünya hakkındaki temel ayrım noktası birinin komünist diğerinin kapitalist olmasıdır. Bu iki bloktan şu anki kapitalist-emperyalist amerikanın yaptıklarını görüyoruz. Petrol için yaptıklarını görüyoruz. Başka şeyler için yaptıklarını görüyoruz. Kapitalizm yani para biriktirme sevdası, hedonizm belası insanların canına ot tıkamıştır. Bir para biriktirmeyi amaç olarak benimseyenlere, sadece kendi midesini düşünenlere ve paralarına para katmak için diğer insanların insanlıklarına hiç değer verilmemesine karşıyız. İslamda zenginlik daha hayırla anılmıştır. Yardım edilmeye müstahak olmaktansa yardım edecek olmak daha güzel görülmüştür. Fazla mala sahip olmayla islamın arasındaki mesele bu mallardan infak (hediye-bağış) edilmesi meselesidir. Kimin daha fazla malı varsa o daha fazla infak edebileceği için o daha üstün bir yeri hak eder. Bununla ilgili enteresan bir hadis de mevcuttur. Ben hatırladığım şekliyle aktarıyorum. Ashab-ı Suffe çok dertli olarak oturuyorlardı. Peygamber geldi ve sordu nedir bu haliniz diye. Onlar da, Efendimiz bizim infak etmek için malımız yok ama işte şu sahabeler (sanırım bazı isimler sayılmıştı) çok fazla malı var ve onlar bunlardan bağışlıyorlar, biz nasıl onların eriştiği seviyeye erişeceğiz. Hadisin devamı bizim açımızdan çok da önemli değil. Ashab’ın sorusuna dikkat edilmeli. Çok malı olan bağışta bulunduğunda Allah katında hakeddiği yer… Sizi suçlamama gelirsek: Kapitalist sektörün temel felsefesi insan ihtiyaçlarının sınırsız olduğunu insanlara söylemesidir. Verdiğiniz örnek de araba üzerindendi. Beni bir yerden bir yere götüren bir aracım var, ama sırf sermayedar daha fazla kazansın diye yeni bir araba almam gerektiğini söylüyorsunuz. Bunun adı nedir şimdi. Bana biri açıklamalı. Ticaret niye faiz gibi olsun. O dönem içerisinde ticaret nasıl yapılıyordu. Bir memleketten aldığınız bir malı, başka bir memlekette satıyordunuz. Bu malların taşınması esnasında ne oluyordu, inanılmaz giderler ve yağma hareketleri oluyordu. Bir memlekette bulunmayan bir malı başka bir memleketten getiriyordunuz. Bu noktada aldığınız mal üzerinde bir risk doğuyordu. Yani ki, ticaretteki kazancınız riskle orantılı olarak değişiyordu. Aynı şehirden alıp da satmaya kalktığınız mallar açısından durum bu kadar kazançlı değildi. (istisna yaşanmıştır-Hicret esnasında sahabelerden (muhacir)bir tanesi sabahtan akşama kadar yaptığı alım satım neticesinde hatırı sayılır miktarda kazanç elde etmiştir) Ama aynı şehirde alıp da satmaya çalıştığınız malda dahi bir satamama, çürüme, yok olma tehlikesi vardı. Faiz de ise risk yoktur. Riski de kumar olarak algılamayın. Gelelim kar payı meselesine. Ben bunun savunusunu yapmamıştım ama, açıklayayım. Kar payı diye bazı finans kurumları Müslümanlara paralar dağıtıyorlar. Bu yanlış bir şeydir. Ve bana faiz gibi görünüyor. Ticarette aslolanın kazanma=kaybetme ikilemi yaşamak olduğu kesindir. Günümüz şartlarında bir takım işler tek kişinin sermayesini aşmaktadır bu sebeple anonim ortaklıklar meydana çıkmıştır. Müslümanlar bir araya gelerek anonim bir şirket kurduklarında ve şirketleri kara geçtiğinde ortaklara kara bağlı kar payı dağıtılabilir ki, bu ticaretin neticesidir. Ancak, şirket zarar ettiğinde ortaklar da zarar eder o zaman da şirketin devamı isteniyorsa ya sermaye artırımına gidilir veya başkaca yollara. Kar payı aslında bu olmalıdır. Risksiz kar olmaz. Risksiz kazanım faizdir. Bu da kelime takla attırması değil meseleyi doğru anlamadır. Türkiye’nin T’si büyük harfle yazılır. İkincisi, kapitalizm hakkındaki cevaplarımı evrensel sömürü düzenini baz alarak verdim, anlaşılır olsun diye de Türkiye örnekleri üzerinde durdum. Katil doktar ikilemi benim açıklamalarıma bayağı uymuş. Ben daha önce doktorların katillerden daha tehlikeli olduğunu yazmıştım zaten. Sömürü düzeni her tarafta aynı işler. Ha Türkiye ha Arjantin ha Fransa…Ya sömürürsünüz, ya sömürülürsünüz…Faiz ise sömürü düzeninin en önemli gelir kaynağıdır. Aldığınız ana para ve ödediğiniz faize bakarsanız görürsünüz. Türkiye 10 yıllardır ödemek zorunda olduğu faizler yüzünden atılımlardan, yatırımlardan kısmaktadır. Bu da meselenin bir diğer yüzü. Faizin haram kılındığı bir dünya düzeni düşünün. Bir sistem böyle işliyor diye bu iyi demek değildir. Şu anki dünya sistemi ve kapitalizm böyle işliyor. Ancak, bu sistem iyi bir sistem değildir. İnsanlar yatırım yapmamak için götürüp paralarını faize yatırıyorlar. Elime nerden geçirmişsem 100 milyarlira geçirdim, ve götürüp bankaya yatırıyorum. Aldığım aylık faiz 1 milyarın üzerinde olur mu? Olur. Yatırım yapmanın benim için bir önemi yok, aylık 1 milyarın üzerinde sabit bir gelirim var artık. Bankaya yatırdığım bu parayla banka acaba hangi işi kuracak. Bu aslında parayı yatıran adam olarak beni ilgilendirmez ama, banka yatırdığım bu parayı büyük ihtimalle tüketici, araba, ihtiyaç, ev kredisi olarak birilerine satacak. Vay canına para satıyoruz. Banka çok daha büyük benden alarak satmış olduğu 100 milyar liradan bir 100 milyar daha gelir elde edecek. Faiz aslında çok yararlı bir sistemdir. Faiz gereklidir, eğer bankanız varsa.
  4. Katakuta, İsraf mantığıyla ilgili cümleler zaten kapitalistlerin çıkarına hareket ettiğinize dair numune-i imtisal bir metindir... Faizin haram olmasının insanlara zarar verdiğini söylemek ancak ve ancak aşırı kapitalist görüşlere sahip olmakla mümkündür. Türkiye de yaşayan insanlar 94, 99, 2001 krizlerini görmüş ve büyük ölçüde fakirleşmişlerdir. Milyonları bulan kredi ve kredi kartı mağduruna sahibiz. Üç lira kredi çekiyorsunuz 5 lira kredi ödüyorsunuz. Bir de ödeyemediğinizde enflasyonist dönemde %270 faiz oranıyla borç ödemelerine maruz kalındığı vaki. 2 milyar liralık borç için 10 milyara yakın paraların ödendiğini biliyorum. İslamın faizi haram kılmasına iyi dikkat etmek gerekir. Bankalar kişilere niye kredi kullandırır. Bakın, Türkiye de bankalar yatırımcı kuruluş değildir. Türkiye de finans kurumlarının en önemlisi olan bankalar para satmakla kara geçmektedirler. Siz, bir faizci olarak elinizdeki parayı götürüp bankaya yatırırsınız. Bunun tartışmasını daha önce yam_yam ile yapmıştık. 2.000 YTL'nizi götürüp bankaya yatırırsınız banka buna karşılık size 1 yıllığına belli bir faiz verir. Örneğin 200 YTL. Banka sizden almış olduğu bu parayı başka birine kredi olarak kullandırır bu parayı yatırım da kullanmaz. Kredi olarak kullanan şahıs bunu 1 yıl içerisinde geri ödemek istese yaklaşık 300 YTL fazladan öder. Yani 2.300 YTL geri öder. Bir de parayı çekerken kendisinden 50-100 YTL arasında para kesilir çeşitli adlar altında... Hele de enflasyonun yüksek oranlarda vuku bulduğu ülkelerde para asla yastık altında tutulamaz. Buna iyi dikkat etmek gerekir. Bu en büyük hata olur. Ya parayı faize yatırırsınız veya altına ve yahut ta birlikte ortak bir girişe...Bizim bakış açımızdan faizin haram olması çok doğrudur zira faiz aileleri mahvetmektedir. Alınan paranın üstüne önemli bir meblağ daha koyup geri ödemeyi öngören faiz tabiki haram olacaktır. Helal olan ortaklıktır. Ticarettir. Rızkın onda dokuzu ticarettedir diyen bir dinden bahsediyoruz. Ticaret ortaklıkları ekonomiye katılmış sermayedir. Müslümanlar faizden uzak tutularak bir nevi buna yönlendirilmişlerdir. Ahiret inancı mevzuuna da başka zaman değiniriz inşaALLAH
  5. bekir şurada cevap verdi: trevize başlık Güncel Konular
    Sayın politika konudan haberiniz yok bari cevap vermeyin. Benim cümlelerim, Sardunyanın cümlelerine verilmiş bir cevaptı. Eskiyi kaşıyan ben değilim, kim olduğu da şimdi malumunuz olduğu üzre belli. Özür bekliyorum. Tarih hakkında da anlaşılan bir malumat sahibi değilsiniz ve refleksif yazılar yazıyorsunuz. Sizinkisi sadece kendinize hukuk, başkalarını boşver, sade kendinize demokrat diğerleri vs... Bu kadar ağır cümleleri genelde yazmam ama emek ürünü olan yazılara da üstünkörü cevap verilirse aşırı derecede bozulurum. Selamlar ile...
  6. bekir şurada cevap verdi: trevize başlık Güncel Konular
    Sayın Sardunya, Bahsi geçen mahkemeler öyle sanıyorum ki, Cumhuriyet değil, İstiklal Mahkemeleridir. Bu mahkemelerin yargıladığı kişileri ve verdiği kararları iyi incelemek gerekir. Zabıtlarına bugün dahi ulaşılamamaktadır. Üzeri "İnanılmaz Top Secret" belgedir kaşeleriyle doludur. Yargılamayı yapan kişilerin hukukçu kimliği tartışmalı verdiği cezaların ise genelde ölüm cezası olduğu hatırda tutulmalıdır. Mustafa Kemal Paşa'yı Anadolu'ya davet eden ve Erzurum Kongresine kabul edilmesini sağlayan milli mücadeleninin en önemli simalarından biri olan adaşım Karabekir Paşayı dahi yargılamış bir mahkemeden bahsediyoruz. İsmet Paşa'yı da yargılamaya kalkmış bir mahkemeden bahsediyoruz. Bu sebeple mümkün ise, bugünkü mahkemeleri yukarda bahsi geçen Atatürk'e girişilen İzmir Suikastı ile ilgili davada görevli mahkemelerle kıyaslamayalım. Selamlar ile...
  7. Selamün aleyküm... Birkaç gündür foruma yazı yazma ile ilgili birtakım sorunlarım vardı, hala devam ediyor mu bilmiyorum. Devam ediyorsa da bu cümlelere artık cevap vermem gerekiyor. Zaten bu kadar gecikme yeterince ayıp oldu... Keskinkalem kardeş, Dinin tanımı forumun birçok yerinde olduğu gibi internettenden de rahatlıkla bulunabilir. Ben bu tanımlara değinmeden kısaca kendi tanımımı vereyim. Din=Sistematik inanç, Tanrıya götürdüğü vehmedilen yol... Tanımlar farklılaşabilir. Anlamlar aynı. Dine karşı din adlı başlık sadece bidat ve hurafelerin din bellenmesi değildi. Yanlış akidelerde bu konuya dahildi ancak akideyi sürükleyemeyeceğimi farkettiğim için hurafe ve bidatlere yönlendim. Hurafe ve bidatlerin de hepsine değil dinin içerisine sokulanına değinme gereğini duydum. Dinin içine sokulan bidat ve hurafeler ise ortaya farklı bir dini koymaktadır. Hurafe ve Bidatlerle dolu bir yola karşı Hz. Peygamber'in tebliğ ettiği islam... Din dediğimizde sadece islam anlamayız, din daha geniş bir alana aittir. İslam dediğimizde ortada sadece bir yol yoktur. Farklı farklı mezheplerden müteşekkil bir dine mensubuz. Bu mezhepler içerisinden dinden çıkmış olmakla beraber en doğru islamı kendilerinin yaşadığını sanan insanlar vardır. Aslolan Peygamber'in tebliğ ettiği islamsa, ona geri dönüş tecdit ile olacaktır. Tecdit reform değil öze tekrar dönüştür. Öze dönüş ise bidatler ve hurafeler atılarak mümkün olabilir...(bu arada müceddit değilim ) Mesuliyetini düşünmediğim hiçbir başlığı açmam. Her cevabı mesuliyet hissiyle veririm. Zaten dikkat edilirse, günde maksimum 2-3 mesaj yazmaktayım. Yazacağım şeyleri iyice düşünmeden cevap vermemeye özen gösteririm. Ben müslümanlığı üzerinde hassasiyet gösteren bir adamım ve buradan yazdığım herşey doğru bilen insanlar var. Bu sebeple üzerimdeki mesuliyeti daha fazla hissediyor ve yanlış yaptığımda yanlışımın birçok kişiye mal olacağını da biliyorum. Yazan insan zaten bir mesuliyet hissettiği için yazar. Yoksa niye bu kadar kafamı yorayım, sadece birilerini alt etmek için yazı yazmak ise bir müslümanın yapacağı birşey değildir. Konuya dönersek eğer, arkadaşlar bidat ve hurafeden bahsediyorduk yanılmıyorsam, Peygambere olan sevgi ve muhabbet'in kaynağından değil. Yanlış anlaşılmazsa eğer, peygamber sevgisiyle ve hadisleri kaldırıp atma ile ilgili Sardunya kardeşin açtığı "Din nedir" başlığında tartışma vardı, yok biz orada tartışmayız diyorsanız, ayrı bir başlık açsa/k/nız daha iyi olur kanaatindeyim... BrainSlapper, katkılarını bekliyorum. Dinin aslında olmayıp da sonradan uydurulmuş şeyler hakkında sanırım siz de teferruatlı bilgiler var... Selam ve saygılarla
  8. Riyâzü's Sâlihîn İmam Nevevi-(Prof.Dr.M.Yaşar Kandemir, Prof.Dr.İsmail Lütfi Çakan, Doç.Dr. Raşit Küçük-(2001 basımı-) Raşit Hoca 2001 yılında Doçentmiş. İbni Abbas Radıyallahu anhüma'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve selllem aşûre gününde oruç tuttu ve oruç tutmayı tavsiye etti. Buhari Savm 69 Müslim Sıyâm 127-128 Ebu Katade radıyalluha anh'nden riveyat edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve selllem'e aşûre günü tutulan orucun kıymeti soruldu ve; O da; "Geçmiş bir senenin günahına kefaret olur" buyurdu. Müslim Sıyam 197, Ebu Davud Savm 54 Tırmizi Savm 48 İbni Mace Sıyam 40 İbni Abbas Radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve selllem şöyle buyurdu:"Gelecek seneye kadar yaşayacak olursam, muharrem ayının dokuzuncu günü oruç tutarım" AÇIKLAMALAR: Dilimizde aşûre günü diye meşhur olmuş bulunan muharrem ayının onuncu (âşûrâ) günü, nafile oruç tutma günlerindendir. Yukardaki üç rivayet, bu günde tutulacak orucun faziletini açıklamaktadır. Birinci hadiste, Peygamber Efendimizin aşûre günü orucu ile ilgili olarak hem fiili hem de sözlü sünneti haber verilmektedir. Zira Efendimiz, muharremin onuncu günü hem kendisi oruç tutmuş hem de o gün oruç tutmalarını ashâbına tavsiye etmiştir. Aşûre günü orucunun, ramazan orucu farz kılınmadan önce farz olduğu, sonra bu farziyet hükmünün ortadan kaldırıldığına dair rivayetler bulunmaktadır. (Mmüslim Sıyam 122-126;Ebu Davud Savm 64) Önce farz iken sünnete dönüşen bir hüküm, böyle bir geçmişi olmayan sünnetten daha üstündür. Bu sebeple aşûre günü orucuna ihtimam göstermek gerekir. Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimiz, kendisi hem tutmuş hem de tutulmasını tavsiye etmiştir. İkinci hadis Efendimize yöneltilen sorulara verdiği cevapları içeren uzuncu bir hadisin son kısmında yer almakta ve aşûre günü oruicunun geçmiş bir yılın günahlarına kefaret olduğu bildirilmektedir. (Kitabta İmam Nevevi'nin aşûre orucundan önce arefe günü orucuna dair hadislere yer verdiğini burada hatırlatıyorum Bekir.) Yukarıda geçtiği üzere arefe günü orucunun aşûre günü orucundan daha faziletli olduğu anlaşılmaktadır. Zira arefe orucu hem geçmiş hem de gelecek birer yılın günahlarına kefarettir. Üçüncü hadis, aşûre günü muharreminin onuncu günü olmakla berebar, aşûre günü orucu diye tutulacak olan orucun sadece o gün tutulmaması, ondan önceki dokuzuncu gün ile birlikte tutulması gerektiğine işaret etmektedir. Zira Peygamber Efendimiz'e Yahudilerin ve Hristiyanların sadece onuncu güne tazim ettikleri, bu sebeple o gün oruç tuttukları haber verilince, "Eğer gelecek seneye kadar yaşarsam dokuzuncu gün oruç tutarım" buyurmuştur. Ancak, Efendimiz gelecek senenin muharrem ayından önce vefat etmiş, muharremin dokuzunda oruç tutamamıştır Efendimiz'in muharrem ayının onuncu günü oruç tuttuğu bilinmektedir. Dokuzuncu günü oruç tutmayı arzu ettiği dre bu hadiste görülmektedir. Bu sebeple müslümanların aşûre orucunu muharremin dokuzuncu ve onuncu günlerinde tutmaları müstehaptır. Hz. Peygamber'in sünnetine tam manasıyla uygun olan tavır budur. Zira Peygamber Efendimiz'in niyet ettikleri de ümmet için sünnet sayılır. On muharrem, kaynaklarda işaret edildiğine göre birçok peygamberin hayatında önemli ve olumlu olayların gerçekleştiği bir gündür. Ne yazık ki, İslam Tarihinde Resûl-i Ekrem Efendimizin sevgili torunu Hz. Hüseyin'in Kerbelâ 'da şehit edilmesi de bu güne tesadüf etmiştir. Hicretin 61. yılında vuku bulan bu elim olay, bütün müslümanlar için büyük üzüntü sebebi olmuştur. Tabiatıyla aşûre orucunun bu elim olay ile hiçbir alakası yoktur. Aşûre orucunun bo olay ile irtibatlandırılması yanlıştır. Böyle bir niyetle oruç tutulması bid'at olur. Hocaların bu konudaki açıklaması böyle... Şii kardeşlerimize ait bir sitede şuna benzer bir açıklama vardı. Hz. Hüseyin'in şehit edildiği günü kutlayan kardeşlerimiz eğer diğer olumlu gelişmeler için kutlama yapıyorlarsa mesele yok ancak, Hz.Hüseyin'in şehadetine dair bir kutlama varsa bu acayip bir durum olur. Çünkü böyle elemli bir gün kutlanamaz ancak üzüntü duyulur. Her ne ise: Bugüne dair kutlamalar Hz.Peygamber'in sünnetine aykırı olduğu ölçüde bidattir. Peygamber Efendimizin sünneti 2 gün oruç tutmaktır. Bunun haricindeki herşey bidattir.
  9. Bir müslüman işkembesinden başka birşey düşünmemezlik edebilir mi? Böyle nasıl müslüman olunur? Yarın inşaAllah Peygamber'in örnek hayatını göreceğiz. O ne kadar midesi ve rahatlığı için çaba sarfetmiş buna bakacağız. Bu arada öldüğünde onun mal varlığı ile ilgili hadisleri de ayrıca göreceğiz. Allah nasip eder umarım...
  10. bekir şurada cevap verdi: bozan başlık Güncel Konular
    Hocam sorduğunuz soru inanılmaz manidar bir soru. Cevabının bir kısmını Atatürk nutkunda vermiş. Hocam ikimiz de cevabı biliyoruz ancak araştırma gereği duymayanlar için ben yazayım. Onlar okur mu bilmiyoruz ama zira cevaplar şartlanmış reflekslerle veriliyor doğru mu değil mi veya niye böyle olmuş hiç araştırılmıyor. Cumhuriyetin ilan edilmesi kararı salt çoğunlukla bile olmadan alınıyor ve meclisin büyük kısmı Ankara dışında. O günün izin olduğunu sanıyorlar. Ondan önceki güne kadar kimsenin Cumhuriyet'in oylanacağı hakkında bir bilgisi yok ve bir gün önce akşamleyin Mustafa Kemal Paşa bazı arkadaşlarına (bunların 7 kişi olduğu söyleniyor) yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz diyor ve o 7 kişi de diğer 150 kişiye haber veriyorlar. Oldu da bitti maşallah Cumhuriyete karşı değiliz. Zannımca ilk defa Cumhuriyet ismini partisinin adı olarak belirleyen Kazım Karabekir de Cumhuriyet'e karşı değildi. Ancak, manidar olan bu tipten kararların hayli önemli bir sayıda olması. Ve hayli önemli konularda olması. Bakalım bakalım başka cevap gelecek mi?
  11. bekir şurada cevap verdi: suheda başlık Yabancı Sinema
    Yanılmıyorsam 2 yıl kadar evvel Infernal Affairs (Wu Jian Dao) - (Kirli İşler) bir film izlemiştim. Köstebek filmi belki kılı kılına bu filmin senaryosunun aynısı. "Hong Kong'da polis ve çeteler arasında bitmeyen bir savaş vardır. Chan gayriresmi işler yapan bir gizli polistir, çetelerin içine sızmış ve bir miktar otorite sahibi olmuştur. Lau ise çetelerle gizli işler çeviren ve rütbe sahibi başarılı bir polistir. Hem polis şefi hem de çetenin lideri içlerinde olayları karşı tarafa ileten bir köstebek olduğununu bilmektedirler. Tek sorun bu köstebeğin kim olduğudur. İki organizasyon da bu köstebekleri bulmak için kendi içlerinde bir araştırmaya girişirler. Chan ve Lau ise bu araştırma esnasında hayatta kalmanın yolunu aramaktadırlar." Fark belki Mark Wahlberg, Di Caprio, Matt Damon, Alec Baldvin,Nicholson... Ama Kirli İşler filmindeki Andy Lau inanın Matt Damon'dan çok daha iyiydi. Beyazperde de yapılan yorumu da şimdi gördüm. Bir filmi Hollywood çektiğinde oscar veriliyor ama uzak doğu çektiğinde işe yaramıyor. Bence bir de kirli işleri seyredin. (beyazperde.mynet.com/sinekritik/1293) Konuyla ilgili haber burada Belki de uzak doğu sinemasının hastası olan ben biraz abartıyorumdur...Kim bilir...ancak izlediğinizde farkına varabilirsiniz. Filmde ben en fazla neyi merak ettim biliyor musunuz. O çocuk kimdendi!?
  12. bekir şurada cevap verdi: suheda başlık Hayvanlar Alemi
    Zeyynepp, ben de farkettim hepsini tüketemeyeceğimi. Boşa uğraş verdiği farkedeli çok oldu. İçimizdeki Don Kişot, Yada içimdeki Leonidas karakteri öleli çok oldu akreplere karşı. Zaten 15 yıldır da akrep falan gördüğüm yok. Nadiren gördüğüm vaki. Köpekle de akrep kıyaslaması yapmayalım lütfen...Nedenmiş deme...İkisi de canlı ama biri diğerinden daha tehlikeli. Bütün köpekler insanları ısırmaz ama bütün akrepler insanları sokmaya meyyaldir. Yani Polis filminde geçen replikteki gibi. Onların şiddete meyyali dertten değil, karakteristik özellikleridir. Köpeklerin böyle bir durumları söz konusu değildir. Ya siz saçma sapan bir davranışta bulunmuşsunuzdur veya karşınızdaki köpek sizi ısırarak saçmalamıştır. Köpekler insan ısırmanın tehlikeli olduğu bilirler ama akrepler durumdan haberdar değildirler.
  13. Bundan yıllar önce kitapyurdu'nda Tolstoy'un bir kitabına yorum yazmıştım. Adı ve soyadı benimkisiyle aynı olan bir kardeşle tanışmama verile olmuştu o yorum. Tanıştık, ikimizde inanıyorduk hatta o...Sürekli mesajlaşıyorduk derken ben mesajlarımdan birinde Ali Şeriati'den Ebu Zerr Gıffari Hazretlerinin Hz. Muaviye'yi eleştirdiğinden bahsetmiştim. Hasılı sahabelerin eleştirilemeyeceğinden (bizim onların ayaklarının tozu olamayacağımız gerçeğinden) hareketle namus/suzluğa varacak cümlelere muhatap oldum. Sürekli olarak bana ehl-i sünnet inancıma mensup olup olmadığımı sormuştu da ben dil ile ikrar etmemiştim. Beni Şiaya mensup belleyerek hakaretvari sözler serdetmişti bu kardeşim. Önce kategorize et sonra saldır taktiği...Kızgın değilim hatta şu an o tartışmaları hatırlayınca yüzümde bir tebessüm belirmedi değil. Yukarlarda Ali Şeriati'den bir kaç gün önce Ebu Zerr Gıffarinin biyografisinin okunmasından falan bahsettiğimi hatırlayıp ardından da Aşura ile ilgili bir soru gelince tedirgin olmadım değil. Ben her ne kadar Suheda'nın kastının bu olmadığı biliyorsam da, ehl-i sünnet inancına mensup olduğumu şia'yla aramdaki alakanın Hz. Ali'ye beslediğim muhabbetle alakalı olmaktan başka birşey ifade etmediğini belirteyim. Gelelim Bidat meselesine. Hz. Peygamber devrinde olmayan herşey bidattir. Yukardaki Suheda'nın alıntısında geçiyor. 3-4 yıl kadar evvel 2. el kitaplar satan bir kitapçıda Mustafa UYSAL'ın "İslama Sokulan Bidat ve Hurafeler" adlı kitabını ucuz bulup almıştım. Şansa bakın ki benim aldığım üçüncü ciltmiş. Bidat'in tanımı ilk ciltteymiş. Kısmet. Ama dikkat edeceğimiz yer burası değil, dikkat edeceğimiz yer kitabın ismi. Bidat ve Hurafeler değil İslama sokulan Bidat ve Hurafeler. O halde bir müslüman açısından Bidat ve Hurafeler İslama sokulduğunda ilgi alanına girmeli. Bu nedenle, dikkat edeceğimiz şey Peygamberin tebliğ ettiği din ve onun ritüelleri haricinde çıkan şeylerin bidat olduğu.Hiç birimiz bu dini onun kadar iyi bilmiyor, onun kadar ibadet etmiyoruz. Dolayısıyla onun yaptığından farklı ibadet şekilleri geliştirmek, bizi daha fazla Allah'a yaklaştırmayacaktır. Onun bilmediği birşeyi mi biliyoruz. HAYIR (Bid’at) arabça bir kelimedir. Önceden olmayıp sonradan ortaya çıkarılan herşey demekdir. Bu bakımdan, hem âdetde, hem de ibâdetde yapılan değişiklikler, reformlar bid’at olur. (Âdet) demek, karşılık olarak kıyâmetde sevâb beklenilmiyen, yalnız dünyâ fâidesini düşünerek yapılan şey demekdir. (İbâdet) bunun tersi olup, kıyâmetde karşılığında sevâb beklenen şeydir. Eshâb-ı kirâm ve tâbi’în zemânlarında bulunmayıp da, sonradan meydâna çıkan herşey bid’at olunca, âlimler bu bid’atleri, mubâh, müstehab, vâcib ve harâm diye kısmlara ayırmışlar. Müstehab ve vâcib olanlara (Bid’at-i hasene) demişlerdir. Fekat, (Dinde bid’at) demek, Eshâb-ı kirâm zemânından ve tâbi’în zemânından sonra, Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” izni olmadan, dinde yapılan eklemeler ve noksanlıklar, ya’nî ibâdet olarak yapılan, sevâb olduğu düşünülen değişiklikler demekdir. (Dinde reform) da, dinde bid’at demekdir. Âdetlerde yapılan değişiklikler, bu bid’atin dışında kalmakdadır. Hadîs-i şerîflerde kötü olduğu bildirilen, dindeki bid’atlerdir. Ya’nî dinde reformlardır. Bunlar ibâdetlere yardımcı değildirler. Hepsi, ibâdetleri değişdirmekde, bozmakdadırlar. AHMET CEVDET PAŞA Hz.Nuh'la ilgili rivayetler olduğunu, Kerbelada gerçekleşen vahim hadiseyle Nuh Aleyhisselam'ın gemisinin aynı günde kurtuluşa erdiğini falan ifade edenler mevcut. Peygamber Efendimizin bu günü kutlamasına dair bilinen hadise oruç tuttuğu. Bir kutlamadan söz etmek hadisler ışığında mümkün değil. Hz.Musa'nın ve ümmetinin kurtuluşu, bayram sayılabilir ancak Peygamber Efendimiz bu bayramı Hz. Musa gibi oruç tutarak kutlamıştır. Bugünkü anlamda bazı şiilerin yaptıkları gibi sırtlarına zincirlerle vurmak gibi falan değil. Aşura günü oruç tutmak müstehaptır ancak ibadet belleyip aşûre yapmak dağıtmak, zincirlerle kendilerin döverek Kerbela şehitlerini anmak bidattir yani sünnet-i seyyie veya bidat-i seyyie... Tabi bence...Köyün delisi gibi olduk hadi hayırlısı bakalım. Bu konuyu Allah nasip ederse hafta sonu tekrar bir daha inceleyeceğim. Şu an işyerimdeki kaynaklar yeterli gelmedi maalesef. selamlar ile..
  14. Günümüzde çeşitli demokrasi akımları mevcuttur. Ben birkaç tanesini kısaca yazayım. Sosyal Demokrasi, Liberal Demokrasi, Militarist Demokrasi. Bunlara mensup olduğunu iddia edenler de Sosyal Demokrat, Liberal Demokrat ve moda olarak Militarist Demokrat olabiliyorlar. Şaka bir yana ciddi ciddi demokrasiyi böyle ayrımlara tabii tutanlar mevcut ve demokrasiye tanım konulamadığı için herkes doğruyu söylediğini varsayıyor. Biz burada daha özgürlükçü söylemler barındırdığı için (kapitalizme de büyük olanaklar sağlıyor bu sebeple) liberal demokrasiyi esas alacağız. Tanımını yapamadığımız demokrasinin belli isterleri vardır. Demokrasi, isterleriyle sol* bir düşünce olarak ortaya çıkmıştır. Hukuk Devleti, eşitlik, hürriyet, serbest seçim, eşit oy ve daha birçok şeyin sağlanmasını esas alan bir sistemdir demokrasi. Temeli eşitlik anlayışıdır. (Demos-Kratos latinceden gelme halk yönetimi veya halkın halk için halk tarafındın yönetimi veya hakimiyetin halka ait olduğu yönetim şekli falan demenin önemi yok. Tarihçe-i Hayatı uzun. Deşelemeyelim.) Bir kişinin dine inanması onun demokrat olması vasfını ortadan kaldırmaz. Bir kişinin bilime inanması onu doğrudan demokrat yapmaz zira demokrasi ne dindir ne de bilimdir. Demokrasi yukardakileri sağlamayı amaç edinmiş bir sistemdir. Dolayısıyla insanların eşit olduğunu, herkesin hür olduğunu, herkesin adaletle yargılanmasının gerek olduğunu vs. isteyen herkes demokrattır. Gelelim bilim meselesine: Bilimin eşitlik, hürriyet, serbest seçim, oy gibi bir derdi yoktur. Onların hangi amacı gerçekleştirmek için çabaladıklarını sayın Bilimselci hiç şüphesiz benden daha iyi bilmektedir. Burada Fen ilimlerinden bahsediyoruz. Felsefe, Tarih, Din ilimlerinden değil. O halde Fennin herhangi bir dalında ilmi kariyer elde etmiş birinin (ona bilim adamı diyoruz) demokrat olduğundan bahsedemeyiz. Onun demokrat olduğundan, ancak yukardaki demokrasi tabirinin isterlerine bağlılığı halinde bahsedebiliriz. Bir Dine mensup olanların demokrat olmayacağından bahsedemeyiz ancak ve ancak yukardaki belirttiğimiz demokrasi isterlerine muhalif olduğunda onun demokrat olmadığını söyleyebiliriz. Demokratlık da zaten bilimsel, objektif görüş anlamına gelmez. NOT: Demokrasiye düştüğüm şerhler ve eleştiriler olmakla birlikte durum yukardaki gibidir. *Sol düşünce Fransız Devriminden sonra ortaya çıkmıştır denilebilir. Biz de hayır diyeceğiz sadece kavram o tarihte ortaya çıkmıştır. Solun savunduğu değerleri ise çok eski tarihlerde dahi savunanlar olmuştur. Yunan Site devletlerindeki demokrasi de sadece kendilerinden olanlara tanınan bir demokrasiydi o da hikayenin arka yüzü.
  15. bekir şurada cevap verdi: suheda başlık Hayvanlar Alemi
    Bundan hayli uzun yıllar evvel o eklem bacaklılardan biri köyde yer döşeğinde yatarken 8-9 yaşındaki bir çocuğu kulağından şişlemişti. Bu yıllarda balıkların büyüğü jaws olarak adlandıran ben, o devasa akrebe ne demiştim şimdi hatırlamıyorum. Ama Allah Allah diye bağırdığımı herkesten dinledim. Şuurumun yarı yerinde yarı yersiz olduğunu hatırlıyorum. Duvarda giden akrebi ben göstermiştim amcam da öldürmüştü. Allah dediğimi hatırlamıyorum ama. Her ne ise düşen bir uçakta ateist bulunmazmış derler. Köyden şehre zor yetiştirilmiştim. Az daha mevta oluyordum. O tarihten daha sonra köyde gördüğüm taşı kaldırarak, gördüğüm deliği kurcalayarak çok fazlasını imha etsem de, bir türlü hepsini ortadan kaldırmaya muvaffak olamadım. Yaram depreşti bu resmi görünce ve konuyu görünce. Kulağım hayli garip bir his gönderiyor beynime...Çıkıyorum buradan içim bir garip oldu...
  16. Ali Şeriati ismi tedirgin edici bir isimdir. İran İslam Devriminin ateşleyici unsurudur. Kapitalizme yönelttiği inanılmaz eleştirileri vardır. Ona Allahperest Sosyalist dahi denmiştir. Ancak, onun söylemlerinde ki tedirginlik vasfı zaten islam konusunda kafası karışık olan insanların biraz daha kafa karışıklığına neden olacaktır. Bu sebeple, Onun Dine karşı din adlı kitabından da alıntılar yapacağımı ve daha sonra bunu inceleyeceğimi belirtmiştim, her ne kadar başlığı ondan aşırdıysak da, onun Dine karşı din kitabından alıntı yapmaktan vazgeçiyoruz. Bidatler, hurafeler kısmına yöneliyoruz. Bundan sonra nasibimiz olursa, hemen her gün bir bidat veya bir hurafe'den bahsedeceğiz. Yarın, inşaAllah bu fikrimiz değişmez!
  17. last of th mohicans-Daniel Day Lewis hastalığım böyle başladı (hele de müzik, genç delikanlı bütün varlığını ortaya koyup kızı kurtaramayarak aşağı düştüğünde kızın da yavaş yavaş boşluğa kendini kaptırması ve o aradaki ses) Babam için, Cesur Yürek-Mel Gibson hastalığımın doruk noktası Kızgın Boğa ve Köpeklerin Günü Can Dostum Ömer Muhtar, Şeytanın Avukatı, Esaretin Bedeli Amistad, "Uzak Ufuklar" filmindeki rolüyle ilk aşkım Nicole Son Samuray-Tom Cruise'in olan. Jet Lİ. Bodyguard-Buraya uymadı diyenler olabilir, görev mi-aşk mı paradoksundaki adamın görevi tercihi. Yüksel ideal meselesi. Ama ben karate sahnelerini daha fazla sevmiştim. DEVDAS-Aicwarya Rai-Bir kadının ne kadar güzel olabileceğini böyle öğrendim. Hakimiyetimi yitirdiğim nadir filmlerden
  18. bekir şurada cevap verdi: sardunyam başlık Dini Konular - Din - Dinler
    Allah razı olsun. Bunun ayırdına varmayan ne çok insan var. Dine karşı din başlığı altına iznin olursa bu cümlelerini aktaracağım. Bu nokta can alıcı, yakıcı bir noktadır. Üslup özelliğine baktığımızda onun yüceltilmesi gibi yapmayın. Beni yüceltmeyin değil, Hristiyanların yaptığı gibi yapmayın. Burada dikkat edilecek şey, Hristiyanların ne yaptığıdır. Hristiyanlır dünde bahsini ettiğimiz gibi İsa'yı tanrılaştırmışlardır. İşte Peygamber efendimizim birinci cümlesi buna işaret ediyor. İkinci cümle Ben Allah'ın kuluyumla başlıyor ama bitmiyor elçisiyim de diyor. Elçi kelimesi sadece aracı, haber ulaştırıcı anlamına gelmez temsilci anlamına da gelir. Ancak, burada ince bir nüans var Ben Allah'ın bana bildirmiş olduğu Din'in temsilciyim nüansı. Öyle bir dinden bahsediyoruz ki, bu dinin kitabında geçen bir ayetin benzerini bütün insanlık bir araya gelse meydana getiremezler. Her cümlede inanılmaz gizemler mevcut. Peygamber bir Kur'an i anlamda vahye mazhar bir de kutsi hadisler anlamında. Yukardaki hadisin böyle olup olmadığını bilmiyorum ama büyük bir ihtimalle böyledir. Zira inanılmaz birkaç anlamı barındırıyor ve inceledikçe daha da derinleşiyor. Fazla mı inceledim acaba Peygamber'in bu hadisini. Bazı mezhepler, peygamberin kendinden birşey söylemeyeceğini onun bütün söylediklerinin Allah'ın dilemesiyle olduğunu belirtiyorlar saçmalamanın yeri yok bu mümkün değil. Kendisi dahi iman ve akide dışındaki konularda kendisinin bir beşer olduğunu ve yanılabileceğini belirtmiş. Hüküm verirken yanılabileceğini kime hakkı olmayan birşey verirsem onu iade etsin demiş, savaş esnasında yanlış yere kamp kurmak istediğinde sahabe tarafından bulundukları yerin hatalı olduğu belirtilince sahabenin daha iyi bileceğini belirtmiştir, "Onların işleri icma iledir" denmiştir. İŞLER. (Hakkında Kur'anın nassı olan beşeri hayata ilişkin düzenlemeleri istisna tutuyoruz.) Ancak beşeri hayatın gerektirdiği alanlar dışında iman, ibadet konularında böyle değildir. Yanılma mümkün değildir. İnsanların taassup derecesinde ve dinin gereklerinden habersiz olarak yaptıkları bazı ibadetler (bidatler) vardır. Bunlar hiç şüphesiz yanlıştır. Ancak, onlar yanlış yapıyor diye bu bir değer kaybına neden olmamalıdır. Fıkıh alimlerinin hemen tamamı hadisi duyduklarında benim reyim hadistir demişler. Sahabe fetvası bulduklarında kendileri fetva vermekten imtina etmişlerdir. Kur'an da hüküm bulamadıklarında hadise, icmaya, sahabe ictihadına gitmişlerdir. Bu vahiyle birebir karşı karşıya bulundukları içindir. Hz. Peygamberin ölümü üstüne çok fazla gözyaşı döken bir kadın sahabi'ye niye böyle yaptıklarını sorduklarında ben Peygamberin ölümüne değil artık vahiy gelmeyeceği için ağlıyorum demiştir. Peygamber vahyin doğrudan muhatabıdır. O yüce değildir de kim yücedir. Yukarda hayırlı nesil olarak yazdığım hadis onların yüceliğine mesnet değil midir, Allah tarafından Aşere-i Mübeşşere olarak vasıflanan islam numuneleri yüce değil midir, ashabım gökteki yıldızlar gibidir hangisine sarılırsanız sarılın kurtuluşa erersiniz denmemiş midir? İnternette bu hadis çeşitli kaynaklarda geçiyor. Metinler arasında ufak tefek farklar var. Bu akşam Allah nasip ederse internet değil de evdeki kitaplardan bir bakayım doğru mu değil mi? Kaynak ve yeri ayrıca belirteceğim. Hadisleri kaldırıp atmak çok da kolay oluyor bugünlerde. Kur'an a aykırıdır denip geçiliyor. Kur'an islamı denilen birşey uyduruldu. Kardeşlerim, hadisin sahih olup olmadığını tespit etmek gayet zor. Bir hadis'in Kur'an a aykırı olması o kadar kolay tespit edilebilinir mi? Kaldı ki bu hadis, içerisinde sahih olmayan hadis çok az olan (kimisi hiç yok diyor, kimisi ihtimal vardır diyor, burada şuna da dikkat etmek gerek, bu kitaplara konulan hadisler inanılmak tetkiklere tabii tutulmuşlar) bir kaynakta geçiyor. İnsafa sığınıyorum. Eğer diyorsanız ki, hadisi kabul etmiyorum, kitap yeter bu sizin yolunuzdur yanlış yoldasınız der ve geçerim. Ama eğer hadisin sahih olmadığına hükmederseniz deliliniz nedir diye sorarım. Zira bu hadis Kur'an a uymamakta değildir... Peygamberin sevilmesi onun bir insan olması dolayısıyla değil Allah'ın elçisi olması dolayısıyladır. Müminlerin yol göstericisi olması dolayısıyladır. Yoksa onu sevmemizi gerektirecek başka bir neden şimdilik yoktur. Allah Resûlüne beslenen muhabbetin illeti budur. Peygamber beni sevin demiş ancak kendisinin mabutlaştırılmasına, putlaştırılmasına, mezarının mescit yapılmasına şiddetle karşı çıkmıştır. Bilindiği üzere sırf bu sebeple mezarını Hz. Aişenin yatak odasına ve mescidinin bitişiğine yaptırmıştır. Tekrarla onu Allahın dinini bize öğrettiği için seviyoruz, imanımızın şartı onan inanmak olduğu için seviyoruz. aslan34 kardeşim, selefilik, ılımlı islam, Kur'an islamı, yobazlık, taassup gibi sürekli bazı kafa bulandırıcı, sersemletici söylemlerle ortaya çıkıldığı bir zaman zarfında bazı şeylerin üzerinde önemle durmakta fayda var. Bunlardan bir tanesi sünnetin alçaltılması davranışı. Sünnet dediğimiz şey sadece Peygamberin davranışları değil hadislerde bunun içerisine giriyor. Bu noktada Peygamber Efendimizin, Sahabenin, tabiun'un değerini tekrar tekrar hatırlatmakta fayda var. İnsanların rableştirilmesi hiç şüphesiz şirktir ve her şirk insanın islamla alakasını keser. Ama değerinin olanın altına indirgenmesi onlara olan itibarı da sarsar. Nitekim Peygamber'in hadislerini yok sayıp sadece Kur'an yeter diyen bazı zümreler ortaya çıkmıştır. Bu konu üzerinde tekrar tekrar durmamın nedeni budur. Yoksa imanla-amelle arasında alaka olmayan insanların mutaassıp tavırları, bidatlere yatkınlıkları, Kur'an ın ve hadisin karşı çıkmasına rağmen mezarları mescit edinmeleri, Allah'tan değil de insanlardan medet ummaları, onlara dua etmeleri bilmediğimiz şeyler değil. Peygamberin şefaatçiliği islam tarihinde tartışılmış bir hadise mesela. Ama Peygamberimizin bana dua edin dediğini duyan oldu mu? Ona salat ve selam olsun, o kendisinin adı geçtiğinde salat-u selam getirmeyenleri yükümlü tutmuş (buradaki ifade daha ağırdı hiç şüphesiz) ancak bana dua edin dememiş, benden dileyin dememiştir. Buradaki fark açıktır. Kulluk ancak Allah'a yapılır ve ancak Allah'tan yardım dilenir. Habibim sen olmasaydın alemleri yaratmazdım diye bir hadis var. Sahihliği tartışmalı olmakla beraber. Mustafa İslamoğlunun da bir kitabı var Sözü Mustafa İSLAMOĞLU'na veriyoruz. (ALINTIDIR) Yazdıklarımla İslamoğlu'nun söyledikleri arasında farklar olduğunu söyleyenler olabilir. Farklı zaviyelerden baktığımız anlar mevcuttur ki, bu da düşüncenin gücüdür. Benim açımdan yazılacaklar bitmiştir...HERKES ALACAĞINI ALIRMIŞ...Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtühü ve mağfiretûh...
  19. Kurtlarla Dans: Kevın Costner (son 5 yıldır izlemeye çalıştığım Yunanistanla milli maçımızın olduğu gün ve saatte yayınlanan ve en kötüsü elektrik kesintisi nedeniyle her ikisini de seyredemediğim film. Kitap kadar güzel mi bu 7 oscarlı film acaba) Yağmur Adam : Dustin Hoffman-Tom Cruise (Otistik bir kardeşe sahip olmak her zaman kötü değildir) Can Dostum : Matt Damon-Robin Williams (zekaya çıkartılan şapka) İsyan : Christian Bale (duygulanmanın yasak olduğu bir yerde buna isyan eden insanların hikayesi) Devdas : Aicwarya Rai (bollywodd'tan hoşlananlar için efsanevi bir aşk hikayesi.) Müfreze : Charlie Sheen-Tom Berenger, Willem Dafoe (Amerikan gözü dönmüşlüğünü yine amerikalılar tarafından filme alınması. Savaş filmlerinin en güzellerinden) Amistad : liste uzun, yazmıyorum. Matthew McConaughey burada var. (Bize özgürlüğümüzü verin) Başka bir film daha vardı. Samuel L. Jacksonla beraber matthew macconaughey'in başrol oynadıkları. Bir zenciyi savunmak zorunda kalan bir beyazın inanılmaz savunması...ismini hatırlayamadım. Bir kısmını izleyenleriniz olmuştur. İzlemeyenlere de tavsiye ediyorum. Ben yönetmenleri değil oyuncuları yazdım
  20. Başlığımız Ali Şeriati'nin bir kitabının adı olduğu için bu kitaptan alıntılarda bulunacaktım ancak ufak bir hatayla yaptığım o kadar alıntıyı sildim. Bugün başka bir alıntı yapayım, yarın Ali Şeriati ve ondan sonra toplamaya çalışayım.
  21. Bunu da nereden çıkardınız. Özgür bilinç özgür yaratma. Özgürlük, öz-ü-gürlük. Öz ne. Öz, fıtrat demek. Fıtrat yaratıcının yaratmasına uygun olan demek. Öz-ü-gürlük fıtratın gürleşmesi, neşv-ü nema bulması, fışkırması demek. Dolayısıyla özgürlük, Rabbin insanı yaratışına uygun olarak yaşanmayla elde edilecektir. Yaşasın İsmet ÖZEL.. İslamın özgürlük anlayışı kula kul olmayı reddeden Allah'a kul olmayı dolasıyla Dünyadan aşkın bir hali insana veren bir anlayıştır. Yapıp ettiğiniz iyilikler güzeldir ancak Yaratıcının varlığını yok saymanız en başta yaratıcıya karşı zulm, cürüm, ihanettir. Hiç bir ihanet cezasız kalmaz. Yaratıcıya kul olmakla bizler özgürlüğümüze halel geldiğini düşünmüyoruz. Siz düşünüyor musunuz. Hiç sanmıyorum. Bir bedevi şöyle demiş. Ben Muhammed'in yap dediği bir şeye aklın yapma dediğini ve onun yapma dediği birşeye aklın yap dediğini görmedim. Aklına mukayyet olan insanlar: Rab, size iyiliği emredip, kötülükten yasak koyuyorken siz ondan yüz çeviriyorsunuz. Size hayat vermişken ondan yüz çeviriyorsunuz, Size koskoca bir dünya vermişken Yaratıca yoktur diyorsunuz ve ondan sonra da neden ben cehenneme gidecek mişim diye feryad-ı figan ediyorsunuz. Özgürlük anlayışıyla ilgili benim hayli uzun bir tartışmam vardı forumda. Özgürlük onun olmadığını hissettiğinizde olan birşeydir. Tam metni buraya aktaracağım. Böyle denilmiş, aşağıdaki de benim cevabımdır. Yani ki özgürlük hissedilen birşeydir. Kendinizi sınırlı hissettiğinizde özgürlüğünüz kaybolur. Sınırlı hissetmediğinizde ise en özgür insan sizsinizdir. Yaratıcının emir ve yasaklarına itimat etmem benim özgürlüğüme engel olmuyor. Konuya cevap verenlere cevap vermek yükümlülüktür. Yerine getirdiğimize konunun özüne dönsek iyi olur. Bu arada özgürlük ve hürriyet kavramları arasında büyük farklar olmakla beraber şu anda bunlarla uğraşmak istemiyorum.
  22. bekir şurada cevap verdi: sardunyam başlık Dini Konular - Din - Dinler
    Selamün aleyküm. Beni herşeyden daha çok sevmedikçe iman etmiş olamazsınız, Anam babam sana feda olsun ya Resûlallah. Seni herşeyden daha çok seviyorum. Yüce olanın olduğundan daha az görürsen bu indirgemecilik olur. İnsaf ölçülerini aşar. Allah şanı yücedir, onu ne kadar yüceltirsen yücelt bu inkar mantığına götürmez. Peygamberlerin sonuncu ve onların İmamı Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Allah tarafından yüceltilmiştir. Dolayısıyla onun yüceltilmesi tevhide zarar vermez. Kötü ihtimal, Hristiyanlıktaki teslis inancının islam için doğmasıdır. Peygamberin Tanrılık konumuna yüksel/til/mesi. Ne Nihat Nasır ne de ben bu kadar densizleşemem. Peygamber de nihayetinde bir kuldur ama kulların en üstünü. Hz. Alinin tanrılık vasfı olduğunu söyleyen kişiler onu aşırı yücelterek dinden çıkmışlardır bu doğru ancak Hz. Peygamberin yüce olması ile ilgili nasslar vardır. Dolayısıyla o zaten yücedir. Haklılık noktası: Hristiyanvari veya Şia'nın bazı kolları gibi insanı tanrılaştırmak tevhidi ortadan kaldırır. Ayrım noktası:Tanrılığa vardırmadan yüceliği olanların yüceliğine layık saygı görmeleri elzemdir. (belki de aynı şeyi düşünüyoruz ama farklı cümleler kuruyoruzdur bunu tam olarak kestiremiyorum) Konuya dahil olan diğer arkadaşlar da anlasın diye örnekleri çoğaltmak daha güzel olacak sanırım. Hepimizin bildiği gibi hayırlı nesil Sahabelerdir. Ondan sonra tabiun, ondan sonra Etbau't-Tabiîn nesli insanların en hayırlılarıdır. Cennetle müjdelen 10 sahabiden insarlar arasında daha hayırlısı var mıdır? Onlar yüce insanlardır dolayısıyla onları yüceltmek (abartmadan=her yücelik abartı gerektirir diyenler olabilir hayır gerektirmez. Peygamber Tanrı değildir onu Tanrının vasıflarıyla vasıflandırmadığınızda yüceliğini kaybetmez, sahabe peygamber değildir onları peygamber seviyesine çıkarmadan, tabiun sahabe değildir onları sahabe vasfına çıkarmadan üstün görebiliriz) ister istemez olacaktır. Gelmiş geçmiş en hayırlı 4 kadın. Onların şanları yüce değil midir? Aslan34 kardeşim, kastınızın; teslis inancına varan bir yüceltmenin veya Hz. Ali'ye isnat edilen tanrılık vasfının yada yine Hz. Ali'ye verilmesi gereken peygamberlik vasfının yüceltme neticesinde ortaya çıktığı, dolayısıyla tevhidi (birleme) ortadan kaldırdığı gerçeğinden hareket olduğunu sanıyorum. Bunda hemfikiriz zaten bunda ayrı olmamız düşünülemez. Fazla uzattım, gerisi de laf kalabalığı oldu.
  23. Yolumuzu aydınlatacak ayet ve hadislerle devam ediyoruz. İnşaAllah daha sonra bu konularda açıklamamızı da yapacağız. Ey müminler, tıpkı Allah'a ve Ahiret gününe inanmadıkları halde başkalarına gösteriş olsun diye mallarını harcayanların yaptıkları gibi, sadakalarınızı başa kakarak ve onur kırma aracı haline getirerek boşa çıkarmayın. Böylesi, sağanak halindeki bir yağmura tutulunca, çır çıplak kalan toprakla örtülü bir kayaya benzer. Bunlar yaptıkları iyilikten hiçbir şey elde edemezler. Allah kâfir topluluğu doğru yola iletmez. (Bakara 264-Fizilal) Ey İman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın. Size verilse, gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı, hayır diye vermeye kalkışmayın. Biliniz ki Allah zengindir, övgüye layıktır.(Bakara 267) Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık hayra sarfedenler var ya, onların mükafatları Allah katındadır. Onlara korku yoktur, üzüntü de çekmezler (Bakara 274) Erginlik çağına erinceye kadar yetimin malına sadece niyetlerin en iyisi ile yaklaşınız. Ölçüde ve tartıda dürüst olunuz. Biz hiç kimseye kapasitesini aşan bir yük yüklemeyiz. Bir söz söylerken, söz konusu olan akrabanız bile olsa, doğru konuşunuz. Allah'a verdiğiniz sözü tutunuz. İşte Allah, ola ki düşünüp öğüt alırsınız diye size bu direktifleri veriyor. (En’am 152 Fizilal) Medyen halkına da kardeşleri Şuayb'ı peygamber olarak gönderdik. Şuayb onlara dedi ki; 'Ey soydaşlarım, Allah'a kulluk ediniz, O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Rabbinizden size bir belge geldi. Ölçüde ve tartıda dürüst olunuz, insanların eşyalarını eksik vermeyiniz, yeryüzünde dirlik- düzen sağlandıktan sonra bozgunculuk çıkarmayınız. Eğer mümin iseniz, sizin için hayırlı olan tutum budur. (A’raf 85 Fizilal) Ey münafıklar, siz de sizden önce yaşamış ve sizden daha güçlü, daha zengin ve daha çok sayıda çocuklu olup paylarına düşen dünya nimetlerinin cazibesine kapılan kimseler gibi davrandınız, bu kimseler nasıl paylarına düşen dünya nimetlerinin cazibesine kapıldılar ise, siz de öylece payınıza düşen dünya nimetlerinin cazibesine kapıldınız, vaktiyle eğriliğe dalanlar gibi siz de eğriliğe daldınız. Onlar, yaptıkları dünyada ve ahirette boşa gitmiş kimselerdir. Onlar hüsrana uğramışların ta kendileridir. (Tevbe 69) Medyenoğulları'na da kardeşleri Şuayb'ı peygamber olarak gönderdik. Şuayb dedi ki; «Ey soydaşlarım, sadece Allah'a kulluk sununuz, O'ndan başka ilahınız yoktur. Birşey ölçer ya da tartarken eksik ölçüp tartmayınız. Bolluk içinde olduğunuzu görüyorum, ama sizin hesabınıza kıyamet gününün geniş kapsamlı azabından korkuyorum.» (Hud 84) Malının kendisini ölümsüzleştireceğini zannedene yazıklar olsun. (Hümeze 3) Yarım hurma (tasadduk) etmek suretiyle de olsa, cehennemden korunmaya çalışınız. (Buhari Edep 34) Her Allah’ın günü iki melek iner. Bunlardan biri: Allah’ım! Malını verene yenisini ver! diye duâ eder. Diğeri de: Allah’ım! Cimrilik edenin malını yok et! diye bedduâ eder. (Buhari Zekat 27) Allah’ın Peygamberi hiçbir zaman mal biriktirme sevdasıyla yaşamamış, ömrünü bu yolda harcamamıştır. O’nun hayatını bize aktaran eserlere baktığımızda, onun evinde bazen açlığını giderecek derecede herhangi bir yiyeceğin dahi bulunmadığı, açlık sebebiyle zaman zaman uyuyamadığını görürüz. (14, Bkz. Buhâri, E’tıme, 23, Rikâk, 17, Müslim, Zühd, 22, 28; İbn Hanbel, Müsned, III, 213; Kahdehlevî, Hayâtü’s-Sahabe, II, 732 vd.) Bu konuda gerekli bilgiler buralarda mevcut)
  24. sanırım konular karıştı ve yanlış yere cevap verdiniz. Yukardaki cevabınız gerçekten bu konuya verilmiş bir cevap mı? Değinmeyi unuttuğum birşey var. Günün önemine binaen belirtelim. Kürtler ve Türkler tarih boyunca iç içe yaşamış, kız alıp-vermişler, akraba olmuşlardır. Kim Kürt kim Türk artık bilinemez haldedir. Barzani ve avenesi kendi çıkarları için iki kardeş topluluğu savaşa sokabileceklerini iddia etmektedir. Bu oyuna gelmeyelim. İktidar Türklüğe vurgu yaptıkça Barzani ve ekibi Kürtlüğe vurgu yapıyorlar. Etnisite toplumların ayrım noktası bunları bir kenara bırakıp kardeşlikte birleşelim. Nasıl bir kardeşlik diye soran olabilir. Bu vatan üzerinde yaşayan herkes birbirinin kardeşidir. Kimseyi dışlamıyoruz. Vatan kardeşliği...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.