Zıplanacak içerik

Dogrucudavut

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Dogrucudavut tarafından postalanan herşey

  1. "**** ben ne anlarım işkenceden" İddialara Fatih Ürek de şaşırdı!!! Ergenekon iddianamesinde 'azılı işkenceci' olarak ismi geçen Fatih Ürek tepkili... SANATÇI Fatih Ürek, Ergenekon iddianamesi için yer alan belgelerde isminin birçok ünlü sanatçıyla beraber `azılı işkenceci' olarak geçmesi yönündeki iddiaları, tatilde olduğu Bodrum'da yanıtladı. Ürek, "Çüş ben ne anlarım işkenceden. İlk duyduğumda çok şaşırdım, bunlar komik ve trajikomik şeyler" dedi. Bodrum'un Torba Mahallesi'nde tatilini geçiren Fatih Ürek Ergenekon İddianamesinde geçen işkenceci iddialarını DHA'ya değerlendirdi. Sanatevi restoranda açıklamalarda bulunan Fatih Ürek, iddiaları ilk öğrendiğinde şoke olduğunu belirterek, "Ergenekon olayları ilk çıktığında arkaşlarım bana şaka yaparlardı. `Hadi bakalım, senin de ismin geçmesin', derlerdi. İki gün sonra bu iddialar çıktı ve ben öğrendiğimde denizdeydim. Az daha boğuluyordum. İnanamadım ve araştırdım. Komik, hatta trajikomik bir şey bu. Çok enterasan aklımın ucundan geçmezdi, kendi kendime ben neymişim diye sordum. İddianamede benimle beraber, Türkiye'de gündemde olan sanat camiasından birçok kişinin de adı geçti" dedi. İŞKENCE ÇETESİNE BAK Ürek, Ergenekon lafını duyduğunda tüylerinin ürperdiğini, bir insana veya başkalarına bu denli fütursuzca haksızlık yapılmaması gerektiğini ifade ederek, şöyle konuştu: "Hala çok şaşkınım, Rus istihbaratıyla ve MİT ile ilişkilerim varmış, ben ajanmıyım neyim. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Ciddiye almıyorum ama iddianamade adı geçen insanlara Türkiye'de günah oluyor, yazık oluyor. Hiç alakası olamayan insanların bu şekilde gündeme gelmesi, gündemin değiştirilmek istenmesi saçmasapan bir duygu. Aslında bu duyguyu da aşıyor saplantıya dönüşmüş, bunu hazırlayan, yazan insanların ruh halini çok merak ediyorum. Siyasetle ilgili biri değilim. Çalışan, vergisini veren, insanları eğlendirmeyi amaçlayan biriyim. Böyle konularla gündeme gelmek beni oldukça yaraladı. Hayatımda işkence etmedim, görmedim de, Allah da göstermesin. Nasıl yapılır, neyle yapılır onu da bilmem. Sibel Can ve Hülya Avşar da var bu isimler arasında. Beraber işkence yapıyormuşuz. Bunu yazan insanların akıl sağlığı konusunda doktor kontrolünden geçmelerini tavsiye ediyorum." ÜLKEM İÇİN CANIMI VERMEYE HAZIRIM Türkiye için canını vermeye hazır olduğunu söyleyen Fatih Ürek, tek başına ne yapabileceğini bilmediğini, ama toplu bir hareket olacaksa bunun içinde olacağını kaydetti. Ürek, sözlerini şöyle tamamladı: "Biz de bu ülkenin insanlarıyız ve ülkemizi çok seviyoruz. Ben ülkem için canımı vermeye hazırım. Eğer dava açılacaksa ve bu dava sonuçlanacaksa tabi ki de açarım. Çünkü benim şahsi kişiliğime, sanatıma, statüme hakaret olarak kabul ediyorum bunu. Saçmasapan bir şey bu yazıklar olsun. Bunu yapan insanların fantezileri var herhalde. Biranda Ergenekoncu oldum inanılmaz bir şey. Bakalım daha kimlerin ismi yer alacak. Ama yani artık çüş, çüş yazıklar olsun yani. Çüş benim ne alakam var. Çok güldüm, hem komik hem trajikomik şeyler. Bu ülkeye yazık oluyor."
  2. Dogrucudavut şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Politika Bilimi
    Sn.Mavi Olmayan Gökyüzü, Bunu söyleyebilmek yürek ister, dosdoğru ve bozulmamış bir vicdan ister. Helal olsun size! Eğer ülkemizde ve tüm dünyada sorunların çözümleri olacaksa, bu, sizin gibi objektif bakabilen, doğrudan yana, samimi, helal süt emmiş, bilgiye, gelişmeye açık insanlar sayesinde olacaktır. Saygılar ve Sevgiler.
  3. Sn.Demir Efe, Teşekkür ederim, tevecüh göstermişsiniz. Aynı şeyleri ben de sizin için söyleyecektim, yazılarınızı uzun süredir takip ediyorum, boş bir yazınıza rastlamadım. Ülkemizde ve dünyada çözümler olacaksa sizin gibi mantıklı arkadaşlar sayesinde olacaktır. Saygılar.
  4. Sn. Demir Efe, Haklısınız, böyle bir yanlış anlamaya meydan verebilecek tek cümlelik yorumlarımızdaki havada kalan ifadeleri tamamladığınız için teşekkürler. Keynesçi görüş "bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" diyen liberalizmi toparlamıştır doğrudur. Benim özellikle vurgulamaya çalıştığım, ülkemizde, geri kalmış yörelerde uygulanabilecek olan karma ekonomi tezidir. Bölgeler arası eşitsizliği gidermek ve bir burjuva sınıfı yaratmayı amaçlayan Atatürkçü görüştür. Bu görüş, devletin ön ayak olacağı, olmayan sermaye sınıfı yüzünden, kar güdüsüyle el atılamayacak alanlarda ve bölgelerde, öncelikle "Sosyal Fayda"'yı düşünerek yapacağı girişim ve yatırımlar sayesinde topyekün-homojen bir kalkınmayı hedefler bildiğiniz gibi. Ve iş rayına oturunca da bu kurumları, elverişli bölgelerde kar güdüsüyle doğal akışıyla oluşabilen yerli sermaye sınıfına devredilmesini öngörür. Ayrıca, bu tip kurumların, nükleer reaktörlerdeki kontrol çubukları benzeri, tröstleşmeyi önleyen bir işlevi de vardır serbest piyasa üzerinde. Dediğiniz gibi de işin aslı, motor gücü, üretmek ve üretim olmalıdır. Rekabet ve sermaye birikimi, tabii ki optimum yani hem ucuz hem de kaliteli malın piyasaya arzı için, teknolojik gelişme için önemlidir, ancak, artı değerin cazibesi yüzünden tröstleşme ya da sermayenin tek elde toplanması yani çok uluslu şirketler nedeniyle dünyanın başına gelenler (hem siyasal hem de çevresel ) göz önüne alınırsa bu sorunların çözümü için harcanan emek, zaman ve paranın da insanların ve devletin cebinden çıktığını da düşünmek gerektiğini ve bu yönüyle de, bu görüşün gelişmiş ülkeler için de bir çözüm olabileceğini düşünüyorum. Yani Kemalizmin de, Marksizmin de, Sosyalizmin de yanlış anlaşılmasından dolayı bu tür girişimlerin hemen "Sosyalizm" olarak damgalanması yanlıştır. Saygılar.
  5. Budur. Ben böyle net ifade etmeyi becerememiştim. Tebrikler!
  6. Değerli Arkadaşım, Bu tavrınıza bayılıyorum. "Anlamak için dinlemek" ve "Anlayarak tartışmak" kesinlikle doğruya ulaşmamızı sağlar. Yoksa kısır tartışmaların ötesine geçmez, boşa emek ve zaman kaybı olur yazdıklarımız. Saygılar ve Sevgiler.
  7. Değerli Arkadaşım, Bu da Ergenekon komedisi zaten! Em.Orgnrl. Özden Örnek'e ait olduğu söylenen darbe günlüklerini, Paşa kendisi yalanlıyor, savcılık soruşturmayı sürdürüyor bu günlükler hakkında ama işin tuhafı, Paşa'yı içeri almıyorlar ya da sorgulamıyorlar. Soruşturma kapsamında Genelkurmay Başkanlığı’na gönderilen belgelerden çoğunun, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yazışma usulleri taklit edilerek veya bilgisayar teknikleriyle kurgulanarak oluşturulduğu belirlenmiş... Ve türlü sahtekârlıklar ortaya konmuş! "Bir zamanlar; Deniz Kuvvetlerimiz'in komutanlığını yapmış birisi… Bay Örnek; anılarını yazmış; burada da darbecilerden söz etmiş. Bunun günlüklerini birileri ele geçirmiş; Fethullahçı basına sızdırmış. Bu iddialar doğru ise Bay Örnek darbecileri niye ihbar etmemiş… İhbar etmeyerek suçu ve suçluyu gizlemiş olmuyor mu? Tıpkı Özkök gibi… Ama Bay Örnek'in konumu da çok ilginç… Oğullarından Tolga Örnek'in yaptığı filmlerin giderini Başbakan Erdoğan'ın çok yakını olan işadamı Ahmet Çalık karşılıyormuş. Ahmet Çalık; Sabah-atv'yi devlet bankalarının kredileriyle alan bir işadamı. Yetmedi, yetmedi… Bu darbe günlüğü tutan Bay Örnek'in küçük oğlu da Bursa Gaz Şirketi'nde yönetim kurulu üyesi imiş. Şu Allah'ın işine bakın ki Bursa Gaz da Ahmet Çalık'ın imiş… Yani günlükçü Örnek'in oğulları ile Başbakan Erdoğan'ın adamları arasında sıkı bir para bağı oluşmuş. İş bununla kalmamış… Bay Örnek'in karısının istimlak edilen bir işyeri nedeniyle, Başbakan Erdoğan 2003 yılında bu aileye 75 milyar daha para ödetmiş. Afiyet olsun; güle güle yesinler… Lakin; darbeden söz eden bu paşaya Ergenekon savcısı Öz hiçbir şey demiyor. Onu içeri alıp sorgulamıyor. Yani; hükümetle şiir gibi olanlar, darbeden uzak tutulurken, komutanlıkları dönemlerinde gericilere karşı sert tavırlar gösteren Tolon Paşa ile Eruygur Paşa hapse tıkılıyor. Amerika'ya karşı çıkan paşalar… Avrupa Birliği'nin PKK karşısındaki tavrını eleştiren paşalar… PKK ile mücadele eden paşalar terörist ilan ediliyor. İstanbul Başsavcısı; *'Siz bu tür terörü bilmezsiniz; onu ancak biz biliriz! *' anlamında işin içine dalıveriyor. Kuşatmanın küresel boyutunu görebiliyor musunuz? NE BİLGİSAYARMIŞ AMA… Ergenekon davasının görüleceği mahkeme bilgisayarda belirlenmiş. Ve kura da 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne çıkmış. Şu Allah'ın işine bakın ki bu mahkeme de Ergenekon savcısı kimlerin tutuklanmasını istemiş ise onlar için tutuklama kararı veren mahkeme imiş. Demek ki günümüzün bilgisayarları bile akıllanmış. Makine bir bakıyor; iki bakıyor; Başbakan Erdoğan'ı kızdırmamak için kurayı getirip 13. konduruyor. Türkiye'nin bilgisayarları bile işini biliyor, vesselam… GİZLİ TANIK-YALANCI TANIK Atatürkçüleri kanlı katiller gibi göstermeye kalkışanlar; minarenin kılıfını da önceden hazırladılar. Tanık Koruma Programı adıyla hazırlanan iş; meğer Ergenekoncuları mahkum ettirmek için planlanmış imiş. Ergenekoncu gösterilenleri mahkum edebilmek için tanıklar bulunacak… Bunların sesi bile değiştirilecek… Yüzleri gerektiğinde ameliyat ettirilecek, kimlikleri yenilenecek… Kimden koruyorsunuz bu tanıklarınızı? PKK'dan mı? Yoksa; tanık koruma adı altında yalancı tanık aramak peşinde misiniz? Meclis çoğunluğuna dayanıp böyle kanunlar çıkartarak cumhuriyetçileri mahkum ettirmeye kalkışmayınız. Yalancının mumu ancak yatsıya kadar yanar." Rıza ZELYUT-Web Siteme Git Bir de, acaba ilk önce siyaseti beceremeyenler yüzünden mi asker siyasetle ilgilenmek zorunda kalmış ona da bakmak lazım. Bu olay, tavuk-yumurta hadisesi olmasa gerek.
  8. Sn. Alp Noyan, Baştan şunu söyleyelim önce, Türkiyede tek ulus vardır o da Türk ulusu! Sen Tatarsan ben de Türkmenim başka bir vatandaşımız da Kürt! Bunlar, Türk Ulusu içindeki etnik gruplardır. Kürtlerin de, Tatarların da, Türkmenlerin de, Lazların da, Çerkezlerin de daha saymayacağım her etnik grubun kendi dillerini geliştirmesi tabii ki haktır. Mevzuatta olmasa bile yanlış uygulamaları ya da demokrasi bilinci olmayan insanlarımızın yok saymasını tasvip ediyor değiliz. Bu yanlış uygulama ve anlamalar, kutuplaşmalar terör yok edilmedikçe ortadan kaldırılamaz. Ancak, tekrar vurguluyorum, Türkiyede Tatar ulusu yoktur, Türkmen ulusu yoktur, Kürt ulusu yoktur, Çerkez ulusu yoktur. Bu etnik gruplerden mürekkep TÜRK ULUSU vardır. Amerikan Ulusu nasıl oluyorsa Türk Ulusu da vardır. O kadar demokratça(!) konuştuktan sonra bu ne şimdi! Resmen aşağılama! Göktürk alfabesinin ne alakası var?
  9. Sn.Mavi Olmayan Gökyüzü, Sonuç olarak "bu halklar ( Türkler, Zazalar, Kürtler ) tarih boyunca birlikte gelmişler, aynı coğrafyada yaşamışlar, mücadeleleri birbirine denk düşmüş ve aynı sıkıntıları ve sevinçleri yaşamışlar; kısacası, bunların arasında gerçek bir kardeşlik bağı oluşmuştur" dersek yanlış mı olur. Kesinlikle katılıyorum. Kesinlikle katılıyorum. Bu bir ayrılık deklarasyonu mu? Yapmamız gereken birliğimizi bozmadan, bu asimilasyona engel olmanın koşullarını belirlemek olmasın?
  10. Sn.Mavi Olmayan Gökyüzü, Derlemeleriniz ve çalışmalarınız güzel. Ek bilgi olarak şunu ekleyebiliriz sanırım. Goranice (Kürtçe: Hewramî), Kürtçe, Zazaca, Gilanice gibi İrani Diller'in Kuzeybatı grubuna ait bir dildir. Iran - Irak sınırındaki Hawraman Dağlarında konuşulan bu dil, oldukça zengin bir geçmişe sahiptir. Şu aralar yok olmakla karşı karşıya olan Goranice, Medlerin Dilliyle 33%lük benzerlik taşır. Yazdığınız kaynaklara göre Goranice ile Zazaca (Dımli) arasında yakınlık olduğuna göre ve Goraniler de Kürtlerden ayrı olduğuna göre, Zazaların da Kürtlerden ayrı olduğu sonucu çıkar burdan. İrani Dillerin Coğrafi Dağılımı
  11. Çok doğru bir benzetme
  12. PKK sadece terör örgütü değildir. Hafife alınmamalıdır.Avrupadaki ve Türkiyede büyükşehirlerdeki sivil örgütlenmeleri, sahip olduğu uyuşturucu mafyası ile her türlü psikolojik savaşı başarıyla uygulayan, uluslararası destekli bir yapılanmadır. Güneydoğuda yaşanan çatışmalar, gerilla savaşıdır.Bu savaş, Türk devleti ve milleti ile terörist arasındadır. Türk devleti ile Kürt asıllı Türkler arasında değildir.8 yıl önce, OHAL köyleri yakmadı, mezraları yaktı. Bu mezralar, teröristin saklanmasına, sivil halkın arasına karışmasına olanak sağlıyordu. Boşaltılan mezralardaki vatandaşlara sahip çıkılmadı, kötü davranıldı doğrudur, adeta PKK?nın kucağına itildi o ayrı konu. Batı illerine göçen vatandaşlar, buralardaki PKK sivil milisler tarafından markaja alınmaktadır. Devlet sahip çıkmadığı için bunların bulduğu işlerde çalışan Kürt vatandaşlarımızdan topladıkları paralar, askerimize kurşun olarak geri dönmektedir.Bu insanların dağa çıkmasının DTP nin kapatılması ile ilgisi şu dur; Bu vatandaşlarımıza sürekli olarak "Devlet sizi eziyor, haklarınızı kısıtlıyor, partinizi kapatıyor, PKK sizin için çalışıyor, savaşı kazanacağız, devlet kuracağız" denerek ayrılık tohumları ekilmektedir. Başka bir deyişle, Türk Ulusundan ayrı bir Kürt Ulusu yaratılmak istenmektedir. Öte yandan, diğer vatandaşların bu insanları dışlaması da ya da daha doğrusu aşırı milliyetçi ve ırkçıların, bu insanları düşman olarak görmesi de bu propagandayı haklı çıkarmaya yaramaktadır.Yine bu dışlamadan dolayı, varoşlarda illegaliteye (yasadışı işlere) sapanlar ise yine bu kutuplaşmayı haklı göstermektedir. Sivil toplum kuruluşları yoluyla da demokrat düşünceli aydın vatandaşlarımıza, Kürt haklarından, ekonomik haksızlıklardan, üst düzey kültürel federasyondan dem vurularak, sanki "Kürt hakları verilirse PKK savaşı bitirecek" gibi bir hava yaratılmak istenmekte ve sorun, bir demokratikleşme sorunu olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. Bu PKK?nın psikolojik savaşıdır.Bu yolla, kamuoyu yaratıp, Askere baskı yapılmasını sağlayıp, TSK'nın operasyon yapmasını engellemektir hedef. Türkiye'de şeriatçı, ırkçı parti kurmak yasaktır. AKP'nin nasıl %47'ye ulaşıp laik Cumhuriyeti zorladığı göz önüne alınırsa, herhangi bir ırkçı veya bölücü bir partinin de oyları kapıp Türkiyeyi zorlaması işten bile değildir. Bunun sebebi, eğitimsizliktir. Çünkü, tam anlamıyla demokrasi için,oyunu makarnaya, una, cennet vaadine, cehennem korkusuna, baskıya satmayan, ağanın, şeyhin, tarikat liderinin, bilmem ne reisinin sözüyle hareket etmeyen, demokrasi ve vatandaşlık bilincine sahip, şikayet mekanizmasını işleten bireyler lazımdır. DTP'nin kuruluş felsefesinde, iç tüzüğünde, parti programında bölgesel olduğu, bir etnik grubun partisi olduğu ibareleri asla yoktur, olamaz da. Çünkü anayasamıza, partiler kanununa aykırıdır. Öyle olsa zaten baştan reddedilir, öyle bir parti kurulamaz. Burda yapılan takiyye diye tabir ettiğim hadise budur. Yani, bunlar kanunlara göre yasal ideolojik bir sol parti görünümünde meclise girip, mecliste ise dokunulmazlıklara sığınarak, bölgesel, ırksal söylemlerde bulunmuşlar sonra da anayasal merciler tarafından hesap sorulduğunda bunu antidemokratik olarak gösterme çabasında olmuşlar ve Kürt halkını temsil ettikleri iddiasıyla yasaklamaları Kürt halkına yapılan bir şeymiş gibi gösterip, AB'yi yanlarına çekerek dürüst olmayan, kurnazca ve haince bir tutum içerisine girmişlerdir yıllardır. AKP de bu paralelde düşünülmelidir. Cumhuriyet, gerçek demokrasi için halkı eğitim ve feodal yapıyı yıkma yönünde girişimlerde bulunmuştur. Bunlar, ne yazık ki, tamamlanamamış projelerdir. Devletin, toprak reformları, köy enstitüleri, başta tek parti olan CHP?nin içindeki muhafazakar ve toprak ağalarından oluşan kanat tarafından muhalefetle karşılanmış, bu kanatın CHP?den ayrılıp DP?yi kurması ve 1950?de iktidara gelmesiyle son bulmuştur.Bu yüzden tüm yurtta, Cumhuriyetin, sağlıklı demokrasi için, vatandaşı çekmek istediği bilinç düzeyine bir türlü gelinememiş, doğu ve güney doğuda ise egemen olan ağalık, şeyhlik, töre gibi kurumlardan oluşan feodalite nedeniyle bu bölge gelişememiş, fabrikalar açılamamış, istihdam olanakları yaratılamamış, yoksulluk kader olmuştur. İktidardaki sağ partiler içindeki ağalar, şeyhler, halkın oyunu ipotek altına almışlar, yapılacak reformları ise, bir yandan halka, "Devlet/Türkler, Kürtleri, Kürt kültürünü yoketmek istiyor"u işleyip, diğer yandan da devlete "bak isyan çıkar ha, halk karşı çıkıyor" tehditiyle önlemişlerdir. Feodal zümre, bu yolla kendi egemenliklerini sürdürmüşlerdir. Buna en basit örnek, töre cinayetleridir. Bölgede kadının adı yoktur. Devlet töre cinayetlerini önlemeye çalıştığında ise "Bu Kürdün geleneğidir, kültürüdür"denerek karşı çıkılmaktadır. Doğrudur, 12 eylülden sonra, tüm yurtta yapılan insan hakları ihlalleri ve gelen yasaklar, bölgede, Kürtlerde zaten verilen gazlarla yaratılmış olan bu potansiyel kullanılarak PKK terörüne zemin oluşturmuştur. Yani, etki tepkiyi, şiddet şiddeti doğurmuştur. Bu sorunun çözümü TSK?nın teröristle masaya oturması olamaz. Bu sorunun çözümü kültürel haklar verilmesi de değildir. Çözüm, Kürt vatandaşlarımıza başta aş, iş, sevgi, anlayış ve ırkçı-dinsel anlayıştan uzak çağdaş bir eğitim vermekten başlar. Çünkü, insan hakları sıralamasında, YAŞAM HAKKI, KÜLTÜREL HAKTAN ÖNCE GELİR. PKK'nın kaynağı bu şekilde kurutulabilir. Bir Kürt Ulusu yaratılarak değil! Türk Ulusundan ayrı bir Kürt Ulusu olması ya ayrı devleti ya da Federasyonu gerektirir. Buna hemen itiraz edilecektir biliyorum ve bunu da tartışmaya hazırım. Çünkü, iş burada düğümleniyor. Bu düğüm çözülmedikçe sorun anlaşılamaz. Çözüm tüm ( Türk, Kürt, Çerkez, Arap, Laz, Türkmen, Tatar vs. ) vatandaşlarımızın doğru ( tam bağımsızlıkçı, demokrat, ulusçu) siyasal partiyi seçmeleri, böyle bir parti yoksa da sivil bir oluşumla yeni bir siyasal parti kurmalarıyla olabilir ancak. Saygılar.
  13. Sn.Dayı gerçekten komik! ama olan millete olacak. Etibankın, Sümerbankın işlevinden çıkarılıp yok edilmesinden tutun, ülkedeki geri kalmışlığa, bölgeler arası eşitsizliğe sebep olanlar şimdi kendi elleriyle yarattıkları kaosu çözmeye çalışıyorlar. Bankadan vazgeçtim, babalar gibi satarım diyenler stratejik önemi olan kurumları dahi yabancıya sattılar. Karma ekonomiyi çağdışı görenler, şimdi Amerikadaki devlet müdahalesini tartışıyor. Bu yaşananlar, Atatürkün 85 yıl önce ortaya koyduğu modelin sadece geri kalmış ülkeler için değil gelişmiş ülkeler için de örnek alınması gerektiğini ortaya koyuyor. Bizdeki kör ideoloji saplantısı değil, kendilerine akıl ve bilimi mürşit yapan insanların modeli. Yıllardır yavaş yavaş Cumhuriyetin kurumlarını tasfiye edip, bugünki kaos ortamına sebep olan mandacı zihniyet, şimdi güvendikleri dağlara yağan kara şaşıyorlar. Gerçekten trajikomik! Saygılar.
  14. Sn.Dipnot, PKK sadece terör örgütü değildir. Hafife alınmamalıdır.Avrupadaki ve Türkiyede büyükşehirlerdeki sivil örgütlenmeleri, sahip olduğu uyuşturucu mafyası ile her türlü psikolojik savaşı başarıyla uygulayan, uluslararası destekli bir yapılanmadır. Güneydoğuda yaşanan çatışmalar, gerilla savaşıdır.Bu savaş, Türk devleti ve milleti ile terörist arasındadır. Türk devleti ile Kürt asıllı Türkler arasında değildir.8 yıl önce, OHAL köyleri yakmadı, mezraları yaktı. Bu mezralar, teröristin saklanmasına, sivil halkın arasına karışmasına olanak sağlıyordu. Boşaltılan mezralardaki vatandaşlara sahip çıkılmadı, kötü davranıldı doğrudur, adeta PKK?nın kucağına itildi o ayrı konu. Batı illerine göçen vatandaşlar, buralardaki PKK sivil milisler tarafından markaja alınmaktadır. Devlet sahip çıkmadığı için bunların bulduğu işlerde çalışan Kürt vatandaşlarımızdan topladıkları paralar, askerimize kurşun olarak geri dönmektedir.Bu insanların dağa çıkmasının DTP nin kapatılması ile ilgisi şu dur; Bu vatandaşlarımıza sürekli olarak "Devlet sizi eziyor, haklarınızı kısıtlıyor, partinizi kapatıyor, PKK sizin için çalışıyor, savaşı kazanacağız, devlet kuracağız" denerek ayrılık tohumları ekilmektedir. Başka bir deyişle, Türk Ulusundan ayrı bir Kürt Ulusu yaratılmak istenmektedir. Öte yandan, diğer vatandaşların bu insanları dışlaması da ya da daha doğrusu aşırı milliyetçi ve ırkçıların, bu insanları düşman olarak görmesi de bu propagandayı haklı çıkarmaya yaramaktadır.Yine bu dışlamadan dolayı, varoşlarda illegaliteye (yasadışı işlere) sapanlar ise yine bu kutuplaşmayı haklı göstermektedir. Sivil toplum kuruluşları yoluyla da demokrat düşünceli aydın vatandaşlarımıza, Kürt haklarından, ekonomik haksızlıklardan, üst düzey kültürel federasyondan dem vurularak, sanki "Kürt hakları verilirse PKK savaşı bitirecek" gibi bir hava yaratılmak istenmekte ve sorun, bir demokratikleşme sorunu olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. Bu PKK?nın psikolojik savaşıdır.Bu yolla, kamuoyu yaratıp, Askere baskı yapılmasını sağlayıp, TSK'nın operasyon yapmasını engellemektir hedef. Türkiye'de şeriatçı, ırkçı parti kurmak yasaktır. AKP'nin nasıl %47'ye ulaşıp laik Cumhuriyeti zorladığı göz önüne alınırsa, herhangi bir ırkçı veya bölücü bir partinin de oyları kapıp Türkiyeyi zorlaması işten bile değildir. Bunun sebebi, eğitimsizliktir. Çünkü, tam anlamıyla demokrasi için,oyunu makarnaya, una, cennet vaadine, cehennem korkusuna, baskıya satmayan, ağanın, şeyhin, tarikat liderinin, bilmem ne reisinin sözüyle hareket etmeyen, demokrasi ve vatandaşlık bilincine sahip, şikayet mekanizmasını işleten bireyler lazımdır. DTP'nin kuruluş felsefesinde, iç tüzüğünde, parti programında bölgesel olduğu, bir etnik grubun partisi olduğu ibareleri asla yoktur, olamaz da. Çünkü anayasamıza, partiler kanununa aykırıdır. Öyle olsa zaten baştan reddedilir, öyle bir parti kurulamaz. Burda yapılan takiyye diye tabir ettiğim hadise budur. Yani, bunlar kanunlara göre yasal ideolojik bir sol parti görünümünde meclise girip, mecliste ise dokunulmazlıklara sığınarak, bölgesel, ırksal söylemlerde bulunmuşlar sonra da anayasal merciler tarafından hesap sorulduğunda bunu antidemokratik olarak gösterme çabasında olmuşlar ve Kürt halkını temsil ettikleri iddiasıyla yasaklamaları Kürt halkına yapılan bir şeymiş gibi gösterip, AB'yi yanlarına çekerek dürüst olmayan, kurnazca ve haince bir tutum içerisine girmişlerdir yıllardır. AKP de bu paralelde düşünülmelidir. Cumhuriyet, gerçek demokrasi için halkı eğitim ve feodal yapıyı yıkma yönünde girişimlerde bulunmuştur. Bunlar, ne yazık ki, tamamlanamamış projelerdir. Devletin, toprak reformları, köy enstitüleri, başta tek parti olan CHP?nin içindeki muhafazakar ve toprak ağalarından oluşan kanat tarafından muhalefetle karşılanmış, bu kanatın CHP?den ayrılıp DP?yi kurması ve 1950?de iktidara gelmesiyle son bulmuştur.Bu yüzden tüm yurtta, Cumhuriyetin, sağlıklı demokrasi için, vatandaşı çekmek istediği bilinç düzeyine bir türlü gelinememiş, doğu ve güney doğuda ise egemen olan ağalık, şeyhlik, töre gibi kurumlardan oluşan feodalite nedeniyle bu bölge gelişememiş, fabrikalar açılamamış, istihdam olanakları yaratılamamış, yoksulluk kader olmuştur. İktidardaki sağ partiler içindeki ağalar, şeyhler, halkın oyunu ipotek altına almışlar, yapılacak reformları ise, bir yandan halka, "Devlet/Türkler, Kürtleri, Kürt kültürünü yoketmek istiyor"u işleyip, diğer yandan da devlete "bak isyan çıkar ha, halk karşı çıkıyor" tehditiyle önlemişlerdir. Feodal zümre, bu yolla kendi egemenliklerini sürdürmüşlerdir. Buna en basit örnek, töre cinayetleridir. Bölgede kadının adı yoktur. Devlet töre cinayetlerini önlemeye çalıştığında ise "Bu Kürdün geleneğidir, kültürüdür"denerek karşı çıkılmaktadır. Doğrudur, 12 eylülden sonra, tüm yurtta yapılan insan hakları ihlalleri ve gelen yasaklar, bölgede, Kürtlerde zaten verilen gazlarla yaratılmış olan bu potansiyel kullanılarak PKK terörüne zemin oluşturmuştur. Yani, etki tepkiyi, şiddet şiddeti doğurmuştur. Bu sorunun çözümü TSK?nın teröristle masaya oturması olamaz. Bu sorunun çözümü kültürel haklar verilmesi de değildir. Çözüm, Kürt vatandaşlarımıza başta aş, iş, sevgi, anlayış ve ırkçı-dinsel anlayıştan uzak çağdaş bir eğitim vermekten başlar. Çünkü, insan hakları sıralamasında, YAŞAM HAKKI, KÜLTÜREL HAKTAN ÖNCE GELİR. PKK'nın kaynağı bu şekilde kurutulabilir. Bir Kürt Ulusu yaratılarak değil! Türk Ulusundan ayrı bir Kürt Ulusu olması ya ayrı devleti ya da Federasyonu gerektirir. Buna hemen itiraz edilecektir biliyorum ve bunu da tartışmaya hazırım. Çünkü, iş burada düğümleniyor. Bu düğüm çözülmedikçe sorun anlaşılamaz. Çözüm tüm ( Türk, Kürt, Çerkez, Arap, Laz, Türkmen, Tatar vs. ) vatandaşlarımızın doğru ( tam bağımsızlıkçı, demokrat, ulusçu) siyasal partiyi seçmeleri, böyle bir parti yoksa da sivil bir oluşumla yeni bir siyasal parti kurmalarıyla olabilir ancak. Saygılar.
  15. Sn.Dipnot, PKK sadece terör örgütü değildir. Hafife alınmamalıdır.Avrupadaki ve Türkiyede büyükşehirlerdeki sivil örgütlenmeleri, sahip olduğu uyuşturucu mafyası ile her türlü psikolojik savaşı başarıyla uygulayan, uluslararası destekli bir yapılanmadır. Güneydoğuda yaşanan çatışmalar, gerilla savaşıdır.Bu savaş, Türk devleti ve milleti ile terörist arasındadır. Türk devleti ile Kürt asıllı Türkler arasında değildir.8 yıl önce, OHAL köyleri yakmadı, mezraları yaktı. Bu mezralar, teröristin saklanmasına, sivil halkın arasına karışmasına olanak sağlıyordu. Boşaltılan mezralardaki vatandaşlara sahip çıkılmadı, kötü davranıldı doğrudur, adeta PKK?nın kucağına itildi o ayrı konu. Batı illerine göçen vatandaşlar, buralardaki PKK sivil milisler tarafından markaja alınmaktadır. Devlet sahip çıkmadığı için bunların bulduğu işlerde çalışan Kürt vatandaşlarımızdan topladıkları paralar, askerimize kurşun olarak geri dönmektedir.Bu insanların dağa çıkmasının DTP nin kapatılması ile ilgisi şu dur; Bu vatandaşlarımıza sürekli olarak "Devlet sizi eziyor, haklarınızı kısıtlıyor, partinizi kapatıyor, PKK sizin için çalışıyor, savaşı kazanacağız, devlet kuracağız" denerek ayrılık tohumları ekilmektedir. Başka bir deyişle, Türk Ulusundan ayrı bir Kürt Ulusu yaratılmak istenmektedir. Öte yandan, diğer vatandaşların bu insanları dışlaması da ya da daha doğrusu aşırı milliyetçi ve ırkçıların, bu insanları düşman olarak görmesi de bu propagandayı haklı çıkarmaya yaramaktadır.Yine bu dışlamadan dolayı, varoşlarda illegaliteye (yasadışı işlere) sapanlar ise yine bu kutuplaşmayı haklı göstermektedir. Sivil toplum kuruluşları yoluyla da demokrat düşünceli aydın vatandaşlarımıza, Kürt haklarından, ekonomik haksızlıklardan, üst düzey kültürel federasyondan dem vurularak, sanki "Kürt hakları verilirse PKK savaşı bitirecek" gibi bir hava yaratılmak istenmekte ve sorun, bir demokratikleşme sorunu olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. Bu PKK?nın psikolojik savaşıdır.Bu yolla, kamuoyu yaratıp, Askere baskı yapılmasını sağlayıp, TSK'nın operasyon yapmasını engellemektir hedef. Türkiye'de şeriatçı, ırkçı parti kurmak yasaktır. AKP'nin nasıl %47'ye ulaşıp laik Cumhuriyeti zorladığı göz önüne alınırsa, herhangi bir ırkçı veya bölücü bir partinin de oyları kapıp Türkiyeyi zorlaması işten bile değildir. Bunun sebebi, eğitimsizliktir. Çünkü, tam anlamıyla demokrasi için,oyunu makarnaya, una, cennet vaadine, cehennem korkusuna, baskıya satmayan, ağanın, şeyhin, tarikat liderinin, bilmem ne reisinin sözüyle hareket etmeyen, demokrasi ve vatandaşlık bilincine sahip, şikayet mekanizmasını işleten bireyler lazımdır. DTP'nin kuruluş felsefesinde, iç tüzüğünde, parti programında bölgesel olduğu, bir etnik grubun partisi olduğu ibareleri asla yoktur, olamaz da. Çünkü anayasamıza, partiler kanununa aykırıdır. Öyle olsa zaten baştan reddedilir, öyle bir parti kurulamaz. Burda yapılan takiyye diye tabir ettiğim hadise budur. Yani, bunlar kanunlara göre yasal ideolojik bir sol parti görünümünde meclise girip, mecliste ise dokunulmazlıklara sığınarak, bölgesel, ırksal söylemlerde bulunmuşlar sonra da anayasal merciler tarafından hesap sorulduğunda bunu antidemokratik olarak gösterme çabasında olmuşlar ve Kürt halkını temsil ettikleri iddiasıyla yasaklamaları Kürt halkına yapılan bir şeymiş gibi gösterip, AB'yi yanlarına çekerek dürüst olmayan, kurnazca ve haince bir tutum içerisine girmişlerdir yıllardır. AKP de bu paralelde düşünülmelidir. Cumhuriyet, gerçek demokrasi için halkı eğitim ve feodal yapıyı yıkma yönünde girişimlerde bulunmuştur. Bunlar, ne yazık ki, tamamlanamamış projelerdir. Devletin, toprak reformları, köy enstitüleri, başta tek parti olan CHP?nin içindeki muhafazakar ve toprak ağalarından oluşan kanat tarafından muhalefetle karşılanmış, bu kanatın CHP?den ayrılıp DP?yi kurması ve 1950?de iktidara gelmesiyle son bulmuştur.Bu yüzden tüm yurtta, Cumhuriyetin, sağlıklı demokrasi için, vatandaşı çekmek istediği bilinç düzeyine bir türlü gelinememiş, doğu ve güney doğuda ise egemen olan ağalık, şeyhlik, töre gibi kurumlardan oluşan feodalite nedeniyle bu bölge gelişememiş, fabrikalar açılamamış, istihdam olanakları yaratılamamış, yoksulluk kader olmuştur. İktidardaki sağ partiler içindeki ağalar, şeyhler, halkın oyunu ipotek altına almışlar, yapılacak reformları ise, bir yandan halka, "Devlet/Türkler, Kürtleri, Kürt kültürünü yoketmek istiyor"u işleyip, diğer yandan da devlete "bak isyan çıkar ha, halk karşı çıkıyor" tehditiyle önlemişlerdir. Feodal zümre, bu yolla kendi egemenliklerini sürdürmüşlerdir. Buna en basit örnek, töre cinayetleridir. Bölgede kadının adı yoktur. Devlet töre cinayetlerini önlemeye çalıştığında ise "Bu Kürdün geleneğidir, kültürüdür"denerek karşı çıkılmaktadır. Doğrudur, 12 eylülden sonra, tüm yurtta yapılan insan hakları ihlalleri ve gelen yasaklar, bölgede, Kürtlerde zaten verilen gazlarla yaratılmış olan bu potansiyel kullanılarak PKK terörüne zemin oluşturmuştur. Yani, etki tepkiyi, şiddet şiddeti doğurmuştur. Bu sorunun çözümü TSK?nın teröristle masaya oturması olamaz. Bu sorunun çözümü kültürel haklar verilmesi de değildir. Çözüm, Kürt vatandaşlarımıza başta aş, iş, sevgi, anlayış ve ırkçı-dinsel anlayıştan uzak çağdaş bir eğitim vermekten başlar. Çünkü, insan hakları sıralamasında, YAŞAM HAKKI, KÜLTÜREL HAKTAN ÖNCE GELİR. PKK'nın kaynağı bu şekilde kurutulabilir. Bir Kürt Ulusu yaratılarak değil! Türk Ulusundan ayrı bir Kürt Ulusu olması ya ayrı devleti ya da Federasyonu gerektirir. Buna hemen itiraz edilecektir biliyorum ve bunu da tartışmaya hazırım. Çünkü, iş burada düğümleniyor. Bu düğüm çözülmedikçe sorun anlaşılamaz. Çözüm tüm ( Türk, Kürt, Çerkez, Arap, Laz, Türkmen, Tatar vs. ) vatandaşlarımızın doğru ( tam bağımsızlıkçı, demokrat, ulusçu) siyasal partiyi seçmeleri, böyle bir parti yoksa da sivil bir oluşumla yeni bir siyasal parti kurmalarıyla olabilir ancak. Saygılar.
  16. FATİH ÜREK CIA AJANI MI? YA MÜJDE’NİN ENİŞTESİ? 05.09.2008 12:01:00 Medyatava yazarı Selda Uskan, Müjde Ar’ın bir anısını yazdı… “Hala çok şaşkınım, Rus istihbaratıyla ve MİT ile ilişkilerim varmış, ben ajan mıyım neyim? demiş şekerler şekeri Fatih Ürek. Ergenekon dosyasında onun da adı geçmiş meğer! Okuyunca aklıma, sevgili Müjde’nin bir Amerika seyahati dönüşü anlattıkları geldi. En az Aysel Gürel kadar ‘çatlak’ ve onun kadar esprili teyzesinin, daha doğrusu eniştesinin başına gelenler… Bu günün neşesi olarak kabul buyurunuz sevgili Medyatava okurları… Okuyacaklarınız, Müjde Ar’ın ağzından bizzat dinlediğimiz bir casusluk hikayesi. Tabii ki komik! En az Fatih Ürek’in gizli ajan olması kadar güldürükçü. Müjde anlatıyor; “Aysel Amerika’ya kız kardeşinin yanına gitmişti… Teyzemle tutturdular ‘Sen de gel’ diye. Gittim bu iki çatlak ne yapıyor diye… Uçak alana indi, merdivenlerinde göründüğüm anda, ortalığı ayağa kaldıran bir çığlık! İkisi bir ağızdan, ‘Müjdeee buradayız buradayız’ diye bağırıyorlar. İlk anda gördüğüm bir kalabalık. Annemle teyzem ortalarında… Çevrelerinde onları hayretle izleyen Amerikan halkı, bana sesleniyorlar onları göreyim diye… Ay görmemek ne mümkün! Artık annemi biliyorsunuz saçını başını ama teyzem daha fena! Üstünde uzun yellim yelalim elbiseler, saçlar belinde ve iki tel. Bir tutamı kırmızı, bir tutamı yeşil. Her neyse çıktık yola eve geliyoruz, eniştemi sordum. ‘Yok o’ dedi teyzem ‘Arizona’da hapiste. Casusluktan sorgulanıyor!’ Gülme krizim geçince anlattılar. Şimdi bu manyak teyzem ve o sessiz sakin kocası, işte öyle tarlalık bir yerde otobanda araba ile gidiyorlar… Tabii bizimkinin çenesi hiç durmuyor. Derken enişteye bir sinir geliyor. Durduruyor arabayı, teyzemin elini bağlıyor, ağzını da bantlıyor, arka koltuğa atıyor. Teyzem rahat durur mu orada, bu sefer tekmeliyor adamın ensesini arkadan. Enişte, arabanın direksiyon hakimiyetini kaybediyor ve yolda yalpalayarak ilerlemeye başlıyorlar. O sırada üstte dolaşan asayiş helikopteri bizimkileri fark ediyor. Duruyor eniştem, polis geliyor, teyzemin ağzının bandını çıkarır çıkarmaz bizimki parmağı ile kocasını gösterip; ‘Tutuklayın Rus Casusudur’ diyor. Sonrası malum.. Eniştenin tek suçu iyi derecede Rusça bilmesi… Tabii bir de teyzemle evlenmesi.” Yazarın notu; Ergenekon’dan böyle birkaç Fatih Ürek daha çıkarsa, dosyanın içeriği giderek Müjde’nin teyze hikayesi gibi olmayacak mı sizce e? Bir de; Müjde üstteki anısını anlatırken Sezen’le beraberdik. Sezuş, Müjde’nin son cümlesinde yavaşça masadan tüymeğe davranmış ve beni de kolumdan çekiştirmişti, “Kalk kızım, aileyi gördün di mi? Bunların hepsi deli. Kalk yakında bu arkadaşımız de böyle olacak, anladın soya çekim, biz görüşmeyelim bununla…” Fatih Ürek malum Erzurumlu, acaba Ermeni dönmesi olabilir mi? Gerçi bizim için insan olması önemli ama...
  17. PKK sadece terör örgütü değildir. Hafife alınmamalıdır.Avrupadaki ve Türkiyede büyükşehirlerdeki sivil örgütlenmeleri, sahip olduğu uyuşturucu mafyası ile her türlü psikolojik savaşı başarıyla uygulayan, uluslararası destekli bir yapılanmadır. Güneydoğuda yaşanan çatışmalar, gerilla savaşıdır.Bu savaş, Türk devleti ve milleti ile terörist arasındadır. Türk devleti ile Kürt asıllı Türkler arasında değildir.8 yıl önce, OHAL köyleri yakmadı, mezraları yaktı. Bu mezralar, teröristin saklanmasına, sivil halkın arasına karışmasına olanak sağlıyordu. Boşaltılan mezralardaki vatandaşlara sahip çıkılmadı, kötü davranıldı doğrudur, adeta PKK?nın kucağına itildi o ayrı konu. Batı illerine göçen vatandaşlar, buralardaki PKK sivil milisler tarafından markaja alınmaktadır. Devlet sahip çıkmadığı için bunların bulduğu işlerde çalışan Kürt vatandaşlarımızdan topladıkları paralar, askerimize kurşun olarak geri dönmektedir.Bu insanların dağa çıkmasının DTP nin kapatılması ile ilgisi yoktur. Bu vatandaşlarımıza sürekli olarak ?Devlet sizi eziyor, haklarınızı kısıtlıyor, PKK sizin için çalışıyor, savaşı kazanacağız, devlet kuracağız? denerek ayrılık tohumları ekilmektedir. Başka bir deyişle, Türk Ulusundan ayrı bir Kürt Ulusu yaratılmak istenmektedir. Öte yandan, diğer vatandaşların bu insanları dışlaması da ya da daha doğrusu aşırı milliyetçi ve ırkçıların, bu insanları düşman olarak görmesi de bu propagandayı haklı çıkarmaya yaramaktadır.Yine bu dışlamadan dolayı, varoşlarda illegaliteye (yasadışı işlere) sapanlar ise yine bu kutuplaşmayı haklı göstermektedir. Sivil toplum kuruluşları yoluyla da demokrat düşünceli aydın vatandaşlarımıza, Kürt haklarından, ekonomik haksızlıklardan, üst düzey kültürel federasyondan dem vurularak, sanki ?Kürt hakları? verilirse PKK savaşı bitirecek" gibi bir hava yaratılmak istenmekte ve sorun, bir demokratikleşme sorunu olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. Bu PKK?nın psikolojik savaşıdır.Bu yolla, kamuoyu yaratıp, Askere baskı yapılmasını sağlayıp, TSK?nın operasyon yapmasını engellemektir hedef. Türkiye?de şeriatçı, ırkçı parti kurmak yasaktır. AKP?nin nasıl %47?ye ulaşıp laik Cumhuriyeti zorladığı göz önüne alınırsa, herhangi bir ırkçı veya bölücü bir partinin de oyları kapıp Türkiyeyi zorlaması işten bile değildir. Bunun sebebi, eğitimsizliktir. Çünkü, tam anlamıyla demokrasi için,oyunu makarnaya, una, cennet vaadine, cehennem korkusuna, baskıya satmayan, ağanın, şeyhin, tarikat liderinin, bilmem ne reisinin sözüyle hareket etmeyen, demokrasi ve vatandaşlık bilincine sahip, şikayet mekanizmasını işleten bireyler lazımdır. DTP'nin kuruluş felsefesinde, iç tüzüğünde, parti programında bölgesel olduğu, bir etnik grubun partisi olduğu ibareleri asla yoktur, olamaz da. Çünkü anayasamıza, partiler kanununa aykırıdır. Öyle olsa zaten baştan reddedilir, öyle bir parti kurulamaz. Burda yapılan takiyye diye tabir ettiğim hadise budur. Yani, bunlar kanunlara göre yasal ideolojik bir sol parti görünümünde meclise girip, mecliste ise dokunulmazlıklara sığınarak, bölgesel, ırksal söylemlerde bulunmuşlar sonra da anayasal merciler tarafından hesap sorulduğunda bunu antidemokratik olarak gösterme çabasında olmuşlar ve Kürt halkını temsil ettikleri iddiasıyla yasaklamaları Kürt halkına yapılan bir şeymiş gibi gösterip, AB'yi yanlarına çekerek dürüst olmayan, kurnazca ve haince bir tutum içerisine girmişlerdir yıllardır. AKP de bu paralelde düşünülmelidir. Cumhuriyet, gerçek demokrasi için halkı eğitim ve feodal yapıyı yıkma yönünde girişimlerde bulunmuştur. Bunlar, ne yazık ki, tamamlanamamış projelerdir. Devletin, toprak reformları, köy enstitüleri, başta tek parti olan CHP?nin içindeki muhafazakar ve toprak ağalarından oluşan kanat tarafından muhalefetle karşılanmış, bu kanatın CHP?den ayrılıp DP?yi kurması ve 1950?de iktidara gelmesiyle son bulmuştur.Bu yüzden tüm yurtta, Cumhuriyetin, sağlıklı demokrasi için, vatandaşı çekmek istediği bilinç düzeyine bir türlü gelinememiş, doğu ve güney doğuda ise egemen olan ağalık, şeyhlik, töre gibi kurumlardan oluşan feodalite nedeniyle bu bölge gelişememiş, fabrikalar açılamamış, istihdam olanakları yaratılamamış, yoksulluk kader olmuştur. İktidardaki sağ partiler içindeki ağalar, şeyhler, halkın oyunu ipotek altına almışlar, yapılacak reformları ise, bir yandan halka, "Devlet/Türkler, Kürtleri, Kürt kültürünü yoketmek istiyor"u işleyip, diğer yandan da devlete "bak isyan çıkar ha, halk karşı çıkıyor" tehditiyle önlemişlerdir. Feodal zümre, bu yolla kendi egemenliklerini sürdürmüşlerdir. Buna en basit örnek, töre cinayetleridir. Bölgede kadının adı yoktur. Devlet töre cinayetlerini önlemeye çalıştığında ise "Bu Kürdün geleneğidir, kültürüdür"denerek karşı çıkılmaktadır. Doğrudur, 12 eylülden sonra, tüm yurtta yapılan insan hakları ihlalleri ve gelen yasaklar, bölgede, Kürtlerde zaten verilen gazlarla yaratılmış olan bu potansiyeli kullanarak PKK terörüne zemin oluşturmuştur. Yani, etki tepkiyi, şiddet şiddeti doğurmuştur. Bu sorunun çözümü TSK?nın teröristle masaya oturması olamaz. Bu sorunun çözümü kültürel haklar verilmesi de değildir. Çözüm, Kürt vatandaşlarımıza başta aş, iş, sevgi, anlayış ve ırkçı-dinsel anlayıştan uzak çağdaş bir eğitim vermekten başlar. Çünkü, insan hakları sıralamasında, YAŞAM HAKKI, KÜLTÜREL HAKTAN ÖNCE GELİR. PKK?nın kaynağı bu şekilde kurutulabilir. Bir Kürt Ulusu yaratılarak değil! Türk Ulusundan ayrı bir Kürt Ulusu olması ya ayrı devleti ya da Federasyonu gerektirir. Buna hemen itiraz edilecektir biliyorum ve bunu da tartışmaya hazırım. Çünkü, iş burada düğümleniyor. Bu düğüm çözülmedikçe sorun anlaşılamaz. Çözüm tüm ( Türk, Kürt, Çerkez, Arap, Laz, Türkmen, Tatar vs. ) vatandaşlarımızın doğru ( tam bağımsızlıkçı, demokrat, ulusçu) siyasal partiyi seçmeleri, böyle bir parti yoksa da sivil bir oluşumla yeni bir siyasal parti kurmalarıyla olabilir ancak. Saygılar.
  18. Darbe günlüklerinin düzmece olduğu anlaşıldı, o ayrı konu. Asker, siyasetçiler, siyasetle uğraşmayı beceremediği için siyaset yapar. Bu da Türkiye gerçeği! Doğru, zihniyet değiştirmesi gereken biziz, bizleriz, halkımızdır. Çünkü, işkence yapanlar da bu halkın içinden çıkar, işkenceye göz yuman hükümetler de.
  19. Ben darbe iyidir mi dedim? 12 Eylül darbesi ABD destekli bir darbedir. Antikomünist karakterdedir.Komünizmden kaçarken Şeriatçılara, PKK terörüne yol açmıştır.Ama en azından ülke iç savaşa sürüklenmemiştir, öyle yada böyle Cumhuriyet devam etmiştir. Bunu defalarca söyledi. Onları silahlandırıp kadın, erkek, çocuk nasıl savunma yaptıklarını kaç kere anlattı. Erdal Sarızeybek'i nasıl izlediniz anlamadım gerçekten? Kamerayı kullanan korucu muymuş? Ayrıca, korucu olsa bile, görüntüsünü çektiği bölge 2 km uzaktaki Bayraktepe, oraya gidip çatışmaya destek verebilme durumu yok. Biraz mantık lütfen! O mayınları PKK döşüyor o kıyılara. Asker, sınır ötesine çıkıp takip etmesin diye. Asker katır dolaştırıp geçebiliyor oralardan ancak.
  20. Sn.Dipnot, PKK sadece terör örgütü değildir. Hafife alınmamalıdır.Avrupadaki ve Türkiyede büyükşehirlerdeki sivil örgütlenmeleri, sahip olduğu uyuşturucu mafyası ile her türlü psikolojik savaşı başarıyla uygulayan, uluslararası destekli bir yapılanmadır. Güneydoğuda yaşanan çatışmalar, gerilla savaşıdır.Bu savaş, Türk devleti ve milleti ile terörist arasındadır. Türk devleti ile Kürt asıllı Türkler arasında değildir.8 yıl önce, OHAL köyleri yakmadı, mezraları yaktı. Bu mezralar, teröristin saklanmasına, sivil halkın arasına karışmasına olanak sağlıyordu. Boşaltılan mezralardaki vatandaşlara sahip çıkılmadı, kötü davranıldı doğrudur, adeta PKK?nın kucağına itildi o ayrı konu. Batı illerine göçen vatandaşlar, buralardaki PKK sivil milisler tarafından markaja alınmaktadır. Devlet sahip çıkmadığı için bunların bulduğu işlerde çalışan Kürt vatandaşlarımızdan topladıkları paralar, askerimize kurşun olarak geri dönmektedir.Bu insanların dağa çıkmasının DTP nin kapatılması ile ilgisi yoktur. Bu vatandaşlarımıza sürekli olarak ?Devlet sizi eziyor, haklarınızı kısıtlıyor, PKK sizin için çalışıyor, savaşı kazanacağız, devlet kuracağız? denerek ayrılık tohumları ekilmektedir. Başka bir deyişle, Türk Ulusundan ayrı bir Kürt Ulusu yaratılmak istenmektedir. Öte yandan, diğer vatandaşların bu insanları dışlaması da ya da daha doğrusu aşırı milliyetçi ve ırkçıların, bu insanları düşman olarak görmesi de bu propagandayı haklı çıkarmaya yaramaktadır.Yine bu dışlamadan dolayı, varoşlarda illegaliteye (yasadışı işlere) sapanlar ise yine bu kutuplaşmayı haklı göstermektedir. Sivil toplum kuruluşları yoluyla da demokrat düşünceli aydın vatandaşlarımıza, Kürt haklarından, ekonomik haksızlıklardan, üst düzey kültürel federasyondan dem vurularak, sanki ?Kürt hakları? verilirse PKK savaşı bitirecek" gibi bir hava yaratılmak istenmekte ve sorun, bir demokratikleşme sorunu olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. Bu PKK?nın psikolojik savaşıdır.Bu yolla, kamuoyu yaratıp, Askere baskı yapılmasını sağlayıp, TSK?nın operasyon yapmasını engellemektir hedef. Türkiye?de şeriatçı, ırkçı parti kurmak yasaktır. AKP?nin nasıl %47?ye ulaşıp laik Cumhuriyeti zorladığı göz önüne alınırsa, herhangi bir ırkçı veya bölücü bir partinin de oyları kapıp Türkiyeyi zorlaması işten bile değildir. Bunun sebebi, eğitimsizliktir. Çünkü, tam anlamıyla demokrasi için,oyunu makarnaya, una, cennet vaadine, cehennem korkusuna, baskıya satmayan, ağanın, şeyhin, tarikat liderinin, bilmem ne reisinin sözüyle hareket etmeyen, demokrasi ve vatandaşlık bilincine sahip, şikayet mekanizmasını işleten bireyler lazımdır. DTP'nin kuruluş felsefesinde, iç tüzüğünde, parti programında bölgesel olduğu, bir etnik grubun partisi olduğu ibareleri asla yoktur, olamaz da. Çünkü anayasamıza, partiler kanununa aykırıdır. Öyle olsa zaten baştan reddedilir, öyle bir parti kurulamaz. Burda yapılan takiyye diye tabir ettiğim hadise budur. Yani, bunlar kanunlara göre yasal ideolojik bir sol parti görünümünde meclise girip, mecliste ise dokunulmazlıklara sığınarak, bölgesel, ırksal söylemlerde bulunmuşlar sonra da anayasal merciler tarafından hesap sorulduğunda bunu antidemokratik olarak gösterme çabasında olmuşlar ve Kürt halkını temsil ettikleri iddiasıyla yasaklamaları Kürt halkına yapılan bir şeymiş gibi gösterip, AB'yi yanlarına çekerek dürüst olmayan, kurnazca ve haince bir tutum içerisine girmişlerdir yıllardır. AKP de bu paralelde düşünülmelidir. Cumhuriyet, gerçek demokrasi için halkı eğitim ve feodal yapıyı yıkma yönünde girişimlerde bulunmuştur. Bunlar, ne yazık ki, tamamlanamamış projelerdir. Devletin, toprak reformları, köy enstitüleri, başta tek parti olan CHP?nin içindeki muhafazakar ve toprak ağalarından oluşan kanat tarafından muhalefetle karşılanmış, bu kanatın CHP?den ayrılıp DP?yi kurması ve 1950?de iktidara gelmesiyle son bulmuştur.Bu yüzden tüm yurtta, Cumhuriyetin, sağlıklı demokrasi için, vatandaşı çekmek istediği bilinç düzeyine bir türlü gelinememiş, doğu ve güney doğuda ise egemen olan ağalık, şeyhlik, töre gibi kurumlardan oluşan feodalite nedeniyle bu bölge gelişememiş, fabrikalar açılamamış, istihdam olanakları yaratılamamış, yoksulluk kader olmuştur. İktidardaki sağ partiler içindeki ağalar, şeyhler, halkın oyunu ipotek altına almışlar, yapılacak reformları ise, bir yandan halka, "Devlet/Türkler, Kürtleri, Kürt kültürünü yoketmek istiyor"u işleyip, diğer yandan da devlete "bak isyan çıkar ha, halk karşı çıkıyor" tehditiyle önlemişlerdir. Feodal zümre, bu yolla kendi egemenliklerini sürdürmüşlerdir. Buna en basit örnek, töre cinayetleridir. Bölgede kadının adı yoktur. Devlet töre cinayetlerini önlemeye çalıştığında ise "Bu Kürdün geleneğidir, kültürüdür"denerek karşı çıkılmaktadır. Doğrudur, 12 eylülden sonra, tüm yurtta yapılan insan hakları ihlalleri ve gelen yasaklar, bölgede, Kürtlerde zaten verilen gazlarla yaratılmış olan bu potansiyeli kullanarak PKK terörüne zemin oluşturmuştur. Yani, etki tepkiyi, şiddet şiddeti doğurmuştur. Bu sorunun çözümü TSK?nın teröristle masaya oturması olamaz. Bu sorunun çözümü kültürel haklar verilmesi de değildir. Çözüm, Kürt vatandaşlarımıza başta aş, iş, sevgi, anlayış ve ırkçı-dinsel anlayıştan uzak çağdaş bir eğitim vermekten başlar. Çünkü, insan hakları sıralamasında, YAŞAM HAKKI, KÜLTÜREL HAKTAN ÖNCE GELİR. PKK?nın kaynağı bu şekilde kurutulabilir. Bir Kürt Ulusu yaratılarak değil! Türk Ulusundan ayrı bir Kürt Ulusu olması ya ayrı devleti ya da Federasyonu gerektirir. Buna hemen itiraz edilecektir biliyorum ve bunu da tartışmaya hazırım. Çünkü, iş burada düğümleniyor. Bu düğüm çözülmedikçe sorun anlaşılamaz. Çözüm tüm ( Türk, Kürt, Çerkez, Arap, Laz, Türkmen, Tatar vs. ) vatandaşlarımızın doğru ( tam bağımsızlıkçı, demokrat, ulusçu) siyasal partiyi seçmeleri, böyle bir parti yoksa da sivil bir oluşumla yeni bir siyasal parti kurmalarıyla olabilir ancak. Saygılar.
  21. Öncelikle, aman efendim müsaade sizin diyeyim Askerlik yaptığınıza sevindim, nerde yaptınız? Güneydoğuda mı? Sn. Gugukçuk, ABD üslerinin ülkemizde olmasına eyvallah diyen var mı? ABD konsolosluklarının olması gayet doğal, her ülkede var, üsle aynı şey değildir. Ben ABD düşmanı değilim. Diplomasiyi keselim demişmiyim. Üs başka birşeydir, konsolosluk başka, yapmayın. Hükümetin, Cumhuriyetle hesabı olduğundan, Cumhuriyetin kalan tek kalesi olan Ordumuza, her fırsatta kamuoyu desteğini azaltma yönünde yapıcı olmayan eleştirileri, yandaş medyayı kullanarak yaptırması ve yapması düşündürücüdür. Teröristlerin ekmeğine yağ sürecek bu tutum, vatan hainliğiyle eşdeğerdir, yani suç teşkil eder. Bunu yapan herkes için geçerlidir. Erdal Sarızeybeki nasıl izlediniz, Sn.Gugukçuk? Adam, Aktütün'e yakın olan bir korucu köyünden bahsetti, Üzümlü köyü, askerle beraber savaşmış, kendi yurdunu, kendi köyünü koruyan. En sonunda bırakıp gitmek zorunda kalmışlar. Kim köyünü, yaşadığı toprağı bırakıp gitmek ister Sn.Gugukçuk? O boşaltıldı dediğiniz köyler, köy değil, mezra, mezra! Teröriste yataklık eden, teröristin rahatça saklanabildiği mezralar! Teknik bilgi için teşekkürler. Asker, Bertrant Russelden daha uyanık olmalı ki, askeri birliklerde cep telefonu yasaktır, Sn.Gugukçuk! ( Bertrant Russelı severim, iyi bir matematikçi ve aynı zamanda iyi bir düşünürdür yanlış anlaşılmayın ) Şu an, anlık istihbarat paylaşımı var ABD ile. Şimdi diyeceksiniz ki hani ABD, PKK'nın arkasındaydı. ABD, konjüktürel davranır, bugün PKK'ya Barzaniye katılın diye baskı yapmaktadır. Bu yüzden, bizimle işbirliği yapıyor, şimdilik. Dediğim gibi oradaki köylerdeki Kürtler, vatanını, köyünü, toprağını koruyan, şehitler vermiş Türk vatandaşlarıdır. Arada işbirlikçi çıkmıyor mu? Elbette, olabilir. Ama, birkaç kişi için de böyle vatansever bir köyü boşaltmak insafsizlik olur, çünkü boşaltıldıktan sonra devlet bu insanlara maalesef sahip çıkmamaktadır. Son cümlenizden, orduya eleştirilerinizin yapıcı yönde olduğunu görüyorum ve bu beni sevindirdi. Evet yeni Genelkurmay başkanımız akıllı ve zeki bir komutan, doğru adımlar atacağına ben de inanıyorum. Saygılar.
  22. Fatih Ürek işkence, Tatlıses fuhuş ekibindeymiş! Ergenekon iddianamesinde adı geçmeyen isim neredeyse yok... Ergenekon iddianamesinde adı geçmeyen bir isim kalmadı desek yeridir. İddianamenin ek klasörlerindeki belgelerde Kadir İnanır’dan Sezen Aksu’ya kadar pek çok ünlü isim karşımıza çıkmış durumda. Belgelerde “işkenceci” olarak adı geçen bazı isimlere merak edip sorduk: “Burada adınızın geçmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?” Çoğunun bundan haberi bile yoktu. Bir grup ise sinirlenip sorularımızı yanıtsız bıraktı. Yanıt veren “işkenceciler” ise özetle “Bunlar tamamen deli saçması” dedi Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün evinde elde edilen örgüt dökümanları içerisinde “Arenadaki Sanat Gladio Sanatçıları” isimli dokümanın “İstihbarat Örgütlerinin Fuhuş ve Eğlence Sektörü Bağlantıları” başlığı altında Nükhet Duru, Nuri Sesigüzel, İbrahim Tatlıses, Sibel Can, Gülben Ergen, Sezen Aksu, Emel Sayın, Ayman Artun, Lüks Nermin, Terzi Mualla, Kenan Kalav, Turgut Demirağ, Leyla Sayar, Rüçhan Çamay gibi birçok kişinin özel hayatları, etnik kimlikleri ve ideolojik düşünceleri ile ilgili fişleme yapıldığı görülüyor. Ergenekon iddianamesinin delil klasörlerinde “İçinde MİT geçen belgeler” klasöründe dava ile alakası olmayan sayısız belge de yer aldı. Sanıkların evlerine yapılan baskınlarda her türlü doküman hiçbir elemeden geçirilmeden toplanınca, davayla alakası olmayan belgeler de klasörlerde yer aldı. Sempatik tavırlarıyla bilinen sanatçılar belgelerde azılı işkenceciler arasında gösteriliyor. “41 trilyon dolar aldılar, Rus hükümeti ile işbirliği yaptılar” 404 nolu klasörde yer alan belge, “İnsanlık tarihinin en büyük vahşetini 7,5 yıldan bu yana aldıkları 41 trilyon dolar karşılığı tamamen suçsuz bir insana karşı Türk hükümeti ve MİT müsteşarı adına uygulayan ve uygulatan ve Rus hükümeti ile işbirliği yapanların listesi ve aldıkları vahşet ücretleri” başlığını taşıyor. Belgede sanatçısından işadamına, sporcusundan politikacısına ve avukatına kadar yüzlerce kişinin adı yer alıyor. Ölüm işkencesine ve vahşetine katılan MİT’çi sanatçılar listesinde göze ilk çarpan isim ise yılan dansıyla tanınan Fatih Ürek. Hülya Avşar, Müjde Ar, Sibel Can, Yıldız Tilbe, Emel Sayın... Avukat-yazar Gürkan Tanyeli imzasıyla delil klasörüne giren listede isimlerin yanında aldıkları vahşet ücretleri de yer alıyor. Avukatlar ve MİT görevlileriyle başlayan liste ilerledikçe ortaya atılan isimler de komikleşmeye başlıyor. Azılı işkenceciler listesinde birçok ismin yanı sıra Kadir İnanır, Lale Mansur, Hüner Coşkuner, Yeşim Salkım, Zuhal Olcay, Sibel Can, Hülya Avşar, Müjde Ar, Hande Ataizi, Emel Sayın, Ferhan Şensoy, Yıldız Tilbe, Ayşen Gruda, Tarık Tarcan, Göksel Arsoy gibi sanatçılar da bulunuyor. Listenin devam eden kısmında bir başka başlık ise “Azılının azılısının azılısı işkenceliler”. Futbolcu Oğuz Çetin, Fikri Sağlar, Halis Toprak, Fatma Girik, İlhan Cavcav, Özer Çiller ve merhum Osman Yağmurdereli de listede yer alan isimler arasında. Listede 1343 isim yer alıyor Kenan Evren, Çevik Bir, Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Mesut Yılmaz gibi isimlerin bulunduğu listede bazı isimlerin yanına kaç diş kırdıkları da not edilmiş. Ölüm işkencesine ve vahşetine katılan MİT’çi sanatçılar listesinde Şener Şen gibi bir komedi üstadı da bulunuyor. Siyaset, politika, spor, iş dünyası ve akademisyenlerin olduğu listede 1343 isim yer alıyor. Erdoğan’a 20 milyar dolar, Baykal’a 100 milyon dolar Listede göze çarpan ilginç isimler ve aldıkları ileri sürülen ücretler şöyle: Yekta Güngör Özden 30 katrilyon, Şenkal Atasagun 2 kentrilyon lira, Emre Taner 20 kentrilyon lira, Sönmez Köksal 100 milyon dolar, Tayyip Erdoğan 20 milyar dolar, Abdullah Gül 20 milyar dolar, Mesut Yılmaz 100 milyon dolar, Bülent Ecevit 100 milyon dolar, Deniz Baykal 100 milyon dolar, Rus erkek işkenceci Aleksandr Kalaşnikof 10 kentrilyon lira, Mehmet Ali Şahin 100 katrilyon lira, Abdüllatif Şener 100 katrilyon lira. “Ben ne anlarım kırbaçtan?” Fatih Ürek Bana yönelik iddiaları öğrendiğimde evdeydim ve çok gülesim geldi. İki gün şaşırdım ne oluyor diye? İddialı bir şekilde nasıl işkence yapıyormuşuz? Ben de merak ediyorum. Benimle birlikte birçok sanatçının adı geçiyor. Bu rezillikten başka bir şey değil. Sanatçı arkadaşlarla toplu bir hareket yapılırsa ben de katılırım. Bunlar hayal mahsulü şeyler. Buna devlet büyükleri bile çok gülüyordur. Ergenekon olayının daha ne olduğunu anlamış değilim. Anlamak da istemiyorum. Çünkü ne diyeceğimi de bilemiyorum. Kısaca saçma sapan bir şey. Ergenekon’da ismi geçenlerin hiçbirini tanımıyorum. Benim ne işim olur öyle şeylerle? Sahneme çıkar, insanları eğlendiririm. Ne anlarım kırbaçtan... “Benim gibi işkenceden nefret eden bir insana bunu yakıştırmaları çok ayıp” Ayşen Gruda Benim böyle bir olaydan haberim bile yok. Adımın iddianamede geçtiğini şu an sizden duyuyorum. Benim Ergenekon’la ne ilişkim olabilir ki? Ben mi işkenceciymişim? Ben mi? İşkenceci mi? Bu bir şaka herhalde. Türkiye’nin çok sevdiği bir komedyen nasıl bir işkenceci olabilir? Bu olacak şey değil. Sizce ben kime işkence etmiş olabilirim? İşkenceden nefret eden, özgürlükten yana olan bir insana bunu nasıl yakıştırabilirler? Ayıptır, ayıp. Artık “suyu” çıktı diyelim ve kapatalım bu konuyu. Ergenekon’la ilgili genel olarak fikrim olamıyor. Kafam çok karışık, anlayamıyorum. Buralara kadar gelen bir şeyle ilgili bir fikir olabilir mi? Ne fikrim olabilir? Bu kadar suyu çıkan bir şeyi ciddiye bile almıyorum. Dinlemiyorum bile artık. Çok ayıp. “Deli saçması bir şey” Kadir İnanır Cumhuriyet gazetesinde çıkan haberde duydum ve avukatım aracılığıyla tekzip yolladık. Deli saçması bir şey... Herkese ********* atıyorlar. Önüne gelene çamur atıyorlar ve deli saçması bir şey olduğu için hiç ciddiye almıyorum. Üstüne gidilecek resmi bir şey yok ortada. Ben de birine bir çamur atayım, başka bir gazetede çıksın bu da böyle bir şey. Yineliyorum, deli saçması bir şey... “Benim ismim geçmiyor” Hande Ataizi Hiç öyle bir şey hakında yorum yapmak istemiyorum. Ergenekon davasında benim ismim falan geçmiyor. Böyle bir şey söz konusu olamaz. Herhalde dalga geçiyorsunuz benim hiç alakam yok. Saçma sapan bir şey, konuşmak istemiyorum. İyice araştırmanızı yapın ondan sonra arayın. “Ergenekon’da bir benim adım eksikti” İlhan Cavcav Ergenekon olayında bir benim adım eksikti. Ben de karıştım iyi oldu. Şu an benim adımın geçtiğini ilk defa sizden duyuyorum. İşkenceci olarak adım gösteriliyormuş hem de. Ben 58 yıldır ticaretle uğraşan, namusuyla, şerefiyle çalışan, devletin hiçbir kademesiyle iş yapmayan, değirmen sanayiiyle uğraşan Türkiye’nin en önemli işadamlarından biriyim, benim Ergenekon’la falan hiçbir ilgim yok, olamaz da. Her vatandaş gibi ben de Ergenekon olaylarının bir an önce sonuçlanmasını merakla bekliyorum. “Ergenekon’la işim olmaz” Nuri Sesigüzel İsmimin geçtiğini gazetede okudum. Ergenekon’la hiçbir şekilde işim olmaz. Memleketini seven vergisini ödeyen, sözüne sadık birisiyim. Devletle ilgili yıkıcı ve zarar verici bir şekilde hiç kimseyle tartışmadım, konuşmadım. Bunlar hayal ürünü şeyler... Devletle ilgili bir tek kötü bir telefon kaydımı bulsunlar her türlü cezaya razıyım. Bütün bu olayların ortaya çıkmasında fayda var. Yapanın yanında kalmaması lazım. “Adımın geçmesine hiçbir anlam veremiyorum” Lale Mansur Geçenlerde bir gazeteci arayıp “Ergenekon’a adınız karışmış” dedi ve bu şekilde duydum. Yurtdışındaydım. Benim dışımda Şener Şen, Zuhal Olcay, Fatih Ürek gibi isimler de varmış. Buna hiçbir anlam veremedim. Üstelik bir işkenceci olarak adımız geçiyormuş. Düşünce suçuyla ilgili DGM’ye gitmiştim bir kere, düşünce suçu konusunda aktiftim, acaba bundan dolayı mı diye düşündüm ilk başta ama bu da işkenceye girmez ki. Genel olarak Ergenekon olayı sayesinde aslında ülkede büyük adımlar atıldığını düşünüyorum. Yıllardır Veli Küçük adını duyuyoruz ve ilk kez birtakım tutuklanmalar oluyor. İlk kez bir general içeride ve yargılanıyor. Dokunulmazlığı olanlara dokunulmaya başlandı, bu açıdan bakarsak bence bu büyük bir adım Türkiye’de. Ergenekon çok köklü, çok eskiden kalma, insanların tamamen kendi çıkarları için çalıştığı, bayrak, milliyetçilik diyerek birtakım duyguları da sömürerek bazı işlerin yapıldığı bir yapılanma. Umarım bu işin derinine giderler, umarım bu iş böyle yüzeyde kalmaz. MİLLİYET
  23. Sn.Dipnot, Öncelikle son sözünüzü izninizle şu şekilde yazmak istiyorum: Bir de şu asla unutulmamalı: ''Her Kürt kökenli Türk, terörist değildir.'' Daha önceki başlıklardaki yorumlarımda tarihe baka baka bir hal oldum, onun için tarihi bir şey yazmayacağım artık, sıkıldım Ben genelde kişileri, olayları değil tümden gelen bütüncül bir bakış açısı ile olguları açıklamayı tercih ederim. Olayları ve kişileri ayrı ayrı analiz ederek, tüme varımla genel bir çözüme ulaşılamaz çünkü. Tarihe, diyalektik bakmak gerekir ama kaotik yanını da göz ardı etmemek gerekir, yoksa kısır tartışmalardan sonuç alınamaz. Şimdi, ben diyorum ki, bu Kürt kimliği nedir? Ulusal nitelikte midir, yoksa etnik anlamda mıdır? Öncelikle bunu belirlememiz lazım. Yani algılama nedir bu kimlikle ilgili? Adım adım gitmemiz lazım çözmek için. Saygılar.
  24. Bu bilgiler doğru. Burda sorun ne ABD, ne Rusya, ne İngiltere, ne de başkası. Şu anda emperyalizmi körükleyen, sanayi devrimi sonrası ileri kapitalist ülkelerde ortaya çıkan çok uluslu şirketlerin ürettikleri mamüller için, yeni pazarlar bulma çabasıdır. Sistem bunu gerektiriyor yani. Saygılar.
  25. Benim dedem de (büyükbabam), subay olarak o esirlerden biriymiş, tek gözünü kaybederek ordan kurtulup, onun üstüne bir de Kurtuluş savaşına katılıp gazi olmuş. Burdaki anlatılanları Avustralya devlet arşivleri de doğruluyor. -http://www.awm.gov.au/atwar/ww1.asp- -http://cas.awm.gov.au/photograph/J01208- -http://www.awm.gov.au/atwar/ww1.asp-

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.