İNTERLOCK tarafından postalanan herşey
-
RUHSAL MESAJLAR..
.. 61. alçakgönüllük tıpkı zengin ve bayındır toprak gibi büyük bir ülke de kabul edici ve sakindir. incelik sahibi kişi sakinliği ve ona yöneleni kabul etmesi sayesinde güçlünün üstesinden gelir. bir ülke başka bir ülkeyi diğer ülkeye yol vererek yenebilir; küçük bir ülke büyüğe teslim olup silahsızken bile onu yenebilir. yenenin muradı teslimiyet olmalı; ancak teslimiyetle karşı tarafın üstesinden gelinir. bayındır bir ulus kaynaklarını tam olarak kullanmak için daha kalabalık olmaya ihtiyaç duyabilirken böylesi doğal serveti olmayan ülke halkının gereksinimlerini karşılamaya ihtiyaç duyabilir. birlik içinde hareket ederek her ikisi de ihtiyaçlarına kavuşabilir. 62. hazineyi paylaşmak her şeyin kaynağı tao'dadır. o iyi için bir hazine muhtaçlar için bir sığınaktır. ünvanı övgüyle satın almak mümkünse de saygınlık iyi iş başararak kazanılır. tao'yu bulmamış diye hiç kimseden umudu kesmemek gerekir. armağanlar gönderilen kutlu günlerde kısrak ya da elmas yerine tao'nun öğretisini gönderin. doğanın yolunu ilk keşfettiğimizde biz, kabahatlerimizin geçmişte yani ait oldukları yerde kaldıklarını öğrendiğimiz için mutlu bir hazine bulduğumuzun farkına vardığımız için ise çok mutluyuz. 63. başlamak ve tamamlamak tasarlamadan hareket et; doğal bir şekilde çalış ve tatsızın tadını al; küçüğü büyüt; azı çok kıl ve acıyı itinayla ödüllendir. karmaşıktaki basiti ara ve küçük nesnelerde büyüklüğe er. zor işlerin bile kolaylıkla yapılması ve büyük eylemlerin küçük işlerden oluşması doğanın yoludur. bilge kişi büyüklüğe küçük işler misliyle katlanınca erer. kolayca verilen sözler en kolayca dönülenlerdir ve yeterince itinalı hareket etmemek ardından felaket gelmesine yol açar. bilge kişi sorunlarla ortaya çıktıkları gibi yüzleşir, bu sayede sorunlar ona sıkıntı olmaz. 64. gizemden ayrılmamak sorunlar ortaya çıkmadan önce kabul edilip ele alınırsa daha başlamadan kargaşanın önüne geçilebilir, o sayede huzur korunabilir. kırılganı incitmek kolaydır, küçüğü saçmak da. koca ağaçlar en küçük budaklardan biter; sekili bir bahçe bir küp topraktan çıkar, ve uçsuz bucaksız yolculuklar ilk adımı atmakla başlar. yapacaklarını kafasında kuran, kendi amacını yok eder; bir şeye sarılan, onu yitirmeye mahkumdur. bilge kişi kafasında yenmeyi kurmaz ki yenilsin, bir şeye sarılmaz ki yitirsin. bitirmek üzereyken bozgun kolaydır, onun için sadece başlangıçta değil, sonuna kadar itinayı elden bırakma. bilge kişi fikirlere sarılmanın değil arzularında özgür olmanın peşindedir. bilge kişi kaybolanları geri getirir ve tao'yu bulmalarına yardım eder. 65. erdemli yönetim zorla öğretmenin tao'ya ters olduğunu bildikleri için ilk bilgeler tao'nun yolunu öğretmeyi tasarlamadılar. devletin önünde iki yol vardır. ilki saman altından su yürüten kurnaz olup halkı aldatmayı tasarlamaktır. böyle yönetilirse, halk kurnazlaşır, ve yöneteni aldatmayı tasarlar. ülkeyi yönetmenin ikinci yolu, öyle içten pazarlıklı olmadan yönetmektir. erdemle yönetildikleri için böyle yönetilenler gerçekten mutlu olur, erdemli yönetim herkese karşı adildir ve böylece birliği sağlar. 66. arkadan önderlik etmek ırmağın ve akıntının hakimi denizdir, çünkü hepsinden alçaktadır. öğretmenin öğrencilerine yol göstermesinin en iyi yolu önde gitmelerine izin vermektir. yöneten bir bilge olduğunda halk baskı hissetmez; kendilerini iyi yöneteni destekler ve ondan hiç bıkmazlar. kendisine rakip çıkacak diye korkan kimsenin rekabetine karşı koyamaz. 67. üç kıymetli özellik doğanın yolundan gidenler üç özellikleriyle başkalarından ayrılırlar: çok merhametlidirler, çok tutumludurlar ve kimseyle yarışmayacak kadar yiğittirler. yiğitlikten merhamet doğar; tutumluluktan ise cömertlik; alçakgönüllülük arkadan önderlik etme isteği doğurur. merhametten uzak durup sadece kahramanlığı övmek, tutumlu olmayıp bencillik etmek hastaların işidir. alçakgönüllülük bilmeyip hep birinci olmaya çalışanlar hastadır. gerçek kahramanlık ve çok güçlü savunma sadece merhamet sahiplerinde görülebilir. insanlığı koruyup esirgemenin yolu merhametten geçer çünkü yaradan yenilgi yüzü göstermeyeceklerini merhamet silahıyla donatır. ..
-
RUHSAL MESAJLAR..
.. 55. gizemli erdem erdemli kişi yeni doğmuş bir çocuk gibidir, doğanın yolunda olup tao'nun yolundan dem vuranların yapacağı saldırılar ona dokunmaz. yeni doğmuş çocuğun kemikleri yumuşaktır, kasları bükülgendir ama kavrayışı sağlamdır; yaratıcılık ve yenilikçilikten doğduğunu bilmese de o bir bütündür. doğanın yolu çocuğun içindedir, onun için tüm gün bağırsa bile, ne sesi kısılır ne boğazı kurur. kalıcılıktan uyum doğar, uyumdan da aydınlanma. oradan oraya koşuşturmak bilgece değildir. soluğu tutmak bedeni gerer; çok enerji sarf ederse kişi tükenir, çünkü bu doğal olan yol değildir. tao'ya ters düşen doğal yıllarını yaşamaz. 56. erdemli pasiflik doğal yolu bilenlerin böbürlenmeye ihtiyacı yoktur, sadece çok az bilenler sıkça duyulurken; (böylece) bilge kişi çok az söyler, o da eğer bir şey söylerse. bir uyarıcı talep etmediğinden keskinliğini iyi yumaşatır, karmaşığı basite indirger, pırıltısını sönük görünecek şekilde saklar; tozu yatıştırır, tüm doğal şeylerle birlik halinde iken. aydınlanmaya* ulaşmış kişi (bunu yapmak için çabalamadan) arkadaş edinmekle ilgilenmez, ne de düşman kazanmakla; iy ya da kötü ile, övgü ya da suçlama ile. bu tür bir tarafsızlık insanın en üst halidir. 57. sadeleştirme insanlar doğal adalet ile yönetilmeli, ve savaş açılacaksa strateji ve taktikler kullanılmalıdır. kendini bilmek için, kişi kurnazca hareket etmemelidir. yasa ve yasakların sayısı ne kadar çoksa, orada yaşayan insanlar o derece yoksuldur. çarpışme ve savaşta silahlar ne kadar keskinse, ülkeyi kuşatan sorunlar o derece büyüktür. insanlar ne kadar kurnazca yönetilirlerse o kadar tuhaf şeyler olur ülkede. kurallar ve düzenlemeler ne kadar sertse, hırsızlık yapacakların sayısı o kadar yüksek olur. bu sebeple bilge kişi çabalamaz reform yapacağım diye, ama insanlara zihnin barışını öğretir, hayatlarından zevk almalarını sağlamak için. ihtirasları olmadığından o ne yaparsa doğaldır. kendine yeterlilik öğrettiğinden onu takip eden insanlar güzel ve sade bir hayata dönerler. 58. koşullara göre dönüşümler yöneticinin eli hafif olduğunda, insanlar didinmez, fakat ülke katı yönetildiği zaman, insanlar hilekarlıkla büyür. bilge kişinin hareketleri keskindir, ama hiç bir zaman kesici değildir, sivridirler ama hiç bir zaman delici değil, doğrudandırlar ama zorlamasız, ve kontrolsuz değildirler, parlaktırlar ama kör etmezler. budur bilge kişinin eylemi, çünkü o bilir ki nerede mutluluk varsa, orada sefalet ve ızdırap da vardır; nerede bulunursa dürüstlük, orada sahtekarlık için fırsat vardır, ve insanlar aldatılabilirler. bilge kişi bilir ki hiç kimse önceden söyleyemez şu an geleceğin ne sakladığını. 59. tao'yu korumak kendini ilerletme kaygısı yerine kendine hakim olma kaygısıyla hareket ederek önderlik etmek ve içtenlikle başkalarıyla ilgilenmek mümkündür. bu, erdemle hareket ederek ve eksik bir iş bırakmayarak olur. kökü açık görüşlüğe dayanan erdemli ve sağlam bir temel iyi önderliğin ve hem uzun hem de güçlü yaşamanın ön şartıdır. erdemi sınır bilmeyen kişi önderliğe en uygun olandır. tıpkı kabuk, ağacını koruduğu gibi dalınçı hayatında uygulaması sayesinde onun kökleri derinde, ve hayatı korumadadır. 60. yönetmek bir ülkeyi yönetmek için en küçük balığı kızartırmışçasına itinayla hareket etmek gerekir. eğer eylemler doğal yoldan yaklaşır ve gerçekleşirse kötülüğün gücü azalır, böylelikle hem yöneten hem yönetilen eşit derecede korunur. birinin erdemi öbürünü tazeleyeceğinden birbirleri için zararlı şeyler düşünmeyeceklerdir. ..
-
ERİŞİLMEZ İKON'UN SAHİFESİ.....
.. Bir emir, hamama gitme ihtiyacını duydu. Seher vakti, kölesine: "Sungur, uyan başını kaldır, hamam tasını, peştamalı, havluyu, kili, Altın'dan al da hamama gidelim, haydi." diye seslendi. Sungur, Altın'dan hamam tasıyla iyi bir peştamal ve havlu aldı. Beraberce yola düştüler. Yolda bir mescit vardı. Ezanda okunmaktaydı. Sungur ezan sesini duydu. Namaza pek düşkündü. Dedi ki: "Ey kuluna iltifatlarda, ihsanlarda bulunan beyim, sen şu dükkanda birazcık otur da ben namazı kılıvereyim." Bey, dükkânda oturdu. İmamla cemaat namazı kılıp camiden çıktılar. Sungur, kuşluk vaktine kadar içerde kaldı. Bey, bir müddet bekledi: "Sungur, neye dışarı çıkmıyorsun?" diye seslendi. Sungur, içerden: "Efendim, koyuvermiyorlar. Birazcık daha sabret, şimdi geliyorum. Beni beklemekte olduğunu biliyorum, unutmadım." dedi. Bey, tam yedi kere seslendi, bekledi, bekledi, seslendi. Nihayet Sungur'un bu cilvesinden usandı, âciz kaldı, sabrı tükendi. Sungur, beyin her seslenişinde: "Efendim, dışarı çıkacağım ama daha koyuvermiyorlar." diyordu. Bey: "Yahu, mescitte kimse kalmadı, koyvermeyen kim, seni orada kim tutuyor?" diye bağırdı. Sungur dedi ki: "Seni dışardan içeriye sokmayan yok mu? İşte beni de içerden dışarıya çıkarmayan o. Sana içeri girmeye izin vermeyen, benim de dışarı çıkmama mâni olmakta. Senin bu tarafa adım atmana müsaade etmeyen, benim de dışarıya adım atmama mâni oluyor!" Balıkları karaya çıkarmayan deniz, karadakileri de denize sokmamakta. Balığın aslı sudan, öbür hayvanların aslı topraktan. Bu işte hile ve düzene başvurmanın, tedbirlere girişmenin faydası yok ki! Kilit pek kuvvetli, açıcıda Allah. Teslimiyete yapışa gör, rıza göster! Tedbirini unuttun mu pirinden o taze bahtı bulur, devlete erişirsin. Kendini unuttun mu seni anarlar. Kul oldun mu azat ederler! Mesnevî 4. Cild Mevlânâ ..
-
THE GULLIVER'S SHIP..
vodoo-loa'cılar gecenin bi nısfında; "güm bede güm güm" ritmi uyarınca kös davullarının zarlarını estetik tokmaklama ile tedirgin ederler! niçün böylesi bir ritüele gereksinim vardır? loa'mız; gecelerimizin bazı bölümleri olan uyku vaziyetlerinde düşümüze giren ve ma'sum zihnimizi stilize raks hareketleriynen temazüc oluşturup teşevvüşler ile dağıtan bir güzel ve güzel olduğu kadar vamp hatunumuzdur! loa'mız; "hemen ve hep bana tapınınız!." der ve bazenleri tapmışızdır da bilememişizdir uyutmuştur acınıyoruz bize yazıktır! netice olaraktan; onbir ay üzerinde meş'um bir sulta kuran rama-dan kuşağında mara ve zalım kızları (entellektüel bilgi notu; furia'lar) umulmadık gece seanslarında/suarede loa kisvesinde düşlerimize giricek ve bizleri aldatmak içün herbişileri kucurlıyacıktır! maazallah.. neuzü-billâh.. işte loa'yı kovucu olan canımız herbişimiz vodoo'cularımızı sevelim koruyalım geldikçelerde onlara yenikuruş'larımızdan verebilelim her ne kadar sülâle boyu ve sıra ile ve yüzlerinde id-i-otic bir ifade ile; "valla o, ben değilim bak benim vesikam va ha! belki sıfatlarımız benziyo!" felan kelâmları ile bezdirip tırtıklıyor idiyseler de?! sonuç olarak: "vodoo-loa" sözcüğünden türemiş "davul" sözcüğünü literatürümüze katarak bizi uyaran müstesna kişilikler kadîm dostlarımız "houngan ve mambo" larımızı şükran ile ve ürpererek anıyor hepimizin mübarek ramadan'ının loa'sız geçmesini diliyorum ..
-
Ben güldüm, siz de gülün madem :)
- tülvent' in Dağarcığı
pencereden girdi mehtap bu evde hırsız var mehtapta pencerede oturmuş beni görüyorum kapıyı çalsam içerden ben çıkacağım içerden çıkacak beni ne kadar görmek istiyorum penceredeki beni uyandırmalıyım içerde hırsız var içerdeki hırsızın ben olacağından korkuyorum A.H. Çelebi güzel bi akşam dilerim.. ..- Noktalı yerleri dolduralım...
"Bir insanın Alem-ı Sır oluşu, onu sevmem ve saygı duymam için yeterli bir sebeptir."- ...canı derdinde!
hee yooo.. kıskananlar çatlasın.. kıskananlar çatlasın.. en yepisyeni fanım.. alem-i sır.. en büyük alem-i sır.. en nazik.. en kibar.. en gurur ve nefsinden uzak.. seni tanıdığıma seviniyorum arkadaş.. bi de beni fazla abartma.. sona şımarıp halıya felân sataşabiliyorum.. teşekkür ederim..- Merhaba
İNTERLOCK şurada cevap verdi: lastikjantdunyasi başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi Tanıyalımeewet..- 24 Temmuz 2011
izafî zaman-mekân illüzyonu.. sizi de kafalamış örtmenim.. böyle gidirseniz.. hiç bi zaman.. "sonun başlangıcını" göremezsiniz.. sn. Admin'imin dediği gibi.. bu fotoğrafın çekildiği gece.. tam iki kez yanınıza geldim.. diyorum.. inanmıyorsunuz.. peki..- Noktalı yerleri dolduralım...
"Bir insanın .. zeki, çevik ve ahlâklı oluşu, onu sevmem ve saygı duymam için yeterli bir sebeptir.."- Noktalı yerleri dolduralım...
en bi vefasız olduğunuz an.. o gece iki defa yanınıza geldim.. ilgilenmediniz bile.. çok eğleniyordunuz.. ne güzeldiniz.. fekat.. o gecenin ambiyansında ne bi kadar payım vardı.. itiraf ediniz reca ederim.. ben orada olmasaydım.. o kadar şenlik olmayacaktı değil mi? vefasız sizi efendim.. vefasız sizi örtmenim.. oof.. of..- 24 Temmuz 2011
- 24 Temmuz 2011
işte efendim.. gözü olanın gözü çıksın.. afiyet, bal, şeker olsun.. yarasın -ki belli yaramış da..- gözler hafiften çakmak.. sununda pek tabii yorgunluk olur.. yorgunluk; tahammülsüzlük.. tahammülsüzlük; tepki.. tepki de garibim İNTELOCK'a patlar.. bî vefa pozişına düşer.. n'apyım.. örtmenimdir severim.. kaderimdir çekerim..- Noktalı yerleri dolduralım...
teacher'in vurduğu yerde lâle biter efendim.. ben şikâyet etmemiştim ki.. sadece eliniz biraz! ağır dedim.. lüzumsuz ve zamansız ve garip espri anlayışım için.. ben çook özür dilerim.. ve gül tutan ellernizden üperim..- İNTERLOCK ÖZGÜN ŞİİRLERİ..
.. hadi winnie gidelim. geçerli hasar güzellik took my mind ilâveten sınırlı geniş boyutu ve objektif kromatik bir yağ ile şimdi ben gökyüzü üzeri hem vahşi türden aromalı soyağacında bir dal arıyorum adem-i istima' resim sergisindeyim kâbusumda ..- Ben güldüm, siz de gülün madem :)
- TUZAĞA DÜŞEN KUŞUN HİKÂYESİ..
.. Birisi tuzakla bir kuşu avladı. Kuş ona dedi ki: "Ey himmet sahibi, Sen nice öküz ve koyunlar yedin, kurban için pek çok develer kestin. Onlarla bile bir zaman doymamışken, bu fakîrin vücûdu seni hiç doyurmaz! Beni âzâd et, sana üç nasîhatte bulunayım; aptal mıyım, akıllı mıyım kanâat gelsin! Birinci nasîhati elindeyken, ikincisini ise duvar üzerinden; Üçüncü öğüdü de ağaç tepesinden söyliyeyim; böylece bu üç öğüt baht mumunun nûru olur!" Elindeyken şu şekilde konuştu: "Olmayacak şeye, kim söylerse söylesin inanma!" Birinci öğüt elinde tamamlanınca kuşu âzâd etti, o da duvara kondu. Dedi ki: "Geçmiş şeye gam çekme, senden gidene artık hasretlenme!" Sonra tekrar dedi ki: "Vücûdumda on dirhem ağırlığında kocaman bir inci var! Hem sana hem çocuklarına bir devletti; o öyle bir inci ki, yücelik menbaı idi! Fakat kaçırdın, o inci kısmetin olmadı; gerçekten onun bir benzeri yoktu!" Bunu duyunca adamcağız derdinden, hamile kadının doğururken feryâd edişi gibi inlemeye başlayınca, Kuş ona dedi ki: "Ben sana, geçmiş şeye gamlanıp üzülme demedim miydi? Geçen geçti! Öyleyse bu gam niye? Ya öğüdümü anlamadın veya sağırsın! Hem olmayacak söze inanma diye ettiğim ikinci öğüdümü hatırlasana! Kendi vücûdum üç dirhem bile gelmezken, içimde on dirhem inci nasıl bulunabilir?" Bunu üzerine adamcağız kendine gelip: "Hani üçüncü nasîhatin? Onu da söyle!" dedi. Kuş dedi ki: "Sanki ikisini pek iyi dinledin de üçüncü nasîhat bedavadan söylensin!" Gaafil bilgisize nasîhat etmek, çorak yere tohum saçmak gibidir! Bilgisizlik ve aptallık yırtığı, yama kabul etmez! Ona hikmet tohumunu beyhûde saçma! Mesnevî-i Şerîf MEB Yayınları Manzum Nahifî Tercümesi IV Cild: 2267-2286 ..- THE GULLIVER'S SHIP..
Bîdar Bey Vâkıa'sı and accusation mystery: 1949 Yılında ve Üsküp'te dünyamıza bi absurd veled geldi. Nominal değerini BÎZAR olaraktan betimlediler. Ancak, agâh büyükbaba'sı, bi zaman sonra bu ad'ı deniştirdi. Nedeni bilinemedi.. Nedendi? Açıklı-yorum; Bu idbar-Bîdar evlâdımız daha ufacık bi bebe iken, validesinin düşünde vizyon olarak ortalığa çıkmış, dahi kendisine; "Sayın Annem, lûtfediniz ve Büyükbaba' cığıma arzediniz. Adım, Bîdar olarak tekmil edilsin. Reca edeceğim, efendim.." demiş idi.. Very very years ago.. Bîdar büyüdü, neşv-ü nemâ buldu, fekat durup-durup "Ben Bîdar'ım, ben Bîdar'ım.." diyerekten söylenir olmuştu.. Ve aceba moron'mu idi? O aralar durumun üzerinde ebeveynleri pek durmadılar.. Ve bi gün, Bîdar, önceki bi hayat'ından bahsetmeye, hem de ayrıntıları ile tarif etmeye başladı!.. -Her şuur, geleceğin peşin oluşudur. -Her eylem, gelecek üzerine bir bindiriştir. -Görünüm Tozu; Dejavu konsept senaryosunun Temel Motif'idir. Bîdar'ın, Seda ile tesadüf kanalında bir araya gelişi, beyinde sadece geceyarı'ları salgılanan melatonin hormonu tetiklenmesi neticesi ortaya çıkmış olabilecektir.. Yılanbalığı her ne kadar bi balık ise de, başında bulunan lob'lar yardımı ile, karada da teneffüs edebilmektedir. Ve işte bu olgudan senkron, Bîdar; Seda ile mezkûr boyutta materyalize durumdadır. Olabilecektir.. midir? Bu çok şaşırtıcı bi teori'mdir!.. Netice olarak; -Seda fenomenal, tele-vizyonal katastrof'unun gazının alınması gerekebilecektir.. Muhtemelen.. -Bu gaz alış tarihi "2012" olarak kayda bağlanmıştır.. "Uçsun uçsun Ebabil Kuşları, Bırakınız atsınlar taşları.." Marduk yada Murdoch egemen Rupert merkezi, tüm medya sistemlerini o tarihe gadden zapt ve rapt altına alabilecek ve sonacığıma, "KAPATTIM SİZİ!." diyebilecektir.. Bu arada "Ad-el-aide" kavram/konsept'inin irdelenmesi öngörülür.. Son-uç olaraktan; Seda'dan kurtuluş, belki de Bîdar veled'inin boş-hoş satisfact işlerinin yükün-üşer vaziyetlerinden kaynak bulan LOST organizmik turizm sektörünün kaynaklarını kurutmak suretiyle nihayet bulacaktır! I Hope so; all being well.. Öptüm! ..- Mevlana 'dan Sözler
.. Sen, orucu, şaşılacak acayip meziyetleri bulunan bir şey olarak bil! Oruç, insana can bağışlar. Gönül lütfeder. Sen, şaşılacak bir şey görmek istersen, oruca şaş! Sen, göklere çıkmak, Mi’rac etmek sevdasındaysan, şunu bil ki, oruç, senin önüne getirilmiş bir Arap atıdır. Oruç,can gözünün açılması için bedenleri kör eder. Senin gönül gözün kör de,o yüzden kıldığın namazlar, yaptığın ibadetler sana o aydınlığı vermiyor, hakikati göstermiyor. Oruç, insan şeklindeki hayvanın hayvanlığını giderir. Bu yüzdendir ki oruç, insanın insanlığını olgunlaştırmaya mahsustur. Âşıkların hayatı, beden matbahı yüzünden kararmıştı. İşte oruç, o matbahları aydınlatmak için çıktı geldi. Dünyada şeytanın karnını deşen bir bıçağa benzeyen oruçtan daha fazla şeytan öldürücü, nefsin kanını dökücü bir şey var mı? Padişahlar padişahının kapısında kendisine gizli, özel bir vazife verilmiş, çabucak faydalı olan, kâr bağışlayan kim var? Kim olacak? Oruç! Oruç, özlem çekenlerin gönüllerini, canlarını öyle tazeleştirir ki, zavallı balığı bile su o kadar tazeleştirmez. Nefisile savaşa girişen mücahidin, gönül maksadına ulaşma yolunda oruç, yüzbinlerce yardımcı canın yaşayışından daha da iyidir. İslam’ın binası şu beş direk üstüne kurulmuştur: “Kelime-i şahadet, Zekât, Hac, Oruç, Namaz.” Allah’a yemin ederim ki, bu direklerin en kuvvetlisi, en büyüğü oruçtur! Cenâb-ı Hak, bu beş direğin her birinde orucu, orucun kaderini gizlemiştir. Zaten oruç kadir gecesi gibi gizlidir. Midesine düşkün olan, çok mide ağrısı çeker, sızlanır durur. Zaten midesine düşkün olanların talihlerinde oruç yoktur. Oruç, ,Allah’ın has kullarına Hz. Süleyman’ın saltanatını bağışlayan bir yüzüktür yahut da taçtır. Onu ancak seçkin kullarının başlarına giydirir. Oruçlunun gülüşü, oruçsuzun secdedeki halinden iyidir. Çünkü oruç, o Rahman’ın sofrasına oturtacaktır. Sen farkında değilsin ama, yemek yediğin vakit, için pislikle dolar. Oruç hamama benzer. Seni maddî ve manevî kirliliklerden, bütün kötülüklerden temizler. Sen, hiç bilgi nuruyla nurlanmış bir hayvan gördün mü? Beden de bir hayvandır. Hayvanın ardına düşüp de orucu bırakma! Sen vahdet denizinden ayrı düşmüş bir damla gibisin. Sen aslına nasıl ulaşacaksın? İşte oruç, sel gibi, yağmur gibi seni alır, denize ulaştırır. Nefsinle savaşa girişince; "Ben orucu öyle ucuza satmam!" diye kendini yere at, ellerini çırp, ayaklarını vur, diret! Nefsin gönlüne musallat olmuş bir Rüstem’dir ama, oruç onu gül yaprağı gibi tir tir titretir. İçinde ab-ı hayatın gizlendiği bir karanlıktan bahsederler. Aklı başında olanlara o karanlık, oruçtur. Sen, canının içinde Kur’an nurunu istiyorsan, şunu bil ki, oruç bütün Kur’an’ın tertemiz nurunun sırrıdır. Gök sofralarının, ruha mahsus sofraların başına tertemiz kişiler oturturlar. İşte oruç, sana, onlarla bir kaptan yemek yedirir. Oruç seni gün gibi gönlü aydın, canı saf bir hale kor. Sonra da padişahla buluşma bayram gününde varlığını kurban eder, seni varlıktan ve benlikten kurtarır. Oruç ayına girdiğin zaman, o aya kavuştuğun için Hakk’a şükrederek, sevinerek, neş'eli olarak gir! Çünkü Ramazanın gelişinden üzülenlere, gamlılara oruç haramdır. Onlar, oruca layık değillerdir. ..- ERİŞİLMEZ İKON'UN SAHİFESİ.....
ENFAL VE MÜ'MİN VE MUAFİYYET.. KUR'AN ENFAL: 8/1 Yes'elûneke ‘anil'enfâl, kulil'enfâlü lillâhi verresûl, fettekullahe ve aslihû zâte beyniküm ve etî’ullâhe ve resûlehu in küntüm mü'minîn Sana ENFÂL' den ve taksiminden soruyorlar, de ki enfal'in taksimi Allaha ve Resulüne aid, onun için siz gerçekten mü'minlerseniz Allahdan korkun da biribirinizle aranızı düzeltin, Allaha ve Resulüne ıtaat edin ELMALILI H. YAZIR TEFSİRİ: "Resûlüm sana ENFAL'den suâl ediyorlar. Ahkâmını/hikmetini ve insanlar üzerindeki hükm ve hakimiyetinin aslını soruyorlar. De ki ENFAL, Allah ve Resûlünündür. Ya'ni ENFAL hakkında hüküm vermek Allah'a mahsustur. Burada kimsenin reyi yoktur. Allah nasıl emr ederse, Resulullah onu öyle tebliğ ve icra eder. Binaenaleyh sadece Allah'a ittika/yaslanı/ takva ile sâlih amel ediniz. Allah'ın gadabına sebeb olacak hallerden sakınıb korununuz ve aranızdaki BEYT/AÇIKLIK/ MESAFE' yi ISLAH ediniz. Bunları yapabilmek için de Allah'a ve resûlüne itaat ediniz. Eğer mü'min iseniz böyle yaparsınız. (kişisel rey/görüş/fikir/hükm'ünüz ile bunu oluşturma gücünüz/hakkınız yoktur!) Zira mü'minler, ancak onlardır ki; Allah anıldığı zaman ya'ni mücerred/soyut "Allah" ismi celâli söylendiği, sıfatından hiç bahs olmaksızın ve ef'alinden hiç bir şey gösterilmeksizin yalnız "Allah" denildiği zaman kalbleri oynar-kalblerini ümid, rahmet ve şevk-ı muhabbetle müterafık/ birlikte olan celâl-ü azamet mahafeti/ korkusu istilâ eder/sarar.. ..Ve üzerlerine onun âyetleri TILÂVET edildiği vakıt iymanlarını artırır-esbab ve delâili ilm-ü amel arttıkça iyman-ı tahkikî inkişaf eyler, yakîn ve itmi'nanları ziyadeleşir. Ve ancak rablarına karşı tevekkül ve i'timad eylerler-başkasına değil, ancak Allah'a tevfizi/ işlerini Allah'a havâle etmeyi umur/bir emir kabul ederler. İşte bunlar-bu sıfat ile muttasıf olanlar yok mu? Hakkan mü'minler ancak bunlardır. Hakikatte mü'min diye ancak bunlara denir. Zira hem kalbleri, hem kalıbları ile mü'mindirler. Bunlar için rabları indinde yüksek yüksek dereceler ve büyük bir mağfiret ve kerîm bir rızk, aded ve müddeti tükenmez, zarar ve fenası ve derd-ü belâsı bulunmaz, hayr-ı mahz olan bir ni'meti maksume vardır ki iyman ve amelin asıl ecri bunlardır." ..- RUHSAL MESAJLAR..
.. 47. uzakları keşfetmek tao seyahat etmeden de bilinip gözlenebilir; göklerde olan biten de pencereden bakmadan görülebilir. ne kadar* uzağa gidilirse o kadar* az olur bilinen. ondandır bilge kişinin bakmadan her şeyi görmesi, ve kendini geliştirme kaygısı olmadan çalışarak, tao'nun bütünlüğünü keşfetmesi. 48. bilgiyi unutmak bilgiyi izlerken eldekilere her gün yenisi eklenir. ama tao'nun yolunu izlerken, eldekiler azalır; daha az çabalanır, ta ki çabalama kalmasın. gayret dizginlenmezse hiç bir iş yarım kalmaz; doğa'nın yolu değişim tasarlayarak değil nesneleri kendi gidişine bırakarak hüküm sürer. 49. duyumsamanın erdemi bilge kişi kendine önem vermez, ama başkalarının ihtiyaçlarını duyumsar. erdemin büyük bağlılık gerektirdiğini ve kendinin buna sahip olup herkese karşı iyi olduğunu bilerek; başkaları ne yaparsa yapsın, bilge onların ihtiyaçlarına göre davranır. o alçakgönüllü ve utangaçtır, böylelikle diğerlerinin kafasını karıştırır. onlar ki onu onu çocukmuş gibi görürler, bazı zaman onun sözlerine kulak verirler. 50. hayata bicilen paha insanlara bakarken gorebiliriz belki dogum ve olumun icice oldugunu uzamda, ucte biri hayati izler, ucte biri olumu, ve oylece dogumdan olume naklolanlar da gorduklerimizin ucte biri. tao’nun yolunu takip eden, azgin hayvanlardan korkmadan yol alir, kavga gurultuden ise etkilenmez, cunku direnis gostermez. evren bu dunyanin merkezidir, dolayisiyla tao’nun icinde yasayanin ic dunyasinda yoktur hicbir yer olumun girebilecegi. 51. tao'nun gıdası tüm maddiyat mutlak olan ilkeden ortaya çıkar; o ilke ki doğanın yoludur. her canlıyı var oluş oluşturur, ve çevresi şekillendirir, erdemle güzelce beslenirse büyür; yokluktan varlığa doğru. doğadaki her şey tao'yu sayar, onun erdemine itibar eder, yine de tao'nun beklentisi yoktur, itibar ya da saygıdan yana. doğanın yolunun erdemi herşeyin ondan doğmuş olmasında; herşeyi onun besleyip onun rahat ettirmesindedir; onları zarardan esirgeyerek, geliştirir korur ve onlara özen gösterir. tao yaratır ama saygınlık istemez, ve yol gösterir ama karışmaz. 52. öze dönmek tao'nun erdemi kendi doğal yolunu yönetir. nitekim, her kim onunla bir olursa, yaşayan her şeyle bir, ölüm korkusundan da arık olur. böbürlenmek ve oraya buraya koşuşturmak, huzur dolu yaşamın zevkini yok eder. yaşamın arzusunun olmadığını bilen için, arzu sahibi olmayıp böbürlenmeyi gereksinmeyen için yaşam çok daha tatminkardır. önemsiz ve küçüğü görmeyi öğren, bilgelikle yetiş ve iç dünyanı geliştir, ki onda gerileme olmaz, savaşmaya çalışma ki, zarardan korunasın. 53. kanıt nefsin tao'yu bırakmak istediğinde, onu aklından çıkar, tao'ya devam et. mahkemeler süsle dolduğunda, tarlalar yabani otla dolar, tahıl ambarları ise boşalır. ne yanında kılıç taşımak, ne çok süslenmek, ne de tok iken hala yiyip içmek doğanın yoludur. kullanabileceğinden çoğuna sahip olan kimse onu iyi kullanabilecek olanı ondan mahrum etmektedir. 54. iç dünyayı işlemek kökü sıkı olan, kolayca yerden sökülmez; tıpkı sıkıca kavrananın, elden kolayca kaymaması gibi. eğer kişi onu içinde işlerse, tao'nun erdemi gerçek olur; ailece sevilirse yayılır; tüm köyde sevilirse büyür; ve bir ulus severse, bereketli olur. evrensel olarak gerçek olduğunda, erdem tüm insanlarda olur. her nesne tao nazarında birer küçük evrendir; dünya kainatın küçük evreni, ulus dünyanın küçük evreni, köy ulusun küçük evreni; aile köyün küçük evreni, ve bedeni kişinin ailesinin küçük evrenidir; tek bir hücresinden galaksiye kadar. ..- Çağrışım
- İyi Sahurlaaaar..
hepinize.. hepbirlikte..- Birisi Kahve Yapsa da İçsek Şöyle Hüpppppppppppppp Diye
.. aşk; alternatifsiz kabuldür omar123 kişi kafayı yedikte.. değil damacana.. amcana bilem aşık olabilecektir.. bunun örnekleri çok vardır.. mevlâna, ayıya aşık olan bi adamdan bahseder meselâ misâl.. kafayı yedi derken; sofistike beynlerden bahsediyorum.. taassubtan yane.. adamcık bi istiğraka daldı mıydı.. köyünde bıraktığı sarı öküze bilem aşık oluvermiş işte.. senin kahfeye aşıklığın.. ramazandan efladım.. çekinceli yaşıyon ya bu aralar.. kafeedeki cins-i lâtifi görünce oldu bunnar.. rabbim beni affetsin.. sebebin oldum yavriim.. affet.. .. - tülvent' in Dağarcığı
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.