Zıplanacak içerik

İNTERLOCK

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

İNTERLOCK tarafından postalanan herşey

  1. .. size tamamen katılıyorum sevgili @@evrensel-insan ancak efendim; sürüne sürüne.. düşe kalka da olsa insanlığın (benim yüklediğim anlam kapsamında tabii:) yollar farklı bile olsa aynı hedefe doğru ve kaçınılmaz biçimde yürüdüğünü bilmek.. güzel olan bu sanırım.. acı veriyor ise de.. merhaba..
  2. İNTERLOCK şurada bir başlık gönderdi: Yabancı Sinema
    .. çılgın ve sıradışı bi aşk rüyası.. Yönetmen: Christophe Ali - Nicolas Bonilauri Senaryo: Christophe Ali -Nicolas Bonilauri Yapımcı: Oliver Berben- Bernd Eichinger Oyuncular: Isild Le Besco/Denis Lavant/Pascal Bongard Yıl: 2005 Süre: 79 dak. http://youtu.be/6NKY17ppMN4 Hikaye: Yaz tatilini bir kampta geçiren 17 yaşındaki Camille hayatını gözden geçirmektedir ve kendisini, ailesi ve erkek arkadaşı arasında sıkışmış hissetmektedir. Camille, kampa yelken hocası olarak alınmış olan kırk yaşlarındaki Blaise ile tanışır. İkiside yaşama karşı isteksidir. Bu durum onları birbirlerine yaklaştırırken diğerlerinden uzaklaştırır. Yakınlaşmaları çevreden tepkiler almaya başlar. Onlarsa tutkularını gem vurmadan özgürce yaşamayı seçer. Ve bu tutkulu birliktelik giderek tehlikeli bir hal alır.. ** ** Bilgi: bir christophe ali ve nicolas bonilauri filmi. yönetmen christophe ali ve nicolas bonilauri ile yapılan sohbetten bir bölüm : ölesiye aşk/camping sauvage üzerine bu hikâyedeki tema, dünyada kaybolmuş iki insanın karşılaşmasıdır. görünüşte sempatik ve güven verici gözüken kamp ise; bir süre sonra birbirlerine karşı istek ve duygularını açıklayamayan camille ve blaise için tehlikeli ve tedirgin edici bir yer haline gelir. burada, bu kapalı dünyada, yani herkesin onları sürekli izlediği ve yargıladığı kampta gerilim sürekli, patlama ise kaçınılmazdır. niçin sıradan insanlar hayatları pahasına böyle tehlikeli durumlara atılırlar? acaba sadece birbirlerini mi sevmektedirler, yoksa birlikte elde edebileceklerini sandıkları özgürlüğü mü? bu tavır aslında onları yargılayan küçük topluluğa karşı yapılmış bir hareket midir? yoksa bilincinde olmadan ve toplumun onlardan beklediği davranışları mı yerine getirmektedirler? hikâye 15 yıl önce vendée bölgesinde geçen gerçek bir olaydan esinlenmiştir.. ve biz özellikle olayların gerçek hayattaki akışından uzak durduk. ne gerçek hayattaki blaise’i tanımak istedik ne de camille’in yüzünü görmek. basında yer alan yazıları okuduğumuz zamandaki duygularımızı korumak istiyorduk; yani mümkün olduğunca tarafsız ve nötr. bu dramın nasıl gerçekleştiğini anlayacak yeterli unsur elimizde mevcuttu.(....) dresquin ..
  3. kısaca @@evrensel-insan efendim.. herkes "insan kelimesi" üzerinde ortak olmakta.. insan kelimesine yüklediği anlam kapsamında -ki "kavramlaştırmış" olmaktadır- ortaklıkları bozulmaktadır.. demek istedim.. ve bu bağlamda: "democracy" kelimesinin anlamı da.. kişiye göre değişkenlik gösterir.. böylece ve gerçek anlamda.. "demokrasi" diye bi şey kalmaz.. belki "demokrasi çeşitlemeleri" .. sanırım biz isteye isteye aldanıyoruz.. merhaba.. .. ..
  4. .. jain inanç sistemi : hareketin örnek aldığı cina/fatih'den gelir. fatihler yaşamın ırmağını başarıyla geçip sonradan gelenlere yol açanlardır. temel felsefesi ahimsa öğretisidir ki bizim anladığımız manada ıslah olma kavramı ile açıklanabilir. tirthankara adı verilen nehir geçiriciler veya jaine kurtarıcıları; sığ sudan geçişi hazırlayanlar olarakta ifade edilirler. nehir geçiriciler, doğal düzenin tanrısal yöneticilerinden daha üstündürler. nehir geçiriciler veya bu geçişi hazırlayanlar kozmik olayların üzerinde ve dünya hayatı fesen'i nin, (efsane = figuret with woven-in design ) ortaya koyduğu, aşılması gereken şartların üzerindedirler.. aşkın'dırlar.. en önemli ve doğruya en yakın bir feraiz ise/properly duty zaman = saat dördüncü boyutunun ötesinde olmalarıdır. onlar herşeyi bilirler.. bozulmaz bir barış boyutu içindedirler.. şimdi bu noktada bazı kur'an ayetlerini aşağıya alıntılıyorum : ** 2/249 talut, askerleri ile yola çıkınca dedi ki: "Allah sizi bir nehir ile imtihan edecektir. o halde, ondan içen benden değildir. ama onu tatmayan bendendir. eliyle bir avuç alan kişi başka.." bunun ardından, pek azı müstesna olmak üzere ondan içtiler.. nihayet o ve onunla beraber iman edenler nehri geçtiklerinde şöyle dediler : "bugün bizim calut'a ve ordusuna karşı hiçbir gücümüz yoktur." Allah'a kavuşacaklarını düşünenler ise şöyle konuştular: "sayıca az nice topluluk vardır ki, sayıca çok nice topluluğa Allah'ın izni ile galip gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir.." ** ayetlerin devamında nehri geçenlerin galip geldiği sonucuna varılır. içinde bulunduğumuz realite boyutu, aşılması gereken: "sevgi/mevedded" kavramı ile ifade edilen boyuttur. sevgi boyutu/realitesi yaşayan varlıkların, aşk-ınlığa ulaşabilmesi; elfler ile veya (to square) bir ifade ile zaman ve mekan boyutlarından beşinci boyuta geçebilen, altıncı boyut ile hemhal, yedinci boyuta sınır komşusu varlıklar ile temas halinde olmakla mümkün olabilecektir. bir anlamda 2012 realite değişim devresi böyle ifade edilebilir. Not: İbrahim dedi: "Şu bir gerçek ki, siz dünya hayatında aranızda sevgi/vedd/mevedded oluşturmak için Allah'ın berisinden putlar edindiniz. Sonra, kıyamet gününde birbirinizi tanımaz olacaksınız, bazınız bazınıza lanet edecek. Hepinizin varacağı yer cehennemdir; hiçbir yardımcınız da olmayacaktır." ..
  5. İNTERLOCK şurada cevap verdi: Aries başlık Antik Çağ
    .. kadîm bir kavram olan "AGARTHA" bu günlerde çokça gündeme gelmeye başladı. bazı çevrelerce belli bir durumun ve hadiselerin ortaya çıkış nedenlerini off bir ifade tarzıyla anlatmaya çalışıyor. uzun yazmayacak ve ancak meraklısını bir parça yönlendirmeye çalışacağım. Agartha; "güruhet" veya "derinti" terimleri ile de ifade edilebilir. (bağlantı: güruh=derinti=derin=dip=bathys= bat=batı=batıcı=zapadnik.. ve aynı bağlantıda "zab"= gizli olan, görünmez kalan, suyun derinliklerinde saklanan.. anlamlarını da içerir..) bu boyutta ele alındığında, "zapadnik" ve karşıtı olan "slavofil" kavramlarını araştırmak gerekir. basitçe, Google arama motoru aracılığı ile bilgiye ulaşabilirsiniz. her nedense, "slavofil" kavramı, bana "ashab-ı fil" ifadesini anımsattı!. kim bilebilir?.
  6. .. ARP VE PAN VE OLASILIKLAR.. renklendirilmiş şüpheli öneriler gösterime girdi yumak halinde kanıtlanmamış kusurlu tepede efendim ince metal internet ağı üzerinden dosyalar sundu bana içerik olarak pan biçemli koşmalar ve etkileşime açık işaretlerle sonra bigün onunla eski tekstil fabrikasında buluştuk görüştük barajın kemerleri arası koşulda heryanımız örümcek ağlarına ya da karışık-tertip kumaşlara sürtünüyordu elimdeki büyükboy dosya-kağıdı karabasan tuzaktı sanki ver ellerini diyordum aramıza sürekli korkular giriyordu şimdi hayaletlerin bir çentik olduğunu biliyorum her ne kadar ve bazen ve biraz etkileniyor olsam da ..
  7. .. Deccal Hristiyanlığa, acımanın dini denir. Acıma, yaşam duygusunun erkesini artıran gerilim verici duyguların karşıtı bir duygudur: çöküntü verici bir etkisi vardır. Kişi, acıma duyduğunda, gücünden yitirir. Acıma yoluyla, zaten acı çekmenin kendisinin yaşama getirdiği güç eksilmesi, yoğunlaşır, çeşitlenir. Acı, acıma yoluyla bulaşıcı hale gelir; bazı durumlarda, acımayla, neden birimleri ile çarpık bir orantı oluşturan bir toplam yaşam eksilmesine, yaşam erkesi eksilmesine ulaşılabilir. (Nasıralı’nın ölümünde, olduğu gibi), İlk bakış açısı bu; ama daha da önemli bir açı var. Acımanın, doğurageldiği tepkilere göre ölçüldüğünü düşünürsek, yaşam için taşıdığı tehlikeli nitelik daha da açık bir ışığa çıkar. Acıma, gelişmenin yasasını, seçi yasasını büyük çapta etkisiz kılar, çeler batıp gitmek için olgunlaşmış olanları ayakta tutar, yaşamın bozuk kalıtımlılarının, sonu belirlenmişlerinin yararına kendini ayakta tutar, yaşar tuttuğu her tür nasibi kıtın bolluğuyla da, yaşamın kendisine karamsar, sorunsal bir görünüm verir. Acımaya bir erdem demeye kadar vardırılmıştır iş (oysa her soylu ahlakta zayıflık olarak görülür); daha da ileri gidilmiş, acıma, erdemin ta kendisi, bütün erdemlerin temeli ve kaynağı kılınmıştır, tabiî, hep göz önünde tutulması gerekir ki, bu, nihilist bir felsefenin bakış açısından yapılmıştır, kalkanına yaşamın yadsınmasını kazımış bir felsefenin. Schopenhauer tam ortamındaydı bu noktada : yaşam, acıma yoluyla değillenir; değillenmeye değer kılınır- acıma, nihilizmin pratiğidir. Yeniden söyleyelim: bu çöküntü verici ve bulaşıcı içgüdü, yaşamın ayakta durmaya ve değer yükselişine yönelik içgüdülerim çeler, siler, etkisiz kılar: böylelikle sefillerin koruyucusu olduğu kadar sefaletin çoğaltıcısı olarak da décadence’ın yükselişinin temel bir gerecidir, acıma, hiçliğe inandırır!… "Hiçlik" denmez tabiî buna : "öte" denir, ya da "Tanrı", ya da "Hakiki Hayat" denir, ya da Nirvana, Kurtuluş, Kutsanmışlık… Dinsel-ahlaksal idiosynkrasi alanından edinilme bu masum retorik, burada hangi eğilimin derin sözcüklerin kılığına büründüğü kavranınca, hemen çok daha az masum görünmeye başlar: yaşam düşmanı eğilimdir bu. Schopenhauer yaşam düşmanıydı: bu yüzden erdem haline geldi acıma onun için… Bilindiği gibi, Aristoteles acımayı hastalıklı ve tehlikeli bir durum olarak gördü, arada sırada bir arındırıcıyla giderilmesi doğru olacak bir durum : trajediyi de bir arındırıcı olarak aldı. Sahiden, Schopenhauer’de (ve ne yazık St. Petersburg’dan Paris’e dek, Tolstoy’dan Wagner’e dek bütün yazınsal ve sanatsal décadence’ımızda) görülen bu böylesine hastalıklı ve. tehlikeli acıma birikimi için, yaşam içgüdülerinde bir tedavi yolu aramak gerekirdi: ki bu birikim patlasın, aksın. Sağlıksız çağdaşlığımız içinde Hristiyanca acımadan daha sağlıksız birşey yok. Burada hekim olmak, burada acımasız olmak, burada neşter kullanmak bize aittir bu; bu bizim insan sevgimizdir, bu yüzden filozoflarız biz, biz Hiperborlular! felsefe-hayat .. .. ..
  8. Bİ İSPENDEK VE Bİ ARBOREAL.. duygusal-sansasyonel gibi; provakatif reenkarnasyon gibi; fahrenheit ölçekte bi san'at olarak empathy; önyüz: pastoral bi akşamdı genoa'da dere kenarında bi ahşap masa masada levrek, şarap ve salata jeanne ile ben bi de mimosa öteyüz: bi bekâr ispendek-baron tünemiş fakat pek ciddi olarak tünemiş bi seri lolipop macadam üzerinde haylulet korkuları bi de acacia ..
  9. .. KENDİNİ YAKMAK/YAS TUTMAK/YASLANMAK.. Her şey bütünü ile, tüm olup-bitenleri ile bize ait/zatî ve effective çevrimdir ve de zimmetimizdedir. Öge/Member'nin küme genel bilgi içeriği/secer'i bilinçaltı'nda sıkıştırılmış formüller/hard-disc olarak saklıdır/Karine. Öge, programının içeriği kapsamında ve vakti geldikçe uygun olan olaylar/Vakıa ile Tesadüf olarak yüz yüze gelecektir/Kendi ile yüzleşme. Önemli olan husus şudur: Tesadüf; Öge'nin bilgisi bağlamında ve bilgisine uygun bir kabullenme/TEVEKKÜL ile Tefrik/Keşif edilip, saptandığında -ki ZİKİR olarak da ifade edilebilinir- o takdirde maksat hasıl olacak, Tesadüf bir YASLANMA/İMAN değerine doğru ivme kazanacaktır. Böyle bir "İLKE" ile yola çıkışın nihayetinde Öge üzerinde bir ışık/hüzmesi/Gen Binit ortaya çıkacak ve Mevcudad'dan akan bu enerji/Yanma ile ATKÖSTEĞİ/8 çözülecek, "SIÇRAMA/REFAH/FEHM gerçekleşecektir. KUR'AN HİCR: 15/51-56 Onlara İbrahim'in misafirlerinden bahset. Hani onun yanına girmişlerdi de "SELÂM" demişlerdi. O da "Biz sizden korkuyoruz!" diye konuşmuştu. "Korkma! Biz sana bilgin bir oğlan müjdeliyoruz." dediler. Dedi: "İhtiyarlık/kiber/atbinme yakama yapıştıktan sonra mı bana müjde veriyorsunuz! Neye dayanarak müjde veriyorsunuz?" Dediler: "Hakk'a dayanarak müjdeledik sana, sakın ümitsizliğe/Yeis'e düşenlerden olma." Dedi: "Sapıtmışlardan başka kim ümit keser/Mey'us olur Rabbinin rahmetinden!" ..
  10. .. "adgâsü ahlâm" olarak rüya: Alt-tabaka ortak-yaşarlar için kurgulanmış rüyalardır. Bu nev'i rüyalar, gören tarafından, rüya olduğu anlaşılamadan seyredilen türden rüyalardır. Umumiyyetle gören, rüyada olduğunun farkında bile değildir. Yaşamı ve rüyası biri birine karışmış haldedir ki bu nedenle; "karmaşık ya da karışmış/tedahül rüya" olarak adlandırılmıştır. Confused Dreams: Karmaşık Rüyalar: Bilinç ekranında tedavül eden yaygın ve genel kuşakta izlenen ve temeli kösnül show'lar/ look up table or display/paintings. Kişi, display: ekrandaki görüntüleri, teşhir edilen gösterileri, panaromik manzaraları ve guise: kılıflı/giysili/müşahhas yani somut bahaneleri; kanlı-canlı-renkli belirleyicileri; karakterleri hayretle, şaşkın ve ağzı açık seyreder. Bu tür rüyaların temelinde; gören kişinin aleyhine olacak konuların seçimi ve suçluluk psikolojisi oluşturarak acı çekmesi prensibi vardır. Not: Kösnül: -Sensual/Lustful/Erotic/Libidinous: -Duyusal; Hissî; Bedensel; Nefsî; Tensel; Şehevı; -Müstehcen; Libertine; Hovarda; Çapkın; Sıcak. -Güneş temel kabulüne dayanan. Sinemalarda Şeytan adı ile oynayan ve fakat orijinal adı "Devil" olan film bu tür rüyalara bir örnek olarak kabul edilebilir. Devil kelimesi ile Tedavül kelimesi arasındaki yakınlık dikkat çekici! ..
  11. .. KITA Senin aşkınla ölenlerin ateşi kara topraklar altında nasıl sönebilir? O ateş ki, Ulu Mevlâ'nın parlak ruhundan sıçramıştır. Âşık senin vefa boyunduruğundan nasıl başını çevirebilir? O ilâhî gerdanlığı kumru gibi inleyerek boynuna kendisi geçirmiştir. Mâruf-i Kerhî demiştir ki: "Sofî bu âlemde konuktur. Konuğun nazı ise ev sahibine cefadır. Edebli misafir kendisine verilecek nimetleri bekler; naz ve iddiaya kalkmaz." KITA Seni dileyen erenler sırasında senin misafirinim. Senden gelecek her şeye razı olarak oturmuşum. Umut gözümü cömertliğinin sofrasına çevirmiş, nimetlerini bekliyorum. Başka bir iddiam yoktur. Bayezid'e sordular: "Farz nedir?, Sünnet nedir?" Buyurdu ki: "Sünnet; Dünyayı terk etmek, Farz; Tanrı ile birlik olmaktır." MESNEVÎ Ey hâl ehli erenlerin yolunda yürüyen! Benden farz ve sünneti soruyorsun. Sünnet; dünyadan yüz çevirmek, Farz da, Tanrı'nın yakınlığına yol bulmaktır. Şiblî'ye cezbe gelmişti. Bimarhaneye götürdüler. Bir cemaat onu görmeye gitti. Şiblî ziyaretçilere sordu: "Siz kimsiniz?" "Dostlarınız" dediler. Bir taş aldı üzerlerine yürüdü. Hep birlikte kaçtılar. Şiblî: "Geri dönün" dedi. "Ey müddeiler; dostlar, dostun önünden kaçmaz ve onun cefa taşından sakınmazlar." KITA Seven o kimselerdir ki; Sevgisinden ne kadar düşmanlık görse de yine dostluğunu artırır. Sevgilisinden başına binlerce sitem taşı gelse, onlardan ancak aşk binasını sağlamlaştırır. """""""""""" Yine hikâye ederler ki, Şiblî bir zaman hasta olmuştu. Halife, onu tedavi için ateşe tapan bir hekim gönderdi. Hekim, hastaya sordu: "Gönlün ne istiyor?" Şiblî cevap verdi: "Senin müslüman olmanı." Hekim: "Eğer ben müslüman olursam, sen iyi olup hastalık döşeğinden kalkacak mısın?" Şiblî "evet" dedi. Hekim imana geldi. Bunun üzerine Şiblî döşeğinden sıçradı, kendisinde hastalıktan eser kalmamıştı. Sonra ikisi birlikte halifenin katına gittiler, vakıayı anlattılar. Halife dedi ki: "Ben zannettim ki, hastaya hekim gönderdim. Meğer hekime hasta göndermişim!" ** ** Şiblî: Nesnel Dünyadan elini-eteğini çekmiş olan. Bimarhane: Tımarhane. Müddeî: İddia eden, Davacı, İnatçı, Sofi: Sofestaî: Safsatacı/Sofistik: Sophistic/Septik...
  12. .. LAVABO uzun ince kuyrukları ile parlak madenden paten takmış morışınlı hayalet balıklar hızla hareket ediyordu o arada muse ile jül sezarın zamanında oyun oynamaya çağırıyordu yıldızlar şehrinden afrodit etek ucunda kutsal engereği bu arada üç gün önce portatif eşyalarımı küçük bir kano ile naklettim trinidad limanından mauritus adalarına şu arada koyu kırmızı renkli şarabın üzerinde yansıyor güneş faslı araplar ondört mısralı etkileyici şarkılar söylüyor en kritik noktada hendekte saklı bahçe ile duvar altında dolaplanmış gömü yerinin kapsamlı haritasını çiziyorum sana reklâm ve lezzetli hükümlerle dekore ediyorum vitrini elde kılıç tüm ustalığımla ..
  13. .. Eşitlik anlayışı; herkesin düşüncelerini açıkça söylemesini ya da hiç kimseye söylememesini değil, kendi eşitleriyle fikir paylaşımına yönelmesini istemek olarak tarif edilir. Ancak istenen eşitlik mentalitesi; var oluş kapsamındaki diğer ve farklı anlayışların da birlikte gelişim ve değişimini istemek olmalıdır. Var oluş içerisinde insanlar, doğal olarak "insan" kavramı anlayışında ortaktırlar ama öyle kalmaları da olanak dışıdır. Değişik koşullar kişileri farklı seçimlere ve farklı kabullere zorlar. Sonucunda yasalar, örf ve gelenekler ile ortak ve fakat sınırlı bir eşitlik yapısı ortaya çıkar ki, insanlar böyle bir oluşum içinde sınıflara ayrılarak ve sınıfların kendi içindeki yasaları da saptanıp, bu koşullar içerisinde, diğer sınıfların yasalarına eşit olmaksızın oluşan bir eşitlik düzenidir bu. Kişi; marangoz ise, bir marangoz statüsü kapsamında kalmalı; düşünce, fikir ve bağlı eylemsel gelişimi bu sınırlar içerisinde gelişim ve değişim geçirmelidir. Diğer sınıfların, örneğin bir kimya mühendisinin statüsü ile kendisini eşdeğer tutamaz ve o boyutta bir düşünce, fikir gelişimi yaşayamaz. Ayrıca, sınıflar arasında oluşan farklar, rant alanlarını da meydana getirdiğinden; sınırlar ögeleri tarafından önemle savunulmaktadır. Bu durum ise "eşitlik" kavramının asıl anlamına pek tabiidir ki tamamen ters bir olgudur. İşte bu temel strüktür, kişilere var oluş ve zaman içinde empoze edilmiş, artık doğal kabul edilir hale gelmiştir. Herhalde bugün, bu düzene "demokrasi" diyoruz. ..
  14. .. salomé'ye öyle bir hayat yaşadım ki cenneti de gördüm, cehennemi de öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de bazıları seyrederken hayatı en önden kendime bir sahne buldum oynadım öyle bir rol vermişler ki okudum okudum anlamadım kendi kendime konuştum bazen evimde hem kızdım hem güldüm halime sonra dedim ki: "söz ver kendine" denizleri seviyorsan; dalgaları da seveceksin sevilmek istiyorsan; önce sevmeyi bileceksin uçmayı seviyorsan; düşmeyi de bileceksin korkarak yaşıyorsan; yalnızca hayatı seyredersin öyle bir hayat yaşadım ki son yolculukları erken tanıdım öyle çok değerliymiş ki zaman hep acele etmem bundan anladım! ..
  15. .. Nietzsche'den Salomé'ye tarih 1882: Bu kadar zamandır mesajlarını okuyorum. en uygun zamanda karşılık verdiğimi düşündüm. o kadar zor birşey ki güven bunu tam olarak hiçbir zaman edinemeyeceğimi düşünüyorum. ve yine de alışkınım bu duruma... insanlar hep bir bağ kurmak isterler fakat o bağlar hep karşılıklı menfaat üzerine kuruludur. En iyiye ve güzele adanmış bir fikir ve fedakarlık bile özünde bir alma arzusunun tezahürüdür. kişi herseferinde bunu reddedecektir. Çünkü özü gereği almak istemek, arzulamak durumudur. ve en iyi arzu da elde edemeyeceği birşeyi istemektir. bu sayededir ki ölümlü bir yaşamdan ölümsüz bir serüvene uzanıvermek ister herseferinde, görür ki yalnız kaldığını hisseder. ve kulağında aynı melodi yankılanır. ra ra ra,lay lay lay diye bir sestir en iç huzurumuzda yaşadığımız. yine değinmek isterim ki uzun süredir mesaj yazıyorsunuz. güven bir yana yaşadığım için söylüyorum. insanlar istediklerini elde edene kadar büyük bir savaş verirler zafer kazandıklarını düşünerekten sarhoş olurlar ne yapacaklarını bilmezler. ve durumumda bir kurbandan farksız kalmıyor. işte bu yüzdendir aldırış etmemelerim. İşte bu yüzdendir. güvenmemelerim. İşte bu yüzdendir kaçıp gitmelerim. Yine o nağmeler kulağımda çınlıyor. Ahh diyorum kendime yine aynı sonla bitiveriyor ömür yine aynı durumları yaşatıyor zaman, ne diyebilirim ki Lou Salome sizi suçlamak mı asla... kızdığımdan mıdır? değil! ama benimkisi başka bir sevdadır. benimkisi özgürlüğü hissedebilmektir. doğaya evrene canlılara güvenebilmektir. karşılıksız sevebilmektir. Bundandır kaybedişlerim. Bundandır hep düşüşlerim. Bazen Zerdüşt kadar sıcak yürekli Hayyam kadar duygusal oluveririm Freud kadar acımasızda... Ama şunu bilirim ki bir defa sevgiye bulaştımı artık geçici hevesler mutlu edemez insanı, yalan ve sahte vaatler kandıramaz ruhun hep bir üst bilince özlemi doğurur. Nereye gideceğini bile bilmeden uzaklaşmak işte ben buna derim yaratıcılık. Fiziksel bir ayrılık gözyaşlarıyla sonuçlanabilir fakat ruhsal bir ayrılık o kadar basit sonuçlanmaz. Her zaman yüreğinin bir köşesinde hissediverir insan. Öyle bir histir ki bu birşeyleri almak doyuramaz bu duyguyu.. zaferler elde etmek yetmez gelir artık. Kişi artık almaktan dilemekten sıkılır olmuştur. Bir şeyler verememekten utanır olmuştur. En derin sevgisinde bile bir alma arzusu olduğundan kurtulamamıştır. işte yine o anda ağlamak isterisiniz. değil gözyaşları ruhu hisseder adamın... Öyle bir histir ki bu tanımlarken bile bir yeriniz hala yanmaya devam eder. Asla sonlandıramzsınız bu acıyı.. İşte dedim ya ben o sevginin yalancısıyım. Tüm o kaybedişlerin, zafer sarhoşluklarının yabancısıyım. Ne kadar uzağa gitsemde kendimle kalacağım. Doğaya güvenmek için yol alacağım. Belki Tibet''te bir tapınakta belki de amazonda yaşayan yerli kabilelerin arasında... Ama yine de işiteceğim ruhun feryatlarını bir kelebeğin kanat çırpışıyla özgürleşeceğim tüm bencil duygulardan... Kaçıp gitmek çözümmüdür dersiniz içinizden bende işitiveririm kulaklarımla ve derim ki inanmayacağınızı bilerekten, Kanatları olmayan insanoğlundan daha mahkum edilmiş bir varlık var mıdır? Sana olan aşkım Ömer Hayyam''ın rubaileri gibidir. Bir yanda yaratana isyanım diğer yanda şaraba duyduğum sevgi gibidir. İkisinin arasında olmak ne tuhaf bir duygudur. Belki de bu yüzdendir reddedişlerin belki de bu yüzdendir güvensizliğin... Alınma ama bundan öteye de geçemezdi sevgim, Şarap kadar asil yaratan kadar cömert değilsin arasında olmakta aslında en değerli yerde olmaktır. Henüz bunu bile göremezken eleştirmelerin bundandır. Yine de değinmek isterim o baştan çıkarıcılığına; Viyana da geçirdiğimiz günler yaşadığım en kutsal anlardı. Ta ki bunun senin için değersiz bir anıdan haberdar olduğumu anlayıncaya kadar... Fazla uzağa da gitme gereği hissetmiyorum. Beyrut''ta da Wagner''e olan kızgınlığım geçmemişti. Seni anmak istemiyorum bu mektupta sana neler hissettiğimi anlamanı istiyorum. Yaşamımı nasıl değiştirdiğini yazıyorum. İnsan sevgisinden daha üstün bir sevgiye ulaşmamı sağladığını söylüyorum. Binlerce yıldır gerçekliği aşan sesiyle Zerdüşt''e dönüşümün haberini müjdelemek istiyorum. "Zerdüşt ormana en yakın şehre vardığı zaman, pazar yerinde toplanmış büyük bir kalabalık buldu; zira bir ip cambazının oynayacağı ilan olunmuştu. Ve Zerdüşt söyle dedi halka: 'Üstünİnsan''ı öğretiyorum ben sizlere. İnsan aşılması gereken bir şeydir. Onu aşmak için sizler ne yaptınız? Bütün varlıklar şimdiye dek kendilerinden üstün birşey yarattılar. Sizler bu büyük meddin cezri olmak ve insanı aşmak yerine hayvanlığa dönmeyi mi istiyorsunuz? İnsana göre maymun nedir? Gülünç bir şey, yada acı veren bir utanç. İnsan da Üstünİnsana göre böyle olacaktır: gülünç birşey yada acı veren bir utanç. Solucanlıktan insanlığa varan yolu aştınız ve içinizde sizin solucanlıktan eser yok. Bir zamanlar maymundunuz, hala da insan herhangi bir maymundan daha maymun. İçinizde en bilgeniz bile uyumsuzluktan başka birşey değil, bir bitki ve görüntü melezi ancak. Ama sizlere ben görüntü yada bitki olun mu diyorum?' böyle buyurdu zerdüşt.." İşte yine yüreğimde birşeyler hissediyorum. Kıpır kıpır dans ediyorum nağmelerle, bana bahşedilen bu güzelliğin kadının reddedişinden aldığımı söylüyorum. İnsan sevgisinden üstün insana olan özlemimi hissediyorum. Lou Salome ne kadar yazsamda senin için bir kağıt parçası olduğu fikrine kapılıyorum. Belki de haksızlık ediyorum. Ama şunu da bilmeni isterim ki; Hayatımdaki en umutsuz vakanın en değerli hediyesini beraberinde getirdiğini gördüm. Artık bir kadına, iktidara,şehvete,daha fazla kazanç istemine bir arzu hissetmiyorum. Nasıl olduklarına dair düşüncelerimde kalmadı. Bunu da seninle aştım... Sen bir köprüydün insan ile üstün arasına gerilmiş bir ip gibiydin bense bir İp Cambazı... Daha nasıl ifade ederim bilemiyorum. Btkilerle konuşurken bile inanılmaz derecede çok şey öğrendim. Doğayı dinlemek huzur veriyor. Yalnızlığım en kutsal bir gölgeye dönüştü ve bilirsin ki her gölgenin dışında da aydınlığı görürüz. Ben ne zaman dışarı bakmaya çalışsam ışığı görüyorum. Gözlerim bu inanılmaz yoğunluk sayesinde baş döndürücü migren ağrılarına yol açtı. Kendimi kaybolmuş gibi hissediyorum. Bilmiyorum. sahtelikleri kaybettiğimi düşünüyorum senide, herşeyi kaybettiğimi düşünüyorum. senin ailen var benimse sahteliklerim var. yalnızlığıma katlanabilmek için küçük gizli yöntemlerim var... ... "Birbirimize arkadaş aynı zamanda yabancı olacağız olması gerektiği gibi gerçekten utanmamız gerekiyormuş gibi onu ne gizlemek ne de karartmak istiyoruz. Biz kendi hedefleri ve rotası olan iki gemi gibiyiz. Birbirimize dost aynı zamanda yabancı olmalıyız çünkü bu karşı karşıya oduğumuz bir kanundur.." ..
  16. .. Âlem-i Misâl: -Rüyâda görülen âlem. -Dünyada mevcud bulunan bütün eşya ve zuhura gelen bütün ef'âlin aynısı ile müretteb ve mütekevvin olan bir tarzı veya âlem-i ruhâninin bir nev'i. "Gördüm ki: Âlem-i misâl, nihâyetsiz fotoğraflar ve her bir fotoğraf, hadsiz hâdisât-ı dünyeviyeyi aynı zamanda hiç karıştırmadan alıyor. Binler dünya kadar büyük ve geniş bir sinema-i uhreviyye ve fâniyatın fâni ve zâil hallerini ve vaziyetlerini ve geçici hayatlarının meyvelerini sermedi temâşâgâhlarda ve Cennette Saadet-i ebediyye ashâblarına dünya macerâlarını ve eski hâtıralarını levhaları ile gözlerine göstermek için pek büyük bir fotoğraf makinesi olarak bildim. S.) " Not: karışık/karışan rüyalar: "adgâsü ahlâm" olarak rüya.. Confused Dreams ..

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.