Zıplanacak içerik

İNTERLOCK

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

İNTERLOCK tarafından postalanan herşey

  1. .. Ariadne'nin Yakınması Kim ısıtır, kim sever beni daha? Sıcak eller uzatın bana! Yürek mangalları uzatın bana! Vurulup düşürülmüş çırpına çırpına, can çekişenler gibi, ayakları ovuşturulan, sarsılmışım, ah! Bilinmeyen ateşlerle yana yana, sen peşimdesin, ey Düşünce! Adlandırılamaz! Açıklanamaz! ******! Sen, ey bulutların ardındaki avcı! Yerle bir olmuşum senin şimşeklerinle, sen alaycı göz, dikmişin gözünü bana karanlıklardan! Yatıyorum öyle, kıvrılarak, çırpınarak, işkencesiyle bütün sonsuz ezaların, vurdun beni sen ey zalim avcı, sen ey tanınmaz - T a n r ı... ur, daha derine vur! Bir kez daha, haydi vur! Kopar, parçala bu yüreği! Niye bu işkence körelmiş oklarla? Neye göz koydun böyle, usanmadın mı bu insan işkencesinden, acı vermekten haz duyan Tanrı şimşeği gözlerle? Öldürmek değil istediğin, yalnızca eziyet, eziyet etmek mi? Bana - niye eziyet ediyorsun, sen, ey acı vermekten haz duyan tanınmaz Tanrı? Ha ha! Usul usul sokuluyorsun böylesi gece yarısında? ... Ne istiyorsun? Konuş! Üstüme geliyorsun, sıkıştırıyorsun beni, Ha! Çok yaklaştın yanıma! Soluğumu duyuyorsun, yüreğimi dinliyorsun, kıskanç seni! - neden kıskanıyorsun beni? Git! Defol! O merdiven de niye? İçeri mi girmek istiyorsun, yüreğime tırmanmak, en mahrem düşüncelerime tırmanmak? Utanmaz! Tanınmaz! Hırsız! Ne çalmak istiyorsun? Ne gözetlemek istiyorsun? Ne işkencesi etmek istiyorsun? Sen ey işkenceci! sen - Cellat - Tanrı! Yoksa köpek gibi, taklalar mı ataydım karşında? teslim mi olaydım, kendimden geçerek sevginle - sırnaşarak? Boşuna! Sürdür batırmanı! Zalim diken! köpek değilim - avınım yalnızca senin, zalim avcı! en gururlu esirinim, en ey bulutların ardındaki haydut... Konuş artık! Ey şimşeklerin ardına gizlenen! Tanınmaz! konuş! Ne istiyorsun, ey Eşkiya... benden? Nasıl? Fidye mi? Ne istiyorsun fidye diye? Çok iste - böylesi yaraşır gururuma! ve az konuş - böylesi yaraşır öteki gururuma! Ha ha! Beni - istiyorsun ha? beni? herşeyimle beni? ... Ha ha! Ve işkence ediyorsun bana, delisin ya işte, gururumu kırıyorsun işkencenle? Sevgi ver bana - kim ısıtır ki beni daha? kim sever ki beni daha? sıcak eller uzat bana, yürek mangalları uzat bana, bana, yalnızların en yalnızına, buzunu ver ah! yedi kat donmuş buz, düşmanları bile düşmanları özlemeyi öğreten, ver, evet, teslim et, ey zalim düşman bana - kendini! Kaçıyor! Bu kez o kaçıyor, tek yoldaşım, en büyük düşmanım, tanınmazım benim, Cellat-Tanrım benim! ... Hayır! gel geri! bütün işkencelerinle birlikte geri gel! Bütün gözyaşlarım sana akıyor, yüreğimin son alevi seni aydınlatıyor. Gel, geri gel, tanınmaz Tanrım! Acı-m benim! son mutluluğum benim! ... ..
  2. MONTAIGNE-VERGILIUS Binlerce kollu, binlerce kafalı bu azgın dev nedir aslında? Hep aynı zavallı, dertli, zayıf insanoğlu! Kızışıp kaynaşan bir karınca yuvasından başka bir şey mi bu? Kara tabur ilerliyor ovada.. VERGILIUS "Ters bir rüzgâr, bağrışan bir karga sürüsü, bir atın sürçmesi, yukarıdan bir karganın geçivermesi, bir rüya, bir ses, bir görüntü, bir sabah sisi yeter bu devi yıkıp yere sermeye. Güneşin bir ışını vurmaya görsün yüzüne, eriyip dağılıverir. Biraz toz serpiverin gözlerine, bakın nasıl kopup paramparça oluyor sancak erleri, alaylar, başında büyük Pompeius'la birlikte; çünkü oydu sanırım Sertorius'un bu yaman silahlarla İspanya'da yendiği. Aynı silahları Aumenes Antigonus'a, Surena Crassus'a karşı kullanmıştı." MONTAIGNE DENEMELER ..
  3. .. Rüyaların Yedi Çeşidi Theosophical Movement Dergisi Rüyalar fenomeninin ahlaki dersi; bu konunun incelenmesi için iyi bir başlangıç noktasıdır. İstisnasız, hepimiz rüya deneyimini yaşarız ama nasıl veya neden rüya gördüğünü ve hatta ne rüya gördüğünü kaç kişi anlamaktadır? Hepimiz sayısız deneyimler geçiririz ama onları anlamave onlardan ders almada başarısızlığa uğrarız. Istırap ve keder tekrar tekrar bize gelir. Çünkü tek bir deneyim, bir dersi öğrenmek için yeterli değildir. Tek bir deneyimin, o ders öğrenilmedikçe hiçbir yararı yoktur. Okült özdeyiş şudur: "Ders öğrenildiğinde, gereklilik sona ermektedir." Demek oluyor ki rüyaların incelenmesi, deneyimden fayda sağlamak ve ondan bir şeyler öğrenebilmek üzere atılması gerekli ilk adımdır. İlk olarak şunu belirtmemize izin verin: Rüya fenomeni önce beden ve beynimizle, hayatiyetimiz veya yaşam enerjimiz veya prana ile, arzularımız ve isteklerimizle, düşünen zihin, bireysel can ve içimizdeki Ruh ile ilişkilidir. Rüyaların bir tipinde, teşkil edici bir sebep bir diğerinden daha fazla rol oynayabilir; örneğin vücutla başlayıp orada sona eren rüyalar vardır. Diğer taraftan beynimize, içimizdeki saf spiritüel ruhun saf faaliyetinden kaynaklanarak gelen rüyalar vardır. Ulvi rüyalardan en aptalca olanlarına kadar hepsi de bir insanın tamamını meydana getiren etkenlerle alâkalıdır. Bir sonraki nokta ise şudur: Rüya görmenin, bir şuur hali olduğu doğru olmakla beraber, bizim o hali hatırlayışımız, uyandığımız zaman düzenli bir şekilde bozulmakta veya silinmektedir. Vücut her gece uyuyorken; arzulu zihin, akılcı zihin, spiritüel zihin rüya görür, ama birçok insan bunun hakkında hiçbir şey bilmemektedir. Uyanırlar ve "rüyasız bir uyku çektim" derler. Beynimiz ön kısma, yani cerebruma ve arka kısma, yani beyinciğe sahiptir. Aktif yaşamda, yani uyanıkken ön beynimizi kullanırız. Cerebrum, beş duyumuzdan gelen izlenimleri kaydeder ve üstünde durur. Bu süreç devam ettikçe bizler uyanığızdır. Sinir düğümü ve cerebrum, dış dünyadan çok mesaj veya izlenim alarak bitkin bir hale geldiğinde uyuruz. Beyin, duyuları daha fazla kontrol edemez, faaliyet gösteremez ve biz o kişinin uykuya daldığını söyleriz. Ama beynin başka bir kısmı da vardır: Beyincik. Tıpkı dünyanın iki kutbunun olması gibi, herhangi bir manyetik alanın iki kutbunun olması gibi, insan beyninin de iki kutbu vardır. Pozitif beyin ve negatif beyincik. Uyanık yaşam pozitiftir, çünkü beynin pozitif kısmı faaliyet göstermektedir. Uykudaki yaşam pasiftir çünkü negatif kutup sadece bu durumda faaliyet göstermektedir. Bu durumda, tıpkı vücuttaki herhangi bir acının beyin tarafından kaydedilmesi ve iletilmesi gibi, uyuyan vücudun her tarafından gelen bütün mesajlar beyinciğe ulaşır. Beyincik kendi güçlerine sahiptir; tüm beynin çok önemli bir bölümüdür ve modern bilim onun bütün fonksiyonlarını tam olarak bilmemektedir. Bütün rüyalar, en yükseğinden en kabasına kadar, beyincikte meydana gelmektedir. Ama sıradan hafızanın yeri ön kısımda,cerebrum’dadır. Hafıza, beyincik tarafından etkilenmedikçe, uyandığımızda rüyalarımıza ait bir anımız yoktur. Bir kabusu örnek alalım: Bazı rahatsızlıklar beyinciğe etki eder; kaotik görüntüler ortaya çıkar, bağırırız ve haykırırız, güler veya konuşuruz ve cerebrum aktif hale gelinceye kadar, yani uyanıncaya kadar bunları gerçek olarak kabul ederiz. Birisi bizi uyandırır veya korkmuş ve aşırı yüklenmiş beyincik, pozitif kutbuna çılgınca mesajlar gönderir ve onu uyandırır. Özetlemek gerekirse, beyincik; vücutta asıl olarak rüyalarla -her çeşit rüyayla- ilgili olan organizmadır. Sıradan hafızanın yeri cerebrum’dur ve rüyaların hatırlanması tamamen beynin haline dayalıdır. Mesajın en yükseğini beyincikte alabiliriz ama beyin, beyincik tarafından etkilenmediyse hiçbir şey hatırlamayız. ._.
  4. .. Aydınlanma/İnisiyasyon/İrşad yolunda üç bilgi kanalı (mathesis, gnosis, pethesis) olduğundan bahs etmiş ve Misterlerin, bu üç bilginin tümünün edinilmesi sonucunda aydınlanmayı amaçladıklarını söylemiştik. Ancak, adaya, yüksek öğretileri şahsen deneyimleme fırsatını vermek suretiyle, özellikle üçüncü aşama müfredatının üzerinde durulurdu. Bazı Myster inisiyasyon sistemlerinde ise, başlıca iki düzey uygulamaları görülüyordu: 1. İsteyen herkesin katılabildiği; "EGZOTERİK/EXOTERİC" dış halka: -Kolay anlaşılabilir, gizli olmayan, nesnel bilgiler. -Figüratif/süslü, sembolik, mecazî anlatımlar. -İnnî/sonsal/a posteriori/duyusal deneyimler. -Imparted: yöresel moda terimler ve nominal/ismî ifadeler kullanarak bilgi aktarımı. 2. Seçilmiş birkaç kişi için oluşturulmuş; "EZOTERİK/ESOTERIC" iç halka: -Belirli bir grup tarafından anlaşılan veya onlara hitab eden/Hususî, özel, anlaşılması zor. -A priori/kablî/deneysellik dışı/us'tan gelen. -Gizli, saklı, mektum. -Ebced, Cifr -Mukattaat: "Bir zaman Benî İsrâil âlimlerinden bir kısmı Huzur-u Peygamberîde surelerin başlarındaki $ gibi mukattaât-ı hurufiyyeyi işittikleri vakit, hesâb-ı cifir ile dediler: "Yâ Muhammed! Senin ümmetinin müddeti azdır." Hz. Resul-ü Ekrem onlara mukabil dedi: "Az değil!" Sâir surelerin başlarındaki mukattaâtı okudu ve ferman etti: "Daha var." Onlar sustular. -ŞUALAR İnisiye adaylarının kesinlikle ketum olmaları şarttı. Kendilerine ifşa edilenleri hiçbir zaman başkalarına açıklayamazlardı. Gizli bir bilginin açık/bilinir hale getirilmesinin, bilgiyi gücünden yoksun kılacağına, içeriğini ayaklar altına alacağına ve taşıdığı süptil* hakikatleri negatif tesirlere açacağına inanılırdı. İşte bu ketumiyet sayesinde, uygulanan ayinlerin çevresinde bir mistik daire çizilmiş oluyor ve bu majik örtü kapsamında bir te'sir birikimi oluşturuluyordu. KUR'AN RA'D: 11 Gerçek şu ki Allah, bir toplumun mâruz kaldığı şeyleri, onlar, birey olarak içlerindeki/birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmez. (olaylar ve sorunlar karşısında hükme giderken temel aldıkları kişisel ölçülerini mental'de/zihin'de ve uslam boyutunda değiştirmedikçe/düzenlemedikçe,) ** SUPTİL/SUBTLE: -Hoş, tatlı, ince, incelikli,çözümü zor. -Ustaca yapılmış/düzenlenmiş. -Mental farkındalığın artışı ile, beden ve çevresinde/ causal boyutta duyarlı, hassas bir enerji/erk alanı oluşumu / AURA. ..
  5. .. KITA Ey oğul; Gizli şeylerini düşmandan saklamak nasıl gerekliyse onları dostlarına açmakta ihtiyatlı bulunmak da o derece lüzumludur. Dostların bir gün düşman olduğunu, dostluklarının düşmanlığa dönüştüğünü çok gördüm. Dördüncüsü: Bilgiden başka hiç bir kuvvete heves etme; çünkü onları arkada bıraktığın zaman suçlu ölürsün. Faydasız şeylerden kaçın; zarurî olan şeylere bağlan. KITA İlim, sana zarurî oldukça kazanmaya çalış, sana gerekli olmayan bilgileri elde etmeye uğraşma, zarurî olan bilgiyi, kazandıktan sonra da onların gereğince amel etmekten başka bir şey isteme. HİKMET İbnî Mukuî der ki: "Hind filozoflarının kütüphanelerini yüz deve yükü yaptılar, hükümdar, bunların azaltılmasını istedi, ayrılan kitaplar için bir deve getirdiler. Tekrar ayıklanmasını emretti. Nihayet dört bahse aid fikirlerin alınmasında söz birliği ettiler 1- Padişahları adalete yöneltmek. MESNEVÎ Cihan şahı, adalet meslekini tutarsa büyük küçük herkes güven bulur. Sinesi yaralı bir mazlûmu inleten zulüm iğnesi, bütün âlemi müteessir eder. Karmakarışık dünyanın ıstıraplarından kurtulmak için hükümdarlara adaletten başka bir şey gerekmez. 2- Halka iyi gidişli olmayı ve uluların buyruklarını tutmayı tavsiye etmek. BEYİT Şahın zulüm tohumu saçması, halkın hoyratlığındandır. Arpa ektiğin yerden, nasıl buğday biçebilirsin? 3- Vücud sağlığının korunması; aç olmadıkça yemeğe el uzatmamak ve sofrada iyice doymadan yemekten el çekmek. RUBÂÎ Hastalığa sebeb olan şeylerden sakın; Bilgisiz hekimler elinde utanç duymaktan kaçın; Miden tamamiyle boş olmadıkça sofraya oturma; Karnını doldurmazdan önce de yemekten kalk. 4- Gözlerini yabancı erkeklerden çevirmek ve yüzlerini onların onların yabancı gözlerinden saklamak için kadınara öğüt vermek. KITA Kadın odur ki, kendi yakınlarından olmayanlara, göz bebeği bile olsa yüzünü göstermez. Meşru eşi olmadıkça, feleğin ayı gibi parlak ve güzellikte eşsiz olan yüzlere karşı bile gözünün kapağını açmaz. HİKMET Dört padişah tarafından söylenmiş dört söz verdır ki; Dört yaydan sıçramış bir tek ok gibidir. Kisra demiştir ki: "Söylemediğim sözlerden dolayı aslâ pişman olmadım. Söylediğim çok şeyler de var ki, onların pişmanlığından kan ve toprak içinde yattım. (Mahcub oldum.) KITA Sükût odur ki, hatır topluluğu sükûttadır. Bu tarzda oturmak, fikre dağınıklık getiren sözlerden daha iyidir. Başı mühürlü olan sırlardan kimse pişman olmamıştır. Halbuki açığa vurulmuş olan bir çok sırlar pişmanlık getirmiştir. Kayser buyurmuştur ki: "Söylemediğim şeyerdeki kudretim, söylediklerimden fazladır. Yani söylemediğim sözleri daima söyleyebilirim; fakat söylediklerimi gizlemeye gücüm yetmez. KITA Her neyi açığa vurursan o çetinleşir. Sırlarını kolay kolay dostlarına açma; gizlediklerini söyliyebilirsin. Fakat söylediğini saklayamazsın. Çin Hâkanı bu anlamda şöyle demiştir: "Pişmanlığı gizlemek, çok kere dağınık sözler söylemekten daha güçtür." KITA Hatırına gelen, her başı mühürlü sırrı anlatmakta acele etme; Korkarım ki onu açıklamanın cezası, örtmek hususundaki pişmanlıktan daha çetin olur. Hind Meliki de bu nükteden söz açmıştır: "Ağzımdan çıkan her söz, artık tasarrufumun elini kendiliğinden bağlamıştır. Ben ancak söylemediğim sözlerin sahibiyim. Çünkü istersem söylerim, istersem söylemem. KITA Bir akıllı, gizli ve âşikâr sırlar hakkında güzel bir darb-ı mesel söylemiştir: "Gizli kalmış söz, kabzada saklı bir ok gibidir. Açığa vurulmuş söz ise; yaydan fırlamış oka benzer. ..
  6. İNTERLOCK şurada cevap verdi: sedelina başlık Forum Oyunları
    herkeşlere günaydın.. merhaba.. ..
  7. YIL -1955 FİYAT LİSTESİ: 1 Kg UN = 65-Kuruş 1 Kg TOZ ŞEKER = 1,53 TL 1 Kg ET = 3,76 TL 1 Litre ZEYTİNYAĞI = 3,27 TL 1 Litre SÜT = 80-Kuruş 1 Kg PEYNİR = 2,84 TL 1 Kg ÇAY = 18 TL 1 Adet SİMİT = 5-Kuruş 1 Adet YUMURTA = 5-Kuruş 1 Adet EKMEK = 25-Kuruş
  8. .. sigara animato açık mavi parlak mina ve istilâcı turnalar silvanında orient rehber kim olduğu belirsiz bir klavyenin aracılığı ile elindeki küçük deftere yanyana sayfalara notlar tutuyordu sonra günlerde patent vermeyi düşündüğü toplu taşıma araçları için zamanı belirsiz ihtiyat yönlü bab-ı hazırlık "değirmi sur gündüz vakti fakat karanlık bir ortam" imtiyaz verilmiş esassız köpek büzülmüş laboratuvarına boyutları büyütmek üzere seramik çıngırdaklar yapmakta tüpgeçit yolculuğunda peşine takmak üzere ..
  9. İNTERLOCK şurada bir blog başlığı gönderdi: İNTERLOCK's Blog
    .. Geldi mi? diye sordu adam. Hayır, dedi çocuk. Yolu iyi gözledin mi? diye sordu adam. Kapının önündeydim, dedi çocuk. Hiç ayrılmadım. Hiç kimse gelmedi mi? dedi adam. İlk sen geliyorsun, dedi çocuk. Adam içeri girdi. Ceketini çıkardı. Çevresine bakındı. Değişen hiçbir şey yok, diye düşündü. Ocağın kıyısındaki odunları gördü. Yeniden kapının önüne çıktı. Çocuğa, Madem gelmedi, odunları kim koydu? diye sordu. Ben, dedi çocuk. Peki, dedi adam. Artık burda bekleme. Ben kimseyi beklemiyorum, dedi çocuk. Öyleyse niçin sabahtan beri burda, kapının önünde oturduğunu söyledin bana? dedi adam. Hiç, dedi çocuk. Sustular-adam ve çocuk. Burda durmamı istemiyosan giderim, dedi çocuk. Nereye? dedi adam. Nereye olursa, dedi çocuk. ............................................................... Kadın, öteden, ağaçların arasından çıkmış eve doğru yürüyordu. Garip bir yürüyüşü vardı. Sanki önünde ya da ardında bir köpek. Ama kadın yaklaştıkça çocuk gördü ki köpek filan yok. Kadın yalnız. Tek başına.Ama önünde ya da ardında bir köpek varmış gibi tedirgin yürüyor. Çocuk, kuyunun yanındaki oturduğu taştan kalktı. Yaklaşmakta olan kadına, Nerde kaldın? diye sordu. Kadın çocuğa, Ne dedin? diye sordu Çocuk kadına, Dayım seni çok merak etti, dedi. Kadın(çocukla burun burunaydı) saçlarını geriye attı, göğsünü ileriye uzattı. Çocuk kadından yayılan kokuyu içine çekti. Kadın çocuğa doğru bir adım daha attı, çocuğun başı döner gibi oldu. Gözlerini kadına kaldırmaya cesaret edemiyerek, Nerden geldin? dedi. Ormandan, dedi kadın. Çocuk gözlerini kadının gözlerine dikti. Ormandan mı? Nasıl buldun yolu? Daha önce gelmiştim, dedi kadın. Ben seni ilk kez görüyorum, dedi çocuk (Sesi titriyordu.) Ben geldiğimde sen yoktun, dedi kadın çocuğa doğru bir adım daha atarak. Ama ben hep burdayım, dedi çocuk. Öyleyse hatırlamıyorsun, dedi kadın. Şimdi yan yanaydılar. Eve doğru birlikte yürüyorlardı. Terle karışık, o güne değin duymadığı garip bir koku duyuyordu çocuk. Kadın elini çocuğun başına götürdü. Saçlarını okşadı. Demek, sen hep burdasın, öyle mi? Evet, dedi çocuk. Peki dayın? O da burda, dedi çocuk. Kadın çocuktan gelen, ot, gübre, koyun kokusunu çekti içine. Kaç yaşındasın? dedi. Çocuk, Onüç, dedi. Koca bir adamsın demek, dedi kadın. Elini çocuğun dağılmış saçlarından çekti. Kapının önüne geldiklerinde, kadın, kilidin horozunu kaldırıp itti. Kapı açıldı. Kadın bir adım attı. Sonra çocuğun girmesini bekledi. Çocuk, Ben girmeyeyim, dedi. Dayım içerde. Olsun, ne çıkar, dedi kadın. Kazlara yem vermem gerek, dedi çocuk. Bu saatte mi? dedi kadın. Çocuk sorunun yanıtını vermeden koşarak uzaklaştı. Kadın kapıyı kapamadan bir adım daha attı. İçerde hiçbir ışık yoktu. Yalnız pencereden süzülen günün son ışıkları. Kadın bu loşlukta ilerledi. Nerdesin? diye sordu. Yanıt alamadı. Hiçbir nesnenin görünmediği, hiçbir çiçeğin kokmadığı, hiçbir ışığın ve ateşin yanmadığı odada ilerledi kadın. Uyuyor musun? diye fısıldadı. Hayır. Erkeğin sesiydi bu. Sesin geldiği yöne doğru ilerledi kadın. Erkeğin uzanmış olduğu döşeğin başucundaki gaz lambasını yaktı. Lambayı yükseltip erkeğin yüzüne baktı. Sonra odada gezdirdi lambayı. Üzeri muşamba kaplı masayı gördü. Sonra tahta iskemleleri. Sonra yerdeki hasırı. Sonra sönmüş ocağı. Sonra erkeği gördü-çırılçıplak. Elindeki lamba söndü. Buraya gel, dedi erkeğin sesi. Kadın, elinde sönmüş lamba, sesin geldiği yöne doğru ilerledi. Ayakları döşeğin tahtasına çarpıp durdu. Bir elin bacaklarına dokunduğunu duydu. Sönmüş lambayı yere bıraktı. Çömeldi. Bacaklarına dokunan el, kasıklarına doğru ilerledi. Aynı anda erkeğin soluyuşunu duydu kadın. O soluyuşa doğru eğildi. Sen misin? dedi kadın. Erkek, Evet, demedi. Kadını kendine doğru çekti. Kazları yemlemiş çocuk pencereden içeriye bakıyordu. Işık yoktu. Hiçbir şey görülmüyordu. Yalnız, dayısının, Nerde kaldın? dediğini duydu. Gözünü pencereden ayırdı. Kulağını pencereye dayadı. Kadının sesi duyuldu. Ormanı yürüyerek geçtim. İki kez yolumu yitirdim. İki kez mi? dedi dayısı. Evet, dedi kadın. Çocuğu gördün mü? dedi dayısı. Evet,dedi kadın. Nerde şimdi? dedi dayısı. Kazlara yem veriyor, dedi kadın. Lambana n'oldu? dedi dayısı. Söndü, dedi kadın. Öyleyse soyun, dedi dayısı. Soyundu mu? Çocuk görmedi. Ama duydu: -Elini ver bana. (Dayısının sesi.) -Buraya gelmemeliydim. (Kadının sesi.) -Daha önce de gelmiştin. (Dayısının sesi.) -Bir kez daha gelmemeliydim. (Kadının sesi.) -Geldiğine göre. (Dayısının sesi.) Sonra hiçbir ses duymadı. Sonra, uzun bir süre sonra: -Böylesi bir gelişi hiç beklemiyordum. (Dayısının sesi.) -Senin için. (Kadının sesi.) Uzun bir sessizlik. Sonra: -İki dağın arasını unutma. (Kadının sesi.) -Unutmam. (Dayısının sesi.) -Oyluğu da unutma. (Kadınınsesi.) -Nasıl unuturum? (Dayısının sesi.) -Boynumu da unutma. -Hiç unuttum mu? (Dayısının sesi.) -Topuklarımı da. (Kadının sesi.) -Kulaklarını, kulaklarının ardını, saçlarını, göğüslerini de unutmam. (Dayısının sesi.) -Diline de söyle, dilin de unutmasın tenimi. (Kadının sesi.) -Olur dilim de unutmaz. (Dayısının sesi.) Elini ver bana. Çocuk sonra hiçbir şey duymadı. Ama pencereden de ayrılmadı. Nice sonra kadının söyledikleri ulaştı kulağına: -Kokumu alıyor musun? -Evet. (Dayısının sesi.) -Ya sesimi? -Evet. (Dayısının sesi.) -Seslerle de sevişilebilir, biliyor musun? -Evet. (Dayısının sesi.) -Öyleyse niçin burdayım? (Kadının sesi.) Bir gülüş. Bir kahkaha. Odayı dolduran. (Dayısının.) -Çünkü burda telefon yok. -Elektrik de yok. (Kadının sesi.) -Evet, yok.(Dayısının sesi.) -Karanlıkta daha iyi. (Kadının sesi.) -Aşkın ışığa gereksinimi yoktur derdi babam. (Dayısının sesi.) Gülüşler. Kahkahalar. (Kadın ve Erkek.) Sonra uzun bir sessizlik. Sonra bir çığlık: -N'oluyoruz? (Kadının sesi.) Bir deprem mi bu? -Korkacak bir şey yok, ölüyoruz. (Dayısının sesi.) Çocuk pencerenin önünden ayrıldı. Soluk soluğa koşmaya başladı. Çınarın altında durdu. Ayakları dibinde yılışan köpeğe bir tekme attı. Sonra yıldızlara baktı. -Ölürlerse ölsünler, dedi. *Ferit EDGÜ
  10. karşı apartman'dan alabama kamu televizyonu muhtemel görüntüler yansımakta pencereme önceden hazırlanmış zeg wallah çalışıp durmakta bi acib mekanizma hesap kesildi bi mikdar alacak kaldı başka biçimde eskimiş nuh ve gemisi anathema'da akıp duruyor cennet şerbeti rişvet olarak püskül püskül gözet beni sevgilim yaslan bana belirgin ..
  11. TOPLUMSAL EVRİM'DEN.. İnsanların bilinçli olarak görmek istedikleri şeyi görmeleriyle ilgili bir eğilim vardır. Abartısız bir tanımla, insanlar olumsuz çağrışımları olan şeyleri görmekte güçlük çekerken, olumlu etki bırakanları yükselen bir huzur hissiyle görürler. Meselâ, endişe çağrıştıran kelimeler, ister bireyin kişisel geçmişinden ister deneyime dayalı tahrif dolayısıyla, ilk kez kavranmalarının öncesinde azami açıklamalar gerektirir. Robert L. Trivers ..
  12. .. efendim @@Radya böyle konuları bulup-çıkarıyorsunuz.. ben çalçene de durmayıp konu şu-yorum.. efendim, bu olay quantum mes'elesidir.. ve güneş kızımız.. o sarı sırma saçlı rapunzel.. kal'a sında oturup durdukça.. başımıza her daim taş yağar.. taş; quantumsal kuarklardır.. ve hamildirler.. hamile yane.. ağırlıklıdırlar.. ve uygun olan bi ortam bulduklarında.. yüklerini deşarj ederler.. kafalara.. kafalara.. belki yıldız olarak terceme edilen; kevkeb bu olubilicektir.. dahlia!. olmuya bilecek midir? ben bilmem.. kim bilir? bu taşlar; cirm'ler.. hacim'ler.. haricden gelen ziyaretçiler.. cahim'ler.. cehennem taşları yane.. ateş topları olup.. cirm'leri kadar bi yeri yakıbilicek olupturlar.. (bana kalırsa lut kavminin başına gelen taşları da muhacirler atmış olubilirler.. lut'un mohterem zevcesi dahi taş olmuş idi.. niçün? koca sözü dinlemedi de ondandır..) sadak allah-ül azim.. yanmışız bis yaw.. vay ki vay.. merhaba.. dip-note: amforik murmur'ları da.. bu eskaller çıkartmaktadır.. sufle'yi yeyiniz.. fekat kat'a dinleyip.. uymayasınız.. ..
  13. .. MEVLÂNÂ / TUZAĞA DÜŞEN KUŞUN HİKÂYESİ.. Birisi tuzakla bir kuşu avladı. Kuş ona dedi ki: "Ey himmet sahibi, Sen nice öküz ve koyunlar yedin, kurban için pek çok develer kestin. Onlarla bile bir zaman doymamışken, bu fakîrin vücûdu seni hiç doyurmaz! Beni âzâd et, sana üç nasîhatte bulunayım; aptal mıyım, akıllı mıyım kanâat gelsin! Birinci nasîhati elindeyken, İkincisini ise duvar üzerinden; Üçüncü öğüdü de ağaç tepesinden söyliyeyim; böylece bu üç öğüt baht mumunun nûru olur!" Elindeyken şu şekilde konuştu: "Olmayacak şeye, kim söylerse söylesin inanma!" Birinci öğüt elinde tamamlanınca kuşu âzâd etti, o da duvara kondu. Dedi ki: "Geçmiş şeye gam çekme, senden gidene artık hasretlenme!" Sonra tekrar dedi ki: "Vücûdumda on dirhem ağırlığında kocaman bir inci var! Hem sana hem çocuklarına bir devletti; o öyle bir inci ki, yücelik menbaı idi! Fakat kaçırdın, o inci kısmetin olmadı; gerçekten onun bir benzeri yoktu!" Bunu duyunca adamcağız derdinden, hamile kadının doğururken feryâd edişi gibi inlemeye başlayınca, Kuş ona dedi ki: "Ben sana, 'geçmiş şeye gamlanıp üzülme' demedim miydi? Geçen geçti! Öyleyse bu gam niye? Ya öğüdümü anlamadın veya sağırsın! Hem 'olmayacak söze inanma' diye ettiğim ikinci öğüdümü hatırlasana! Kendi vücûdum üç dirhem bile gelmezken, içimde on dirhem inci nasıl bulunabilir?" Bunu üzerine adamcağız kendine gelip: "Hani üçüncü nasîhatin? Onu da söyle!" dedi. Kuş dedi ki: "Sanki ikisini pek iyi dinledin de üçüncü nasîhat bedavadan söylensin!" Aymaz, ihtiyatsız ve bilgisize nasîhat etmek, çorak yere tohum saçmak gibidir! Bilgisizlik ve aptallık yırtığı, yama kabul etmez! Ona hikmet tohumunu beyhûde saçma! Mesnevî-i Şerîf MEB Yayınları Manzum Nahifî Tercümesi IV Cild: 2267-2286 ..
  14. Mysterion: Genel ibadetler ile birlikte mevcud olan ve fakat mahiyet'ten gizli olan, yalnız vâkıf olanlara özel, ve ancak mahremler tarafından bilinmesi gerekli olan mezheplerin bütünü. Dinde: Mü'min'in inanması gerektiği kabul edilen fakat aklın üstünde/aklı aşan bilgiler olduğundan anlayamadığı, ama iman eseri olarak kabul ettiği içedoğuş, sezgi, ilham yoluyla bilinen itikâtlardır. Felsefede: Sembol ve şekil altında gizli olan manâ. İnsan aklı için anlaşılmayan şey. Yunanca "Mysterion" deyimi: Gizli şey, başkasına söylenmesi uygun olmayan, bir haber, ibret veren bir olay, gizli bir sırrı ifade etmek için kullanılır. Metapsişik Terimler Sözlüğü Ergün ArıkdalRuh ve Madde Yayınları-1971 Etimolojik olarak MİSTER kelimesi, Grek kökenli MYEIN/ KAPAMAK fiilinden türemiştir. Mister'ler, katılan adayın inisiye*edilmesi gerekli türden gizli kült**ler olduğu için, dudaklar ile gözlerin "kapatılması" söz konusuydu. Aydınlanma/İnisiyasyon/İrşad yolunda üç bilgi kanalı ifade edilmektedir: 1. Mathesis/Riyazet: -Fenn ve matematik bilgileri öğrenimi. -İhtisasî ve istatistikî bilgiler. 2. Gnosis/yüksek akıl, olgunlaşma: -Tefekkür ve sezgi kanalı bilgileri. -İrfan -Knowledge of spiritual truth: -Spiritual seviye bilgisi, -Hıristiyanlığın başlangıcında ruhani sırları ve yaradılışın sırrını bilmek noktası. 3. Pathesis/Rabıta'nın kurulması: -Üçüncü göz'ün açılması. -Görme yeteneği artışı. -Tabiî şevk ve meyil ve heves. -Kalbin bütün kuvveti ile Cenab-ı Hakk'a ve sâir mukaddesata yönelmesi. -Kalb isteği ile gösterilen ciddi gayret. -Tabiî şevk ve meyil ve heves. Misterler bu üç tür bilginin hepsini birden edinmek/ üç kanal bilgi müfredatını tamamlamak sonucunda aydınlanmayı amaçlar. Not: -Bu son nokta, "ferdiyet" olarak anlaşılabilir: -Cenâb-ı Hakk'ın birliği. -Vahdetle bütün kâinata birden tasarruf eden Allah'ın (C.C.) sıfatı. -Ferdiyet mânası insanlara isnad edilirse: Sadece bir olup, benzeri dünyada bulunmayan kimsenin sıfatı olur. Sadece Kur'andan ders alarak irşadda bulunabilen büyük velilik. Hiçbir şahsı merci yapmadan doğrudan doğruya Kur'andan ders alan ve ders veren büyük zâtın makamıdır. -Osmanlıca Lügat İnisiyeye "mystes", inisiyeyi Misterlere takdim edene, "mystagogos/önderlik eden" denirdi. Myster/Mister/Master; bu sistemde ÖĞRETİCİ ve de UYGULATICI ÖĞRETMEN olarak bilinir. Bu kültlerin liderleri arasında, "hierophantes/hierofant/ kutsal konuların açıklayıcısı" ile, "dadouchos/meş'ale tutucusu" gibi rütbeler yer alıyordu. Bir Mister topluluğunun uygulamaları, hep birlikte yenen yemekler, hep birlikte yapılan danslar ve kendine özgü törenlerden oluşurdu. Aynı yemeği yiyen ve içkiyi içen, aynı danslara katılan, aynı gösterilere tanık olan kişiler, artık aynı bünyenin üyeleri haline gelirlerdi. Mister inançları, Greko-Romen dünyasında resmi halk dinlerinin sağlayamadığı, dinî deneyimleri edinmenin bir yolunu insanlara sunan gizli kültlerdi. Bu kültlerin kökeni, dünyanın çoğu yerinde ilkel halklar tarafından uygulanan kabile törenlerine kadar gider. İlkel topluluklarda, bir klanın/komünün/kavmin ya da köyün tüm üyeleri inisiye olurken, Grek aleminde ise inisiyasyon, bir kişisel seçim konusu olup çıkmıştı. Mister dinleri, İS.1 ile İS. 3. yy. arasında en şatafatlı dönemlerine ulaşmışlardır. O günlerde insan, bu tür birçok dinden istediğini seçiyordu. -Mystery Religious Richard Cavendish -PSİ-Macropedia -Kişisel ilâveler * İNİSİYASYON/İRŞAD: -Doğru yolu göstermek. -Akli ve kalbi, mukni ve te'sirli eserler veya sözlerle gafletten uyandırıp hidâyet yolunu göstermek. -Cadde-i kürba-yı Kur'aniye yolunda selâmetle devam ettirmek. -Allah'a ibadet ve itaata kavuşturmak. -Veli bir zâtın, bir kimsenin hidâyete ermesine vesile olması. Istılah/Terim olarak İnisiyasyon: -Hak ve hakikatı arayan kimselere bir mürşid-i ekmelin Kur'ânî ve İslâmî eserleriyle veya sözüyle Sırat-ı Müstakim olan İslâmiyet yolunu tanıtması ve tarif etmesi. -İmanı kuvvetlendiren ve inkişaf ettiren tahkikî ve yakînî delillerle hak ve hakikatı talim ve tedris etmesi. ** KÜLT/CULTE: -Din, mezhep, tarikat/inanç/tapınma/tutku/heves -Yerel özellikler taşıyan dinî törenler -Belli bir dönemde aşırı ilgi gören film vb. ** CULTUVATE; -Tarlayı sürüp ekmek, yetiştirmek. -Terbiye etmek/beslemek. -(başka bir kimseyi) Kendine bağlamaya çalışmak. -Kibarlık, incelik, münevverlik, irfan. ..
  15. .. KITA "Herkese kötülükle muamele eden bir kimsenin her daim yüzlerce ıstırabın acılarını çektiğini bil; huysuzu zindana koyması için Şahna'ya şikâyete gitme; çünkü kötü huyluların derileri de onlar için fena bir zindandır." Filozof gene ilâve etti: "Kıskanç, daima sıkıntıda ve Tanrı'siyle mücadele halindedir. Başkalarına verilmiş olan şeyleri beğenmez, nasibi olmayan şeylere gönül bağlar. KITA "Kıskancın âdeti, her şeyi bilici olan Allah'ın hükmüne itiraz etmektir. (Ağzına toprak dolsun) Sebebsiz olarak niçin ona verdin de bana vermedin diye başkalarının elinde gördüğü şeylere karşı feryada başlar." Sonra sözüne devamla: "Cömert ruhlu akıllılar, mallarını dostları için kazanırlar. Akılsız alçaklar ise düşmanlarına bırakırlar." KITA "Cömert kimse, eline ne geçerse dostlarının ayaklarına saçar; alçak mayalıların kazançları ölümlerinden sonra düşmanlarına kalır." Tekrar ilâve etti: "Akıl sahipleri ile alay etmek, büyüklüğe yaraşan yüz suyunu yerlere dökmek, onu bayağılık ve düşkünlük tozlarına karıştırmaktır." KITA "Ey düşkünlerin kaftanını paralayan zalim; korkarım ki, adına kurt çağırırlar. Ergin insanlarla alay etmek âdetinden vazgeç; yoksa büyüklük gücünü kaybedersin. Herkese yumruk sallamak meslekini güdenler, bir gün eli altında bulunanların tekmeleriyle can verirler. KITA "Vaktiyle nüktecilerden işitmiş olduğum şu hoş nükteyi kulağında tut: 'Ey Gönül! Herkese insafsızlıkla kılıç çekenler, sonunda insafsızların kılıcıyla ölmüşlerdir.' " İskender'in kulağı bu hikmet cevherleriyle dolunca filozofun ağzını da kendi kulakları gibi inci-cevherle doldurdu ve hisarı yıkmak sevdasından dizginini çevirdi. HİKMET Feridun Şah, şefkat torağına iyilikten başka bir tohum ekmedi. Oğullarına da şu fermanı yazdı: "Zamanenin parçaları ömrün sahifeleridir. Onlara güzel iş ve eserlerden başka bir şey yazmayın" KITA Bütün ömür defterleri dünya hayatının sahifeleridir. Akıllıların vermiş olduğu bu öğüdü iyi düşün. Bahtı yâr, o kimsedir ki: Bu temiz defter üzerinde ancak hayırlı yazılar ve hayırlı eserler bırakır. HİKMET Filozoflardan birisi demiştir ki: "Felsefeye dair kırk defter yazdım. Hiç bir faydasını görmedim. Bu defterler arasından kırk söz seçtim. Ondan da bir menfaat elde edemedim. O sözler arasından dört tanesini ayırdım. İstediğim her şeyi ancak bunlarda buldum. Bu sözlerin birincisi şudur: Kadınlara, erkekler derecesinde güven besleme. Kadın, güvenilecek bir kabîleden bile gelmiş olsa onu gene itimada değer bulma. KITA Kadının dini de, aklı da eksiktir. Asla ona tam bir itimat gösterme; Çirkinse inanma, güzelse bel bağlama; İkincisi: Ne kadar çok olursa olsun mal ile mağrur olma; Çünkü mal ve servet bir gün hâdiselerin rüzgariyle darmadağın olur. RUBÂÎ Duygusuzlar gibi mal ile büyüklenme, çünkü zenginlik geçici bulutlar gibidir. Geçici bulutlar her ne kadar cevahir yağdırsa da, akıllı insan ona gönül koymaz. Üçüncüsü: Gizli sırlarını hiç bir dostuna açma; Çünkü dostlukların bozularak düşmanlığa döndüğü dostluğun sona erdiği çok görülmüştür. ..

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.