Zıplanacak içerik

i'tezele

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

i'tezele tarafından postalanan herşey

  1. Yahu biriniz bile şu siteyi okumadınız mı?.. herneyse.. Ayrıca diyanete sataşarak bir yere varılmaz. Zaten diyanet, imam hatip vs. vs. gibi kurumlar islam kültürünü tekelinde bulundurmak isteyenlerce bilinçle açılmış kurumlardır. Bugün biraz düşünmek yeterli, laikliğin en büyük bekçisidir diyanet. Biraz geniş düşünelim. Diyanet olmasa bu örgütlenme oranı artacak, imam hatipler olmasa ''eğitim hakkı'' diye geniş çaplı hareketler başlayacak... Deneyelim isterseniz.. Bana uyar.. Saygılar
  2. Gülen'e kim peygamber diyormuş? Peygamber diye vahy alan kişiye denir.. dipnot düşerim.. Saygılar/ Günaydın..
  3. Mutlaka cevap veririm, bilirsin.. Ben yine de dönemsel etmenleri göz önünde bulundurarak daha ılımlı bakıyorum. Yani Kur'an'da dönem ve topluma ait onca gelenek var bunları tek tek yazıp 2008 yılında Türkiye'ye uyarlamaya kalkarsak uzun çalışmalar gerektirir. Kur'anın evrensel bir kitap olması onun varoluşsal özelliğidir, mahiyeti bakımından elbetteki arap toplumuna belli bir zaman zarfında inmiş bir ilahi kitabın özelliklerini taşımaktadır. Bana kalırsa kur'an içeriği ile ilgili değil bütünüyle anlaşılmalı. Arap toplumunda kabul gören bu kitap toplumun yaşayış biçimiyle ilgili hiçbir ayet ve/veya işaret taşımasaydı bu toplumun islam'a geçiş süresi zor ve etki alanı da dar ve kısa süreli olurdu. Bugün İlk peygamberden bu yana sayısız toplumun, sayısısz yaşayış biçiminin, sayısız cahiliyyenin aldığı bildirimleri düşünelim. Bu bildirim özünde ''bir''dir, şekilde değil. Kur'an'ın mesajı okurunda doğar. Onun dışaında kur'an sadece Bir kitaptır. Tıpkı Allah'ın yarattığı çiçek, böcek, ağaç gibi. Bu yüzden kur'an'ın anlaşılmasında ilk kaynağın akıl olduğunu savunuyorum zaten. Saygılar.
  4. Yalnız şu da bir gerçek ki kimse kimsenin ahlakını dövmek gibi ahlak dışı yollarla düzene sokamaz. ''ahlak'' çocukluk döneminden başlayarak hayat boyu sürmekte olan kişilik gelişimini etkileyecek çevresel etmenler doğrultusunda şekillenecektir. Siz Kur'an'ın şartladığı çevresel etmenleri bir kadına tam olarak sağlayabilecek misiniz ki ''şerefsilik'' yapabilecek potansiyel şeytanları dize getrebilme hakkını kendinizde görüyorsunuz. Siz Kur'an'ın insanları ahlaklandırma sürecini şiddete bağlamayacak kadar akıl ve takva sahibi olarak, kadınınızın ''****** ve namussuz'' olmasından önce kendinizi, daha sonra erk sahibi olarak dönüştürmek için görevlendirildiğiniz toplumun ahlak sisteminin yerle bir olmasını sorumlu tutmalısınız. Dikkat edin, burada konu kadın-erkek ilişkisi değil, toplum-sorumluluk işikisi... Sosyal sorumluluğumuzu yerine getirebilirsek İslam barış devrimidir.
  5. Tengeriin, ne güzel yazmışsın. Aferin sana.. Küçük İskender'in ''uzun'' adlı bir şiiri vardır. Bizzat ondan dinleme fırsatı buldum ve şunu söyleyebilirim bu şiirinin şiddetinde bir vuruşsa nakavt olduk demektir... Konuyla ilgili otoriteler katlayarak mendille ya da misvakla derler... Yalnız günümüzde hertürlü sosyo-ekonomik çevreden kadınların yarısından fazlası şiddete maruz kalmaktadır. Bunu Kur'an'dan aldığı yetkiye dayanarak yaptığını söyleyen eşler bu oranın kaçta kaçını oluşturur bilemem ama bu kimselerin alim ya da din bilgini olmadığı açıktır. Burada eleştirel zekalarımızın menzili müslüman cenahı aşıp daha geniş bir mıntıkaya uzanmalıdır. Saygılar
  6. Sevgili notamatik, ''Öyle kitap'' dediğiniz dolu... Kim kimi atmış böyle bir sebeple hapse? The Voice of silence, mesela... Türkiye'de bile aktif Lanu'ları var.. Örneğin, yedi kapı/230: Bak eymutlu hacı! Karşındaki kapı yüksek ve geniştir, geçmesi kolay görünüyor; ardındaki yol düz, engebesiz ve yeşildir. Bu, karanlık bir ormanın derinliğindeki güneş ışıltısı, Amitabha'nın cennetiden yeryüzüne yansıyan bir nokta gibidir. Orada umut bübbülleri ve ışıldayan tüylü kuşlar, yeşil kameriyeler üstüne, korkusuz hacılara şarkı söylereler.. Bodhisatvaların beş erdeminden Bodhi gücünün beş katlı kaynağından ve Bilgi'nin yedi basamağından bahseder. The Voice of Silence'den cennet tarifleri... :) Bu gibi ilkel din çok. Saygılar efendim...
  7. Başlık ''mealcilerce kandırıldık mı?'' olunca aklıma mealcilik ekolü ve Türkiye'nin bir numaralı mealcisi Mehmet Yaşar Soyalan geldi. Şimdilerde ''söz ve adalet'' adlı dergilerini yayımlamaktalar. Neyse efendim... Kur'an'ı dilimize çevirenlerin bunu bizi kandırma amaçlı yaptıklarına hiç ihtimal vermiyorum. Haydi Kur'an gerçeğini provake edelim, yaşasın kötülük diye çeviri yapılamayacağı için, kimsenin kimseyi kandırdığı yok. Efendime söyleyeyim kandırıkçılık yapmayan meal okumak o kadarda zor değil, Ömer Özsoy ve İlhami Gülerin harika bir kur'an fihristi var. Cahit Koytak ve Ahmet Ertürk çevirisnden de - herzaman derim- Esed meali de okunabilir. Hem böylece İngilizce Kur'an ile Türkçe Kur'an arasındaki kandırıkçılıkları da saptayarak başlık açabiliriz... Bir topic böyle provake edilir işte... Meleğim ben melek... Saygılar
  8. Şu ayrım önemli; Allah'a inanmak bir araçtır. İnanmak bilmeye giden yolda bir aşamadır. Ancak Allah'a iman etmek, o'nu bilmekten sonraki aşamdır ki insan bu aşamda kendine ulaşmıştır. 'Kendi' Allah'ın yarattığı saf cevherdir. Allah'a inanmak, bireyin fıtratında bulunan inanma, sığınma gibi ihtiyaçların bir yansımasıdır. Bilmek farkındalık ile başlar ve kendini tanıma, kendine yükselme ve Yaratıcının varlığını kavrama ile son bulur. Bundan sonrası imandır. İman etmek salt Allah'a inanmak değil, sosyal bir sorumluluk alarak inandığı şeyi yaşatmaktır. Bu aşamada fiil, düşünce ile birlikte hareket eder. Dolayısıyla namaz, oruç, zekat vs. bu inancın sorumluluk alanına dahil olur. Yine de bu sadece bireyi aydınlatır. İman eden kişiyi inanandan ayıran ise birinin dava edinmiş olmasıdır. Dava, donanımdır. Alanı büyütmek daha fazla bilgiyi şartlar. Bu yüzden Allah'a iman yaşam bilgeliğinden geçer.
  9. i'tezele şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Tengeriin der ki: Biz deriz ki; Bilakis, hiçbir isim Allah'a ait değildir; hepsi insanlarındır. Çözülen her yeni bilmecede ölen isimlerin tanrıları bilmecenin kendisiyle yok olur. Eğer bu isimler gerçekten tanrının kensi olsalardı tanrıyı Nietzsche'den önce ben öldürürdüm. Beni yaratan tanrı, bilinememezliğin çözlüldükçe yok olan kelime oyunları değil, hertürlü isimden münezzeh bir Tanrıdır.
  10. Dediğim gibi; Kin gütmeyen tanrı için, kin gütmeyen insan. Kinden arınmış yahudilerin elohim'i ıslah etmesi dileğiyle. Saygılar
  11. Sanmam. Öyle bir tanrı imajinasyonu hiç bir toplumda görülmedi. Tanrı'lar ne kadar kızgın olurlarsa olsunlar affedici olmalıdır ki yolları yürünebilir olsun. Ancak sizin anladığınız anlamda ''affeden tanrı'' yine hiç bir toplumda tecelli edemedi. Zaten bir toplumun tanrılarını o toplumun yaşayış biçimleri belirler. Zeus ya da Ahura Mazda ya da Krişna... O toplumun yaşayış ya da algılayışının yönüdür. Tanrının affedebilmesi, kin gütmemesi, toplumunun hakikate, birliğe -kendine- yakınlaşabileninde tecelli eder. Kin gütmeyen tanrı için, kin gütmeyen insana doğru... Saygılar
  12. Son birkaç yıldır ''i'tezele anna ismet'' diyenlerin sayısı arttı evet. Ne mutlu ki Sn. İsmet Özel de ayrılanların lideridir. İsmet ÖZEL'i anlamak için onun kitaplarını eksiksiz, kitaplarını anlamak için de farklı yazarları okuyup belli aşamalardan geçmek gerekir. Temel bir takım kitaplar okunduktan sonra İsmet ÖZEL'in ''waldo sen neden burada değilsin?'' adlı kitabından başlanılarak okuma kampına girmeli, bunun yanı sıra çeşitli konferanslarını takip etmelidir. Ancak tüm bunlardan sonra İsmet ÖZEL'in son birkaç yıldır neyi anlatmaya çabaladığı anlaşılabilir. İsmet ÖZEL'in onlarca yıllık duruşu bir kenara bırakılarak 32. günde yaptığı açıklamayla değerlendirme yapılması doğru değildir. Ki Sn. ÖZEL tüm bunları bilerek, dikkati bir yerlere çekmek için ödün vererek yaptıysa ona saygı duymak gerekir. Çünkü İsmet ÖZEL benim için ne derler'i bir kenara bırakarak, bu ülkede hem müslüman hem sağ hem de sol camialarda kabul görmeyen adam olmaya razı olmuşsa bu onun gayesine bağlılığını gösterir. Keşke ben de onun kadar cesaret sahibi olabilseydim. Nietzsche der ki: '' En cesurumuzun bile gerçekten bilidiği şeyler için ancak arada bir cesareti vardır.'' Saygılar
  13. i'tezele şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Tengerin, merhaba.. ilk insandan bu yana -arapça adıyla- Allah elçiler, peygamberler, avatarlar vs. aracılığıyla bildirilerde bulunmuştur. Enson gönderildiğine inanılan bu sebeple islam çevresince pek çok açıdan en sağlam veri kabul edilen kur'an arap yarımadasına, arapça konuşan insanlara -tıpkı daha önce farklı coğrafyalarda, farklı dillerde konuşan insanlara da gönderildiği gibi- gönderilmiştir. Bu sebeple kur'an da geçen sözcüklerin 118'i hariç hepsi arapçadır. Allah'ın 99 tane olarak bilinen isimleri de arapçadır. Ancak medeniyet tarinde yaptığımız kısa bir yolculukla pek çok farklı isme rastlarız. Allah'ın 99 ismi türkçe anlamıyla bilindiğinde -türkçe konuşan insanlar için- asıl anlamına kavuşacaktır.
  14. i'tezele şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Olmaz the imam, böyle tartışma şekli olmaz... Burada iletin varsa karşılığında alacağın geridönüşlere, tartışılan konu çerçevesinde cevap vermelisin. Arkadaşımız sana yazdığın ileti hakkında bir geridönüş yazdıysa, konuyu onun düşünce sitemine getirip ayrı bir koldan yazmaya başlaman senin asıl konuya hiç hakim olamadığını gösterir. Senin ahirette kurtulduğun bilgisi sana şimdiden ulaştı sanırım. Başkalarının kurtulup kurtulamayacağının hesabını yaptığına göre. Saygılar
  15. i'tezele şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Elbette kur'an'ı türkçe okuyacağız imam kardeş. Ezanı da Türkçe okumak gerek elbette; inşallah o günleri görürüz. Allah'ın ismi ne arapça ne ibaranice ne habeşçe ne türkçe ne de japoncadır. Arap yarımadasına vahy inmeden önce de Allah vardı; kısa bir google yolcuğu ile bu isimlere ulaşabilirsin, biraz arştırmacı ol. Semboller gerçek değildir demiyoruz zaten sevgili the imam. Semboller yalan söylemek de değildir. Sembolik anlatımın ne olduğu bilinmeden, meal okunmadan ya da arapça bilip aslını okumadan okunan kur'an bina okumaktan farksızdır. Allah istikamet versin efendim. ''haşa haşa...''ilk yaratılan adem değildir. Ondan niceleri yaratılmıştır, ancak ondan önce de niceleri vardır. Saygılar
  16. Zeus ve yoldaşlarını görürseniz selamlarımızı iletin; oğlu dünyalar güzeli Psişe yüzünden onu dağa çıkarıp eve kapatmak suretiyle kafir olmuştur. Çocuk yetiştirmek konusunda yetersiz bir tanrının evreni yarattığını düşünerek söylüyorum; kolay gelsin. Saygılar
  17. i'tezele şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Allah'ın 99'dan fazla ismi vardır efendim. Bu 99 Arapça sadece. Adem peygamberden bu yana yüzlerece kavme gönderilen elçilerce bu 99 isim zikredilmedi elbette. Öncelikle bunları bilmek gerekir. ''yanlış'' diye hüküm vermek hiçbir imam ve/veya önderin hakimiyet sahasına girmez; bunu da bilmek gerekir. Çünkü doğruyu aktarmadan ''yanlış'' denildikçe söylenilenin niteliği sadece söyleyen tarafından bilinecektir; en temel yanlış da budur. Yanlış demeye hakkımız olmadığı gibi saçma demeye de hiç hakkımız yoktur. Hz. Adem'in insanların babası olması da cennetten indirilmesi de birer semboldür. Allah fikrinin olmamasını da ele alarak düşünelim.. Sizce Allah fikri nedir? Allah'ın elçiler aracılığı ile gönderdiği vahyin birinci olarak anlaşılması, ikinci olarakyaşatılmasıdır. Allah fikri Allah'ın buyruklarının yaşatılmasıyken sizce; Allah fikri gerçekten var mıdır? Varsa, yaşatılıyorsa söyleyin; neresi burası,hangi alemde? dünyada mı? Cevap evetse; ''yanlış'' Allah fikrinin anlamlandırılıp yaşatılaması dileğiyle Saygılar
  18. ''melek'' yaptırım gücünü sembolize eden bir ifade biçimidir. ''kanatlar'' ise Allah'ın vahyi peygambere iletmekteki hız ve güçlerini sembolize eden bir mecazdır. Kanatların çokluğu vahyin sayısız gerçekleşme yolunu vurgular. Sn Hoppa, numaralandırarak anlaşılabilirliğini arttırdığınız varsayımlarınız sizin bulunduğunuz yerden bakınca oldukça yerinde görünüyorlar. Yani bir ölçüde size hak veriyorum. Ancak yine de bu kadar ''yere'' paralel düşünmemeli. Saygılar
  19. Nakledilmiş maddelerin herhangi bir ayet yahut hadisle hiçbir ilintisi yoktur. Bu tür efsaneleri baz alarak yapılan yorumların değil İslam bilimleriyle, anti-islam ''izm'' leriyle bile uzaktan yakından alakası yoktur. Bugün ''dine karşı din'' daha sağlam önermelerde bulunur, itiraz ettiği olgunun yerini dolduracak başka bir olgu sunar. Çoğu başlıkta olduğu gibi bu başlıkta yazılanlar da konunun en bayağı ve magazinel bölümüdür; bilgi gerektirmez, antitez üretemez, fikir mekanizması ile değil güdümlü düşünce mekanizmasıyla çalışır ve asıl görevi tüm bunlara inanarak ya da itiraz ederek yorum tekrarı yapmak suretiyle aslolandan uzaklaştırılmış halk kitlelerinin afyonu olmaktır.
  20. İtiraf etmeliyim ki ben de jehtro tull'a tapıyorum. Flüt ve gitarın o mükemmel birlikteliği, ian ve tayfasının monarşisi oluyor ruhumun tapınaklarında. Notaların hızıyla düşünüyor, notaların senkronizasyonunda kabulleniyorum mutlak hakimiyetlerini. ''Ayağa kalk!'' diyorum, ''Herkes duymalı senin duyduklarını... Cd'ler kopyala, uçakla insanların kafasına at, alıp dinlesinler... '' Ama.. ah o toplumsal baskı yok mu? Vay efendim gavurmuş, eşcinselmiş... Bu nasıl bir uyuşturucu zihniyettir, nasıl bir geri kafalılıktır bilmem ki... İan, çözülmekte olduğukları bu cehaletten kurtar onları.. SÖYLE! Kovulmuş/taşlanmış nota gürültüsünden jehtro tull'a sığınırım. Selam ile
  21. Muhammed ESED, ''kur'an mesajı'' adlı ingilizce tefsir kitabında konuyu şöyle açıklamış; Çoğu zaman klasik Arapça'da ?birinin elini ve ayağını kesmek? deyimi, ?birinin gücünü yok etmek? ile eş anlamlıdır ve burada da muhtemelen bu anlamda kullanılmıştır. Alternatif olarak, hem fiziksel hem de mecazî anlamda ?mefluç/kötürüm hale getirilme?yi gösteriyor olabilir -tıpkı ?asılma? ibaresinin ?işkenceyle/azap çektirerek öldürülme? anlamında (mecazî) kullanımındaki gibi. Min hilâf deyimi, -ki genellikle ?çapraz olarak? şeklinde çevrilir- halefehû (?onunla anlaşmazlığa düştü? yahut ?ona muhalefet etti? veya ?ona aykırı şekilde davrandı?) fiilinden türetilmiştir: Sonuç olarak, min hilâf'ın öncelikli anlamı, ?döneklikleri? veya ?sapkınlıkları yüzünden?dir. Klasik müfessirlerin çoğunluğu, bu pasajı bir şer?î hüküm olarak değerlendirir ve bu nedenle şöyle yorumlarlar: ?Allah'a ve Elçisi'ne savaş açan ve yeryüzünde fesadı yayanların cezası, onların öldürülmeleri, yahut asılmaları yahut ellerinin ve ayaklarının çapraz olarak kesilmesi yahut yeryüzünden sürülmeleri olacaktır: bu, onların bu dünyadaki zilletleridir.? Ancak metin, aşağıdaki sebeplerle, bu yorumu teyid etmemektedir: (a) Bu cümlede geçen dört edilgen fiil -?öldürülme?, ?asılma?, ?kesilme? ve ?sürülme?- geniş zaman kipindedirler ve bu şekilde iken gelecek zaman veya emir halini ifade etmezler. (B ) Yukattelû formu, sadece ?onlar öldürülüyor? yahut (müfessirlerin yaptığı gibi) ?onlar öldürülecek? anlamlarını ifade etmez; tersine -Arap gramerinin temel bir kuralı gereğince- ?onların büyük kısmı öldürülüyor? anlamını gösterir; aynı şey yusallebû (?pek çoğu asılıyor?) ve tukatta?a (?büyük kısmının kesilmesi?) fiilleri için de geçerlidir. Şimdi eğer bunların ?emredilmiş cezalar? olduğuna inanırsak, bu, ?Allah'a ve Peygamberi'ne savaş açanlar?ın -tamamının değil- büyük kısmının bu şekilde cezalandırılması gerektiğini gösterirdi: Ancak bu, İlahî Kanun-Koyucu'ya (Şâri?) atfedilemeyecek olan bir keyfîlik varsayımıdır. Ayrıca, eğer ?Allah'a ve Peygamberi'ne savaş açan? taraf, yalnızca bir kişiyi yahut birkaç kişiyi kapsıyorsa, ?büyük kısmı? emri ona veya onlara nasıl uygulanabilir? © Dahası, yukarıdaki ayet şer?î bir hüküm olarak alınacaksa, ?onlar yeryüzünden sürüleceklerdir? ibaresinin anlamı ne olabilir? Bu nokta, gerçekten müfessirleri büyük ölçüde şaşırtmıştır. Onların bir kısmı, mütecavizlerin ?[İslam] topraklarından çıkarılmaları? gerektiğini düşünmüşlerdir: ama Kur?an'da ?yeryüzü? (arz) teriminin böyle sınırlı bir anlamda kullanıldığının örneği yoktur. Diğerleri de, suçluların, ?yeryüzünden çıkarılmaları? anlamına gelecek bir yeraltı zindanına hapsedilmeleri gerektiği görüşündedirler. (d) Son olarak -ve yukarıdaki ayetin bir ?şer?î emir? şeklinde yorumlanmasına karşı en güçlü itiraz olarak- Kur?an, kitlesel asılmaya ve kitlesel imhaya işaret eden tamamen aynı ifadeleri (ama bu defa geleceğe yönelik kesin bir niyet ile) Firavun'un ağzından müminlere karşı bir tehdit olarak nakleder (bkz. 7:124, 20:71 ve 26:49). Firavun, Kur?an'da her zaman kötülüğün ve Allah'ı inkarın tipik örneği olarak tanımlandığından, aynı Kur?an'ın başka bir yerde ?Allah'ın düşmanı? olarak vasıflandırdığı bir kişiye izafe ettiği ifadelerin aynısı ile bir ilahî kanunu yürürlüğe koyması düşünülemez. Kısaca, müfessirlerin yukarıdaki ayeti ?şer?î bir hüküm? olarak yorumlama gayretleri, bunu iddia eden isimler ne kadar büyük/saygın olursa olsun, kesinlikle reddedilmelidir. Diğer taraftan, ayeti -okunması gerektiği gibi- geniş zaman kipinde okursak gerçekten ikna edici bir yorum hemen kendini ortaya koyar: çünkü, bu şekilde okunduğunda ayet, hemen bir durum tesbiti olarak kendini gösterir -?Allah'a karşı savaş açanlar?ın hak ettikleri cezanın kaçınılmazlığının bir ifadesi. Onların ahlakî yükümlülüklere düşmanlıkları, bütün dinî/manevî değerlerini kaybetmelerine yol açar; ve sonuçta düştükleri uyumsuzluk ve ?sapıklık?, aralarında dünyevî kazanç ve güç uğruna hiç bitmeyen bir çatışmayı teşvik eder; birbirlerinden çok sayıda insan öldürürler ve birbirlerine büyük ölçüde işkence eder ve sakat bırakırlar ve sonuçta bütün bir toplum silinip gider veya Kur?an'ın belirttiği gibi, ?yeryüzünden sürülürler.? Sadece bu yorum, ayette geçen bütün ifadeleri tam anlamıyla dikkate almaktadır -aşırı şiddet fiilleriyle bağlantılı ?büyük kısmı? kaydı, ?yeryüzünden sürülme? ifadesi ve, son olarak, bu dehşetin ?Allah düşmanı? Firavun tarafından kullanılan terimlerle ifade edilmiş olması. Muhammed ESED /türkçe'ye çevirenler, Cahit Koytak-Ahmet Ertürk İŞARET yayınları
  22. Efendim şiiriniz pek edebi olmuş. Allah istikamet versin... Sizi hakir görmek de neymiş.. estağfirullah...
  23. Sn. brainSlapper, asıl cevap vermeniz gereken iletileri kavrayış alanınızın dışındadır diye es geçip, ''sulu'' olarak nitelendirdiğiniz iletileri cevaplandırmanız da sizin takdiğiniz olsa gerek. Buyrun sn. Özedönüş'ü yanıtlayın. Saygılar
  24. Sarahattan haberiniz var mı? Her neyse,bu şartlarda ifade-i meram bana zor.
  25. sevgili Salanat, Seyyid Kutub, yoldaki işaretler isimli kitabında bizlerin görevinin inzivaya çekilip, rüzgarın estiği yöne eğilmek olmadığını; o insanlarla her alanda birlikte hareket edip ancak her alandaki bilgimizle de onlardan bir adım önde olup örnek teşkil etmemizin ve iyiliği emredip kötülükten sakındırana kadar (Emr-i bi'l ma'rûf nehy-i anil münker) asıl görevimizin bu olduğunu en iyi şekilde aktarmıştır. Onlar bizleri anlayamıyorlarsa bu bizlerin sorunudur, hata bizdedir. Onlar yanlış yolda ilerledikçe benim en iyi, en doğru yolda başım dik yürümem mümkün olmayacaktır. Zira cennet, tüm insanlığı alacak kadar büyük değilse hiçbirimize yetmez. Yeryüzünde bile her zerrenin bütün için şart olacağını görüyorsak, cenneti eksik düşünmek kusursuzluğu kusurlu düşünmekle eş olacaktır. Cennet, cennet yolunu ''bilerek'' ya da ''bilmeyerek'' açan insanların ta kendisidir. Bilerek aşanlar ise evreni aşanlardır. Daha önce de belirttiğim gibi; onların yürüyüşü muhakkak güzel olur. Saygılar

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.