Zıplanacak içerik

deniz_kizi

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

deniz_kizi tarafından postalanan herşey

  1. Aruz vezniyle yazdığı şiirlerinde, birlik, beraberlik, sevgi ve hoşgörüyü esas alarak, “Hoşçakal iki gözüm, ananı da al git” diye seslenen mutasavvıf şairimiz kimdir? a, Tatyos Efendi b, Said-i Nursi c, Sabahat Akkiraz d, Hiçbiri *** “Cibilliyetsiz, sicili lekeli, küçük beyinli” gibi rast peşrevleri olan ve son dönemde kürdili hicazkâr’a yönelerek “Kafatasçı bunlar” isimli güfteyi kaleme alan musikişinasımız kimdir? a, Mevlana b, Pir Sultan Abdal c, Yunus Emre d, Hiçbiri *** Hikmet-i riyaziye’deki “teğet” teorisiyle tanınan ve “Hem laik, hem Müslüman olunmaz, ikisi bir arada olunca ters mıknatıslanma yapar” diyen, fenn-i fürusiyyet nazariyatı müderrisimiz kimdir? a, Ahmet Kaya b, Hacı Bayram Veli c, Âşık Veysel d, Hiçbiri *** “İki kapılı bir handayız, gidiyoruz gündüz gece, durmak yok yola devam” diyen ve eserleri görmezden gelindiği için “Gözleri var görmezler” diye sinirlenen halk ozanımızın adı nedir? a, Şoför Nebahat b, Nâzım Hikmet c, Nubar Terziyan d, Hiçbiri *** Tunceli yöresinde dağıttığı çek-yat divanlarla, divan edebiyatımızda haklı bir yere sahip olan ve lisan-ı münasiple dile getirdiği “Artislik yapma ...” risalesiyle ünlü, mütekamil nüktedanımız kimdir? a, Artist Kevın b, İstikbal Bellona c, Necip Fazıl d, Hiçbiri *** Açılımı açıklayacağına, edebiyat parçalayan ve son cümle olarak, “Hamasetle vatan kurtarmanın mümkün olmadığını söyledik” diyen devlet adamımız kimdir? a, Deniz Baykal b, Devlet Bahçeli c, Ahmet Türk d, Hiçbiri Harika bir yazı ...
  2. deniz_kizi şurada bir başlık gönderdi: Gazete Haberleri Paylaşımı
    Bir sessizlik var... Hani cıvıl cıvıl kuş sesleriyle çınlayan ormanda, bir silah patlamasıyla başlayan ani sessizlik gibi... Bir korku hali... Bir sinme... Bir suskunluk... Sesler kesildi. En sivri dilliler ortadan yok oldular. Sivil toplum örgütlerinin önderleri sıvıştılar Televizyonlarda aykırı haber yok. Yeni yayın dönemleri açıklanıyor, yorumcular tekdüze, tartışmacılar aynı fikirde... Gazetelerin manşetlerinde sudan haberler... Akademisyenler, en heyecanl, aydınlar, muhalefet, siviller, askerler içlerine kapandılar... Orman sessizle!ti... Sustu kuşlar... Bence İstiklal Marşı'mızın “Korkma...” diye başlaması öyle boşuna değildi. Telefonda bile konuşmaya korkuyor, bir teki dahi dünyaya bedel kahraman Türk... Diyelim ki otomobil sohbeti yapanlar bir anda “Ben bu hükümeti de beğenirim doğrusu...” diyorlar durup dururken... Ve kaporta-boyanın “hükümeti beğenmekle” ne alakası olduğunu düşünürken, içinize telefonun dinlendiği şüphesi düşüyor ve kaportayı-boyayı bırakıp siz de başlıyorsunuz: “Daha ne yapsın adam?..” Eğer insanlar; telefonlarının dinlendiği, yatak odalarına kadar girildiği, her an izlendikleri duygusuna kapılmışlarsa... Başlarına bir anda kötü şeylerin geleceğini hissediyorlarsa... Bu nedenle düşündüklerini söylemekten, ağızlarını açmaktan korkuyorlarsa... Dünyanın her yerinde bunun tek ad, vardır: Faşizm... Bekir Coşkun
  3. deniz_kizi şurada yorum gönderdi zeyynepp'nın blog başlığı içinde zeyynepp's Blog
    Cimcimem yeni okudum yazını Ne güzel olmuş yaz tabi okuyalım bizde... Bende yeniden yazacağım ... Anneannerler harikadır...
  4. İngilizce uluslararası bir dildir.Ülkeler İngiltereye olan sevgilerinden mi okullarında ingilizceyi zorunlu olarak okutmaktalardır? Bu sadece zorunluluktandır.Herhangi bir ülkede kürtçe konuşun bakalım ya da türkçe konuşun sizi anlayabileceklerini mi sanıyorsunuz? Ama ingilizce konuşursanız eğer mutlaka sizi anlayan birileri çıkacaktır. Ekonomik anlamda bakalım sizin dediğiniz gibi...Irakta bir şirket herhangi bir ülkeye akreditif mektubunu kürtçe yazın isterseniz, size cevap geleceğinizi mi sanıyorsunuz? Uluslararası ticarette yapılan sözleşmelerde yine ortak dil ingilizcedir. Ayrıca Türkiye'de kürtçe yasak değildir,bugün yarışmalarda çocuklar kürtçe şarkılar bile söylüyorlar...
  5. Siz ona türk buna kürt demekle büyük bir ayrımcılığa giriyorsunuz, neden mi? Çünkü bu şekilde baktığınız zaman insanlığı unutuyorsunuz.Önemli olan karşınızdakinin insan olması mı türk ya da kürt olması mı? Biz ayrım yapmadan arkadaş olabildik ama siz başaramıyorsunuz ...
  6. Yoksulluk sadece doğu bölgelerinde mi? Yurdun başka herhangi bir bölgesinde yoksulluk insan yaşamını etkileyen bir sorun değil mi? Üstelik benim gördüklerim hiç de doğu insanın yoksul olduğunu belirtmedi.Aksine altlarında son model jeepler olan insanların durumlarının iyi olduğunu gösterdi.Ama nedense bir ilgisizlik vardı çocuklara karşı.Eğitim konusunda inadına bir bir isteksizlik vardı okuma ve okutma konusunda? Neden istemiyorlardı çocuklarının okumalarını? Neden Diyarbakır? Diyarbakırdaki insanların birçogu Atatürk'ü lider olarak bile düşünmezken söylermisiniz neden Diyarbakır? Saygıyı kişinin kendisi yaratır,bunun kürt olmanız yada etnik kimliğinizle herhangi bir ilgisi yoktur. Önderiniz kim? Ayrımcılıktan bahsediyorsunuz ama; siz kendiniz yaratıyorsunuz.Yazınızın başından sonuna kadar kürtler şöyle kürtler böyle diyip ayrımcılığı siz kendiniz yaratıyorsunuz.Benim ev arkadaşım da kürtü ve biz iki yıl birlikte kaldık.Hiçbir zaman kürtler türkler olmadı aramızda.Sadece arkadaşlık vardı bizim için, önemli olan buydu bizim için.Şimdi sizin iletilerinizi okudukça inanın üzülüyorum.
  7. Tengeriin bu konudaki açıklamalarından sonra söylenecek birşey kalmadığını düşündüm ama birkaç cümlede ben yazmak istedim.Ben kendi adıma aşırı milliyetçi olmadığımı düşünsem de, ne yazıkki doğuya gittiğimde farkında olmadan içimde bir öfke oluştuğunu hissettim.Çünkü gözüme sokulan bir ayrım vardı her defasında.Anlamadığım bir dil konuşuluyordu etrafımda,üstelik benim anlamadığımı bildikleri halde.Ben evrensel olarak herkesin eşit olduğunu önemli olan sadece insan olarak varolmayı düşünürken,etrafımdaki insanlar inatla bir eşistsizlik bir ayrım olduğunu ispatlama çabalarındaydılar.Ben ayrım yapmasam da onlar yaptırıyordu... Üstelik bir nokta daha var imkanların kısıtlı olmamasından söz ediliyor.Daha iki gün önce okumuştum, İzmir'in Aliağa ilçesinde bir çocuğun dramını.Birçok bölgede köylerde aynı zor koşullarda yaşam devam etmekte.Üstelik bu şartlarda yaşamını sürdüren insanların hiçbirisi insan içerisinde değiller.İşin daha da tuhaf yanı,doğudaki insanların söz konusu kendileri olunca en pahalı arabaları alabiliyorlar ama; çocukları için en ufak kaygıları endişeleri yok.
  8. Bakın ırkınızın bir önemi yok,etnik anlamda kürt olabilirsiniz. Ona kalırsa Almanya'da doğan insanlarda doğdukları andan itibaren alman vatandaşı oluyorlar.Onlarda etnik anlamda türkler,alman değiller ama; o ülkede yaşıyorlar ve o ülkenin vatandaşılar. Sizde Türkiye Cumhuriyetinde yaşıyorsunuz ve türk vatandaşısınız.
  9. deniz_kizi şurada bir başlık gönderdi: Gazete Haberleri Paylaşımı
    Musa 15 yaşında... Çok başarılı öğrenciydi Musa. Öğretmen olmak istiyordu. Sabah okuluna gidiyor... Sonra çobanlık yapıyordu. Babası garibandı çünkü. ¡ Tam bir sene önce, gene böyle bir sabah... Çıktı tek göz oda, ağıldan bozma evinden kör karanlıkta, yürüye yürüye, 2 kilometre, sırtında çantası, şehirlerarası asfalta geldi... İzmir Aliağa’ya bağlı Kapıkaya Köyü’nde yaşıyordu, köyde okul yok, okul Yenişakran’da... Türkiye’nin en batı ucunda, bütün yatırımlar oraya yapılıyor denilen coğrafyada, Türkiye’nin en doğusundaki yaşıtlarıyla aynı kaderi paylaşıyordu; taşımalı eğitim... Servis bekliyordu. ¡ Yakaladı yakaladı... Kaçırdığında okuluna gitmesi imkânsız. O nedenle, gün doğmadan kalkıyor, en az 2 saat yolu hesap ederek, saat 6 civarında asfaltta oluyordu. Asfalt rampa. ¡ Göründü yarım saat sonra servis minibüsü... Manisa’nın Karaahmetli Köyü’nden başlıyor, çocukları toplaya toplaya, en son Musa’yı alıyor, Yenişakran’a varıyordu. İçerde, biri şoför, biri engelli çocuğuna refakat eden anne, toplam 27 çocuk... Musa 30’uncu. ¡ Durdu önünde her sabahki gibi, bindi Musa, hareket ettiler. Ama bir acayiplik vardı... Şoför döndü Musa’ya öfkeyle, “Bak seni almak için durduk, fren patladı, niye rampada duruyorsun, 100 metre yürüyüp düzlükte dursana!” diye bağırdı... Yer kalmadığı için ayakta dikilen Musa, büktü boynunu, ne desin, zaten bütün çocuklar ona suçlu gibi bakarken ne diyebilirdi ki? Bir ara göz göze geldi en sevdiği sınıf arkadaşı Hidayet’le... Hidayet gülümsedi, çaktırmadan şöyle bir salladı elini havada “Boşver” manasında, “boşver, üzülme...” ¡ Dandik asfaltta haldır haldır gitmeye başladılar, 1 kilometre, 2 kilometre, 3 kilometre... Yenişakran’a 4 kilometre kala, olanlar oldu, trafolar bölgesinde dik yokuşun sonundaki sert viraja daldı minibüs, “Fren boşaldı” diye bağırdı şoför, savruldular, korkuluk morkuluk yok tabii, uçtular Tütünlü Deresi’ne... Önce çığlıklar, 3 takla, 5 takla, darmadağın oldu, zaten darmadağın haldeki minibüs, sonra trajik sessizlik. ¡ İsmail oracıkta öldü. 9 yaşındaydı. Recep öldü, Murat öldü. 15’indeydiler. Ve, gülümseyerek kan kardeşine moral vermeye gayret eden Hidayet... Ambulanslar geldiğinde nefes alıp veriyordu hâlâ... Hastane, doktor, ameliyat, olmadı... Hidayet de gitti. Ya Musa? Kafası yarılmıştı, sağ el bileği ezik... Hatta, o feci kazanın haberini yapan gazeteler, Musa’nın bandajlı fotoğrafını koymuşlardı, “Açılan kapıdan fırladı, kurtuldu” diye. ¡ Kurtulmuştu hakikaten Musa... Sağ çıkmıştı o tabut minibüsten... Ama kâbuslardan kurtulamadı... Hidayet her gece rüyasına giriyor, gene gülümseyerek “Boşver, üzülme” diyor ama, şoförün “Bak seni almak için durduk!” diye bağırması kulaklarından gitmiyordu, çın çın... Bıraktı okulu. Gitmedi bi daha. ¡ Ve, bir sene sonra... ¡ Bilirkişi, en fazla 12 yaşında olması gereken servis minibüsünün, daha eski, 15 yaşında olduğunu, frenlerin kazadan çok önce patlak olduğunu tespit etti; balatalar erimişti. Aslında servis minibüsü bile değildi, öyle olsaydı, “S” plaka taşımalıydı, taşımıyordu. Buna rağmen, hiç kimse şikâyetçi olmadı... Savcı hariç... Kamu adına dava açtı, bilirkişi raporunu koydu hâkimin önüne, hâkim de, hiç tereddüt etmeden 10 sene hapis verdi şoföre... Giden gitmişti ama, hiç olmazsa suç cezasız kalmamıştı. ¡ Ve, önceki gün... Yıldönümüydü. Kapıkaya Köyü’nün kabristanında anma töreni yapıldı. İsmail, Recep, Murat ve Hidayet’in ardından dualar edildi. Musa da oradaydı... Gene kenarda, gene boynu bükük. Ve gene, bir senedir her gördüğüne söylediği gibi, “Benim yüzümden, keşke düzlükte dursaydım, benim yüzümden” diye ağlıyordu. Ne büyükleri teselli edebiliyordu onu, ne mahkemenin verdiği adil karar rahatlatabilmişti vicdanını, ne de rüyasında “Boşver” diye gülümseyen Hidayet. ¡ Bitti tören. Gitti evine. Astı kendini Musa. ¡ Bir sene dayanabilmişti buna. ¡ Evet, Japonya değil burası... Kimseden harakiri yapmasını beklemiyoruz. Alışığız, istiflerini bozmayacaklarını, istifa etmeyeceklerini de biliyoruz. Ama “Sprey yüzünden oldu, yok efendim buzullar eridi, dünyanın suçu” filan, ayıptır beyler. ¡ Başta minik Dila... 30 küsur günahsız sel kurbanından utanmıyorsunuz, bari, Musa’nın yüreğinden utanın da, hiç olmazsa bir özür dileyin. Y.Özdil Doğudaki zor yaşam şartları demek ki yurdun her yerinde görülebiliyor.Sadece doğudaki çocuklar çekmiyor çileleri okula giderken.
  10. Kesinlikle Sayın politika, bu kadarını bilemezler. Çok doğru... Saygılar benden...
  11. Başbakan'la davalık 13 yaşındaki çocuk CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a Aydın mitingi sırasında hakaret ettiği gerekçesiyle, savcılık tarafından hakkında dava açılan 13 yaşındaki ilköğretim öğrencisini meclis gündemine taşıdı. CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yazılı olarak yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı'na soru önergesi verdi. Sevigen, soru önergesinde, Erdoğan'ın yerel seçimler öncesi Aydın mitinginde kendisini protesto ettiği için, yanına çağırıp boynunu sıktığı iddia edilen ve olayın ardından hakkında "Başbakana hakaret ettiği" gerekçesiyle dava açılan 13 yaşındaki ilköğretim öğrencisini meclis gündemine taşıdı. Tarihte ilk kez bir Başbakan yüzünden 13 yaşındaki çocuğa ceza davası açıldığını belirten Sevigen, Başbakan Erdoğan'a şu soruları yöneltti: "Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez 13 yaşındaki çocukla mahkemelik olan bir Başbakan olduğunuzun farkında mısınız? 8 Eylül 2009 Salı günü görülecek olan bu davaya, davacı olarak katılmayı düşünüyor musunuz? Basına da yansıyan görüntülerde çocuğun boynundan ciddi bir darbe aldığı görülmektedir. Bu görüntüleri izlediğinizde vicdanınız sızlamadı mı? 4 çocuk babası ve torun sahibi bir Başbakan olarak, en küçük bir tahammülsüzlükte, çocuklarınıza ve torunlarınıza da bu şekilde bir tavır sergiliyor musunuz? Olay gününe ait emniyet kameraları ve partinizin kamerası tarafından saptanan görüntülerin yok edildiği doğru mudur? Olay yerinde polislere talimat vererek asıl mağdur olan ve darp edilen çocuğun gözaltına alınması talimatını siz mi verdiniz? Bunu hangi yasaya dayanarak verdiniz? Aydın mitingine Başbakan sıfatıyla mı yoksa bir partinin genel başkanı sıfatıyla mı katıldınız? Eğer parti genel başkanı olarak katıldıysanız 'devlet büyüklerine hakaret' suçlamasıyla dava açılmasını doğru buluyor musunuz?" 4 Eylül 2009 - Cumhuriyet -------------------------------------------------------------------------------- Bu davanın, mahkeme sonuçlarının bu çocuk üzerindeki etkisi acaba düşünülmüş müdür? Daha henüz 13 yaşında ve belki de o özgür bir ülkedede yaşadığını düşünerek sadece düşüncelerini belirtmek istemişti, ya da tepkiler vermek istemişti sadece kendince. Sizce de ortada büyük bir haksızlık yok mu?
  12. deniz_kizi şurada cevap verdi: Taner Bayram başlık Politika Bilimi
    Ne alıp veremediğiniz varmış deniz_kızıyla Bakın yeniden söylüyorum bir kişini yaptığı hatayı tüm orduya yükleyemezsiniz.Benim kabullenmediğim bu.Ben hiçbir iletimde sizin dediğiniz gibi türden bir cümle yazmadım.Orduyu meydana getiren de sizin benim gibi insanlardır.Hatanın da olması normaldir.
  13. deniz_kizi şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Üyelerle Yapılan Röportajlar
    Kesinlikle Gelinciğim benim içinde politika forumda mutlaka okumak istediğim kişiler arasında,röportajını okumak güzel oldu.
  14. deniz_kizi şurada cevap verdi: Taner Bayram başlık Politika Bilimi
    Diyarbakırlı, Bakınız benim,politikanın,doğrucudavutun,cyranonun yazdıklarına, hangimiz TSK'nin hata yapmayacağını savunmuşuz, ya da toz kondurmama gibi bir iletimiz var mı yazılarımızda? Burda hepimizin fikri ortada bir hata olduğunu ve bu hatanın bedellerinin ödenmesi gerektiğidir.Ama siz ısrarla aynı cevabı veriyorsunuz, ısrarla aynı yazıları yazıyorsunuz. Teğmenin hatasının farkındayız ve gereken cezasını bulacaktır.Ama orduyu kirletme misyonunu üstelenenlerin bu hataya bir koza çevirmesine de göz yumamayız.
  15. deniz_kizi şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    Gülen okullarına kıyak Kemer Okulları'nı yıkan İBB, Gülen cemaatine arazi tahsisini sağlayan imar planını onayladı. Fethullah Gülen cemaatine ait Manolya Eğitim Hizmetleri'ne Maliye Bakanlığı'ndan özel izinle 30 bin metrekarelik okul alanı tahsis edildi. Cumhuriyet - Zeynep Mutlu Vakfı Kemer Okulları’nı kaçak olduğu iddiasıyla eğitim yılının başlamasına çok kısa bir süre kala yıkan İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), Ataşehir’de Fethullah Gülen’e ait olduğu bilinen Manolya Eğitim Hizmetleri’ne 30 bin metrekarelik arazinin tahsis edilmesi için gerekli imar planı değişikliğini onayladı. İmar planlarında “resmi lise alanı” olan arazide özel okul açmak için Kadıköy Belediyesi’nden ruhsat alamayan Gülen cemaatinin, Maliye Bakanlığı’ndan çıkardığı özel izinle ilçe belediyesini devre dışı bırakması ise dikkat çekti. Mülkiyeti Maliye Bakanlığı’na ait olan ve yerel seçimler öncesi Kadıköy Belediyesi sınırları içindeki 27 bin 508 metrekarelik arazide özel okul açmak isteyen cemaat yetkilileri, çözümü Maliye Bakanlığı’yla bağlantıya geçmekte buldu. Bakanlık, 21 Ağustos 2008’de gerekli ön izni verdi. Bölgenin imar durumunu düzenleyen 22 Mart 2007 tarihli 1/5 bin ölçekli nâzım imar planının yargı yoluyla yürütmesinin duruldurması nedeniyle dosya İBB Şehir Planlama Müdürlüğü’ne geldi. Ataşehir ilçesi Küçükbakkalköy Batı Ataşehir mevkisindeki araziye ilişkin plan tadilatı raporu 17 Temmuz’da İBB Meclisi’nin onayına sunuldu. Rapor, AKP’li meclis üyelerinin oyçokluğuyla kabul edildi. Cemaat yetkililerinin, araziye ilişkin plan değişikliğinin onaylanması için İBB Meclisi İmar ve Bayındırlık Komisyonu’nu üyelerini meclis oturumu öncesi ziyaret ettikleri ve arazinin 49 yıllığına Manolya Eğitim Hizmetleri adına tahsis edildiğini söyledikleri de iddia edildi. CHP karşı çıktı Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) ise arazinin özel eğitim alanına alınmasına verdiği görüşle karşı çıktı. Toki görüşünde söz konusu parsellerde adı geçen bölgenin “lise alanı” olarak ayrılmış olduğu ve arazinin okul amacı dışında kullanılmamak koşuluyla Maliye Hazinesi’ne devredildiği anımsatıldı. İBB Meclisi İmar ve Bayındırlık Komisyonu’nun CHP’li üyeleri Halil Sarıca, Sedat Özkan ve Nevzat Şelimen ise plan değişikliği raporuna muhalefet şerhi koydu. CHP’liler, nâzım imar planları ile uygulama imar planlarının açılan davalar sonucu yürütmesinin durdurulduğunu anımsatarak, bölgenin “yüksek gerilim hattı” altında olduğuna dikkat çektiler. CHP’li üyeler, “Böyle bir plan kararının nasıl alınmış olabileceğini anlamak mümkün değildir” dedi. ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Bir taraftan Feytullah Gülen okullarına ve bu cemaata büyük bir kıyak diğer taraftan ise ÇYDD'ne soruşturma.Bu nasıl bir adalettir,nasıldır bir sistemdir böyle?
  16. deniz_kizi şurada cevap verdi: Taner Bayram başlık Politika Bilimi
    Sevgili mavi, Bir kişinin yaptığı hatayı tüm orduya yüklemek doğru mudur? Ki hatalı kişi elbette cezasını çekmek zorundadır. Aklanacak bir durum olduğunu düşünmüyorum.
  17. deniz_kizi şurada cevap verdi: suheda_ başlık Dini Konular - Din - Dinler
    Ne güzel söylemişsin Demirefe ... Ve huzurun yanında biraz da saygı duysalar ne kadar güzel olacak ...
  18. Katılıyorum Politika,amaç bellidir bencede, faşizmle yönetilmek istenmektir.
  19. deniz_kizi şurada cevap verdi: DİPNOT başlık Güncel Konular
    Barış sadece savaş olmaması değildir. İnsanların polisten, askerden, iktidardan, adaletsizlikten, eşitsizlikten, din ve cemaat baskılarından korkmamasıdır. Barış sosyal adalet düzenidir. Aç, yoksul, işsiz kalmamaktır. “Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar!” derler ki doğrudur. Barış, fırından çıkmış taze ekmektir, çocukların korkudan altına işememesidir. 1 Eylül Dünya Barış Gününüz kutlu olsun...
  20. Sakız alacak para nerede? EKONOMİST Deniz Gökçe diyor ki: “Bu sakız satılırsa, bakkal kazanır. Bakkal kazanırsa, toptancı kazanır. Toptancı kazanırsa, üretici kazanır. Üretici vergilerini öder, devlet kazanır, ekonomi kazanır. Krizin son kalan etkileri de ortadan kalkar. İyisi mi ekonomik krizi sakinleştirmek için, siz de bir sakız satın alın. Çekinmeyin; alın, verin, ekonomiye can verin.” Bu sözler ekonomiyi canlandırmak için hazırlanmış bir kampanyanın ilanlarından birinde yer alıyor. Başka ilanlar da var, hepsinde aynı şey öneriliyor: Alın, verin, ekonomiye can verin! Kriz dönemlerinde, insanların olağan harcamalarını bile erteledikleri, bunun da krizi derinleştirdiği bir sır değil. Bu açıdan bakınca, krizden çıkışın belirtilerinin göründüğü bir dönemde bu tür kampanyaların işe yarayabilmesi elbette mümkün. Ama önemli bir-iki sorun var: Üretici, toptancı, bakkal vergilerini ödemediği için “devlet” kazanamıyor! Devlet “Param yok” diyerek, memurlarına ancak yüzde 2.5 zam yapmak istiyor. Bu zam ile sakız alabilmek mümkün ama başka bir şey alabilmenin olanağı yok! İşçilerin durumu da kamuda olsun, özel sektörde olsun farklı değil. Bu kadar insan bu kadar kredi kartı borcunun altına keyfinden girmedi, harcayacak parası olmadığı için girdi. Ve tarihi zirvesine ulaşan işsizliği de unutmayalım. Kimse yatırım yapamıyor, kredi faizleri yüksek. Devletin istihdamı artırmak için hiçbir politikası yok. Ne tarımda, ne hizmet sektöründe, ne de sanayide böyle bir plan var! Bu olmayınca da “sakız” işe yaramıyor, çiğniyorsun, çiğniyorsun bir şey olmuyor!
  21. deniz_kizi şurada cevap verdi: deniz_kizi başlık Güncel Konular
    Saygılar benden politika güzel bir tespit olmuş.
  22. Başbakan Erdoğan'ın Üsküdar'daki vilası ve buna benzer diğer evler,çocukları yurt dışında, askerlikleri deseniz bedelli...Şimdi kalkıp da halkın halinden anlamalarını beklemek biraz güç bence.Ama bu ne tepkisizlik bu insanlarda ben ona şaşırıyorum.İnşallahlar,allahın izniler demekle işler yolunda gitmiyor.
  23. deniz_kizi şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    Atatürk ilkelerini temel alan Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkarak dine dayalı bir devlet düzeni kurmak isteyenlerin laikliği hedef almaları boşuna değil. Türk devriminin temel taşı olan laikliğin içinin boşaltılması, kamu alanlarında dini sembollerin ve giderek din kurallarının hâkim kılınması ile, demokratik düzenin yıkılıp halkın iradesinin olmayacağı, tüm güçlerini dinden alan dini liderlerin dikta idarelerinin ortaya çıktığı bir ülke durumuna gelirsek hiç şaşmayalım. Atatürk devrimlerinin temeli akılcılıktır. Atatürk aklı ön plana alan bir düşünce sistemi geliştirmiştir. Aklın ve mantığın süzgecinden geçmemiş hiçbir eylemi yoktur. Boş inançlar ve dogmalarla hareket etmemiştir. O yüce insanın “Manevi mirasım akıl ve bilimdir” demesinin ve Türk gençliğine miras olarak bilimi bırakmasının anlamı budur. Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip’in bir sorusuna verdiği yanıtı İsmet Giritli “Kemalist Devrim ve İdeoloji” adlı eserinde “Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır. Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların, kişilerin, mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur. Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar” sözleriyle yer almaktadır. Medeni Kanun Atatürk’ün Türk devrimini laiklik temeline oturtmasının nedeni budur. Laikliğin adı konmadan devrimler peş peşe gerçekleştirilebilmiştir. Halifeliğin kaldırılması, tekke ve zaviyelerin kapatılması, eğitim birliğinin sağlanması, Medeni Kanun’un yürürlüğe konulması, kılık ve kıyafet yasası ancak bundan sonra gerçekleştirilebilmiştir. Bu devrimlerin en önemlisi, bence, sosyal hayatta gerçekleştirilen devrimdir. Din kurallarından bağımsız laik bir düzen, 30 Kasım 1925 yılında çıkarılan 677 sayılı yasa ile tekke, zaviye ve türbeler kapatılmıştır. Mustafa Kemal bunun nedenlerini şu sözlerle anlatmıştır. “Ölülerden medet ummak medeni bir toplum için yüz karasıdır. Bugün ilmin, fennin, bütün kapsamıyla medeniyetin saçtığı ışık karşısında filan ve falan şeyhin irşadıyla maddi ve manevi saadet arayacak kadar ilkel insanların medeni Türk toplumunda var olabileceğini asla kabul etmiyoruz. Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat medeniyet tarikatıdır.” Bütün bunlar, ülkemiz koşullarının getirdiği laiklik, sadece din devlet işlerinin ayrımı anlamında değil her türlü dogmadan kurtulma anlamını taşımaktadır. Hedef boşuna değil Atatürk ilkelerini temel alan Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkarak dine dayalı bir devlet düzeni kurmak isteyenlerin laikliği hedef almaları boşuna değil. Türk devriminin temel taşı olan laikliğin içinin boşaltılması, kamu alanlarında dini sembollerin ve giderek din kurallarının hâkim kılınması ile, demokratik düzenin yıkılıp halkın iradesinin olmayacağı, tüm güçlerini dinden alan dini liderlerin dikta idarelerinin ortaya çıktığı bir ülke durumuna gelirsek hiç şaşmayalım. Kamu kurum ve kuruluşlarının yemekhanelerinin ramazan ayında bakıma alınması, ilköğretim kurumlarında bile ramazan ayında oruç tutmayanların dövülmesi hatta öldürülmesi, kadınlarımızın kara çarşaflara sokulması, üniversitelerimize türbanla girilmesi, bilimsellik yerine ulemaya sorulması, okullarda mescitlerin açılması ve dahası... Teokrasi ile yönetilen bir Ortadoğu ülkesi olmak istemiyorsak, çocuklarımıza çağdaş, uygar ve aydınlık bir Türkiye bırakmak istiyorsak hepimize, özellikle aydınlarımıza büyük görevler düşmektedir. Sadece edebi bağlılık nutukları atmakla, törenlerde en önde hazır bulunmakla bu ülkeye olan borcumuzu ve laik Türkiye Cumhuriyeti’ne olan görevlerimizi yerine getirmiş olamayız. Günümüzde doğrudan doğruya Türkiye Cumhuriyeti’ni ve laik düzeni hedef alarak onları yıkma kalkışmalarının başarı şansı olmadığı daha önceki denemelerle görüldüğü için, artık uzun vadeli bir mücadele stratejisi benimsenmiş ve özellikle laiklik ilkesinin adım adım, törpülene törpülene yok edilmesi çalışmalarına başlanmıştır. Ve ne yazık ki, bazı yetkililerin, bilerek ya da bilmeyerek bu plana alet oldukları görülmektedir. Yapılmaya çalışılan anayasa değişiklikleri ile hak ve özgürlükler adına laik Cumhuriyet budanmaya çalışılmakta ve teokratik bir düzenin temelleri oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bunun adına da kişisel hak ve özgürlükler denmektedir. Laik Cumhuriyeti yıkmak ne zamandan beri hak oldu? 31 Ağustos 2009 - Cumhuriyet

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.