deniz_kizi tarafından postalanan herşey
-
Türkiye Hala Laik Bir Ülke Olabilir Mi?
Türkiye Cumhuriyeti hâlâ laik bir ülke sayılabilir mi? Derin laiklik tanımlamalarına ve analizlerine girmeyeceğim. Diyelim ki laiklik, bize fi tarihinde Yurtbilgisi derslerinde öğrettikleri gibi, din işleriyle devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Ya da, gene o derslerde öğrettikleri gibi, devletin resmi bir dini olmamasıdır. Ya da, laiklikten nasibini en az alanların bile onayladıkları üzere, devletin dinler arasında ayrım yapmaması, hepsine eşit davranmasıdır. Eğer öyle ise, bir siyasi parti, hele hele ülkeyi yöneten iktidar partisi, bir dini ibadet ritüelini düzenleyebilir mi? Dikkat edin, mensupları katılabilir mi diye sormuyorum, doğrudan doğruya adı ve amblemi ile bir dini merasimin düzenleyicisi olabilir mi diye soruyorum. Laik bir ülkede olamaması gerekir. Ama önceki gün Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Ankara örgütü bir iftar yemeği düzenledi, Başbakan, Bakanlar ve milletvekilleri katıldılar. Üstelik ülkemizi resmen ziyaret etmekte olan NATO Genel Sekreteri Rasmussen’i de yanlarına aldılar. Söyler misiniz, yukarıda saydığımız laiklik kriterleri çiğnendi mi yoksa çiğnenmedi mi? Din işleriyle devlet işleri birbirine karıştı mı yoksa karışmadı mı? Bir dine devletin resmi dini muamelesi yapıldı mı yoksa yapılmadı mı? Örneğin Noel ve Yom Kippur’da benzer uygulamalar yapılmadığına göre, devlet dinler arasında ayrım yaptı mı yapmadı mı? Bu iftar yemeği bir sivil toplum kuruluşu tarafından düzenlenmiş olsa, bu sorulardan hiçbirini sormazdım. Başkalarına zarar vermemek, kin ve nefret yayıcılığı yapmamak kaydıyla, isteyen istediği ibadeti yapar. Başbakan dahil parti üyeleri de mümin ya da konuk sıfatıyla ona katılabilirler. Laiklik bununla çelişmez. Ama, devleti ibadete karıştıramaz. Karıştırırsa sorarlar: “Böyle laiklik olur mu?” Benzer bir soruyu Çankaya’da verilen iftar yemekleri için de sorabiliriz. Cumhurbaşkanı’nın başkaları tarafından verilen iftarlara katılması başkadır, devletin en yüksek simgesel makamını bir dinin ibadetine açması başka... O zaman, yukarıdaki ölçütler açısından, o soru çıkar karşımıza: “Bu laikliğe uygun mu?” Haluk Şahin...
-
Kim çağırdı beni ,kim dedi Deep
deniz_kizi şurada cevap verdi: DeepBlue başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi TanıyalımBiliyorum iyi ki ben varım
-
Kim çağırdı beni ,kim dedi Deep
deniz_kizi şurada cevap verdi: DeepBlue başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi TanıyalımDerinliğim yardımcı olurum ben satış ve reklam konularında sen hiç üzülme Biliyorum iyi ki ben var Canım hoş geldin ...
-
30 Ağustos...
30 Ağustos “Sarışın bir kurda benziyordu... Ve, mavi gözleri çakmak çakmaktı... Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu... Bıraksalar, ince uzun bacakları üzerinde yaylanarak ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak, Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayacaktı” filan... ¡ Sonra? ¡ Afyon Çimento Fransız’a satıldı. Ama biz satmadık... Biz zaten İtalyan’a satmıştık. İtalyan da, Fransız’a sattı. ¡ Batıya ilerledik ardından... ¡ Mustafa Kemal’i Uşak’a getiren treni, kiloyla hurdacıya sattık! ¡ Denizli’ye gelince... Tekstil firmalarını Alman’a, madenleri İspanyol’a, beyaz eşya fabrikasıyla kâğıt fabrikasını İtalyan’a verdik... Mısırlı bastı parayı, elektrik santralını söküp, Irak’a götürdü. ¡ Ve, Manisa kurtuldu... Pamuklu Mensucat’ın güzelim arsasını Hollandalı’ya sattık. İşsizlerin umudu olan Manisa Et Tavuk’un önce makinelerini söktük, sonra arsasını elden çıkardık. ¡ E hadi... Gözünüz Aydın! Kuşadası Limanı’nı İsrailli’ye vermiştik... 5 bin 413 emlağı da İngilizlere verdik. ¡ 9 Eylül’ü ve İzmir’i uzun uzun anlatmayayım, Yunan bankası malum. ¡ Cümleten görkemli kutlamalar dilerim. Y.Özdil... İçimiz buruk kutlayacağız 30 Ağustosu, her geçen gün umutlarımız biraz daha azalarak...
-
"SORULMAYAN SORULAR"
Kırküç yıldır sorulmayan soru Ve işte bugünkü soru... Siyasilere değil, size. Herkes kendine soracak. Herkes kendine verecek cevabı... 1963 Ankara Anlaşması'nı milat kabul edersek... Dile kolay, 43 yıldır... Ekonomiden hukuka, tarladan gökyüzüne, aklınıza gelen gelmeyen her konuda "AB'ye uyum için" yasa çıkardık. Hayatınızda olumlu yönde ne değişti? Size ne faydası oldu? Çünkü söyle bir manzara var. Çıkarılan AB'ye uyum yasaları... Bölücüye yaradı. Apo'ya yaradı. Fehriye'ye yaradı. Köktendinciye yaradi. Takıyyeciye yaradı. Diasporaya yaradı. Rum'a yaradı. Cari açığa yaradı. Kapkaççıya yaradı. Katile, ite, uğursuza yaradı. Peki.. Ayni AB'ye uyum yasalarının... Vergisini ödeyen, karıncayı incitmeden hayatını sürdürmeye çalışan, yargıya güvenen, devletini seven, bayrağına saygı gösteren, namuslu, yurtsever vatandaşa nasıl bir faydası oldu? Açalım biraz... Bu nasıl ortak? Sınıflar sardalya kasası gibi... 60'şar 70'şer kişi sığışıyor çocuklarımız. Öğretmenlerimiz, ameleden az kazanıyor. Bu şartlarda AB'ye girmemiz mümkün mü? Değil. Peki siz hiç, bugüne kadar Avrupa Birliği'nin bir defa olsun, "bu sorunu çöz, çözmezsen olmaz" dediğini duydunuz mu? Ben duymadım. Ama eğitimle ilgili ne duyuyoruz hep? "Ruhban Okulu'nu aç." Sabahin 4'ünde giriyoruz hastane kuyruğuna... Kalp ameliyatına bile 6 ay sonraya gün veriliyor... Temel insan hakkımız yok yani! "Al şu fonları, hastane aç" diyor mu? Demiyor... Ne diyor? "Limanları aç." Bayramda 104 kişi daha öldü. Her yıl küçük bir Avrupa kenti kadar insanımız yollarda heba oluyor. "Yollarını düzelt" demesi gerekmez mi? Gerekir... Ama o ne diyor? "Ermenistan'a yol aç." Resmi olarak 2.5 milyon, gayriresmi olarak 10 milyon işsiz var Türkiye'de. Fas'ın Tunus'un Cezayir'in işsizini alıyor. Bize duvar. Bi tek kimi alıyor bizden? PKK'lıyı. İşçi suçlu. Terörist mağdur. Bölücü posteri taşıyana "dokunma" diyor. Atatürk posteri asana "indir onu" diyor. AB üyesi İngiltere, kendi genelkurmay başkanına göre bile, "elalemin ülkesinde işgalci." Çıt çıkmıyor. Bizim asker, "kendi toprakları üzerinde" uçak uçuruyor... Şiddetli itiraz. Kınama. El ele verip, Çanakkale'den Antep'e, İzmir'den Urfa'ya, katlettikleri Türk'ün haddi hesabı yok. "Soykırımcısın" diyor. "Değilim" demek yasak üstelik. Nereyi tuttularsa, kurudu! "Yabancıların" becerebileceğine inandılar... Mustafa Kemal'in "kalıcı" olabileceğine inanamadılar bir türlü. Y.Özdil... Rüyanızın gerçekleşmesi için, önce uykunuzdan uyanın...
-
'Modernleşme'nin simgesi Darüşşafaka imam-hatip oluyor
Demek İstiyorlar ki! Ben kendilerine tercüman olmak isterim. Demek istiyorlar ki "Madem siz, okullarınızda baş örtüsüne izin vermiyorsunuz. Biz de kendi okullarımızı yaparız. Hemde sizin Cumhuriyet dediğiniz oluşumu kazıya kazıya." Bunun başka açıklaması yoktur maalesef. Bunu da iktidar sonuna kadar desteklemektedir. Bu gidişata dur demezsek, Cumhuriyetimizin sonu karanlıktır.
-
'Modernleşme'nin simgesi Darüşşafaka imam-hatip oluyor
'Modernleşme'nin simgesi Darüşşafaka imam-hatip oluyor Sadece kişisel tarihimin yok edilmesine değil tepkim. Evet, Fatih’teki okulda, okuduğum yedi yıl boyunca ‘çevrenin’ tepkisini, baskısını hep hissettik. Fatih-Draman gibi tarikatlarca ‘yalıtılmış’ bir yerde, yatılı kızlı-erkekli öğrencilere eğitim veren, üstüne üstlük Türkiye Cumhuriyeti’ne, Atatürk İlke ve Devrimleri’ne ve özellikle laiklik ilkesine bağlı nesiller yetiştiren okul, ‘o çevreler’ için bir ‘fuhuş yuvası’ydı. Galatasaray Lisesi, Osmanlı’ya devlet adamı yetiştirmesi için kurulmuştu. Darüşşafaka yani ‘şefkat yuvası’ için de Ziya Paşa, Abdülhamid’e şunu önermiş: “Çok savaş yaşıyoruz, yetim kalan çocuklardan fakir ama zeki olanlara devletimizde görev alabilecek eğitimi verelim.” 1873 yılından beri varlığını sürdüren Darüşşafaka, Cumhuriyet ile birlikte ‘aydın gençler’ yetiştirme ilkesini benimsedi. Başka örneği var mıdır bilmiyorum: Osmanlı’da okulun doğal başkanı ‘sadrazam’dı, Cumhuriyet ile birlikte ‘başbakan’. Darüşşafaka Cemiyeti Doğal Başkanı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan döneminde, okulun eski yeri Fatih’teki binaları imam-hatip olmasına karar verildi. Nereden nereye gelindiğini anlatayım: Maslak’taki modern kampüse taşınınca, eski binaların bulunduğu alan Ziraat Bankası tarafından ‘Bankacılık Yüksek Okulu’ yapılmak üzere 1993’te yaklaşık 10 milyon dolara satın alındı. Yüksek okul yapılamadı, Ziraat Bankası’nca uzun yıllar arşiv ve depo olarak kullanıldı. Sonra Ziraat Bankası, kullanmadığı bu alanı Milli Emlak’a devretti. Oradan Hazine’ye bağışlandı. Hazine de, iki yıl kadar önce Milli Eğitim Bakanlığı‘nın kullanımına verdi.Ülkemizde okul ihtiyacı olduğu için, Milli Eğitim Bakanlığı başvuruları değerlendirdi ve başvurular arasında İLİM YAYMA CEMİYETİ’ni seçti. Hüseyin Çelik’in Milli Eğitim Bakanlığı döneminde de, geçen yıl İlim Yayma Cemiyeti’nin burayı Fatih Sultan Mehmet İmam Hatip Okulu yapılmasına onay verildi. Bakanlık müdür atadı, bizim eski yatakhanelerin yerine ‘yurt’ hizmeti verme amacıyla da İlim Yayma Cemiyeti yurt müdürünü belirledi. Tabii ki fark var, burası sadece erkek öğrenciler için imamhatip olacak. Bir tarih yok ediliyor. Darüşşafaka Maslak’ta eğitimine devam ediyor ama Darüşşafaka adı Fatih’ten siliniyor. Okulun önündeki Darüşşafaka Caddesi’nin ismi şimdilik kalıyor. Sadece benim, bizim değil bir Cumhuriyet tarihi yok ediliyor. Darüşşafaka’nın binası kendi kaderine bırakılmalı mıydı? Elbette hayır. Okul olmalıydı. Dev Atatürk panosu İstanbullular bilir, Fatih’teki bizim Darüşşafaka’nın 15’e 25 metre büyüklüğünde dev bir Atatürk panosu var-dı. Gündüz de, ışıklandırıldığı için gece de tüm Galata, Beyoğlu, Haliç’ten görülür-dü. Şimdi hali içler acısı. Demir konstrüksiyon paslanmış, elektrik sistemi çoktan yok olmuş. Sadece Atatürk panosu mu? 1873 yılında yapılan, 1874’te eğitime hizmet vermeye başlayan tarihi bina birinci derecede tarihi eser. Özelliği açısından Topkapı Sarayı’ndan farkı yok. Dahası 2 bin 800 metrekarelik taban alanlı, dört katlı kâgir-ahşap bina büyüklük açısından Türkiye için nadir tarihi eserlerden. Galatasaray’ın Beyoğlu’ndaki tarihi binası cemiyetince baştacı ediliyor. Bizim tarihi bina İlim Yayma Cemiyeti’nin insafına bırakılıyor. Bitmedi. Tarihi binanın hemen yanındaki ‘L’ şeklindeki bina ANITKABİR’in mimarlarından Emin Onat’ın imzasını taşıyor. İmam ihraç edecek Darüşşafaka’nın Fatih’teki tarihi eser binasıyla birlikte biri 1953 yılında Emin Onat‘ın imzasını taşıyan ve bir başkası da 1973’te inşa edilmiş üç binanın olduğu kampüsü ‘imam-hatip’ olarak kullanacak İlim Yayma Cemiyeti, yüzde 30’u Türkiye’den yüzde 70’i diğer Müslüman ülkelerden çocukları alıp, burada eğitecekmiş. Türkçe, İngilizce, Arapça ve Farsça dillerinde eğitim yapılacak ve mezunlar da yurtdışında imam olarak görev alacakmış. Başbakan Erdoğan‘ın (ki kısa bir arşiv taramasında İlim Yayma Cemiyeti ile birlikte epey haber olduğunu gördüm, yarın bu konuya devam ederiz. Nitekim mevcut Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu‘dan önce bu görevde olan Hüseyin Çelik onca başvuru arasında, okulun yerini İlim Yayma Cemiyeti’ne verilmesini tercih etmiş.) desteğiyle birlikte İlim Yayma Cemiyeti, eğitime başlamak için gerekli onarım-inşaat için çoktan geri sayıma geçmiş. Ziraat: Masraflı olurdu Ziraat Bankası Genel Müdürü Can Akın Çağlar’a sordum, ‘bankanın mülkiyetindeki Darüşşafaka yerinin niye devredildiğini.’ Şöyle cevap verdi: “Sadece Darüşşafaka değil, benzer birkaç gayrimenkul daha vardı. Satışa sunmamıza rağmen, alıcı bulamıyordu. Vergi avantajı açısından, Milli Emlak’a devredip, aktiften çıkardık.” Can Akın Çağlar şunları da söyledi: “Burasının bankacılık yüksek okulu yapılması doğru bir karar değildi. Bankanın merkezi Ankara’dayken, İstanbul’da okul olmaz. Hem sırf ana yapıyı korumak için 10 milyon TL gerekiyordu. Sadece korumak için, kullanıma yönelik bile değil.” Radikal-Funda Özkan
-
ecnmst , paula, politika'nın doğum günü
Mutlu yıllar dilerim politika, Umarım hayatın hep düşüncelerin kadar güzellikler ve kaliteler sunabilir
-
KENDİNİZİ AŞIN: HAYATINIZA BİRAZ BİLİM KATIN... En son bilimsel gelişmeleri takip etmek isteyip, görüşlerini burada paylaşmak isteyen arkadaşlar...
Ben teşekkür ederim asıl,
-
AÇILIM VE SONRASI!
Aynı fikirlerdeyiz Dİpnot Daha da kötüsü sanatçıların neyin ne olduğunu bilmeden bilinçsizce destekleri...
-
Saçınızı Kaça Kestiriyorsunuz
:D
-
AÇILIM VE SONRASI!
Kürtleri PKK ile özdeşleştirip, onların üzerinde siyaset yapan DTP... Kürtleri Türkiye’den koparıp “azınlık” muamelesi yapmaya ve himmette bulunmaya kalkan, ama bunu dahi beceremeyen AKP... Kürt açılımını fırsat bilip iktidara şirin gözükme yarışına giren... Neyin ne olduğunu bilmeden iktidara yalakalık yapan yazarlar-aydınlar-sanatçılar... Tümü el ele verip çok kötü bir şey yaptılar: Otuz yıldır üzerlerinden oynanan onca oyuna karşı devletine küsmeyen Kürtleri kırdılar...*
-
Yobazı İyi Tanıyın...
Cüppeli’nin ismini verin o hastaneye * Feribot var bu arada... Tayyip Erdoğan Feribotu. Pendik-Yalova arası çalışıyor. Tayyip Erdoğan Mahallesi var. Antakya’da, 2 bin nüfuslu. Tayyip Erdoğan Stadı var. 8 bin 500 koltuklu. Tayyip Erdoğan Caddesi... Tayyip Erdoğan Bulvarı... Tayyip Erdoğan Parkı... Tayyip Erdoğan Orkidesi var abi! * Fazla detaya girmeyeyim ama... Akif Gülle Ormanı var mesela. AKP Amasya Milletvekili. Hamdi Bayraktar İlkokulu var. TOKİ Başkanı’nın babası. Rahmi Mollaalioğlu Parkı var. TOKİ Başkanı’nın dayısı. * Melih Gökçek Bulvarı. Melih Gökçek Camisi. Melih Gökçek Mahallesi. Seyfi Saltoğlu Caddesi... Gökçek’in vekiliydi kendisi. * Kemal Unakıtan Spor Kompleksi var bi de... Yanlış hatırlamıyorsam, altın madalya getirmişti güreşte, olimpiyattan! * Özetle... Hastalarımızı, kızlarımızı kurtaracağım diye uğraşacağına, keşke AKP’ye girseydi rahmetli Saylan.
-
Yobazı İyi Tanıyın...
Daha ne kadar kötüsü yaşanmalı bu insanların uyanabilmesi için!! Sömürüldüklerini görmeleri için daha ne yaşamaları gerek ? Uyanmak bu kadar zor mu? DİPNOT
-
AÇILIM VE SONRASI!
- Ha FUTBOL Ha HAYAT
Bu paslara oralardan iyi vurur... Taş atılıyor. Çakmak atılıyor. İdrar dolu şişeler atılıyor. Hakem görmezden geliyor. Yüzünü çeviriyor. Atılmıyormuş gibi yapıyor. * O hakem, iktidardır. * Saha, Türkiye. * Kendisini itip kakana bile hoşgörü gösterirken; "Kafama bunu attılar" diye gösterene, sarı kart gösteriyor... Küfür edene ses çıkarmıyor; "Bana küfür etti" diyene, "Kes sesini" diyor. * Fenerbahçe, biziz. * Gördüğünü söylemek, suç. Adalet istemek, kabahat. * Açılım planlanıyor mesela... Nerede? Polis Akademisi’nde. * E bakıyoruz... Yakasına Atatürk rozeti takan AB vatandaşı Daum’a "Atarım seni dışarı" diye gözdağı veren 4’üncü hakemin asıl mesleği, polislik! * Matrağın böylesi mi desem... Kaderin cilvesi mi. * Ve, işin özünde, Diyarbakırlı olmak filan değildir sorun... Öyle olsa, Aziz Yıldırım’a niye taş atsınlar? Türk-Kürt de değil mesele... Yoksa, niye Brezilyalı Santos’a küfür ederken, Kamerunlu Tazemeta’yı alkışlasın? Diyarbakırsporlu-Fenerbahçeli olmak desen... Sorun olsaydı, "Biji Fenerbahçe" pankartları açılır mıydı? * Peki nedir... "Basiretsiz yönetim"dir. * Ha futbol. Ha hayat. Bu ülkede kanunlar, sadece kanunlara uyanlar için geçerli kardeşim... Evrensel kuralları uygulamaya korkan, suç işleme özgürlüğüne "çanak tutan"dır asıl sorun. Y.Özdil... Sahi ne farkı var hayattan futbolun... Aslında fark var, futbolda en azından seyircinin tepkisi var bir şekilde ama; hayatta artık insanlar tepkilerini yitirdiler,susturuluyor adeta...- GUSÜL
çarpılacaksınız şimdi ya aaa böyle ciddi bir konuda Böyle ciddi bir konuda kızcagızı aydınlatacağınız yerde- Belediye Başkanı bunu yaparsa cemaat ne yapmaz
Melih Gökçek'e 'imar kirliliği' davası açıldı ANKARA - Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek hakkında, Çankaya’da aldığı bir konutun bulunduğu binada projeye aykırı değişiklikler yaparak "imar kirliliğine neden olduğu" iddiasıyla dava açıldı. Ankara Cumhuriyet Savcısı Mehmet Cihan Kısa’nın hazırladığı iddianamede, Mahir Şahin adlı kişi hakkında, Çankaya Turan Güneş Bulvarı Funda Beyazevler Sitesi 66. Sokak No: 22 Yukarı Dikmen’deki binada imara aykırı değişiklikler yaparak, imar kirliliğine neden olmak suçundan kamu davası açıldığı bildirildi. Davanın görüldüğü Ankara 21. Asliye Ceza Mahkemesine getirilen tapu kayıtlarına göre konutun 8 Mayıs 2007 itibarıyla Melih Gökçek’e satıldığının belirlendiği kaydedilen iddianamede, sanık Şahin’in, savunmasında "binanın resmen kendisine ait olduğu dönemde evi Gökçek’e sattığını söylediği" ifade edildi. Duruşmalarda dinlenilen iki tanığın da Şahin’in savunmasını doğrulayarak, tadilatın Şahin tarafından değil, satın alan kişi tarafından yapıldığını anlattıkları bildirilen iddianamede, yargılama sonucu Şahin hakkında beraat kararı verilirken, Gökçek hakkında suç duyurusunda bulunulduğu kaydedildi. -GÖKÇEK SUÇLAMAYI REDDETTİ- İddianameye göre, Gökçek, hakkında başlatılan soruşturma kapsamında verdiği ifadesinde, özetle ruhsata aykırılığın belirlendiği tarihte evin sahibi olmadığını ifade etti. Ruhsata aykırı değişikliklerin giderildiğini, binanın mimari projeye uygun hale getirildiğini ileri süren Gökçek, bu nedenle kamu davası açılmaması gerektiğini ileri sürerek, suçlamaları reddetti. -BİLİRKİŞİ RAPORU- İddianamede, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, soruşturma aşamasında bilirkişi görevlendirdiği ifade edildi. Bilirkişinin, bina projesinde yeşil alan olarak belirtilen bir bölümün garaj iniş rampası yapıldığı, üzerinin betonla örtüldüğü, giriş duvarının bir kısmının kırıldığı, dikili ağaçların söküldüğü, taşınmazın arka bodrum katının devamına projede belirtilmeyen beton ilave yapılarak, üç cephesine pencere konulduğu; otopark iniş rampasının yanındaki park ve trafo alanlarının bağımsız bölümün kullanımına dahil edildiği yönünde tespitlerde bulunduğu aktarıldı. İddianamede, taşınmazda yapılan ilavelerin dış cephe görüntüsünü ve estetiği olumsuz etkilediğini, bunun projeye uygun hale getirilmesi gerektiğini ifade eden bilirkişinin, yapılanların 3194 Sayılı İmar Kanununa aykırı olduğunu savunduğu belirtildi. Gökçek’in, ifadesinde, tadilatların imar mevzuatına uygun hale getirildiğini söylemesine karşın, yapılan keşif ve bilirkişi raporuna göre, değişikliklerin imar mevzuatına uygun hale getirilmediği tespitine yer verilen iddianamede, Şahin’in yargılandığı davada dinlenilen tanık anlatımları da dikkate alındığında, Gökçek’in "binada, mimari projeye aykırı değişiklikler yaparak, imar kirliliğine neden olmak" suçunu işlediği savunuldu. İddianamede, Gökçek’in, Türk Ceza Kanunu’nun 184. maddesinin birinci fıkrasına göre, 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması talep ediliyor. Ankara 13. Asliye Ceza Mahkemesi iddianameyi kabul etti. Melih Gökçek’in yargılanmasına önümüzdeki günlerde başlanacak. (aa)- DAHA Çok Şey...
Mina Urgan demiş ki; "Ben sahip olduklarımın tadını çıkarmayı öğrendim hayatta. Sahip olamadıklarımın ve olamayacaklarımın acısına ise ayıracak zamanım yok. Hayat çok kısa." ... daha çok şeye ihtiyaç duymak değil, varolanla yetinebilmeyi başarmak onemli olan... Charlotte kuralı Charlotte, Paris'te yaşayan çok güzel bir kızdır. O kadar güzeldir ki,sarı saçları şelaleler gibi omuzlarından kollarına dökülür. Boyu upuzun, bacakları upuzundur. Bir reklam ajansında, müşteri temsilcisi olarak çalışır. İyi para kazanır. Ailesi çok varlıklıdır hatta. Geçen yaz, Güney Fransa'daki malikánelerini, Brad Pitt-Angelina Jolie çiftine kiralamışlardı. Hatta, "Geldiğimizde evde, hizmetlilerden başka kimse olmasın" diye tembihlemelerine rağmen, Charlotte gidişini muzipçe geciktirmiş ve bu meşhur çiftle tanışmıştı. Bense Charlotte'u geçen hafta Paris'te tanıdım. Şu ana kadar, fütursuz bir roman girişi gibi gelişen bu bilgileri almanız, kuralı sorgulamamanız açısından önemli. Paris'te, bir arkadaşım beni Charlotte'un evine davet etti. Bilirsiniz, insanlar birbirlerinin hayatını merak eder, fark etmeden ve ettirmeden incelerler. Hatta benim en sevdiğim şeylerden biri, sokakta, perdeleri sonuna kadar açık evlere ve orada yaşananlara şahit olmaktır. İnsanın içi, insanlığa ısınır. Dersin ki, "Oh.... Üç aşağı beş yukarı aynı şeyler işte!" Ben de, böyle gözlerle incelemeye başladım biraz önce tanıdığım bu güzel Fransız kızın hayatını.Herkesin evinden yola çıkıp, kendisine varmak mümkün. Fakat bu evde bir tuhaflık vardı. Her şeyden çok az vardı bu evde..Gerektiği kadar. Mesela, bir şampuan bir sabun. Küvetin kenarında öyle yalnız başlarına... (Birbirleriyle uzun zamandır konuşmadıklarına eminim.) Minnacık bir dolap. İçinde birkaç elbise kazak. Altı yedi ayakkabı. İki dvd. Beş cd. Ipod. Dört bardak, birkaç tabak. Birkaç mum. En fazla on tane kitap. Hiç ruj yok! Çantasındaymış. Zaten lipstick o da... Hayatta bazen, birleştirdiğin kalıpların tamamen dışı bileşimler olur da, şaşakalırsın ya. Başa dönersin ya. Bir yerde bir hesaba, olmazsa olmaz diye eklediğin bir kalem birdenbire, tek bir örnekle, kendini siler ya. Öyle oldu bana. Gözlerindeki silik eyeliner dışında, süsü de yok bu kızın. Peki bu kız nasıl böyle kız oldu? Nasıl böyle sade kaldı? Kadın oldu? Dışarıda bu kadar az şeyle, içi çok oldu? Anlayamadım. Çözemedim. Ona zaten banyosunu gördükten sonra, "miss simplicity" adını takmıştım hemen. Bayan Sadelik.. Beni şaşırtan şey, aynı zamanda modellik yapacak kadar güzel ve havalı, aynı zamanda varlıklı bir kızın bu hayat seçimi. Olağanüstü... Kendi hayatım, arı kovanı gibi başımda vızıldamaya başladı. Paris sokaklarında beni takip edip durdu bu arılar. Tek çöp bir şey alamadım. Hep sordum: buna gerçekten ihtiyacım var mı? Buna benzer, aynı işi gören bir şeyim var mı?... Koca koca alışveriş merkezleri, bizi kandırmak için birbirleriyle iddiaya girmiş ahtapotlar gibi gelmeye başladı. Kaçtım, kaçtım, saklandım. Sahip olduklarımın, yarısından fazlasına ihtiyacım yoktu. Hayatı ağırlaştıran şey, seçim çokluğu. Az şey kadar güzeli yok. Gereği yok. Sonumuz belli. Banyoda bütün ürünler, dopdolu şişelerle birbirlerini köpürtürken, hiç giymediğimiz kazaklar lüzumsuzca dizilmiş t-shirt'lere dolapta el şakası yaparken, hiç açılmamış kitaplar kendi kendilerine konuşurken... Biz orada olmayacağız. Üstelik onlar da, boşu boşuna bizden başka kimsenin olmamış olacak. Anladınız değil mi Charlotte kuralını. **** Ben de sözü geçenlerde yakın bir arkadaşımdan duyduğum ve sevdiğim bir sözle bitireyim. Zenginlik çok şeye sahip olmak değil az şeye ihtiyaç duymaktır. Sevgiyle kalın Alıntı...- Saylan'ın kızlarına 'terörist' incelemesi
Türkan Saylan’ın kızları mı suçlu GEÇEN cuma günü aldığım e-posta müjdeyi veriyordu: “ÇYDD’nin eğitime kazandırdığı kızlardan bir başarı öyküsü daha. Liseli bursiyer kızlardan 1370’i üniversiteli oluyor.” Anadolu’nun en ücra köşesinden, en yoksul köyünden gelip, İktisat, Tıp, Mühendislik-Mimarlık, Hukuk gibi fakültelere girmeye hak kazanan gencecik kızlar. Zoru başarmışlardı. Türkan Saylan hayatta olsaydı ne mutlu olurdu. Sevgiyle kucakladığı kızlarından 1370’inin geleceği aydınlıktı. E-postada şöyle bir de not vardı: “Türkiye BM raporuna göre 2020 yılına kadar eğitimde kız-erkek eşitliğini sağlamayacak ülkeler arasında. Bunun aksini yaratmak bizim elimizde. El ele verelim, kızlarımızın okumasına destek olalım.” Bilen bilir. Kızların okuması dendi mi benim için akan sular durur. Doğu’da, Güneydoğu Anadolu’da okuma hevesiyle cılız bedenleriyle hayata tutunmuş o kızları iyi tanırım. Türkan Hoca’yla birlikte yaptığımız sayısız gezide sarıldığımız, dertleştiğimiz o küçük kızlar hep aklımın bir köşesinde. Onların umutları, “okuyarak kaderi değiştirme” arzuları hafızamda hep canlı. Meğer Emniyet Genel Müdürlüğü’nden özel bir komisyon ÇYDD’den burs alan 15 bin kızın terör örgütleriyle bağlantısını araştırıyormuş. Türkan Saylan’ın yüzünde geniş bir gülümsemeyle her birinin hikâyesini anlattığı “Kardelenler”e suçlu muamelesi... Emniyet Genel Müdürlüğü’nün özel komisyonu “Kardelenler”i 6 hafta boyunca soruşturmuş. Olacak şey mi? Cumartesi ve pazar günleri sıkıntılı geçti. Dün ÇYDD Genel Başkanı Profesör Aysel Çelikel ile telefonda konuştum. Hatırlatma yaptı. 13 Nisan günü Türkan Saylan’ın evine gelen polis burslu öğrencilerin dosyalarını alıp götürmüştü. 20 bin dosya kadar. ÇOCUK HAKLARINA AYKIRI Çelikel “Öğrencilerle ilgili yeni dosyalar oluşturmak zorundaydık. Dolayısıyla polisin alıp götürdüğü dosyaları istedik. Temmuz ortalarında dosyaların verilmeyeceğine ilişkin haber geldi. Soruşturma haberini gazeteden okudum” diyor. “Dosyalar kopyaları verilmeden alındı. İncelenirken ÇYDD’nin bir temsilcisinin olması gerekirdi” diye ilave ediyor. Dosyaların çoğu ilköğretim ile lise öğrencilerine ait. Yani 9 ile 17 yaşlarındaki kızlar. Çelikel “Bu kız çocukları ne zaman terör eylemlerine vakit buldular” diye soruyor hayretle. Eğer mesele bu kızların ailelerinden birileriyse bu çocukların günahı ne? Dağa çıkmış ağabeyden ya da kuzenden nasıl sorumlu tutulabilirler? Bir hukuk devletinde olacak şey mi bu? Profesör Çelikel “Böyle bir soruşturma insan haklarına da aykırı, çocuk haklarına da” diyor. HANİ KÜRT AÇILIMI “Kürt açılımından söz ettiğimiz günlerde küçük çocuklara gözdağı vermek olur mu” diye soruyor. Dediği gibi burs alan ailelerin durumlarını düşünün. Çocuklarının dosyaları emniyette. Türkan Saylan uzun yıllar köy köy gezerek aileleri kız çocuklarını okutsunlar diye ikna etmeye çalışmış. Kız çocuğunu erken evlendirmekten, tarlada çalıştırmaktan, kuma göndermekten vazgeçmiş aileler şimdi “fişlenme” gibi bir durumla karşı karşıya. Bunca emek, bunca umut yazık değil mi? Profesör Çelikel “Hem burs verenler, hem burs alanlar açısından dumanlı bir hava yaratılmak isteniyor” diyor. Hiç haksız değil. Gıla Benmayor- DİPNOT'lar...
Zeynep’in okulu... ZEYNEP’in okulunu yıktılar. Bu yazıya başlarken, gözümün önüne Abant Gölü kıyısındaki o küçük kız geliyor. Bowling oynamıştık. Deliğini bulamayıp Zafer’le topu karpuz gibi kucağımıza aldığımızda bizi ti’ye alıyor, peşinden kıkır kıkır gülüyordu... Bir süre sonra Zeynep melek olup uçtu. Zafer Mutlu çok ağladı bebeğinin arkasından. Sonra hiç olmazsa onun anılarını yaşatmak için o okulu kurdu. * Sadece İstanbul’da kaç yüz kaçak tarikat okulu var, kaç yüz kaçak dergâh var, kaç kaçak kurs var, sayısını bilemeyiz. Tümünü görmezlikten geliyorlar... İstanbul’un dört bir yanına “Müslüman mahalleleri” kurdular, tümü orman arazileri üzerinde ve kaçak... Ama Milli Emlak ile anlaşma yaparak, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan ruhsat alarak kurulmuş Zeynep Mutlu Eğitim Vakfı’nın okulunu bir sabahın karanlığında gelip yerle bir ettiler. Zeynep’in okulunu yıktılar... * Bu yıkım sanki sıradan gibi gelse de, Türkiye’de nelerin olduğunu anlatır bize. Tarikat şıhlarının en olmadık yerlere gömülmesi için toplanıp kararname çıkartan AKP kabinesinin ve Başbakan’ın, bir koca vakıf okulunun yıkılmasından haberleri yok muydu sanıyorsunuz?.. Zafer Mutlu’nun yönetimindeki Vatan Gazetesi’nin biat etmemesinin de ötesinde, Türkiye’yi her gün biraz daha ele geçiren baskı-korku rejiminin binlerce yıkımından sadece birisidir bu... Kendisine boyun eğmeyenlere verilen, ama sizin umursamadığınız cezalardan sadece bir teki... Sindirme-yok etme politikalarının bir küçük ucu... Giderek dozunu arttıran faşizmin, sizin göremediğiniz bir yanı... * Her şey bir yana... Bir an için okuyup, büyüyüp, çağdaş Türkiye’nin çağdaş bir genç kızı olarak ülkesi için çalışma hayalleri olan Zeynep’i düşünün... Onun yarım kalmış hayallerini, geride kalan yaşıtlarına yaşatmak için kurulmuş okulunu, intikam duygularıyla yıkanları hâlâ görmüyorsanız, hâlâ tanımıyorsanız, hâlâ anlamadıysanız... Biz ne yapabiliriz... Bir gün benzer bir ulusal enkazın karşısında kaldığınızda, belki hatırlarsınız; Zeynep’in okulunu...- 67. doğum gününde Mumcu'yu anıyoruz
Uğur Mumcu'yu kimlerin katlettiğini bilmiyoruz.Ama düşünceleri uğruna katledildiğini biliyoruz.Akp hükümetini suçlamadım ben nerden okudunuz bunu bilmiyorum. İlhan Selçuk'un bu konuda yazıları var yani Uğur Mumcu'yla ilgili...- 67. doğum gününde Mumcu'yu anıyoruz
Sayın Dünyahepimizin, Sizin Ergenekoncular dediğiniz askerler,aydınlar v yazarları eğer bugün Uğur Mumcu yaşamış olsaydı zaten sonuna kadar savunurdu.Bugün İlhan Selçuk'un Uğur Mumcu'yu kimin öldürdüğünü savunması zaten bir anlamda sizin Ergenekoncular dediğiniz kişileri de savunmuş olması demektir. Ve inanın ki bugün İlhan Selçuk Uğur Mumcu'yu kimin ya da kimlerin öldürdüğü açıkca bilseydi bunu söylemekten asla da korkmazdı...- Saylan'ın kızlarına 'terörist' incelemesi
Birde nedense Feytullah Gülen'in okulları için,kaynağının nereden geldiğine dair hiçbir soruşturma yapılmıyor ama,ÇYDD İçin burs alan kızlara yöneliyor...- DİPNOT'lar...
- Ha FUTBOL Ha HAYAT
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.