deniz_kizi tarafından postalanan herşey
-
DİPNOT'lar...
Oturarak çiş yaparken düşüneceksiniz... MEDYADAN izlediyseniz, insanların çişlerini hangi pozisyonda yapacaklarına vali karar verdi: Oturarak... İnsanı boşuna vali yapmazlar. Vali ne derse o... Otur otur... Kalk kalk... * Pisuarlar, çişlerini genelde ayakta yapan erkekler için düşünülmüştür. Zaten ben oturarak çişini yapan erkek hiç görmedim... Dünyanın her yerinde, özellikle uygar ülkelerde yaygın biçimde kullanılan, hijyenik, modern, medeni bir tasarımdır pisuarlar. Dinciler pisuarlara da kızarlar... İşte Ordu Valisi bu meseleye eğildi, pisuarların “itikadımıza uygun olmadığına” karar verdi ve “Pisuarları sökün” dedi... Söktüler... Çişinizi oturarak yapacaksınız... Ve o sırada düşüneceksiniz: “Ben niye bu pozisyondayım?..” * İşin doğrusu; AKP tüm valilerin böyle olmasını istiyor. Bunun için zaten geçtiğimiz günlerde üniversite giriş sistemini değiştirerek, imam olarak yetişenlerin doktor-mühendis-yargıç-kaymakam-vali olmalarını sağladı. Ve siz gazetelerde-televizyonlarda “İmam hatiplerin önü açıldı” haberlerini okudunuz... Vali, pisuar taşlarını “İtikadımıza uymaz” diye söktürüyorsa, gerisini düşünmek tabii ki size düşer: Neden Türkiye giderek Arabistan’a benziyor?.. Çağdaşlıktan neden uzaklaşıyor memleket?.. Bu ilkellikler niye?.. Niçin Türkiye’nin namuslu aydınları, aklı başında insanları, Türkiye’yi yöneten bu dincilere tepki gösteriyorlar?.. Ve Arap kültürünü Türk toplumuna giydirmek isteyenler, neden Atatürkçüleri, laik cumhuriyeti savunanları yok etmek peşindeler... Ve bu kavgalar... Bu çekişmeler... Bu çığlıklar niçin?.. * Oturarak çişinizi yaparken, bunları düşüneceksiniz... Bekir Coşkun...
-
Yeni Çıkan Yayınlar - Seçmeler
Çizginin dışına nasıl gidilir? Malcolm Gladwell Ünlü kitap sitesi Amazon.com'un genel sıralamasında haftalarca 1 numarada kaldı. Türkiye'de basılınca da ilgiyle karşılandı. 'Outliers (Çizginin Dışındakiler)' adlı kitap, başarılı insanlar hakkında anlatılan, onların zeki ve hırslı kişiler olduğu hikâyesini sarsıyor. -‘Çizginin dışındakiler’ derken neyi kastediyorsunuz? Bu, bilim dünyasından alınan ‘outlier’ teriminin karşılığı. Outlier, normal kabul edilen aralığın dışında kalan veri parçalarına atıfta bulunmakta kullanılıyor. Ben bunu olağan beklentileri aşan, başarıları daha kapsamlı bir açıklama gerektiren insanları isimlendirmekte kullanıyorum. Mesela Barack Obama bu terimin vücut bulmuş hali. Kitabın bütün bir bölümünü ona ayırmış olmayı isterdim. -'Kitabınızda yetenek ve IQ’nun başarılı olmaya yetmediğini yazıyorsunuz. ‘Outlier’ olabilmemiz için bize gerekli olan nedir? ' Kitabımda bu sorunun tek bir cevabı olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Zekâ, yetenek ve çok çalışma kapasitesinin önemi çok net bir şekilde ortada. Ama benim en çok ilgimi çeken şey, bireyin dışındaki faktörlerin önemi oldu. Mesela kitapta bir bölümün büyük kısmını Silikon Vadisi’ndeki en güçlü insanların 1954 ya da 1955 doğumlu olduğu gerçeğine ayırdım. Bunlar arasında Bill Gates, Steve Jobs, Bill Joy ve Google’dan Eric Schmidt gibi insanlar da var. Gerçekten çok ilginç. Bu onların nesline has bir etki: Bilgisayar denen yepyeni devrimin avantajını kullanabilecekleri en doğru zamanda olgunluk çağına geldiler. Bu kişilerin hepsi son derece zeki aynı zamanda tabii ama başarıları, olağan dışı bir fırsatın onlara sunulduğu bir zamanda doğmalarıyla birlikte başladı. -'Sıra dışı başarının kaynağının yetenekten ziyade fırsatla ilgili olduğunu söylüyorsunuz. Bu, kötümser bir bakış açısı değil mi? ' Hayır, tersine pozitif ve umut dolu bir bakış açısı. Eğer başarının toplum tarafından sunulan fırsatlara, bizim dışımızdaki etkenlere ne kadar çok bağlı olduğunu anlayabilirsek, bu bir toplum ya da bir topluluk olarak daha şanssız olanlara yardım etmek için yaptığımız şeylerin çok büyük bir etkisi olabileceği anlamına gelir. Bence bir outlier’ın verdiği mesaj, insanı canlandırıp harekete geçiriyor. -'Başarı için yaş sınırı var mıdır? Başarısız olmuş ya da kendini böyle hisseden bir yetişkin, örneğin 30 yaşından sonra, yepyeni bir alanda çabalasa başarılı olabilir mi? Yoksa bunun için uğraşmaya küçük yaşlarda mı başlamalı? ' Başarı, yakalanan fırsatlar, kişiyi teşvik edici bir kültür ve yeterince çalışmakla ilgili bir şey. Bu faktörler 20 yaşında geçerli olduğu gibi 60 yaşında da aynen geçerlidir. Radikal Yaşam
-
DeepBlue
Gayet iyi merak etmeyin. Arada bakıyor o sizin haberiniz yok. Onun adına slmlar Meraklarınızı iletirim derinliğime...
-
Şu Anda Hangi Kitabı Okuyorsun
Bu kitabı benle tanıştıran özel adama da ayrıca tşkler...
-
Yazarlar... Çeşitlemeler...
Ben bu konu için kendisine mail attım. Aynı şeyleri düşünmüsüz... Saygılar benden de...
-
ORDU'NUN "HACI" VALISININ ILGINC UYGULAMASI
Laik bir ülkede, toplumsal yaşam dinin gerekliliklerine göre düzenlenmez. Devlet, böyle bir düzenlemenin içinde olmaz, olmamalıdır. Sıradaki yasakları bir tahmin edelim,İçki içmekten tutun da, misvak yerine diş macunu kullanmaya, kadınların erkekler ile bir arada çalışmalarına kadar upuzun bir liste yapabiliriz.
-
Yazarlar... Çeşitlemeler...
Hakan bey, benim dikkatimi çekmemişti açıkcası büyük eksiklik Hrant Dink'in olmaması. Ama özellikle yazılmadığını düşünmüyorum.Belki Rahmi Turan'ın da yazarken aklında bulunmamış olabilir.Özellikle böyle bir ayrımın yapılacağını açıkcası sanmıyorum.
-
Yazarlar... Çeşitlemeler...
Hayat ‘Kum Saati’ gibi! VİCDAN sustu... İnsanlık sustu... Göz göre göre öldürüldük ey halkım! Unutma bizi! Yakın tarihimiz, menfur suikastlarla dolu! Birçok yurtsever insan, kahpece sıkılan kurşunlarla can verdi. Hepsinin ortak yanı, Atatürkçü, çağdaş, laik cumhuriyet sevdalısı olmalarıydı. Karanlık eller, bu değerli insanları yok etti. Kimi kurşunlarla, kimi bombalarla hayatlarını kaybetti. * * * Abdi İpekçi (1 Şubat 1979 Perşembe günü öldürüldü.) Turan Dursun (4 Eylül 1990 Salı günü öldürüldü.) Doç. Dr. Bahriye Üçok (7 Mart 1990 Cuma günü öldürüldü.) Prof. Dr. Muammer Aksoy (31 Ocak 1990 Çarşamba günü öldürüldü.) Çetin Emeç (7 Mart 1990 Çarşamba günü öldürüldü.) Uğur Mumcu (24 Ocak 1993 Pazar günü öldürüldü.) Orgeneral Eşref Bitlis (17 Şubat 1993 Çarşamba günü uçağı kuşkulu bir şekilde düştü.) Onat Kutlar (11 Ocak 1995 Perşembe günü öldürüldü.) Ahmet Taner Kışlalı (21 Ekim 1999 Perşembe günü öldürüldü.) Necip Hablemitoğlu (18 Aralık 2002 Çarşamba günü öldürüldü.) * * * Ümran Avcı genç bir meslektaşımız... Benim kurduğum ve uzun süre genel yayın yönetmenliğini yaptığım Bugün ve Meydan gazetelerinde mesleğe başladı, tecrübeli muhabir oldu, daha sonra katıldığı Milliyet ailesiyle 18 yıl çalıştı, 2006 yılında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin “Gazetecilik Başarı Ödülü”nü kazandı. Halen Habertürk Gazetesi’nde görev yapıyor. Ümran Avcı, Türkiye’yi sarsan suikastlardan önceki son günleri beş yıl araştırdı ve “Kum Saati” adlı kitabında topladı. Öldürülmeden önceki son sohbetleri, son yemekleri, son projeleri ve son vedaları nasıl oldu? (Bilgi Yayınevi) * * * Abdi İpekçi suikastı “Geliyorum” demişti. Suikasttan bir süre önce meçhul bir adam, İpekçi’nin otomobilinin önüne atlayıp yere ateş etmişti.Turan Dursun, öldürülmeden bir hafta önce kaçırılıp İstanbul dışına götürülmüştü... Bir yazısında “İnsan insanın kurdudur” diye yazan Uğur Mumcu, suikasttan üç ay öce kan-ter içinde uyanmış ve gördüğü kâbusu eşine şöyle anlatmıştı: “Bir rüya gördüm Güldal... Korkunç bir patlama oluyor. Bu patlama sırasında bacaklarım yok oluyor. Bedenimin bu halini yukarıdan seyrediyorum. Hakiki gibi!” Uğur Mumcu’nun ekim sonunda gördüğü kâbus, üç ay sonra, ocak sonunda gerçek oldu. * * * Mevsimlerden, çoğunlukla kıştı öldürüldüklerinde... Kötülükleri, üzerine yağacak yağmurla, karla kapatmak istercesine hava ya karlı ya da yağmurluydu... Ümran Avcı’nın “Kum Saati” adlı kitabında suikast kurbanlarının son günlerinin, son saatlerinin, son dakikalarının, hatta son saniyelerinin, adım adım hikâyesini okurken, hayatları yarım kalanlara, geride yarım bırakılan hayatlara tanık oluyoruz. Öldürülenleri gazeteci ya da akademisyen olarak tanıyoruz ama onlar önce birer anne-baba, birer sevgili, eşlerine âşık birer kocaydılar. Bizler onların ölümlerini hep flaş haber olarak televizyon ve gazetelerde izledik. Kalleşçe bombalanmışlardı... Haince vurulmuşlardı... Ölümlerinden sonra nice yıllar geçti. Abdi, Uğur, Çetin, Bahriye... Hepiniz... Sizleri unutmadık, unutamayız! Rahmi TURAN
-
"İmam hatipler kapatılmalı"
+
-
ORDU'NUN "HACI" VALISININ ILGINC UYGULAMASI
Demirefe, açıkcası dediğin gibi bırak kaldırılmasını küçültmeler bile büyük tepkiler doğuracaktır.Ama diyanet işlerine büyük bütçeler ayrılmasına ciddi anlamda kızıyorum. Bu kadar harcamanın gereksiz olduğu konusundayım. Bu harcamaların eğitim,sağlık hizmetleri için harcanmasının daha doğru olacağını düşünüyorum.
-
"İmam hatipler kapatılmalı"
Aynı umutlar içindeyim demirefe, umarım yeni bir hükümet oluşur. Ve insanlar uykudan uyanabilir.
-
"İmam hatipler kapatılmalı"
Aslında düz liselerde de durum pek iç açıcı değil...Sözde adı "Din Kültürü Ve Ahlak Bilgisi" olan derste öğretilen duaları, yazılılar da bunların çıkması ne derece doğru olabilir ki... Kendi adıma düşünüyorum ben nefret etmiştim bu dersten ve derse giren adamdan ( benim için öğretmen sıfatını taşımaadı). Bana bir yıl boyunca her ders işkence çektirdi resmen. Ha sonuç mu ne oldu, duyarlı veli olan annem okulu şikayet etti.Mecbur muydum ben ayetel kürsüleri,nukut dualarını öğrenmeye, bu duaları bilmeyince ben ahlakı öğrenmemiş mi olacaktım? Yani sorun sadece imam hatipler değil bence.
-
ORDU'NUN "HACI" VALISININ ILGINC UYGULAMASI
Türkiye’nin gündelik hayatla ilgili temel sorunu olarak sunulan ‘mahalle baskısı’ belki de iddia edildiği kadar yaygın ve etkin değil. Ama ‘devlet baskısı’nı her zaman ciddiye almak gerekmiştir, şimdi de bu geçerli. Bazı devlet görevlilerinin kendi inandıklarını, ya hiçbir kural veya kitap dinlemeden, ya da kitabına uydurarak dayatmaya kalkışmaları sorunundan bir türlü kurtulamıyor bu ülke. Bu sorun, yaşamın birçok alanını etkilemeye yani kapsama alanı çok geniş bir sorun olma özelliğini göstermeye devam ediyor. Bu tür ‘zaptiye’ler, Türkiye’nin demokratikleşme ve özgürleşme sürecini ciddi düzeyde engelliyorlar.
-
ORDU'NUN "HACI" VALISININ ILGINC UYGULAMASI
- SORU DUVARI... Evet var mı Güncel adına 'Soru Duvarı'na yazılmak üzere sorusu olan...
Elbette edemez...- Frankfurt Emniyet Müdürlüğü tarafından hazırlanan Deniz Feneri dosyasında?
Kesinlikle gündem Ergenekonla doldurulmuş vaziyette,insanlar deniz fenerini unuttu resmen...- Cami ve minarelerde hoparlörlerin kullanılması
Ne kötü ne dediğini anlamadığımız ezanı çok yüksek sesle beş camiden birden dinlemek...Türkiye'de yaşıyorsun ama ezan arapça! Üstelik nedir bu ısrar ibadet etmek isteyen bir inanan için, yüksek sesle ezan olmadan gidilmiyor mu! Üstelik sadece ezan olsa...- En hızla tükenen Ortaçağ
Unutur muyuz- Cami ve minarelerde hoparlörlerin kullanılması
Cami ve minarelerde hoparlörlerin kullanılması DİYANET İşleri Başkanlığı yönetmeliğinin 21. maddesini birlikte okuyalım: "MADDE 21- (1) Başkanlığımız mevzuatına göre minarelerde bulunan hoparlörlerden yalnızca ezan ve sala okunması gerekmektedir. Bazı yerlerde cami içerisinde icra edilen vaaz, mevlit ve benzeri diğer dini programların minarede bulunan hoparlörlerden yayınlandığı, bu durumun da hoşnutsuzluğa ve şikáyetlere sebep olduğu, Başkanlığımıza intikal eden bilgilerden anlaşılmaktadır. Bu sebeple; - Cami içinde yapılan vaaz, mevlit ve benzeri programlar, minare hoparlörlerinden yayınlanmayacaktır. (2) Camilerden uzak mahalle veya yazlık sitelerde ikamet eden vatandaşların okunan ezandan istifade edebilmeleri amacıyla belediye yayın cihazından verilmesi, cami ya da mescit bulunmayan yerlere alıcı cihaz konulması hususunda Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı mütalaasında; ’Cami ve mescit bulunmayan yerlerde ezan okunmasının meşru olduğu göz önünde bulundurularak, halkın talebi olması şartıyla cami, mescit ve minaresi bulunmayan yerlere, merkezi ezandan yararlanmak amacıyla hoparlör takılmasında sakınca yoktur’ denilmektedir. Buna göre; a) Hoparlörün takılmasını semt halkının çoğunluğunun istemesi, Cami hoparlörünün monte edileceği yerin/birimin, telefon, elektrik GSM direği vb. mekánların sahibinin ve yetkililerinin onayının alınması, c) Uzlaşma usul ve esaslarına riayet edilmesi, ç) Görüntü ve ses kirliliğine meydan verilmemesi. Anladığım kadarıyla, tek tek camilerin Diyanet İşleri Başkanlığı’nın gönderdiği genelgeleri umursadığı yok. Bazı camiler kendi bağımsızlığını ilan etmiş, anarşik ve disiplin tanımaz bir derebeyi durumunda. Ya da genelge yayınlayan Diyanet İşleri Başkanlığı, genelgenin arkasından işmar edip sanki siz bildiğinizi okuyun demekte. Özdemir İnce.- En hızla tükenen Ortaçağ
Çok haklısınız sayın Hakan, Bir de böyle anne babaların yetiştirdiği çocukları düşünürsek durum gerçekten üzücü. Sorgulamayan,araştırmayan,din söz konusu olduğunda gözlerini tüm yanlışlara kapatabilen bir toplum...- En hızla tükenen Ortaçağ
Teşekkürler...- En hızla tükenen Ortaçağ
Güzel tespitler- En hızla tükenen Ortaçağ
Geçenlerde ülkemizi ziyaret eden bir Suudi prensi mayolu eşiyle birlikte şampanya içerken gazetecilere ‘yakalandı!’ Acı veren bir sahne! Acı veriyor, çünkü ülke yönetimindeki bir kişi kendi yasağına uymuyor! Acı veriyor, çünkü bizim ülkemizi yöneten kişiler de Suudilere benzemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Acı veriyor, çünkü bu tür yasaklar ülkelerin gelişmesine, kalkınmasına hiçbir katkıda bulunmuyor. Kadınları kısıtlamak için elinden geleni yapan Arap ülkelerinin ekonomik bakımdan hiç de parlak olmadığına ilişkin bilgiler var. Ama Arap ülkelerini (özellikle de Suudi Arabistan’ı) model alan vatandaşlarımızın sayısı hiç de az değil! Çocuklarına koydukları alışılmadık Arapça isimlerden ve kocalarının gerisinde poz veren Suudi kılıklı hanımlardan anlıyoruz bunu. Türkiye’de eşiyle birlikte tatil yapıp şampanya içen Arap şeyhi herhalde siyasal bir amaç peşinde değildi. Fakat, rejimin Berlin Duvarı’nı aşan her eylem, sonuçta uzun dönemli değişimlere yol açabilir. Pek çok kişi İslam’ın Ortaçağ’ını yaşadığını düşünüyor! Olabilir. Fakat, dünya Ortaçağ’ın dünyası değil artık. Küreselleşmeyle birbirine bağlanmış toplumlardan oluşan çoğulcu bir dünyada yaşıyoruz! Böyle bir dünyada, çizgi filmlerin gösterimini, sinemaları ve kadınların sokağa çıkmasını yasaklayarak ulaşacağınız nokta hiç de övünülecek bir yer olmayacaktır. Tarihin en hızla tükenen Ortaçağ’ını yaşamaya hazır olalım!- Sudan’dan dersler
Sudan’dan dersler SUDAN’da pantolon giydiği için 40 kırbaç cezasına çarptırılmak istenen kadın gazeteci Lübna’nın öyküsü, toplumsal yaşamı dini kurallara göre düzenlemek isteyenlerin peşine takılmış kadınlara bir ders olur mu? Bunun gerçekleşebileceğini hiç sanmıyorum ama yine de belki içlerinde bazılarının kafasında bazı sorular belirmiştir diye ümit etmek de istiyorum. Lübna, 1965 yılında Sudan parlamentosunda kadın milletvekillerinin bile olduğunu hatırlatıyor. Ülkenin, İslami bir muhafazakárlaştırma sürecine girmesinden beri kadınlara ait haklar birer birer uçup gitmiş. Lübna, son 20 yıldır kadın haklarının sürekli geri gittiğini söylüyor. Hiç sürpriz değil bu durum. Afganistan’da, Pakistan’da toplumun İslámi kurallara göre biçimlendirilmesini isteyenler güçlendikçe neler olduysa, Sudan’da da aynı şey olmuş. Bundan Türkiye için de dersler çıkarmalıyız. Lübna’nın sözlerini hiç aklınızdan çıkarmayın. Toplum, muhafazakárlaştırıldıkça Türkiye’nin gideceği yer de orasıdır.- KÖY İMAMLIĞINDAN MECLİS BAŞKANLIĞINA... Mehmet Ali Şahin...Başbakan Erdoğan'ın İstanbul İmam hatip lisesi'nde okul arkadaşı...
Dİpnot, Ülkesini şikayet ediyor bir de... - SORU DUVARI... Evet var mı Güncel adına 'Soru Duvarı'na yazılmak üzere sorusu olan...
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.