Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

''biji tirkiye''

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    1.105
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    95

''biji tirkiye'' tarafından postalanan herşey

  1. 20-22 Ekim 1919 günleri Amasya'da imzalanan protokolde yeni vatan, "Türk ve Kürtler'in oturdugu topraklar" ifadesiyle açiklaniyordu.. Sivas Kongresi'nde de bu görüsler aynen benimseniyordu.. Mustafa Kemal, 1919'da 1. Kolordu Komutani Cafer Tayyar Bey'e çektigi mesajlarda, "Kürtler de Türklerle birlesti" diyerek, sevincini belirtiyordu. Dogu Bölgesi'ndeki tüm görüsme ve yazismalarda, "Türk ve Kürt'ün birbirinden ayrilmaz iki öz kerdis oldugunu" israrla tekrarliyordu. Büyük Millet Meclisi'nen açildigi günlerde yaptigi bir konusmada, yeni ülkeyi olusturan sinirlardan, "kardes milletlerin siniri" diye söz ediyor, "Bu sinirlar içinde Türk oldugu gibi Kürtler de vardir. Bu halklar birbirinin haklarina daima saygilidirlar..." diyordu. 1923 yilinin Ocak ayinda Izmit'te yaptigi önemli bir açiklamada ise bu söylemlerini daha da ileri götürüp somutlastirarak, "Kürtler'e bölgesel özerklik verilecek. Yeni Anayasa bunu saglayacak sekilde yapilacak..." diyecekti. Bu derleme çalismasiyla; Mustafa Kemal'in, 1919-1923 yillari arasinda, baskalarina gönderdigi özel ve resmi bazi mektup, telgraf ve mesajlarda, "kürtler'i nasil gördügünü" ve özellikle "Kürt sorununun çözümü için (o günlerde) neler düsündügünü" kendi kaleminden tarihi belgelere dayanarak sergilemek istedim. Aslinda, gerek genel olarak devletin ve gerekse Mustafa Kemal'in, bu konudaki belgelerinin tümüne tam olarak ulasildigi söylenemez. Bu durum, Osmanli Imparatorlugu'nun son dönemine ait belgeler için de geçerlidir. Kamuoyundan çesitli nedenlerle kaçirilan, imha edilen, sakli tutulup açiklanmayan birçok belgenin oldugu savunuluyor. 1919 yilinda Samsun'a çikisindan sonra, Cumhuriyet'in ilanina kadar süren 5 yillik sürede, atesli bir sekilde "Kürt ve Türk halklarinin kardesligini ve birlikte yasamayi kabul ettiklerini" anlatan, dönemin Basbakani ile diger yöneticileri kastederek, "Kürtle Türk'ü birbirine düsürüp vatan haini olduklarini"söyleyen bir Mustafa Kemal.. Iste, bu Mustafa Kemal'in bu düsünce ve tanimlamalarini, ne 1924 yilindan sonraki dönemdeki konusma ve yazismalarinda; ne de 1924 Anayasasi'nda göremez oluyoruz. Artik O, birakin "Kürdistan'i", "Kürt" adini dahi, ölünceye kadar agzina almayacak bir Mustafa Kemal'dir. Artik O, 1932'lerde, "Diyarbekirli, Vanli, Erzurumlu, Trabzonlu, Istanbullu, Trakyali, Makedonyali hep bir irkin evlatlari, hep ayni cevherin damarlaridir.." diyen bir Mustafa Kemal'dir, hem de Diyarbakir'da... Görüsler farkli: Kimi, Mustafa Kemal'in, Kürtler'le iliskide, özellikle Cumhuriyet'in ilaninindan sonra büyük bir "u" dönüsü yaptigini düsünüyor. Kimi, "Hayir, Mustafa Kemal Kürtler'i seviyordu. Ancak sonralari çevresindeki asiri Türkçü kesimlerin etkisiyle bu konudaki düsüncelerini degistirdigini..." düsünüyor. Kimileri ise, daha da ileri gidip, "Mustafa Kemal'in bu ilisiklerinde içten olmadigini, 'köprüden geçinceye kadar' politikasini güttügünü, Kürtler'i kullanip bir kenara attigini..." öne sürüyorlar. Bu tartismalara girmeden isterseniz tarihi belgeleri konusturalim: "IKI HALKI ÇARPISTIRAN HAINDIR" Evet, bu cümle Mustafa Kemal'e ait, sözünü ettigi halklar ise Kürt ve Türk halklaridir!.. Mustafa Kemal, Sivas'tan 17 Eylül 1919 günü, Istanbul'a, Senato (Ayan) Üyesi Fuat Pasa'ya gönderdigi ve "Saygilar sunar, ellerinizden öperim" ifadesiyle biten mektubunda, dönemin Basbakani Damat Ferit Pasa'dan sikayetçi oluyor. Mektubunun bir bölümünde su cümle dikkati çekiyor: "...Bu Basbakan'in cinayetlerine ortak olan Içisleri ve Savas Isleri Bakanlari da ulusun sesini bogmak, yasal bir toplantisini (Sivas Kongresi) tanimamak, Kürt'ü Türk'ü birbirine düsürerek, Müslümanlar arasinda çarpismalara neden olmak gibi haince girisimlerde bulunuyor..." (1) Mustafa Kemal, mektubun sonunda, "çevresindekilerin, Padisah'a ülkedeki gelismelere iliskin saglikli bilgi ulastirmadigini" belirterek, Fuat Pasa'dan, "mektubunda anlattigi gerçekleri Padisah'a iletmesini istiyor. "KÜRT, TÜRK KARDESINDEN AYRILMAYACAK" Mustafa Kemal, 3. Ordu Müfettisi olarak Amasya'dan, Erzurum'daki Kazim Karabekir Pasa'ya gönderdigi, 24 Haziran 1919 tarihli sifreli mesajin ilk maddesinde, Güneydogu'da meydana gelen bazi olaylara iliskin olarak su bilgileri veriyor: "1-Mr.Novil adindaki bir Ingiliz Yüzbasisi, Urfa'dan Siverek yoluyla Viransehir'e giderek, Milli asiretlerinin ileri gelenleriyle görüsmüs ve Urfa'ya dönmüs. Osmanli hükümeti için çok kötü propagandalar yapmis. Ancak asiret reislerinden aldigi kesin cevaplara sevinmistir. Kürtler, Türk kardeslerinden kesinlikle ayrilmayacaklarini, bu ugurda son kisilerine varincaya kadar ölüme hazir olduklarini söylemisler. Ayrica Ingilizler'in kendilerine vermek istedigi önemli miktardaki parayi almayarak namus ve yurtseverliklerini göstermislerdir..." (2) INGILIZLER'I ABD'YE SIKAYET Amerika Birlesik Devletleri Inceleme Kurulu Baskani General Harbord'a ülkenin içinde bulundugu genel durumla ilgili çok uzun ve ayrintili bir rapor gönderen Mustafa Kemal, olup-bitenlerden Ingilizler'i sorumlu tutuyordu. Bu ülkeyi agir bir dille suçlayip, ABD'ye sikayet ediyordu. Sivas, 24 Eylül 1919 tarihli raporun, Kürtler'in durumunun anlatildigi 5. Maddesinin ( bölümünün baslangiç maddesi söyle: "Imparatorlugu bölmek ve Türkler ile Kürtler arasinda bir kardes savasi çikarmak ve bagimsiz bir Kürdistan kurma planlarina ortak etmek üzere Kürtler'i kiskirttilar. Ileri sürdükleri tez, Imparatorlugun nasil olsa dagilacagidir. Bu düsüncelerini gerçeklestirmek için büyük paralar harcadilar. Her türlü casusluga basvurdular. Noil adinda bir Ingiliz subayi, uzun süre Diyarbakir'da bu yolda çaba gösterdi ve her türlü yalan ve aldatmaya basvurdu. Ama bizim Kürt yurttaslarimiz düzenlenen oyunun farkina vararak, O'nu ve yüreklerini para ile satan bir grup haini bölgeden kovdular..." Mustafa Kemal, ayni raporun 4. Maddesinin ikinci paragrafinda, Kürt ve Türkler'in disinda, Müslüman olmayan halklara iliskin görüslerini de söyle dile getiriyor: "Kendileriyle çok uzun yillardir birlikte yasadigimiz Müslüman olmayan yurttaslarimiz (Ermeniler, Rumlar, Hristiyan ve Yahudiler) için en iyi niyetlerle içten sevgiler belirtmekten ve onlari da bizimle ayni esitlikte düsünmekten baska bir görüs ve duygumuz yoktur. Kesinlikle inaniyoruz ki, eger ülke, içinde simdiye kadar sürdürülen kötülüklerden kurtulursa, Imparatorlugun degisik uyruklari, birbirleriyle kesin baris içinde yasayacaklar, ortak, mutlu ve güvenli bir yasam sürdüreceklerdir..." (3) "TÜRK, KÜRT, ÇERKEZ KARDESIZ" Mustafa Kemal, Çerkez Ethem'in agabeyi Resit Bey'e gönderdigi bir telgrafta, Salihli'de Tümen Komutani olarak görev yapan Yarbay Ömer Lütfü Yasan ile arasindaki özel sürtüsme ve darginliga son vermesini istiyordu. Ankara, 7 Ocak 1920 tarihini tasiyan sifreli telgrafin bir bölümünde de, "konu disi olarak, sunu da belirteyim ki, Anzavur'un alçakligi, kendisine ve kiskirtici olan Ingilizler ile ayakçilarina yöneliktir.Bu din ve devletin saglam bir uyrugu olan Çerkez kardeslerimiz, hepimizin övdügümüz bastacimizdir. Asil, bugün düsmanlarla çevrili Türk, Kürt, Çerkez ve diger din kardeslerimizin elele vermesi, sarsilmaz bir bütün olusturmalari, namus ve yasamimizi kurtarmak için bir zorunluluktur..." (4) diyordu. "KÜRTLER, TÜRKLER'LE BIRLESTI" Nutuk'un girisinde "Samsun'a çiktigim gün genel durum ve görünüs" baslikli bölümde, ülkenin içinde bulundugu durumu degerlendiren Mustafa Kemal, Kürtler'in, Türkler'le birlestigini belirterek söyle diyor: "Anadolu halki, bastan asagi bölünmez bir bütün haline getirildi. Bütün kararlari, bütün komutanlar ve arkadaslarimizla birlikte aliniyor. Vali ve mutasarriflarin hemen hepsi bizden yanadir. Anadolu'daki ulusal örgütler ilçe ve bucaklara kadar yayildi. Ingiliz korumasi altinda bir bagimsiz Kürdistan kurulmasiyla ilgili propaganda ortadan kaldirildi ve bu amaci güdenler yola getirildi. Kürtler Türkler ile birlesti..." (5) Mustafa Kemal, yine Nutuk'ta da yer alan bir konusmasinda, 6. Kolordu Komutani'nin, Padisah'a gönderdigi bir mektuptan söz ediyor: "...komutanlar, mektupta hükümetin savas yoluna gidep kongreyi basarak Müslümanlar arasinda kan dökmeye kalkistigi ve Kürdistan'i ayaklandirarak, yurdu parçalatma planini da para karsiliginda yüklenmis oldugu belgelerle anlasildigindan, hükümetin bu iste kullandigi adamlarin bozguna ugrayarak kaçmak zorunda birakildiklarindan söz ediyorlar..." (6) Paragrafa geçen ve sonraki belgelerde Mustafa Kemal'in sik sik kullandigi "Kürdistan" adi, bu kez 6. Kolordu Komutanligi'nin ve diger bazi komutanlarin da imzaladigi, yani üst düzey askerlerin mektubunda karsimiza çikiyor. Aslinda, Mustafa Kemal'in sikça kullandigi, ancak buna karsilik duyduklarinda bazilarinin cin çarpmisa dönüp, köse bucak kaçtigi "Kürdistan" adi yüzyillardan beri kullaniliyor. Bir bölümü Irak ve Iran ile Suriye, diger bölümü Türkiye'nin Güneydogusunu içine alan cografi alanin adi olarak... Belki biraz konu disina çikmis olacagim. Fakat yeri gelmisken, bu adla ilgili olarak bazi noktalara deginmekte yarar görüyorum: Iran, kendi topraklarinin Güneybatisina düsen topraklari "resmen" Kürdistan eyaleti adiyla taniyor. Harikatalarinda gösteriyor. Basin-yayin araçlarinda rahatlikla kullaniyor. Yine Iran, Istanbul'a düsen yolcu tasiyan Iran Havayollari'na ait uçaginin adini "Kürdistan" koyabiliyor. Irak da ayni sekilde, bizim "Kuzey Irak" diye adlandirdigimiz alani, çok uzun bir süreden beri ve resmi olarak Irak Kürdistani olarak adlandiriyor. Basin-yayin araçlariyla resmi yazismalarda da bu ad kullaniliyor.
  2. BELGE: 13 "KÜRDISTAN'L A ILGILENMEK GEREKIYOR" 9. Ordu Birlikleri Müfettisi Mustafa Kemal, Havza'dan, 29 Mayis 1919 günü Genelkurmay Baskanligi'na çektigi telgraf: "Bagimsiz Kürdistan görüsünü savunan, Diyarbakir'daki Kürt Kulübü ile hükümet yandasi olan öteki kulüpler arasindaki çeliskinin arttigini arastirmalarimdan ögrendim. Kürtler'e ve Kürdistan üzerinde etkili, savas sirasinda yakinlik ve sevgilerini çok iyi kazandigim Kürt ileri gelenlerinden bazilarina dogrudan, bazilarina Kolordu araciligiyla telgraflar çekerek, devletin gerçek durumunu ve kendilerince alinmasi gereken önlemler için geregi kadar bilgi vererek, etkili ögütlerde bulundum. Son günlerde edindigim bazi bilgilere göre, Kürdistan bölgesiyle de ilgilenmek gerekiyor, Bunun için bagimsiz Kürdistan olmak üzere, Ingilizlerce de desteklenen hangi bölgelerdir ve ileride çok...(bu cümlenin sonu okunamiyor.) Yine Ingilizlerce kiskirtilan bölgeler hangileridir? Bu konuda yüksek Baskanliginizdaki bilgilerin bildirilmesi için emirlerinizi dilerim..." (Har Tarihi Vesikalari Dergisi, Sayi: 4) BELGE: 14 "KÜRTLER'LE UZLASIN!" Mustafa Kemal'in, 15 Haziran 1919'da Diyarbakir Valiligi'ne gönderdigi telgraftan: "Bütün milletin, hayat ve bagimsizligini kurtarmak için birlestigi su önemli günlerde, bir yabanci devletin korumasina siginarak düsük ve esir yasamayi tercih eden her türlü ilkenin, ülkeyi parçalayarak her türlü dernegin kapatilmasi çok hayati ve gerekli bir görev oldugundan, Kürt Kulübü konusundaki uygulamaniz tarafimizdan da uygun görülmüstür.. ....... Bu nedenle, Diyarbakir ve bagli yörelerde Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i Ilhak Derneklerinin olusmasina ve kurulmasina yardim edilmesini önemli salik veririm. Ve özellikle Kürt Kulübünün üyeleriyle, bugünkü telgrafim kapsaminda görüserek uzlasmak uygundur..." (Söylev, Hifzi Veldet Velidedeoglu, Sayfa: 10) BELGE: 15 "KÜRTLER'I TEMSIL ETMIYORLAR" Mustafa Kemal'in Diyarbakir Valisi'ne gönderdigi yukaridaki telgrafa karsilik, Erzurum'daki Kazim Karabekir Pasa'ya gönderdigi telgraftan: "Diyarbakir'da Kürt Kulübünün Ingilizler'in kiskirtmasiyla, Ingilizler'in koruyuculugunda bir Kürdistan kurmak amacini izledigi anlasildigindan kapattirilmistir. Üyeleri hakkinda sorusturma yapiliyor. Kürdistan'in taninmis beylerinden aldigim telgraflarda, dagitilan bu Kürt Kulübü'nün hiçbir Kürt'ü temsil etmedigi, birkaç kendini bilmezin girisimlerinin sonucu oldugu, ülke ve ulusun bütünüyle bagimsiz ve özgür yasamasi ugrunda her türlü özveriye ve bu konuda emirlerinize hazir olduklari bildirilmektedir... ...Hükümetin (Istanbul) bayagi tutsak bir durumda olmasi, baskentin baskili bir askeri isgal altinda bulunmasi dolayisiyla ulusun kurtulusunun, yine ulus ordusuyla gerçeklesecegi sizcede bilinmektedir. Bu nedenle, ben Kürtler'i daha ötesi bir öz kardes olarak, bütün ulusu bir nokta çerçevesinde birlestirmek ve bunu dünyaya Müdafaa-i Hukuk dernekleri araciligiyla göstermek karar ve çabasindayim..." (Söylev, Hifzi Veldet Velidedeoglu, Sayfa: 49) BELGE: 16 "EZICI COGUNLUK TÜRK VE KÜRT" Mustafa Kemal'in, Edirne'deki 12. Kolordu Komutani Mehmet Selahattin Bey'e gönderdigi bir mesajdan: "Ezici çogunlugu Türk ve Kürt olan bu illerden bir karis bile verilemez..." (Söylev, Hifzi Veldet Velidedeoglu, Cilt:1 Sayfa: 72) BELGE: 17 "BEDIRHANLAR VE MALATYA OLAYI" Mustafa Kemal'in Nutuk adli eserinden: "Bay Novel adinda bir Ingiliz Binbasi, Bedirhanlar'dan Kamuran, Celadet ve Cemil Beylerle ve yaninda 15 kadar Kürt atlisiyla Malatya'ya gelmis ve kendilerini Mutasarrif Bedirhanli Halil Bey karsilamistir. Harput (Elazig) Valisi de, bir posta hirsizini izliyor görünerek otomobille Malatya'ya gelmistir. Bu amaçla bunlara Adiyaman'daki birlik de verilmistir. Amaçlarini, Kürdistan kurmaya söz vererek Kürtler'i, islerimizi bozmaya ve bizi öldürtmeye yollamak oldugu anlasilmis ve karsi önlemlere basvurulmustur. Bu arada Vali ve ötekileri yakalatmak istiyoruz. Malatya Mutasarrifi da Kürt asiretlerini Malatya'ya çagirmistir. Bunun üzerine 13. Kolordu ise giristi. Gereken önlemler alinmistir. Yarin aksam Harput'tan gönderilen bir birlik, ortaligi karistiranlari tepeleyecektir..." (Nutuk) BELGE: 18 "DIN VE ULUSUNU SATMIS KÜRTLER!" Mustafa Kemal'in, Erzincan'in Kemah ilçesinde yasayan ve Kürt asiretlere yakinligiyla bilinen eski Milletvekili Halet Bey'e, Sivas'tan, 9 Eylül 1919 günü gönderdigi mesajdan: "...Ingiliz korumasinda bagimsiz bir Kürdistan kurulmasi amaciyla propaganda yapmakta olan Ingiliz Binbasilarindan Mr. Novel'in, din ve ulusunu satmis Kürt Beylerinden Ekrem, Kamran, Ali, Celadet'le birlikte Malatya'ya geldigi ve Istanbul hükümetini tutan, açikçasi ulus ve yurt haini olan Elazig Valisinin de bunlara katildigi ve Bedirhanilerden Malatya Mutasarrifi Halil Beyle birlikte sözde postayi soyan hirsizlari izlemek gibi uydurma bir gerekçeyle silahli Kürtleri toplamaya giristikleri ögrenildi. Söyle ki, Kürtler'in kutsal halifelik makamina ve ülkeye olan baglilik ve ayrilmazliklarini göstermek üzere bazi agalarin birtakim Kürt kuvvetiyle birlikte Malatya'ya dogru yola çikip, padisah ve ulusa karsi Ingilizler'le isbirligi yapmak hainligine kalkisan ve yörenin temiz yürekli Kürtler'ini toplayarak onlarin askerlerce bos yere öldürülmelerine ve padisaha, ulusa baskaldirmis duruma sokulmalarina neden olan vatan hainlerinin alçakliklarini sözünü ettigim Kürtler'e en çabuk yoldan bildirip, çagriya uymalarinin saglanmasina çaba göstermelerini önemle bekler. Olanak varsa bu ise hemen girisilerek sonucun hemen bildirilmesini dileriz..." (Rauf Orbay'in Hatiralari, YakinTarihimiz Dergisi, Cilt: 3, Sayi: 30, Belge no: 1113) ATATÜRK'E AIT BELGELERIN YORUMU (1) Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin Eruzurum Subesi'nce, 30 Mayis 1919 günü yayinlanan bir bildiride, Dogu illeri için, "Bu illerimiz kan, din ve tarih kardesi olan Kürt ve Türk'ün namus ve vatanseverligine emanettir..." deniliyordu. Bu Cemiyet'in, 17 Haziran tarihli bir raporunda ise, "Kürt ile Türk'ten meydana gelmis birlesmis bir milletin haklari"ndan söz ediliyordu. Erzurum Kongresi'nde, iki halkin kardesligi ifadesi açilarak resmi belgelere dökülüyordu: "Dogu bölgesinde yasayan unsurlar, birbirlerine karsi saygi ve fedakarlik duygulariyla dolu, irksal durumlarina ve toplumsal ile cografi haklarina saygili öz kardestirler..."
  3. BELGE: 7 "KÜRDISTAN'A OTONOM YÖNETIM!" Altinda "Büyük Millet Meclisi ve Mustafa Kemal" imzasi bulunan ve El-Cezire KomutaniTuggeneral Nehat Pasa'ya gönderilen masaj: "Kisiye Özel. El-Cezire Cephesi Komutani Tuggeneral Nihat Pasa Hazretlerine, 1-Asamali olarak, bütün ülkede ve genis ölçekte dogrudan dogruya halk gruplarinin ilgili ve etkili oldugu bir biçimde yerel yönetimlerin olusturulmasi iç politikamizin geregidir. Kürtlerle dolu bölgede ise, hem iç politikamiz ve hem de dis politikamiz açisindan ölçülü yerel bir yönetim kurulmasini savunmaktayiz. 2-Uluslarin kendilerini yönetmeleri yetkisi bütün dünyada benimsenmis bir ilkedir. Biz de bu ilkeyi benimsiyoruz. Kürtler'in bu döneme kadar yerel yönetime iliskin örgütlerinikurmus ve baskanlari ile yetkilerini bu amaç için bizce kazanilmis olmasi ve oyladiklarinda kendi kaderlerine gerçekten sahip olduklari BMM (Büyük Millet Meclisi) buyrugunda yasam istekleri yayinlanmalidir. Kürdistan'daki bütün çalismalarin bu amaca dayali politikaya yöneltilmesi El-Cezire Cehpesi Komutanligi'nin görevidir. 3-Kürdistan'da Kürtler'in Fransizlar ve özellikle Irak sinirinda Ingilizler'e karsi düsmanligini silahli çarpismayla durdurulamaz bir düzeye vardirmak ve yabancilarla Kürtler'in birlesmesini engellemek asamali olarak yerel yönetimler kurulmasinin zeminini hazirlamak ve bu yolla yürekten bize bagliliklarini saglamak Kürt yöneticilerinin sivil ve askerlik görevleriyle görevlendirilerek bize bagliliklarini pekistirmek gibi genel yollar benimsenmistir. 4-Kürdistan'in iç politikasi El-Cezire Cephesi Komutanligi'nca belirlenecek ve yönetilecektir. Cephe Komutanligi bu konuda Büyük Millet Meclisi Baskanligiyla yazismalar yapar. Iller tarafindan izlenecek yolu düzenleyip uyumu saglayacagi için sivil yöneticilerin de bu konuda bagli olduklari yer, Cephe Komutanligi'dir. 5-El-Cezire Cephe Komutanligi yönetim, adalet ve maliye (parasal) konularda degisiklik ve düzenlemeye gerek gördükçe, bunun uygulanmasini hükümete önerir. BMM Baskani Mustafa Kemal." (TBMM.Gizli Celse Zabitlari, Türkiye Is Bankasi Kültür Yayinlari, Ankara, 1985, Cilt: 3, Sayfa: 550) BELGE: 8 "KÜRDISTAN'DA BULUNMAKTAN KIVANÇ DUYDUM!" Mustafa Kemal'in, Adana'dan, 24 Mart 1919 günü, kendisi ve arkadaslariyla ilgili olarak ortaya atilan bir iddiaya karsilik, Istanbul'a Savas Isleri Bakanligi'na gönderdigi mektuptan: "Arkadaslarimin bu alçakça suçlamaya karsi ne diyeceklerini bilemem. Yalniz kendi adima açikliyorum ki; Benim Anafartalar'da, Kürdistan'da, Suriye'de, baslarinda bulunmaktan kivançz duydugum kahraman ordular, haydutlarin degil, Osmanli ulusunun namuslu çocuklarindan kurulmustur.." (Öyküleriyle Atatürk'ün Özel Mektuplari, Sadi Borak, Çagdas Yayinlari, Istanbul, 1980, Sayfa: 139) BELGE: 9 "AYRILIKÇI KÜRTLER KAZANILDI!" Mustafa Kemal'in, Amasya'dan, 22 Haziran 1919 günü, Sivas Valisi Resit Pasa'ya çektigi telgrafin ikinci paragrafi: "Devletin bütünlesmesinin önem kazandigi bir sirada Ingiliz propagandasinin etkisinde ortaya çikan ve Kürdistan'in bagimsizligini isteyenler, görüsmeler yoluyla kazanilarak Halifelik ve Saltanat çevresindeki ortak amacimiza getirildi. Çok sükür hata anlasilarak aramiza dönmüsler ve kongreye (Sivas) çagrilmislardir. Bu ulusal ve yasamsal sorun için sizin gibi yurtsever, sözünü bilir düsünürlere düsen özveri, özellikle çok büyüktür.." (Tarih Vesikalari Dergisi, Ankara, 1949, Sayi: 15, Sayfa: 162) BELGE: 10 "BAGIMSIZ KÜRDISTAN ISTEYENLERLE GÖRÜSÜLDÜ" Mustafa Kemal'in, 3. Ordu Müfettisi ünvaniyla, Istanbul'a, basta Halide Edip Adivar, Senato Baskani Ahmet Riza Bey ve eski Basbakan Ahmet Izzet Pasa'nin da bulundugu çok sayida aydin ve polotikaciya gönderdigi mesajdan: "...Bu düsünceme siz de katiliyorsunuzdur, herhalde. Anlattigim durum, bugün genel bir kongrenin acele olarak taplanmasini gerektirmektedir. Bu çagri her yere ulastirilmistir. Devletin parçalanmasinin sözkonusu oldugu bir sirada, Ingilizler'in propagandasiyla ortaya çikan ve Kürdistan'in bagimsizligini isteyenler gibi akimlar da, karsilikli görüsmelerle, bu düsüncenin savunuculari, halifelik ve saltanat çevresindeki ortak amacimiza çekilerek durdurulmus ve kongreye çagrilmislardir.." (Milli Mücadele, Sebahattin Selek, Cilt: 1, Sayfa: 324) BELGE: 11 "OSMANLI ÜLKESININ PARÇALARI" 11 Eylül 1919 günü yayinlanan Sivas Kongresi Bildirgesi'nin 1. Maddesi: "1- Yüce Osmanli devletiyle anlasik devletler arasinda yapilan antlasmanin imzalandigi 30 Ekim 1918 günündeki sinirlarimiz içinde kalan ve her yerde ezici çogunlugu Müslüman olan Osmanli ülkesinin parçalari (ki, bu parçalar bir sonraki belgede, yani Amasya Protokolü'nün ilk maddesinde -Osmanli topragi, Türkler ve Kürtler'in yasadigi topraklardir.- diye açiklaniyor.) birbirlerinden ve Osmanli bütünlügünden hiçbir nedenle koparilamaz bir bütün olusturur. Bu parçalarda yasayan bütün Müslümanlar; birbirlerine karsi, karsilikli saygi ve özveri duygulariyla dolu, etnik ve sosyal haklariyla, bulunduklari yöne kosullarina bütünüyle bagli öz kardestirler..." Sivas Kongresi, Vehbi Cem Askin, Ankara, 1963, Sayfa: 158 BELGE: 12 "TÜRK VE KÜRTLERIN OTURDUKLARI YERLER" Amasya Protokolü Tutanagi'nin 1. Maddesi aynen su cümlelerle basliyor: "Bildirgenin 1. Maddesinde Osmanli devletinin düsünülen ve kabul edilen sinirlari, Türk ve Kürtler'in oturduklari yerleri kapsadigi ve Kürtler'in Osmanli toplulugundan ayrilmasinin olanaksizligi belirtildikten sonra, bu sinirin en az bir istek olmak üzere elde edilmesinin saglanmasi geregi ortaklasa kabul edildi.Bununla birlikte yabancilar tarafindan, görünüste Kürtler'in bagimsizligi amaci altinda uydurulan yalanlarin önüne geçmek için de, bu durumun Kürtlerce simdiden bilinmesi uygun görüldü..." (1-Yurt Ansiklopedisi, Cilt: 1, Amasya maddesi. 2-Atatürk'ün Kurtulus Savasi Yazismalari, Mustafa Onar, Kültür Bakanligi Yayinlari, 1995, Cilt: 1, Sayfa: 268, Belge no: 348)
  4. ATATÜRK'ÜN AGZINDAN RESMI BELGELERLE KÜRTLER VE KÜRDISTAN BELGE:1 "IKI HALKI ÇARPISTIRAN HAINDIR!" Mustafa Kemal'in, 17 Eylül 1919 günü, Istanbul'daki Senato Üyesi Fuat Pasa'ya gönderdigi mektuptan:"...Bu Basbakan'in (Damat Ferit) cinayetlerine ortak olan Içisleri ve Savas Isleri Bakanlari da ulusun sesini bogmak, yasal bir toplantisini (Sivas Kongresi) tanimamak, Kürt'ü Türk'ü birbirine düsürerek, Müslümanlar arasinda çarpismalara neden olmak gibi haince girisimlerde bulunuyor..." (Atatürk'ün Özel Arsivi'nden Seçmeler, Kültür Bakanligi Yayini, Sayfa: 71) BELGE:2 "KÜRT,TÜRK KARDESINDEN AYRILMAYACAK" Mustafa Kemal'in, 3. Ordu Müfettisi olarak Amasya'dan, Erzurum'daki Kazim Karabekir Pasa'ya gönderdigi, 24 Haziran 1919 tarihli mesajin ilk maddesi: "1- Mr.Novil adindaki bir Ingiliz Yüzbasisi, Urfa'dan Siverek yoluyla Viransehir'e giderek, Milli asiretlerinin ileri gelenleriyle görüsmüs ve Urfa'ya dönmüs. Osmanli hükümeti için çok kötü propagandalar yapmis. Ancak asiret reislerinden aldigi kesin cevaplara sevinmistir. Kürtler, Türk kardeslerinden kesinlikle ayrilmayacaklarini, bu ugurda son kisilerine varincaya kadar ölüme hazir olduklarini söylemisller. Ayrica Ingilizler'in kendilerine vermek istedigi önemli miktardaki parayi almayarak namus ve yurtseverliklerini göstermislerdir..." (Atatürk'ün Tamim Telgraf ve Beyannameleri, Nimet Arsan, Sayfa: 43) BELGE:3 "KÜRTLER OYUNUN FARKINA VARDI" Mustafa Kemal'in, Sivas'tan 24 Eylül 1919 günü, Amerika Birlesik Devletleri Inceleme Kurulu Baskani General Harbord'a gönderdigi ayrintili rapordan: "Imparatorlugu bölmek ve Türkler ile Kürtler arasinda bir kardes savasi çikarmak ve bagimsiz bir Kürdistan kurma planlarina ortak etmek üzere Kürtler'i kiskirttilar. Ileri sürdükleri tez, Imparatorlugun nasil olsa dagilacagidir. Bu düsüncelerini gerçeklestirmek için büyük paralar harcadilar. Her türlü casusluga basvurdular. Noil adinda bir Ingiliz subayi, uzun süre Diyarbakir'da bu yolda çaba gösterdi ve her türlü yalan ve aldatmaya basvurdu. Ama bizim Kürt yurttaslarimiz düzenlenen oyunun farkina vararak, O'nu ve yüreklerini para ile satan bir grup haini bölgeden kovdular..."(Atatürk'ün Tamim Telgraf ve Beyannameleri, Nimet Arsan, Sayfa: 74-84) BELGE: 4 "TÜRK,KÜRT,ÇERKES KARDESIZ" Mustafa Kemal'in, Ankara'dan, Çerkes Ethem'in agabeyi Resit Bey'e gönderdigi 7 Ocak 1920 tarihli telgrafindan: , "konu disi olarak, sunu da belirteyim ki, Anzavur'un alçakligi, kendisine ve kiskirtici olan Ingilizler ile ayakçilarina yöneliktir.Bu din ve devletin saglam bir uyrugu olan Çerkez kardeslerimiz, hepimizin övdügümüz bastacimizdir. Asil, bugün düsmanlarla çevrili Türk, Kürt, Çerkez ve diger din kardeslerimizin elele vermesi, sarsilmaz bir bütün olusturmalari, namus ve yasamimizi kurtarmak için bir zorunluluktur..." (Harp Tarihi Vesikalari Dergisi, Sayi: 34, Belge no: 849 BELGE: 5 "KÜRTLER, TÜRKLERLE BIRLESTI" Mustafa Kemal'in, "NUTUK" adli eserinin, "Samsun'a Çiktigim Gün Genel Durum ve Görünüs" baslikli bölümünden: "Anadolu halki, bastan asagi bölünmez bir bütün haline getirildi. Bütün kararlari, bütün komutanlar ve arkadaslarimizla birlikte aliniyor. Vali ve mutasarriflarin hemen hepsi bizden yanadir. Anadolu'daki ulusal örgütler ilçe ve bucaklara kadar yayildi. Ingiliz korumasi altinda bir bagimsiz Kürdistan kurulmasiyla ilgili propaganda ortadan kaldirildi ve bu amaci güdenler yola getirildi. Kürtler Türkler ile birlesti..." (Nutuk, Türk Dil Kurumu, Ankara, 1976, Sayfa: 15) BELGE: 6 "KÜRDISTAN'I AYAKLANDIRIYORLAR!" Mustafa Kemal'in, Nutuk adli eserinde yer alan ve 6. Kolordu Komutani'nin, Padisah'a gönderdigi mektuptan söz ettigi bölümden: "...komutanlar, mektupta hükümetin savas yoluna gidep kongreyi basarak Müslümanlar arasinda kan dökmeye kalkistigi ve Kürdistan'i ayaklandirarak, yurdu parçalatma planini da para karsiliginda yüklenmis oldugu belgelerle anlasildigindan, hükümetin bu iste kullandigi adamlarin bozguna ugrayarak kaçmak zorunda birakildiklarindan söz ediyorlar..." (Nutuk, Inkilap Yayinevi, Ankara,1966, Sayfa: 100)
  5. Ceylan Cinayeti bir namus testidir bu ülke için...
  6. Kendi Kimliğimizle siyaset yapma özgürlüğü verildide bizmi yapmadık? Ya meclis açılırken bile Türklük üzerine zorla yemin ettiriliyor vekillere,bu vekillerin görüşü farklı bile olsa ''Egemenlik Kayıtsız Milletindir'' lafı varya,bırakın millet istediği gibi yaşasın,çünkü onları meclise bu millet yolluyor,demekki bu millet onları öyle benimsiyor...
  7. 1-Siz neden biz öyle derken savunuyorsunuzda şimdi suçluyorsunuz? 2-Sizinle artık Kürtlerin varlığı üzerine ortaya attığınız inkarcı laflarla ilgili tartışmayacağım.Ayrıca dilimizde bir takım Türkçe kelimeler var diye biz Türksek sizde bi araştırın Türkçede ne kadar arapça ve farsça kelime var Türkler hangisidir? 3- Siz 2'den 5'e atlamışsınız heyecandan herhalde neyse devam edeyim ben,Devlete vatana bayrağa diye başlayan her cümleniz bizi susturabilmek amacıyla kopardığınız vatan millet sakarya feryadları artık işe yaramaz,biz eski Kürtler değiliz bu ülkeye demokrasiyi getirmek için bedel neyse geçmiştede biz ödedik bundan sonrada biz öderiz. 4-Aşiret ağalarına karşıyım ve önceki yazılarıma bakarsını bunu görürsünüz. 5-Diyap ağa bir Türklük taraftarı olabilir o onun sorunudur,nasılki Pkk taraftarı aşiretler var diye bütün Kürtler Pkk'li sayılamazsa,Türklük taraftarı ağalar var diye bu bütün Kürtler Türklüğü kabulleniyorlar demek değildir. 6-aynen aktarıyorum. Mustafa Kemal’in, 3. Ordu Müfettişi olarak Amasya’dan, Erzurum’daki Kazım Karabekir Paşa’ya gönderdiği, 24 Haziran 1919 tarihli mesajın ilk maddesi: “1- Mr.Novil adındaki bir İngiliz Yüzbaşısı, Urfa’dan Siverek yoluyla Viranşehir’e giderek, Milli aşiretlerinin ileri gelenleriyle görüşmüş ve Urfa’ya dönmüş. Osmanlı hükümeti için çok kötü propağandalar yapmış. Ancak aşiret reislerinden aldığı kesin cevaplara sevinmemiştir. Kürtler, Türk kardeşlerinden kesinlikle ayrılmayacaklarını, bu uğurda son kişilerine varıncaya kadar ölüme hazır olduklarını söylemişler. Ayrıca İngilizler’in kendilerine vermek istediği önemli miktardaki parayı almayarak namus ve yurtseverliklerini göstermişlerdir...” Ayrıca... El-Cezire Cephesi Komutanı Tuğgeneral Nihat Paşa Hazretlerine, 1-Aşamalı olarak, bütün ülkede ve geniş ölçekte doğrudan doğruya halk gruplarının ilgili ve etkili olduğu bir biçimde yerel yönetimlerin oluşturulması iç politikamızın gereğidir. Kürtlerle dolu bölgede ise, hem iç politikamız ve hem de dış politikamız açısından ölçülü yerel bir yönetim kurulmasını savunmaktayız. 2-Ulusların kendilerini yönetmeleri yetkisi bütün dünyada benimsenmiş bir ilkedir. Biz de bu ilkeyi benimsiyoruz. Kürtler’in bu döneme kadar yerel yönetime ilişkin örgütlerinikurmuş ve başkanları ile yetkilerini bu amaç için bizce kazanılmış olması ve oyladıklarında kendi kaderlerine gerçekten sahip oldukları BMM (Büyük Millet Meclisi) buyruğunda yaşam istekleri yayınlanmalıdır. Kürdistan’daki bütün çalışmaların bu amaca dayalı politikaya yöneltilmesi El-Cezire Cehpesi Komutanlığı’nın görevidir. 3-Kürdistan’da Kürtler’in Fransızlar ve özellikle Irak sınırında İngilizler’e karşı düşmanlığını silahlı çarpışmayla durdurulamaz bir düzeye vardırmak ve yabancılarla Kürtler’in birleşmesini engellemek aşamalı olarak yerel yönetimler kurulmasının zeminini hazırlamak ve bu yolla yürekten bize bağlılıklarını sağlamak Kürt yöneticilerinin sivil ve askerlik görevleriyle görevlendirilerek bize bağlılıklarını pekiştirmek gibi genel yollar benimsenmiştir. 4-Kürdistan’ın iç politikası El-Cezire Cephesi Komutanlığı’nca belirlenecek ve yönetilecektir. Cephe Komutanlığı bu konuda Büyük Millet Meclisi Başkanlığıyla yazışmalar yapar. İller tarafından izlenecek yolu düzenleyip uyumu sağlayacağı için sivil yöneticilerin de bu konuda bağlı oldukları yer, Cephe Komutanlığı’dır. 5-El-Cezire Cephe Komutanlığı yönetim, adalet ve maliye (parasal) konularda değişiklik ve düzenlemeye gerek gördükçe, bunun uygulanmasını hükümete önerir. BMM Başkanı Mustafa Kemal.” (TBMM.Gizli Celse Zabıtları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1985, Cilt: 3, Sayfa: 550) sanırım dahada bişey dememe gerek yok...
  8. dediğin mantıklı aslında bizim ülkemizde maddi olanak yoksunluğundan dolayı okuyamıyor fakir çocuğu,durumu elverişli olan okuyup astek yada kısa dönem olarak (kısa dönem askerliğe karşıyım,askerdeykende uyuz olurdum :)ama neyse ) yapıyor ve ülkemizde zengin denilebileck insan sayısı fakir insan sayısına kıyaslanamaz bile,sonuç olarak bu istatistik mantıklı yani :D
  9. Yok olma tehdidi altında olan sizin etnik kökenininiz değil tabiki,bakın takrar takrar aynı şeyleri yazıyorum,bende bu ülke için askerlik yaptım ben komutanlarımı onlarda beni sevelerdi,abi kardeş gibiydik hatta birkaçtanesi ile ve halen ben onları onlarda beni ararlar onların ve hiçbir askerimizin ayağının taşa deymesini istemem ancak bu sorunun çözülmesi o kadar önemlidirki sizin bahsettiğiniz ulus devlet anlayışını çok iyi anlıyorum ayrı bir dilin ilerde ayrılıkçı akımlara gebe olduğu düşüncesindesiniz,ancak yapılan araştırmalar olsun Pkk'nin bugün geldiği nokta olsun,göstermiştirki Kürtlerin büyük bölümü ayrılıktan yana değildir.Ancak dil ve kültürünü serbestçe kullanmak ve yaşatmak arzusu içerisindedir bakın Dtp eşbaşkanı Emine Ayna'nın sözlerini yayınlamış sayın Fuzuli,ben şahsım adına Dtp'de bu tür çıkışları doğru bulmuyorum,sebebide bu tür çıkışların yanlış yönlendirme olmasıdır,Kürtlerin siyasi irade olarak meclise gönderdiği Dtp Pkk'yi ve Öcalan'ı siyasi çözüm konusunda muhattap gösterme lüksüne sahip değildir.Siyasi çözümün muhattabı bizzat Dtp olmalıdır,ancak silahlı Pkk'liler konusunda ''elimden geleni yaparım ama muhattap ben değilim'' deme hakkına sahiptir ozaman bu söylemi anlaşılabir...
  10. Sayın efendi Türkler bende bu yazıyı okuduktan sonra internet üzerinden biraz araştırdımda şehit olan askerler hep fakir,gariban çocukları bu bir rastlantımı acaba diye sormak geliyor insanın içinden...
  11. 1-Madem savcıların hakimlerin iktidar partisinin mülakatında olduğundu düşünüyorsunuz neden Ceylan Önkol hakkında bizim serzenişimize katşı çıkıyordunuz diye sorarlar adama değilmi? 2-Kürt halkı varsayalımki milletleşemedi,bu başka bir halkın ismini alıp kendi ismini unutmayı yada kullanmamayı onlara dayatmayı mazurmu kılar? 3-Devlet koruculuk sistemini çıkardıktan sonra,korucu olmayan aşiret köyleri yakılıp yıkıldı bugün devletin kuvvetini arkasına alan korucu aşiretleri bölgede istediklerine PKK'li damgası vurabilme hakkına sahipler enson Mardinde bilge köyünde gördük örneğini. 4-Eğer kürtçenin eğitimi verilmezse Kürtçe Türkiyede asimile ile yok olacaktır,aşiret sistemine bende karşıyım ama o içine kapanmanın tek faydası Kültürel özellikleri kaybetmeyi daha geç kıldığıda bir gerçektir. 5-Töre cinayeti nasıl bişeydir? Ben söyleyeyim örneğin kan davasıdır değilmi? Peki madem buna karşısınız neden PKK'ye karşı kan davası güdüyorsunuz ve barış ihtimaline bile karşı geliyorsunuz ve PKK 40 bin insanı öldürdü onla görüşülemez diyorsunuz? 6-Kürt halkına en büyük kötülüğü dediğiniz gibi aşiret yapısı ve savaş öncesi verdiği sözü savaş sonrasında belini doğrultunca unutanlar vermişlerdir. 7-Değişmekten kastınızı anladımda forumda biçokkez yazdım yazdığım için tepki çektim şimdi tekrar söylüyorum devletimizin din eğitimini eline alması gerekmektedir,sadece doğu ve g.doğuda değil bütün Türkiyede yoksa birileri çıkıp yalan yanlış bilgilendirmeler ile halkı doldurup devlet düşmanı haline getiriyor. 8-PKK ve ÖCALAN aşiret sistemine karşıdırlar zaten PKK'nin ismindende bunu anlamak mümkündür Partiyê Karkerin Kurdistan ''Kürdistan İşçi Partisi'' Öcalanında sosyalist bir siyasi kişiliğe sahip olduğu bilinmektedir ancak Öcalanın hakimiyet kuramadığı ve askerle çatışma halinde olduğu bir dönemde aşiretleri karşısına alması mantıklı değildir,tıpkı devletin PKK ile mücadelesinde yaptığı gibi. 9-Bütünlükten bahsetmek için illahi benim kültürel kimliğimi inkar etmemi dayatırsanız bana elbette bende buna tepki olarak kültürel kimliği her fırsatta vurgularım.Ortak paydada buluşmak demek size göre benim Kürt olduğumu unutup Türküm dememse hayır ben Türk değilim Kürdüm Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım ve vatandaşlığı düzenleyen maddenin değişmesi gerektiğine inanıyorum. 10-Madem Türkiyedeki Türklüğün bir ırkçılık olmadığı iddasındasınız bana söylermisiniz neden şu cümleyi kurdunuz (Bakın, Türkmen Aşiretleri, yüzlerce yıl önce yok edildi ve Türklük bir Ulus Kimliği olarak ortaya çıktı.) Yüzlerce yıl önce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı yoktu neden ona atıfta bulundunuz? 11-Aşağılık komleksi varsa eğer bizde sizdeki kendi milletini ilah sayma ve saydırma çabası nedir onu anlmak çok güçtür.
  12. CHP'nin tavrı bölge insanını rahatsız ediyor. CHP'de siyaset yapanlar da Baykal'ı eleştiriyor. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın Kürt sorununun çözümüne yönelik hükümetin çabalarına engel olması CHP'nin Doğu ve Güneydoğu tabanını rahatsız ediyor. CHP'de siyaset yapanlar Baykal'ın tutumunu yanlış buluyor. CHP Van eski Milletvekili Mehmet Kartal, Baykal'ı Kürt sorununun çözümü konusunda samimi bulmadığını söyledi. Hükümetin sorunun çözümü için çaba gösterdiğini hatırlatan Kartal, ancak CHP'nin ve Baykal'ın peşin hükümlerle buna karşı çıktığını söyledi. Türkiye'de yıllardır kan aktığını ifade eden Kartal, “Artık bu sorunun çözülmesi lazım. Akan kan artık durmalı. Bu ülkede yıllardır çocuklar ölüyor, anneler gözyaşı döküyor, kangren olmuş bir sorun var. Bu sorun inkarcılıkla çözülmez. İnkarcılık ancak bölgedeki milliyetçiliği artırır. Baykal'ın söylemleri bölgedeki Kürt milliyetçiliğini ancak artırır” dedi. Baykal'ın 'Türkiye'de Kürt sorunu yoktur sadece ayrılıkçı Kürt sorunu var' ifadelerini de değerlendiren Kartal, “Baykal'ın bu konuda yeterince bilgilendirilmediği ve bilgi sahibi olmadığını gösteriyor. Yoktur demekle yok olmuyor. Yıllarca yok denildi on binlerce insan hayatını kaybetti. Türkiye'de Kürtler vardır ve yurttaş olmak istiyorlar. Kürtler bu ülkede olmaktan memnunlar ancak yapılan bazı yanlışlıkların düzeltilmesini istiyorlar. CHP gerçek sosyal demokrat bir parti olmaya geri dönmelidir. 1989 raporuyla bu sorun çözülebilir. Ancak CHP bugün 1989'un çok gerisindedir” dedi. AK PARTİ İYİ NİYETLİDİR 2002 Genel Seçimleri'nde CHP'den Batman Milletvekili seçilen Mehmet Nezir Nasıroğlu ise AK Parti'nin çalışmalarına CHP'nin destek vermesi gerektiğini söyledi. Hükümetin çalışmalarına CHP'nin destek vermesi durumunda sorunun önünde engel kalmayacağını belirten Nasıroğlu, “Ben bu bölgede yaşıyorum. Baykal'ın yanlışlarından dolayı bu partiden ayrıldım. CHP'nin bu soruna karşı yaklaşımını esefle karşılıyorum ve sosyal demokrat bir partinin nasıl böyle bir politika geliştirdiğine inanamıyorum” dedi. Nasıroğlu, “Bugün bölgede CHP sıfır oy alıyor. CHP yok. Sadece AK Parti ve DTP var. CHP'nin bunu çok iyi düşünmesi lazım. CHP hazırladığı 1989 raporuna sahip çıkarsa bu sorunun çözümü çok daha kolay olacaktır. CHP bu sorunun sadece AK Parti'nin sorunu olduğunu sanıyor. Hayır bu sorun herkesin sorunudur. Türkiye'de yaşayan herkesin sorunudur” diye konuştu. İsrail'de Hamas'a oy istemek gibi 2007 seçimlerinde CHP'nin Siirt Milletvekili adayı Nevaf Bilek, Türkiye'nin bir demokratikleşme sorunu olduğunu hatırlatarak, bu sorunun bu çerçevede çözülmesinin daha doğru olacağını ifade etti. Bilek, “CHP'nin tutumunu doğru bulmuyoruz. Bölgede CHP'liyim diyebilen kimse kalmadı. CHP'liyiz diyemiyoruz. Bölgede CHP'ye oy istemek, İsrail'de Hamas'a oy istemek gibi neredeyse. Halk bize o kadar tepkili. CHP 1989 raporunu hatırlamalı ve ona göre hareket etmelidir” dedi.
  13. Bülent Arınç, askerlikte Anadolu çocuğuna haksızlık yapıldığını, birilerinin çözüm istemediğini dile getirdi. Ziyaretlerde bulunmak üzere Antalya'nın Alanya ilçesine gelen Arınç, tuzu kuru olanların çocuklarının evlerine yakın yerlerde askerlik yaptığını, Anadolu ailelerinin ise bir sene boyunca 'Sağ gelecek mi ?' diye korku içinde beklediğini söyledi. AK Parti Alanya ilçe teşkilatında konuşan Arınç, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'den CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'a, Süleyman Demirel'den geçmiş hükümetlere göndermelerde bulundu. Baykal ve geçmiş hükmet başbakanlarını tembel ev kadınlarına benzeten Arınç, ayrıca asker atamalarında zengin fakir ayrımının yapıldığını iddia etti. 'Akan kan durmasın, aksın. Benim oğlum gitti herkesinki gitsin.' Yok öyle bir şey. Zaten gidenler hep Anadolu çocukları." diyen Arınç, "Filan köyden filan kasabadan tuzu kuru olanların öyle bir sıkıntısı yok. Türkiye'de onlar bir yolunu bulup evlerine yakın bir yerde çocuklarının askerlik yapmasını garantiliyorlar. Ama Anadolu çocuğu neredeyse siz el üstünde dualarla gönderiyorsunuz. Ama bir sene boyunca sağ gelecek mi acaba diye korku içinde bekliyorsunuz." dedi.
  14. Biz yeterince samimiyiz efendim Bu ülke bizim ülkemizdir bayrağıda başımız üzeredir ve hiçkimsenin bizi birbirimizden ayıramayacağındanda eminiz ancak devletimizin ve kardeşlerimizinde bizi biraz anlamaya çalışmalarını bekliyoruz...
  15. Öncelikle bi soluklanın,bi su için sorularıda tek tek sorun sakin sakin baya gerilmiş gördüm sizi 1-DTP eğer PKK'nin sözcüsü falansa devletimizin yargı organları vardır anayasası vardır bunlara güvenmeyi öğrenin. 2-Söylemlerim tamamen kendi görüşlerimdir,doğup büyüdüğüm ortamda gördüklerimin hayatıma etkisi sonucu bende oluşan intibadır. 3- Hiçbir millet başka bir millet isminin ve dilinin kendi kurduğu ülkede kendisine zorla kullandırılmasını kabullenmez elbette. 4-3. cevap bunada geçerlidir zaten. 5-Hepimiz aşiret ve toprak ağalarına karşıyız onlara silah verip onları korucu yaparak rantlaştıran kafayada karşıyız sizde karşımısımnız? 6-Değişmek dediğiniz kendi dilini ve ismini unutup başka bir halkın üyesi olmak üzerine yemin edebilmekse evet değişime karşıyız....
  16. 1-Silahlı Pkk güçlerinin silahları bırakması konusunda elbette muhattap Pkk ve onun kurucusudur. 2-PKK'nin silahlı eylem yapmasına kesinlikle karşı olan biriyim ve öldürülen herkes için üzülen biriyim. 3-Pkk'nin temelinde devletin kendi içindeki Kürt halkını yok sayması ve asimile etmeye çalışması sonucu Kürt halkında oluşan tepki ve bunu kullanarak ülkemize zarar vermek isteyenlerin eline verilen koz vardır. 4-Pkk'yi canlı tutan dediğiniz gibi ilkel kafa yapısıdır,bu dediğiniz kafa yapısıda herkes Türküm diyecek,ya sev ya terk et mantığıdır. 5-PKK VE ONUN GİBİ İLLEGAL HER ÖRGÜTE KARŞIYIM...
  17. Denedinizmi?
  18. Genelkurmay, Ceylan’ın parçalanmasından 13 gün sonra yaptığı ibretlik açıklamada, “Bu kız niye öldü” diye soranları “asimetrik düşman” ilan etti Genelkurmay Başkanlığı, Diyarbakır’ın Lice ilçesinde havadan gelen patlayıcı bir cismin isabet etmesi sonucu ölen 14 yaşındaki Ceylan Önkol cinayetinin aydınlatılmasını isteyenleri, “Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı asimetrik, kapsamlı ve organize bir psikolojik harekât yürütmekle” suçladı. Aydın, yazar ve gazetecileri hedef gösteren Genelkurmay, aradan 13 gün geçmesine rağmen Ceylan’ın nasıl öldüğüne dair sorulara ise açıklık getirmedi. Genelkurmay Başkanlığı İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak, Genelkurmay Başkanlığı Karargâhı’ndaki haftalık basın bilgilendirme toplantısında, 28 Eylül 2009’da Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Şenlik köyü bölgesinde çok üzücü bir olay meydana geldiğini ve olayda 14 yaşındaki Ceylan Önkol isimli vatandaşın, meydana gelen bir patlama sonucu hayatını kaybettiğini söyledi. PKK’nın oyununa gelmişiz Ardından sözü “bölücü terör örgütü”ne getiren Gürak, olayın üzerine giden basın organlarını PKK’nın oyununa gelmekle suçladı. Tuğgeneral Gürak şöyle devam etti: “Son yıllarda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yıpratılmasına yönelik asimetrik kapsamlı ve organize bir psikolojik harekât sürdürülmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı yürütülmekte olan bu savaşın maksadı, kamuoyunu etki altına alarak Türk Silahlı Kuvvetleri aleyhine bir tutum ve yanlış bir ‘algı’ oluşturmaktır. Uygulanmakta olan savaşın boyutlarının tahmin edilenden çok daha karmaşık ve büyük olduğunu düşünüyoruz. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı yürütülmekte olan asimetrik psikolojik harekâttan en fazla istifade edenlerin başında bölücü terör örgütünün geleceği unutulmamalıdır.” Bir çukur var ama... Konunun halen devam etmekte olan adlî yönü dışında, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ilgilendiren bölümleriyle ilgili olarak bazı bilgileri paylaşacağını ifade eden Tuğgeneral Gürak, gerekli idari soruşturmanın ilgili komutanlıkça derhal başlatıldığını belirterek şunları kaydetti: “Yapılan incelemede, bölgede yer alan ve olay mahaline 9 kilometre mesafedeki Abalı Jandarma Karakolu ile 8 kilometre mesafedeki Tapantepe Üs Bölgesi’nden, silahların kontrolü ve kayıtlarına bakıldığında, olay günü herhangi bir havan atışı yapılmadığı tespit edilmiştir. Esasen, askerî birliklerin konuşlandıkları yerler dikkate alındığında mevcut havanların menzillerinin yeterli olmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, patlamanın olduğu yerde meydana gelen mermi çukurunda yapılan teknik analiz raporuna göre olayın herhangi bir atış sonrası meydana gelen patlamaların oluşturduğu çukurdan farklı olduğu tespit edilmiştir. Diğer yandan, Ceylan Önkol’un hayatını kaybetmesine neden olan bir patlama vardır. Ancak bu patlamanın neyin sonucu olduğu Cumhuriyet Savcılığı’nca yaptırılan kriminal çalışmalar sonucunda belli olacaktır. Bu nedenle bu çalışmaların sonuçlanması beklenmelidir.” Delil karartmadık, çünkü... PKK’nın daha önce bölgeye çeşitli patlayıcılar yerleştirildiğini ve söz konusu bölgede dokuz erin şehit olduğunu hatırlatan Gürak, bu bilgiler ışığında ve benzer olayların tekrar edebileceği değerlendirilerek, daha müessif bir olaya sebebiyet verilmemesi için Lice Cumhuriyet Savcılığı tarafından olay yerinin resimlerinin çektirilerek, cesedin otopsisinin yapılması maksadıyla Abalı Jandarma Karakolu’na getirilmesi için talimat verildiğini kaydetti. Köy muhtarı ve ölen çocuğun yakınları tarafından cesedin saat 17.45’te Abalı Jandarma Karakolu’na götürüldüğü ve burada Cumhuriyet Savcısı tarafından gerekli adlî işlemlerin yapıldığını anlatan Genelkurmay Sözcüsü Tuğgeneral Metin Gürak, “Olay bölgesindeki tehdit durumu gözönüne alınarak, gerekli emniyet tedbirlerinin alınmasını müteakip bölgeye intikâl edilmiş ve yerinde inceleme yapılmıştır. Olay mahaline güvenlik kuvvetlerinin gitmemiş olması esasen delillerin karartıldığı iddialarını da geçersiz kılmaktadır” dedi. Anne mezarın başından ayrılmıyor Diyarbakır’ın Lice ilçesinde öldürülen 14 yaşındaki Ceylan Önkol, Bingöl’ün Genç ilçesine bağlı Döleg mezrasında toprağa verilmişti. Anne Saliha ile baba Raif Önkol, o günden beri küçük kızlarının mezarı başından ayrılmıyor. Ağıtlar yakan anne, katillerin yargı önüne çıkarılmasını istiyor. Ceylan Önkol’un yaşamını yitirdiği Şenlik köyü Hambaz mezrasına hâkim tepelerde, Tabantepe Taburu’na ait mevziler dikkatlerden kaçmıyor. Tabantepe Taburu, Ceylan’ın öldüğü alandan daha yüksek, kuşbakışı yaklaşık iki kilometre mesafede. Yerde herhangi bir çukurun oluşmadığı bölgede, Ceylan’ın elbise parçaları ve yere dökülen kanı hâlâ duruyor. Türkçe bilmeyen anne Saliha Önkol, saatlerce kızının mezarı başında ağıt yakarak, olayın aydınlanmasını istiyor. “Ceylan’ım toprak soğuk üşürsün, kalk eve gidelim” sözleriyle feryat eden annenin ağıtları yürekleri dağlıyor: “Kimler aldı canını kızım, kalk anlat bize. Sen toprak altına girmek için küçüktün, neden bırakmadılar, neden yaşamana izin vermediler? Kim yaptı bunu sana, kimse de gelip söylemiyor. Allah’ım daha 12 yaşında olan, kimseye zararı olmayan kızımın katillerinin yanına bırakma. Devletin ortaya çıkaramadığı katillerin ortaya çıkmasını sağla.” Savcı orağı niye almadı Baba Raif Önkol ise savcının olayla ilgili yeterli delil toplamadığını söyledi. Olay sırasında Ceylan’ın elinde bulunan orağı gösteren baba Önköl şöyle devam etti: “Ceylan elinde bu orakla can verdi. Kızıma isabet eden her neyse, önce bu metal orağın sapına denk gelmiş ve metal sapta delik oluşmuş. Bu delili karakolda vermek istedik alınmadı. Savcıya vermek istedik almadı. Bu metal parçada delik oluşmasına sebep olan silah veya cismin anlaşılmasından mı korkuluyor?” Atalay: Olayın dibine ineceğiz Diyarbakır’da sivil toplum örgütleriyle biraraya gelen İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Ceylan’ın cinayetiyle ilgili sorular karşısında “Ceylan olayının dibine ineceğiz. Bunun üzerindeyiz. İki kriminal raporu bekliyoruz. Biz eski dönemin faili meçhullerini de araştırıyoruz” dedi. Atalay Mardin’de ise “Lice’deki olayla ilgilenilmiyor zannediyorsanız, yanılıyorsunuz. En az 10 defa Diyarbakır Valisi ile bu olayı görüştüm” dedi.
  19. Genelkurmay Sözcüsü Tuğgeneral Metin Gürak, dünkü basın toplantısında Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik asimetrik psikolojik bir harekât yürütüldüğünü söyleyince geriye dönüp köşe yazarlarını taradık. 14 yaşındaki Ceylan’ın ölümüyle ilgili karanlıkta kalan noktaların aydınlatılmasını isteyen yazıların Türk Silahlı Kuvvetleri’ni nasıl yıprattığı ise merak konusu. İşte o yazılardan bazıları: Benimki insani bir çığlık Ahmet Hakan (Hürriyet): ... Ama Sayın General, sakın bu masalı anlattım diye... Beni Ceylan’ın bin parçaya bölünmüş cesedini, “Gerilla savaşına mütevazı bir katkı...” sayıp kullanmaya kalkan DTP’lilerle bir tutmayın... Benimki hesapsız kitapsız bir refleks... Benimki insani bir çığlık... Ve istiyorum ki... Bu refleks size de sirayet etsin... Bu çığlık sizi de kuşatsın... Lütfen, talihsiz Ceylan’ın başına gelen bu olaya sebep olanların üzerine gidin... Ama öyle gidiyormuş gibi yaparak gitmeyin... Sahiden gidin... Gidin ki bir daha havan topları patlamasın Ceylan’ların üzerinde... Gidin ki... Dirisi için bir şey yapılamayan Ceylan’ın, hiç olmazsa bin parçaya bölünmüş ölüsü için bir şey yapılmış olsun... Hayır, susmayacağız Mehmet Ali Brand (Posta): Şimdi çok titiz bir soruşturmayla o havan mermisini kimin attığı bulunmalı. Önemli olan, “teröre destek veren bölge” olarak nitelendirilen Lice’deki bu olayın beklenen ve gereken ilgiyi bulamamasıydı. Eğer DTP milletvekili Aysel Tuğluk gitmese, konuyu kamuoyuna taşımasa, Taraf gazetesi ve başyazarı Ahmet Altan “Susacak mıyız?” diye haykırmasa, bu cinayet belki de görmezden gelinecekti. Ben, kendi açımdan susmayacağım. Medya da susmayacak. Böyle gelmiş böyle mi gidecek Haşmet Babaoğlu (Sabah) ...Bir çocuğun ölürken kopardığı çığlık karşısında bütün sözcükler anlamını yitiriyor. Diyarbakır, Lice’nin bir köyünde evlerinden iki adım mesafede oynarken havan mermisiyle paramparça olan Ceylan’ın fotoğrafına bakıyorum iki gündür. Minicik kızının dağılan parçalarını eteklerinde evlerine taşımak zorunda kalan annenin feryatları aklıma geliyor. Ne günahları vardı? Devlet uzak, medya suskun! Taraf yazmasa, “bu taraflardan” kimsenin bu olaydan haberi olmayacaktı! Siyasi, tarihi, resmi olan ne varsa hepsi bir kenara... Ankara’nın önünde çok açık ve alabildiğine yalın bir soru var aslında.. Güneydoğu’da böyle gelmiş, böyle gidecek mi? Doğrular anlatılmalı Ergun Babahan (Star): ...Önce bir teğmenin ağır cezası sonucu askerlerin şehit olması, ardından genç bir çocuğun havan atışı olmadığı açıklanan bir patlama sonucu ölmesi. Her iki olayla ilgili gerçekleri Taraf gazetesinde okuduk. “Her Türk asker doğar” sloganına uygun olarak “Her gazeteci Mehmetçiktir” söylemiyle hareket eden medya bu olayı görmezden geldi. Ancak gazetenin ısrarlı haberleri sonucu Genelkurmay açıklama yapmak zorunda kaldı. Çağımız bilgi çağı. Artık “Kol kırılıp yen içinde kalmıyor.” Bu yüzden Genelkurmay yanlışlarını hızlı biçimde açıklayıp toplumla paylaşırsa güvenilirlik oranının yüksek kalmasını sağlar. Bugün için yapması gereken ise Ceylan’ın ölümüne neden olanları bir an önce tespit edip yargı önüne çıkarmak, genç kızın ailesini mahkeme kapılarında süründürmeden gereken tazminatı ödemek olmalıdır. Bu sorular yanıt bekliyor Mehmet Altan (Star): ...Şu soruların cevabı hâlâ ortada: - Maktul Ceylan Önkol’un vücuduna isabet eden silahın cinsi nedir? Patlayan mayın mı yoksa yerden havaya atılmak suretiyle kullanılan bir silah mı? - Olaydan sonra Cumhuriyet Savcısı ve güvenlik güçlerinin olay yerine gitmeyerek, köy imamını olay yerine gönderip kamera ile çekim yapmasını istemesi hukuka ne derece uygun? - Olayın meydana gelmesinden üç gün sonra olay yerine giden Cumhuriyet Savcısı’nın aldığı numuneler olayı teferruatlı bir şekilde aydınlatmaya yetecek mi? - Olay yerinde yapılması gereken otopsi güvenlik gerekçesiyle yapılmadı. Böylesi bir olayda güvenlik gerekçesi nedir ve bu ne kadar hukuka uygun? - Olay yerinde yapılmayan otopsinin herhangi bir sağlık kuruluşunda yapılması imk‚nı varken neden karakol nizamiyesinde yapılma ihtiyacı duyuldu? Ben utanıyorum Balçiçek Pamir (Haber Türk): YILDIRIM Türker sordu. “Ceylan’ı o dağlarda vurdular. Vuranlar hiç utanır gibi durmuyor. Peki siz utanmıyor musunuz?” diye. Şöyle yazdı “çoban kızı Ceylan Önkol için kimileri 12, kimileri 14 yaşındaydı diyor. Ne fark eder? Onun vurulduğu dağların zamanı bizimkiyle ölçülemez nasılsa...” Tokat yemiş gibi oldum yazıyı okurken. Sahi utanmıyor muyuz? Üzgünüm demediğimiz için... O yaşta küçük bir kıza sahip çıkamadığımız... Hatta öldürdüğümüz için... Hiç mi yüzümüz kızarmıyor? Ben utanıyorum. Daha önce kalem oynatmadığım için. Utanıyorum, çünkü o çocuğun niye öldüğünü kimselere anlatamam, yapamam. ‘Sen bir hiçsin’ tekrarı Gözde Bedeloğlu (Birgün): Ceylan üç karakolla çevrili bir alanda nereden geldiği ve cinsi belli olmayan bir patlayıcıyla parça parça... Cesedi saatlerce toprak üzerinde, anasının avuçları içinde... Savcı günler sonra, belki de bize gerçekleri sunma işlevini çoktan yitirmiş kanıtların arasında... Otopsi karakol önünde, özensiz... Her yapılan ‘sen bir hiçsin’ tekrarı... “Niye bizi sahiplenen olmadı? Niye acımızı kimse paylaşmadı. Biz ikinci sınıf vatandaş mıyız?” diye vuruyor göğsüne, minik kızından arta kalanları eteklerine doldurmuş bir ana. Lice yine beliriyor haritada kanlı... Bir yandan Kürt-Türk kucaklaşması için açık tutulan kollar, diğer yanda o kolları sancıyan karınlara götüren acılar... Haritanın ucundaki yangın kül ediyor hepimizi... Aydınlatılmasını istemeyenler mi var Deniz Kavukçuoğlu (Cumhuriyet): Ceylan Önkol 13 yaşında bir Kürt kızıydı. Bu toprakların bir çocuğuydu, bizim çocuğumuzdu. Öldürüldü. Neyle ve nasıl öldürüldüğü 28 eylülden buyana geçen 16 günde açığa kavuşmadı. Bir görev ihmaliyle mi karşı karşıyayız? Yoksa bu cinayetin açıklığa kavuşmasını istemeyenler mi var? Varsa kimler? Merak ediyorum.
  20. Şunu görüyoruzki eğer PKK olmasıydı bugün ne Kürtlerin varlığı nede dili devlet tarafında var sayılmayacaktı bu bir gerçekliktir. DTP'ye gelince Dtp diyorki silahların susması konusunda biz muhattap değiliz çünkü silahı tutan biz değiliz,pekte haksız sayılmaz...
  21. Pkk ve Dtp hangi dili konuşuyor açıklarmısınız bana? Pkk pasif savunma yapıyorum diyor operasyonlar devam ediyor,Dtp halk tarafından seçilip meclise gönderiliyor,hiçbir milletvekiline yapılmayan uygulamalar onlara yapılıyor ee Kürtler nasıl kendilerini ifade etsin siz söyleyin...
  22. Ekim İstanbul’un düşman işgalinden kurtuluşu nedeniyle Eminönü’ndeki Yeni Cami’ye “Milli birlik esastır”, Sultanahmet’e “Ordumuza şükran borçluyuz”, Süleymaniye’ye “Ne mutlu Türküm diyene”, Üsküdar Yeni Cami’ye “Kurtuluşun kutlu olsun”, Eyüp Sultan’a “Önce vatan” mahyaları asılmış. Ey Müslümanlar! Yarın cuma. Camiye gideceksiniz. Restore edilmesine rağmen Süleymaniye’nin bahçesini dolduracaksınız. Düşünün ki namaz kıldığınız o caminin tepesinde şöyle bir mahya asılmış “Günde bir kadeh şarap kalbe iyi gelir.” Öfkelenirdiniz değil mi? Kur’an’da açıkça haram edilmiş bir şeyin cami tepesinde ne işi olabilirdi. O yazı caminin tepesinde asılı durdukça o camide namaz kılınabilir miydi? Peki, içkiyi haram eden Kur’an bakın milliyetçilik için ne diyor: “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah katında en değerli ve en üstün olanınız, takva bakımından en üstün olanınızdır.” (Hucurat 49/13) Kur’an “Türk olmuşsun, Arap olmuşsun, Kürt olmuşsun fark etmez. Bununla övünmeyi, bununla üstünlük taslamayı tıpkı içki içmeyi yasakladığım gibi sana yasaklıyorum” diyor. Peki, şimdi söyleyin Kur’an açıkça “Ne mutlu takva sahibiyim diyebilene” derken 41 milleti adaletle yönetmesiyle meşhur Kanuni’nin yaptırdığı Süleymaniye Camii’nin minarelerine asılmış “Ne mutlu Türküm diyene” sözünün Kur’an açısından “Günde bir bardak şarap kalbe iyi gelir”den ne farkı var? Kapısında kimseye ırkı, kimlik kartı pasaportu sorulmayan o mabede sizce o mahya yakışıyor mu? Suudiler Kâbe’nin minarelerine “Ne mutlu Arabım diyebilene” yazısı assaydı hoşunuza gider miydi? Peki, bu hoşnutsuzluğunuzu yarın o camide size nasihatler verecek imama da bildirmeyecek misiniz? Ey Cuma Namazı’nı Sultanahmet Camii’nde kılacak Müslümanlar! Siz caminizin tepesine “Ordumuza şükran borçluyuz” mahyası astıranlara sormayacak mısınız? Cuma’ya gidiyor diye subayları atan orduya mı şükran borçlusunuz? Kutlu Doğum Haftası fazla şatafatlı kutlandı diye geceyarısı e-muhtıra veren orduya mı şükran borçlusunuz? Cuma’ya giden memurları fişleyen, oruç tutan Genelkurmay Başkanı’nı evinden sefertası taşımak zorunda bırakan orduya mı şükran borçlusunuz? Hakkâri Çukurca’da altı askeri şehit eden asker mayınları ile ilgili hâlâ açıklama yapmayan orduya mı şükran borçlusunuz? Yoksa üç karakolun arasında küçük Ceylan’ı havan topuyla vurup, sonra da “kim yaptı bilmiyoruz” diye açıklama yapmakla yetinen orduya mı şükran borçlusunuz? Belki de şükranlarınızı bildirmek için başörtülü eşinizle karargâha gittiğinizde sizi içeri bile almayacak orduya şükran borçlusunuzdur? O caminin imamına “Biz gerçek Müslüman olsaydık bugün bu caminin minaresine “Orduya şükran borçluyuz” değil, “Küçük Ceylan’ı kimler vurdu” yazan bir mahya asılmalıydı diye çıkışmayacak mısınız? Ya sevabı çok olsun diye İstanbul’un manevi direklerinden Eyüp Sultan’ın Camii’ne gidecek Müslümanlar! Peygamberi evinde misafir etmiş, şimdi de İstanbullulara misafirliğe gelmiş Ebu Eyüb El Ensari’nin türbesinin başına “Önce vatan” mahyasını asmışlar. 80 yaşında “Önce vatan, önce Arabistan” demeyip, evinden kilometrelerce uzağa İstanbul’a gelmişti Eyüp El Ensari. Ve vasiyetinde de “Önce vatan” demeyip şehit düştüğü İstanbul’a gömülmek istemişti. Ve şimdi biz 1300 yıldır bize “Önce vatan değil” diyen Eyüp Sultan’ın mezarının başına, inandığı şey için Eyüp’ten Fatih’e bile gitmeyecek üç beş tane uyuşuk memura uyup “Önce vatan” yazısını astık. Bir nevi büyük sahabeye “Senin vatanın yok mu, ne işin var burada ey Arab” demiş olduk. Açılıma kızan milliyetçi memurların İstanbul’un en kutsal mekânlarından birine siyaset sokmasına izin verdik. Yarın Eyüp’te namazını kılacak Müslümanlar Eyüp El Ensari’nin ruhunu inciten o mahyaya bir şey demeyecek misiniz? Peki, siz namaz için Eminönü’ndeki Yeni Cami’yi seçen Müslümanlar! Cami imamınıza siz de sorun: Kur’an’ın ve İslâm’ın neresinde var “Milli birlik esastır” ilkesi? Hangi milli birlik? Ne alakası var camiyle bunun? Hadi ona İslâm’da derme çatma bir yer bulursa şunları da sorun: Peki muhterem hocam. O halde camiye “Daha çok demokrasi”, “Sivil anayasa istiyoruz”, “Darbeciler yargılansın” mahyaları asmaya ne dersiniz? Bunlar siyasi de “Milli birlik esastır” değil mi? Hani laik devlettik? Devletin, resmî ideolojinin ne işi var camilerde? Erbakan, camileri arka bahçesi olarak kullanıyor diye kızıyordunuz, peki aynı şeyi niçin şimdi devlet yapıyor? Bu laikliğe aykırı değil mi? Yarın binlerce kişinin namaz kılacağı bu camilerde ayağa kalkıp “Bu mahyanın caminin tepesinden ne işi var” diye hesap soracak cesur bir Müslüman aranıyor.
  23. Diyarbakırspora yapılanlar Faşizmdir doğru söylüyorsunuz...
  24. Anayasal güvence altına almak demek resmi dil olsun demek değildir. Sadece bir daha geçmişteki saçma yasaklara uğramasını engellemek maksadıyla anayasal güvenceye kavuşturmak demektir. Ama amaç üzüm yemek olmadığı için bu söylemler bölücülükmüş gibi lanse edilerek bizlere ve Kürt diline saldırıyorsunuz, küçük düşürmeye çalışıyorsunuz,bir çocuk bile bilebilirki,4 parça olan ve egemen dillerin etkisinde kalan,kendi dilinde eğitim,gazete çıkarma,tv-radyo ve eğitimini verme olanakları engellenmiş bir dilin,birde buna bölge halkının göçebe ve yayla kültürü eklendiğinde farklılık göstermesi çok doğaldır....
  25. Türkiyede Türk Milliyetçiliğine tepki olarak doğan Kürt Milliyetçiliği var....
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.