Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Taylan Abi

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    1.727
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

Taylan Abi tarafından postalanan herşey

  1. Taylan Abi

    Burak ile Levent

    Objektif olmanın, dürüst olmanın, insan olmanın gereğidir. Hadi birinin söz etmeye cesareti olmadı, hadi öbürü diyecek laf bulamadı, hadi diğeri baktı geçti vakit bulamadı diyelim. Konu başlığı açılalı bir hafta oldu. %47'nin foruma yansıması bu mudur, %47'nin cesareti bu mudur? Bayrak sallayan, seni beni beğenmeyen, AKEPE yeşilleri nerde? Olamaz. Bu kadar olamaz.
  2. Sayın 200, Sözümün arkasındayım. Buraya kadar söyleyip, "açıklamayacağım" demek acınası bir durumdur. Varsa belge açıkla, yoksa konuşma! dedim. Arkadaşlarım izah etmişler, açıklanamayan şey belgelerdir. Belge bilgi olmadan ne söz sahibini, ne de sizi ciddiye alamayacağım. Üzerinize alınmayınız, sözümün mantığını anlayınız lütfen. Belge ve açıklama konusunda ihtisas yapmanızı rica ederek bitiriyorum.
  3. Tespitse tespit edelim; Başında türban, üstte t-shirt, kollar açık, etek diz altında. Ya da türbanı ile aynı renkte body giymiş strech, ne var ne yok ortada. İnanmayana, abartıyosun diyen için elime fotoğraf makinasıyla sokağa çıkar enlerce yüzlerce kare çekerim gerekirse. Üstü cami, altı kilise bu binanın. Tespitinizi yaparken etrafınıza da bakmayı ihmal etmeyin. Dini vecibeleri doğrultusunda, inandığı değerler uğruna giyinen insanlara değil sözüm. Ama gerçeği görünüz, ne yalan ne iftira ne slogandır bu söylediğim. Bakalım ne kadar objektifsiniz...
  4. Taylan Abi

    Burak ile Levent

    Babasına, babasının Gül'üne, partisine söz söyletmeyen cengaverler. Nerdesiniz yahu?
  5. Taylan Abi

    Türkiye okumuyor

    Duygusal, nohutsal, kömürsel, ipsel biraz da. Okumadan, araştırmadan, takip etmeden, karşılaştırmadan, nicel olmadan yapılan her seçim bir kaybediştir aslında. Ekmek ve gazete alamayacak kadar zor durumdaki %47 için üzülmüyorum ben. Ruhsuzluk ve hainlik mi peki bu? Asla ve asla! Seçtiyseniz, susmalısınız. Seve seve seçtiniz, seve seve katlanırsınız. Bunu da argüman olarak duygusallıklarınız yanında kullanmazsınız. Vicdan sahibi seçmene söylüyorum tabii ki.
  6. Taylan Abi

    Türkiye okumuyor

    Bir kaç detay daha sizler için. AB üyesi ülkelerden Almanya'da 11 bin 332, Fransa'da 4 bin 8, İngiltere'de 4 bin 937 ve İspanya'da 5 bin 209 halk kütüphanesi var. Türkiye'deki kütüphane sayısı bin 435. İngiltere'de 14 bin kişiye, Türkiye'de ise yaklaşık 50 bin kişiye 1 halk kütüphanesi düşüyor. 2000 yılı itibariyle halk kütüphanelerinde Almanya'da 107 milyon 800 bin, Fransa'da 144 milyon 500 bin, İngiltere'de 122 milyon 100 bin ve İspanya'da 37 milyon 600 bin adet koleksiyon bulunuyor. Türkiye ise sadece 12 milyon 432 bin 610 adet koleksiyona sahip. İngiltere'de halkın yarısı kütüphaneye üye. Türkiye'de bu rakam sadece yüzde 6. Bu arada bunun yanında okumuyoruz derken, ülkemizdeki cami sayısı 76 bin, ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı 3 bin 852 Kuran kursu bulunuyor. Okuyoruz aslında demek ki. Ama hayata başka pencerelerden bakıyoruz. Dini eğitim de gerekli elbette ama sayısal uçurum büyüdükçe fikirler ve görüşler arasındaki uçurum da büyüyor. Vatandaşlarımızın evlerindeki kitap sayısı, cep telefonu sayısının en fazla yarısı. Kütüphanesi bulunan hane sayısının toplam hane sayısına oranını tahmin etmek bile istemem. Gazete size lüks derken, sizin fikir dünyanız için lüks.. Cebiniz için değil.
  7. Kalbinde yer yoksa bana güzelim, farketmez ben ayakta da giderim. Ben de bunu seviyorum
  8. İsmet İnönü... Arkasında partisi vardı. Ordusu da. Kapı gibi! Celal Bayar... Partisi vardı. Cemal Gürsel... Ordusu vardı. Cevdet Sunay... Genelkurmay Başkanı. Fahri Korutürk... Kuvvet Komutanı. Kenan Evren... Ordusu vardı. Turgut Özal... Partisi vardı. Süleyman Demirel... Partisi vardı. Abdullah Gül... Partisi var. * Peki ya Sezer? * Ne onu oraya getiren "or" rütbesi vardı omuzlarında, ne de saldırıya uğradığı zaman ortalığı ayağa kaldıracak, savunacak partisi. * Bana sorarsanız, bi araba laf yazılıyor ama, Ahmet Necdet Sezer'in en önemli özelliği buydu... Cumhuriyet tarihinde, arkasında ordusu veya partisi olmayan ilk ve tek cumhurbaşkanı. * O nedenle, kurucu Mustafa Kemal'den sonra, en zor görevi kim yaptı derseniz... O yaptı. * Mümkün müydü Evren'e höt zöt yapmak? Hálá yargılamaya tırsıyorlar... Kim getirdi Cevdet Sunay'ı oraya? Meclis mi sanıyorsunuz? Sıkar mıydı, herhangi bir gazete çıksın da, Demirel'e manşetten sinkaf etsin? DYP iktidarı yıkmaz mıydı gök kubbeyi, o gazetenin başına? Özal'a bindirmeye kalkanlar, haşat edilmedi mi? Bakın Gül'e... İki kelime itiraz edeni memleketten kovmuyor mu partisi? * Hiçbiri yalnız değildi çünkü... Sezer hariç. * Kolay hedefti. * Tek başına geldi. Tek başına gidiyor. Savunmasız görüp kıyasıya çullananlara karşı "neyi korumaya çalıştığını" ise, gazeteler yazmadı, tarih dede yazacak... Eminim. Y.ÖZDİL 28.08.2007 Şimdi yazılanları okumaktansa hemen en alttaki alıntıya ve işaret ettiği kişiye bakanlar var aranızda, onlar kendilerini çok iyi bilir. Kartelci medya uşaklarının,maşalarının,sopalarının vs yazılarını getirip yazmayın diyorlar hani bunlar. Şimdi iki dakika susun, efendi olun ve okuyun. Anlamanızı beklemiyorum, mucizeler yaklaşık 1400 sene önce bitti, biliyorum.
  9. Sevgili Gecekuşu, Önceki yazdığımızı anlamak istemeyen, bu açıklamayı hiç anlayamaz. 28 Ağustos akşamı Kanal 7'nin TBMM'den canlı yayınında ABDullah Gül'ün seçilmesi ertesinde Bülent Arınç'ın "komutanların yemin törenine katılmaması konusunda görüşleri" soruldu. Cevap şu; "mutlaka bir nedenleri vardır açıklayacaklardır" Eh gözüne dizine dursun Arınç!!! Bu kadar takiyye seni de aşar beni de.. Ayıptır.
  10. Taylan Abi

    Türkiye okumuyor

    Oy pusulasına ip çeken milletten gazete okumasını mı istiyorsunuz siz? Misal; önce Prof. Dr. Yılmaz Esmer'in seçim anketi sonuçlarını okuyun. Kim kime oy vermiş, kimin neyden haberi var onu değerlendirin. Bunu gazete okumakla sonra ilintileyin. Gazeteye gelene kadar çok yolunuz var. Gazete okumuyor denilen vatandaşın tablosudur aşağıdaki: TBMM’ye kaç üye seçildi? Doğru cevap oranı: % 55 Seçimde baraj oranı ne? Doğru cevap oranı: % 64 Cumhurbaşkanı’nın görev süresi kaç yıl? Doğru cevap oranı: % 60 İp çekin siz ip. Gazete size lüks. Allah Kitap Peygamber konusuna hiç girmeyeceğim. Yukarıda yazdıklarımı tekrar okuyunuz. Son olarak "NEDEN AK PARTİ?" konu başlığından alıntılayım, 21.07.2007 yazmışım; Türkiye'de kaç kütüphane var? 1435... Almanya'da kaç kütüphane var? 11 bin... Türkiye'nin kaç kentinde devlet tiyatrosu var? 13... Kaç kentte kuran kursu var? 81... Bu kursların toplam sayısı kaç? 3852... Konu Almanya değildir. Almanya çok matah bir yer değildir, örnektir sadece. Diğer Avrupa ülkelerinin kütüphane sayılarını da siz yazabilirsiniz mesela. Ne demeye çalıştığım anlaşılıyor mu? Gazete size lüks.
  11. Taylan Abi

    Esasında....

    Buraya kadar gelmişsin, benim sana birşeyler anlatmam lazım değil mi canım arkadaşım? Bu merakın, bu zahmetin bir bedeli, bir kazanımı olmalı bence. O vakit yazalım, forumla ilgili olsun hatta canın da sıkılmaz böylece. Ne zaman bu forum için web adresini tıklasam beni karşılayan GÜNCEL KONULAR başlığı oluyor. Her ne kadar ilk anda buraya yönlenmek istemesem de, kendimi burada buluveriyorum. Tamam, siyaset severim, laf sokmaya bayılırım, laf sokup ayılttıkça keyiflenirim. Ama beni buraya çeken bu değil bunu itiraf etmek isterim. Kimler var bu başlık altında? Örümcekler var,******* var (kafasına vura vura anlatsan anlamaz), yobazlar var (mürekkep yalamışları yalamayanların yanında mikroskobik ölçüde) ve akıl fikir mantık sahibi objektif insanlar var. İsim isteme benden n'olur. Söylerim gerekirse. Ama benim buraya geliş amacım, siyaset dışında yazabildiklerim. Nazan Teyzem bilir, son konuşacağım şeydir siyaset. Ben hayat adamıyım esasında. Kadın erkek ilişkileri konu başlığında yazmak istiyorum bazen ama orada genellikle fikir belirten arkadaşlarımın hayat tecrübeleri ile örtüşemiyorum. Basit olduklarını söylerek onları incitmek istemem ama çok boş sözler ve anlamsız yazışmalar var canım arkadaşım. Okusan inan hak verirsin. Belki de 10 yıl öncesine dönemeyişimin handikapıdır bu. Belki de yaşlanmışımdır, bilemiyorum. Televizyon ve radyo ile ilgili yazıyorum, turizm ile ilgili yazıyorum, Birbirimizi Tanıyalım başlığında yazıyorum, Aşk Sevgi Güzellik hakkında yazıyorum, Mustafa Kemal Atatürk hakkında yazıyorum, Askerlik İşlemleri hakkında, Vize İşlemleri Hakkında, Çevremizi Nasıl Koruyabiliriz hakkında yazıyorum vs.. Bana, Güncel Konular başlığı altında satır satır laf anlatan tiplerin hiçbiri yok!!! Hayır cevap veremediklerinden değil, adamların bu konularda söyleyebilecek bir sözü yok. Kapasiteleri bu. Dünya bir öküzün boynuzları arasında onlar için. Anlatabiliyor muyum derdimi? Gerçek bu. Sevgisiz, genel kültürsüz, bunlara saygısız, hayata ilgisiz tipler arasındayız. En keyif aldığım şey ise Nazan Teyzem ile eskiden yaptığımız "sahipsiz başlıklara yorum yazma" olayımız. Hoş, bunu Nazan unuttu artık. Olsun. Ben yine de sahipsiz ve yorumsuz başlıkları aramaktayım. Hala okuyorsan eğer, ben de seni seviyorum sevgili arkadaşım. Bloglarıma inceleme yazmayanları sevmiyorum dersem yalan olur belki ama yorum yazanları daha çok seviyorum. Al bi itiraf daha sana.
  12. Bazıları, ki kendini bi.lmezler onlar, iktidarı ellerine geçirdikleri günün sabahından beri zafer sandıkları kazanımın sarhoşluğu içindeler. Ve dünyaları hükümet-siyaset-askeriye üçgeni ile sınırlı. Bilmedikleri, bildiklerini zannetikleri ama tahayyül bile edemeyecekleri bir gücün karşısındalar şimdi. Biz Atatürkçü gençleriz, ölmedik henüz.
  13. Geldiğinde bize rejim düşmanı olmadığını anlatmak ihtiyacı hissetmedin sen. Bilindik, alışıldık yolsuzluk dosyaların yoktu. Anayasa değişiklikleri ile korunman gerekmiyordu, ihtiyaç da duymadın, çıplaktın, vatandaştın, insandın benim gibi. Sana bu ümmetçiler, cemaatçiler, tarikatçiler AKEPEciler kızıyorsa şanındandır senin. Yobaza bunu bayram etmeyiz, buradayız bilesin; Sevgili Ahmet Necdet SEZER.
  14. Taylan Abi

    Burak ile Levent

    Forum insanlarına açıklamadır biraz da; Konu başlığı için rakamlarla konuşmalı. İnceleme: 72 Cevap:3 Yüreği olan yazsın. Bildiğinizi esirgemeyin. Buradayız.
  15. Referans aldık; Kartel dediler. Kendimiz yazdık; Popülistsiniz, slogan üretiyorsunuz dediler. Kartelci medya ile ilintilediler. Cevap istedik; Sustular. (bana bunları söyleyen insanlar kendilerini bilir, bilmeyenlere alıntılar ile yanıtlarım) Cevap saydıkları şuydu: O'ndan Bu'ndan aparttıklarınız yazmayın, bi diyeceğiniz varsa söyleyin'di. Hepsi o; aksi görüş yok dikkat ediniz, sadece kişisel atraksiyon, şekil şemal endişesi var. Kendi referansları ile yazdılar, referanslarını yüzlerine çarptık konuyu değiştirdiler. Dedik ki, Karakaya Dedik ki, Böhürler Görmezden geldiler. Neden mi sevgili arkadaşım? Verecek cevap yok çünkü.
  16. "Benim elimde Ermeni ismi, onun Türk ismi ve hangi mahallede oturduğuna dair liste var. Ama bunu hiçbir zaman açıklamayacağım, bu bir tehdit olarak da algılanmasın. " demek abesle iştigaldir. Bilimsel olmadığı gibi düşündürücüdür. Ne demek istemektedir, nereye varmanın çabasındadır, neden açıklamak istememektedir? Buraya kadar söyleyip, "açıklamayacağım" demek acınası bir durumdur. Varsa belge açıkla, yoksa konuşma!
  17. Bunu anket formatına çevirseniz de öyle yayımlasanız. Ve bunun yeri kadın erkek ilişkileri konu başlığı filan olsa, daha iyi olmaz mı?
  18. AKP'Lİ BÖHÜRLER : DİNCİLER BANA SÜRTÜK DEDİ ANKARA Milliyet AKP MKYK üyesi Ayşe Böhürler, "Cumhurbaşkanlığı tartışmalarını gerilim konusu yapmadan çözme alternatifleri bulunabilir mi?" dediği için İslamcı kesimin erkeklerinden tepki gördüğünü söyledi. Böhürler, "En acımasızı da 'Sen Gül'ün niye cumhurbaşkanı olmasını istemiyorsun, sürtük' diyen dinciler" dedi. Abdullah Gül'ün adaylığına yaklaşımı nedeniyle gelen eleştirilerin ardından kendini sorgulamaya başladığını belirten Böhürler, "İnsana, 'Benim burada ne işim var?' diye sordurtuyor, mahalle ahlakını sorgulatıyor" diye konuştu. Böhürler, dün Yeni Şafak için kaleme aldığı "Ar'af" başlıklı yazısında "içeriden" yöneltilen eleştirileri şöyle anlattı: 'Burada ne işim var?' "Tek sesli bir koroya dahil olmak istemezseniz de tepkilere hazır olmalısınız. Öncelikle kendi mahallenizden gelir suçlamalar. 'Niye bizim gibi düşünmüyorsun' soruları, sürüye boyun eğmek zorundasın yaklaşımı imani bir sorgulamaya bile dönüşebilir çoğu zaman. 'Yoksa sen de mi onlar gibi oldun, davayı satıyorsun?' 'Hangi dava ne davası, fanatik mahalleli olmak zorunda mıyım, ne fısatları değerlendirmek ne de yıldızların yükselişini yakalamak ne de siyasi arenada şahsi ikballer gibi bir derdim var' demeye kalmadan mahalleli kıyıcılığı 'kimlerle yan yana duruyorum, burada ne işim var' sorusunu sordurur insana..." 'Başörtüsünü çıkar' "'Müslümanların başa geçmesini istemiyor musun', 'Bizi içimizden mi vuruyorsun', 'Başörtüsünü çıkarın, niçin kullanıyorsun' ve en acımasızı da 'Sen Gül'ün niye cumhurbaşkanı olmasını istemiyorsun sürtük' diyen dinciler... Dinciler diyorum çünkü Müslüman ahlakını benimsemeden dindarlık iddiasında olanlarla da, bir kadına sadece siyasi alanda farklı fikirlerin tartışılabilir olmasını seslendirdi diye hakaret edebilenlerle de bir kardeşlik hukukumuzun olmadığını düşünüyorum." 'Karşı çıksaydım...' "Tüm bunlar koroya dahil olmadığım ve cumhurbaşkanlığı tartışmalarını gerilim konusu yapmadan çözme alternatifleri bulunabilir mi dediğim için. Dediğim de tam da budur. Yoksa Sayın Gül'ün cumhurbaşkanlığına karşı çıkmak değil. Velev ki çıkmış olsaydım kimbilir başıma neler gelirdi kimbilir mürtedlikle bile suçlanabilirdim." xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx Al işte bir örnek daha. Anlayana, anlamak isteyene.
  19. VAKİT YAZARI KÜFÜR KIYAMET Vakit gazetesi köşe yazarı Hasan Karakaya, Vakit'in Cumhurbaşkanı Sezer'le ilgili yayınlarını hatırlatan Hürriyet yazarı Ahmet Hakan için 'sidikli' dedi. ANKARA Milliyet Vakit gazetesi köşe yazarı Hasan Karakaya, "Abdullah Gül benim cumhurbaşkanım değil" diyen Hürriyet gazetesi yazarı Bekir Coşkun'la ilgili yazısında, Vakit gazetesinin de Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer aleyhindeki yayınlarını anımsatan Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan'a, "sidikli" diye tepki gösterdi. Hakan, önceki gün Hürriyet'teki köşe yazısında, "Gül benim cumhurbaşkanım değil" sözlerine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "O zaman vatandaşlıktan çıksın" diye tepki gösterdiği Bekir Coşkun'a destek verirken, Vakit'i de şu sözlerle eleştirmişti: "Cumhurbaşkanlığı makamı eleştiriden muaf değildir... Bakınız: Vakit gazetesinin kinayeler, dokundurmalar ve hatta hakaretlerle dolu Sezer aleyhine yayınları... Vakit'in Sezer için estirdiği 'Sezer bizim cumhurbaşkanımız değil' havası ile Bekir Coşkun'un 'Abdullah Gül benim cumhurbaşkanım olmayacak' cümlesi arasında pek bir fark yok. Abdullah Gül için, 'Benim cumhurbaşkanım değil' diyen Bekir Coşkun'un vatandaşlıktan çıkması gerektiğini söyleyen Başbakan Erdoğan, 'Sezer bizim cumhurbaşkanımız değil' havası estiren yayın organının en küfürbaz adamını defalarca uçağına alarak taltif etmişti." Hakan'ın "en küfürbaz" diye eleştirdiği ve Başbakan'ın yurtdışı seyahatlerine de davet edilen Karakaya, dünkü köşesinde bu sözlere şu üslupla yanıt verdi: 'Hoştunuz!' "'Delikanlılık yaşı'na gelmiş olmasına rağmen, 'hâlâ yatağını ıslattığını' deşifre ettiğim bir yazarcık yine gazeteme çemkirmiş... Bir televizyon kanalına gelememiş olmasının kuyruk acısını bizden çıkarmaya kalkışmasın... Benim derdim Bekir Coşkun'a Pako'luk yapmaya seyirten bazılarıyla. Bekir Coşkun'a sahip çıkmak için gazeteme ve bana saldıran '***********'lilere derim ki: Hoştunuz! Bir yerlere gelmenizi engelleyen Abdullah Gül'den dolayı çektiğiniz kuyruk acısını benden çıkarmaya kalkmayın." Yazısında Vakit'in Sezer'e karşı çıkışının temelinde, Sezer'in inançlı insanlara "ben sizin cumhurbaşkanınız değilim" tavrının yattığını savunan Karakaya, Sezer'in, başörtülü kadınlara sürekli negatif ayrımcılık yaparak Çankaya'nın kapısını kapattığını, tüm atamalarda ideolojik davranarak yönü kıble, alnı secdeli birini herhangi bir bürokrasi kademesine atamadığını, ramazana denk gelen 29 Ekim ve 10 Kasım'larda Anıtkabir'de 70 milyon insanın gözünün içine baka baka su içtiğini öne sürdü. **************************************************************************** Sevgili politika, vazifelerinin ne olduğunu ve demokrasi, fikir özgürlüğü vs (hep söylerler ya bunu) anlayışlarının ne olduğunu görüyoruz nitekim. Referanslarıdır. Sadece bir örnektir.
  20. Taylan Abi

    Burak ile Levent

    Üstelik bu delikanlı testis kanseri teşhisinden 1 yıl kadar sonra evleniyor, düğün dernek aman sabahlar olmasın... Hani testis kanseriydin? Ne demeye evlendin, son günlerinin tadını mı çıkaracaksın? Yoksa tedavi mi oldun? Tedavi oldunsa niye askere gitmedin? Bunun babası kendisi gibi düşünmeyen milleti ülkeden kovalıyor üstelik. Demokrat vatansever ayakları yapacak illa. Anasına bak kızını al, babasını al oğluna vur. Aynı hesap!
  21. Sezer'den kurtulmaya 4 gün falan kaldı... Saat. Halı. Kilim. Kalem seti. Gümüş tepsi. Takı. Şifoniyer. Kaftan. Vazo. Madalyon. Heykel. Biblo. Tablo. * Hepsini bırakmış Ahmet Necdet Sezer... Kendisine verilen 1243 parça hediyenin, 1243’ünü de bırakmış... Götürmemiş. * Bu benim cumhurbaşkanım olamaz... * Zaten, kırmızı ışıkta durmasından belliydi... Kimse durmuyor ki, o niye duruyor? İsveç mi burası? * Bakıyorum gazetelere... 94 parça gümüş, 22 vazo, 9 takı, 27 hatıra para, 4 tabanca, 83 parça değerli süs eşyası, 55 tablo, 86 porselen, 7 madalyon, 4 saat... İnsanın içi gidiyor! Al, götür di mi... Bırakmış, gidiyor. * Üstelik, liste eksik... Kendisine tahsis edilen "kafana göre harca" denilen ödeneği de harcamadı. Hediyeleri bıraktığı gibi... Papelleri de bıraktı. 46 trilyon liracık! Ye, yemedi... Gez, gezmedi. O zaman bırak biz yiyelim... Ona da izin vermedi. "Yetim hakkıdır" dedi, görevi boyunca tasarruf ettiği 46 trilyonu, Maliye’ye iade etti... Kemal Abi’ye. * Çocukları hálá memur... First Lady desen... Bi Atıl Kutoğlu’nu bile tanımıyor... Belediyeler, bizim paramızla simitçilere Cemil İpekçi’den köstüm hazırlattı; o hálá kendi cebinden giyiniyor. * Aşçıyı, garsonu azalttı. "Suyla çalışmıyor bunlar" dedi, 14 makam aracını geri verdi. Okluk’taki yazlık köşke hiç gitmedi. Oğlunu evlendirdi, elektrik parasına kadar cebinden ödedi. Eşi düştü, bileğini kırdı; hastaneye sivil araçla götürdü, röntgen için kuyruğa girdi, sıra bekledi. Annesi vefat etti, gene sivil plakayla gitti; flap flap flap, fors yapmadı... Resmi yemekler hariç, kimseye davet vermedi. Mutfakta yerli ürün kullandırttı. Şatafattan uzak durdu. * Yeminini tuttu... Hukuku üstün kıldı. E haliyle... Sevilmedi. Sevilmez. Y.ÖZDİL,25.08.2007
  22. Cumhurbaşkanlarını seçecekler artık sayılı günler kaldı. Ancak kapılar arkasında hummalı bir çalışma sürdürülüyor, bilirsiniz canım şu adı "sivil" ama kendisi Atatürk düşmanı anayasa çalışması. Sivilleştirdiklerini söyledikleri anayasayı kişiselleştiriyorlar da üstelik. Nasıl mı? Şöyle ki; ABDullah Gül'ün cumhurbaşkanı olduktan sonra "kayıp trilyon" davasından yargılanmasının önüne geçmek için 1924 anayasasından apartılmış bir bölüm ekleniyor "sivil" anayasaya. Ne diyor bu apartılmış bölüm? "Reisicumhur’un hususat-ı şahsiyesinden dolayı mes’uliyeti lazım geldikte iş bu Teşkilat-ı Esasiyye Kanunu’nun masuniyet-i teşriiyeye taalluk eden 17. maddesi mucibince (mebus dokunulmazlığı) hareket edilir." Ohh, suyundan da koy. Bekleyen fezlekesi vardı Gül'ünüzün, tam kapak oldu bu üstüne. Sivil anayasa mıydı bunun adı? Seçim öncesi milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda ısrarcı olan partilere hep karşı çıktı ampuller. Şimdi işi daha da ileri götürüp, 550 kişiye tanınan hakkın cumhurbaşkanlarından esirgendiği düşünülemez diyorlar. İndirmeye yürek yok, bi de kaldırmaya çalışıyorlar iyice. Dokunulmazlıkların kalkması için cesaretiniz ve dürüst bir geçmişiniz yok işte sizin. Kimi kandırdığınızı sanıyorsunuz siz yav? Sivilmiş. Hadi ordan!
  23. BAVULLARI HAZIRLAYIN "Hepimiz Ermeniyiz..." Alkış. "Hepimiz Türküz..." Nazi. * Evet, Türk Tarih Kurumu Başkanı'nın lafları yakışıksız da... Öbürü şık mıydı? * Kürt milliyetçiliği yapıp, Türklüğü reddedenin Ahmet Türk olması, ayrı bir dram tabii... * Bakın, çıkıyor ağızdaki baklalar tek tek... "Herkesi kucaklayacağım" diyen Başbakan, bi anda karakucağa daldı, "benim seçtiğimi cumhurbaşkanı olarak tanımayan, vatandaşlıktan çıksın" deyiverdi... Neden? Ananı da al git, kesmedi. Defol git'e geldi sıra. Ondan. * Sezer'i yuhlamak, serbest... Gül'e itiraz, vatana ihanet! * Ben size söyleyeyim... Tayyip Erdoğan "ya sev, ya terk et" dediği için, oyu en az 5 puan artmıştır... Atatürk Türkiyesi, kendi halkı tarafından inkár edildi çünkü. * Böyle bundan sonra... Tarikatlar iktidar. Türkler azınlık. Hem Türk, hem laiksen, çare yok, tası tarağı toplayıp gideceksin bu topraklardan. * Peki, yolculuk ne zaman? İki küçük pürüz halledilir halledilmez... * Anayasa, madde 66. "Türk Devleti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür." Anayasa, madde 23. "Vatandaş sınır dışı edilemez ve yurda girme hakkından yoksun bırakılamaz." * Niye harıl harıl "sivil" anayasa hazırladıklarını zannediyorsunuz... Belli ki, bu iki madde burundaki "sivilce..." Sıkıp attıklarında, tamamdır! Y.ÖZDİL,24.08.2007
  24. Açıklamanın Açıklaması Başbakan diline engel olamayıp çamlar devirdiğinde ve kıyamet koptuğunda iki gün öyle bekler. İkinci günün sonunda akşama doğru, görevi Başbakan’ın söylediklerini düzeltmek olan sözcüsü Akif Beki’yi çağırır. Ona "Akif de ki..." diye talimat verir. Akif Deki "Peki" der. Nitekim Akif Deki’nin açıklamasını duydunuz; Başbakan’ın "Çek git" dediği ben değilmişim, bu zihniyette olanlarmış. Yani ben tek başıma gitmiyorum, siz de geliyorsunuz. * Bu açıklama keşke hemen yapılsaydı, o altın madeni işleten gazetenin yazarı bana köşesinde "Defol git..." demeseydi. (Doğayı ve insanları zehirleyen o altın madeni için çok sayıda yazı yazmıştım. Belki de "Defol git" demek en çok onların hakkı.) Ya da; dün bir gazetedeki "Türbanlı kadınlara ulusal salak dedi" yalanı... Ben öyle bir şey asla söylemedim, türban tartışmalarının "ulusal salaklık" olduğunu (kendimi de içine koyarak) yazmıştım. Bunu kullanmak isteyen din simsarları beş ayrı ilde suç duyurusunda bulundular, tümünden beraat ettim. Ayrıca bu tartışmalarla gündemi değiştirmek istediğimiz de doğru değil. Çünkü Başbakan benim sözümü hiç dinlemez. Yani ona "Çek git" cümlesini benim söyletme imkánım yok. * Ne yapacaksınız? Belki bana da bir Akif Deki lazım. Ortalığı berbat ettikten sonra, kulaklarımı diker, gözlerim fırfır döne döne iki gün beklerim. İkinci gün akşama doğru çağırırım Akif Deki’yi: "Akif de ki..." "Peki..." Bu kadar. Akif Deki’nin açıklamasında en ilgimi çeken, Başbakan’ın "seçilecek cumhurbaşkanına saygı göstermenin yasal zorunluluk olduğu" düşüncesinde olduğuydu. O zaman ben de "İlgili yasanın 112’nci maddesine göre saygılar..." derim. Hani sigaraların üzerindeki "Yasaya göre sağlığa zararlıdır" yazıları gibi. Neyse... Sanırım sonunda Başbakan çekip gitmeyeceğimizi anladı. Bizler hep burada olacağız. B.Coşkun, 24.08.2007
  25. Bu da Efe Rakı'nın reklamıydı, Yeni Rakı damardan girmiş ama
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.