Yayamaz Kayımca tarafından postalanan herşey
-
Çağrışım
İyi bir dilek(olsa gerek )
-
Üstündekinin ihtiyacı...
Hıhhhh tusluyumda kokma emi korkunç şey ni olacak reyabilitasyona
-
büyücü olsan üstekini neye cevırırdın :)
eneee şuna bak ya ben oa kıyamadamım ama o beni pişiriyo bide yiyiyooo delüüüü müsün sen kardeşimmmmmmmmmm çıks hiçte bilem canıce olmadı oluymu kızaran ben yinen ben ama ben senin o bagaına takılıy kalırım ben 149 kg luk bir kayımcayım Ben var ya ben bunu şeyyy hımmm buldum tafuga çefirir üzerine soya soslu,salçalı,yogurtlu sos yapar sürer nar gibi kızarıy ve ohh bide ayran alır zevkle yerdimmm
-
büyücü olsan üstekini neye cevırırdın :)
Hıhhhhhhhh sen öyle san bikerem ben ve su (ama yagmur denisi sefmem) yagmur ayrılmas ikiliyis bende bu vatandaşı tafşana çevirdim bende 2 tane var 3 olsunlar
-
____Polo 22___, BAmbu, bir_nur ve İSİS'in doğum günü...
Nice yıllayaaaaaaaaaaaaaaaaaa
-
herkese merhaba
Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: b.e.r.c.e.m başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi TanıyalımGüsel paylaşımlar adına.....................
-
Güvensizliğin nedeni....!!
ADAM, yillarca ulkesinden uzak kaldiktan sonra nihayet yurda donmustur. Havaalanindan bindigi taksiyle sehre dogru giderken, sofore sigara almak icin tutuncude durmasini soyler. -Tutuncude ne yapacaksiniz beyim?' diye sorar taksi soforu. - Sigara alacaktim... - Sigaralari artik camilerde satiyorlar beyim...- - Camide mi? Yahu cami Allah'in evidir, oraya ibadet etmeye gidilmez mi? - Hayir beyim, ibadet icin artik universiteye gidiliyor... - Allah Allah! Peki o zaman egitim nerede yapiliyor? - Egitim hapiste yapiliyor beyim... - Hapiste hirsizlar yok mu? - Hayır beyim hirsizlar artik iktidarda ... Valla ben çok begendim ve nedense bu konu ile çok bagdaştıydım.....................sizce uyum saglamışmı?? ..bence çok şık durdu dimi
-
Güvensizliğin nedeni....!!
Az sonra okuyacağınız menit, Günümüzün Başbakanı, deri değiştirir gibi gömlek değiştiren Recep Tayyip Erdoğan’ın, Henüz 1980’li yıllarda “Atatürk aleyhine etmiş olduğu yemin”dir. Bu metin Trabzon Tire Askeri Arşivi’nde mevcuttur. Ayrıca aşağıda okuyacağınız metnin aynısını: www.oytrabzon.com sitesi, politika bölümü-Tarhan Taykut’un hazırladığı “Tayyib Erdoğan Yemini” adlı makalesinden aynen takip edebilirsiniz. 'Ben Muhammed Müslüman ümmetindenim. Türkiye dinsiz, laik bir memleket haline gelmiştir. Hayatımı Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma, Türkiye'yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime, Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime, kısa zamanda ümmet esasına dayanan, şeriat devletinin kurulması için çalışacağıma, dinim, Allahım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem ederim.' Recep Tayyib ERDOĞAN Arkadaki slaytlarda, AKP döneminde, parti yandaşlarının-eş-akraba-dostun, hangi devlet kademelerine getirildiklerini isim isim göreceksiniz. Yolsuzlukla mücadele edeceklerini söyleyenler, kene gibi yapışmış halkın sırtına kanımızı emmektedirler. Ama önce bir iki hatırlatma… Hatırlıyor musunuz… Van’da bir karakol basıldı ve karakoldaki polisler tokatlandı ve bir kişi karakoldan kaçırıldı…. Kaçırılan kişi uyuşturucu ticaretiyle suçlanıyordu. Bu kişi; Van AKP milletvekili Mustafa Bayram’ın oğlu idi… Konuyla ilgili İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu’nun telefon konuşmaları basına yansıdı… Peki yolsuzlukla mücadele edeceğini söyleyen, AKP’nin Müslüman Başbakanı Tayyip, uyuşturucu ticareti yapan bu kişiyle ilgili olarak ne yaptı? Haberi olan var mı??? Hafızanıza bir çivi daha ekleyin… Yapılan bir araştırmaya göre, Türkiye Halkı, yaşadığı en önemli olayı bile 23 GÜN içerisinde unutuyormuş… 23 GÜN… Unuttuk… Unutturulduk… Verilen sözler İLE yapılanları kıyaslamayı sakın unutma… Hafızanıza Bir Çivi Daha… Kimdir bu Cüneyt ZAPSU… Hani şu ABD’lere kadar gidip, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı için, “Bu adamı deliğe süpürmeyin, kullanın!” diyen adam… Recep Tayyib Erdoğan’ın danışmanı… Kimdir Cüneyt ZAPSU??? Alman vatandaşı olduğu için milletvekilli adayı olmadığı belirtilen Cüneyt ZAPSU AKP'nin kurucu üyesi ve “Türkiye yalnızca Türklerin değildir. Dolayısıyla bu düzenin koruyucusu olmamız mümkün değil” diyen kişi.. “Ata'ya saygı duruşunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok.. Bu hukuku hazırlayanlar bu düzenin kaldırılmasının maşası olacak...” diyen Başbakan Tayyip Erdoğan’ın danışmanı... “Şeyh Sait'in öcünü alıyorum, aldım” diyen Cüneyt ZAPSU Başbakanın danışmanıdır... Şemdinli olaylarındaki istihbarata göre de Zapsu, PKK kadrolarına “maddi yardım” yapmıştır… Zapsu, hergün alışveriş yaptığınız BİM’in sahibidir… Peki AKP, terör örgütü PKK ile niye mi etkin mücadele edemiyor… Acaba neden??? AKP’nin Türkiye Cumhuriyeti ile “etnik ve irticai” temelde hesaplaşmasını görmek için derin bir araştırma yapmaya gerek yok… Gözlerimizi açmamız yeterli… Şimdi yolsuzluk ve adam kayırmacılık ile mücadele edeceğini söyleyerek iktidara gelen AKP’nin kadrolaşmalarına bir göz atalım… Bakalım memleket kimlere peşkeş çekilmiş… ATAMA LİSTESİ ETİ-BOR Genel Müdürü M.AHMET DERE (AKP Balıkesir Milletvekili Turan ÇÖMEZ'in Eniştesi) ERDEMİR Başkan Vekili ABDULLAH ŞENER (Başkan Yardımcısı Abdullatif ŞENER'in kardeşi) ŞEKER FABRİKALARI Genel Müdürü MEHMET AZMİ AKSU (İçişleri Bakanı Abdulkadir AKSU'nun kardeşi) TCDD Genel Müdürü SÜLEYMAN KARAMAN (Tayip ERDOĞAN'ın yakın dostu, İETT eski Genel Müdür Yrd.,Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın halasının oğlu) OKİ Başkan Vekili ERDOĞAN BAYRAKTAR (Tayyib ERDOĞAN 'ın İstanbul Büyükşehir Belediyesindeki ekibinden) Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yrd.CİHANSER EREL (Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın kayınbiraderi) Sağlık Bakanlığı Personel Genel Müdürü MUHİTTİN BAL (AKP Milletvekili adayı) Sağlık Bakanlığı Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdür Vekili ORHAN FEVZİ GÜMRÜKÇÜOĞLU (Erdoğan'ın Belediye Başkanlığı döneminde yolsuzluk iddası ile yargılanan Mustafa ALBAYRAK'a sahte işkence raporu verdiği gerekçesiyle yargılandı) Kültür Bakanlığı Müsteşarı MUSTAFA İSEN (İmam Hatip Lisesi çıkışlı, Dini yayınlar yapan Akça yayınevinin danışmanı,Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesinin eski dekanı) Kültür Bakanlığı Müsteşar Yrd.İBRAHİM ATALAY (Devlet Bakanı Bekir ATALAY'ın yeğeni) Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğüne atanan Doç.Dr.HASAN EKİZ (Tarım Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün teyzesinin oğlu) Dış Ticaret Müsteşar Yrd.ÜLKER GÜZEL (Hasan Celal GÜZEL'in eşi) Köy Hizmetleri Genel Müdür Vekili ALİ ALTINTAŞ (Tarım Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün Konya’dan hemşehrisi) Enerji Bakanı Başdanışmanı YASİN KALEM (Refahyol Enerji Bakanı Recai KUTAN'ın Öz.Klm.Müd.) Enerji Bakanı Bakan Danışmanı OSMAN İLTER (Enerji Bakanı Hilmi GÜLER'in kayınbiraderi) Maliye Bakanlığı Danışmanı HASAN GÜL (Refahyol Döneminde Bütçe Daire Başkanlığı görevi yaptı) Maliye Bakanlığı Danışmanı ÖMER DUMAN (Refahyol Döneminde Ankara Defterdar Yardımcılığı yaptı) Başbakanlık Müsteşarı FİKRET ÜÇCAN (Kültür Bakanlığı eski Müsteşarı, Şeriat eğitimi veren El Ehzer mezunu Hüsnü ÖZER'in atama belgesinde imzası bulunuyor) Başbakanlık Müsteşar Yrd. AHMET ŞİRİN (Refahyol Hükümeti dönemi Maliye Bakanlığı Müsteşar Yrd.) Karayolları Genel Müdürlüğüne atanan SABRİ ERBAKAN (Kapatılan RP'nin Başkanı Necmettin ERBAKAN'ın yeğeni, Feyizoğlu'nun kardeşi) Başbakanlık Müsteşar Yrd. MUSTAFA ESEN (28 Şubat sürecinde soruşturma geçirmiş eski Gümüşhane Valisi) Büyükelçi AHMET DAVUTOĞLU ( Başbakan Abdullah GÜL'ün danışmanı) İstanbul Sağlık Müdür Vekili Dr.MUSTAFA BAKAR (Haseki Hastanesi Başhekim Yrd.) TÜPRAŞ Yönetim Kurulu Başkanı KAHRAMAN EMMİOĞLU (Tayip Erdoğan'ın Belediye Başkanlığı döneminde Genel Sekreteri) TBMM Başkanlığı Başdanışmanı HALUK AKŞİT (Turizm Bakanı Güldal AKŞİT'in eşi) Başbakanlık İdari ve Mali İşler Daire Başkanı MEHMET GÜRBÜZ (Başbakan Abdullah GÜL'ün hemşehrisi, Başbakanlık Müfettişi) Bingöl Valisi HÜSEYİN AVNİ COŞ (İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı BİT'lerde yolsuzluk soruşturmalarında (AKBİL) görev alan ve işlem yapılmasına gerek görmeyen mülkiye başmüfettişi) İzmir Valisi YUSUF ZİYA GÖKSU (İçişleri Bakanı Abdulkadir AKSU'nun yakın akrabası) Rize Valisi ENVER SALİHOĞLU (İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı BİT'lerde yolsuzluk (AKBİL) başmüfettişi) Batman Valisi (Daha sonra Diyarbakır Valisi) EFKAN ALA (Eski Bakan yeni ANAVATAN lideri Erkan MUMCU'nun danışmanı ) (Efkan Ala’nın Atatürk düşmanlığı ve PKK yandaşlığı dillere destandır. Yakında yalnızca kendisine yönelik bir slayt hazırlayacağız) DSİ Genel Müdürü VEYSEL EROĞLU (Tayip Erdoğan'ın Belediye Başkanlığı döneminde İSKİ Genel Müdürü) AYCELL Yönetim Kurulu Üyesi OSMAN YILDIRIM COŞKUN (Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un oğlu) AYCELL Yönetim Kurulu Üyesi ERKAN TOPAL (AKP İstanbul İl Başkan Yrd.) AYCELL Yönetim Kurulu Üyesi OSMAN D.ILGIN (AKP Konya milletvekili adayı) Türkiyemizin duyarlı insanları… Bu slaytta okuduklarınız tamamıyla gerçektir… Bu bilgilerin gerçekliği sınanabilir… Böylesi bilgilerden rahatsızlık duyan AKP yandaşları, bizi tehdit ediyorlar… “Gerçeklik” onları rahatsız ediyor… Onlar, kandırılmışlar… Onlar, kula kulluk ediyorlar… Onlar, körler… Onlar, türban söylemine kanmışlar… Onlar, Allah inancı ile kandırılmışlar… Onlar, inançları çalınmış insanlar… Onlar kandırılmışlar ama vatan elden gidiyor… Sizler de biliyorsunuz ki AKP kadrolaşmaları bu kadarla sınırlı değil… Bunlar yalnızca devede kulak… Özellikle Milli Eğitimdeki Kadrolaşmaları dillere destan… Biz bu slaytı hazırlarken, AKP’den Hatay milletvekili Fuat Geçen ihraç edildi… İhracın nedenini bileniniz var mı??? Fuat Geçen, Hatay’da AKP kadrolarının karışmış olduğu yolsuzlukları ortaya çıkardı… Din taciri Tayyib ve tayfası, yolsuzluk yapan Maliye Bakanı Kemal abilerini aklayıp Yolsuzluklarla mücadele eden Fuat Geçen’i ihraç etti… Tayyib’in danışmanlarının kimler olduğu belli… Tayyib’in geçmişi belli… Tayyib’in iktidarda yaptıkları belli… Bir yurttaşlık görevi olarak gör; Lütfet bu slaytı tanıdıklarına ulaştır… Sohbet konularında anlat… Ülkenin, gerçeklerin bilinmesine ihtiyacı var… Tarih yazmak, tarih yapmak kadar zordur… Yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtan bir hal alır… Gerçekleri Söylemekten Kormayınız… Mustafa Kemal ATATÜRK
-
KONULARINA GÖRE ATAMIZDAN CÜMLELER......
AHLAK Tehdide dayanan ahlak, bir erdemlilik olmadığından başka, güvenilmeye de layık değildir. Birtakım kuşbeyinli kimselere kendinizi beğendirmek hevesine düşmeyiniz; bunun hiçbir kıymeti ve önemi yoktur. Bir milletin ahlak değeri, o milletin yükselmesini sağlar. Bir millet, zenginliğiyle değil, ahlak değeriyle ölçülür. Saygısızlığın, saldırının küçüğü, büyüğü yoktur. Samimiyetin lisanı yoktur. Samimiyet sözlerle açıklanamaz. O, gözlerden ve tavırlardan anlaşılır. Medeniyetin esası, ilerlemesi ve kuvvetin temeli, aile hayatın-dadır. Bu hayattaki fenalık mutlaka toplumsal, ekonomik ve politik beceriksizliği doğurur. Bir millette, özellikle bir milletin iş başında bulunan yöneticilerinde özel istek ve çıkar duygusu, vatanın yüce görevlerinin gerektirdiği duygulardan üstün olursa, memleketin yıkılıp kaybolması kaçınılmaz bir sondur. BAĞIMSIZLIK Egemenlik, kayıtsız şartsız ulusundur. Ulusal egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, mahvolur. İnsaf ve merhamet dilenmekle millet işleri görülemez; millet ve devletin şeref ve bağımsızlığı elde edilemez, insaf ve merhamet dilenmek gibi bir kural yoktur. Türk milleti ve Türkiye'nin çocukları, bunu bir an akıldan çıkarmamalıdır. Bağımsızlık, uğruna ölmesini bilen toplumların hakkıdır. Dünyada ve dünya milletleri arasında sükûn, huzur ve iyi geçim olmazsa, bir millet kendisi için ne yaparsa yapsın, huzurdan mahrumdur. Türkiye'nin güvenini amaç edinen, hiçbir başka ulusun aleyhinde olmayan bir barış yolu, her zaman bizim ilkemiz olacaktır. Biz Türkler, tarih boyunca hürriyet ve istiklal timsali olmuş bir milletiz. Tam bağımsızlık denildiği zaman, doğal, siyasal, mali, adli, askeri, kültürel ve her alanda tam bağımsızlık anlaşılır. Bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak olmaktan kurtulamaz. Bilelim ki, milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlerin avıdır. Ulusun bağımsızlığını, yine ulusun kesin kararı ve direnişi kurtaracaktır. Ben yaşayabilmek için, kesin olarak bağımsız bir ulusun evladı kalmalıyım. Bu yüzden ulusal bağımsızlık bence bir hayat sorunudur. Ya istiklal, ya ölüm. BİLİM Bilim, gerçeği bilmektir. Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve ulusun her bireyinin kafasına koyacağız. Hayatta en hakiki mürşit, ilimdir. BİRLİK - BERABERLİK Birlik ve beraberlik; ölümden başka her şeyi yener. Bir ulus, sımsıkı birbirine bağlı olmayı bildikçe yeryüzünde onu dağıtabilecek bir güç düşünülemez. Bugün vatanımızda bir milli kudret varsa, o cereyan, felaketlerden ders alan ulusun kalp ve dimağından doğmuştur. Milli sınırlar içinde bulunan yurt parçaları bir bütündür; birbirinden ayrılamaz. CUMHURİYET Cumhuriyet, düşüncesi hür, anlayışı hür, vicdanı hür nesiller . ister. Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu devam ettirecek sizlersiniz. Cumhuriyet düşüncede, bilgide, sağlıkta güçlü ve yüksek karakterli koruyucular ister. Cumhuriyet, demokratik idarenin tam ve mükemmel bir ifadesidir. Bu rejim, halkın gelişimini ve yükselişini sağlayan, onlardan esirlik, soysuzluk, dalkavukluk hislerini uzaklaştıran bir yoldur. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk toplumudur. Cumhuriyet, fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre hürmet ederiz. Cumhuriyet fazilettir. ÇALIŞMAK Kendiniz için değil, bağlı bulunduğunuz ulus için elbirliği ile çalışınız. Çalışmaların en yükseği budur. Denebilir ki, hiçbir şeye muhtaç değiliz, yalnız bir tek şeye ihtiyacımız var: Çalışkan olmak! Servet ve onun doğal sonucu olan rahat yaşamak ve mutluluk, yalnız ve ancak çalışanların hakkıdır. . Yaşamak demek çalışmak demektir. Türk, öğün, çalış, güven. DEĞİŞİM Türk milletinin istidadı ve kesin kararı, medeniyet yolunda durmadan, yılmadan ilerlemektir. Medeniyet yolunda başarı, yenileşmeye bağlıdır. İnkılap, Türk ulusunun son asırlarda geri bırakılmış kurumlarını yıkarak yerlerine, ulusun en yüksek uygarlık düzeyine ilerlemesini sağlayacak yeni kurumlar koymaktır. Türk milletinin son yıllarda gösterdiği harikaların, yaptığı siyasi ve sosyal inkılapların gerçek sahibi kendisidir. Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir. DİL Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır. Türk milletindenim diyen insanlar her şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. EĞİTİM Okul sayesinde, okulun vereceği ilim ve fen sayesindedir ki, Türk milleti, Türk sanatı, Türk ekonomisi, Türk şiir ve edebiyatı bütün güzellikleriyle gelişir. Bir millet, savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuyla kaimdir. Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder. EKONOMİ Ekonomisi zayıf bir ulus, yoksulluktan ve düşkünlükten kurtulamaz; güçlü bir uygarlığa, kalkınma ve mutluluğa kavuşamaz; toplumsal ve siyasal yıkımlardan kaçamaz. • Ekonomik kalkınma, Türkiye'nin hür, bağımsız, daima daha kuvvetli, daima daha refahlı Türkiye idealinin bel kemiğidir. Tam bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlıkla olur. FİKİR Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre hürmet ederiz. Fikirler, şiddetle, top ve tüfekle öldürülemez. GENÇLİK Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen Türk istiklall ve cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Ey yükselen yeni nesil! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu sonsuza kadar yaşatacak olan sizlersiniz. Türk gençliği amaca, bizim yüksek ülkümüze, durmadan, yorulmadan yürüyecektir. KADIN Kadınlarımızın genel görev ve çalışmalarda paylarına düşen işlerden başka, en önemli, en hayırlı, en faziletli bir ödevleri de 'iyi anne' olmalarıdır. Ey kahraman Türk kadını, Sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın. Dünyada her şey kadının eseridir. Kadınlarımız eğer milletin gerçek anası olmak istiyorlarsa, erkeklerimizden çok daha aydın ve faziletli olmaya çalışmalıdırlar. Büyük başarılar, kıymetli anaların yetiştirdikleri seçkin evlatlar sayesinde olmuştur. Milletin kaynağı, toplumsal hayatın temeli olan kadın ancak faziletli olursa görevini yerine getirebilir. KÜLTÜR VE MEDENİYET Bir milletin kültür düzeyi üç safhada; devlet, düşünce ve ekonomideki çalışma ve başarılarının özüyle ölçülür. Bir millet savaş alanlarında ne kadar zafer elde ederse etsin-, o zaferin sürekli sonuçlar vermesi ancak kültür ordusu ile mümkündür. Asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey, yüksek kültürde ve fazilette dünya birinciliğini tutmaktır. Kültür zeminle orantılıdır. O zemin milletin seciyesidir. Kültür, okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden anlam çıkarmak, ders almak, düşünmek ve zekayı geliştirmektir. MEDENİYET Medeniyet öyle bir ışıktır ki, ona kayıtsız olanları yakar, mahveder. Medeni olmayan milletler, medeni olanların ayakları altında kalmaya mahkumdur. MİLLET HALK MİLLİYETÇİLİK Büyük ve tarihi olayları ancak büyük milletler yaşayabilir. Tarih yazmak, tarih yapmak kadar önemlidir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanı şaşırtacak bir nitelik alır. Felaketler insanları, zeki milletleri daima azimli ve yeni hamlelere sev keder. Bir millete hizmet eden onun efendisi olur. Türk çocuğu atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır. Türk milleti kendisi için, kendi geleceği ve kurtuluşu için çalışan kimseleri ve kurullan zorluk karşısında bırakmayacak kadar yüksek vatanseverlik ve yüksek onur duygusuyla doludur. Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin sınırı yoktur. İşte parola budur. Bu millet, tarihini iftiharla doldurmuş bir millettir. Türk milletinin geleceği, bugünkü evlatlarının doğru görüşü, yorulmak bilmez çalışkanlığı ile büyük ve parlak olacaktır. Milletimizin saf karakteri yetenekle doludur. Ancak bu doğuştan gelen yeteneği geliştirebilecek metodlarla donanmış vatandaşlar lazımdır. Kurtulmak ve yaşamak için çalışan, çalışmak zorunda olan bir halkız. Bundan dolayı her birimizin hakkı vardır, yetkisi vardır. Fakat çalışmak sayesinde bir hakkı kazanırız. Yoksa arka üstü yatmak ve ömrünü çalışmadan geçirmek isteyen insanların bizim toplumumuzda yeri yoktur, hakkı yoktur. Halkın sesi, Hak'ın sesidir. ÖĞRETMEN Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. öğretmenler! Cumhuriyet sizden düşünceleri hür, vicdanı hür,irfanı hür nesiller ister. öğretmenler! Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve ordularınızın zaferi için yalnız ortam hazırlar. Gerçek zaferi siz kazanacaksınız ve sürdüreceksiniz ve kesinlikle başarılı olacaksınız. öğretmen, yıllar sonra ödülünü alır. MÜZİK-TÜRK MÜZİĞİ- SANAT Bir milletin yenileşmesinde ölçü, musikide değişikliği alabil mesi, kavrayabilmesidir. Millî, ince duygulan, düşünceleri anlatan, yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir gün önce, genel son musiki kurallarına göre işlemek gerekir. Ancak bu sayede, Türk milli musikisi yükselebilir, evrensel musikide yerini alabilir. SANAT Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir. Yüksek bir insan topluluğu olan Türk Milleti'nin.tarihi bir özelliği de, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz... Hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Fakat sanatkar olamazsınız. Sanatkar, toplumda uzun çaba ve çalışmalardan sonra alnında ışığı ilk duyan insandır. Bir millet sanattan ve sanatkardan mahrumsa, tam bir hayata sahip olamaz. Bir milletin sanat yeteneği güzel sanatlara verdiği değerle ölçülür. SPOR Ben sporcunun çevik ve namuslusunu severim. Spor, ahlaktır. Türk gençliği, sağlıklı yetişip spor yaparsa ulusumuzun geleceği güvence altındadır. Sporda başarılı olmak için bütün milletçe sporun niteliği ve değeri anlaşılmış olmak ve ona kalpten sevgiyle bağlanmak ve onu vatanî görev saymak gerekir. Ben Türk gençliğinin spor yaparak güçlü olmasını isterim. TAKLİT Hiçbir millet aynen diğer bir milletin taklitçisi olmamalıdır. Çünkü bir millet, ne taklit ettiği milletin aynı olabilir, ne de kendi milliyetçiliği içinde kalabilir. TARÃŽH Tarih, bir milletin kanını, hakkını, varlığını hiçbir zaman inkar etmez. TUTSAKLIK – ESARET Milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlere yem olurlar. VATAN Vatan imar istiyor, zenginlik ve refah istiyor, bilim ve ustalık, yüksek uygarlık, hür düşünce ve hür yaşayış istiyor. Bu vatan, çocuklarımız ve torunlarımız için cennet yapılmaya lâyıktır. Bu memleket tarihte Türk'tü, bugün de Türk'tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır.
-
''Atatürk şimdi ölüyor''
Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır. ***İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin? ***Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla hiç ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı kâfir olmak sayıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, dimağladır. ***Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır. ***Bizim devlet idaresinde takip ettiğimiz prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz. ***Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur ***Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir. ***Bizi yanlış yola yönelten alçaklar bilirsiniz ki, genellikle din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep şeriat sözleriyle aldatmaya çalışmışlardır. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz …. görürsünüz ki, milleti yok eden, esir eden, yıkan fenalıklar hep din örtüsü, din giysisi altındaki dinsizlerden ve inançsızlardan gelmiştir. Onlar her türlü hareketi dinle karıştırırlar. Gerçek şudur ki; elhamdülillah hepimiz müslümanız, hepimiz dindarız, artık bizim dinin gerçeklerini öğrenmek için şundan bundan derse ve akıl hocalığına ihtiyacımız yoktur. ***… Milletimiz içinde, gerçek ve ciddi ilim adamları vardır. Milletimiz bu gibi ilim adamlarıyla gurur duymaktadır. Onlar bu milletin güvenine, ümmetin güvenine sahiptirler. Bu gibi ilim adamlarına gidin. “ Bu efendi bize böyle diyor, siz ne diyorsunuz.” Deyiniz. Fakat genel olarak buna da ihtiyaç yoktur. Özellikle bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, kamu çıkarına uygundur; biliniz ki, o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akla ve mantığa, milletin çıkarına, İslâmın çıkarına uygunsa kimseye sormayın. O şey dinindir. Eğer bizim dinimiz akla, mantığa uygun bir din olmasaydı üstün olmazdı, son din olmazdı…” ***“Kuran’ ın çevrilmesini emrettim. Kuran ilk defa Türkçe’ ye çevriliyor. Hz. Muhammed’ in hayatına ait kitabın çevrilmesini de emrettim. Halk tekrar tekrar ettiği Yüce Allah’ ın emirlerini öğrensin. Peygamberini tanısın. Dinin varlığını anlasın. Din ileri gelenlerinin bir çoğunun da ancak kendi karınlarını doyurup, başka bir iş ve faydalarının olmadığını bilsin. Camilerimiz her zaman açıktır. Fakat süratle boş kalmaktadır. Bunu merak etmemek olur mu?” ***Şubat 1933’te Bursa Ulucami’de toplanan 100 kadar irticacı camilerde Türkçe ezan okunmasına karşı bir ayaklanma girişiminde bulunurlar. Ayaklanma kısa sürede bastırılır. Atatürk Bursa’ya gider. Çekirge yolu üzerinde bulunan bir köşkte akşam yemeği yenildiği sırasında bir kişi Atatürk’e ayaklanmayla ilgili olarak şöyle diyecek olur: "Bursa gençliği olayı hemen bastıracaktı, fakat zabıta ve adliyeye olan güveninden ötürü..." Atatürk hemen konuşmakta olan kişinin sözünü keser ve aşağıdaki konuşmayı yapar: “Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, "demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek" Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir." İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği! Mustafa Kemal Atatürk Bursa, 5 Şubat 1933
-
PAHALI KADIN!.................
Oyyyy bak çok şımarıkımdıy sen beni böyle şımartıysan ben yerede basamam artıkın arada şakada iyi oluyo dimi GÖKYÜZÜ hakımdaki düşüncelerin için sağolasın...ben nedense hiçbir dayatmaya sesiz kalamadım huyum kurusun hep dikbaşlıyımdır,asiyimdir!!!sessizlik beni ürkütür!günümüzde insanlar sadece bakıyo GÖKYÜZÜ ama bizler görüyoruz!!!!
-
selam, sevgi ve saygılarımla
Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: ^BONE^COLLECTER^ başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi TanıyalımHoşgeldiniz bende sizin gibi bilmeden giydim ve kaldım....paylaşımı,saygısı,yorumu,eylenceyi iyi bileni v.s işte ben burada yakaldım bu güzel insanları..umarım sizde bunu yakalarsınız ve güzel paylaşmılarınızı birlikte yorumlarız....Kolay gelsin...
-
Bunun Bir AnLamI oLmasI GerekMiyor...
Lütfen kendine bu tür itamlayda bulunma sakın önemli olan içten gelen süslemesis ifadeler degilmidir?nedemek katlanmak bu foruma yazıyazmaya başlamadan önce bu ifadeleyi zevkle okuyordum ve hala devam da ediyorum...umarım bu şekilde devam edersin emegine saglık,o güsel duygularına saglık....
-
İŞKENCE!nedir?İŞKENCE'siz yapamıyormuyuz?
İŞKENCE’siz duramaz mıyız? MHP Genel Başkanı Yardımcısı Şevket Bülent Yahnici, "Türkiye AB’nin bütün kriterlerini yerine getirse de biz gene işkence yaparız. İşkence kriterinden yatarız. Ruhumuza işlemiş" dedi. Türkiye’de hala işkence olduğunu söyleyen Yahnici, insan hakları kısıtlamalarının sadece Kürtler’e karşı değil, herkese karşı yaşandığını da sözlerine ekledi. Yahnici’nin sözleri, "İşkence ruhumuza mı işledi, işkencesiz duramaz mıyız" tartışmasına yol açtı. Korkut Eken (Eski emniyetçi) Ben tanık olmadım Ben meslek hayatım boyunca hiçbir işkence olayına şahit olmadım. Şu anda da işkence olduğuna inanmıyorum. Bu tür açıklamalar hoş değil. Ayrıca devleti idare eden bir kişinin "işkence var" beyanatı Türkiye’nin dışarıdaki imajını da bozar. Yahnici emniyette mi çalışmış, polislik mi yapmış, nereden biliyor? Ya da hangi arkadaşına işkence yapılmış? Bunları belirtmesi lazım. Uluorta konuşmayalım. Geçmişten günümüze baktığınız da bu tür olaylarda yüzde 100 fark var. Daha ileriye gittiğimize inanıyorum. Ünal Erkan (OHAL eski Valisi) Polise haksızlık olur Türkiye’de işkencenin sistematik olarak devam ediyormuş gibi gösterilmesi güvenlik kuvvetlerine haksızlık olur. Türkiye’de belli çevreler kötü muameleyi de işkence gibi kamuoyuna yıllardır yansıtırlar. Bu günlerde yetkili, yetkisiz işkence yapıldığını bilen varsa, bu bilgilerini ilgili mercilerle paylaşsınlar. İşkence insanlık suçu olduğuna göre cezalandırılır. Böyle bir şey yok da, "Türkiye’de işkence de var" diye bir ifadede bulunuluyorsa bu çok yanlış olur. Sema Pişkinsüt (Milletvekili) Geleneğimizde var Merkeziyetçi ve otoriter devlet geleneğimiz, ataerkil aile yapımız, "şiddet kültürü"nü oldukça besledi. Hatta meşru bile gösterdi. Dolayısıyla şiddetin ve onun bir biçimi olan işkencenin bir kültür sorunu olduğu ve uzun bir döneme yayıldığını ifade etmeliyiz. Şiddet kültürünün yerini demokrasi kültürünün alabilmesi için, bu konuda toplumsal boyutuyla bir değişime ve kararlılığa ihtiyac var. Önemli olan bunu siyasi kararlılıkla eyleme dönüştürebilmektir. Erbil Tuşalp (Gazeteci - Yazar) Ruh devletin ruhudur Yahnici’nin bugün "işkence ruhumuza işlemiştir" yaklaşımı doğrudur. Buradaki ruh, devletin ruhudur. Devlet ve siyaset adamı ölçeğinde, işkenceye karşı tavır almamak, hatta işkenceyi savunmak konusunda birçok örnek verilebilir. Devlet ve siyaset adamlarının ağzından işkence savunulduğunda, sonuç bir işkence ülkesi durumuna düşmek olur. Türkiye’nin bu bakımdan kötü bir sicili var. Yıllardır işkence yapılıyor ama biz de yıllardır işkenceyi görmüyor ve susuyoruz.
-
İŞKENCE!nedir?İŞKENCE'siz yapamıyormuyuz?
ÖLÜLERE İŞKENCE YAPILIYOR !!!!!!!!!!! Bu günlerde Türkiye de sistemli işkencelerin uygulanıp uygulanmadığına dair tartışmalar yapılıyor. Bazı çevreler, sistemli işkencelerin yapılmadığını, lokal ve ya münferit işkencelerin henüz devam ettiğini söylemektedir. Bu görüşler hükümet, devlet ve devletin itirafcıları durumuna getirilmiş Kürtler tarafından dile getirilmekte ve Avrupalı bazı politikacılar da, bu yalancıların söylediğine inanir gibi demeçler vermektedir. Dersîm / 2004 Türkiyede 24 yıldan beri sistemli bir şekilde işkence yapılmaktadır. Öyleki Türkiye'nin yetişkin nüfusu 40 milyon kişiyse; 10 milyonu kesinlikle işkence görmüştür! Bu 10 milyonun en az sekiz milyonu Kürttür.. On milyon insana işkence yapan resmi görevliyi düşünün, bunlar yıllarca insanlara işkence yaparak sadistleşmiş, psikopatlaşmış manyaklaşmıştır. İşkence yapmadan yaşamaları, onlar için çok zordur. Zira işkence bir bağımlılık yaratır. 24 yıllık bu bağımlılıktan sıyrılmaları imkansız gibidir (Bir örnek vermek gerekirse, asagiya aldigim ve 27 Kasım 2001 tarihli Milliyet Gazetesi'nde yayinlanan BELMA AKÇURA 'ya ait "İŞKENCE’siz duramaz mıyız?" baslikli haber bile, belirtmek istediklerime iliskin iyi bir örnektirler.. .."MHP Genel Başkanı Yardımcısı Şevket Bülent Yahnici, "Türkiye AB’nin bütün kriterlerini yerine getirse de biz gene işkence yaparız. İşkence kriterinden yatarız. Ruhumuza işlemiş" dedi. Türkiye’de hala işkence olduğunu söyleyen Yahnici, insan hakları kısıtlamalarının sadece Kürtler’e karşı değil, herkese karşı yaşandığını da sözlerine ekledi. Yahnici’nin sözleri, "İşkence ruhumuza mı işledi, işkencesiz duramaz mıyız" tartışmasına yol açtı. .. .. Erbil Tuşalp (Gazeteci - Yazar) Ruh devletin ruhudur Yahnici’nin bugün "işkence ruhumuza işlemiştir" yaklaşımı doğrudur. Buradaki ruh, devletin ruhudur. Devlet ve siyaset adamı ölçeğinde, işkenceye karşı tavır almamak, hatta işkenceyi savunmak konusunda birçok örnek verilebilir. Devlet ve siyaset adamlarının ağzından işkence savunulduğunda, sonuç bir işkence ülkesi durumuna düşmek olur. Türkiye’nin bu bakımdan kötü bir sicili var. Yıllardır işkence yapılıyor ama biz de yıllardır işkenceyi görmüyor ve susuyoruz. ") Türkiyede tutuklanan insanlara korkunç biçimlerde işkence uygulanıyor. Yakalanmadan önce Türk devletini eleştirenlerin, ona ateş püskürenlerin, tutulandıktan hemen sonra tersine dönmeleri, dönen dünyaya „dönmüyor“ demeleri, cezaevlerinden Avrupa`nın ve Amerikanın bazı kurumlarına „Türkiyede işkence yoktur, çok rahatız“ diye mektuplar yazmaları, Türkiyede işkencenin olmadığının değil, olduğunun delilidir. F tipi cezaevi uygulamalarından dolayı yüzlerce genç insani katleden Türk devletinin çirkin yüzü orta yerdeyken, bırakın devlete karşı olan kişilere, bir futbol karşılaşması sırasında olay çıkaran seyircilere, kameralar karşısında, sistemli bir şekilde işkence yapmaktan çekinmeyen Türk polisinin vahşi görüntüsünü televizyonlarda izlemek, günlük doğal olaylardan sayılıyor.. Dersîm / 2004 Devlet karşıtı politik tutuklulara öylesine işkence yapılıyor ki veya gösteriliyor ki; (Galile`ye işkence yapılmamıştı, ona işkence gösterilmişti ve Galile yapılan işkencenin korkunçluğunu görünce „dünya dönmüyor“ demişti.) çok nadir kişiler „bana işkence yapıldı“ diyebiliyor. Türkiyedeki değişikliklerin çoğu kağıt üzerindedir. Ve işkenceye karşı çıkarılan kanunların tümü işkenceleri daha kolay yapmak için çıkarılmıştır. 24 yıldan beri işkencecilik yapan bütün polisler, uzmanlar, subaylar, MIT elemanları henüz görev başındadır. Ve işkence yaptıkları için o mevkilere gelmişlerdir. Soruşturma merkezleri, işkenceler hapishaneler henüz bunlardan sorumludur, hükümet istese de buralara yanaşamamaktadır. Hevsel / Dîyarbekîr / 2004 Bir rejimin demokratik olup olmadığı, ölülere gösterdiği saygıdan belli olur. Eğer bir rejim demokratik değilse, kendisine karşı gelen insanları çok hunharca öldürür, cesetlerini mensup olduğu dinin kurallarına aykırı olarak çukurlara gömer, veya kinini ölüye kusar, onun cesedine işkence yapar. Bu sayfalarda gördügünüz resimler, bazı yalancıların iddia ettikleri „demokratik, işkence yapmayan(!)“ Türk devletinin eserleridir. Ve bu resimler 2004 ün 8. ayında Diyarbakır ve Dersim de çekilmiştir. Kesilmiş başlar, delinmiş insan vücudu! Ve barbarlık ve vahşet! Hevsel / Dîyarbekîr / 2004 Hangi itirafcı ve yalancının sözleri bu resimleri yalanlayabilir? Hangi kanun bu korkunç gerçegi maskeleyebilir? Hangi medeniyet bu vahşeti işleyebilir? Hangi kafa, insan vücudunu bu hale getirebilir? Bu resimleri Avrupa parlementosunun bütün üyelerinin gözleri önüne seriyorum: „Bakın diyorum, bir daha bakın, bir daha bakın! Ve düşünün! Siz bakmayın Türk devlet görevlisi Leyla Zana'nın yalanlarına. Bakin Türkiye'deki İnsan Haklari kurumunun yetkilileri bile O'nu yalanladı.. "..İHD Genel Başkan Yardımcısı Yusuf Alataş da, ‘sistematik işkence’nin sürdüğünü savundu. Bu iddianın, “Hükümetin emriyle işkence yapılıyor” anlamı taşımadığını kaydeden Alataş, şu görüşleri dile getirdi: “Türkiye’de işkence çok yaygındır, kamu görevlileri tarafından bir amaca yönelik uygulanıyor. (Yoktur) diyerek işkencenin önüne geçilemez. Leyla Zana da uzmanı olmadığı bir konuda görüş beyan etmiş. Kimsenin kendi uzmanlığı dışındaki konularda açıklama yapmaması gerekir.” Zana’nın ‘Türkiye’de işkence yok’ sözü DEHAP’ı kızdırdı (ZAMAN Gazetesi) Yine, İnsan Hakları Derneği'nin hem Leyla Zana'yı yalanlayan ve hem de Türkiye'de işkencenin sisematik olduğuna dair muhtelif açıklamalarına bakılabilinir.. İHD: İşkence Yaygın ve Sistematiktir Eğer varsa vicdanınız, eğer varsa insana karşı saygınız, bu resimler karşısında suskun kalamazsınız! Değil dirilere, ölülere dahi işkence yapan Türk devletinin çağdışı kafasını görmemezlikten gelemezsiniz! Dersîm / 2004 Kürt sorunu hiç bir biçimde çözülmemiştir. Türk devleti itirafcı veya ajan haline getirdiği bazı Kürtleri de kullanarak Kürt halkının mücadelesini “terör”le damgalamış, bundan cesaret alarak korkunç bir işkence ve katliam uygulamaktadır. Politik , demokratik ve barışcıl bütün arayışlar kan işkence ve yalanlarla engellenmeye çalışılmakta, beş milyonluk Kürt nüfusu hala sürgünde yaşamakta, harebeye çevrilen üç bine yakın köyde hala baykuşler ötmekte, yakılmamış çok az orman, ülkemde bu günlerde ateşe verilmektedir.. Ve ben ağıt söyleyerek ağlamaktayım.. 'Ateşe verilmiş ormanlarım! Harebeye çevrilmiş köylerim, Üstüste yığılmış, açlıktan inler şehirlerim Göçmen olmuş milyonlarım, Vücudu işkenceden paramparca ölülerim Işkence yoktur, „Türkiye demokratiktir“ diyen “liderler”im! (hainlerim) Bakarım bunlara, bakarım ve yanarım! Ağlarım, ağlarım ve yazarım Aydınım aymaz, politikacım kurnaz! Halkım derin bir uykuda, uyanmaz! Bu resimler bile acılarımı anlatmaz Bakarım, bakarım ve ağlarım Selim Çürükkaya
-
İŞKENCE!nedir?İŞKENCE'siz yapamıyormuyuz?
Sen sen ol, sakın işkence var deme! 63 yaşındaki devlet hastanesi doktoru Bekir Ceylan, bir ankette, 'Türkiye'de işkence var mı?' sorusuna 'Evet' deyince işinden oldu. Türkiye'de işkence var mı? Azınlıklara baskı yapılıyor mu? Anadilde yayın yapılmalı mı? Düşünce özgürlüğü var mı?.. Bu sorulara yanıt verirken dikkatli olun. Çünkü aynı sorulara 'sakıncalı' yanıtlar veren 30 yıllık hekim Bekir Ceylan'ın başına gelmeyen kalmadı.' Balıkesir Devlet Hastanesi Psikiyatri Servisi'nde çalışan 63 yaşındaki Bekir Ceylan 1997'de İnsan Hakları Derneği'nin Balıkesir Şube Başkanlığı'nı yaptığı sırada Kurtuluş dergisinin 30 soruluk 'Halk Anayasası Anketi'ni doldurdu. Ankette 'Türkiye'de işkence var mı?', 'Türkiye'de Kürtler ve azınlıklar üzerinde baskı var mı?', 'Milli Güvenlik Kurulu kalkmalı mı?', 'Sağlık ve eğitim parasız olmalı mı?', 'Anadilde yayın olmalı mı?' gibi sorular yer alıyordu. Derneğe baskın yapıldı Balıkesir Emniyet Müdürlüğü Dernekler Şube Müdürlüğü'nün 4 Temmuz 1997'de İHD'de yaptığı aramada Ceylan'ın yanıtladığı anket de 'ele geçirildi.' Ceylan'ın anket sorularına çoğunlukla 'evet' yanıtı verdiğini gören polis, 'yasak yayın' bulundurduğu iddiasıyla Cumhuriyet Savcılığı ve valiliği durumdan haberdar etti. Valilik de savcılığa Ceylan hakkında suç duyurusunda bulundu. Ancak savcılık, Ceylan için 'takipsizlik' kararı verdi. Bu, Ceylan için verilen ilk takipsizlik kararı da değildi. İHD Başkanı olduğu için sık sık basın açıklaması yapan Ceylan hakkında polis sürekli suç duyurusunda bulunuyor, savcılık ise hep 'takipsizlik' kararı veriyordu. Ancak son olayda valilik işin peşini bırakmayarak Sağlık Bakanlığı'na başvurup müfettiş istedi. Sağlık Bakanlığı Disiplin Kurulu, müfettişin hazırladığı rapor doğrultusunda 'durumun memuriyetle bağdaşmadığı' gerekçesiyle, Ceylan'ı 27 Ocak 1999 tarihinde memuriyetten uzaklaştırdı. Bunun üzerine Ceylan, Bursa Bölge İdare Mahkemesi'ne başvurup dava açtı. Mahkeme de 'göreve iade kararı' verdi ve Ceylan, 15 ay sonra 3 Nisan 2000'de yeniden işe başladı. Ancak bakanlık kararı temyiz için Danıştay'a başvurdu. Mahkeme 'Suç yok' diyor Sağlık Bakanlığı'na göre Ceylan'ın, söz konusu yayını bulundurması ve anketi doldurması 'ülkenin birlik ve beraberliğini, bütünlüğünü bozacak nitelikte'ydi ve bu devlet memurluğuyla bağdaşmıyordu. O yüzden memurluktan çıkarılması gerekiyordu. Bakanlık tezini güçlendirmek için Ceylan'ın daha önce disiplin cezası aldığını da gündeme getirdi. Ancak Danıştay 12. Daire, 2'ye karşı 3 oyla verdiği kararla, bakanlığın itirazına itibar etmedi ve 657 sayılı 'Devlet Memurları Kanunu'na aykırılık olmadığını belirtti. 2002/1726 numaralı kararıyla, "Temyiz dilekçesinde öne sürülen 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp idare mahkemesince verilen kararın bozulmasını gerektirir nitelikte değildir" hükmüne varan Danıştay, Bursa İdare Mahkemesi'nin kararını onadı. Bakanlık vazgeçmedi Danıştay'ın bu kararı üzerine bakanlık bu sefer de 'karar düzeltme' isteminde bulundu. Danıştay 12. Dairesi bu kez bakanlığın istemine uyarak oyçokluğuyla idare mahkemesinin kararını bozdu. 14 Nisan 2004'te verilen kararda devlet memurlarının devlete sadakatle bağlı kalmak mecburiyetinde oldukları vurgulanarak şöyle denildi: "Davacının başkanı olduğu İHD Balıkesir Şubesi'nde yasak yayın bulundurduğu ve DHKP-C adlı yasadışı örgütün yayın organı olan Halk İçin Kurtuluş adlı gazete tarafından anket formunu kendi el yazısıyla doldurarak buradaki beyanları ile anayasal kurum ve kuruluşları ülke bütünlüğünü ve demokrasiyi hedef alan ve mevcut düzeni güç kullanarak değiştirmek gerektiği yönünde görüş belirtmek şeklindeki subuta eren fiilleri nedeniyle hakkında tesis edilen işlemde hukuka ve usule aykırılık yoktur." Kararda idare mahkemesinden yeniden karar oluşturması da istendi. Ancak Sağlık Bakanlığı, Danıştay 12. Dairesi'nin verdiği son kararı Dr. Bekir Ceylan'ın memuriyetten atılması için yeterli görerek idare mahkemesinin yeniden karar oluşturmasını beklemedi. Böylece Ceylan, bakanlığın 01 Kasım 2004 tarih ve 24237 sayılı onayı ile ikinci kez devlet memurluğundan çıkarılmış oldu. Ceylan: Gerekirse AİHM'ye gideceğim Dr. Bekir Ceylan, Sağlık Bakanlığı'nın kendisini memuriyetten atmasının asıl nedeninin demokratik mücadele veren insanları yıldırmak olduğunu ileri sürdü. Konu henüz yargıdayken aceleyle işine son verildiğini ve 28 Ağustos 1999 tarih ve 4455 sayılı Af Kanunu'ndan da yararlandırılmadığını ileri süren Ceylan, 'Kürtçü' olmadığını da belirtti. Polisin kendisini DHKP-C üyesi olmakla suçladığını söyleyen Ceylan, "63 yaşındayım, 30 yıldır hekimlik yapıyorum. Amaç demokratik mücadele veren insanları yıldırmak. Bakanlık bir memurun İHD Başkanı olmasını kabullenmedi, 'kötü örnek' teşkil ettiğim düşünüldü. 10 yıllık İHD Başkanlığım süresince 30 kez savcılığa çıktım. Yaptığım her basın açıklamasının ardından polis suç duyurusunda bulundu, savcılık takipsizlik verdi" dedi. Ceylan, idare mahkemesine yürütmenin durdurulması istemiyle tekrar dava açtığını, sonuç alamaması halinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuracağını söyledi.
-
İŞKENCE!nedir?İŞKENCE'siz yapamıyormuyuz?
UAÖ: Türkiye: işkenceciler cezasız kalmaya devam ediyor TÜRKİYE: Eksik ve yetersiz – işkenceciler ve katillere karşı adli giderimler Uluslararası Af Örgütü, Süleyman Yeter’e işkence yapmak ve işkence sonucu gözaltında ölüme sebebiyet vermekle suçlanan polis memurlarının yargılanmalarıyla ilgili son gelişmelerden endişelidir. Türkiye hükümetinin işkenceye “sıfır tolerans” politikası uygulayacağını açıklamış olmasına rağmen, Türk mahkemelerinin işkencecilerle ilgili gerekli yaptırımları yerine getiremedikleri ya da getirmek istemedikleri anlaşılmaktadır. Verilen bu son kararlar, son dönemlerde yapılan yasal reformlara rağmen, işkence yapmış olan polis memurlarının cezasız kalabileceklerini göstermektedir. 10 Kasım günü Yargıtay polis memuru Mehmet Yutar’ın sendikacı Süleyman Yeter’in öldürülmesiyle bağlantılı olarak aldığı cezayı onayladı. 1 Nisan 2003 tarihinde polis memurları Mehmet Yutar ve (firari) Ahmet Okuducu İstanbul 6.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından “kasten adam öldürme”den suçlu bulunarak 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ancak, Mehmet Yutar’ın cezası suçun iki ya da daha fazla kişi tarafından işlendiği ve asıl suçlunun teşhis edilemediği gerekçesiyle mahkemece 5 yıla düşürüldü. Mahkeme bu cezayı da, “iyi hal” nedeniyle 4 yıl 2 aya düşürdü. “Ceza İnfaz Yasası” uyarınca Mehmet Yutar sadece 1 yıl 8 ay hapis yatacak. Üçüncü polis memuru ise aleyhinde yeterli kanıt olmadığı gerekçesiyle beraat etti. Süleyman Yeter’in avukatları ve ailesi Mehmet Yutar’a verilen cezanın düşük olmasına itiraz etti ve Yargıtay Başsavcısı da daha sonra bu düşük cezanın iptalini istedi. Avukatlar ve ailesi ayrıca soruşturmanın genişletilerek üst düzey memurlar da dahil diğer polislerin olayda sorumluluklarının olup olmadığının araştırılmasını talep etti. Ancak Yargıtay bu başvuruyu reddetti ve 10 Kasım 2004 tarihinde kararı onayladı. Bu sırada, bir başka olayda Süleyman Yeter ve diğer 14 kişiye işkence yapmakla suçlanan İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesinden 9 polis hakkındaki dava zaman aşımı nedeniyle kapandı. Uluslararası Af Örgütü, 1999 yılında Süleyman Yeter’in öldüğü gözaltı olayının bu davayı engellemek amacıyla gerçekleştirildiğine inanmaktadır. Süleyman Yeter’in gözaltına alınarak öldürülmeden önce defalarca gözaltına alındığı ve tehdit edildiği bildiriliyor. Bu davayla ilgili olarak, İstanbul 7.Ağır Ceza Mahkemesi 2 Aralık 2002 tarihinde 5 polis memuruna beraat, diğer dördüne de 11 ay 20şer gün hapis cezası verdi. Ancak bu cezalar, davalıların “bir başka suç işlemeyeceği” kanaatiyle ertelendi – oysa birçoğu işkenceye karıştıkları gerekçesiyle başka davalarda sanıktı ya da hüküm giymiş ve aynı mahkeme tarafından cezaları ertelenmişti. Bu karara işkence mağdurlarının avukatları tarafından itiraz edildi ve Yargıtay kararı 1 Nisan 2004’te geri çevirerek sanıkların ayrı davalarda yeniden yargılanmaları gerektiğine hükmetti. Ama dava zamanaşımına uğradı ve 11 Kasım 2004’te İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi polis memurlarına karşı süren davanın düşmesi gerektiğine karar verdi. Asiye Güzel de 1997’deki bu operasyonda gözaltına alınan 14 kişiden biriydi ve tecavüz ve Filistin askısı dahil işkence görmüştü. İşkence bağımsız tıbbi raporlarla belgelenmiş ve yukarıda anılan davada görgü tanıklarınca dile getirilmişti. Bu nedenle mahkeme bu işkenceyle ilgili 2 mart 1999 tarihinde resmi suç duyurusunda bulunmaya karar verdi. Ne var ki savcı 17 Ekim 2000’de takipsizlik kararı verdi. Yeni sona eren bir başka davada, 30 Eylül 2004 tarihinde İstanbul 7.Ağır Ceza Mahkemesi, 11 Kasım 1998 günü İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesinde tutulan üç kişiye işkence yapmakla suçlanan üç polis memuru hakkında beraat kararı verdi. Bu kararı, gözaltındayken dayak, Filistin askısı ve elektrik verme gibi yöntemlerle işkence yapıldığına dair uzman, bağımsız adli tıp raporları bulunmasına rağmen, “delil yetersizliğinden” verdi. Mahkeme kararında, “davalıların, tıbbi raporlarda belirtilen yüz ve vücuttaki morluk ve izler zaten mevcut olduğuna dair ifadeleri dikkate alınarak ve bu suçun zanlılarca işlendiğine dair kanıt olmaması nedeniyle, mahkemenin vicdani kararı soyut bir iddiaya dayanan bu davada davalılar lehine davranmaktır” demektedir. Beraat eden polislerden biri Süleyman Yeter’in öldürülmesiyle de suçlanan firari sanık polis memuru Ahmet Okuducu’dur. Hükümet, işkencecilerin cezasız kalma kültürüne karşı reformlar ve tedbirleri yürürlüğe soktu. Ancak, açıktır ki daha yapılması gereken çok şey var; bu yargı usulleri işkencecilerin, etkisiz yargı mekanizmaları ve reforma direnen organlar sayesinde hala cezasız kalabileceklerinin somut bir örneğidir. Şikâyetlerin yeterince soruşturulmaması, duruşmaların uzun sürmesi ve zamanaşımı nedeniyle düşmesi, yetersiz ve indirilen cezalar Türkiye’de cezasızlığın sürmesine olanak sağlayan unsurlar. Uluslararası Af Örgütü 26 Eylül 2004 tarihinde Mecliste onaylanan yeni Ceza Yasasında işkence suçunun, uluslararası hukukta yer aldığı biçimine daha yakın bir biçimde yeniden tanımlandığına, işkenceden suçlu bulunanlara daha ağır cezalar içerdiğine ve bu tür suçlarda zaman aşımı süresini uzattığına dikkat çeker. Ancak, yukarıda sözü edilen davalar ışığında örgüt işkence davalarının zaman aşımı nedeniyle hala düşürülebileceğinden kaygı duymaktadır ve işkencenin genel uluslararası hukuktaki mutlak norm statüsünün işkence suçu için zaman aşımının olmayacağı gerçeğinin altını çizer. En önemlisi, 1990lı yılların sonlarında İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesinde işkence ve kötü muamele yapıldığına dair ısrarlı şikayetler ve bunların aynı kişilerce yapıldığı iddiaları, işkence ve kötü muamele ile ilgili soruşturma altında bulunan polis memurları ve jandarmanın aktif görevden alınması ve suçlu bulundukları takdirde işten çıkarılmalarının neden gerekli olduğunu göstermektedir. Yukarıda sözü edilen davalarda verilen cezalar hükümlü polis memurlarının kamu hizmetinden kısa süreler için (üç yıl gibi) muaf tutmuş olsa da, bunlar çok geç gerçekleşti. UAÖ, işkence ve kötü muamele davalarında amirlerin rol ve sorumluluklarının da incelenmesi gerektiğine inanmaktadır. ******************************************* * Dünyada 639 milyon hafif silah var-10 kişiye bir silah düşüyor. Bunlar en az 98 ülkede bulunan binin üzerindeki şirket tarafından üretiliyor. * Her yıl yarım milyondan fazla insan konvansiyonel silahlarla öldürülüyor - dakikada bir kişi * Daha sıkı bir uluslararası silah denetimi için destek verin. Yüzünüzü 1.000.000 yüz dilekçesine ekleyin. http://www.amnesty-turkiye.org/silahdenetimi
-
İŞKENCE!nedir?İŞKENCE'siz yapamıyormuyuz?
TİHV: Sistematik işkence hâlâ var "İşkence, 2004'te de, sistematik bir biçimde, polis, jandarma ve özel timler tarafından sorgulama merkezleri ve diğer alanlarda uygulandı. TİHV'in tedavi hizmeti sunduğu 918 kişinin 337'si işkence gördüğünü beyan ettti. Beş kişi de gözaltında yaşamını yitirdi." Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Yavuz Önen, çıkarılan bütün yasalara karşın işkencenin sürdüğünü, yargısız infazların kaygı verici bir artış gösterdiğini ileri sürdü. Önen, Türkiye'nin 2004 yılı insan hakları karnesini şöyle özetledi: "İşkence, 2004'te de, sistematik bir biçimde, polis, jandarma ve özel timler tarafından sorgulama merkezleri ve diğer alanlarda uygulandı. TİHV'in tedavi hizmeti sunduğu 918 kişinin 337'si işkence gördüğünü beyan ettti. Beş kişi de gözaltında yaşamını yitirdi. İşkencenin önlenmesine yönelik değişiklikler olumlu olmakla birlikte yasalarda daha fazla temizliğe gidilmeli. Kürt sorununun çözümünde işlevli olacak bir bölgesel demokratikleşme ve kalkınma planının hazırlanması beklentisi, hükümet tarafından ciddiye alınmadı. Terör ve terörle mücadeleden doğan zararların karşılanması için yönetmelik çıkarıldı, ancak birçok zarar kapsam dışı bırakılırken, zarar tespit komisyonlarında sivil örgütler dışlandı."
-
İŞKENCE!nedir?İŞKENCE'siz yapamıyormuyuz?
İşkenceyi Önlemek İçin Denetim Yokİnsan Hakları İzleme Örgütü Avrupa ve Asya Bölümü Sorumlusu Jonathan Sugden, gözaltında işkenceyi önlemek için karakolların denetimi konusunda Eylül ayında önerdikleri modelin uygulanması için henüz hiçbir gelişme kaydedilmediğini söyledi. Yıldız SAMER İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW, Human Rights Watch) Avrupa ve Asya Bölümü Sorumlusu Jonathan Sugden, gözaltında işkence ve kötü muamelenin önlenmesi için Eylül ayında hazırladıkları raporda ve yayımladıkları basın açıklamasında yer alan temel önlemlere ilişkin Türkiye'deki yetkililerden henüz resmi bir yanıt alamadıklarını söyledi. bianet'in sorularını yanıtlayan Sugden, HRW'nin 6 Ekim AB İlerleme Raporu öncesinde "Türkiye'de Gözaltında İşkenceye Son Verilmesi: Çözümleme ve Öneriler" başlıklı rapor çerçevesinde önerdikleri ve kolaylıkla uygulamaya konulabilecek üç basit önlem konusunda iki kere, özel olarak Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığına (BİHB) mektup gönderdiğini anlattı. "Elektronik posta ile gayrı resmi biçimde bir kez birime, bir kez de BİHB Başkanı Vahit Bıçak'a bu konuda bir şeyler yapılıyor mu diye sordum, ama bir cevap alamadım" diyen Sugden, "Daha sonra İçişleri Bakanlığı'ndaki bir görevli ile de görüşerek kendisine bu önerileri uygulamaya geçirmenin önemini ve kolayca uygulanabilecek, maliyeti sıfır olan önlemler olduğunu anlattım; ancak onlar da umut verici bir şey söylemediler" diye konuştu. Gözaltında İşkenceye Son Verilmesi: Çözümleme ve Öneriler İnsan Hakları İzleme Örgütü, 22 Eylül 2004 tarihli "Türkiye'de Gözaltında İşkenceye Son Verilmesi: Çözümleme ve Öneriler" başlıklı raporunda polis karakollarının kamu denetimine açılmasını sağlamak amacıyla bağımsız gözlemcilerin gözaltı birimlerini aniden ziyaretleri gibi adımlar atılabileceğini ve bunu kolaylıkla uygulamanın mümkün olduğunu belirtmişti. Raporla ilgili yayımlanan brifingde İşkenceye Karşı Birleşmiş Milletler Komitesi ile Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi'nin tavsiyelerini yansıtan 3 temel öneri şunları kapsıyor: * Savcı ve valilerin polis karakolları üzerindeki denetim yöntemleri ve araştırma sonuçları kamuoyuna açıklanmalıdır. * Varolan yerel insan hakları kurullarına katılan Baro ve Tabipler Odası temsilcilerinin, bağımsız gözlemci olarak polis karakollarına haber vermeden ziyaretlerde bulunabilmeleri desteklenmelidir. * Hükümete ve sivil toplum kuruluşlarına bildirilen işkence iddialarına bakanlık seviyesinde idari bir tepki olarak, Ankara, söz konusu polis birimlerine müfettiş göndermeli, polislerin ilgili yasaları, yönetmelik ve genelgeleri uygulayıp uygulamadığını sorgulayıp gereken tedbirleri alarak, bu konuda ilerleme sağlamalıdır. İnsan Hakları İzleme Örgütü, raporunda "Adalet ve İçişleri Bakanlıkları bu önlemleri kısa sürede pratiğe geçirirse, yasalara daha iyi bir uyum birkaç hafta içinde gerçekleşecektir" diyor. Türkiye turu Konuyla ilgili olarak ve gayrı resmi biçimde Hani Kaymakamı ile Hazro Jandarma Komutanı ve Emniyet Müdürü ile görüştüğünü söyleyen Jonathan Sugden görüşmelerini şöyle özetledi: "İlçe İnsan Hakları Kurullarına denetim imkanı yaratılmasının iyi olacağını anlattım. Ama görevli emniyet amiri, 'bu kurulların böyle bir şey yapmasının pek fazla bir faydası yok; çünkü bugünlerde gözaltında kalan yok, olay yok, kesinlikle işkence vakası sözkonusu değil. Bu denetimin pek faydası yok' dedi. " Sugden, istenilenin de bu olduğunu belirterek "Altı ayda bir karakollara yapılacak ani ziyaretlerde herşeyin yolunda gittiği tespit edilirse o zaman işkence iddiası da kalmaz. O zaman neden yapılmasın?" diye konuştu. Bingöl Valisi'nden randevu isteyen ancak kendisiyle görüşemeyen Sugden, Bingöl ve Diyarbakır Baro Başkanları ile yaptığı görüşmelerde Baro Başkanlarından öneriye olumlu yanıt aldı: "Bingöl Baro Başkanı 'evet biz de bunu yapmak istiyoruz; daha önce bu konuda bir öneride bulunmuştum; ama olumlu veya olumsuz bir yanıt gelmediği' dedi. Diyarbakır Baro Başkanı da bu konuda bir girişimde bulunacağını belirtti." Şimdilik somut bir girişim yok Sugden, "Ancak şimdilik elle tutulur bir gelişme yok. Aslında istediğim, 17 Aralık'tan önce 20 il ve ilçede önerdiğimiz şekilde ziyaretler yapılmasıydı. Bir tanesi bile henüz gerçekleşmedi" dedi. Sugden, İl ve İlçe İnsan Hakları Kurullarının karakol denetleme hakkı olduğunu, ancak bu konuda kendilerine başvuru ve şikayet olursa harekete geçme eğilimlerine dikkati çekerek, bazı olaylarda da kurulların işkenceyi tespit edebilme yeterliliği bulunmadığını kaydetti. "Kurulun işleyiş sorunlarından biri şikayet ve başvuru üzerine harekete geçmesi" diyen Sugden, "Kurullar bu denetleme yetkisini programlı veya spontane biçimde uygulamalı; örneğin karakolları aniden, geceleyin ziyaret etmeliler ve bu bir an önce uygulanmalı" dedi.
-
İŞKENCE!nedir?İŞKENCE'siz yapamıyormuyuz?
TECRİT.. HAPİSHANELERDE HAK İHLALERİ TECRİTLE, BASKI DAYAK VE İSKENCEYLE SÜRÜYOR! 1 Haziran'da uygulamaya konan yeni Ceza İnfaz Kanunu ile birlikte F-tipi hapishanelerde tecrit ağırlaştırıldı. Siyasi iktidar 5 yıldır evlatlarımızı tek ve üç kişilik hücrelerde tutarak yalnızlaştırmaya çalıştı. Onları bizden, arkadaşlarından ayırmayı yeterli görmedi. Hapishanelerde birbirleriyle haberleşmelerini engellemeye çalıştı. Birbirlerinin ihtiyacına yardımcı olmalarını engellemek için hapishane duvarlarının üzerini jiletli tellerle ördü. Bir avuç gökyüzü hakkı da böylece gasp edildi. Son üç ayda ise devrimci tutsakların haberleşme ve yayın alma hakları önündeki engeller dağ gibi büyüdü. Artık mektuplarını göndermeye çalıştıkları için dahi soruşturmalara uğruyorlar. Evlatlarımızın her türlü hakları, talepleri keyfilikle engelleniyor. Bu keyfi uygulamalara karşı yaptıkları suç duyuruları görmezden geliniyor. Uğradıkları saldırılar karşısında hapishane idareleri hakkında açılan soruşturmalara takipsizlik kararı veriliyor. Hiçbir açıklama yapılmadan, gece yarıları hücrelerine operasyonlar düzenlenerek, işkenceyle sürgün sevke başka bir hapishaneye gönderiliyorlar. Tecriti protesto amacıyla slogan attıkları için günde iki defa saldırıya maruz kalıyorlar. Artık hapishanelerde türkü söylemek yasak! Türkü söylemek, gülmek, konuşmak… hepsi yasalarla engellenmiş durumda. Sözde yasal olan bu engellemelere karşı çıktıkları için üst üste ceza alıyorlar. Havalandırma kapıları kapatılarak hücre içerisinde hücre cezası çekiyorlar. Yaptıkları her şey, her davranışları yasalarca çezai müeyyideye tabi tutuluyor. Son üç ayda ardarda verilen mektup ve görüş yasaklarının haddi hesabı yoktur. Fiili olarak bu hakları artık gasp edilmiş durumdadır. Hapishanelerde süren tecrit bugün baskı, dayak ve işkenceyle sürmektedir. İnsanım diyen hiç kimse bu sorunlara duyarsız kalamaz. Bizler Tayad'lı Aileler olarak diyoruz ki; F-tipi hapishanelerde tecrite baskıya ve işkencelere son vermek için sizde sesinizi sesimize katın! TECRİT İŞKENCEDİR! F-TİPİ HAPİSHANELERDE, TECRİTE, İŞKENCEYE VE BASKILARA SON VERİLSİN! Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde boş pet su şişesi krizi yaşanıyor. Tutukluların cezaevi kantininden satın aldıkları içme suyu şişelerini geri almak isteyen cezaevi idaresi, önce tutuklulara “kantinden içme suyu alma yasağı” getirdi. Ardından da hücrelere, “boş pet su şişesi operasyonu” düzenledi. Su biriktirmek için kullandıkları şişelerin alınmasına karşı çıkan tutuklular jandarmanın saldırısına maruz kaldı. Bu sefer saldırılara tepki gösteren tutuklular hakkında disiplin soruşturmaları açıldı. “Bisküvilerin parçalanarak mozaik pasta yapılması”ndan “naylon bıçağın yanlışlıkla çöpe atılarak kamu malına zarar verilmesi”ne kadar, F tipi cezaevleri 7 yıldır, insan aklının sınırlarını zorlayan gerekçelerle açılan disiplin soruşturmalarına sahne oluyor. Tecrit ile sevkler sırasında yaşanan fiziksel işkencenin devam ettiği F tipi cezaevlerinde, sık sık tutuklulara uygulanan disiplin cezaları ise, tutuklulara ikinci bir ceza oluyor.
-
İŞKENCE!nedir?İŞKENCE'siz yapamıyormuyuz?
Kürkçüler E Tipi Cezaevi’nde tutulan Gazeteci Nesrin Yazar’ı ziyaret eden annesinin koluna ‘Önce Vatan’ yazılı damga vuruldu. Uygulamaya tepki gösteren Yazar, damgayı silmemesi için gardiyanların tehditlerine maruz kaldı. Uygulama, Nazi Almanya’sında Yahudilere getirilen damga zorunluluğunu hatırlattı. Siyasi tutuklu ve hükümlüleri ziyaret eden yakınlarının kollarına vurulan “terör” veya “siyasi” yazılı damganın ardından şimdi de “Önce Vatan” yazılı damga kullanılmaya başlandı. Mersin’de 15 Şubat tarihinde haber takip ettiği sırada gözaltına alınarak tutuklanan DİHA Muhabiri Nesrin Yazar’ı Kürkçüler E Tipi Cezaevi’nde ziyarete giden 55 yaşındaki annesi Ayşe Yazar’ın koluna “Önce Vatan” ve “Görülmüştür” yazılı damgalar vuruldu. Gardiyanlardan tehdit Uygulamaya tepki gösteren Yazar, İnsan Hakları Derneği (İHD) Adana Şubesi’ne başvurarak, hukuki yardım talep etti. Böyle bir uygulamayla ilk kez karşılaştığını belirten Yazar, “Onur kırıcı bir uygulamaydı. Bu damgayı diğer hükümlü ve tutuklu ailelerine de vurdular” dedi. Yazar, kolundaki damgayı silmemesi için gardiyanların tehditlerine de maruz kaldığını iddia ederek, “Ziyaretçi 2 kişi, kolundaki damgayı silince gardiyanların baskısına maruz kaldı ve uzun bir süre cezaevinde bekletildi” diye konuştu. Keyfi uygulamalar Cezaevindeki keyfi uygulamaların damgayla sınırlı kalmadığına dikkat çeken Yazar, dakikalarca görüş kabininde bekletilmesine rağmen kızının getirilmediğini belirterek, “Herkesin görüşeceği kişi gelirken, Nesrin’i getirmediler. Oradaki kadın gardiyana ‘Neden Nesrin’i getirmiyorsunuz, 15 dakika oldu burada bekliyorum’ dedim. O da ‘Bekle gelir, onları ayrı getiriyoruz’ diyerek beni tersledi” dedi. Yazar ayrıca, cezaevinde kalan tutukluların da hakaret ve tehditlere maruz kaldığını, mektup, telefon ve gazete yasağı getirildiğini, koğuş kapılarının saat 20.00 yerine 19.00’da kapatılmaya başlandığını da aktardı. Sincan Kadın Cezaevi'nde işkence ve taciz iddiası İnsan Hakları Derneği (İHD), Ulucanlar Cezaevi'nden Sincan Kadın Kapalı Cezaevi'ne sevk edilen bazı kadın tutuklulara sistematik işkence yapıldığını ve kadınların tacize uğradığını ileri sürdü. İHD Ankara Şubesi ve Çağdaş Hukukçular Derneğinin, dün kamuoyuna açıkladığı raporda yer alan iddialar şöyle: 18 Ağustos'ta ziyaret edilen tutuklu Nilüfer Şahin'in vücudunda sol kol dirsek hizasında çürükler ve vücudunun çeşitli yerlerinde morartılar tespit edildi. Sincan Nöbetçi Savcılığı'na yapılan şikâyet dilekçesi ve doktora çıkma talepleri reddedildi. Üç kadın tutuklu sevk sırasında anüs ve aramasına maruz kaldı. "Düzeni kontrol edeceğiz" diye keyfi biçimde hücrelere girildi. Sıcak su verilmiyor, içme suyu paslı ve kirli. Tek gün açık olan kantinden alınan sular bittiği takdirde kadınlar susuz kalıyor. Dilekçe ve suç duyuruları için sayı numarası verilmiyor, acil dilekçeler dahi idari görevlilerce alınmıyor. Koridordaki hoparlörlerden bilinçli seçilmiş müzikler dinletiliyor. Tüm siyasi tutuklu ve hükümlülerin tesadüfen aynı anda ışık söndürmelerine karşı "Eylem mi yapıyorsunuz" iddiasıyla tutanak tutuldu. Tutuklulardan Figen Çağrı'nın beş günlük hücre cezasından dönüşünde eşyaları verilmedi. Kadınların ortak kullanım alanlarında akustik bir ses düzeneği var ve ses yayılması sonucu konuşanlar birbirini algılayamıyor.
-
İŞKENCE!nedir?İŞKENCE'siz yapamıyormuyuz?
Vurma ogluma.. vurma kizima.. Sorgusuz sualsiz neden vurursun oglumu kizimi? Sucu nedirki demir kelepceler takarsin koluna Hirsizlikmi yapti,yolsuzlukmu yapti,memleketinimi satti? Sucu nedirki vurur durursun cenderme oglum baglamissin ellerini kollarini Bicare olduklarini görürsün sana birsey demedilerki niye hemen kabarirsin kabarip oglumu kizimi haksiz yere döversin niye kizginliga gelip onlara söversin? Anlatirmisin bana cenderme oglum siz bu mazlumlardan ne istersiniz? Fikrini söylemek sucmudur? Özgürlük istemek sucmudur? Insanca esitce yasamak sucmudur? Ayirim kayirim yapmadan herkese adalet herkese demokrasi istemek sucmudur? Inanc yada inancsiz olmak sucmudur?s oygunculari,vurgunculari insanlari ikiye ayiran topal ayilari,fakirden alip kendi cebini dolduran emmi dayilari adalet önünde yargilayin demek sucmudur?askin kitabini yolun kitabini okumak sucmudur?özgürlük türküsünü söylemek sucmudur?dostuna yoldasina ask ile selam vermek sucmudur? Hele bir düsün tasin cenderme oglum inceden ince onlar her ne kadar sucluysa sana göre ama insandir önce varmi doga kanununda böyle iskence bak ne yapmis ne etmis hic soruyormusun? Sende cok iyi biliyorsunki onlar sucsuzdur bunu görüyorsun kimden emir aldin böyle acimasiz vuruyorsun? Deli dervis der ya cenderme oglum insan dedigin hic böyle zalim olurmu?onlar insan sende insansan eger peki hic böyle insanlik disi zulüm olurmu? yasamak hakki her insanin hakki hic ceza iskence ve ölüm olurmu? Deli dervis.. İnsanın onuruna ve bedenine yapılan bu büyük saldırıyı "İŞKENCEYİ" mazur gösteren zihniyetler ve bu konuyu gizleyenler,yazmayanlar,susanlar zihniyeti bizden olamaz.Suçu ne olursa olsun insana işkence ve eziyet edilemez.Eğer işkenceciler bu kadar rahat ve bu kadar pervasızlaşırlarsa bilinizki işkence görenler ve onun gibilerin ayrışmaları ve birbirlerine hasımlıkları çoğalmış demektir.Birbirine hasımhane tutum için çaba harcamak yerine her ilerici ve insancıl düşünceyi yada düşünenleri eklemleyip çoğalmadıkça,Anadolu insanının insani tüm değerlerini sentezleyip birleşmedikçe bu ve benzeri olayların ardı kesilemez. “Ben, manevi miras olarak hiç bir ayet, hiç bir dogma, hiç bir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında, belki gayelere tamamen eremediğimizi, fakat asla ödün vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkar etmek olur. Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.” M.Kemal ATATÜRK
-
İŞKENCE!nedir?İŞKENCE'siz yapamıyormuyuz?
59- İhmalîdavranışla insan öldürülebilir mi? Evet. Bıçaklanan birine yardım etmeyen veya plajda boğulmak üzere olan çocuğa yardım etmeyen kimse ihmalî hareketiyle bu kişilerin ölümüne yol açmıştır. Ancak kanunumuz her yardım etmeyenin öldürme suçundan sorumlu tutulmasını doğru bulmamış, bu nedenle ancak hukuksal olarak hareket etmekle, yardım etmekle yükümlü olanların meydana gelen neticeden sorumlu tutulmasını benimsemiştir. Kamu görevi veya sözleşme Peki hukuken harekete geçmekle, yardım etmekle yükümlü olanlar kimlerdir? Kanunumuza göre öncelikle bir kanun yardım etmek yükümlülüğü getirebilir. Örneğin Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu polise vatandaşın canını, ırzını ve malını koruma yükümlülüğü getirmektedir. Dolayısıyla bu tür durumlarda yardım etmeyen polis meydana gelen neticeden sorumlu olacaktır. Keza Medeni Kanun anne-babaya, eşlere yardım yükümlülüğü getirir. Çocuğu boğulurken seyirci kalan anne veya baba; eşi suda çırpınırken yardım etmeyen koca, meydana gelen neticeden dolayı cezalandırılır. İkinci olarak bir sözleşme ile de yükümlülük yüklenebilir. Örneğin, plajdaki cankurtaran; çocuğa bakan bakıcı vs. de sözleşme ile yükümlülük üstlenmişlerdir. Plajdaki cankurtaranın boğulanlara yardım etmemesi; çocuk bakıcısının çocuğu ocağın üzerinde kaynayan suya doğru giderken engellememesi halinde sorumlu olacakları açıktır. Tehlikeyi yaratanın görevi Son olarak önceden yapılan yükümlülüğe aykırı tehlikeli bir hareket de kişiyi meydana gelen neticeyi engellemekle yükümlü kılabilir. Örneğin, arabasıyla yanlışlıkla çarptığı bir kimseye yardım etmeyip, hastaneye götürmeyen kişi meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulacaktır (md. 83). Burada akla şöyle bir soru gelmektedir. Bir neticeyi önlemek konusunda hukuksal yükümlülüğü olmayan kişi, tehlikede olan birine yardım etmediği takdirde cezalandırılamayacak mıdır? Kanunumuz bunu da düzenler. Hukuksal yükümlülüğü olan kimseler yardım etmedikleri takdirde öldürme veya yaralama suçundan sorumlu tutulurken; hukuksal yükümlülüğü olmayan kimselerin yardım etmemesi durumunda 'yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi' suçu (md. 98) oluşacaktır. Örneğin bir trafik kazasını görüp de olay yerinde durup yardım etmeyen veya durumu yetkili mercilere bildirmeyen diğer araç sürücüleri bu madde hükmüne göre bir yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılacaktır. Bir kimsenin ihmalinden ötürü sorumlu tutulabilmesi için hareket olanağının bulunması gerekir. Örneğin, boğulmakta olan birisine yardım etmeyen kimse yüzme bilmiyorsa, yardım etmemekden dolayı cezalandırılamaz, doğal olarak. 60- İntihar suç mudur? Hayır. İntihar etmek veya intihara teşebbüs suç değil. Ancak başkasını intihara azmettirmek, teşvik etmek veya başkasının intiharına yardım suç. Bir kimse hastalığı dolayısıyla çektiği ıstıraplar dolayısıyla yardım istese dahi, bu kişinin intiharına yardım suçtur (md. 84). Kanunumuzda yeni getirilen bir hüküm de, başkalarını alenen intihara teşvik etmeyi cezalandırmaktadır. Örneğin satanistler gibi grupların aleni olarak intihara teşvik etmeleri, yardım veya azmettirme olmasa dahi yaptırım altına alınmıştır. 61- Bırakılan, 'İntiharımdan şunlar sorumlu' yazısı, suçlanan kişilere ceza gerektirir mi? Kural olarak hayır. Bir kimse serbest iradesiyle intihar etmişse, intiharına neden olanlar, intiharı teşvik etmedikçe, intihar kararını kuvvetlendirmedikçe veya intihara yardım etmedikçe sorumlu tutulamazlar. Bir kimsenin başkalarına kızarak intihar etmesi durumunda, kızdığı kimselere yüklenecek bir sorumluluk yoktur. 62- "Sevdiğime vermezseniz intihar ederim" dedi, etti, kimler sorumlu? Bir kızın erkek arkadaşını terk etmesi sonucunda, terk edilmesine üzülerek erkeğin intihar etmesi; ya da kızın, beni sevdiğime vermezseniz intihar ederim deyip de intihar etmesi hallerinde de cevap yukarıdaki soruya verilen cevapla aynıdır. Bu tip hallerde, erkek arkadaşını terk eden kızın, kızı sevdiğine vermeyen anne-babanın kural olarak cezalandırılması söz konusu olmaz. 63- İntihar etmek isteyene 'Atla, atla' diye bağırmak suç mu? Bir kimseyi intihara teşvik etmek yeni Türk Ceza Kanunu'na göre suç sayılmıştır (madde 84). Ölüm orucunda kritik 'bilinç' 64- Kimse tedavisi için zorlanamaz dedik, peki cezaevlerindeki açlık grevleri? Kural bu olmakla beraber anayasamız, kanunda yazılı hallerde kişinin vücut bütünlüğüne dokunulabileceğini açıklamaktadır (md. 17). Bu çerçevede Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 82. maddesi, hükümlünün kendisine verilen yiyecek ve içecekleri reddetmesi durumunda öncelikle bunun sonuçları hakkında bilgilendirileceği, bundan sonuç alınamaması halinde ise kurum hekimince belirlenen rejime göre beslenmelerine başlanacağını; bu hükümlülerden hayati tehlikeye girdiği veya bilincinin bozulduğu hekim tarafından belirlenenler hakkında, isteklerine bakılmaksızın muayene, tedavi ve beslenme gibi tedbirlerin alınacağını hükme bağlamaktadır (md. 82). Ancak, kanımca, bu olması gereken hukuk açısından doğru değildir. Herkesin kendi geleceğini belirleme hakkı vardır. Eğer bir örgüt baskısı vs. olmadan açlık grevi yapılıyorsa, bu bir haktır ve kişi zorla beslenemez. Çünkü tıbbi müdahale bakımından aslolan kişinin rızasıdır. Fakat kişi artık rıza beyan edemeyecek bir safhaya geldiği takdirde, bu andan itibaren müdahale edilebilir. 'Topuktan vurma' için artık özel madde var 65- 'Topuktan vurma' diye ünlenen saldırganlığın ayrı cezası var mıdır? Türk Ceza Kanunu'nun 106/3. fıkrasına göre, tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, tehdit suçunun dışında ayrıca bu suçlardan dolayı da ceza verilecektir. Böylece aslında tehdit amacına yönelik olarak bir kimsenin ayağından kurşunlanması veya malına zarar verilmesi gibi eylemler yapıldığında, fail sadece yaralama veya mala zarar verme suçundan dolayı değil, ayrıca tehdit suçundan dolayı da cezalandırılacaktır. 66- Eşini zorla tutanlara daha ağır cezalar mı var? Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilirken; eşin, çocuğun, anne-babanın zorla tutulması veya cinsel amaçla bir kimsenin hapsedilmesi veya kaçırılması durumlarında ceza artırılacak (md. 109). İşkenceyi görmemek suç 67- Hilkat garibesini öldürmek suç mudur? Bir insandan canlı doğan her varlık insandır ve bunu öldürmek insan öldürme suçunu oluşturur. Yaşama kabiliyeti olmasa da böyle bir bebeği öldürmek suç. 68- Anne karnındaki bebeği düşürtmek 'öldürme' suçu mu? Hayır. Anne karnındaki bebeği düşürme durumunda, öldürme değil, çocuk düşürme veya düşürtme suçu söz konusu olabilir. Öldürme suçunun oluşabilmesi için ceninin doğması ve en azından bir kere nefes alması gerekmektedir. Ancak bu andan sonra cenin insan olmaktadır. 69- Gayrimeşru bebeği öldüren anneye indirim var mı? Eski ceza kanunumuz, namusunu kurtarmak amacıyla yeni doğmuş çocuğunu öldüren annenin cezasında indirim öngörmekteydi. Yeni kanun bu indirimi kaldırmış olup, aksine anne kendi çocuğunu öldürmekten dolayı normal bir kimseyi öldürmeye nazaran daha ağır ceza alacaktır. Bu düzenleme isabetlidir, doğum kontrol yöntemi kullanmayan ya da ilk 10 haftalık gebeliği yasal sınırları içinde sonlandırmayan ya da 10 haftadan sonra da insan öldürmeye nazaran daha az cezayı gerektiren çocuk düşürme suçunu işlemeyen bir annenin, çocuğun doğmasını bekleyip de ondan sonra öldürmesi halinde cezasının indirilmesinde haklı bir neden yoktur. 70- Çocuk düşürmek suç mudur? Kanun çocuk 10 haftalık oluncaya kadar kadının rızasıyla çocuğunun alınmasına olanak tanır. 10 haftadan sonra bir çocuğun alınması ancak tıbbi bir zorunluluğun varlığı halinde yasal olacak, aksi takdirde cezalandırılacaktır. Yeni kanun yeni bir hüküm de getirmiştir: Kadının mağduru olduğu bir suç sonucu gebe kalması halinde, süresi 20 haftaya kadar olan gebelikler kadının rızası olmak ve uzman hekimler tarafından hastane ortamında sona erdirilmek kaydıyla cezalandırılmayacaktır (md. 99). Bu suretle, tecavüze uğrayan kadına bebeğini aldırmak için daha geniş bir imkân tanınmıştır. 71- İşkenceyi yapan bulunamazsa kimse ceza almaz mı? Bu, suçun ihmalî davranışla işlenmesidir. Böylece örneğin bir karakolda işkence yapılırken seyirci kalan polis memurları da ihmali hareketleri dolayısıyla sorumlu tutulabilecekler, bir yerde işkence yapıldığında, kimin yaptığı ispat edilemese bile, görevli polis memur ve amirleri, ihmallerinden ötürü cezalandırılabilecek (md. 94). 72- 'Eziyet etmek' suç mudur? Yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz gibi eylemlerin sistematik bir şekilde ve süreklilik arz eder şekilde işlenmesi, yeni bir suç tipi olarak 'eziyet' suçuna vücut vermektedir (md. 96). 73- Cinsel saldırı suçu nedir? 'Irza tecavüz' suçunun adı artık 'cinsel saldırı' suçudur. Suç, dokunma, okşama, otobüste, dolmuşta veya kalabalık yerlerde kadınları (ve elbette erkekleri de) sıkıştırmak gibi vücut dokunulmazlığını ihlal eden hareketlerle yapılabileceği gibi; vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle de işlenebilecek. Bu ikinci halde, faile daha ağır bir ceza verilecektir. Kadınlar da fail olabilir! Bu suç bakımından eski Türk Ceza Kanunu'na göre en önemli fark şudur: Eski kanuna göre bu suçun sadece erkekler tarafından işlenebileceği kabul edilirken, yeni kanunumuza göre bu suçun faili hem erkekler hem de kadınlar olabilmektedir. Yine eski kanun örneğin oral ilişkiyi 'ırza tasaddi' olarak değerlendirerek daha hafif cezalandırırken, yeni kanunumuz oral ilişkiyi de cinsel saldırı suçu olarak kabul etmektedir. Ayrıca oral, anal ya da cisim sokulması da cinsel saldırı suçunu oluşturacaktır. Suçun mutlaka karşı cinse karşı işlenmesi gerekmemekte, aynı cinsler arasında da bu suç işlenebilmektedir. Dolayısıyla hemcinsler veya karşı cinsler arasındaki anal ilişki de cinsel saldırı suçunun kapsamına girmektedir. Cinsel suçlarda yenilik çok Yeni kanunun bu konuda getirdiği önemli bir hüküm de, evlilik içi zorla cinsel ilişkilerin de cinsel saldırı suçu olarak kabul edilmesidir. Bu takdirde fail 7 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılabilecektir. Ancak bu suçun eşe karşı işlenmesi halinde, soruşturma ve kovuşturma yapılması mağdur eşin şikâyetine bağlı kılınmıştır (md. 102). 75- Reşit olmayanlarla cinsel ilişki nasıl düzenlenmiştir? Yeni kanunun 104. maddesine göre 15 yaşını bitirmiş çocukla rızasıyla cinsel ilişkide bulunan kimse altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacaktır. Burada, cinsel ilişkiye girenlerin ikisinin de 15 yaşından büyük ve fakat 18'den küçük olmaları halinde fail ve mağdurun kim olduğunu tespit bakımından ortaya bir sorun çıkar. Hüküm hatalıdır. Uygulamada daima erkek çocukların fail, kızların ise mağdur sayılmaları gibi sakıncalı bir sonuca yol açabilecektir. Ayrıca verdiğim örnekte fail ve mağdur belirsiz olduğundan, şikâyet hakkını kimin kullanacağı da belirsiz. Failin mağdurdan beş yaştan daha büyük olması durumunda, failin cezasının iki kat artırılacağı öngörülmüştür. 76- Kanunumuzda ensest suçu var mı? Ensest suçu birçok Batılı ülkelerden farklı olarak kanunumuzda düzenlenmemiştir. Bunun sonucu olarak reşit çocuklarıyla rızalarıyla ilişkide bulunan anne veya baba (veya diğer yakınlar) cezalandırılamaz. Reşit çocuklarıyla zorla ilişkiye giren anne-babaya ise normal kimselere nazaran daha ağır bir ceza verilir (md. 102/3-c). Ancak ensest suçunun düzenlenmemiş bulunması, 15-18 yaş arasındaki çocuklarıyla rızasıyla da olsa ilişkiye giren anne veya babanın cezalandırılmasına engel değildir. Ayrıca bu durumda 'reşit olmayanla cinsel ilişki' suçunu oluşturan bu eylemden dolayı ebeveynin cezası iki kat artırılacaktır (md. 104). 15- 18 yaş arasındaki çocuğuyla zorla veya hile veya tehdit veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak ilişki kuran ebeveyn ise 'cinsel istismar' suçundan dolayı cezalandırılır ve başka bir kimseye nazaran ebeveyne daha ağır bir ceza verilir (md. 103). 15 yaşından küçükler bakımından ise, bunların rızası da olsa suç 'cinsel saldırı' suçu olarak kabul edilir ve normalde 8 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası anne veya baba bakımından yarı oranında artırılarak uygulanır. Bu ağırlaştırıcı neden üvey baba, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, sağlık hizmeti veren vb. kimseler bakımından da uygulanır. 15 yaşından küçükler ile cebir veya tehdit kullanılarak cinsel ilişki kurulması halinde ceza tekrar yarı oranında artırılacaktır. Suç sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması durumunda verilecek hapis cezası 15 yıldan az olamayacaktır (md. 103). 77- Halk arasında 'cinsel taciz' denilen şey kanunda farklı mı düzenlendi? Bir kimseye dokunmak veya cinsel ilişki kurmak şeklindeki hareketler cinsel saldırı suçunu oluştururken, bir kimseye dokunmaksızın cinsel amaçlı olarak taciz edilmesi cinsel taciz suçunu oluşturmaktadır. Böylece bu suçun genellikle laf atma şeklinde işleneceği anlaşılmaktadır. Kanun bu durumda faile üç aydan iki yıla kadar hapis cezası veya adli para cezası verilmesini öngörmüş bulunmaktadır. Erkeklere de laf atılması durumunda faile aynı ceza uygulanacak. İşyerinde taciz: Bu suçun hiyerarşi veya hizmet ilişkisinden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle ya da aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlenmesi durumunda, ceza artırılacak; bu fiil nedeniyle mağdur işi terk etmek mecburiyetinde kalmış ise, verilecek ceza bir yıldan az olamayacaktır (md. 105). Böylece patron ya da yöneticinin çalışanlarını taciz etmesi, aynı işyerinde çalışanların birbirine yönelik tacizleri durumunda ceza artırılacaktır. Ayrıca eğitim ve öğretim ilişkisinden ya da aile içi ilişkiden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanılarak bu suç işlendiği takdirde de ceza artırılacaktır.
-
Küba
Küba hakında bazı notlar............... 1) Kuba'ya uyguladigi ambargo sebebi ile, ABD'nin her sene $1,18 milyardan oldugu, ve 17.000 is imkaninin da acilmadigi tahmin ediliyor. 2) BM'nin 2002 Insani Gelismislik Index'ine gore, Kuba'da her 1.000 kisiden sadece 1'i cep telefonu abonesi iken; dogumlarin % 100'u profesyonel saglik elemanlari esliginde gerceklesiyor. 3) Dunyada 400 milyondan fazla kadinin okuma yazma bilmedigi tahmin ediliyor, fakat bunlarin hicbiri Kubali degil. 4) ABD hukumeti, Kubalilara Kuba hukumeti karsiti yayin yapmak icin olusturdugu "Radyo Marti" ve "TV Marti" projelerine her yil yaklasik $26 milyon harciyor. Radyo dinlenebilse bile, TV yayinlari Kuba hukumetinin engelleme teknolojisine takiliyor ve izlenemiyor. 5) Sovyet yardiminin kesildigi donem "Special period" ilan edilmis; 1990 - 1995 arasinda bu ozel donemin en yogun gunlerinde her yetiskin Kubali ortalama 2,5 ila 9 kilo kaybetmis. 6) Kubada inek oldurmek buyuk suc; cunku hukumet etlerini dolar restaurantlarinda (daha cok turistlere) satiyor, sutu ise her ay duzenli olarak hamileler ve bebekli ailelere dagitilmak icin ayriliyor. 6) Kuba purolari hakkinda cok detayli bir site: www.habanos.com 7) Kubanin ulusal Rom'u Havana Club hakkinda bilgiler, veya Rom'la yapabileceginiz kokteyller icin: www.havanaclubfoundation.com 8) Internetteki en zengin Kuba muzigi koleksiyonundan -pek ucuza- siparis vermek icin: www.discuba.com
-
Küba
Sağlık sistemi hakkında bilgi ................. Küba'nın Ankara Büyükelçisi Ernesto Gomes Abascal, ülkesinde sağlık giderleri için kullanılan parayı harcama olarak değil, yatırım olarak gördüklerini belirterek, "Çok lüks yaşamıyoruz, caddelerimizde lüks arabalar göremezsiniz. Ama eğitim görmemiş bir tek çocuğumuz da yok" dedi. Büyükelçi Abascal, Tabip Odası'nın davetlisi olarak geldiği Eskişehir'de, Büyükşehir Belediyesi Turgut Özakman Toplantı Salonu'nda düzenlenen konferansta, ülkesindeki sağlık sistemi hakkında bilgi verdi. Ülkesinde bütçenin yüzde 13'ünün sağlık giderlerine harcandığını ifade eden Ernesto Gomes Abascal, "Bu bir harcama değil, yatırımdır. Sağlıklı insan, her şeyin en iyisini yapmaya hazır olan insandır. Sağlık konusunda halkın da desteğine başvuruyoruz. Bu konuda eğitimler veriyoruz, kan bağışı ve aşı kampanyaları düzenliyoruz. Aile hekimliği ile doktorlar ve hastaların sürekli iletişim halinde olmasını sağlıyoruz. Doktorlar, hastalarının önceki hastalıklarını bildikleri için daha doğru muayene yapıyorlar. Aile hekimliği ile nüfusun yüzde 98.3'üne ulaşıyoruz. 'Kendi evinde hastane', yeni tesis edilen bir anlayıştır. Bazı hastalar, evinde tedavi edilmektedir ve bu şekilde poliklinik ve hastanelerin üzerindeki yük, büyük miktarda hafifletildi" diye konuştu. Büyükelçi Abascal, sağlık giderlerinin tamamen ücretsiz olduğu Küba'da sağlığa yıllık 8 milyar dolar ayrıldığını açıklayarak, şunları söyledi: "Çok lüks yaşamıyoruz, caddelerimizde lüks arabalar göremezsiniz. Ama, eğitim görmemiş bir tek çocuğumuzu da bulamazsınız. Yaptığımız çalışmalar, halkın sağlık ve eğitilmesine yöneliktir. Sağlık eğitimi konusunda büyük yol kat ettik. Daha önceleri sadece büyük şehirlerde hastaneler vardı. Küçük kentlere hizmet veremiyorduk. Şimdi ise ülke genelinde 249 hastane, 8 bin hekimimiz var. Her 140 vatandaşa bir doktor düşmektedir. Ülkemizde eğitim alan birçok doktor, dünyanın dört bir tarafında görev yapmaktadır. Sağlık alanında gerçekleştirilen çalışmalar sayesinde hayat ömrü erkeklerde 77, kadınlarda 78 yaş seviyesindedir. Bunu önümüzdeki 5 yıl içinde 80 yaş seviyesine çıkarmayı hedefliyoruz." Tüm bu gelişmelerin yanı sıra Amerika başta olmak üzere bazı ülkelerin ambargosuyla karşı karşıya olduklarını dile getiren Küba Büyükelçisi Ernesto Gomes Abascal, "Amerika patentli ilaçları alamıyoruz. Ülkemizin ihracatına da izin verilmiyor. Siz imal ettiğiniz bir üründe Küba nikeli kullandıysanız, Amerika bunun ihracatını engellemek için elinden gelini yapıyor" ifadesini kullandı.