Zıplanacak içerik

Yayamaz Kayımca

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Yayamaz Kayımca tarafından postalanan herşey

  1. Hımmmm bundan nefis bir haşlama olur ama düşüncesis,duygusus v.s v.s olamas
  2. Hımmmmm 1.34 boyunda 23 kg da saçları yeni yeni çıkıyooo işte böyle biri diyem düşünüyom
  3. Deger vermesini.................(falla dinliyo bana komşulayı söyledi )
  4. Azcık haklı gibi oldun valla Bursercan..ama düzelmesi lasım yakında böyle giderse hiç gelemicem Sen soguğa kayşı en dayanıklı,bagışılık kazanmış olanısın
  5. Çıkssss hiç kalmamış bu yörede oklafa Pansuman malzemesi...........
  6. Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: arman başlık Forum Oyunları
    Yaşam.............
  7. Kimsenin üzülmesini istemem..............
  8. Günlerce kitap okudugum,pc de resim çizdigim saglıklı günlerimi....
  9. Yayamaz Kayımca şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Forum Oyunları
    Çıkssss hiçte bilem kasmıyom pişt neden hala yatmadın?
  10. Tuttu............(herkese olur allam ya sankim sen demiyonmu ) Sen artıkın soguktan bıktın
  11. Bayıyda göydüm biy tıytıl Yapyak yiyiyoy kıtıy kıtıy Yeme dedim pis tıytıl Hala yiyiyoy kıtıy kıtıy................................................. Bu nasıl biy şiir daha yomantik olmamadınızmı Boşig??
  12. 4 üye bugün doğum gününü kutluyor! 376706(47), ben ve siz(32), samunlum(16), flora_enchantix(10) nice nice yıllara olsunnn
  13. Temmuzdu... bu cümleyi bir akşamüstü, bir yağmur gibi bırakıp gitmiştin yüreğime... karşı durakta bizim evin önünden geçecek olan 17.15 otobüsü vardı... koltuklarında liseli çocuklar, yaşlı kadınlar oturuyordu... yanımızdaki masadaki kız sütlü neskafe istemişti... kahverengi bir elbisesi vardı üzerinde... "seni terkediyorum"... içime sıcak bir çay gibi dökülüyordu cümlen... sen çayını karıştırıyordun... bense içimde birşeyleri birbirine... yine de gülümsemeyi seçtim... yine yakışıklıydın çünkü... kirli sakalının altında gizlediğin o tanrısal yüzün beni suskunluğuma sürüklüyordu... susuyordum... bir fincan buğusunda gizliyordum, gözümün yağmaya meyilli bulutlarını... ...temmuzdu... bir rüzgara gebeydim... seni seviyordum... "seni terkediyorum"... ilk önce dudaklarımın çatladığını hissettim... dilimin ucunda neskafemin sütsüz ayrılık tadı... seni düşündüm... gideceğini... bir daha olmayacağını... sensiz ne yapacağımı... karşıda giden otobüsü düşündüm... anneme tansiyonu yükselmeden nasıl anlatacağımı... ağlamaması gerektiğini... insanın nankörlüğü işte... düşünmemem gereken şeyleri de düşündüm... göğsündeki parfüm kokulu kıllara başımı koyup uzandığımız akşam üstlerini... bir daha olmayacağının korkusu çöktü omuzlarıma... sensiz bir sabahı nasıl bulacağımı bilmiyordum... neskafem soğuyordu... karşıda otobüs yoktu... sana bir daha dokunamamak... içime kar yağıyordu... bunu düşünmek bile beni hep üşütürdü... masalar dönüyordu... üşüdüm... başım dönüyordu... kolonya... sen... annem... dudakların... ben... tansiyon... düştüm.... ...... "seni terkediyorum"... kendime geldiğimde sen gitmiştin...annem bütün anneler gibi olgun davrandı o akşam... esmer kızını kollarının arasında sıkarak sabaha kadar ağladık... babamın yokluğunu daha iyi anlıyordum artık... erkeksiz bir evin soğukluğunu silebilmek adına çırpınışını dinledim dul kalbinin... yüzüm göğsünün sol tarafında... yüzüme dokunan saçlarındaki sıcaklıkla ısındım... seni düşündüm... kokusunun sana benzemediğini hissettim... sabahı düşündüm... sensizliği... ....... ey benim esmer yalnızlığım... hangi gül bahçesinde yitirdin kokunu... hangi bülbül anlamadı yaprağındaki acemi şehveti... ....... seni terkediyorum... insan zamanla herşeye alışıyormuş... sensizliğe de alıştım... eylüldeyim şimdi... aynı kafede... hep sütlü neskafe isteyen o kızın masasındayım... arkadaşlarım söylediğinde inanmamıştım... seni birkaç kez o sütlü neskafe içen kızla görmüşler... sütlü ******... üzerinde hala kahverengi kazağı varmış... sevgili gibi... inanmamıştım... bugün senin doğum günündü... işyerine geldim... işte o zaman gördüm... üzerinde hala kahverengi elbisesi vardı... inanmazsın; ağlamadım... kafeye geldim sonra... bizim değil de onun oturduğu masaya oturdum... belki bizim masamızda kaybettiğimiz bir şeyleri aramak için karşı masada... karşı durakta biraz sonra bizim evin önünden geçecek olan 17.15 otobüsü vardı... koltuklarında liseli gençler, yaşlı teyzeler oturuyordu... uzun uzun baktım... eylüldü... hayatımda ilk defa neskafeme süt kattım... gözlerimde yağmaya küsmüş bir bulut vardı... rüzgar kulağıma fısıldıyordu... seni terkediyorum... seni terkediyorum... (Alıntı)
  14. Geceler telaşla koşuyordu gölgeme bir gece kuşu daha uçuyordu avuçlarından yırtıyordu gecenin karanlığını baykuş sesleri arz inliyordu yıldızların aksine en sade suretini koyup çıkınıma /sırtıma atıp seni sana terk ediyorum... bozkırın koynunda deli dolu at süren ben dökülen eylüllere soktum gökyüzünün maviliğini ayın dolmuş haliydi son durağım içimdeki trenler çoktan devrildi, vagonlar darmadağın çatlamış dudağımı şiirlerle ıslatıp seni sana terk ediyorum... kanıyor ayak uçlarım dilime inat kaçırıyorum bakışlarımı alev küresinden bıçaklar kaygan zeminlerde bilenirken geceye sızan birkaç damla kan gözlerimden yüreğime sessizce akan en şiddetli zehri acılarıma katıp seni sana terk ediyorum... kaldırım taşlarında uyuttuğum düşleri bir atımlık barut kokan sabrımı gün görmemiş hayâllerime vuruyorum tütsüye mahkûm petekten oğul almak zırdeli şafaklara ağlamak bana mı düştü yar sabahla gidiyorum, balımı peteklere satıp seni sana terk ediyorum... kaç kalibreydi boynumdan vurduğun söz sahi ceylanlar neden hep boynundan vurulur gölgem kan kaybından ölmekte kırılan bir kalemin hesabı mı yapılır sevdam yüreğimde musallaya yatıp seni sana terk ediyorum... TURHAN TOY
  15. SESİN YARGILANIŞI Savunmadan kendini, Başı dik Dinlemiştir duruşmayı, Susmacasına. Kim tutsaklaşa, Ne kadar tutuklansa Hep kaçmayı başarmıştır, Kurtulmamacasına. Hep egemen, özgür kalmış, Tutsak almıştır güzelliği...Aşkı sürgüne göndermiştir yataklara, Kamcılarcasına. Yaşlandıkça anlamlaşan, Anıları unutulmaktan koruyan Bir ulu bekçi, göze karsı, Uyumamacasına. Bir çiçek, hiç solmayan, Hiç koparılmayan, Hiç yalanı olmayan, Sonsuzcasına. ÖZDEMİR ASAF
  16. Adına şiirler yazmadım ; yazmayacağım.... ne gelişini beklemiştim yüreğime nede gitmen için bir hazırlık yaptım, dün geldin yarın gideceksin biliyorum.bir ılık bahar rüzgarı gibi geçip gideceksin ;ömrümün bir köşesinde misafir ettiğim yitik bir anı olacak varlığın. belki uzak bir yıldızın özleminde tuttuğum ellerini kırılmış bir kadehe doldurduğum şarapla yıkayacağım, belkide seninle paylaştığım herşeyi kutsal bir emanet gibi saklayacağım, kime ne?? benim varlığında kaybolduğumu benden başka bilecek var mı; yada senin bana kattıklarını göstermek zorundamıyım hayatın diğer yarısına . sen çılgın arzularımın hırçın dalgalarıyla sürükleyip getirdiği teknenin mavnasında oynaştığım gün ışığı olacaksın, gerisi hikaye... kalırsa geriye benden kalır bir iki cümle, bir kaç parağraf; hayatın tozlanmış raflarında senden hatıra diye sakladığım bir kuru çiçeğe bakar sonra yeni günün getirdikleriyle doldururum heybemi, bana ne kalmış dönüp bakmam bile, bir günlük; yaşanmışlık ;der geçerim... sana ne kalır benden bilemezsin, belki her şeyi toplar sana hayalini veririm, bir film çevirmekti tüm arzun; arzularını engin denizime bıraktım toplayacağın ne varsa senindir, bensiz ne kadar anlam taşırlar bilemem... adına şiirler yazmadım , yazmayacağım ... söylenecek o kadar çok şey varki; yaşanacak onca zaman, paylaşacaklarımız zamanın yettiği kadar, alacakların bende kaldığı , alacaklarım verebileceğin kadar...
  17. Yüreğimin gözyaşları..... Umudun gölgesinde bekledim seni, ve ölümün, ve dumanın, içimde yanan yüreğimin. yüreğim sana hasretti sana yangın, sana vurgun ve köz oluyordu ve duman birden donardı alevler sen belirince nurun gözlerimde ve yüreğimde sönerdi yangın içim cıvıl-cıvıl heryerde yeşil rengarenk o hain taburun bahçesine dönerdi gözlerin bir söğüt yaprağı ince, keskin ve narin seni beklemenin hediyesidir yüreğimdeki sevinç hediyendir. beklerdim seni beyaz şapka giymiş kardan ve etekleri yeşil dağların ardında bekledim seni ıssız dar bir konutta yanımdan geçen dünya; evi sırtında birde hama böcekleri ve onlar misafir değildi benden önce burdaydılar, bu hücrede. bekledim seni ıssız hücremde aklaşmıştı sakalım, saçlarım evvelden aktı. içim gençti, deliydi. mağrur; kınından çıkmış bir kılıç ve yüreğinle bir olmak için bekleyen bir hançer gibi hazırdı ve tetikti. yüreğim gençliğin sesiydi susmuş, vurulmuş lal ve sağır gençliğim umudun gölgesinde bekledik ben "yazar"dım onlar "okur"du onlar söylerdi ben yazardım. beklerdim seni her dışarı çıktığında dönmez diyeydi korkum, dönerdin. yüreğim kendinden emin sana sarılırdı. gençliğe sarılır gibi, ölümden kaçar gibi. bekledim seni kavgam bitene kadar bilirsin hırçınlığımı, bilirsin sebebini, kavgamdan geçmezliğimi seni istedim, seni bekledim. bekledim seni. spartacus
  18. Bir Süre Sonra, Bir sure sonra, bir eli tutmakla bir ruhu zincirlemek arasindaki ince farki ogrenirsin, Ve askin yaslanmak, birlikte olmanin da guvende olmak anlamina gelmedigini ogrenirsin, Ve opucuklerin sozlesme ve hediyelerin de vaat olmadigini ogrenmeye baslarsin, Ve yenilgileri basin dik ve gozlerin acik karsilamaya baslarsin, bir cocugun uzuntusu ile degil, bir yetiskinin zerafeti ile, Ve herseyi bugunu dusunerek yapmayi da ogrenirsin cunku yarin ile ilgili hersey belirsizdir. Bir sure sonra gunes isiginin yakici oldugunu ogrenirsin eger fazla maruz kalirsan Bu yuzden, baska birisinin sana cicek getirmesini beklemeden kendi bahceni yarat ve kendi ruhunu kendin susle. Ve goreceksin ki dayaniklisin... Ve kuvvetlisin, Ve degerlisin. Veronica A. Shoffstall
  19. Karşılıksız Aşk Aşk, bir gün benimde mi, hakkımdan gelecekti Bende mi dermansız, dertlere düşecektim Bir hasret benimde mi, canıma yetecekti Kim derdi yıkılıp, darmadağın olacaktım Bende mi sokaklarda sersefil gezecektim Aşk uğruna bende mi yolumdan olacaktım Bende mi bir aşk için canımdan bezecektim Sevilmeden, sevmeyi bende mi tadacaktım Sabahlara bağlayıp, kör kütük geceleri Aşk için, oluk oluk yaşlar mı dökecektim Hasretin şerefine, kaldırıp kadehleri Bağrıma yar diye, taşlar mı basacaktım Bende mi, aynalarda başka yüz görecektim Baharlara, yazlara bende mi güz diyecektim Bende mi sevmeyeni, canımdan öz bilecektim Karşılıksız aşk neymiş, böyle mi öğrenecektim Aşk, bir gün benide mi aklımdan edecekti Bende mi zehir-zıkkım şiirler yazacaktım Bir zalimde benim mi, canıma okuyacak Bende onun için mi, cayır cayır yanacaktım Bende mi çaresiz boynumu bükecektim Solacaktım, zamansız yaprak mı dökecektim Bende mi ömrüme kırılıp, küsecektim Bende mi gül yerine, dikeni derecektim Aşk, bir gün benimde mi hakkımdan gelecekti... Metin Özturan
  20. Ağacın Çizgisi Elleri olmayan kör bir marangozum ben. Suyun altında yaşadım, yiyerek soğuğu kokan bir kılıf dahi oluşturmadan, o meskenler o sedir ağacından diğerine, bize gurur verdi hep, ve gene de ormanın dokusunda aradım ben şarkımı, o gizli liflerde, dermansız peteklerde, ve budanmış dallarda, doldurdu rayihayla yalnızlığı, ağacın dudaklarıyla. Her bir maddeyi sevdim, her bir damlasını eflatunun ya da metalin, suyun ve başağın, ve daldım içine o sıkı katmanın, sonsuz ateşle ve titreyen kumla çevrilmiş, dünyanın üzümleri arasında bir ölü adam gibi donuklaşmış ağızla şarkımı söyleyene dek. Balçık, çamur ve şarap sarmalamış beni, gırtlağımın altında bir yangın gibi çiçekleri açan o toprakla kaplı kalçalara dokundum çılgınca, ve taşların arasında kayıp gitti duyularım kapanmış yaranın içine. Nasıl dönüşebilirdim olmadan, bilmeden zanaatım oluşmadan, demirhane benim gücümle kararlı, ya da hızarlar, kışları yük hayvanlarının havası. Her şey şefkat ve kaynak oldu ve ben sadece gecesel amaca hizmet ediyordum. Pablo Neruda
  21. Ağaca Giriş Biraz akıl yürütmeyle, parmaklarımla, yavaşça taşkın altında kalan yavaş sularla, düşüyorum unutmabenilerin krallığı içine, üzüncün inatçı yarıküresi içine, unutulmuş harap bir oda içine, acı yoncaların bir demeti içine. Düşüyorum gölge içine, ortasında tam da mahvolmuş şeylerin, bakıyorum örümceklere, ve otlatıyorum ormanları gizli bitmemişliklerle, ve dolanıyorum arasında bileği bükülmüş ıslak liflerin, özden ve sessizlikten yaşayan hayatın. Uysal madde, ey kuru kanatların gülü, çöküşümde tırmanıyorum yapraklarına kırmızı bitkinlikten ağır ayaklarla, ve katı katedralinde eğiliyorum yere ve dövüyorum dudaklarımı bir melekle. Benim duran orada, dünya renginin önünde, önünde solgun ölü kılıcının, önünde birleşmiş yüreklerinin, önünde sessiz yığınının. Benim duran orada, ölen kokulardan dalganın önünde, sarmalanmış sonbaharla ve dirençle: benim bir gömü yolculuğuna çıkan senin sarı yara izlerinin arasında. Başlangıcı olmayan ağlayışımla gelen benim, besinsiz, uykusuz, yalnız, karartılmış dehlizlere giren ve senin gizemli özüne ulaşan. Görürüm senin kuru akıntının devindiğini, görürüm engellenmiş ellerinin büyüdüğünü, işitirim deniz bitkilerinin gıcırdadığını, denizle ve öfkeyle sarsıldığını, ve duyumsarım içe doğru ölen yaprakları ve senin korunmasız kımıltısızlığınla yeşil maddelerini birleştiren. Gözenekler, damarlar, şirinliğin dolaşımı, ağırlık ve sessiz sıcaklık, düşmüş ruhunu delmiş oklar, uyuyan varlıklar kalın ağzında, tatlı tüketilmiş ilikten toz, sönmüş ruhlarla dolu kül, gel bana, benzersiz düşüme benim, gecenin düştüğü ve ezilmiş su gibi sonsuzca düştüğü yatak odama düş benim, ve bağla beni onların hayatına, onların ölümüne, ve onların uysal maddelerine, onların ölü nötr güvercinlerine, ve tutuşturalım ateşi, ve sessizliği, ve sesi, ve yakalım, ve susalım, ve çanlar. Pablo Neruda
  22. Adonis Gibi Angela Bugün yattım masum genç bir kızın yanında beyaz bir okyanusun kıyısında gibi, korlu bir yıldızın yavaş yörüngesinin ortasında gibi. Sonsuz yeşil bakışından aktı ışık kuru su gibi berrak derin çemberlerinde taze gücün. İki alazlı ateş gibi göğüsleri parladı dikelmiş olarak iki bölgede, ve çifte bir akıntıda ulaştı ateş büyük ışıklı ayaklarına. Altın bir iklim olgunlaştı erkenden bedeninin gündelik uzantılarına ve doldurdu onu akın akın meyvelerle ve gizli korla.
  23. Adalara gelirler (1493) Kasaplar adaları ıssız koydu. şehitliği anlatan bu öyküde Guanahani birinciydi. Gülüşlerinin yokedildiğini gördü balçığın oğulları, fırlatıldığını gördü narin bedenlerinin toprağa, ve öldükten sonra bile bir şey anlamadı onlar. Bağlayıp yaraladılar onları, yaktılar ve küllere dönüştürdüler, derilerini yüzüp gömdüler toprağa. Ve o zaman palmiyelerde süpürücü bir valsi dans ettiğinde boştu bu yeşil şölen yeri. Yalnızca kemikler kaldı, amansızca yığmışlar bir haç gibi, Tanrı'nın ve insanların büyük onuru için. Narvez'in bıçağı yardı ta mercan kayalıklarına dek çobanların balçıklı toprağını ve Sotavento'nun ormanını. Haç burada, tespih, burada Garotten'in kutsal Bakire'si. Kolombus'un definesi, fosfor-aydınlığıyla Küba, aldı sancağı ve dizleri ıslak kumunda. ('Los conquistadores'den - 'Canto General' Türkçeye çeviren: İsmail Aksoy )
  24. Adada Rüzgâr Bir attır rüzgâr: denizde, gökte devineni dinle. Götürmek ister beni: dinle nasıl devinir dünyada taşımak için beni uzaklara. Sakla beni kollarında sadece bu gece, çarparken yağmur denize ve toprağa sayısız ağzıyla. Dinle, nasıl da çağırır beni dörtnalında taşımak için uzaklara. Alınlar bitişik, ağızlar bitişik, bizi yakan sevdaya bağlı bedenlerimizle, bırak essin rüzgâr, ki götürmesin beni ötelere. Köpükle taçlanmış rüzgâr essin bırak, bırak çağırsın ve arasın beni karanlığının dörtnalında, büyük gözlerinin altında batmışken ben, değil mi ki sadece bu gece huzur bulacak, sevgilim. Pablo Neruda Çeviren: İsmail Aksoy “Kaptanın Dizeleri” nden
  25. Adada Gece Bütün gece seninle yattım denizin yakınında, adada. Yabanıl ve uysaldın sevinçle uyku arasında, ateşle su arasında. Belki çok geç birleşti düşlerimiz dorukta ya da dipte, aynı rüzgârla kımıldayan dallar gibi yukarıda, birbirine dokunan kızıl kökler gibi aşağıda. Belki ayrıldı düşün benimkinden ve aradı beni önce olduğu gibi karanlık denizde, sen henüz kendin değilken, ben farkında değilken senin yelken açmış geçiyordum yanından, ve gözlerin aradı şimdi sana cömertçe verdiğimi - ekmeği, şarabı, aşkı ve yabansılığı - çünkü hayatımın armağanlarını beklemiş kadehsin sen. Seninle yattım bütün gece, karanlık toprak dönerken yaşayanlarla ve ölülerle, ve ansızın uyandığımda, henüz tam karanlık değilken, kaydı elim belinde. Ne gece ne de uyku ayırabilirdi bizi. Seninle yattım, ve uyandığımda, ve ağzın kurtulduğunda düşünden, verdi bana toprağın lezzetini, deniz suyundan, yosundan, hayatının derinliğinden, ve aldım öpüşünü, sabah kızıllığıyla ıslanmış, bizi çevreleyen denizden bana gelmiş. Pablo Neruda Çeviren: İsmail Aksoy “Kaptanın Dizeleri” nden

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.