Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

ELiFLE

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    319
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

ELiFLE tarafından postalanan herşey

  1. Ağzına Biber Sürülen Çocuklar Türümün yalnızlığıdır aşk Biz Ağzına biber sürülen çocuklardık küfür edince O nedenledir ki aşkı tek başına yaşadık İki kişi olamadık O nedenledir ki anlaşılmaz cümleler kurarız Anlaşılmaz ifadeler Biz bile bakakalırız yazdıklarımızın ardından Anlamayız Çünkü yalnız Kalmış bir kalbin kendini ifadesi çok zordur Ağzına biber sürülen çocuklardan değilseniz Siz Bilemezsiniz bu yalnızlığın ne demek olduğunu Canınızın yangını biribirine karışmamıştır Diliniz mi Yüreğiniz mi yanıyor bilirsiniz Kelimeleriniz Anlaşılarak gezer Ama bizimkiler Bizi kurşuna dizer Türümün yalnızlığıdır aşk Yine ardından bakakalacağım Oğuzkan Bölükbaşı
  2. ELiFLE

    KARŞILIKSIZ AŞKLARA...

    SENSİZ Sensiz de denizi seyredebiliyorum. Hem dalgaların dili seninkinden açık. Ne kadar hatırlatsan kendini boş. Sensiz de seni sevebiliyorum. Hep boş konuşurduk hatırlar mısın, bula bula, Karşılaştığımız zamanlarda. Sen, sevgiden şımaran çocuk, Ben şaşıran budala. Özdemir Asaf
  3. Suskunluğu gevezeden, hoşgörüyü hoşgörüsüzden ve kibarlığı kaba olandan öğrendim. Ne garip ki, tüm bu öğretmenlerime karşı oldukça nankörüm. Halil Cibran
  4. MEKTUP Yarım kalmış acılar denizi pencereme konardı geceyle, savrulurdum. Gözyaşı kokusuyla dolu bir kuğu, zamanın sonuna kalkan, sürgünümdü; göz mavisi duman, sessizliğim. Aktım ölü deniz kızıyla gökkuşağı saklı mektubun içine, pulumuz rüzgar oldu, postacımız güvercin. Civa gibi eridik kabımızda. Kırmızıya gittik. Hemen yokladım yüzümü yağmurun yuva yaptığı ellerimle. İyice şaşırmıştı alıcısı vapur ıslığımızın. Saplandı gözlerimin ışığı yeni güne. ..Mermer bir kayıkla geri döndük ...diğer yarısına acının, ... usulca çekildi deniz, ......son bulduk, yenildik. Artık yataksız bir liman yüreğim, soğuk ve loş. Kırık düşlerim. Serçelerde gözlerimin buğusu. Buruk içim. ..Böylesi bir yenilgiyi beklemediğim için ...sabahın en serin ucunda bağıran ben ... intihar edecekmiş gibi sıkılıyorum ......düşük boynuma asılı sonbaharı. Çekildi yaşanan hıçkırıklara, yaşanmayan düş kırıntılarımızla boğulduğumuz odaya. Düştü saat duvardan, telefon diye çevirdim yelkovanı: İmdat. Akrep soktu kendini. Çan sesleri, ezan sesleri, mart sesi, çatılarda kaldı gecenin gizi. Unuttum mektubun içinde boğulduğumu. Elveda. Kaan İnce
  5. İÇE KAPANIŞ Derdim yeter, sakin ol, dinlen biraz artık; Akşam olsa diyordun, işte oldu akşam, Siyah örtülere sardı şehri karanlık; Kimine huzur iner gökten, kimine gam. Bırak şehrin ********* kalabalığı gitsin. Yesin kamçısını sefil cümbüşte Toplasın acı meyvesini nedametin Sen gel, derdim, ver elini bana, gel şöyle. Bak göğün balkonlarından geçmiş seneler Esk zaman giysileriyle eğilmişler; Hüzün yükseliyor, güler yüzle, sulardan... Seyret bir kemerde yorgun ölen güneşi Ve uzun bir kefen gibi doğuyu saran Geceyi dinle, yürüyen tatlı geceyi... Charles BAUDELAİRE
  6. Tek Başına İsyan Bir şiirin güzelliğine büründürsem seni, notalar taksam sesine Salındırsam bahar akşamlarında gün batarken, bir kitapta seni yazsam, Dua diye okusam seni günaha girsem, tövbe etsem yeniden günah diye İşlemek için seni, bin kere tövbe etsem, bin kere tövbemi bozsam İşte güzelliğini sevdiğim yerindeyim hayatın Kendimleyim Başıma buyruk Yüreğime egemen Aklımdan uzakta bir yalnızlık akşamında İyiler uykuya çekilmiş Kötüler müteyakkız ve işbaşında Sıradan bir karanlık kucağını açmış bekliyor Hiçbirşeye aldırmadan yürüyorum Kendimleyim Başıma buyruk Yüreğime egemen Başladığı gibi sürmüyor yaşam Bir yağmur başlıyor beklemediğim İçim ıslanıyor Notalar kayboluyor Kitaplar yakılıyor seni yazdığım Günahlarımı af ediyorlar, Günahsız ve heyecansız çırılçıplak kalıyorum Utanıyorum Bir ana kuzusu nöbet tutuyor sınırda Kurşun belki yoldadır onu bulacak Kaç şafak sayacaktı ve kaç sabah olacaktı Koynunda yavuklu mektubu Genç bir polis kulübede nöbet tutuyor Ankara soğuğunda titriyor Kat kat göbekli biri apartmanda rahat uyuyor Kurşun gelip o polisi buluyor Utanıyorum Aklım başımda olsa isyan edeceğim Kalabalık olsam yürüyeceğim Kendimleyim Başıma buyruk Gadamı da aldılar üstelik Bu kadar ölümün ortasında Kokudan kusacağım Yediğiniz ekmeğin haram geldiği oluyor mu, yaşamaktan utandığınız, ya da çaresizliğinize kızdığınız şiddetle ve galiz küfürler savurarak taa yedi sülalesinden başlayıp bugünlere geldiğiniz, sevgiyle başladığınız bir yolu nefretle bitirdiğiniz, en kötüsü hiçbirşeye ve hiçkimseye inanmadığınız İşte sevmeye başladığım yerindeyim hayatın Kendimleyim Başıma buyruk Yapayalnız Beni de kaybetmeye hazır mısınız. Oğuzkan Bölükbaşı
  7. İYİ YOLCULUKLAR Ölüler diyarindan geliyorum ve ustünde durduğum nicelerin harcanmış sevda sözleri şlimdi burada gitmekle akmak arasında cağlarken tutsaklığım ciğneye ciğneye geçiyorum ölmüş ruhları *acımadan acıtarak acıttıkca ağlayarak ağladıkca dolarak yeniden *yeni sevdalara yalanlara gebe kalmis ruhumdan size sesleniyorum dogru yalanlar söyleyinki bana coğatlsın yükseltsin beni arşa acılarınız susmayın *hani sevda sunmak icin gelmiştiniz hani bitmeyen sözler cağlardı beni görünce yureğiniz hani yazamazdı kaleminiz gözlerimin tutsaklığında hani en çok siz anlamıştınız bendeki beni hani beklemeden vermiştiniz sevginizi *Işte en doğru yalanları söylemiş oldunuz bana şimdi *ben miyim acı veren yoksa bu yalanlari doğuran o bencil ruhlarınız mı Insanı bilmeyen ruhlarda her seferinde işte böyle asılı kalır yalanlarınız *Şimdi yeni bir yalana yelken açma vaktidir sizin için İyi yolculuklar 03/10/09,Sevgi Öncel Çiçek
  8. *************************** Değerli şair Behçet Necatigilin tüm şiirleri birbirinden güzel ve değerlidir; ama "Solgun Bir Gül Dokununca" şiirini çok severim. Teşekkürler burada paylaştığınız için...
  9. kar altında kuğu ... sonra, son bakışın süresi de doldu son öpüşün sıcaklığı desen, çoktan, kar altında kuğu ve fonda uzaklaşan ayak seslerine uyaksız nefeslerden bir mendille uğurladım seni aklımda, ağaçlar arasında kaybolup giden yoldu gözlerin saklımda, seninle hiç tanışmamış bir yağmurun üşüten serinliği dizlerimde, kara gün dermanı ayrılık yağdı ben, dindim … sonra, son bakışın süresi de doldu son öpüşün sıcaklığı desen, çoktan kar altında kuğu ve bir türlü gönderilmeyen bir mektubun, buruşukluğuyla yüreğimde bir balığın karada yaşama gayretiydi yaşadığım yada çırpına çırpına ölmüştüm bütün sonraları … sonra, son bakışın süresi de doldu son öpüşün sıcaklığı desen, çoktan, kar altında kuğu ve aynalarda suretim saçıldı, sırsız yalnızlığıma topladım toplandım ve yürüdüm ben ki her sevdaya muhacir ve her filmin sonunda yalnız yürüyen gün batımı kahramanı koyup yine yüreğimi çıkınıma düştüm yeniden yollara önümde hayat, bir karaltı gibi hazin gövdemde yaşlı bir kavak ağacı, çatlaklarında yıllarım ve üzerimden, senin gözlerine kayıp giden yıldızlar geldiler geçtiler günler geceler boyunca ki ne fark eder ? ne fark eder … nasılsa bir damla su kadar bile değil hiçbir şiirin her hangi bir kağıtla kucaklaşmak mahareti ne fark eder susmak yada konuşmak düşürdüysen kalbinin sevda cümlesindeki öznesini ve ne fark eder ? ne ? üst üste gelen bin tane bahar arka arkaya bir sürü yaz mevsimi ve bitmeyen güneşli günler iklimin neyi değiştirir ? neleri ? kelebeği ölmüş bir çiçek için … sonra son bakışın süresi de doldu ki son öpüşün sıcaklığı, çoktan kar altında kuğu ve ilkin fotoğraf karelerinden silindi bir ikili geçmiş sonrada özlemek dindi biz “unutmak” dedik ve bitti ... dün bomboş bir zaman parçası şimdi … ____ ^^ SAFAK
  10. Dostları Olmalı İnsanın dostları olmalı insanın, aynen gemilerin limanları gibi zaman zaman uğradığın yükünü boşalttığın dalgalar dininceye kadar beklediğin koynunda sonra açık denizlere uğurlamalı seni, geri döneceğin günü bekleme umuduyla bazan rüzgara o açmalı yelkenini yanağına konan bir öpücüğün coşkusuyla halatlarını çözmeli seni çok ama çok özlemeli dostları olmalı insanın, ermiş, bilge hayatı ezbere okuyabilen düşünmediklerini düşündüren seni bir cambaz ipinde güvenle tutabilen gerektiğinde senin’çün ateşi yutabilen yolunu ışıtan ustan olmalı, şekillendirmeyi öğretmeli hayatın çömleğini sana vermeli soğuk bir kış gününde üzerindeki tek gömleğini Oğuzkan BÖLÜKBAŞI
  11. Karanlık Kokulu Otlar Ölüm, sizin eve sığınan kimsesiz bir çocuktu. Sen ondan öğrendin kendine ne kadar uzakta olduğunu Ölüm düşürdü seni ruhunun gurbetine Ve büyük bir yalandan kurtardı. Bu yüzde hiç aldanmadın Hiç de mutlu olmadın... Ölüm, ömrünün o yalan yarısını senden aldı. Aşka susamış öbür yarısını yakın uzaklara saldı. Ölüm yüzünden ne kimsenin kimsesi oldun Ne de kimse senin gördüğünü gördü. Yaşayan tek yerin o ölü gözlerindi. Karanlık kokulu otlar bu yüzden bir tek sana el salladı... Cezmi Ersöz
  12. İKİ KARANLIK ORMAN BİRBİRİNİ SEVSE NE OLUR / SEVMESE Anlaşmak diye birşey yoktur aslında dillerin ve yüzlerin altında başıboş zamanlar dolaşır sokaklarda bir kıç,bir ,bir çocuk-köpek gibi dolaştığım zamanlar varlığımı koruyabilmek için masaların altında ellerimi, ayaklarımı parçaladığım zamanlar Zamanlar haindir,zamanlar muhbir İki karanlık orman birbiriyle anlaşsa ne olur, anlaşmasa Güvenmek diye birşey yoktur aslında dillerin ve yüzlerin altında başıboş korkular dolaşır bense korkumu ölümümün altına sakladım hep korkumun kokusunu aldılar kaçtım kovaladılar İki karanlık orman birbirine güvense ne olur, güvenmese Sevmek diye birşey yoktur aslında dillerin ve yüzlerin altında başıboş yalnızlıklar dolaşır uydurulmuş anılar,sahte öyküler,hiç kullanmadığım yerlerimi bıraktım onlar yine de son kapıma dayandılar kapının ardı karanlık deniz denizde masum,tetikteki sızım,son inancım gördüler onu Artık şimdi o karanlık denizde 'binlerce hiçkimseyim' İki karanlık orman birbirini sevse ne olur, sevmese CEZMİ ERSÖZ
  13. EVİRE ÇEVİRE YAZILAN ŞİİR Ufuklarımda belireceksin Dokunulmaz uzak. Yokluğun boşluğum olacak. Karanlığın zamanıdır Mızrabım yasa vuracak. Ağıtlarım uçuşacak. Kara bulutlar arasından Düşlerime kayacaksın. Gece seninle sürecek. Gündüz Sensizliği evirip çevirecek. TAMAY ÖNAL POLAT
  14. İÇE KAPANIŞ Derdim yeter, sakin ol, dinlen biraz artık; Akşam olsa diyordun, işte oldu akşam, Siyah örtülere sardı şehri karanlık; Kimine huzur iner gökten, kimine gam. Bırak şehrin ********* kalabalığı gitsin. Yesin kamçısını sefil cümbüşte Toplasın acı meyvesini nedametin Sen gel, derdim, ver elini bana, gel şöyle. Bak göğün balkonlarından geçmiş seneler Esk zaman giysileriyle eğilmişler; Hüzün yükseliyor, güler yüzle, sulardan... Seyret bir kemerde yorgun ölen güneşi Ve uzun bir kefen gibi doğuyu saran Geceyi dinle, yürüyen tatlı geceyi... Charles BAUDELAİRE
  15. ] SAYIKLAMALAR ... bir mutluluk bir de hüzünden yapılır insan … yada bir umut, veya bir umutsuzluktan … bir yanında biri diğer yanında öteki iki şeyden, iki şeyden yapılır insan … bir, gün yada bir geceden yapılır insan … yada bir aşk veya bir ayrılıktan … bir parçanda biri diğerinde öteki iki şeyden, iki şeyden yapılır insan … bir düş yada bir yalnızlıktan … bir yürek veya bir katılıktan … iki şeyden, iki şeyden yapılır insan … bir yarım kalp, ve bir eksik ruhtan … ya bulur tamamlanırsın yada geriye kalanınla yaşarsın hangisinden vurulduysan … ____ ^^ SAFAK
  16. ***************************** Sevgili Hatun,güzel şiir seçkilerinizle hoşgeldiniz "Karanlık Şeyler Söylüyorum" sayfasına
  17. GİDERKEN-ÇUKUR... Bilerek mi yanına almadın giderken başının yastıkta bıraktığı çukuru Güveniyordum oysa ben sevgimize vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki saatin doğruluğu kadar Beni senin gibi bir de annem terketmişti ki göbeğimde durur onun yokluğundan bana kalan çukuru Sunay AKIN
  18. Alacakaranlıkta Yine ikimiz, koyuyoruz ellerimizi ateşe, sen nice zamandır yıllanmış gecenin şarabı aşkına, ben ise sabahın hiç sıkılmamış pınarı uğruna. Körük, güvendiğimiz ustasını beklemekte. Keder yaydığında sıcaklığını, geliyor cam ustası. Gidişi ortalık ışımadan, gelişi çağırmadın sen, hem de yaşlı, aklaşmış kaşlarımızın alacakaranlıı kadar. Yine kurşun dökmekte göz yaşlarının kazanında, sana bir kadeh için - kutlamaktır önemli olan yitirilmişi- bana da isli cam kırıklarım için - ateşe saçılmakta. Ve sana kadeh kaldırıyorum, gölgeleri çınlatarak. Anlaşılır şimdi kimin çekindiği, ve kimin sözünü unuttuğu. Sense ne bilirsin, ne de istersin tanımayı, kenardan içersin, serindir diye ve ayık kalırsın, tıpkı eskisi gibi, üstelik belli ki, kaşların hala çıkmakta! Bana gelince, bilincindeim yaşadığım aşk anının, cam kırıklarım saçılıp ateşe, yine o eski kurşuna dönüşürken. Duran benim merminin ardında, hayal gibi, yalnızca tek gözü açık, hedefinden emin, ve sıkıyorum onu, sabahın ortasına. Ingeborg Bachmann
  19. Aşkın Karanlık Metali Karanlıkta duruyorum aşk vurmasın yüzüme dokunmasın kimse bana kimse ulaşamasın artık tenimin incinen yerlerine... uyanmasın bir daha etimdeki yaralı hayvan zamanın siyah deltasında çürümek istiyorum biliyorum artık kimse yok kimsesizliğime... biliyorum aşka kimse yok aşkın karanlık metali soğuyor yüreğimin derinliklerinde... aşklarım, arkadaşlarım, dostlarım dağılıp gitti herkes içimi sızlatacak kimse kalmadı içimde... Murathan Mungan
  20. YAĞDIKÇA... Yerle yeksan, ıslak saçlı, kem gözlü, Kavim göçlerinden bu yana ağlayan Ve durmadan Cep kanyağı yakıcılığında ezgiler Çalan, çaldıran, yakalatan Adı bende gizli bir kadındı İstanbul Şehre bir yağmur yağdı Ben ağladım Sevilirken ayrılmak mı kaldı Bizanstan Yalan dolan yoktu gözlerde sadece ses Verilen sözler birdi edilen yeminler sıfır Eşyalar alındı fotoğraflar söküldü yerlerinden Bir aşkın izlerini yok edecek yeni bir aşk sipariş edildi yeniden Bir şehre yağmur yağdı Ben ağladım Kim daha çok yalan söndürdü çay bardaklarında Hangisi talandı demli öpücüklerin Ve buğularda yitirilen kimin adıydı Bir aşktan diğerine kaç saatte gidiliyordu Soyulur muydu kabuğu hayatın Yoksa bütün vitamini kabuğunda mıydı? Yağmur şehre bir yağdı Ben ağladım Ben ençok seni götürdüm giderken Aklımın nakliyesiydi asıl yoran taşıyıcıları Yardan düşmüştüm yaralarım yardan armağandı Kutsal kitabımdı ziyan edilmiş sevgililer atlası Ben sevmeyi beceremedim belki de sevilmeyi Benim sevmeye engel evcil acılarım vardı Ben yağmur ağladım bir şehre yağdı Ben şehre ağladım bir yağmur yağdı Ben bir ağladım şehre yağmur yağdı Ben... Yağmur... Ağladım... Yılmaz Erdoğan
  21. çocukluğumun kara tahtasına ... çocukluğumun kara tahtasına bembeyaz bir tebeşirle çizdiğim kalbin hayli geç kalan sahibi _______________ nereye uçarlardı martılar yağmurlar yağınca ? bilmediğimden belki … su ne zaman kırılırdı ayazda ? düşünmediğim için … belki de ellerim küçücüktü, hepsi yalnızca bu … yada hiç kimse ilk düşünü silmeyi istemezdi sırf bu sebepten hep hep inanmak istedim sana, gelmedin … yaşanmamış sevgilerin, en hakikatli yalnızlıklarında duruşuma sinen bir eğrelti otu sükutuydu, her titreyişimde ceketim ve annesini bir söğüt ağacı sanan çorak bir toprağın tasasıyla sen beklediğimdin suyun yürüsün diye çatlaklarıma, gelmedin … bir anız yangınında bir tarla kuşu hani nasıl durursa yuvasının kıyısında öyle durdum koşulsuz düşünmeden sonrasını, öylesine sorgusuz biraz nefes, biraz umut, biraz yokluğun tümünü soludum durdum yosunla kaplandı ciğerlerim, gelmedin … ilkin sokak çeşmesi yıkıldı, sonrada okuduğum okul ben yine de ezberimde tuttum sırf anlatabilmek için sana hangi duvar kıyısında yollarına baka baka nasıl ? manolya oldum, gelmedin … şimdi köksüz, dalsız şimdi, şimdi mayıssız, ve sarı bir yaprak kadar canlı solgunluğunca cansız yummuşum gözlerimi çırılçıplak bir güzün koynunda uyuyorum rüyamda bir kiraz ağacının bembeyaz çiçekleri ve tıpkı karanlıkta vurulan ak kuşlar gibi usul usul döne döne dökülüyorlar üzerime ben kar yağıyor sanıyorum … ve sen, çocukluğumun kara tahtasına bembeyaz bir tebeşirle çizdiğim kalbin hayli geç kalan sahibi ________ bir şarkının karşılığı şiir gibi bekledim seni güzelliği mütevaziliğinde unutulmuş çiçekler gibi, bekledim bir kibrit sesine hasret üşüyen kandil kelebek olmaya gönülsüz, kozasında yaşlanan tırtıl ve yolcusunu bekleyen tek kişilik bir şehir gibi bekledim bekledim ve bilmiyorum işitiyor musun ? bek le di ğim ki eğer duyuyorsan gelme artık gelme galiba, sen doğmadan daha ben ölüyorum bak tebeşir tozu içinde ellerim … ____ ^^ SAFAK
  22. **************** Tamam dinlerim ben Büyük sözü Çıkmam karanlıkta dışarı Hele birde topuklu ise ayakkabı Korkarım ben Takılıp ayağımın Kaldırıma boylu boyunca Serilmekten...
  23. BU SOKAK ... Bu sokakta daha önce de yürümüştüm ben bu sokak lambası, gölgemin şahidi kaldırımların taşları bir yalnızlık boyu yalnızlık ise gölgem gibi yanımda Kalabalık içinde hızlanıyor adımlarım kendimden bile koşar adım uzaklaşmak gitmek dileğim Umutlarımı iper serdim ip ise ince koptu,kopacak düğüm atmak yine aynı yerinden istemiyorum artık incelsin ve kopsun Kopacağı her yerinden... Bu sokakta daha öncede soluklandım ben ay ve yıldız şahit geceme gece ise çoktan vazgeçip bıraktı soluğumu solgun sabaha Bu sokakta daha öncede takıldı ayağım ve düşecekken kalktım yine tek başıma şahidim ise kalabalık gölgem kaldırım taşları... 12.09.2009,Elifce
  24. sonbahar olur ... demiştim ; her serçe kendi ağacını tanır daha ilk görüşte … her serçe kendi ağacını tanır ilk görüşte … ve her ağaç bilir serçesini uçuşundan … ama yanılıp da ikisi de birbirinden vazgeçince sonbahar olur … biz, üzülürüz … ____ ^^ SAFAK
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.