Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

ELiFLE

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    319
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

ELiFLE tarafından postalanan herşey

  1. ÖĞRENDİM Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum. Ağladım. Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim. Karanlığı gördüm, korktum. Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi. .. Ağladım. Yaşamayı öğrendim. Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu; aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim. Zamanı öğrendim. Yarıştım onunla... Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim... İnsanı öğrendim. Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu... Sonra da her insanin içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim. Sevmeyi öğrendim. Sonra güvenmeyi... Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu, sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim. İnsan tenini öğrendim. Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu.. . Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim. Evreni öğrendim. Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim. Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek Gerektiğini öğrendim. Ekmeği öğrendim. Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini. Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim. Okumayı öğrendim. Kendime yazıyı öğrettim sonra... Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana... Gitmeyi öğrendim. Sonra dayanamayıp dönmeyi... Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi... Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta... Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım. Sonra da asil yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine vardım. Düşünmeyi öğrendim. Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim. Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim. Namusun önemini öğrendim evde... Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu; gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim. Gerçeği öğrendim bir gün... Ve gerçeğin acı olduğunu... Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da “lezzet” kattığını öğrendim. Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim. Ben dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim. Olur ya ... Kalp durur ... Akıl unutur ... Ben dostlarımı ruhumla severim. O ne durur, ne de unutur ... MEVLANA
  2. HANGİSİYİM BEN Şu insanlardan hangisi ben'im? Hele sen şu kavgayı, gürültüyü dinle, ağzıma, sözüme kulak asma. Hem sen beni elden çıktı bil. Yoluma kadeh madeh koyayım da deme. Önüme ne çıkarsa tuzla buz ederim. Hem ben tıpatıp sana benzerim. Ağlarsan ağlarım, gülersen gülerim. Asıl sen vardın ortada, ben senin elinde bir ayna. Sen yeşillikte bir ağaç, ben senin gölgen. Ben senin gôlgen olduktan sonra hemen gider kendime bir dost ararım kurmak için yanında çadırımı, ararım bir taze gül fidanı. Sonra sâkinin kapısına varır, vurur testimi kırarım. Sonra oturur bardak bardak içerim ciğerimden akan kanı Mevlana Celaleddin Rumi
  3. Teşekkür ederim Sevgili Didem; inceliğine ve güzel dileğine... Sevgiler, benden sana...
  4. Dogum günün kutlu olsun ELIFLE, hersey gönlünce olsun, nice yillara..

  5. Güzel Dileklerin icin tesekkür ederim ELIFLE

    Mutluluk ve Sans her zaman hepimiz ile olsun. Sevgiler..

  6. ÖMÜR ... doğarsın … bu ilk yenilgindir hayata karşı tutamaz kendini, ağlarsın … işte böyle başlar yaşamak sen de herkes gibi, başlarsın … sonra ? sonra hırçındır zaman sen, sakin … sonra bencildir o sen, savruk … o bağırır, sen, susarsın … o koşturur, sen, kalırsın … o içinden, gününden gövdenden … o umutlarından, düşünden, kalbinden … ve aynalardan, takatinden, ömründen geçer, gider … sen, yaşlanırsın … sonra onca hayat tanıklığı ve bir dolu yılın yaşanmışlığı alır karşına, bakarsın bakarsın ki görebildiğin tek şey öğrenebildiğin tek şey, yalnızca yalnızca yaralarını saklamakmış, anlarsın … * doğarsın bu ilk yenilgindir hayata karşı, sonra ? sonra bir ağlar bir, saklarsın … ____^^ 18.03.2010,SAFAK
  7. KÜÇÜK KIZ... Onu ilk gördüğümde Bu kız mı simdi anne demiştim Daha 20 li yaşlarda gencecik bir anne idi Ve tekrar anne olacaktı Ailesi olmadan geçmişti bu yollardan Hatalarıyla düşe kalka Ve görünürde anneliğe yakıştırılamayacak Deli dolu,yanlışlıklar içinde geçiyordu yaşamı Birde dünya tatlısı ve bir o kadarda akıllı Çok güzel gözleri vardı İçin için gülen Kucagına ikinci bebeğinide aldı zamanı geldiğinde Düzensiz bir yaşam içinde Bir o kadar ilgisini hissetiren bir anne Resmen ikileme düşülecek derecede Madde bağimlısı idi Ve sımsıkı sarıyordu yinede kızlarını Ve ikinci bebeğininde babasız büyüyordu Yanlış ilişkilere birini daha kattı sonunda Çocuklarını eskisi gibi sarmadığını farkediyordum Birgün artık kardeşleri kendi isteği ile geçici bir kuruma bıraktığı bildirildi Maddi durumunu düzeltene dek Sadece bir aylığına Bebek anlamıyor ama ya gözlerinin içi gülen dünya tatlısı Tatil evine yerlesecegini ve bir evde tatil yapacağı anlatıldı her gün çocuklarını görüyordu kadın Ve o kısa süre tatil evi minik için hiç bitmez sonu gelmez oldu Ki sıcak yemeklerin ve çok iyi bakan eğitmenlerin olduğu Ya anne sıcaklığı,kokusu Yoksundu işte bundan Son zamanlarda o gülen gözler artık gülümsemeyi unutmuştu İçine kapanmıştı Annesi yeni bir ev tutacak Onun bir odası olacaktı Şimdi mi? ne halde Gelisen kötü durumlardan dolayı Devlet iki kardeşe el koydu Artık anne devlet izin verene dek Çocukları sadece ve sadece gözetim altında görecek.... Minik ise farkında olduklarını bile söyleyemeyecek kadar küçük Ve artık yaşadığı yerın tatil evi olmadığını bilen gözlerle bakıyor. 02.02.2010,ELİFCE
  8. Her Katilin Gömleği Kardeş Kanı Kokar Savaşın ortasındaysan kan kokar gömleğin Kanıdır Belki bilmediğin bir canın O ki senin düşmanın olmadan önce Aynı şeylere isyan etmişliğiniz bile vardır Çünkü candır Yürek cana mekandır Yani aşkın kafesinde yaşayandır Biz ne zaman öğrendik Canı aşktan ayırmayı Aşkı candan Oysa heyecandan öleyazdı Bir gül bahçesinde elini tuttuğunda Kül olmadan yandı…… Bir akşamdı ilk ölüm geldiğinde Kardeş, kardeşi öldürdü Habil’di Kabil’di Kim demiş suçlu Azrail’di Her katilin gömleği kardeş kanı kokar… Oğuzkan BÖLÜKBAŞI
  9. SESSİZ KARANLIK Karanlık ve sessiz bir odanın içindeyim. Her şey öylesine hareketli, Öylesine büyük ki… Aklımı yitirememem olanaksız. Tek başınayım biliyorum. Ama yinede tek kalmamaya çalışıyorum. Sürekli oyalanacak bir şeyler arıyorum. Yinede korkumu yenemiyorum. Sonra…yavaş,yavaş alışmaya çalışıyorum. O sessiz ve ürkütücü karanlığa. Sürekli büyüyen o karalığın, En iyi arkadaşım olduğunu da yeni anlıyorum. Sırlarımı onunla paylaşıyor, Dert ortağı oluyorum. Her zaman daha iyi anlıyorum . Karanlığın içinde gizlenen ışığın arkadaşım olduğunu. ÖZLEM ŞAHİN
  10. KENDİNDEN UZAĞA... toplanmışsın hayallerin, anıların, kırgınlıkların … toplanmışsın, umutların, dünlerin, yaraların … ve hüzünlerin ve kesiklerin çocukluğun yalnızlıkların … her şey kalbinin bembeyaz bavulunda her şey her şey ne varsa tümünü de yanına almışsın ama eğer sahiden uzağa kaçacaksan gerçekten uzağa kendinden bu kadar yükle uzaklaşamazsın ve bu kadar ağırlığı taşıyamazsın bırak birazını ! bırak … bir şansın olsun … ____ ^^ 09.02.2010,ŞAFAK
  11. Aşk bir kartopudur bazen bir çığ Kocaman bir kartopudur karın sessizliği Çığ olur, altında kalırsın Öylesine nankördür dağlarda kar Güzellik sanırsın SeslenirsinAltında kalırsın Aşk gibidir yani Beyaza sarınmış gelinlik adeta Kör eder yansıyan ışıklar Kırar dökersin Bir sıcak lodostur düşmanın anlamazsın Sular akar gider Tutunamazsın Oğuzkan Bölükbaşı
  12. Beni merak edenlere ben benim ya siz kimsiniz? Ben Kimim? Az mıyım çok muyum? Var mıyım yok muyum? Ben neyim? Masal mıyım gerçek miyim? Kaç mıyım göç müyüm? Hiç miyim suç muyum? Ben kimim? İbret miyim cinnet miyim? Hiçlikler içinde kanayan yürek Yokluklar içinde savaşan beden Boşluklar içinde karışan zihin Güçlükler içinde değil m...iyim? Yoksa? Yoksa? Her ihanete akıl erdiren Her cehalete kılıf uyduran, Her esarete fiyat biçtiren Sen değil de ben miyim? Geçimsizim bugünlerde Kimsesizim bu yerlerde Değersizim bu ellerde Çaresizim doğduğum yerde Gölgesizim her gün her yerde Ses miyim sus muyum Sis miyim pus muyum Ben neyim Deha mıyım Heba mıyım Ak mıyım pak mıyım Al mıyım Sat mıyım Ben kimim Yarar mıyım ziyan mıyım Yalanlar içinde doğruyu bulan Cayanlar içinde sözünde duran Satanlar içinde ayak direyen Yananlar içinde değilmiyim Her adalete duvar ördüren Her cesarete kilit vurduran Her asalete boyun eğdiren Sen değil de ben miyim Geçimsizim bugünlerde Kimsesizim bu yerlerde Değersizim bu ellerde Çaresizim doğduğum yerde Gölgesizim her gün her yerde ALINTI
  13. Sevgili Yaşar,senin seçkilerin her zaman farklı güzelliktedir. Ve sanki hissedersin, sen bu arkadaşını; bazen konuşmasakta uzun süre, anlarsın sen ruh halini... Teşekkürler sana güzel,anlamlı şiir katkın için...
  14. Yine sevdiğim bir arkadaşim ve yine sevdiğim Can Dündar klasiği... Hoşgeldin sen ve herşeye rağmen yine yeniden iyi ki burdasın sen
  15. Evet ben karanlık şeyler söylüyorum ama güneşe arkamı dönüyorum hiç,bilgin olsun Ve evet sen neşeli ol hep bence.Ve daha sık gel ki bu sayfaya yazık yalnız kalmasın
  16. yeni yilin kutlu olsun Elif..umarim hersey istedigin gibi olur..

  17. Sevgili GeceKuşu,sevgiye,sevileni; yaşam boyunca sevgi adına yaşanan hayal kırıklıkları öyle güzel vurgulamışsınız ki... Sizin de ifade ettiğiniz gibi, sevgi adına çok şey var aslında söylenecek,yazılacak çizilecek. Sizin şiirlerinizi okumak ve okudukcada düşünmek ayrı bir keyifti... Yürek dilinizin susmaması dileğimle.
  18. “yalnız kalabalıklara” adanmıştır - I bir gün daha yummuştu gözlerini kendi tükenmişliğine bir gün daha söndürmüştü ışıklarını hüzün, lambalarını yakmıştı akşamsa hemen baş ucunda efkarın, akmayan gözyaşıydı ve biliyordum bu şehirde biliyordum, bu kaldırımları çiçeksiz şehirde kör bir martı bile uçsa kör bir martı bile, taş duvarlardan çok daha fazla, yalnızlıklara çarpardı … bir gün daha düşmüştü camdan umutlarımın üzerine bir gün daha sunmuştu riyakar gösterisini, özensiz bense seyreylemiştim mecbur sonrada her gece gibi yine onunla sessiz sığınmıştık bu küçük odaya sitemsiz, figansız ve suskun … o ise durmuş, öylece bakıyordu yüzü bir aynanın yanlışlığı gibiydi, uzak gözleri yurdumdu sanki her sürgünlüğümde, sıla nefesi, rüzgarıydı denizlerimin esmiş, savurmuş, ve dinmişti, yorgun benimse yüreğimde uğultusu kalabalıkların kendime bağışlanmış kucağımdaysa, hiç sevilmemiş bir hiçlik hissetmiş gibiydim az sonrayı ve bu yüzden ruhundan yaralı bir çocuk gibi peş peşe iç ezberimden, tekrarlıyordum ismimi ki bencillikten değil, değil, kimsesizlikten … ve işte tam burasında tutsam adımı söylesem, biterdi şiir … bitmesin … bitmesin … II iki matemli kara ağaç gibiydik şimdi, karşılıklı ve durgun ve iki yana düşmüş kollar gibiydi çaresizliğim, kurak o ise hala durmuş öylece bakıyordu yüzü bir aynanın yanlışlığı gibiydi, soğuk kalbiyse diyetiydi hayatın sökmüş, çıkarmış, vermişti, “al işte, seninle ödeştik ! ” sonrada kalbi yerine kalan boşluğu hatıralarla eskitilmiş bir deniz kabuğuyla gizlemişti gözlerine baktım baktı gözlerime ve tam bir şey diyecekken çekti bakışlarını hızla kaçırıp çekme ! çekme ! çekme ah ! bırak, koymazdı bana karanlık … duymadı … duymadı … duymadı … III üç hıçkırık üç derin sancı ve üç damla zehir gibi acıyordu boğazımda bir şeyler o ise hala durmuş öylece bakıyordu yüzü bir aynanın yanlışlığı gibiydi, yorgun sükutu paslanmıştı kınında, yine de bütün cümlelerden keskin ve bakışları hani yargılanmış hani tutuklanmış sonra da infazı gelmiş gibi dağınık, dalgın, karmakarışık aniden uzattı ellerini “bağla” dedi, istemedim … bir elim, kanatırcasına sıkmıştı avuçlarımdan birini /böyle daha mı kolay oluyordu acıya sabretmek bilmem ki / diğer elimse felçli gibi hissiz parmaklarımsa, aralık hani başka bir elin parmaklarıyla sanki çoktandır iç içeymiş güçlükle çıkardım annem yadigarı mendilimi kokladım, öptüm sonrada “bu gözlerin için, bağla istersen” dedim, istemedi … “yalnız olmaz, birlikte” diye yalvardım kabul etmedi ve bir gecenin, bir yerinde bir oda dört duvar ve tüten bir mum alevi şahitliğinde çıktı, kırılacağı günü bekleyen eski tahta sandalyeye ve son bir bakış ve gözbebeklerime kısacık bir sarılış vurdu ardından, kendi taburesine tekmeyi kendi dimdik gururlu ve yine her şeyden güzeldi … ve nefes ve ışık ve yine canımın bütün harfleriydi … belli belirsiz bir ah duyuldu, o kadar sessiz sedasız bir vedaydı, hepsi bu kadar ve boynu tükenmişlikten örülü bir halatın ucunda astı kendini aşktı … aşktı … aşktı … . . . durmuşum şimdi her şey gelip geçerken, ben geçmelere alışkın durmuşum, bedenim sürüklenirken toprağın kalbine saplı bir dağ gibi, çakılı kalmış ruhum ve öylece, öylece, bakıyorum yüzüm bir aynanın yanlışlığı gibi, yabancı umudum kırgın bir çocuk gibi, inançsız ve her gün ölmek, huyum ve doğmak her gece ağlamadan, adetim ki dönmüyorsam yüzümü yüzlerinize ve çevirmiyorsam başımı seslenişinize suç sizin ! adımla çağırdığınız ben değilim adımla çağırdığınız ben değil ! benim adım üç kere, üç kere, üç kere, hüzün … ____ ^^ 26.12.2009,ŞAFAK
  19. Mavi Kuş Bir mavi kuş konar pencereme Pencerem yüreğim, açmasam üşüyecek Açsam kaçıp gidecek Ne yapmanın sorusuna takılıverdim Hayat geçip gidiyor Mavi kuş titriyor Penceremde tünemiş Bekliyor yaz gelsin Yaz gelmeden ölüm gelip donarsan mavi kuş, donar düşersen karlar üzerine, ve ısıtmamış ise bu sevda yüreğini, karlar erimezse, sana gösteremem ki yaptığın yanlışları bir bir, sen donmuşsun, donmuş nehir Git uçmak istediğin yerlere Durma buralarda Sıcak iklimlere Bildiğin tanıdığın diyarlara Güvenli kucağına, bin yıllık uçuşlarına, göçmen kuşların Tabiatın çizdiği yola Ya da gir açılan pencereden içeri Cesaretini toplayıp Yaşa yaşamak istediğin sevgileri Durma öyle penceremde uçmakla kaçmak arası, karanlık soğuklarda donmaya bırakma kendini küçük mavi kuş, inanma söylenen hiçbir söze denemek yaşamaktır, bilmekse denemek Göğe açılan kapıların önünde duruyorum Arkası özgürlük olan kapıların Ben kapıları açanım Ben seni özgürlüğe uçuranım Tutsak akşamlarından, sığındığın korkuların Sabahları uyandıranım Ey kaderin cilvesine kananlar Cilveli kaderlerin çaresiz esirleri Ne kader Ne de keder çözebilir sizi bağlayan zincirleri Ne de şehvetli kalçalarında kaderin mest olabilirsiniz Benim kollarımda unuttuğunuz dünyalar kadar Çıkarın yüreğinizdeki mavi kuşları Salın göklere Cennetin yolunu bulun Takip ederek götürdüğü yere Ve o sunulan şarapların tadını anlamak için cennet bahçelerinde, tatlı günahların tadını bilmelisiniz önce dünya üzerinde, ey günahsızlığın ızdırabında yokolan arzuların körelmişliğinde kıvranan ruhlar, bakın görünmediğiniz aynalara, bakın suratsız suratlarınıza yüreğinizin dümeni başka yönlerdeyken, vicdanınıza çektirdiğiniz işkencelerin acısını çekin bir bir Sen mavi kuş Kanatlarında taşıdığın ağırlıkları bırak Daha yukarılara uçmak için Kaybolup gitmek için bulutlar arasında biz seni görmezken Sen bizi seyretmek için Ben kapısını açıyorum kafesinin OĞUZKAN BÖLÜKBAŞI
  20. Gökkuşağından Darağacı Şimdi'nin bedeni yok, Yontuyor geçmiş bilgisiyle gelecek belki olur diye taşı, taşını kokluyor yontu dağılıyor... Şimdi'si yitik bundan boyuyor boyuyor evine aldığı ağacın üzerine tüneyip duvarını, tavanını, geçmişi ve geleceği ve her yanını; dal kırılıyor... Şimdi'si yitik diziyor diziyor notalarını, göğe ışık üzerine boncuklarını, ucuza getiriyor varlığını sonsuzun sessizliğiyle sonlunun gürültüsü arasında, O bitirince kıyısında gezindiği yol çöküyor... Şimdi'si yitik bundan yazıyor yazıyor enine boyuna içini ve dışını ve yeri ve göğü ve suyu, bindiği kadırga o inince batıyor Ağustos 1987 Nilgün Marmara
  21. Uyanışlar../..Aşk uyandı uyandı beden ismini aradı yitirilmiş suretlerde ucuz şarap şişelerinden kalan bir tat vardı dudaklarında yıkadı ve arındı öpüşlerindeki leke maskesiz sevişmeler için mum yaktı uyandı şehvet lavları döküldü birikmiş düşlerin üzerine düşler tutuştu ve alev aldı kara kutularda saklanan sohbetler kanıt değildir artık bütün sırlar çözüldü, tutku sılaya vardı uyandı yürek gözü seğiren bakışları geçmişe attı dekoltesi derin bir şarkı giydi üzerine teninde kar beyazı bir isyan çıplak ayakları denizi yaktı sansürden geçti bütün dokunuşlar, başı dik kahkahalar dalgalarla yarıştı uyandı kadın acının saçlarını kesti ve dağıttı büyüdü göğsünde emzirdiği özlemler ayrılıkların dil yarası parmaklarından kaydı dudaklarında sarkıt bütün aldanışlar, gülümsedi ve ateşe sarıldı beden, şehvet, yürek ve kadın uykusunu almış bir sarhoşlukla kalktılar yataktan gözlerindeki yaşama arzusu, sancılarla geldi dünyaya aşk uyandı uyandı aşk! Giyindi ve sokağa çıktı Pelin Onay
  22. Benim Adım Yok Sen içerken beni efkar basıyor Bakışların var ya senin Bir gün ruhumu alıp dağlara kaçıyor Bir gün bozuk para gibi yerlere saçıyor Taşı toprağı altındır İstanbul’un Ecele bir faydası olsaydı korkunun Aşık olmaya koşmazdım senin ardından hayatı yarı yolda bırakıp Ve adaklar adamazdım Camilerinde ve kiliselerinde sıraya girip, altın aramak yerine Sana mı aşıktım ben Yoksa İstanbul’a mı İstanbul sana mı benzerdi Sen mi İstanbul’a Karışıp giderdik akıl almaz yerlerine hayallerin İki vefasız sevgilinin düşlerine yatmaktır anlattığım İstanbul kimden hamile Sen kimden Ruhlarınız orospu olsa bile Boşuna değildir yandığım Neler verilmez bu güzelliğe Bakışların örtüyor kırışıklığını gerdanının Gemiler geçiyor boğazından, gümüş renkli dumanlar saklıyor hayınlığını aşığının Bıçak dayanmış gırtlağına, yeşilini almış umutlarının Evler, Çıplak evler Yansımasında sularının aşkımı harap ediyor Sarıyer gözlerime değiyor Yasemin kokulu nefesin ciğerime Sadece hayaldir dudaklarının tadı Anladım ki İstanbul’dur aşkın adı Sen ise hasretin Benim adım yok… Oğuzkan BÖLÜKBAŞI
  23. Güzel bir Abdurrahim Karakoç şiiriyle hoşgeldiniz... Bu şiir bana hayat felsefesine hayran olduğum filazof Khalil Cibran'a ait iki sevdiğim sözü hatırlattı: Güzelliğin şarkısını söylersen eğer, çölün ortasında tek başına olsan bile bir dinleyicin olacaktır. ve Bana kulak ver ki, sana ses verebileyim.
  24. Çok teşekkür ederim Elif...Sevgiler

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.