mavi olmayan gökyüzü tarafından postalanan herşey
-
AKP KAPATILACAK... Evet evet iddialıyım, bu partı kapatılacak...
Yazık siz daha kendi sorunlarınızı başkalarında arıyorsunuz.Ben sizin samimiyetinize inanmıyorum Sayın Efendi Türkler!AB yi bile bu kadar düşmanca görmek ve bunu Y N Öztürk ile açıklamak!
-
SOLLINGEN VE MADIMAK KATLIAMI
Sevgili arkadaşım keşke dediğiniz gibi böylesi yüz karası katliamlar hiç olmazsa!Evet Madımak'ta binlerce aydın diri diri yakıldı.Bu ne kadar feci bir durum.Orada insanlar diri diri yakılıyor ve kimse buna müdahale edemiyor.(!)Bizim en büyük yanılgımız ne biliyor muşsunuz?İnsanın insana yaptığı bu haksızlığı din veya ideolojilere yedirmemiz.Aslında genel anlamda baktığımızda bu katliamı yapanlar nitelik olarak''şeriat isteriz'' diyenlerdir.Daha ileriye giderek ''biz bizden başkasına yer vermeyiz'' diyenlerdir.Ama işin gerçeği bunlar sadece insan olduğunu düşünen,daha ne olduğu anlaşılmayan varlıklardır. Bizlerin yaptığı en büyük yanlışlardan biri de ''dini siyasallaştırmak''Tabi ki siyaset insan hayatını her yönüyle belirleyen oldukça dinde siyaset hakkında söz sahibi olacaktı.Bu kaçınılmazdı.Ancak bu kesinlikle dini işlerine gelince bayrak gibi taşıyanlarla bir sınama aracı olamaz.Bu o zaman evrensel olan dine saygısızlıktır ve ona inananlara büyük haksızlıktır.Herşeyin aşırısı zaralaıdır ki bence İslam dini bu aşırılığa izin vermez.Fanatizm de bu dinde yer yoktur.Ben bunları çok derin bilgilere dayanarak değil,Peygamberin yaşamına bakarak söylüyorum. Ve bazı şeyleri söylemek için de ne illa Alevi nede başka birşey olmaya gerek yok.Varsa eksik olan o eksiği tamamlamak insan düşer!
-
Demokrasi ile Demokraaasi Birgün...
''Türkiye Cumhuriyeti’ne şekil veren kurucu irade, Cumhuriyet’in ilk 15 yılını, hiçbir siyasi ve sosyal muhalefeti kaale almaksızın dilediği gibi biçimlendirmiştir; bu, devletle toplumu tek örgüt altında temsil edeceği düşünülen tek partinin egemenliği idi. Bu egemenlik tarzı meclisle CHP’nin, CHP ile bürokrasinin, siyaset sınıfı ile devletin, hattâ basının aynı siyasi program etrafında içiçeliğini öngörmekteydi ve kendi zamana ait bir çözüm biçimiydi.'' Bu çözüm biçimi,kendi zamanına ait olarak görünen bir çözüm biçimi olarak sunulsa da ''tek partili bir cumhuriyet'' siyasi ve toplumsal muhalefetin yok sayıldığı,CHP endeksli bir meclis,medya,bürokrasi ile şekillenen,alternatiflerden yoksun bir ÇÖZÜMSÜKLER YUMAĞIDIR! ''Tek parti döneminin “tek parti”si CHP, çok partili hayatta varlığını sürdürdü ancak katıldığı her serbest seçimde hayal kırıklığı yaşayarak oy miktarı itibariyle azınlıkta kaldı; buna mukabil kurucularının vaktiyle devleti kurtarmış ve kurmuş olma ayrıcalığını ileriye sürerek, sayıca değilse bile siyasi bakımdan mânidar bir özgül ağırlığı olduğunu iddia etti. Bu tez, gerek siyasi açıdan ve gerekse çağdaş siyasi hukuk açısından geçerli olmayan bir varsayımdı.'' Çok partili demokrasiye geçiş aşamalrı ve hemen akaibinde belki de muhalifliğe tahammülü olmayan bir siyasi arenada,dönemin sorunları ile meşrulaştırılmaya çalışılan TEK PARTİLİ DEMOKRASİ(ki bence bu demokrasi değildir) mantığı CHP gibi kurucu siyaset rolünü üstlenmiş,solu üstlenen bir parti tarafından tekrar kesintiye uğramıştır.CHP hiçbir zaman tam anlamıyla halk desteğini kazanamamış,tek partili dönemden çok partili dönmelere değin ''DAİMA BÜROKRASİ-ASKERİ'' yaptırımlarla kendine yer edinmeye çalışmıştır. Türkiye de ki siyasi çıkmazın en temel nedenlerinden biri de kuşkusuz MUHALEFETİN eksikliğidir.Siyaset daima farklı olanları temsil eder.Farklı olanları siyasi arenalarda var eden ise TEMSİLİYETTİR.Mesela bu örgütlenmelerden bir örnek;partiler...Sol görüşe sahip olan bireyin kendisini CHP,muhafazakar olan bireyin kendisini SP veya milliyetçi olarak nitelenen birinin kendisini MHP ile özdeşleştirip,bu partilerle ülke siyasetinde sesini bulması belki de bundandır.Bunlar demokrasi anlamında güzel olandır,yalnız AKP başarasında yoksulluk,bilinçsizlik gibi temel olguları öne çıkaranların es geçtiği çok önemli olan bir nokta vardı;MUHALEFETTİN OLMADIĞI YERDE SİYASET YOKTUR VE CHP HİÇBİRZAMAN MUHALİF OLMAYI BECEREMEDİ!CHP neden bunu başaramadı;Ertuğrul Mavioğlu'nun bu konudaki isabetli tespitlerine bakalım; ''CHP 50 yıl önce daha ilerideydi CHP'de sorun sadece liderlik ve yöneticilikteki zaafla izah edilemeyecek kadar kapsamlıdır. Baykal'ı indirerek CHP'yi düzeltmeye çalışmak yanlış. 3 Kasım seçimlerinden sonra ürettiği muhalefet çizgisi seçmenlerde kabul görmeyen CHP, eğilim-sel bir erime sürecine girdi. Yazar Tarhan Erdem, CHP'nin giderek küçülmesinin ve parlamentodaki etkili muhalefet görevini yerine getirememesinin asıl kaynağının politikasızlıkta olduğunu savunuyor. CHP'yi 3 Kasım seçimlerinde yüzde 19.3 oyla parlamentoya taşıyan koşullar neydi, bugün CHP'yi gerileten koşullar nedir? 3 Kasım'a gelirken halkın bir kararı vardı. Meclis'teki partilerin tasfiye edilmesi. Öncelikle hükümetteki partiler, MHP, DSP ve ANAP. İkincisi eğer mümkünse TBMM'deki muhalif partileri de tasfiye etmek. Saadet Partisi ve DYP. Halk bu kararını acımasızca hayata geçirdi. Ama seçim var ve birilerine oy verilmesi lazım. Halkın AKP'yi iktidara taşımasının arkasında bu saik yatar. SP'den çıkan bir partiye oy veremeyenler de CHP'yi seçti. Yani asıl motivasyon beş partinin tasfiye edilmesi kararıdır. Her iki parti de tepki oylarıyla parlamentoya girdi. CHP, politikasızlığı nedeniyle 3 Kasım'dan sonra gözle görünür bir şekilde inişe geçti. Çünkü CHP bırakın geleneğini bir yana, herhangi bir partinin yapması gerektiği kadar bile politika yapmıyor. CHP'nin geçmişinde bir sol anlayış var. Bugün değil, 50 sene önce de vardı. Bu anlayışa bağlı bir politika üretilmiyor. Halk, o nedenle CHP'ye 3 Kasım'dan daha fazla oy verme eğiliminde değil. Muhalefet görevi sorunlara çözüm üretmeyi gerektirir. CHP'nin ürettiği politikaların solun evrensel değerleriyle ilgisi var mı? Size göre CHP sol bir parti mi? Burada CHP'yi ikiye ayırarak düşünmek lazım. Birincisi CHP'nin kuruluşu ve kaynağını oluşturan kesimi soruyorsanız; evet CHP sol bir partidir. Ama bugünkü duruşu itibarıyla CHP sol bir parti midir? Hayır. Konuya CHP'liler açısından da bakmak lazım. CHP'ye oy verenlerin çok büyük bir kesimi insani tercihleri bakımından kendilerine solcu denebilecek yapıdadırlar. Bugünkü CHP'ye söyledikleri ve yaptıkları açısından bakarsanız, sol bir parti olmadığı gibi tutarlı bir parti de değildir. CHP'ye oy verenlerin solcu, CHP'nin ise politikasız olduğunu söylemek doğru olacaktır. CHP'de tabanla ilişkiler konusunda uygun mekanizmalar olmadığı için, seçmenlerinin CHP'yi etkileme şansı bulunmaz.''(Ertuğrul Mavioğlu) Ayrıca Artropod'un yazdığı gibi; aslında ne kadar büyük bir çıkmazda olduğumuzu,zenginin daha zengin,yoksulun daha yoksul,ekonominin ödenecek borçlar listesinden ibaret olan bir DEMOKRASİ KURBANI ya da DEMOKRASİNİN KURBAN EDİLDİĞİ ülkenin sınırlarını belirleme açısından oldukça anlamlıdır. Bu siyasi arenada ki çıkmazlardan sadece belli başlı DEMOKRASİ SORUNLARInı bu şekilde özetlemeye çalışarak çoğu ayrıntıyı sildiğimin farkındayım.Bugün muhalif bir solun eksikliğinden tutunda bunun önemini kavrayamamış bir halka kadar,enine boyuna sorgulanılması,anlaşılması gereken bu konuyu Sayın Artopod bence çok iyi özetlemiş.
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Evet, türban simgedir! Ben üniversitedeyken bıyıklıydım. Bıyık sevdiğimden mi? Hayır! Yakıştığından? Hayır! Bıyıklıydım, çünkü bıyık yasaktı. 12 Eylül, YÖK aracılığıyla hem öğretim üyelerine, hem öğrencilere bıyığı yasaklamıştı. Bize tıraş dersi verenlere öyle kolay lokma olmadığımızı göstermek, kesmemekte direnen hocalarımızı sahiplenmek için hemen hepimiz bıyıklıydık. Bıyık bir simge miydi? Evet! Possa solcuyduk, sarkıksa sağcı, imam bıyığıysa İslamcı... Ne zaman kestik? Yasak kalktığı zaman... * * * Evet, türban da bir siyasal simgedir. Demirel'in fötr'ü, Ecevit'in kasketi kadar "temsili bir simgedir." Toplumsal iletişimin zayıf olduğu baskıcı toplumlarda herkes, simgeleri aracılığıyla konuşur birbiriyle... Cem Uzan yolsuzlukla suçlandığı dönemde saflığı simgeleyen bembeyaz bir gömlekle çıkıyordu kitlelerin karşısına... Baykal, Ecevit'e karşı gençliğini kanıtlamak için kot giyiyordu. Meclis'te bir milletvekili "laiklik simgesi" kravatını beline bağlıyordu. Çiller askerle dağa çıkarken oğlunun botunu giyiyordu. Simgeler konuşuyordu. * * * Bu anlamda türbanın siyasal bir simge olduğunu tekrarlayıp durmanın bir yararı yok. Onu simge olmaktan çıkaracak şey, ardındaki soruna çözüm bulmaktır. "Arabistan'a gitsinler" demek çare değil. Aynı ses 40 yıl önce de "Komünistler Moskova'ya" demişti. Bu, solcuları Moskova'ya göndermeye değil, gençleri kamplaştırıp sokaklara dökmeye yaradı. "Türbanlılar Arabistan'a" çağrısı da aynı işe yarar. Nitekim Erdoğan'ın "Sen git Arabistan'a" cevabıyla amaç hasıl olmuş, kamplar yerlerine kurulmuş, tribüne oynayanların gösterisi başlamıştır. "Komünistler Moskova'ya gitsin", "Türbanlılar Arabistan'a", "Kürtler Barzani'nin yanına..." Sadece sürgün müdür, siyasetçinin üretebildiği çözüm? * * * Beni asıl şaşırtan, doğrudan kadınların canını yakan bir konunun sürekli erkekler arasında tartışılıp durması... Baba baskısıyla örtünmeye zorlanan onlar... Gönüllü örtündüyse de okul kapısında düşman gibi görünen onlar... Türbanı çıkarıp peruk takmaya zorlanarak ikiyüzlülüğe itilen onlar... Okuldan atılıp bu kez de koca baskısının koynuna atılan onlar... "Örtün" ya da "Açıl" diye itilip horlanan, üzerlerinden siyaset yapılan onlar... "Siz ne hissediyorsunuz?" diye hiç sorulmayan o kızlar, kadınlar, kendileri adına ya da kendilerine karşı konuşarak prim yapmaya çalışan erkeklerin malzemesi, pasif izleyicisi konumundalar. * * * Çözüm için ne Demirel'e ne Erdoğan'a ihtiyacımız var. 70 model kamplaşmalara, laf cambazlıklarına, ucuz polemiklere karnımız tok artık... Kimsenin sürülmesine de razı değil gönlümüz... Asıl ihtiyacımız olan şey "empati"... Karşımızdakinin derdini, mesajını, kaygısını anlayabilmek... Hayata bir de onun penceresinden bakabilmek... Herkesin birbirine saygı içinde, özgürce var olabileceği ortak bir yaşam için çözümler üretebilmek.... Siyasetin işidir bu... Yapabilen büyür, yapamayan gider: Suudi Arabistan'a değil; tarihin çöplüğüne... (Alıntıdır....Can Dündar)
-
SAVAŞ VE BARIŞ...
Barış Siri Pada, Sri Lanka / Özcan Yüksek Sabahın tek taşı, ufkun yüzüğünde birden parıldadı, sonra ışığın kanatları göğün her iki yanına özenle gerildi. O sırada Budistler, Müslümanlar, Hıristiyanlar, Hindular, Taoistler, başka Tanrıya inananlar, hiçbir Tanrıya inanmayanlar; dar uçurumun eşiğinde, karanlıkta ve soğukta, birbirine iyice sokulmuş bir kalabalık halinde, heyecanla önce karşı tarafa yani doğuya baktı. Sonra yüzlerini batıya döndürdü. Zirvesinde bulundukları karanlık dağın üçgen gölgesi, bir bulut denizinin üzerine vurmuştu. Bu dağ, Adem'in yeryüzüne indiğinde ilk ayak bastığı yerdi. Veya Buda'nın Lanka Adası'nı terk ederken son ayak izini bıraktığı yeryüzü parçası. Bir ayak izi şeklindeki Sri Pada'nın zirvesinde, dev parmakların uçlarına iyice sıkışmışlar, yukarıya sığmayanlar ise dik basamakların aşağılarında kalmışlardı. İnsanlar, gece yarısı tırmanmaya başlamış, tam tamına 4 bin 600 dik basamağı soluk soluğa çıkmış ve gökle yer arasındaki bu kutsal noktaya güneş doğmadan önce ulaşmışlardı. Kimileri de hâlâ ulaşmaya çalışıyordu. İnsanlık ilk zamanlarından itibaren gök, yer ve cennet arasında bir merdiven, bir merkez, bir demir kazık, bir kutup yıldızı, bir yurt bacası, göksel bir ağaç aramış ve bulmuşlardır. Ben de bir eski zaman kalenderi gibi, palası-pare rindi berduş oradaydım. Biliyordum ki geri döndüğümde, dünyanın geri kalanında pek çok yerde, hatta kendi ülkemde, bu ortak huşu yine olmayacaktı. Kutsal sözler, siyasilerin dudaklarında kirlenir. İlahi sözcükler sarf eden kişi aynı zamanda hükmeden kişiyse eğer; iyi bakın, bir elinde üç çatallı mızrak tutmaktadır. Neredeyse bütün dinlerde aynı şekilde tarif edilir bu tehdit silahı. Ve bir de şunu biliyordum ki, bir masal yorumcusu, imge örücü, bir simge çözücüsü olarak biliyordum ki, ilahi sözcüklerle birlikte dile getirilen cümlelerin içinde, ölümü anlatan metaforlar varsa eğer, bunlar aslında size yöneltilmiş niyetlerdir. Meclis, kışla, hükümet konağı, karakol, açılış töreni, seçim meydanı, ilahi yerler değildir. Buraların üyeleri, yöneticileri de ilahi bir amaç güdemezler. İlahi yerler bellidir. İlahi olan siyasi olduğunda, barış tehlikeye girer. Coğrafya da toplum da tehlikeye girer. Yurtta ve dünyada barış tehlikeye girer. Barış, sevgi, iyi niyet ve güzellik sunan kimi ilahi sözcükler de siyasi bir kimliğe büründüğünde tam tersi manalar yüklenir. Oysa şu söz ne güzeldir: Selamünaleyküm. Anladığımız dilden söyleyeyim: Barış sizin üzerinize olsun. İki kavis arasında söyleyeyim:
-
SAVAŞ VE BARIŞ...
'Karanlık Sular'ın Askerleri Irak'ın işgalinden beklediğini bulamayan birçok sektörün aksine, paralı asker sektörü işgalle birlikte en hızlı yükselen sanayi dallarından biri. Iraklılara karşı işlenen suçlardan dolayı tek bir paralı asker yargılanmış değil 2003'ün Mart ayında, Amerikan ordusuyla birlikte modern çağın en büyük özel ordusu da Bağdat'a giriyordu. 2006'nın sonunda Amerikan Savunma Bakanı Donald Rumsfeld görevden ayrılırken bu askerlerin sayısı 100 bini aşmıştı. Bugün Irak'ta Amerikan ordusu üniforması taşıyan asker kadar paralı asker var. Gölge bir ordu gibiler. Hatta bu işi yapan şirketlerden en önemlisinin ismi de manidar: Blackwater. Yaptıkları işler bağlamında Türkçe'ye "Karanlık sular" olarak çevirmekte beis yok. Aslında "karanlıklar ordusu" kayıt dışı, sorumluğu olmayan, yasalardan muaf bir yapılanma. Her biri yılda 100-150 bin dolar kazanıyor. Çok özel görevler için günde 1,000 ile 5,000 dolar alanlar var. İsimleri kayıtlı değil, ölüm ya da yaralı istatistiklerinde de yer almıyorlar. Oysa Irak'ta şimdiye kadar 700'e yakın ölü, 8 bin de yaralı bırakmış durumdalar. Sahipleri gibi çoğu eski asker, sorunlu, psikolojik açıdan tehlikeli "kas yığınları". Siyah gözlükleri, çelik yelekleri ve otomatik silahları ile korumadan çok korkutma görevini üstlenmiş gibiler; çoğu eski asker. Bağdat'ta Amerikalıların sıkıştığı Green Zone içindeki tüm görevlerden onlar sorumlu. Rajiv Chandarasakaran'ın Imperial Life in the Emerald City adlı kitabında Yeşil Bölge içinde Blackwater'a çalışan paralı askerlerin nasıl korku saldıklarını anlatıyor. Gerektiğinde ağır silahlar, helikopterlerle de donatılan bu paralı askerler Amerikan ordusunun bazı birlikleri ile yarışacak düzeydeler. Ebu Garib gibi türlü vahşetin ayyuka çıktığı uygulamalarda payları var. Rotaları dünyanın özellikle şaibeli savaş ve çatışma bölgeleri; Sudan, Kongo, Bosna, Afganistan ve son olarak da Irak'ta "istihdam" ediliyorlar. Savaşın zenginleri Irak savaşı ile özel güvenlik şirketi adı altında çalışan, paramiliter asker şirketleri modern çağın özel ordularını oluşturmuş durumda. Irak'ın işgalinden beklediklerini bulamayan birçok sektörün aksine, paralı asker sektörü Irak işgali ile birlikte en hızlı yükselen sanayi dallarından birisi. Kapitalizmin hemen her şeyi paraya tahvil etme becerisi üzerinden yürüyen şirket sahipleri 50 ülkedeki operasyonda yıllık gelirlerini 120 milyar dolar yükseltmişler. İşgal sonrası Irak pastasından pay kapma rüyasındaki büyük Amerikan şirketleri, direniş ve kaos karşısında ülkeyi terk edince, iş "güvenlik şirketlerine" düştü. Titan, DynCorp, Blackwater, Custer Battles önde gelen savaş müteahhidi firmalarından. En çok parayı bu şirketler kazanıyor. Sektörün böylesine büyümesinde Irak savaşının mimarlarından aşırı sağcı, evangelist Rumsfeld'in payı yadsınamaz. Zaten 1996'da kurulan Blackwater'ın sahibi eski deniz komandosu Erik Prince de bir evangelist muhafazakâr. Eski Savunma Bakanı 2002 yılında Foreign Affairs Dergisi'ndeki Askeri Değişim başlıklı yazısında bakın ne demiş: "Gizli operasyonlar, sofistike silah sistemleri ve daha fazla paralı asker kullanılmalı. Bürokrat ya da iş bekleyen kapitalist yerine daha çok girişimci gibi davrananları teşvik etmeliyiz." "Cumhuriyetçilerin" muhafızları İşgalin başında sanki sıradan bir işmiş gibi göstermek amacıyla "contractor" yani müteahhit olarak adlandırılan bu kişiler, ihale ile iş alıyorlar. Koruma, kollama, öldürme vb. işler bunlar. Gerçekte paralı asker olan bu kişiler, geçtiğimiz haftalarda Yeşil Bölge dışında 11 Iraklıyı öldürünce yeniden gündeme geldiler. Irak hükümeti ültimatom vererek çalışma izinlerini askıya aldı. Ama ülkede hükümetin değil de işgal edenin sözü geçtiğinden Blackwater'ın adamları dar kapsamlı da olsa yeniden çalışmaya başladı. Aslında 2004 yılında dört "müteahhit" Felluce'de yakılarak öldürüldükten sonra varlıkları tartışılır olmuştu. Felluce Katliamı'nın başlangıcı da bu olaya dayanır. İşgalin başından bu yana yasal muafiyetleri bulunan paralı asker ordusu onlarca ölüm ve yaralamadan sorumlu. 11 Eylül'den sonra Rumsfeld Doktrini olarak bilinen savaşların özelleştirilmesi kapitalizm açısından atıl bir alanın değerlendirilmesi gibi. Amerikan savaş makinesinin üzerinde yükselen şirket ise Blackwater. Irak'taki şirket bir anlamda Cumhuriyetçi Bush yönetiminin muhafız ordusu gibi. Büyükelçileri, senatörleri koruyor. Ve dünyanın diğer bölgelerinde görev almak için lobi faaliyetlerini hızlandırıyorlar. Darfur'da barış gücünün paralı askerlerden oluşan özelleştirilmiş bir güç olmasını için çaba harcıyorlar. Amerika'da da örneğin California sahillerini kontrol etmek için lisans bekliyor. 11 Eylül sonrasının terör paranoyasından yararlanan bu şirketler, misyonlarını güvenli ve demokratik bir dünyaya hizmet olarak açıklıyor. Tabii böyle bir dünyaya kavuşmak için önce savaşmak, işgal etmek, para kazanmak, öldürmek gerekiyor. Zaten bu şirketlerin sadece özel koruma yapmadığı biliniyor. CIA dahil olmak üzere bu karanlık insanları örtülü operasyonlar benzeri pis işlerde kullanıyorlar. Çünkü Soğuk Savaş sonrası istihbarat servisleri de eskisi gibi risk almıyor ve ellerini kirletmiyor. Ayrıca ölümleri Amerikan kamuoyunu asker ölümleri kadar ilgilendirmiyor, tepki toplamıyor. Çünkü bilinmiyorlar. Black Hawk Down/Kara Şahin Düştü (Ridley Scott) filmine konu olan, Mogadişu'daki asker ölümlerinin benzeri Felluce'de paralı askerlerin başına gelmesine rağmen Amerika'da benzer bir tepki oluşmaması da bunun bir kanıtı. Nefret orduları Paralı askerlerin önüne geleni öldürmesi ya da öldürme potansiyeli taşıması nedensiz değil. Çünkü askeri yargıdan muaf olan bu kişiler yargılanamıyor. Cenevre Anlaşması da onları bağlamıyor. Çünkü ne asker ne de siviller. Yani ne Amerikan, ne Irak ne de uluslararası yasalara tabiler. 2003'ten bu yana da karıştıkları olaylar bini aşıyor. Bunlardan sadece ikisi yargı karşısına çıkmış durumda. Birisi iş arkadaşını öldürmekten, Ebu Garib'de görevli olan bir diğeri de çocuk po*nosu indirmekten. Ancak Iraklılara karşı işlenen suçlardan dolayı tek bir paralı asker yargılanmış değil. Seymour Hersh Emir Komuta Zinciri (Agora Kitaplığı) adlı kitabında şunları yazıyor: "CACI ve Titan gibi özel şirketler, o sırada Irak'ta yaptıkları tehlikeli işler için elemanlarına 100 bin dolar gibi ordunun ödeyemeceği meblağlar ödüyordu ve ABD askeri tarihinde ilk kez hassas işlere girmelerine izin verilmişti. Cezaevindeki sivil personel askeri yasalara bağlı değildi, ancak kendilerine Amerika'nın mı yoksa Irak'ın mı yasalarının uygulanacağı kesin değildi". Hersh'ün yazdığı gibi ortaya çıkmaması kaydıyla silah kullanma, öldürme ve işkence yapma yetkileri var. Herhangi bir sorumluluk yüklenmiyorlar. Askeri birliklere lojistik destek sağlayan, konvoylara koruma sağlayan, yüksek düzey görevlileri koruyan, sorguculuk yapan, işkence yapan hepsi bu paralı gruptan çıkıyor. Iraklılardan nefret ediyorlar. Zaten konvoy halindeyken yaklaşan öldürülüyor. Iraklılar da onlardan nefret ediyor, Iraklılar arasında "kuduz köpekler" olarak anılıyorlar. Zaten onlar için Amerikan askerleriyle paralı askerler arasında hiçbir fark yok. Hepsi işgalci. Paralı asker şirketinin web sitesinde ise şunlar yazıyor: "Biz hukuku gözeten, profesyonel, askeri, barış gücü görevi yapan bir şirketiz. Bunun maliyeti ise güvenlik, barış, özgürlük ve demokrasiyi etkili hale getirmektir". Ortadoğu'yu bu hale getirenlerin ortak yanının "özgürlük ve demokrasi" şiarı olması tesadüf mü acaba? Yazı: Mete Çubukçu, Radikal2, 30.09.2007
-
Doğuda ÇOCUK,KADIN ve İNSAN olmak........
Oyy çocuk... Sen mavilerde bir geleceksin Sen adın gibi hırçın.. Adın gibi sonsuzsun... Adın DENİZmiydi senin? Onun gibi bakıyorsunda.. Kaderinde onun gibimi yoksa... Senin için bak küçüğüm bu şiir...Biliyorum bunları hiçbir zaman okumayacaksın.Biliyorum bu kelimeler sana çocukluğunun avutulmuşluğunu vermeyecek.Biliyorum Deniz'im! Deniz'im,bak ablan seni hiç unutmadı,unutamadı...O gözlerinde ki ışıltı o kadar çok işledi ki yüreğime ne zaman bir çocuk görsem selpak satıp ''ekmek parası'' kazanmaya çalışan;Deniz diyorum,Deniz'im ne yapıyor acaba! Doğubeyazıt buza kesmişti.Titriyordu elin.Soğuktu,korkutucuydu yıkık olan otoğar.Ve sen Deniz'im sokuldun usulca yanıma.''Abla nereye'' diyerek gülümsedin bana!Gülüyordu gözlerin,titriyordu ellerin.Soğuktu havaya rağmen üstünde ki kıyafetler ile donuklaşmıştı gözlerin.Doğru ya alışkındın sen yoksulluğa,yoksullaştırılmaya...Alışkındın lastik yakıp ısınmaya,okuldan çıkıp bir simit parasına medet ummaya,yaşına rağmen annem içim demeye.Alışkındın sen küçüğüm yok sayılmaya! ''Çalışmak zor olmuyor mu Deniz?'' diye sana sormuştum ya meğer ne kadar da çocukmuşum ben,ne kadar da büyükmüşsün sen ''Olmaz mı be abla'' cevaplarken. Biliyor musun tam ben ''bu çocuk alışmış ya böyle yaşamaya'' diyecekken,''ben sabahları kalkıp çizgi film izlemek istemez miydim,eve gelip derslerime çalışmak istemez miydim?Olmuyor işte,babam işsiz,annem hasta.Hem ben büyünce doktor olmak istiyorum.Annme bakacağım.Abla ben çalışmaktan hiç utanmadım,bütün öğretmenlerim beni burada gördü.Ama geçen gün matematik öğretmenim geldi buraya,çok utandım.hemen saklandım.''Polis abi gelip bize katıldığında ürktün,o gidince ne oldu Deniz dedim ya aslında ne olduğunu çok iyi anladım. Deniz'im yarım saatte hayatıma giren ''en iyi yabancı çocuk'' oldun.Arkadaşların geldi,senden farklı olmayan.Küçük olan o çocuklğa rağmen beni onlara karşı''hey,ablaya yanaşmayın'' deyişin var ya! Ve araba hareket edene kadar oracıkta beni bekleyişin,el sallayışın...Unutmadı ablan seni küçüğüm,unutamadı!Ne zaman oraya düşse yolum arıyor gözlerim seni.Yoksun,yine arıyor gözlerim,yoksun.Doğubeyazıt buza kesmiş,binlerce olan Denizlerden benim olan Deniz,elinde selpağı,yüreğinde sevgisi gülümsüyor ablasına(Düşecekse yolunuz oralara Denizi benim için öper misiniz?)
-
KADINLAR TESLİM OLMAYIN..(Sizi eve kapatmak isteyn erkek egemenliği evvel eski, ama itiraf edelim, şimdi siyasal hedeflere kilitlenmiş büyük rüyasıdr)
Evet çok ilginç arkadaşım;orada ört var bizde aç.Ne kadar büyük çelişkiler.Kadınlar siz bırakın herşeyi bakın insanlar,düzenler nasıl olsa sizin yerinize karar veriyor.
-
Mavi olmayan gökyüzümüzün doğum günü....
- Demokrasi ile Demokraaasi Birgün...
2. Dünya savaşı sonrası dünyayı saran demokrasi,eşitlik , özgürlük dalgası ağır yenilgilerden sonra Cumhuriyeti ilan eden ve ''Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir'' diyen, yenik bir imparatorluktan kalan genç bir devletin belirttiğiniz gibi çok partili hayata geçiş denemleri de, kendi içerisinde çelişkiler barındıran bir ''kesintilerle yalpalayan demokrasi''çabasına dönüştürmüştür. Osmanlı Devleti'n de ilk muhalif hareketleri GENÇ OSMANLILAR ile başladığını kabul edersek demokratikleşme çabalarınıı bu anlamda daha Osmanlı ile başladığını görmekteyiz.Nitekim Tanzimat,Meşrutiyet'te bu muhalefetin sonuçlarıdır.Kurtuluş Savaşı sona ermiş,yeni bir devletin kurulmuş ve bu devletin yönetim şekli belirlenmişti.Buraya kadar basit aslında bu süreci özetlemek.Ya sonrası?Saltanatın kaldırılması,şapka kanunu,art arda gelen devrimler önce siyasi daha sonra toplumsal bir tepkiye dönüşmüş ve bu tepkiler günümüze kadar süregelmiştir.Bu bana göre de ''Çok partili hayata altyapısız,taklidi bir sözde demokrasiyle geçilme denemesinin ve bu sürecin türlü beceriksizlikler ve öngörüsüzlükler''den kaynaklanan büyük ve halledilmemiş bir sorundur.Toprak reformu ile Celal Bayar ''devlet otoritesini halka toprak verme'' ile sağlamaya çalışmış,köy enstitüleri ile hedeflenen amaçlara ulaşılmamış,belirsizliklerle beraber demokrasi de sadece içi boşaltılmış bir kavrama dönüşmüştür. DP böylesi çalkantılı bir dönemden sonra halkın desteğini büyük bir oranda kazanmış,bu destek ekonomide gözle görülür bir iyileşme sağlamış,TC dünyaya açılmış,siyasi anlamda kendisini toparlamıştır.DP iktidardır ve muhalefet yine eksik olandır.1954 yılında güçlü adımlarla iktidar olan bu parti,1957 yılında oy kaybetse de 1960 a kadar iktidardır.1960 yılın arefesinde ekonomide ciddi anlamda düşüş olmuş,bu yeni Cumhuriyet tekrar taklidi olan demokrasi çabalarına dönüşmüş ve 1960 ''ASKER YÖNETİME EL KOYMUŞTUR''Ve bundan sonrası da bu kısır döngülerden arda kalan küllerdir.Demokrasi çabalarımız daima kesintilere uğramış,iktidarlar pervasız,muhalifler daima eksik... Ben siyaseti sevmem,parti tutmam,sendikalara güvenmem.Neden mi?Daha öncede belirttiğim gibi ''ÖTEKİLEŞTİREN,FARKLILAŞTIRAN,YAPICI YERİNE YIKICILIĞI'' adet edinmiş siyasi bir arenada ben ne SAMİMİYETİ ne de HAKPERESTLİĞİ ararım.Çünkü kokuşmuştur,çünkü artık sadece kişiseldir tüm yapılanlar...Düşünsenize siyasetiniz İNSAN KANI ÜZERİNE KURULMUŞTUR!Ne kadar acı değil mi? Bir insanın en temel hakkı yaşamadır.Bu hakkın olmadığı yerde hiçbirşey yoktur.İnsanın yaşaması içinde en başta temel ihtiyaçların karşılanması gerekir.Güvenlik,ekonomi...Yiyeceği ekmeği bile zor bulan,tek derdi geçim olan insanlardan kalkıp da eleştiriyi,sorgulamayı nasıl bekleriz?Evde çocuğu kendisini bekleyen bir baba;ekmek yerine çocuğuna nasıl kendini gerçekleştirme profili sunar.Ve siyaset denilen çıkmazlarda kendisini anlamakta bile aciz bir iktidar,muhalefetin M sini bile anlayamamış sözde muhalifler ve demokrasiyi hala bir düşman olarak algılayan değerli siyasetçilerimize rağmen bizler nasıl olur da kalkıp DEMOKRASİ vardır diyebiliyoruz.- YAYAMAZ KAYIMCA NIN YERI!
Yayamaz Kayımcam nerdesin bak ben çok acıktım yemek yapcam ama bilmiyorum.Annemi özler şimdi ağlarım ya yoksa sen hala hasta mısın?Dur ben hasta olayım,sen burada ol çabucaaaaaaaaaaaaaaaaaak iileş!Bu forumun bidanesiiiiiii- lütfen bir kiremit yada bir kalem
mavi olmayan gökyüzü şurada cevap verdi: gnnr-35 başlık Yardım - Gönüllü Yardım - Okul - Dernek - Yardım KuruluşlarıDeğerli arkadaşım bana bu konuda biraz daha aydınlatıcı bilgi verirseniz sevinirim.Kitap konusunda belki yardımımız dokunur.- Şeyh Sait İsyanı'nda Şeyh Şemsettin'in Sorgulanması...
Okurken ürperdim.Dini konuda söylenecek sözüm yok,eksik olduğum bir konu!Yalnız din bu olmamalı.Yada bireylerle ölçütlüğü,doğruluğu sınanmamalı.Belki de biraz o dönemleri daha doğrusu dönemin şartlarını da hesaba katmak lazım.Gerçekten ürperdim!Anlamaya çalıştım soruları ve cevapları!- AKP KAPATILACAK... Evet evet iddialıyım, bu partı kapatılacak...
Değerli arkadaşlar gelin önce nasıl bir yaşamı tercih ettiğimize karar verelim.Yıllardır olmadık sorunlarla uğraşan,kaybeden,acı çeken,ağıtlar yakan bir coğrafyamız var.Biz ne için bu bedelleri ödüyoruz,çoçuklarımız neden böyle bir yarını teslim alsın. Düşündünüz mü hiç yavrusunu kaybeden bir annenin neler yitirdiğini.Düşündünüz mü hiç sokaklarda yaşamanın,çaresizliğin neden tanımlanamadığını.Kendi sorunlarımızla baş ağırtırken geçmiş ve gelecek hiç düşündünüz mü geleceğin de geçmişin de bu anda yaptığımız hatalarla,suskunlukla nasılda yok sayıldığını.Bizler demokrasi diyoruz;demokrasi en iyi olan olduğundan değil;başka çaremiz oldmadığından!AKP veya başka parti derdimiz değil;tek derdimiz artık tarihe başka yanlışların eklenmemesi.Ben ülkemde insanların şucu bucu olarak kutuplaşmasını,emeğin yok sayılmasını,diplomalı mişsizlerin hergün kat be kat artmasını istemiyorum.Ayrıca arkadaşlar bende farkındayım.Siyasi yozlaşmanın,buna rağmen İNADINA SUSAN HALKIN!!!!Sustukça zehirlenen,sustukça ezilen...- İŞKENCE!nedir?İŞKENCE'siz yapamıyormuyuz?
Irak'ta yapar, bize de düşer Murat Belge 08/05/2004 Dün yayımlanan yazımı yazarken, son günlerde üstüne yazı yazacak bundan daha önemli bir konu olmadığını düşünmüştüm. Daha birçok kişi de böyle düşünmüş olmalı ki bütün medyada bununla ilgili bir yığın yazı yayımlandı. Gerçekten de, ortada o fotoğraflar varken, insanın dikkatini başka bir konu üstünde yoğunlaştırması kolay değil. Bugün bunlara yenileri eklendi: 'tasmalı'sı, 'kelepçeli'si vb. Ayrıca, elde bunlardan daha 1000 tane olduğu söyleniyor. Fotoğraflar üstüne veya onlardan yola çıkarak birçok şey yazıldığını söyledim. Ama bunlardan bazılarını okuyunca, asıl konunun o fotoğrafların anlattığı şey olmadığını görüyoruz. Asıl konu başka; bu işkence sahneleri de oraya geçmek için bir araç. İnsan Türkiye'de zaman zaman, bu toplumda eğitimin, kendinden başka herhangi bir şeyle ilgilenmemek, kendinden başka bir şeyi algılamamak üzere verilmiş bir disiplin olduğu duygusuna kapılır. 11 Eylül olduğunda bazı gazeteler bunu 'Biz haklıydık' gibi bir başlıkla duyurmayı düşünebilmişlerdi. Şimdi bu fotoğraflarla da birileri benzer bir şey yapıyor. Şu sırada Türkiye'de, kıran kırana bir biçimde başlamış ve zaman ilerledikçe hızını ve şiddetini bir miktar kaybetmekle birlikte çok da yumuşadığı söylenemeyecek bir iktidar kavgası devam ediyor. Dünyada olan her şey, bu kavganın özellikle bir tarafına 'cephane', 'mühimmat' olarak hizmet edebildiği derecede anlamlı ya da geçerli. Bu kavga belki doğrudan 'iktidar kavgası' olmaktan çok, bundan böyle iktidarın nerede olduğunun ve nasıl elde edileceğinin belirlenmesi üstüne bir kavga. 'Avrupa Birliği' bu anlamda bu kavganın odaklandığı nokta. Çünkü Türkiye'nin geleneksel iktidar seçkinleri, ancak 'izole' bir Türkiye'de 'iktidar olma' becerisine sahipler. Uluslararası ilkelerin belirlediği bir coğrafyada borularını öttürmelerine imkân yok. Dolayısıyla dişleri, tırnakları ve her şeyleriyle Türkiye'nin politikasını ya da hukukunu uluslararası ittifak ya da ilkelere bağlamasına engel olmaya çalışıyorlar. Onun için biri kalkıyor, Türkiye'de insan hakkı ihlallerine karşı çıkmış olanları, şimdi bu fotoğraflarda görülen işkenceye karşı çıkmaya davet ediyor! Sanki bunu yapmanın bir güçlüğü olabilirmiş gibi! Öteki, Amerika öncülüğündeki müdahalenin sorumluluğunu mugalata ile Avrupa Birliği'ne sıçratmaya çalışıyor. Irak'ta işkence yapanlar arasında Britanya askerleri olduğuna göre, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmemesi gerekiyor. Anlayamadığım bir mantıkla varılan bu sonuç, ayrıca, kuvvetli ve saldırgan sözlerle takviye edilmiş: "...AB'ye girince insan olacağımızı sanan varsa, insanlıktan nasibi eksiktir" diye bir yargı! Şu anda 'insan' olduğumuza inanmakla birlikte, AB'ye girince bunun çok daha iyi pekişeceğine inananlardanım. İnsanlıktan nasibimin niçin eksik olduğunu da bilmek istiyorum. Dünkü yazımda, Irak'taki işkencenin 'tekil olay' diye geçiştirilemeyeceğini savunmuştum. Ama orada bunlar oldu diye Türkiye'nin general Kılınç'ın tavsiye ettiği şekilde 'Avrasya Birliği'ne girmesini savunmanın çok daha büyük bir demagoji olduğunu düşünüyorum. Bir de şu demagoji yayılıyor: "Kardeşim, insan dediğin böyle işte. İşkence yapmaksa, bak, hepsi yapıyor." Bunun arkası, tabii, bizdeki işkenceyi de mazur göstermek. Hele bizi eleştirenlerin işkence yaptığını kanıtlayınca, kendi işkencemizle kıvanç duyma aşamasına da geliyoruz.- KPSS SORUSU OLSAYDI NE CEVAP VERİRDİNİZ
Halı sahada değil artık yeni binasında hem ben zaten arada uğruyordum.Sorular basitmiş,ben yapardım.Neyse geçmiş olsun...Hadi bakalım Türkçeciler valla kurtulmuşsunuz bakalım yarın ne olcak- Merhaba...
mavi olmayan gökyüzü şurada cevap verdi: kuzguni başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi Tanıyalımoooo hoşgeldin sefalar getirdin!!!!- Hırçın Karadenizli(sayın av katımız:).....
Az önce acemi avukatımızı ve arkadaşlarını havaalanından alıp otellerine teslim ettim.Ya ben de olmasam valla Diyarbakır da ortada kalırdınız Soner abi seni çok özlemişim ya Acemi avukat Diyarbakır sıcağına dayanamaz en iyisi sen onu Ankaraya yolla Gerçeğe gerçek :lol:- GODZİLLA ve RUA Ortak Anı Defteri
Tabi ki bize yarı yolda bırakmak yakışmaz ya Godzillayı uyaracam ''bak sakın evde bişeye dokunma ha!Azcık fare ilacı var da!'' bunu düşündüm ben ooooo ooooo- AZ SONRA...........
Accam tvyi bulcam güzel bir çizgi film kurcam kahvaltıyı sonra yatcam acayip sıcak ha hemşoma cevap yazmadım ama hemşo sende geç yazdın,kaçtık işte gece yarısı- Hırçın Karadenizli(sayın av katımız:).....
Yayamaz Kayımca ya dua et bak hasta haliyle sana bi defter satın almış dur bende sana hatıra yazayım.Ama şimdi çok uykum var ben yarım yazsam olur mu?Zaten yarın misafirimsiniz,Diyarbakır da buluşmak üzere....- Mavi olmayan gökyüzümüzün doğum günü....
O zaman bende kabul etmiyorum.- Tuzla'da Yine Ölüm
Tuzla tersaneleri için endüstri bölgesi kararı alınması, bu konudaki mevzuat düzenlemelerinin acilen yapılması, İş sağlığı ve güvenliği konusunda bir acil eylem planı hazırlanması, yaz tatilinde bölgedeki okullarda iş sağlığı ve güvenliği eğitim programlarının uygulanması, tersanelerde çalışan vasıflı vasıfsız tüm çalışanların bu eğitimden geçirilmesi ve belgelendirilmesi, Tersanelerdeki alan sıkışıklığının ortadan kaldırılması amacına yönelik olarak tersanelerimizin yaptığı anlaşmalar da göz önüne alınarak üretim planlamalarının yapılması, Orta vadede alan sıkışıklığının giderilmesi için Yalova bölgesi başta olmak üzere diğer sahillerde yeni kurulan tersanelere kapasite kaydırılması üzerinde çalışmalar yapılması, Tuzla tersane bölgesi ile entegre olarak çalışabilecek, gemi yan sanayi için organize ihtisas sanayi bölgesi kurulması, Tamamlanan Çekek, tekne imal ve tersane işletme yönetmeliğinin kısa sürede yürürlüğe sokulması, (Sektördeki gelişen iş hacmine paralel olarak 2002'de10 adet olan Denizcilik Meslek Lisesi sayısı son 5 yıl içinde 39' a çıkartılmıştır.)Gemi inşa sanayine ara eleman yetiştirmek üzere ilk etapta 6 adet Gemi Yapım Meslek Lisesinin Tuzla ve Yalova bölgesinde 2008 – 2009 öğretim yılından başlamak üzere eğitim ve öğretime açılması, Gelişen sektörün ihtiyacına uygun olarak iş sağlılığı ve güvenliği müfettişlerinin sayısının sektör ihtisasına uygun olarak arttırılması, şeklindedir. Bunlar ilk etapta alınması düşünülen acil tedbirlerden bazılarıdır.(bbm alıntıdır) şeklinde sıralan tedbirlerin en kısa zamanda alınmasını;insanın ve emeğin hiçbir şekilde ekonomik göstergelerle yok sayılmamasını,insanca ve eşit çalışma şartları gereğinin yapılmasını istiyoruz. Ayrıca artık TVlerde Tuzla da ölen insanların medyaya reyting olan kaderlerini değil,babasız büyümek zorunda kalan çoçuklarını değil sadece ama sadece İNSANA YARAŞIR ŞEKİLDE UYGULANACAK DEVLET POLİTİKALARININ YAPTIRIM GÜCÜNÜ göstermesini bekliyoruz!- GODZİLLA ve RUA Ortak Anı Defteri
Olur mu?O daha etkili valla ondan yoksa Dur yok mu yoksa ver adresi göndereyim hazır Godzilla yok evde benim amacım yarı yolda kalmaman!Senin evde olan belki işe yaramaz benim ki, çokkkkkkkkkk etkili- KPSS SORUSU OLSAYDI NE CEVAP VERİRDİNİZ
Yarın çıkarsa bakalım ne yapcak bizim KPSSciler!!!Aman ha dikkat arkadaşlar yarın büyük gün!!!Burdan Dicle Üniversitesi,Türkçe Öğretmenliği 2008 mezunları tabi ki özellikle birinci öğretimlere ve Coğrafyacılardan Yıldırım,Orhan,Şiyar ve Sabahata veeeeeee bu sınava girecek tüm forum arkadaşlarına kocaman başarılarrrrrrrrrrrrrrrrrr!Hadi bakalım canım Türkçe müptalısı arkadaşlarım güzel çocuklarımız sizi bekliyor okullarda.... - Demokrasi ile Demokraaasi Birgün...
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.