mavi olmayan gökyüzü tarafından postalanan herşey
-
13 KURŞUN...ev der ji bo leyistine tera xwe mezin e...
Gökyüzünde kırılgan bir güvercin,gülümsüyor bana içten içe;günaydın diyorum aydınlık,günaydın diyorum Diyarbekir surları,Günaydın Dicle… Gökyüzünde paramparça olmuş bir uçurtma,korkuyorum,güneşi diliyorum ışığıyla…Karanlık kolaçan ediyor sokakları,kulaklarımı tıkıyorum;dile geliyor 13 Kurşun! 13 Kurşun;reva mıdır ey insan!Reva mıdır aydınlığı karanlık ile yıkamak,reva mıdır 12 yaşında bir çocuğa 13 kurşun sıkmak? Üşüyorum;Diyarbekir’in kavurucu sıcağında.Gözlerimi kapatıyorum;12 yaşında kana bulanmış bir beden;Mardin semalarında ürkek tüm gözler;sayıklıyor mavi gözlü çocuk; “ev der ji bo leyistine tera xwe mezin e” Anlamıyorum diyor bir yabancı “günah olan dilinizi”,tanımıyorum sizi üstelik. Zoraki gülümsüyorum;gözyaşlarım yıkıyor yüreğimi,ağlıyorum;isyan oluyor tüm yakarışlarım; “Burası oynamak için çok büyük;yetiyor hepimize” Dönün güneşe,bakın cömertliğe…Ah ne kadar güzel,sımsıcak!Dönün Kızıltepe’ye,bakın 12 yaşında ki Uğur’un terliğine…Ah ne kadar tanıdık;o daha bir çocuk üstelik… Diyarbekir’in daracık sokaklarında koşturuyor çocuklar;yalınayak ve çıplak.Uğur’un ardı sıra giriyorum bir eve;acılı bir ana,dilinde Kürtçe bir ağıt…Kızıltepe dargın,günaydın diyorum ben yine… Günaydın Uğur'um... Günaydın 13 Kurşun... Günaydın 21 Kasım... …21 Kasım 2004…12 yaşında ki Uğur Kaymaz;terörist olduğu iddiasıyla babası ile beraber öldürülüyor.12 yaşında ki bir çocuğa sıkılan 13 kurşun;hala hesabı kesilmemiş vicdanları sorguluyor. …Birileri mırıldanıyor;”terörist ama”…Kızıltepe’de bir çocuk,elinde anasının yamadığı uçurtma;gökyüzüne bakıyor önce;kan kırmızı kusuyor mavilik…önce mırıldanıyor "terörist ama" diyene,sonra haykırıyor ona tüm benzeyenlere…”BEN DAHA BİR ÇOCUĞUM AMA”!
-
BİR ÖLÜM,BİN CİNAYET...METİN GÖKTEPE!
mavi olmayan gökyüzü şurada yorum gönderdi mavi olmayan gökyüzü'nın blog başlığı içinde mavi olmayan gökyüzü's Blogiç karatıcı mı simdi radyo da "ama" diyecektim ki;neyse Radya ablam ile aramızda kalsın Sevgili arkadaşım,blogu bir arkadaşın ısrarı ile açtım;ama yazmamın tek nedeni artık forumda gereksiz tartışmalara girmemek;değer yazılar benim için baştacı olsun değil mi ama;)teşekkür ederim.
-
BİR ÖLÜM,BİN CİNAYET...METİN GÖKTEPE!
mavi olmayan gökyüzü şurada yorum gönderdi mavi olmayan gökyüzü'nın blog başlığı içinde mavi olmayan gökyüzü's Blogne diyebilirim ki:(bu arada yazmayacağım şeklinde ki iletimin kesinlikle sizin ile ilgisi yok,keşke herkes sizin gibi tartışmayı becerebilse...
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
lütfen bu yazıyı okuyun...Anlamadan yorumlamak basit bolandır;basitlikler yüzünden hala çözümsüzlükleri yaşıyoruz.Aydın olan;biraz olsun basitlikten kaçandır.Lütfen ezbere konuşmayın;yazık edersiniz kendinize. Trabzon, 1960’ların sonu. Boztepe’deki Amerikan üssünün güvenliğinden sorumlu birliğin komutanı olarak yedeksubaylığımı yapıyordum. Takımın çoğunluğunu Kürt askerler oluşturuyordu. Çavuş, her akşamüstü gelip benim transistörlü radyoyu alıp koğuşa giderdi. Bir gün peşinden gittim. Erler, radyonun çevresine toplanmış şarkı dinliyorlardı. Türkçe değildi parazitli, cızırtılı sesler. Arkalarından, “Ne yapıyorsunuz?..” diye bağırınca, suçüstü yakalanmış çocuklar gibi irkilmişlerdi. Çavuş utana sıkıla: “Erivan radyosu komutanım” diye önüne bakarak izahat vermişti, “Kürtçe türkü dinliyoruz.” Bekaa Vadisi, Nisan 1993. Suriye’nin kontrolündeki Bar İliyas kasabasında neredeyse bütün bir gün Apo’yla sohbet etmiştim. Kendi hayatından Kürt kimliğinin nasıl inkar edildiğine dair örnekler verirken, bir ara uzaklara dalarak demişti ki: “Biliyor musun neyi özledim? Ankara’da, Sakarya caddesinde ekmek içi dönerle bira içmeyi…” Diyarbakır, 1990’lar. Bir gece Felat Cemiloğlu’nu dinlemiştim. 12 Eylül askeri yönetimi sırasında, Diyarbakır Cezaevi’nde yaşadıklarını, kendisine nasıl ********* yedirildiğini, nasıl hapishaneden çıkar çıkmaz dişlerini çektirip takma diş yaptırdığını anlatırken en sonunda eklemişti: “Genç olsam dağa çıkardım.” Kandil Dağı, Mayıs 2009. Tüysüz bir PKK’lı. Omuzundaki Kaleşnikof tüfek boyu kadar. Samsun’dan gelmiş, birkaç yıl önce dağa çıkmış. Yirmi yaşında. Okulu lise sondan terk edip Kandil’e gelmiş. “Kafam bozuldu, dağa çıktım” diyor. Murat Karayılan. PKK’nın dağdaki bir numarası. Geçen Mayıs ayında, Kandil Dağı’nın eteklerinde kendisiyle PKK’nın silah bırakmasını, dağdan inme konusunu konuşuyorum. Bir ara diyor ki: “Otuz yıldır dağdayım. Öldürmek için de çıkmadık dağa, piknik yapmak için de…” Bunları neden mi yazdım? Devlet klişelerinin, ezberlerinin ötesindeki ‘insan unsuru’nu anlatabilmek için… Çünkü, meselenin ‘insani boyutu’nu hissetmeden, anlamaya çalışmadan Kürt ve PKK sorununu çözüm rayına oturtmak imkansızdır. İşin gerçeği budur. Ya da hayatın gerçeği budur. Bu açıdan, seksen küsur yıllık devlet politikaları bir başarı hikayesi olmaktan çok uzaktır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana insanların dillerini, kültürlerini, kısacası kimliklerini inkar ederek gelinen nokta çözüm değil, insanları sonunda dağa çıkartan, isyan ettiren tam bir çözümsüzlük olmuştur. Sorunun bu ‘insani boyutu’nu hissetmeye çalışmadan, sorunu anlamak ve çözüm kapısı açmak çok uzak ihtimaldir. Hem bu noktayı gözardı edip, hem yeni klişe ve ezberler icat etmek ise Türkiye’de siyaseti, özellikle hükümeti bekleyen ve yeni odak kaymalarına yol açabilecek ciddi bir tehlikedir. Çözüm konusunda Kürt sorunuyla ilgili olarak ‘beklenti çıtası’nın yükseldiği bir dönemden geçiyoruz. Acul beklentiler yaratmaktan kaçınmak lazım. Bugünden yarına bitecek bir sorun değil bu. Onun için yapılacak ilk iş, önce parmakları tetikten çekmek ve gerçek bir ‘ateşkes dönemi’ne adım atmaktır. Bu çatışmasız yeni süreçte ise meseleye en kolayından başlamaktır yapılacak olan… Yoksa, ‘acul beklentiler’ bir anda büyük hayal kırıklıklarına dönüşebilir, 1990’lardakine benzer olmadık provokasyonlar sahnelenebilir. Bir gün daha bu konuya devam… Hasan Cemal Milliyet 25/07/2009
-
BİR ÖLÜM,BİN CİNAYET...METİN GÖKTEPE!
Tarih 8 Ocak 1996…Gökyüzü dargın yeryüzüne. Tarih 8 Ocak 1996…Eyüp Kapalı Salonun hemen yanıbaşında canından edilmiş gencecik bir beden.Yeryüzüne dargın gökyüzünde yürek yakan bir ağıt; “Uyy uyy uyy uyy Uyy ben ölim lo Uyyyy Metin’im,beni öldürüün uyy” ... Tarih 8 Ocak 1996…Ümraniye E Tipi Cezaevinde yaşamını yitiren Rıza Boybaş ile Orhan Özen’in Alibeyköyde ki cenaze törenine “Mutlaka ben izlemeliyim” diyerek giden Evrensel Gazetesi Muhabiri,Metin Göktepe “sarı kartı” olmadığı gerekçesiyle gözaltına alınır.Üstelik polise itiraz etmiştir.Ablukaya alınmış cenaze töreninde 500 e yakın kişiyle gözaltına alınan Mertin Göktepe Eyüp Kapalı Salonuna götürülür;saatlerce süren polis işkencesinde yaşamını yitirir;cansız bedeni bir köşeye atılır. “Metin'in kafasında bir darp var Polis karakolundan morga kadar Mosmor Bir darbe var yüreğimizde beynimizde Soruyor bir işaret fişeği Biz ölerek mi yaşamayı öğreneceğiz hâlâ...” (*) Tarih karanlık.Faili meçhullerin haddi hesabı yok.Tükeniyoruz günden güne;ölerek öğrendik yaşamayı,yaşıyoruz ölerek hala. ... Tarih 8 Ocak 1996… Geleneksel haline gelmiş ölümler,alışkanlık haline gelen yalanlara dönüşüyor yine…Gülünç ifadelerle kendini aklayan sistemin vicdanı dün olduğu gibi o gün de iş başında. Eyüp Cumhuriyet Savcısı,Erol Canözkan tarafından hazırlanan ölüm tutanağında “Metin Göktepe’nin gözaltına alındığı kabul edilir…sonrası mı;Bakın “işleyen adalet(!) ne der bu cinayete; Gözaltına alınanlar arasında bulunan Metin Göktepe,akşama doğru serbest bırakılmış,gittiği çay bahçesinde fenalaşarak sandalyede düşmüş;hayatını kaybetmiştir(!!!) ... Metin Göktepe ile gözaltına alınanlar “Metin’in polisler tarafından öldürüldüğü” konusıunda ısrar edince,İbrahim Göktepe Eyüp Cumhuiyet Savcı’sına giderek şikayatte bulunur.Daha sonra bunu Evrensel Gazetesi’nin şikayeti izler.; “İstanbul Vali Vekili Rıdvan Yenişen, Göktepe'nin gözaltına alınmadığını iddia ederken, İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan da, ilk önce Göktepe'nin adının gözaltına alınanlar listesinde bulunmadığını söyledi. Daha sonra listede adının bulunmadığını, ancak gözaltına alındığını kabul etti. Ardından Göktepe'nin duvardan düştüğünü savundu. Göktepe'nin gözaltına alındığının tanık anlatımlarıyla ve raporlarla ispatlanması üzerine ise, Göktepe ailesinden özür dilemek zorunda kaldı. Metin'in annesi Fadime Göktepe, Ünüsan'ın özrünü kabul etmeyerek, katillerin cezalandırılmasını istedi.” (**) ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’ın “hukuk skandalı” olarak ifade ettiği,21 Kasım 1966 Afyon Ağır Ceza Mahkemesine gönderilen Metin Göktepe dosyası utanca dönüşen yargılama sürecinden çıkan sonucuyla tatmin edici olmasa da;Metin Göktepe tarihten sıyrılıp gelen gerçeği ile ” mahkumiyet kararı çıkan ilk gazeteci cinayeti" hafızamızda yer edinmiştir. Abdi İpekçi,Çetin Emeç,Uğur Mumcu ve niceleri!Faili belli olan failli meçhul cinayetler.İnfazlar,gözaltılar,işkenceler,yargılanmalar…Metin Göktepe;yaşarken bize cesareti öğretti;öldürüldüğündeyse çarpık olan sistemimizi. ... Tarih 8 Ocak 1996…geçmiş kendi kendisyle hesaplaşırken,gelecek ipotek altında. Tarih 8 Ocak 1996…Yanan bir yüreğin sağır eden ağıdıyla çaresiz bir ana…Duyuyor musunuz insan(cık)lar! “Ben anayim dayanamam Yokluguna alisamam Gözpinarlarim kurudu Ey insanlar aglayamam" (***) DİPNOT:Metin Göktepe davasını takip edemeyenler,dava sürecini araştırarak "adalet anlayışında ki sistematikleşen yanlışları" çok net göreceklerdir.Metin Göktepe'nin yaşama hakkını hiçe sayan kişi ve kurumları vicdan sahipleri affetmeyecektir.Biz affetmeyeceğiz.Metin Göktepe için bestelenmiş olan bu güzel parçayı dinlemek isteyenlerin linki tıklamaları yeterlidir. * Can Yücel ** Evrensel Gazetesi *** Metin Göktepe için yazılmış şiir.
-
"İmam hatipler kapatılmalı"
dediniz. ben de böyle cevapladım sizi. Haklı olarak düzeltilsiniz dediniz.Evet,benim de en çok istediklerimden biri bu.Ama düzelmiyor işte,eğitim yerle bir.Ne yapılmalı? Ben uzun yada kısa süre bu şekilde tartışmalara girmeyip,sadece daha iyi anlamak için işin ehlilerini okumalıyım dedim kendi kendime.Çünkü yazdıklarımın hiçbir anlamı yok;yazılanların anlamı olsaydı o kadar güzel yazan,o kadar yerinde tespit yapan yazarlar,düşünürler,gazeteciler var ki;şianlamı olsaydı yazılanların onlarla anlam kazanmış olurdu herşey zaten.Bizde bu sistemin içinde boğulup kalmazdık. Diyeceğim bu kadardır.Ben sadece okuyucu olacağım bu aralar,herkese şimdilik hoşçakal.
-
İtiraf Ediyorum
Bugün şimdi yapmam gereken tek şeyin sadece okumak olduğunu bir daha anladım.Sitelerde yazmayı bırakmalıyım.Sadece okumalıyım.
-
"İmam hatipler kapatılmalı"
Böyle yanlış bir eğitim sisteminde eşitliktir.
-
"İmam hatipler kapatılmalı"
Değerli forumdaşım,çok çok teşekkür ederim.O kadar samimi ve net ifade etmişsiniz ki.Az önce haberlerde katsayının kaldırıldığını öğrendim.Ve gerçekten çok sevindim.Sosyal bir devlet olma iddiasında ki bir ülkenin eğitim alanında ki dengesizliklerini bir tarafa bırakalım ve elimizi vicdanımıza koyalım;hangi korku başkalarının geleceğini yok sayma hakkını bize verebilir ki? Vicdan ağır gelmiş size;olaya biraz eğitim açısından bakalım.Mesleki liseler eğitimin çekirdeğidir.Bugün ortaöğretim bir fiyasko olduğunu sonuçlarıyla göstermiştir.Bu fiyaskonun en önemli etmenlerden biri de;mesleki liselerin önünde ki engeldir. Ne A kişisi ne B kişisi...hesaplar umrumda değil;baştan kokan bir eğitim sistemini tek başına çözmese de bu katsayıların kaldırılması;binleri mağdur eden ve mesleki eğitimi neredeyse bitirme noktasına getiren bu haksız uygulamanın ortadan kaldırılması oldukça yerinde bir adım.
-
S.e.t.h anı defteri
Sadece bebekler mi...? Ağıt yakan analar,çaresizlikte kıvranan babalar,sokakta titreyen çocuklar...ve onlar için bedel ödemeye hazır olanlar....bu sayfayı kendime çevirdim,üzgünüm...sevgiler benden.
-
TURKISH-MEDİA MAGAZİN..
yahu bu hayalet abim kim?
-
S.e.t.h anı defteri
Ben teşekkür ederim,evet gökyüzü mavi;kana doymuş toprağa rağmen bir bebek daha dünyaya merhaba dedi.
-
Ve Sevgili Yakışıklı...
Bugün öğle saatlerine doğru çok sevdiğim bir insanın artık hayatta olmadığını öğrendim.İş yoğunluğundan mı başka neden mi bilmiyorum ama o an hiçbirşey duymamış gibi kendimi akıp giden zamana bıraktım.Ta ki akşam olup,kendime döndüğüm zaman. Saatlerdir internette "sevdiğim bir insanı artık görememe"yi unutmak için bir o siteye bir bu siteye dalıp çııkıyorum.Birden Sevgili Seth'in anı defterini gördüm.Aklıma nedense Sevgili Yakışıklı geldi.Bugün o kadar ağladım ki,belki de beni gülümseten bu nick için açmayı düşündüğüm bu sayfayı ertelemem gerektiğini anladım. Bizler insanız,kaybeden ve en sonunda yiten.Hergün birileri eksiliyor,birileri eksilene inat yeniden doğuyor.Tüm bunlar olurken,herşeye rağmen "iyi bir insan" dediklerinizin varlığı hep bir yerde,sıcacık kendini hatırlatıyor. Sevgili Yakışıklı,bu forumda tanıdığım en güzel insanlardan birisin.Sevgi dolusun,kırmamak için kendinden ödün verensin.Sendikalı hemşom iyi ki varsın! ...... Bugün zamana durdum, Yele vuruldum... Adım adım yaklaştı, Koşarak uzaklaştı! Şaşırdım, Korktum. Sonra... Ve sonra... Sadece sustum. ......
-
TURKISH-MEDİA MAGAZİN..
yoksa yine o mübarek zat olan hayalet abi mi kısdırıyor
-
S.e.t.h anı defteri
Sevgili Seth, Yüreğinizin çok güzel olduğunu buradan hissedebiliyorum.Seviyeli,tutarlı ve saygılı olan gğzel yüreğinize sevgiler.Ben aslında size ve Yakışıklı'ya açacaktım ki,siz kendinize açmışsınız. Umutla...Sizi seviyoruz. Hayalim,kavgam bir güvercin kadar özgür olabilmek!O özgürlüğü hep beraber yaşamayı diliyorum bu kareyle!
-
TURKISH-MEDİA MAGAZİN..
he he,bu limon olayı baya komik ya
-
TRT'de oruçlu çizgi film
Tabi ki çocuklarımıza baskıda bulunmayacağız sevgili arkadaşım.Bu sadece dini açıdan değil,her yönüyle böyledir. Yalnız,ben çocuğa ve topluma "kültürsüzlüğü" aşılayanlara,dini aşılamaya çalışanlardan çok daha öfkeliyim. sevgiler.
-
Siyaset Üretemeyen Sosyal Demokrat Geçinen Partiler Kendi Kendilerini Bitirmeye Çalışıyorlar
O zaman önce sosyal demokrasi nedir diyelim ki;sosyal demokratın ne olduğunu anlayalım. Sosyal demokrasi;Kapitalizm ve kapitalist düzenin yarattığı tüm adaletsizliklere,eşitsizliklere "demokrasi" ile çözüm bulmak,dahası demokrasi potası içinde adaletsizlikleri,eşitsizlikleri ortadan kaldırmayı amaçlar. Eşitliği severim;ama adaleti daha çok severim.Eşitlik insan hayatı için ütopya olsa da adalet herşeyi ile insan için vardır. Belki de bunun için eşitlik değil adalet için hesap sorma hakkımı kendimden bularak "beni temsil ettiğini söyleyenlere",geçmiş ve gelecek için hesap soracağım. Yıl 1923...Cumhuriyet ilan edilir.Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.Saltanat kaldırılmıştır.Bunun hemen akaibinde "halifelik" de olması gereken yer denilerek farklı bir yere oturtulacaktır;başka bir adla. Tek parti vardır bu Yeni Cumhuriyet'te;eksik kalan irade çok partili denemelerle giderilmeye çalışılacaktır;ama... Anayasası vardır bu Yeni Cumhuriyet'in,her adımda eksikliği giderilmeye çalışılan,ama nedense hep eksik kalan... ve,ve,ve,ve...... DARBELER VARDIR;HEP MİLLİ İRADE İÇİN OLAN,AMA MİLLİ İRADEYİ YOK SAYAN! ...... Öyle bir tarih ki;aydınlıkta bile karanlığı anımsatan.Siyasi partiler tüzüğünü okuyanınız var mıdır yada Anayasa'da "partiler ne işe yarar"ı merak edip de açıp okuyan?Mutlaka vardır! Partiler demokrasinin en önemli aracıdır.Farklı düşünen insanları ulusun çıkarları doğrultusunda buluşturur.Çoğunluğun temsileyetinde anahtardır.Milli iradenin ve ulusal hakimiyetin vazgeçilmezidir vs... Budur parti,budur Anayasa da bize yazılan! Ya bizde ki partiler...ben onlara "fuzuli işler topluluğu" diyeceğim Aziz Nesin mizahıyla...çok basit oldu değil mi;çok daha farklı bir isim takabilirdim kendilerine ama! Ne işe yarar bizim "fuzuli işler topluluğu"...?Gözlerinizin içine baka baka kanınızı emmeye! Sevgili Doğrucudavut, En kısa zamanda tüm partilerimizi hep beraber,teker teker okumak için burada vereceğim...Ama öncesinde; Geçen gün "www.tbmm.gov.tr" sayfasına göz gezdirirken,gözüm hükümetlerimize takıldı.Tıkladım hemen;karşımda kendini yenileyenler... "İnönü Hükümeti,Ecevit Hükümeti..." sürekli aynı yerde sayan,hatta çoğu zaman gerileyen bir demokrasinin değişmeyen sahipleri. .... İnsan olmak için ne sosyal demokrat olmalı nede başka bir etiketlendirme gerekir.Sadece insan olmak yeter. Bu ülkede sosyal demokrat olmakla geçinenlerin,sol partilerin büyük hataları vardır.Tıplı muhafazakarlar gibi... Bu ülkede siyasaetin masumiyeti yok! Bu ülke de siyaset yok. Siyaset papağan gibi aynı şeyleri tekrarlamak değildir;üretmektir,çözümler sunmaktır.Bizim ülkemizde siyasetin basiretsiliği artık başlı başına bir sorun. Dediğim gibi en kısa zamnda neden,ne ile hesap sorduğumu açık açık belirteceğim.Yalnız,bana "insan olma noktasında tartışılacak" cümlesi ile haddini bil diyenlere şunu söylemeden geçemeyeceğim;benim geleceğimi karartanların insan olma haddi nerde...? Tekrar görüşmek dileği ile...
-
Faili Meçhuller...
Öldürülenlerin terörist olduğunu neye dayanarak söylüyorsunuz? Evinden alınan,sokak ortasında kurşuna dizilenler mi terörist yoksa devletin silahıyla onları kurşuna dizenler mi? Çok ilginç;Cem Ersever de kurduğu JİTEM tarafından öldürüldü.Ersever de mi bir terörist!
-
AKP'li Arslan: PKK'lıların hiçbiri keyiften dağa çıkmadı
bu bir... bu da iki...lütfen farkında olmadıklarınızın farkına varın!Yazarken biraz daha sınırları göz önünde bulundurun. Bunlar,bunlar....evet,sıralamaya devam! Tabi,muhteşem bir siyasi arena var ülkemde;bir DTP liler yanlış top oynuyor.
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
"Uzun zamandan beri kanayan yaramız olan “Kürt Sorunu” yine gündemin başına oturtulup tartışılmaya başlandı. Öncelikli sorun diye tanımlandı. Ama bu tür belirlemelerin yeni olmadığını iyi biliyoruz. Dönem dönem bazen başbakanlar, bazen cumhurbaşkanı bazen de genelkurmay başkanı tarafından dillendirildi. Her seferinde bu ve benzeri tespitler barışa dair umutları canlandırdı gözümüzde, yüreğimizde. Ama bu umudumuz güzel badem çiçekleri misali kısa ömürlü oldu her seferinde. Yine de her yeni söylemle belkilerde büyüttük yeni umutlarımızı, düşlerimizi. İnanmak istedik, dalgaların gerçekliğine sahip bu söylemlere. Belki de barışa, kardeşliğe duyduğumuz özlemdi bu umutlarımızın kaynağı. Çünkü uzun zamanlı savaşların, çatışmaların ve ölümlerin yarattığı derin, şiddetli acılardan öğrenip, düşlerimizde inşa ettiğimiz şeydi barış, kardeşlik tohumlarının atıldığı daha güzel bir dünya ideali. Cehennem dehşetinin masallarımızda yarattığı cennet idealiydi bizimkisi Sevgili Gökyüzü. Barışa Dair Bir Deneme: Ey kıvılcım, ey dudaklarımdaki gülümseme, aydınlığın imgesi. Sana sesleniyorum yüreğimin derinliğinden. Kalk ve göster gücünü insan bilincine. Göster evrene gücünü, var oluşunu göster. Ey kıvılcım, ey güneşin doğuşundaki parıltı, mutluluğun imgesi. Sana sesleniyorum maviliğin içinden. Kalk ve yarat yeni aşkları, yeni tufanları. Farklı renkleri yarat karanlığın göbeğinde. Yarat ki çat diye çatlasın karanlık göbeğinin orta yerinden. Ey kıvılcım, ey bakışlardaki gözyaşı, hüzünlerin imgesi. Sana sesleniyorum ayrılığın içinden. Kalk ve anlat kendini. Yüreğini anlat. Anlat ki kanatlansın acılar, ayrılıklar bulutlansın. Anlat ki bebeklerin gözbebekleri gülsün. Tan vaktinde anneler ağlamasın, daima dualara durmasın, adaklar adamasın çocuklarının gelişine. Babalar görmesin çocuklarının soluşunu, çocuklar dedelerinden önce ölmesin. Anlat ki mevsimler değişsin. Badem çiçekleri açsın kadınların memeleri. Babalar alınlarının kıvrımlarında, nasırlı avuçlarında büyütsün bebeklerini. Büyütsün gözbebeklerinde yıldızları Ey kıvılcım, ey benliğimdeki ateş, sevgimin imgesi. Sana sesleniyorum kalabalıkların içinden. Kalk ve dans et sonsuzluğun yüreğinde. Dans et ki Ehriman uyanmasın. Kahramanlar olmasın. Cellâtlar kafasını giyotine koysun. Karanlıklar karanlıklara gömülsün. Tanrı şeytanla barışsın. Dans et ki Kibele can bulsun. İntihar etmesin sonbaharda bütün yapraklar. Kumlara yağmur yağsın. Halepçe’de her çocuk bir tohum olsun. Çöller çiçek bahçeleriyle dolsun. Dans et ki iki insan birbirini sevsin. İki dünya, iki evren. Âşıklar dağları delsin. Zin Mem’e kavuşsun. Ey kıvılcım, ey çocuksu dokunuş, masumiyetin imgesi. Sana sesleniyorum ölümlerin kokusu içinden. Kalk ve dönüştür yaşamı bahara, baharı sonsuzluğa… *** “Kürt Sorununun” resmi makamlarca ifade edilmesinin hemen akabinde, sorun tartışma programlarının vazgeçilmez konusu haline dönüşüverir daima. Düşünsel olarak özünde birbirinden pek farkı olmayan sözde aydın, yazar, emekli asker, istihbarat elemanı, itirafçı ve Kürt hareketinin muhalifi bir Kürt, kurulan masanın etrafında sorunu tartışmaya başlar ekranlarda. Sorunu her defasında farklı bir devlet yetkilisinin dile getirmesine karşın, bu tür programlara her zaman aynı kişilerin çağrılmasına tanıklık ettik. Dolayısıyla sözde, sorunun tartışıldığı bu tür platformlar, kendini tekrar eden, ezberimizi bozmayan cümlelerin havada uçuştuğu programlara dönüşürdü her daim. Zamanla kimin ne söyleyeceğini ezberler hale geldik. Kendini tekrar etmekten öteye gidemeyen kısır cümlelerin avuçlarında boğulduk her defasında. Hiçbir zaman çözüme yönelik bilimsel, objektif, öngörülü ve cesur bir tarz yaratılmadı. Yaratmaya çalışanlara da ekranlarını kapattılar bu birileri. Bundan dolayı da her defasında dalga misali kıyıya varmadan eriyip denizlere karışıyordu bu belirlemeler. Marx’ın; “Tarihte bir olay iki kere tekerrür eder; ilki trajik, ikincisi komiktir” belirlemesi bu olsa gerek Sevgili Gökyüzü. “Kürt Sorunu” öncelikli sorun olarak tekrar tanımlandı ülkemizin cumhurbaşkanı tarafından. Umudumun yeşermeye başladığı anda, Kürt siyasetçilerinin tutuklamalarını anımsadım birdenbire. Hala tüm hızıyla sürüyordu gözaltılar. Operasyonların çapı büyütülüyordu her geçen gün. Taş atan çocukların yaşları büyütülüp, yaşından büyük cezalara çarptırılıyordu. Bu sorunu ifade eden gazeteler kapatılıyordu birer birer. Terörle topyekûn mücadele için ‘Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’ kuruluyordu tüm hızıyla. Ama her seferinde bu böyle olmamış mıydı? Dönemin başbakanı tansu çillerin “Bask Modeli” önerisi, süleyman demirelin “Kürt Realitesini” tanıması, mesut yılmazın “Avrupa Birliği yolu Diyarbakır’dan geçer” belirlemesi, başbakan erdoğanın “Kürt Sorunu benim sorunumdur” demsinin ardından yaşadıklarımız buna benzer şeyler değil miydi? " (Faysal Ceylan) Gözaltına alınan,gülünç cezalara çarptırılan çocuklar ve UĞUR KAYMAZ için ADALET İSTİYORUZ!
-
Radio onair 1-2-2-1
Radyoyu bi hayalet bastı süper bi heyelet ama
-
D E V R İ M
Bu ülkeye bir devrim gerek;devrim önce zihinleri yerle bir etmeli.
-
"UYGUR KATLİAMI" YALANI
Sevgili Demirefe, İnanın ki yazdıklarınızda o kadar çok anlam çıkardım ki;ne diyeceğimi şaşırdım.Sizin Kürtler ile ilgili bir sorununuz yok sadece onlara yabancısınız.
-
üstteki gözel mi çirkin mi....
he he,öle değil ama gözel gözel