Zıplanacak içerik

hakanaytac

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

hakanaytac tarafından postalanan herşey

  1. ben Allah'ın ve gönderdiği dinlerin varlığına inanan bir insanım. ancak bazı şüphelerim ve soru işaretlerim olduğundan araştırmaya, öğrenmeye çalışıyorum. dini ve gereklerini benden daha iyi bilen kişilere bunları soruyor ve yanıt arıyorum. ancak sorduğumuz sorular ya çok zor ya da bir açıklaması yok ki bize "kafir, dinsiz" muamelesi yapılıyor. forumda yazılan yorumlara bakarak bu kolayca anlaşılabilir. peki siz söyler misiniz ? sizi çürüten kişilere bu muameleleri yapan mı önyargılı olur yoksa sorup öğrenmeye çalışanlar mı ??
  2. Atatürk'e dil uzatmanın tek sebebi dindir cumhuriyettir, laikliktir değil mi ? haydi itiraf et bakalım... eğer o halifeliği, imparatorluğu ortadan kaldırmayıp kendisini padişah ve halife ilan etseydi, devleti şeriat hükümlerine göre yönetseydi senin için bir ilah olurdu. Atatürkçülerin, müslümanlığa inançlı olanların ibadeti ilk başta islamiyetin emirleri, sonraki ibadetleri ise istiklal marşını okumak, devrimleri üzerine yemin etmektir. ülkenin tam bağımsızlığı için mücadele etmektir. eğer ibadetten kasıt buysa ve seni rahatsız edenler bu fiilerse, hepimiz Kemalist dine mensubuz..... ******
  3. Mustafa Mutlu [email protected] 20.08.2008 Bu da oldu: Sanık, hükümlüyü affetti! Türkiye’de akıl olmaz şeyler oluyor... “Bu kadarı da olmaz” dediğimiz her şey, tek tek başımıza geliyor. “Kayıp trilyon” davasında suçlu bulunan ve 11 ay ev hapsi cezasına çarptırılan eski Başbakan Necmettin Erbakan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından dün affedildi! Anayasa’nın 104. maddesine göre, ortada bir tuhaflık yok... Çünkü bu madde, Cumhurbaşkanı’na, sürekli hastalık, sakatlık ve “kocama” hallerinde hapis cezalarını tamamen ya da kısmen affetme yetkisi veriyor. Tuhaflık affedilende değil, affedende! Eğer Erbakan, 10’uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından affedilseydi kimsenin diyecek bir sözü olmazdı! Ama affeden, Erbakan’ın hüküm giydiği o davadaki diğer “sanık”lardan biri olan Abdullah Gül! Böylece bugünkü Cumhurbaşkanı, daha 7 yıl öncesine kadar yanından ayrılmadığı, sağ kolu olduğu eski genel başkanını affetmiş oldu! Kendisinin de “2 No’lu sanık” olduğu davada hüküm giyen “1 No’lu sanığı” afetti! *** Devlet, Erbakan’a zaten hiçbir suçluya göstermediği kadar anlayış göstermiş... Cezasını, kendisiyle neredeyse aynı yaşlarda olan ve en az onun kadar sağlık sorunları bulunan eski kuvvet komutanları gibi F Tipi Cezaevi’nde değil, evinde çekmesine göz yummuş... Misafir ağırlamasına, evinin bahçesinde özgürce dolaşmasına, istediği zaman hastaneye, doktora gitmesine, bütün ihtiyaçlarının özel görevliler tarafından görülmesine izin vermiş... Ama tüm bunlar yetmiyor Sayın Gül’e... “Vefa” borcunu ödemek istiyor ya, zaten cezaevinde olmayan eski genel başkanının kalan cezasını siliveriyor... *** Eğer Cumhurbaşkanı, eski liderine olan vefa borcunu gerçekten ödemek istiyorsa, bu kadarla kalmamalı! Görevinden istifa etmeli ve bugün oturduğu koltuğa, dün affettiği “1 numara”nın oturmasını sağlamalı... “Sen de amma abartıyorsun” mu diyorsunuz? Unutmayın, bu ülkede “olmaz, olmaz!” Aklınızın almadığı her şey bir bir gerçekleşir! Sanık, hükümlüyü affeder... Aynı partiden bir başka dava arkadaşı olan Maliye Bakanı da devletin Cumhurbaşkanı’ndan olan alacak takibinden vazgeçebilir... *** Erbakan, 1970’li yıllarda gevrek gevrek gülerek, “Kadayıfın altı kızarmaya başladı” derdi... Aradan geçen 30 yılda kadayıfın altı çoktan kızardı ama, bazılarının yüzü bir türlü kızarmadı!
  4. Bal tutan parmağını yalasın mı, yalamasın mı? Görünüşte herkes yolsuzluktan, soygundan şikâyet ediyor siyasetçileri suçluyor, bu memleketin iki yakasının bir araya gelmeyeceğinden dem vuruyor. Ben de bu kişilerin samimi olduğunu düşünüyorum. Sonra kuşkular düşüyor içime. Acaba gerçekten öyle mi? Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları soygundan, yolsuzluktan, hırsızlıktan rahatsız mı? *** Kusura bakmayın ama ben bu soruya evet diyemiyorum artık. Neden mi? Çok basit! Yıllar bana, çalan çırpan siyasetçinin yükseldiğini, haram kuruşa dokunmayanların ise silinip gittiğini gösterdi. Bu memlekette soygun yapan adamın şansı açılıyor. Herkes onun son derece becerikli, iş bilir ve yaman olduğunu düşünüyor. Son otuz yıl içinde hırsızlığa bulaşmamış hangi belediye başkanı varsa battı. Milyonlarca doları götürenler ise basamakları üçer beşer tırmandı. Hem servetleri arttı, hem de kariyerleri. Servet dediysem ev, araba, yat kat anlamayın dünya çapında paralardan yüz milyonlarca ya da milyarlarca dolardan söz ediyoruz burada. Bu insanlar, herhangi bir Batı ülkesinde mutlaka yargılanır ve hesap verirlerdi ama Türkiye’de siyasetçi bu açıdan güvence altında. Anlı şanlı sistemimiz hırsızlığa dokunmuyor. Baklava çalan küçük çocukları yıllarca hapiste yatıran Türk usulü adalet, deveyi havuduyla götürenleri hoş görüyor. Yargılayamıyor bile. Bugüne kadar hangi büyükbaşın hırsızlıktan dolayı hesap verdiğini ve mahkûm olduğunu duydunuz? Hiç kimsenin değil mi? Bu durumda iki ihtimal var: Ya Türkiye’de hiç yolsuzluk yapılmadı ya da hırsızlık suç değil. Cevabını siz verin hangisi doğru? *** Bugüne kadar olup bitenlere bakınca geleceğe ait şöyle bir tahmin yürütüyorum. Bakın çevrenizdeki siyasetçilere, milletvekillerine, belediye başkanlarına, bakanlara. Bunlardan hangisi karışık işlere bulaşmamış, devlet malını yedirmemişse yok olmaya mahkûmdur. Tam tersine imar izinlerinden dünya kadar para çarpan, giderek zenginleşen, rüşvet aldığını saklamak gereği bile duymayan birisi varsa, o yükselecektir. Bunların en cesuru başbakan olur ileride. Eğer bir siyasetçi hakkında “Yahu bırak onu, hırsızın biri, önüne gelenden rüşvet alıyor” sözünü duyarsanız, adamı şimdiden tebrik edebilirsiniz. Türkiye’nin yeni lideri odur.
  5. Güngör Mengi [email protected] 20.08.2008 Hocasının şahsında asıl kendisini affetti! Cumhurbaşkanı, ceza çekme gücü tükenmiş yaşlı bir adamı cezaevinden kurtarabilir. Anayasa ona bu yetkiyi veriyor. Ama Abdullah Gül, Necmettin Erbakan’ı affederek yalnız infazı durdurmadı, daha fazla bir şey yaptı. Kendisi Erbakan’ın iki anlamda dava arkadaşıdır. 1. Milli Görüş için yıllarca beraber mücadele vermişlerdir. 2. Kapatılan Refah Partisi’nin Hazine’den aldığı 1 trilyon 236 milyar lira yardımı, sahte belgelerle sarf edilmiş göstererek devlete iade etmekten sakındıkları için aynı davanın sanıkları olmuşlardır. Abdullah Gül bu suçun işlendiği dönemde Refah Partisi’nin MYK üyesi ve Genel Başkan Yardımcısı idi. Yargılama sürecinde AKP’den milletvekili seçilerek dokunulmazlık zırhına girmeseydi acaba ne olacaktı? Mahkeme 139 sahte belge ile devletin parasını iç etmekten suçlu ve sorumlu bulduğu Erbakan’ın yanında muhtemelen yardımcısı olan Abdullah Gül’ü de mahkûm edecekti. Glu glu sağlık raporları Öyle bir durumda Gül cezasını Erbakan gibi evinde mi çekecekti? Hayır hem genç, hem sağlığı yerindedir, büyük ihtimalle hapse girecekti. İşte o nedenle Cumhurbaşkanı Gül’ün af yetkisini asıl kendi vicdanında yara olarak duran o suçu silip yok etmek için kullandığını düşünenler çok da haksız değillerdir! Evet, aslında Gül, hocası Erbakan’ı değil kendisini affetmiştir. Çünkü Erbakan Hoca hapishane cezası çekiyor değildi. Hakkındaki hüküm kesinleştikten sonra infazı dört kez ertelenmiş, bu arada sırf onu korumak için cezasını evinde çekmesini sağlayan özel yasa çıkarılmıştır. Hoca zaten Altınoluk’taki yazlığında oturuyordu, sağlık hizmetlerini düzenli alıyordu. Bu af onun hayatında hiçbir değişiklik yapmayacaktır. O nedenle “sağlık durumunun mahkûmiyetinin devam etmesine izin vermediği” yolunda düzenlenen raporlar, Hoca’nın pek sevdiği deyimle “glu glu raporları”dır. Kamu vicdanı ne der? Kimse başbakanlık yapmış 82 yaşında bir siyasetçinin cezaevine kapatılmasını istiyor değildir. Nitekim ev hapsine dikkate değer bir eleştiri ve itiraz gelmemiştir. Ama buna gelecektir. Çünkü Cumhurbaşkanı özel af yetkisini suç ortağı için kullanmıştır. Bu yolla, daha doğrusu bu fırsatı kullanarak asıl kendisine af çıkarmıştır. Fakat niyet geri tepecektir. Çünkü kamu vicdanı adaleti saptıran müdahalelere karşı hassastır. Millet, dokunulmazlık sayesinde mahkemenin elinden kurtulan Abdullah Gül’ün, güç eline geçince mahkemenin verdiği cezayı ortadan kaldırdığını unutmayacaktır. Cumhurbaşkanı’nın kullandığı af yetkisinin adaletle filan ilgisi yoktur. Bu, nalıncı keseri gibi kaba bir sapmadır. Gül bu yetkiyi manevi olarak kendine yontmuştur. Devletin zirvesinde güven vermeyen bir hukuk ve adalet anlayışı ile yaşamak, başımıza gelen sorunların dileriz sonuncusu olur!
  6. Gül gibi af 20 Ağustos 2008 Oya ARMUTÇU/ANKARA BU HABERİN DETAYI Gül için açılan davada top Maliye'de Oktay Ekşi: İmtiyazlı suçlu Kapatılan RP’nin eski Genel Başkanı Erbakan’ın Altınoluk’taki yazlığında uygulanan kayıp trilyon davasından aldığı ceza, Cumhurbaşkanı Gül tarafından affedildi. Gül’ün kendisinin de sanık olduğu davayla ilgili af "sürekli hastalık" gerekçesine dayandırıldı. CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, kapatılan RP’nin eski Genel Başkanı ve eski Başbakanlardan Necmettin Erbakan’ın Altınoluk’taki yazlığında ev hapsi şeklinde "özel infazına" başlanan cezasını affetti. Erbakan’ın "kayıp trilyon" davasından aldığı hapis cezasını affeden Gül de aynı davada sanıktı. Anayasal yetkisini kullanan Gül, Erbakan’ın 85 gündür uygulanan cezasını, 1 Eylül’de başlayacak Ramazan’a 12 gün kala "sürekli hastalık" nedeniyle kaldırdı. Erbakan’ın 28 aylık hapis cezası, 26 Mayıs’ta Altınoluk’taki konutunda infaz edilmeye başlanmıştı. Ramazan ayına yetişsin Erbakan’ın avukatı Yaşar Gürkan, af kararının Resmi Gazete’de yayımlanacağını ve Adalet Bakanlığı eliyle infaz savcılığına gönderileceğini söyledi. Avukat Gürkan, Gül’ün af kararını Hürriyet’e şöyle değerlendirdi: "Sayın Erbakan gecelerini ibadetle geçiriyor. Ancak öğlene doğru odasından aşağıya inebiliyor. Kendisi 83 yaşında ve hasta bir insan. Hastalığı nedeniyle af çıkarıldı. Kendisi, ailesi ve biz bu karar Ramazan ayına yetişsin istemiştik. Affı kendisi de ailesi de istedi. Hak yerini buldu. Keşke böyle bulmasaydı ve aklansaydı. Hayırlısı olsun. Sayın Erbakan, 26 Mayıs’tan bu yana ev hapsinde üç ay oldu. Sayın Cumhurbaşkanı af yetkisini kullanmasaydı, Erbakan 28 ay ev hapsinde tutulacaktı. Erbakan’a ne komplolar kuruldu Mahkeme yargılama aşamasında hiçbir talebimizi kabul etmedi. Eğer bu af kararı çıkmasaydı, hapis cezasının süresi 28 ay olacaktı. Biz de yazılı emirle bozma yoluna gidecektik. Sayın Erbakan 1 yıldan fazla hapis yatmıştı. Keşke zamanında böyle olmamalıydı. Benim müvekkilim, kesinlikle bu cezayı hak edecek bir şey yapmadı. Bu dava başlangıçtan itibaren olasılık üzerine kuruldu. İlerde anlaşılacaktır. 28 Şubat olayı on sene sonra anlaşıldı. Sayın Erbakan’a ne oyunlar, ne komplolar kurulduğu ortaya çıktı. Tarih ilerde bu olaydan da aklayacak."
  7. bu durumda bir dünya savaşının çıkması işten bile değildir. zaten kafkaslar yüzünden gerilen, abdnin yanına aldığı "sömürgelerle" birlikte rusya tarafında olan Çin, İran, Güney Amerika ülkeleri vs. karşılıklı çatışmalarla bu ipler kopma noktasına gelecektir. bu durumda bir dünya savaşı da çıkabilir. gerçi bunun adı şimdilik konamaz çünkü dünya savaşlarının adları karşılıklı çatışmaların bütün dünyayı etkilediği ve yıkımın çok yüksek olmasından dolayı daha sonradan kondu. "KÜRESELLEŞME" nedeniyle de bütün dünyayı etkileyecek olan bu savaş da sıralamada 3. olacaktır..
  8. dini koşulsuz şartsız, düşünmeden, araştırmadan, kafa yormadan, hazırlop yumurta misali kabul edenlerle, neyin neden olduğunu düşünerek, her duyduğuna inanmayanların bir noktada birleşmesi imkansızdır. bunun için sizin anlamaya çalışmanız lazımdır.asıl önyargılı olan sizsiniz bu nedenle de aynı noktaya yaklaşmak bile bir düştür. boşuna hayal kurmayın.!!!!
  9. bu, Alan Woods'un yazdığı "Marksizm ve Din" makalesinin sadece bir bölümüdür. makalenin tamamı için bu linki izleyin : http://www.teori.org/index.php?option=com_...29&Itemid=2 makalenin bu bölümünü, Marksizme din açısından küfreden arkadaşlar için koydum. Marx " din afyondur" derken dinin bu yönlerinden bahsetmiştir. asla insanların inançlarına laf etmemiştir. yalan ve içi boş laflarla insanları kandıran din adamları yüzünden dine mesafeli durmuştur. ayrıca bu sadece hristiyanlığın bir konudaki yalanları. kim bilir diğer semavi dinlerde neler neler ortaya çıkacaktır. acilen Turan Dursun okumak lazımdır. okuyun ve gerçekleri görün.. saygılar...
  10. Günahlar nasıl affedilir... ve nasıl para kazanılır Bir süre sonra Hıristiyan Kilisesi -üst katmanları aracılığıyla- devletin içine emildi. Sonraki tüm tarihi boyunca Kilise, insan aklını köleleştirmek için ölüm korkusunu ve insani zaafları kullandı ve bu süreçte, adına konuştuğunu iddia ettiği Galileli yoksul asinin öğretileriyle yaman bir çelişki içinde, muazzam bir güç ve zenginlik elde etti. Yoksulların ve ezilenlerin devrimci hareketi olmaktan çıkan Kilise, gericiliğin koruyucusu ve zenginlik ve iktidarın sözcüsü haline geldi. Bu durum şu anda da devam etmektedir. Kilisenin tarihi, kendi ilk fikirlerinin, inançlarının ve geleneklerinin tam ve mutlak bir inkârıdır. Ortaçağ ve Rönesans Papalık tarihi -emsalsiz bir rezillik ve suç tarihi- üzerine sayısız ciltler yazılmıştır. Burada, gerçek durumu özetleyen ve bununla ikiyüzlü mitler arasındaki uçurumu gösteren bir örnekle yetineceğiz. 1517 yılında, Papa X. Leo, kişinin ruhunu makul bir para karşılığında kurtarabilmesi için Taxa Camerae'yi başlattı. Bu basit tedbirle, ne kadar kötü olursa olsun bağışlanamayacak suç yoktu. 35 madde arasından şunları okuyoruz: "1. İster rahibelerle, ister kendi kuzenleriyle, yeğenleriyle ya da kızlarıyla (aynen böyle!), yani bir şekilde herhangi bir kadınla cinsel günah işleyen bir rahip, 67 pound 12 şilin ödemesi karşılığında bağışlanacaktır. 2. Eğer rahip, zina günahıyla birlikte doğaya ya da hayvanlara karşı işlenmiş günahlarının da bağışlanmasını istiyorsa, 219 pound 15 şilin ödemek zorundadır. Fakat kadınlarla değil de sadece oğlanlarla ve hayvanlarla doğal olmayan günahlar işlemişse, 131 pound 15 şilin ödemelidir. 3. Bir bakirenin kızlığını bozan rahip, 2 pound 8 şilin ödemelidir 4. İster kaldığı manastırda ister dışarıda, aynı anda veya art arda bir ya da birden çok erkeğe kendini veren rahibe, baş rahibenin saygısını kazanmak istiyorsa 131 pound 15 şilin ödemelidir. 7. Tüm davalardan azade tutulmak ve yasak ilişkilerini sürdürmek için geniş bir muafiyet elde etmek isteyen zinacı bir kadın, Papaya 87 pound 3 şilin ödeyecektir. Aynı şekilde, koca da aynı miktarı ödeyecektir, eğer koca kendi çocuklarıyla ensest ilişkiye girmişse, ek olarak 6 poundluk bir vicdani ödeme yapacaktır. 8. Tecavüz, soygun veya kundakçılık suçları için eziyet yapılmaması ve bağışlanması, suçluya 131 pound 7 şiline mal olur. 9. Ruhban kesime ait olmayan birinin şahsında gerçekleşen adi cinayetin bağışlanma bedeli 15 pound 3 penstir. 10. Eğer katil aynı gün iki veya daha fazla kişinin ölmesine neden olmuşsa, bir kişiyi öldürmüş gibi ödeme yapar. 11. Karısına kötü davranan koca, kilise kasasına 3 pound 4 şilin öder; eğer karısını öldürmüşse 17 pound 15 şilin, eğer karısını başka biri ile evlenmek için öldürmüşse ekstra olarak 32 pound 9 şilin öder. Kocaya suç işlerken yardım edenler adam başı 2 poundla bağışlanır. 12. Çocuğunu boğarak öldüren baba 17 pound 15 şilin ödemelidir [yani bir yabancıyı öldürmekten 2 pound daha fazla], baba bunu annenin izni ile yapmışsa bağışlanması için 27 pound 1 şilin ödemelidir. Kürtaj da kolayca bağışlanabilmekteydi: 13. Kendi çocuğunu rahminden çıkararak yok eden annenin ve suça katkıda bulunan kocanın, her ikisi birden 17 pound 15 şilin ödemelidir. Kendisinin olmayan bir çocuğun kürtajını kolaylaştıranlar 1 pound eksik öderler. 14. Kardeş, kız kardeş, anne ya da babasını öldüren 17 pound 5 şilin ödemelidir. Bununla birlikte, hiyerarşinin yüksek kademelerindeki piskopos veya baş keşiş öldürülürse, ödenecek miktar çok ağır biçimde artıyordu; ilk saldırı için 131 pound 14 şilin, geri kalanlar için yarı miktarı. (15). Üstelik katil "çeşitli zamanlarda birçok rahibi öldürürse, ilk cinayet için 137 pound 6 şilin ve geri kalanlar için de bunun yarısını ödemek zorundaydı." (16) Fakat cinayet, tecavüz veya çocuk öldürmekten çok daha ağırı, menfur dinsel sapkınlık suçuydu; yani resmi Kilisenin fikirlerinden farklı fikirlere sahip olmak. Kadın ya da erkek bir sapkın, fikirlerinden dönmüş olsa bile toplam 269 pound ödemek zorundayken, "yakılmış, asılmış ya da herhangi bir şekilde idam edilmiş bir sapkının oğlunun itibarı 218 pound 16 şilin 9 penslik ödeme yapmadığı sürece iade edilemez"di. (19) Liste, sahtekârlık, kaçakçılık, borçların ödenmemesi, kutsal günlerde et yeme, papazlık rütbesi almak isteyen rahiplerin gayri meşru çocukları ve hatta rahip olmak isteyen hadımlarla (33. maddeye göre en az 310 pound 16 şilin ödemeliydiler) devam ediyor. Bu çıkarcı rezillik listesine rağmen, Papa X. Leo, Katolik tarihçiler tarafından "Kilise tarihinde papalık makamının en parlak ve belki de en tehlikeli döneminin" baş kişisi olarak tanımlanır. (Bakınız: P. Rodríguez, (1997). Mentiras fundamentales de la Iglesia católica. Barcelona: Ediciones B., Anexo, s.397-400.)
  11. Din üzerine Lenin Fransa'da İç Savaş'a önsözünde Engels şuna dikkat çekmişti: "devlete ilişkin olarak, din bütünüyle kişisel bir sorundur." Bunu yorumlayan Lenin 1905'de şöyle yazıyordu: "Devlet dinle ilgilenmemelidir; dinsel kurumlar devlete bağlı olmamalıdır. Herkes istediği dini savunmakta ya da dinsiz, yani genelde her sosyalist gibi ateist olduğunu açıklamakta özgür olmalıdır." (Lenin, Din Üzerine, "Sosyalizm ve Din") Bununla birlikte Lenin de, partiye ilişkin olarak, Engels'in devrimci partinin dine karşı mücadele yürütmesi gerektiği yönündeki öğüdüne dikkat çekiyordu: "Proletaryanın partisi, devletin dinin kişisel bir sorun olduğunu ilan etmesini ister, ama halkın afyonuna karşı mücadeleyi, dinsel hurafelere vb. karşı mücadeleyi kişisel bir sorun olarak görmez. Oportünistler sorunu, Sosyal Demokrat Parti dini kişisel bir sorun olarak görüyormuş gibi çarpıtıyorlar." (age, "İşçi Partisinin Din Karşısında Tutumu") Ve şunu ekliyordu: "Modern dinin köklerinin gömülü olduğu yer, çalışan kitlelere uygulanan toplumsal baskı ve onların kapitalizmin kör güçleri karşısındaki aşikâr çaresizliğidir. [...] kitleler dinin kaynak bulduğu toplumsal olgulara karşı birleşik, disiplinli, planlı ve bilinçli bir tarzda mücadele etmeyi öğrenene kadar, kapitalist egemenliğin tüm biçimlerine karşı mücadele etmeyi öğrenene kadar, hiçbir eğitsel kitap yığınların bilincinden dini söküp atamaz." (age, "İşçi Partisinin Din Karşısında Tutumu") Fakat Marksistler, dindar olanlar da dahil tüm işçileri kapitalizme karşı mücadeleye katmak için her şeyi yapmalılar. Bizler bu işçilerle aramıza engeller dikmemeli, aksine sınıf mücadelesine etkin bir şekilde katılmaları için onları teşvik etmeliyiz. BİLMEDEN, ANLAMADAN, OKUMADAN, YALNIZCA SİZE EZBERLETİLEN YALANLARLA YORUM YAPMAYIN saygılar !!!!
  12. ne kadar da rahatsızsınız başı kapalı bir bayanın komunist düşünceye sahip olmasından. işte siz de diğerleri gibi komunizmi sadece "dinsizlik, kafirlik " olarak nitelendirenlerdensiniz. evet karl marx "din bir afyondur" demiştir ancak maviolmayangökyüzü'nün de aktardığı gibi marx bunu hangi din için söylemiştir. kastım hristiyanlık, müslümanlık, musevilik ayrımı değildir. dinin eskilerden beri insanlara zorla dayatılan ve gerçekdışı olan yerlerinin aktarılmasıdır. insanların din uğruna savaşması, birbirlerinin kanlarını akıtmaları ve bunu da Allah yolunda yapmalarıdır. ne büyük çelişki ki, Allah yolunda kanını akıttığı dinin mensubu da taptığı Allah'ın gönderdiği bir din. marx bu nedenle " din afyondur" demiştir. insanların cennetten yer satın alınacağı palavrasıyla uyutulması, saçma sapan uygulamalar ve kurallarla, din kitabında olduğu iddia edilerek insanların cezalandırılmaları. marx bunlara "afyon" demiştir. peki gerçekten hümanist, gerçekten barışçıl, gerçekten eşit bir din vardı da onu mu "afyon" olarak nitelendirdi. maalesef böyle bir din yok... hepsi kan dökmeye, öldürmeye, yok etmeye dayalı.. belki de böyle bir din var da bize gerçeği anlatılmıyor !!! diğerleri gibi yanlış aktarılıyor.... marx dinin insanlara acı çektirmesine karşı çıkmıştır... yoksa kimsenin mum yakanla, vaftiz olanla, ağlama duvarına gidenle, namaz kılanla bir alıp veremediği yok... evet komunistlerin inancı diğerlerine göre daha zayıftır.. ancak bunun suçlusu komunistler değildir... bunun suçlusu dinlerdir... veya dinleri yalan yanlış anlatan din adamlarıdır....
  13. tabi ki kendi özgür iradesiyle türban takan kadınlarımız var. ancak bu zorlamayla kapananların olmadığı anlamına gelmez. bunu orana vurduğumuzda büyük çoğunluğun baskıyla başlarını kapattıklarını söyleyebiliriz. şeriatla yönetilen ve yurttaşlarına çocukluktan itibaren "dini bilinç" aşılanan iran'da bile artık kadınlar başlarını yarıya kadar açmaya başladılar. özgür biçimde yapamadıklarını geceleri gizli yerlerde, gizli mekanlarda parti vererek yapmaya başladılar. böyle bir iran'da bile bu kadar büyük bir tepki ve isyan varsa buradaki kadınlarımızın (kapalı olanlarının) çoğunun baskı gördüklerini söyleyebiliriz...
  14. evet, genelde neyin nasıl olduğunu açıklamak yerine : " çok düşünme kafayı yersin, çünkü Allah bizi bunu anlayamayacağımız şekilde yarattı" veya : " çok fazla sorgulama Allah'a isyan etmiş olursun " hatta : " sen inan, gerisini boşver" gibi sözlerle geçiştirme yoluna giderler.... eğer canları isterde açıklamaya niyetlenirlerse, bize Kuranın ayetlerini mantıklı biçimde açıklamak yerine yine Kurandan örnek verirler....!!!
  15. bu fikirlerin ne kadar çeliştiğinin farkında mısın ? hem henüz yüzyılın doldurmamış ilkelerden ve onların yıpranmasından bahsediyor hem de binlerce yıl önce indirilen bir dinden bahsediyorsun. hiç güleceğim yoktu vallahi. Stalnizm isteniyormuş ! puhhahahahahha !!!! ************ stalinzmi isteyenler derken herhalde komunist ve senin deyiminle "kafirlerden" bahsediyorsun herhalde. ancak bilmiyorsun ki bu iki kesin her gün yatıp kalkıp staline küfrederler. bir konu hakkında ortaya iddia atmadan önce onu araştır, ne olduğunu anla da ondan sonra yorum yap. stalinizmi istiyorlarmış yahu stalinden önce ne büyük liderler var da senin onlardan haberin yok herhalde. çünkü küçüklükten beri ezberletilen, "stalin dikdatördür, komunistler dinsizdir" laflarına itibar etmekten başka birşey öğrenemez oldun !!!
  16. aslında bu yazıyı burada sizlerle burada paylaşırken buna benzer tepkilerin geleceğini tahmin ediyordum. sonuçta bu türban meselesinde nasıl düşündüğüne bakmak gerekiyor. radikal islamcılar gibi : "türbanı (dini) üniversiteye soktuk, artık istediğimizi yaparız, laikliği de ortadan kaldırırız " şeklinde düşünmemiştir. o yalnızca aile baskısıyla örtünmek zorunda kalan ve mecburen de bu örtüyü savunmak tek çaresi olan kızlarımızın eğitim hakkından mağdur olmamalarını istemiştir. sonuçta bu iyi niyetli bir düşüncedir. bu arada hemen bu fikre katılmadığımı söylemeliyim. türban bugün de olduğu gibi dün de radiakl islamcıların, şeriat yanlılarının simgesiydi. bununla birlikte çarşaf, peçe, burka, cüppe, çember sakal, takke vs. de bu simgeler arasındaydı. ancak bir parti çıkıp da bunları kullanmaya başladığı zaman bütün bunlar siyasi simge haline geldi. bunlar da artık "laik rejimi" ortadan kaldırmaya yönelik siyaset yapmaya başladıklarında yasaklandılar. bence bu yasak da sadece bu nedenle olmalıdır. eğer rejimimizi tehdit edecek herhangi bir durum olmasaydı ve başı kapalı kadınlarımız laikliğe düşman olmasaydı bu yasağın kaldırılmasından taraf olurdum. kuşkusuz nesin'in gördüğü ve savunduğu şey bu... kendisinin kesinlikle laik demokratik Türkiye Cumhuriyetine muhalif olabileceğini düşünmüyorum...
  17. bir de noktalama işareti kullansan. hani sen belki yazarken anlıyorsun ancak biz okurken bir solukta okumak zorunda kalıyoruz. ya nokta, virgül vs. koy ya da her cümleden sonra paragraf yap. ne anlatmak istediğin gerçekten çok zor anlaşılıyor !!!
  18. o örtüyü başınıza takmakta özgürsünüz ve kimse de size karışamaz. en güzeli ise komunistken bunu takmanız. çünkü ülkemizde hala daha insanlar komunizmle ilgili çeşitli yakıştırmalarda bulunmakta, komunizmin farkının ekonomik olduğunu görmemekte, belki de görmek istememektedirler. yalnız takıldığım bir nokta var. "yakında bu örtüyü açacağım" diyorsunuz. buradan da anlaşılıyor ki siz türbanı kafanızda silmişsiniz. peki neden eyleme dökmediniz ? sonuçta siz özgür bir birey olarak ve yeteri kadar özgürlükçüyken açılmayı düşündüğünüzde bunu hemen yapmalısınız. eğer bunu yapmıyorsanız korktuğunuz veya çekindiğiniz birşeyler var demektir. özgür bir birey olarak gördüğüm sizi, istediğiniz bu eylemi gerçekleştirmek için destekliyorum... kişisel olarak örtünmenin Kuranda en azından "türban " biçiminde olmadığını düşünüyorum. bu da beni sizin, radikal islamcıların ve yobazların simgesi haline gelmiş o nesneyi çıkarmanız konusunda daha da motive ediyor. siz belki sonradan başınızı açtığınız için hiç örtünmemişlerden daha fazla ağır hakaretlere maruz kalacaksınızdır ancak o zaman da onların gerçek yüzünü görerek özgürlükçü dünyayla (ülkeyle) ve onun sizi kucaklayan yurttaşlarıyla tanışmış olacak, yeniden doğmuş olacaksınız.....
  19. hakanaytac şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    çok şey istiyorsun
  20. hem diyorsun ki biz sizi "kafirler" olarak nitelendirmiyor, konuşmaya, anlatmaya çalışıyoruz, hem de bu hakaretleri ediyorsun. Allah yoluna yaptığın bu "misyonerlik" faaliyetini, ettiğin laflar ve hakaretler dolayısıyla rabbin kabul eder mi sanıyorsun, onun yarattığı bir kula hakaret etmekle günaha girmediğini mi sanıyorsun ??
  21. benim bahsettiğim birkaç istismar olayı değildir. benim bahsettiğim çevremden gördüklerimdir. çevremden kastım da yalnız kendi çevrem değildir. Türkiye'nin bugünkü halidir. ben çok duydum, kadın erkeğinin dediğinden çıkmaz, kadının sesi dört duvardan dışarı çıkmaz, kadın erkeğinin yasakladığı şeyleri yapmaz, kadın erkeği istemezse namaz kılamaz, oruç tutamaz, vs. vs. bu son cümle sizi şok edebilir ancak bu söz çok iyi tanıdığımız recai kutan'a ait. kadınları baskı altına almak için dinin emrettiğini söyledikleri palavraları aktarıyorlar. ve bunlar özgürlük oluyor. olmadığını iddia ettiğiniz veya birkaç istismar olayı dediğiniz şeyler maalesef türkiye gerçekleridir. türbana, çarşafa sokulmuş, onun içinde nefesini yitirdiğinden artık konuşamayacak, sesi çıkamayacak kadının dramıdır. çok mu istiyorlar sanıyorsunuz burkanın, çarşafın, peçenin, türbanın içine girmeyi. emine erdoğan bile evlenirken (15 yaşında bir kız çocuğuyken) ağlaya ağlaya türbanın içine girdi.... bunu da yalanlayın şimdi hadi. veya bir iki istismar olayı olarak nitelendirin....
  22. kadınların başını örtebilme özgürlüğüne sahip olmalarını istemenize ve bunun için mücadele vermenizi anlayabiliyorum. zira ben de isteyen kişinin başını örtebileceğini söylüyorum. ancak olaya bir başka açıdan bakacak olursak kapalı kadınlarımızın kaçı kendileri istedikleri için başlarını örtüyorlar. kuşkusuz bir kısmı evlenme şartı olarak örtüyorlar, bir kısmı ergenlik çağına geldikten sonra aile tarafından zorla örtünüyorlar, bir kısmı küçüklükten itibaren kendilerine söylenen "eğer başını örtmezsen her bir saç telin ayrı ayrı yanacak " şeklindeki korkutmalar karşısında örtünüyorlar. sonradan örtünenlere ne demeli ? eğer gerçekten "bu benim dinimin gereği, o yüzden takıyorum" diyorlarsa geçmişte akılları neredeydi ? savunma olarak "dinimi yeni öğrenmeye başladım" diyenlerse genelde fetullah gülen'in evinde, şunu yapmazsan böyle olur, şöyle yanarsın, böyle kavrulursun şeklindeki korkutmalar dolayısıyla bunu yapıyorlar.yani yine rıza ile değil. yine korku, baskı, zulümle takıyorlar türbanı başlarına. hiçbir şeyden ve hiçkimseden "Allah rızası için takıyorum" deseler ve gerçekten bu nedenle taksalar eyvallah. ancak bu doğru değil. yanlış anlaşılmasın tüm bunların doğru olmaması onların türbanı takmalarına karşı çıkmama neden olmaz. sonuçta birey türbanı takabilir de takmayabilir de burada özgürdür. fakat mavi olmayan gökyüzü, keşke dediğin gibi türbanlı kadınlarımız istediği kitapları okuyabilselerdi. kızını ve karısını türbana girmeye zorlayanların bizim özgürlükçülük anlayışımızdan ne kadar farklı olduklarını tahmin edebilirsin. türban takmaya zorlayıp, başı açık gezme özgürlüğünü yok edenlerde özgürlükçülük istiyoruz. bu bir çelişki değil mi ? örnek vereyim, evlenmek için karısına türban takma şartı koyan bir adam gün olur karısının elinde "Ateizm" veya "Komunizm" gibi kitaplar görse ne tepki verir ? (burada ateizm ve komunizmi yan yana vermem sadece bir örnek nedenidir. çünkü bizim dini bütün yurttaşlarımız komunizmi hep ateizmden ibaret sanır ) "karım özgürdür ve istediğini okur " diyebilir mi ? peki bunu dedi diyelim. bir gün karısı başını açmak istediğinde ne der : lütfen biraz düşünelim zira kendimizi kandırıyoruz gibi geliyor bana....
  23. ne kadar da haklısın.....
  24. olayın özü ve düşünülmesi gereken şeyler bunlardan ibaret işte. ne fazlasına ne de azına gerek yok... nasıl önce dünya vatandaşıyız sonra türkiye cumhuriyeti vatandaşıyız diyorsak, onun gibi önce insanız (hümanistiz), sonra müslüman, hristiyan, musevi, budist, deist, ateist, vs.... demeliyiz...
  25. ne demek istediğimi anlamadın. ben, inanan-inanmayan diye ayırmıyorum. ayıran onlar. eğer ben inanan-inanmayan diye ayırsaydım inançlı olmayanları dışlardım. çünkü ben de inanıyorum ve tıpkı senin belirttiğin sebepten dolayı inanıyorum. zaten cevap verdiğin yazımda da bundan bahsetmek istemiştim.eğer inanmayanları yok etmek isteyenler cennete gidecekse benim inancım sarsılacak ve bu durumda inanmam için bir sebep de kalmayacak demektir. bu durumda da cenhenneme gideceklerini umduğum kişiler cennete gidecekse onlarla aynı konumda olmak istemiyor, cehennemi tercih ediyorum dedim. şimdi yanlış anlamalar giderilmiştir sanıyorum...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.