Zıplanacak içerik

hakanaytac

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

hakanaytac tarafından postalanan herşey

  1. Resim Tahmin Yarışması doğru tahmin ettim ilk denememde!<br /><br />Kazandığım puan 150 Puan!
  2. hakanaytac şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    sevgili arkadaşım yaptığın bu anket son derece yerinde ancak iç politikadaki bütün seçenekleri aslında işaretlemek istedim ayrıca ab ve abd konusunda ise abdye kesinlikle hayır. ab ye ise ab bizi yalayıp yutmak istediğinden dolayı hayır ancak burada ben türkiyenin daha farklı alanlarda ittifak aramasını gerektiren seçeneği işaretledim. örneğin bu şangay beşlisi olabilir. sanırım hindistan, çin vs. gibi ülkeler var ve duyduğuma göre de yakında ab ye ve abd hegamonyasına bir rakip olacak saygılarımla. ayrıca bizim ab ve abd nin bu politikalarından kurtulmamız ve diğer alanlara yönelmemizin tek yolu chp iktidarıdır sakın önyargıyla ve genel başkanına laf ederek yaklaşmayın chp içinde sadee baykal yok. chp son derece ciddi bir parti saygılar !
  3. Başbakan ve 2 bakan yargılanmalı! Yuttur gitsin: Melekler seyretti! Şeytan hamle etti! Onlar şeytan, biz melek; onlar kötü, biz iyiyiz. Öyle mi? Bizim Başbakan! Dışişleri Bakanı! Ve Enerji Bakanı! Melek gibiydiler. Fakat Putin var ya, Rusya’nın Başkanı Putin, tam bir şeytan çıktı ve bizim Başbakan Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Enerji Bakanı Hilmi Güler’in “strateji kurma, yürütme ve başarıyla ulaşma becerilerini dondurdu, akıllarını buharlaştırdı” ve Türkiye’nin enerji koridoru olma hayalini Putin, bitiriverdi. Putin, şeytan olmasaydı! Koridor biz olacaktık. Rusya’nın, Türkmenistan’ın, Kazakistan’ın, Azerbaycan’ın ve hatta İran, Irak’ın doğal gazını, petrolünü boru hatlarıyla Türkiye’ye bağlayacak, buradan AB ülkelerine biz pompalayacak, böylelikle petrol ve doğal gaz ticaretinden büyük paralar kazanan ABD şirketleri ile AB şirketlerinin, dolayısıyla bu tekelleşmiş küresel şirketlerin ağzına bakan batılı bütün liderlerin en güvenilir dostu biz olacaktık. Böylece “kendileri için güvenilir bir enerji koridoru haline gelmiş Türkiye’ye karşı” hainlik düşünmeyecekler, iç istikrarımızla, bölünmez bütünlüğümüzle ve dış itibarımızla oynamaya kalkmayacaklardı. Oynadıkları an! Can evlerinden vuracaktık. Kapatacaktık musluğu! Petrolsüz kalacaktı sefiller! Gazsız kalacaktı reziller! Başbakanımız, Dışişleri Bakanımız ve Enerji Bakanımız, “bu büyük hayal için gelişi güzel uğraşıp, gösterişli heyetlerle, tantanalı fakat içi boş toplantılarla günlerini gün edip iyi niyet nutukları atarken” bu şeytan Putin, çıktı oyunu bozdu. Hem bozguncu! Hem şeytan! Bozguncu çıkacağı da belliydi, önce Türkmenistan ve Kazakistan ile doğal gaz anlaşmaları yaptı, kendi ülkesinin Sibirya’daki büyük doğal gaz yatakları yetmiyormuş gibi Kazak ve Türkmen doğal gazlarını da satın aldı. Deli mi bu Putin? Ne yapacak? Rus halkına gaz mı koklatacak diye bizim Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Enerji Bakanı, oturdukları yerden Putin’in ne yapmaya çalışıyor diye sadece seyrettiler. Melekler seyretti. Şeytan hamle etti. Hamle üstüne hamle yaparak; “Türkiye’nin Avrupa’ya enerji koridoru olmasını” (önce enerji geçiş ülkesi sonra enerji dağıtım ülkesi) hedefleyen projelere bir bir darbeler indirdi. Önce “Türkiye’nin 21. yüzyılın en büyük enerji projesi olarak gösterilen ve Hazar Havzası’nın gazını Viyana kapılarına ulaştırmayı öngören Nabucco Boru Hattı’nın kaynaklarını” kuruttu. Ve ayrıca Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattına Kazikastan petrolünün pompalanmasının da önünü kesti. Macaristan’a gitti. Macarlarla anlaştı. Bir çelme daha attı. Bulgaristan’a gitti. Yunanistan’a gitti. Bulgarlarla ve Yunanlılarla anlaştı; “Burgaz-Dedeağaç” projesiyle Türkiye geçişlerine alternatif yarattı. Nihayet İtalya’ya gitti. İtalyanlarla anlaştı. “Güney Akım” adını verdikleri Karadeniz altından döşenecek boru hattıyla Bulgaristan’a, sonra Yunanistan’a ve oradan da Avrupa’ya uzanacak gaz boru hattıyla “Türkiye’nin enerji geçiş ülkesi ve enerji dağıtım ülkesi olma hayalini” bitirdi. Ve birçok uzmanın kuşkulandığı gibi “Türkiye’nin AB ile tam üyelik hayalini” de çok zora soktu. Bizim üçlü seyretti. Şeytan Putin’e karşı... Strateji geliştiremediler. 100 oyum olsa birini bile seçimlerde Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Hilmi Güler’in partisi AKP’ye vermem. Türkiye’nin hedefini katlettirdiler. Yargılanmaları gerekir. Necati Doğru ( VATAN )
  4. genelkurmay başkanımız yine her zaman olduğu gibi sınır ötesi operasyon konusunda olumlu düşündüğünü dile getirdi ve ne kadar gerekli olacağından bahsetti. ancak akp hükümeti daha önce de beim söylediğim gibi abd ye yalakalık etmekten başka bir hizmeti ve görevi bulunmadığından dolayı bunu hiç ciddiye almadı ve hatta bunu hep küçümsedi. maalesef bu akp iktidarı olduğu sürece biz bu terör eylemlerinden nasibimizi alacağız...
  5. arkadaşlar bildiğimiz gibi her partinin bir programı olur ve orada da seçim vaatleri olur. bu vaatleri inandırıcı bulursunuz veya bulmazsınız bu sizin bileceğiniz iş. ancak bir arkadaş bahsetti. chp ne zaman iktidara geldi ? hatırlayanınız var mı ? biz eğer onlara herhangi bir şans tanımazsak olmaz da zaten. peki neden onlara bir şans vermeden yapamazlar edemezler diyoruz ki. bu ülkeye hiç iyi iktidar gelmeyecek mi ? deniz baykalı ben de sevmiyorum ama benim gerekçelerim farklı. biz açıkçası oy vermemek .için bahane arıyoruz. hepsine bir yerden saldırmaya çalışıyoruz. ama biz deniz baykalı hiç başa geçirdik mi de onun nasıl bir devlet adamı olacağı konusunda yorum yapabiliyoruz. ayrıca sırf deniz baykal ve chp değil zeki sezer ve dsp nin de fikirleri meclise taşınaack. hadi zeki sezere de bir kulp takmaya çalışalım. hepsine saldıracağız ya. ne diyelim ? haa buldum ! çok yumuşak konuşuyo ülkeyi güçlü göstermez vs. arkadaşlar lütfen her siyasetçiye bir kulp takmak için bir taraflarımızı yırtmaya çalışmayalım ve hi destek vermediğimiz ama akpyi indirebilecek oy potansiyeline sahip partilere destek verelim. bu chp ve mhp dir. şimdi de eleştiri bakalım. chp ile mhp iki zıt parti diye. arkadaşlar söz konusu vatansa gerisi teferruattır. bu yüzden ideolojik düşünceleri bir kenara bırakmak gerekiyor. eğer tayyipçi değilseniz oylarınızı bu partilere vermelisiniz. çünkü olağanüstü durumlarda olağanüstü şeyler yapmak gerekir. ve şu an olağanüstü bir durumdayız. ama biz her partiye ve her lidere bir eleştiri bulmak için çabalayalım !!!!!!
  6. sevgili politika öncelikle yazdıklarıma sahip çıkmandan ötürü sana çok teşekkür ederim ama maalesef ülkemizde bazı gerçekleri görmeyen veya görmek istemeyenler var. öncelikle şu ana kadar seninle aynı fikirde olduğumuzu düşünürsek seninle ve diğer bizimle aynı fikirde olanlarla akpye karşı hem bu sitede hem de diğer sitelerde kampanya başlatabiliriz. ben şu anda bir küçük yazı hazırlıyorum. akp nin bu iktidar döneminde neler yaptığı hakkında. bunu bitirince senin de yardımınla bu yazıyı geliştirebilir ve bildiğin diğer sitelerde yayınlayabilir en azından bazı oy vermeyi düşünmeyen vatandaşlarımızı bu yolla bilinçlendirebiliriz diye düşünüyorum.
  7. keşke genel seçimde de böyle bir sonuç ortaya çıksa.. bu ülkeyi zamanında kurtaranlar chp çatısı altında birleşmişlerdir.. bugün de bu ülkeyi bulunduğu durumdan kurtaracak olan chpdir. chp ye kesinlikle oy vermem dyenlere sesleniyorum tabi ki vermeyebilirsiniz ama chp ne zaman iktidardaydı o zamanı gören veya hatırlayanınız var mı ? peki uzun süre şans verilmemiş ve her seçimde oylarını biraz daha arttıran bir partiye şans vermeden onu tek başına iktidar yapmadan bunlar ülkeyi yönetemez demek yanlış değil mi ? ayrıca chp nin seçim vaatleri son derece mantıklı ve olabilir şeyler. chp yi iktidr yapan ve ülkesinin yükselişini seyreden ve chp ye hak veren vatandaşlar hayal ediyorum ülkemde !
  8. hakanaytac şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    Ugur Mumcu ne güzel anlatmış ! Milliyetçilik Bu Mu? (Ortam, Haftalık Dergi, 20-27 Eylül 1971) Milliyetçilik tarih boyunca üzerinde en çok söz edilen kavramlardan biridir. Siyasal ve ekonomik gelişmeler yeni aşamalara doğru tırmanırken, kimlerin milliyetçi oldukları gün geçtikçe daha da önem kazanmaktadır. Çünkü "kaderde-kıvançta-tasada" ortak olması gereken insanların yaşam kaderleri başka başka koşullarla oluşmaktadır. Bir ülkede kırk bin köy okulsuz, yolsuz ve ışıksızsa, insanlar hastane kapılarında kıvrana kıvrana ölüyorlarsa, işçiler Batı ülkelerinin ışıklı kentlerinde sokak süpürüyorlarsa kimlerin milliyetçi oldukları çok ama çok önemlidir. Milliyetçilik, ulusal sınırlar içinde yaşayan yurttaşların insanca yaşamaları için verilen savaşın adıdır. Yoksa, sömürücü toprak ağalarıyla, yabancı şirketlerin, kafataslarında seçim sandığı taşıyan siyasetçilerle Mığırdıç Şellefyanları ve Konya Müftülerinin düzeni değildir. Çünkü, sömürücülerin milliyeti olmaz, onlar için önemli olan sadece ve sadece sınıfsal ve kişisel çıkarlardır. Kapitalizm gerçek bir enternasyonalizmdir. Bugün dünya ekonomisi uluslararası sermaye örgütlerine bağlıdır. Avrupa ekonomisi bile şirket payları yoluyla Amerikan kapitalizminin eline geçmiştir. Bir dolar ya da mark krizinin bütün dünya ekonomilerini etkilediği bir siyasal dönemde, kapitalizmin gerçek gücünü çok yakından izlemek gerekir. Bu gücün, "milliyetçi" değil, "enternasyonal" bir dayanışma yarattığı bir ekonomik olgu olarak kabul edilmektedir. Türkiye'de geçer akçe olan bir suçlama ile ifade edersek, gerçekten "kökü" dışarda olanlar uluslararası sermayeden güç alan siyasal çevre ve örgütlerdir demek gerekir. "Milliyetçilik", ülkesinin halkını iç ve dış sömürücülerin ahtapot kollarından kurtarmak isteyenlerin ülküsüdür. "Halkçılık" ise, milliyetçiliğin toplumsal yönünü belirler. Milliyetçi olmayan bir halkçılık olamaz. Ancak halkçı olmayan bir milliyetçiliğin de söz konusu olmaması gerekir. Halkçı olmayan bir milliyetçilik, sadece bir siyasi dolandırıcılık konusudur ve adı "Faşizm"dir! "Halk" birçoklarının sandığı gibi Marksizmin bir kavramı değildir. Marksizm, "sınıf" kavramına dayanır. Halk, Marksizmde bir anlam taşımaz, çünkü bir sınıf tanımlamamaktadır. "Halk" ulusal kurtuluş savaşlarının terminolojisidir. "Halkçılık", dış sömürüye dayanan bir düzende, milliyetçiliğin dayandığı sosyal temeldir. İç ve dış sermaye çevrelerinin egemenliğini savunanlar, imam sarığını seçim sandıklarına sarıp siyaset meydanlarına çıkanlar, yabancı petrol şirketlerinin savunuculuğunu yapanlar, hiç milliyetçi olabilirler mi? Bu uluslararası sermayenin açık pazarında, yabancı sermaye işportacılığı yapanlar milliyetçilik bayrağına sığınabilirler mi? Boğaziçi'nin lüks kumar salonlarında mor binlikleri iskambil kağıtları gibi açanlar okulsuz, yolsuz ve ışıksız köylerle dolu bu yurdun milliyetçisi sayılabilirler mi? Atalarımızın dört kıtada at koşturduklarından söz edip, Münih sokaklarında çöp toplayan Anadolu çocuklarından utanmayanlara milliyetçi denilebilir mi? Böyle bir düzende yaşıyoruz işte. Millet düşmanlarının milliyetçi, Atatürk düşmanlarının Atatürkçü, halk düşmanlarının halkçı sayıldığı bir ülkede gerçek milliyetçilere düşen görev, korkmadan, yılmadan, usanmadan Türk halkının çıkarlarını savunmaktır. Bu memleket, yabancı sermaye uşaklarının, din sömürücülerinin, siyaset demirbaşlarının değil, tüm Türk halkınındır. "Milliyetçilik" ise sömürücülerin değil, Mustafa Kemal devrimcilerinin bayrağıdır.
  9. hakanaytac şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    bugün akp bilerek pkk ya karşı sert önlemler almaktan kaçınıyor. maksat abd ye hoş görünmek. ben bu adamların müslümanlığına da ülkeyi sevdiklerine de ianmıyorum. bu adamlar ülke içerisinde kargaşa çıkartmak için ve ülkeyi zayıflatmak için abd nin bizzat yetiştirdiği ajanlardır. bu gibi adamlardan ülkemizde bildiğimiz bilmediğimiz bir sürü daha vardır. birçok kişi buna komplo teorisi diyecektir biliyorum ama yine de söylüyorum. ülkemizi zayıflatıp abd egemenliğinin altına sürüklemek için eğitilmiş bu ajanlardan tayyip ve arkadaşlarının görevi de dini kullanıp, dinin simgelerini istisamar edip laik kesimi ayaklandırmak ve dinci-laik çatışması çıkarmaktır. hemen söyleyeyim dinci kelimesinden kastım dindar insanlar değildir. dini devlet yönetimi içinde kullanmak ve şeriat devleti isteyenlerdir. abdnin bir projesi var bildiğimiz giibi. büyük ortadoğu projesi. bunu gerçekleştirmek için o bölgede kendisine dur diyebilecek ülkeleri zayıflatması gerekiyor. bir ülkenin zayıflaması için de o ülkede iç savaş çıkartmak işi kolaylaştırır. bakın bu lübnanda ırakta şimdi de filistinde oluyor. bizde de olmaya başladı. yakın tarihte filistinden bir farkımız kalmayacak. ve akp de onun kurmayları da bunu gerçekleştirmek için eğitilenn ajanlardır. amaçları bunu gerçekleştirmektir. musanın çocukları, tayyip ve emine adlı kitapta tayyip erdoğanın ne cia ne mossad ajanları tarafından eğitildiği yazılmakta. tayyip erdoğan daha önce de dediğim giibi abd tarafından eğitilmiş ajanlardan sadece biiridir. böyle bir adamın dtp gibi resmen pkknın partisi olan, ülkedeki terörü besleyen bir patiyle koalisyon yapması hiç de şaşırtıcı değildir. acıdır tabi ki ama şaşırtıcı değildir... saygılarımı sunar ve yorumlarınızı beklerim !
  10. hamas abd nin yardımıyla ve büyük çabasıyla bugün filistinde iç savaş başlattı. bir ülkenin bölünmesi için o ülkede iç savaş çııkartmak birinci koşuldur. bakın bu lübnanda ırakta şimdi de filistinde yaşandı. sıra bize gelecek ve başımızdakiler de onların her dediğine evet deyip boyun eğiyorlar. bizde başlayan iç savaş da giderek büyüyecek ve abdnin hayali bop gerçekleşecek böyle giderse...
  11. arkadaşlar bu konuya çok az kişi ilgi göstermiş ve görülüyor ki konuya bakanlar da hiç mi hiç okumamış (sanırım) ancak bizler birer seçmen olarak oy vermeden önce partilerin ( hepsi olmasa bile bazı mantıklı partilerin ) programlarına ve vaatlerine bakmamız onları incelememiz ve ona göre bir partiye yönelmemiz gerekir. belki benim yazdığım çok uzun oldu ama mutlaka okunması gerekir. chp gibi oy potansiyeli büyük bir partinin vaatleri de kendiis,i gibi mantıklı ve yerinde. cem uzan giibi dayanağı olmayan saçma sapan vaatler değil bunlar. araştırılmış, üzerine düşünülmüş vaatler. unutmayan chp ilhan kesiici gibi önemli bir ekonomisti getirdi partiye. bu da artık ülkeye ve halkına hizmet edeceğinin kanııtıdır. lütfen en azından kendinizle ilgili olan ve güncel olan konulardaki açıklamaları okursanız fikirleriniz değişebilir. çünkü chp artık iktidara gelip halkın yaşam seviyesini arttırmayı amaçlamaktadır. burun kıvıranlar, beğeneyenler, hadi canım sen de diyecekler olacaktır. ancak mutlaka okunmalıdır. yorumlarınızı bekliyorum. ancak asla önyargılı olmamanızı temenni ederim. saygılar !
  12. bu vaatler diğer bazı partilerinki gibi kafadan *********** ve olması mümkün olmayan vaatler değil. bu vaatler deniz baykal ve kurmayları tarafından üzerinde iyice düşünülmüş ve son derece ustalıkla hazırlanmış poltikalardır. bu vaatlere dikkat edecek olursanız yapılması mümkün olmayan şeyler değildir ve türkiyeyi aydınlığa çıkaracak vaatlerdir. bunlara burun kıvıracaklar olacaktır ancak bakın ne zaman tek başına iktidara geldi chp ? hatırlayanınız var mı ? bunlara bir şans vermeden hiç bir şey yapamayacaklarını iddia edebilir miyiz ? chp iktidarıyla türkiye aydınlığa kavuşacaktır. herkes mutlaka en azından kendini ilgilendiren vvaatleri okusun ! ne kadar akıllıca ve ne kadar vatandaşa yönelik, ne kadar gerçekleştirilebilir olduğu görülecektir. İşte vaatler : CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, milletin önüne koydukları yeni istikametin ana konularından birinin "terör tehdidi karşısında etkin bir siyaset geliştirmek" olacağını söyledi. Baykal, "tarıma bugünkünün 2 katı destek vereceklerini, çiftçiye mazotu yüzde 50 ucuz sağlayacaklarını ve sıfır açlık politikasını hayata geçireceklerini" bildirdi. Baykal, parti yöneticileri ve milletvekili adayları ile birlikte düzenlediği basın toplantısında, partisinin "CHP Pusula'07" adını verdikleri seçim bildirgesini açıkladı. Türkiye'nin içinde bulunduğu koşullarda bir pusulaya ihtiyacı olduğunu vurgulayan Baykal, bu nedenle hazırlanan metne bildirge değil, pusula dediklerini söyledi. Türkiye'nin içine girdiği süreçte yaşadığı sorunların çok iyi tahlil edilmesi ve çözüm yollarının ortaya konulması gerektiğine dikkati çeken Baykal, bu yönde kapsamlı bir çalışma yaptıklarını bildirdi. Türkiye'nin milli mücadelenin ardından bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulurken, temel tercihlerini ortaya koyduğunu belirten Baykal, bu tercihlerle de dünyaya örnek olduğunu söyledi. Baykal, Türkiye'nin çevresinde yaşanan sorunların geçmişte yapılan bu tercihlerin ne kadar doğru ve isabetli olduğunu ortaya koyduğunu kaydetti. Baykal, bu tercihlerin dünyada "Türkiye modeli" adı altında da kabul edildiğini vurguladı. Türk halkının ezici çoğunluğunun Müslüman olduğunu ama laik bir cumhuriyete sahip bulunduğunu belirten Baykal, Müslüman olmanın laik bir cumhuriyete engel teşkil etmediğini kaydetti. Baykal, Türkiye'nin, cumhuriyet ile gelen kazanımlarına bugüne kadar sahip çıktıklarını ve bugünden sonra da sahip çıkacaklarını söyledi. -TERÖRE KARŞI KARARLILIK- Terörün sıradan bir olay olmadığını vurgulayan Baykal, terörün, Türkiye'nin kimliğini tehdit eden bir olgu olduğunu, bunun bu şekilde, bu ağırlığıyla kabul edilmesi gerektiğini ifade etti. Terörün iç ve dış kaynakları bulunduğunun farkında olduklarını söyleyen Baykal, bütün bunlara karşı Türkiye'nin çok kararlı şekilde mücadelesini sürdürmesi gerektiğini kaydetti. Bu mücadelenin ekonomik, siyasi, dış politika boyutu olduğunu ifade eden Baykal, "Ama, bu konuyu önemsemek, öncelikli bir hedef olarak almak ve bu konuda uyumlu siyasetle kararlı biçimde mücadele etmek mecburiyeti vardır. Bizim milletimizin önüne koyduğumuz yeni istikametin ana konularından birisi terör tehdidi karşısında etkin bir siyaseti geliştirmek olacaktır" dedi. Terör tehdidinin yanı sıra bunun bir başka versiyonu olarak giderek gelişmekte olan bir başka sorunun, özellikle büyük kentlerdeki güvenlik sorunu olduğunu belirten Baykal, güvenlik sorunun, yaşamı, toplumun değerlerini, dokusunu ciddi şekilde tehdit eder hale geldiğini söyledi. -BÜYÜK KENTLERDE GÜVENLİK- Buna karşı yeni bir kararlıkla etkin bir mücadelenin ortaya konmasının zorunlu olduğunu vurgulayan Baykal, konunun bilincinde olduklarını, o nedenle gelecek dönemde, Türkiye siyasetinin öncelikle görevinin, kentlerde barışı, huzuru yerleştirmek, kent sokaklarının kadın, erkek, çocuk, yaşlı herkes için güvenli dolaşabilecek bir niteliğe kavuşmasını sağlamak olduğunu dile getirdi. Baykal, bu konuda çok ciddi bir çalışma gerçekleştirdiklerini, bu doğrultuda millete güvenlik konusunda ciddi bir kararlılıkla taahhütler yaptıklarını bildirdi. -EKONOMİ- Türkiye'nin içinde bulunduğu sorunları oluşturan temellerin başında ekonomik sorunların geldiğini belirten Baykal, parti bildirgesinin, ülkenin karşı karşıya bulunduğu ekonomik sorunları doğru değerlendiren, sorunlar karşısında doğru, yeni yaklaşımlar geliştiren belge niteliğinde olduğunu ifade etti. CHP Lideri Baykal, ekonomik sorunları ve bu sorunlar karşısında zaman içinde izlenen politikaları çok doğru değerlendirmeye ve bu kapsamda yeni bir ekonomi rotası çizmeye çalıştıklarını anlattı. Ekonomik sorunlara yaklaşımda, ülkenin mali istikrarının, ekonomik, bütçe, kamu harcama dengesinin gözetilmesinin önemli olduğunu ifade eden Baykal, "Hiç ödün vermeme kararlığı içinde olduğumuz temel konu, Türkiye'nin mali istikrarını korumak, güçlendirmek ve temellendirmek olacaktır" dedi. Yeni ekonomi politikalarını mali istikrarı kurban ederek, mali istikrardan vazgeçerek oluşturma hedefi içinde olmadıklarını belirten Baykal, enflasyonu çok ciddi bir tehdit olarak gördüklerini söyledi. Ekonomiyi enflasyon sarmalına sürükleyecek yanlışlıklardan kararlılıkla uzak duracaklarını anlatan Baykal, mali istikrarı gözetmeyi öncelikli hedef olarak kabul ettiklerini bildirdi. Türkiye ekonomisinin sadece mali istikrarı güvence altına alarak sorunlarını çözemeyeceğini kaydeden Baykal, içinden geçilen bu dönem ve son 5-6 yıllık dönemin, ekonomik sorunları çok ciddi biçimde ortaya koyduğunu ifade etti. "Türkiye şimdi mutlaka, reel ekonomisini, üretim ekonomisini ayağa kaldırmak zorunluluğuyla karşı karşıyadır" diyen Baykal, Türkiye'nin bu mali politikasını uzun vadede sürdüremeyeceğini kaydetti. Baykal, Türkiye'nin kendi ayakları üzerinde durmasına imkan verecek, yeni üretim dengesini, dış ticaret dengesini, cari açık dengesini sağlamayı çok önemli bir hedef olarak gördüklerini belirtti. Bunları gerçekleştirmek için gerekli alt politikaları bütün ayrıntılarıyla irdelediklerini ve konunun olgunlaştığını belirten Baykal, "Amaç, Türkiye ekonomisini daha çok üreten, daha çok ihracat yapan ve daha az açık veren ve giderek açık vermeyen bir ekonomi haline dönüştürmektir. Buna yönelik etkin ve uyumlu politikalar demetini ortaya koymak zorunda olduğumuzu biliyoruz" diye konuştu. -YENİ SANAYİLEŞME POLİTİKASI- Bu hedeflere ulaşmanın temel bir yolu olarak "yeni bir sanayileşme politikasına" ihtiyaç olduğunu düşündüklerini kaydeden Baykal, Türkiye'nin yeni bir sanayileşme politikası ortaya koymadan, atılımı gerçekleştirmeden, cari açığına, borçlanma ihtiyacına, yüksek faiz, işsizlik sorununa yanıt bulamayacağını ifade etti. Baykal, "Türkiye'nin bu sarmaldan çıkmasının yolu, dünya koşullarında rekabet kabiliyetine sahip ürünleri daha çok üreten, ürettiğini dünya rekabet koşulları içinde satabilen, daha çok ihracat yapabilen bir ekonomi haline dönüştürmektir" diye konuştu. Türkiye'nin kaynaklarının bilinçli şekilde, böyle bir sanayileşme politikasına yönelik olarak harekete geçirilmesine ihtiyaç bulunduğunu söyleyen Baykal, "Bunun adı, yeni bir sanayileşme politikasıdır" dedi. Bu politikanın, ciddi teşvik uygulamasını gerekli kıldığını anlatan Baykal, kaynakları kullanırken, yeni bir sanayileşme hamlesini gerçekleştirmeye yardımcı olacak, etkin bir teşvik politikasını devreye sokmayı düşündüklerini ifade etti. Baykal, etkin teşvik politikasının amacının sektör bazında teşvik vermek olduğunu belirterek, teşviğin, "Türkiye'nin dış ticaret açığının, cari açığının kapanmasına, yüksek faiz baskısından kurtulmasına, işsizliğin hafifletilmesine destek vermek" anlamına geleceğini kaydetti. CHP Lideri Baykal, kapsamlı teşvik politikasını uygularken, Türkiye'nin başarılı olabileceği sektörleri en doğru biçimde belirleyerek, bu sektörlerde etkin, kendisini kanıtlamış kuruluşların öncülüğünde, onlara destek vererek, Türkiye'nin atılım yapmasını sağlamaya çalışacaklarını kaydetti. -TARIM- Ekonomi pusulasında tespit ettikleri bir diğer olgunun, "tarıma sahip çıkmak" olduğunu anlatan Baykal, tarımın mutlaka desteklenmesi gerektiğini inandıklarını söyledi. Tarıma verilen şu ana kadarki desteğin düzeyinin ve biçiminin yeterli olmadığını ifade eden Baykal, "Tarımımıza bugünkünün 2 katı bir destek, Gayri Safi Milli Hasılamızın 1.7'sinin üzerinde bir destek seferber edilecektir. Bu destek sadece sosyal amaçlı olmayacaktır. Yine tarımımızın rekabet kabiliyetini artırmaya, ürün desenin daha çağdaş, daha sağlıklı olmasına yönelik bir destek olacaktır" diye konuştu. Tarımda mazot tartışmasının da çok sık konuşulduğunu anımsatan Baykal, mazot konusunun, tarıma yönelik destek politikalarının bir alt unsuru olduğunu anlattı. Bu unsuru, yıllar öncesinden beri ısrarla programlarına aldıklarını belirten Baykal, "Biz tarımda çiftçimize mazotu ÖTV'siz vereceğiz. Bu propagandaya elverişli bir değerlendirme olarak gözükmüyor ama doğrusu, bilimsel olanı budur. Bunu 2 yıldan beri söylüyoruz" dedi. Bunun anlamının, şu andaki fiyatlara göre mazotun fiyatının yüzde 50 oranında azalması olduğunu bildiren Baykal, "Bu Türkiye'nin elde ettiği mazotu maliyetinin altına satması, zarar etmesi anlamına gelmez. Bu, Türkiye'nin çiftçiden, mazot satışından kendi kamu açıklarını kapatmak için kar almaya kalkışmaması, çiftçinin sırtından açığını kapatmaması anlamına gelir. Bunu da çiftçiye borçlu olduğumuzu düşünüyoruz" diye konuştu. -İŞSİZLİK- Türkiye'de uzun süreden beri izlenen politikalar sonucunda ortaya çıkan işsizlik ve yoksullaşma tablosu karşısında, devletin yeni bir yaklaşım geliştirmesinin zorunlu olduğunu vurgulayan Baykal, "Bu tabloyu seyretmeye devam edilemez" dedi. Bu konuda doğru, makul, uygulanabilir yeni bir yaklaşımın ortaya konulması gerektiğini söyleyen Baykal, bunu yapmaya kararlı olduklarını bildirdi. Siyasi parti mekanizmasıyla değil, toplumun ciddi kurumlarının katkısıyla, gerçekten ihtiyaç sahibi, kamu desteğine muhtaç aileleri muhtarlar aracılığıyla belirleyeceklerini anlatan Baykal, muhtarların önümüzdeki dönemde Türkiye yönetiminin, temel bir kurumu haline geleceğini kaydetti. Türkiye'de muhtarlık mekanizmasının, devreye sokulmadığını, iyi değerlendirilmediğini belirten Baykal, muhtarların, bölgelerinin bütün sorunlarında devletin muhatabı haline gelmesi gerektiğini kaydetti. Yoksullara yardım konusunda mutlaka muhtarların esas alınması gerektiğini ifade eden Baykal, yardımların, doğrudan ailelere, hatta ailelerde kadınlara yapılacağını söyledi. -"BALIK TUTMAYI ÖĞRETECEĞİZ"- Yardıma muhtaç vatandaşlara "balık tutmayı öğretmeye yönelik" yardım götüreceklerini anlatan Baykal, bu vatandaşların iş bulmasını sağlamak için bilgi, beceri, donanım gibi gereksinmelerini de karşılayacaklarını ifade etti. İşsize, yoksula sahip çıkacakları, iş bulmalarına yardımcı olacakları vaatlerinde bulunan Baykal, işsizler iş bulana kadar ailelerine destek olmayı kamu görevi olarak kabul edeceklerini ifade etti. "Türkiye'de 'sıfır açlık' iddiasını yaşama geçireceklerini" belirten Baykal, 2007 yılında insanların yatağa aç giriyor olmasını kabul etmenin mümkün olmadığını vurguladı. Türkiye'de 1 milyon civarında insanın yatağa aç girdiğini, çocukların sabahları okula aç gittiğini söyleyen Baykal, "Böyle bir şeyi kabul edemeyiz. Sıfır açlığı güvence altına alacağız. Süt içmeyen çocuklar, karnı doymayan ana babalar kendi kaderine bırakılmayacak" dedi. -"ÖSS'Yİ KALDIRACAĞIZ" Gençlerin yurt sorunlarını en etkin şekilde çözmeyi öncelikli bir hedef olarak kabul etiklerini ifade eden Baykal, çok yaygın bir yurt ve barınak kampanyası açacaklarını kaydetti. Baykal, üniversite öğrencilerinin kredi ihtiyaçlarının miktarını artıracaklarını ve ödeme koşullarını değiştireceklerini bildirdi. Her yıl bir l milyon öğrenciye, 250-375 YTL arasında değişen miktarlarda krediyi yılın on ayı vereceklerini anlatan Baykal, gençlerin bu krediyi iş bulmadan ödeme zorunluluğunu da ortadan kaldıracaklarını söyledi. -BİLDİRGEDE "ÖSS'Yİ KALDIRMA" TAAHHÜTÜ- Programlarındaki en temel hedeflerinden birisinin de üniversite ve lise düzeyinde eğitim reformu yapmak olduğunu kaydeden Baykal, "Çok iddialı ve kapsamlı bir eğitim reformu taahhüt ediyoruz.. Türkiye öncelikle lise sorununu çözerek üniversite sorununu ancak taşınabilir hale getirebilir" dedi. Baykal, zorunlu eğitimi on yıla çıkaracaklarını belirterek, dört yıllık lise eğitiminin ilk iki yılı tamamlandıktan sonra lise öğrencilerinin iş ve meslek yaşamına veya akademik yaşama yönlendirileceğini anlattı. Baykal, "Bu, dünyada uygulanan, uygulanmış olan bir sistem, bugün Türkiye'deki tablo gerçekten akıl dışı bir tablodur. Vicdan dışı bir tablodur. Bir kollektif çılgınlık Türkiye'de yıllardan beri uygulanmaktadır" dedi. Bu çalışmalarının arkasında ciddi bir hazırlıkları olduğunu kaydeden Baykal, "Böyle bir lise dönüşümü üniversitenin daha etkin ve daha başarılı olmasının yollarını açacaktır" diye konuştu. CHP'nin basın mensuplarına dağıtılan bildirgesinde de bu konuda, liseyi bitiren öğrencilerin üniversite kapılarında çektikleri çileye son verileceği belirtilerek, "ÖSS'yi kaldıracağız. Lisenin son iki yılında öğrencilerini üçte birini üniversiteye yönlendireceğiz" denildi. -SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ- Sosyal güvenlik sistemi konusunda geçen dönem hükümet tarafından TBMM'ye getirilen tasarının kabul edilemez olduğunu, tasarıda emekli olmak için 9000 iş günü çalışmanın öngörüldüğünü ifade eden Baykal, ancak kendilerinin 7000 iş gününü esas alan bir anlayışı benimsediklerini belirtti. Sağlık güvencesi bakımından bütün vatandaşların sağlık hizmetinden faydalanmalarını sağlayacaklarını anlatan Baykal, "Herkes nüfus kağıdını göstererek hakkı olan sağlık hizmetini alabilecektir" dedi. Baykal sağlık primini ödeyemeyecek olan vatandaşların primini devletin üstleneceğini de kaydetti. -YARGI REFORMU- Yargı reformu konusunun temel hedeflerinden birisi olduğunu da anlatan Baykal, "Yargı çığırından çıkmıştır, biz buna yargı reformu değil, adalet reformu diyoruz. Türkiye'nin özlemi adalettir" dedi. Baykal, "hızlı, etkin güvenilir, siyasi tavassut arındırılmış bir adalet sistemini mutlaka CHP iktidarında yürürlüğe koyacaklarını" söyledi. -"ESNAFIN VERGİ YÜKÜ AZALTILACAK"- Esnafın vergi yükünü azaltacaklarını ifade eden Baykal, esnaf için "KOBİ ve esnaf bakanlığı" kurulacağını ve esnafın bütün sorunlarının hükümet tarafından takip edileceğini söyledi. Baykal, memur ve emeklilerin hak ve gelir kayıplarını telafi edecek bir uygulamayı da gerçekleştireceklerini kaydetti. Yapacakları reformlar için gereken bir yıllık kaynak ihtiyacının 18,5 katrilyon, yani yaklaşık 15 milyar dolar olduğunu belirten Baykal, 15 milyar doların bu projeye harcanması ile Türkiye ekonomisinin çok şey kazanacağını söyledi. Baykal, açıkladıkları seçim bildirgesini ve programlarını genel olarak şöyle değerlendirdi: "Böyle bir program, alışılmış ideolojik bir sağ sol çatışması çağrıştıran bir program değildir. Bu program, Türkiye'yi restore etme programıdır. Türkiye'yi rehabilite etme programıdır. Türkiye'yi ayağa kaldırma programıdır. Türkiye'yi güçlendirme programıdır." *** CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Türkiye'de cumhurbaşkanının ancak uzlaşmayla seçilebileceğinin anlaşıldığını ifade ederek, "Cumhurbaşkanı seçimini başaramayanlar, kendi başarısızlıklarının ötesinde, Türkiye'yi de ciddi sıkıntıya sokmuşlardır" dedi. Deniz Baykal, "Türkiye'nin AB perspektifinin karartıldığı bir dönemde, Türkiye'nin AB üyesi ülkelerle ilişkilerinin normalleştirilmesini bir ön şart olarak, derhal uygulanması gereken bir talep olarak ortaya atmak, adil, kadirşinas bir yaklaşım değildir" diye konuştu. Baykal, parti yöneticileri ve milletvekili adayları ile birlikte seçim bildirgesini açıkladıkları basın toplantısının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bir gazetecinin, "Pusulanızda Türkiye'nin AB ile ilişkilerine yer vermediniz. Önümüzdeki dönem Türkiye'nin AB politikasında bir değişiklik olacak mı?" sorusuna, Baykal, "Yok, verdik. AB konusu Türkiye'nin bir hedefi olmaya devam ediyor. Burada Türkiye'nin 40 yılı aşkın süredir verdiği emeği, birikimi, hukuku, iddiaları var, Türkiye'ye yönelik yapılmış taahhütler var. Bunları silip atmak söz konusu olamaz" karşılığını verdi. Çalışma ve çabaları bu doğrultuda sürdüreceklerini, ortaya çıkan yeni sıkıntı ve güçlükler karşısında Türkiye'nin hakkına, hukukuna sahip çıkarak mücadelesini sürdüreceğini ifade eden Baykal, programlarında da bu konudaki değerlendirmelere yer verdiklerini söyledi. "TBMM'de beklemekte olan Ek Protokol'ü meclisin onayından geçirecek misiniz?" sorusu üzerine de Baykal, şunları söyledi: "Bu protokolü imzalayanlar buna teşebbüs etmediler. Bu imza söz konusu olduğu zaman uyarılarımızı yapmıştık. Türkiye'nin AB üyelik sürecinin Kıbrıs sorunuyla bağlantılı hale getirilmesinin uygun olmadığını çok daha önceden söylemiştik. Türkiye, eğer AB içinde tam üye olarak yer alacaksa üye ülkelerle normal ilişkiler kurması kaçınılmazdır ama Türkiye'nin AB perspektifinin karartıldığı bir dönemde, Türkiye'nin AB üyesi ülkelerle ilişkilerinin normalleştirilmesini bir ön şart olarak, derhal uygulanması gereken bir talep olarak ortaya atmak, adil, kadirşinas bir yaklaşım değildir. Türkiye, AB'ye tam üye olma perspektifini gördüğü zaman elbette AB üyesi ülkelerle ilişkilerini normalleştirme gereğini duyar, o doğrultuda üzerine düşeni yapar. Ama bu konuda somut bir perspektif ortaya konulmamışken, tam tersi varken, Türkiye'ye yönelik bu talepler makul sayılamaz." -CUMHURBAŞKANI SEÇİMİ- Baykal, "İktidara gelirseniz, cumhurbaşkanlığı seçimine hangi perspektiften bakacaksınız?" sorusunu şöyle yanıtladı: "Anlaşılmıştır ki Türkiye'de cumhurbaşkanı ancak uzlaşmayla seçilir. Böyle olması da yanlış değildir. Parlamentoda bulunan her partinin görevi uzlaşmaya açık olmaktır. Biz uzlaşmaya açık olduk. Bu parlamento eğer cumhurbaşkanını seçmediyse, herkes bilmelidir ki bunun sorumlusu cumhurbaşkanlığı seçimini yönetemeyenlerdir. 360 milletvekiliyle parlamentoya girip, cumhurbaşkanı seçimini başaramayanlar, kendi başarısızlıklarının ötesinde, Türkiye'yi de ciddi sıkıntıya sokmuşlardır. Burada, iktidarın kavramadığı uzlaşma ihtiyacıdır. Anayasamızın temelinde yatan da uzlaşma ihtiyacıdır. Cumhurbaşkanı seçilemeyen bu dönemde CHP olarak biz, 'Bir AKP'linin cumhurbaşkanı seçilmesi mümkündür' dedik. Biz bu açıklamayı yaptığımız halde cumhurbaşkanı seçilemedi. Kimse bize, 'Hangi AKP'liyi seçmeyi düşünürsün?' diye sormadı. AKP'nin Genel Başkanı, 'Kendisi, Meclis Başkanı ve Dışişleri Bakanı dışında acaba birisinin seçilmesi gerekirse, kimin seçilmesini istersiniz?' diye kendi milletvekillerine isim telaffuz ederek soru sordu ama bize sormadı o soruları. O soruları bize sorsaydı, ne söylerdik bu ortaya çıkmadı. 'Biz, uzlaşmaya açığız' dedik, muhalefetteyken. İktidara gelirsek, aynı anlayışı sürdürürüz. Tek başımıza iktidara gelirsek de 367'nin üzerinde bir çoğunluğu tek başımıza biz sağlasak da 'cumhurbaşkanlığı için kimi düşünürsünüz' diye mutlaka bütün siyasi partilere sorma gereğini duyarız. Seçilecek olan, bir partinin genel başkanı değildir, 70 milyonun cumhurbaşkanıdır. Onun kim olması gerektiği konusunda herkese söz hakkını tanımak lazımdır, sormak lazımdır. 'Falana gitmem, zaman israfı olur', 'Önlerine attık bir çelik-çomak oynuyorlar' yaklaşımıyla yürürseniz, 360 milletvekiliniz de olsa cumhurbaşkanını seçemezsiniz, seçemediniz. Cumhurbaşkanının seçilmemesinin sorumlusu bu zihniyettir, bu dayatmacı yaklaşımdır. Hukuku, demokrasiyi, istişareyi, uzlaşmanın önemini kavramamıştır. Sonuç fiyaskodur, başarısızlıktır. Cumhurbaşkanı seçmekte aciz kalmışlardır. Kim? 360 milletvekili olanlar. Gereğini yapamadılar, hukuku, demokrasiyi anlayamadılar. Tenezzül etmediler, kimseye bir şey söyleme gereği duymadılar. 'Size tebliğ ederiz son dakikada' dediler. Balıkçılara sordular, milletvekillerine, bize sormadılar. Sor, balıkçılara da, çiftçilere de, işsizlere de sor ama ana muhalefete de sor. Tam bir fiyaskodur." -ÇEVRE SORUNLARI- "Türkiye'nin yaşadığı su sıkıntısı ve kuraklık karşısında bir hazırlığınız var mı?" sorusunu yanıtlarken Baykal, çevre konusunda çok özel bir duyarlılığa sahip olduklarını belirterek, bu konunun günlük siyasete alet edilmemesi gerektiğini, dünyanın çok ciddi ortak yaklaşımlara ve doğru önlemlere ihtiyaç duyduğunu söyledi. Dünyada yaşanan küresel ısınma, çevre ve kuraklık sorununa en büyük katkıyı veren ülkeler ile bunun en büyük sıkıntısını çeken ülkelerin birbirlerinden farklı olduğunu ifade eden Baykal, karbondioksit emisyonunun yükselmesine, gelişmiş olan ülkelerin en büyük katkıyı yaptığını, bunun bedelini Afrika'nın, Türkiye'nin ve başka ülkelerin ödediğini belirtti. Baykal, "Ortaya çıkan durumun mali ek yükünün adil bir şekilde paylaşılması lazımdır. En büyük fedakarlığı, kalkınmış, sanayileşmiş ülkelerin yapması lazımdır. Onların konforunun ağır bedelini hem mali hem de kirlenme olarak diğer ülkelerin taşımasını talep etmek, çok büyük global adaletsizliğe alet olmak demektir" dedi. -"ŞEFFAF, AÇIK BİR EKONOMİ POLİTİKASI"- CHP Lideri Baykal, "IMF ile ilişkiler hangi düzeyde olacak, nasıl bir yol izleyeceksiniz?" sorusunu yanıtlarken, şöyle konuştu: "Türkiye'nin önümüzdeki dönemde izleyeceği politikanın uluslararası mali kuruluşlarla mutlak bir çatışma anlayışı içinde değerlendirilmesi doğru değildir. Buna gerek de, ihtiyaç da yoktur. Türkiye, ilişkilerine, taahhütlerine her zaman sadık kalmış, onun gereğini mutlaka yerine getirmiş, sözüne güvenilir bir ülke. Bizim bu anlayışa yönelik bir değişiklik arayışımız hiçbir şekilde söz konusu değil. Türkiye, her hükümetle yeniden kurulmuyor. Devlette süreklilik anlayışı içinde gerekli değerlendirmeler yapılarak, ileriye doğru yürüyor. Gene yürüyüşüne devam edecek. IMF ile yaptığı anlaşma 2008 başında bitiyor zaten ama bu süreyle götürülecek bir şey değil. Türkiye, dünyaya güven vermesi gereken bir ülke. CHP iktidarında hem ayrı ayrı dünya ülkeleriyle, hem de uluslararası kuruluşlarla ne yaptığımızı herkesle paylaşarak, şeffaf, açık, yön veren doğru bir yaklaşım içinde ekonomi politikamızı götüreceğiz. Bundan kimsenin kuşku duyması için bir neden yoktur. Bunu götürürken de kendi yararlarımızı dünya gerçekleri çerçevesinde göz önünde bulunduracağız." -BANKALARIN YABANCILARA SATIŞI- Deniz Baykal, "Bankaların yabancılara satışıyla ilgili temel politikanız nedir?" sorusunu yanıtlarken ise Türkiye'de bankacılık sistemindeki yerli-yabancı oranı konusunda artık bir değerlendirme yapma noktasına gelindiğini söyledi. "Her türlü fırsatı değerlendireceğiz" anlayışı içinde bankaların tümünün yabancı sermayeye aktarılmasının doğru bir tercih ve yaklaşım olmadığını ifade eden Baykal, bütün dünya ülkelerinin bu konuda belli bir duyarlılık içinde olduğunu, Türkiye'nin de dikkatle konuya bakmasının gerektiğini kaydetti. -GÜNEYDOĞU'YA KAMU YATIRIMI- "Güneydoğu Anadolu Bölgesinin sorunlarının çözümüne yönelik önerileriniz neler?" sorusu üzerine Baykal, kamu yatırımlarının Güneydoğu Anadolu'da çok önemli bir yer tutması gerektiğini pusulalarında da söylediklerini belirtti. Baykal, şunları söyledi: "Güneydoğu'da devlet yatırımı kaçınılmazdır. İşsizlik, kalkınma oralarda ancak kamu sorumluluğuyla gerçekleştirilir. 'Bunun gereğini yapacağız', diyoruz. Çok ciddi ekonomik, sosyal taahhütler yapacağız. Sosyal-siyasal yeni yaklaşımları, eşit vatandaş kimliğinin ortaya çıkmasını, herkesin onurlu bir insan olarak, kökü, kökeni ne olursa olsun milletimizin bir parçası olma duygusu içerisinde yetiştirilmesini, bölgede yatılı okulların devreye sokulmasını öncelik olarak düşünüyoruz. Buna hem ilköğretim hem lise bakımından ihtiyaç var. Oradaki insanların handikaplı duruma düşmeden, Türkiye'de sistemin bir parçası haline dönüşmelerini sağlayacak, iyi yetişme şansını onlara vermek durumunda olduğumuzu biliyoruz. Çok özel bir duyarlılıkla bölgeye yaklaşacağız. Bölgenin bütün sorunlarına öncelikle eğileceğiz. Bölgenin yaşadığı haksızlıkların, adaletsizliklerin telafi edilmesi için de kamu sorumluluğunu büyük ölçüde üstleniyoruz. O doğrultuda zararların, çekilen acıların telafisi ve tazmini için gerekli girişimleri yapacağımızı söylüyoruz."
  13. bugün akp bilerek pkk ya karşı sert önlemler almaktan kaçınıyor. maksat abd ye hoş görünmek. ben bu adamların müslümanlığına da ülkeyi sevdiklerine de ianmıyorum. bu adamlar ülke içerisinde kargaşa çıkartmak için ve ülkeyi zayıflatmak için abd nin bizzat yetiştirdiği ajanlardır. bu gibi adamlardan ülkemizde bildiğimiz bilmediğimiz bir sürü daha vardır. birçok kişi buna komplo teorisi diyecektir biliyorum ama yine de söylüyorum. ülkemizi zayıflatıp abd egemenliğinin altına sürüklemek için eğitilmiş bu ajanlardan tayyip ve arkadaşlarının görevi de dini kullanıp, dinin simgelerini istisamar edip laik kesimi ayaklandırmak ve dinci-laik çatışması çıkarmaktır. hemen söyleyeyim dinci kelimesinden kastım dindar insanlar değildir. dini devlet yönetimi içinde kullanmak ve şeriat devleti isteyenlerdir. abdnin bir projesi var bildiğimiz giibi. büyük ortadoğu projesi. bunu gerçekleştirmek için o bölgede kendisine dur diyebilecek ülkeleri zayıflatması gerekiyor. bir ülkenin zayıflaması için de o ülkede iç savaş çıkartmak işi kolaylaştırır. bakın bu lübnanda ırakta şimdi de filistinde oluyor. bizde de olmaya başladı. yakın tarihte filistinden bir farkımız kalmayacak. ve akp de onun kurmayları da bunu gerçekleştirmek için eğitilenn ajanlardır. amaçları bunu gerçekleştirmektir. musanın çocukları, tayyip ve emine adlı kitapta tayyip erdoğanın ne cia ne mossad ajanları tarafından eğitildiği yazılmakta. tayyip erdoğan daha önce de dediğim giibi abd tarafından eğitilmiş ajanlardan sadece biiridir. böyle bir adamın dtp gibi resmen pkknın partisi olan, ülkedeki terörü besleyen bir patiyle koalisyon yapması hiç de şaşırtıcı değildir. acıdır tabi ki ama şaşırtıcı değildir... ayrıca ecevite hala kominist deyip onu aşağılamaya çalışmak son derece yanlış. bir insan kominist de olabilir tabi ki !!!

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.