Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Senyour

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    975
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    1

Senyour tarafından postalanan herşey

  1. Tamamla bizi ey aşk... "Aşk aşk..." dediğin ne zaman gelir, bilinmez. Ne zaman gideceği de belli olmaz. Yalnızca bizde değil, dünyanın birçok ülkesinde en makbulü, en dillere destan olanı, tarihe geçeni -en azından herkesin bireysel tarihine geçenizarar veren, acı çektiren, kafa karıştıran çeşididir. Az acılısı bir işe yaramaz. Acısı da lezzeti de kavurmalı yakmalı, küle çevirmeli. Mazoşist yanlarımızı ancak böyle tatmin edebiliyoruz. Kimi böylesine derin ilişkilerin insanı motive ettiğini, yaratıcı hale getirdiğini söyler, kimi de uyuşturup, başka bir şey düşünemez hale getirdiği için yaşamı ıskalattığını... Kafayla yürek arasında bir denge kurmamız gerektiğini düşünürüz hep. Bence de öyle. Aklın ışığını, yüreğe yansıttın mı zenginleşirsin. Aşkta da meşkte de, işte de... Mevlana'nın dergâhının kapısında ne yazar? "Burası âşıklar kabesidir. Her kim ki buraya nakıs gelir, buradan kamil olarak çıkar." Aşk kapısından 'eksik' girenleri alır, evirir çevirir, pişirir, bütünler. Bütün bağlardan kopup, özgür bir yolculuğa çıkma halidir aşk. Ne mi şişirecek o yolculukta teknenin yelkenlerini? Aşkın çeşitli renklerini yaşayabilecek zihin ve yürek... Çünkü kimi sakin sularda süzülmeyi seçer, kimi de fırtınaya yelken basmayı... Kadınla erkeğin aşka bakışında kesin ve derin bir ayrım yok aslında. Bence her zaman aklı başında kadınlar, içlerindeki erkeği keşfetmiş kadınlardır. Aklı başında, sorunsuz kompleksiz erkekler de içlerindeki kadını keşfetmiş, yakalamış erkeklerdir. Kendine cesaretle bakma seviyesine zihinlerini yükseltebilmiş olanlar, kadınla erkeğin aşka farklı yaklaşımından kendilerini koruyabilirler. Bu bir zihin yükselmesi halidir. Ancak büyük bir yüreklilikle iç dünyalarına, bilinç altlarına yolculuğa çıkan bireyler, 'eksik' olarak başladıkları yolculuklardan, maceralardan 'tamam' olarak çıkabilirler. Hepimiz sormalıyız kendimize ve açık bir biçimde, en azından kendi kulağımıza fısıldayabilmeliyiz cevabı... "Aşkın bütün renklerini hallerini yaşayabilecek, anlayabilecek bir kafa ve yürek var mı bende?" Aşk, bir kıvılcım değil mi? Göze görünür mü, elle tutulur mu, sesi duyulur mu? Evet, görünür de tutulur da... Bilim adamları, aşkın çaktırdığı kıvılcımın fotoğrafını çekmeye başardı. Yazarlar, şairler, besteciler, oyuncular, ressamlar, düşünürler aşk üzerine tanımlamalar yapıyorlar sürekli... Bilimsel araştırmaların sonunda görüyoruz ki 'aşk' tamamen beyinle ilgili bir olay... Tıbben kanıtlandı. Aşk, ortaya çıktığında vücudun salgıladığı dopamin hormonu, beynin belirli bölümlerine fosfor salgılıyor ve aşkın beyinde çaktırdığı kıvılcımın fotoğrafları çekilebiliyor. Üç yıl önce, İsveçli bir doktorun liderliğinde çalışan, nörologlardan, cerrahlardan ve Avustralyalı bir antropologdan oluşan bir grup bilim adamı, Nobel Tıp Ödülü'nü aldı. Nedeni aşkın, beyinde çaktırdığı kıvılcımın fotoğrafını çekmeyi becermeleriydi. Duyguların ve duyuların denetiminde beyinde oluşan bir bütünlenme, tamamlanma hali aşk. Beş duyudan, onların takım oyunundan ortaya çıkan altıncı duyu. 'Önsezi' de diyebiliyoruz. Hepsinin toplamından ortaya çıkan duygunun arkasında oturuyor aşk olgusu... 'Eksi'ler vücudun ve zihnin mükemmel mekanizmasında 'artı'ya dönüşüyor ve bireyi tamamlıyor. Tamamla bizi ey aşk!.. Ali Poyrazoğlu
  2. BENDEN SELAM SÖYLEYİN BÜTÜN AŞKLARIMA Mehmet Y. Yılmaz, Detay Yayıncılık, deneme, 279 sayfa 'Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma', Mehmet Y. Yılmaz'ın, 'Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı' isimli kitabından sonraki ikinci kitabı. Kitapta yer alan denemelerin başlıca konusunu da, hep zengin bir konu olagelmiş kadın-erkek ilişkileri oluşturuyor. "Yaşamımıza şu ya da bu nedenle giren her kadın bizde unutulmaz izler bırakır. Tanıdığımız her kadın, yeri değiştirilemez bir kadındır ve ölene kadar onların bizde bıraktıkları izlerle yaşarız" diyen Yılmaz'ın bu denemeleri, hayatından geçmiş kadınlara, bu kadınlardan arda kalanlara eğiliyor. Kitap, kadın-erkek ilişkilerine ve bu ilişkinin yansıdığı metinlere ilgi duyanlara önerilir. >DİL DEVRİMİ VE SONUÇLARI Tahsin Yücel, Can Yayınları, deneme, 248 sayfa Tahsin Yücel'in 'Dil Devrimi ve Sonuçları' isimli bu kitabı, 1968 yılında ilk baskısını yapmıştı. Kitabın asıl önemi, dil ve dil devrimi konusunda yapılan tartışmalara, bu alanın uzmanlarından bir ismin, bir dilcinin katkı sunmasıydı. Kitap, ilk yayımlandığı günden günümüze kadar, bu önemli konuda, kılavuz kitaplardan biri olma özelliğini hep korudu. Yaklaşık otuz yıl önce ilk baskısı yapılan, fakat uzun süredir tükenen kitap, dil ve dil devrimi gibi tartışmalı konulara, genel perspektifin dışında bakmasıyla ilgiye değer. Kitabın yeni baskısında, Yücel'in 2000 yılında Cumhuriyet gazetesi tarafından okurlarına armağan edilen kitabı 'Türkçenin Kurtuluş Savaşı' da yer alıyor. >LİDERLİK BİLGELİĞİ Robin S. Sharma, çeviren: Özge Özköprülü, GOA Yayınları, kişisel gelişim, 272 sayfa Bilindiği gibi, Robin S. Sharma asıl ününü 'Ferrari'sini Satan Bilge' kitabıyla sağlamıştı. Gerçekte de liderlik, performans ve kişisel gelişim gibi konularda uzman olan Sharma'nın yayımlanmış kitaplarının çoğu da, kendisinin uzman olduğu bu konuları ele alıyordu. Yazarın bu kitabı da, birbirinden bağımsız kişisel gelişim hikâyelerinden oluşuyor. 'Aklınızla yönetmeyi, kalbinizle liderlik etmeyi öğrenin!' cümlesiyle başlayan bu hikâyelerde Sharma, okurlara, güçlü ve etkili birer lider olabilmeleri için önerilerde, yol göstericilikte bulunuyor. İşlediği konu itibarıyla vasat, Sharma'nın üslubuyla az buçuk renklenen kitap, yazara ilgi duyanlara önerilir. >SON TRABZON İMPARATORLUĞU William Miller, çeviren: Nurettin Süleymangil, Heyamola Yayınları, tarih, 122 sayfa William Miller'ın 'Son Trabzon İmparatorluğu', daha önce hep bağımsız kalmış Trabzon'un, son bağımsız dönemi olan 1204-1461 yıllarına odaklanıyor. Trabzon'un ilk bağımsızlığı çok daha eskiye dayanıyor. MÖ 756'da kurulduğunda, Roma İmparatorluğu'ndan üç yıl ve Bizans İmparatorluğu'ndan da neredeyse yüzyıl daha eskiydi. İşte Miller'ın çalışması, Türklerin Trabzon'u tamamıyla fethetmeden önceki son bağımsız dönemini ele alıyor. Çalışma, Rahip Santoro cinayeti ve 'alıngan' gençleriyle son dönemde dikkat çeken Trabzon'a dair önemli tarihi ayrıntı içeriyor. >MECNğN DALI Şeref Bilsel, Yitik Ülke Yayınları, şiir, 63 sayfa 'Dar Zaman Rivayetleri' ve 'Magmada Kış Mevsimi', Şeref Bilsel'in daha önce yayımlanmış şiir kitapları. 'Bıldır' isimli şiir yıllığını da hazırlamış olan Bilsel, 2005 yılından bu yana Cenk Gündoğdu ile birlikte 'Şiir Defteri'nin de editörlüğünü yürütüyor. Kitaptaki 'Dünebakan' isimli şiirden bir alıntı: "Attar okudum, üstüm başım baharat/ tanrı'dan gömlek isteyen biri vardı yanımda/ ruhu rüzgâr alan ve yaralı bir gül/ gezdiren karnında/ bir yoksulluk sesi almış yürümüş evde/ üç ağız iç içe girmiş, kim kırmış bu kadını/ bahar için bunca sözü dal yapan toprak nerde? (...)" >LANETLİ TOPRAKLAR Scott Smith, çeviren: Perran Fügen Özülkü, İthaki Yayınları, roman, 462 sayfa 'Lanetli Topraklar', Jeff, Amy, Eric ve Stacy isimli dört Amerikalı gencin Meksika tatillerini hikâye eden bir gerilim roman. Meksika topraklarında bir arkadaşlarını kaybeden kahramanlarımız, onu bulmak için Maya harabelerine girmek zorunda kalacak ve bu da beraberinde, başlarına büyük belaların gelmesine neden olacaktır. Meksika'nın yabani topraklarında iyi bir macera yaşayacakları öngörüsüyle yola koyulan kahramanlarımız, hesapta olmayan bir gerilimle yüz yüze gelecektir. Kitap, Smith'in ödül alan 'Basit Bir Plan'dan sonraki ikinci gerilim romanı. >RÜYALAR VE ANLAMLARI Migene Gonzalez, çeviren: Tuğrul V. Soylu, Medyatik Yayınları, psikoloji, 168 sayfa Migene Gonzalez, Porto Rico Üniversitesi ve Colombia Üniversitesi'nde psikoloji ve antropoloji eğitimi aldı. Gonzalez'in bu çalışması da, aldığı eğitimin bir ürünü olup, uykunun doğasını, rüyaları, insan zihnini ve bilinçdışını inceliyor. Bunun dışında çalışma, insanların sık sık karşılaştığı farklı rüya tiplerini de analiz ediyor. Kitabın sonunda yer alan rüya sözlüğü de, çok sayıda rüya imgesinin genel kabul görmüş anlamlarına yer veriyor. Rüyaların nasıl hatırlanabileceği ve bir rüya günlüğünün nasıl tutulabileceği, kitapta yer alan iki ilginç nokta. >MÜSLÜMAN AMERİKALILAR İlhan Kaya, Dipnot Kitabevi, sosyoloji, 160 sayfa 'Müslüman Amerikalılar', Müslümanların ABD'ye göçlerine ve ABD'deki sosyo-ekonomik durumlarına odaklanan bir çalışma. Uzun yıllar Amerika'da kalmış Kaya'nın çalışması, göçmen ve yerli Müslüman Amerikalılar hakkında bazı veriler sunmasının yanında, asıl olarak, mekân, kimlik, temsil, oryantalizm, göç ve entegrasyon gibi konularda bazı teorik yaklaşımlar sunmasıyla ilgi çekiyor. 11 Eylül saldırılarıyla medya ve akademik çevrelerin gündeminde ağırlıklı yer işgal etmeye başlayan Amerikalı Müslümanlar, Kaya'nın bu kitabında göç, kimlik ve entegrasyon gibi ayrıntılar paralelinde ele alınıyor. Kitap, Müslüman Amerikalılarla ilgili olarak yayımlanmış ilk Türkçe eser özelliğine sahip. >MELEKLERİN BİLMEDİĞİ SIR Ekrem Berber, Hayy Kitap, roman, 355 sayfa 'Meleklerin Bilmediği Sır', bir ilk kitap olmakla beraber, Ekrem Berber'in yarattığı zengin kahramanları ve konusuyla dikkat çekecek nitelikte. Kubilay, Funda, Aras, Şeytan ve Emir Cihan, romanda karşımıza çıkacak başlıca isimler. Özellikle Emir Cihan karakteri, romanın baş kahramanı ve asıl temanın somutlandığı kişi olması hasebiyle, okuyucunun ilgisini çekebilecek isimlerin başında geliyor. İnsana kaybettiği onurunu geri vermeyi amaçlayan Emir Cihan, bunun için de, kötü ve düşmüş insanın kaderini yeniden yaratabilmenin çarelerini araştırır. Sonuç olarak, bunu mümkün kılacak tek çarenin de, meleklerin bile bilmediği sırda, insanın ince yazısında gizli olduğunu anlayacaktır. >YOLSUZLUK GÖSTERİSİ David Liss, çeviren: Ümmühan K. Güneş, Literatür Yayıncılık, roman, 429 sayfa David Liss'in 'Yolsuzluk Gösterisi', 18. yüzyıl Londra'sında geçiyor. Romanın baş kahramanı Benjamin Weaver da, yazarın 'Kâğıt Komploları' isimli romanından aşina olunan bir isim. Weaver, işlemediği bir cinayetle suçlanarak idama mahkûm edildiği gün, bir kadın, hapisten kaçması için Weaver'ın eline gizlice bir maymuncuk ve törpü sıkıştırır. Fakat mahkûmiyetinin arkasında siyasi güçlerin bulunması, o dönemin İngiltere'sinde parlamento seçimlerinin de gündemde olması, Weaver'ın üstesinden gelmesi gereken iki önemli sorundur. Nihayetinde, kılık değiştirerek Londra sosyetesine karışan Weaver, kendisini çirkin ve vahşi bir oyunun beklediğini görecektir. >ANADOLU'NUN EN ESKİ YEMEKLERİ Ahmet Ünal, Homer Kitabevi, yemek, 208 sayfa Ahmet Ünal'ın 'Anadolu'nun En Eski Yemekleri', Hitit mutfağı konusunda yazılmış bilimsel nitelikli ilk eser olma özelliğinde. Bilindiği gibi Ünal, uzun yıllardır, Eski Anadolu ve Hitit uygarlıklarıyla ilgili araştırmalarda bulunuyor. Bu kitap da, Ünal'ın araştırmalarının ulaştığı yeni ve renkli bir nokta. Kitap, Ünal'ın, Hititlerden kalan metinlerde geçen beslenme ve yemekle ilgili bilgilerin bir araya getirilmesinden oluşuyor. Kitap, okuyucunun gündelik hayatta yapabileceği yemek örneklerinden, genel olarak Hititlerde yemek kültürünün ne anlama geldiğine kadar çok sayıda ayrıntı barındırıyor. Ünal'ın çalışması, tarih bilgisini yemek kültürüyle birleştirmek isteyenlere önerilir. >BİZİM EVDE PİŞENLER Filiz Zorlu, çeviren: Nancy Öztürk, Çitlembik Yayınları, yemek, 311 sayfa Filiz Zorlu'nun 'Bizim Evde Pişenler' isimli bu kitabı iki dilli. Türkçe ve İngilizce yayımlanan kitap, çok sayıda yemek tarifi barındırmasının yanında, iyi kalite kâğıt baskısı ve görsel zenginliğiyle de dikkat çekiyor. Tarifler genel olarak, Türkiye'nin geleneksel mutfağından oluşuyor. Fakat bunun yanında, yenilikçi ve modern mutfak kültüründen de çok sayıda örnek yer alıyor. Çorbalar, garnitürler, salatalar, zeytinyağlılar, tavuk ve et yemekleri ile deniz ürünleri, maharetli, yetenekli ve deneyimli bir aşçı olan Zorlu'nun kitabının ana bölümlerini oluşturuyor. Ekip çalışmasıyla ortaya çıkan kitap, geleneksel yemek meraklılarına önerilir. >ŞARAP KADIN Ulviye Alpay, Altın Kitaplar, roman, 495 sayfa 'Şarap Kadın'ın çok sayıda kahramanı bulunmasına rağmen, bunların tümü de kadınlardan oluşuyor. Kitaba adını veren kahramanının gizli yaşamı; Şemse Hanım'ın törelere boyun eğişi; gerçek bir anne ve baba sevgisinden yoksun büyüyen Rüzgar'ın aşkı sorgulayan ve suçlayan başkaldırısı ve töre kurallarının yerine getirilmesinde görev üstlenen Kara adlı köpeğin maceraları, romanın ilgi çeken noktaları. Alpay'ın romanının can damarını da, törelerin, geleneklerin katı kuralları ile bu kuralların neden olduğu acılar oluşturuyor. Böylece, töre mağduru kadınların yaşadığı acılar, Alpay'ın kurgusundaki başlıca unsur oluyor. >OYUN DÜRTÜSÜ Juli Zeh, çeviren: Itır Arda, Metis Yayınları, roman, 476 sayfa Alman yazar Juli Zeh, Türkiyeli okura ilk olarak, 'Kartallar ve Melekler' isimli romanıyla görünmüştü. Zeh bu romanında, fikirlerin, ideolojilerin, dinlerin, barışa inancın, insan haklarının ve demokrasinin yerine pragmatizmi koyan iki özel okul öğrencisinin hikâyesini anlatıyor. Roman, bu iki öğrenci üzerinden, genel olarak iyi-kötü kavramlarının içeriğini boşaltan, ahlakı yozlaştıran günümüz bireyini kıyasıya eleştiriyor. Zeh'in romanı, bu temel eleştirisinden hareketle, çok sayıda noktaya geçişler yapıyor ve adalet, hukuk, dil ve gerçeklik kavramlarını da sorguluyor. >SIK RASTLANAN HASTALIKLAR ATLASI Altay Öktem, Everest Yayınları, deneme, 237 sayfa Altay Öktem, romancı, şair, denemeci kimliğinin yanı sıra, mesleğini profesyonel bir şekilde sürdüren bir doktor. Yazarın bu kitabı da, mesleğiyle ilgili kaleme aldığı denemelerden oluşuyor. Denemeler, hastalıkların tarihçesi, tedavi yöntemleri ve görülme sıklığını anlatmalarının yanında, toplumun bu hastalıklara yaklaşımı ve derman diye başvurdukları akla ziyan yollara da değiniyor. Öktem'in "biraz mizahi, biraz bilimsel" olarak tanımladığı kitabı, otuz dört hastalığı mercek altına yatırıyor. Hastalıklar konusunda bilgilenmek ve işin mizahi yönünü de merak edenlere önerilir. >CİNNET, PANİK VE ÇÖKÜŞ Charles P. Kindleberger, çeviren: Halil Tunalı, Bilgi Üniversitesi Yayınları, ekonomi, 342 sayfa İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde çok etkili olmuş MIT iktisatçılarından biri olan Charles P. Kindleberger'in 'Cinnet, Panik ve Çöküş'ünün ilk baskısı 1978'de yapılmıştı. Çalışma, yazarın "kökü kurumayan döngüler" olarak tanımladığı mali krizler tarihine odaklanırken iyi anlatımıyla da dikkat çekiyor. Kitap, mali krizlerin tarihini verirken, dünya ölçeğinde, buna neden olan etkenleri de kapsamlı bir şekilde işliyor. Çalışma, mali krizlerle arası çok iyi olmaya başlayan Türkiye'ye dair bir okuma sunması yönüyle de ilgiye değer. >GLAFKOS KLERİDES Niyazi Kızılyürek, İletişim Yayınları, biyografi, 262 sayfa Niyazi Kızılyürek'in 'Glafkos Klerides'i, ilk etapta, Kıbrıs'ın Rum kesiminin önemli bir figürü olan Klerides'in biyografisi olarak düşünülse bile, adanın yakın tarihine dair önemli ayrıntıları barındırmasıyla dikkate değer. Klerides, Kıbrıs'ta Enosis'i gerçekleştirmek için kurulan EOKA örgütünün genç avukatı olarak başladığı siyaseti, oldukça önemli görevler üstlenerek devam ettirmiş, en son da, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı olarak on yıl görev yapmıştı. Kızılyürek'in kitabı, adanın bu önemli aktörüyle tarih, siyaset ve Kıbrıs eksenli sohbetlerden oluşuyor. Satışın altın kuralları >ÇAKTIRMADAN İKNA Vance Oakley Packard, Çeviren: Gürkal Aylan, Mediacat Yayınları, 2007, 288 sayfa. >SATIŞIN 10 ALTIN KURALI A.Taner Özdeş, Mediacat Yayınları, 2007, 280 sayfa. Satış uzmanları, tüketicilerin önlerine konulan ürünleri niçin satın alıp niçin reddettiklerini daha derin bir yaklaşımla anlamaya çalışınca psikoloji danışmanlarından yardım almak için çabalarda bulundular. Böylece kendilerini insanları güdüleyen bilinçaltının derinliklerinde ve onu anlamanın, keşfetmenin tam ortasında buluverdiler. Koşullandırılmış reflekslere sahip bizlerin, tetikleyici sözcükler, simgeler ya da eylemlerle yönlendirilebileceğimiz gerçeğinden hareketle psikolojik pazarlama üzerinde çalışmalara giriştiler. Vance Oakley Packard, Çaktırmadan İkna'da, psikiyatrik ve psikolojik tekniklerden yararlanılarak tüketicinin onayını tasarlamaya çalışıyor. Bu derin yaklaşımın milyarlarca dolarlık ürünün satışını kökünden değiştirdiği söylenemese bile önemli etkileri olduğu göz ardı edilemeyecek bir gerçek. Psikolojik pazarlama konusunda tüm zamanların en çok okunan kitaplarından olan Çaktırmadan İkna, reklamcılıkla ilgilenenlerin mutlaka göz atmaları gereken kitaplardan... İkna ve satış üzerine yazılmış bir diğer kitap ise Satışın 10 Altın Kuralı. A. Taner Özdeş kitabında, bilgi ve tecrübelerine dayanarak satış konusundaki deneyimlerini satışı meslek edinmiş birçok kişiye aktarmayı hedefliyor. ABD'de pazarlama eğitimi almış olan Özdeş, kariyeri boyunca birçok satış temsilcisi yetiştirmiş, binlerce kişiye satış, sunum teknikleri, satış psikolojisi gibi alanlarda eğitimler vermiştir. Yazar kitabıyla, iletişim gücü ve insan ilişkilerini arttırmaknın satış alanında başarı için zorunlu olduğunun altını çiziyor. Satışın 10 Altın Kuralı, psikoloji ile başarılı satış, satışta güvenin önemi, satışta zaman yönetimi, beden dilinin iletişimdeki gücü gibi çeşitli alanlarda okuyucuyu bilgilendirmesi yönüyle bu alanda başarıyı hedefleyenler için önemli bilgiler içeriyor.
  3. Senyour

    İlginç Bisiklet:)

    oldum olası dayre cizen seylere binemedim abi mide tutuyor ama guzel....
  4. Araştırmalar daha devam ediyormus... piyasada yok...
  5. tskler arkadaslar sizden bunları duymak cok guzel begendiginize cok sevindim
  6. Tayland Chulalongkorn Universitesi Eczacılık Fakültesi Öğretim üyesi Dr. Sukanya Nimmannit Jesadanont, tropikal ülkelerde yetişen ''Malvastrum Coromandelianum'' (yalancı ebegümeci) bitkisinin kan şekerini düşürdüğünü, yaraları iyileştirdiğini belirledi. Antalya'da devam eden 1. Uluslararası Tıbbi Aromatik ve Baharat Bitkileri Konferansı'na katılan Jesadonont, 2005 yılında yaptığı araştırmada, malvastrum coromandelianum bitkisinin insülin etkisi yaparak, kan şekerini düşürdüğünü ve yaraları kısa sürede iyileştirdiğini belirlediğini vurguladı. Hastaların enjektörle vücuda insülin verilmesinden şikayet ettiklerini, bilim adamlarının da bunun dışında yöntem arayışlarına girdiğini ifade eden Dr.Jesadanont, solunum yoluyla alınan insülinin yan etkilerinin ise henüz tam belirlenemediğine işaret etti. Hastalar için en kolay uygulama yolunun insülinin içilerek alınması olduğunu belirten Jesadanont, şu anda bitkinin formülünün hazırlandığını bildirdi. Jesadanont, ''Araştırmalar tamamlandığında, şeker hastalarının insülin iğnesi yapmasına gerek kalmayacağını umuyorum. Bitkinin ayrıca diğer önemli özellikleri de antibakteriyel olması ve yaraları kısa sürede iyileştirmesi. Bu etkisiyle de çok yararlı bir bitki'' dedi. Ekibiyle birlikte toz haline getirdikleri bitkisel ürünün patentini aldıklarını da kaydeden Jesadanont, hayvanlar üzerindeki denemelerinin ardından aldıkları olumlu sonuç sonrası hastalar üzerinde de kullanmaya başladıklarını ve herhangi bir olumsuz etkiyle karşılaşmadıklarını belirtti. Bitkinin kullanımında dozun çok önemli olduğuna işaret eden Jesadanont, bu nedenle kullanıma geçildiğinde doktor kontrolünde uygulanmasının yararlı olacağını sözlerine ekledi
  7. Bugün artık tedavisi en zor hastalıklarda bile insanın inancının ve direnme çabasının önemi kabul ediliyor. İnancı ve direnci besleyen duygunun adı ise iyimserlik! Sosyal hayatta iyimserlerin başarı oranı, kötümserlerinkinden daha yüksek çıkıyor. Peki iyimserlik öğrenilebilir mi? GEO dergisi 'öğrenilir!' diyor.. Pembe gözlük aldatmacasını bilir misiniz? Onu takan, her şeye olumlu gözle bakar... Başkalarından çekici, başarılı ve sağlıklı olduğunu düşünür... Bu bir yanılgı olarak yorumlanabilir ama şaşırtıcı olan; bu gözlüklerin gerçeği yalnızca güzelleştirmekle kalmayıp onu sahiden de değiştiriyor olmasıdır! Bu hünerli gözlük, aslında evrimin bir yansıması. Kiminin beşiğine konulmuştur, kimi zamanla edinir. Bazısı onu gözünden çıkarmaz, bazısı nadiren takar. Görülmez, yalnızca hissedilir. Ona 'iyimserlik' denir. YAŞAMA SEVİNCİNİ ARTIRIR İyimserlik, ezelden beri hayatın itici gücü olarak anılır. İyimserlik olmadan sabahları yataktan çıkılamaz, meçhule adım atılmaz, sıçrama yapılmaz, öbür dünyaya inanılmaz. İyimserlik; tehlike ve felaketlerle sarmalanmış bir dünyada, yaşama sevincimizi yitirmememiz ve hayallere yer açabilmemiz için gerçeği olduğundan farklı görmemizi sağlar. Mayıs sayısında iyimserlikle ilgili geniş bir dosya hazırlayan GEO dergisinin haberine göre; iyimserlik son yıllarda sayısız incelemeye konu oldu. Özellikle de ana hatları 1998'de Amerikalı psikolog Martin Seligman tarafından çizilen 'Olumlu Psikoloji'nin alanına girdiğinden bu yana! İyimserliğin ana prensibi; 'iyiliğe ağırlık vermek'tir. Hayatımızda olumsuzluklar daha ağır basıyor: Felaketler, işlenen suçlar ve diğer talihsizlikler iyi haberlerden çok daha fazla dikkatimizi çekiyor; beynimiz tehlikeleri daha hızlı algılıyor, tatsızlıklara güzel olandan daha yoğun tepki veriyor. Ama korku ve dikkat bize sürekli eşlik etse tüm dinamizmi felce uğratırdı. Bu nedenle birçok insan bir tür 'kendi kendini kandırmayla' olumlu güçlerini artırıyor. YÜZDE 25'İ DOĞUŞTAN GELİR Psikologlar bu olguları 'pozitif yanılsama', 'aşırı iyimserlik' ya da 'gerçekçi olmayan iyimserlik' diye adlandırıyor. Uzmanlar; birçok şeyi gerçekliğin izin verdiğinden daha olumlu gördüğümüzü yüzlerce kez kanıtladı, bunun hayatımızı somut olarak etkilediğini de... İyimserler henüz çocukken daha çok dengeli ve uyumlu davranışlarıyla dikkat çeker. Hayata karşı takındıkları olumlu tutumun tahminen yüzde 25'i doğuştandır. Ancak en büyük payı 'öğrenilir' olmasıdır. Hayatta hiçbir şey; insanı, iyi bir geleceğin beklediği duygusuna sahip olması ya da hayallerinin gerçekleşeceğine inanması kadar mutlu edemez. İyimser olmak isterseniz öğrenmesi kolay İşte iyimserliği öğrenmenin yolları: * Başarı ve başarısızlıkla sonuçlanan kendi deneyimleri ve onların yorumlanmasıyla. * Vücudumuzun verdiği sinyallerle: Adrenalin artışı canlandırıcı etki yapabilir, öte yandan kalbin korkuyla çarpması, titreme ve ter boşalması insanı tam anlamıyla felce uğratır. Bu fizyolojik stres reaksiyonlarının şiddeti de; daha doğuştan her bireyde farklılık gösterir ama yine büyük ölçüde deneyimlerle şekillenir. * Rol modelleriyle: Mesela 'Arkadaşımın yapabildiğini mutlaka ben de yapabilirim' sözüyle... * İkna yoluyla: Başkaları, 'Bunu yapabileceğine inanıyorum!' dediklerinde ve onların kanaatlerini kendimize mal ettiğimizde. Ancak olumlu anlamda desteklemek yalnızca övmek demek değildir, eleştiri de motive edebilir; 'Bunu daha iyi yapabileceğini biliyorum!' Buna karşılık birini çok da önemli olmayan bir başarısı için abartılı bir şekilde övmek dolaylı olarak şu mesajı da içerebilir; 'Daha fazlasını yapabileceğine zaten ihtimal vermiyorum.'
  8. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı açık bir şekilde hedef gösteren Türk Solu dergisi hakkında soruşturma başlattı. Türk Solu, kamuoyunda mitinglerde 'Ordu Göreve' pankartı açıp darbe kışkırtıcılığı yapması ile tanınıyor. Dergi son sayısında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı hedef alarak, "Tayyip'i kim vurmak ister?" başlıklı kapakla çıktı. Kritik günlerdeki provokatif yayınları ile dikkat çeken derginin ismi istihbarat örgütleri ile birlikte anılmıştı. Aydınlık grubu, Türk Solu'nun karanlık ilişkileri olduğunu öne sürmüştü. Derginin ismi, Danıştay'a yönelik silahlı saldırı olayında da gündeme geldi. Danıştay saldırısını gerçekleştiren Alparslan Arslan'ın evinden Türk Solu dergilerinin çıkması, söz konusu yayın üzerindeki şüpheleri pekiştirdi. İnternet üzerinden de yayınlarına devam eden derginin, web sitesinde son günlerde sürekli olarak 'Harbiye Marşı' çalması, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni kışkırtma girişimi olarak değerlendirilmişti. Dergi son sayısında bugüne kadarki provokatif yayınlarını en üst noktaya taşıdı. Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı Erdoğan'ın resminin üzerine hedef çizgileri çizildi. Görüntü dili kullanılarak Başbakan'ı karanlık güçlerin açık hedefi haline getiren haberde, sözde, Erdoğan'ın ortadan kaldırılmasının planlandığı yazılıyor. İstanbul Emniyeti, İnternet ve Bilişim Suçlarla Mücadele Birimi "Tayyip'i kim vurmak ister?" kapağıyla çıkan dergi hakkında tetkik ve gereği yapılmak üzere cumhuriyet savcılığına başvurdu. Cumhuriyet Savcısı Ercan Şafak, başvuru üzerine derginin Genel Yayın Yönetmeni Ali Özsoy'un ifadesini aldı. Özsoy ve dergi hakkında "Devlet büyüklerini hedef alma ve açıkça hedef gösterme" suçlarından dava açıldı. Türk Solu geçmiş sayılarında Genelkurmay başkanlarını da hedef almıştı. Türk Solu grubunun yasadışı terör örgütü Türk İntikam Tugayı'nın kurucusu Semih Tufan Gülaltay ile de bağlantısı bulunuyor. İstanbul, Zaman (zaman gazetesi)....
  9. Sevdigim sarkılar umarım sizde begenirsiniz... Red Hot Chili Peppers - Hump de Bump Video aşağıdadır... Losing My Religion - R.E.M Video aşağıdadır... GRIPIN HADI DURMA AGLA... Video aşağıdadır
  10. cokmu belli ediyorum
  11. Senyour

    Tarihte Bugün

    6 MAYIS 1889- Osmanlı Devleti'nin de katıldığı Uluslararası Paris Fuarı başladı. 1915- Yönetmen ve aktör Orson Welles doğdu. 1927- İstanbul Radyosu düzenli ve programlı yayınlarına başladı. 1930- Hakkari'de 7.2 büyüklüğündeki depremde 2514 kişi öldü. 1937- Dünyanın en büyük zeplini olan Hindenburg, havalandıktan kısa süre sonra alev aldı ve yanarak yere çakıldı. 35 yolcunun öldüğü kazadan sonra, bu taşımacılık yönteminden vazgeçildi. 1955- Besteci Hüseyin Saadettin Arel 75 yaşında öldü. 1972- Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan hakkındaki idam cezaları, Cebeci Sivil Kapalı Cezaevinde yerine getirildi. 1992- Alman asıllı Amerikalı aktris Marlene Dietrich öldü. 2006- Can Yayınlarının kurucusu, romancı ve öykücü Erdal Öz 71 yaşında hayata gözlerini kapattı.
  12. Senyour

    Olmazsa Olmazlarınız

  13. Okadar guzel anlattınki 3. sorum ancak bukadar guzel cevaplana bilinirdi... bunları anlattıgın icin cok tskler simdi daha ii dusunebiliyorum enazından hatırlıyorum simdi....
  14. Senyour

    itiraf ediyom.......

    evet itiraf ediyorum sen öldügünden beri kimseye aşık olamadım,olmadım...
  15. Söyle kaç yaşındasın dertlerin başındasın İstinasız her an geçmişi özlüyorsan Bilmem kaç yaşındasın gözlerin yaşlardasın İstisnasız her an yarını düşlüyorsan Yolculuk nereye neler uğruna ölmeye Dört yalnızlıkla bir doğruyu götürmeye Hadi durma ağla ağla yaşlar kurur zamanla ağla Böyle kahpedir dünya son bulur kollarımda Hadi durma ağla ağla yüzünü ıslatmasanda ağla Belki hepsi bir ruya son bulur kollarımda. Söyle kaç yaşındasın herkes kadar yalnızmısın İnce ince titremen soğuktan mı sanırsın Bilmem kaç yaşındasın herşeyin farkındasın Acılar biriktirip damla damla harcarsın Yolculuk nereye kimler uğruna ölmeye Dört yalnızlıkla bir doğruyu götürmeye Hadi durma ağla ağla yaşlar kurur zamanla ağla Böyle kahpedir dünya son bulur kollarımda Hadi durma ağla ağla yüzünü ıslatmasanda ağla Belki hepsi bir ruya son bulur kollarımda Hadi durma ağla ağla böyle kahpedir dünya Söyle kaç yaşındasın dertlerin başındasın İstisnasız her an geçmişi özlüyorsan Hadi durma ağla ağla yaşlar kurur zamanla ağla Böyle kahpedir dünya... (özlüyorum seni neden öldün, gelecem bende bekle orda )
  16. Senyour

    ÖLÜM ÜSTÜNE

    ÖLÜM ÜSTÜNE Madem ki ölümün önüne geçilemez, ne zaman gelirse gelsin. Sokrates'e; "Otuz zalimler seni ölüme mahkum ettiler," denildiği zaman: "Tabiat da onları!" demiş. Bütün dertlerin bittiği yere gideceğiz diye dertlenmek ne budalalık! Nasıl doğuşumuz bizim için her şeyin doğuşu olduysa, ölümümüz de herşeyin ölümü olacaktır. Öyle ise, yüz sene daha yaşamıyacağız diye ağlamak, yüz sene evvel yaşamadığımıza ağlamak kadar deliliktir. Ölüm başka bir hayatın kaynağıdır. Bu hayata gelirken de ağladık, eziyet çektik, bu hayata da eski şeklimizden soyunarak girdik. Başımıza bir defa gelen şey, büyük bir dert sayılmaz. Bir anda olup biten bir şey için bu kadar zaman korku çekmek akıl karı mıdır? Ölüm, uzun ömürle kısa ömür arasındaki farkı kaldırır, çünkü yaşamıyanlar için zamanın uzunu kısası yoktur. Aristo, Hypanis ırmağının suları üstünde bir tek gün yaşıyan küçük hayvanlar bulunduğunu söyler. Bu hayvanlardan, sabahın saat sekizinde ölen genç, akşamın saat beşinde ölen ihtiyar sayılır. Bu kadarcık bir ömrün bahtlısını, bahtsızını hesaplamak hangimizi gülünç etmez? Ama edebiyetin yanında, dağların, şehirlerin, yıldızların, ağaçların, hatta bazı hayvanların ömrü yanında bizim hayatımızın uzunu, kısası da o kadar gülünçtür. Tabiat bunu böyle istiyor. Bize diyor ki: "Bu dünyaya nasıl geldiyseniz, öylece çıkıp gidin. Ölümden hayata geçerken duymadığımız kaygıyı ve korkuyu, hayattan ölüme geçerken de duymayın. Ölümünüz varlık düzeninin, dünya hayatının, şartlarının biridir. (İnsanlar birbirini yaşatarak yaşarlar ve hayat meşalesini, koşucular gibi, birbirlerine devrederler - Lucretius). Yaşadığınız her an, hayattan eksilmiş, harcanmış bir andır. Ömrünüzün her günkü işi, ölüm binasını kurmaktır. Hayatın içinde iken ölümün de içindesiniz, çünkü hayattan çıkınca ölümden de çıkmış oluyorsunuz. Yahut şöyle diyelim isterseniz; hayattan sonra ölümdesiniz, ama hayatta iken ölmektesiniz. Ölümün, ölmekte olana ettiği ise, ölmüş olana ettiğinden daha acı, daha derin, daha can yakıcıdır. Hayattan edeceğiniz kârı ettiyseniz, doya doya yaşadıysanız, güle güle gidin. "Niçin hayat sofrasından, karnı doymuş bir davetli gibi kalkıp gidemiyorsun? Niçin günlerine, yine sefalet içinde yaşanacak, yine boşuna geçip gidecek daha başka günler katmak istiyorsun? Lucretius." Hayat kendiliğinden ne iyi ne fenadır, ona iyiliği ve fenalığı katan sizsiniz. Bir gün yaşadıysanız her şeyi görmüş sayılırsınız. Bir gün bütün günlerin eşidir. Başka bir gündüz, başka bir gece yoktur. Atalarınızın gördüğü, torunlarınızın göreceği hep bu güneş, bu ay, bu yıldızlar, bu düzendir. Montaigne
  17. Senyour

    Kafama Takılan 3 soru?

    1) Layiklik nedir ? Türkiye layikmi? Layikse neden Diyanet işleri var, varsa neden butun azınlıkların temsilcileri yok sadece sunni muslumanları temsil ediyor? 2)Demokrasi nedir?Turkiyedeki demokrasi evrensel demokrasimidir ? 3) 71 ve 80 darbeleri solculara karsı yapılmıstır peki neden simdi sol askeriyeden medet umuyor?
  18. Mahsun bir soru : 61 71 ve 80 darbesini yapan cuntacılar kimden destek alarak yaptı ? a)ABD B)ABD C)ABD D)ABD E)hepsi
  19. Senyour

    Çankaya'lı kadın

    demokrasinin demosu bile yok bu ülkede... kimse kimseyi hazmedemiyor.... iki taraf ( bu kelime ne kadar acı )... uzlasma yerine hep birbirinin kusurunu arıyor... kimse sutten cıkmıs akkasık diil allah askına birbirimizi ne zaman anlamaya calısacaz ya da ne zaman fikirlere saygı duyacaz... Insan tabiati icabi kime zarar vermisse ondan nefret eder. TACITUS.... anlayana....
  20. Varoluş (ukalamı oldum ne )
  21. Senyour

    Hey Sen

    R.E.M.-Losing My Religion.... kayıplardayım izlemek istersen ....
  22. Hatırlatma: Radikal Gazetesi,Milliyet Gazetesi,Hürriyet Gazetesi, Posta Vs... Gazetelerin sahibi Aydın Doğan.... aceba dediklerin bu gazeteler icin de gecerlimi....
  23. Johann Wolfgang von Goethe, Alman şairi ve yazarıdır (1749-1832). Goethe’nin bir çeşit tanrı olduğunu söyleyenler çıkmıştır. Gerçekten de böylesine güçlü eserler (romanlar, bilimsel denemeler, şiirler, tiyatro oyunları, hattâ desenler) ancak olağanüstü bir zekânın ve inanılmaz bir hayal gücünün ürünleri olabilirdi. Yüksek bir burjuva ailesinin (babası krallık danışmanıydı) oğlu olarak Frankfurt’ta doğan Goethe, çok rahat ve sıkıntısız bir çocukluk dönemi geçirdi. Özel öğretmenler yönetiminde tıpkı soyluların çocukları gibi eğitim gördü. Hukukçu olmasını isteyen babasının ısrarları üzerine hukuk doktorası yaptı. Fakat danışman olarak Weimar prensinin himayesine girince hukuk mesleğini bırakıp bütün zamanını yolculuğa (özellikle İtalya’ya) ve yazı yazmağa ayırdı. Genç Werther’in Acıları (1774), roman tarihinde bir dönüm noktasıdır. Acı çeken bir sevgilinin ruh durumlarını anlatan bu kitap, halkın, bunun bir hayal ürünü değil, yazarın itirafları olduğunu öğrenmesi üzerine, gençlere kötü örnek oldu. Çağının bu en çok satan eserindeki romantizm ve ihtiras, aydın Alman gençliğini derinden etkilemişti; karşılıksız bir aşka tutulmuş pek çok genç, tıpkı Werther gibi intihar etti. Goethe ayrıca trajediler ve daha birçok roman yazdı. Ama her şeyden önce bir şairdi. Faust Goethe dehasının olanca yüceliğini Faust’ta ortaya koyar. Yazar bu eser üzerinde altmış yıldan çok çalışmıştır. Hem efsaneye, hem de felsefeye dayanan bu dramın kahramanı, Margarete’in aşkı uğruna şeytan Mephistopheles ile bir anlaşma yapan doktor Faust’tur; bu anlaşma karşılığında Faust, gençlik ve güzelliği elde eder, fakat ruhu sonsuza kadar lanetlenir. Goethe bu eserinde, Faust aracılığıyla insanlığın temel sorunlarını incelemek istemiştir: insanın Tanrı ile ilişkileri nelerdir? İnsan gücünün sınırları nereye kadar uzanır? İnsanın topluma karşı görevleri nelerdir? Aşk, iyilik ve kötülük nedir? Tıpkı Goethe gibi Faust da bilgiye susamıştır: öğrenme tutkusu hiç bitmez. Edebiyatın büyük ustası, bilgisinin enginliği ve uğraşılarının çeşitliliği açısından hümanist, aşk ve sevgi konusundaki duygusal ve şiirsel yönüyle romantik, üslûp ve dil açısından klasik olan Goethe, Almanya’nın en büyük ulusal şairidir. Sturm und Drang Alman edebiyat akımı Sturm und Drang (fırtına ve atılım), romantizmin habercisidir. Klasik edebiyatın kurallarına ve törelerine karşı çıkan genç yazarlarla şairleri çevresinde toplamıştır. 1770′ten 1775′e kadar Goethe, büyük şair Friedrich von Schiller’in de (1759-1805) katıldığı bu akımın merkezi sayılmıştır. Johann Wolfgang von Goethe 1749’da Frankfurt/Main’da doğdu 1765’de Leipzig’de hukuk okumaya başladı, 1770’de eğitimine Strassburg’da devam etti 1775’de Sachsen-Weimar veliaht prensi Carl August’un daveti üzerine Weimar’a yerleşti Bakan olarak ilerlemiş yaşına kadar devlet hizmetinde bulundu Fen bilimleri alanında araştırmalar yaptı (mineral bilimi, botanik, renkler) 1786’da ilk İtalya seyahatine çıktı 1788’de Weimar’a döndü 1794’de Friedrich Schiller’le arkadaşlıkları ve ortak çalışmaları başladı 1832’de vefat etti Goethe batı kültürünün evrensel temsilcisi ve Alman edebiyatının en önemli şahsiyetlerindendir. Fen ve diğer bilimler alanında kaleme aldığı çok sayıda yazının yanısıra özellikle edebi ve lirik eserleri dünya edebiyatı klasikleri arasına girmiştir. Yapıtları bugün de üzerinde çok yönlü sanatsal çalışmalar yapılmasına esin verir niteliktedir. Sergilenen kitabı Kurnaz Tilki / Bir Çocuk Romanı Diğer yayınları (seçki): Die Leiden des jungen Werthers (mektup roman, 1774) Iphigenie auf Tauris (oyun, 1787) Egmont (trajedi, 1788) Wilhelm Meisters Lehrjahre (roman, 1795/96) Hermann und Dorothea (vezinli destan, 1797) Faust. Erster Teil (trajedi, 1808) Die Wahlverwandtschaften (roman, 1809) West-Östlicher Divan (şiirler, 1819) Italienische Reise (günlükler, 1829) Faust. Der Tragödie zweiter Teil (1832)
  24. Senyour

    Fyodor Mihailoviç Dostoyevski

    Fyodor Mihailoviç Dostoyevski (30 Ekim 1821, Moskova-9 Şubat 1881, Staraya Russa) dünyaca ünlü Rus romancısıdır. 19.yüzyıl Rus yazarlarının arasında Tolstoy ile birlikte en önde gelen iki isminden biridir. İnsanın en gizli kalmış yönlerini erişilmez bir saydamlıkla ortaya çıkaran evrensel dahi. Kimi okur ve eleştirmenlere göre tüm zamanların en büyük romancısıdır. 30 Ekim 1821'de Moskova’da doğdu. Tam ismi Fyodor Mihayloviç Dostoyevski. Babası bir ordu cerrahı, annesi bir tüccarın kızıydı. Annesinin yardımıyla evde başladığı eğitimini özel bir okulda sürdürdü. Babası sert ve acımasızdı. Annesinin koruyucu tavırlarına sığınıyordu. Annesini 15 yaşında kaybetti. 1837'de girdiği Petersburg Askeri Mühendis Okulu’nu bitirdi. Öğrencilik yıllarını Rus ve Avrupa edebiyatının önde gelen yazarlarının eserlerini okuyarak geçirdi. Kısa bir süre askerlik yaptıktan sonra ayrılıp edebiyatla uğraşmaya başladı. Topraklarında çalışan köylüler tarafından öldürülen babasından az bir miras kalmıştı. 1846'da İnsancıklar adlı ilk kitabını yazdı. 1854'te basılan bu roman ilk Rus toplumsal romanı sayılır. Bu eserin basılmasından sonra ünlendi. 1846'da yazdığı ikinci romanı "Öteki" yeterli ilgiyi görmedi. Ünü giderek kayboldu. 1851 tarihli Ev Sahibesi, 1848'de yazdığı Beyaz Geceler ile Yufka Yürekli romanları da ilgi görmedi. 1849'da yazdığı Netoçka Nezvanova romanı da beklenen başarıyı getirmedi. Politikayla ilgilenmeye başladı genç liberallere katıldı. Çar 1. Aleksandr'ın güvenlik güçleri tarafından, "devleti yıkmaya çalıştığı" suçlamasıyla arkadaşlarıyla birlikte tutuklandı. İdama mahkum edildiler. Kendisinin kurşuna dizilmesi hazırlıklarını izlemek onda derin etkiler bıraktı. İdamdan son anda vazgeçildi, Sibirya’da 4 yıl ağır hapse ve 4 yıl askerlik yapmaya mahkum edildi. Sibirya'daki cezaevi günlerinde birlikte yaşadığı mahkumları gözlemleyerek Rus halkını daha yakından tanıma fırsatı buldu. Ancak zor koşullar nedeniyle sara nöbetleri geçirmeye başladı. Bu rahatsızlığın etkileri de birçok eserine yansıdı. 1854'te cezaevinden çıkıp askerliğe başladı. Subaylığa kadar yükseldi. 1857'de dul bir kadınla evlendi. Bu evlilik maddi sorunlarını artırdı. Tekrar yazmaya karar verdi. Askerlik cezasının da bitmesi üzerine Petesburg'a döndü. Yeni Çar 2. Aleksandr'ı destekledi. Kardeşi Mihail ile birlikte "Vremya" adlı bir dergi çıkardı. Bu dergi ve dergide yayınlanan romanları yeniden tanınmasını ve eski ününü kazanmasını sağladı. 1862'de Fransa, İngiltere ve İtalya'yı kapsayan bir yurtdışı gezisi yaptı. Aynı yıl dergi kapatıldı. Dostoyevski, Almanya'nın Wiesbaden kentine gitti. Burada kumara başladı. Rusya'ya dönüşünde "Epoha" isminde yeni bir dergi çıkardı. 1864'te eşini ve kardeşi Mihail'i kaybetti. Borca battı. Kurtulmak için Avrupa'ya kaçtı. Wiesbaden'de kumarda bütün parasını kaybetti. Yayıncısından borç alıp 1865'te Rusya'ya döndü. 1867'de steno ile romanlarının yazımında kendisine yardım eden Anna Snitkina ile evlendi. Bir kere daha borca boğulduğu için yeni eşiyle yine yurt dışına çıktı. Yoksulluk ve para peşinde ülke ülke dolaştı. Ama romanlarını yazmayı da sürdürdü. Bir kere daha yayıncısının desteğiyle Petesburg'a döndü. Tutucu bir haftalık dergi olan Grajdaninin başına geçti. Bir yıl sonra bıraktı. Bu dönemde eski itibarını ve ününü tekrar kazandı. 1872 yılında yayımladığı Ecinniler adlı romanı birçokları tarafından tüm zamanların en iyi siyasi romanı olarak kabul edilir. Kitap nihilizm, ateizm ve Batı düşüncesinin Rusya üzerindeki etkilerini ele alır. En büyük romanı Karamazov Kardeşleri yazmaya 1879'da başladı. 1880'de şair Aleksander Puşkin'in ölüm töreninde konuşmayı o yaptı. Petersburg Bilim ve Sanat Akademisi'nin edebiyat bölümüne seçildi. Yaşamının son döneminde Petersburg yakınlarında küçük bir kasaba olan Staraya Russa'da yaşadı. 9 Şubat 1881'de burada yaşamını yitirdi. Günümüzde de en çok okunan yazarlar arasında yer alır. Eserlerinin içeriği ve etkisi Eserlerinde iki dünya savaşı arasında yaşayan bir kuşağı rahatsız eden ahlaksal, dinsel, siyasal konuları etkileyici bir dil ve ustalıkla dile getirmiştir. Roman kahramanları genellikle kötü yaşam koşullarında yaşayan insanlardır. Bu roman kişileri birbirinden farklı uç düşüncelerle zamanın Rusya'sını politik , sosyal ve ruhsal analizler yoluyla incelerler. Gözlemlerinin keskinliği, ayrıntılara verdiği önem, karmakarışık yaşamından çıkardığı sağlam karakterleri ve roman kurgulamadaki ustalığıyla Avrupa'da ve ülkesinde kendisinden sonra gelen hemen tüm yazarlar üzerinde etkili oldu. Bunlar arasında Alman Edebiyatının önde gelen yazarlarından Hermann Hesse, Franz Kafka, Alman filozof Friedrich Nietzsche, Fransız yazar Marcel Proust ve Amerikalı yazar Ernest Hemingway yer alır. 20. yy yazarları arasında Dostoyevski kadar etkileri çok genis alanlara yayılmıs baska bir yazar yoktur ( çok az Dostoyevski karşıtı vardır : Vladamir Nabakov, Henry James, Joseph Conrad ve D.H Lawrence bunlar arasındadır). Batılı ülkelerin edebiyat ve düşün yaşamında önemli bir rol oynamıştır. Bir çok aydın kendisini Varoluşçuluk akımının temel kaynaklarından biri sayar. Eserleri İnsancıklar (1846) Öteki (1846, 1978) Ev Sahibesi (1951, 1970) Beyaz Geceler (1934, 1983) Bir Yufka Yürekli (1957, 1985) Netoçka Neznanova (1937, 1964) Stepançikovo Köyü (1948, 1973) Ölü Bir Evden Hatıralar (1946, 1969) Ezilenler (1957, 1982) Yeraltından Notlar (1973, 1985) Suç ve Ceza (1945, 1984) Kumarbaz (1941, 1986) Budala (1941, 1985)]] Ebedi Koca (1955, 1984) Ecinniler (1960, 1984) Delikanlı (1946, 1985) Karamazov Kardeşler (1940, 1984) Başkasının Karısı Tatsız Bir Olay UZUN ÖYKÜ: Amcamın Rüyası (1868, 1973) GÜNLÜK: Bir Yazarın Günlüğü (günlük) 1975) KONUŞMA: Batı Çıkmazı: Puşkin Üzerine Konuşma (1975) "İnsanlık hali", vicdan, ahlak ve inanç konularını tema olarak benimseyen, ele aldığı değerler itibariyle dünya edebiyatının temel taşı eserleri yazmış insan.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.