Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Efendi Türkler

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Efendi Türkler tarafından postalanan herşey

  1. Okuma şansınız olsaydı, veyahut Okumak için hangi ülkeyi tercih eder diniz? Yurt dışı eğitiminde yeni gözde ülkeler.. artık sadece ABD, İngiltere, Kanada, Fransa ve Almanya gibi fırsatı yok. Ekonomik, gerekse kültürel ratingleri yükselen Çin, Rusya, İspanya..da var?
  2. Okuma şansınız olsaydı, veyahut Okumak için hangi ülkeyi tercih eder diniz? Yurt dışı eğitiminde yeni gözde ülkeler.. artık sadece ABD, İngiltere, Kanada, Fransa ve Almanya gibi fırsatı yok. Ekonomik, gerekse kültürel ratingleri yükselen Çin, Rusya, İspanya..da var? Bu yıl bir lisans programına kaydını yaptıramayacağını düşünen ve yurt dışı imkanı olan üniversite öğrenci adaylarının önünde artık sadece ABD, İngiltere, Kanada, Fransa ve Almanya gibi fırsatı yok. Ekonomist dergisi tarafından yapılan bir araştırma, dünya arenasında gerek ekonomik, gerekse kültürel ratingleri yükselen Çin, Rusya, İspanya gibi ülke üniversiteleri de Türk öğrencilerin akınına uğradığını gösteriyor. İŞTE YILDIZI PARLAYAN YURT DIŞI ÜNİVERSİTELERİ Dergi, İtalya’dan Avustralya’ya Macaristan’dan İsveç’e kadar 10 ülke üzerinde yaptığı araştırmalarla yurt dışında eğitim alternatifi arayanlara en popüler 85 lisans ve dil eğitimi programını çıkarıyor. Tercihler değişiyor Geçmiş yıllarda çocuklarının hem dillerini geliştirmeleri hem de vizyon sahibi olmaları için aileler ABD, İngiltere, daha seyrek olsa da Almanya, Fransa ya da Kanada’yı tercih ediliyordu. Bunun başlıca nedeni ise eğitim programlarının öğrencilere çok uygun olması iken, bu ülkelerdeki okulların Türkiye’de YÖK denkliğinin bulunması ve İngilizce öğrenme de tercihleri etkiliyordu. Bugün ise öğrenciler sadece İngilizce için yurt dışına gitmiyor. Dünya ekonomisinde güç sahibi olan ülkeler ve kültürler nedeniyle son yıllarda Çince, Rusça, Japonca ve İspanyolca Türk öğrencilerin tercih ettikleri diller arasında öne çıkmaya başladı. Bu durum, adı geçen ülkelerdeki okulları da oldukça popüler bir konuma getirdi. Bu ülkelerde sayıları binlerle ifade edilen Türk öğrencilerin sayıları her geçen yıl biraz daha artıyor. Bunun yanı sıra, bu öğrencilerin birçoğunun bu üniversitelere kayıt yaptırdıktan sonra gösterdikleri performansla tamamen burslu olarak eğitimlerine devam edebiliyor olması, maddi gücü bu okullarda okuyabilmek için tek geçerli araç olamaktan da çıkarmış durumda. Avantajı ne? Araştırmada, çok bilinen ve rahatlıkla ulaşılabilen İngiltere, ABD, Fransa, Almanya ve Kanada’daki okulları araştırma dışında, Türk öğrenci sayısı sürekli artan ve yıldızı parlayan 10 farklı ülkedeki alternatifleri üzerinde odaklanıyor.
  3. Eski telefonlarınızı atmayın! Ulaştırma Bakanlığı, 3G sonrası boşa çıkacak cep telefonları için yeni bir çözüm buldu 'Cepten' görüntülü konuşmaya 2 gün kala, Ulaştırma Bakanlığı'nın mevcut telefonları çöpe gitmekten kurtaracak proje üzerinde çalıştığı ortaya çıktı. İlk etapta görüntülü konuşturamayan 8 milyondan fazla cep telefonu, firmaların toplama merkezlerinde bakımdan geçirilip garanti belgesi düzenlenecek. Ardından düşük vergiyle Uganda, Mısır ve Irak'a ihraç edilecek. Böylece görüntülü konuşturamayan telefonlar çöp yerine ekonomiye 250 milyon dolar olarak dönecek. Turkcell, Vodafone ve Avea aboneleri 30 Temmuz 2009'dan itibaren cepten maç izleme, hızlı internet ve uzaktan sağlık hizmeti gibi pek çok yenilikle tanışacak. Ancak bu uygulamaları kullanmak için, dünyada 3. Generation olarak (3G) adlandırılan üçüncü nesil uyumlu telefon şart. Türkiye'de bir süredir, yeni teknolojiye uygun telefonlar satılıyor. Ancak pahalı olduğu için satış rakamı 4 milyona ulaşabildi. Türk halkının, cep telefonunu ortalama 1,5 yılda bir değiştirdiğini belirten uzmanlar vatandaşın görüntülü konuşma başladığı andan itibaren kısa süre içinde 3N uyumlu telefonlar alacağı görüşünde. Bu yıl sonuna kadar 10 milyondan fazla telefonun atıl duruma düşeceği kaydediliyor. Mobil İletişim Sistemleri ve Araçları İşadamları Derneği Başkanı Murat Dursun, 3G hayata geçtiğinde ikinci nesilde kullanılan cihazların teknik olarak bu sistemi desteklemediği için bu sistemden yararlanmaları mümkün olmadığını belirtti. "Mevcut telefonları şu anki gibi kullanabiliriz. Ancak 3G'den yararlanamayız." diyen Dursun, görüntülü konuşma başladığında 3G uyumlu telefonların piyasaya gireceğini aktardı. Atıl duruma düşecek cihazları nasıl kullanılabileceğine yönelik proje ürettiklerini belirten Dursun, projeye Ulaştırma Bakanlığı ve Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu'nun da olumlu baktığını kaydetti. Dursun'un verdiği bilgiye göre kayıtsız halde yapılan 2. el ticaret kayıtlı hale getirilecek. Bu telefonlarda KDV yüzde 18'den yüzde 1'e indirilecek. Firmalar toplama merkezi gibi organize edilerek bu cihazları toplayıp bakımlarını yaparak garantilendirerek tekrar piyasaya arz edecek. Ardından bu telefonlar Uganda, Mısır ve Irak gibi ülkelere ihraç edilecek. 250 MİLYON DOLAR KAYNAK Konuyla ilgili Mısır, Uganda ve Irak ile görüşmelerde bulunduklarını kaydeden Dursun, "Oradaki sivil toplum kuruluşları aracılığıyla yaptığımız görüşmelerde ikinci el cihazları toplayarak ihracatını yapmamızın mümkün olduğunu gördük." diye konuştu. İngiltere ve İspanya'nın ikinci el cihazları toplayarak bu ülkelere sattığını belirten Dursun, "Bizde bunu yapabiliriz. Ticari ilişkilerimizde son yıllarda önemli adımlar attığımız ülkeler bunlar. Afrika ülkeleri ticaretimizin her geçen gün geliştiği ülkeler. Hem ülkemiz kazansın hem ticaretimiz gelişsin. Önemli istifadeyi o ülkelere sunmalıyız." dedi. "Ulaştırma Bakanlığı ve Bilgi Teknolojileri İletişim Kurumu projeye olumlu yaklaşıyor." diyen Dursun, atılması gerekli adımın KDV'nin yüzde 18'den yüzde 1'e çekilmesi olduğunu vurguladı. Şu anda 0 vergiyle satılan ikinci el telefonların yüzde 1'le bile satılmasıyla devletin 250-300 milyon dolar kazanacağına dikkat çekti. 3G UYUMLU TELEFON ALIRKEN DİKKAT - Görüntülü konuşma hizmeti için telefonun her iki yönünde de kamera bulunmalı. - Tek taraflı, ancak öne çevrilebilen cihazlar da kullanılabilir. - Telefonda dahili modem cihazı olmalı. Bilgisayar bağlantısı bununla yapılıyor. - Televizyon yayınlarını alabilmek için ekran çözünürlüğü yüksek ve geniş ekranlı cihazlar tercih edilmeli. - Tuşlu yerine dokunmatik ekranlı telefonlar daha geniş görüntü sunabiliyor. - Şehirde telefonla adres bulmak için GPS özelliği olan telefon gerekiyor. - Fatura ve garanti belgesi sorulmalı. IMEI numarası kontrol edilmeli. - Telefon almadan önce detaylı model ve pazar araştırması yapmayı ihmal etmeyin CEP HAYATIMIZIN HER ANINA GİRECEK Cep telefonuyla görüntülü konuşulacak Herhangi bir televizyon kanalı izlenebilecek. Kaydedilen bir görüntü anında başka bir tarafa aktarılabilecek. Sağlıkta kritik hastalığı olan hastalar uzaktan izlenebilecek. Uçak, otobüs, tren biletleri cep telefonuyla alınabilecek. Elektrik, su, telefon, doğalgaz fatura ödemeleri cep'ten yapılacak.
  4. Hoscakalin yarin görüsmek üzere TÜRKIYE
  5. Bugün Alman arkadas hey efendi dedi biliyormusun Türkiye´de sigara yasagi baslamis bir restorantin tuvaletinde sigara icerken birisinin yakalandigini ve büyük para cezasi ödemek zorunda kaldigindan vede ülkemizde cok kati genel bir sigara yasaginin geldiginden bahsedip.. mirildanip duruyordu
  6. Ve bu kizlarimiz ne yazik ki Türbanli kizlarimiz Dini bütün kizlarimiz.. kapali kizlarimiz laiklikten birhaber kizlarimiz...LAIK´LIK ADINA BU SAPKINLIK DAHA NIYE.. Orda laiklik var mi? Atatürk ile bu olayin baglantisi var mi?
  7. Kaza var diye koştu ölen oğlu çıktı Zafer TOKUŞ - Aziz GÜVENER, ADAPAZARI (Sakarya), (DHA) Çalıştığı kahvehanenin 50 metre ötesinde kaza olduğu haberini alan adam olay yerine koştu ve hayatının en büyük acısını yaşadı... Annesi ve ablasıyla birlikte Adapazarı´ndaki halasına giden 14 yaşındaki Enis Öztürk yolun karşısına geçmek isterken kamyon altında kalarak feci şekilde öldü.Küçük çocuğun olay yerine 50 metre uzaklıkta kahvehade çalışan babası Ahmet Öztürk kaza oldu haberini alır almaz geldiği olay yerinde eşi ve kızını ağlarken görünce ölenin oğlu olduğunu anlayıp şoka girdi. Alınan bilgilere göre Kaza, Karaçam köyü mevkiinde bugün saat 14.00 sıralarında meydana geldi. iddialara göre bir süre önce yapılan üst geçitten geçmek yerine caddeden karşıya geçtiler. Annesi ve ablasını takip eden Enis karşıya geçerken Selim Y. (45) idaresindeki 41 U 6901 plakalı kamyonun altında kalarak feci şekilde yaşamını yitirirken çarpan kamyon ise 67 metre sonra durabildi. Kazanın köyde duyulması üzerine kaza yerine 50 metre uzaklıkta köy kahvesinde çalışan 2 çocuk babası Ahmek Öztürk kalabalığın bulunduğu yere geldi. Kaza yerinde eşi ve kızını ağlarken gören Ahmet Öztürk yerde üzeri gazete kağıdı ile kapalı olan cesede baktığında bunun oğlu Enis olduğunu görünce yıkıldı. Oğluna dokunmak isteyen babayı jandarmalar güçlükle sakinleştirdi. Kazaya karışan kamyon şöförü jandarma tarafından gözaltına alınırken Karaçam Köyü Muhtarı Kazım Mercan, duble yol çalışmaları nedeniyle sürekli kazaların olduğunu belirterek, “Üstgeçit yapıldı ancak henüz faaliyete geçmedi. Trafik ışıkları konuldu ama çalışmıyor. Yan yollar yapılmadı. Burası çok tehlikeli. Bir an önce önlem alınmalı” dedi. Sen haklisin kardesim herseyin basi egitim? yol´u birak ver egitimi yolu koklasin söför koklaya koklaya yol alir cukurmus yol bozukmus bos ver kokla zipla
  8. Bira...
  9. 28. 2009 Salı 13:59 İsviçre’de çıplak gezen Alman turistler protesto edildi, ÇIPLAK GEZMEK YASAKLANDI Dağ yollarında, köylerde sırt çantalarıyla çıplak gezen ‘nüdist’ Almanlar’dan bıkan İsviçreliler el kaldırarak oylama yaptı ve çıplak geziler yasaklandı. İsviçre’nin Appenzell kentinde çıplak gezen Alman turistlere karşı protesto düzenlendi. Birçok kamu alanına ‘Buraya çıplak girmek yasak’ tabelaları asıldı, polise şikâyet olmadan da çıplak dolaşanlara para cezası kesme yetkisi verildi.
  10. BUGÜN Kaza bilançosu: 16 ölü, 60 yaralı Sakarya'da 14 yaşındaki Enis Öztürk karayolunda karşıdan karşıya geçerken kamyonun altında kaldı... Kaza yerine yakın bir yerde çalışan baba oğlunun cansız bedenini gördü ve yıkıldı... Eskişehir'de de manzara değişmedi... Belçika'dan izinlerini geçirmek üzere Türkiye'ye gelen gurbetçilerin içinde bulunduğu minibüs, hafif ticari araçla çarpıştı... Kaza sonucu 6 kişi öldü, 4 kişi de ağır yaralandı... Türkiye'nin dört bir yanında bugün meydana gelen kazalarda tam 16 kişi hayatını kaybetti ve trafik canavarına teslim oldu... Meydana gelen onlarca kazada ise çoğu ağır olmak üzere 60 kişi yaralandı...
  11. Hoscakalin
  12. Sana Dün Bir Tepeden Baktım Aziz İstanbul
  13. Bircok düsünür bilim adamin dinsiz devletden ciktigini düsünmüyoruz? biliyoruz.. ki laik ülkelerde çağdaş değişim gelisimin önünde dinin set olmadigini.. bilakis bu cagdasliga ortak katkisinin oldugunu.. Türkiye Cumhuriyeti Atatürk devrimiyle kuruldugunu da biliyoruz... Şeriat hukukuna ve fetih ilkesine dayalı Osmanlı İmparatorluğu yikilirken bunu dini yikmak icin kurulmadiginida biliyoruz.. Cağdaş evrensel hukuka ve “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesine bağlı laik ulusal bir devlet oluşturulurken ayni örnek ülkelerde ki gibi din devlet islerinin birbirinden ayrilmasi gerektigini bununda dinin gereksiz anlamina gelmediginide biliyoruz.. Öyle olsaydi Laik Türkiye Cumhuriyeti kurulmazdi?
  14. tabii soru bana degil fakat bende insani duygularima siginarak cevap vereyim.. Var olan insani korkulari giderir.. olmasada dünya cennet olur herhalde bugün basbakanin kaldigi hoteli görünce 7.yildizli?
  15. Terastan düşen üniversiteli Duygu öldü Lokman DAĞ/İZMİR, (DHA) 26 Temmuz 2009 Terastan düşen üniversiteli Duygu öldü İZMİR'in Karşıyaka İlçesi'nde, arkadaşları ile birlikte kaldığı 5 katlı apartmanın terasından düşen üniversite öğrencisi 27 yaşındaki Duygu Öztemir öldü. 2 yıl önce İzmir'in Göztepe semtinde, doğum günü kutlamak için gece soyunup, denize giren Duygu Öztemir'in ölümü, arkadaşları ve ailesini üzüntüye boğdu. Olay, saat 04.00 sıralarında 1735 Sokak, numara 47'deki Özsoy Apartmanı'nda meydana geldi. Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü son sınıf öğrencisi Duygu Öztemir, arkadaşları ile birlikte 5'inci kattaki dairede kaldığı apartmanın önündeki beton zeminde yerde kanlar içinde yatarken bulundu. Düşme sesini duyan komşuları tarafından bulunan Duygu Öztemir, çağrılan ambulansla Karşıyaka Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Binanın terasından önce garajın üzerindeki etermite çarpıp ardından yere düşen ve hastaneye götülürken yolda duran kalbi çalıştırılan Özdemir müdahalelere rağmen yaşatılamadı. Soruşturma başlatan polis, Duygu Özdemir'in, akşam saatlerinde Alsancak semtinde arkadaşları ile içki içtikten sonra tek başına bir taksiye binerek eve geldiğini belirledi. Cüzdanını bulamayan Öztemir'in arkadaşlarına telefon edip, taksiyi geri göndereceğini, parasını ödemelerini istediği saptandı. Bu nedenle taksi şoförüyle aralarında küçük bir tartışma çıktığı belirtildi. Olay sırasında bir erkek ile kız arkadaşının evde uyuduğu belirlenirken, bir komşusu, Duygu Öztemir'i gece terasta, duvardan bacaklarını sarkıtmış olarak sigara içerken gördüğünü, düşüşünü görmediğini söyledi. Duygu Özdemir'in alkolün etkisiyle dengesini kaybedip, düşmüş olabileceği, intihar olasılığının gözönünde bulundurulduğu kaydedildi. ÇIRILÇIPLAK DENİZE GİRMİŞTİ Ailesinin İstanbul'da yaşadığı belirtilen Duygu Öztemir, 2 yıl önce İzmir'in Göztepe semtinde, Vali Konağı karşısında, çırılçıplak soyunarak denize girmişti. İhbar üzerine gelen polis ekiplerine tepki gösterip, bir süre giyinmemek için direnen Duygu Öztemir, daha sonra ikna edilmişti. Polislerin neden çırılçıplak denize girdiğini sorduğu Öztemir, “Siz üstünüzdeki elbiseler olmadan insan değil misiniz? Bir insanın elbiselerin çıkarması bu kadar mı sorun olur? Siz normal düşünemiyorsunuz. Ben özgürüm” karşılığını vermişti. Hakkında çevreyi rahatsız ettiği gerekçesiyle tutanak tutulan Öztemir, bir ekip otosuyla evine bırakılmıştı.
  16. SREBRENİTSA'NIN SORUMLUSU HOLLANDA BM'ye bağlı Hollanda askerlerinin görev bölgesi olan Srebrenitsa'da 1995 yılında 8 bin Boşnak'ın katledilmesi olayında Hollanda'nın sorumluluğunu tespit etmekle görevli Parlamento Araştırma Komisyonu'nun raporu Lahey'de açıklandı. DG- Komisyon Başkanı Bert Bakker tarafından duyurulan rapora göre, Srebrenitsa katliamından tamamen Hollanda hükümeti sorumlu. Raporda, BM'nin hava desteği güvencesi vermediği için Sırplara karşı koyulamadığını savunan Hollanda'nın, "sorumluluğundan kaçabilmek için uluslararası politikaların arkasına gizlenmesine gerek olmadığı" belirtildi. Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı'nın sert eleştirildiği ve görevini ihmal ettiği bildirilen rapora göre, 11 Temmuz 1995'te başlayan katliam girişimlerine karşı gerekli önlem alınmadı, sağlıklı iletişim kurulmadı. Hollanda Savaş ve Dokümantasyon Merkezi tarafından 6 yıl süren çalışmanın sonucu, geçen Nisan'da açıklanmıştı. Hükümete siyasi sorumluluk yükleyen bu araştırmanın açıklanmasından sonra, Başbakan Wim Kok başkanlığındaki hükümet, seçimlere bir ay kala istifa etmişti. Srebrenitsa'da görev yapan birliği temize çıkaran araştırma, hükümeti bölgeye asker gönderme kararı verirken yanlış yapmakla, ordu üst yönetimini de gelişmeleri gizlemekle suçlamıştı. Araştırma sonuçlarından memnun olmayan siyasi partiler, parlamento araştırması yapılmasını istemiş, bunun üzerine, Srebrenitsa katliamında Hollanda'nın sorumluluğu konusunda Parlamento Araştırma Komisyonu kurulmuştu. SREBRENİTSA'DA NELER OLDU ? BM, Bosna'da çatışmaların başlangıcı olan 1992 Nisan ayından itibaren Bosnalı Sırplar tarafından kuşatma altında tutulan, Sırbistan sınırına 15 km uzaklıktaki Srebrenitsa'da olup bitenleri, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Avrupa'daki "en korkunç canavarlıklardan biri" olarak kabul ediyor Srebrenitsa, Bosnalı Sırpların eline geçmemesi için BM tarafından 1993 Nisan ayında "güvenli bölge" ilan edildi ve BM Koruma Gücü'ndeki Hollandalı askerlerin korumasına verildi. Buna rağmen Sırplar, Srebrenitsa'yı 11 Temmuz 1995'te ele geçirdi. Yeterli silahları bulunmayan Hollandalı askerler, binlerce mülteciyle bölgenin kuzeyindeki BM üssü Potocori'de toplandı. Hollandalılar, Bosnalı Sırplar tarafından askerlik çağındaki erkeklerin halkın geri kalanından ayrılmasına ve bölge dışına çıkarılmasına tanıklık etti. İnsan hakları örgütleri, daha sonra görgü tanıklarına dayanarak, Bosnalı Sırp güçlerin bu erkekleri hemen öldürdüklerini bildirdi. Katliamdan, çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan yaklaşık 15 bin kişi kurtulmayı başardı, 8,000 kişi ise hayatını kaybetti.
  17. Avrupa´da II. Dünya Savaşı´nın ardından meydana gelen en büyük katliam Srebrenitsa´ya savaş esnasinda bu ülkeye: Savaş´i canli yerinde izleme turistik turlari Avrupalilar tarafindan düzenlendigini yazdik.. bu vahsette yazacak o kadar sey vardi ki? yazabilecek.. yazabildikleri mi yazdim belki hic bilinmeyenleri savastan kacip gelen eski yugoslavya vatandaslarin bircogunun normal dengesini yitirmis savas kurbani bu insanlarin agzindan dökülenleri anlatilanlari kaleme döktügümü hatirliyor, biliyorum..
  18. BU NASiL VATOZ? Bu VATOZ? u nasil yedin anlamadim.. tavsiye bu vatozlari yemeden vaz gec.. peyniri bir sirkeye bas bak nasil lezzetli olacak balik eti gibi lezzetli olacak Biranin yaninda
  19. MilletVekilliği nedir? MilletVekilliğinin asıl anlamı, halka hizmet etmesidir... Halktan daha üstün değildir, halkın temsilcisidir... Ama bize bakın; Alışmamış bilmem neyde don durmazmış... Adamları bize hizmet etmeleri için başa getiriyoruz; Ama bize yaklaştıklarında el-pençe divan duruyoruz... Tengeriin boşig yazdiklarinda ki gibi durmayip.. Bir MilletVekilliğinin bize hizmet etmedigi icin suratinda yumurta patlatdigimizi düsünelim Ne olur acaba? yumurtayi atanla yumurtayi yiyen ayni hizmete mi tabii tutulur.. Halkin kendi Güvenlik gücleri tarafindan.
  20. Kuran'ı Kerimi okuyunca başımı açabileceğimi anladım Sanem Altan Rabia Kazan Licursi, hepimiz onu bir yerlerden tanıyor olabiliriz.. Belki Mehmet Ali Ağca'nın nişanlısı olarak, belki yazdığı Tahran Melekleri kitabını okudunuz, belki başı kapalı olduğu halde çok güzel bir kadın olduğu için belki de gazeteci olduğu için... Bense Rabia'yı başını niye örttüğünü bilmeyen, bunu annesinin baskısıyla, zorlamasıyla, küçük bir kız çocuğunun taşıyabileceğinden çok daha büyük cehennemde odun olmamak için gibi korkularla yapan ama 30 yaşında Kuran'ı Kerim'in Türkçesi'ni okuyunca, böyle bir zorunluluğun olmadığını, 'kandırıldığını' üstelik bunu annesinin cahillikten yaptığını anlayan genç bir kadın olarak tanıdım... Rabia kendisi gibi, dünyanın birçok yerinde, ellerinden giyim özgürlükleri alınmış, şimdi başlarını nasıl açacaklarını bilmeyen ama bunun günah olmadığını anlayan sayısız müslüman kadın ve genç kız olduğunu söylüyor. Ve diyor ki 'Kuranı Kerim'de baş örtüsü sadece bir tavsiyedir, büyük patırdılar kopardığınız,hayatlarımızı mahvettiğiniz şey aslında bir zorunluluk değildir.. Kandırmayın bizi.. Ve şimdi soruyorum, siz hiç Kuranı Kerim' okudunuz mu? ' Ben Rabiaya inandım...siz de okuyunca ona hak vereceksiniz, biliyorum... "Annem Kuran'ı Kerim'in Türkçesini okumamış... Başını istersen örtersin, saygı duyuyorum... Ama bunu dini yaptırım olarak söyleyenler bize yalan söylüyorlar. Lütfen insanları kandırmasınlar. Kuran'da başörtüsü bir tavsiyedir." * 2007 yılında çıkartığınız "Tahran Melekleri" kitabınızı okuduğum günden beri sizinle hep bir yerlerde karşılaşıp konuşmak istemiştim çünkü kitapta çocukluğunuzu anlattığınız bölümler beni gerçekten çok çapmıştı. Siz baskıyla örtünmüş bir kadınsınız değil mi? Evet, annemin zorlamasıyla. Babam, Basın Yayın mezunu, okumuş biri. Fakat, Malatyalıyız biz, o dönem şimdi de çok bilinen adını vermek istemediğim bir cemaat çok popüler Malatya'da. Said-i Nursi'ler okunuyor, güzel. Fakat kadınlar grubunda daha sert bir tutum var. Daha katı bir islam anlayışı mevcut. Annem aslında açık biriydi. Bu akımla kapanmış. Üç yaşındaki dört yaşındaki resimlerime bakıyorum başımı örtmüş annem. Çok kötü değil mi? Dualar okuturdu bana. Severdim de ama annemin öğretilerinde kortutan bir Tanrı vardı. Sıcak sular, kazanlar, yakmalar... * Tanrı demeniz çok ilginç... Sizin Allah demeniz gerekmiyor mu? Hep uydurma kurallar işte... Sonra, annem babam ayrıldı. Annem çok fazla kaptırmıştı kendini babamsa normal hayatına devam ediyordu, içki içiyordu canı istediğinde. Ama bu evliliklerini bitirdi. Üç kardeşiz biz. Üçümüzü de anneme verdiler. Dört yaş küçük kızkardeşim var, bir de küçük erkek. İlkokul üçte falan kapalı kafalarla okula gönderiyordu annem bizi. Eteğimizin altına pantalon giydirirdi. Benim uzun süre aklım almadı etek altı çorap ya da pantalon giyilmeden etek nasıl giyilir diye. İlkokul üçe kadar toplantılarda falan örterdi kafamızı ama sonra tamamen kapatmaya karar verdi. Hocası "Cehenneme odun olmamanız için çocuklarınızı erkenden kapatın" diyor. Ama okulda alay ederlerdi bizimle. Öteki tarafta cehennemde odun olacağız, kafamız çok karışırdı. Betül -kız kardeşim sosyolog, başı açık- benden daha cesurdu dedi ki "Kaloriferin arkasına saklayalım başörtüsünü apartmana girincece takarız." Ve öyle yapmaya başladık. Ama sonunda yakalandık ve bedelini kötü ödedik. Başörtüsü yüzünden ilk cezanı çekiyorsun. Annemin döverken "şeytan çık" falan dediğini hatırlıyorum. Niye taktığımızı bilmiyorduk, ne olduğunu da... Sadece cehenneme odun olmamak için... * (Beraber geldiler ve kızkardeşi Betül'ü gördüm. Mimar Sinan Üniversitesi'nde tezini hazırlıyor. Rabia kadar güzel ve gayet modern, başı açık biri. Yan yana gerçekten inanılmazlar ama Betül resim çektirmek istemedi o yüzden onu göremeyeceksiniz.) Kızkardeşim başını kapamamak için camdan atladı * Annenize kızgın mısınız ya da onu affetmeyi başarabildiniz mi? Betül nasıl direndi? Betül zor şeyler yaşadı, pencereden atladı, babam aldı onu ve böylece iki kızkardeş çok farklı büyüdük. Aile konularında silmeyi istediğim unutmak istediğim zor günlerimiz oldu. 10 yaşındayken annem babam ayrıldı. Babam üç kere evlendi başka kardeşlerimiz de var. Başörtüsüyle ilgili bizi kandırdılar * Annenize döneceğiz ama hemen şunu soracağım, kıskandınız mı Betül'ü? Kıskanmadım. Uzun süre ayrı kaldık. Çok farklı büyütüldük. Zihin farkı çok büyüktü aramızda. O beni yobaz bulurdu. Okuldan almaya giderdim onu Mimar Sinan'dan kimsenin beni görmesini istemezdi. Eve hocaları gelirdi, odadan çıkamazdım. Birbirimizi birbirimizin hayatlarından saklayarak bir dönem geçirdik. Ama sonunda birbirimizin hayatlarını dönüştürdük. Betül benim hayatımda çok önemlidir. Beni tek tip beslenmekten kurtardı. Yeni şeyler öğretti. Sonunda yeri geldi kandillerde oruç tutmaya başladı o, ben gerekirse tutmadım. Zaten lise bitene kadar iki hayatım vardı. Kapanacağım zamanlar açamacağım zamanlar gibi. Liseden sonra iyice büyümüştüm artık ve tamamen kapandım. Benim öykümden çok var bu ülkede. Çok okuyucum var, toplanıyoruz bazen ve anlamaya çalışıyoruz. Annem bugün hâlâ Kuran'ın Türkçesi'ni okumamış. Saçlar haramdır denmeyen bir ayetle, baş örtülmesi bir tavsiye olarak söylenen - o da o zaman ki dönemde ziynetlerini saklamaları için bir emniyet yöntemi olarak ve yöntemin şekli söylenmemiştir - bir şeyle annemin bize bunu yapmasını anlamak çok zor. Keşke okusaydı, kendi bizi bilerek eğitseydi. Cehaletle değil. Her şeyle ilgili ayet var, bugün kıyametleri kopardığımız başörtüsüyle ilgili ayet yok. Bizi kandırdılar. 30 yaşında öğrendim ben de. Şimdi, belki başımı açarım. Başımı niye kapattığımı bilmedim niye açtığımı biliyor olucam, açarsam. Ayakkabı ve çantaya çok para veririm * Peki, güzel olmanız sizin öykünüzü farklı kılıyor mu? Siz, başka başı örtülüler gibi sadece başınız örtülü diye mahalle baskısıyla karşılaşmamışsınızdır diye düşünüyorum, yanılıyor muyum? Güzel kadın her şekilde güzel kadın değil mi? Gerçekten doğru. Hiç başım kapalı diye küçümsendiğim bir an hatırlamıyorum. Tam tersine benim güçlü bir aksesuarım. Hatta şöyle söyleyeyim; başımın açık olmasıyla kapalı olması arasında cinsel cazibe farkı olduğunu düşünmüyorum. Size de müthiş yakışır. İzin verirseniz size birgün benim başörtülerimden takayım, bayılacaksınız. Daha bile fazla beğenebilirsiniz kendinizi. Liseden sonra artık tamamen kapanınca bari kendi stilimi oluşturayım dedim. Yakışanı ve yine de güzelliğimi ortaya koyabilmeyi istediğimi hatırlıyorum. Kendim çiziyorum elbiselerimi. Stilimi kendim buldum. Hepimiz kadınız işte. Tırnaklarım yaptırmak ve kaşlarımı aldırmak için kuaföre giderim. Saçlarımı açtığım kuaförler de var. Kumaşlarımı Dubai'den alırım. dantelleri mi de. Ayakkabı ve çantaya çok para veririm. evet çok utanıyorum ama mutlaka iyi bir marka çanta takarım. Başörtüme kadar diktiririm. Parfüm çok severim. İran'da kadın tüccarlarının eline düştüm * İran'da geçerdiğiniz zamanı da dönüşümünüzün önemli parçası olarak anlatıyorsunuz... İran benim için gerçekten büyük değişim ve dönüşüm yaşadığım bir zamandır. Kendi sahip olduğum bir dergi çıkarıyordum, o dergi için bir aya yakın İran'da kalıp kadınlarla konuştum. Kitap yazmak aklımda yoktu ama öyle şelyer yaşadım ki. 500 dolara iki gece nikah teklifi aldım. Özgürlükleri elinden alınmış kadınlara armağan ediyorum bu kitabı. Hatta ilk gittiğimde kadın tüccarlarının eline düştüm resmen. Orada iki günlük parayla kıyılan nikah var, yasal. Bunu ayarlayan kadının evinde kalıyormuşum meğerse. Ellerinden kaçtım. İran'a kadar da renkli bir kişiliktim ama İran'dan sonra çok değiştim. Ve nasıl biliyor musunuz, Kuran-ı Kerim'in Türkçesi'ni okumaya karar verdim orada. Ve kimsenin okumadığını fark ettim. Sadece kulaktan dolma biliyorlar. Enformatik cehalet. Türkçesi'ni okumadan neye inanacağız bilemeyiz. İnsanlar, yabancı biriyle evlendim, farklı şeyler düşünüyorum diye bu dediklerimi de uç algılayabilirler. Oysa ki bir gerçekten, cehaletten bahsediyorum. Ayşe Arman'ın yazı dizisi çok önemliydi bu açıdan. Üstsüz güneşlenmeyi yazmasının dışında çok iyiydi. Tenis kıyafeti giyip saçımı at kuyruğu yapmak istiyorum * Giymeyi istediğiniz ama giyemediğiniz, en özendiğiniz şey ne? Flört edebildiniz mi hiç? Etmedim dersem şimdi yalan söylemiş olurum. Flört ettim tabii ki. Tenis kıyafeti giymeyi çok istiyorum. Beyaz şort, beyaz tişört, lastik ayakkabı, şapka. Saçlar at kuyruğu. Bunu yaşamayı isterim. İran'da bir arkadaşım "Saçlarım at kuyruğu güneşin altında doyasıya yürümeyi istiyorum" demişi. Çok üzülmüştüm. Rusari bağlar İran kadınları, yarım kahkül gözükür, bazen o sıyrılıp arkaya doğru kayar. Kızlar bir iki saniye daha açık kalsın diye yavaşca düzeltirler. Bir tel saçı biraz fazla göstermenin nasıl bir mutluluk olduğuna inanamazsınız. Kuran'da başörtüsü bir tavsiye lütfen insanları kandırmasınlar * Peki, anlattığınıza göre Kuran-ı Kerim başı örtmeyi emretmiyor değil mi? Şunu algıladım, din kurallara bağlı bir şey değil. Kalple olan bir şey. Baş kapatmak en kolayı. Dürüst insan olabiliyor musun? Sana tokat atana öbür yanağını dönebiliyor musun? Tanrı'nın istediklerini yapmak o kadar zor gelmiş ki onlara en kolayını başını örtmeyi birinci kural yapmışlar. Yok böyle bir şey Kuran'da. Kuran baştan yorumlanıp yazılabilecek kadar fazla malzemeli ve yoruma açık. Özünü bize unutturmaya çalışıyorlar. Dindarlar çok cahil. Tanrı'yı da kandırıyorlar. Kuran-ı Kerim'i okumuyorlar... Okumadıkları bir kitaba inanıyorlar. Cahillik. Annem okumamış... Başını istersen örtersin çok saygı duyuyorum... Ama bunu dini yaptırım olarak söyleyenler bize yalan söylüyorlar. Lütfen insanları kandırmasınlar. Kuran'da başörtüsü bir tavsiyedir. Kuran'ı bir okuyun müslümanların neleri ihlal ettiklerini göreceksiniz. Tanrı kapatmamızı emretse bunu açıkca belirtemez miydi, kadının adet konusu hakkında bile ayrıntılı bir anlatım varken, başörtüsünün bir tavsiye niteliğinde olması belirsiz olması o kadar önemli olmadığını gösteriyor. Anlattıkları gibi değil, inanmayın. İncili de Tevrat'ı da okudum. Hatta İncil de Kuran çok daha fazla baş örtüsünden bahsedilir elçilerin mektuplarında. Kuran'ı okuyunca başımı açabileceğimi anladım * Roma'da yaşıyorsunuz eşinizle? Orada daha rahat giyiniyor musunuz? Bazen eşofmanla başıma şapka takıp, bakkala gittiğim oluyor. Bazen açmayı düşünüyorum başımı ama bunu anlatmadan yapamam. Benim gibi çok kız var tanıdığım, onlara anlatabilmeliyim. Çok araştırma yapıyorum. Dünyanın her yerinde İslamiyeti araştıran insanlarla ilişki içindeyim. Ama başımı açabileceğimi Kuran'ı Kerim'i okuyunca anladım, bu bir gerçek. İslamın şartı değil, imanın şartı değil. Küçücük önemi olmayan bir cümle. Çeyrek bir uslupla anlatılmış. Çöl kültüründen çıkmış. Bizim öz kültürümüz değil. Arap kültürü bu. Şu an bunları ouyunca kızan insanlara soruyorum "Siz hiç Kuran'ı Kerim'i okudunuz mu?" İpekçi'nin diktiği gelinliğimi hediye etmek istiyorum "Eşim ağır ceza avukatı. Üniversitede ders veriyor. Kominist partiden. Aslında evlenecek biri değilim. Özgürlüğüme çok düşkünüm. İtalyanlar bize benziyor. Onlar da çok kıskanç. Bir daha evlenirsem Amerikalı'yla evlenmek isterim. Onlar birbirlerine çok fazla alan veriyor. Çok özel pahalı bir gelinlik giydim. Cemil İpekçi yaptı. Savoroski taşlarla işlemeli. Danteli çok özel. Bunu isteyen birine hediye etmek istiyorum. Bir kere giydim, çok iyi muhafaza ettim. Başı açık biri de olabilir. Çünkü duvak kısmı alternatifli. Hatta açık birine daha çok vermek isterim. Belediyede evlendim kilisede değil. Çırağan gibi tarihi bir otelde düğün yaptık. Annem gelmedi. Babam gelmedi. Müslüman olmadığı için kızdılar. Aslında müslüman olması gerekmiyordu ama şahadet getirdi. Annemin elini öptü. Ben sevdim, evlendim zaten. Ama babamla yeni yeni barışmak üzereyiz. Daha tam barışmadık. Annem birini Müslüman yapmanın cennete götüreceğine inandığı için kolay affetti. Babam direniyor. Ne kadar saçma şeyler. İki ayda bir bazen ayda bir İstanbul'a gelip üç gün bir hafta kalıyorum. 2.5 saat Roma- İstanbul. Başka ülkelere de çok gidiyorum. Evimin dışında çok vakit geçiriyorum. Eşim de bunu anlıyor. Yapmak istediklerimi biliyor." Başörtülü kızlar istedikleriyle evleniyor * Başörtülü kızlar kiminle evleniyor? - Tabii ki istedikleriyle evleniyorlar. Kırsal kesim hariç tabii. Buradaki kızlar çok özgür. Ben Florya'da oturuyorum. İslami kesimin çok zengini orada oturuyor. Başının açık olup olmadığına bakmıyorsun bile altında vücut hatlarını ortaya çıkaran kot, elinde telefon sürekli mesaj. Erkek arkadaşları var. O yüzden Ahmet'in (Ahmet Hakan) yazdığına çok güldüm ben. Böyle birşey yok. Hatta dini ayrımlar yapılmıyor. Alevi ya da başka bir dinden erkek arkadaşları olabiliyor. Aradaki kutuplaşma azalıyor. Başörtüsü geçmiş yıllara göre şu dönem sempati kazanmış bir olgu. Sizin zannettiğiniz gibi kapalı bir dünyaları yok, ekonomik düzeyi yüksek İslami grubun kadınlarının. Ben o kadar rahat bir İslami kesimin içinden geliyorum ki hep çapkınlık var. Baskıyla kapatılanlar da özellikle daha rahat bir durum var. Tepkililer ve o denli günah korkusu yok. O da bir kadın var bir nefsi var sizin gibi istekleri var. Takmış bir başörtü ama niye bilmiyor. Başı açıklardan daha serbestler, 'Tak' dediler diye takmışlar. AKP'ye teşekkür ediyorum o kadar fazla sosyete İslami kesim türedi ki iş, sayelerinde normale geldi yoksa yobazlık çok daha öndeydi anlayış olarak. * Peki başını açmak isteyen kadınlar tanıyor musunuz? Tüm dünya üzerinde O kadar çok ki, inanamazsınız. Yakın arkadaşlarım, akrabalaram, başka üykelerdeki dostlarım. Hücre'yi yazarken Ağca'nın annesinde kaldım, çocukluğunu araşırdım * Ekim'de yeni kitabınız çıkacak. Ağca ile ilgili olan... İsmi Hücre... İsmini "Katil" koymayı düşünüyordum ama incitici olur diye hücreye çevirdim. * Bu kitap sizin yazdığınız bir şey mi yoksa Ağca'nın yazdığı kitabın düzeltilmişi mi? Ağca bir dönem çeşitli gazetecilere mektuplar yazmıştı. Hayatını anlatan bir kitap hazırladığını söylüyordu. Ortadoğu Gazetesi'ndeydim ben de o sırada. Patronumuza gelmiş mektup, 'Sen gider misin?' dedi. Çok gencim, 25 yaşındayım. Çok heyecanlandım tabii. Hapishaneye girmeye izin vermiyorlar. Balçiçek Pamir de girememişti. Ben de "Malatyalıyım, Ağca'nın da nişanlısıyım" dedim. İçeri aldılar. Öyle bir nişan yoktu, küçük kurnazlıktı bu. Ama Ağca'nın bana ilgisi tabii ki oldu ama bu normal birşey. Ben de Ağca'ya sadece bir mahkum gözüyle baktım ve insani şeyler hissettim tabii. Ama bu bir kadın erkek ilişkisi değildi. Ama bir dialog oldu tabii. İlişkisi olamazdı. Ağca'nın büyük bir hayal dünyası var. Bana yazdığı mektuplarda Hollywood yıldızlarının onu ziyarete geldiğini yazardı. Ayrıca benim çok kısmetim vardı çevremde. Fransız, Amerikalı erkek arkadaşım, hepsi benimle evlenmek istiyordu. Çok gençtim hapiste olan biriyle evlenmezdim. O bana evlenme teklif etti ama kendini öyle önemsiyordu ki mektup da şunu yazmış "Benimle evleniyorsun ama rahibe hayatı yaşayacaksın." * Kim gelmiş onu ziyarete Hollywood'dan mesela? - Catherine Zeta-Jones... * Size benzetilebilecek biri. Ne kadar zaman gidip geldiniz hapishaneye? - Angelina Jolie de vardı. 5 yıl aralıklarla tabii. Dediğim gibi Ağca'nın bana birşey hissetmesi çok normal. Duygusal teklifleri oldu tabii, ama ben orada gazeteci olarak bulunuyordum. Benim hissetmem tuhaf olurdu. Yazdığı kitabın düzenlenmesini, belgesel çekilmesini sağlıyordum. İş yapıyorduk. Para vardı ortada ayrıca. İtalyan'ca bir kitap yazmıştı. Deccal Vatikan diye. Çok kötüydü. Kopuk kopukdu zamanlar. Yayına hazırlanmasını yapıyordum. Onun hayatında çok önemli olan biriyle beraber çalışıyordum. Bunu o bana önerdi. Bense hücredeki bir mahkumla ilgili bir şey yazmak istiyordum. Ağca benim kullandığım profilim oldu. Belgeler, somut şeylerle Ağca'nın hikayesini kullandım. Aslında bir mahkumu anlıyor "Hücre." * Sorduğunuz her sorunun cevabını alabildiniz mi? Cinayetle igili yeni bir şeyler anlattı mı? - Çok konuşan biri değil. Sorduğunuz zaman cevap alamazsınız. Zor bir insan. Sürekli yeni yalanlar üreten biri. Ama yalan olarak söylemiyor bunları. Hayatını bunlar üzerine kurmuş. Yalanlar hayatının şekli gibi. 2010'da çıkıyor Türkiye yeni yalanlara hazır olsun. Elinde başka bir şeyi yok zaten. Hücresini sürekli değiştirirdi. Hayallerle tabii. Böyle ayakta kalıyor. Korkunç bir hayalgücü var. Ama cinayetle ilgili iyi bir bölüm var kitapda. Belgelere dayalı. Annesinde kalmaya gittim. Çocukluğunu araştırdım. Çok fakir bir aile. Bu acılardan kullanılmaya çok müsait. ama keşke bu yolu seçmeseydi çünkü aslında çok zeki biri. Bir mahkumu bu kadar yakından görebilmek anlayabilmek büyük bir zenginlik benim için tabii.
  21. YÖK Çalıştayı'nda öğrencilerin gözaltına alınmasına Prof. Dr. Ahmet İnsel bu sözlerle tepki gösterdi. YÖK Çalıştayı’nı izleyen öğrenci Fatih Usta’nın "Bize söz hakkı vermiyorsunuz" diye bağırması üzerine içeri giren 2 sivil polis ağzını kapatıp, dışarı çıkardı. Bu sırada ayağa kalkan YÖK üyesi Prof. Dr. Burhan Şenatalar ve Prof. Dr. Ahmet İnsel tepki gösterdi. Prof. İnsel, "Çocukları bırakın ...." diye bağırdı. MİLLİ Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun açılış konuşmasıyla dün başlayan Yüksek Öğretim Kurulu Çalıştayı protestolara sahne oldu. The Marmara Oteli önünde toplanan Genç-Sen ve öğrenci kolektiflerine üye öğrenciler, harçlara yapılan zamları pankartlar açarak protesto etti. Gösteriler sırasında 11 öğrenci gözaltına alındı. ’Sorun çıkmayacak’ dediler Çalıştaya katılmak isteyen öğrenciler Fatih Usta, Emre Öztürk ve Lütfi Usluer, Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Eser Karakaş’a toplantıda sorun çıkarmayacaklarına dair söz vererek içeri alındı. Birinci oturum sırasında Fatih Usta ayağa kalkarak, "Demokratik eğitimden bahsediyorsunuz, ama bize söz hakkı vermiyorsunuz" diyerek bağırmaya başladı. Bu sırada içeri gelen sivil polis, Fatih Usta’nın ağzını kapatıp hızla dışarıya çıkardı. Bunun üzerine YÖK üyesi Prof. Dr. Burhan Şenatalar ve Galatasaray Üniversitesi İktisat Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ahmet İnsel, ayağa kalkarak tepki gösterdi. Prof. İnsel, "Çocukları bırakın faşistler" diye bağırdı. Ağzı kapatılarak salonun dışına alınan Usta, bir süre yerde sürüklendikten sonra otel dışına çıkarıldı. Terörist gibi alındık Öğrenci Emre Öztürk ise bir saat sonra salona gelip oturumu izlemeye devam etti. Birinci oturumun sonunda Prof. Dr. Eser Karakaş’ın söz vermesiyle kürsüye çıkan Emre Öztürk, "Sanki bir zanlıymış, teröristmişiz gibi yaka paça dışarı alındık. Eğer üniversiteler tartışılıyorsa, öğrencilerde olmalı. Devlet bu sene harçlara zam yapmasın, hatta almasın. Çünkü ödeyecek paramız yok" dedi. Çubukçu, toplantı sonrasında gazetecilerin, "Öğrencilere yapılan müdahaleyi nasıl değerlendiriyorsunuz" sorusunu yanıtsız bıraktı. Memleket meselesi oldu Çalıştay’da meslek liselerinin memleket meselesi haline geldiğini, mesleki ve teknik eğitimin 2011 hedefinin asgari yüzde 50 olduğunu söyleyen Bakan Çubukçu, "Eğitime ilişkin gelişmeleri ve yapılması gerekenleri siyasi hesap konusu etmeden, sloganlara hapsolmadan çözmemiz gerekiyor" dedi. Yüksek öğretim kurumlarının toplumların kalkınmasında, gelişmesinde ve saygınlığında çok önemli role sahip olduklarını belirten Çubukçu, yüksek öğretimin bütçesini 2002’de 2.5 milyar TL iken 2009’da 8,8 milyar TL’ye yükselterek yüzde 250’lik bir artış sağlandığını vurguladı.
  22. Bende her daim oldugu gbi demirefe´nin bu yazisina sonuna kadar katiliyorum
  23. Efendi Türkler şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    AKP'li vekilin 2 oğlu bıçaklandı Erdek'te kavgayı ayırmak isteyen AKP Balıkesir Milletvekili Cemal Öztaylan’ın 2 oğlu bıçakla yaralandı Erdem ÖZCAN- Hüseyin FİLİZ/ERDEK (Balıkesir), (DHA) AKP Balıkesir Milletvekili Cemal Öztaylan’ın üniversite öğrencisi olan oğulları 22 yaşındaki Ali Taylan Öztaylan ile 21 yaşındaki Mustafa Aysan Öztaylan, bu sabaha karşı Erdek İlçesi'nde rektoran önünde çıkan kavgayı ayırmak isterken bıçakla yaralandı. Olay, Balıkesir'in Erdek İlçesi’nde bugün saat 04.30'da meydana geldi. İlçenin Kurbağalıdere Mevkii'ndeki Taş Restoran'ın önünde 27 yaşındaki Yağız Giray ile 24 yaşındaki Onur Aygün arasında, iddiaya göre kız yüzünden başlayan tartışma kısa sürede kavgaya dönüştü. Erdek’te yazlığı bulunan AKP Balıkesir Milletvekili Cemal Öztaylan’ın oğulları Ali Taylan Öztaylan ile Mustafa Aysan Öztaylan, kavga eden gençleri ayırmak istedi. BIÇAKLA YARALANDILAR Kavga edenlerden Onur Aygün, Yağız Giray’la arkadaş olduğunu bildiği Öztaylan kandeşlerin kendisine saldıracağını sanarak, üzerinde taşıdığı bıçağı çekip 3 gence birden saldırdı. Aygün'ün bıçak darbeleriyle, Karadeniz Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği üçüncü sınıf öğrencisi Mustafa Aysan Öztaylan ile kardeşi Yeditepe Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi son sınıf öğrencisi Ali Taylan Öztaylan ve Yağız Giray yaralandı. Erdek Neyire Sıtkı Devlet Hastanesi’nde yapılan ilk müdahalenin ardından Bandırma Güven Karan Devlet Hastanesi’nde sevk edilen Öztaylan kardeşlerle Yağız Giray tedavi altına alındı. Üç genci bıçakla yaraladığı için gözaltına alınan Onur Aygün de kavga sırasında aldığı darbeler nedeniyle Erdek Neyire Sıtkı Devlet Hastanesi'ne götürüldü. Bandırma Güven Karan Devlet Hastanesi’nde yapılan tedavinin ardından durumları iyi olan Mustafa Aysan Öztaylan ve Yağız Giray taburcu edilirken, durumu daha ciddi olan Ali Taylan Öztaylan'ın ise tedavisi sürüyor. “KAVGAYI AYIRMAK İSTEMİŞLER” Oğullarının sabaha karşı restoran önündeki kavga sırasında bıçaklandığını öğrenen AKP Balıkesir Milletvekili Cemal Öztaylan hemen tedavi gördüklerdi Bandırma Güven Karan Devlet Hastanesi’ne geldi. Soruları yanıtlayan Cemal Öztaylan, iki oğlunun da kavgayı ayırmak isterken bıçaklandığını söyledi. Cemal Öztaylan, “Çorbacının önünde arkadaşlarının kavgasını ayırmak istemişler. Çocukların durumu çok iyi. Zaten Mustafa Aysan hemen taburcu edildi. Ali Taylan’ın yarası ise küçük bir şey. O kadar önemli değil. Ben çocuklarımı ziyaret ettikten sonra Balıkesir’e bir program için gidiyorum. Önemli olsa gitmezdim” dedi.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.