Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. Bakın... Yine ele aldığınız noktada hatanız var... Ancak yapacağım açıklamayı, o katliamı desteklemek olarak ele almamanızı rica ediyorum. Şoför'ün öldürülmesi ile ilgili bir emir ya da ayet yoktur. Kur'an, ortaya çıktığı döneme ait bir mücadele yöntemi belirtmiştir, Ki ben o döneme ait olduğuna inandığım için bugün uygulanmasına Ve hatta bu türlü konularda bir dine göre hareket edilmesine taraftar değilim. Şoförü katleden kimseler, yöntem olarak Kur'an-ın dediğini yapmış olabilirler. Ancak yine amaçları ve niyetleri Yani süregelen zaman içersinde sonuçu ortaya çıkaran öğeler Toplumsal ve Ekonomik öğelerdir. Yani Türklerin, İşgal kuvvetlerine yardım ettikleri düşünülerek öldürülmüştür o şoför... Eğer Kur'an öyle bir emir vermemiş olsa idi bile, Ve hatta Kur'an olmasaydı bile, Sömürgecilik faaliyetleri ile Bilişsel ve Medeni açıdan geri bırakılmış bir toplumdan Belki en fazla yöntem olarak farklı bir öldürme eylemi görecektiniz. Lakin yine bir öldürme eylemi görecektiniz... Çünkü o toplum insana verilen değer açısından geri bırakılmıştır, Ki bunun nedeni "Din" değil, sömürge faaliyetleridir... Umarım ufak ayrıntıyı gösterebilmişimdir... Hiç kimse yapılan işgale "Hoş geldiniz" diye tepki göstermez... Ben o Türk Şoför'ün öldürülmesini elbette ki insanlık dışı buluyorum, Vahşicedir... Lakin demek istediğim, O kimse "Din Emrediyor" diye değil, İşgal kuvvetlerine yardım ediyor sanrısıyla öldürülmüştür... Arada pek bir fark var...
  2. Söylemek istediğim ile zerre kadar alakası yok söylediğinizin... Kastım başka idi... Ayrıca "Tanrı'nın Başarısızlığı" konusunda yürüttüğünüz mantık çok yüzeysel... Yine zoraki... "Dine Büründürmek"ten kastım, Yapılan eylemlerin mutlaka "Din Emrettiği" için yapıldığını iddia edebilmenizdir. Oysa ki aslen öyle değildir. Sırf kendi payınıza zorlama iddialarda bulunuyor Ve zoraki bir mantık yürütüyorsunuz. En basit bir Tarih Bölümü birinci sınıf öğrencisine dahi sorsanız o bile Tüm savaşların, toplumsal olayların, isyanların, geri kalmışlığın, çağdışılığın vesairenin en temel nedeninin ekonomik ve toplumsal nedenler olduğunu, "Din" olgusu ve dini emirlerin çok çok sonraları ve hatta en son etken olarak ortaya çıktığını söyleyecektir. Tabii ki bu öğrenci Tarih Bölümü okumanın hakkını verebilmişse... Yani daha niye bazı şeyleri illa ki sadece dine bağlamaya çalışıyorsunuz ki? Benim her zaman söylediğim şeydir. Bazen bazı insanlar, "Dine Karşı" Bilim'i savunurken, yine dine karşı "Bilim Dışı" ve hatta "Karşıtı" hareket edebilmektedirler ve bu kendi öz çelişkileri olabilmektedir. Sizde bunun en görünen kanıtısınız. Söylediğim yukarıdaki tespit "Tarih Bilimi"nin en temel kabulüdür. Ve siz neyi örnek olarak gösterirseniz gösterin aksini iddia edemezsiniz. Aksini iddia etmeniz, o savunduğunuzu söylediğiniz Bilim'e, Toplum BİLİM'e, Siyaset BİLİM'e, Tarih BİLİM'e AYKIRI davranmaktır... Çelişkidir... Yine zorlama bir mantık... Bakınız "Kim ki göre bir çocuğun eli araba altında gösteri içün ezile, Hiç bir Müslüman tepki vermeye, hatta güle eğlene..." Diye bir ayete rastlamadım ben Kur'an da... Ha, dediğiniz şu: "Kur'an hani medeniyet verecekti...? Vermiş olsa idi bu türlü şeylere rastlanmazdı?" Size Mesnevi'sini Kur'an-ı temel alarak yazan Mevlana'nın İnsan Sevgisini hatırlatırım... Yine Yunus Emre'yi hatırlatırım... Yine Hallac-ı Mansur'u... Ya da "İnsan Sevgisi" düşüncelerini "Kur'an"dan hareket ederek ortaya koyan ve bugüne kadar isimleri ve eserleri gelebilen diğer insanları örnek gösterebilirim... Yani illa ki tek tek yazmama gerek yok hepsini... Kimisi İslam'a bakarak, bugünü bile etkileyen "İnsan Sevgisini" ve "İnsancıllığı" ortaya koyabiliyor, Kimisi de artık nasıl ele alıyorsa, tam aksini sergileyebiliyor... Burada hemen o dine bakıpta yargılamamak lazım. Bu durumu ortaya çıkaran süreci ve koşulları da ele almak lazım. Siz bir savaş sırasında bir metini ele alıp, insanları kışkırtırsanız O insanlar o katliamlardan zevk alırlar ve bunu sürdürürler. O inancı da artık hep öyle algılarlar... Orta Doğu'daki durum bundan kaynaklanmaktadır. İnsanlar Savaş ve İktidara İtaat konusunda işlerine geldiği gibi yontuyorlar. Kaldı ki "İslam"ın toplumsal öğütleri hakkındaki görüşlerim bellidir... Durumun açıklaması Toplum Psikolojisinde yatmaktadır... Tespitleriniz çok yüzeysel, kusura bakmayın... Ben Tanrı'nın "İmtihan" olayına farklı bir açıdan bakıyorum. Bunu çokça anlattım zamanında. Sizin anladığınız "İmtihan" ile benim anlamlandırdığım arasında çok fark olduğuna eminim. O yüzden bu konuyu tartışmaya açmak yerine, bir zahmet geçmiş iletilerime göz atıverin... "Kaza ve Kader" konusunda yazmıştım galiba, yanlış hatırlamıyorsam... Mesela bu söylediğinizin nedeni olarak "Türklerin İslam Dinini Seçmiş Olmaları"nı ve "İslam Dininin Öğretileri" nedeniyle Türklerin asimile ve katliam yapmadıklarını, dillere ve dinlere dokunmadıklarını anlatan bir çok kitap örnek gösterebilirim size... Ama ne vardır, Yine sizin düştüğünüz yanlışa düşerim o zamanda... "Müslümanlar İslam öğretileri emrettiği için katliamlar yapmışlardır ve çağdışıdırlar..." "Müslüman Türkler İslam emrettiği için kimselerin dinlerine ve dillerine dokunmamıştırlar, insancıldırlar..." İkiside Bilimsellikten son derece uzak iddialardan ibarettir... Saygılarımla...
  3. Bende bir şıkkı işaretlemek isterdim ancak benim "Din"den anladığım şey sanıyorum ki hala aynı. "Tanrı" İnancım "Vahdet-i Vücut" çerçevesinde hala aynı devam etmektedir. Ama hiç bir gelişme ve değişim göstermedi desem yalan olur. "Din" konusunda ise; Tarihsel süreç içersinde, toplumları oluşturan insanlar çeşitli şekillerdeki bağlarla oluşturmuşlardır topluluklarını. "Kan Bağı" ile oluşan topluluklar "Boy, Budun - Aşiret" şeklinde yapılanmıştır. Bu süreci daha sonra "İnanç Bağı" takip etmiş ve "Din"ler ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla "Din" denilen şey "Toplumsal" bir anlam ifade etmektedir ve bugün artık toplumsal bağı sağlayan şey "Din" değil "Anayasal Vatandaşlık Bağı"dır. Bu demek oluyor ki "Din" kavramı "Toplumsal Bağı" sağlayan ve "Toplumsal Kuralları" içeren düzenlerdir. "İnanç"ların belirli Toplumsal Kurallarla harmanlanmış ve kalıplaşmış halleridir. Bu anlamda bir dine inanmıyorum. Yani toplum ile olan bağımı sağlayan şey "Din Bağı" değil... Dinlerin Toplumsal Sistemlerinin/Dizgelerinin ortaya çıktıkları çağlara ait olduklarını ve İnanç Hükümlerinin ise ayrı bir tanımlama gerektirdiğine inanıyorum. Artık "Din"ler bugün sadece ve sadece bir "Vicdan Meselesi" haline gelmişlerdir Ve "Bireylerin Vicdanlarına" hapsolmakla artık sadece "İnanç" olarak adlandırılabilmektedirler. Bu anlamda ise bir "İnanç"a sahibim... "İnandığımı" belirttiğim şey ise dediğim gibi "Vahdet-i Vücut" denilen anlayıştır. Kendimi "İslam İnancına Mensub" olarak adlandırmamın nedeni ise Yine Vahdet-i Vücut anlayışına bağlı olarak "İslam/Teslim" kavramlarının farklı bir anlamda anlaşılmasındandır. Yani kelime anlamı olarak "İslam" kelimesi "Tanrı'ya Teslimiyet" anlamı içermektedir. Vahdet-i Vücut anlayışına göre var olan tek şey "Tanrı"dır. Yani Tanrı "Varlığın ve Var Oluşun Kendisi"dir. Bu yönüyle şöyle bir anlam içermektedir benim için "İslam" kelimesi: "Kendisini Tanrı'ya/Varlığa Adamış Olan, Tanrı'ya/Varlığa Teslim Olmuş Olan..." Belki biraz karışık görünüyor olabilir... Çok saygısız bir yaklaşım olmuş... Saygılarımla...
  4. Zamanında onu, yanında olmama ihtiyaç duyduğu bir döneminde Yalnız bıraktığım için çok çok pişman oldum... Hayatımda pişman olduğum tek şeyde budur... Sonra giderken bana çok güzel bir ders verdi ve tenbihledi: "Bir daha sana ihtiyaç duyan hiç kimseyi yalnız bırakma..." Buna uğraşıyorum... Artık kimseyi yalnız bırakmamaya çalışıyorum...
  5. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Yazıyı okuduğumda gözüme çarpan en çarpık ifade "Bilim Putu" oldu... Sayın özedönüş... "Bilim Putu" derken neyi kastettiniz? Sayın Yam_yam... Sizce "Bilim Putu" derken ne kastedilmiş olabilir? "Bilim" değişebilir ve birikimli olarak ilerleyebilir iken nasıl bir tapını olabilir ki? Anlamlandıramadım bir türlü... Saygılarımla...
  6. Sayın Cyrano...
  7. Tengeriin boşig şurada yorum gönderdi LilaC'nın blog başlığı içinde LilaC's Blog
    Sen zaten sonuncu kelebeksin yaşayarak,hayatların içine girerek öğreniyorsun biçok şeyi Sanırım öyle... İnsanların hayatlarından bir kaç dakika çalıyorum...
  8. Tengeriin boşig şurada yorum gönderdi LilaC'nın blog başlığı içinde LilaC's Blog
    Hımm... Güzel hikaye... Aslında o sonuncu kelebek olmak lazım bence... Uğruna yanmak, Yaşamak için...
  9. Öyle zaten Sayın Medeni... Eminim bu haberden... Yoo... Bilen bilir, öyle bir şey kesinlikle demem... Bir insan, insanlıktan nasibini almamışsa, bunun hiç bir mazereti olamaz. Hama ama suç Tanrı'nın mıdır, Yoksa beşerin midir... İnsaf size aittir... Bakın, ilk nitelemelerinizde haklısınız ancak zoraki bir "Dine Bürüme" gayreti içersindesiniz... Yani Hıristiyan Avrupa'da da Sırp katliamları yaşandı? İnsan Hakları ve Demokrasi Savunucusu ABD'de hala soykırım yapıyor? Yine İnsancıl Komünist Sovyetler binlerce Türk'e kıydı? Yani bunun binlerce örneği var... Niye Dinlere bürüyorsunuz ki zoraki olarak... Kaldı ki yazınızda zorlandığınız bile ortada... Bakınız, Dinleri meşrulaştırmak gibi bir niyetim yok... Kaldı ki hiç bir zaman hiç bir dinin savunulmaya ihtiyaç duyduğuna inanmadım Ve hiç bir inancı da savunmadım... Demek istediğim şu: Bu türlü olayları Dine bürüyerek asıl nedenleri örtbas ediyorsunuz ister istemez. Gerekli açıklamayı, önceki iletilerde Sayın Cyrano çok güzel bir şekilde yaptı... O insanlar bir din yüzünden mi bilişsel olarak geri kaldı? Yoksa sömürgecilik faaliyetleri ile mi? Bir Farsi gazeteci söylemiş zamanında: "Avrupalılar birbirlerini mezhep için keserlerken, biz burada satranç oynuyorduk..." Zorlama bir mantık... Bakın, insanlar gei kalmışdırlar... Tamam yapılan şey tabii ki insanlık dışı... Ama ben kişisel olarak "bilgilenmeyi" bir dinden beklemediğim için Söyledikleriniz bana bir anlam ifade etmiyor. Bence "Din" denilen şey geçmişte "İnançların" toplumsal kalıplaşmış halleridir. Bugün artık sadece "İnanç"lardan bahsebilebilir. Ve bir İnancın yeri "Vicdan"dır. Aslında bu iletinizi bana hitaben yazmadığınızı anlamış bulunuyorum. Çünkü ben belirginleştirdiğim şeyi hiç bir zaman söylemedim ve söylememde... Muhatabı cevaplasın... Saygılarımla...
  10. Sayın Son Şovalye... Kırmızıladığım alıntınıza tam tersi anlamıyla katılıyorum: "Kendini bilen, Tanrı/Çalap'ı da bilir..." Ama bu "Psikoloji" ile alakalı değil, o yüzden girmeyelim... Mavilediğim alıntınıza ise aynılığıyla katılıyorum... Yalnız ekleme yapmak istiyorum: "Kendini Gerçekleştirmek" ya da "Benlik Bütünlüğünü Sağlamak" demek Hatalarınızı "Meşrulaştırmak" demek değildir. Yani hatalarınız için "Benim için hata değil kardeşim, severek yaptım" demek Benlik Bütünlüğü sağlamış olmak demek değildir. Benlik Bütünlüğünü sağlamış olan kimse yaptığı hatayı kabul eder Ve o hatayı hata olarak görüp telafi eder haliyle benimser... Hatayı yaptığı için artık küsmez kendisine, Çünkü o hatayı telafi edecek yada artık tekrarlamayacak düzeye gelmiştir...
  11. Yukarıdaki harita, doğru, Misak-ı Milli haritasıdır. Lakin artık Lozan Ant. ile sınırlarımız belirlenmiştir. 1938de Hatay'ın katılması ile artık Türkiye Cumhuriyeti bütünlüğünü sağlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin temel yapılanmasında, Komşularından toprak almak yatmamaktadır. M. Kemal Atatürk bunu "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" diyerek tesbit etmiştir. misak-ı Milli'den kopan parçalar ile sadece geçmiş bağımız vardır. Türkiye Cumhuriyetinin kimsenin toprağında gözü yoktur bugün. Askeri teşkilatlanmamız bile "Saldırıya Karşı Caydırıcı"dır. Yani Saldırı amacı gütmez, savunma amacı güder. O yüzden artık başka devletlerin bünyesinde bulunan topraklara göz dikmek gibi bir niyetimiz olmamalı. Ha oradaki insanların haklarını korumalı ve varlıklarını sürdürmelerine destek vermeliyizdir, o ayrı konudur. Ancak "Yok buralar Misak-ı Millideydi, alalım gitsin" diyemeyiz artık... Kaldı ki bir dünya savaşı çıkmaz ise...
  12. Bu fotoğraf geçen sene, adı yazılan ülkede yani İran'da çekilmişti. Orada uygulanan şey bir "Ceza" değil, kendini bilmez bir babanın, çocuğu ile yaptığı gösteri idi. Resmin tamamını koysa idiniz, her şey apaçık ortada idi. Çocuğun yanında, dikkat ederseniz yukarı doğru bir kablo gidiyor. O kablo, babasının elinde tuttuğu mikrofonun kablosu. Geçen sene bir iki haber sitesinde rastmamıştım bu habere. Ortada el ezme ya da kesme gibi bir ceza yok. Sadece insanlıktan nasibini almamış bir babanın yaptığı ya da yapmak istediği gösteri var. Çünkü şu var ki, resmin tamamında ortalık bir bayram yeri havasında, kablolu mikrofonu tutan kimse resmi elbisesi olmayan bir kimse. Şimdi böyle bir ceza veriliyor olsa, öyle güllük gülistanlık bir şöeln alanında ve gösteri halinde verilmez. Mikrofonla da yaygarası yapılmaz. Çocuk alınır, uygun yerde ceza infaz edilir, çünkü aynı ceza uygulanıyorsa hep bu artık alışılagelmiş bir şey olurdu... Öyle ki bu kadarcık bir çocuğa böyle bir cezanın verildiğini düşünmek zaten pek mantıklı gelmiyor. Daha doğru ile yanlışı ayırt edemeyen bir çocuğa, böyle bir kare kullanılarak, böyle bir cezanın verildiğini söyleyebilmek sadece ön yargı ve art niyetten ibarettir. Bu haber, Orta Doğu'daki geri kalmışlığa güya örnek olarak aynı kışkırtıcı söylemlerle haber yapılmıştı ama yalan ve uydurma bir haber olduğu kanıtlanmıştı. Fotoğrafın tümü olsa, belli idi diye hatırlıyorum... Ama ne de olsa Doğu'dur, tüm kötülüklerin kaynağıdır... Ne amaçla çekilmişse çekilsin o fotoğraf, mutlaka dini bir nedeni vardır, olmalıdır... Olmazsa olmaz... Her sakallıyı dedemiz sanmamalıyız diye düşünüyorum... Saygılarımla...
  13. İnsanların kişiliklerinin bir "Bütünlüğe" erişebilmesinin Yani insanların "Benlik Bütünlüğünü" sağlayabilmesinin tek bir yolu vardır; Kendilerini ortaya koyabilmeleri Ve kendilerinin farkına varabilmeleri... "Benlik Bütünlüğünü Sağlamış" bireylerin temel özellikleri şöyledir: - Birey tüm yaşamını, acı ve tatlı yönleri ile bir bütün olarak ele alır ve geçmişini olduğu gibi kabul eder. - Birey geçmişi için "keşke yeni baştan yaşasaydım" gibi bir pişmanlık ya da hayıflanma yaşamaz. - Gelecek ile ilgili olarak "Ölüm Korkusu" taşımaz. - Kendisi ve çevresi ile barışık ve sorumluluk sahibidir. - Kişi içinde bulunduğu yaşam evresi ile ilgili olarak "Huzurlu"dur. - "Ürettikleri" ve "Verebildikleri" ile tatminkardır. "Benlik Bütünlüğü" edinimi temel olarak "Yaşlılık Dönemi"nde ortaya çıkmaktadır. Bu edinimin, bebeklikteki "Güven Duygusu" edinimi ile büyük bir bağıntısı ve ilgisi vardır. Bu dönemde bakıcısı tarafından "Sağlıklı" yetiştirilen yeni doğanlar, kendisi (benliği) ile ve çevresi ile "Güven" duygusu içersinde "Sağlıklı" iletişim kurarlar. "Sağlıksız" yani "Darp/Dayak", "Ceza", "Bağırma/Hor Görme" eylemlerine maruz kalan bireyler ise "Benlik Bütünlüğü"nü sağlamada oldukça zorlanmaktadırlar ve dahi sağlayamamaktadırlar. Freud "Benlik Bütünlüğü"nün "Sağlanamama" durumunun giderilmesinin ancak ve ancak çeşitli ve uygun Psikanalitik Klinik Yöntemlerle sağlanabileceğini iddia etmiştir. Freud'un takipçisi olan ve onun kuramını "Sosyal/Toplumsal" açıdan geliştirerek kendi kuramını ortaya kuran "Eric Ericson"a göre ise kişi, bebeklik gelişim döneminde edinemediği "Güven" duygusunu, diğer gelişim dönemlerinde, belki zorda olsa ya kendi kendine ya da danışman yardımı ile veyahut yaşantılarla/çevresel etkenlerle edinebilmekte ve bunu telafi edebilmektedir. Böylelikle birey özellikle "Yaşlılık Dönemi"nde görülen "Benlik Bütünlüğü" edinimini sağlar ve "Huzurlu" bir şekilde yaşamının sonlanmasını bekleyebilir. "Benlik Bütünlüğü" edinimi temel olarak "Yaşlılık Dönemi"ne aitmiş gibi görünse de, her birey "Şu An"a kadar geçirmiş olduğu yaşamına göre de bir "Benlik Bütünlüğü" sağlamış olmalıdır. Kişi bunu başarıp başaramadığını çeşitli şekillerde tespit edebilir ve kendisinin farkına varabilir. Ve öyle ki bir eksikliği ya da sorunu var ise, Yetişkin ve yeteri kadar olgun ve kendisinin farkında olan her birey bunu telafi edebilir. Aşağıdaki test/sınama, bireylerin Kendilerini Tanıma ve Benlik Bütünlüğünü Sağlama'da bir ilk adım olarak hazırlanmış bir test/sınama'dır. Eğer önem verip değerlendirilirse, yardımının dokunacağına inanıyorum... Gerekli özveriyi gösterip, bu soruları cevaplar ve kendinizin farkına varırsanız, İleride "Ne Olduğunuz" hakkında bir "Benlik Bütünlüğü" sağlayabilir ve huzurlu bir yaşam sürebilirsiniz... Önemli: Bu sorulara son derece dürüst ve nesnel cevaplar vermelisiniz. Aksi takdirde bir adım dahi ileri atamazsınız... Kendinizin ne kadar farkındasınız? Bir kalem ve kağıt alarak başlayabilirsiniz belki... Saygılarımla...
  14. Sayın ali0_1... Sizce bu fotoğraftaki kişilerin gerçekten kıyafeti ile mi ilgileniyoruz sanıyorsunuz? Yoksa o kıyafetin altında yatan "Örümcek Ağı" bağlamış olan zihniyetle mi? Fotoğraftakilerin kıymetleri kendilerinden menkuldür... Nelikleri ortadadır. "Kara Çarşaf" dediğimiz o paçavra bir Arap giysisidir ve satılmış "Arapçı" zihniyetin dışavurumudur. Öyle ki ben bir "Türk" olarak bu zihniyetin, bütün benliğimle karşısındayım. İnsan kendi kültürünü istediği gibi yaşatabilir, Bir Arap, geleneksel kıyafetleri ile gayet rahat dolaşabilir. Lakin karşı olduğumuz şey bu değildir. Siz görmek istemesenizde, yukarıdaki resimlerdeki kimselerin zihinlerinden geçen ayan beyan ortadadır. Ve Türk Halkı buna pabuç bırakmayacaktır. Gericilik mi? Bakın Cumhuriyetin ilk devlet başkanı konuğu olan Afgan Kıralı Amanullah Han'a Yanındakilerden birisi onun eşi ve çarşaftan eser yok... Onların birde dans ederken çekindikleri bir fotoğraf vardı, lakin bulamadım... Göstermek istediğim şey şu: Bakın bugün Burka'lara bürünmüş Afganistan'a...
  15. Bu tür tartışmalara artık pek girmek istemiyorum aslında ama Sayın Cyrano'ya hak vermemek elde değil. Bu türlü tartışmalarda her ne kadar göz ardı edilse de, hep söylüyorum: Dünyada tek bir savaş bile, gerçekte "Dini Kaygılar" adına verilmemiştir. Savaşların ve Mücadelelerin en temel nedeni her zaman "Ekonomik" ve "Toplumsal" kaygılardır. Haçlı seferlerinden tutun da, İslam devletlerinin yaptıkları Cihat ve Gaza'lar "Din" temelli değildir. Lise kitaplarında bile "Savaşların Nedenleri" sıralandığında temel olarak sıralama şöyledir: "Ekonomik Nedenler" "Toplumsal Nedenler" Bu sıralamadan sonra özel olarak var ise "Dini Nedenler" gelir, ki o da dikkatlice okursanız o nedenleri, halkı örgütlemek için kullanılmış propaganda/kışkırtma öğelerinden başka bir şey değildir. Şimdiye kadar "Şu ayette şu emir vardır da o yüzden savaş açılmıştır" şeklindeki bir ibareye rastlamadım hiç bir bilim kitabında. Üniversite yıllarında propaganda amaçlı bazı basımlara, kitaplara rastlardık... Bazı kümelerden/gruplardan elimize geçerdi... O türlü kitaplarda her savaş, bir ayet alıntılanarak açıklanırdı, ki bu tür kitapların kıymeti de zaten kendinden menkuldür. Dini hassasiyetleri olan insanları kışkırtmak içindi ve hiç bir bilimsel yönleri yoktu. Onlar: "Bu savaş İslam'ı yüceltmek için verilmiştir, haklıdır" diyorlar... Arkadaşlar: "Bu savaş İslam için verilmiştir, haksızdır" diyorlar Kısaca; Her iki deyişte "Bilimsellik"ten yoksundur. "Nesnellik"ten yoksundur. Bunu ve niçin böyle olduğunu Daha önce de defalarca açıkladım. Tek bir istisna vardır, ki bu bence büyük bir tarihi hatadır: "Fatih Sultan Mehmet, Peygamberin hadisine nail olmak için İstanbul'u almayı kafasına koymuştu" denirdi, ben lise'de okurken. Ancak bu da şu an değişti sanıyorum. Ayrıca; Doğu'nun "Geriliğini" bir dine yüklemek, Kapitalizme ve Sömürgeciliğe yapılabilecek en büyük torpil ve destektir. Kaç yüzyıllık "Sömürgecilik Faaliyetleri"ni bir çırpıda "Meşrulaştırmak"tır. Çünkü onların deyişleri ile yukarıda sıralananlar aynıdır: "Bu coğrafya geridir ve biz onlara medeniyet götürüyoruz" Bence kimseler şu "Sömürgecilik Tarihi"ni bir inceleseler çok faydalı olacak. Daha önceki ilgili konularda yazılanlara bakılabilir... Lafı uzatmanın gereği yoktur. Yazdıklarım açık ve nettir. Saygılarımla...
  16. Arkadaşlar; İnsanı diğer varlıklardan "Toplumsal Açından" ayıran en önemli özelliği "Toplumunu" bilinçli olarak oluşturabilmesidir. İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliği "Bilinçli" olmasıdır. Bu öğelerin kaçınılmaz sonucu da; İnsanların "Ahlaki Değerler" ortaya koyabilmesidir... "Ahlaki Değerler"in en temel olmazsa olmazı ve nedeni ise "Toplumu" oluşturan bireylerin birbirlerine karşı besledikleri "Sorumluluk" "Saygı" ve "Sevgi" duyguları ve yetileridir. Bu yetilerin temelinde ise "Empati" yatmaktadır... Kişinin kendisini, Sorumluluk ve Saygı duyacağı kişinin yerine, Yani karşısındaki insanın yerine koyabilmesidir en temel nedeni. Bunu yapamayan kimseler; Ne sorumluluk sahibi olabilirler, Ne saygı yetisi kazanabilirler, Ne de sevgi duyabilirler... Lafı uzatmaya gerek yok; Ne denirse densin, Bir kimsenin kendisine insan diyebilmesi için Öncelikle "Empati" yetisini kazanabilmiş olması gerekir. Çünkü İnsani Değerlerin temelinde bu yeti yatmaktadır. Sevgi, Saygı, Sorumluluk, Vicdan, Merhamet, Dürüstlük, Adalet, Güzel Ahlak... "İnsan" dendiğinde aklınıza gelebilecek her önemli his, yeti ve edinimin temelinde "Empati" yatmaktadır. Empati yetisini kazanamış, Yani kendisini karşısındaki insan yerine koyamamış Karşısındaki insanı anlamaktan, tanımlamaktan Ve böylelikle kendisini anlamaktan, tanımlamaktan yoksun olan insanlar, İnsanı "İnsan" olarak vasıflandırabileceğimiz hiç bir edinimi kazanamaz... Bu çok açık ve nettir... Saygılarımla...
  17. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Anı Defteri - Defterleri
    Sayın LilaC... Kelebek yollamışsınız, bu çiçeğe konsunlar e mi?
  18. Teşekkürler Sayın LilaC... Daha yeni gördüm, kusura bakmayın... Çok güzel kelebekler bunlar... Sağolun...
  19. Sayın Cyrano, Tam da beklediğim cevabı vermiş... Her zamanki gibi... Sayın Dipnot, En güzel şekilde tanımlamış... Yine her zamanki gibi... Sayın Yumote, Ufak bir ayrıntıyla sonuçlandırmış... Tebrikler... İnsanı "İnsan" yapan en önemli öğe "Empati/Kendini Başkasının Yerine Koyabilme" yetisidir. "Ya ben olsaydım..?" Bu soruyu sorabilmek, "İnsan Olmak" yolunda ilk adım ve kıvılcımdır. Zincirleme bir oluşum göstermektedir. Şöyle ki: Kendisini başkasının yerine koyabilen insan, öncelikle "Sorumluluk" sahibi olmaktadır. Çünkü insanlarla iletişimindeki "Sınırları" ve "Koşulları" iyi değerlendirebilmekte ve bilmekte, sindirebilmektedir. Bu da toplumsallaşmanın ilk koşudur. "Sorumluluk" ise insanda "Saygı" duygusunu geliştirir. Çünkü insan öncelikle "Kendisine" saygı duyulmasını beklemektedir Ve bu beklenti doğal olarak başkasına da saygı duymayı gerekli kılar. Çünkü "Empati" yetisi içte bu eylemi doğurur. Empati, Sorumluluk ve Saygı zincilemesi ise Doğal olarak "Sevgi" ve "Vicdan"ı şekillendirir. Bunlarda bir şekilde ardıllarıdır... Kendinizi, Empati yolu ile yerine koyduğunuz kişiyi, Kaçınılmaz olarak "Anlarsınız"... Neler hissettiğini özümseyebilir bi anlamlandırabilirsiniz. Bu da doğal bir sonuç olarak o kimseye yakınlık duymanıza ve onu sevmenize neden olur. Mesela onun çektiği acıyı anlamanız, ona karşı bir "Viicdan" oluşumuna neden olur. Dolayısıyla Sayın Cyrano'nun belirttiği en önemli özellik olan "Empati" Zincirleme olarak insanı "Hayvanlardan" ayıran en önemli özellikleri de ardı sıra getiriyor. Peki "İnsan Olmanın" diğer bir önemli nüvesi nedir? O da Sayın Dipnot'un dediği gibi; "Empati" yolu ile sahip olunan "Duygu ve Düşüncelerin" "Tutum ve Davranışlara" yansımasıdır. Yani Edinimlerinizi eylemsel olarak diğer insanlara aktarabilmenizdir. Peki sadece bu yeterli midir? İşte bunu tamamlayan da Sayın Yumote olmaktadır: "Empati" yolu ile edinilip "Tutum ve Davranışlarla" ortaya çıkan edinimlerin "Mantık" yolu ile yönlendirilebilmesidir. Ben buna kısaca "Erdem" diyorum... Dolayısıyla; "İnsan Olmanın" ilk adımı "Empati Kurmak"tır... Ve en son edinimi ise "Erdem" olmaktadır... Bunların toplamı da "Sevgi"dir.
  20. Tengeriin boşig şurada yorum gönderdi LilaC'nın blog başlığı içinde LilaC's Blog
    Birde bana, "Şebo"yu senden kıskandığımı söylüyorsun... Kendin ne yapıyorsun... Daha önce yayınladım ben bunu bikerem... İmzamda bile vardı... Kopya çekmeyelim rica ederim...
  21. Tengeriin boşig şurada yorum gönderdi LilaC'nın blog başlığı içinde LilaC's Blog
    Şebo zaten benim, Niye kıskanayım ki senden... Varsa sende olmayan bir resmi, yollayayım istersen...
  22. Tengeriin boşig şurada yorum gönderdi LilaC'nın blog başlığı içinde LilaC's Blog
    Şu bakışlar, Şu dudaklar, Şu duruş, Kimde var kardeşim... Sen blog'una resmini falan koymuşsun, Gör bak ben neler yapıcam... Belki bi kıyağımda bu olucak blog'umda...
  23. O zaman sana ya bi çift bulucaz ya da "İzmirliler Günü" ilan edicez... Ama en iyisi dediğin gibi 9 Eylül olsa gerek... O gün seni yaparız Admin... Eee? Ne yapıcan Admin olunca?

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.