Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey
-
Sweet November/Kasımda Aşk Başkadır
İşte bu can alıcı sahne... Bu da Film Müziği... Bu da Film ile ilgili bir klip...
-
Tanrı nerede?
Ziyadesiyle içersindeyim Sayın Su DaMLaSı...
-
Tanrı nerede?
Peki Sayın ali0_1... O zaman tek bir soru sorayım, Madem ki diğer sorularım cevapsız kalacak... "Madde'den Aşkın" olarak anladığınız "Tanrı"nın "Neliği" hakkında beni bilgilendirir misiniz? Bundan sonra diğer soruları adım adım soracağım, Konu daha anlaşılır olacak... Saygılarımla...
-
Tanrı nerede?
İki alıntı arasındaki benzerliği farkettiniz mi bilmiyorum... "Tanrı Bilgisi" her kimde olursa olsun "Kişisel bir çabanın" ürünüdür... Fazla bir şey yazmama gerek yok... Sayın BrainSlapper ve Sayın Restpektif... Teşekkürler... Sayın ali0_1... Öncelikle sorduğum soruları netçe cevaplasanız diyorum... Sayın ali0_1... Tanrı herşeyden üstünken, siz onu anlamış olarak nasıl onun üzerinde hakimiyet kurmuş olabiliyorsunuz ki? Demek istediğim şu; Siz zaten varlığınız ile "Tanrı'nın kendisisiniz." Dolayısıyla Tanrı'yı anlayarak Ondan üstün yada aşağı olmak gibi bir durum söz konusu değil... Siz hala "Tanrı" ile "Varlığı" ayrı düşünüyorsunuz... "Aynı-İçkin-Bir-Tek" olarak düşündüğünüzde söylediğiniz gibi bir sorun ortaya çıkamaz. Siz "ali0_1" olarak "ali0_1"e nasıl üstün ya da "ali0_1"den nasıl aşağı olabilirsiniz ki? "Bir BEN vardır bende, Benden içeri..." Bende bunu diyorum işte... Herşey... Umuyorum ki yakında farkedeceksiniz... Sorular üzerine yoğunlaşın... Saygılarımla...
-
Tanrı nerede?
Anlamadığım şey şu: Nasıl oluyorda Tanrı'nın ancak ve ancak "Yarattıklarından Ayrı Olması" halinde mükemmel olabileceği gibi bir anlayışa sahip olabiliyorsunuz? Yarattığından ayrı olduğunda ancak mükkemmel olabileceği düşüncesini nasıl edindiniz? Bakınız; Tanrı'nın varlığı "Madde"den koparılınca "Yüceltilmiş" olacağı düşüncesi temelsizdir. Maddeden ayrı ise nasıl bire ayrılıktır bu, bana bunu anlatın... Nasıl bağ var ki aralarında Madde ile aynı zamanda bu bir ayrılık yaratıyor? "En iyisini Tanrı bilir" kolayına kaçmayınız, bakın ben ahkamımca yanıtlıyorum... Tanrı'nın madem ki "Maddeden Ayrı" olduğuna inanıyorsunuz; Tanrı nasıl bir yapıdadır ki maddeden ayrıdır? Bu ayrılığın tanımı ve özelliği nasıldır? Tanrının madde ile arasındaki bağı nasıldır ki hem Maddeye parça vermiştir ve hem maddeden ayrı olmuştur... Eğer bu soruların cevaplarını bilmiyorsanız, Bilmediğiniz bir şeye mi inanıyorsunuz? Tanıtamadığınız ve tanımlayamadığınız... Diğer sorularımın cevapları ile birlikte istiyorum... Saygılarımla...
-
Tanrı nerede?
Sayın fft... Örnek verdiğiniz "Tekvir-Dürülme" suresi en hoşuma giden ve ezbere bildiğim suredir... Bakınız, sorum çok açık: "Anladığınız Tanrı nasıldır?" "Onun var olduğunu nasıl bilebiliyorsunuz?" "En Üst Bilinç olduğunun kanıtı ya da göstergesi nedir?" Yani size anlatılanları bir kenara koyun... Varlığınızın amacının, bir Tanrı'ya kulluk olduğundan eminsiniz... Siz "Kendiniz", bir birey olarak yalnız kaldığınızda, O Tanrı'yı nasıl hissediyorsunuz? Varlığını nasıl hissediyorsunuz? Ve bu bağlamda diğer sorularımı da cevaplayınız... Bunlar gibi onlarca soru üretebilirim size... Ve eminim ki hiç birisi için; "Bunların cevabını yalnızca Tanrı bilir" demekten öteye gidemezsiniz... Oysa ben diyorum ki; Aynı kaynaktan hareket ederek anladığım Tanrı hakkında bu soruları cevaplayabilirim... Mesela: "Allah, O'ndan başka tanrı yoktur;" Doğru, Tanrı "Tek"tir... Ondan başka ilah ve hatta varlık yoktur... Bakın sizden daha da ileri gittim; Tanrı'dan başka hiç bir şeyin olmadığını iddia ediyorum... "Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama." Doğru, bir bütün olarak "Varlık", İçeriğindeki canlılar gibi uyumaz ve uyuklamaz... Devamlı bir devinim ve değişim içersindedir... "Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur." Doğru, Yerde ve Gökte ne varsa, Bir bütün olarak aynı "Varlık"a aittirler. Aynı İrade'ye yani Doğa Yasaları'na bağlıdırlar. Yerde ve Gökte ne varsa, hiç birisi bu yasalardan Ve iradeden bağımsız olamazlar... "İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir?" Doğru, Bu yasalar olmadan, Bu yasalar mümkün kılmadığı müddetçe bir yaprak dahi kımıldamaz. Mesela altında ateşin yanmadığı bir tas içersindeki su, Hiç bir surette kaynamaz. "O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir." Doğru, "Varlık" sahip olduğu yasalarla ve kanunlarla Kendi deviniminin muhtemelen farkındadır. Mesela "Evrim" denen şey var ise eğer, Bu sürecin de farkındadır... Bu böyle sürüp gider... Bakınız; Hangi ayeti verirseniz verin mutlaka bir açıklaması vardır. Lakin siz sorduğum soruları yanıtlamaktan kaçmayınız... Yukarıda verdiğim sorular net bir şekilde cevaplanmadan, Tartışma işte bu üslupla sürüp gidecektir... Niyetim Kur'an ile dalga geçmek değil kesinlikle, yanlış anlamayın. Aksine Kur'an-a büyük saygı duyuyorum. Söylediklerim, benim bakış açımdan ele aldığım halidir sadece... Tek sormak istediğim; Tanrı'nın yapısını anlayamayacağınızı nereden biliyorsunuz? Bunu size bildiren kişi Hz. Muhammed ise eğer o anlamış mıdır? Ki bence anlamıştır... O anladığına göre, bizim anlamamamız için engel olan şey nedir? Sizce anladığını anlatamamış mıdır, yoksa anlatmamış mıdır? Ha eğer o da anlamadıysa, Tanrı'nın anlaşılmaz bir surette olduğuna nasıl inanabiliyorsunuz? Tanrı sizi bu kadar üstün kılmışken, Siz kendinizi ona rağmen aşağılamış görmüyor musunuz?
-
Tanrı nerede?
O zaman size tek bir şey yazıyorum... Neyin körleştirdiğini ve neyi anlamadığınızı göreceksiniz... O zaman Mevlana'yı, İbn-i Sinayı, Farabi'yi, Yunus'u, Ahmed Yesevi'yi reddediyorsunuz... İşte kurduğunuz mantıktaki hata yine kendinde... Siz "A denk değildir B'ye" derken A'yı; Kişi B'yi; Varlık C'yi; Tanrı olarak ele alıyorsunuz... Oysa ki; A= Tanrı-Evren-İnsan.... Vahdet-i Vücut... Yek Vücut... Ene'l Hakk... Daha nasıl anlatayım... Tanrı'yı "Ulaşılmaz" olarak addeden sizsiniz... Oysa Tanrı "Şah damarından daha yakınım" diyor... "Seni kendi suretimde yarattım" diyor... "Seni halifem olarak yarattım" diyor o inandığınız Kur'an-da... Tanrı her yerde ise, Sizin benliğinizde olmasının neresi onu küçültür? Tanrı'nın En üst olması, sizden ve varlıktan ayrı olmasını gerektirmiyor ki? Bu Gazali'nin kuruntusudur... Ve İslam Alimleri arasında böyle düşünen bir kaç kişiden sadece birisidir. Diğer bütün meşhur çoğunluk söylediğim şekilde düşünmektedir. Ve Gazali'nin bu kadar kabul edilir olmasının nedeni, İktidar borazanı olmasındandır ki ne yazıktır ki hala onun mantıksız hurafeleri ve uydurmaları ile boğuşuyoruz... Tanrı "En Üst" ise "Herşeyin ta kendisi" olarak zaten en üst olmaktadır... Hiç bir şey diyemiyorum... İşte tipik Gazali Mantığı... Tanrı kişinin kendisinde değil mi? Hala şu "Şah Damarından Yakın Olmak" sözünün, Tanrı'nın kişinin Benliğinde olduğu, Kişinin kendisi olduğu anlamına geldiğini anlayamadınız mı? Kişi kendisine yönelirse Benliğine yönelirse Tanrı'yı bulur... Bu yüzden o diğer Alimler hep kendilerine yönelmişlerdir; "Hararet nardadır sacda değil Keramet hırkada tacda değil Her ne ararsan kendinde ara Kudüste kabede hacda değil" Saygılarımla...
-
Tanrı nerede?
Sayın ali0_1... "Üçüncü Halin İmkansızlığı" bugün hala geçerli olan en temel prensiptir... Ve unutmayın ki üzerinde tartıştığımız konunun dili "Mantık"tır... Hayır arkadaşım; Temelde "Mantık" ve "Tutarlılık" vardır... Her şey bunlar üzerine kurulur... İşte size açık ve net soruyorum: O "Var Eden"in nitelikleri nedir? Nasıl bir şeydir o? Var olduğunu nereden anladınız? Nasıl hissettirdi kendisini size? Bakın siz "Var"sınız... "Varlığın Ötesinde Var Olan"ı nasıl tanıdınız ve bildiniz? Varlığından nasıl emin olabildiniz, Varlığın Ötesinde olduğu halde? Ben bu soruları cevaplayabiliyorum ama siz hiç birini cevaplayamadınız hala... Hayır Sayın ali0_1... "Basit Değil" diye bir şey yok... Sanıyorum ki hala anlamlandıramadığınız için siz karmaşıklaştırıyor ve bazı kabulleri benimseyemiyorsunuz... Hem Kur'an-da yazıyor "Apaçık bir kitap olarak gönderdik" diye... Hem hani İslam "Kolaylıklar Dini" idi? Nasıl oluyorda, Tanrı'nın söylemiş olmasına rağmen iş "Basit Değil" diyebiliyorsunuz? Öyle basit ki... Siz sadece Gazali'nin o tümüyle başkalaştırdığı kalıpları aşamıyorsunuz... Ayrıca bazı şeyleri anlamak için hakkaten ölmek gerekir... Ancak "Ölmeden Ölmek..." Ya Maddenin ne şekilde var olduğunu anlamamak diye bir şey yok... Tanrı demiyor mu; Ben hep vardım... Varlık = Tanrı... Al işte... Madde hep vardı... Çok basit... Neyse, işin kolayına kaçmayı bırakalım... Sorularıma cevap isterim... Muhatabım iseniz, ki öylesiniz şu an; Cevaplarımı almak isterim... Ayrık Olmamak; Özdeş Olmak; Kelime anlamlarını bir araştırın bence... Sayın ali0_1... Bilmem farkında mısınız ama size hiç bir bilgi kazandırmayan, Hiç bir soruyu yanıtlayamayan, Hiç bir açıdan insanı tatmin etmeyen bir şeye inanıyorsunuz... Bir yerde takılınca; "En iyisini Tanrı bilir..." Ben söylüyorum işte; "Tanrı sensin, benim, o, bu, şu... Herşey..." O sıkıştığınız konularda bu öğretiyi kabul edin, Görün bakalım cevapsız sorunuz kalıyor mu? "En doğrusunu Tanrı bilir" dediğinizde, Hakikaten en doğrusunun "Varlık"ta yattığının farkına varacaksınız... Şunu sormak istiyorum birde; Ben bir soruda sıkıştım diyelim, sizin gibi... Diyelim ki sizin anladığınız manada bir Tanrı var... Ve ben doğrusunu öğrenmek istiyorum... E en doğrusunu, o ulaşılmaz olan aşkın Tanrı biliyor... Tenezzül edipte benimle iletişime geçer mi? Geçerse, büyüklüğünden kaybetmiş olmaz mı sizin mantığınıza göre? Geçmezse ben nasıl doğrusunu bulucam? Hep "Nasılsa en doğrusunu o biliyor" mu diyeceğim? Sayın ali0_1... Görmelisiniz... Benimsediğiniz "Tanrı" anlayışı sizi tatmin etmiyor... Oysa siz kendinize yöneldiğinizde bir çok cevaıb bulacaksınız... Çünkü herşey Varlık'ta apaçık yatmakta... Saygılarımla...
-
Tanrı nerede?
Aslına bakarsanız sorduğum bu ve diğer tüm sorulara şöyle esaslı bir cevap bekliyorum... Eksiksiz... Açık, seçik ve mantık olarak tutarlı olacak... Benim açımdan, o cevapları alana kadar tartışacak pek bir şeyim kalmadı... Yazdıklarım açık ve nettir... Saygılarımla...
-
Tengeriin Boşig'ten Fotoğraflar...
Bunlar Kıbrıs'tayken çektiğim fotoğraflar... Sis ________________ Nöbetçilerim _______________ Akşam Nöbetine Gidenlerden _______________ Gün Batımı _______________ Evler _______________ Sabah Nöbetine Gidenlerden _______________ Lefkoşa'da Ara Sokak _______________ En Sevdiğim Resim Bu; Başlığını siz koyun... _______________ Hakimiyet... Kıbrıs, hayatımda en güzel ve en acı izleri bırakan yerdir... Hayatımın en güzel şeyini, orada olduğum dönemde kaybettim... Ama oraya gitmekte, hayatta en çok istediğim şeylerden biriydi ve askerliğim ne şanstır ki oraya çıktı... Kendime gelişimi de yine bu gördüğünüz fotoğrafları çektiğim, görev yaptığım yere borçluyum... Kendimle baş başa kalmamı sağladı, kendime geldim... Kıbrıs benim için çok önemli... Bir kere daha görebilir miyim hayatımda bilmiyorum. Belki de ömür boyu bir anı olarak kalacak hatırımda sadece... O tepeleri bir kere daha dolaşmayı her şeyden çok isterdim... Beni kendime getiren o manzaları, yeşillikleri... Neyse... Belki birgün anlatırım... Şimdilik fotoğraflarla yetinin... Bence fotoğrafları büyüterek seyredin...
-
Tanrı nerede?
Her neyse; "Kuvvet" konusunu geçiyorum öyleyse... Netleştirelim: Bir fikrinizin olmadığı ortada. Alın birde buradan yakın Sayon ali0_1... Sizin "Klasik Mantık" diyerek ikide birde küçümsediğiniz şey "Aristo Mantığı"dır. Ve ne tuhaftır ki, Forumda her fırsatta "İslam Alimi" olarak savunduğunuz; "Farabi", "İbn-i Sina", "Mevlana", "Yunus Emre", "Ahmet Yesevi", "Taptuk Emre" veyahut (Gazali denen kimse hariç) diğer alimler hep o küçümsediğiniz "Klasik Aristo Mantığı"na dayanarak o sıfatları elde etmişler ve adlarını bu güne kadar getirebilmişlerdir... Şimdi yapacağınız iki şey var; -Ya tutarlı olup Kalsik Mantığı reddettiğiniz gibi o kimselerinde mantıklarını reddeceksiniz, -Ya da Klasik Mantığı kabul edeceksiniz... Bazı insanlar işlerine geldiğinde "Bilim"i savunup, işlerine gelmediğinde "Bilim Dışı" hareket edebiliyor diyorum hep... Ve hep söylüyorum; Bu kimselerin, niteledikleri o Müslümanlardan farkları yoktur... Hangi Müslümanlardan peki? İşlerine geldiğinde bazı alimleri sonuna kadar savunup, İşlerine gelmediğinde o alimlerin yol ve yöntemlerini reddedenlerden... İyi de nedir o parça? Nasıl bir parçadır ki hem ayrık etmiyor hem özdeş kılmıyor... Mantığınız çelişkili... Ve net değil... Sayın ali0_1... Klasik Mantık ile gittiğimiz için benim söylediğim sonucu alıyoruz zaten... Nasıl olur da Klasik Mantık ile bile bu sonuca varılmaz? Tuhaf yani... Siz "Tanrı = Varlık"ı kabul ettiğinizde, görün bakın o Klasik Mantık nerelere götürüyor sizi... Hatta sizin kabulünüze birlikte bakalım Klasik Mantık ile: Nasıl olur da bütünleşmesini gerektirmez? Hem "Her yerdedir" diyecek... Hem "Her şeyin özündedir (Şah damarından daha yakın)" diyecek, Hem de bütünleşmemiş olacak... Tanrı, Varlık ile Bütünleşmemiş ise Ondan Ayrıdır... Bunu kabul etmek zorundasınız... Tanrı, Varlık'tan ayrı ve aşkın ise Madde'nin sahip olduğu bir özelliğe sahip olmalıdır. Çünkü aynı özelliklere sahip değil ise "Ayrılığın" bir anlamı olmaz. Bir "Aynılık" olmalı ki "Ayrı Olabilmek" söz konusu olsun... Öyle ise "Maddenin bittiği yerde, Maddeden ayrı olan Tanrı başlamaktadır." Bu da "Sınırlı, Muhteşem Olmayan" bir Tanrı anlayışı demektir... Bunu da kabul etmek zorundasınız Sayın ali0_1... Ayrıca tüm sorularıma net birer cevap alamadığım vakiidir... Rica ediyorum... Saygılarımla...
-
Tanrı nerede?
Ümit ediyorum ki bir yerlere geleceğiz... O zaman şuradan başlayalım: "Kuvvet'ten kastınız nedir?" "Sizin anladığınız manadaki Tanrı, kendi mevcut kuvvet ile madde'ye nasıl etki etmektedir?" "Bu etki ediş yine maddesel bir Kuvvet ile ya da Maddesel bir bağ ile mi olmaktadır?" Ben cevaplayayım kendi görüşümü: Kuvvet, maddenin -devinim-idir... Kendi dinamiklerinden kaynaklanmaktadır... Birbirinden ayrı her maddenin kendi öz devinimi, diğer maddelerin devinimleri ile çeliştiği/çatıştığı zaman "Değişim" olmaktadır ve bu da "Tüm" kuvveti yaratmaktadır... Dolayısı ile Varlıkta kuvvete bağlı olan her etki ediş, yine maddenin kendisinden kaynaklanmaktadır... O zaman bu fikir hatalı ise, çürütmek sizin sorumluluğunuzdadır... Ya da doğru ise kabullenmek... Tamam, vaz geçelim... Özür dilerim... Soruma yine de net bir cevap alamadım... Şöyle ki: Ben Tanrı'yı çok doyurucu bir şekilde hissedebiliyorum... Diyorum işte; "Varlık ve Varlığın özündeki (irade, kanunları ve yasalarıyla doğa) Tanrı'dır..." -Dokunurken, -Koklarken, -Tadarken, -Duyarken, -İşitirken, Her hal-ü karda... Aklınıza nerede ve ne halde gelirse gelsin... Her an'ım "Tanrı" ile içiçe... Her an'ımda "Tanrı"nın varlığını hissediyorum... Hep onunla birlikteyim... İliklerime kadar hissediyorum her an... Diyorum ya işte "Ene'l Hakk"... Siz Tanrı'yı bu kadar yoğun hissedebiliyor musunuz? "Hem Hal Olmak" denir tasavvufta, olabiliyor musunuz? Kendinizi "Tüm" bir iyilik ve sevgi ile "Varlık"a adadığınızda, "Tanrı"nın, "Cennet" ve "Cehennem"in ne olduğu ortaya çıkıyor... "Hissetmek hissedebileceklere mahsus değil" ne yazık ki... "Hissetmek isteyene mahsus..." Hz. Muhammed Kur'an-da belirtmiş: "Tanrı size şah damarınızdan daha yakındır." Yani "Tanrı" kişinin kendisidir... Ve demiş ki: "Tanrı dilediğini doğru yola iletir..." Yani birisi birisini doğru yola iletecekse O, kişinin (Ene'l Hakk/Kişinin kendisi-Tanrı-Madde) kendisidir... Kişi isterse doğrusunu görür, İsterse eğrisini... Yunus bunu şöyle açıklamış: "Cümleler doğru olur, eğer sen doğru isen... Hiç bir doğru bulamazsın, eğer sen eğri isen..." Kur'an-da demiyor mu Hz. Muhammed; "Tanrı insanı kendi suretinde yarattı" diye? Sen zaten o en büyük Aklın (bana göre Doğa'nın İradesi) küçük bir yansımasısın... Ee böylelikle nasıl olurda "Kendi Çapını" küçük görürsün ki? Senin "Tanrı Suretinde" ve "Tanrı'nın Halifesi" olarak var olmuş olman "Yaratılmışlığı Netçe Anlaman" için fazlasıyla yeterli değil midir zaten? Yaratılmışlığı netçe anlayabilmek içinde varlığı bir "Bütün" olarak ele almak ve "Tek Gerçeklik" olarak tanımak gerekmektedir... İşte bende bunu soruyorum... Yaratıcı her şeye hakimdir, tamam... Tanrı, tüm yasaları ve kanunları ile birlikte "Varlık'ın Kendisi" olduğuna göre, elbette ki her şeye hakim... Tüm olay ve olgular bu yasalara göre olmaktadır, öyle değil mi? Burada eğer sizin "Tanrı" anlayışınızı kabul edersek şu soru ortaya çıkıyor: "Varlık, Tanrı'dan bir Parça taşıyorsa eğer, bu demek oluyor ki senin inandığın Tanrı "Maddesel" bir özellikte gösteriyor... Çünkü yarattığı Maddeye bir parça sunabiliyor... Kendisine ona "İçkin" kılabiliyor... Ancak söyleminize göre; Senin anladığın anlamda Tanrı, yarattığı Madde'den ayrıdır ve özdeş değildir... E öyleyse nasıl oluyor da hem böyle deyip, hem de Tanrı'yı sınırlandırmamış oluyorsunuz? Tanrı'nın, maddeye bir parça verebilecek kadar "Maddesel" yönü olacak, Tanrı yarattığı "Maddeden Ayrı" olacak, Ama yine de "Madde'nin bittiği yerde Tanrı başlar" gibi bir mantıksal çıkarıma götürmeyecek bu anlayış bizi... Sizce gerçekten bu çıkarıma götürmez mi? Ya da Tanrı, insana nasıl bir parça vermiştir? O parçanın özelliği nedir? Nasıl bir şeydir? Bu iletinizi ise hiç anlamadım doğrusu... Hem diyorsunuz ki "Ayrık düşünülemez", Hem de "Özdeşlik kurmaya gerek yoktur". Bence bunu daha anlaşılır kılmalısınız... Hayır Sayın ali0_1 Değer karmaşasını çıkaran insandır... Tanrı/Varlık ile bütünleşmek, Tanrı'yı/Varlığı değersize çekmez... Bu mantığı nereden çıkardınız anlamadım... "İnna lillahi ve inna ileyhi raciun - Ondan geldiniz, tekrar Ona döneceksiniz" Anlayışı nedir o zaman? Ondan geldiğimizi ve tekrar onunla bütünleşeceğimizi söyleyen zaten O değil mi? Tanrı için değerlilik ya da değersizlik gibi bir durum söz konusu olamaz. Çünkü her iki tanımda "Tanrı'nın" yani "Varlığın" bir sonucudur. Diyorum işte size; Varlığı/Doğa'yı bir "Bütün" olarak ele alın... Ve sonra teker teker doğanın ortaya çıkardıklarını/yarattıklarını ele alın... Elbette ki bir "Bütün" olarak "Varlık/Tanrı" Teker teker diğerlerinden "Üstündür" ve "Mükemmeldir"... İşte bende tam da bunu soruyorum ama cevaplamıyorsunuz! Yeniden soruyorum: Heryerde Olan, Size Şah Damarınızdan daha yakın olan, Tekrar kendisine döndürüleceğimiz o "Tanrı" Nasıl bir "Yapı"ya sahiptir ki "Biz" ondan gelmişiz, "O" bize bizim şah damarımızdan daha yakın, "O" her yerde ve her şeyde, Ve tekrar "O"na döndürüleceğiz... Ben bu soruların cevaplarını "Madde-Varlık-Tanrı / Evren-İnsan-Tanrı" ile açıklayabilirim... Siz? Allah (Tanrı-Çalap) Nedir? Saygılarımla...
-
OBJEKTİFİME TAKILANLAR -GÜNCEL-... (Hayatın elinden kopartılmışa imza atan kareler...)
Gördüğüm en güzel yerlerdendir burası...
-
Tanrı nerede?
Sayın BrainSlapper... Benim "İnanç" anlayışım "Hz. Muhammed" ve "Kur'an" ile sınırlı değildir. Belki farketmişsinizdir ama Yunan Mitoslarından tutun, Mısır ve Türk inançları da dahil, Uzak Doğu ve Hint inançları... Kısaca her inancın, belki de sizin aşağıda kastettiğinize yakın bir anlamla aynı süreçte ilerlediğini düşünüyorum... Bu sürecin kaçınılmaz olduğu kanısındayım ancak sonucun Ateizm'e varacağı şüphelidir. Bana göre sonucu "Bireysel İnançlara" dayancaktır... İnanç, teker teker bireylerin vicdanlarında var kalacaktır... Konuya dönersek; Hatırlarsanız, Museviliğin, Hıristiyanlığın ve İslamiyet'in "Mısır Dini"nden geliştiği konusunda mutabıktık... Tasavvuf'ta yine Mısır inancı, İran inancı ve Türk inancına göre üç kolda gelişmiştir... Ben bunları, tek bir gerçeğin farklı nitelendirilmeleri olarak adlandırıyorum. Sonuçta tek bir gerçek var: Varlık... O yüzden Hz. Muhammed'in nereden etkilendiği elbette önemli ancak leke düşürür mü, sanmıyorum... Biliyorsunuz ki, benim benimsediğime göre zaten hepsi ve herşey Tanrı'dan... Bakınız, bunu biraz ayrıntılamam gerekiyor sanıyorum, Ki anlayacağınızdan eminim... "Madde mi Düşünüyor?" "Beyin mi Düşünüyor?" konusunu çok tartıştık, Biliyorsunuz ki ortaya çıkan "Bilimsel Sonuç" "Madde olarak Beyinin düşündüğü" idi... Ve bunun işleyişi, belirli kuralları, yapısı ve çalışması var... "İnsan Küçük Bir Kainat, Kainat Büyük Bir İnsandır..." Mesela siz; "Ben BrainSlapper'im" dediğinizde, beyninizi göstererek; "İşte bu da aklım" diyerek "Aklınızı" ya da "İradenizi" "Benliğinizden Ayrı Olarak" ele almıyorunuz değil mi? İşte Doğayı da böyle bir "Bütün" olarak ele almak gerekir. Yani dediğiniz gibi "Aşkın" bir Tanrı yok, Ancak aynen "Siz" ve "Aklınız" gibi "Doğa" ile bir "Bütün" olarak "Tanrı" var... Bundan kastım şudur ki; Bence, Kanunları ile, Yasaları ile Ve işleyişi ile Doğa bir irade'ye sahiptir. İlk yazınızda belirttiğiniz gibi; Herşeyi yaratanda bu iradedir... Sayın ali0_1... Söylediğim şey hiç bir çağın çizgici bilmem neyinin ürünü değildir... Kendinizi bu şekilde avutmamanızı tavsiye ederim. Zira sizin savunduğunuz şey, bırakın bugünü yüzyıllar öncesi Gazali Felsefesinden başka bir şey değildir... Ayrıca ben Ateist ya da Panteist veyahut Deist değilim... Kuvvet'i de madde'den ayrı ve aşkın olarak aramayınız. Çünkü o "Kuvvet" maddenin kendi "Bütün" bünyesinde olan kendi öz kuvvetidir... Dışarıdan evirip çeviren bir kuvvet yoktur. Kendi başına kendi kuvveti vardır maddenin... Kendi işleyişi, kanunları ve ya iradesi vardır... Bunu nereden anlıyoruz? İdealizmin ya da "Kendimce" tasavvufa sapmamın bir ilgisi yoktur... Sonuçta ortaya mantıki açıdan bir takım tutarlı veriler sunmaya çalışıyorum ve ne hal ki pek bir sağlam karşılık alamadım... Neyse, Nereden anladığımıza gelelim... Diyoruz ki; "Tanrı her yerdedir?" Peki Tanrı "Neliği" ile heryerdedir Sayın ali0_1? Yani "Tanrı Nedir?" dendiğinde Ve ardından "O Heryerdedir" dendiğinde ne ifade ediyor bu size? Tanrı her yerde ise niçin hissetmiyoruz sizin kastettiğiniz şekildeki Tanrı'yı? Ya da nasıl hissedeceğiz Onun heryerde olduğunu? Kısaca "Madde"ye etki eden, mucizeler veren o Tanrı'nın "Madde" ile olan ilişkisi nasıldır? Hangi bağ iledir? "Tanrı Heryerdedir" derken, bir "Tin-Ruh" olarak etrafta dolanan bir "Güç"ten mi bahsediyorsunuz? Eğer öyle ise "Madde" ile "Tanrı"yı ayırmak ve Tanrı'yı "Sınırlandırmak" zorundasınız... Eğer bir "güç-kuvvet" olarak herşeyin özünde ve işleyişinde ise Tanrı, Bu demektir ki, Madde ile Tanrı bir "Bütündür..." İstediğiniz kalıba sokmaya çalışın... Bunu yadsıyamazsınız... Ancak şu da açıktır ki Sayın ali0_1, Varlığı "Aşkın" ve "Maddeden Ayrı" bir Tanrı'nın varlığına bağlamak, Daha en baştan kendisi ile çelişen ve çürümeye mahkum olan bir görüştür. Hz. Muhammed'e inanıyorsunuz ve kendisi belirtmiş: "Siz Şah damarınızdan daha yakınım..." Size Şah damarınızdan daha yakın olan yine kendinizsinizdir... "Ondan geldik ve dönüşümüz onadır - İnna lillahi ve inna ileyhi raciun" Bundan sonra yine söylemiyor mu açık açık: "Biz sizi balçıktan yarattık..." İnsanı topraktan yarattığını söylemiyor mu? Sonra; "İnsanı meniden yaratan da odur" demiyor mu? Hepsi "Maddesel" nitelemeler... Hepsi "Tanrısal" nitelemeler... Size öncelikle şunu sormak isterim; Heryerde Olan, Size Şah Damarınızdan daha yakın olan, Tekrar kendisine döndürüleceğimiz o "Tanrı" Nasıl bir "Yapı"ya sahiptir ki "Biz" ondan gelmişiz, "O" bize bizim şah damarımızdan daha yakın, "O" her yerde ve her şeyde, Ve tekrar "O"na döndürüleceğiz... Ben bu soruların cevaplarını "Madde-Varlık-Tanrı / Evren-İnsan-Tanrı" ile açıklayabilirim... Siz? Tanrı Nedir? Beni nitelemeden, net bir cevap verin... Ve sorularımı netlikle açıklayınız... Saygılarımla...
-
Tanrı nerede?
Forumda ilk defa birisi tarafında "Anlaşıldığımı" hissediyorum doğrusu... Ama şunu söyleyeyim Sayın BrainSlapper, Sizi anlamayanlar büyük oranda çıkacaktır... Şu an için önemli noktalara değinmek istiyorum: İşte benim için Hz. Muhammed'in önemi de buradan kaynaklanmaktadır. Hz. Muhammed, "Tanrı"ya "O Herşeydir" anlamını katabilmiştir. Çünkü düşünüldüğünde; "Kim size şah damarınızdan daha yakındır?"... Yine o insanın kendisi... Aynen öyle... Ancak Arada şöyle bir ince çizgi var: Panteizm "Tüm Madde"yi ele alır... Vahdet-i Vücut: "Tüm Bilinç"i ele alır... Nasıl ki bir avuçluk insan beyni, "Düşünme" dediğimiz faaliyeti gösterebiliyor ve bugüne kadar gelebildiğimiz medeniyetleri inşa edebiliyorsa, Onuda içine alan ve inanılmaz bir dengeye, kanunlara sahip "Doğa", doğaldır ki çok daha yetkin bir akla sahiptir ya da o aklın kendisidir... İşte Vahdet-i Vücut bu "Aklı" baz alır ve insan zihninin o aklı kavrayabileceğine, o akla ulaşabileceğine inanır. Ne kadar "Madde" "Tanrı" karmaşasında ikisi ayrı tutulmuş gibi görünse de anlaşılmaktadır ki "Doğa'nın Aklı" "Tanrı" olarak ad bulmuştur... Öyle ki doğa olayları da yine bu şekilde nitelenmiştir: Mesela: Doğa olayları, Melek Mikail'de şekil bulmuştur... En doğal "Son" olan "Ölüm", Melek Azrail'de şekil bulmuştur... Doğa'nın o kastettiğim Aklı ile iletişime geçme faaliyeti, yani "İnsan Aklı (nın işlemesi)", Melek Cebrail/Cibril'de şekil bulmuştur... İyi-Kötü mücadelesinde "Vicdan", Münker ve Nekir'de şekil bulmuştur... "İyi"lik yine İnsanda, "Kötülük" Cin Şeytan'da şekil bulmuştur... Öyledir ki "Ruhani" ve maddeden ayrı olduğu düşünülen bu kavramlar sadece nitelemedirler. İşte "Bam Teli"... Birebir "Vahdet-i Vücut" görüşüdür... Mesela Türk-İslam kültüründe özellikle görülür; "Söyleyene değil, söyletene bak!" Söyleten ya da söyleyenin ağızından söyleyen... Zaten "Maddeden Ayrı Bir Tanrı" tanımı, bence ispatı mümkün olmayan ve zaten gerçek olmayan bir "Tanrı" tanımıdır... Öncelikle çelişkisi şudur ki; Eğer "Madde"den ayrı bir "Tanrı" düşüneceksek, Mantık olarak bu demektir ki; "Madde'nin bittiği yerde Tanrı başlar..." Yani belli bir dengeden söz edeceksek; Bir kefede Tanrı, Bir kefede Madde... Hangisi diğerinden ağır olursa olsun... Öyleyse bu demektir ki; Tanrı'dan başka "Varlık" kabul etmek... Yani Dinlerde yapılmasından korkulan "Şirk Günahı" Aslında Madde'den ayrı bir "Tanrı" kabul etmektir... Ya da Tanrı'yı Varlıktan ayrı kabul etmektir... Vahdet-i Vücut'taki farkını belirtmiştim yukarıda... Bildiğiniz gibi doğa'nın bir işleyişi, kanunu yad a bir iradesi vardır... İnsan Aklı'da o Doğa'nın bir parçasıdır, Ve Doğa'nın, insan aklından daha yetkin bir zekaya sahip olduğu kaçınılmazdır... İşte Vahdet-i Vücut çeşitli eylemlerle o akla ulaşabilmeyi amaç edinir... Onu anlamayı ve kavramayı... Umarım konu yararlı olur... Çok güzel toparlamışsınız... Saygılarımla...
-
Islam ve Siddet
Sayın Medeni... Varsa bir hata ortada, Ve bunun farkına vardıysanız eğer, Sizi takdir etmekten başka bir şey gerekmez... Kırgınlığımı giderdiniz... Sayın Medeni... Her zaman söylüyorum ve hepte söyleyeceğim: Dinler ortadadırlar ve savunulmaya ihtiyaçları yoktur... Herkes alır dinin kitabını, okur... Ne anladıysa odur ve yorumlar... Bu kadar... Yani "Din Lehine" ya da "Din Aleyhine" yazmak gibibir kaygım o yüzden yok... Ben ilk girdiğimden beri söylüyorum: Ne anlıyorsam, onu anlatıyorum... "Onlar" ya da "Biz" ayrımına inanmıyorum... Yani aslında kabul etmem gerekir ki bu ayrım var, ancak bende bu ayrımı sindiremiyorum... O yüzden şunu bilin, kimseye taraf olarak yazmıyorum... Kimisine göre, ne yazık ki bu söylediğim: "Ne şiş yansın, ne kebap" hesabı bir şeymiş... Çiçek dağıtıyormuşum yaranmak için... Yani öyle ima ettiler kendileri... Neyse... "Gol Atmak" gibi bir niyetim yok... Benim anlayışım biraz tuhaf ya da kabul edilemez gelebilir, ki hep te böyle olmuştur: Hallac-ı Mansur, Nesimi... Vs... Valla benim öyle bir konudan hiç korkum yok... Aslına bakarsanız benim için iyi de olur... Eksiğim, gediğim var ise eğer bunun daha kolay farkına varırım... Hem biraz da ruhum okşanmış olur Kaç kişi var ki adına konu açılıp, tek başına düşündükleri tartışılsın? Kendimi bir an önemli biri sandım yaa Benlikten uzak olsun... Unutmayın: Tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarırmış... Saygılarımla...
-
Hacivat ve Karagöz Neden Öldürüldü..
"Karagöz İle Hacivat" Felsefesi... Bence her şeyi çok güzel bir şekilde anlatıvermiş... Başka söze gerek yok aslında... Tüm "Gerçek" ortada...
-
forumda en beğendiğiniz nick ya da nickler?
Tengeriin Boşig - Cawangar Bence en güzel nickler bunlar
-
Islam ve Siddet
Ya Sayın Maraba... Ne yalpalamasından bahsediyorsun sen? Buradaki tartışma çok açık ve benim neye çiçek gönderdiğimde çok açık... Siz zahmet edip aramayın, ben alıntılayım: Bakın, konuyu takip etmediğiniz çok belli... "Tarih" tartışması burada ve önceki iletilerde yaşanmıştı. Sayın Cyrano'ya verdiğim çiçekte buna benzer yaptığı açıklamalardan dolayı idi. Zira bu iletim, o "Takdir"den sonraki ilk iletimdir... Burada da yine kondan ayrı, alakasız bir soru sorulmuştu ve ben konuyu dağıtmamak için savuşturmuştum, konudan kaçmamak için veya konuyu örtbas etmek için değil. Zira "Kaza ve Kader" konusuna bakarsanız, orada son derece uzun yazılar yazdığımı görürsünüz bu ilgili konu ile ilgili. Kaçsa idim o zaman kaçardım... Ve işte Tarih tartışması... Dediğim ve her zaman arkasında durduğum gibi Sayın maraba... Bu öğütler ortaya çıktığı dönemin koşullarına ait öğütlerdir. Toplumsal öğütlerdir... Yine bi-haber olduğunuz Tarih Bilimi göstermiştir ki bu uygulamalar, o döneme ait olarak kalmıştır... Bugün Recm, El Kesme, Kölelik gibi uygulamaları savunamayız... Ama şunu düşünün; Bu uygulamalar, ortaya çıktığı dönem için normal ve uygulanabilir şeyler idi... Bunun ayırdına varabiliyor musunuz bilemem... Ayrıca bakınız Sayın maraba... Rica ediyorum şu üslubunuzu bir hale koyunuz... Bu teklifi, "Rica" ederek yapmamın nedeni, size yaranmak falan değildir... Ancak yine de sert mi olmam gerekiyor... O zaman haklı mı çıkacağım... "Şiddet Ego"m sizinki gibi tatminsiz değildir... Kimseden "Parsa Toplama" kaygısında olmayan kişilerden birisi olduğumu düşünüyorum. Zira her iki taraftan kimselerle çok ciddi tartışmalarımızda olmuştur, Çok güzel iltifatlarımızda... Sizin gibi millete sataşmak gibi bir huyum yoktur... Ve asılsız ithamlarda da bulunmuyorum. Forumdaşlarımız kimin ne olduğunu çok iyi bilmektedirler... Beni tanıyan da tanımaktadır... Rica ediyorum konuya dönelim... Ve yine söylüyorum; Benim anlayışım ile ilgili sormak istediğiniz bir şey var ise Ya ayrı bir konu açın, Ya da Ö.M.'den mesaj atın... Burada asılsız ithamlarda bulunmayınız ve reklam yapmayınız... Kimsenin bir şeyden kaçtığı yok... Saygılarımla...
-
BEN İNSANIM DİYEN İNSANDA OLMASI GEREKEN EN ÖNEMLİ ÖZELLİK NE OLMALI
Tekrar ediyorum: "Empati" kurabilmelidir önce... Sonra bunu "Tutum ve Davranışlara Yansıtabilme"li... En sonunda da "Mantık Yolu ile Yönlendirebilme"lidir insan dediğin... Toplamda "Erdem"li olmalıdır bir insanın, kendisine "İnsan" diyebilmesi için... Saygılarımla...
-
en çok neden korkuyorsunuz?
Dedik ya be "Kendimden" diye... Bu konu açılmıştı daha önce, Orada söylemiştim...
-
Islam ve Siddet
Al bak sana da çiçek... Ben sizin kadar olamadım, kusura bakmayın... 1- Şimdiye kadar cevaplandırmadığım tek bir soru dahi yoktur... 2- "Tatlı Su Müslümanı" tanımından hoşlanmıyorum ve bir daha benim için böyle bir tanım kullanmayınız. Ben kimse için herhangibir tanım kullanmıyorum. 3- Bakın, anlayamıyorsunuz Sayın maraba: sorulan sorular, doğal olarak konuyu farklı bir boyuta, yani "Vahdet-i Vücut" konusuna çekecektir. Ve ardı gelen sorularda o yönde olacaktır. Böylelikle konu genişleyecektir ve asıl konu ile alaksızlaşacktır. Zaten yeterince dağıttınız konuyu... Bunu daha önce çok yaşadık ve sonunda yine ben, sorulan soruları cevapladığım halde "Konuyu dağıtmak" ile suçlandım. Lakin yine sizin gibi soru soranların sorularını cevaplamıştım. Kısacası sütten ağzım yandı... Hala anlamayacağınızdan eminim. Kimseden yardım istemiyorum, zira kimseye ihtiyacım yok. Ben size söylüyorum: Siz açın şu konuyu... Ya da bekleyin biraz, zaten bu yönde bir konu açılacak sanıyorum... Anlayışınız pek bir *** galiba... Verdiğim o çiçek, arkadaşımızın "Tarih" analizi içindi ve Bilimsel bir analizdi. Bunu daha nasıl anlatabilirim size? Ve birde "Özür Dileme"nin neresi yer edinme çabası? Anlamıyorum, sizin gibi saldırgan mı olmalıyım? Çok tuhafsınız açıkçası. Bundan sonra özür de dilememeli Ve Takdir ettiğimiz düşünceleri de taçlandırmamalı sanırım... Komiksiniz... Neyse, konuyu uzatmanın alemi yok... Neliğiniz bellidir.
-
Islam ve Siddet
O zaman bu türlü imalarda bulunmayacaksınız arkadaşım!!! Eğer gerçekten bu ilgilendiriyorsa, bununla ilgili bir konu açmanızı size tavsiye ettim. Ve eğer gerçekten ilgilendirseydi sizi, önceki iletilerime göz atardınız, Ya da "İslam ve Şiddet" adlı bu konuyu sarpa sardırmadan bahsettiğiniz konu ile ilgili bir başlığı çoktaaaan açardınız. Sayın Cyrano'ya sunduğum çiçek ise kastınız; Yaptığı "Tarih" ile ilgili tespitlerden dolayı çiçek verdim, konunun gidişatından bu anlaşılıyor zaten. Siz anlayamıyorsanız benim sorunum değil bu... İnanç ile ilgili bir çiçek verme olayı olmadı, siz inanç yönündeki görüşümü sorup çiçek konusunu açtınız... Sayın BrainSlapper'i takdir etmem ise kastınız; O da beni net ve dürüstçe eleştirebildiği içindi... Ya iyi de Sayın maraba, yaptığınız şey öyle değil mi? Kelimelerin ardına laf ve ima saklıyorsunuz... Alıntılayım isterseniz: Maşallah; Sütten çıkmış ak kaşıksınız... Ya Sayın maraba... Tartışma üslubunu en son öğreneceğim kişi bile sanıyorum ki siz değilsiniz... Ve anlatamıyorum galiba? Sayın medeni, "İslam ve Şiddet" adlı bu konuda Benim "İnanç" ile ilgili görüşlerime atıfta bulunarak yadırgadığım bir yazı yazdı. Sayın BrainSlapper ortam gerilmesin diye yeterli bir yazı yazdı. Bende bu konunun tartışılmasının uygun olmadığı bir konu olan "İslam ve Şiddet" adlı bu konuda cevaplamadım... Üstüne üstlük dedim ki; "Bununla ilgili ayrı bir konu açın..." Ya hu bu kadar mı zor ayrı bir konu açmak? Hala diyorum; "Açın kardeşim şu konuyu?" Konu açmayı da mı öğreteyim size? Konuyu bulandırmakla suçluyorsunuz ama gördüğünüz gibi geldiğimiz nokta konudan tamamen koptu, Hem de sizin sayenizde... Tekrar ediyorum: Sorduğunuz soruların cevaplandırılacağı yer "İslam ve Şiddet" adlı bu konu değildir. Başka bir konu açtığınızda cevaplayacağımı açıkça söyledim. Hala beni bazı şeylerle itham ediyorsunuz... Daha ne kadar açık olabilirin Sayın maraba? "Futbol Maçı"nda "Siyaset" tartışmamızı istiyorsunuz! Konu: "İslam ve Şiddet" Talebiniz: "Tengeriin Boşig'in İnanç Anlayışının Açıklanması" Önceki iletimi daha sağlıklı okursanız daha iyi olur Sayın maraba... Hem belki "Tartışma Üslubu" hakkında fikir de edinirsiniz... Konu gereksiz yere bu kadar dağıtıldığı için, Ben, özür dilerim arkadaşlarımdan... Saygılarımla...
-
en sevdiğiniz ünlü kim ve nedeni ?
Her neyse Sayın ska_ry_mu_vi... Zevkler tartışılmaz aslında... Ama Şebo'nun üstüne tanımam ben yine de... Eva'yı sevmiyorum desem yalan olur ama "Şebo"nun yeri ayrı... Çünkü öncelikle sesini seviyorum... Sonra söylediklerini anlıyorum, ki benim için söylediklerini hissedebilmem çok önemli... Ve birde çekici de yani...
-
Islam ve Siddet
Hayır anlamadığım şey şu ki, Niye illa ki bir taraf olarak alıyorsunuz ve itham ediyorsunuz? Ve niye kişiselleştirip saldırıyorsunuz? Ben size ya da başka bir kimseye bunu yaptım mı? Çiçek yollamak yerine sizin kişiliğinize mi saldırsaydım acaba? Takdir mi edecektiniz o zaman, Yazık... Neyden kaçacak mışım ben? Anladığım şeyi açıklamaktan mı? Şimdiye kadar hiç çekinmeden yazdığım vakidir... Her sorulduğunda ayrıca açıklamak zorunda mıyım görüşlerimi? Yukarıdaki soruları çeşitli konularda onlarca kere açıkladım... Açıklamaya çalıştıkça hep; "Felsefe Yapmak", "Boş Konuşmak", "Laf Oyunbazlığı Yapmak" ile itham edildim. Ne ironiktir ki şimdi de siz o açıklamalarıma dönmemi istiyorsunuz... Komik... Eski iletilerimi arayıp, Bulup okuyunuz rica ederim... Sorularınızın cevapları vardır mutlaka aralarında... Takdir ettiğim arkadaşlarım beni iyi tanımaktadırlar. Düşüncelerimi çok iyi bilmekte ve bu yüzden hakkıyla eleştirebilmektedirler. Çiçek veriyorsam eğer, asıl nedeni beni net bir şekilde Ve beni tanıyarak açıkça, hakkıyla eleştirebilmelerindendir... Zamanında maruz kaldığım yukarıdaki bahsettiğim ithamlarında farkındadırlar... Niçin tartışmalara pek girmediğiminde nedenini bilmektedirler. Eğer ayrıca tekrar istiyorsanız, Söyledim; Burası benim görüşümün tartışılması için özel olarak açılmamıştır. Özel olarak bir konu açarsınız, Bende oraya, Gerek sizin bakmaya üşendiğiniz geçmiş yazılarıma yönlendirerek, Gerek yeni yazılar yazarak açıklarım. Bu konuyu benim üzerimden kişiselleştirmenin ve dağıtmanın manası var mı? Bir guruptan sandığınız birine saldırarak yer edinmeye mi çalışıyorsunuz? Aslında kimseye de çiçek verdiğim yok... Doğru bulduğum düşünceleri elbette takdir edeceğim, Hatalı bulduklarımı da yereceğim... Bu konuda nasıl birisi olduğumu forumdaşlarım bilmektedir. Kimseye yaranmak ve kimseye taraf olmak gibi bir niyetim yoktur olmamıştır. İtham ettiğiniz şeyden sizi men ederim... Bana yaptığınız ithamları ve imaları size iade ediyorum... Ve sanıyorum sizde yer edinme çabasıyla, saldıracak birisini arıyordunuz... Ve ne yazık ki takdir edebilseydim kişiliğinizi, Size de elbet çiçek gönderirdim... Yazık... "Saygılarımla" demeye içim el vermiyor... Ortamın gerilmesini istemiyorum. O yüzden üslubunuza dikkat ediniz... Eyv...