
BrainSlapper
Φ Üyeler-
İçerik Sayısı
2.691 -
Katılım
-
Son Ziyaret
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
BrainSlapper tarafından postalanan herşey
-
Hem "mekansız bir ilah tasavvur etmek", hem de "yaratan ve yaratılan tanımı işin içine girdiği zaman, hem yaratana hem de yaratoılana iki ayrı kişilik ve iki ayrı mekan belirlenmiş olduğunu kavrayamamak" Semitik dinlerdeki açmazlardan, çıkmazlardan, çelişkilerden biridir. Semitik/İsrailiyat kökenli dinlerin (Musevilik, Hristiyanlık, İslamiyet) mensupları; bir taraftan yaratan-yaratılan ayrımı yaparken, bir taraftan yaratan mekansızdır dereler. Yaratan ve yaratılan ayrı olursa, mekansızlık iddiası geçersizdir. Ya yaratan ve yaratılan ayrıdır demeyi sürdürmek lazım, ya da ilah mekansızdır iddiasından vazgeçmek lazım. Semitik/İsrailiyat kökenli dinlerin (Musevilik, Hristiyanlık, İslamiyet) mensupları; bir taraftan "yaratmak" fiilini kullanırken, diğer taraftan yaratan zamandan münezzehtir derler. Şayet yaratmak eylemi varsa, zamansızlık iddiası geçersizdir. yaratma eyleminin olabilmesi için bir hareket lazımdır. Yokluktan varlığa geçiş lazımdır. Zamansızlık ise hareketsizliktir. Yoklukla varlığa geçiş arasında bir zaman vardır. Ya yaratma-yaratılma ayrımını kaldırıp herşeyi ilah yaratmıştır demekten vageçmek lazım, ya da ilah zamandır münezzhtir demekten vazgeçmek lazım. Aksi takdirde, çelişki ve çıkmazlar sırıtıp duruyor. Su damlası adlı arkadaşımızın yazısına tek tek cevap vermeyeceğim, ancak Tanrı için islama dayanarak öne sürdüğü tanımlar bizzat İslam'ın başka fikirleri ile çelişir. Zira Su Dlası'nın verdiği tanımların hepsinde "yaratan-yaratılan" ayrımı vardır ve bundan dolayı "Tanrı mekansızdır" iddiası ile çelişir. Saygılar.
-
Çok güzel sorular. Semitik kökenli inanç sahiplerinin bu soruları nasıl cevaplandırdığını hep merak ederim. Saygılar.
-
Ali Bey, Dinlerin tarihsel evrimi diye birşey var. Bütün tarih kitaplarına, arkeolojiye, nereye bakarsanız bakın bu evrimi görebilirsiniz. Şu anda deizm moda. Bunda haklısınız. Ancak ben de haklıyım. Zira benim dinlerin evrimleşme çizgisinde deizmi koyduğum yer semitik monotezimden (tevhid inancı) sonra, ateizmden öncedir. Çok ilahçılıktan atezme geçiş süreci her insanda, her toplumda eş zamanlı olmuyor. Belki çağımızın iletişim teknolojisi az çok bir eş zamanlılık sağlayabilir artık. Şu anda, semitik dinlerin terkedilerek dinsiz ama hala bir Tanrı'nın varlığına inanma (Deizm) dönemine giriyoruz. İletişimin yaşamı hızlandırması ve birçok şeyin gelişim sürecini kısalttığı için belki de 100 yıl sonra semitik dinlere (Musevilik, Hristiyanlı, islam) inanan insan kalmayacak. Bunun yerine Tek Tanrı olduğuna inanılan, ancak bu Tanrı'nın peygamber, kitap, mitap göndermiş olmasının olanaksız olduğunun anlaşıldığı Deist bir döneme geçilecek. Bu dönem ateizme geçiş dönemidir. Ben o nizama yüce veya cüce demişyorum. Kutsal da demiyorum. Nizam ile nizam kurucuyu ayırmıyorum. Herşey maddedir diyorum. Benim bu konuyu açmamın nedeni, hem düşüncelerimi paylaşmak, hem de özellikle semitik din mensubu arkadaşların bu düşüncelerime (esasen benden yüzlerce yıl önce başkaları tarafından da dile getirilmiş olan düşünceler) karşı tezlerini öğrenmek. Mesela bir müslümanın; * Bir taraftan Tanrı mekansızdır derken, diğer taraftan nasıl olup da vahy alan ve veren ifadelerinin mekansızlık ifadesine 180 derce ters olmasını nasıl açıklayabildiğini bana da anlatmasını sağlamak * Herşeyi görme eyleminin nasıl fiiliyata döküldüğünü bana örnekleriyle anlatmalarını sağlamak. * Herşeyi bilme eyleminin nasıl fiiliyata döküldüğünü bana örnekleriyle anlatmalarını sağlamak. * Herşeyi yaratma eyleminin nasıl fiiliyata döküldüğünü bana örnekleriyle anlatmalarını sağlamak. * Bir taraftan melekl adı verilen yaratıkların insan ölçüsüyle 50 bin yılda ulaşabildiği uzaklıkta bulunan Tanrı'nın, şah damarında daha yakın olmasının nasıl açıkladıklarını dinleme. Saygılar.
-
Yazım yeterince açık değil mi? Cevaplanamaz dediğim soruya cevap DENEMESİ yazacağımı söyledim. Peki ulaştığım sonuç ne? Cevap yok. Zira cevaplanamaz. Sadece bir deneme yaptım. Soru geldi madde biliniçli mi bilinçsiz mi noktasına. Ötesine gidemiyoruz.Yani sonuç değişmedi. Cevaplanamadı soru. Doğru. Tartışmanın başında bu kavramları tartışmak istemediğimi söyledim. Senin için bir ayrıcalık yapayım. Ateizm tanrı tanımazlıktır. Kelime anlamının ötesinine geç. Ateizmin, yaratan/yaratılan olan/oluşan herşeyin Madde olduğunu, tek gerçeğin doğru olduğunu, bunun dışında herhangi bir metafizik varlık olmadığını söyler. Doğru. Panteizm. Herşey Tanrıdır der. Doğru. Şimdi yukarıdaki iki kelimenin pratikteki anlamlarına bak. Biri Herşey madde diyor, diğeri herşey tanrı. Bir benzerlik görüyor musun? Belki siz karıştırıyorsunuz. Pan-en-teizm tam olarak İslam tasavvufundaki Vahdet-i vücuttur. Tanrı herşeydedir. Ama Herşeyin toplamından fazladır Tanrı der, bu düşünce. Bu anlam farkını dikkate alacak olursak, ben Vahdet-i Vücutçu veya Pan-en-teist değilim. Zira maddenin ötesinde, maddeyi de kavrayan ama maddeden fazla olan birşey yok benim anlayabildiğim, kavrayabildiğim kadarıyla. Filler ile balıklar aynı düzlemdedirler. Madde düzleminde. O nedenle varlıklarından haberdar olasılığı vardır. Semitik dinlerin tanımına uyan bir ilah yoktur derim hiç tereddüt etmeden. Ancak, Güneş sisteminin dışında yaşayan başka bir canlı yoktur diyemem. Zira başka gezegenler, galaksiler de madde düzleminde. Benim gitmemiş olmam, teknolojnin yetersiz olması başka gezegenlerde canlı olmadığını göstermez. Ancak, kendisi madde olan insanın, kullandığı araçlar madde olan insanın, yaşadığı ortam madde olan insanın madde ötesi bir şeyin varlığını ispat etmesi mümkün değildir. Ne bugün, ne yarın, ne de sonsuza kadar. Herhangi bir atesite sor, sana maddeden gayrı birşey olmadığıonı söyleyecektir. Peki bu çiçekler, böcekler, canlılar nasıl varoldu de, maddeden diyecektir. Bu oluşuma/vaolmaya/yaratmaya ilahlaştırma diyorsan, bütün atesitler maddeyi ilahlaştırır. Atesitler için yaratmak, doğurmak, üretmek, oluşturmak ilahlık özellikleri değildir. Bunlar maddenin özellikleridir. Bütün dinlerde, ilahların maddeye arzuları doğrultusunda hükmedebileceklerine ilişkin bir düşünce vardır. Ateizm bunu kabul etmez. Ateizm ayrıca maddeye hiçbir kutsallık atfetmez. Ateizm için, Herşey maddedir, ama maddeye atfettiği bir kutsallık yoktur. O nedenle beni maddeyi ilahlaştırmakla itham etmeniz doğru değildir. Ateizmin kelime anlamlarının ötesine geçerseniz, pratikte Ateizm ve panteizmda, birinin madde/doğa dediğine, diğerinin Tanrı adını verdiğini görebilirsiniz. Bu iki düşüncenin bir madalyonun iki yüzü olduğunu anlayabilirsiniz. Yazının başında şöyle, ortasında böyle, sonunda daha başkayım diye birşey yok. Ben yazının başında, okuyucuların bilgisi için, düşüncelerimi özetledim. Sonra da bir demnemeye giriştim. Semitik dinlerin tanımladığı şekilde bir Allah, onun peygamberi, vahyi, onun melekleri, cinleri, perileri, hurileri, nurileri, cenneti, cehennemi yoktur. Buna bakarak benim tanımlamak isterseniz, atesit diyebilirsiniz. Gurur duyarım. Ateizmin maddeye atfettiği özellikleri, pantezim Tanrı'ya atfetmesine rağmen "üzerinde konuştukları materyal" AYNI olduğundan, YANİ MADDE olduğundan, panteizmle, ateizm arasında fark yok. Aynı metal paraya bakıp biri "tura" diyor, öbürü "yazı" diyor. Aralarındaki fark bu kadar. Agnostist yaklaşımıma gelince: ilk satırda da cevap verdim. Bneimlki bir deneme. Sen de yap bir deneme. Saygılar.
-
Benim hatam olduğuna dair kanaata hangi sözümden dolayı vardınız? Benim deist bir inanca sahip olduğum kanaatine hangi cümlemden dolayı vardınız. Açıklarsanız sevinirim. Saygılar.
-
Anlattığım şey maddedir. Buna ister doğrudan madde deyin, İster Tanrı adını yakıştırın. O sizin seçiminiz. Madde benim günkül hayatımın her noktasında var. Madde yoksa, zaten ben yokum. Madde aldığım nefestir, yediğim, içtiğimdir, dokunduğum, kokladığımdır, hissettiğimdir. Madde yiyen, içen, koklayan, dokunan, hisseden organımdır. Maddeye içimi dökebilirim. Diğer insanlar da maddedir. Onlarla konuşurum, dertleşirim, sevinirim. Para istersem verirler, yardıma ihitacım varsa verirler. Başka bir insanla (madde) ile kavga edersem, o da benimle kavga eder, zararını çekerim. Yani maddenin, benim eylemlerime cevap vermediği an yoktur. Eğer illa bir Tanrı arıyorsanız, illa birşeye Tanrı demek istiyorsanız, illa birşeye Tanrı sıfatı vermek istiyorsanız, o Tanrı Maddedir. Ama ona illa ki Tanrı adını vermek de gerekmiyor. Tercihinize kalmıştır. Saygılar.
-
Sevgili boşig, Muhammed'in benim için "olumlu" anlamda herhangi bir önemi yoktur. Muhammed, çevresinde/döneminde bulunan düşünceleri devşirmiş, ama herhangi bir sentez yapmamıştır. Düşünceler ona ait düşünceler değildir. Panteizm düşüncesi Budism'de, Hinduism'de hatırlamadığımız tarihten bu yana olan düşüncelerdir. Muhammed'in Budism/Hinduism'den etkilendiğinin en büyük kanıtı B-RAHMAN kelimesidir. B-RAHMAN kelimesi "Tanrı herşeydedir, Tanrı herşeydir" düşüncesini ifade eden bir kelimedir. Senin sürekli kullandığın "En el Hak" deyimin aslının Hindu inanışında olduğuna dair bir bilgiye rastladım nette. Aham brahmāsmi = "I am Brahman" = En el Hakk. Sarvam khalv idam brahma = "All this that we see in the world is Brahman" = Dünyada Gördüğümüz herşey Tanrı'dır. Dünya'da gördüğümüz herşey Tanrıd'dır ifadesi ile, Dünya'da gördüğümüz herşey maddedir, ifadesi arasında işsimlendirme dışında fark yok. Sonuçta isimlendirilen şey maddedir. Doğanın veya maddenin merkezi ye yetkin/üstün bir bir aklı/bilinci olduğunu da düşünmüyorum. Sadece benim düşüncemdir. Kollektif veya toplam şey dışarıdan "bilinçli görünebilir" ancak, bu onun merkezi ve herşeyin farkında olan bir bilinci olduğunu göstremez. Herşeyin kendi işlevini gördüğü, ama, ortaya çıkan şeyin "akıllı/bilinçli göründüğü" bir sistem bu. * Benim gözlemleyebildiğim kadarıyla, inanç dünyası tarih boyunca bir çizgi üzerinde gelişimini sürdüyor. Görünür çok ilahçılık - görünmez çok ilahçılık- görünmez tek ilahçılık - dinsizlik/deizm - panteizm/ateizm. Ben bütün inanç sistemlerinin gelişimlerini panteizm/ateizm ile sonuçlanacaklarını düşünüyorum. Saygılar.
-
Panteizme sığınmak gibi bir çabam yok. Sığınmamı gerektirecek bir durumum yok. Vahdet-i Vücut ile Panteizm tartışmalarına girmeyeceğim. Benim için ikisi aynıdır. Eş anlamlaıdır. O nedenle sadece yazımda panteizm terimini kullanacağım. Benim için gerçek olan şey maddedir. Buna kim ne ad verirse versin. İster Tanrı deyin. İster madde/doğa deyin. [/b]Göklerin ve yerin yaratılmasında, Gök ve yer: madde gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde, gece ve gündüzün oluşumu dünyanın dönmesi, güneşin konumu: Madde'ler arası konum ve hareketlerin sonucu. insanlara yararlı şeylerle denizde süzülen gemilerde, Geminin yüzmesi: Suyun özelliği, diğer maddelerin özelliği. maddeler arasındaki Yoğunluk ve şekil farkı. Madde. Allah?ın gökten indirip yeri ölümünden sonra dirilttiği suda, Su: Madde: H2O her türlü canlıyı orada yaymasında, Bütün canlılar: Madde rüzgarları ve yerle gök arasında emre amade duran bulutları döndürmesinde Bulutların oluşumu, Rüsgarların oluumu, Madde'nin birbiriyle etkileşimi. düşünen kimseler için âyetler vardır." Madde cezalandırır: Deprem, yangın, boğulma, vs. Madde ödüllendirir: Doğum, bitkilerin ürün vermesi, sıcaktan ve soğuktan korunma, vs. vs. ilaç niyetine kullanılan maddeler. Maddeye iyi davranırsan ödülünü alırsın. Toprağa bakarsan iyi bakarsan ürün alırsın. İneğe iyi bakarsan süt alırsın. Eşine, çocuklarına, arkadaşlarına iyi bakarsan, sevgi alırsın. İnsanlara iyi davranırsan, karşılığını alırsın. Hayat dairesel bir domino dizini gibidir. Yaptığın bir iyiliğin karşılığı mutlaka sana döner. Yaptığın bir kötülüğün de karşılığı mutlaka sana döner. Buna ister "ne ekersen onu biçersin" felsefesi deyin, ister karma felsefesi deyin. Beyin maddedir. Akıl o beyinin ürünüdür. Alternatif tezi olanların, slogan atmak yerine, benim yaptığım gibi tezlerini açıklamalarını ve bunu örneklemelerini beklerim. Saygılar.
-
Tanrı nerede? Tanrı var mı? Tanrı kim? Bu sorulara cevap bulma denemesi yapacağım bu yazı ile. İnsanlık tarihi boyunca cevap bulunamayan sorulara cevap bulma denemesi yapmak delilik gibi bişey. Ama yinede biz yapalım denememizi. Aslında çok basit bir mantık/örnekleme kullanacağım. Zira, en karmaşık sorunların cevabı, inabılmaz derecede basit olabilir. 1. Bu Forumu uzun süredir okuyanlar bilirler ki benim düşüncem "Tanrı var mı sorusunun cevaplanamayacağıdır". 2. Bu Forumu uzun süredir okuyanlar yine bilirler ki benim "benim için reel olan maddedir". Onun dışındakiler ispatı mümkün olmayan teori, tahmin, hayal ve varsayımlardır. Test edilemeyen, varlığı kanıtlanamayan hiçbirşey hayalden, teoriden, tahminden, sangıdan öteye gidemez. 3. Bu forumu uzun süredir okuyanlar yine bilirler ki "Atezm=Panteizm/Vahdet-i Vücut"tur. Panteizm ile Vahdet-i vücut farklı şeylerdir tartışmasına girmeyeceğim şimdi. Sadece bu yazımda panteizm ve Vahdet-i Vucut kavramlarını eş anlamlı kullandığımı bilseniz yeterli olur. Şimdi sorulara dönelim. Semitik dinlerin hepsinde "Tanrı'dan geldik Tanrı'ya döneceğiz" denir. Bunun ateist versiyonu "Toprak'tan geldik, toprağa döneceğiz" veya "maddeden geldik maddeye döneceğiz"dir. Benim anlayışıma göre, ortada tek bir "varlık" vardır, o da "madde"dir. O maddeye biri biri Tanrı der, diğeri doğrudan madde der. Semitik dinlerin kitapları Ortadoğu, Mısır, Mezapotamya, Hint, İran, Yunan kültürlerinin bir koleksiyonu olduğundan, bu kitaplarda benim düşüncemizle örtüşen birçok fikir/inanç bulabildiğimiz gibi, çok çelişkili fikirler/inançlar da yeralmaktadır. Semitik dinlerde Tanrı'nın yeri olarak, belki de çıkış kaynakları gezegen tapınımı olduğu için, "gökler" gösterilir. Bu dinler semavi dinlerdir. Yani göksel dinler. Yani gezegen/yıldız tapınımına dayalı dinler. "Yukarıda Allah var..", "Göklerdeki babamız...", "Muhammed ona burak yaratığı ile gece yükseldi...", "Nurumuzu indiririz..." gibi ifadelerin hepsinde "Tanrı'nın yeri olarak "gökler" gösterilir. Ancak Mısır'daki Aten (Güneş İlahı) tapınımı, bu mekana yeni bir boyut katmıştır. "Senin nurun her yerde.." Aten tapınımı ile birlikte asıl tapınılan objeye (Güneş) yapılan vurgu azalmış, onun yerine güneş ışınlarına övgüdye yönelen bir din gelişmiştir. Bunun etkisi bugün hala semitik dinlerde yaşamaktadır. "NUR" her üç göksel dinde de "kutsal" bir konumdadır. NUR'a atfedilen bu kutsallık Aten tapınımının bugün yaşayan izleridir. Muhammed, Aten tapınımındaki "senin nurun her yerde" düşüncesini farklı bir boyuta taşımıştır. "Tanrı heryerdedir. Size şah damarınızdan daha yakındır." Başlangıçta basit bir senin ışığın heryerdedir ifadesi, Muhammed zamanında metafizik bir anlam kazanmıştır. Herneyse. Tanrı heryerde ise, yani bana şah damarımdan daha yakınsa... Tanrı heryerde ise, forumdaki herkese, şahdamarından daha yakın ise.. Tanrı heryerde ise, taşın, ağacın bile kendi yapılarına göre onların da şahdamarı mukabilindeki noktalarında ise, Herşeyde Tanrı vardır. Heryerde olan tek birşey biliyoruz: Madde. Tanrı herşeyi görür: Gören de, görülen de madde olunca, elbette görülmeyen birşey kalmıyor. Kotu karanlıkta sahra çölünde karınca ezsek madde yine görür. Zira zeilen de madde, ezen de. Tanrı herşeyi bilir: Maddenin olmadığı bir yer tasavvur edemiyoruz. Maddenin olmadığı birşey hayal edemiyoruz. Madde varsa onun bilgisi de vardır. Doğum, ölüm, her türlü eylem madde dünyasında olmaktadır. Madde dünyasının bilgisi içinde olmaktadır. Bu takdirde maddenin bilgisi dışında bişey yoktur. Herşeyi yaratan maddedir. Rüzgarı çıkaran da, ateşi çıkaran da, doğurtan da, doğuran da, herşeyi yaratan maddedir. Buradan varılacak sonuç şudur: Madde herşeydir. Bu herşeye ister sadece madde demeye devam edin. İster o maddye Tanrı adını verin. Adlandırılan şey aynı şey: Madde. İster kendinize Panteist deyin, ister ateist, ama sonuçata her iki inancın da vardığı yer: Maddedir. Herşey bu madde dünyasında cereyan etmekdir. Eğer bir Tanrı olması gerektiğini düşünüyorsanız, bu Tanrı olsa olsa, Panteizmin tanımladığı Tanrı, veya ateizmin tanımladığı şekliyle Doğa/Madde'ir. Tanrı'nın yeri, kimliği ve kabiliyetleri hakkında sanırsam bir ipucu verenbilmişimdir. Saygılar, sevgiler.
-
Aklın yolu birdir. Benim gibi sıradan bir insanın bile görebildiği gazeteciliğin duayeni kişilerin görebildiği şeyi, AKP dışındaki partiler neden göremiyorlar? Saygılar, sevgiler.
-
Katılıyorum. CHP başarısız olmamış, aksine seçimin en başarılı parti olmuştur. Bu kadar programsız, vizyonsuz, vaadsiz, gelecek umudu vermeyen ve % 1 !in altında oy alması gereken bir partinin sadece korkutma politikası ile %20 oy alması inanılmaz bir başadırıdır. Kimse küçümsemesin. Saygılar.
-
CHP ve MHP'nin başarısı. DTP'nin hüsranı.
BrainSlapper şurada cevap verdi: BrainSlapper başlık Güncel Konular
Elbette ki DTP/PKK için meclise temsilci göndermek büyük başarıdır. Ancak ilk aşamada DTP/PKK'nın başarısı dikkatimizi çekse de, orada başka bir başarı vardır. O da AKP'nin, Günoydoğu illerinde % 60 a yaklaşan oy oranlarına ulaşarak, DTP/PKK'nın elinden "Kürtlerin temsilcisi" sıfatını almasıdır. Bu gelişme DTP/PKK'nın özellikle Avrupa'da "Kürtlerin temsilcisi" sıfatıyla at koşturması önleyecek ve Türkiye'ye PKK ile mücadelede büyük bir moral/etik destek sağlayacaktır. Öte yandan, DTP'nin meclise girmesini Kürt sorununun çözümü için olumlu bir adım olarak görüyorum. Umarım hem AKP, hem de DTP kendilerinin önüne çıkan bu fırsatı kullanırlar. Saygılar. -
Forumun güncel konular başlığını okuyanlar, benim AKP'ye muhalefetimin, laiklik gerekçeli olmadığını, ekonomik gerekçeli olduğunu, AKP iktidarının izlediği "düşük kur - yüksek faiz" politikasının Türkiye'yi fakirleştirdiğini savunduğumu bilirler. Bu forumda AKP'ye oy verilmemesi için yaptığağrıda da, "fakirleşmeye dur demek için AKP'ye oy vermeyin" diye çağrıda bulundum. Seçim Sonrasında yapılan ilk açıklamalarda, mustakbel AKP hükümetinin enerji fiyatlarını düşürme, istihdamı arttırıcı teşvikler getirme gibi planları olduğunu öğrendiğime sevindim. İşi gücü, yiyecek ekmeği, gelecek umudu olan insandan korkmam. Ama işi gücü olmayan, gelecek umudu olmayan insandan korkarım. İşi gücü olmayan, aç olan, gelecek umudu olmayan insan, hırsızlık da yapar, yolsuzluk da yapar, namussuzluk da yapar, terör de yapar, dini fanatizme de yönelir. AKP iktidarı, ilk 5 yılında artan işsizlik, kapkaççılık, dolandırıcılık, asayişsizlik, terör gibi sorunlara umarım çözüm bulur. İşi gücü olan, yiyecek ekmeği, geleck umudu olan insandan korkmayınız. Merkez Bankasının Ekim- Kasım aylarında faizleri düşürmeye başlayacağını ve lara küçük çaplı müdahalelerde bulunmaya başlayacağına ilişikin tahminler var. Bunlar yapıldığı takdirde, fakirleşmenin önüne set çekilir. AKP Hükümeti "düşük kur - yüksek faiz" politikasından da vazgeçerse, enerji fiyatlarını düşürür, istihdamı arttırırsa, önümüzdeki seçim %70-80 ile gelir. *** Diğer Partiler, korku üzerine politika üretmeye devam ettikçe, kaybetmeye mahkumdurlar. CHP'nin son iki seçimdir, seçmene "laiklik elden gidiyor haaa, bana oy verin laiklik kurtulsun " demekten başka bir vaadi olmamıştır. Programı ve vizyonu olmamıştır. Hiçbir programı, hiçbir vizyonu olmayan, hiçbir gelecek umudu vermeyen bir partinin sadece idare-i maslahat yapacağını, Türkiye'nin bir beş yılını daha çalmaktan başka birşey yapmayacağını, bu nedenle CHP'ye de oy verilmemesi gerektiğini yazdım bu forumda. Hiç kimse korkutulmayı sevmez. Herkes kendisini korkutana tepki gösterir. CHP korkutmak dışında halkı ikna edici bir programvizyon sunamamış, umut verememiştir. Şayet AKP, CHP'ye laikliği kullanmasına olanak veren herhangi bir koz vermeseydi, CHP bugünkü programsızlık ve vizyonsuluk ile Perinçek'in aldığı kadar oy alabilirdi. Başlığın CHP ile ilgili kısmı sizi şaşırtmış olabilir. Ancak, bu kadar programsız, vizyonsuz, vaadsiz, gelecek umudu vermeyen ve % 1 !in altında oy alması gereken bir partinin sadece korkutma politikası ile %20 oy alması inanılmaz bir başadırıdır. Kimse küçümsemesin. *** MHP de programı olmayan bir partidir. AB'ye rest ççekelim, ABD'ye rest çekelim, peki bunların yerine ne koyalım ? Cevap yok! AB'ye rest çekmek kolay sanıyorlar. Ticaretimizin % 60 dan fazlası AB ülkeleri ile yapılırken, AB'ye rest çekmek kolay sanıyorlar. Komşularımız İran'da, Irak'da, Suriye'de, Gürcistan'da yaşayan vatandaşlarımızın toplamaı 20 bini bulmazken, öte yandan vatandaşlarımı Avrupa'yı ikinci vatan bellemişken, AB'ye rest çekmek kolay sanıyorlar. Rest çektikleri şeyin yerine ne koyacaklarını onlar da bilmiyorlar. MHP meclise, ANAVATAN'ın seçimlere girmemesi, DP'nin bieşrme fiyaskosu ve GP'nin dibe vurması üzerine yine sadece korkutma politikası ile girmeyi başarmıştır. Başlığın MHP ile ilgili kısmı sizi da şaşırtmış olabilir. Ancak, hiçbir program, vizyon, gelecek umuduğu sunmadığı halde, meydanlarda sadece ip sallayarak % 14 oy almak başarı değildir de nedir? *** Belki çok az kimsenin dikkatini çekmiştir, ama AKP, DTP/PKK'ya seçim ile büyük bir darbe vurmuştur. AKP'nin Güneydoğu Anadolu'daki başarısının benim görebildiğim kadarıyla en güzel tarafı budur. Zira AKP, DTP/PKK'nın elinden "Kürt Halkı'nın temsilcisi" olduğuna daitr iddiayı almıştır. DTP/PKK her ne kadar meclise girmiş olsa da, Güneydoğu'da seçimin galibi AKP olmuş ve DTP/PKK'nın meşruiyet iddiasına büyük darbe vurmuştur. Umarım AKP de bu tabloyu iyi okur ve PKK'nın elinden Kürt Halkının temsizcisi olma iddiasını almışken, terörü bitirici köklü önlemler alır. Saydılar, sevgiler.
-
Sayın dreaam1907, Senin yazını alıntılayarak giriş yaptım ama sözüm cumhuriyet/laiklik elden gidiyor yası tutanlara bir hatırlatmadır. Ben başka bir yazımda, CHP ile ilgili görüşümü belirttim. CHP seçimi öncelikle bu nedenle kaybetti ve bu tutumunu sürdürdüğü takdirde, sonsuza kadar kaybetmeye de mahkumdur. Son iki seçimde CHP sadece korkular üzerine politika yapmıştır. Halka sunduğu, tek bir program, vizyon, umut yoktur. İnsanları bir kez korkutabilirsiniz, ama sürekli korkutamazsınız, müteakip korkutma girişimlerine tepki görterir insanlar. Öte yandan, Anayasa Mahkemesinin Cumhurbaşkanlığı konusundaki anayasaya aykırı kararı ve TSK'nın sanal muhtırası gibi halk iradesine karşı yapılan saygısız davranışları da halk affetmemiştir. Ayrıca AKP, dünün MSP/REFAH/FAZİLET partisinden ziyade, dünün DP/AP/ANAVATAN partisi haline gelmiştir. Bu hususun da dikkate alınması ve cumhuriyet/laiklik elden gidiyor yasının abartılmaması gerekmektedir. Seçim bildirgesinden türban başlığını çıkartarak ve seçim kampanyası sırasında bu konuyu hiç seçim malzemesi yapmayarak "merkez partisi" olma yolunda büyük bir adım atmış ve AP/AP/ANAVATAN çizgisindeki seçmeni kendi tarafına çekmeyi başarmıştır. Bu nedenlerden dolayı AKP'ye büyük bir zafer kazanmıştır. Beni AKP iktidarı konusunda endişelendiren şey AKP'nin dinciliğinden ziyade, uyguladığı ekonomik politikalardır. AKP'nin uyguladığığı ekonomik politikalar Türkiye'yi fakirleştirmektedir. Umarım AKP bu hatasını görür ve reel sektörü canlandırıcı hamleler yapar. Seçim ertesinde ekonomi ağırlıklı yayın yapan CNBC-e'yi izledim uzun süre. Döviz kurlarının daha da aşağı gidebileceğinden ve bunun sonucunda REEL SEKTÖRDE KİTLESEL İFLASLARIN YAŞANABİLECEĞİnden bahsetti ekonomistlerin çoğu. Benim AKP iktidarıyla ilgili en büyük endişem budur. Yoksa AKP'nin DP/AP/ANAVATAN çizgisinden farklı olacağını düşünmüyorum. Saygılar.
-
Sevgili boşig, Seni forum haricinde de sevdiğimi bilirsin. Seni incitmek gibi bir düşüncem olamayacağını da anlamışsındır. Ama şunu da farketmeni bekliyorum artık: Sevgli medeni, benim sana uzun süredir söylediğim şeyleri, ironik bir dil/üslup ile söylemiş. O nedenle Sevgili medeniye kızmak yerine, sadece "acaba neden birçok insan böyle düşünüyor" diye biraz kafa yor derim. Ben sana bunu uzun süredir söylüyorum. Senin savunduğun şey İslamiyet değil. O nedenle kendini müslüman olarak tanımlaman veya tanımladığın şeyi İslamiyet olarak etiketlemen gerekmiyor. Konuyu biraz örneklendirmek için, yazından tek bir konuyu seçip, açıklamaya çalışayım. Sen bunu anlayabilecek kapasitede ve sorgulamaktan, sorgulama sonuçlarından korkmayacak cesarete sahip bir insansın. Peygamberlik iddiasının sahtelik ve gerlikle nasıl alakası var sana göstereyim. Cevabı kendi cümlende yatıyor. Muhammed her insan gibi Tanrı'yı anlamaya çalışmış ve anladığını aktarmıştır. Eğer Muhammed her insan gibi, Tanrı vs gibi metafizik konuları anlamaya çalışan ve bulgularını paylaşan bir insandı diyorsan, ki diyorsun, onun senden, benden, sayın medeni'den farkı yoktur. Zira biz de anlamaya çalışıyoruz. Yani Muhammed'in senden, benden, metafizik konular üzerine kafa yoran ve bulgularını paylaşan herhangi bir insandan farkı yok. Eğer bu konumda olan insanlara peygamber sıfatı veriliyorsa, Muhammed de peygamber, ben de peygamberim, sen de peygambersin, metafizik konularda kafa yorup Tanrı yoktur sonucuna varan ateistler de peygamber. Madem Muhammed sana göre, her insan gibi, mesala senin gibi, metafizik konuları anlamaya çalışan ve bulgularını paylaşan bir insan ise, sen kendine ben de peygamberim diyebiliyor musun? Mesela ben "peygamberim" demiyorum. Ama Muhammed'e de "peygamberdir" demiyorum, Yunus Emre'ye de "peygamberdir" demiyorum. Yok "ben öyle birşey diyemem, zira peygamberliğin sözlük anlamı "Tanrı ile insanlar arasında iletişim kuran özel kişidir", ben özel değilim diuyorsan, ve Muhammed için de "her insan gibi anlamaya çalışmış" diyorsan, Muhammed de, sözlük anlamına göre, peygamber değildir. Ama Muhammed ne yapmış, "ben özelim" demiş. "Ben Tanrı'nın seçiği , hatta alemleri uğruna yarattığı son özel elçiyim." Sahtelik ve gerçeklik burada yatıyor. Bir insanın kendisini olmadığı birşey olarak tanıtması ve buna dayanarak taraftar toplaması, çıkar sağlaması vs. sahtekarlık tanımı içerisine girer. (Varsa eğer bir Tanrı) "Muhammed, her insan gibi Tanrı'yı anlamaya çalışmanın ötesinde Tanrı tarafından seçilmiş bir insandır" diyebiliyormusun? Bu takdirde müslümansın. Yoksa sadece "Muhammed her insan gibi Tanrı'yı anlamaya çalışan ve bulgularını paylaşan bir insandır" mı diyorsun? Bu takdirde müslüman değilsin. Senin farkında olmadığın, ama dışarıdan görünen şey, sen bir taraftan Muhammed'i ve İslamiyeti sadece sıradan bir sosyolojik vaka olarak görmek gerekir derken ve "Muhammed her insan gibi Tanrı'yı anlamaya çalışan ve bulgularını paylaşan bir insandır" derken, aynı zamanda müslüman olduğunu söylemeye devam etmen çelişkili görünüyor. Sılar, sevgiler.
-
Sevgili medeni, Yazıları tamamen alıntılamak forumu uzatıyor, ama ben yazının her satırına imzamı atarım. Sen cevap verdiğin için, polemik uzamasın diye, ben Sayın CYRANO'ya uzun cevap yazmayacağım. Sadece tek bir cümle eklemek istiyorum: Benim daha öce ekonomide yeralmayan metaları ekonomiye kazandırma ve katma değer yaratma ile ilgili söylediklerimi komik bulmuş Sayın CYRANO. Okyanusta yüzen balıkutulmadıkça, yerin yüzlerce metre altında yatan petrol ve atomun çekirdeğinde gizli enerji ortaya çıkarılmadıkça, Mars gezegenindeki arsalar ulaşılabilir ve kullanılabilir hale getirilmedikçe paylaşım kavgasına konu olması mümkün değildir. Umarım servetin paylaşılabilmesi için, herşeyden önce o servetin yaratılması gerektiğini, olmayan birşeyin paylaşılamayacağını en kısa zamanda anlarsınız. Saygılar, sevgiler.
-
Sayın CYRANO, Senin ve benim bu başlık altında yazdığımız yazıları baştan sora incele. Senin yazılarını alıntıladığım ilk iki yazımda, sadece kısaca altına benim de imza attığım düşüncelerim misyonelden alınma düşünceler olmadığını, burada da kimsenin misyonerlik yapmadığını söyledim.Bütüns öylediğim bu. Kişiliğe yönelik saldırıyı ilk sen mi yapmışsın, ben mi onu da incele. Medeni çerçevde devam eden bir tatışmaya, ne zaman ki Çeçenistan dahil oldu, o zaman sen hakarete başladın. Yukarıdaki yazını incele. Ne zaman ki Çeçenler ve Çeçenistan konuya dail oldu, o zaman sen beni "bilmeden fikir yürütmekle, bilimsel bakışa sahip olmamakla, vicdansızlıkla, bilmem ne yasasından bihaber olmakla suçladın. Hepsi konuya değil, bana yönelik sözler. Ondan sonraki cevabımda bile sana yönelik tek bir hakaret yok. Hakaret olarak algılanabilecek tek şey, "bu mu bilimsel bakış" sözüdür ki, onda da iyelik/sahiplik eki yoktur, onu da sen bana sorduğun için, ben de sana sordum. Daha sonra yine hakaretler. Türkiye'den bihaber olmakla, ukalalıkla, Aristo mantığını kullanıp vicdansızlık yapmakla, bilimsel bakışa sahip olmamakla, düşünememekle suçlamışsın. Yani konuları kişiselleştiren ben değilim. Ben de saf saf senin açtığın, dallanıp budaklandırdığın konulara cevap vermeye çalışıyorum. Ve işin polemiğe doğru gittiğini gördüğüm için, misyoner olmadığımı belirtip konuyu kapattım. Ama yeni hakaretlerle ve gülücük işaretleriyle geldin. Gerçekleri çarpıtmakla, fikir yürüttüğüm şeyleri doğru sanmakla itham ettin. Sonunda "Biz insanların bir konudaki birikimine bakıp diğer basit konularda bile birikimli olacağını sanarak hata ediyoruz sanırım." diyerek hakaretlerine mum diktin. Yani benle tartıştığın için iyi yazar CYRANO'ya kötü yazar demedim ben. Bu başlığın başından sonuna kadar benim ve senin yazılarını incele. Her kişiselleştirme girişimi sana aittir. Ve bunlar senin tarafsız kalamadığın Çeçenler ve Çeçenistan konusu konuya dahil olduktan sonnra olmuştur. Esasen, Ben Çeçenistan davasına ilişkin görüşlerimi açıklayancıya kadar, birirkimli iyi yazardım, senin yarana bastıktan sonra birikimisz, ukala, kendi düşündüklerini doğru sanan, bilimsellikten yoksun, tarafkirlik/kampçılık yapan bir adam oldum çıktım. Halbuki ben sana baştan dedim. Çeçenistan konusunu senle tartışmak istemediğimi söyledim. İşin polemiğe dökülüp, tartışmayı seviyesizleştireceğini tahmin ettiğim için o konuyu tartışmak istedmediğimi söyledim. Ve tahmin ettiğim gibi de oldu. Benim için hala iyi bir tarihçisin, iyi bir yazarsın. Ama eskisi kadar güvenerek okuyamayacağımı belirteyim. Ekonomi konusunda ise biraz bilgi edin derim sadece. Saygılar, Sevgiler.
-
CYRANO, ekonomiyi senin anlaman için senin anlayacağın şekilde anlatayım. CYRANO'ya ekonomi dersi: Ekonominin sadece kıt kaynakların payşlaşımı olarak bakılamayacağını, katma değer yaratma ve daha önce ekonomide olmayan kaynakları ekonomiye kazandırma diye kavramlar da olduğunu, buna kalkınma dendiğini öğretme dersi. Dünya'da 6 milyar küsür insan ve 190 küsür devlet var. Örneği basitleştirelim ki CYRANO bile anlasın. Dünya küçük bir köyden ibaret sayalım. Köyde 4 tane aile yaşıyor.Her aile de 5 kişiden oluşuyor. Köyün bir çeşmesi var ve bu çeşmenin üretim kapasitesi belli: günde 20 kova su. Köyün ekonomisini incelemeye aldığıöız zamanın başlangıcında, çeşmeden her ailenin günde 5 kova su alabilme hakkı var. CYRANO'nun "ekonomi kıt kaynakların paylaşımından ibarettir" anlayışına göre, bir aile 6 kova alırsa, başka bir aile mutlaka 4 kova almak zorunda kalır. Nüsfus artıyor. Her aileye 1'er çocuk daha katılıyor. Herkesin sağlıklı kalabilmesi için,her bireyin minimum günlük 1 kova su tüketmesi gerekiyor. Ama çeşmenin ürettiği su belli. Bu durumda köyde su kavgaları başlıyor. Bileği güçlü olan, iyi organize olan veya iyi ittifak kuranlar kişi başı 6 kova almaya devam ediyorlar. Diyelim ki bu 4 aileden 2 si kaba kuvvetle günde 6 kova almaya başladı. Diğer ailelere otomatikmen 4'er kova su kalıyor. Nüfusları artmış olmasına rağmen 4 er kova su alıyorlar. Yani sonuçta, 6'şar kova su alan aileler zenginleşirken veya refah düzeyini sabit tutarken 4 kova alanlar fakirleşiyorlar. . Sayın CYRANO ekonomiyi buraya kadar okumuş, daha doğrusu buraya kadarını duymuş sanırsam ve tamam ben ekonomiyi çözdüm demiş anlaşılan. Ama İktisada Giriş Dersinin devamı da var Sayın CYRANO. Devam edelim: Köylüler köyün yakınındaki bir mağara sayesinde, köyün attından bir yeraltı suyunun geçtiğini ve doğrudan köyün yakınındaki denize döküldüğünü farkediyorlar. Doğrudan denize akan ve köy ekonomise katılmayan bu su, mağaraya çıkrık sistemi kurularak, veya yel değirmeni vasıtasıyla, yeryüzüne çıkarılıyor. Bu sayede köyün günlük su üretimi 20 kovadan 40 kovaya çıkıyor. Kişi başına günlük tüketim gereksinimiden (kişi başı 1 kova *6 kişi *4 aile = günlük toplam minimum su ihtiyacı 24 kova) daha fazla su girer köy ekonomisine. herkes ihtiyacını giderdikten sonra artan su refah dizeyini arttırır. İnsanlar daha çok banyo yapabilirler. Sulu tarım yapabilirler. Buna daha önce ekonomide yeralmayan kaynakların, ekonomiye kazandırılması deniyor Sayın CYRANO. Bu köy ekonomisinde artan suyun başka bir üretimde kullanılarak sağlanan ek ürüne de katma değer deniyor. Suzuz olarak büyüyen bir armut ağacı yılda 5 kilo armut veriyorsa, 10 kilo vermeye başlar. Yeraltı suyu yeryüzüne çıkarılıp, kullanıma sunulmamış olsaydı, köydeki bütün kavgaları paylaşım kavgası olarak açıklamak mümkün olurdu. Ama bu bait örnekten de anlaşılacağı üzere ekonomi sadece kıt kaynakların paylaşımı değildir. İş sadece bu paylaşım kavgası ile açıklanamaz. Yani herşeyi emperyalizmle açıklayamazsın. Ekonomiyi tamamen sadece paylaşım kavgası olarak görürsen, kalkınmayı reddetmiş olursun. Ülkeyi kalkındırmaya yönelik politikaları, başkalarının payını çalma politikası olarak açıklamaktan başka seçeneğin kalmaz. Umarım anlamışsındır. Bu aşamadan sonra ister ben ekonomiyi bilmiyormuşum de, ister deme, bu senin erdemine kalmış birşey. Saygılar.
-
Dini Konular Başlığı Altındaki Yazılar Sizi Nasıl Etkiliyor?
BrainSlapper şurada cevap verdi: BrainSlapper başlık Dini Konular - Din - Dinler
Sevgili İpek, Katıldığın için teşekkür ederim. Güvensizlik falan yaptığımı sanmanı istemem. Sadece sen ve sarıgöl, birinci şıkka uygun yorum yapmışsınız, ama ortada tek oy vardı. Ben de tahmin yürüttüm. Sayın sarıgöl'e "ya sen, ya da sayın ipek oy kullanmamış veya.." dedim. Sen kullanmışsın. Teşekkür ederim. Ayrıca bilmeni isterim ki burada ne kadar farklı görüşlerde olsak da, yazım tarzı ve terbiyesi ile beni etkileyen bir arkadaşımsın. Yani yanlış anlaşılacak birşey söylediysem, özür dilerim. Sevgiler. -
Dini Konular Başlığı Altındaki Yazılar Sizi Nasıl Etkiliyor?
BrainSlapper şurada cevap verdi: BrainSlapper başlık Dini Konular - Din - Dinler
Sevgili ipek birinci şıkkı işaretleyebilirsiniz. Sayın sarıgöl, bu anket öne geçme, geride kalma yarışması değil. Sadece bir sondaj. Sen de rahatlıkla birinci şıkkı işaretleyebilirsin. Yani bilgi edinmek istiyorum sadece. Senin de ankete katılmanı bekliyorum. Bu kadar tartıştık, yazıştık. Heralde "tartışma ortaklığının" yarattığı bir hak/dostluk bile vardır. Bu nedenle, senden de rica ediyorum ankete katılmanı. * Ben bu yazıyı yazana kadar, birinci şık için tek oy kullanılmış. Ya sen, ya da sayın ipek oy kullanmamış veya ikiniz de kullanmamışsınız, yorum eklemeyen bir forumdaşımız kullanmış. Her ikinizden de katılım bekliyorum. Saygılar, sevgiler. -
Dini Konular Başlığı Altındaki Yazılar Sizi Nasıl Etkiliyor?
BrainSlapper şurada cevap verdi: BrainSlapper başlık Dini Konular - Din - Dinler
Ben de düzenlediğim ankete katıldım ve son seçeneği işaretledim. Burada özellikle İslamiyet üzerine yazan arkadaşlardan çok şey öğreniyorum. "Akıl akıldan üstündür" derler, bunu hergün burada görüyorum. Yıllarca farkedemediğim bazı şeyleri, diğer arkadaşlarımız sayesinde öğreniyorum. Yazılarıyla katkı sağlayan, okuyarak bize destek veren herkese teşekkür ederim. Saygılar, sevgiler. -
Dini Konular Başlığı Altındaki Yazılar Sizi Nasıl Etkiliyor?
BrainSlapper şurada bir başlık gönderdi: Dini Konular - Din - Dinler
Forumu okuyan her forumdaş oylamaya katılırsa memnun olurum. Saygılar. -
Suhedacığım, Osmanlı "şeklen" şeriat olan, ama çok ulusluluk ve çok dinlilik nedeniyle "esasen" şeriatla yönetilmeyen bir ülkedir. Padişah istediği zaman şeyhülislamın kellesini kesmiştir. Gayrimüslimlerden alınan vergilerin düşmemesi için din değiştirmek teşvik edilmemiştir. Vergilerin kolayca toplanabilmesi ve cemaatlerin kolayca idare edilebilmesi için gayri müslim cemaat liderlerine özel olanaklar tanınmış, yetkiler verilmiştir. Anadolu Osmanlı zamanında değil, Selçuklu zamanında Türkleşmiş ve müslümanlaşmıştır. Ben tarihçi değilim. İddiam da yok. Tarihçi Sayın CYRANO. Doğrusunu o bilir. Ekonomi, din vs konularında farklı düşüncelerimiz olsa da, tarih bilgisine saygı duyarım. Benim inancımda öyle birşey var demedim. Ata sözüdür veya bir deyiştir. Anadoluda söylenir. Sadece onu hatırlattım. Yoksa ben, her iyiliğin karşılığının alınacağına ve her kötülün cezasının mutlaka ödeneceğine inanırım. Bu hesap da burda kapatılıyor tabi. Hayali dünyada değil. Bir çeşit karma felsefesidir. Özeti, "ne ekersen onu biçersin" sözüdür. Saygılar.
-
Sayın CYRANO, 1950 yılının toplam gayri milli hasılalar toplamı ile, 2000'li yılların tolam gayri milli hasılalar toplamının aynı olduğunu iddia eden adamla ne konuşabilirim ki? Plastik, petrol piyasaya girince ormancılık öldü diyeceksin, ormanların hala neden hızla yokolduğuna açıklama getirmeyeceksin. Ekonomik faaliyet sırasında, ikame maların eski malları sadece farklı alanlara kaydırmak dışında bir işlevi olmadığını bilmeyeceksin. Bütün Ekonomiyi Kıt kaynakların Bölüşülmesi olarak tarif eden İktisat'a Giriş dersine göre anlayacaksın ve bütün ekonomiyi bununla açıklayacaksın. Diğer İktisat kurallarını öğrenmeyeceksin. İngiltere'yi kimse emperyalist oyunlara alet etmiyor diyorsun, sonra tutup, emperyalistler kendi aralarında rekabet ediyorlar, ABD İngiltere'yi IRA kozu ile sıkıştırmak için bu oyunu oynuyor diyeceksin. Yazdığın şeyler arasındaki çelişkilere bile bakmayacaksın. Tutup Latin Amreika hakkında, bu forumda, özel ilgi duyanlar dışında kimsenin fazla bilgi sahibi olmadığı alanda vaaz vereceksin ki, ne kadar dolu olduğunu görsünler. İslami fanatizme karşı çıkıyorsun, öbür taraftan benim İslam'la sorunum yok demeyi de ihmal etmiyorsun. Neden İslamiyet fanatisizm üretiyor diye sormuyorsun. Dünyadaki herşeyi emperyalizmle açıklamaya kalkacaksın, sonra bizleri her şiddeti dinle açıklamaya kalkmakla suçlayacaksın. Bizim öyle bir iddiamız olmadı. Her kötülüğün sebebi din değildir. Din, ırk, sapkınlık, sex, ekmek kavgası, insanı duygular, kıskançlık vs. herşey kötülüğün sebebi olabilir. Konu başlığı İslam ve şiddet olduğu için, bu konuda yazıyoruz. Irkçılık ve şiddet başlığı aç oraya da yazalım. Sex ve şiddet başlığı aç, oraya da yazalım. Ekmek kavgası, paylaşım kavgası ve şiddet başlığı aç oraya da yazalım. * HY'nın çarpıtmalarına karşıı birsürü bilimsel tez var. Madem benim gertirdiğim grafik çarpıtma imiş, bir tane farklı grafik getir toplam dünya milli gelirinin 1950'den bu yana artmadığını gösteren. * Bir taraftan beni düşündüğüm herşeyi doğru sanmakla itham edeceksin, kendinin aynı durumda olduğunu görmeyeceksin. Ama takdir ediyorum seni. Herkese güzel çiçek sunuyorsun, bir taraftan emperyalizmin en büyük maşalarının din ve milliyetçilik olduğunu söylüyorsun, öbür taraftan ulusalcıların ve dincilerin ağzına bal çalmayı unutmuyorsun. Çok güzel bir taktik. islamcılar memnun, ulusalcılar memnun, komunistler memnun. Herkes memnun. Ne şiş yanıyor, ne kebap. İyi tiyatrolar dilerim sana. Bak bu konuda haklısın. Biz de yanılmışız tarihi iyi biliyor arkadaşımız diye, seni basit konularda birikimli olacağını sanarak. * Tarihi iyi ezberlemişsin. Ama sadece ezberlemişsin. Tek taraflı kaynaktan ezelenmiş olsan da ezberleşimsin. Saygı duyuyoruz. İş analize, yorum yapmaya gelince, 1 Mayıs mitingçilerinin sloganlarından, kahvehane muhabbetinden öteye geçemiyor. Zaten analiz yeteneğine de gerek yokmuş. Ne diyelim tebrikler. * Biz dini misyoner propagandalarından öğreniyoruz. İktisadı İktisada Giriş Dersinden öğreniyoruz. Her söylediğimizi doğru sanıyoruz. Biz herşeyi çarpıtıyoruz. Biz cahilleri bırak sen. Biz dine kafayı takmış kişileriz. Saygılar.
-
Etnik temizlik, adı üstünde, kabile kavgası. Senin anlamakta güçlük çektiğin şey: etnik temizlik yapan Almanya, bir kuşak geçer, yapılanın hata olduğunu, insanlık suçu olduğunu anlar, suçu kabul eder, tazminat ödeyerek bir parça olsun suçunun bedelini ödemeye çalışır. Düşmanlıklar kuşaktan kuşağa miras bırakılmaz. Ama dinde öyle değildir. Sen Müslümanların, şu kavgada, şu savaşta yapılanlar haksızlıktı diyebildiğini gördün mü? Göremezsin. Zira düşmanlar da dogmatik olrarak belirlenir. Düşmana ya o adamlara da yazık oldu demek dinden çıkarır insanı. Neden acaba aile içi şiddet çok fazla? Dini duyguların yüksekliğiyle bir alakası olabilir mi? Söze bakılmaz, ayinesi iştir kişinin. Söze bakacak olursan, İslam dini barış ve hoşgörü dinidir. Uygulamaya bakacak olursan, İslam şiddet ve nefret dinidir. Senin bu ulağanüstü tespitlerine hayranım, ne diyeyim. Bugünün elitleri, dünün suç çetesi örgütlerinin çocuklarıdır. İnsanların hangi grupta olacakları yüzyıllar öncesinden belli değildir. Bu durum sadece dinlere mahsustur. * Vay be Latin Amerikada iktidarlar ya bağımsızlıkçı olurmuş, ya Amerikancı. Madem herşeyi emperyalizm ile, sömürü ile açıklıyorsun, iktidar kavgasını da böyle açıklasana. Kim sömürecek? Amerikanın desteklediği eski yerli kodamanlar mı, yoksa ABD'nin ileride destekleyeceği mahallenin yeni yetmeler mi? Madem herşeyi emperyalizmle açıklayabiliyorsun, şu emperyalizmin emperyalist İngiltereyi bile emperyalist oyunlarına nasıl alet ettiğini şu harika analiz yeteneğinle bize de anlat da aydınlanalım. Sen çok iyi biliyorsun iktisat kurallarını. Katma değer, üretim diye birşey biliyor musun, duydun mu? Daha önce ekonomik faaliyet kapsamında olmayan metaların ekonomiye kazandırılması ile çoğalan zenginliği duydun mu? Ekonomik analiz, tarihçiliğe benzemiyor üstat. Senin yukarıdaki en kıytırık ekonomistleri bile güldürecek iddiana göre;1950 yılındaki dünya devletlerinin milli gelirler toplamı ile, 2006 yılındaki milli gelirleri toplamının aynıdır. Örnek: Dünyada bulunan A, B, C, D ülkelerinin milli gelirler toplamı X olsun. (Bu sayıyı dünya devletlerinin sayısı kadar arttırınız. Ben örnek anlaşılsın diye, dünyada 4 ülke varmış gibi basit bir heap sunuyorum) CYRANO arkadaşımızın dediğine göre, bu X hiçbir zaman değişmez. A+B+C+D=X Zira ona göre A ülkesinin milli geliri artarsa, sözgelimi B'ninki azalır. (A+1)+(B-1)+C+D=X Ekonomi bu basit matematik formülü ile işlemiyor. Ekonomi şçyle işliyor. A+B+C+D+Yaratılan Katma Değer + Daha Önce ekonomide bulunmayan ancak Ekonomiye Kazandılılan Metalar = X + Yaratılan Katma Değer + Daha Önce ekonomide bulunmayan ancak Ekonomiye Kazandılılan Metalar Yaratılan Katma Değer + Daha Önce ekonomide bulunmayan ancak Ekonomiye Kazandılılan Metalar toplamına Ekonomide kalkında/büyüme deniyor. Bu kalkınma/büyüme, yaratılan katma değerden, daha önce ekonomiye girmemiş metaların ekonomiye kazandırılmasından kaynaklanıyor. Yani çıkarılmamış petrolün, çıkarılması ekonomiye kazandırılmasıdır. Silikonun, plastiğin, metalin bilgisayara dönüştürülmesi ekonomiye kazandırılan katma değerdir. CYRANO arakadaşımza göre, 1950 yılındaki dünya ülkeleri milli gelirleri toplamı ile 2006 yılındaki dünya ülkeleri milli gelirleri toplamı aynı. Sadece servet el değiştirdi. Başka bişey olmamış yani. 2006 yılında dünya ülkelerini oluşturan A, B, C, D ülkelerinin milli gelirleri toplamı hala aynı mı? X mi? Bakalım: Haklıymışsın CYRANO, sevret sadece el değiştirmiş, toplam servette hiç artış olmamış. Grafik yalan söylüyor. Geçelim... Ruslar, Çeçenleri muhatap aldı, devletlerini tanıdı, ama Federasyon içinde kalın dedi. Çeçenler ne yaptılar? Afedersin, tek kelimeyle azıttılar. Dağıstana saldırdılar. Rusların iyi niyetini suistimal ettiler. Kendin söylüyorsun: Rusya eğer Çeçenistan'ı ve Çeçenleri yoketmek istseydi, Çeçenistan SSC diye bir varlık kurulmasına izin vermezdi. Onun devlet başkanını Kremlinde ağırlamazdı. Bayrak asmasına izin vermezdi. Ama ne zaman ki Dağıstan'a saldırdı Çeçenler, o zaman Rusya'daki aşırı kabilecler de aldı sopayı ellerine. * Sömürgecilik açısından dünyadaki en başarısız, afedersiniz ***** imparatorluklar, Türk (Osmanlı) ve Rus (Sovyet) İmparatorluklarıdır. Kimsenin diniyle, diliyle uğraşmamışlardır. Asimile etmeye çalışmamışlardır. Hiçbir iyilik cezasız kalmaz. Türk İmparatorluğu cezasız kalmadı. Rus İmparaorluğu da cezasız kalmıyor. * İnsan birşeyi savunurken tutarlı olmalı. Burada Kürt ayrılıkçılığını kınayacaksın, Rusya'da Çeçen ayrılıkçılığını destekleyeceksin. Neden çifte standart? Demokratik hak ise aranan, Kürtlerde de var, Çeçenlerde de. Peki farklı muamele ne? Benim tutumum belli. Kabileciğilin her türlüsüne karşıyım. Bu ister Türk kabileciliği olsun, ister Kürt kabileciği olsun, isterse Çeçen kabileciliği. Devletler sunidir. illa ki insanlar kabile esaslarına göre bölünmek zorunda değildir. Herkes kaldığı bir yerde insan gibi yaşayabiliyor mu, önemli olan odur. * Bir taraftan Kosova ayrılsın, KKTC ayrılsın, Çeçenistan ayrılsın diyeceksin, öbür taraftan Kürtler ayrılmasın, Darfur ayrılmasın demeyeceksin. Ya herkes ayrılabilir diyeceksin. Yada, kabileciliğe karşı olacaksın, hertürlüsüne. Ben kabileciliğin her türlüsüne karşıyım. Dinciliğin de. Bir taraftan, dincilik, ırkçılık emperyalizmin en çok kullandığı iki maşadır derken, öbür taraftan kendin kabilecilik yapanlara destek vermeyeceksin, dincilikten kaynaklanan şiddeti rasyonelleştirmeye girişmeyeceksin. Bir taraftan, bizim dini bilgilerimizi misyonerlerin propaganda kağıtlarından öğrendşiğimizi iddia ederken, öbür taraftan kendin ekonomiyi 1 Mayıs mitinglerindeki sloganlardan öğrenmişsin gibi bir intiba bırakmayacaksın. Düşüncene katılırım, katılmam o başka konu, ama tutarsızlık sergilemeyeceksin. Saygılar.