Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

frozen

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    4.763
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

frozen tarafından postalanan herşey

  1. benim babam senin babanı döver cilik mi oynıyacağız yalan efendim külliyen yalan..kürtler türkleştirilmek istenmiş öylemi..nasıl olmuş bu..baksanıza benim birşeyden haberim yok..bir açıklasanız..yani nasıl üzüldüm bilseniz..bilsem hiç yazarmıydım yazdıklarımı.. oyunmu oynamak istiyoruz..oyunlardan bıktım.. ben almasam. ve ayrıca..bir şeyi bir kişiye ispatlamak için o kişinin doğru ve düzgün düşünmesi gerekir..gerisi laf kalabalığı olur.
  2. neyin inadına yaşıyacaksınız sayın zedan..siz zaten bu ülkede yaşamıyormusunuz..bu ülkenin bir parçası bir vatandaşı değilmisiniz ki inadına yaşıyacaksınız.. kimi aranızda halledecekseniz buyrun yapın sizi tutan yok.. ama şu ulusalcılar lafını ağzınızda sakız yapmayın.. isteyen istediği kişiye istediği etiketi yapıştırır ama söze değil..işe bakılır.. bu ülke bizlerinse eğer..sinirlenip yeter naraları atılacağına..yorum yaptığımız arkadaşların yazılarına itirazlarınız varsa onu görseydik.. yok aynen katılıyorum diyorsanız..bu vatan altında kardeşçe yaşıyacağız demeyin bari.. tutarlı olmak lazım..tabi buda anlayana..
  3. Bazen bir düşüncenin ortasında birden beliriveren bir gerçek taşır bize en derin acıları. Bazen dinlediğimiz bir şarkının, bizi eski zamanlara doğru savurmasıyla hissederiz acıyı. Bazen bir ‘koku’ya tepki verir belleğimiz, özlemle hatırladıklarımız acı verir. Her zaman da, derin ilişkilerin ve büyük trajedilerin yaşanması gerekmez acı duymak için. Acı da tıpkı zevk gibi bir duygu değil midir sadece? Dozunu kontrol edemediğimiz şiddetli bir duygusal sarsıntı.. ama bizi daha da incelten, ‘düşünce’mizi derinleştiren.. bazen bizi daha da yaratıcı kılan bir duygusal sarsıntı... Proust’a göre, bilgeliğe varmak için gerekli iki yöntemden biri; öğretmenlerimiz sayesinde, acı çekmeden varılan bilgelik, diğeri de acı çekerek varılan bilgeliktir. İkinci yöntemi, her zaman diğerinden daha üstün tutan yazar, bir roman kahramanının, ressam Elstir’in ağzından şöyle der: “ Kişi yaşadıklarından tümüyle pişmanlık duymamalıdır, çünkü bütün o aptalca ve mutluluktan uzak evreler, aslında onu nihai evreye vardırır ve kişi bu evrelerden geçmeden bilgeliğinden emin olamaz, -bizler ne kadar bilge olabilirsek tabii-.Bazı genç insanlar tanıyorum. Öğretmenleri onlara okula başladıkları andan itibaren zihinsel soyluluğu, ahlaki inceliği aşılamış. Belki de onların geriye bakınca pişmanlık duyacakları hiçbir şey yok; eğer isterlerse, o ana kadar söyledikleri ve yaptıkları her şey için imzalı bir ifade verebilirler ama zavallı yaratıklar.. bunlar, öğreti sahiplerinin kötü takipçileri. Bilgelikleri olumsuz, verimsiz. Bilgelik öğretilemez, biz kendimiz keşfetmeliyiz onu. Kimse bizim yerimize o yolculuğa çıkamaz, kimse böyle bir çabayı bizim yerimize harcayamaz.” İnsan acı çekerek, kendini daha fazla tanıyabilir ve daha da derinleşebilir belki ama acı, bazen bütün bu kazançları sarf ederecek güç bırakmayabilir geride. Acı her zaman şaşırtır, hiç kimse acı için hazırlıklı olamaz, ‘mutluluk’ beklenen, ‘acı’ ise beklenmeyendir çünkü. Ama bir yandan da biliriz ki, biz çeşitli nedenlerden o sırada acı çekerken, birileri de aynı anda başka başka nedenlerden mutlu olmaktadır. Acı çekerken; bir yanımız, bizim çok da uzağımızda olmayan bir yerlerde mutluluğun yaşandığını bilir ve bize sıramızı beklememizi fısıldar adeta. Acıya dayanabilmemiz de böylece mümkün olur bir bakıma, sadece durmamız, durabilmeyi başarmamız gerekir... Ve bunu yapabilirsek, durabilirsek şayet, atlatabiliriz. Acı acıtır, ama onun eğitici etkinliği de birçok şeyi birden fark etmemizi , en çok da mutlulukla acı arasındaki akrabalığı anlamamızı sağlamasındadır. İşte bu yüzden de, bu duygudan bütünüyle yoksun kalmaktansa, ara sıra ona yakalanıp, bu yolla mutluluğun var olduğunu hissedebilmek de, bir teselli verebilir belki... alıntı..
  4. sözün bittiği yer tabi anlayana...
  5. evet bidenem oldukça tehlikeliymişiz.. bide iyi yönümüz varmış farkettin mi..yaşlanmıyormuşuz..yıllara meydan okuyabiliyormuşuz.. bence bunu duyan her kadın cumhuriyet kadını olmak için can atar..
  6. siz ise taaaa bulunduğunuz yerden istediğiniz masalı anlatabilirsiniz..ve hatta üstüne bide ülkemiz hakkında dilediğinizi söyler sizi anlamamızı beklersiniz..boşlukta kalıncada masum düşünceleriniz .. pek bir sinirlenebilirsiniz.. hakkınız tabi.. oralar buralar karışmış iyice
  7. sardunyam bu çiçekler senin.. altına imzamı atarım bu yazının
  8. daha ne olsun canım..kucaklarını sevgi ile açanlara bu yorumlar yapılır mı ayıp yahu şimdi benim kafam karışık doğal olarak kürt sorununu savunanlar dilimizi konuşamıyoruz..çocuklarımıza istediğimiz ismi veremiyoruz diye yapmadıklarını bırakmıyorlar.. türbanı savunanlarda..okuma hakkı diye bir türkü tutturmuşlar..kendi seslerinden başka hiçbir sesi duymuyorlar.. benzerlik müthiş..ilerleme modeli uyuyor.. sevgili hemcinslerim..tabii kadın modeli diye evinde çocuk bakmaya yönlendirilen özendirilen.. çalışan kadın aldatır özlü sözleriyle bizi bir hayli düşündüren..birde üstüne Atatürk ve cumhuriyete dil uzatarak..imparatorluk bakiyesi kadınları överek..cumhuriyet kadını robocop gibi birşey..hiç yaşlanmıyor..kırışmıyor fiziki göndermeleriyle..kafalarındaki ahlaksızlığı şekle şemale büründüren bu zihniyetin ellerine..kendinizi bu kadar gönüllü teslim ederken acaba sonunuzu düşünebilecek boşluğu.. yoğunluğunuz arasında bırakabiliyormusunuz kendinize..önünüzü görmek adına.. yani erkeklerin kadın haklarını bu kadar canı gönülden savunduğu tek konu ne ilginçtirki türban konusu..apmül falandamı yanmıyor beyinlerinizin bir köşesinde..
  9. bazen aynı ülkedemi yaşıyoruz diye merak ediyorum..
  10. gönüllü köleliği seçip..her ne uğruna hak veriyorlarsa bu akılsızlığa.. başlarına taktıklarını sandıkları türbanın.. aslında beyinlerine..gözlerine ..kulaklarına ve ağızlarına taktıkları bir kelepçe olduğunu unutan kadınları kınıyorum asıl.. unutmasınlar ki BU ZİHNİYET..BU KADARLA KALMAZ.. bıktırdılar artık..
  11. teşekkürler arkadaşım çok güzel bir şiirle gelmişsin bu defa şebnem işigüzelden..çok sevdiğim bir öykünün kısa bir bölümünü yazmak istedim Hep der ki: "Tanrı bana yüzyıllık bir yaşam versin ve ben bütün yeryüzünü mozaiklerle süsleyeyim. Törenleri, aşkları, bayramları, zaferleri, melekleri, bereketli avları, balığı bol nehirleri, yaprağın dalda bittiği, sonra yere düştüğü, sonra savrulup gittiği mevsimleri, güçlü bir erkeğin güzel bir kadının rahmine canlıyı bıraktığı ânı anlatayım." İşte hep söylediği gibi, sanki insanoğlu değilmiş, su içmez, uyumazmış gibi renkli taş parçalarını yan yana getirerek yeni yaşamlar oluşturuyor; hep bir şeyleri kendince ölümsüzleştiriyor. Uzağında durup ona sesleniyorum. İlkinde duymuyor beni. Sonra irkiliyor. "Beni koruduğun için," diyorum ona, "bunca yıl beni koruduğun için sana minnettarım. Çocuklarımın babası olduğun, beni aç bırakmadığın için Tanrı kadar saygım var sana. Ama seni sevmiyorum. Ben senin gibi değilim. Bir tarafım karanlıkta, kör. Kendi topraklarım üzerinde yaşamak istiyorum." Arkamı dönüp koşarcasına uzaklaşıyorum yanından. Gökkubbeyi başımıza yıkarcasına bağırıyor: "Bana bu büyük acıyı verme. Ruhum yeryüzünün hangi köşesine gidersen git bulur seni. Bana verdiğin aşkın ve acının bedelini, Tanrı tanığımdır, ödersin..." Bedenim balmumundanmış gibi, gökyüzü, rüzgâr... ateşmiş gibi. Canım yanarak eriyorum. Canım yanarak eriyorum... "Sakin olun... Yavaş yavaş saymaya başlıyorum. Beşe geldiğimde gözlerinizi açın ve huzurlu olun. Huzurlu olun..." "Sizin yaptığınız gibi açık konuşacağım," diyor doktorum. "Pencerenin kenarında güneşe gömülmüş sıska gövdesinden çıkıyor bu ses. İnsanın çocukluğunda, ergenliğinde takıldığı bir noktayı aramak, toprağın altında gizli, değerli bir heykelciği aramak gibidir. Bu küçük değerli heykelciği bulmak için bazen yanlış bir yeri kazmaya başlarsınız. Tekrar tekrar toprağı eşelemeniz gerekir. İşte, bilinçaltınızda takılı kaldığınız bir noktayı bulmak için de zavallı bilincinizi kazıp dururuz. Bu kez çok derin bir tünel kazmak bilincinizi darmadağın edebilir. Daha önce yaptığımız terapiler bir işe yaramamıştı. Size umut yok demiyorum ama sadece biraz daha çaba göstereceğiz. Bu son hipnoza sizi yatırmayabilirdim, ama geçmişteki hayatınızı arama çabanızdan söz ettiniz. İşte, size biraz daha bilinmeyen..." Doktorum tüm bunları söylerken, geniş koltuğa oturup bedenini lastik parçası gibi uzatıyor. Gözlerini kısıp konuşmasını sürdürüyor: "Belki de tutkunuzun kaynağını benim yardımım olmaksızın siz bulacaksınız." Şimdi omuzlarımı düşürmüş, yürüyorum. Sokak lambalarının, neonların, vitrin ışıklarının oluşturduğu gölgemde fark ediyorum bunu. Bu labirentten nasıl çıkabilirim? Bu soruyu sormasını on yaşındayken öğrenmiştim. Elbette her defasında doğru yanıtları veremedim.
  12. seni ararken..kendimi kaybetmekten yoruldum bulduğumu zannettiğimde..kendimden ayrı düştüm... bu garip bir veda olacak..çünkü aslında hep içimdesin ne kadar uzağa gitsem de..gittiğim her yerde benimlesin... söylenecek söz yok.. gidiyorum ben...
  13. zeynep'te perisi ay bukadar sevgi karakterimi bozcek
  14. kesinliklen tanımıyom
  15. frozen

    içinden geçeni yaz.........

    tabe şaşmamak lazım kaç kere dedik dimi şu burnunu temizle diye
  16. frozen

    içinden geçeni yaz.........

    bu kadar çabuk vazgeçmek sana yakışmıyor bidenem.. içimden geçen ses diyo kiiiiiii sormayın halim ahhh başım duman
  17. fazla merak eyi değildir bidenem kelimeler yetse -şebo
  18. dinliyom bişeler işte
  19. frozen

    içinden geçeni yaz.........

    dimek buldun hımmm hatta vah vah
  20. frozen

    içinden geçeni yaz.........

    bu gece çok anlamlısın canem
  21. hoşgeldin nenecim
  22. Cennette mültecilere yer var mı Anne ? Şöyle sıcak ve ürkek bir martının ellerinde Kulak tıkayarak her şeye / ve çığlık çığlığa Buruk bir dargınlıkla Ölse kızın...
  23. nenecim gidelim..götür benide bakıyorumda hanfendi..leylacıma bu bana bu yane aşkolsun..dimek beni sefmiyosun gıcıkcığım yazı güzel..teşekkür ederim.. ama sende biliyorsun ki aşk maşk fasa fiso..herkes bencilliklerinde yağlanıp yağlanıp meydanlarda salınmakla meşgulken aşk böyle yazılarda küflenmeye mahkum...
  24. kimin doğrusuna göre yazalım larsie..sana hitaben bir yazı yazmadığımı biliyorum..resimlere yorumum budur...ve aşşağıda görüldüğü üzre belirtmişimdirde.. bencede
  25. işte bu gerçek.. buyrun lütfen gelin..bu saatte pek anlamadım ama neyse demek o elbise hakkında umarım tekrar giymek zorunda kalmam kızım biliyon ben neysem sende osun
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.