hiçkimsenin hayatından vazgeçmemesi temennisiyle..kısa bir hikayeden kısa bir alıntı yapmak istedim..
-Yattığım yerden gökyüzünü görüyorum. Gökyüzü yıldızsız. Hava yarın kapalı olacak. Belli de olmaz ya, bazan böyle gecelerin sabahları günlük güneşlik olabiliyor. Toprağın kokusu geliyor. Unutmuşum pencereyi kapatmayı. Şimdi gelir birisi, sorması gerekliymiş gibi: ''Geçti mi başının ağrısı?'' der. Sesimi çıkarmam, uyudu sanırlar. O zaman pencereyi de kapatır gider .
Kocaman bir insan eli tiksinerek kavradı bedenimi. Derin bir su çukuruna düştüm. Buradan çıkamayacağımı biliyordum. Bu kadar ağır olabilir miydi su? Binlerce kez döndüm. Sonsuza kadar sürecek bir devinimdi bu.
Vazgeçtim. Devinim sürüyor. Bağırmalıyım. İşte odama birisi girdi. Sorması gerekli soruyu soruyor..
Devinim sürüyor, ben sesimi çıkaramıyorum. yavaşça kapatıyor pencereyi. Artık toprak kokusunu duyamıyorum. Bir kolum yataktan aşağıya sallanıyor. Kolumu alıp bedenime bitiştiriyor. Anne, vazgeçtim. Yanağımdan öpüp saçlarımı okşuyorsun. Belki daha soğumadım, ama artık soluk almıyorum, görmüyor musun? Anne, gözaltındaki torbalara ne oldu. Alnındaki derin çizgiler? Düğüne mi gidiyoruz yine? Yoo, siz düğünden gelmişsiniz, üzerindeki giysinin etekleri buruşmuş. Bu giysi mor değil miydi? Yoksa bir de fıstık yeşili vardı? Sedefli düğmelerini niçin söktün? Saçlarının diri dalgaları çözülmüş. Oysa kırmızı rujun hâlâ dudağında.
Anne, vazgeçtim diyorum. Duymuyor..
Elinde fincan, babaanne giriyor odaya. Üzerinde uçuk eflatun bir giysi, fermuarını kapamamış. Fala niyet tutulmuş kahve fincanını aynalı dolabın üzerine koyuyor .
''Makas nerede?'' diyor aceleyle.
Çekmeceleri hızla çekip kapatıyor. Makası buluyor sonunda. Uzun beyaz saçlarını bir kerede kısacık kesiveriyor. Sonra eline saç fırçasını alıp özenle tarıyor .
''Ne güzel oldum,'' diyor. ''Niçin izin vermediler ki bunca zaman saçlarımı kestirmeme. Önce babam, sonra kocam, sonra da oğlum. Bak ne güzel oldum. Bak ne güzel oldum.''
Şimdi kendi kendine dans ediyor. Sonra birden iki elini yan yana getirip bana doğru uzatıyor.
''Bak, şeytan tırnaklarımın hepsini kestim.''
Aklına dolabın üzerine koyduğu kahve fincanı geliyor.
Senin için kapattım bu falı,'' diyor.
Başucuma oturup başlıyor fal bakmaya:
''Hanene ay doğacak; apak fincanının dibi.''
Sonra hızla pencerenin kenarına gidiyor. İçeri sızan soluk ışıkta tekrar bakıyor fincana, diyor ki:
''Bir tek kahve tortusu bile yok.''
Gözlerini dehşetle üzerime çeviriyor:
''Sen ölmüşsün.''
Yattığım yerden gökyüzünü görüyorum. Gökyüzü yıldızsız. Hava yarın kapalı olacak...
ş.işigüzel..