Zıplanacak içerik

Evrensel

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Evrensel tarafından postalanan herşey

  1. Sevgili Thebeliever, Hepimiz sıradan insanlarız, kimsenin başka birinin aklını küçümseme yetkisi yoktur. Ancak unutmamak lazımdırki, bazı insanların akılları diğerlerinden daha verimli çalışır. Bu olgu, doğa tarafından, toplu yaşam şartlarının düzenini sağlamak için sağlanmıştır. Doğa insanların çoğunluğunun aklına kilit vurmuştur. Çünkü herkezin aklı eşit olsaydı, yönetimler sağlanamazdı. Kimse kimsenin kendisini yönetmesine izin vermezdi. İnsanlar 3 ana dalda toplanır. 1- Yaratıcı(Tanrı anlamında değil)= az sayıda, nadir görülen insanlar. 2- Yönetici = Yaratıcılara nazaran çok sık görülen insanlar. 3- Yürütücü = İnsanların çoğunluğu. En azından %99 u. Yaratıcı insanlar yeni buluşlar yapar ve buluşunu yöneticilere devreder. Yöneticiler buluşların uygulanmasını, yürütücülere yaptırır. Aynı insan, hem yaratıcı, hem yönetici ve hemde yürütücü olabilir. Ama bunlar genelde ayrı ayrı insanlardır ve içlerinde zekalarını en üst seviyede kullanabilenler, yaratıcılardır. Bu böyle olduğu için herkez yaratıcı olduğunu iddia eder ama biz yaratıcı insanları bilim adamları olarak kabul ederiz. Yani insanlığın faydasına birşeyler yaratmış insanları bilim adamı olarak adlandırıp, onları içimizdeki nadir, akıllı insanlar olarak varsayarız. Tüm insanlar, bir şeye inanırken, önce kendi mantığıyla düşünürler. Mantıkları yetmediği durumlarda ise başka insanların fikirlerine bakarlar. Ancak bunu yaparken 2 yol kullanılır. 1- En akıllı olabilecek insanların akıllarına başvurmak. 2- Çoğunluğun ne düşündüğüne bakmak. Bana göre birinci yol, ikinci yoldan çok daha güvenilirdir. Çünkü bazı konularda standard halk zekası sınırlı kalır. Nitekim elektrik de bin kişinin bir araya gelerek bulduğu bir akıl değildir. Tek ve çok akıllı bir insanın ürünüdür. Daha birçok önemli buluşlar, teker kişi tarafından yapılmıştır. İnsan tarihinde en akıllı olarak bilinen ilk 100 kişiyi yok farzetsek, standard insanlarla şu anda taş devrine yakın bir dönemde olurduk. İlk 10,000 kişiyi çıkardığınızda ise gerçektende taş devrinde olurduk. Bu yüzden de bu ilk yüz kişinin ne düşündüğü çok çok önemli bir kriterdir. Bahsettiğimiz ilk yüz kişinin arasında başka bir dinden islama geçmiş olan yoktur. Tam tersine bu insanların arasında bir hayli dinsiz insan vardır. Bana göre tamamına yakını dinsizdir. Kendi zekasıyla, taş devrinde kalabilecek standard halkın ne düşündüğü de bu yüzden bir önem taşımaz. Yani Einstein gibi bir adam islamı seçmemişse, 1 milyar hristiyan bile islama geçsede bunun hiçbir önemi yoktur. Einstein gibi insanlar olmasaydı, sizin bahsettiğiniz, ve islama geçmiş kişilerle ancak taş devrinde olurduk bilmelisiniz. Buna ben kendim de dahilim. Bende stantard halk arasından biriyim. Küçümseme filan yok yani. Tüm insanları kendimden değerli sayarım. Bir not düşelim: Standard halkın zekası da eskiye nazaran artarak gidişat gösterir. Ama bu da bilim adamlarının ışığı sayesindedir. Selam ve sevgilerimle...
  2. Değerli dostum, doğa komşum, Samimiyetinize içtenlikle inanıyorum. Zaten ben inanç konusunda kimsenin yalan söyleyeceğine inanmam. İnanç konusunda kim ne söylüyorsa, ona inandığı doğrudur. Bazen derler ya o dini çarpıtıyor, din adı altında bilmem neler yapıyor. Bu doğrudur ama ben o kişilerin bile inanç sahibiyim diyorsa, çarpık da olsa bir inanç sahibi olduğuna inanırım. Kaldı ki, sizler değerli, saf ve temiz yürekli insanlarsınız, size inanmayıp da kime inanacağım. Ne diyorsanız doğrudur. Kötü insanlar, sadece akılsız insanlardır. İyi ve kötü, inançlı veya inançsıza göre değişmez, iyi ve kötü, akıllı ve akılsız insana göre değişir. Sizde zeki bir insan olduğunuza göre, mutlaka ve kesinlikle iyi ve dürüst bir insansınız. Bundan en ufak bir şüphem yok. Bende belki sizin kadar zeki olmasamda, ama en azından bahsettiklerimde samimiyim. Ben şeytanın varlığına da inanmam ama, bilerek ve kasten dine saldırmak, islam inancına göre, ancak şeytan gibi bir varlıkla ilişkiye geçerek olabilir. Benim için şeytan diye birşey sözkonusu olamayacağı gibi, hiçbir kötülük kuvvetleriylede ilişkim yok. Bakın siz ne kadar emek harcamışsınız, upuzun bir yazı yazmışsınız. Kendi mantığınıza göre, insanlara yardım etme amacıyla iyi niyetle yapmışsınız. Benimde yaptığım, sizin yaptığınızla tamamen aynı şey, işlerimden dolayı hiç vaktim olmamasına rağmen, işlerimi aksatıp, burada yazılar yazarak insanlığa ve doğaya faydalı olmaya çalışıyorum. Bunu yapmam için, beni tehdit eden de yok, para veren de yok, hiçbir kimseyle bağlantım da yok. Forumdaki din karşıtı Ateist arkadaşların da hiçbirini tanımam, aramızda bir örgüt gibi bir şey de yok. Sizde, bizde ve herkez iyi niyetli, ama herkezin fikirleri ayrı olabilir buda tanrının veya doğanın verdiği çeşitlilikten dolayıdır. Benim hedefim, sizin dini inançlarınızı yok etmek değildir. Tam tersine, dine ihtiyaç duyanların dine inanması gerektiğini düşünürüm. Ancak bazı kişiler vardırki, onların dinlere inanmaması gerekir. Bu da doğanın teknik sebepli ihtiyacıdır. Ben her ne kadar, mesajlarımı size veya bir başkasına yazsam da, aslında mesajım o kişileredir. Bizler ateist veya dinsiz insanlar olarak ayrı makineleriz. Her ne kadar bedenen aynı dünyada yaşıyor gözüksek de gerçekte sizinle ayrı dünyalarda yaşarız. Çünkü sizin için bu dünyanın manası da bizim düşündüğümüzden farklıdır. Biz kendimizi burada geçici bir evsahibi olarak görürüz, siz ise sadece imtihan için gelmiş bir misafir olarak görürsünüz. Sizin var oluşunuz size göre, başka bir dünya içindir, bizimkisi ise bu dünya içindir. Dolayısıyla, yaşadığımız yerler, farklı yerlerdir, veya en azından boyutlar, farklı boyutlardır. Sevgili Thebeliever, Sizin mantığınızla bizimkinin en önemli farkı nedir biliyormusunuz ? Siz olabileceğine inandığınız şeyleri kabul edersiniz, biz ise olmuş şeyleri kabul ederiz. Dikkat ederseniz, arada zamanlama farkı vardır. Arada sadece 1 soru işareti kalmıştırki o da şudur; Biz olması muhtemel ama kesin olmayan şeyler için ne yaparız ? Evet, o zaman da bir kumar oynarız ve o kumara duruma göre değişken olmak üzere bir miktar kredi yatırarak deneriz. Ya kazanır, ya kaybederiz. Ama kumara hiçbir zaman hayatımızı yatırmayız. Bu yüzden de hayatımızı yatırmamızı gerektiren durumlarda, gözle görülür ve elle turulur bir kesinlik bekleriz. Bunu kendi aklımızla, kendimiz çözemiyorsak, o zaman akıl işlerindeki yeryüzündeki en yetkili birim olan, bilime müracaat ederiz. Dinlerin yoruma açık ve esnek anlatımlarına ise bu yüzden güvenmeyiz. İnsanın yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan anlama yolu neyse bizim için anlama yolu ise odur. Yani bildiğimiz düz, mantık. Sizinki ise bize göre, ikinci boyut mantığıdır. Yani burda olduğunu göremediğimiz mantıktır. Daha doğrusu doğada gözlemleyemediğimiz bir mantıktır. Siz kesinlikle diyeceksinizki, doğada da var ama siz göremiyorsunuz. Ama unutmayınki biz gözle görmekten bahsediyoruz. Siz basit mantığın dışında mucizelere de inanırsınız ama, biz doğada mucizelere tanık olmadığımız için mucizelere inanmayız. Buna göre, sizde dersiniz ki, doğada da mucizeler var ama siz göremiyorsunuz. Evet, biz bu ihtimalide gözönünde bulundururuz. Çünkü dünyadaki en akıllı insan kendimiz değiliz. Bizde yanılabiliriz. Bunu göz önünde bulunduraraktan, kendimizden daha akıllı olabileceğine inandığımız insanlara başvururuz. Yani bilim adamlarına. Siz ise mucizelere ihtimal verdiğiniz için size mucizeler anlatan din adamlarına gidersiniz. Onlar size mucizelerden bahsederken, mantık kullanmazlar. Çünkü mucize adındanda anlaşılabileceği gibi mucizedir. Manası sebebi insan mantığıyla anlaşılamayacak olgulara mucize denir. Anlaşılmış olsa zaten mucize denmez. Mantık bu dünyaya, yani doğaya mahsustur. Doğadan daha uzak yerler için mantık mecburiyeti yoktur. Doğadaki mantık, işi başından sonuna kadar tüm detayıyla anlatmaya mecburdur. Oysaki doğadan çıktığınız durumlarda, nasılki zaman kavramı bile yok oluyorsa, doğadaki düz mantığa da ihtiyaç duyulmaz. Yani, mucize olur. Bizim için aslında düz mantık diye bir kavram da olmaz, mantık mantıktır. Yukarıda düz mantık derken, din harici konularda kullandığımız bildik mantık demek istedim. Belki başka türlü mantıklar da vardır ama mademki bir yaradan varsa, bize bu mantığı yüklemiştir. Bilime güvenmemek demek, mantığa da güvenmemek demektir. Oysaki düşünmek için mantıktan başka sığınabileceğiz varlığımız yoktur. Size göre başka bilim adamları da vardır, ama biz onları Bardakkıran olarak adlandırırır. Bize gerçek dünyadaki yaşam için gerekli birşey sunamayan insanlara bilim adamı demeyiz. Bize göre, üniversitelere giremeyen bilim, bilim değildir. Hayat ve devlet yöneten bilim bizimkidir. Biz sizin mantığınızı biliriz çünkü; dinlere inanmayanlar olarak, aslında bizde birer dini inanıştan gelmeyizdir. Ama Sizin bizim mantığımızı anlamanıza imkan yoktur, çünkü hayatınızda hiçbir zaman dinsiz olmamışınızdır. Zaman zaman dinlerde şüphe duymuşsunuzdur, ama hiçbir zaman dinleri tamamen, canı gönülden,içtenlikle, kendinizden emin olarak, yanılmadığınızı bilerek ve "ben artık dinlere inanmıyorum diyerek", ( Daha ne yazayım) reddettiğiniz döneminiz olmadığı için, dinsiz bir döneminiz yoktur. (Bu üstteki cümlemi tekrar okursanız sevinirim.) Dolayısıyla, dininize çıkmadan giriş yapmışsınızdır. """Çıkmadan giriş yapmak""". (Çıkış kapısına yaklaşmış olmak, çıkmak manasına gelmez) Yani zaten oradaydınız, oraya ne zaman geldiniz ? bebekken. Ayrı bir konu: Dinde zorlama yoktur demişsiniz. hani dedim ya bizim mantığımızda sonuç, yani somut önemlidir diye. Dinlerin sonucunda zorlama vardır. kanlı savaşlarla zorlama vardır. Ben hayatımda defalarca din zorlaması yaşadım. Dinlerin içinde zorlama olmasa bile, hemen kenarında ve dibinde ona yapışık ve öpüşük olarak, zorlama ve zorbalık vardır. Bu zorbalığın da dinlerin neresinde olduğu önemli değildir. Benimde içimde otomobilim yoktur ama kapımın önünde otomobilim vardır. Ve o otomobil bana aittir, benim neticemdir. Ayrıca da benim yüzümden bu kapıda duruyordur. Benimde içimde otomobilim var yazmıyor ama malesef bir otomobilim var. Sevgili Thebeliever, Siz iyi niyetli bir insan olduğunuz için, ideal bir dünya arıyorsunuz. Ama malesef ideal bir dünya hiçbir zaman olmadı ve şimdi de yok. Yaşadığınız ülkenin kıymetini bilin. 250 milyonluk bir ülkede 5 dakikada bir tecavüz, dünya ortalamasına göre pekde fazla değil. Günde 288 tecavüz eder. Emin ol ki 250 milyonluk bir islam nüfusunda bundan çok daha fazla tecavüzler oluyor. İslam dünyasında cinsellik öyle bir bastırılmışki, sadece sapıklar değil; biraz fazla bunalmışlar bile çok fazla tecavüz suçu işliyorlar. Amerikada veya Avrupada tecavüze uğradığını ihbar eden biri burdaki gibi cinayetlere kurban gitmiyor. Ayrıca da tecavüze uğradı diye toplumdan afaroz edilmiyor. Bu iki saydığım etken çok önemlidir. biri toplumda horlanmak, öbürü ise öldürülmek. Aynı şey ABD de de olsaydı ayda 5 tecavüz duyardınız. Üstelik tecavüz burada sadece insanlara karşı da değil, hayvanlarda bundan nasibini bir hayli yaygın alıyor. Hiçde sapık olmayan, pırıl pırıl zavallı köy delikanlıları istemedikleri şeyleri yapmak zorunda kalıyorlar. Bu konuda size sizin anlattığınızdan çok şey anlatırım ama, anlatırken bende utanıyorum en iyisi milletimizi fazla karalamadan çıkmak bu işin içinden. Oradaki fark sadece maddiyatçılığın bir başka çeşidi. Ben hayatımda çok çeşitli milletlerden insanlar tanıdım ve hala iş ve arkadaşlık ilişkilerim var. Onlarda da maddiyatçılık var ama bizdeki maddiyatçılık anlayışındansa, onlarınkini tercih ederim. Hiç olmazsa bizdekinden daha dürüst bir maddiyatçılık. Saklamadan, gizlemeden. Oyunlarla, entrikalarla değil. Bir başka konu: Aile ortamından bahsetmişsiniz. Aile kavramı yavaş yavaş burada da kalkıyor. Nedendir bilinmez ama dünya bu yolda ilerliyor. Aileci kültürlere göre bu gidişat çok tehlikeli gözüküyor. Ancak, doğa böyle istiyor. belkide böyle olması gerekiyor. Örneğin bende toplum açısından aile yapısını desteklerim ama kendim için bildiğimiz klasik, ve bahtiyar aile yapısını, aile yaşamını benimsemem. Bunuda yakında bilim açıklar. Şimdilik bilmiyoruz. Ama ben bir tehlike görmüyorum, yanlış giden birşey olursa insanoğlu onu düzeltmek zorunda kalır. İnsan düzeltmezse, doğa düzeltir. Çocuklar ortada kalıyor, durun bakalım nasıl bir toplum ortaya çıkacak. belkide yeni düzen, yeni çocukluk ona göre olacak. Uyuşturucu kullanıyorlarsa, ona da bir gün bir çare bulunacak, yada azalacak. Başka bir konu: Papaz müslüman olmuş, başka birileri de müslüman olmuş. Değerli dostum, daha önce de bahsettim; standard insan zaten teisttir. her yerden her yere geçebilir. Ateistten satanist olmaz ama teist bir insan satanist bile olabilir; ki bazıları oluyor da. Çünkü ikiside doğa üstü inanıştır. Papaza gelince; Papaz kadar standard insan yoktur. üstelik papaz, tam bir teisttir. İslam dini de dinlerin içinde en mantıklı din olduğu için, bir papazın islama geçmesi kadar doğal birşey olamaz. Biliyorum, mucize bulma mecburiyetindesiniz ama bunda mucize aramayınız. Dinden kopmuş insanlar dediğime gelince de; son verdiğiniz örnekler öyle olmayabilir. Ama sizde dikkat edince çoğunun dini inancı zayıf insanlar olduğunu göreceksiniz. Kayda değer örnek verebilmeniz için, standard halk dışında, bilimsel kariyeri olan, buluş yapmış bilim adamlarının islama geçip geçmediğini örnek vermelisiniz. İslamcıların arayışı, peşinde oldukları şey de budur zaten, Custo uydurması yaptılar yutturamadılar, Amstrong dediler, onu da tutturamadılar. şimdi de birkaç Bardakkıran islamcıları bilim adamı diye yutturma peşine düştüler. Mutlaka bir bilim adamımız olmalı diyorlar ama bir türlü olmuyor, bilimin içine ajan sokamıyorlar. Bilim onları ciddiye bile almıyor. Size bir not: Sizin ABD ye gittikten sonra dininize daha fazla bağlanmanız normaldir. Bunun sebebi, kültürel uyumsuzluktan dolayı arayış içine girmenizdir. Türklerin Almanyada yaptığı şey de odur. Burdan gittikten sonra hepsi hacı, hoca olup çıktılar. Çocuklarının ve torunlarının bir kısmı ise kültürel uyum sağlayıp, neredeyse almanlaştılar. Türkiyeye gelmek bile istemiyorlar. Bu bir azınlık psikolojisidir. Bir not: Sevgili Thebeliever, Siz çok iyi niyetli ve sevecen bir insansınız. Malesef sizi klonlamışlar. Kiminle böyle sohbet yapsam, aynı bilgiler, aynı tür ispatlamalar ve aynı savunmalar geliyor. Fikirlerde, savunmalarda çeşitlilik yok, tek bir kalıpta ve aynı yerlerden alınma. Birileri bir şekilde savunma belirlemiş, herkeze vermiş, onlarda dağıtıyor. Defalarca bu mantıklar kırılıyor, ama yeni yeni insanlar kopyalanıp ortaya çıkıyor. Farklı kollardan düşünüp, piyasada olamayan savunmalar bulmaya çalışırsanız, sizde dinlerin aslında mantıkla savunması olmayacağını göreceksiniz. Sizin bu yollarınızdan beni de geçirttiler, bir zamanlar sizin söylediğiniz şeylerin tamamen aynısını (Tıpkısını) bende söylüyordum. Benim de din için yaptığım savunmalar bundan farklı şeyler değildi. Ama korkularımı yendikten sonra işler değişti. Çok güzel, 2006 yılının bilimine dayanaraktan, zaman kavramını ortadan kaldırarak meseleyi çözmüşsünüz. 1- Mutlaka benim size sorduğum bu soruyu bundan 500 yıl öncede birileri birilerine soruyordu. O zamanlar ne cevap veriliyordu dersiniz? Yine big bang'den mi söz ediliyordu, uçaklardan ve roketlerden mi örnek veriliyordu? Nasıl cevaplanıyordu bu soru ? 2- Bu bahsettiğiniz şey Kuran'da mı yazıyor ? yazıyorsa neresinde yazıyor ? Yazmıyorsa; mademki bu insanların sorabileceği bir soruysa neden yazmıyor ? 3- İslama göre dünya 6 günde yaratılmış, kaçış stratejisiyle de 6 dönem deniyor? Hadi diyelim 6 dönem; 6 dönem deyince bir zaman yani bir süreç kastedilmiş olmuyor mu? Yani başlangıçtan bitişe kadar geçen bir süre geçmiş olmuyormu ? Bu bir zaman kavramı değilmi? Diyelimki bu da zaman kavramı değil; peki 6 aşamanın arasında kalan 3'üncü aşama nedir? Neyi neyi kasteder ? Ne olmuştur bu 3üncü aşamada? 4- Kuranda hiç zaman kavramı yok mu? herhangi bir süre ele alınmıyormu? 5- Buna göre, tanrı katında soru kavramı da yoktur, soru kavramı da bigbang zamanında yaratıldı demek, daha rahatlatıcı ve huzurlu olur. Sevgili Thebeliever, Mademki Kuran insanların anlaması için gönderildiyse, en azından 1400 yıl evvelki insanın mantığına uygun gönderilmiş olmalıydı. O zamanın insanına, zaman kavramı olmaksızın birşeyler anlatabilmek mümkün değildir. kaldı ki; bu zamanın insanın bile %99 una bunu anlatabilmeniz mümkün değildir. O halde islam bu soruları bu şekilde eski insanlara sunamadıysa, onlara "siz şimdilik bunu anlayamazsınız" diyen bir ayet göndermeliydi. Sizin verdiğiniz cevap, şimdiki bilime uygun alabilme mecburiyetinden, ve şimdiki bilim adamlarının (islama inanmayan) buluşlarından yarar sağlamak amacıyla üretilmiş, ve size öğretilmiş bir cevaptır. Size bu bilgiyi sunanlar hep aynı takdiği uygularlar; "hristiyan çalışsın, islamiyet oturduğu yerden, onların sayesinde yürüsün". Onlar insanlık için çalışsınlar, islamcılarda alıp onların insanlık için ürettiklerini kendilerine malzeme yapsınlar. Oh ne güzel, rakibim çalışsın, bende onun malını gasp edip kendimi sürdüreyim. Burda birde ciddi şekilde islami onuru da düşünmek lazım. Ayıp, gurur ve haysiyet denen bir şey var. Kendileri bulsunlar, amenna. Ama gidip de kendilerine rakip olan bir dinden birşeyleri aşırmasınlar. Bunu size söylemiyorum, bu bilgileri size de satmış olan islami kesime söylüyorum. Zaten sunduklarınız sizin fikirleriniz, değil. Aynı savunmalara çok aşinayız. Sevgili Thebeliever, Görev derken yüklenmiş bir mecburi işten bahsetmiyorum. Bizle işi bittikten sonra, ne icraatlarda bulunacak diyorum. Durgun mu kalacak ? Bizi ve evreni yaratırken bir iş meydana getirdi? İşi tamamlandığı zaman artık başka birşeylerle meşgul olmayacakmı? Buna da Allahın işine karışılmaz mı diyeceksiniz yoksa tanrı katında iş ve meşguliyet kavramıda mı yoktur diyeceksiniz ? Tam da lafı ağzımdan almışsınız. Demekki zaman kavramı gibi, iş ve meşguliyet kavramıda yokmuş. O zaman kavramların hepsini kaldırırsak, geriye sadece inanmak kalır. Bende zaten en çok bunu merak ediyordum, nasıl inanıyorlar diye. Meğerse bizim bildiğimiz kavramların hepsini yok edince çok kolaymış. Gerçi yukarıda, "ol demek" fiilide bir iş yapmak manasına gelir ama, neyse onu da boşverelim. Şimdi bu verdiğiniz cevaba çok dikkat etmek gerekir. Paragrafınızda neler var, dikkatlice inceleyelim: 1- Ona ibadet edelim diye yaratti. 2- bizim ibadetlerimize ihtiyaci yoktur, ibadetlere ihtiyacı olan biziz. "Ona ibadet edelim diye yaratti." cümlesinde bir gereklilik kipi var. Yani birşey gerekiyor. Kime gerekiyor ? tanrıya gerekiyor. (Cümlede ona diye bir kelime var) İhtiyaç olmayan birşeye gerek duyulur mu? Hayır. Demekki tanrının bizim ibadetlerimize ihtiyacı var. Ardından da, bizim ibadetlerimize ihtiyacı yoktur demişsiniz. Haydi vaz geçelim, birinci şıkdan, ibadetlere bizim ihtiyacımız olsun. Bizi yaratmasaydı, ibadete ihtiyacımız olurmuydu ? Hayır. Çünkü olmayan birşeyin hiçbirşeye ihtiyacı olamaz. Demekki bizi yaratmasaydı, ibadetlere de ihtiyaç duyulmayacaktı. Öyleyse neden böyle yapmadı ? Dost sevgilerimle..
  3. Sevgili Thebeliever, Ezan sesi susturulsun diyen yok. Saygımız yok diyen de yok. Rahatsız etsede, alışkın olduğumuz için, aşırı rahatsız da etmiyor zaten. Katlanmak zorundasın dersen, zaten öyle yapıyoruz. Bu konuyu örnek vermemin sebebi, "insanın dini tanrı ile kul arasındadır" deyişinin yanlış olduğunu belirtmek amaçlıydı. Ben size başka örneklerde vermiştim ama siz arasından sadece bunu çekip almışsınız. Baskın güç, avantajına sığınıp, kutsala söz söylendi havasını vermişsiniz. Esasında ezanın, teknojojik imkanları da var ama, bu şekline de razı gelmek zorundayız. Eğer yasaklansın deseydim. O zaman saygısızlık diyebilirdiniz. Siz konunun özünü bırakıp, cımbızla kullanabileceğiniz yeri almışsınız. Konunun özü "dinlerin tanrıyla kulun arasında bitmediğidir". Eğer örnekler isterseniz tonla örnek gönderiririm. Ama gerek yok sanırım, düşünecek olursanız siz bunların hepsini benden de iyi bilirsiniz. Ben size tanrı incili değiştirmiştir demedim. İnsanların değiştirmiş olduğundan bahsettim. Sizde şimdi aynısını söylemişsiniz. Buna göre ne oluyor ? Tanrı incili insanlardan koruyamamış oluyor. Yani başarısız olmuş oluyor. Sevgili Thebeliever, Önce sor demişsiniz, soruncada böyle cevaplar geliyor işte. Ben yeterince Kuran'ı da araştırdım, güvenilir kişilerin ağzından da bilgi aldım. Dini savunan kişiye ne kadar sorsanız, sorun yinede dini mantıklarla cevaplar verir. Kendi bilgim ve mantığım bana yeterlidir. Yetmediği yerlerde de sadece gerekli gördüğüm yerlerden araştırırım. Ama islam dünyası lastiklidir, Esnektir. Bir bakarsınız, hadislerden örnek verirler, ondan sonra aynı kişiye hadislerde çelişki sunduğun zaman, bu sefer de yok efendim o hadis çarpıtılmıştır, sen kurana bak der. Kuran'da çelişki gösterirsin, bu sefer kuran öyle yorumlanmaz, böyle yorumlanır derler. Biri öyle der, öbürü böyle der. Kendi aralarında anlaşabilseler içim gam yemiyecek. Parmak izi kadar çok çeşitli, herkezin dini kendi kurduğu şekilde. Kime sorsan, sen ona inanma bana inan diyor. İslam alimleri denilen adamlar bile televizyonlarda birbirleriyle yok öyle değil, yok böyle tartışmalarına giriyorlar. Namaz 3 vakittir diyen, din adamları bile oldu. Kimisi der türban var, öbürü derki yok. Kuran değiştirilemez, tanrının sözüdür diyorsunuz. Bu ortamda Kuran'ı değiştirmeye ne gerek varki? Mademki kuran bu kadar zor anlaşılır bir şey, bu kadar çok yoruma açık birşey, kur kendi dinini gitsin. Değiştirip de ne yapacaksın ? Herkezin yaptığı da bu zaten, biri kara çarşaflar içinde, öbürü plajda üstsüz, tanga mayoyla. Ama ikisi de elhamdurullah en iyi müslüman benim diyor. Şimdi size sorsam, sizde onlar çarpıtıyor, esası şu diyeceksiniz. Yarın da öteki oradan çıkıp, Thebeliever'ınki yanlış, esası budur diyecek. Bu bölümde size biraz kızdım, çok özür dilerim. Ama şimdi, kızgınlığım geçti en iyi dileklerim sizin için olsun.
  4. Çok sevgili GeceKuşu, Söylediklerinize %100 katılıyorum. Benim dinden çıkma sürecim, 10 yıl kadar sürmüştü. Hiç kolay olmamıştı, cennet ve cehennem varken. O zamanlar internet de yoktu, medyada ise karşı fikirlere asla yer verilmezdi, hala da verilmez. Hatta yer verilse bile medyaya çıkıp, karşı fikir sunanın son karşı fikir sunuşu olacağından da eminim. Dinlerdeki demokrasi malum çünkü. Ancak şimdiki nesilin, internet gibi demokrat bir ortamı var. Dolayısıyla birşeyleri daha hızlı anlama şansları da var. İlk anda olmasa bile, elverişli kişiler, trende, vapurda, yolda giderken bunları düşünmeye başlayacaklardır. İlk okumada tam kabul zordur ama, müsait kişiler en fazla bir-iki yıl harcadıkları zaman, mesajım tam yerine oturacaktır. Basit dili de özellikle kullanmaya gayret ediyorum. Mesajlarımı bitirdikten sonra birkaç kez herkezin anlayabileceği şekilde yeniden düzenliyorum. Hatta bazen yeniden düzenlerken, cümlelerin arasında eski cümlelerden parçalar kalıyor, ve garip gözüküyor. Neyseki, yazılarımı anlayacak kişiler onun da bir aksaklık olduğunu kestirebilecek kişilerdir. İltifatlarınız için çok teşekkür ederim. İnanınki bana sunduğunuz iltifatlardan çok daha fazlasını hak ediyorsunuz. Ulusumuzun zeki ve fedakar insanlarısınız, sizinle gurur duyuyorum. Sonsuz sevgimle kalın..
  5. Önyargı olması için, müslüman olan herkezin böyle yaptığını söylemiş olmam gerekirdi. Oysaki herkezin böyle yaptığından bahsetmedim. Ancak, böyle düşünen insanların azlığından da bahsedemeyiz. Örneğin, terör saldırılarında hiç günahsız çocuklar, siviller de öldürülüyor ama allah yolunda yapıldığı için günah sayılmıyor. İslamda normal şartlarda köle sahibi olamazsınız ama allah yolunda yapılan savaşlarda köle ve hatta ganimet sahibi bile olabilirsiniz. Teröre kılıf uydurmak basittir ama, köle ve ganimet şuçlarına bu günkü hukuka göre kılıf uydurmak mümkün değildir. Buna da belki o zamanın şartları dersiniz ama kölelik ve ganimet hak ele geçirmektir. Dolayısıyla hak yolu gösteren bir din ilk önce bunları yasaklamalıydı. Üstelik Kuran'a tüm zamanların kitabı dersek; köleliğin ve ganimetin şimdide hak olması gerektiği ortaya çıkar. Yenisiyle değiştirilmiştir ama her defasında yine başka bir bilimsel çalışmayla değiştirilmiştir. Bilim güvenilir değilse, doktora değil üfürükçü hocalara gitmemiz gerekir. Böyle birşey doğru olsaydı, Beyaz hocanın da dediği gibi; en çok bilim adamı ve mucit, hacılardan, hocalardan çıkardı. Beyaz hoca ne dedi ? "Kuran bir bilim kitabı değildir. Kuranda bilime ışık tutacak bilgiler yoktur. Kuranda bilimsel bilgiler olsaydı bunu en çok okuyanlar olarak tüm icatları biz yapardık." Tanrı önceden sonucunu bilebileceği bir şey için, insanları imtihana sokmaz. Bile bile insanların aklına şeytanı sokup, sonrada onları yakmaz. Nefis derseniz, nefis de tanrının eseridir. yaradılışa inanılıyorsa nefis de insanın yaradılışında vardır. Yine suç insanda olamaz. İslam dinin bilime karşı olması zaten mümkün değildir. Hiçbir din bilime karşı değildir. Bilime karşı olsalardı zaten kimseyi inandıramazlardı. Bilime karşı değildir ama bilime engeldir. Yolun ortasında durursanız, yola karşı olmazsınız ama gelene geçene engel olup, yolu tıkarsınız. Karşı değilse bıraksın o zaman evrimde gelişsin, insan da kopyalansın, organ nakli de yapılsın. İslam ülkelerindeki bilim seviyesi size biraz ipucu verir. İslam dünyası, batı dünyasından en az 1000 yıl geridedir. Vakit olursa bir gün bu 1000 yıl meselesini de açıklayacağım. Arap zincirleri demekle, Arapların icat ettiği din demek istedim. Başka türlü bir manası yok. Sevgili Thebeliever, Belliki, kendi halinizde ve zararsız bir dindarsınız. Dininize bu şekilde devam edin, desteklerim. Benim zararlı gördüğüm şey sizin gibi kişiler değildir. Zararlı gördüğüm şey dinlerin kendileridir. İnsanların ilgilenebileceği alanlar zaman meselesinden dolayı kısıtlıdır. Her alanla dilediğimiz kadar, bol bol ilgilenmemize imkan yoktur. Birçok konuyla ilgilensek bile, derinlemesine girebildiğimiz bir veya birkaç konu olur. Bu konular da insanın kendi seçimi ile devreye girer. Ya biraz fazla sayıda alan birden seçer, zamanınızı onlara paylaştırırsınız. Veya daha az alanda daralır o konuda gelişmeye çalışırsınız. İlgilendiğiniz konuların sayısı ne kadar çok artarsa, konularda uzmanlığınızın derecesi de o kadar düşer. Dindar olmak da bir hayli çok zaman ve emek gerektirir. Dolayısıyla ister istemez diğer alanlarınızdan alıkoyulmuş olursunuz. Dindar olan kişiler bilimden anlamaz, bileme aklı ermez diye birşey yoktur ama bilimsel gelişmeye vakit ayıramadıkları için kendi güçleri dahilindeki gelişmelerini sınırlı tutmak zorunda kalırlar. Bu tabiki kişinin akıl ve çalışkanlık seviyesine göre kişiden kişiye değişkendir ama kendi derecesini etkileyeceği de muhakkaktır. Dindarlaştıkça, din için daha fazla vakit ayırır, diğer alanlarda ister istemez daha kendinize göre zayıf kalırsınız. Dikkat ederseniz, çember sakallıların arasından bir tane bile bilim adamı çıkmaz. Oysaki ne sakallı bilime karşıdır, nede sakal da bilime engeldir. Bunun sebebi sadece o derece dindar kişilerin dinlerine ayırdığı vaktin daha fazla oluşudur. Haydi sakalı bir kenara bırakalım. Alttan kesik bıyıklılardan da buluş yapmış bilimadamları çıkması da çok zordur. Bunun kararını siz verirsiniz. İster üç eşit parça halinde Bilim, Atatürk ve Din olarak bölersiniz. Yada daha farklı şekillerde kendi gücünüzü kullanır, açığa çıkarırsınız. Ama unutmayınızki, bilimci kadar bilim, Atatürk düşkünü kadar Atatürkçü, din adamı kadar dindar olmanız için, zekanız yetse bile, en azından 2 kat fazla zamanınız da olması gerekir. Gurbet elde yaşamak zordur sanırım. İnşallah fırsatınız çok oluyorda ülkenize sık sık gelebiliyorsunuzdur. Ama her zorluğun da bir refahı vardır. Fikirlerimiz farklıda olsa biz sizinle kardeşiz, size ülkenizden sıcak sevgiler gönderiyorum. Tüm mutluluklar sizlerin olsun..
  6. Kıymetli Thebeliever, Dünyanın çeşitli yerlerinde, balta girmemiş ormanlarda birçok ilkel ve akılsız hayvanlar yaşıyor. Bunların hepsi başıboş yaşayan hayvanlardır. Bu kadar akılsız bir varlıkları bile Tanrı başıboş bırakmışsa, başı boş oldukları halde yaşamlarını sürdürebiliyorlarsa, uzayda cirit atacak kadar akıllı varlık insanı neden başıboş bırakamasın ? "Oyleyse biz niye yaratildik Olum nedir sonrasi nedir gibi sorular." İnsanoğlunun kafasında sadece bunlar değil, buna benzer yüzlerce soru daha vardır. Mademki din bu tür sorulara cevap veriyor, o zaman bu sorulara da cevap vermesi gerekir: 1- Tanrı bizi ne zaman yarattı ? Bizi yaratmadan önce kendisi ne yapıyordu, ne ile meşguldu ? 2- Kıyamet sonrası herkez cezasını çekecek ve cennete gidilecek. cennette ise artık kimse günah işler durumda olamayacak. O halde tanrının görevi de tamamlanmış olacak. Peki kendisi sonra ne yapacak ? Ne işle meşgul olacak ? 3- Tanrı evreni yaratmadan önce kendisi nerdeydi ? 4- Tanrı evreni ne zaman yarattı ? neden daha önce yaratmadı ? Evreni yaratmadan önce ne ile meşguldü ? 5- Bizi kendisine tapalım diye yarattıysa, bunu niçin yaptı ? Tapılmaya ihtiyacımı vardı ? Eğer öyle ise; neden tapılmaya ihtiyacı var? Daha buna benzer binbir türlü insan sorusu var. Yanıtlasın o zaman bunları. Ama insanın mantığına uygun bir şekilde yanıtlasın. Mantıktan uzak bir şekilde bende yanıtlarım. Baba kelimesini bazı çocukların böyle hitap ettiğini bildiğim için yazdım. İslamda geçersiz bir kelime olduğunu bende biliyorum. Sadece bir çocuk ağzı kullanmış olmak için bu şekilde örnek verdim. Ama siz ona takılmayın, cümlede anlatılmak istenene konsantre olun. Mademki dinlere mantık yoluyla inanılıyorsa, o zaman şunu açıklamalıyım. Mantık tek hamlelik değildir, sonuca ulaşılana kadar devamlılık arzeder. Başlanırken başından başlanır, sonuca doğru devam edip tamamlanır. Yani sinsilesi vardır. Mantık kurmaya konunun ortasından veya sonundan başlarsanız, belki sonuca daha çabuk ulaşabilirsiniz ama sonuç mantığa uygun olmayabilir. Buna göre mademki bir dinin gerçek olup olmadığını tartışıyorsak, önce o dinin gerçekliğini (kendi içinde ve dışında ) araştırıp ondan sonra onun ne dediğine inanmalıyız. Önce söylediklerine inanıp, sonra gerçek olduğunu anlamaya çalışırsak, o zaman bunu yapmaya bile gerek yok, çünkü zaten baştan inanmış olursunuz. İslamın bu söylediğini her din kendi için söyleyebilir. Doğal olduğunu bende söyledim zaten, çünkü insanlara tanrıyı anlatmaya talip olan dinden başka birşey yoktur. Ancak doğal derken, bu kural her kişi için doğal değildir. Sadece standart halk için doğaldır. Mantıklımıdır ? Belki. Sizin söylediğiniz gibi düşünülürse mantıklı olabilir. Yani hasta olunca doktora, din lazım olunca din adamına, derseniz uzaktan bakışta mantıklı gelebilir. Ama birde şöyle düşünün: 1- Hasta olunca doktora, yani bilime. 2- Hukuk gerekince Avukata, yani gene bilime. 3- Tarih lazım olunca Tarihçiye, yine bilime. 4- İnşaat yaparken, mimara, mühendise, yine bilime. 5- Hava durumunu öğrenirken meteoroloji uzmanına, yine bilime. 6- Tanrı varmı, yokmu deyince dine. Şimdi diyeceksiniz ki; siz kendiniz söylediniz, dinden başka tanrıyı açıklayan yok diye. Evet bu doğru, ama dinden başka tanrıyı açıklamaya kalkışan da yok. Üstelik dinler tanrıyı açıkladığını sadece iddia eder. Kesin bir şey yoktur ortada. Eğer birkaç kayda değer bilim adamı birleşip, yarım yamalak da olsa tanrıyı anlatmaya kalksaydı. O zaman tanrıyı aramaya yine bilime gidilir, dinlere güvenilmek zorunda kalınmazdı. Ama hiçbir kayda değer bilimadamı bunu yapmaz, çünkü bilim herşeyden önce dürüstlük gerektirir. Dürüst olmayan diğerleri ise kayda değer bilimadamı olamaz. Ancak kendi cemaatlerinin bardakkıran bilim adamları olurlar. Yukarıda bahsettiğim 5 bilim dalı da gerektiğinde birbirlerine danışır. Üniversiteleri de birbirleriyle diyalog halindedir. Ama bu bilim dallarının hiçbiri de din adamlarına gidip de birşey danışmaz. İlahiyet fakültelerine diğer üniversiteler hiçbirşey sorup danışmaz. Buda dinin bilim dışı bir dal olduğuna bir diğer ispattır. Nasıl ki bilim tarafından bir falcıya, medyuma birşey sorulmazsa, din adamına da birşey sorulmaz. Kişisel olarak bir kaç kişi birşey sorsa bile, bunu üniversitenin belgelerine sokamaz. Örneğin ben çocuğuma bilimsel olmayan hiçbir kaynakla hiçbir bilgiyi öğretmeye yeltenmem. Çocuk kendisi gidip dinden birşey öğrenmek istese bile, ona önce dinin gerçek olup olmadığını bilimsel yoldan araştırmasını öğütlerim. Bu sadece benim için geçerli bir yöntem değildir, tüm AB ülkelerinde bir hayli yaygındır. Bahsettiğiniz mesajı okudum. Orada tanrının veya dinlerin varlığını ispat eden hiçbir bilimsel buluştan bahsedilmiyor. Aşağıdakileri okuyunca ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. 1- Evrim dini amaçlı bir araştırma ve çalışma sonucu ortaya çıkmamıştır. Doğa araştırılmaları esnasında ortaya atılmıştır. 2- Evrim tanrının yokluğunu da ispatlamaz, çünkü yaradılış evrim yoluylada yapılabilir. 3- Evrim dinlerin gerçek olmadığını ispatlar. Çünkü dinde anlatılanla farklı bilgiler verir. Eğer dinde evrim yoluyla yaratılış yazsaydı, o zaman hiçbir evrim tartışması olmayacaktı. 4- Evrim karşıtı çalışmalar üretmeye değil, tüketmeye yöneliktir. Çünkü evrimi çürütmekle bilimsel yoldan yaradılışın nasıl gerçekleştiği anlaşılmış olmaz. 5- Evrim canlıların kim tarafından yaratıldığına yönelik bir çalışma değildir, hangi canlıların hangi yollarla meydana geldiğini araştırır. Dolayısıyla evrimi çürütmek için, başka bir bilimsel çalışmayla canlıların hengi aşamayla meydana geldiklerinin anlatılmasıyla ancak olur. Daha mantıklı bir yaratılma süreçi veya şekli evrimdeki gibi detaylı bir şekilde anlatılmadığı sürece en geçerli mantık evrimdir. Yani insanların kim tarafından yaratıldığı değil ne şekilde yaratıldığı ispatlanmalıdır. Yani bir bardağı kırıyorsanız, yerine bir başka bardak koymalısınız. 6- Evrim eksiktir, evrim kuramının tamamlanması için, belki binlerce yıl daha çalışma yapılacaktır. Bu yüzden de bazı fosillerin bulunamaması normaldir. Ancak unutmamalıdırki; Ademle havvanın fosilleri de bulunamamıştır. Yada 1 milyon yıl öncesinden kalma, bu günün insanının fosili de bulunamamıştır. Dikkat ederseniz, üstteki paragrafımın içinde din kelimesi geçmiyor. Farklı tanrılardan bahsediliyor. Osmanlı ve Amerika örneğinde tek tanrı yoğunluktadır. Putperestlik ise yine genel bir dindir, yani oda toplumsaldır. Ancak benim paragrafımda anlattığım şey başkadır. Tehlikeli olan şeyin ne olduğunu orada bahsetmedim ama burada bahsedeyim. Herkezin kişisel tanrısı olursa, birisi ineğe, öbürü köpeğe, biri güneşe öbürü de rüzgara tapar. O zaman ineğe tapan, size inek yedirtmez, köpeğe tapan da köpek besletmez. Belki devlet rejimlerinde kimse kimseye böyle şeyler diretemez ama, elinden geldiğini yapmaya çalışanlar da olur. Ayrıca toplum birliği yanında birde aile birliği arzulanır, bu yüzden da aile huzurunu garantiye almak için çok tanrılı çocuklar yetiştirilmek istenmez. Şu din tekeldir diyemezsiniz, zaten öyle bişeyden bahsetmedim. Ama dinler tekeldir diyebiliriz. Çünkü tanrının varlığını açıklamaya talip olan sadece dinlerdir. Tabiki bir dinden ötekine geçen, yada dinlerin tamamını reddedenler olur. Ama istisnalar kaideyi bozmaz. Benim burada bahsettiğim neyin ne şekilde yapıldığıdır. Geneli hangi yola başvuruyor ona dikkat çekerim. //////////////////////////////// Forumda disk israfı yaratmamak açısından ve daha anlaşılır cevap verebilmek için diğer yazdıklarınızdan sadece pasajlar aldım: ------> O bir Tarihci miki bunu biliyordu.. Bakınız, geçmişte tarihçilik yoktur diye birşey sözkonusu değil. Ayrıca bir kısım tarih bilgisi bilmek için tarihçi olmayada gerek yoktur. Birde ilave yapmalıyımki, dinler bir kişinin ortaya çıkarabileceği birşey değildir. Maddi gücün yanında, yardımcılar, havariler ve destekçiler gerekir. Bu kişilerin arasında pekala tarihçilerde olabilir. Dinler basit değildir, detaylı ve grup çalışması ürünüdür. ------> Bugun bilim Evrenin genislediginden bahsediyorki bu yenilerde bulundu Kur’ani Kerim diyorki “51-47. Biz göğü kudret(imiz)le bina ettik. Şüphesiz, onu genişleten de biziz.” O astronomi ile mi ugrasiyorduki bunu biliyordu.. ------> Bildigin uzere atmosfer 7 tabakadan olursur Bak Kur’ani Kerim ne diyor “29. O (Allah) ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı; sonra (iradesiyle) göğe yönelip onları yedi (kat) gök olarak (bir sistem üzere) düzenledi. O her şeyi hakkıyla bilendir.” Sende O Cografi ozellikleri sence nasil biliyordu. 1- Evrenin genişlemesi yeni ortaya atılmıştır ve sadece bir teoridir. 2- Kuran'da gök için bazıları Evrenden bahsedildiğini, bazıları ise gökyüzünden bahsedildiğini iddia eder. Gökleri 7 kat yarattık derken, atmosferi kastederler, gökleri genişletiyoruz derkende Evreni kastederler. Oysaki buna göre tam tersi de düşünülebilir, yani atmosferi genişletiyoruz, Evreni de 7 kat yarattık denilebilir. 3- Atmosferdeki katman sayısı görecelidir. Kimi hesaplamaya göre troposfer, stratosfer, mezosfer, iyonosfer ve en dış kabuğu da eksosfer olmak üzere 5 katmandır. Kimisi ozonu da ayrı düşünür, 6 katman olur. Ancak katmanların içinde de yoğunluk değişimleri olduğundan dolayı daha fazla alt katmanlar yaratıp, 20 katmana bile çıkarmak mümkündür. Bu yüzden dinle ilişkisi olmayan bilimsel kaynaklara bakmak gerekir. Örnek: http://tr.wikipedia.org/wiki/Atmosfer ------> Kaptan Custo ornegi o Musluman olsun ya da olmasin Isi, yogunluk ve tuzluluk oranlari farkli olan 2 deniz birbirnekarismiyor ve bu Kur’ani Kerimde aciklaniyor 55-19 19. (Suları acı ve tatlı olan) iki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir. 20. Aralarında bir engel (ve bir perde) vardır ki, birbirinin sınırını aşmıyor (birbiriyle karışmıyor)lar. Acaba peygamber Efendimiz bir okyonus bilimcimiydiki bunlari biliyordu.. Muğla'da gökova körfezindeki, Akyaka beldesine gidin, orada denizin içinde tatlı suyla deniz suyunun karışmadığı yüzlerce yer göreceksiniz. Dünyada bu tür yerler binlerce ve belkide milyonlarca vardır. Tarih boyunca da insanlar tarafından görülmeye açıktılar. ------> Kur’ani Kerim diyorki 56. Âyetlerimizi inkar edenler (kabul etmeyenler) var ya, hiç şüphesiz, onları ateşe atacağız, derileri piştikçe (her defasında) azabı tatmaları için onları başka (taze) derilerle değiştireceğiz. Burada bilimde kullanılan deri tabakalarından bahsedilmiyor. Sadece yanan derinin tamamının değiştirileceğinden bahsediliyor. Ayrıca acı duyulmasını sağlayan sinirler sadece deride bulunmaz, derisi yanık bir insanı da yaksanız, deri altı sinirler yoluyla yine acı duyar. Derilerimiz uyarıcı olması bakımından, daha çok duyarlı sinir uçlarına sahiptir. Bunun derinin daha fazla acıya duyarlı olduğu islamdan çok daha önce bilinen bir şeydir. Yanmış bir insandan bunu öğrenmek gayet basit bir iştir. Ayrıca bu verdiğiniz örnekte, Tanrının kullarına işkence yapacağından bahsediliyor. Modern hukuk da bir bilim dalıdır. Modern hukukta işkence yoksa, bilimde de olamaz. Ayrıca bir başka önemli nokta da, tanrının kullarını kendi verdiği akıl seviyesinin sonucundaki işlenen suçlara göre eziyet etmesidir ki, bu da mantıkla bağdaşmaz. İnsanları yaratan tanrıysa, beyinlerini yaratan da tanrıdır. Cennet ve cehennemin olmuş olmasını bende isterdim. Ama bu kadar korkunç cezalarla değil tabi. Hatta umarımki ben yanılırım da cennet ve makul bir cehennem gerçek olmuş olur. /////////////////////////////// Yanlış yerden alıntı yaparsanız, yanlış anlarsınız. Alıntı yapmanız gereken yer alttakidir: Bu üsttekine göre, ne anlam çıkıyor ? Dinlerin çıktığı dönemde kendilerini bilimsel yollardan ispatlamaya çalışmamışlardır çünkü zaten o zamanın bilimiyle uyumlu idiler. Ama şimdilerde, bu zorunluluk ortaya çıkmaya başlamıştır. Yani yazımda sadece zaman farkı var bir çelişki yok. Ayrıca şunu da ilave edeyimki, dinler kendi çıktıkları tarihlerde zor kullanma yoluyla yayıldıkları için, herhangi bir ispatlama çabalarına da gerek yoktu. O zamanın mantığına ters düşmemeleri yeterliydi. Şimdi ise hem bilim gelişti, hem insanların zekası arttı ve hemde zor kullanma dönemleri büyük bir ölçüde kapandı. Bu yüzden de şimdiki din adamlarının dinleri ispatlama mecburiyetleri yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştır. Dikkat ederseniz, oradaki yazımda da yavaş yavaş dedim. Yani hala tam bir ispatlama mecburiyeti gözükmüyor. Ancak gün geçtikçe, bilim geliştikçe ve insanlar değiştikçe bu mecburiyet daha artacaktır. İnsanlar daha da somut deliller istemeye başlayacaklardır. Bu süreç Avrupada başladı, yavaş yavaş her yere yayılmaktadır. Avrupada, daha 50 yıl kadar öncesine kadar, herkezin din mensubu olmasına rağmen, şu anda dinsizlik oranı neredeyse yarıya yaklaşacak durumdadır. Standart halkta dindarlık ise neredeyse yok olmak üzeredir. Neden o zaman bana islama inanacağım kadar zeka vermiyor ? Ol deyip, bir çırpıda benim zihnimi açmıyor ? Bana bir garezimi var ? Mantık vermiş, kullan diyeceksiniz. Tamam kullanıyorum, ortaya dinsizlik çıkıyor benim suçum ne şimdi ? Ben ünlülerden örnek verdim çünkü islam dünyası işin kurnazlığına kaçıp en çok ünlüleri örnek vererek onların ününden faydalanmaya çalışıyor. Bunu niçin yapıyorlar ? Çünkü ünlüler genellikle başarılı insanlar arasından çıkar. Başarılı insanlar da normalden daha akıllı insanlar olarak düşünülürler. Yani verilmek istenen mesaj şudur: "Akıllı insanlar islamın gerçek olduğunu anlayabiliyor. İslamyanlış olsa akıllı insanlar inanmaz". Bu bir şaşırtmacadır, çünkü örnek verilen kişinin biri bir boksördür. Akılla hiç alakası olmayan bir dalda başarılı olmuştur. Çünkü boks akıldan çok bedensel güç gerektirir. Bir diğeri ise, uyuşturucudan şaşkın hale gelmiş, mantığını yitirmiş bir müzisyendir. Verdikleri örneklerin içinde sadece iki tane bilimadamı vardır, onlarda zaten uydurmadır. Sıradan insanlara gelince; Dinden dine geçiş yapan sıradan insanların olması normaldir. ve referans olamazlar. Eğer diğer dinlerden islama geçiş daha fazla ise bunun da açıklaması vardır. İslam dini mensupları diğer din mensuplarına nazaran dinlerine daha sıkı bağlıdırlar. Bu yüzden de herbiri sıkı bir misyonerdir. Zaten müslüman olan insanlara dahi misyonerlik yaparlar. Misyonerlik yapılınca tanrının onlara sevap yazacağına inanırlar. Bunun neticesinde de diğer dinlerdeki inancı zayıf kalan insanları kolayca islamlaştırırlar. Diğer dinlerde ise sadece din adamları misyonerdir. Onlar bile sıradan bir müslüman kadar misyoner olamazlar. bunun da bir teknik sebebi vardır ama konu çok uzar. En çok Avrupa ve ABD ye gelince; dedim ya, hristiyan dünyası, özellikle Avrupada artık dinden kopma noktasına gelmiştir. Bu yüzden de çocuklarına müslümanlar kadar din aşılama peşinde koşmazlar. Dine müsait olan çocuklardan bazıları da, kendilerine din ararken, milyarlarca müslüman misyonerden birine yakalanırlar. Bu çocukların islama daha kolay geçişinde bir ayrı sebep daha vardır. Zira ebeveynleri hristiyanlıktan gelmedir. Buna göre, "ailem hristiyanlığı hiç kaale almadığına göre, gerçek din hristiyanlık değilmiş" diye düşünürler. Din ile tanrıyı da bir paket sandıkları için, akıllarına başka bir alternatif gelmez. Hristiyanlık dünyasında her yıl yüzbinlerce kişi dinsizliğe geçmekte. Beş onbin tanesi de islama geçebilir. Anormallik yok. Zaten, sizde diyorsunuz ya sıradan insan diye, bu insanların hiçbiri geçerli veri olamaz. Geçerli olan, bilim adamları arasında dinler arası geçiş olup olmadığıdır.
  7. Çok değerli Frozen, Yargılamayı, çıkan sonuca göre hüküm koyarak; bunu birilerine diretmek olarak düşünürsek, bu şekilde bir yargılamayı ne ben nede bir başka şahıs yapabilir. Çünkü bu çeşit bir yargılamayı yapmaya ancak devletlerin mahkemeleri yetkilidir. Burada benim ve diğer forum arkadaşlarımızın yaptıkları sadece eleştirel fikirlerdir, kimseye diretme değildir. Aynı şekilde koşullarda sizinde, benim ve buradaki herkezin fikirlerini eleştirme hakkınız vardır ve bunu da yapmışsınız zaten. Ancak buna rağmen, ben sizin aslında ne demek istediğinizi anladım. Siz diyorsunuzki; "bu eleştirileri yapmaya, bu konuları açmaya ne gerek var? bırakın inanan inansın inanmayan inanmasın." Bende şimdi size bunu açıklayayım. Tanrı inancı "Allahla kul arasındadır". İster inanır, ister inanmaz. Ancak dinler söylenildiği gibi, "Allahla kul arasında değildir". Neden değildir hemen belirtelim; Dinler sadece kişiyi hedef alarak değil toplum yaşamını da hedef alarak yazılmıştır. Dolayısıyla da sadece o dine inananı değil inanmayanı da etkiler durumdadır. Eğerki dinler sadece kişilerin içlerinde yaşayan bir inanç olsaydı, vede toplumsal yaşamı etkilememiş olsaydı, o zaman din konusu en azından şimdiki kadar eleştiriye mağruz kalmazdı. Size binlerce örnek arasından bir kaç tane örnek sunayım: Kurban bayramlarında uluorta yerlerde ortalık kan gölüne çevriliyor. Sizde muhakkak buna karşısınız ama neticede katlanmakta olduğunuz şey sizin kendi dininizdir. Fakat bütün bunlara bu dine inanmayan kişiler de katlanmak zorunda kalıyor. Camilerden günde 5 kere yüksek sesle ezan okunuyor, bu o dine inanan kişi için zorunlu olabilir ama o dine mensup olmayan kişiler için rahatsız edicidir. Başka bir örnek; Türkiyede onbinlerce cami, imam hatip okulu vs gibi dini kurumların masrafları vergi yoluyla islam mensubu olmayan kişilere de ödettiriliyor. Bu konuda koca bir cilt kitap yazacak kadar geniş örnekler vardır. Gördüğünüz gibi dinler sadece "Allah ve kul arasında" değildir. Eleştirilerin sıklığı bu yüzdendir. Dinleri çarpıtanlar da o dinlerin ürünüdür. Nasılki bir fabrikanın ürettiği kaliteli ürünler o fabrikaya aitse, aradan çıkan defolu ürünler de o fabrikanın ürünüdür. İnsanlar ürettikleri ürünlerin tamamını hatasız olarak üretmeye çalışır, fakat buna rağmen insan yapımı ürünler hatalı olabilir. Dinlerin hedefi insanların tamamını olabildiğince en ideal yola sokmaktır, ama eğer bahsettiğiniz kişiler islamın istediğinden uzak kişilerse, o halde tanrı hedefine ulaşamamış anlamına gelir ki, o zaman bu da din ve tanrının birarada olmasına ters düşer. Esasında dinler tanrının sınırsız gücü olduğunu söylerler ama verilen bazı bilgilerde ise tanrının gücünün sınırlı olduğu manası çıkar. Örneğin islami inanışa göre kuran değiştirilememiştir çünkü tanrı tarafından korunmuştur. Oysaki yine islam inanışına göre, İncilin değiştirildiğinden bahsedildiği zaman, tanrının İncili koruyamadığı ortaya çıkar. Çok değerli Frozen, Sizin zeki olduğunuz zaten belli, büyük bir ihtimalle benden de daha akıllısınız. Buna itirazım yok. Ancak aklınızı ne şekilde kullandığınızda önemlidir. Yaptığınız sorgulamalar gerçekten bilimsel sorgulamalar mı, değilmi buna dikkat etmelisiniz ? Tanrıyı ararken bilimsel yöntemlerle araştırmalar yaparak, deneylerle bulduysanız, o zaman dünyanın gelmiş geçmiş en büyük bilim adamı olmuş olursunuz. Çağ değiştirir, çığır açarsınız. Bütün dünyayı alarma geçirirsiniz. Haberlerde sizden başka haber bile sunulmaz, hatta başka bir yayın bile sunulmaz. Hele bir de bunu islamla birlikte ispatladıysanız, Yeryüzünde islamdan başka bir dine inanan tek bir kişi bile kalmaz. Bakınız burada ufak bir mantık hatasına düşmüşsünüz. Bilim Allahı ve dini inkar edebilir ama kuran'ı doğrular demişsiniz. Kuran bir din kitabıdır. Allahı ve dini inkar eden bilim, nasıl olurda Kuran'ı doğrular ? Üstelik Kuran tanrının varlığını anlattığı halde. Dost sevgilerimle..
  8. Merhaba sevgili dünya, Merhaba sevgili insanlar, Herşeyi yendiniz, ama kendinizi yenemediniz. Kendi içinizdeki kendinizin düşmanını sindiremediniz., yok edemediniz. Millet dediniz, ırk dediniz, din dediniz ama kardeşlik, dostluk, barış diyemediniz. Teknolojiniz, medeniyetiniz, gururunuz ........ duygularınız arasında eriyip gitti, değerini yitirdi. İşin daha acısı ve üzüntüsü burada akla gelebilecek olandan daha da büyük. Ahh benim suçsuz, çocuklarım ve masum büyüklerim, burada sizin için üzülenlerin %90 ının üzüntüsü şuna değil şunadır. Onlar adına da sizlerden özür diler, insanlığın yaşantısından önce duygularının mağara devrinden çıkmasını hasretle beklerim. Kabrinizde huzurlu yatın, bir gün gelip yola gelecekler. Çiçeklerimi kabrinizde ve KALBİNİZDE hissedin
  9. TANRI VE DİN: Sevgili Arkadaşlar, Bu yazımda aslında çoktan başlık konusu olması gereken bir konuyu ele alıyorum. Daha anlaşılır olması için konunun özetini en başta yazmayı uygun gördüm: "Tanrıya inanmakla dinlere inanmak ayrı ayrı şeylerdir, birbirinden bağımsız olarak ele alınmalıdır." Ayrıca şunuda belirtmek istiyorumki, ateist kardeşlere belki güveniniz yoktur ama ben ateist değilim, buna göre yazımı okurken önyargılarınızı bir kenara bırakmanızı rica ederim. Sizler benim can dostlarımsınız, niyetim sizi kandırmak değil birşeyler anlatabilmektir. Standart halk genelde tanrıyla dini birlikte ele alır ve ayrı ayrı düşünmeyi aklına getirmez. Bunun sebebi ise şudur: Tanrı inancı çocuk yaşlarda insanların beynine bir öğreti şeklinde, sadece bir bilgi olarak sokulur. Bu zorunlu gibidir, çünkü çocuk sorar. Daha o yaşlarda bu bir düşünce, inanç veya anlama şeklinde değildir, sadece tanrı diye bir varlığın bulunduğundan haberdar olma şeklindedir. Bunun denemesini 7 yaşındaki herhangi bir çocukta yapabilirsiniz; "o çocuğa seni kim yarattı?" dediğiniz zaman, "Allah baba" der ama "nerden biliyorsun?" diye sorarsanız "babam söyledi" gibisinden kendi analizinden uzak bir cevap verir. Daha ilerki yaşlarında ise çocuklara tanrının varlığı konusunda daha detaylı bilgi verilince gerçek tanrı inancı pekişmeye başlar. İşte tam bu noktaya dikkat etmek gerekir, çünkü burda gözden kaçan birşey vardır. Tanrının varlığı hakkında daha detaylı bilgi verilir derken, bu bilginin nerden alınıp verildiğine çok dikkat etmek gerekir. Çocuğa her konuda bilgi ve eğitim sağlanırken, bilimden ve gözle görülür kaynaklardan faydalanılırken, tanrının varlığı konusu bilimsel kaynaklardan değil, din kitaplarından öğretilir. Aslında bunda şaşılacak birşey de yoktur, çünkü bir insana tanrının varlığı anlatılırken bilimden faydalanılamaz, çünkü bilim tanrıyla ilgilenmez. Oysa çocuğun aklı kesmeye başlamıştır, kendi mantığıyla anlaması için, mutlaka detaylı bilgiye ihtiyacı vardır. Tanrının varlığını anlatan dinden başka bir kaynak olmadığı için tek çare olan dine başvurulur. Aksi halde çocuk büyüyünce kendine göre bir tanrı keşfedip onun tanrı olduğuna inanacaktır. Böyle olmasıda bildiğiniz gibi çeşitli toplumsal tehlikeler doğurur. Doğal olarak da bu tür kişiler yetiştirilmek istenmez.Çünkü, toplumsal ve ailesel düzen vede bir birlik olabilme sözkonusudur Herkezin tanrısı başka olursa kimin ne zaman, nerde ve ne şekilde davranacağını kestiremezsiniz, buda uyumsuzluk ve tehlikeler doğurur. Şimdi biraz başa : Tanrının varlığını açıklayan tek kaynak din olduğu için, tanrının varlığı din yoluyla öğretilir ve öğrenilir. Tanrıyı din yoluyla anlama yolu, kişi tarafından da yadırganmaz. Çünkü en güvendiği ailesi ve yakınları da böyle yapmıştır. En güvenilen kişilerin kendisini yanlış yola sevkettiği düşünülemez, üstelik daha milyarlarca insan aynı yolla tanrının detaylarını öğrenmiştir, bu da kendisini rahatlatıcı ayrı bir referanstır. Dinler de insanların tanrının varlığını anlama mecburiyetinden faydalanmaktan geri kalmaz. Neden faydalanmak diyorum onu da açıklayayım. Çünkü insanlar tanrının varlığını zaten biliyor olsalardı, dinler o zaman kendilerinin varlığını, yani gerçek olduklarını ispatlamak zorunda kalacaklardı. Oysaki tanrının varlığını ispatlarken, bunu tek açıklayan kaynak olduklarından dolayı, kendilerine duyulan güven duygusu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Ayrıca arkalarına bir önceki inandırdıkları insanların da desteğini alarak, kendilerine duyulan güvenin daha da artmasına sebep olurlar. Yani dinler otomatik yürüyen bir sisteme sahiptirler, kendilerini ispat etme çabalarına girmelerine gerek yoktur. Müşteri problemleri yoktur, kendi dallarında tanrıyı tek açıklayan olarak, tekeldirler. Zaten tekel olan bir şeyin de kendini ispatlamasına gerek kalmaz. Dikkat ederseniz, dinler tanrıyı anlatırken doğayı örnek gösterirler. Oysaki anlattıkları şey tanrının varlığını bir ölçüde ispatlasa bile kendilerinin varlığını asla ispatlamaz. Dinler kendi tarihleri içinde, kendilerini bilimsel yollarla da ispatlamaya çalışmamışlardır. Çünkü kendi zamanının bilimiyle uyumlu kalmaya mecburdular ve ona göre yazıldılar. Zira o zamanın bilim ve mantığına aykırı davransalardı kendilerini insanlara inandıramazlardı. Ancak günümüzün din yanlısı kesimlerinin işleri dinlerin çıktığı dönemdeki kadar kolay değildir. Çünkü 1400 yıl önceki bilimle açıklanmış ve sabitlenmiş oldukları için, şimdiki bilimle başları derttedir. Bu yüzden de üstlerinde sadece insanlara tanrıyı ispatlama görevi değil, aynı zamanda şimdiki bilimi inkar etme görevi de düşmüştür. Ancak bunu yaparken öylesine bocalarlarki, "o dine inanmayan" bilim adamlarının buluşlarını bile, dini yönlere çekmeye uğraşırlar. Örneğin birçok dini yayında Einstein gibi birçok hristiyanlıktan gelme bilim adamlarının buluşlarını dini bulgu sayarak komik durumlara düşerler. Oysaki o buluşun dini yönü olsa o dine inanması gereken ilk kişi o bilim adamının ta kendisi olmalıdır. Dini tv kanalları açarlar ve ne kadar hristiyan kişilerin yaptığı doğa araştırması belgeseli varsa, hepsini islama maletmeye çalışırlar. Oysaki o belgeseli yapan kişilerin o dine mensup olmamaları çok hazin ve trajik bir durumdur. Yani dinler artık, bırakın kendilerini ispatlamayı, tanrının varlığını bile anlatırken, kendi rakiplerinin külüne dahi muhtaç durumlara düşmüşlerdir. Bir başka mesele ise, 2006 yılının insanı artık yavaş yavaş, tanrıdan ziyade dinlerin ispatlanması gerektiğini de anlamaya başlamıştır. Esas dini bocalama ise burada kendini gösterir. Tüm dini kesimler, bilime tamamen aykırı metotlarla, mucize arayıp, bulmak ve sunmak zorunda kalmıştır. Hristiyan toplumların verdiği nimet olan teknolojilerle, havada duran taşlar, namaz kılan ağaçlar üretmek zorunda kalmışladır. Kaptan kusto ve Neil Amstrong gibi hiçbir zaman müslüman olmamış kişileri müslüman olmuş gibi sunarak, Muhammed ali gibi kafasına yüzbinlerce yumruk yemiş boksörlerin ve esrardan, eroinden beyni dönmüş müzisyenlerin müslüman olmasını referans sayarak, dindeki mantığı ispatlama mecburiyetlerinde kalmışlardır. Bunları aslında kötü niyetle değil, kendilerinin samimi olarak inandıkları dinlerini koruma amaçlı yapıyorlar. Çünkü onlar için, Allah yolunda yapılan kötü davranışlarda hak davranışlardır. İnsanlara dinlerin tek tanrı açıklayıcısı olmasından dolayı, tanrı ve din inancı tek paket halinde yüklenir. Bunun böyle olmasını hem din ister, hem ebeveynler ister, hem toplum ister ve en önemlisi kişinin kendisi de böyle ister. Çünkü bu bir kolaylıktır. Hazır sistemdir. Bu yüzden de insanlar dinlerinden şüpheye düştüğü anlarda, tanrıdan da şüpheye düşeceğini zannederek, dinlerini samimi olarak sorgulamazlar. Tek bir paket halinde yüklenen bu ikilinin kaldırılmasının da yüklendiği şekilde, yani tek bir paket halinde kaldırılmasının gerektiğini sanarlar. Buna göre de ya Ateist olunur veya eski şekilde dine devam edilir. Üçüncü bir alternatif akla gelmez. Kişi tanrıda şüphe bulmamıştır, dinde bulmuştur ama kendisine tanrıyı kazandırmış olan dini sorgulamakla tanrıyı sorgulamış olacağını sanar. Buda zaten dinlerin tam istediği şeydir. Tutunabilmelerinin de tek sebebi budur. Yoksa zaten, kişiye mantıksal bir şekilde tanrı anlattıktan daha sonra (imkan olursa) "işte bak, tanrı bu kitabı gönderdi" derseniz, iş işten geçmiştir. Tanrıyı yeniden anlamaya ihtiyacı olmayan bir kişiyi o kitaba inandıramazsınız. Zira, bildiği şeyi anlatan bir kitaba niye inansınki? onu yapacağına o kitabı sorgular. Sevgili Arkadaşlar, Dinler ile tanrıyı ayrı, ayrı düşünün. Biliyorumki, din olmadan tanrıyı bulmak pek kolay birşey değil. Ama hiç olmazsa, dinlerde yanlış şeyler gördüğünüz zaman tanrı inancınız sarsılmaz. Belki din olmadan tanrıyı bulamayacaksınız, çünkü tanrıyı bulmak çok kolay olsaydı; herkezden önce bilim onu bulurdu. Bulamadığımız zaman ne yapalım ? Bırakın öyle kalsın, tanrıyı bulmak mecburiyetinde değilsiniz. Kafanızda dinden gelen bin tane soru işaretiyle yaşayacağınıza, bir tanesine razı olun. Kimbilir, belki günün birinde bilim tanrıyı da bulacaktır. Ama unutmayınki henüz tanrı bulunmamış olsa bile, bir gün bulunursa, onu ilk bulacak kişiler bilim adamlarından başkaları olmayacaktır. Ben Ateist değilim, içinde yaşadığımız evrenin tanrının kendisi olduğuna inanıyorum. Ancak bu benim için, kendime direttiğim bir fikir değildir. Belkide tanrı o da değil, başka birşey, yada hiç yok. Mademki benim bunu bilimsel yollardan çözecek kadar zekam yoksa, o zaman fazla zorlamanın gereği de yok. Ben kendime göre, bana en mantıklı yolu buldum. Belkide siz benden daha doğru yolu bulursunuz. Fakat yanlışın içinde doğruyu aramadığınızdan emin olmadan, değerli hayatınızı 1400 yıl öncesinin insanına teslim etmeyin. İnsanlık onların sayesinde değil, onlara rağmen bilim sayesinde günümüze gelmiştir. Ya Ateist olursam ? Bırakın.. Olursanız olun, neticede tanrı varsa tanrının verdiği akıl seviyesiyle Ateist olmuş olursunuz. Tanrı kendi kullarını, kendi verdiği akıl seviyesinin doğurduğu sonuca göre onu acımasızca cehennemde yakmaz. Ateistler öcü değildir, doğanın ürünüdür. Doğa müsade etmeseydi ateist olunamazdı. Ateistler insancıl ve aşık olunacak insanlardır. Dedelerimizin onlar için söyledikleri iftiradır, doğru değildir, din koruma amaçlıdır. Liseler bitiriyor, üniversiteler okuyorsunuz. Bilimsel olmalısınız, bilimde method, en ufak bir şüphenin üstüne "sonuna kadar" vede "kuşkuyla" gitmektir. Bu iki terimi unutmayınız. Kuşkuyla ve sonuna kadar. Çünkü bilimde amaç, doğruyu ararken ilk önce olası yanlışları ortadan kaldırmaktır. Yanlışı kaldırmadıkça, kafanızda doğruya yer açılmaz. Önce yanlışı temizleyip, sonra doğruyu arayınki, olası yanlışlar doğruyu bulmanıza engel olmasın. Bilim sizin en iyi dostunuzdur. Yaptığı ilaçlarla, aşılarla sizin en değerli varlıklarınızı, Annenizi, Babanızı, Bebeklerinizi, Sevgililerinizi ölümlerden kurtarır. Hayallerinizi gerçekleştirir, sizi mutlu eder. Sizi kötülüklerden korumak için gece gündüz demeden, "din adamlarınızın engellerine ve tehditlerine" göğüs gererek kahramanca çalışır. Siz uyurken, bilim uyumaz, sizin için çalışır. Bilimadamları sizin için ağlar, sizin için ölürler. Onların geceleri, gündüzleri, bayramları ve tatilleri yoktur, sadece sizleri vardır. Din adamları ise bardak yapmak değil, bardak kırma peşindedir. Bardağın kırılmasına yardım etmeyin. "Ben bilim adamı değilim, dinden çıksam bile benim bilime ne faydam olacakki" de demeyin. Dinden çıktığınız zaman tavrınız, kişiliğiniz, davranışlarınız o kadar değişecekki, farkında bile olmadan, en az bilim adamları kadar bilime katkıda bulunmuş olacaksınız. Kendinize bile inanamayacak, "bu benmiyim ?" diyeceksiniz. Doğanın aklınıza değer biçtiği koşu mesafesi uzundur, bu kadar uzun mesafe prangalarla koşmaya müsait değildir. Düşünün arkadaşlar, düşünün. Düşüncelerinizden korkmayın. Bilim adamları düşünüyor, siz de düşünün. Bilimde dünkü çocuk Avrupa, dinden sıyrılmış, düşünüyor, sizde düşünün. Kendinize güvenin, bende size güveniyorum, herkes size güveniyor, insanlık güveniyor. Doğa, doğruyu bulacak akılı size yüklemiştir, bu kudret sizde var, başka yerde aramayın, bulun o akılı. Ben sizin bilgilerinizi değil, değerli akıllarınızı fikirlerinizi ve ürettiklerinizi görmek istiyorum. Ben bilgiyi her yerden bulurum, ama fikirlerinizi her yerde bulamam, muhtacım onlara. Size karşı çıkanlar bir süre sonra sinecektir, silinecektir, dayanma güçleri zayıftır, naçizdir. bunun sözünü namusum üzerine ben size veriyorum. Düşünmek sizi yüceltecek, bunu eninde sonunda göreceksiniz. Sorun olan, vede tartışmalar, huzursuzluklar yaratan tanrının varlığı veya yokluğu değildir. Sorun olan dinlerdir, insanlar arasındaki kardeşliğe, sevgiye, hoşgörüye, barışa engel olan, dinlerdir. Eğer tanrının varlığı veya yokluğu problem olsaydı. Buradaki Ateist arakadaşlarımla benim aramdaki tartışmalara da şahit olurdunuz. Oysaki ben tanrıya inandığım halde değerli ateist kardeşlerimle hiçbir zaman bu tartışmaya girmeye gerek bile duymamışızdır. Ben Ateist dostlarımızın tanrısızlığını severim, onlarda benim tanrımı severler. Çünkü tanrının varlığı da tehlikesizdir, yokluğu da tehlikesizdir. Yani tanrı varsada ve yoksada kimseyi rahatsız etmez. Ama dinler tehlikelidir. Çünkü Tanrı sadece kişinin kendine has fikridir. Oysaki dinler kendini toplumsal yaşamın reisi olarak ilan ederek, devlet rejimlerini, bilim kurallarını ve insan özgürlüklerini kendi yaşam kurallarını direterek tehdit ederler. İnsanların ideal mutluluğu ancak dinler bittiği zaman olacaktır. O zaman kardeşlik daha iyi anlaşılacak, ırklılık ve milletçilik bile gereksiz kalacaktır. Bu topraklar, tarihteki en büyük medeniyetlere ulaşmış topraklardır. Bunun kalıntılarını tüm ülkemizde görürsünüz. Bu topraklar zamanının en üst seviyedeki medeniyetini ve teknolojisini yakalamışken, Avrupa nereseyse cilalı taş devrini yaşıyordu. Şimdi ise, geriden başladıkları halde bizi en az 1000 yıl geçmişlerdir. (neden 50 değil, bin yıl anlatırım) Oysaki üzerine bindiğimiz, medeniyet treniyle, bizim onları bin yıl geçmemiz gerekirdi. Bunun tek sebebi, onların dinlerini vatikanda dondurması, bizim ise alevlendirdikçe alevlendirmemizdir. Onların bilim adamları, halkı arkasına almış, daha özgürce çalışıyor, bizimkiler ise halk yüzünden türbanı tartışmak mecburiyetinde kalıyor. Siz din adamları arkasında yığılmazsanız, bizim bilimimiz onlarınkine fark atacaktır, buna emin olun. Siz herbiriniz en az bir Avrupalı kadar zekisiniz. Kahramanlıklar yazmış, dahi Atatürk'ün evlatlarısınız. Sizin enerji ve zekanız, Avrupalıda kesinlikle yok, o mercedes yapıyorsa, sizin yapabileceklerinizin yanında o mercedes kağnı arabası gibi kalır. Yeterki Arap zincirlerinizi kırın, parçalayın, teknoloji sizin gibi bir millet için, en basit şey olacaktır. Sizin tarihleriniz var, kanınızda medeniyet ve asalet var, papuç bırakmayın Avrupalıya, Amerikalıya. Kırın zincirlerinizi, gösterin kendinizi tüm dünyaya. Mercedesin yıldızı beni utandırmasın, şanlı bayrağımızın yıldızının yanında mercedesin yıldızı sönük kalsın. Gösterin gerçek yüzünüzü, gücünüzü, sevginizi, barışınızı tüm dünyaya. Damarlarınızdaki asil kanı hak edin. Onunla ülke çapında değil, tüm dünyada gurur duyun. Not düşelim: Sevgili kürt ve diğer azınlık dostlarım; bayrak dediğime üzülmeyin, bayrağımız sizinde ortak olduğunuz topraklarımızın simgesidir, sizde bizim kadar asilsiniz. Sizde Atatürk'ün en değerli evlatlarısınız. Ülkemin değerli insanları, Size güveniyorum. Hepinizi çok seviyorum. Biraz da alakasız not düşelim: Bu gün sevgilinizi daha çok sevin. Ona sımsıkı sarılıp, "seni çok seviyorum deyin". Ona farklı gözlerle bakın, neler neler göreceksiniz. Konuşmayın, sadece yüzüne bakın, şefkatle okşayıp sevin onu. Sessiz olun, izleyin onu, o kadar tatlıdırki o, siz onu seyredin. Sonra gidip, bebeğinizi koklayın, o kadar güzel kokarki o. Annenize sarılın, öpün onu, o kadar güzel ağlarki o. Babanıza uzaktan, babacığııııım deyin, öyle bir bakacakki, şefkati içinizi sızlatacak. Köpeğinize gidip, poposuna şöööyle bir şaplatın, öyle güzel öperki sizi. Tanrıyı buldunuz, tamam işte, hoş olan budur, gerisi boş.
  10. Bakınız sevgili ali0_1, Tam size cevap yazıyordum ama şu konuyla alakasız son cümlenizi görünce yaşınızdan dolayı vazgeçtim. Ben sizden en az 20 yaş büyüğüm. Canınız polemik çekiyorsa forumlarda yaşınıza daha uygun kişiler bulabilirsiniz. Siz en iyisi beni size cevap veremedi ve kaçtı farzedin, ve başka yerlerde oyalanın. Saygılarımla.
  11. Sevgili Arkadaşlar, Yıkılmayan caminin neden yıkılmadığını yıkılan camilerle birlikte anlatırsanız çok memnun olurum. Yıkılmayan binaları da aynı açıklamada dahil ederseniz daha da iyi olur. Sevgilerimle..
  12. Sevgili Sardunyam, Tekrar merhaba. Dini şuçlu çıkarmıyorum, insanlar şuçludur, ama din sebeptir diyorum. Suçu işlemek yerine, sebep olmak yani. Bilinçsiz dediğiniz kesim, törelerin ürünü olduğu gibi, aynı zamanda kendini dine kaptırmanın ürünüdür. Töreler ise dinlerden eskidir, fakat yok olmuş olması gerekirken hala dimdik ayaktadır. Ayakta kalabilmelerini sağlayan şeyde yine direk olarak dindir. Dinlerin zayıf olduğu yerlerde törecilik barınamaz, yok olur gider. Nedenini ise şöyle açıklayayım. Törelerden faydalanan töre yöneticilerinin devletsel gücü ve kimliği yoktur bu yüzden hizmetlerindeki insanlara kanun ve kural diretmeleri normal şartlarda mümkün olmaz. Bunu bildikleri için kendilerine başka türlü bir yaptırım gücünü ihtiyaç duyarlar. Bunun içindirki, kullanabilecekleri en güzel ve en etkili gücün, insanların zaten inanmış oldukları ve kutsal saydıkları dinleri olduğunu bilirler ve bu vesileyle dini kendi amaçlarına alet ederler. Aksi halde isyanlar, başkaldırmalar ve kanunsal hak aramalarla başları derde girecektir. Bu kişiler, kendilerini dinde yetkili sayan, hacılar, hocalar, sıhlar, ve şeyhlerdir. Buraya kadar herşey tamam, suçlu insanlardır, hatta kör hataları işleyen insanlardan çok dinleri çarpıtıp, o insanlara sunanlardır. Ama bunun birde devamı vardır. Bir bitkiyi yetiştirmek için, tarla da müsait olmalıdır. Her bitki, her ektiğiniz yerde yeşermez. Bir dini çarpıtarak bir topluma empoze edebilmek için, o toplumun da buna müsait olması gereklidir. Örneğin, Istanbulluya, Antalyalıya, Muğlalıya bir dini çarpıtarak sunmanın imkanını bulmak çok daha zordur. Çünkü bu yörelerde dine bağlılık, doğu illerine nazaran daha pasiftir. Dolayısıyla da çarpıtılmış din sunamayacağınız gibi, törecilik te yapamazsınız. Burda göze çarpacak olan şey, acaba bütün bunlar oradaki halkın cehaletinden mi kaynaklanıyor ? Yani çarpıtılmış dini, cehaletlerinden dolayımı yutuyorlar ? Büyük bir ölçüde evet. Ama hepsi bu değil. Neden hepsi bu değil? çünkü ömrünü şehirlerde geçirmiş ve hatta tahsil görmüş doğulu vatandaşlarımızda da azda olsa bu tür töre olaylarını görebiliyoruz. Oysaki sorun salt eğitim olsaydı, hiç göremememiz gerekirdi. Zaten sorunu sadece namus cinayeti olduğu zamanlarda görmemeliyiz, konunun özünde tonlarca insan hakları ihlalleri sözkonusudur. Şimdi... Dönelim tekrar cehalete. Esas sorun eğer cehaletse, o zaman cehaletin nerden kaynaklandığına bakmak gerekir. Bunun cevabını da en iyi tıp yöntemiyle bulabiliriz. Tıp uzmanları bir bölgede sık görülen bir hastalık teşhis ettikleri zaman ilk önce o bölgede hastalığa neden olabilecek sebepleri ararlar. Daha sonra da emin olabilmek için aynı hastalığın başka bölgelerde, başka ülkelerde de olup olmadığına bakarlar. Eğer aynı hastalığı başka bölge veya ülkelerde de bulurlarsa, o bölgelerin ortak özelliklerini araştırırlar. Daha sonra da o hastalığın hiç olmadığı veya çok az olduğu ülke ve bölgeleri araştırırlar. Çünkü kesin emin olmak için bunun da araştırılması gerekir. Cehaleti de tıp yöntemiyle araştırdığınız zaman, görürsünüzki, nerede din daha fazla baskınsa, orada cehalette bir hayli yüksektir. Bunun örneklerini, dinlerin yoğun yaşandığı islam ülkelerinde de sıkça görürsünüz. Görüldüğü gibi sorun salt eğitim değildir. Toplum olarak, koro halinde yeni bir buluş keşfetmiş gibi, eğitim şart dememiz, sadece bize özgü değildir. bahsedilen tüm geri kalmış islam ülkelerinde de yaygındır. "Eğitim şart" görüşüne hiçbir kimsenin muhalefet etmemesine karşın, çözüme ulaşılamaması da yine dinle yoğrulup yürütülen islam ülkelerine mahsustur. Eğer bunun da sebebi dinlerin çarpıtılması ve/veya yanlış yorumlanması, ise o zaman bu satırların başına döneriz ve kısır döngü oluşur vede bu kısır döngünün içinde din de olur. Bir not bırakalım: Ateist değilim, bir dinsizim. Dinlerin tamamen kaldırılmasını savunmam, çoğu kişi için de gerekli görürüm. Ama makul seviyelere çekilmesini, ve toplumsal yaşamdan çıkıp, kişisel yaşamlarda sürmesini savunurum. Çok sevgili Sardunyam, Emin olunki, bahsedilen bilinçsizler, gerçekte neye inandığını kendi de bilmiyor. Hatta bırakın neye inandığını ne yaptıklarından da habersiz bunlar. Ancak, bunların neye inandıklarına dair ortada bir delil yoksa, varsayılan delili baz almak zorundayız. Yani kendi söylediklerini. En hukuki yol budur. Bu insanlar birşeyi yanlış anlamış olsalar bile, neyi yanlış aldıklarına da bir vurgu yapmak gerekir. Yanlış anladıkları şeyin ne olduğunu es geçemeyiz. Bu insanlar dinlerini yanlış anlıyor olsa bile, dinlerine bağlı olduklarını inkar edemeyiz. Bu insanların dinlerine en ufak bir söz söylemek, direk olarak cinayet sebebidir. 20 yıl yatacaklarını bile bile bunu yapabilmeleri bu konudaki samimiyetlerini gösterir. Onların yaşadıkları yörelerde, bırakın dinlerine bir söz söylemeyi, ramazanda oruç tutmamanız bile bazen hayatınızı tehlikeye sokabilir. Evet bu inanış şeklinin doğruluğunu göstermez ama derecesini gösterir. Kuran'da töre cinayetine izin verilmiyor. Kimi iddialara göre de izin veriliyor veya göz yumuluyor. Benim bu konudaki kendi görüşümü ise burada sunmama gerek yok, çünkü bundan daha önemlisi içinden ne yazdığından çok, nelere sebep olabileceği önemlidir. Yani sonuç. Bunu ilaç ve fabrika gibi örneklerle az önceki yazımda size daha detaylı yazdım. Orada göreceksiniz. Değerli Sardunyam, Ben orada örnekleri verdim, doğal sonucu da siz kendiniz çıkarmışsınız. Verdiğim örneklere de karşı çıkmamışsınız. İsterseniz size birkaç örnek daha vereyim: Bir hapishaneye gidin, tüm mahkumların arasında araştırma yapın, ( Düşünce suçlusu hariç) bakın bakalaım 1 tane numunelik Ateist bulabilecekmisiniz. Veya en bilinçsiz bildiğiniz bir köye gidin, orada bir araştırma yapın, bakın bakalım "tek 1" numunelik Ateist bulabilecekmisiniz. Yada tam tersini yapın, Üniversitelere gidin, doğa koruma derneklerine gidin oralarda araştırma yapın, bakalım Ateist bulamadığınız kaç tane yer olacak. Dini partilerin çoğunlukla kırsaldan ve varoşlardan oy aldığını da ekleyelimmi ? Bu kadar kesin ve çarpıcı sonuç, sizce neyi gösterir ? Neyi gösterirse o doğrudur. Önemli birde not koyalım: Bundan "kesin bir ayırımla" ne dindarlar akıllıdır sonucu çıkar, nede Ateistler daha akıllıdır diyebiliriz. Çünkü zeka, topluluklardan çok, kişilerde boy gösterir. Fakat unutmamak lazımdırki, verdiğim örnekler yabana atılamayacak bir istatisiki veri olabilir. Çinlilerin hepsi kısa boyludur diyemeyiz, ama çinlilerin çoğunluğunun kısa boylu olduğunu da unutmamalıyız. Ama tabiki, 2,20 boyunda çinliler de vardır. 1,50 boyunda isveçli de vardır. Bir taneyle bir topluluğu suçlamak doğru olmaz. Ama Ateistlerden sürekli böyle insanlar çıkarsa, o zaman Ateizm'de bir sorun aramak gerekir. Benim bu aksaklığı dinde bulma sebebim, bu tür çirkin suçların süreklilik sağlamasından dolayıdır. Bu hazin olay bir kere olmuş olsaydı tabiki bende de böyle bir şüphe doğmazdı. Töre ve namus cinayetleri, tüm islam ülkelerinde bir hayli yaygındır ve süreklidir. Oysaki hiçbir AB ülkesinde asla ve asla tek bir töre ve namus cinayetine rastlanmaz. Oralarda da nadiren karısı kocasını yada kocası karısını öldürür, ama bunun sebebi töre veya namus değil kıskançlık krizidir. Aksi olsaydı kızkardeşini namus temizlemek için öldüren Alman, Annesini namusu uğruna öldüren İngilizler de olurdu. Değerli çiçek Sardunyam, Eleştirilerinize teşekkür ederim. Aşağıda yazacaklarım sizinle hiç ilgili değildir. Olası bir başka eleştiri alabileceğimi düşünerek yazdım alttakileri. Sevgiyle kalın.. Sevgili forum arkadaşlarım, İddialarımın hepsi kesindir, nettir. Karşı olan arkadaşlar varsa iddia ettiğim olayları çürütsünler lütfen. Fikirlerim ancak iddialarımın çürütülmesiyle değişebilir. Karşıysanız, iddialarıma karşı deliller sunmanızı beklerim. Saygı ve sevgilerimle..
  13. Çok değerli Suheda, Sizi yanlış anladığım için çok çok özür dilerim. Buna göre de artık inanıldığıma inanarak size en derin sevgilerimi gönderiyorum. Sevgili Suheda, sizi anlamıyor vede hak vermiyor değilim. Ancak tam bu noktada hatırlanması gereken bir şey varki, bir şeyi aşşağılamak demek o şeye çirkin sözler yakıştırmak demektir. Bunun dışında yapılanlar ise araştırma sonuçlarımız olan eleştirilerimiz ve yorumlarımızdır. Size hak verdiğim nokta ise şudur; dinler kendilerinin kutsal olduğunu ve eleştirilemez olduğunu söylerler. Bunun sonucunda ise dininizin eleştirildiğini görmek size aşşağılayıcı ve hatta cüretkar gelir. Bu bir duygusal yaklaşımın sonucudur. Duygu derken ne gibi bir duygu olduğunu da açıklayayım; Dinlerin teist insanların hayatında büyük etkileri vardır. Dinler dindar insanların hayatını ise çok yüksek seviyede etkilerler ve şekillendirirler. Dindar insanlar tam olarak dilediği gibi yaşamazlar, bu bağlamda da yaşamlarından büyük bir ödün vermiş olurlar. Bu fedakarlığa ise dinlerini kutsal saydıkları için katlanırlar. İşte tam bu noktada, onlar hayatlarını teslim ettikleri olgunun gerçek olmayabileceğini, duymak bile istemezler. Çünkü teslim edilen şeyin değeri çok büyük olduğu için, yanılmış olabileceklerinin lafının bile edilmesi onlara duygusal bakımdan kötü etki yapar. Yapılan eleştirileri bile aşşağılama zannederler. Bunun böyle olduğunu biliyorum ve çoğu zaman bu olaya neden olduğum tüm teist arkadaşlardan için özür diliyorum. Fakat her yapılanın bir nedeni vardır. Eğer sebep inananları kırmaksa bu çok büyük bir ayıptır. Fakat kimsenin de kimseye böyle bir düşmanlık besleyebileceğine hiç ihtimal vermiyorum. Ben bu eleştirilerimi iyi niyetlerle yapıyorum, fikirlerim bazen sizi üzse bile neticede size ve/veya insanlığa faydalı olacağı için yapıyorum. Tam bu noktadayken, tüm teist dostlarıma seslenirim, Herhangi bir şeye inanmak veya inanmamak bir mantıksal meseledir. Bir şeye inanıp inanmayacağımız zaman, duygularımız değil mantığımız geçerlidir. Çünkü duygular kişiye ve hatta ortama göre değişkendir vede güvenilmezdir. Oysaki mantık, sahip olduğumuz en önemli ve en güvenilir varlığımızdır. Şayet dinlerinize mantıksal olarak inanıyorsanız, o zaman dinlerinize yapılan eleştirlere de açık olmalısınız. Ama ona kutsaldır diyerek, duygusal anlamda inanıyorsanız, o zaman mantıkların tartışıldığı ortamlara girmemelisiniz. Kutsaldır diyerek her konuşanı her konuda susturmak gayet kolaydır. Kutsal mantığıyla, bilim susturulabilir, baskın dinler diğerlerini susturabilir, laik devletler bile susturulabilir. Ve hatta "benim tuttuğum takım benim için kutsaldır" diyen kişiler, spor programlarını bile susturabilirler. Böyle olursa ne hal, nede düzen kalır. Demokrasilerde eleştiriye kapatılabilecek hiçbir şey yoktur. Demokrasinin kendisi bile eleştiriye açıktır. Madem ki din ile demokrasi bağdaşır diyorsanız o zaman dinlerin eleştirilmesini de bir aşşağılama olarak görmemelisiniz. Eğer küfürsüz "eleştirilmişleri" aşşağı alınmışlar olarak görürseniz, o zaman kendi dininizi siz kendiniz aşşağılamış olursunuz. Değerli Suheda, İslam dinindeki güzel yanları bildiğini söyleyen nadir dinsizlerden biriyim. Bunu forumlarda defalarca bana sorulmadığı halde yazdım. Buna göre, kabul etmek istemediğimi söylememeniz gerekir. Ancak her defasında da ekliyorum, islam dinindeki güzel öğretiler hayret edilecek düzeyde, bilgiler değildir. Eski çağlardaki yaşam koşullarındaki, ve o zamanın zekasındaki insan için yeterli olabilir. Fakat o güzel öğütler ve öğretiler şu andaki uzay çağı zekasındaki insan için ancak ilkokul 4.üncü sınıfta bir ahlak kitabı olabilecek kadar yetebilir. O kadarcık temel ahlak ve güzellik bilgilerini zeki bir insan hiç okula bile gitmese toplum içinde kolayca öğrenir ve hatta kendisi bile akıl edebilir. Kendinizden düşünün, eğer tanrı size din göndermeseydi her türlü ahlaksızlığı benimser ve vicdanınıza sığdırırmıydınız. Vicdan dinden gelir de demeyin, öyle olsaydı hak dinlerden önceki tüm insanlar vicdansız olurdu. Ayrica vicdan doğanın bir parçasıdır, hayvanlarda da din bilgisi olmamasına rağmen çoğu zaman insandan da yüksek derecede vicdan ve duygusallık vardır. Mantık dini olmasına gelince; Islam dini, tüm dinlerin içinde en mantıklı olanıdır. Çünkü diğer dinler daha eskidir ve daha önceki yılların insanlarının mantığını ve bilim seviyesini içerirler. Islam dini ise kendi zamanının mantığını ve bilimini içine kattığı için, dinler açısından en bilimsel ve en mantıksal dindir. Asr-ı saadet dediğiniz dönemin de sebebi budur. Ancak, asr-ı saadet döneminin kapanmasının ve bitmesinin sebebi de budur. Çünkü her ne kadar en son bilimi ve en son mantığı içermiş olsa bile aradan 1400 yıl gibi bir süre geçmiştir. Dolayısıyla oradaki bilim ve mantık geride kalmıştır. Hristiyan dünyası dinlerini 1800 yıl kadar taşıyabilmiş ve sonunda dinlerinin kapsadığı bilim ve mantığın çok eskidiğini görerek, dinlerini vatikana hapsetmiştir. Bu sayede de islam dünyasını geriden gelerek açık bir farkla geçmişlerdir. İslam dünyası da 1800 yılı bulduğunda dinlerini arabistana hapsedip, ilerleyişe başlayacaktır. Dinler daima çıktığı yılların mantığını ve bilimini taşırlar bu yüzden de ilk yüzyıllarında insanlık üzerinde iyi etki yaparlar. Bilim geliştikçe de, kendileri sabit oldukları için insanlığa yük olmaya başlarlar. İnanınki şu anda birileri yeni bir din çıkarsa içine mutlaka evrimi de ekler. Biz sizi evrim yoluyla yarattık der. Hiçbir din kendi zamanının bilimiyle ters külah giymek istemez. Ayrıcada hiçbir din kendisinden önceki büyük dinlerin ayağına basmaz. Kendilerini tutturabilmeleri için, o zamanki en geçerli şeylerle uyumlu olarak başlarlar. Ve bu yeni din birkaç yüzyıl insanları asr-ı saadete ulaştırır daha sonrada o da yük olmaya başlar. Yeni bir din daha çıkabilirmi ? çıkamaz, bu zamanın insanını yeni bir dine inandıramazlar. Bana kalırsa en son şansı Atatürk yakalamıştır. İsteseydi o devrin insanını o statüyü yakalamışken, birkaç ilizyon takviyesiyle, bir kaç havari desteğiyle peygamber olduğuna inandırabilirdi. Gerçek bir vatansevermiş ki bunu yapmamış. Diğer yazdıklarınız için: Dört dörtlüksünüz. Sizler benim harika insanlarımsınız. Size hem kendi tanrımdan ve hemde sizin tanrınızdan en harika mutlulukları diliyorum. Doğadan dost sevgilerle..
  14. Çok sevgili Sardunyam, Forumlardaki daimi ılımlı, uyumlu ve şefkatli tavırlarınız için size çok teşekkür ederim. Bu tavrınızla, birçok kişiye örnek olarak nezakete katkıda bulunuyorsunuz. Değerli dostum, din neden tehlikelidir onu anlatayım; Din laik devletçilik anlayışı tarafından bastırılmış bir otoritedir. Dinler sadece kişiyi hedef alarak kişinin kendisine özel kurallar getirmez. Aynı zamanda toplumsal yaşam için gerekli gördüğü kanunlarını koyar ve aynı zamanda da toplumsal hukuku belirler. Yani toplumun yönetilmesine hakim olduğunu ilan eder. Hiçbir din, "ben kişiye has kurallar koyarım, toplumsal kurallar beni ilgilendirmez" demez. Oysaki devletçilik de toplum yönetiminde bir başka otoritedir. Devlet de derki; "Toplumsal kuralları ben koyarım, toplum benim kural ve kanunlarıma göre yönetilir". Aynı dinde olduğu gibi hiçbir devlet de "ben toplumsal yaşama karışmam" diyemez. Üstelik bu iki otorite aralarında yetki paylaşımına da girmezler, tüm konularda kuralları kendisinin koyduğunu ilan ederler. Dolayısıyla bir iki başlılık ortaya çıkar. Dinlerdeki toplumsal kurallar yetmediği için laik devletçilik ortaya çıkmıştır. Üstelik laik devletçilik anlayışı dinlerdeki kurallara hiç uymayan ve hatta o kurallara aykırı olan binlerce kanun çıkartmıştır. Örneğin evlenme, boşanma, miras ve ceza hukukumuz islama ve diğer dinlere tamamen aykırıdır. Bu sadece bizim ülkemizde değil, laik rejimlerin olduğu tüm ülkelerde böyledir. Standart halk, her ne kadar din hukukunu benimsemiş olarak gözükse bile, gerçekte dinlere aykırı dahi olsa laik devlet hukukunun kendisini daha iyi yönettiğine inandığı için devlet hukukunu tercih eder. Modern kanunlarımızın dini kanunlara aykırı olduğunu düşünmek bile istemez, düşünmeye mecbur kaldığı zamanlarda ise, "dindeki kanunlar o zamanın şartlarına göreymiş" der çıkar işin içinden. Buraya kadar hiçbir sorun ve hiçbir tehlike yoktur, herşey yolundadır. Din toplumsal hukuku belirliyor fakat, halk devletsel hukuku seçiyor. Tehlike yok yani. Ancak sorun şu ki, burada göz ardı edilen ve şeriatçılar tarafından gözden kaçmayan bir başka husus vardır. Dinlerin hiçbirisi "ben bu kuralları şimdiki zamana göre koydum" demez. Tam aksine "benim koyduğum kurallar, tüm zamanlar için geçerlidir ve yeterlidir" der. İşte tehlike tam burada başlıyor. Yukarıda bahsettiğimiz ılımlı halkla birlikte aynı zamanda ılımsız olan, şeriat yanlıları da vardır. Onları da bir şekilde hak vermemek de mümkün değildir. Çünkü din, "tüm kuralları ben koyarım ve bu kurallar kıyamete kadar geçerlidir" der. Bu kişilere diğer islam ülkelerinin halini örnek gösterdiğiniz zaman, "onlar gerçek islamı uygulamıyorlar, ben gerçek islamı uygulatacağım ve asr-saadete ulaşacağız" derler. Birileri, birilerini islamı çarpıtmakla suçlar fakat bunu söyleyenlerin de hiçbirisi tek bir yorumda birbirleriyle de tamamen anlaşamazlar. Dinlerde tek bir kitap olduğu söylenir fakat yoruma açık olduğu için kimsenin dini bir diğerine tamamen benzemez. Dinlerin yoruma açık olması da tamamen doğaldır, çünkü tüm yaşam kuralları tek bir ciltlik kitapta toplanmıştır. Oysaki hukuk, yorumlara olabildiğince kapalı olması durumundadır. Binlerce ciltlik kanun kitapları olmasının sebebi de budur. Özetleyelim şimdi, "dinler toplumsal kural koyucudur, bu yüzden tehlikelidir". Insanlar çarpıtıyor demeyin, çünkü insanların çarpıtması da doğal bir sonuçtur. Sebebini ise bu satırlarımda yazdım. Ben tanrıya inanırım fakat din kitaplarında anlatılan sanal tanrıya değil, gerçek bir tanrının varlığına inanırım. Gözle görülür, elle tutulur bir tanrıya inanırım. Benim için evrenin tamamı tanrının ta kendisidir. Bu yüzden de doğaya uyumlu davranan hiçbir kişi için, hiçbir tehlike görmüyorum. Dinler tanrıyı sizin bahsettiğiniz gibi tanımlar, fakat öyle bir tanrının varlığı sadece bir teoridir. Bir varsayımdır, sadece bir bildirimdir. Gerçek ise adı üstünde olan (Adına dikkat edin) gerçektir. Bize her gerekli olanı nasılki gerçekte arıyorsak, tanrıyı da sanal anlatımlarda ve teorilerde değil, gerçekte aramalıyız. Nasılki, fala,rüya yorumlarına, astrolojiye inansak da, gerçek hayatımızı ona göre yönlendiremezsek, hayatımızın en değerli yönü olan, ve hatta kişiliğimizi belirleyecek kadar önemli bir konuyu da doğa dışı olaylara göre belirlememeliyiz. Buda dinin içinde kalan, dinin kendi iddiasıdır. Buna inanmak için önce dinin gerçek olduğuna inanmak gerekir. Temenninizdeki iyi niyetiniz için içten teşekkürlerimi sunarım. Size şimdi bende içten birşey söyleyeceğim. Ben dinlere inanmamakla birlikte aslında keşke dinler gerçek olsaydı diye arzu ederim. Zira dinler insanlara akibetini bildirir ve bu yüzden insanlarda bir doyum sağlar. Aslında dinlere karşı olduğumu söylerim ama benim bu konuda çok daha derin fikirlerim de vardır. Bu yüzden de kendim için dinleri gereksiz görsemde, ihtiyacı olan insanlar için gerekli görürüm. Zaten dinler insanlık tarihinden bu yana insan doğasında yerini bulmuştur bunu inkar etmemek gerekir. Eğer din insanlar için gereksiz birşey olsaydı, milyonlarca yıl insanın doğasında kendini barındıramazdı. Ancak şuda bir gerçekki, dinlere ihtiyacı olmayan insanlar da vardır. Ve bu tür insanların dinden sıyrılması yine insanlık için bir ihtiyaçtır. Benim hedefim ise bu tür insanları yakalayıp, onlara yardımcı olmaktır. Yoksa, zaten dünyadaki tüm insanların bir anda dinden çıkmasını bende beklemem, ve hatta istemem. Dinden çıkmaya uygun insanın çıkması iyidir fakat uygun olmayanların da makul koşullarda dinde kalması gerekir. Bu bir doğal süreçtir. İnsanoğlu zaman içinde çok tanrılı dinlerden tek tanrılı dinlere geçmiştir. Zaman geçtikçede dinlerden tamamen uzaklaşacaktır. Ancak bunun birden bire olması ne beklenir, nede tercih edilir. Uzun yıllar içersinde gerçekleşmelidir. İnsanoğlu henüz buna topyekün hazır değildir. Peki dinler hangi insanlar için gönderilmiştir ? İnsanları topyekün düzene alamayan bir harekete tanrısal bir hareket diyebilirmiyiz ? Doğada herşey mükemmeldir, doğadaki herşey amacına ulaşmıştır. Peki amacı tüm insanları düzene sokmak isteyen din neden amacına ulaşamamıştır? Neden doğadaki herşey kadar, dinde mükemmel olamamıştır ? Dinde mükemmeldir diyeceksiniz, ama bu dini aksaklıkların sebebi nedir öyleyse ? Din neden ideale ulaşamıyor ? ( İnsanlar yüzünden demeyelim, çünkü bu da bu sorunun içinde). Din bir ilaç ve derman olarak görülür. Bir ilacı içtiğiniz zaman hasta oluyorsanız, o ilacın içinde mutlaka yanlış birşeyler vardır. Sadece ilacı analiz ederek içinde ne var diye bakar, sonrada içinde kötü bir madde yok diye içmeye devam ederseniz zararlı çıkarsınız. İlacın verdiği netice veya yan etkileri, ilacın içinde olan maddelerden daha gerçekçidir. Balık ve yoğurt bazen zehirlenmelere yol açar derler. Oysaki balık da yoğurt da insan için en faydalı yiyeceklerdir. Bunun dışında, insana en faydalı olan maddeleri kullanarak, bir insanı öldürecek kadar güçlü bir zehir bile yapabilirsiniz. Bir fabrikanın içinde hangi malzemeler olduğu fazla önemli değildir. Önemli olan o fabrikanın ürettiği mamullerin kalitesidir. Bir şeyin uygunluk ve geçerliliğini kanıtlamak için, deney yapılır. Deneyde öngörülene değil, sonuca bakılır. Çünkü hedef yolun ortası değil sonucudur. Dinde de hedef sonuç olduğuna göre, sizde sonuca bakmalısınız. En iyi dileklerimle..
  15. Kıymetli dostum, Dediğiniz çok doğru, bahsettiğiniz sınava girmeden elenmiş oluyorum. Ancak unutmayınızki, mevzubahis sınav sadece dinlerin içinde geçen ve var olduğu söylenen bir sınavdır. Eğer dinlere inansaydım tabiki bu sınava da inanmak durumunda kalacaktım. Fakat ben dinlere inanmadığım için bahsettiğiniz sınavın varlığınad da inanmıyorum. Modern hayatta çok hoş ve mantıksal sınavlara zaten hepimiz giriyoruz. Kazandığımız sınavların ödüllerini de alıyoruz. Teolojik sınavlar ise var olduğu varsayılan sanal sınavlardır. Bilimsel yanı yoktur. Sevgiyle kalın..
  16. Çok değerli, sevgili Bilimselci, İltifatlarınız için teşekkür ederek, daha da fazlasını sizin hakettiğinizi düşünüyorum. Sizler insan zekasının, beşinci vitesindeki olan kişiler olarak, bilime insanlığa ve doğaya benden daha fazla katkıda bulunarak en fazla fedakarlığı yapıyorsunuz. Bilinizki, bugün sizlere karşı olanların torunları, siz yaşama veda ettikten sonra sizlere sonsuz şükranlarını sunacaklardır. Taşıdığınız nick'i fazlasıyla hakediyorsunuz, yazmadığım zamanlarda sizi izliyor ve manevi destek veriyorum. Sevgiyle kalın.
  17. Çok sevgili Suheda, Sevgi konusunda samimiyetime güvenmediğinizi yazmışsınız. Sağ gösterip sol vurduğumu söylemişsiniz. Öyleyse samimiyetsizliği bilimsel olarak inceleyelim. Samimiyetsizlik, yani düşündüklerinin aksine söylemde bulunan insanlar sadece 2 şeye önem verirler bunun dışında hiçbir sebep gayrisamimi davranışlara sebep olmaz. 1- Kazanmak, 2- Kaybetme korkusu. Kazanmaktan başlayalım, size yalan söyleyip neyi kazanacağım ? Sizi kandırdığım zaman bana ne faydanız olacak ? Diyelimki size dinsizliği daha kolay kabul ettirmek amacıyla insanları sevmediğim halde seviyorum dedim, o halde sizin dinsizliği kabul etmeniz benim ne işime yarayacak ? O zaman bu yalanı olsa olsa dinsizliği yaymakla toplum yaşamının daha iyi olacağına, dolayısıylada bundan benim de menfaatim olacağına inandığım için söylemiş olabilirim. Böyle olursa da zaten mantık hatası oluyor çünkü, toplum yaşantısının iyileşmesine çabalayan insanlar zaten insan sevmiyor olamaz. Ama siz yine de başka bir sebepten kazanma veya kaybetme kaygısı içinde olup, yalan söylediğimi düşünüyorsanız o zaman o da onu yazın lütfen. Böyle birşey yok, yazımı tekrar okuyunuz lütfen. Tam tersine dindeki güzel yanlardan bahsetmiyoruz dedim. Sebebini de aynı yazımda açıkladım. Hiçbir yerinde böyle bir kural yok. Vatan sevgisi dünyadaki her insanda vardır, bunun da dinle filan hiçbir ilişkisi yoktur. Sizin şahsi vatan sevginizi bilemem, ama dini uğruna vatanını hiçe sayan tonlarca insan vardır dünyada. Siz bu insanları dinlerini anlamamakla suçlarsınız, biz ise onların, neyi kriter alarak vatanını sattığına bakarız. Hayvanları sevmeyin diye bir kural da yok, fakat tüm islam ülkelerinde hayvanların ve hatta insanların ezildiği, aşağılandığı da bir gerçektir. Şimdi klasik olarak diyeceksinizki, Ispanyada boğa güreşleri, Canada da fok katliamı. Bunların hepsi onların korkunç ayıplarıdır, fakat islam ülkelerindeki hayvan eziyetleri batılı ülkelerinkinin yanında inanılmaz derecede fazladır. Islamın insanlara ne söylediğinden çok, insanları ne hale getirdiğine bakabilirseniz, bunları siz de görebilirsiniz. Size çok az örnek vereceğim; Ben bir hayvan koruma derneğinin yönetim kurulu üyesiyim. Derneğimizdeki üyelerin %70 şi Alman, İngiliz, Belçikalı vs. gibi avrupalı. ( Türkiyedeki bir dernek bu dikkatinizi çekerim ) Ülkemizde derneğimize yardım bile toplama çalışmıyoruz, çünkü üyelerimizin dışında halk bize yardım etmiyor. Kısırlaştırma ameliyatlarımızı ve ilaç yardımlarımızın çoğunu Almanyadaki başka bir hayvan koruma derneği karşılıyor. Yem, yiyecek ve barınak sorununu kendi cebimizden karşılıyoruz. Avrupalı üyelerimiz ülkelerine gittikleri zaman, oradaki kendi arkadaşlarından yardım topluyorlar. İşin ilginç tarafı, mail order yoluyla Avrupa ülkelerindeki hiç tanımadığımız yabancılardan da bağışlar alıyoruz. Hiçbir zaman, hiçbir islam ülkesinden yardım gelmiyor. Şimdi sıkı durun; Yabancı üyelerimizin yarısından fazlası Ateist veya dinsiz. Türk üyelerimizin de yaklaşık %20 si Ateist, kalanların da hiçbirisi dindar insanlar değiller. Size bir de istatistik vereyim; AB ülkelerinde köpeklerin ortalama ömrü 9. Türkiyede ise 3. Diğer islam ülkelerini bilmiyorum ama eminimki 3 ten de azdır. Daha yüzlerce örnek sayarım ama eğer inanmak isterseniz bu kadarı yeter. inanmak istemezseniz, yüzbinlercesi de bir işe yaramaz. Sevgili Süheda, islam dinine inandığım zamanlar bende öyle düşünüyordum. Gerçektende hem islam dini ve hemde diğer dinler insanlara iyi ahlaklı olmayı emrediyor. Ancak, dinlerdeki ahlak basit bir ahlaktır, basit olmak zorundadır zaten, çünkü altı üstü tek bir kitapta yayınlanmıştır. Oysaki engin seviyelerdeki ahlak, bir kitaba değil yüzlerce kitaba sığmayacak kadar detaylıdır. Hırsızlık yapmayın, kalp kırmayın, insanları öldürmeyin gibisinden sınırlı ahlak, zaten 2006 yılının insanının kendiliğinden anlayabileceği ve gerekli görebileceği seviyede bir ahlaktır. Bunu bir başka yerden öğrenmeye gerek yoktur. Kişilik sahibi bir insan ordada yazanlardan daha fazla ahlaka sahiptir. Dünyada 1400 yıldan beri herşey geliştiği gibi ahlak kavramı da gelişmiştir. O kitaptaki ahlak yeterli olmadığı için, binlerce ciltlik kanun kitapları yazılmış, çizilmiştir. Üstelik hala da yeterli olmamakta ve yeni kanunlar çıkarılmaktadır. Ben dinlerdeki ahlak bilgisini yeterli görmüyorum, bu yüzden malesef ahlak kriterlerimiz aynı değil. Yeterli olsaydı zaten, günümüzde binlerce ciltlik kanun kitaplarımız olmaz, bir tane kanun kitabımız olurdu. Mademki bir ciltte tüm gerekli ahlak verilebiliyor, bir ciltte tüm gerekli kanunlar da verilebilirdi. İşin detayı var anlıyomusunuz ? O detay da din kitaplarında verilemiyor, insanların yorumuna, vicdanına ve en önemlisi akıl seviyesine kalıyor. Evet, bu din varken de yapılabilir, din daima akıla, fikire ve ahlaka engel olmaz, ama gördüğüm odur ki, dinden uzak insanların büyük bir çoğunluğu, dindar insanların büyük bir çoğınluğundan daha ahlaklı. Ben bunu kendimde bile yaşadım, kendimi dünyanın en ahlaklı insanı sanıyordum ama dinden çıktıktan bir süre sonra baktım ki ahlak seviyem çok daha yüksek derecelere tırmanıyor. Bunun uygulaması, yani örneği yok sevgili Suheda, Bu çok klasik bir cümle, bu cümleyi asan, kesen, kol bacak parçalayan, şeriat rejimleri de söylüyor, iyi niyetli insanlarda söylüyor. Üstelik bunu söyleyenlerin hiçbiri, -islam şöyle değildir, böyledir- tartışmalarından kurtulabilmiş ve kendi islamını kabul ettirebilmiş değildir. Ama neticede islam dinini devlet rejimi sayan hiçbir ülke dediğiniz medeniyete ulaşamamıştır. Yani söylediğiniz sadece bir teoridir, uygulanıp gerçekliği görülmemiştir. Bilim teolojiye dokunmadıkça insanların en sevdiği şeydir. Bilime karşı olmak zaten cesaret ve aşırı fadakarlık gerektirir. Bu sebepten dolayı bilime karşı olmak kimsenin işine gelemez. Örneğin bilime karşı olup, hatalandığınızda ilaç içmemezlik yapamazsınız. Istanbuldan mersine at üstünde gidemezsiniz. Geceleri evinizde karanlıkta oturamazsınız, ( Mum bile dinlerin değil, bilimin eseridir) Bilim ve bilim adamları insanlığın en büyük dostudur. Tesistler bilim sayesinde hayatta kalırlar, yaşarlar her imdatlarına teizim değil bilim yetişir. Ama bilimle teizimin kavgasında daima teizimin yanında olarak en iyi dostlarına ihanet ederler. Her ortamda bilim adamlarının akıllarına son derece güvenir, kendilerini bilime teslim ederler ama din konusuna geldiği zaman bilim adamlarının akıllarının yetersiz olduğunu düşünüp, yeterli olarak gördükleri kendi akıllarına göre davranırlar. Yani bilim adamları her konuyu kestirebilecek kadar akıllıdır ama din konusunu en basit bir teist kadar akıllıca düşünemezler. Kısaca bilim teistlerin kötü gün dostu, teistler ise bilimin iyi gün dostudur. Sevgili Suheda, Okuma din gösteren klavuzlardan başka birşeyi okuma veya anlama niyetiniz yok herhalde. Çok rica ederim bahsettiğiniz yazıma tekrar dönerek, orada ne anlattığımı 15-20 kere daha okuyunuz. Dinden kendim çıktım diyorum, Ateist arkadaşlarla daha önce karşılaşma şansım olsaydı, dinimden daha erken kurtulabilirdim diyorum. Siz ise tam tersini veya anlamak istediğinizi anlamışsınız. Zaten benim dinden çıktığım yıllarda internet filan yoktu. Normal hayatta ise teistler Ateistleri konuşturmayacağı için, hayatımda hiçbir zaman bir ateistle karşılaşıp konuşma şansına sahip olamamıştım. İslam ülkelerinde bırakın ateistleri konuşturmayı, uzun süre yaşatmazlar bile, çünkü akıla ve mantığa tahammülleri yoktur. Burası da bir islam ülkesi olduğuna göre, bir ateistle tanışıp, onun size ateist olduğunu bildirme şansı yok denecek kadar azdır. Keşke benim erken yaşlarımda da internet olsaydı da bende çok değerli ateistler sayesinde dinimden daha kolayca kurtulabilseydim. Ben Allah korkusu olan bir miktar insana güvenirim ama fazla güvenmem. Korkuyla, zorla yapılan işlerden hayır beklemem. Benim için, emredilmemiş, korkutulmamış, içten gelen güzellikler daha güven vericidir. Bu yüzden de benimle aynı fikirde olmasalar bile Ateistlere güvenim sonsuzdur. Zaten bu da salt bir düşünce ve fikir değildir. Gerçek hayatımda da bunu defalarca yaşadım. Teistler tarafından defalarca aldatıldım ama asla bir Ateist tarafından aldatılmadım, tam tersine insani yardımlar gördüm. Sevgili Suheda bunu yapmadan dinden çıktığımı mı sanıyorsunuz? Dinden çıkmak çocuk oyuncağı bir iş değildir. Karşınızda ödüllerin en güzeliyle vaadde bulunan, cezalarında en korkunçuyla tehdit eden bir olgu var. Ayrıca toplumdan dışlanmak ve hatta cinayete kurban gitmek gibi bir tehdit daha var. Buna göre dinden çıkmak kolay bir iş değildir. Dinden çıkmak için bir değil bin kaynaktan araştırma yapılır vede emin olmak için yıllarınızı verirsiniz. Aaa, şu bana ters geldi deyip 5 dakkada dinden çıkılmaz. Çok teşekkür ederim, eğer saygı da sevgi gibi sizin tekelinizde değilse bari saygılar diyerek bitirebilirmiyim ?
  18. Sevgili dostum, size hitap ederken nick'inizi kullanmak istemediğim için bağışlayın. Laik ve demokratik bir ülkede kanunlar insan özgürlüklerini ve yaşam tarzını kısıtlayıcı değildir. Tam tersine başkalarını rahatsız etmeme koşuluyla özgürlüklere imkan verme amaçlıdır. Dolayısıylada aklı başında hiçbir kendisini de koruyan kanunlardan rahatsızlık duymaz. Toplumsal kurallar gelince, mantıklı olanlara severek uyarım bunlarında hiçbirisi benim özgürlüklerimi, yaşam tarzımı veya kişiliğimi elimden almaz. Mantıksız olanlara da uymam, uymadım diye de kimse beni buna zorlayamaz. Yine kişiliğimden ve benliğimden ödün vermem. Insanın vicdani kuralları ise insanı rahatsız etmez, kişiliğini veya özgürlüğünü elinden almaz, tam tersine ona kişilik, özgürlük ve mutluluk kazandırır. Ayrıca ben kendim zaten kuralcı bir insanım, kendim için de iyi bir yaşam için kendime kurallar koyarım. Kuralcı bir insan için yukarıda bahsettiklerinizin hiçbiri zaten problem olmaz bilakis memnuniyet verir. Ancak yatak odama dahi girip karışan, beni robotlaştıran, hayatımın her alanını etkiyeyen 1400 yıl öncesinin otoritesine de katlanıp, kişiliğimi hiçe sayamam. Ben yoksam, benim yerime bir kul varsa, buna katlanamam, katlanmam da istenmemiştir zaten. Sorularınıza çok teşekkür ederim, İyi dileklerimle.
  19. Bu bir hocanın fikridir, hocalar neticede birer insandır yanılabilirler. Ama diyelimki, islamı lanse eden bir kişi bunu söylediği için şüpheye düşmüştüm, o zaman şüpheye düşmeniz gereken şey islam olmalıydı tanrının varlığı veya yokluğu değil. Burada ise dedenizin bir hatası olmuş kuranda hiçbir zaman "her yağmur tanesini bir melek atar" diye birşey yok. Dolayısıylada bu sebeple gerçek bir ateist olmanıza imkan yok. Kaldı ki, islamda böyle birşey olmuş olsaydı bile bu yine islamın çelişkisi olurdu, tanrının varlığı veya yokluğuyla ilgisi olmazdı. Oysaki Ateist olmak Tanrının varlığına inanmamaktır. Tanrının varlığına inanmakla, onun bir din gönderip göndermediğine inanmayı birbirinden ayırmak gerekir. Din gerçekse tanrıda gerçektir, din yalansa tanrıda yalandır diyemeyiz. Zaten dikkat ederseniz asıl rahatsızlık konusu dinlerdir. Herhangi bir kişinin tanrı vardır veya yoktur demesi bir başkasını rahatsız etmez. Rahatsız edici bulunan dindir, çünkü din insanların yaşam düzenini kendine göre düzenlemeye taliptir vede tehditkardır. Tanrı varsada yoksada tehlikesizdir ama dinler tehlikelidir çünkü insanlara sadece bireysel öğütler sunmaz aynı zamanda toplumsal düzenin de ona göre kurulmasını emreder. Buna göre de o dine inanmayanlar da bundan rahatsız edici bir şekilde etkilenir. Seygiyle kalın..
  20. Sevgili Yam_yam, Size ........ diyenler hiç düşünmezlerki bu töre cinayetlerini işleyenlerin arasından bir tane bile Ateist çıkmaz. Birçoğu Ateistlere maymun der, bu cinayetleri işleyenlere de cahil der. Bilim adamlarından ve eğitimi yüksek kişilerden bol bol ateist çıktığı halde bu ******** hiç Ateist çıkmamasını garip karşılamazlar. Her nasıl oluyorsa, dinlerin gerçek olduğunu hunharca cinayet işleyen bu ****** bile kolayca anlar, fakat birçok bilim adamı, profesör, doktor vs. bunu anlayabilecek zekaya sahip değildir. Bu bir töredir derler, din değildir derler, bu ****** dini yanlış anlıyorlar derler. Ama her nasılsa, bu töreciler dini yanlış bile anlasalar bile, hiç olmazsa -dinin gerçek olduğunu- anlayabilecek zekaya sahiptir ama bilim adamlarının bir çoğu bu kadarcık zekaya sahip değildir. Ne garip değilmi ? Töreyle din yanyana gezer, nerde din bolsa orada töre de boldur. Töreleri, Şıhlar, şeyhler, dervişler, hacılar, hocalar yönetir ama din ile hiç ilgisi bile yoktur, ne kadar tuaf. Batılı toplumlarda töre yoktur ama tüm islam ülkelerinde töre vardır ama yinede töre ve islamdan aynı yerde bahsetmek abes olur, ne kadar garip! Takma kafana ........ dostum, insanlık 1000 yıl sonra sizin gibilerle gurur duyacak. En derin sevgilerimle.
  21. Sevgili Trinity21, Foruma hoş geldiniz, Nazik temennileriniz için de çok teşekkür ederim. Başörtüsü ve Türban kimine göre ayrı şeylerdir kimine göre ise ikiside dinden kaynaklanan, birbiriyle aynı şeylerdir. Türban kimine göre siyasidir, kimine göre ise islamın gerçekten emrettiği bir olgudur. Bu hiçbir kesimde, belirli şekilde anlaşılmış ve karar verilmiş durumda değildir. Yani her türlü kesimde bu konuda kendi aralarında bile görüş ayrılıkları vardır, dindar kesim bile hep beraber ve topluca başörtüsü şudur, türban budur diyememektedir. Türbanı siyasi amaçla takanlar olduğu gibi, aynı zamanda siyasi amaç gütmeden samimi duygularla takanlar da vardır. Aynı şekilde başörtüsünü de dini amaçla taktığını söyleyenler olduğu gibi, onu bir yöresel ve kültürel nesne olarak görenler de vardır. Ben ikisini birbirinden ayırmayanlardanım. Çünkü her ikisinin de dinsel etkiyle takıldığına inanıyorum. Başörtüsünü yöresel giysi olarak düşünürsek, çoğunlukla dindar yörelerde kullanıldığını da hesaba katmak gerekir. Dindar olmayan yörelerde başörtüsünün de çok az olduğunu gördüğümüz zaman, başörtüsünün aslında dinsel bir olay olduğunu anlarız. Yani yöresel kültür bile olsa din etkisiyle yöresel kültüre girmiştir veya din etkisiyle yöresel kültürlerde kalabilmiştir. Zaten neticede fiziksel olarak her ikisi de aynı maddedir, sadece bağlanış şekilleri birbirinden farklıdır. Buda ikisinin birbirinden farklı olmadığına dair ayrıca bir delildir. Ayrıcada türbanı önceden başörtüsü takan kesim takmıştır, buda ikisinin birbirinden pekde farklı olmadığına ayrı bir delildir. Netice olarak her ikiside dini sebeplerden kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda yasaklanan şey sadece türban değil, başörtüsü ve türbandır. Peki neden bu soruna başörtüsü yasağı denmemiştir ama türban yasağı denmiştir ? Sebebi gayet açıktır, çünkü başörtüsüyle üniversitelere veya kamu kurumlarında çalışmaya girmek isteyen yok da ondan. Normal olarak bir üniversiteye başörtüsüyle de giremezsiniz, bu da yasaktır ama hiç kimse bu konuyu ele almaz, çünkü başörtüsüyle üniversiteye girmek isteyen kimse yoktur. Neden yoktur sorusu da ayrı bir konudur, sorarsanız onu da yazarım. Benim için türbanın veya başörtüsünün siyasi olup olmadığı önemli değildir, çünkü zaten herkezin ayrı ayrı türbanı niçin taktığını ispatlamanın yolu yoktur, bu yüzden de bu yolda çabalamaya gerek yoktur. İster türbanda olsun veya ister başörtüsünde olsun önemli olan şey bunların niçin yasaklandığıdır. Ve bana göre de bunların yasaklanmasına sebep olan etken ortadan kalktığı zaman bu yasakların da kalkması gerekir. Türban da başörtüsü de hak ve özgürlükler kapsamında ele alınmalıdır. Ancak malesef bu yasakların sebebi şu an için geçerli bir sebeptir. Çünkü şu anda türbanla veya başörtüsüyle üniversitelere girmeyi veya kamu kurumlarına çalışmayı serbest bırakmak,laik, demokratik cumhuriyetimizi tehlikeye sokar. Sebebini ise şu adreste detaylı olarak yazmıştım : Türban neden şeriatın gelmesine neden olur ? : http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=261665 Türban meselesinin çözümü de vardır, bunu da şuradaki yazımda belirtmiştim: Türban konusunun çözümü : http://www.turkish-media.com/forum/index.php?showtopic=33193 Bu yukarıdaki söylediklerinize katılıyorum çok haklısınız. Ancak sakıncasınıda da zaten siz kendiniz kavramış ve aşağıda belirtmişsiniz: Sevgili Trinity21, Sizinde gördüğünüz gibi; türban takılınca değil ama taktırılınca tehlikeli oluyor. Ve malesef türban veya başörtüsü takanların çok büyük bir çoğunluğu takmamıştır, taktırılmıştır. Taktıranlar da sadece aileler değil, misyonerlik yapan devletçilik tarzımızdır. Benim yukarıdaki linkte önerdiğim çözüm devreye girdiği zaman göreceksinizki türbanla üniversiteye girmek isteyen de kalmayacaktır. Çünkü ne türbanı nede başörtüsünü, taktırılmadığı zaman hemen hemen hiç kimse kendiliğinden takmaz. İşin en acı yanı taktırılmış olduklarını anlayamamalarıdır. İnsanları çok küçük yaşlarda bir yola sokuyorlar, sonrada o yol üzerinde çok uzun mesafe yürütüyorlar. Birşeyleri anlayabilme yaşı geldiğinde ise artık iş işten geçmiş oluyor. O kadar yol katedilmiş oluyor ki, o uzun yolu geri dönmek imkansızlaşıyor. Tüm gemileri yakarak, geçirilmiş yılları, yolları, alışkanlıkları bir kalemde silip atmak, sıradan bir insanın yapamayacağı şeylerdir. İnsanlara daha önceki hayatlarına ihanet gibi gelmektedir. İnsanları ailelerine, toplumlarına aykırı insan olup, toplumlarından dışlanma korkusu sarmaktadır. Üstelikde cennet ve cehennem için, ya doğruysa diye düşünerek, buna cesaret de edememektedirler. Nasıl olsa bu kadar bu şekilde yaşadık, bari bundan sonrada böyle devam edelim de işimizi sağlama alalım psikolojisine girmektedirler. Çocuk yaşta türban takanların hepsi, büyüdükleri zaman, bunun kendi hür inançları olduğunu söylerler. Ama ne gariptir ki, türban veya başörtüsü takanların hemen hemen hepsinin kapalı ailelerden geldiklerini görmezler. Görmemezlikten gelirler. Bu ne büyük tesadüf değilmi ? kendi hür inançlarıyla başını kapatanlar hep kapalı ailelere denk geliyor. Bir ailenin 5 kızı var, beşininde başı kapalı ama ne tesadüfki hepside kendi hür iradeleriyle başlarını kapamışlar. Başka bir ailenin de 5 kızı var ve beşide açık, o aileye hür iradeyle başını kapatan hiç denk gelmemiş. Üstelik, çoğunlukla anneleri, halaları, teyzeleri, kuzenleri de tesadüfen aynı fikirde. Tekrar hoşgeldiniz, Sevgiyle kalın sevgili Trinity21.
  22. Sevgili Berker18, dinlere inanan birçok kişinin dinlere neden ve nasıl inandıklarını çok güzel açıklamış. Söylediği çok doğru ve bir hayli genel bir felsefe. Belki farkında olarak veya olmayarak dürüstçe içinden gelen sesi dile getirmiş. Dine inandığım zamanlar bende aynen onun gibi düşünüyordum. Ateistler bu cesareti nerden buluyor diyordum. Eğer tanrı yoksa hiçbirimize birşey olmaz, yani hem ateistler ve hem dindarlar hiçbirşey kaybetmez. Ama varsa, tek kaybeden Ateistler olur diyordum ve bu yuzden de Ateist olmayı ****** diye nitelendiriyordum. Bu yüzden de dinde bulduğum şüpheli yerleri içime gömüyor, yok farzediyordum yada kendime göre farklı yorumlandırıp, mantıklıymış gibi düşünmeye çalışıyordum. En sonunda kendimi daha fazla kandıramadım, kendimi aldatarak bir ömür geçiremezdim çünkü. Eğer kendimi kandırmaya devam etseydim, kendime olan saygımı yitirecektim. Gerçi birçok kişinin yaptığı gibi, kendime saygı duyma kriterlerimi de kendim yaratıp; yine de kendime saygı duyup avunabilirdim ama bu da kendimi kandırmak olurdu. Çünkü kendini kandıran bir insanın, kendisine -geçerli saygı kriterleriyle- saygı duyması da mümkün olmuyordu. Sonunda Ateist olmadım ama dinsiz oldum. Bu şekilde de kendimi kazandım. Yani dine inanarak kaybedilecek birşey yok mantığının geçersiz olduğunu anladım. Ya bir kul olacak, hayatımı içimde şüphelerle birlikte bir dine bağımlı ve kısıtlı olarak geçirecektim veya ben olabilme şansına sahip olacaktım. Emin olmadan kul olarak yaşamaktansa ben olarak yaşamayı şeçtim. İşte cesaret buradan kaynaklanıyor. Biz dinlere inanmayan insanlar olarak, kazanıp kaybetme olgusunu bu dünyada değerlendiriyoruz. Kaybedeceğimiz şeyler de kazanacağımız şeyler de gerçek dünyadadır. Tam tersine dinlere inanıp, ona göre tüm hayatını teslim eden kişileri çok cesur buluyoruz. Tanrı varsa-yoksa mantığına dönersek, yoksa durumunda dine teslim edilmiş olan bir ömüre nasıl olupda hiç acımadıklarına şaşırıyoruz. Dinler insanlara daha bebekken, çocukken bir bilgisayar programı gibi yüklenir. Hiçkimse dinsizken bir dinde mantık bularak din seçmemiştir. Ancak Ateistler ve dinsizlerin hepsi bir dinden gelmedir. Devamına gerek yok sanırım.
  23. Sevgili Suheda, Ben bir Ateist değlim ama dinsizim. Dediğiniz çok doğru Ateist arkadaşlar çoğunlukla dini konularda geziyor ve genellikle oralarda yazıyorlar. Bende bir dinsiz olduğum halde bende aynı şeyi yapıyorum, yani çoğunlukla dini konularda bulunuyorum. Tahminime göre ateist arkadaşlarda benimle aynı sebepten dolayı dine inanmadıkları halde dini konulara ağırlık veriyorlar. Bunun sebebini şu şekilde açıklayabilirim. Her insanın, kendini bağlı hissettiği değerli kavramları vardır. Teistlerde bunları genellikle ve kabaca şöyle sıralayabiliriz: Tanrıya, dinine ve ülkesine bağlılık. Kişinin dindarlığına ve vatanseverlik duygularına göre bu sıralama değişebilir yada eşit kalabilir. Hatta bazı dindar kişilerde ( Herkez için değil) Tanrı veya din sevgisi vatan sevgisinden önce gelebilir. Çünkü neticede dünya fani olduğuna göre vatanı da fanidir. Oysaki Tanrı ve dini onun için sonsuza kadar bakidir. Ayrıca cennet gibi muthiş bir ödül ve cehennem gibi korkunç bir ceza da insan psikolojisinde hiçde önemsenmeyecek konular olmadıkları için, dinini veya vatanını sıralandırırken bunları da göz önünde bulundurabilirler. Ancak dinsiz ve/veya Tanrısız insanlarda bağlılık kriterleri farklıdır. Bu kişilerde din ve/veya Tanrı sevgisi ortadan kalktığı için başka sevgiler başka önem vermeler fazlasıyla gelişir. Milletçi yanları varsa bu duyguları daha da artar, olmasa bile dünya ve doğa sevgileri artar, bu her iki olasılıkta da insan sevgileri de artar, çünkü vatanseverlik de, doğa severlik de insan sevgisini de beraberinde getirir. Bunu biraz şöyle de açıklayabiliriz, çeşitli dini konulardan dolayı, dünya fani olduğu içi eğer teist bir kişinin üvey evladıysa, ateist ve dinsiz kişilerin öz evladıdır. Onların bu dünyadan başka varlıkları yoktur çünkü. Dikkat ederseniz normal ortamlarda fazla ateist veya dinsiz kişiler görmediğiniz halde, doğayı ve hayvan koruma derneklerinde bolca ateist gorursunuz. Ateistler ve dinsizler ideal dünya ve ideal vatan için çalışırlar. çünkü onların varları ve yokları sadece bunlardır. Onların cenneti de, cehennemi de, Tanrısıda burasıdır. Dünyadır, Vatandır. Bizler dinsiz insanlar olarak dinlerin Dünyaya, Doğaya, toplum bilincine, ülkemize ve bilime zarar verdiklerini biliriz. Dinlerden mümkün mertebe uzaklaşmış milletlerin, diğerlerine nazaran daha üstün medeniyetlere ve meziyetlere ulaştığını biliriz. Bu yüzden de bize düşen görev, dinlerin gerçek olmadığını en azından birkaç kişiye anlatabilmektir. Ben kendi payıma söyleyeyim, ben dinden sadece kendi düşüncelerimle çıktım ama keşke daha erken yaşlarımda sevgili Dipnot, Bilimselci, Yam yam veya diğer değerli ateist arkadaşlarımız gibi Ateist kişilerle tanışmış olsaydım, dinimden daha erken kurtulabilirdim. Belki forumlarda atıştığınız zaman onlara kızabilirsiniz, hatta en önemlisi onlarda bazen size kızar ve bu kızgınlıkla sizi kırabilirler. Fakat bundan emin olunuzki, gerçekte bende dahil,tüm bu arkadaşlar sizlerin onları sevdiğinden çok çok fazla sizi severler. Çalışmalarımız size karşı değil, dinlere karşıdır. Bizim için kazanılmış tek bir dinsiz bile önemlidir. Çünkü biz o kişiyi bu dünyaya, bu doğaya ve bu vatana kazandırılmış bir insan olarak görürürüz. Yazılarımızın yaşı biraz ilerlemiş teist arkadaşların çoğuna pek etki etmeyeceğini biliyoruz. Çünkü yıllar boyunca bir dine inanarak yaşayarak bir yol almışlar, o yıllarını hiçe sayıp bizim yazdıklarımıza inanmak istemezler. Bizim hedef kitlemiz, genç olduğu için fazla yol almamış, veya almış olsa bile din ile geçirdiği yıllarına acımayacak ve cehennem korkusuyla kendi mantığını bastırmayacak kadar cesur kişilerdir. İşte dini konulardaki forumlara bu yüzden bu kadar çok giriyoruz. Gerçi iş ve yaşam durumumdan dolayı şu sıralar ben pek fazla giremiyorum ama; doğa, vatanım, insanlık ve bilim adına tüm Ateist arkadaşlara bu fedakarlıklarından dolayı sonsuz teşekkürlerimi ve en değerli sevgilerimi sunuyorum. Teist arkadaşlarım, Sizlerin de hepinizi çok ama çok seviyorum. Dininize düşman değiliz, asla değiliz. Bildirilerimiz sadece dinlerin gerçek olmadığına yöneliktir. Dinlere karşı olmak başkadır din düşmanı olmak başkadır. Amacımız sadece dinin olmadığını belirtmektir, olmadığına inandığımız birşeye düşman olmamız mümkün değildir. Dininizde gerçekten güzel şeyler de var, herşey kötü değil. Hatta çoğunluğuna da güzel diyebiliriz. Peki biz niye hep kötü yanlarını ortaya çıkarıyoruz, güzel yanlarından hiç bahsetmiyoruz ? Din düşmanlığı mı yapıyoruz? Forumlara bunun içinmi giriyoruz ? Hayır, güzel yanlarından bahsetmiyoruz çünkü dinde bulunan her güzel şeyin zaten insanlarda var olduğunu biliyoruz. Dinlerde insanları hayrete düşürecek kadar inanılmaz kurallardan bahsedilmiyor. Dinlerde yazan güzel şeyleri 2006 yılının en basit insanı bile, zaten kendisi de anlayabilir keşfedebilir ve idirak edebilir. Yani ordaki yazan güzel şeyler zaten yılımızdaki insanlığın bilinci dahilinde. Bu sebeple güzel yanlarından bahsetmeye gerek duymuyoruz. Sebebi din düşmanlığı değil. Benim Ateist arkadaşlardan bir farklı yönüm daha var. Ben sadece dinlere karşı değilim, Türk örf ve adetlerinin de çoğunluğuna karşıyım. Nasıl olacak şimdi peki? dinlere karşı olduğun için dinlere düşman ol, Türk örf ve adetlerine de karşıyım ona da düşman ol, karşı olduğumuz herşeye düşman mı olacağız ? Yok öyle birşey, dini konulara ilgimiz sadece iyi niyettendir. Vatan doğa ve insan sevgisindendir. Hepinize mutluluklar dilerim.
  24. Bence hem yök hem devlet din eğitiminden tamamen çekilmelidir. Bu işler sivil kurumlara bırakılmalıdır. Çünkü devletin laik olma durumu vardır, sivil kuruluşların ise böyle bir konusu yoktur. Laik bir devlet misyonerlik yapmamalıdır. Sevgilerimle
  25. Sayın CYRANO, Çok özür dilerim ama aşağıdaki sebeplerden dolayı sizinle tartışmaya devam edemeyeceğim. 1- Sizin fikirlerinize karşı görüşlere tahammül edemiyorsunuz, sizi uyardığım halde nezaket kurallarını aşarak küfürlü konuşuyorsunuz. 2- O şunu yaptı, bu bunu yaptı şeklinde sonu gelmesi mümkün olmayacak şekilde tartışmayı sürdürmeye çalışıyorsunuz. 3- Başka sebeplerde var fakat, tartışmayı bitirmiş olmak için onları yazmamayı uygun gördüm. Son yazdıklarınızı da bu sebeplerden dolayı cevaplayamadığım için, özür dilerim. Kendi açımdan, ben bu konudan çıktım. Bu yüzden lütfen bana bu topic'te cevap yazmayınız. Küfürlü hitap etmediğiniz sürece, başka topiclerde, başka bir zaman görüşebiliriz. Saygı ve sevgilerimle.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.