Evrensel tarafından postalanan herşey
-
Hangi cumhuriyet?
Türkiye cumhuriyeti tarihinde hiçbir zaman laik bir devlet olamamıştır. Türkiye laik değildir. Sunni islam cumhuriyetidir. Laik bir devlet misyonerlik yapmaz, dinleri kontrol altında tutma bahanesiyle halkına din pompalamaz. Laik bir devlet halkına okullarda din bilgisi adı altında din aşılamaz. Laik bir devlet yeni doğmuş bir bebeğin nüfus cüzdanına zorla din yapıştırmaz. Laik bir devlet, imam davranıp televizyondan din eğitimi vermez. Laik bir devlet, gayrimuslümlerden topladığı vergilerle, cami, imam hatip gibi çeşitli yollarla, sunni islama yatırımlar yapmaz. Laik bir devlet, ilahiyat fakültesi gibi doğa üstü işlerle uğraşan bir eğitim yerine üniversite statüsü vermez. Laik bir devlet ancak tüm bilim dallarının bilim olarak kabul ettiği dallarla uğraşan okullara üniversite statüsü verebilir. Sevgiyle kalın..
-
TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE
TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE, Siyasi simge türbanı çıkarıp siyasi olmayan başörtüsüyle üniversiteye : Hayır, Türban çıkartılsa bile başörtüsüyle yine üniversiteye girmeyeceklerdir. Çünkü türbana karşı çıkılmasının gerçek sebebi, türban değil şeriata karşı çıkmaktır. Din çağrıştıran her türlü kıyafet, şeriata yol hazırlar. Buna baş örtüsü de dahildir. Şu anda türbana siyasidir diyerek karşı çıkanlar, bunu bahane olarak göstermektelerdir. Esas korkuları şeriat korkusudur. Türban çıkartılıp, başörtüsü takılırsa, şeriat tehlikesi kalkmaz devam eder. Türban neden şeriatın gelmesine neden olur ? : http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=261665 Türban konusunun çözümü : http://www.turkish-media.com/forum/index.php?showtopic=33193 Herkeze güzel doğamızdan sevgiler.
-
Türban meselesinin çözüm yolu budur.
Sevgili Damien, Hiç endişelenmeyiniz, arkasında zorla dindarlaştırılmış bir halkı bulamayan siyasetçiler iktidara da gelemezler. Onları kimse takmaz. Halk zorla dindarlaştırılmadığı sürece kimse halkı din yoluyla sömüremez. AB sayesinde devletimiz zorla laikleştirilecektir. Laikleşen devlet ise artık halkı zorla dindarlaştıramayacaktır. Dindarlaştırılmamış bir halk dinci partilere oy vermeyeceklerdir. Zaten onlar da o zaman halkın buna kanmayacağını anlayacak ve bundan mecburen vazgeçeceklerdir. Yeterki siz desteğinizi verin, gerisi çok daha kolay. Saygı ve sevgilerimi sunarım.
-
TÜRBANLI BİR AYŞE, ÇARŞAFLI BİR FATMA GÖRMEK İSTEMİYORSANIZ... (Humeyni’nin İran’a geldiği gibi gelmeyecekler, Çünkü istedikleri şey gelince hazır.)
Arkadaşlar merhaba, Türban, din ve şeriat korkusu, bunların hepsi içiçe geçmiş durumda. Bu yüzden foruumlarda mecburen birbiriyle alakalı konular açılmış oluyor. Bir konuyu yazıp, birçok konuya kopyalamamak için, bu konulardaki görüşlerimi yazdığım sayfaların linklerini aşağıya yazdım. Türban neden şeriatın gelmesine neden olur ? : http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=261665 Türban konusunun çözümü : http://www.turkish-media.com/forum/index.php?showtopic=33193 Herkeze mutluluklar dilerim.
-
Türban meselesinin çözüm yolu budur.
Bunu fikirlerime destek olarak alıyorum. Teşekkür ederim.
-
TÜRKİYENİN %99 MÜSLÜMANMIŞ... HİÇTE DEĞİL...
Merhaba sevgili Berceste, Karabatak gibi, forumlarda ortaya birşeyler atıp kayboluyorum. Umarım forumdaki arkadaşlar kızmıyorlardır. Otomobil kullanmak bazı trafik kurallarına uymayı gerektirir. Ancak bunlar trafik şartları değil, trafik kurallarıdır. Bu yüzden de onlara "trafik kuralları" denir. Aşırıya kaçmadığınız sürece trafik kurallarına uymadınız diye kimse sizin ehliyetinizi elinizden almaz. İslami kurallara da uymasanız bile islam da sizi islam dışı olarak kabul etmez. İslami ehliyetinizi elinizden almaz. Ancak kural başkadır, şart başkadır. İslamda da, trafikte de, başka yerlerde de, şart şarttır. Trafik kurallarına uymak bir şart değildir. Ancak otomobil kullanmanın da 1 şartı vardır. O da ehliyetinizin olmasıdır. Ehliyet almadan otomobil kullanana şöför denmez, çünkü ehliyet almak şöför olmanın bir şartıdır. İslamın şartlarını yerine getirmeyene de müslüman denmez, çünkü müslüman olmak için 5 tane şart vardır. Tıpkı trafikteki ehliyet sahibi olma şartı gibi. Ehliyet sahibi olmadan kendinize şöför derseniz, islamın şartlarını da yerine getirmeden kendinize müslüman dersiniz. İslamın veya trafiğin kurallarına uymak, şartları yerine getirdikten sonraki esnek konulardır. Şartların kendileri değildirler. Öyleyse Türklerin %90 ı müslümandır da diyemeyiz. Dersek, onların müslümanlığını sorgulamış, %90 ının müslüman olduğuna karar vermiş oluruz. Ama onlar "Elhamdurullah taklidi müslümanım" demiyorlar. "Elhamdurullah müslümanım" diyorlar. Müslümanlığı taklit ediyorum demiyorlar. Taklit ne demektir ? gerçek olmayan demektir. Nasılki, kedi taklidi yapan biri, kedi olamazsa, müslümanlık taklidi yapan biri de müslüman olamaz. İsterseniz, bir kere de siz yazın sonra da bu konuyu ikimizin arasında kapatalım. Çünkü zaten üzerinde fazla durulacak konu değil. Daha önemli konular var. Boş verelim kaç kişi müslümansa. Bu gün bir dilek tutun, dileğiniz yerine gelecek..
-
Türban konusuna gerçek yönden bakmalıyız.
ÜNİVERSİTELERDE TÜRBAN SERBEST KALIRSA NEDEN ŞERİAT TEHLİKESİ ARTAR? : 1- Herşeyden önce, kıyafet özgürlüğü adı altında genel bir kanun çıkartamazsınız. Yani insanları kıyafet konusunda, ne üniversitelerde nede başka bir yerde "tamamiyle özgür" bırakabilecek bir yasa çıkması sözkonusu bile olamaz. Zaten dünyanın hiçbir yerinde de böyle bir kanun yoktur. ( ! Tamamiyle kıyafet özgürlüğü ) Olması gerekir diyebilecek tek bir kişi bile çıkabileceğini tahmin etmiyorum. Dolayısıyla, türbanı da "tamamiyle kıyafet özgürlüğü" adı altında serbest bırakmaya imkan yoktur. Bu sebeple, türbanı serbest bırakmak için, "dini inanç özgürlüğü" adı altında, sadece dini kıyafetleri serbest bırakmak için özel bir yasa çıkarmak gerekir. Yani kıyafet özgürlüğü değil, "dini kıyafet özgürlüğü" getirilmesi gerekir. Bunun da manası şu olur; İstediğiniz her türlü kıyafeti giyemezsiniz ama giydiniz kıyafet dini kıyafetse o zaman giyebilirsiniz. Bir üniversitenin, diğer her türlü kıyafet özgürlüğünü kısıtlarken, sadece dini kıyafetlere ayrıcalık tanıması demek, o üniversitenin dini bilimsel anlamda tanıdığını gösterir. Oysaki, bilimde din yoktur. Hiçbir din bilimsel olarak kanıtlanmamıştır. Eğer üniversite böyle bir şey yapmaya kalkarsa, bilime aykırı davranmış olur. Hiçbir üniversite "Kıyafetlerinizde serbest değilsiniz ama, dini kıyafetleriniz serbesttir. Çünkü din bir gerçektir." diyemez. Çünkü üniversiteler bir bilim yuvasıdır. Bilimde ise fal, din, burçlar, rüya tabirleri gibi bilimsel olarak ispatlanmamış durumlara yer verilmez. Eğer üniversiteler dini ayrıcalıklı olarak gösterip tastiklerse, o zaman halkın dini inançları da artar. Çünkü üniversitelerin bile özel olarak desteklediği birşeyin gerçek olduğuna inanırlar. Halkın dini inançları artarsa da, şeriat isteyenlerin de sayısı artar. Çünkü şeriat isteyenler, dindar insanlar arasından çıkar. Ayrıca, dindar insanların artmasıyla, sadece şeriat isteyen insanlar değil, şeriatı kabullenebilecek insanların sayısı da artar. Şeriata karşı direniş zayıflar. Çünkü dindar insanlar, dindar olmayanlar kadar şeriata karşı direnmezler. 2- Şeriat isteyen erkekler, şeriatı getirebilmek için, önce siyasete girerler çünkü siyasete girmeden, gerekli güç odaklarını ele geçiremeyeceklerini bilirler. Bu kişilerin çoğunluğu ise üniversite mezunudur. Çünkü üniversite mezunu olmadan, insanlara sözünüzün geçmesi daha zor olur. Şeriat isteyen bu insanlar, AKP, Saadet partisi gibi dini partilerde siyaset yaparlar. Çünkü diğer partilerde siyeset yapamayacaklarını bilirler. Ancak bu dini partilerin bir eksik yanı var. Kadınlarını yeterince siyasete sokamıyorlar. Çünkü, türban meselesi yüzünden, kadınları üniversite mezunu olamıyorlar. Eğer bunu başarabilirlerse, o zaman kadın siyasetçileri sayesinde, kadınların oylarının neredeyse tamamını alabileceklerdir. Ayrıca kadınları da siyasete alarak, daha çağdaş bir görüntü vererek, halkın gözünü boyayacaklardır. Şeriat geldikten sonra ise, seçim sistemi ortadan kalkacağı için, kadınları tekrar siyasetten dışlayacaklardır. Yani bu gün türban takanlara üniversite diye yırtınan şeriatçiler, yarın o kadınları bırakın üniversiteye göndermeyi, liseye dahi göndermeyeceklerdir. İlkokul diye de kuran kurslarına gönderecekler. Siyasete girmek istemelerinin nedeni ise siyaset yoluyla gerekli kamu kurumlarının içine sızmaktır. Kamu kurumlarının içine yeterince sızdıktan sonra ise darbe ile şeriat getireceklerdir. Burda yanlız, her türban takanın bunu siyasi amaçla yaptığını veya şeriat istediğini söyleyemeyiz. Hatta çoğunluğunun böyle bir amacı yoktur. Çoğunluk, türbanı gerçekten dini inançları açısından takmak istiyor veya en azından bunun kendisine ait bir dini inanç olduğunu zannediyor. Ancak, çoğunluğun böyle düşünmesi şeriatın üniversiteden geçerek siyasete girmesine engel olamaz. Ayrıca, bu gün siyaset düşünmeyen bir kişinin, yarın kendisine sağlanan menfaatleri görünce siyasete girmeyeceğine de emin olamazsınız. O şeriatçılara zaten yüzbinlerce kadın siyasetçi lazım değil, 5-10 bin tane girse yeterli. Onları da zaten mecliste değil, ilçe teşkilatlarında çalıştıracaklar. Maddi durumu yerinde, üstelik de üniversite mezunu, üstelikde başı kapalı, 5-10 bin tane bayanın köy köy dolaştığını düşünün. Heleki bir de maddi menfaatler vaad ediyorsa, toplayacağı oy sayısını düşünün. Üniversite mezunuyum dediği zaman zaten köylünün can damarından girmiş olacak, çünkü köylü için üniversite mezunu olmak apayrı birşeydir. Türbanını gördüğü zaman, köylü onu kendisinden biri olarak ayrıca sevecek. Maddi durumunun iyi olduğunu görünce ona daha fazla güvenecek. Üstelikde bayan olduğunu gördüğü zaman, neredeyse bayanların oylarının tamamını toplayacak. Özetle, islamcı partilerin kadınlarını üniversitelere almak, onların siyasette güçlenmelerini sağlar. Onlar siyasete girerlerse, özellikle köy ve kasabalardaki kadın oyları islamcı partilere gider. Sonrası malum. 3- Okullarda türbanı serbest bırakırsanız, öğretmenlere de serbest bırakmanız gerekir. Mademki bir okula türban giriyorsa, bu öğretmeninde hakkıdır. Zaten öğrencilere türbanı serbest bıraktıktan sonra, eğer öğretmenlere serbest bırakmazsanız, öğrencilerin türban sorunu bittikten 5 dakika sonra, öğretmenlerin türban sorunu başlayacaktır. Öğretmenlere türbanı serbest bıraktığınız zaman, bu özendirme, ve aşılama yoluyla halka din pompalamak olur. Öğretmenine özenen öğrenci sayısı hiçde az değildir. Üstelikde "neden başınızı kapatıyorsunuz?" diye sorulduğunda, hiçbir öğretmen öğrencisine "sana ne" demeyecek, güzel dinini anlatmaya başlayacaktır. Oysaki laik bir devlet halka din pompalayamaz. Pompalarsa laiklikten vazgeçmesi gerekir. Halk bu şekilde dindarlaştırılırsa, şeriat tehlikesi artar, çünkü şeriat isteyenler dindar insanlar arasından çıkar. 4- Türbanlı öğretmene müsade ederseniz, diğer dindar memurları da her türlü kamu görevine almak zorunda kalırsınız, Buda dindar insanların ordunun içine kadar girebilmelerini sağlar. Ordunun içine dindar insanlar girdiği zamanda, onlarla birlikte şeriatçılar da girer. Gerisi yine malum. Diğer kurumlar için de aynı. Türbanlı öğretmeni karşınızda gördüğünüz ilk andan bir kaç yıl sonra ise cüppeli, sarıklı hakimleri, savcıları da karşınızda göreceksiniz. Çünkü türbanlı öğretmene hayır diyemediğiniz zaman, sarıklı, cüppeli hakime, savcıya, polise, doktora da hayır deme hakkınız kalmaz. Çünkü onlarda devlet memurudur. Ayırımcılık yapamazsınız. Sonunda iş sarıklı ve cüppeli cumhurbaşkanlığına kadar gidemeden, şeriat zaten gelmiş olur. 4- Türbanı kamu kurumlarında ve üniversitelerde legalleştirirseniz, para ve menfaat kaynaklarının dindar kesime kaymasını daha da ilerletirsiniz. Buda şeriat isteyen kişilere maddi imkanlar sağlar. Maddi imkanlarını da genişleten bir şeriat daha çabuk gelir. Daha bunlar gibi yüzlerce sebep sayılabilir, ancak inanmak istemeyen kişilere yüzlerce değil binlerce örnek yazsanız bile fayda etmez. İlla da türban diyorsanız, o zaman yukarıda yazdıklarımı da boşuna okumanıza da gerek yoktur. Aslında bu tür kişilere de benim ne söylemek istediğimi anlıyorlar ama, anlamak istemedikleri için sadece eleştiri bulabilmek amacıyla okuyorlar. Eminimki birçok kişi bu yazdıklarıma kurgu diyecektir. Ama ben ve benim gibi düşünenlerin fikrine göre de türban yoluyla şeriatın gelmeyeceğini düşünmek bir kurgudur. Bunun da en kesin kanıtı, şeriat isteyenlerin üniversitelerde türban istemeleridir. Bunu boşu boşuna istemiyorlar herhalde. Türban meselesinin adaletli tek bir çözüm yolu vardır. Onuda bu forumda yazdım: http://www.turkish-media.com/forum/index.p...c=33193&hl= Herkeze sevgilerimi sunarım.
-
Türban meselesinin çözüm yolu budur.
TÜRBAN MESELESİNİN ÇÖZÜMÜ: Bu çözüm Türk halkının %90 ının itiraz edeceği bir çözümdür. Fakat, daha önce şeriat gelmezse, eninde sonunda bu çözüm sisteminin uygulanacağını göreceksiniz. Çünkü türban sorunu yakın zamanda AB nin bizden isteyeceği bir şarttan dolayı kendiliğinden çözülecektir. Ve bu AB şartı türban sorununu çözmeye yönelik değil, devletin laikleşmesine yönelik olacaktır. Devlet laikleştiği zaman da türban sorunu kendiliğinden çözülecektir. Türban meselesinin çözümü dini doğal haline bırakmakla olur. Bu çözüm sistemi, benim fikrim değildir. Türban için olmasada, Avrupada şu anda uygulanan bir sistemdir. Ve bu sistem denenmiştir, hiçbir problem çıkartmadığı görülmüştür. Doğal hali demekle şunu kasdediyorum. Dini ne kısıtlayacaksınız, nede empoze edeceksiniz. Dini sadece uzaktan tarafsızca denetlemek yeterlidir. Denetleme derken de onun iç işlerine karışmayacaksınız, sadece tehlike yaratabileceği durumlarda (Terör gibi ) engel olacaksınız. Terör yapmadıkları sürece bırakın ne yaparlarsa yapsınlar. Üniversitelere de girsinler, kamu sektörüne de girsinler. Kuran kursları da açsınlar, cami de yaptırsınlar. Yani kısaca ne isterlerse yapsınlar. Yanlız bir şartı var. Nasıl ki dine karşı engel olunmayacaksa, suni bir şekilde destek de olmamak gerekir. Sadece engellerini kaldırıp, destek vermeye devam ederseniz, o zaman tehlike çok daha büyük olur. Din nasıl doğal haline bırakılır ? Devletin laikleşmesi dinin doğal halinde kalmasına sebep olur. Türkiye cumhuriyeti, ne kadar laik olmaya çalışmışsa da hiçbir zaman tam manasıyla laik olamamıştır. Laiklik nedir ? Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Devlet din işlerine girerse, din ve devlet işleri birbirinden ayrılmış olmaz. Din nasıl devlet işlerine girmemesi gerekirse, laik bir devlette din işlerine girmemelidir. Zaten hak ve adalet bakımından da bunun yapılması gerekir. Bir taraf öbür tarafa karışamıyorsa, öbür taraf da ötekine karışmamalıdır. Devletin dini olamaz, devletin dini olursa, o bir din devleti olur. Yani Türkiye bir islam cumhiriyeti olur. Dini olmayan bir devlet, misyonerlik yapamaz, misyonerlik yapabilmek için, bir dine bağlı olmak şarttır. Türkiyede devlet misyonerlik yapmaktadır. Okullarda dini eğitimler vermektedir, camiler yaptırmaktadır, televizyon kanallarında dini yayınlar yapmaktadır. Üstelik bunu yaparken, hem dindar olmayan kişilerin, hem diğer din mensuplarının ve hemde dinsiz olan kişilerden aldığı paraları da kullanarak hak ve adalet kavramını da çiğnemiş olmaktadır. Neler yapılması gerekir ? Tüm imam hatiplerin, ilahiyat fakültelerinin ve diyanet işlerinin kapatılması gerekir. Kapatıldıktan sonra, devletten bağımsız bir kurum oluşturulup tüm din işlerinde yetkinin bu kuruma verilmesi gerekir. Gerekirse, imam hatipler ve ilahiyat fakülteleri kapatılmayıp, direk olarak bu kuruma da devredilebilir. Tüm camiler ve kuran kursları da bu kuruma devredilmelidir. İlk etapta, ben müslümanım diyen tüm halk, bu kuruma üye yapılmalıdır. Üye olan halk, kendi dininin masraflarının karşılanması için, bu kuruma aidat ödemelidir. (Avrupadaki gibi) Daha sonra ben üyelikten çıkmak istiyorum derse, buna da hak tanınmalıdır. Bu kurumdaki tüm yönetici kişiler 4 yılda bir, kuruma üye olan kişiler tarafından seçilmelidir. ( Ayrıca diğer din mensuplarına ve alevilere de ayrı ayrı bü tür kurumlar kurabilme hakkının da verilmesi gerekir.) Bu dini kurumun iç işlerine hiçbir zaman karışılmamalıdır. Kanunlara aykırı olmadığı sürece tüm faaliyetleri serbest bırakılmalıdır. ( Tehlikeli değildir) Devlet bu kuruma hiçbir zaman mali yardım yapmamalıdır. Bu kurum o dine bağlı olduğunu söyleyip, o kuruma üye olanlar tarafından finanse edilmelidir. (Şu anda kiliseler ve cem evlerinde olduğu gibi) Bütün bunlar yapıldıktan sonra, üniversitelerde ve kamu kurumlarında türban serbest bırakılabilir. Hatta meclise dahi türbanla girilebilir. İşte türban sorunu böyle çözülür. Şu anda türban bir şeriat tehlikesi olarak görülüyor. Peki o zaman şeriat tehlikesi olmayacakmı ? Hayır olmayacak. Çünkü halk zorla dindarlaştırılmazsa şeriat tehlikesi de olamaz. Dinin ekonomik yükü insanların üzerine birebir yansıtıldığı zaman, insanlar dinlerini sorgular hale gelecektir. Şu anda, kime sorsanız "Ben körü körüne inanmıyorum, dinimi sorguladım der." hiçkimse "ben körü körüne inanıyorum" demez. Ve gerçektende böyle düşündüğünü zanneder. Kendini buna inandırmak ister. Oysaki din bedava olmadığı zaman, insanlar ister istemez dinlerini sorgulayacak ve inanacaksa gerçektende kendi mantığına göre inanacaktır. Bu da insanların büyük bir çoğunluğunu dindarlaşmaktan uzaklaştıracaktır. Dindarların sayısı azaldığı zaman da türbanla üniversitelere ve kamu kurumlarına girmek isteyenlerin sayısı tehlike oluşturmayacak kadar az olacaktır. Üstelik, dinini gerçekten sorgulamış bir insan eğer türban takıyorsa, o kişinin bu isteğinde samimi olması garantidir. Eğer daha önceden şeriat gelmezse, bu sistem ergeç Türkiyede uygulanacaktır. Çünkü zamanı geldiği zaman, AB bunu şart olarak koşacaktır. Zira AB ülkeleri halklarına din pompalamayan, laik devletlerdir. Tam aksi bir ülkeyi aralarına alamazlar. Avrupa ülkelerinin de tamamı laikleşme sürecini henüz tamamlamamıştır. Örneğin seçmeli de olsa bazı Avrupa ülkelerinde okullarda hala din dersleri görebilmektesiniz. Oysaki laik bir devlet okullarda sadece bilimsel olan dersleri verebilir. Devlet imamlık veya papazlık yapmak zorunda değildir. Laik bir devlet bilimin dışındaki faaliyetlerde bulunamaz. Ancak buna rağmen, Avrupalılar dinlerin özelleştirilmesini sağlamışlardır. Burada bahsettiğim sistemi uygulamaktadırlar. Birçok Avrupa ülkesinde ise okullardaki seçmeli din dersleri de kaldırılmıştır. Kalanlarda ise zamanla kaldırılacaktır. Gelişmiş ülke olabilmelerinin sebebi ise budur. Dinler doğal haline bırakılmıştır. Avrupada ben hristiyanım demenin maliyeti yaklaşık aylık kişi başına 100 euro civarındadır. Bu para kiliselere ödenmektedir. Kiliseler sadece bu yoldan geçinmektedir. Bu parayı ödeyen halk kendi kendine şu soruyu sormuştur; * Ben bu dine gerçekten inanıyormuyum ? yoksa hristiyan bir aileden biri olduğum içinmi inandığımı zannediyorum ? Daha önce araştırdıklarını zannettikleri dinlerini, para ödemeye başladıkları zaman gerçekten araştırmaya başlamışlardır. Ve şu anda halkın yarıdan fazlası bunun gerçektende kendi inançları olmadığını anlamış durumdadır. Bunu anlayanlar ise kendilerini kilise üyeliğinden sildirmişler ve bu parayı ödememektedirler. Zaman geçtikçe de bu tür düşünen insanların sayısı hızla artmaktadır. ---------- Halkımızın %90 doksanından fazlası bu sebeplerden dolayı, bu çözüme karşı çıkacaktır: 1- Dindar olmayan çoğunluk, dinler devlet kontrolunde olmadığı zaman yanlış bilgilendirmeler veya çarpıtmalar sonucunda daha kötü şeyler olacağını düşünecekler. Endişe olmasın: Bu sistem uygulanmamış bir sistem değildir. Sonuçları AB ülkelerinde görülebilir. Bu sistem bu tür endişelerin yerinde olmadığını, AB ülkelerinde göstermiştir. Ayrıca bu sistem kontrolsüz bir sistem değildir. Halkın otokontrolunde ve devletin dışardan denetlemesi altındadır. 2- Dindar ve dindar olmayan birçok kişi dinimiz elden gidecek endişesine kapılacaktır. Buda yersiz bir endişedir. Eğer dininiz gerçekse, halkınızın gerçek mantığında, daha da sağlam şekilde hak ettiği yeri bulacaktır. Gerçek değilse o zaman dinin elden gitmesi de kötü değil iyi birşeydir. Gerçek olan bir dinin, devlet gücüyle suni bir şekilde sürdürülmesine ihtiyacı yoktur. Zorla pompalanan, zorla aşılanan bir dinin sürdürülmesinin manası yoktur. Dininizin gerçek olduğuna eminseniz, bu sisteme karşı çıkmamalısınız. 3- Ateistler ve dinsizlerden bazıları dinin daha da yerleşeceğinden korkabilirler. Böyle bir endişeye de gerek yoktur. Dışardan pompalanmadan, eğer din daha da gelişiyor ilerliyorsa, o zaman o din gerçek demektir. Hiçbir suni dayatma olmadan insan mantığında kendini yaşatabiliyorsa, bırakın yaşatsın. Öyle birşey olursa, bir dinsiz olarak ben bile dinin gerçek olup olmadığını yeniden sorgulamaya hazırım. Yeterki hakkıyla yerleştiğini göreyim. 4- Dinsizliği tercih edenlerin her türlü kötülüğü yapabileceğini düşünenler olacaktır. Bunda da bir endişeye gerek yoktur. Dinsiz insanların arasından kötü insan çıkma olasılığı, dinli insanlardan daha azdır. Örneğin hapishanelerde, dinsiz bir insan bulma imkanınız neredeyse hiç yoktur. Oysaki doğayı ve hayvanları koruma derneklerinde ateist ve dinsiz insanları fazlasıyla görürsünüz. Ayrıca bilim dünyasında da çok fazla ateist ve dinsiz bilimadamları görürsünüz. 5- Dini masrafların devletin karşılaması gerektiğini, aksi halde fakir insanların dinini öğrenmeye imkanı kalmayacağını düşünenler itiraz edecektir. Fakir insanların din masraflarını, zengin olan dindarlar karşılamalıdır. Eğer karşılamazlarsa, bunu laik bir devletin üzerine yükleyemezler. Çünkü laik devlet bilimsel olarak ispatlanmamış bir şeyi halkın ihtiyacı olarak göremez. Bunu yaparsa, o dini bilimsel olarak ispatlamak zorundadır. İspatlamadan yaparsa, laik devlet değil din devleti olur. Yani İran islam cumhuriyeti gibi. Ayrıca devlet, dinli dinsiz herkezden topladığı vergileri, din için harcayamaz. 6- İnsanlar bu sisteme rağmen dinlerini yine sorgulamazlar, dolayısıyla dindarlık ortadan kalmaz diyenler olacaktır. Din bedava olduğu sürece tabiki sorgulamazlar, sadece sorguladıklarını zannederler. Ancak bahsedilen dini kurumdan her ay aidatlar gelmeye başladığı zaman işin rengi değişir. Aslında bu paralar hepimizin cebinden zorla alınıyor ama farkında değiliz. Kişi başına alındığı zaman farkına varacağız. Üstelik bu masraflar, öyle küçümsenecek bir miktarda değildir, insana ister istemez dinini sorgulatır. Çünkü hiç kimse boşyere para ödemek istemez. Avrupada kişi başına ortalama 100 euro alınıyor. Bu rakam Türkiyede 200 euro civarında olacaktır. Yani bu kadar camiyi, imam hatip okulunu, ilahiyat fakültesini, diyanet işleri personelini, imamları muhafaza etmek istediğinizde, 3 kişilik bir aile aylık 600 euro civarında ücret ödemek zorunda kalacaktır. Bu kadar büyük bir parayı ödeyecek bir aile dinini 1 kere değil 10 kere sorgular. Bu kadar yüksek aidat çıkmaz derseniz, Avrupadaki kilise sayısıyla Türkiyedeki cami sayısını örnek olarak kıyaslayabilirsiniz. Türkiyede 80,000 taneden fazla cami var. Avrupanın tamamını tarasanız, bunun yarısı kadar bile kilise çıkmaz. Esasında ben Türkiyede kişi başına 200 euro dan çok daha fazlasına mal olacağına eminim ama, haydi biraz düşük tutalım dedim. O kadar caminin, elektrik, su, çöp vergisi, emlak vergisi gibi birçok ücreti ödemek zorunda kalacağını bir yana bırakın, camilerden bir çoğu devlet arazisinde kurulu olduğu için, kira bile ödemek zorunda kalacaktır. Bazen tek bir caminin kira bedeli bile aylık birkaç trilyonu bulacaktır. 7- Ama bu haksızlık olur diyenler olacaktır. Bu sistem haksızlık değil, tam tersine şimdiye kadar yapılan haksızlığın ortadan kaldırılmasıdır. Siz bir Ermeniden alınan vergiyle kendinize cami yapamazsınız. Bir Rumdan aldığınız vergiyle imam hatip okulu açamazsınız. Bir yahudiden aldığınız vergiyle, imamlara maaş veremezsiniz. Bir dinsizden aldığınız vergiyle, çocuğunuza okulda din eğitimi verdiremezsiniz. Bunlar hem haksızlık ve hemde utanılması gereken ayıp şeylerdir. Heleki, bu kadar haksızlığı yapan bir dinin mensubu olarak, kendi yaptığınız haksızlıkları görmeden, sadece üniversitelerde türban takamadığınız için, sesinizi çıkarırsanız, buna ne denir orasını da düşünmek lazımdır. Hiçbir kimse başkalarının din masraflarını karşılamak zorunda değildir. Heleki inanmadığı bir dinin masraflarını, karşılamak zorunda hiç değildir. Hiç kimse bir başkasının cennete gidiş masrafını, ödemek zorunda değildir. TÜRKİYEDE DEVLET LAİK DEĞİLMİ ? Kesinlikle değildir. Türkiyede sunni islami rejim uygulanmaktadır. Sunni islam devlet tarafından suni bir şekilde zorla ve baskıyla yaşatılmaktadır. Alevi, Ermeni, Rum, Yahudi, Atesit ve dinsiz ve dindar olmayan kişilerden toplanan vergilerle, imam hatip okulları ve camiler yaptırmak gibi yollarla sunni islam yaşatılmaya çalışılmaktadır. Diğer din ve mezheplerin hakları ellerinden alınırken, sunni islama yatırımlar yapılmaktadır. Devletin televizyonundan, din aşılanmaktadır. Üstelik yıllardır sürdürülen bu haksız gelenek, AKP döneminde daha da artmıştır. Laik bir devlet dini faaaliyetlerde bulunmaz. ---------------------- Evet sevgili arkadaşlar, Dinin tıpkı Avrupadaki gibi, özelleştirilmesi, türban sorununu ortadan kaldıracağı gibi, aynı zamanda bizi Avrupa seviyesine de getirecektir. Dinler özelleştiği zaman türbanı üniversitelerde veya kamu kurumlarında yasaklamaya gerek yoktur. Sadece tek bir sakıncası vardır, o da aşılabilir bir şeydir; Üniversitelerin türbanı serbest bırakırken, "Türbana izin veriyoruz, fakat dinlerin bilimsel olmadığını tekrar tasdik ediyoruz." gibisinden bir tüzük hazırlaması gerekir. Aksi halde türbanı serbest bırakmak üniversitelerin, bilim yuvası olma ilkesine ters düşer. Şunu herkezin bilmesini isterimki, eğer şeriat daha önce gelmezse, biz istesek de istemesek de bu sistem Türkiyede uygulanacaktır. Karşı çıkmak isteyenler de şimdiden bol bol karşı çıksın, çünkü zamanı geldiği zaman artık karşı çıkamayacaklardır. Herkeze saygı ve sevgilerimi sunarım.
-
DIŞ BASIN BİLE BU İKTİDARIN GELECEĞİ KARARTIĞININ FARKINA VARMIŞKEN... (Eğer Erdoğan günün birinde 'ordu' ile 'yargı' yı sindirmeyi başarırsa, Avru.)
Merhaba sevgili Berceste, Uzun süredir konulara ve sorduklarınıza cevap yazamadığım için özür dilerim. Yukarıda yazmış olduğunuz cümleye bende katılıyorum. Yukarıda sizinde görmüş olduğunuz gibi, daha önceki bir yazımda da şeriat isteyenlerin sayısının %4 ü bile geçmeyeceğini tahmin ettiğimi yazmışım. Buraya kadar tamam fakat burdan sonrasına bakınız: Şeriat gelirken insanlara "istiyormusun? istemiyormusun?" diye sormayacak. Yani seçimle gelmesi mümkün değildir. Dünyada da seçimle gelmiş bir şeriat sistemi yoktur. Sayın Erbakan'ın söylediğini hatırlamıyormusunuz ? "Kanlımı olacak ? Kansızmı olacak?" . Bu ne demektir ? Mecbur kalınırsa kan akıtılacak demektir. Halk şeriatı istemeyeceğine göre, demekki kanlı olacak. Bun şeriatın olduğu heryerde böyle olmuştur. Oy ile değil, kan ile geleceğine göre, %4 hiçde azımsanacak bir sayı değildir. Bir zamanlar Türkiyede şeriat isteyenlerin sayısı %1 i bile bulmazken, şimdi %4 ü buluyor. Demekki sürekli artıyor. Neden arttığınıda sonra yazarım. Ben daima söylüyorum. %12 kırılma noktasıdır. %12 yi buldukları takdirde, o zaman kan yoluyla şeriatı rahatça getireceklerdir. %4 olduğunu farzedin, artmayacağını düşünün; Türkiyenin %4 ü 2,800,000 kişi yapar. 80,000 PKK lının başımıza ne felaketler getirdiğini düşünürseniz, 2,800,000 kişi harekete geçtiği zaman neler yapabilir. Kaldıki, PKK sadece ırkı adına savaşıyor, bu gelecek olanlar Allah için savaşacaklar. Onlar Allahın askerleri. Onlara cennet vaad ediliyor. PKK 100 tane canlı bombayı bile zor bulurken, onlar o 2,800,000 kişi içinden yüzbinlerce canlı bomba bulabileceklerdir. Üstelik onlar savaşırken kural da tanımazlar, "sadece bir kereliğine Allah için" yapıldığı için, bizlerle savaşırken her türlü vahşeti yapacaklardır. PKK da bir zamanlar 25-30 kişilik bir çeteydi. O zamandan yok edilselerdi. Şu anda onbinlerce insanımız hayatını kaybetmemiş olacaktı. Ayrıca bu adamlar şeriatı getirmek için, halkın %40 ının şeriat istemesini niye beklesinlerki, seçimle gelmelerine zaten kanunen imkanları yok. Türkiyede şeriat partisi kurmak zaten yasaktır. Bu sizin söylediğinizi, aklı başında olmayan da arzular. Kendisininde içinde yaşadığı bir ülkenin karanlığa gömülmesi, en aptal insanın bile arzulayabileceği bir şey değildir. Ancak burada kriter olarak alınması gereken şey; halkın ne düşündüğü değil ne yaptığıdır. Halkımızın ezici bir çoğunlu, malesef ülke menfaatlerini daha çok düşündüğünü söylesede, eylemde "kısa yoldan köşe dönme" peşindedir. Üç kuruş, üç kuruştur felsefesinde olan kişileri çok ucuza istediğiniz türden siyasete sokabilirsiniz. Nitekim AKP nin ve Saadet partisinin bu tür maddi yardımlarla yüklü miktarda oy topladıklarını da gördük. Ben eminimki, yeterli paranız olursa; bu ülkeye istediğiniz rejimi getirebilirsiniz. Biraz siyasi popülasyon, biraz da para. Bu işi oldu bilin. Sizin düşündüğünüz şeriatı dünyada malesef uygulayabilen bir ülke yok. Her ülkede bizim bildik şeriat uygulandığına göre, bizimkinde de mutlaka aynı versiyonu uygulanacaktır. Onların hiçbirinin sizin bu yukarda yazan fikrinizi soracağını zannetmeyin. Okumaya beyin yormaya gerek yokki. Menfaat gelsin, para gelsin. O kadarı yeter onlar için. Bu konuda çok iyi anlaşıyoruz. Anlaşamadığımız tek yönü ise konunun zamanlamasıdır. Siz diyorsunuzki önce onların bu tabii haklarını verelim, böylelikle de şeriat yanlısı olmalarını önleyelim. Bende diyorumki, önce şeriat yanlısı olmalarını önleyelim, sonra onların haklarını verelim. Birtek zamanlama konusunda takıldık. Aslında buraya kadar anlaşmış olmamız bile çok güzel. Ben diyorum ki bu insanlara, bu haklarını şimdi verirsek, şeriatın gelmesini kolaylaştırırız. Şeriat tehlikesini azaltmaz, tam tersine çoğaltmış oluruz. Bunun sebebinide forumda bir yerde, birazdan yazacağım. Çünkü arkadaşın biri tam bu soruyu sormuş. Hayır tam tersine, tehlikeli görülen aslında bayanlar değil erkeklerdir. Çünkü eyleme geçecek olanlar, erkeklerdir. Türban takanlar bayanlar olduğu için, konu onların üzerinde dolaşıp duruyor. Ama aslında kastedilen, türbanlı kadınlardan çok, türbanlı kadınların erkekleridir. Keşke onlarında günlük kıyafetlerinde islamcılığı çağrıştıran bir takım işaretler olsaydı. O zaman önlem alması biraz daha kolay olurdu. Örneğin onlar da üniversitelere alınmazdı. O zamanda bayanların türbanından çok, onların kıyafet meselesi konuşulurdu. Hatta büyük bir ihtimalle hiç konuşalmazdı bile, çünkü türbanlı bayanların erkekleri üniversitelere giremeseydi, şu anda ne şeriat meselesi gündeme gelebilirdi, nede türban meselesi. Örneğin AKP, Saadet gibi dini partiler bile kurulamazdı. Eleştirilerde, türban kelimesi geçiyorsa, bunu daha çok türbanlı aileler olarak algılamalısınız. Bayanlara karşı birşey değil yani. Öyle bir şey demedimki ama ( Peçe derseniz, zaten başı kapalı olan bir insan çok fazla üzülmeden, peçe de takar.) Ne demişim "fazla üzülmeden". Bu ne demektir? üzülür demektir. Fazla üzülmez demek istediğim şey de başı açık insanlar kadar fazla üzülmez dedim. Bu da gayet mantıklı değilmi ? Türbanlı bir bayan sadece peçe takıldığına üzülür. Ama türbansız olan hem peçe taktırıldığına, hem türban taktırıldığına, hem yerlere kadar elbise giydirildiğine, hem zorla namaz kıldırıldığına, hem bikiniyle plajda serilemeyeceğine üzülür. Aslında bu üzüntü farklarını yüzlerce kelimeyle çoğaltmak işten bile sayılmaz. Örneğin benim bayan tanıdıklarımın hepsi bırakın üzülmeyi şeriat gelse direk olarak intihar edeceklerini söylüyorlar. Aynı şeyi bende söylüyorum, şeriat gelecek olsa, eğer engel olamıyorsam, bu ülkeden giderim, gidemezsem hiç düşünmeden intihar ederim. Şeriat gelirse dindar bir insan için, hayat biraz zorlaşır o kadar. Ama bizim gibi insanların, yaşamasına dahi hiçbir sebep bile kalmaz. Özetle şeriat dindar insanlar için, hayat zorlaşmasıdır. Bizler için ise hayatta kalabilme meselesidir. %4 ü az veya çok görme meselesi de buradan kaynaklanıyor. Eğer %4 sizin sadece hayatınızı zorlaştıracaksa, sizin için büyük bir tehlike yoktur. Ama %4 bizim canımızı elimizden alacaksa, bizim için tehlike büyüktür. Siz bizi tam bu noktada anlamalısınız. Sevgiyle kalın.
-
DIŞ BASIN BİLE BU İKTİDARIN GELECEĞİ KARARTIĞININ FARKINA VARMIŞKEN... (Eğer Erdoğan günün birinde 'ordu' ile 'yargı' yı sindirmeyi başarırsa, Avru.)
Merhaba sevgili arkadaşlar, Ben AKP ye oy vermedim, hiçbir zaman da vermem. Ancak AKP nin herşeyi kötü yaptığını da söyleyemem. Örneğin bir önceki hükümetin, ekonomideki başlattığı mali disiplini bozmadılar, buda henüz işsizlik alanında olmasa bile piyasalarda ekonomik düzelmeleri başlatmıştır. Son bir ayki krizi saymadan konuşuyorum tabiki. İkinci olarak, özelleştirme alanında yaptıkları atılımları olumlu buluyorum, çünkü ben özelleştirmelerin ülke ekonomisinde en önemli etken olduğunu düşünüyorum. Bunun dışında Avrupa birliği yolundaki adımları hangi niyetle atarlarsa atsınlar. İşime yaramıyor diyemem. Buraya kadar daha önceki hükümetlerin başaramadığı şeyleri başardılar diyebilirim. Ancak bundan sonra yazacaklarım, neden AKP ye asla oy vermeyeceğimi açıklar. AKP bildiğiniz gibi, birkaç defa kılık değiştirmiş bir partidir. Önce milli görüşçüyüz dediler. Atatürke küfürler ettiler. Taksime cami yaptırmaya kalktılar. Sonra biz değiştik dediler, biz artık milli görüşcü değil, ""muhafazakar demokrat"" partiyiz dediler. Fakat burada komik olan bir nokta var. Türkiyede hiç mi soru sormasını bilen gazete muhabiri yok ? Şu soruları onlara nasıl da akıl edip soramadılar: * Değiştik demekle neyi kastediyorsunuz ? * Neden değiştiniz ? Hangi hatanızı anladınız ? * Bu kadar çok sayıda insanın, toplu halde, bir gecede ideolojisi değişebilirmi ? Yarın yine değişmeyeceğinize nasıl inanacağız ? * İçinizde Atatürke küfür etmiş adamlar var. Değişirken onları nasıl ikna ettiniz ? Aranızda nasıl bir konuşma geçti ? * Şu anda Atatürk için ne düşünüyorsunuz ? * Artık biz ""muhafazakar demokrat" bir partiyiz diyorsunuz. muhafazakar sözcüğü neyi ifade ediyor ? Muhafaza ettiğiniz şey din değilse, neyi muhafaza ediyorsunuz ? Adamlar değiştik dedi. Bizim medyamızda peki dedi sustu. Yakalamışsın hazır değiştik derken, sıkıştırsana, zorla konuşturtsana, bakalım "biz dinciydik, Atatürkede küfür ettik. Şimdi din ile bir yere varılamayacağını anladık. Artık Atatürkü de anladık. Onu çok seviyoruz." diyebileceklermiydi. Ben olsam bunu söyletmekle bile kalmaz, halka kabahatlerini anlatmalarını ve halktan özür dilemelerini diretirdim. Yap, Yap ondan sonra değiştik de kurtul. Şimdide, biz sadece sağ partiyiz, din eksenli parti değiliz diyorlar. Yaptıkları birçok şey din üzerine kurulu. Yeni sağ partimiz hayırlı olsun. Ama yarında biz yine değiştik, şimdide kominist partiyiz, derlerse hiç şaşırmayın. --------- Bunun haricinde AKP deki tüm insanların şu için şeriat istediğini düşünmüyorum. Çünkü iktidara gelmiş oldukları için, şeriata da şimdilik gerek kalmamıştır. Zira bunların şeriat istemesindeki birinci amaçları din değil bir iktidara sahip olmak istemeleridir. Tüm şeriat isteyenler, iktidara geleceğini düşünen insanlardır. Yoksa iktidara gelemeyeceğini düşünse şeriattan vazgeçer. Çünkü iktidarda olamazsa, şeriatın kendisini de ezeceğini çok iyi bilir. Peki AKP şimdilik şeriat peşinde olmasa bile şeriat tehlikesi yaratırmı ? Hemde ne biçim yaratır. AKP şeriat tehlikesi yaratmayacak da CHP mi yaratacak. Ne zaman iktidar, sallanırsa, zayıf kalırsa, iktidardan düşme korkusu yüzünden şeriata sarılacaklardır. Şimdilik kendilerini emin hissediyorlar da ondan şeriatı dile getirmiyorlar. Ama bunun yanında tedbiri de elden bırakmıyorlar. İçin için tüm devlet kademelerine sızıyorlar. Devlet kademesi zaten genelde dindar memur ve bürokratlardan oluştuğu için, girmeleri de çok zor olmuyor. Size küçük bir örnek vereyim. Ufak bir iş için Ula elektrik idaresine gitmiştim. Cuma namazına denk geldiğim için, gerekli memurları 2 saat beklemek zorunda kaldım. Aynı irandaki gibi. İktidarda AKP değilde DSP, ANAP , CHP , DYP gibi partiler olsaydı, o memur öyle birşey yapabilirmiydi ? Gelelim AKP ye oy verenlere: AKP büyük bir oranda dindar kesimin oylarıyla gelmiştir. Ancak bu dindar kesimin çok azı şeriat isteyen kişilerdir. Çünkü şeriat iktidara gelmeyecek kişinin işine yaramaz. Şeriatın keyfini iktidara gelirsen sürersin. Peki bu dindar insanlar AKP ye oy veriken şeriatın gelmesinden korkmadılarmı ? Bir kısmı, AKP nin de kendileri gibi şeriat istemeyeceği düşündüler. Onun için oy verdiler. Bir kısmı da şeriat gelirse gelsin, pekde umurumda değil dedi, böyle oy verdi. Mantıken bakıldığında ise gerçekten de öyle. Şeriat gelse bile, şeriat istemeyen dindar kesimi fazla rahatsız etmeyecektir. Çünkü, ona kimse başını kapat demiyecek, başı zaten kapalı. Namaz kıl demiyecek, zaten namaz kılyor. Oruç tut demiyecek, zaten oruç tutuyor. İçki içme demiyecek, çünkü zaten içkide içmiyor. Daha buna benzer, dindar kesimin rahatsız olmayacağı yüzlerce etken sayabiliriz. Peçe derseniz, zaten başı kapalı olan bir insan çok fazla üzülmeden, peçe de takar. Çünkü peçe onun için, sizin düşündüğünüz kadar korkunç birşey değildir. Bu sebeplerden dolayı, dindar kesim her ne kadar ben şeriat istemiyorum dese de şeriat gelmesin diye, kanının son damlasına kadar savaşmaz. Ama onlara şunu söylemek istiyorum: Sevgili dindar kardeşlerimiz, Şeriat sizin için çok büyük bir tehlike olmayabilir. Türkiyenin bir arap ülkesi tarzına bürünmesi de sizi çok fazla üzmeyebilir. Ama şunu bilmenizi isteriz ki, bu ülkede sadece siz yaşamıyorsunuz, Şeriat gelirse, hayat bizim için zindandan farklı olmaz. Siz şeriata ayak uydurabilirsiniz ama biz uyduramayız. Şeriat gelirse, kimilerimiz, savaşır ölür, kimilerimizse sizin gibi "ne münasebet" demez başka ülkelere gider. Şeriat olan bir ülkede yaşamaktansa, bizim için vatansız kalmak daha onurludur. Ayrıca, AKP den şeriat çıkmaz filanda demeyin. Şeriat bir spor klubü değildir. Bir din olgusudur. Din neredeyse şeriat oradan çıkar. Siz kişi olarak şeriat istemiyor olsanız bile, şeriat dindarların arasından çıkar. Şunuda belirteyim ki "dindarım ama şeriata karşıyım" demenize rağmen, ne zaman şeriata karşı tavır alınsa, bunu dine karşı tavır sayıp, şeriata karşı önlem alanların kaşısında duruyorsunuz. Lütfen böyle yapmayınız, böyle yaptığınız zaman herkez sizin de şeriat istediğinizi düşünüyor. Gereksiz yere suçlanıyorsunuz. Oysaki siz, şeriata karşı çıkanların yanında olmalısınız. Ve hatta, şeriata karşı çıkmak, bizden çok sizin göreviniz, çünkü şeriat isteyenler bizim aramızdan değil sizin aranızdan çıkıyor. Dolayısıyla bu kişilerin sorumluluğu bizde değil sizde olmalıdır. Yani şeriat istemeyen dindarlar olarak eğer samimiyetinizi ispatlamak istiyorsanız, Onlarla bizden çok sizin savaşmanız gerekir. Aksi halde samimiyetinize kimseyi inandıramazsınız. Birçoğunuz hem dindarım, hemde Atatürkçüyüm diyorsunuz. Ne şiş yansın, ne kebap olmaz. Atatürk sağ olsaydı, şu andaki bütün işi bu şeriatçılarla savaşmak olurdur. Sizde savaşın, sizin aranızdan çıkan şeriatçılarla da gösterin Atatürk'çülüğünüzü. Sizin şeriatçılarınızla biz uğraşmak zorunda değiliz, dininizi yanlış anlıyorlarsa, doğrusunu onlara biz değil, siz öğretmelisiniz, çünkü dindar olan sizsiniz biz değil. İşinize geleni alıp, işinize gelmeyenide bu bizden değil deyip kaçmayın. Kendi çürüklerinizi bizim bahçemize atmayın. Nasılki, güzel dininizin güzel insanları sizinse, bu çürüklerde sizin. Sahip çıkın çürüklerinize, bizde size kızmayalım, sizi onlardan ayrı görelim. Şeriat tehlikesi kalkarsa, sizde dininizi istediğiniz gibi yaşayabileceksiniz, bunu göreceksiniz. Ama şeriat tehlikesi kalkmadan, bunu yapabilmeniz zorlaşır, çünkü sizi onlardan ayırt etmek çok zor. Hanginizin şeriatçı, hanginizin zararsız dindar olduğunuzu anlamak kolay değil. Yaşam tarzlarınız aynı, kılık kıyafetleriniz aynı, onlardan biri mitinglerde tekbiiiiir diye bağırdığında, hep beraber Allahu ekber diye bağıran sizsiniz. Bu ortamda biz sizi onlardan nasıl ayırt edebiliriz. Hele bir de siz ben onlara karşıyım deyipde, birde onların avukatlını yaparsanız, vede onlar sizin türbanınızı savunmak için olmadık naneler yerse, hadi bakalım, nasıl sokalım sizi üniversitelere. Sizi zararsız dindarlar olarak üniversitelere alırsak, yanınızda onlarıda almış olmazmıyız ? Sonra sizmi kurtaracaksınız sonra bizi onlardan ? Şunu bilmenizi isterimki siz bu ülkeden irana gitmezsiniz, gitmenizide istemiyoruz zaten ama, biz bu ülkeden onurumuzla gideriz. Fakat dikkat edinde, gelen gideni aratmasın. Görüyorsunuz, islam ülkelerinin halini. Yaşam tarzları size pek fazla ters olmayabilir ama, hiçbir ekonomik faaliyetleri de yok. Onların petrolleri var, Türkiyede o da yok. Öyle bir duruma gelirsiniz ki; yabancı ülkeler helikopterle size havadan yiyecek atıp kaçarlar. Heryerde sizin haklarınızı savunuyorum. Her dindar şeriatçı değildir, her dindar tehlikeli değildir, her dindar siyasi değildir diyorum. Ama sizde beni utandırmayın, şeriata karşı söylemde değil eylemde bulunun. Yada, ısrarla şeriat tehlikesi yoktur deyin kasedi başa alalım. Dindar, dindar olmayan, ateist. Tüm kardeşlerime sevgilerimi sunarım. Dindar kardeşlerimden de özür dilerim, onları biraz haşladım Ama şeriat tehlikesi kalmazda, yine de onların dini özgürlükleri verilmezse, bu sefer ötekileri haşlıyacağım haberleri olsun
-
Cihad mı Vahşet mi?
Hayatımızın ne anlamı olduğunu, sizin zaten bildiğinizi biliyorum. Ama sizinde dediğiniz gibi, bunu bazen dile getirmek gerekir. Doğada eko-denge sağlamamız bizim, doğanın bize vermiş olduğu görevimizdir. Ama bu doğanın bize bakış açısıdır. Bizim açımızdan manamız ise şudur; Sevinçlerimiz vardır, bu sevinçleri duyabilmek için yaşarız. Sevgilerimiz vardır, bundan haz alırız, onun için yaşamak isteriz. Bizi sevenler vardır, onlar için yaşamak isteriz. Gururumuz vardır, onu yaşatmak için yaşamak isteriz. Yardım ederiz, bu yardımlardan zevk alırız, bunun için yaşarız. Bazen ağlarız, başkasıda ağlamasın diye yaşarız. Yeni yaşamlar yaratırız, onlarla gurur duyarız. En önemlisi ise sevgili Berceste; kendimizden çok başkaları için yaşarız. Sanıyorum yaşamak için, bunlardan daha fazla sebep olmasına gerek yoktur. Dindar insanlar dinlerinden koparlarsa, tutunacak dallarının kalmayacağını sanarlar. Oysaki benlikleri, kimlikleri, gururları, duyguları onların tutunacak dallarından sadece birkaçıdır. Eminimki bu duygular bende de var diyeceksiniz. Ama bende eminimki bu duyguları size veren din değil, tanrıdır. Yine eminimki, siz bir hristiyanda olsaydınız, ateist de olsaydınız, aynı duygular yine içinizde olacaktı. Bu duyguları size din vermedi, siz dinde sadece kendi içinizde zaten var olan bu güzel duyguları buldunuz. Dine inandınız, çünkü dinde bu güzel şeylerden bahsediyordu. Aynı fikirde olmanız ona inanmanızı sağladı. Bütün mesele bundan ibaret, daha fazlası değil. Bu söylediklerim bir anlamda, ateistlerin dinden va tanrıdan koptuktan sonra nasıl olup da hayata tutunabildeklerini de açıklar. Ateistler tanrıdan zaten isteselerde kopamazlar, çünkü kopmaları için kainatın yani tanrının dışına çıkmaları gerekir. Bu da öldükten sonra bile mümkün değildir, zira ölseler bile doğadan silinip gidemezler. Dinden kopuk olarak mutlu yaşayabilirler, çünkü bu onların hayatını manasız kılmaz. Yukarıda, bahsettiğim, doğa sevgisine daha sıkı sarılarak bu tutunacak dal meselesini böyle çözerler. Zaten, doğaya tutkunlukları da buradan gelir. Ancak ateistler zararsızdırlar. Suça ve kötülüğe yönelmezler. Dikkat ederseniz, hapishanelerde, cehalet yuvası kahvehanelerde, hırsızlık olaylarında bir tek ateist göremezsiniz. Fakat hayvan koruma derneklerinde, yeşilciler kluplerinde bol bol ateist görürsünüz. Çünkü onlar tanrı olduğunu düşünmeseler bile, bilmeden tanrıya, yani doğaya taparlar. Arada bir din olmadığı için de tanrıya daha fazla yaklaşmış olurlar. Bu yüzden de dindar insanlardan daha fazla mutludurlar. -------- Önceki konuya gelince, evet aramızda bir yanlış anlaşma olmuş. Ben tanrının insanları imtihan ettiğine inanmıyorum demiştim. Çünkü, deneme önceden bilinmeyen birşeyin sonucunu görmek için yapılır. Oysaki tanrı hepimizin ne yapacağını önceden bilir. Kendisine aykırı olanları zaten baştan yaratmaz, böyleliklede imtihana filan gerek kalmaz. İslam da imtihandan bahsettiğine göre, demekki bütün doğruları yansıtamıyor. Dinlerin insan hayatındaki yerini size daha sonra detaylı olarak yazabilirim. Çok sevgili Berceste, Sizin anlattıklarınızı aynı şekilde bir zamanlar bende hissetmiştim. Bende çok dindar olmasam bile, oruç tutmuş (Rekorum 18 gün ama neyse ) , 5 vakit olmasada namaz kılmış, bir müslümandım. Ve niyetim tüm müslümanlık görevlerimi zamanla daha iyi yapmaktı. İşte o zamanlar bende sizin gibi, rabbimi hissediyordum. Ve bu hissi de mecazi anlamda, onu görmek olarak nitelendiriyordum. Ama hissetmek başka şeydir, gerçekten görmek başka şeydir. Hislerinizde yanılabilirsiniz ama, gözleriniz sizi yanıltmaz. Gözünüzle gördüğünüz şeylere daha çok güvenirsiniz ve bu yüzden de daha emin olursunuz. İçiniz rahatlar. Üstelik o zaman bilimle de ters düşmezsiniz, insanlarla bilim konusunda sürtüşmek zorunda da kalmazsınız. Örneğin benim inancımın aynısını düşünmeyen bir bilim adamı bile inancımı hoş karşılar, çağdaş bulur. Ancak forumlarda ve basınlarda görüyorumki, bilime karşı olmamanıza rağmen, din yüzünden bilimle sürtüşmek zorunda kalıyorsunuz. Bunun sebebi ise bilimadamlarının dinleri artık çağımızın dışında görmeleridir. Ve bunu size karşı kasıtlı yapmıyorlar, bilim onlara bunu gösteriyor. Not: Sizin Ağrı dağında gördüğünüz, tanrının yarattığı değil, tanrının ta kendisidir, siz orada tanrının güzelliğini gördünüz. Eğer bunu bilseydiniz, daha müthiş bir duyguya kapılacaktınız. Forumda böyle arkadaşlar olduğunu bilmiyordum. Ben bu forumda yeniyim. Hatta güncel hayatımda, birçok ateistle (çoğu hayvan derneğimizde) tanışmış olmama rağmen, benimle aynı düşünen birine rastlamadım. Ama demekki varmış. Evet ben doğayı tanrı olarak görüyorum. Bir nevi değil, tamamen tanrının doğanın kendisi olduğunu düşünüyorum. Manevi açıdan değil yani, tam olarak öyle düşünüyorum. Yanlız, doğa derken sadece dünya aklınıza gelmesin. Tüm Evrenden bahsediyorum. Evrenin tamamı, tanrının ta kendisidir. Büyüklüğü de o yüzden sonsuzdur. Bu tanrının sonsuz gücünü de gösterir. Sizde tanrının bir parçasısınız, bu yüzden tanrıyı temsil edersiniz. Bu yüzden başka bir elçiye ihtiyacınız yok. Elçi sizsiniz. Hemde bir kul olarak değil, onun bir parçası olarak elçisiniz. Bu bilinç, insanlığın 500 sene sonraki bilincidir. Zamanla dinler, yok olup, bu bilinç yerleşecektir. Bana emek veriyorsunuz, vakit ayrıyorsunuz. Çok teşekkür ederim. Doğanın doğal selamıyla.
-
TÜRKİYENİN %99 MÜSLÜMANMIŞ... HİÇTE DEĞİL...
Merhaba sevgili Berceste, Dünya ne küçük, burda da karşılaştık 1- Peki o 5 tane şart neyin şartıdır ? .................... 2- Neden onlara sunnet değilde "şart" denmiş ? .................... 3- Şart olan bir şeyi yapmadan da oluyorsa, o zaman onlara "şart" diyebilirmiyiz ? .................... 4- "Şart" kelimesi bir kesinlik ifade etmezmi ? .................... 5- "Şart" kelimesi isteğe bağlı bir şeyimi ifade eder? .................... İlaçlarımı aldım, bu sefer anlıyacağım Sevgiler
-
Cihad mı Vahşet mi?
Sevgili Berceste, Bu sefer anlayacağım dedim, bir giriştim, ama nafile, mermer çok kalın:) Doktor demişti zaten; ilaçlarını almazsan ilerler, sonunda hiçbirşeyi anlayamazsın diye Öncelikle şunu belirtmek isterim ben "Tanrı bizi neden imtihan etmek istedi ?" derken, tanrı bizi imtihan ediyor, ama neden imtihan ediyor demek istemedim. Yani tanrı bizi imtihan ediyor fikri benim fikrim değil, ben bunu sizin söylediklerinizden çıkardım. Ve bunu ben değil islamın kendisi söylüyor. Ben tanrının bizi imtihan ettiğine filan inanmıyorum. Tam aksine, benim islama inanmama nedenlerimden biride budur. Diğer dinlere de öyle. Sizin verdiğiniz cevapta benim aradığım cevabı şu şekilde bulmaya çalıştım ama olmadı. Önce bütünüyle okudum anlamadım. Sonra bütününün başına "Çünkü" kelimesini koydum. sonuna da "ondan tanrı bizi imtihan etmek istedi" ekledim, gene olmadı. En sonunda paragrafınızın içindeki cümleleri ayırarak, başlarına "Çünkü", sonlarınada "ondan tanrı bizi imtihan etmek istedi" yazdım, ama yine olmadı. Mesela: 1- Tanrı bizi neden imtihan etmek istedi ? Çünkü , ben araştırmalarımın sonunda anladım ki İslam da çelişki yoktur. ondan tanrı bizi imtihan etmek istedi. Buna göre tanrının bizi imtihan etme sebebi islamda çelişkinin olmayışı oluyor. Anlatmak istediğiniz şey bu olamaz. İçinde çelişki olmayan bir kitabı herkez yazabilir. Okuduğumuz kitapların hepsinde çelişkimi var ? Çelişkisiz, normal bir ders kitabı yazan sıradan bir yazar, iyilik gösteren bir kitap yazsa içinde mutlaka çelişkimi olur ? İyilik öğreten bir sürü ahlak kitabı var. Onların hepsi çelişkilimi ? O kitapların yazarlarından biri sonunda "ben peygamberim. bak kitabımda çelişki de yok" dese onada mı inanacaksınız ? 2- Tanrı bizi neden imtihan etmek istedi ? Çünkü , Çelişkiler insanların algılama ve yaşayışlarında vardır. ondan tanrı bizi imtihan etmek istedi. Yani insan hatası. Bu da söylemek istediğiniz şey değildir mutlaka. Kendinizi bir mühendis olarak düşünün; bir robot yapıyorsunuz ve onun hatalı olduğunu biliyorsunuz. Onun hatasını düzeltmeyemi çalışırsınız ? Yoksa "hatalı olduğunu bile bile" hatasını görmek için, onu denemeye mi kalkarsınız ? Kaldıki, sizin yaptığınız robot, deneme sonucunda hatalı çıktığında, suç robotun değil sizin olur. Hem bile bile hatalı robot üretip, hemde hatayı önceden bilmiyormuş gibi onu deneyip, sonrada zaten bildiğiniz hatayı görünce o robotu yakarmısınız? İnsanın doğasında hata varsa, bu insanın suçumudur ? İnsanı kendisimi yarattıki bahsettiğiniz suç kendisinin olsun ? 3- Tanrı bizi neden imtihan etmek istedi ? Çünkü , Bizim baz almamız gereken ise sadece Kuran ve Hz.Muhammeddir. ondan tanrı bizi imtihan etmek istedi. Evet ama, bu zaten kuranın kendisi için kendi söylediği birşey. Sebebin bu olduğuna inanmanız için, ilk önce kuranın tanrı tarafından gönderilmiş olduğuna inanmış olmanız gerekir. Aksi halde, daha kuranın gerçek olup olmadığına inanmadan, içinde yazanlara inanmış olursunuz. Öyle değilmi ? Birisi sizi dava etse, hakim sizin kendiniz için söylediğiniz sözlere bakarak mı kararını verir ? Bende kuranın kendisi için söylediği, sözlere bakarak, nasıl onun gerçek olduğuna inanabilirim ? Bu sizin söylediğiniz, kurana "zaten inanmış" olan insanlar için geçerli. Oysaki biz burda kurana inanıp inanmamayı tartışıyoruz öyle değil mi? Düşününki; ben bir kitap yazsam ve ben peygamberim desem, yazdığım kitabında içine "sizin baz almanız gereken şey ben ve bu kitapdır" yazsam, Oraya o yazıyı yazdım diye bana inanacakmısınız ? Birisi size benim yazdığım kitaba niçin inandığınızı sorduğu zaman; "Bana verilen kitabın içinde o adamı ve bu kitabı baz almam gerektiği yazıyor da ondan" diyebilirmisiniz ? Nerden biliyorsun o adamın peygamber olduğunu dedikleri zaman "Kitabın içinde yazıyor da ondan" diyebilirmisiniz ? Nerden biliyorsun o kitabın tanrı tarafından gönderildiğini dedikleri zaman "Kitabın içinde yazıyor" diyebilirmisiniz ? Eğer bunları söyleyebilecekseniz, hemen kitabı yazmaya başlayayım:) Hiç kimse kendi kendisinin şahitliğini yapabilirmi ? Bana öyle geliyorki, siz islamın gerçek olup olmadığı yerine, onun içinde yazanların iyi veya kötü olup olmadığını araştırmışsınız. Ama bana göre iyilik gösteren herşey gerçek değildir. Nitekim de heryerde görürsünüz, bazen iyilik için yalan da söylenebiliyor. Bunu sizde yaparsınız bende yaparım. Ben daha önceki yazımda bu yüzden kurandan örnek vermeyin demiştim. Çünkü kuranı ispatlamak için, kurandan örnek verirseniz, bu zaten baştan kabullenmek olur. Baştan kabullenildiği zaman zaten hiçbir araştırmaya da gerek yoktur. 4-Tanrı bizi neden imtihan etmek istedi ? Çünkü , Referansımız insanlar olmamalı. ondan tanrı bizi imtihan etmek istedi. Anlatmak istediğiniz şey, yine benim anlayamadığım birşey olmalı. Çünkü buna göre tanrı bizi, "Acaba referansımız insanlarmı ? değilmi?" diye anlamak için imtihan ediyor oluyor. Buda sanırım benim soruma bir cevap değildir. Zannedersem, sizde bunu cevabın kendisi olarak değilde, konuya bir ek yapmak amacıyla yazmışsınız. --------- Bana cevap olarak verdiğiniz paragrafta toplam 4 cümle vardı. Tüm cümleleri ayrı ayrı ve toplu halde ele aldım fakat benim soruma yine cevap bulamadım. Aslında siz mantıklı şeyler yazmışsınız fakat, yazdıklarınız benim sorumun cevabı değilki. Sizin yazdıklarınız, islamın nasıl yaşanması gerektiği konusunda bir müslümana verilecek öğütler. Yani "zaten inanmış" bir kişiye verilecek öğütler. Oysaki, ben daha islamı kabul etmedimki. Eğer kendi mantığımızla islamın gerçek olup olmadığına inanacaksak; o zaman tanrının bizi neden imtihan etmek istediği sorusunu islamı kabul etmeden önce sormalıyız. Bu soruyu islamı kabul ettikten sonra soracak, olursak zaten kafa yormaya gerek yokki, içinde ne yazıyorsa o geçerlidir. Yoksa önce islama inanıp, sonra tanrının bizi neden imtihan ettiğine mi bakmalıyım ? Bunu yapamam çünkü önce mantık sonra inanç olmalıdır. İnanmak için, önce inanç kurarsanız, sonradan mantık kurmaya zaten gerek bile yok, çünkü zaten inanmış oluyorsunuz. Evet. Ama bu bizim hayatımızın bir manası kalmadığı anlamına gelmez. Hala hayatımızın manası var, hala değerliyiz. Fakat bunu da abartarak, doğa bizim için yaratılmıştır dememeliyiz. Aklın yolu birdir derler ya; ikimizinde aynı noktaya gelmemiz bunun en büyük ispatı. Bu yüzden bazı tartışmaların kavgayla bitmesini anlamak da mümkün değil. Bana bu soruyu sordunuz ya; bu tartışma benim için, bırakın kavga etmeyi, keyif bile vermeye başladı. Sorunuza şöyle cevap vereyim: "Bilmiyorum." Neden bilmiyorum sorusuna gelincede; çünkü cümlenizde kullandığınız "kainat" kelimesi benim için "Tanrı" manasına gelir. O zamanda bu sorunun cevabını bilebilmem için tanrının niçin yaratıldığını bilmem gerekir. Bu sorunun cevabını ne ben, ne siz,nede bir başkası biliyor. Çünkü tanrının niçin yaratıldığını veya yaratılıp, yaratılmadığını anlayacak kadar akıllı değiliz. Ben kainatın tanrının kendisi olduğuna inanıyorum. Yani kainatı yaratan başka bir tanrı yok, kainatın kendisi tanrı. Daha önceki yazılarımda da "ben tanrıyı görebiliyorum, ona dokunabiliyorum" dememdeki sebep de budur. Kainattaki her varlık, her parça tanrının bir parçasıdır. Gördüğünüz ve göremediğiniz, dokunduğunuz ve dokunamadığınız herşey tanrının bir organıdır. Hatta canlı olması da gerekmez, her hangi bir basit taş bile tanrıyı oluşturan bir parçadır. Sizde kainatın bir parçası olduğunuz için, sizde tanrının bir parçasısınız. Bir karıncayı bile gördüğünüz zaman bile tanrının ufak parçalarından birini görmüş sayılırsınız. Ona dokunduğunuz zaman tanrıya dokunmuş olursunuz. Bir insanla konuştuğunuz zaman tanrıyla konuşmuş olursunuz, çünkü insan tanrının parçalarından biridir. Bir bardak bile tanrının içindeki maddelerden biridir. Çok uzaklardaki bir yıldızda tanrının içindeki varlıklardan biridir. Bu kanıya nerden vardım biliyormusunuz ? Hani sizde dediniz ya; ateistler derki "tanrı neden saklanıyor ? neden kendisini göstermiyor ?" İşte bu soruyu bir zamanlar bende kendime sormuştum. Aynı ateistler gibi Tanrının saklanıyor olması bana da mantıksız gelmişti. Eğer araştırmalarımı o noktada bıraksaydım belki bende ateist olabilirdim. Çünkü tanrının kendini göstermemesi, saklanması gerçekten mantıkla bağdaşmaz. Dinler de dahil olmak üzere hiçkimse tanrının saklanmasına bilimsel bir açıklama getirmiyor. Kimileri kalben görürsünüz, görmek isteyen görür, gönül yoluyla görürsünüz filan der ama bu da mantıksal ve bilimsel değildir. Duygusaldır. Duygular size görmek istediğinizi gösterir, oysaki bilim gerçekleri gösterir. Bu yüzden, olayları duygularla değil mantıkla ve bilimle araştırmalıyız. Benim bulduğum tanrı ise bilimseldir, çünkü gözle görülür, elle tutulur. Olması gerekende budur zaten, gereksiz gizeme luzum yoktur. Kalben görmek geçersizdir, çünkü herkezin kalbi farklıdır. Göz ile görmek geçerlidir. Çünkü herkezin gözü aynı şeyi görür. Tanrıyı kalbinizde hissetmek duygusaldır, bilim karşısında geçersizdir. Çünkü herkezin duyguları farklıdır. Oysaki bilimde kesinlik ve netlik esastır. Gizeme yer yoktur. Duygular kişiye göre değişir, oysaki tanrı kişiye göre değişen bir kavram olmamalıdır. Kesin ve net olmalıdır. Dinler sizlere sanal bir tanrıyı gösterir, oysaki gözleriniz size gerçek tanrıyı gösterir. Yani kainatı. Çok sevgili Berceste, İşte bu yüzden size kainatın niçin yaratıldığını bilmediğimi söyledim. Çünkü benim için kainat kelimesi tanrı kelimesiyle tam tamına eş anlamlıdır. Tanrının niçin yaratıldığına ise hiç kimsenin aklı yetmiyor. Ömrümün ve aklımın yeteceğini bilsem araştırırdım. Kendinize iyi bakın, En derin sevgilerimle.
-
Cihad mı Vahşet mi?
Merhaba Sevgili Berceste, Ne güzel kavga etmeden gidiyoruz dimi ? Ben o kadar aranıyorum, sizde bana sabırla ve nezaketle cevap veriyorsunuz Çok harika. Çok sevgili Berceste, Ben o yazınızı okumuştum ama sorduğum soruya yanıt bulamamıştım. Şimdi tekrar okudum yine aradığım sorunun cevabını bulamadım. Ben çok zeki biri değilim bunu biliyorum. Belki bu yüzden aradığım sorunun cevabını bulamamış olabilirim. Eğer bana kısa ve öz bir cevap verirseniz, o zaman daha kolay anlayabilirim. Aşağıdaki gibi: Neden imtihan etmek istedi ? Çünkü ....................................................................................................................... Yukardaki noktalar varya! Eğer vereceğiniz cevap oradaki noktaların uzunluğunu geçerse, yine anlamam baştan söylemiş olayım Ama cevap yazmasanızda olur. İnanın meselenin üstüne o kadar da gitmek, şart değil. Ortada kötülük olmadıktan sonra, bu gibi şeyler o kadar da abartılacak şeyler değil. Farklı düşünüş yöntemlerimizden dolayı, farklı düşünmemiz de gayet doğal. Mükemmel değiliz, belkide ikimiz birden yanılıyoruzdur. Gerçek olan bambaşka bir şeydir. Biz dünyaya kendi isteğimizle gelmedikki bir geliş amacımız olsun. Biz yaratıldık. Eğer yaratılış sebebimizi demek istediyseniz şöyle açıklamalıyım: Herşeyden önce ben tabiatın insan için değil, insanın tabiat için yaratıldığına inanıyorum. Bu anlamda, insan bence doğadaki öncelikli bir varlık değildir. Yani bir sincap niçin yaratılmışsa, insanda onun için yaratılmıştır. Doğadaki tüm varlıkların var olma sebebi ise, doğadaki bir boşluğu doldurarak, doğanın kendini oluşturmasıdır. Kısaca diğer varlıkların nasıl doğada birer görevleri varsa, insanında görevleri var. Onun için yaratılmıştır. Bir boşluğu doldurarak bir işi yerine getirir. Doğanın işleyişine bu sayede katkıda bulunur. Ben tanrının doğayı insan için yarattığını düşünmüyorum. insanın doğadaki en değerli varlık olduğunuda hiç kabul etmiyorum. Benim için doğadaki değerli varlıklar sıralamasında insan son sıralarda yer alır. Tanrının karşısında ise insanın önem derecesi bizim zannettiğimiz kadar çok değildir. Bizlerin tek özelliği dünyadaki en zeki varlık olmaktır. Ancak en zeki olmak en önemli olmak anlamına gelmemelidir. Geçenlerde başbakanımız "doğadaki en şerefli varlık insandır" dedi. Beni hariç tutsun. Ben doğadaki diğer canlılardan daha şerefli değilim. Naslı ki bir tavşan bilhassa yaratılmamışsa, insanda bilhassa yaratılmamıştır. Yani insanın doğaya geliş sebebide doğaldır ve doğa üstü bir özel sebebe tabi değildir. Üzülmeyin Sevgili Berceste, Ben o sözümü o anlamda yazmamıştım. Dindar insanlar dinsizler adına üzüntü duyuyorlar. Keşke onlarda doğru yolu bulsalar diyorlar. Bizim gibi insanları gördükçe, dinlerinin anlaşılamadığına üzülüyorlar. Ben buna üzülmeyin demek istedim. Hakikattende üzülmeyin, biz gerçekten mutluyuz, tanrıda bizi seviyor, cehenneme de atmayacak. Sizi de seviyor. Bizide seviyor. Dindarıda yakmayacak, ateisti de satanistide yakmayacak. Sevecek, sevecek, sevecek. Başka hiçbir şey yapmayacak. Bu açıdan üzülmeyin dedim, yoksa benim gibi insanlardan rahatsız olduğunuz aklıma bile getirmedi. Rahatsız olsanız, bana düşmanca yazardınız. Oysaki siz bana hep dostca yazdınız. Denizdeki ahtopottan vantuz dolusu sevgiler.
-
TÜRKİYENİN %99 MÜSLÜMANMIŞ... HİÇTE DEĞİL...
İslamın 5 tane şartı vardır. Bu şartlar yerine getirilmeden siz kendinize müslümanım deseniz bile islam sizi müslüman saymaz. Eğer şart ne demektir bilmezseniz, kendinizi müslüman zannedebilirsiniz. Ama müslüman olamazsınız. Müslüman olabilmek için önce şart kelimesinin manasını bilmek gerekir. Eğer şart kelimesinin manasını bile bile o şartları yerine getirmeden önce kendinize müslüman derseniz, bu aynı sizi evine kabul etmeyen birinin evine yüzsüzlükle girmeye benzer. İslamın şartları: 1-Kelime-i şahadet getirmek (Eşhedu enlâ ilâhe illallah ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve rasuluhu). 2-Namaz kılmak. Arasıra kılmak değil, günde 5 vakit tam namaz kılmak. Hergün 5 kere namaz kılmayanlar bu şartı yerine getirinceye kadar için müslüman olamazlar. 3-Oruç tutmak. 20 gün oruç tutmak değil, tüm ramazan boyunca hergün oruç tutmak. 4-Zekat vermek. Gönlünüzden koptuğu kadar değil, her sene toplam servetinizi hesaplayıp, onun 40 da birini vermek. 5-Hacca gitmek. Canınız istediği zaman değil, bütçeniz yettiği anda ertelemeden hacca gitmek. Bunun için yaşlanmayı beklememek. Eğer bütçeniz yettiği anda hacca gitmezseniz müslümanlıktan çıkmışsınız demektir. Yukarıdaki şart olanlara bakıldığında Türkiyedeki insanların en az %90 ının müslüman olamadığını görürsünüz. Kalan %10 için ise iyi müslüman, kötü müslüman tartışması bence manasızdır. Çünkü kime sorsanız en iyi müslüman benim der. Kimseninde buna itiraz etme hakkı yoktur.
-
Cihad mı Vahşet mi?
Merhaba çok sevgili Berceste, Yukarıdaki cümlenizde "neden" diye bir kelime geçtiğine göre kendinize bir soru sormuşsunuz. Buna göre benimde size birkaç sorum olacak: 1- Kendinize sorduğunuz bu sorunun cevabını bulabildinizmi ? 2- Buldunuzsa, bizimle paylaşırmısınız ? 3- Yukarıda geçen cümlenizde geçen soru islamı araştırırken, benim de aklımdan geçti. Yani kendimize aynı soruyu sormuş olduk. Peki siz bu soruyu kendinize sorabildiğinize göre benimde aynı soruyu kendime sormam neden mantıklı değil ? Burada herhalde bir yanlış anlaşma olacak, Ben tam tersine, bırakın tanrıyı görmeyi ona bizzat dokunduğumu söylüyorum. Üstelik bunu mecazi anlamda da söylemiyorum. Gerçek anlamda bizzat dokunduğumu söylüyorum. Yani siz herhangi bir maddeye nasıl dokunuyorsanız, hiç farkı olmadan tamamen ve aynı şekilde tanrıya dokunabiliyorum. Görüyorum derkende hislerimle görmüyorum, bizzat gözlerimle tıbben görüyorum. Şeklini şemalini de görüyorum. İşte kilit nokta budur? Eğer bana tanrının bunu bile bile neden gözyumduğunu izah edebilirseniz, bende bir müslüman olurum, ve sizde bir sevap kazanmış olursunuz. Yanlız sizde takdir edersinizki içinden bir tane daha "neden" sorusu çıkabilecek bir cevap tatmin edici bir cevap olamaz. Bu yüzden bana öyle bir cevap vermelisiniz ki içinden bir tane daha "neden" diye bir soru çıkmamalıdır. Yani verdiğiniz cümlenin başına "neden" diye bir kelime monte ettğinizde o cümle devrik bir cümle olmalıdır. Soru cümlesi haline dönüşememelidir. Örneğin "insanları imtihan etmek istedi" derseniz, o cümlenin başına "neden" kelimesini koymak onu devrik bir cümle haline getirmez. Cevabın içinden soru çıkmış olur. Buda o zaman sonuca götüren bir cevap olamaz. Eğer bana insanları imtihan etmek istedi şeklinde bir cevap vermek isterseniz, o zaman bende size doğal olarak şu soruyu sormak isterim; Neden imtihan etmek istedi ? Kendi yarattığı kullarının nasıl davranacağını önceden anlayamamışmıydı ? Sevgili Berceste, Bu soruları dindar kişilere daima sormuşumdur. Fakat onlar her seferinde bana sorduğum sorulara cevap vermek yerine islamın güzelliklerini anlatmaya çalıştılar. Ben islamın güzel yanlarını görüyorum ve inkar etmiyorum, bunu bana anlatmaya gerek yok. Ben sadece sorduğum sorulara açık, net ve kısa cevaplar bekliyorum. Aldığım cevaplar tıpkı benim sorduğum gibi kısa ve net olmalıdır. Çünkü sorduğum sorular basittir, bu yüzdende detaya ihtiyacı yoktur. Detaya inilmemesi gereken sorularda detaya inilirse, bunu yanlış anlayıp cevaptan kaçış olarak nitelendirebilirim. Bu sebeple, sorduğum "tek satırlık sorulara", aynı şekilde "tek satırlık cevaplar" verirseniz, beni çok mutlu edersiniz. Gördüğünüz gibi ben size kurana karşı olan örnekler vermiyorum. Şimdilik sizde kurandan örnekler vermezseniz sevinirim, çünkü o verdiğiniz örneklere inanmam için ilk önce kurana inanmam gerekir. O örnekleri bana kurana inandıktan sonra verirsiniz. Önce kuranın kendisine inanayım, sonra içindekilere inanayım. Bu şekilde daha kolay olur. -------- Benim gibi insanların varlığı moralinizi bozmasın lütfen, ben fikirlerinizin bazılarına katılmasamda, sizlerin hepinizi çok seven bir insanım. Barışı sunan doğadan, barış dolu günler dilerim.
-
M. KEMAL'İN İNANÇ HAKKINDAKİ GÖRÜŞÜ
Sevgili Arkadaşlar, Yüce Atatürk'ün bir dahi olduğunu sanırım hem dindar ve hemde dindar olmayan kişiler kabul ederler. Şuna emin olunuz ki dahi bir beyinden çıkan sözler, dahi olmayan beyinler tarafından tam tamına söylendiği gibi anlaşılamaz. Eğer dahi bir insanın söylediklerini normal insanlar kolayca anlasalardı, o zaman herkezin dahi olduğunu söylemek gerekirdi. Bunu şöyle de örnekleyebiliriz; Bilirsinizki, çocuklar anne ve babaları kadar akıllı değildir. Bu yüzden anne ve babalarının her söylediklerini söylendiği şekilde anlayamazlar. Anne ve babaları ise çocukların anlama yeteneğinin kısıtlı olduğunu bildikleri için, bazen bazı şeyleri kendi düşündüklerinden farklı söylerler. Örneğin onları leyleklerin getirdiğini anlatan aileler vardır. Yada, "Bu lokmayı da yersen, öyle bir güçlü olursunki, otomobilleri bile havaya kaldırabilirsin" diyebilirler. Çocuklara karşı söylenen bu tür sözler ailelerin gerçekten düşündükleri değildir. Bu sözleri onlara birşeyler yaptırabilmek için söylerler. Dahi insanlarda böyledir. Sıradan insanlara birşeyler yaptırabilmek için, bazen düşündüklerinden farklı şeyler söylerler. Bu yüzden, dahi bir insan olarak bildiğimiz Atatürk'ün fikirlerini anlamak için, ne söylediğini bir yana bırakarak neler yaptığına bakmak daha doğru olur. O zaman onun hangi söylediğinin gerçek fikiri, hangisinin insanlara birşeyler yaptırmak için söylenmiş sözleri olup olmadığını da anlayabiliriz. Konuya bu şekilde baktığınız zaman Atatürk'ün dindar olmadığını veya dinsiz olduğunu görmemek olsa olsa Atatürk sevgisinden dolayı olabilir. Bildiğiniz gibi dindar kesimin de büyük bir kısmı Atatürk'ü sever, ona karşı saygı duyar. Bu yüzden de bazı dindar insanlar, onun bir dinsiz olduğunu bir türlü kabullenmek istemez. Hatta bazı Atatürk sevmeyen dindar insanlar bile onun dinsiz bir insan olarak gözükmesini istemeyebilirler. Çünkü Atatürk dahi olduğu tüm dünyada bilinen bir insandır. Dahi olan bir insanında dinsiz olması bu tür dindarların hiç hoşuna gitmez. Çünkü, kendileri dini bir hakikat olarak görürler ve dahi bir insanın bu hakikatı kabul etmemesi, düşündükleri hakikate karşı bir tezat oluşturmaktadır. Zira din bir hakikat olsa, bunu en iyi dahi insanlar anlamalıdır. Bu sebeptendir ki, Atatürkün dine bağlı bir insan olduğunu göstermek için ellerinden gelen herşeyi yaparlar. Hatta zaman zaman Atatürk'ün söylemediği sözleri dahi üretirler, yada üretenlerden alıp başka yerlere taşırlar. Çoğu zamanda bunu kötü niyetle değil Atatürk'ü sevdikleri için yaparlar. Ortada suni veya değil, her iki taraftanda çeşitli söylentiler olduğuna göre, dürüstçe Atatürk'ün ne söylediğine değil ne yaptığına bakmaktır. Bu şekilde bakıldığında ise Atatürk'ün dine bağlı olmadığını ve hatta dinsiz olduğunu söylemek mantık ve dürüstlük gereğidir. Atatürk'ün ne yaptığına ve ne yapmadığına bakalım: 1- Yüzlerce bina yaptırmıştır fakat bir tane bile cami yaptırmamıştır. 2- İçki içerken bir çok resimleri olmasına rağmen namaz kılarken çekilmiş bir tane bile resmi yoktur. 3- Bu amaçla yapmasa bile Latin alfabesini getirerek, kuran okunmasını zorlaştırmıştır. 4- Din çağırıştıran birçok kıyafet çeşidini yasaklamıştır. 5- Din eğitimi amaçlı bir çok kuruluşu kapatmış fakat din eğitimi veren hiçbir kuruluş açmamıştır. 6- Atatürk'ün şu sözleri söylediğine sanırım itiraz eden yoktur: Efendiler, Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en hakiki rehber ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında rehber aramak gaflettir, (vurdumduymaz) cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır. Atatürk'ün bu cümlesini defalarca okumak lazımdır. Çünkü Atatürk bu cümleyi bir şeyi ima etmek için kasıtlı olarak söylemiştir. Dikkat ederseniz, cümlesinde "en hakiki rehber ilimdir, fendir" derken "en hakiki rehber ilimdir, fendir, kurandır" dememiştir. Zaten bu cümle de "Kuran, rehber olarak alınacaklar arasında yoktur" demek amaçlıdır. "İlim ve fennin dışında rehber aramak gaflettir, (vurdumduymaz) cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır." derkende kuranı kastetmiştir. Kuranı kastetmedi derseniz bile, en azından dahil etmiştir. Hariç tutmamıştır. Atatürk gibi dahi bir insanın, bu kadar önemli bir konuşmasında rehber alınacaklar arasında dini de göstermemesini bir unutkanlık olarak düşünmekte hiç gerçekçi sayılamaz. Yukarıda yazdıklarımın tek bir tanesi belki Atatürk'ün dinsiz olduğunu ispatlamaz, fakat tümünü topladığınız zaman ortaya çıkan şey Atatürk'ün bir dinsiz olduğudur. Bu örneklere daha yüzlercesi eklenebilir, fakat yukarda yazdıklarım tarafsız düşünen kişilerin itiraz edemeyecekleri örneklerdir. Dikkat ederseniz, Atatürk'ün bir dinsiz olduğunu en çok söyleyenler, hem şeriatçı kesim ve hemde dinsiz insanlardır. İki karşı kutubun, hiçbir konuda anlaşamazken, bu konuda hemfikir olmasıda Atatürkün bir dinsiz olduğunun en ala ispatıdır. Atatürkün dinsiz olmadığını ispatlama çabasına giren kesim sadece ılımlı müslümanlardır. Buda hem Atatürk sevgisinden ve hemde dahi bir insanın kendisiyle aynı fikirde olmamasının verdiği üzüntüden dolayıdır. Zira insanlar kabul etmeselerde içten içe bilirlerki, din bir gerçek olsaydı bunu en iyi anlayanlar dahi insanlar olmalıydı. Yani bütün dahiler dindar olmalıydılar. Bu yüzden dinden kopmamadıkları sürece, yapmaları gereken şey, bu tür dahi ve dinsiz olan kişileri suni yollardan yanlarına çekmek, Veya onun bir dahi olduğunu reddetmektir. Müslüman bir kişi duygusal düşündüğü zaman Atatürkün de kensisiyle aynı fikirde olduğunu düşünmek için çaba gösterir. Ancak duyguları bir kenara bırakıp, sadece mantıkla düşünürlerse, Atatürkün bir dinsiz olduğunu göreceklerdir. Bunu yapmamalarının nedeni ise, kendilerini üzecek bir olayı düşünmek bile istemedikleridir.
-
Cihad mı Vahşet mi?
Sevgili Berceste, Dikkat ederseniz, yukarıdaki cümlenizin içinde "neden" kelimesini kullanmışsınız. İşte o "neden" kelimesi benim islamdan koptuğum noktanın ta kendisidir. Sizde, bende islamı araştırmışız. Ve sonucunda farklı yönde karar vermişiz. Bence farklı karar vermemizdeki en önemli sebep bu "neden" kelimesinin sorulmasının zamanlamasıdır. Siz kurandaki güzellikleri gördükten sonra, kararınızı islamdan yana vermişsiniz. Yukarıda verdiğiniz "neden" sorusunu ise, bu kararınızı verdikten sonra sormuşsunuz. Benim izlediğim yolun sizinkinden farkı ise, kararımı vermekte aceleci davranmayıp, yukarıda yazdığınız soruyada cevap aramamdır. Yukarıdaki cümlenizdeki kendinize sorduğunuz soruyu bende, tamı tamına aynı şekilde kendime sormuştum. Fakat islamda karar kılmadan önce sorduğum için, bu soru benim islamda karar kılmamama sebep olmuştur. İşte benim daha önceki yazımda bahsettiğim "sebebin sebebi" meselesi de budur. Bende, islamdan kaçılmasına, korkulmasına bu bahsettiğiniz kişilerin "sebep" olduğunda hemfikirim. Ben araştırmamı yaparken, aynı sebebi buldum fakat, bu "sebebinde sebebini" bulmaya çalıştım. İşte o noktada koptum. Bu benim araştırma tarzımdır, bütün konuları böyle araştırırım. Yani bir sorun varsa, sebebini ararım, sebebini bulduktan sonra, o sebebe neden olan başka bir sebep olup olmadığına bakarım. Eğer, sebebin sebebini bulursam, yine araştırmayı bitirmem. Bu seferde sebebin sebebinin sebebini aramaya başlarım. Şayet bende sizinle aynı aşamadayken, islama karar vermiş olsaydım; bu gün bende sizin gibi iyi bir müslüman olarak kendime aynı sizin cümlenizdeki soruyu soruyor olacaktım. Sizin o cümlenizin beni neden islamdan koparttığına gelince; O sırada şunu düşündüm; Eğer islamı tanrı göndermiş olsaydı, bütün bu olanların olacağını daha önceden anlayabilir ve ona göre önlemini alırdı. Yani, islamı öyle bir şekilde gönderirdi ki, insanlar islamı yanlış anlamaz, yanlış yaşamaz veya çarpıtmazlardı. Tıpkı doğadaki herşeyin kusursuz işlediğini sağladığı gibi, islamında kusursuz işlemesini sağlardı. Benim fikrime göre, tanrı yapmak istediği herşeyde başarılı olmuştur. Yanlış anlamayınız, bu böyledir diye kimseye diretmiyorum. Sadece kendi düşündüklerimi yazmaya çalıştım. Sanıyorumki bu konuda da anlaştık. Sadece, "din ile hiç alakası yok" pasajınıza bir ek getirmek isterim. İlerlemeleri dinleri sayesinde olmamıştır, fakat sizin de dediğiniz gibi, bilimsel gelişmelerin karşısında duruş sergileyen ruhban sınıfından kurtulmaları sayesinde olmuştur. Fakat ruhban sınıfından kurtulabilmeleri de ancak dinlerinden uzaklaşmaları sayesinde mümkün olabilmiştir. Yani sonuçta, dinlerinden uzaklaşarak, ilerleme sağlayabilmişlerdir. Demek istediğim; arkalarında bulunan cemaat sayısı azaldıkça, bu ruhban sınıfınında söz hakkı ve gücü azalmıştır. Şu anda avrupada halkı dine göre yaşamaya itecek, yönlendirecek hiçbir etken kalmamıştır. Ve sonuçta, gelişmiş dediğimiz avrupa dinden kopuk bir avrupadır. Nedeni her ne olursa olsun, avrupanın gelişme süreci, dinden koptuktan sonra başlamıştır. Onların eski dönemde yaşadıklarını şu anda ülkemizde bizler yaşamaktayız. Daha geçenlerde gördünüz, dindar birisi başkabakımızın dediği gibi yaparak, ulemaya danıştı ve 5 tane umut söndü. Avrupada böyle birşeyin olma ihtimali çok az çünkü, dinden kopuk bir halkın ulemaya danışma ihtimali de çok azdır. Ulema, her yerde ulemalığını yapar. Önemli olan ulemaya danışacak halkın olup olmadığıdır. Bende aynı şekilde bir yığın çelişki gördüm diğer dinlerde. Zaten islamdan çıkıp diğer dinlerden birini seçmeme nedenim de budur. Onların dini daha iyidir filan demedim, yanlış anlamayın. ---------- Sevgili Berceste, Ben sizin gibi, samimi dindar olan kişileri benimle aynı görüşte olmasanız bile destekliyorum bunu bilmenizi isterim. Çünkü sizin gibi insanların dindar olmasının hiçkimseye zararı olmayacağı gibi aksine faydası da olur. Gerek türban konusunda, gerek başka konularda sizin haklarınızı savunacağımı bu forumda daima göreceksiniz. Ancak biliyorsunuzki, herkez sizin gibi değil. Bazı dindar kişilerden zarar görmekteyiz. Bu yüzden zaman zaman bu dindar kişilere karşı fikirlerimi de yazacağım, lütfen samimi ve zararsız dindar kişiler olarak yazacaklarımı üstünüze alınmayınız. Benim sizin gibi aydın kişilerle bir sorunum yok. Bilmenizi isterim. Sokaklarda susuz kalan hayvanlardan herkeze kucak dolusu sevgiler.
-
Cihad mı Vahşet mi?
Çok sevgili Berceste, Sizinle asgari müşterekte anlaşabildiğime ne kadar sevindiğimi bilemezsiniz. Zaten insanlık budur değilmi ? Kendi görüşünüzdeki kişilerle anlaşmak kolaydır. Önemli olan sizinle karşı görüşte olan kişilerle anlaşabilmektir. Üstelik fikirlerimiz farklı olsada, hepimiz iyiyi, güzeli bulmaya çalışmıyormuyuz ? Birbirimizden tek farkımız, farklı yollardan iyiyi bulmaya çalışmamız. Aslında bu çeşitlikli de çok hoş birşey, tektip olsaydık hiçbir zaman iyiye ulaşamazdık. Ayrıca, dindarda olsak, dinsizde olsak, ateistde olsak, gavurda olsak, gerçekte hepimizin birbirimizi sevdiğimize de eminim. Çok sevgili Berceste, Benim dinden çıkış hikayem biraz uzun. Yaklaşık 5 yıl kadar sürdü. Bu yüzden şu anda fazla detaylı yazamayacağım için çok özür dilerim. Bu sıralar elimde çok önemli bir projem var. Ona çok yoğunlaştım. Bu projeyi bitirir bitirmez en kısa zamanda detaylı olarak yazacağıma söz veriyorum. Ama yinede kısaca bazı satırlarda yazmak isterim. İlkönce şunu yazmadan geçemeyeceğim. Ben zaten aslında müslüman değilmişimki. Sadece kendimi müslüman sanıyormuşum. Çünkü islamın 5 tane şartı var. Şart ne demektir ? Olmazsa olmaz demektir. Şart isteğe bağlı birşey değildir. Üstelik islamdaki bu 5 şart, diğer şeyler gibi yoruma açık bir şey de değil, gayet açık ve net. Siz o 5 şartın 5'inide yerine getirmedikten sonra istediğiniz kadar ben müslümanım deyin, islam sizi müslüman olarak kabul etmezki. Tabiki bende kendimin zaten müslüman sayılamayacağımı, islamdan çıktıktan sonra kabul etmeye başladım. Ondan önce cehennem korkusu yüzünden, bu konuyu hiç düşünmemeye çalışıyordum. İstemeden aklıma geldiğinde ise, biraz daha hayatın tadını çıkarayım, sonra bunların hepsini yerine getireceğim diye kendimi avutmaktaydım. Benim islamdan çıkmama birçok etken sebep olmuştur. 10 yıl sürmesinin sebebi de yine cehennem korkusu yüzünden, şüphe duyduğum halde bazı konuları pek fazla incelemediğimden dolayıdır. Bunun yanında, tabiki çevremde kafir olarak görülüp, göreceğim zararların da farkında olmak ayrı bir endişeydi. Müslümanlık dönemimde kuran okumamaya da gayret eder, çevremde güvendiğim insanlardan duyduklarımla yetinmeye çalışırdım. Çünkü kuranı okursam, içinde benim hayat tarzıma uymayacak birşeyler bulur, birde onları uygulayamazsam bile bile günahkar olacaktım. Zaten bu yüzden de, hep ezanların, mevlütlerin arapça olmasına kendime belli etmeden sevinirdim. Sonrada, kendimi buna sevinirken yakalar ve üzülürdüm. Anlatmak istediğim şey; ikiyüzlü olmamak lazımdır. Kendimizi asla kandırmamalıyız. Ya inanacağız, yada inanmayacağız, bunun ortasını yaparak kendimi kandırmak zaten kendi onurumu, kişiliğimi çiğniyordum. İnsanın içinde kendisini sürekli aldatan birisiyle yaşaması gerçektende rahatsız ediciydi. Mutlu olmamı, kendimle gurur duymamı engelliyordu. Bu yüzden artık karar vermeliydim. İnanmalımıydım yoksa inanmamalımıydım. Birgün kendi kendime şunu söyledim, "bak, beyefendi. bir şeye gerçekten inanman için, ilk önce inanmıyor olman gerekir. Çünkü, inanmış olarak başlayıpda inanırsan, o zaman inancın da sahte olur." Bu düşünceyle ailemin, çevremin, okulumun bana doğuştan paket olarak yüklediği dinimi yalan saymaya başladım. Bunu yapmaktan korkmuyordum, çünkü dinime sıfırdan, kendi mantığımla girme amaçlı yaptığımı ve tanrınında buna kızmayacağını düşünüyordum. Zira din eğer gerçekse, onu bu yolla daha iyi anlayabilir, dinime daha sıkı bağlanabilirdim. inanmış doğan bir insanın inancı bende de vardı ama, bu bana kafi gelmemişti. Bu inancın bana ait olup olmadığından emin olmalıydım. Müslüman bir ailenin çocuğu olmam yüzünden müslüman olup olmadığımı mutlaka anlamalıydım. Yoksa kendime karşı saygı duyamayacaktım. Dinden çıkmadan da bunu başaramayacağımı biliyordum. Zira her okuduğumu, her araştırdığımı taraflı olarak değerlendirecektim. İşte bu düşüncelerle, kafamdan herşeyi sıyırıp, yeniden girmek üzere dinden çıktım. Dini yalanladım. Sonra dinimi tekrardan ele alarak araştırmaya ve incelemeye başladım. Artık hiç korkmuyordum. Çünkü, araştırmamın sonunda eğer din gerçek çıkarsa, ne mutlu bana. En değerli müslüman ben olacaktım. Çünkü kendi mantığımla inanacaktım. Tam aksi olurda, inanmazsam, o zamanda yine ne mutlu bana. hayatımı boşu boşuna kafamdaki sorularla kahretmeyecektim. Sonra başladım, büyük dinleri incelemeye. Zira, hazır dinden çıkmışken birde öbür dinleride incelemekte fayda vardı. Çünkü gerçek din bu değilde belki öbürü olabilirdi. İlk önce dinlerin insanlar üzerindeki sonuçlarını inceledim. Bakalım dinler insanları nereye getirmişti. Çünkü tanrının dinleri göndermesinde bir amacı olmalıydı. Eğer insanlar üzerinde hiçbir etki yapmayacaksa zaten o dini göndermezdi. Bu yüzden insanlar üzerinde yaptığı etkiyi görmem gerekiyordu. İnsanlar üzerinde yaptığı etkiyi gördüğümde ise, hristiyan toplumların müslümanlardan daha ileri olduklarını gördüm. Bu aşamada, kendime dedimki "demekki hristiyanlık daha doğru bir din". Çünkü içinde ne yazarsa yazsın, önemli olan, insanları nereden alıp nereye getirdiğiydi. Yani tanrının amacı neyse, o amacının gerçekleşmesi gerekirdi. Bunun aksi tanrının istediğini gerçekleştirmekte başarısız olduğu anlamına gelirdi ki bu da çok saçma olurdu. Sonra müslüman toplumların geri kalma sebepleri konusunda insanların görüşlerini almaya başladım. Bunu müslüman insanlara sorduğumda hep şu cevapları aldım: 1- İslam aslında en iyi dindir fakat insanlar dinlerini yanlış yorumluyorlar. 2- İnsanlar dinlerini dinleri çarpıtan kişilerden yanlış öğreniyorlar. 3- İslam aslında tam uygulansa biz hristiyan toplumları da geçerdik. Daha bir çok neden saydılar ama benim için hiçbiri geçerli bir sebep değildi. Çünkü Tanrı bir din gönderirken bütün bunların olabileceğini düşünüp, ona göre önlemini alabilirdi. Üstelik kime sorsanız, "dinin öyle yorumlanması yanlıştır, böyle yorumlanması gerekir" diyordu. Yani, gerçekte kiminki doğru yorumdu öyleyse ? Demekki benim de önceden yaptığım gibi, herkez kendine göre bir din kuruyordu kafasında. O zaman tek bir kitabın ne manası kalmıştı ? Bu vaziyette, tanrı başarısız olamalıydı. Çünkü insanlara tek bir doğruyu öğretmek istemişti ama bunu başaramamıştı. Ayrıca, müslüman kişilerin anlattıklarına bakılırsa, incil insanlar tarafından değiştirildiği için, Tanrı islamı göndermişti. Buna göre tanrı yine başarısız olmuş olmalıydı. Çünkü, incili de gönderirken insanların onu değiştirebileceğini düşünüp, ona göre önlem alması gerekirdi. Ayrıca, islam dünyasının geri kalmasındaki sebepler neden hristiyan dünyasında meydana gelmemişti? Cahillik desek, neden hristiyanlar cahil kalmamıştı ? Yanlış yorumlama desek, neden hristiyanlar yanlış yorumlamamıştı ? Sebep her ne olursa olsun neden hristiyan dünyasında o sebep yoktu ? Sebebi herkez açıklıyordu ama "sebebin sebebini" kimse açıklayamıyordu. Daha sonra kuranı kendim incelemeye karar verdim. Bu aşamada, malesef siz üzüleceksiniz ama, "sebeplerin sebeplerini" kendim buldum. Bu yüzden de sonradan girmek üzere çıktığım islama tekrar girmedim. İslamda kötü şeyler buldum demek istemiyorum. Hatta kuranın iyi niyetle yazıldığına da eminim. Fakat, iyi niyetle yazılmış olsa bile, malesef içinde bazı insanların üzerinde kötü etki yapacak bölümler var. Örneğin daha önce yazdığım cihat konusu bunlardan sadece biri. İçinde yaklaşık 5-10 tane, insanları cehalete sürükleyebilecek etken daha var. Şu anda bunları yazmam mümkün değil, çünkü vakit bulup detaylı yazmam gerekir. Daha sonra, diğer dinleride inceledikten sonra, onlarında tanrı tarafından gönderilmediğini anladım. O yüzden de başka bir dine de girmedim. Gerçi yazımda, hristiyanların ileri gittiklerini yazdım ama, eğer onlarında hiç dini olmasaydı şu anda daha da ileri gitmiş olabileceklerini düşünüyorum. Nitekim bir yazımda da, onlarında dinlerinden uzaklaşmaya başladıkları zaman ilerlemeye başladıklarını yazmıştım. Ancak, şunuda yinede belirteyim; bunu bilerek yapmadılar. Başka birşeyi yaparken farkında olmadan dinden uzaklaştılar. Bana genelde dinsiz olduğum için, nasıl oluyorda tanrıya inandığım soruluyor. Çünkü herhangi bir dine inanmadan tanrıya inanmak insanlara garip geliyor. Zira, insanlara din aşılanırken, dinin ispatlanması zor olduğu için, sadece tanrının varlığı ispat edilerek inandırılır. Buna göre insanlarda, mademki din yoksa tanrı da yoktur zanneder. Oysaki dine inanmakla tanrıya inanmanın birbiriyle hiç ilgisi yoktur. Bunun aksini düşünürsek; din olmadan tanrı olmuyorsa, öyleyse dinler yokken tanrıda mı yoktu diye bir soru çıkar karşımıza. Buda çok komik olur. Zaten ateist olanların çoğu, bu yanılgıyla ateist olmuştur. Dinlerde buldukları hatalar yüzünden, gereksiz yere tanrıyı da yok zannetmişlerdir. Bence tanrının varlığını ispatlamaya gerek yoktur. Tam tersine yokluğunun ispata ihtiyacı vardır. Ben tanrı yoktur diyenlere, saçımdan bir kıl koparıp, bunun aynısını yap, sana inanacağım diyorum. Tesadüf diyenlere ise 2 tane zar verip, 10 kere üstüste düşeş atmalarını istiyorum. Fakat benim tanrım farklıdır. Benim tanrım, kendi verdiği akılı yargılayıp, kullarını cehennemde yakmaz. Benim tanrım saklanmaz. Bana daima o güzel yüzünü gösterir. "Bana dokunur, bende ona dokunurum." Beraber konuşuruz, şakalaşır, güleriz. Yardıma ihtiyacım olduğunda ona bir soru sorarsam, susmaz, veya dolaylı yoldan ima etmez, direk olarak bana cevap verir. Ben benim tanrımdan korkmam, o benim en yakın dostum, arkadaşımdır. Benim tanrımın gazabı yoktur, Sadece güzellikleri vardır. Sevgili Berceste, tanrı hakkında bu yazdıklarımı mecazi anlamda yazmadım. Tanrı hakkında yazdıklarımın hepsi, başka bir anlamı olmadan, yazdığım gibidir. İnşallah kısa zamanda vakit olurda, bunları biraz daha detaylı ve açıklayıcı yazarım. Kısa diye başladım ama sanırım biraz uzun oldu Doğadan kucak dolusu sevgiler.
-
İSLAM VE TERÖR
Çok Sevgili Berceste, Terörü sadece hristiyan ve müslüman dünyası arasında olduğunu düşünecek olursak, her iki tarafta da şuç vardır. Sanırım bu konuda hemfikiriz. Fakat hristiyan dünyasında da suç var diye teröre başvurmamak gerekir, hiçbir sebep terörün suçunu hafifletmez. Sanırım bunda da hemfikiriz. Dikkat ederseniz islam dünyasından çıkan teröristlerin sayıca hristiyan dünyasından çıkan teröristlerden fazla olduğana da itiraz etmemişsiniz. O halde bunda da hemfikir olduğumuzu düşünüyorum. Benim de zaten iddialarım bundan ibaret, islam dünyasından çıkan terörist sayısının diğer din mensuplarıına nazaran çok fazla olduğunu iddia ediyorum. Haklı veya haksız olduklarından bahsetmedim. Yani rakam olarak konuştum. Mantık da zaten bunu gerektirmezmi ? fazla ve az kavramlarını sayılara ölçmek gerekli değilmidir? Eğer içlerinden haklı olanlarını ayırıp, kalanları terörist olarak sayarsak o zaman islamdan çıkan terörist sayısını kişinin yorumuna göre bu sayı olarak sıfıra kadar indirmek dahi mümkündür. Kaldı ki, Amerikan komplosu teorisiyle, yaklaşacak olursak, bu teoriyi yer yere yapıştırıp, tüm teröristleri haklı çıkarmak çok da kolay bir işdir. Çünkü adı üstünde "teori" , olmadığı yerde bile bir teori üretip, derlemek gayet basit bir işdir. Oysaki teori birilerini suçlama amacıyla ortaya atılmışsa, vede ispatlanamamışsa bunun adı teori değil iftira olur. Bu hukukta da islamda da böyle değilmidir, birine bir suç atıp o suçu ispatlayamazsanız, buna iftira denmez mi? Siz hiç şüphe üzerine hapise atılan birini gördünüz mü ? Ülkemizde yabancı düşmanlığı öyle bir had safhadaki, 13 yaşında bir çocuk bile size çeşit çeşit Amerikan, AB, İsrail komplo terorilerini anlatabilir. kahvehanelerdeki ..... insanların sohbetleri bile nerdeyse sadece bu konulardır. Siz ABD gibi bir ülkenin, kahvelerdeki ......... dahi ortaya çıkarabileceği kadar basit komplolar kurabileceğine inanabilirmisiniz ? İşini gücünü komplo üzerine kurmuş bir ülkenin uzaya gidebilecek kadar gelişebileceğine inanırmısınız ? Artık neredeyse, balkonda bir saksı devrildiği zaman, "amerikan komplosu" diyecek hale geldik. Bütün bunlara rağmen, benim söylediklerime değilde, Amerikan komplosu imalatçılarına inanabilirsiniz. Ancak sizde takdir edersiniz ki, komplo teorilerini baz alarak tartışmayı sürdürmenin imkanı yoktur. Bu yüzden, teori ve söylentilere göre yazdıklarınızın hiçbirine cevap vermem mümkün değildir. Çünkü bu tür bir tartışma sonsuza kadar sürebilir. Tekrar rica ediyorum sevgili Berceste, siz aydın görüşlü bir insansınız. Doğru olduğu ispatlanmadığı sürece, bu söylentilerin imalatçılarına inanmayınız. Bu konuyu komplo meselesi yüzünden sürdürmeyi düşünmüyorum. Lütfen üstünüze alınmayınız. Başka bir konuda tekrar görüşme dileğiyle, Saygı ve sevgilerimi sunarım.
-
Başörtüsü Allahın emri mi yoksa ruhbanların sömürü aracı mı?
Çok sevgili A:T, İnanınki ben o cümleyi size yakıştırarak yazmadım. Yazımda bir soru işareti koyularak bir soru sorulmuş ama o soru size değil, kadınların cariyelerden farkı olması için, başını örtmesi gerektiğini söyleyen kişilere. Kanımca, o tarihteki başını örtmeyen kadınların, cariyelerden farkı kalmıyorsa, şu an içinde geçerli olması gerekirdi. Çünkü müslüman inanışına göre, kuran tüm zamanlara hitap edecek bir kitaptır. Ben kuranda böyle birşey yazdığına şahit olmadım. Fakat siz bunu yazdığınıza göre, size innarak ve böyle birşeyin yazılmış olduğunu varsayarak yorum yaptım. Eğer böyle birşey, tam manasıyla bu şekilde yazılmışsa, bu benim açımdan hiç de iç açıcı birşey değildir. Bu durumda benim tepkim size değil, onu oraya yazan kişileredir. Zaten o paragrafımdaki soru da size değildir. Kuranda kadınlara bu şekilde hitap eden kişileredir. Benim hatam, tam açıklama yapmadan, sizden alıntı yaparak kurduğum paragraf olabilir. Bunuda kötü niyetle yapmadığımı bilmenizi ister ve özür dilerim. Bir konunun, önemli olmadığını yazdığımı söylemişsiniz. Bahsettğiniz şeyi nerede ne zaman yazdığımı hatırlayamadım. Ama genelde önemsemediğim konularda, yazı da yazmam. Sanıyorum orada da kastettiğim başka birşey vardır. Kucak dolusu sevgiler.
-
Türklerin yüzde 9’u şeriatçı
Sevgili Radikal07, Konunun, polemik haline dönüşmemesi için, bu aşamada, kendi açımdan bu tartışmadan çıkmayı uygun buldum. Çünkü ne kadar birbirimize yazsak da sonuca ulaşamayacağımızı hissettim. Umarım siz de benimle aynı fikirdesinizdir. Saygılarımla.
-
Cihad mı Vahşet mi?
Çok sevgili Berceste, Sizi kırdıysam, çok çok özür dilerim. Lütfen affedin. Şunu bilmenizi isterimki doğadaki herhangi bir canlıyı üzmek, kırmak beni çok daha fazla üzer. Eğer sizide bilmeden üzdüysem tekrar özür dilerim. Fakat dikkat ederseniz, cümlemin içinde herhangi bir kötü söz veya hakaret yok. Meseleye duygusal olarak değilde, teknik açıdan bakmanızı rica ediyorum. Çünkü mademki din bir inanç konusuysa, o zaman onu duygusal yönden değilde, mantıksal olarak incelemek daha gerçekçi olacaktır. Eğer dini bir duygusal konu olarak görürsek, o zaman onun bir inanç meselesi olduğunuda söylemek yanlış olmaz mı ? Bende din konusunu bir inanç meselesi olduğunu varsayarak o cümleyi kullandım. Duygusal konularda, hiçbirşeyi eleştirmem mümkün değil. Çünkü bende zaten aşırı duygusal bir insanım. Tekrar özür dilerim sevgili Berceste, umarım beni anlamışsınızdır. Bende zaten bunu söylemeye çalıştım. Her zaman algılama sorunu olan kişiler olacaktır. Her zaman radikal kişiler çıkıp, kendilerince yorumlar yaparak çeşitli çirkin davranışlar göstereceklerdir. Bende zaten bu yüzden kuranda cihat konusu hiç geçmemeliydi dedim. Çünkü kuran insanlar arasında ayırım yapmadan onlara çeşitli yetkiler veriyor. Bu yetkileri alan kişi bir deli de olabilir, bir sapıkda olabilir. Çünkü hiç kimse ben bir deliyim, veya bir sapığım. Benim bu şeylere yetkim yok demez. Demiyorlar da zaten, her çeşit katliamla, veya diğer çirkin davranışlarla, özellikle bizden çok sizin gibi aklı başında dindar insanları küçük düşürüyorlar. Siz onların bu yetkilerinden rahatsız değilmisiniz ? Doğadaki her varlık, ona kendisini koruması gerektiği söylenmese bile kendisini zaten korur. Tanrı bu kadarcık aklı, her canlıya zaten vermiştir. Ben bu yüzden kuranda cihat kelimesinin geçmesine gerek yoktu dedim. O zaman her türlü cahile, çeşitli yetkilerde verilmemiş olurdu. Söylediğimde bir mantıksızlık varmı ? ne olur yok deyinde biraz içim rahatlasın. Ölü kalpleri dirilmek cümlesini pek anlayamadım. Yani kötü insanları öldürmeden, onları iyi insan yapmak mı oluyor ? Çok özür dilerim, gerçekten anlamadım, açıklarsanız çok memnun olacağım. ------ Sevgili Berceste, Ben bir Ateist değilim. Sadece dinsizim. Hatta, islama inancım olduğu zamanlarımda bile tanrıya inancım bu kadar yoktu. Hani tanrıyla kul arasına girilmez derler ya. Bende işte sadece onu yaptım. Tanrıyla aramdan islamı çıkardım. Şimdi ona daha fazla yakınlaştım. Sizlere ve dinlerinize karşı saygım sınırsızdır. Zaten, sizlere saygı duymazsam, geçmişteki kendime de saygısızlık yapmış olurum. Sizi hiçbir zaman kırmak istemem. Size karşı ters fikirlerim olsada, hiçbir fikirim sizleri kınamak amaçlı değildir. Sadece iyilik amaçlıdır. Siz nasıl din yoluyla iyi yol göstermek istiyorsanız, bende din olmadan iyi yol göstermeye çalışıyorum. Beni daima eleştirebilirsiniz. Bundan onur ve şeref duyarım. Ama ne olur sizi kırmaya çalıştığımı düşünmeyiniz. Ben sizlerin hepinizi çok seviyorum. Duanıza da çok teşekkür ederim. Eminimki bana şanş getirecektir. Doğadan, kucak dolusu sevgilerimle.
-
Türklerin yüzde 9’u şeriatçı
Çok sevgili Radikal07, Herşey paramıdırki dediğinize göre, sizin için demekki sizin için herşey para değil. Bravo size, ülkemizin böyle düşünen insanlara o kadar çok ihtiyacı varki. Ama ne yazıkki, sizin gibi düşünen insanların sayısı yok denecek kadar az. Umarım bunu birgün parasız kalarak anlamak zorunda kalmazsınız. Biliyorsunuzki, Atatürk'e küfürler yağdıran partiler, üçbeş kuruşluk erzak yardımı yaparak bu ülkede milyonlarca oy topladılar. Bu anlamda para için Atatürk bile satılmıştır. Neyin doğru, neyin eğri olduğunu bilmeyen cahil halk, para için çok kolayca şeriatı da kabul edebilir. Çünkü şeriatla yaşamanın ne demek olduğunu kestiremez. Herkezi kendiniz gibi zannetmeyiniz lütfen, ülkemizde çok fazla cahil insan var. Şeriatın en tehlikeli yanı nedir biliyormusunuz ? Şeriat avına tıpkı bir puma gibi yavaşca yaklaşır, belirli bir mesafeye ulaştıktan sonra aniden avının üzerine sıçrama yapar. Şu anda şeriat yavaşca yaklaştığı için, pek fazla tehlikeli gibi gözükmüyor. Ancak yeterince yaklaştıktan sonra, aynı hızla değil, yıldırım hızıyla gelecektir. Bu söylediğinize katılıyorum, ancak bu çok ufak bir ölçek. Yani şu andaki yeşil sermayenin gücüyle kıyaslarsanız, yabancı sermayesi çok ufak bir sermaye sayılır. Saygılarımı sunarım, çok sevgili Radikal07.
-
BAKİRE DEĞİL DİYE ÖLDÜRÜLEN YASEMİN
Sevgili Bilimselci, Fikrimi değiştirmeden, %20 yi kapsanız iyi olur Sermayesi bile kurtarmıyo valla. 18 den ben alıyorum, bırakında 2 de ben kazanayım. Evde çoluk çocuk ne yiyecek ? Kurtarsa canım feda. Biliyorsunuız. Olsa Dükkan sizin