Zıplanacak içerik

Evrensel

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Evrensel tarafından postalanan herşey

  1. Bende sizin yazılarınızdan son derece faydalanıyorum ve çoğunlukla 2 kere okuyorum. Yazdıklarınızın daha iyi anlaşılması için, herkeze 2 kere okumasını tavsiye ederim. Çok teşekkür ederim.
  2. Çok sevgili Radikal07, Ben yeşil sermaye derken o bahsettiğiniz türden şirketleri kastetmemiştim. Bahsettiğim yeşil sermaye şu anda Türkiyedeki dindar kesimin sahip olduğu sermayedir. Türkiyede para kaynakları büyük bir hızla dindar kesimin eline geçmektedir. Bununda ne şekilde gerçekleştiğini hem bilimsel ve hemde siyasi olarak yazacağım. Bu bahsettiğim yeşil sermaye, sizin bahsetiğiniz yeşil sermayeden binlerce kat daha güçlüdür. Zaten sizin bahsetiğiniz, şirketler sadece benim bahsettiğim yeşil sermayeyi dolandıran şirketlerdir. Yani yeşil sermayenin kendisi değillerdir. Hiçbir önemleri yoktur. Evet, 18 yaşına gelmiş biri için din eğitimi bencede zordur. Çünkü 18 yaşına gelmiş birini dine inandırmak küçük bir çocuğa nazaran daha zordur. Ancak yinede, bu bir "inanıp inanmama" meselesiyse, bir insanın "inanıp inanmayacağı" yaşa kadar gelmesini beklemek, o kişiye saygı gereğidir. Okul meselesiyle bunu birbirine karıştırmamak lazımdır. Çünkü okul konusunda "inanıp inanmama" meselesi yoktur. Sayin Bilimselci konuyu yeterince aciklamis: Kişi muhakeme çağına geldiğinde, din ve ahlak inançlarını muhakeme edecek cesareti maalesef artık bulaMAmaktadır. Demiş. Kendisine teşekkürlerimi sunarım. Cok sevgili Radikal07, Amacim sizinle polemik yapmak değildir. Sadece sadece kendimin ve sayın bilimselcinin yazdıklarına biraz ek açıklama yapmak istedim. Sizin fikirlerinize karşı çıktığımı zannetmeyiniz. Saygı ve sevgilerimi sunarım.
  3. Evrensel şurada cevap verdi: berceste başlık Din Felsefesi
    Cok sevgili Berceste, Sizi tanımıyorum fakat, imzanızdan, kullanıcı adınızdan ve forumda taşıdığınız resimden anladığım kadarıyla, çok hanım, akıllı ve cici bir kız olduğunuzu tahmin ediyorum. Bu yüzden de sağduyunuzla ve temiz yüreğinizle beni anlayacağınıza son derece emin olarak bu yazımı yazıyorum. Savaş , sömürü , işkence. Bunların hepsi insanlık dışı şeylerdir. ABD kendi çıkarları için savaş yapıyor, bunada bahaneler uyduruyor. Tıpkı bir zamanlar Osmanlının yaptığı gibi. ABD zaman zaman onlara alçakca işkencelerde yapıyor. Tıpkı bir zamanlar Saddamın yaptığı gibi. Bu gibi şeyler insanlığın henüz yeterince gelişmediğinin ispatıdır ve yapılmıyor demekde inkarcılık olur. Savaş da kötüdür, terörde kötüdür. Ancak bilmenizi isterimki Terörün hiçbir bahanesi veya sebebi olamaz, çünkü terör alçakça arkandan saldırmak demektir. Ve masum insanları hedef alır. Sevgili Berceste, Bizlere çocukluğumuzdan itibaren her yerde ve her fırsatta, müslüman olmayan insanlara karşı düşmanlık aşılandı. Sanki öyle bir izlenim yaratıldıki, nerdeyse ülkemizde yaşanan bütün olumsuzluklar ABD nin, Israilin üzerine yüklenilmeye çalışıldı. İnsanlar artık, sanki Amerikalıların, Israillilerin geceleri hiç uyumayıp Türkiyeye veya müslümanlara ne komplo kuralım diye düşündüklerini zannetmeye başladılar. Türkiyede gece gündüz Amerika düşünüldüğü için, Amerikada da gece gündüz Türkiye konuşulduğu zannedilir. Oysaki Amerikan halkının birçoğu Türkiyenin nerede olduğunu bile bilmez. Hatta yine birçoğu dünyada Türkiye diye bir ülke olduğunu dahi bilmez. Aşağıda değineceğim bazı şeyle inanınki bizi batı dünyasına karşı düşman etmek isteyen islami kesimin uydurmalarıdır. 1-Teröristlerin neredeyse hepsi İsrail yandaşlarıdır: Bu sözlere inanmayın, PKK, hizbullah, ibda-c, el-kaide bunların hepsi tam anlamıyla israil düşmanıdır. Bölgede müslüman olmayan, üstelikde ABD'nin desteklediği bir ülkeyi çekememektedirler. Her fırsatta israile karşı saldırmaktadırlar. 80 öncesi ülkemizde sağ-sol çatışması yüzünden kan döken teröristlerimizde Israil'i tanımıyorlardı bile. 2-İslam ve terörün birlikte anılmaya başlandıgı zaman ise 11 eylül olayından sonra olmustur: Daha öncede vardı. 11 eylülde hız kazanmıştır. Rusyadaki ilkokul çocuklarının öldürülmesinden sonra iyice netlik kazanmıştır. 3-11 eylül saldırısının arkasında da islmi örgütler değil amerikanın kendisi vardır: Sizin gibi birinden böyle bir fikir çıkacağını hiç zannetmiyorum. Bu mutlaka bir duyumunuz olmalı. Bunlara inanmayınız, bunlar iftiradır. Kendinizi bir ülkeyi yöneten bir insan olarak düşünün; yapacak başka komplo kalmamış gibi, ülkenizin binlerce ve en değerli insanlarını öldürtmeyi düşünürmüydünüz ? Bırakın kendi ülkenizinkini, başka bir ülkeye bile bu kadar alçakça bir katliam yaparmıydınız ? Diğer yazdıklarınıza ortak bir cevap vermeyi uygun buldum: Müslüman bir ülkedeki haberlerde, anlatımlarda, tarih kitaplarında sadece gayrımüslümlerin yaptıklarını ve abartılı bir şekilde duyarsınız. Müslüman olmayan ülkelerde ise tam tersine haberleri duyarsınız. Siz bunlara inanmayınız sevgili Berceste. İnanınki, ne Amerikan halkı, ne Japon, ne çinli. Hiçbirisi savaş, terör işkence isteyen kötü ruhlu insanlar değillerdir. Dünyadaki bütün insanlar doğanın bir parçası olarak birbiriyle kardeştir. Ben Istanbulda %85 i hristiyan olan bir yerde büyüdüm. Avrupalılarla da birebir yakın ilişki içindeyim. Müşterileriminde tamamı Ingiliz. Onların çoğunluğu o kadar candan, o kadar sevgi dolu insanlarki; inanki tanısan sende onları çok severdin. Hiçbirisi bize tanıtıldığı gibi öcü, veya içten pazarlıklı insanlar değiller. Zaten komploları, kötülükleri daima cahiller yapar. Bu insanlarında çok azı cahildir. Ayrıca onların tüm dünyaya yaptığı iyilikleride unutmamak lazımdır. Hastalandığımız zaman içtiğimiz ilaçları düşün. Çaresizce gittiğimiz doktorların kullandığı tıbbi cihazları düşün. Bebeklerimize, yaptığımız aşıları düşün. Sürekli kötülük yapmayla meşgul insanlar bütün bunları yapmaya vakit bulabilirlermiydi ? Bana birdenbire tamamen katılmayacağını biliyorum. Ama zeki bir insan olarak, söylediklerimi zamanla anlayacağına da eminim. Sen bizlere yardım et, ayıplarımızı örtmeden, yokedelim. Tüm dünya insanları olarak, tüm canlıları, doğayı sevelim, mutlu olalım:)) Mutluluklar dilerim sevgili Berceste.
  4. Sevgili Radikal07, Tehlike olmadığı görülüyor deyişin çok güzel. En azından pozitif bir düşünce. Ben şeriat isteyenlerin gerçek sayısının %4 ü bile geçmeyeceğini düşünüyorum. Yapılan araştırmada dikkat edecek olursanız, denek olarak daha çok, cahil kesim kullanılmış. (Yüzde 44’ünü köy doğumlular, yüzde 28’ini gecekonduda oturanlar, yüzde 42,6’sını da ilkokul mezunları) Eğer araştırma daha genel bir kapsamda yapılsaydı, eminimki bu oran %4 den fazla çıkmayacaktı. Bu açıdan bakıldığında bende şimdilik tehlike görmüyorum. Fakat şunuda belirtmek isterimki Türkiye yüzünü batıya çevirmiş ancak, geriye doğru atılan adımlarıyla doğuya doğru yürümektedir. Yani şeriatçıların sayısının giderek arttığını söylemek istiyorum. Bununda yegane sebebi, yeşil sermayenin güçlenmesi ve kırsaldaki hızlı nüfus artışıdır. ( Yeşil sermayenin nasıl güçlendiğini vakit bulunca, yazacağım. Bu konuda arkadaşlara da sözüm var.) Unutmamak lazımdır ki, şeriat isteyenlerin sayısı %4 bile olsa bu çok yüksek sayılacak bir orandır. Çünkü şeriat geldiği hiçbiryere seçim yoluyla gelmemiştir. Daima kan ile gelmiştir. Bunun tam terside doğrudur. Şeriat giderkende kan yoluyla gider. Çünkü seçimle gelmediği gibi, geldikten sonrada insanlara seçim hakkı tanımaz. Şeriat ancak ayaklanmalar, isyanlar veya dış ülkelerin müdaheleleri ile gider. Yeşil sermayenin güçlenmesi hızla devam etmektedir. Bu yüzden de kısa zaman içinde şeriat isteyenlerin sayısındaki artışı göreceksiniz. Şeriat isteyenlerin oranı %12 yi bulduğunda ise, bu iş bitmiştir. Kendinize yeni ülke aramaya başlayabilirsiniz. Çünkü, onlarının sayısının %12 yi bulması demek, aynı zamanda ordumuzun içine de girebilmiş olmaları demektir. Ayrıca içeride olan %12 gibi orandaki bir cahil düşmanla başetmek hiçde kolay birşey değildir. Bu ülkede birkaç paket margarine, birkaç kilo pirince, birkaç kilo zeytinyağına Atatürk'ün bile satıldığını unutmayınız. Yeşil sermaye daha da güçlenip biraz daha birşeyler vermeye başladığı zaman, laikliğin de satılmayacağına emin olamazsınız. Unutmadan şunuda belirteyim. Şeriat yavaş yavaş da gelmez. Çok çeviktir. Birde bakarsınızki o gelmiş, siz gitmişsiniz. Şeriat daha şimdiden kapıların çoğunu kırıp içeri girmiştir. Kırılmayan sadece yüce ordumuzun kapısı, yüce yargımızın kapısı ve yüce cumhuriyetimizin kapısıdır. İlk cumhurbaşkanlığı seçiminde büyük bir ihtimalle, cumhhuriyetimizin kapısı da kırılmış olacaktır. Geriye sadece 2 kapımız kalacak. Kalan 2 kapıdanda sadece birini kırdıkları zaman, diğerini de kırmak hiçde zor olmayacaktır. Şu anda tek umudumuz Avrupa birliğidir. Esasen bizi o da kurtaramazdı ama içeriğinde henüz gündeme gelmeyen öyle bir "şart" varki; "o şartı" yerine getirdiğimiz anda bu tehlikeden sonsuza kadar kurtulmuş olacağız. Umarımki şeriat gelmeden önce, "o şart" bize diretilmiş ve kabul edilmiş olur. Aksi halde bu gidişatla, şeratın gelmesi garantidir. Bazen yazılarımda, birşeyleri öne atıp, açıklamasını yapmıyorum. Bu yüzden hepinizden çok çok özür dilerim. Mesela şu anda "o şart" dedim, devamını getirmedim. Fakat inanınki, gizli kapaklı, birşeyler kalsın diye değil. Sadece yazmaya fazla vakit bulamamdan ibarettir. Fakat kapalı bıraktığım konuların hepsi aklımda, vakit buldukça hepsini yazacağım. Kısaca yazıp geçmek adetim olmadığı için, böyle davranmak zorundayım. Çünkü, kısaca ve baştan sağma yazılan yazılar, yanlış veya eksik anlaşılabilir. Hepinize doğadan kucak dolusu sevgiler gönderiyorum.
  5. Çok sevgili Gecekuşu, Şahsıma karşı gösterdiğiniz iltifatlardan dolayı şeref duydum, çok teşekkür ederim. Bu aralar, birkaç işe bölündüğüm için forumlara ancak kısa kısa yazılar yazabilecek kadar vakit bulabiliyorum. Girdiğim zamanlarımın çoğunu da okumakla geçiriyorum. Ama biliyorumki özellikle ihtiyaç olan konularda, farklı fikirlerle, detaylı yazılar yazmak benim evrensel bir görevim. En kısa zamanda, fırsat bulur bulmaz, bahsettiğiniz, konulardaki yazılarımı yazacağıma söz vererek en derin sevgilerimi sunarım.
  6. Çok sevgili A.T, kadar da duyarlısın. Canım benim duramamış, hemen de cevap yazmış. Çok üzülme, ben seni anladım. Senin, öyle birşey söyleyecek biri olmana zaten imkan yok. Öyle birşey yazmam gerekiyordu, herkeze biraz beyin jimastiği yaptırmak istedim. Mesajımın içinde başka mesaj var. Üstüne alınma lütfen. Mutluluklar dilerim.
  7. Sevgili bilimselci iyice okunması gereken bir yazı göndermiş kendisine çok teşekkür ederim. 2 kere okunması daha faydalı olabilir. Bu yazı tarafsızca okunduğu zaman herkese bir çok şey verebilir. Önemli olan, basmakalıp hazır cevaplarla, hiç mantık kullanmadan yazılan yazıyı reddetmemektir. Bu yazıları yalanlarsanız, islam hukukunun uygulandığı ülkelerdeki kadınların taşlanma olaylarınıda yalanlamayı unutmayınız. Herkeze selamlarımı sunarım. Forumlara şu anda fazla yetişemiyorum. Ama izliyorum. Hepiniz çok harikasınız.
  8. Bu cümleyi inşallah yanlış anlamışımdır. Bu durumda şu anda başı örtülü olmayanların cariyelerden farkı olmuyormu ? Cariye benim bildiğim kadarıyla "fahişe" veya "seks kölesi" demek. Umarım başı açık kadınlarımız onlara benzenmiyordur. Yoksa çok üzülürüm. Saygılarımla
  9. Sayın ziakıl, O arkadaşı bilemem ama ben sana çok şahane cevap verebilirim. Türkiyedekiyle veya diğer islam ülkeriyle kıyaslandığında, Avrupada tecavüz olayları en az 10 kat daha azdır. Sen hayatında bir ingilizin bir Türke tecavüz ettiğini kaç kere duydun mesela ? Ama ben bir Türkün bir ingilize tecavüz ettiğini defalarca gördüm. Güney sahillerinde turistlere tecavüz olayı hemen hemen hergün yaşanıyor. Sen hiç avrupaya gidipde tecavüze uğrayan bir turist gördünmü ? Bi kere adam niye tecavüz etsin. Onun cinsel hayatına engel olacak kimse yokki. Avrupada herkez iyi kötü kendine göre bir yatak arkadaşı bulabiliyor. Yani onlarda islam ülkelerindeki gibi cinsel açlık yok. Benim sana tavsiyem, ingilizce öğren, sonrada kendine avrupalı arkadaş bul, onlarla yıllarca arkadaşlık et. O zaman kesin olmamakla birlikte, avrupalıları tanıma şansına sahip olursun. Ben bu ülkede, eşeklere tecavüz eden ve bunu hiç saklamayan onlarca insan tanıdım. Sor bakalım bir avrupalıya bir tane öyle insan tanıyormu ? Hemde istanbulda, hemde erkek eşeklere, hemde defalarca. Ben bile bir erkek olmama rağmen, çocukluğumda (3-4 kere) tecavüzden zor kurtuldum. Ayrıca, Türkiye ve arap ülkelerinde tecavüze uğrayan kadın ve erkeklerin tecavüze uğradıktan sonra tolumdan nasıl dışlandıklarını, hatta öldürüldüklerini bilmiyormusun ? Bu durumda, tecavüze uğrayanların gerçek sayısı kaç acaba ?
  10. Milliyetçilik bir menfaat duygusudur. Menfaat duygusu nasıl doğal bir duygu ise milliyetçilik de aynı şekilde doğal bir duygudur. Vatanının menfaatlerine düşkün insanlara milliyetçi denir. Hafif ve mantıklı miktarda olduğu sürece mantıklıdır ve bu kadarı aklı olan herkezde vardır. Ancak menfaat duydusunda aşırıya kaçıldığı zaman buna egoistlik denir. Globalleşen dünya tıpkı bir apartmana benzer. Bu apartmanda yaşayan kişilerden herkez apartmanın menfaatini düşünür. Tıpkı, tüm insanların dünyanın menfatini düşündükleri gibi. Ancak bu menfaat duygusunun derecesi kişiden kişiye farklı olabildiği gibi, aynı zamanda menfaat açısından ön planda tuttuğu apartman alanları da değişir. 1- Kimisi için apartmanın menfaati ön plandadır. Çünkü içinde yaşayan herkeze karşı adil olabilmenin en iyi yolu budur. 2- Kimisi için, kendi dairesinin menfaati ön plandadır, apartmanın menfatinide düşünür olsa bile, bu o kişi için yinede kendi dairesinin menfaati kadar önemli değidir. İşte bu insanlara aşırı milliyetçi denir. 3- Kimisi için en önemli menfaat alanı, dairenin içindeki kendi odasıdır. Bu kişiler her ne kadar apartmanın ve dairenin menfaatini düşünseler bile bir çıkar söz konusu olduğunda ilk önce kendi odalarının menfatiyle uğraşırlar. İşte bunlarada hemşerici denir. ------ Milliyetçi kelimesini Milliyet ve çi olarak ikiye ayıracak olursak. Milliyet kelimesi gayet doğal bir kavram olmasına rağmen sonuna "çi" takısı geldiği zaman benim için aşırılığa kaçıldığı manasına gelir. Tıpkı hemşerici kelimesindeki "ci" takısı gibi. Eğer hemşericilik doğru bir davranış biçimi ise miliyetçilikde doğru bir davranış biçimidir. Ben bir doğa tutkunu olarak kendimi bir dünya vatandaşı olarak görüyorum. Kullanıcı adım da bu yüzden Evrensel'dir. Dünyada barışı sağlamanın da yegane çözümü evrensel olabilmek ve evrensel düşünebilmektir. Üniversitelilerin çoğunun Milliyetçi çıkmasında şaşıracak hiçbirşey yoktur. Bu eskiden beri böyledir. Çünkü genç insanlar gerçek menfaatin dünyanın menfatini düşünmek olduğunu zamanla anlarlar. Milliyetçi diyerek sadece aşırı sağ partilere yakınlık duyanları isimlendirmeyiniz. Eğer böyle olsaydı seçimlerde gençlerin çoğunun aşırı sağ partlilere oy verdiğini görürdünüz. Oysaki elimizde böyle bir veri yok. 80 li yıllarda, tonlarca kan döken üniversitelilerin bir kısmı sağcı bir kısmı ise solcuydu. Fakat her iki taraf da bunu vatan aşkıyla ve milli duygularla yaptılar. Sözkonusu istatistikte ise, milliyetçi olarak adlandırılan insanların arasında, aynı eskiden olduğu gibi, her iki taraftanda insanlar oluğunu bilmekte fayda var. Mutluluklar sizlerle olsun.
  11. Sevgili seledina, Hakkımda yazdıklarınıza teşekkür ederim. Yazdıklarına ayrı ayrı cevap vermeyi uygun buldum: 1- töre cınayetleri doğu bölgemizde görülür: Doğru söylemişsin. 2-Karadeniz ve Doğu yakın yerler olmasına rağmen töreler Karedeniz de yoktur: Buda doğru. 3- İslam diğer bölgelerimizde de yaşanmasına rağmen diğer bölgelerimizde yok denecek kadar azdır töre cinayetleri: Buda doğru. Töre cinayeti diğer bölgelerde yok denecek kadar azdır. Tabiki bu arada töre cinayeti derken namus cinayetinden bahsettiğimizide belirtmek lazımdır. Namus cinayeti karadenizde veya batı illerimizde yok denecek kadar azdır. Bu çok doğru fakat burada önemli olan az dediğin sayıyı ne ile kıyasladığındır. Doğudakilerle kıyasladığında gerçekten çok azdır. Fakat bu kıyaslamayı doğuya göre yapmak doğrumudur. Biz çağdaş bir Avrupaya girmeye çalışıyorsak, bunu Avrupadakiyle kıyaslamak daha doğru değilmidir ? Eğer Avrupadakiyle kıyaslarsan, Törelerin olmadığı yerlerimizde de namus cinayetlerinin çok aşırı olduğunu görebilirsin. Üstelik bu bölgelerdeki namus cinayetlerinin de töre yüzünden çıktığınıda iddia edemezsin çünkü kendin söylemişsin buralarda töre yok diye. Öyleyse töre olmayan yerlerdeki namus cinayetlerini neyle izah edeceksin ? Eğer Avrupada da bizim batı ve Karadeniz illerimizdeki kadar namus cinayeti var dersen. Avrupalılarla 1.inci dereceden ilişkisi olan bir insan olarak sana anlatayım. Avrupadaki namus cinayetlerinin sayısı bizim en çağdaş illerimizden bile en az yüz kat daha azdır. Üstelik oradakilere namus cinayeti bile diyemeyiz. Çünkü oradaki bu tür cinayetler "Kıskançlık" cinayetidir. Yani aldatılan kadın veya koca tarafından bireysel olarak işlenen "Kıskançlık" cinayetleridir. Namus yüzünden değildir. Örneğin, Annesini, Kızkardeşini namus yüzünden öldüren tek bir Ingiliz, Alman, veya Isveçli göremezsiniz. Oralarda böyle birşey yapan şimdiye kadar hiç çıkmamıştır. Çıkarsa zaten hapishaneye değil, deli diye tımarhaneye atarlar. Avrupadaki namus kavramını anlamak için, Avrupalılarla çok fazla içli dışlı olmak gerekir. Onları bizim Avrupada yaşayan gurbetçilerimiz de anlamaz. Çünkü onlarda Avrupada yaşadıkları halde Avrupadakilerle içli dışlı yaşamazlar. Kendi bölgelerinde kendi kültürleriyle yaşarlar. 4- töre cinayertlerinin kökenini dinde değil de,toplumun coğrafi şartlarının getirdiği ataerkil yapıda ve sosyalleşmede arasak nasıl olur... : Hiç iyi olmaz, Türkiye yıllardır zaten bunu yapıyor ve bu yöntemle hala başarılı olunamamıştır. Ataerkil yapıyı engellemek mümkün değildir. Çünkü Ataerkil yapıyı islam desteklemektedir. Islam bu denli güçlü olduğu sürece de Ataerkil yapı varlığını devam ettirecektir. Islam kadını ikinci sınıf insan olarak niteler ve bunu açıkça belirtmekte de bir sakınca görmez. Ataerkil yapı ise bu sayede yaşamını sürdürür. Islamda kadın ikinci sınıf insan değildir dersen o zaman tekrar tartışırız. 5- ayrıca Hrıstıyan Avrupa din değişmedi yada dinden vazgeçmedi,onlar aydınlanmayı seçtiler.: Din değişmedi bu doğru. Dinden vazgeçmediler dersen bu yanlış. Senin hristiyan ülkeler diye düşündüğün ülkelerin vatandaşlarının yarısından çoğu hristiyanlığı reddetmiştir. Örneğin benim Avrupalı arkadaşlarım veya müşterilerimin %70 i kendilerini kliseden sildirdiklerini ve dinlerin hiçbirine inanmadıklarını söylüyorlar. Avrupadaki klise sayısı her geçen yıl, büyük bir hızla azalmaktadır. Hatta bu kliselerden bir çoğunu cami yapsınlar diye Türklere satmaya çalışıyorlar. 6- aydınlanmayı seçtiler: Fikir olarak aydınlanmaya karşı tek bir insan bulamazsın. Yani aynı onlar gibi bizde aydınlanmayı şeçtik. Fakat onlar başarılı oldu, biz olamadık. Çünkü insanlarımız, 1400 sene önce yazılmış tek bir kitapla kendini ve çocuklarını aydınlatmaya çalışıyor. Bu sistem, bir üniversitede 1400 sene önce yazılmış 1 tane kitapla bilimsel eğitim vermeye çalışmakla aynı şeydir. Sonucu başarısız olur. Bu günkü dünyada konular daha detaylı ve geniştir. Örneğin uyulması gereken kanunlarımız, binlerce kitaba sığamamıştır. 1 tane kitapla insanları yönetmek mümkün olsaydı, bu gün kanun kitaplarımız değil sadece 1 tane kanun kitabımız olurdu. Üstelik 1400 sene önce yazılmış olan bir kitap günümüze uymuş olsaydı, bu günkü kanunlarımız islamla bu kadar ters olmazdı. Bizim islama aykırı binlerce kanunumuz vardır. Merak edersen sana, 50-100 tane kadar gönderebilirim. Eğer aydınlanma tercih yoluyla olsaydı bugün bütün dünya ülkelerini aydınlanmış olarak düşünmemiz gerekirdi. 7-feodal avrupasında "adaletsız bır hıyerarşi" vardı. derebeylerinden izinsiz bir köle dahi evlenemezdi.. onlarda proleteryalar "rahıple aynı tabaktan yıyemezdı"..vs..vss : Buda doğru. hatta bahsettiğinden daha da kötü şeyler vardı. Ancak dinlerinin devre dışı kalmasından dolayı, "aynı tabaktan yemek yiyemedikleri" rahibinde egemenliği ortadan kalkmıştır. Bu sayede de bahsettiğiniz "adaletsız bır hıyerarşi" de yok olmuştur. Darısı başımıza. Mutluluklar dilerim seledina, Umarım yazdıklarım faydalı olmuştur.
  12. Sevgili bilimselci, Nazik tavrına teşekkür ederek, seni cevaplamaya çalışacağım. Sizli, bizli yazmıyorum, bu sana duyduğum sevgiden dolayıdır. Beni anlayacağını umarım. Şuna emin ol ki benim cumartesi, pazar, bayram, seyran, akşam gibi boş vakitlerim hiç yoktur. Zira, bu gibi vakitlerimi tamamını manyak derecesinde eğitimime harcarım. Sırf bu yüzden, çevremdeki dostlarım benimle görüşemedikleri için, beni her gördükleri yerde azarlarlar. Benim gibi birinin eğitimi küçümseyebileceğini düşünmemeni isterim. Benim tepkim, eğitime değil "eğitim şart" kelimesine. Çünkü bu gereksiz bir kelimedir. Zira aksini iddia eden olmadığı sürece bu kelimeyi bu kadar çok kullanmaya gerek yoktur. Kullanılmasının sakıncasını da anlattım. Insanları sadece okul yoluyla herşeyin çözülebileceği anlayışına sevk eder. Ve bu sayede ise, tembellik ederek, eğitimden kaçmış olan insanların eline bahane vermiş olursunuz. Bu kelime bu yüzden sakıncalıdır. Cahil kesime "neden cahilsin ?" şeklinde bir soru sorduğunuzda size ilk önce "ben cahil değilim" şeklinde bir cevap verir. Ardından, ona çeşitli basit sorular sorarak onun cehaletini ispatladığınızda ise "Ne yapalım, bizi anneniz babamız okutmadı" veya "bizim maddi durumumuz müsait değildi. o yüzdene okula gidemedim" şeklinde bir cevap alırsınız. Üstelik bunu 60 yaşındaki bir insandan dahi duyabiliyor olmanız son derece üzücüdür. Çünkü Eğitimin yaşı olmayacağı gibi aynı zamanda yeride yoktur. Beni Çinde bir hücreye atsanız dahi yerde bir gazete kağıdı görsem, acaba üstünde ne yazıyor diye merak eder, okumaya çalışırım. Fakat bu cahil insanlar eğitimin sadece okulda olabileceğini düşünürler ve okul çağı bittiği zamanda trenin kaçtığını, artık eğitime imkan kalmadığını söylerler. 82 yaşında bilgisayar kursuna giden bir İngiliz dostum var. Ve bu bahsettiğim kişi 70 yaşından sonra Portekizce öğrenmiş, şu anda ise ana diline yakın seviyede Portekizce konuşuyor. Fakat Türkiyedeki henüz 30 yaşına bile gelmemiş olan cahil bile, cehaletini başkalarının üstüne atıyor ve şimdiden sonra eğitime ise "artık bizden geçti" diyor. Çünkü okul çağı bitmiştir ona göre. Okul olmadan da eğitim olamaz diye düşünür. Veya düşünmese bile onu bahane eder. Eğitim okul çağından da önce, insanın kendisi tarafından verilen bir kararla başlar. Eğer bu karar verildiyse, hiçbir şart o kişinin eğitimine engel olamaz. Örneğin Edison hayatında okula hiç gitmemiş bir insandır. Çünkü okula gittiği ilk yıllarda kendisinde zeka geriliği tespit edilmiş ve okuldan atılmıştır. Üst olan, insanın "hayata bakış açısıdır". Eğitim ise buradan doğar. Hayata bakış açısıyla tetiklenir. Ama sürekli "eğitim şart" derseniz, en önemli esas olan "hayata bakış açısını" unutturursunuz. Sıradan insanların "hayata bakış açısını" ise %90 oranda toplum kültürü belirler. Çünkü insan beyni "sürekli algılama" halindedir. Çoğu şeyi farkında olmadan öğrenir. Okullarda ömrümüz boyunca geçirdiğimiz saat sayısını göz önünde bulundurduğunuz zaman okulda yapılan "algılama" süresinin aslında ne kadar az olduğunu görürsünüz. Buda bir insanın eğitiminde toplum kültürünün okuldan daha fazla önem taşıdığını gösterir. Sonuçta insanlar, okulda öğrendiklerini uygulamaktan çok, yaşadığı çevreye uyum sağlamaya çalışır. Zira sıradan kişiler bu şekilde daha çok menfaat sağlayacaklarını düşünürler. Toplum kültürünü etkileyen en önemli faktör ise dinlerdir. Aynı dinden olan toplumların, kültürlerinin birbirine benzemesinin sebebi ise budur. Örneğin bizim Avrupa birliğine katılmakta gördüğümüz zorlukların sebebi bizim Türk olmamız değildir, müslüman olmamızdır. Dinlerin toplum kültüründe bu denli önemi olmasaydı, şu anda bizim Avrupa birliğine çoktan katılmış olmamız gerekirdi. Dinlerin toplum kültüründe önemi yoktur diyebilirseniz, lütfen, resmi bir devlet sitesinden alınmış olan şu kaynağa bir göz atın: ------- 5) Kuran’da ve hadislerde erkeğin kadından bir derece üstün olduğunun belirtilmesi ve belirli koşullar altında erkeğin karısına fiziksel şiddet uygulayabileceğinin öngörülmesi kadın erkek eşitliği açısından Evrensel Bildirge ile uyumlu değildir. Yine miras ve tanıklık bakımından kadının aşağı bir statüde bulunması eşitlik ilkesini ihlal etmektedir. Kaynak: http://www.anayasa.gov.tr/eskisite/anyarg22/oktay.pdf ------- Verdiğim kaynak adrese bir göz atınız, gerçektende herkezin okuması gereken bir belgedir. "eğitim şart" kelimesi, artık kahvehanelerde, en cahillerin bile ağzından düşmeyen bir kelime oldu. Fakat hiçbiride kendine "Madem ki eğitim şart. ben neden kendimi eğitmiyorum?" diye sormaz. Çünkü "eğitim şart" kelimesini baz alarak eğitimin sadece okullarda olabileceğini düşünürler. "eğitim şart" kelimesinin başka sakıncaları da var ama şu anda bu kadarı yeter sanırım. %10 konusuna gelince: Bu sadece bir tepkidir. Aslında bende eğitimin %10 dan biraz daha fazla faydası olacağını düşünüyorum. Hadi gel %20 de anlaşalım ) Sanırım, temelde ikimizde aynı fikirdeyiz. Benim yaptığım ek sadece "eğitim şart" kelimesini çok fazla kullanarak, cahillerin eline koz olarak verilmemesidir. Yazdıklarınla, bende dahil tüm okuyanlara faydalı olmuşsun. Tebrik ve teşekkürlerimi sevgilerimle sunarım.
  13. Sevgili a.y.h.a.n, Sanırım beni biraz yanlış anladın. Ama yinede beni eleştirdiğin için çok teşekkür ederim. Ben çözüm filan önermedim. Yazımı dikkatlile okursan "Malesef yapılacak pek fazla birşey yok." yazdığımıda görürsün. Çözüm öneren insan bu cümleyi kullanırmı hiç ? Ben çözüm filan önermem, çünkü baştanda söylediğim gibi bu işin çözümü filan yok. Konuda bahsedilen olayla ne yaparsanız yapın, Türkiyede en azından 100 yıl daha sürecektir. 100 yıl diyorum çünkü Avrupa birliğine girebilme şansımızı da hesaba katıyorum. Böyle bir şey sözkonusu olmasa, 1000 yıl derdim. Ayrıca, ben "eğitim almayalım" filanda demedim. Bu tür olayları eğitimle çözemezsiniz dedim. Eğitimin tabiki faydası olur fakat en fazla %10 civarında faydası olur. Ve tabiki de faydası %10 dahi olsa eğitime önem vermek gerekir. Ancak üstünde durulması gereken nedir biliyormusun ? Bu tür olayların ardından "eğitim şart" demek, toplumda sanki eğitimle iş tamamen haledilebilirmiş gibi bir "düşünce yaratır". "Bu düşünce" ise bu olaylara esas neden olan gerçeğin bulunmasını zorlaştırır. Bu yüzden de, eğitim faydalı olsa bile "eğitim şart" demek sakıncalıdır. Din değiştirme meselesine gelince, Hiçbir toplum, mecburiyet altında kalmadan toplu halde din değitirmez. Bu herkezin aynı anda aynı şeyi düşünmesi manasına gelir ki, böyle birşey sözkonusu bile olamaz. Benim anlatmaya çalıştığım şey şudur: Bulunmuş bir şeyi yeniden keşfetmeye gerek yoktur. Çünkü bazı toplumlar bu tür çirkin olayları yok etmeyi başarmışlardır. Onlar hangi yolla başardılarsa bizde 100 yıl sonra olsa bile bizde aynı yol ile başaracağız. Çünkü bunu başarmanın tek yolu onların başardığı yoldur. Batılı toplumlardan bahsettiğimi hemen anlamışsındır herhalde, çünkü Arap toplumlarında da hala bu çirkin olaylar yaşanmaktadır. Ama sen batılı toplumlarda da var dersen, onuda ayrı tartışırız. Batılı toplumlar cehaleti din değiştirerek yok etmediler. Ama dikkatini çekerim "eğitimle" de yok etmediler. Nasıl yok ettiler biliyormusun ? Dinden çıkarak yok ettiler. Fakat bunu hep beraber düşünüp taşınıp, sonrada buna karar vererek yapmadılar. Sadece devletlerini laikleştirdiler. Halkın dinden çıkışı ise bu sebepten dolayı olmuştur. Bana "peki dinden mi çıkalım" diye sorma çünkü bizimde devletimiz onlarınki gibi laik olmadığı sürece dinden çıkmakda sözkonusu olamaz. Devletin laik olmasıyla, halkın dinden çıkmasının ne alakası var sana kısaca anlatayım. Din eleştiriye kapalıdır. Sana istersen inan, istersen inanma demez, tam tersine inanmazsan seni cehennemde yakmakla tehdit eder. Bu yüzden, insanlar hiçbir zaman dinlerini gerçek anlamda sorgulamazlar. Çünkü korkarlar. Üstelikde din bedava olduğu için, sorgulamaya da hiç gerek duymazlar. Ancak din parayla olduğu zaman işin rengi değişir. "Bu kadar para veriyoruz, dur şunu bir inceleyelim bakalım hakikatten gerçek birşeymi ? Yoksa paralarımız boşamı gidiyor." derler. Laik devlet din işlerinin içine girmeyen devlettir. Devlet din işlerinin içine girmediği zaman da, dinin maddi yükü halkın üstüne yıkılır. İşte batılı milletler bu yüzden dinlerinden kopmuşlardır. İçten yüreklilikle sorgulama yaptıklarında dinlerinin gerçek birşey olmadığını anlayabilmişlerdir. Aynı şey Avrupa birliği baskısıyla Türkiyede de olacaktır. Devlet mecburen laikleşecektir. Devlet laikleşince dine verdiği maddi desteğide kesmek zorunda kalacaktır. Maddi destek kesilincede Camiler aynı Avrupadaki kliselerde olduğu gibi, müslümanlardan aidat toplayacaktır. Ben inanmıyorum diyenden de "Şu anda olduğu gibi" ücret alamayacaklardır. Böyle oluncada aynı Avrupada olduğu gibi dini masraflar sadece dindarların üzerine binecektir. İşte halkın dinden çıkması ancak bu şekilde olur. Din değiştirmesi ise hiçbir şekilde mümkün olmaz. Zaten din değiştirmesi çözümde olmaz. 1- Törenin dinle alakası vardır. "töreninde dinle alakası olmadığını anlar" demişsin ya törenin bal gibi dinle alakası vardır. Törenin dinle alakası yoksa, neden öyleyse töreler hem islamın bol olduğu yerlerde var. Ingilterede neden töreler yok ? Bir belçikalı neden, namus yüzünden kızkardeşini öldürmüyor da Türk, Kürt Iranlı, Sudanlı, Mısırlı öldürüyor ? Törelerin dinle alakası yoksa neden töreleri hep şıhlar, tarikat liderleri, şeyhler yönetiyor ? Neden müslüman ülkelerin töreleri hep birbirine benziyor ? Din ile töre aynı şey değildir dersen onu kabul ederim. Ama töreyle dinin birbiriyle alakası yoktur dersen, inanki seninde için rahat etmez. 2- Dinleri onlara insan öldürmeyi tam olarak yasaklamaz. Islam insanları öldürmeyi açıkca yasaklar ama açık kapılarda bırakır. Tabiki direk olarak öldürün demiyor fakat birçok durumda öldürme konusunu insanların yorumuna açık bir şekilde sunuyor. Örneğin cihat konusu islamdaki insan öldürmeye karşı açık bir kapıdır. Insanların, akıl, fikir, yaş gibi özelliklerine bakılmaksızın her müslümana gerekli olduğu zamanlarda insan öldürme yetkisi verilmiştir. Nitekimki, islami terör örgütleri şu anda islamdaki cihatı uygulamaktadır. Onlar yanlış yorumlamış, Kuranda böyle bir şey yok diyebilirsin. Tabiki bu doğrudur. Ama Kuranda böylesine yanlış yorumlanacak bir konuda herkeze yetki vermiş olması normal mi ? Yetki vermiyor dersen aşağıdaki linke bir bak istersen. http://www.geocities.com/islampencereleri/hizbullah.htm Sana bir adres daha verecektim ama islam uğruna orayada saldırmışlar. şu anda hiçbirşey göremezsin ama istersen adresi al, eğer adamıda öldürmedilerse site daha sonra açılır: http://www.ilhanarsel.org/ İstisna birkaç kişiyle olur. dünyada insan öldüren milyonlarca okumuş katil var. Sadece Apo'nun öldürdüklerini sayarsan herhalde cahillerin öldürdiklerinin sayısını bile geçer. Eğitim alan insanlar katil olmaz, bunu zaten kimse iddia etmez. Ama eğitim cinayetleri engellemez, sadece birazcık azaltır. Okullar zaten teknik bilgiler verilmek için vardır. Ahlak dersi ise sadece "din ve ahlak bilgisi" adı altında din dersleri olarak verilmektedir. Ahlak konusu dinlerin tekelinde olmamalıdır. Eğer din olmadan ahlak olmuyorsa, milyonlarca Avrupalıyı ahlaksız olarak nitelendirmen gerekir. Eğer öyle düşünüyorsan, o zaman onuda ayrı tartışırız. Sevgili a.y.h.a.n, Eleştirilerine çok teşekkür ederim. Ancak buraya yazdıklarıma dayanarak lütfen benim ateist olduğumu düşünme. Tam tanrının varlığına kendi mantığımla inanan bir dinsizim. Saygı ve sevgilerimi sunarım.
  14. "Yahu kardeşim vur deyince öldürmekmi lazım" sözünü sık sık duymusunuzdur. Bu sözü sıkça duymanızın sebebi, bazı insanların olayın dozunu ayarlayamamasıdır. Esasen yanlış olan şey ona "Vur" demektir. Çünkü vur dediğini kişi dozunu ayarlayamazssa öldürür. Peki "Vur" diyen kimdir ? 34. Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar.12 Çünkü Allah insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da “gayb”ı13 korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün.14 Eğer itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah çok yücedir, çok büyüktür. Kaynak : http://www.diyanet.gov.tr/kuran/meal.asp?page_id=83 Yukarıdaki kaynak diyanetin sresmi sitesinden alınmıştır. Bazı başka kuran çevirileri ise dövün kelimesinin solunda "hafifçe" kelimesinin bile geçmediğini söylerler. Diyelimki hafifçe vurmak serbest, bunun dozunu kim ve hangi kritere göre ayarlayacak. Tabiki buda Erkeklerin vicdanına bırakılmış. Ayrıca bir bayana hafifçe bile vursanız, bu bile büyük bir ahlaksızlıktır. Çünkü, o bayanın canının yanmasından çok gururu önemli olmalıdır. Ayrıca nisa süresinde kadınlar savaş esnasında bir ganimet olarakda gösterililerek yine aşşağılanır: 24. (Savaş esiri olarak) sahip olduklarınız hariç, evli kadınlar (da size) haram kılındı. (Bunlar) üzerinize Allah’ın emri olarak yazılmıştır. Bunların dışında kalanlar ise, iffetli yaşamak ve zina etmemek şartıyla mallarınızla (mehirlerini verip) istemeniz size helal kılındı. Onlardan (nikahlanıp) faydalanmanıza karşılık sabit bir hak olarak kendilerine mehirlerini verin. Mehir belirlendikten sonra, onunla ilgili olarak uzlaştığınız şeyler konusunda size günah yoktur. Şüphesiz ki Allah (her şeyi) hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Kaynak: http://www.diyanet.gov.tr/kuran/meal.asp?page_id=81 Malesef yapılacak pek fazla birşey yok. Ayrıca kralx e hiç katılmıyorum. Bu iş eğitimle filan olmaz. Bu iş bir toplum kültürü meselesidir. Toplumlarında kültürlerini belirleyen en önemli etken onların dinleridir. İşte gördünüz, Üniversite bitirmiş adam gitti danıştayımızın en değerli insanlarını öldürdü. Batıda da bir sürü cahil insan var, ama hiçbirisi namus cinayeti uğruna kızkardeşini öldürmüyor. Çünkü önlardaki namus kişilere özeldir ve cinsellikle namusun hiçbir ilişkisi yoktur. Batıda kırmızı ışıkta geçen bir kişi namussuzdur. Doğuda ise mini etek giyen. Batı kültürlerinde kişinin cinsel hayatının namus meselesi olmasının aksine, o kişinin cinsel hayatına başkasının karışması namussuzluktur. Sevgilerimle.
  15. Arkadaşlar, Müslümanlığın en yoğun olduğu bölgelerde bile erkekler dahi tecavüzler yapılabiliyor. Peki öyleyse erkekleredemi türban takalım ? Çok özür dilerim ama, erkeklerde bir deneyelim eğer oluyorsa, eşşeklere, atlara, köpeklere ve keçiler de türban takalım. Çünkü, türbanla mesele hallediliyorsa, en çok bu hayvancağızların türbana ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
  16. Evrensel şurada cevap verdi: berceste başlık Din Felsefesi
    Bırakın bir din kitabını, dünyadaki hiçbir kitapta "Terör yaratın, onu bunu öldürün, asın, kesin" yazmaz. Bu açıdan bakınca da Islamda terör yoktur. Fakat "Islamda terör varmıdır ?" düşüncesi yerine "Islam teröre sebebiyet verirmi ?" şeklinde araştırmak daha doğru olur. Birşeyi tam anlamak için ona dışardan bakmak gerekir. Örneğin Bodrumluların nasıl insanlar olduklarını, Bodrumlulara sorarsanız tabiki "En üstün insan biziz" diyeceklerdir. Bu yüzden Bodrumluyu Muğlalıya sormak gerekir. "Islam teröre sebebiyet verirmi ?" diye bir müslümana sorarsan, tabiki hayır diyecektir. Çünkü Islamın teröre neden olduğuna inansa zaten islamdan çıkmış olması gerekir. Peki ozaman "Islam teröre sebebiyet verirmi ?" diye kime sormak gerekir. Bunu başka dine inananlar sorduğunuz zaman hepsi "Evet Islam terörün en önemli kaynağıdır" der. Müslüman taraf ise onların bu cevabı kasıtlı verdiklerini iddia eder ve konu yine halledilmemiş olur. Öyleyse bunu anlamanın en doğru yolu kendinizi dünyaya yeni gelmiş ve daha önce dünyayı hiç tanımayan bir uzaylı gibi düşünüp, o gözle araştırma yapmak gerekir. Tarafsız bir uzaylı ne düşünür ? Şöyle bir dünyaya bakar en çok terörist hangi dinden çıkıyor. O zamanda görürki tartışmasız bir farkla en çok Islam ülkelerinden çıkıyor. Sonra düşünürki "Acaba diğer dinlere inanlar müslümanlara haksızlık yapıyorda onlarda mecburenmi terör yapıyorlar ?". Bu düşünceyle, uzaylı Müslümanların kendi aralarında terör ve şiddet olup olmadığını araştırır. Sonrada Islam toplumlarının birbirlerine karşıda terör ve şiddet uyguladıklarını görür. O zaman tarafsız bir uzaylının vereceği karar şudur : "Evet, Islam teröre yol açar". -------- Önemli olan, Kuranda terör emri verilip verilmediği değildir. Kitabı okuyan Islam toplumlarında terör ve şiddet olup olmadığıdır. Yani önemli olan Neticedir. Islam toplumlarının kendi aralarında da terör ve şiddet uyguladığının en çarpıcı örneği PKK terörüdür. Terörün bir ideolijisi olamaz. Terör sadece insanların içindeki şiddet duygusunu bir şekilde açığa çıkarması olayıdır. Şiddeti dünyadaki tüm toplumlarda görürsünüz, fakat Islamda kat kat fazlasını görürsünüz. Örneğin kadınların taşlanması, kol bacak, ve kafa kesilmesi günümüzde Islam toplumlarından başka hiçbir toplumda olmayan adetlerdir. Mesele bazı müslüman ülkelerde, radyoda kadın bir şarkıcının söylediği müziği dinlediniz diye evinizden alınıp, kırbaçlanmanız gayet doğaldır. Dinlediğiniz müzik sebebiyle sizi kırbaçlayan insanların her türlü terörü yapmayacağına inanmak bir uzaylı için çok zordur. Ayrıca, haklı ndenlerle dahi olsa, terör yapmak bir alçaklıktır. Çünkü, terör karşısındaki insana kendini savunma şansı vermez. Onu sinsi planlarla, kahbece arkasından vurur. Bence Islamda terör yoktur. Ama Islam yan etkileriyle teröre yol açabilir.
  17. Gerçek hata Kuranda cihad kavramının bulunmasıdır. Çünkü kurandaki cihad ister savunma amaçlı olsun, ister saldırı amaçlı olsun kitapta bulunmaması gereken bir kavramdır. Çünkü Kuran yoruma açık bir kitapdır. Nitekim her konuyu herkesin farklı yorumlaması da Kuranın yoruma açık bir kitap olduğunun ispatıdır. Yoruma açık bir kitapda ise Cihad gibi kritik bir kavramın bulunmasıda son derece tehlikeli birşeydir. Çünkü Kuran akıllı veya akılsız insan ayırımı yapmıyor. Zaten yapamazda çünkü her insan kendini akıllı sayar. Cihatta akıllı veya akılsız ayırımı yapılmadan herkeze açık bir cihat yetkisi veriliyor. Cihattaki anlatılan şeyin savunma amaçlı olduğunu varsaysak bile, ne zaman savunmaya geçileceği de kişinin yorumuna bırakılıyor. Gerçekte her saldırı yapan kişi bunu savunma amacıyla yaptığını düşünür. Mesela "dinimdeki türbanı savunmak için, danıştaydaki insanları öldürmek zorundayım" diyebilir. Gerçek hata, insan ayırımı yapmadan bu yetkinin herkeze verilmiş olmasısır. Kurana göre en akılsız insanın bile cihat yapma yetkisi vardır. Oysaki, cihata ne gerek vardı; cihat yazmasa bile kendisine saldırılan insan zaten kendisini korur. Örneğin dinsiz bir insana saldırı yapsanız o kişi kendini korumaz mı ? Mesele kendini değilde dini korumaksa, Tanrı kendi gönderdiği dini kendisi koruyacak güçte değilmidir ? Tanrı gönderdiği peygamberi korumakta acizmidirki onun eline kılıcı verip, kendisini korumasını bekliyor ? Bir peygamberin kılıcı olur mu ? Bir peygamber, sebebi ne olursa olsun, bir insanı öldürebilirmi? Isa'nın neden kılıcı yok ? Onuda öldürmeye çalışanlar yokmuydu ?
  18. Daha iyi değil tabiki, Onlar evde oturursa, bizim ülkemizin gelişmesi engellenmiş olur. Fakat, türbanla okula gittiklerinde tehlike oluşturdukları için, türbanla okula gitmelerindense, evde oturmaları kötü bile olsa daha iyidir. Çünkü, şeriat geldiği zaman zaten yine okula gidemeyecekler. Şeriat olan ülkelerdeki okula giden bayan sayısından bunu anlayabilirsin. Üstelik o zaman sadece o değil şu anda türban takmayanlarda okula gidemeyecek.
  19. 1- Tanrı insanları neden imtihan ediyor ? O insanın nasıl davranacağını Tanrısal gücüyle anlayamıyormu ? 2- Kurandaki Şarap kelimesi içecek demekse, Kurandaki hangi kelime gerçek şarap manasına geliyor ? 3- Insan öldüren bir deliyi kim yarattı ? ve Niçin yarattı ? 4- Tanrı neden şeytanı yok etmiyor. 5- Tanrı bana akıl vermiş ve kullan demiş. Yani beni kendi irademle başbaşa bırakmış. Öyleyse ben Tanrının bana verdiği akıl seviyesi kadar aklımı kullanabilirim. Bendeki akıl kadar aklımı kullanabilirim. Peki, Tanrı neden bana cennete gitmeninin yolunu mutlaka bulacak kadar akıl vermedi ? Senin akıl sınırlarını ben belirleyeyim sonrada bir şeyi başaramadığın zaman sana ceza vereyim. kabul edrmisin ?
  20. Sevgili Berceste, Çok haklısın, Onlara şans vernek gerekir. Fakat unutmaki onlari türbanla üniversitelere alarak bunu çözmeye çalışmak son derece tehlikelidir. Zaten türbana karşı çıkılmasınında sebebi bu tehlikenin varlığıdır. Tehlikeli olmasa, istedikleri yere girsinler kimsenin karşı çıktığı yok. Bence türbanlı kesime karşı Türkiyede yeterince hoşgörü gösteriliyor. Örneğin, eskiden türbanlı bir bayanla türbansız bir bayanın arkadaşlık ettiğini göremezdiniz. Çünkü türbansız olan türbanlıdan utanırdı. Şimdi ise bu tür küçümsemeler epeyce azaldı. Eskiden Istanbulda türbanlı bir genç bayan görmek isteseniz işlek bir yolda en azından 10-15 dakika beklemek gerekirdi. Çünkü, genç kızlar türban takıp, sokaklarda dolaşmaktan utanırlardı. Dışarı çıksalar dahi, varoş semtlerinde dolaşmayı tercih ederlerdi. Şimdi ise, Türkiyede Avrupadan gelen bir hoşgörü akımı başladı. Bu bizim milletimizin Avrupalı olabilme çabası sayesinde olabilmiştir ve güzel bir olaydır. Fakat bu hoşgörü türbanlıların sayısını azaltmaya malesef çare olamadı. Tam tersine "demekki artık türban dışlanmıyor. öyleyse rahatça takabilirim" düşüncesi yarattı. Onları Üniversitelere türbanla alarak daha fazla hoşgörü göstermeye kalkarsanız, türbanlıların sayısını azaltamaz daha da çoğaltırsınız. Buda hem bizim dışarıdan bir Arap ülkesi gibi gözükmemizi sağlar ve hemde şeriatın gelmesini çabuklaştırır. Şeriat geldiği zamanda senin türbanlılara gösterdiğin hoşgörüyü şeriatçılardan görmen mümkün olmayacaktır. Yani senin türbana gösteriğin hoşgörüyü türban sana göstermeyecektir. Artık türbanlılar, "türbansızların kurduğu" en lüks semtlere girip rahatlıkla dolaşabilmektedirler. Hala ters ters bakanlar olsa bile kimse "senin bu kılıkla ne işin var burda" dememektedir. Ancak, dar bir pantolonla veya mini bir etekle muhafazakar bir semte veya bir köy yerine git bakalım başına neler gelecek. Bakalım senin onlara gösterdiğin hoşgörüyü onlar sana göstereceklermi ? Bu daha şeriat gelmeden böyleyse, geldiği zamanki halini düşün. Kısaca, ne onlara türbanını çıkartırbilirsiniz nede onları türbanla okula alabilirsiniz. Bu ikiside mümkün değildir. Bunun tek bir çözüm yolu var. Bahsettiğim çözüm yolunda ise onlar türbanlarını kendiliğinden çıkartırlar ve istedikleri okulda da okurlar. Bu problemde ortadan kalkar. Merak edersen, bu çözüm yolunuda sana yazarım.
  21. Sevgili Arkadaşlar, Bu Türban konusu son yıllarda ülkemizin bir türlü bitmeten bir tartışmasıdır. Peki neden böyle bir tartışma vardır ? Isteyen taksın isteyemeyen takmasın diyerek bu konu niçin çözülemiyor ? Esas tartışma konusu bu olmalıdır. "Müslümanlıkta başörtüsü vardır" veya "yoktur" tartışması da bence son derece mantıksız bir tartışmadır. Neden mantıksızdır çünkü var diyende çok, yok diyende çok. Bu kadar çok sayıda birbirine mualif insan varsa bu insanların hepsini karşı görüşe ikna etmek imkansızdır. Yapılacak en doğru şey, bırakalım islamda var diyen taksın, yok diyende takmasın. Zaten şu anda yapılanda bu. Yani kimse kimseye bu konuda karışmıyor. Ancak bu tartışmaya gerek yoktur derken, Türkiyedeki türban sorununu tartışmayalım demek istemiyorum. Ben sadece islamda olup olmadığını gereksiz yere tartışmayalım diyorum. Gelelim Türkiyedeki Türban sorununa: Bu sorun nerden kaynaklanıyor ? Çünkü bir kısım insan okullarda türban takmak ve türban takarak kamu kurumlarında çalışabilmek istiyor da ondan. Sanırım buraya kadar herkezle hemfikiriz. Peki bu insanlar okullarda ve kamu kuruluşlarında çalışırken türban veya başörtüsü takabilmelimidir ? yoksa takamamaları daha mı doğru olur ? Ülke olarak konuyu buraya kadar getirebiliyoruz ama burdan sonrasına götüremiyoruz. Peki neden burdan sonrasına götüremiyoruz ? şimdi ona bakalım: Bu konuda Türban taraftarlarının hiçbir suçu yok. çünkü onlar, bahsedilen yerlerde neden türban takmak istediklerini gayet mantıklıca açıklıyorlar. Ne diyorlar ? Biz Islamda başörtüsü olduğuna inanıyoruz ve inanç gereği bu kurumlarda başörtüsü takmak zorundayız. Esas problem türban karşıtı olan tarafta. Onlar karşı tarafa neden takmaması gerektiğini açıklayamıyor. Zaten bu yüzden türbanın islamda olup olmadığını değil, türban takanların neden kamusal alanlardan uzak tutulmak istendiğini tartışmak gerekir. Bu insanlara, "islamda türban yoktur, sen türban taktığına göre siyaset yapıyorsun. bu yüzden buralara giremezsin" diyemezssiniz. Çünkü derseniz, oda size "o zaman sende benim siyaset için türban taktığımı ispat et" der. Sizde bunu ispatlıyamazsınız. Kaldiki hadi çoğununkini ispatladınız diyelim, birkaç kişi dahi olsa, siyaset için değilde, gerçekten inandığı için takıyorsa o zaman ne yapacaksınız. Bu insanları birbirinden nasıl ayırt edeceksiniz ? Üstelik karşındaki kişi sana "Ben türbanı siyasi simge olarak takıyorum, peki bundan sana ne ?" diyebilir. Ve dersede haklıdır çünkü siyaset yapmakta, türban takmakda yasak bir şey değildir. Örneğin, X bir partiye üye olan bir kişi o partinin simgesi olan rozeti takarak istediği yere girebilmektedir. Şunu ister kabul edin veya etmeyin; Türban karşıtlarının esas karşı çıktıkları şey, türbanın siyasi simge olması değildir. Örneğin, şu anda herhangi bir parti bir "mavi gömlek" akımı başlatarak mavi gömleği bir siyasi simge haline getirse, bu gömlek hiçbir üniversitede veya kamusal alanda "Bu bir siyasi simgedir" denilerek yasaklanmaz. Demekki türban siyasi simge olsa da, olmasada Türkiyede bazı kesimlerce tarafından karşı çıkılacaktır. Örneğin bu yazıyı okuyan siz; Eğer bu kurumlarda türbana karşı çıkan biriyseniz, Siyasi simge olmaması şartıyla, bu kurumların türbanlı hanımlarla dolu olmasını istermiydiniz ? Öyleyse şimdi hemen açıklayayım; Türbana karşı çıkanların gerçek karşı çıkma nedenleri siyasi simge olayı filan değil, aşağıdaki gerçek nedenlerdir: 1- Şeriat gelecek korkusu. 2- Dünyaya karşı bir Arap ülkesi gibi gözüküp, utanma duygusu. Şundan emin olunki bu iki sebepten başka sebep yoktur. Bu iki sebep olmasa, isteyen istediği yerde türbanını takar ve kimsede bu yasaklamak istemez. Fakat her nedense hiçkimse açık yüreklilikle esas sebebin bu iki etken olduğunu söylemez. Oysaki esas tarışılması gereken, islamda türban olup olmadığı veya türbanın siyasi olup olmadığı değil, yukarda yazdığım 2 meseledir. Bu iki etken dışındaki tüm tartışmaları kapatmak lazımdır. 1- Şeriat gelecek korkusu. Türbanı bahsettiğimiz kurumlarda serbest kalmasıyla şeriat gelirmi ? Gelmezmi ? Bence gelebilir. Nasıl gelebilir onuda açıklayayım: Esasen, Türkiyede şeriat isteyen insan sayısı binde biri bile bulmaz. Bu kadar az sayıda bir insanında şeriat getirebilecek gücü olamaz. Hatta, türban takanların içinde bile, şeriat gelmesini isteyebilecek insan sayısı çok çok azdır. Ancak mesele bununla ibaret değildir. Eğer türban serbest kalırsa, bir süre sonra dahada yaygınlaşacak ve şeriat isteyen gerçek toplum ise ondan sonra oluşmaya başlayacaktır. Nasılki, türban takanlar genellikle takmayanlara nazaran dine daha meyilli ise, toplum türbana alıştıktan sonra, onların içinden dine dahada meyilliler çıkacaktır. İşin dahada kötü tarafı; din işleri içine dahada fazla gömülecek olan toplum, şeriatı getirmek isteyen kişilere de şiddetle direnmeyeceklerdir. Örneğin şu anda şeriat gelecek olsa, bahsettiğimiz dindar kesim şeriata karşı olsa bile çok fazla direniş göstermeyeceklerdir. Çünkü gelecek olan rejim onları laikler kadar rahatsız etmeyecektir. Hiçbir ülkeye birden bire şeriat gelemez, ama baştan karşı durulmazsa, yavaş yavaş gelişir. Bu gün türban, yarın kara çarşaf, öbürsü günde şeriat. Fakat zannetmeyinizki türban takanlar bunun planını yapıyor. Onların böyle bir planı yok, ama buna sebep olacaklarınında farkında değiller. İşte onlara bunu anlatmak lazımdır. "Senin türbanın siyasi" dememeliyiz. "Senin türbanın ilerde bizi şeriata götürmeye sebep olur" demeliyiz. Hristiyan bir ülketi örnek gösterip, "orada türban serbest. bak hiç yasaklamaya gerek duyuyorlarmı?" demek de bir saçmalıktır. Müslüman olmayan bir ülkeye şeriatın girme ihtimali yoktur. Dolayısıylada bu tür bir yasaklamayada gerek kalmaz. Onlarda bizdeki tehlikenin %1 olsa, bırakın okullarda türbanı yasaklamayı, türban takanları ülkelerinden bile atarlar. Şeriat isteyen kesim normal olarak arkasında yeterli destek bulmadan harekete geçmez. Çünkü, harekete geçerse, başarısız olacağını ve gereksiz yere yakayı ele vereceğini bilir. Fakat bu kesim, arkalarında az da olsa şimdiden bir destek hissetmektedirler. Destek olarakda, işte bu türbanlı kesimi görmektedirler. Fakat, türbanlı kesim bunun farkında değildir. Nitekim, danıştay saldırısıda, türban konusunda ve türbanlı kesimin desteği olacağı düşünülerek yapılmıştır. İşte türbanlı kesime bunları anlatmak lazım, "Siz kişisel olarak şeriat istemeyebilirsiniz, bu yüzdende tehlikeli olmayabilirsiniz, ama sizin türbanınız dolaylı yollardan şeriat tehlikesi yaratıyor." demek lazımdır. Toplumlar için şeriata karşı çeşitli mesafeler vardır. Bu mesafeler kısaldıkça, asıl tehlike çanları o zaman çalıyor demektir. Çünkü şeriat bir mıknatıs gibidir, kendisine ne kadar yakın durursanız sizi o kadar kuvvetli çeker. Aslında çekim isteği olan herşey böyledir. Sizi çekmek isteyen herhangi birşeye ne kadar yakın durursanız, o şeye bir gün yapışma ihtimaliniz o kadar artar. Bu mesafe insanların islama olan mesafeleriyle ilişkilidir. Islam şeriatına en uzak kesimden başlayarak şu şekilde sıralayabiliriz. 1- Hristiyan ve diğer din mensupları. Bu kesim en uzaktır çünkü, kendi dinlerinden çıkıp, islama girmeleri ve ardındanda şeriat istemeleri çok zayıf bir ihtimaldir. 2- Ateistler. Bu kesiminde şeriat istemesi için önce islama girmesi lazımdır. 3- Dindar olmayan müslümanlar. Bu kesim şeriata uzak olsa bile, en azından müslüman oldukları için, kolayca şeriata geçebilirler. 4- Türbanlılar dediğimiz, dindar kesim. Bu kesimde şeriatı istemez fakat şeriat gelse bile onlar bundan diğerleri kadar kötü etkilenmeyecektir. Bu yüzden şeriata, bir laik insan kadar direnmezler. 5- Şeriatçılar. Eğer birgün Türkiyeye şeriat gelecek olursa, şu anki türbanlıların şeriat istemesiyle gelmeyecek ama türbanlıların çoğalmasıyla gelecektir. İşte onlara bunu anlatmak lazımdır. Türbanının islamda olmadığını veya türbanının siyasi olduğunu değil. Onlara gerçek korkularınızı anlatın, bahaneler uydurmayın. 2- Dünyaya karşı bir Arap ülkesi gibi gözüküp, utanma duygusu : Medeni toplumlara karşı "biz şu savaşı yaptık, yendik", "orayı burayı fethettik" deyip, kendinizle gurur duyamazsınız. Çünkü karşındaki insan sizin kendinizi kötülediğinizi zanneder. Neticede savaş bir kavga olayıdır. Nasılki, gayet kibar ve medeni bir insana "ben şu, şu adamlarla kavga ettim, hepsinide dövdüm" diyerek hava atamazsanız, Medeni toplumların insanlarınada yaptığınız savaşlarla hava atmazsınız. Medeni toplumların milletiyle ve ülkesiyle gurur duyabilecekleri başka şeyler olmalıdır. Mesela, ülkenizde Mercedes, BMW, porshe, Rolls Royce, Ferrari gibi otomobiller icat edilmişse. Veya ülkenizden Darwin, Edison, Einstein ve Pastör gibi bilime damgasını vurmuş insanlar varsa. Bu tür gurur duyulabilecek kriterler Arap ülkelerinden neredeyse hiç çıkmadığı için, Arap ülkelerine dünyada küçümsenerek bakılmaktadır. Çünkü bir millet için gurur duyulabilecek kriterler ne kadar az ise o ülkenin medeniyet seviyesi o kadar düşük demektir. Bu yüzden de hiçbir ülke insanı dünyaya karşı, Arap ülkesi gibi gözükmek istemez. Çünkü Arap ülkesi olmanın hiçbir övünülecek tarafı yoktur. Türk insanının batıya hevesli olduğunu sanırım pek fazla ispat etmeye gerek yoktur. Hatta kendileri inkar etseler bile, bunu dinci kesimlerde dahi fazlasıyla görürsünüz. Örneğin Amerikan kültürüne ait olan Bluejean ençok dinci kesim tarafından benimsenmiştir. Sokakta dikkatlice dolaşın göreceksiniz; her 10 türbanlı kadının en az 7 si BlueJean elbise giymiştir. Hatta, evlerinde araştırma yapsanız, hemen hemen hepsinin gardolaplarında en az birer tane BlueJean Elbise bulursunuz. Ayrıca gençlerimizin de Mahmudi'ye benzeme gibi bir çabası yoktur. Hemen hemen hepsinin ya Johny ye yada David e benzemeye çalıştığını saçlarından başlarından görürsünüz. Bütün bunların sebebi, onların Arap kültüründen utanç duyup, batı kültürüne yaklaşma çabasıdır. Şimdi diyeceksinizki mademki Arap kültüründen kaçılıyor ve batı kültürüne özenliyorsa türbanlılar neden hem türban takıp, hemde BlueJean elbise giyiyorlar ? Buna öyle bir cevap vericem ki şaşıracaksınız. Aslında türban ne amaçla takılıyorsa, BlueJean elbise de o amaçla giyiliyor da ondan. Görsel olarak viski ve lahmacun gibi gözüksede bu ikili aslında aynı amaca hizmet veriyor. Çünkü hem türban ve hemde BlueJean modern olmaya çalışmanın bir ürünüdür. *** Türban neden modern olmaya çalışmanın ürünüdür ? Hatırlarsanız, bundan 15-20 yıl öncesinde Türkiyede türban tartışması yoktu. Neden yoktu ? çünkü türban diye birşey de yoktu. Bu kelime bizim lugatımıza 15-20 kadar önce girdi. Eskiden başörtüsü denen bir şey vardı ve dindar kesim bunu kullanırdı. Şimdi ise başlarına bone takıyorlar ve başörtüsünü sımsıkı sarıyorlar ve buna da türban deniyor. Peki kim icat etti bu türbanı ? Kim icat ettiyse etti, bence Necmettin Erbakan icat etmiştir ama bunun hiçde önemi yok. Önemli olan bunun nasıl olupda bu kadar talep görmesidir. Bu kadar talep görmesinin sebebi şudur: Şimdi olduğu gibi eskidende kırsaldan şehire göç edilirdi. Kırsalda başörtüsü takıldığı için, bu gelenek şehirde de devam ettirilirdi. Çünkü şehire taşındım diye başörtüsünü atmak ayıp karşılanırdı. Kırsaldan gelen insanlar çoğunlukla şehirliler tarafından aşşağılanır ve küçük görülürlerdi. Bu yüzdende bu insanlar bir yandan şehirli gibi gözükmeye çalışırladı ama başörtüsü onların bu çabalarını boşa çıkarmaktaydı. Çünkü ne kadar şehirli gibi yaşasanızda ve giyinsenizde başörtüsünü taktığınız için köylü damgasını yemekten kaçamazdınız. Dolayısıyla siz ne kadar ben artık köylü değilim modern bir insanım desenizde, başörtüsü yüzünden kimse sizi kaale bile almazdı. Bu insanlar gerçektende şehirlerde toplumdan dışlanmış olduklarını anlarlardı ve bir ********* kompleksine girerlerdi. Örneğin, modern bir binaya "beni almazlar" yada "yine acaip acaip bana bakacaklar" endişesiyle girmek istemezlerdi. Nişantaşı, Kadıköy, Bağdat caddesi, Bebek gibi sosyetik semtlere ise zengin bile olsalar bu ********* kompleksi yüzünden asla uğramazlardı bile. En zengini bile vapurlarda, rahat edebilmek için 2.inci mevkilerde yolculuk ederlerdi. O zamanlar Capitol, Akmerkez gibi modern alışveriş merkezleri olsaydı, inanınki içinde bir tane bile başörtülü genç kız göremezdiniz. Çünkü girseler herkez onlara bakardı. Heleki başörtüsüyle araba kullansan, sana bakmayan veya alay etmeyen kalmazdı. İşte o zamanlar bu insanların bir kısmı, başörtüsünü akrabalarından gelecek tepkilere rağmen çıkartırlardı. Bir kısmı ise bunu göze alamaz o şekilde devam ederdi. Fakat iş bununlada bitmiyordu, çünkü arkadan gelen diğer kuşak ne yapacaktı ? Şehirde doğduğu halde başörtüsü takıp köylü gözüylemi bakılacaktı ? Yoksa başörtüsü takmayacakmıydı ? Size ne yaptıklarını söyleyeyim. Aileden baskı görmeyenler başörtüsü takmadılar, diğerleri ise istemedende olsa taktılar. Yani size anlatmak istediğim; ortada bir kargaşa vardı. Taksan bir türlü, takmasan öbür türlü. İşte tam bu sırada imdada türban yetişti. O zamanlar bu kişilere dendiki "Baş örtüsünü öyle takarsan köylülük olur, ama içine bir bone takarsan, başörtüyüde başına sımsıkı sararsan, o zaman müslümanlık olur." İşte bunun adıda türban oldu. Şimdi artık kırsaldan gelenlerin hiç başörtüsü sorunu kalmadı, köyden geldiği zaman başörtüsü zaten var, bir bone alıp işi bitiriyor. Yeni bir olgu ortaya çıkmış bir olgu olduğu için de modern sayılıyor. Adınıda hemen takmışlar: "Modern müslümanlık". Bu kesim şu anda kendi ataları olan, başörtülüleri de beğenmiyor, onları köylü yerine koyuyor. Son model jiplere kullanıyor, en modern binalar giriyorlar, en lüks evlerde oturuyorlar. Bu maddi imkanlara nasıl kavuştuklarını ise başka bir yazımda anlatırım, şu anda konu dağılmasın. Şimdi türban sadece kırsaldan gelenlerdemi var demeden cevabını vereyim. Evet, sadece kırsaldan gelenlerde var. Belki bir kaç istisna bulabilirsiniz ama %99,9 oranda sadece kırsaldan gelenler türban takıyorlar. Çünkü şehirli olabilmeniz için en azından baba ve anne tarafındaki iki dedenizin de şehirde doğmuş olması gerekir. Aslında bu bile yetersizdir ama en azından idare eder. Çünkü insanların kültürü öyle bir iki nesilde değişmez. Ben anneden 214 babadan ise 130 yıllık Istanbulluyum ama hala ailemde kırsal kültürden gelen kırpıntılar görebiliyorum. Türban köylülükten çıkışa bir araç olmuştur. Bu sebeple de yoğun talep görebilmiştir. Ayrıca hem yeni bir olgu olduğu için ve hemde artık zengin olan insanlarında taktığı için, türban başörtülü kesim için bir modernlik sayılmaktadır. *** BlueJean elbise neden modern olmaya çalışmanın ürünüdür ? BlueJean Amerikada çok eski yıllardan beri kullanılan bir üründür. Türkiyeye ise 1977 yıllarında gelmiştir. Bundan önce, erkekler kumaş pantolon, bayanlarda kumaş etek giyerlerdi. Başkada hiçbirşey giyilmezdi, örneğin şu anda giyilen keten pantolonlar dahi o zaman yoktu. BlueJean Türkiyede kot adını almıştır. İlk geldiği yıllarda Istanbulda sadece amerikan pazarında bulunurdu ve herkezin alamayacağı kadar pahalı birşeydi. Yeniside pek makbul olmazdı, giyilmiş ve beyazlamış olacaktı, çünkü giyen insana James Dean havası vermesi gerekirdi. Eskisi daha pahalı olduğu için, kimisi yenisini alır onu çamaşır suyu ile beyazlatmaya uğraşırdı. Elinde tahta fırçası ve çamaşır suyuyla saatlerce uğraşırlardı. Gelgelelim heryerde kot giyemezdiniz, ortam müsait olmalıydı. Örneğin, varoş semtlerine kot giyip gidemezdiniz. Özellikle köylüler ve yaşlılar ters ters bakarlardı. Çünkü erkek adam, adam gibi kumaş pantolon, hanım kızlarda hanım hanımcık etek giymelidir derlerdi. Kot giydiğimiz zaman bize "Amerikan özentisi züppe" veya hippi derlerdi. Sonra bir kaç yıl içinde BlueJean orta yaş kesimine de şıçradı. İşte o zaman modern giysi sıfatını aldı. Fakat o yıllarda hala köylüler ve yaşlılar BlueJean giymezlerdi. Çünkü bu kadar modern bir giysiyi bir köylünün veya yaşlının giymesinin tuaf karşılanacağını düşünürlerdi. Aslında içleri giderdi ama giyemezlerdi. Ardından yaşlılar ve köylülerde fazla bekleyemediler ve BlueJean'i büyük bir sevinçle giydiler. İşte BlueJean'in modern olma hikayesi budur. Peki aradan bunca yıl geçmesine rağmen hala mı modern ? Bence değil, şu anda BlueJean sıradan bir giysi. Fakat kırsaldan gelenler için hala modern. Çünkü biliyorsunuz moda Amerikada başlar, Avrupaya gelir, oradan Istanbul ve birkaç büyük şehire, sonra kasabalara ve enson da köylere kadar iner. Bu yolculuğun Amerika Istanbul arası çok hızlıdır. Istanbul ve diğer büyük şehirler arasıda çok hızlıdır en fazla 2 hafta sürer. Fakat şehirlerden kasabalara inmesi uzun yıllar alır, Köylere inmesi de dahada uzun yıllar alır. Moda bazende Avrupada başlar fakat köylere yolculuğu yine aynı şekilde uzun sürer. Örneğin bazı köy ve kasabalara giderseniz, gençlerin otomobillerine yüksek güçlü müzik setleri takıp, ortalıkta, ağır gazla çistak çistak gezdiğini görürsünüz. Bu olay aslında 20-25 yıl önce Istanbulda moda olan bir olaydı. Ama köy ve kasabalara ancak şimdi ulaştı. -------- Özetle türban, kırsal kökenli dindar kişilerin modern olma çabasıdır. Laik kesimin ise şeriat korkusudur. Peki, türban takınca, bluejean giyince, modern olabildilermi ? Onlara modern şehirli diyebilirmiyiz ? Açıkca, sizin şehirlerinizi bilemem ama ben 40 yıllık hayatımda şimdiye kadar türban takan "Istanbullu" hiç görmedim. En Istanbulluyum diyenini bile araştırsanız, ya babası, ya AnneAnnesi Istanbul doğumlu değildir. Bunu küçümsemek için söylemiyorum. Sadece gerçekten modern bir şehirli olunduğu zaman, türban takılmadığını göstermek amaçlı söylüyorum. Dolayısıyla, bluejean elbise giyerek, başörtüsünü sımsıkı sıkarak modern filan olunmaz. Eğer sadece bunlarla modern olunuyorsa, o zaman köyden gelir gelmez yapsalardı bunlarıda 1 günde şehirli oluverselerdi. Zaten bence bütün bunlara da boşuna uğraştılar. Çünkü asıl dışlanan başın örtüsü değil içiydi. Başın örtüsü sadece başın içini yansıtan bir olaydı. Farklı düşünenler olabilir saygım sonsuz ama bence baş hala aynı baş, örtüsünün şekli değişmiş o kadar. Eğer sadece bu yüzden komplekslerini atlattılarsa, boşuna atlatmasınlar. Çünkü gerçek şehirliler o başı hala dışlıyor. Hatta başı açsanız bile. Oy potansileyi yüksek olduğu için, türban tüm siyasi partiler tarafından körüklenerek desteklenmektedir. Sadece siyasi partiler değil, sermayenin dini kesime kaymasından dolayı, medya bile halkın bu zayıf yönünü suistimal etmektedir. Bu yüzdende dikkat ederseniz, her hafta bir dini konu uydurup, ekranada bir hoca çıkartıp, caizmidir, değilmidir şeklinde tartışmak yaratmak moda olmuştur. Eskiden ahlak konulu bir tartışma olduğu zaman, ekrana psikologlar veya sosyal bilimler uzmanları çıkarılırdı. Şimdi ise hacılar hocalar çıkartılıyor. Sebebi ise sermayenin dindar kesime kaymasıdır, para nerdeyse medya ordadır. Türban konusu toplumsal uzlaşmaylada çözülemez. Bunu ben böyle çözerim diyen, aslında oy derdindedir. Ne gibi bir uzlaşma olacak ? iki tane türbanı yokki "birini tak öbürünü takma uzlaşalım" diyeceksin. Yada "sen üniversitede türbanını tak, bende camiye dekolte gireyim" mi diyeceksin. Uzlaşma karşılıklı birşeyler vermeyle olur. Ama türban konusunda iki tarfında birbirine verecek hiçbir şeyi yoktur. Bu meselenin tek bir çözümü vardır. Onuda şimdi yazmak istemiyorum. Ancak merak edenler olurda sorarlarsa onuda yazarım. Hem türbanlılara hemde türbansızlara saygı ve sevgilerimi sunarım. Birbirinize küsmeyin. Anlamaya çalışın.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.